TAY Projesi
TR Marmara Dosyası
TR Ege Dosyası
TR Akdeniz Dosyası
TR GD Dosyası
TR IA Dosyası



Genel Sonuçlar:

Araştırma süresi: 88 gün (Nisan - Eylül 2008)

Toplam katedilen yol: 16804 km

Araştırılan iller: Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova.

Kaydedilen görsel malzeme: 16.126 adet (36.6 Gb) dijital fotoğraf, 165 Gb film


Arkeolojik Sonuçlar:

Araştırılan dönem: Bizans

Hedeflenen yapı sayısı: 466

Hedeflenen yapıların evrelere göre dağılım: 123 Erken, 104 Orta, 38 Son, 12 Erken+Orta, 1 Erken+Son, 15 Orta+Son, 9 Erken+Orta+Son, 164 Bilinmeyen

Hedeflenen yapıların türlere göre dağılım: 105 Kilise, 96 Kale/Sur/Kule, 96 Sarnıç/Ayazma, 33 Mezar Yapısı, 28 Manastır, 21 Su Yolu/Kemeri/Kulesi, 15 Saray, 14 Meydan/Anıt/Hipodrom, 5 Mağara, 5 Hamam, 5 Vaftizhane, 4 Köprü, 33 Belirsiz, 6 Diğer

Gidilemeyen yapı sayısı: 30 (Askeri bölge içinde kalan; araştırmacılarca adından başka bilgi verilmeyen; tahrip edilmiş ya da tümüyle yok olmuş yapılar)

Bulunamayan yapı sayısı: 44 (Araştırmacılarca yer tarifi yetersiz olanlar; tahribat nedeniyle tümüyle yok edilmiş olanlar; çağdaş yapılaşma altında kalmış olanlar)

Araştırılan yapı sayısı: 427


Tahribat Sonuçları:

Tahribatın belgelendiği yapılar: 377

Araştırılan yapıların tahribat türüne göre dağılımı: 228 Yapılaşma, 142 Yol, 135 Doğal, 80 Ardıl Kullanım, 76 Kacak Kazı, 20, Tarım, 3 Maden/Ocak, 11 Diğer.
(Yukarıdaki sayısal değerler, aynı yapı üzerinde varolan, birden fazla tahribat türünü de içermektedir)


Yörelere göre tahribat türü:

Marmara Bölgesi Bizans yapıları üzerindeki tahribatın yoğunluğunu, plansız kentleşme sonucu ortaya çıkan yapılaşma oluşturmaktadır. Başta İstanbul olmak üzere, Kocaeli ve Bursa’da plansız ve çarpık kentleşmenin Bizans yapıları üzerindeki etkisinin geri dönülemeyecek boyutlara ulaştığı görülmüştür. Ayrıca, yoğun bir ulaşım ağına sahip Marmara Bölgesi’nde, özellikle de Kocaeli, İstanbul, Bursa ve Adapazarı’nda belediyeler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, DSİ ve Karayolları gibi kurumların neden olduğu tahribat dikkat çekicidir. Bölgedeki büyük kentlerde ve konut yoğun alanlarda karşılaşılan bu tahribat türüne ek olarak, yeni açılan ve genişletilen yol çalışmalarının etkisi de büyüktür. İznik, Silivri, Çatalca, Vize, Hereke gibi nüfusu hızla artan merkezlerde de yol ve yapılaşmanın etkileri açık bir şekilde görülmektedir.

Bunlarla birlikte, gelişen teknolojiler ve toplumun ihtiyaçları kapsamında karayolu, su deposu, yüksek gerilim hattı, rüzgar türbinleri, fabrika ve baraj gibi unsurların konumlandırılmasında kültürel emanetlerin veya yakın çevrelerinin seçilmesi kültür varlıklarına verilen geri dönüşü olmayan zararın daha da artmasına yol açmaktadır. İstanbul, Bursa, Kocaeli gibi iller ve civarlarındaki plansız yapılaşmanın ve yeni rant alanlarının yol açtığı tahribat, bölgede dikkate alınması gereken en önemli unsurlardan biridir.

Marmara Bölgesi’nde, özellikle kent merkezlerinin dışında kalan alanlarda ve bu alanlardaki hemen hemen bütün yapılarda görülen kaçak kazı tahribatı, yapılardaki tabakaların ve yapıya ait evreleri belirten duvar örgüsü, bezeme ve buluntu gibi unsurların bir daha bilimsel çalışma yapılamayacak düzeyde yok edilmesine yol açmaktadır. Kaçak kazıların öne çıktığı yerler, Kırklareli, İznik ve Bursa çevresidir.

Özellikle Bizans yapılarında yoğun olarak görülen ve ardıl kullanım olarak adlandırdığımız tahribat türü de bölgede sıkça rastlanan tahribat türlerinden biridir. Bu tahribat türü, kent merkezi, köyler ve yaşam alanı dışında olmak üzere çeşitli gruplarda incelenebilir. Kent merkezlerine baktığımızda; camiye çevrilen kiliselerde mimari düzenlemelerin bir tahribat oluşturduğu gözlenmiştir. Özellikle dini gerekçelerle Bizans Dönemi’ne ait figüratif resimlerin, haç gibi dinsel motiflerin çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılması en önemli tahribat şeklidir. Ayrıca mermer yapı elemanlarının boyanması, zemin döşemelerinin yok edilmesi, açıklıklara çağdaş kapı ve pencere sistemleri takılması da dikkat çeken unsurlardır. Köylerde ise Bizans yapılarının daha çok depo, ahır ve ağıl olarak kullanıldığı görülmüştür. Modern yerleşmeler dışında kalan alanlardaki Bizans yapılarının, özellikle kalelerin, içlerinin mevsimlik ağıl, çevrelerinin ise tarla olarak kullanımının yoğun olduğu görülmüştür.

Genel tahribat türleri arasında ilgi çekici sonuçlardan biri de doğal tahribat olarak adlandırdığımız tahribat türünün, diğer tahribat türleri arasında önemli bir paya sahip olduğudur. Bizans yapıları özelinde, doğal tahribatın en çok etkili olduğu durum, yabani bitki örtüsünün yapılar üzerinde sebep olduğu zararlardır. Ağaç köklerinin yapıların temellerine zarar vermesi, ağaç dallarının yapıların duvarlarını yıkması ya da duvar örgüsü içinde filizlenen köklerin büyüdüklerinde duvarları deforme etmeleri, özellikle Marmara Bölgesi’nin ormanlık olan kuzey bölümlerinde sıklıkla karşılan bir durumdur.

Tahribat türleri arasında, en az yapılaşma kadar, tek başına etkisi en büyük tahribat türü ise maden ve ocak gibi işletmelerin vermiş olduklarıdır. Bölgenin tarihsel altyapısı değerlendirilmeden açılan bu madenlerin ve taş ocaklarının yapılara verdiği zararlar, özellikle, Balıkesir ve Bursa illerinde görülmektedir.


*Tahribat türlerinin açıklamaları:
Yapılaşma: Ev, otel, benzinlik, tatil sitesi, park, baraj, fabrika, elektrik direği, doğalgaz hattı, antik yerleşme, çağdaş mezarlık vd.
Ardıl kullanım: Yapının özgün işlevi ve/veya mimarisinin değiştirilerek farklı amaçlar için kullanıldığı durum (kilisenin camiye, manastırın ahıra dönüştürülmesi, sarnıcın depo olarak kullanılması vd.)
Tarım: Her türlü tarımsal faaliyet (ağaçlandırma, ekim, tesviye, toprak çekme, teraslama, sulama kanalı vd.)
Kaçak kazılar: Definecilik
Maden/Ocak: Taş, kireç, kum ocağı vd.
Yol: Anayollar, tali yollar, köy yolları, demiryolları, köprü vd.
Doğal: Deprem, yangın, erozyon, toprak çöküntüsü, bitki örtüsü, dere, nehir taşması vd.
Diğer: Uygunsuz müdahele, restorasyon vd.

Tahribatın Görsel Belgelerinden Bazı Örnekler
İzmit Kuzey Nekropolü: İzmit’in kuzeyinde, Orhan Mahallesi’ndeki bu yapı kompleksi, Son Roma ve İlk Bizans Dönemi’ne ait halk tipi mezarlarıyla bölgenin en önemli antik mezarlık alanlarından biridir. 4. yüzyıla tarihlenen bu yapılar, hemen yakınından geçen İstanbul-Ankara karayoluna bağlanan yolun ve İzmit’in hızlı gelişen mahallelerinden biri olan Turgut Mahallesi’nin tehdidi altındadır.
İzmit Şehir Surları: İlk olarak, İzmit’in (Nikomedya’nın) kurucusu I. Nikomedes (MÖ 278-250) tarafından inşa edilmiş olan İzmit Surları’nın günümüzde ayakta kalan kısımları, 4. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar dört ana dönemin izlerini taşımakta. Nikomedya’nın deniz surları, 1955 yılında bölgeden D-100 Karayolu’nun geçmesi ile yağmalanmış ve yok edilmiş. Çalışmalarına 2008 yılında başlanan, İzmit SSK Kavşağı’ndaki battı-çıktı inşaatı sırasında yeniden ortaya çıkan surların yaklaşık 2 km boyunca devam ettiği tespit edildi. Bugün inşaatın içinde yer yer izlenebilen 2000 yıldan daha eski olan surlar, yol çalışmaları kapsamında yok edilirken, İstanbul–Ankara arası, karayoluyla 2 dakika kısalmış olacak.
İznik Kilise Kalıntısı 2: 11. yüzyıla tarihlenen İznik Kilisesi 2, İznik’teki diğer kiliselerle aynı kaderi paylaşıyor. Güney bölümü otoparkın, kuzey kısmı yolun, doğusu da dükkanların altında. Bir de yerel yetkililerin, “tahrip ettik bari güzel gözüksün” diyerek diktikleri ağaçlar... Kiliseden kala kala bir iki duvar, bir iki taş parçası... Onlar da yakında otoparkın altında kalacak.
Direkli Mağara Manastırı: Vize yakınlarındaki bu mağara manastırı tamamen kayalara oyulmuş bir kompleks niteliğindedir. Çok sayıda mekandan oluşan ve büyük bir kiliseye sahip olan bu kompleks bugün keçilere ve çoban köpeklerine ev sahipliği yapıyor. Pek misafirperver olmayan köpekler ve ağıl sahipleriyle, içeriye istif edilmiş keçilerden kaynaklı olarak manastırın içine girebilmek imkansız.
İznik Ayasofyası: İznik’in hemen hemen merkezinde yer alan Ayasofya, son dönemdeki, bilgisiz, birikimsiz yetkililerin ve mütahhitlerin müdaheleleriye kimliğinden, tarihsel değerinden ve özgün mimarisinden geriye pek bir birşey kalmayacak biçimde tümüyle değişikliğe uğratılmıştır. Yıkılmış duvarları, tuğladan yüksek kırma çatısı, beton dökülmüş kubbeleri, camlarla kapatılmış açıklıkları, betondan inşaa edilmiş minaresi, elektrik kabloları ve su boruları...
İznik Kilise Kalıntısı 1: İznik’te İstanbul Kapı yakınlarındaki bu 11. yüzyıl kilisesinin, bugün sadece güney bölümü kalmış. Kilisenin bir kısmı Kumbaşı Sokağı açılırken yok edilmiş; gerisi ise 2006 yılında aynı sokak genişletilirken. Kilisenin etrafı park haline getirilmiş, ağaçlandırılmış ve banklar yerleştirilmiş. Yapıya ait mimari parçalar da banklarda kullanılmakta. Kültür varlıklarını koruma adına ise yapılan tek bir şey var: Kilise hergün sulanıyor!
İznik'te Yapı Kalıntısı: Mustafa Kemal Paşa Mahallesi’ndeki bu kalıntıların kazısı 1988-94 yılları arasında yapılmış. İçinde büyük bir kilisenin olduğu bu yapı kompleksinin Bizans Dönemi İznik Sarayı’nın bir bölümü olabileceği düşünülüyor. Fakat aralarında Bağkur Evleri de olmak üzere çok sayıda bina bu kalıntıların üzerine inşaa edilmiş. Bugün de çevrede inşaatlar devam ediyor. Sağında solunda, önünde arkasında duvarlar, yerlerde seramikler, çevrede mimari parçalar... Ama müteahhit Koruma Kurulu’na burada birşey olmadığını ispatlamış olacak ki bina temelini Bizans yapısının tam üzerine atmış.
İznik Tiyatrosu Yakınındaki Kilise: İznik Tiyatrosu’nun hemen doğusunda bulunan bu kiliseye, kilise denmiyor. Çevrede yaşayanların tabiriyle, “Orası kilise değil ki, depo.” Çünkü yakın tarihe kadar depo ve ahır olarak kullanılıyormuş. Üstelik, bugün içi üst örtüye kadar çöp dolu olan ve kısmen yeni açılan yolların altında kalmış olan bu yapı, İznik Tiyatrosu Kazıları kapsamında kazısı yapılmış, tescilli bir yapı.
Beyazıt Sarnıcı 1: Beyazıt’ta bulunan üç adet sarnıçtan ikisi Vezneciler’deki alt geçit inşaatı sırasında yok edilmiş. Bunlardan birisi de hemen tünelin başlangıcında, karakol ve elektrik işletmeleri binalarının altında halen görülebilmekte. Doğu–batı doğrultulu iki sütun dizisinin ayakta kaldığı sarnıcın hemen yanındaki büfe, sarnıcın içini, müşterileri için bir oturma mekanı haline getirmiş. Üst kottaki binaların altına doğru devam eden sarnıcın bezemeli başlıkları ve çatısı, bizleri adeta “sarnıç altı döner” yemeğe davet ediyor.
Atpazarı Sarnıcı: Fotoğrafta, Fatih ilçesi, Kırmasti Mahallesi’ndeki, Mıhçılar Caddesi ile Keserciler Sokağı’nın kesiştiği yeri görülüyor. Burada, yerin altında, 1978 yılında gerçekleştirilen PTT hattı kazılarında bulunan büyük bir sarnıç var. O dönemde yapılan çalışmalar sonucunda, sarnıcın, sadece orta bölümünün 35x18 metre ölçülerinde olduğu saptanmış. Bugün ise sarnıcın üzerinde, çok sayıda apartman ve iki cadde bulunmakta.
İznik Eşrefzade Mahallesi Sarnıcı: Sarnıç, Eşrefzade Mahallesi’nde, Eşref Eroğlu Sokak’ta yer almakta. Ama sadece birkaç yıkıntı, onlar da otlar arasında, görünmüyor. Yok oluşu, 1972 yılında, arazi sahibinin yol açmak ve bina yapmak için sarnıcı dozerlere yıktırmasıyla başlamış. Artık sarnıç yok. Sarnıç da mahalle de yıktıranın adıyla anılıyor: Eşrefzade Mahallesi - Eşrefzede Sarnıcı.
Balaban Ağa Mescidi: İstanbul Suriçi’nde Türk araştırmacıların yaptığı ilk kazı, Arif Müfid Mansel’in 1930’da gerçekleştirdiği Balaban Ağa Mescidi Kazısı’dır. Mansel, aynı yıl içinde kazının sonuç raporunu da yayınlamıştır. Gerçekte bir 5. yüzyıl Bizans mezar yapısı olan bina, Fatih’in hemen ardından, 15. yüzyılda mescide dönüştürülmüştür. 1911’de geçirdiği bir yangınla kullanılamayacak duruma gelen yapı, 1930’daki yol genişletme çalışmaları sırasında yok edilmiştir. Bölgede daha sonra gerçekleştirilen imar çalışmaları sonrasında da yapıdan günümüze hiçbir şey kalmamıştır. Fotoğrafta Fatih ilçesi, Balabanağa Mahallesi’nde, mescidin olduğu yerin bugünkü durumu görülüyor.
Abdülvahap Mezar Odası: Fotoğrafa bakıp da, “bu Bizanslılar da naylondan mezarlar yapmış” demeyin, çünkü onu biz yaptık: 2000 yılında yapılan kazılarda burada, —fotoğrafta görüdüğünüz naylonların ve toprak yığının altında— içleri resimlerle bezenmiş ve günümüzden yaklaşık 1700 yıl öncesine ait üç adet mezar odası bulunmuş. 2006 yılında gerçekleştirilen müze kurtarma kazısının ardından, mezar odaları naylonla paketlenip, üzerlerine toprak yığılmış. 2008 yılında da Devlet Su İşleri, kanal açmak için çalışırken mezarları da açıvermiş! Ardından da tarihe meraklı insanların ilgisiyle (!) Bizans Dönemi’ne ait 2 mezar odası bu hale gelmiş.
Balkaya 1 No’lu Kilise: Kırklareli’nin Kıyıköy ilçesi sınırları içinde birbirine çok yakın 3 adet mağara kilisesi mevcut. Bugün bu üç kilise de keçi ağılı olarak kullanılıyor. Fotoğrafta da görülen, ana kaya üzerine işlenmiş haç bezemeleri gibi pek çok detay da keçiler rahatsız olmasın diye yok ediliyor. Ama bu kiliselere “bilinçsiz” keçilerden daha fazla soyguncular zarar veriyor. Küçük resimde ise, kiliselerin yakınında bulduğumuz, kaçak kazıcı hırsızlara ait aydınlatma araçlarından biri görülüyor.
Evrenli Mağarası: Trakya’da sıklıkla karşılan durumlardan biri olan mağaraların ağıl olarak kullanılmasına burada da rastlıyoruz. Bizans dönemine tarihlenen yapının açık izlerinin görüldüğü bu mağara da keçilerin ve sahiplerinin huzuru için ve bölgede keçileri kapatacak başka bir yer yapılamadığından olsa gerek, yoğun bir tahribata maruz kalıyor.
Beyazıt Kilisesi D: Bugün Laleli’deki İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi anfilerinin bulunduğu binanın zemin katında, kazan dairesinin olduğu bölümde, 11. yüzyıl sonuna tarihlenen bir kilise kalıntısı bulunmakta. Kilisenin tam ortasına da fakülteyi ısıtan kazan konmuş. Hemen bu binanın bitişiğindeki Reşit Paşa Caddesi’nde ise metro kazıları devam ediyor.
Grand Savur Otel’inin Altındaki Kalıntı: İstanbul’da, Eminönü’nde, Şehzadebaşı Mahallesi’nde 1990 yılında yapılan Grand Savur Otel’inin altındaki bu kalıntıların büyük bölümü otelin kazan dairesi olarak kullanılıyor. Otelin hemen karşısındaki History Otel’in altında da devam eden bu kalıntılar, aslında koruma altına alınmış! Fotoğrafta gördüğünüz gibi yapıyı ayakta tutmak için ortasına sahte sütunlar bile yapılmış, duvarlar betonla güçlendirilmiş. Artık otel müşterileri gönül rahatlığıyla odalarında uyuyabilir.
Acımusluk Sokağı Kalıntıları: İstanbul’da, Cağaloğlu Yokuşu ile Cemal Nadir Sokağı’nın kesiştiği yerde, Hobyar Mahallesi’nde yer alan bu görkemli binanın, İstanbul’da ayakta kalmış çok az sayıdaki Bizans sarayından birisinin bir bölümü olduğu düşünülmekte. 1965 yılında, yakınlardaki bir han işaatı sırasında da devamı bulunan ve hemen yok edilen bu güçlü yapı, bugün bile üzerinde kocaman bir “han”ı taşıyor. Yapının içi bugün meşrubat kasalarının deposu olarak kullanılıyor. Botaniates’in sarayından gazoz içmek isteyenlere...
Kalenderhane Camii: İstanbul’da 12. yüzyıla tarihlenen önemli Bizans eserlerinden biri olan Kalenderhane Camii’nin hemen kuzeydoğusundaki küçük kilisenin (şapel) içi. Belediyenin temizlik işlerini yapması için taşeron bir şirkete verilen bu bölüm, artık bir kilise ya da dini yapı değil bir depo. Ayrıca bu çok kıymetli çöp arabaları ve süpürgelerin çalınmaması için, yapının girişine, büyük bir demir kapı da yapılmış.
Adem İş Merkezi’nin Altındaki Kalıntılar: Eminönü’nde, Balaban Ağa Mahallesi, Ali Şuaip Sokak, No 25’teki Adem İş Merkezi’nin altındaki bu kalıntılara ancak bir tekstil mağazasının içinden ulaşılabiliyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1990-91 yıllarında yaptığı kurtarma kazılarından hemen sonra verilen izinle inşaa edilen iş merkezinin deposu olarak kullanılan bu kalıntılara ait Bizans Dönemi mimari parçaları, dekoratif amaçlarla üst üste konularak “hoş” bir görüntü elde edilmiş.
Karpos - Papylos / Menas Kilisesi: 5. yüzyıla tarihlenen kilise, İstanbul’da Samatya semtinde, Nafiz Gürman Caddesi üzerinde yer alıyor. 10 ve 12. yüzyıllar arasında Rahibeler Manastırı olarak kullanılan bu yapının içinde, biri demir atölyesi ve diğeri araba yıkama işleri yapan iki işyeri bulunuyor. İster inanın, ister inanmayın!
Konstantinos Lips Kilisesi / Fenari İsa Camisi: 907 yılında Bizanslı bir amiral tarafından yaptırılan bu kilise, 1496 yılında mescide, 1636 yılında da camiye dönüştürülmüş. Fatih ilçesi, Hasan Halife Mahallesi’nde yer alan bu yapı günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediyor. Böylesi bir yapının her yerinin PVC ile kaplanması, içinin halılarla doldurulması ve elektrik/su tesisatlarının mekanlarda yaptığı tahribat, İstanbul’da bulunan ardıl kullanım tahribatlarının en etkilisi olarak belgelendi.
Soğanağa İş Merkezi: Tarihi Yarımada’danın en çarpıcı yıkımlarından birine tanık olunan Laleli’deki Star İş Merkezi’nin altındaki bu yapının Bizans’ın ilk evrelerine tarihlendiği düşünülüyor. 1996-97 yıllarında, Star İş Merkezi’nin inşası sırasında bulunan bu kalıntılarda, henüz ciddi bir bilimsel çalışma yapılmamış. Star İş Merkezi’nin içindeki 50’ye yakın dükkanı taşıması için Bizans’ın üzerine çakılan çelik ayaklar altında ezilen bu yapı, çevredeki diğer iş merkezlerinin ve dükkanların altına doğru devam ediyor. Sizce bu tahribatın daniskası değilse nedir?
Sivasi Tekke Mescidi Sarnıcı: İstanbul’un Fatih ilçesinde, Yavuz Selim Caddesi ile Ali Naki Sokağı’nın köşesinde, günümüze ulaşmayan Sivasi Tekke Mescidi'nin altında 5. yüzyıldan kalma dev bir sarnıç bulunmakta. Bugün Sultan Sarnıcı adıyla restoran olarak kullanılan yapı, artık bir sarnıç değil, neresinden bakarsanız bakın...
Boğdan Sarayı: Fotoğrafta gördüğünüz bir 13. yüzyıl Bizans kilisesinin bir bölümü. Fatih ilçesi Draman Caddesi üzerindeki bu kilise kalıntısı bugün oto lastikçisi olarak kullanılmaya devam ediyor! Neredeen nereye. İşte koruma denen şey böyle bir şey olsa gerek. Neredeyse tamamen yok olmuş olan bu kalıntılar, acil olarak koruma altına alınmazsa, bir süre sonra aynı açıdan fotoğraf çekildiğinde, karede sadece “imparatorun araba lastikleri” görünecek...
Bonos Sarayı: İstanbul’da Fatih semti, Müftü Ali Mahallesi’nde Yavuz Selim Külliyesi yakınındaki kalıntılar bir Bizans sarayına ait. Sarayın içine sığınmış evler ve çevredeki yoğun yapılaşma yakın zamanda saraya ait bütün izleri ortadan kaldıcak.
Antiokhos Sarayı ve Euphemia Kilisesi: Sultanahmet’te bulunan ve 5. yüzyıla tarihlenen bir saray ve kilise yapısı olan bu önemli yapıda 1952-64 yılları arasında —bugünkü İstanbul Adliyesi inşaatı başlamadan önce—aralıklarla kurtarma kazısı yapılmış ve ardından önemli bir bölümü yok edilerek üzerine adliye binası oturtulmuş. Bugün adliyenin otoparkında yer alan ve oldukça bakımsız olan bölümün batısında, 13. yüzyıl sonuna ait olan duvar resimleri 14 sahneden oluşur ve Azize Euphemia’nın yaşam öyküsüyle ona yapılan işkenceleri anlatır. Yapının diğer bölümlerinde yer alan ve yakın tarihe kadar bilinen, fakat bugüne ulaşmayan diğer duvar resimleri gibi bu resimler de acil önlem alınmazsa yok olacak.
Rhegion Sarayı: 5. yüzyıla tarihlenen Rhegion Sarayı pek çok yapıdan oluşan bir yapı kompleksi idi. Bu kompleksin önemli bölümü İstanbul’da, Küçükçekmece’ye bağlı Cennet Mahallesi’nde yer alıyordu. Alıyordu diyoruz, çünkü bugün saraya ait dört sütundan başka hiçbir bir iz yok. Sarayın bulunduğu, “Antika Caddesi” üzerindeki büyük arsa, kültürel emanetlerin nasıl yok edildiğini, tarihten tümüyle silindiğini açıkça gösteriyor.
Mağara Kale: Fotoğrafta görülebilen bir kale yok; yalnızca sağda solda, sulama kanalları, yeni ekim alanları açılırken yıkılmış duvarlar izlenebiliyor. Sakarya Söğütlü’ye bağlı, Mağara Köyü’nün güneyinde yer alan Mağara Kale’den geriye, dört duvarının üzerinden geçen yolların altında kalan bazı yapı taşları dışında hiçbir şey kalamamış. Tarım tahribatı bir Bizans kalesini böyle yok etmiş.
Çatalca Kalesi: Çatalca’nın Kaleiçi Mahallesi’ndeki bu kale, yapılaşmanın ve açılan yolların yoğun tahribatı altında. Hem kim uğraşacak, binaya temel atmakla; hazır temel olarak Bizans surları mevcut. Surların üst kısımlarını biraz traşladık mı, düşen yapı taşlarını da temele ekledik mi, ev hazır. Nasıl olsa korumayla morumayla ilgilenen de yok! Düşman saldırırsa biz bu evlerden püskürtürüz...
Edirne Surları: 2. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar yaklaşık 1000 yıl Edirne’yi koruyan surlar, bugün korunmaya muhtaç. Ama korunacak sur da kalmamış. Fotoğrafta, Edirne Surları’ndan geriye kalan tek yapı olan Makedonya Kulesi’nin hemen güneydoğusundaki 10. yüzyıla tarihlenen şapelin üzerinde yükselen binaları görüyorsunuz. Şapelin neredeyse tümü ise yaklaşık 25 yıl önce yapılan bina nedeniyle yok olmuş.
Ahmetli Kalesi: Çatlaca’nın Ahmetli köyünde, Gölboyu Mevkii’nde yer alan kalenin yapı taşları yol inşaatında kullanılmış. Bölgedeki kanalizasyon yapımı sırasında da bazı temeller yok edilmiş. Surlarının bir bölümü gölün içinde izlenebilen kalenin karada kalan burçları da balıkçı barınağı olarak kullanılmakta. Çok sayıdaki seramik ve mimari parça da etrafa dağılmış durumda.
Yoros Kalesi: İstanbul’un ayakta kalmış tek Bizans kalesi olan ve 13. yüzyıla tarihlenen Yoros Kalesi, Anadolu Kavağı’nda bulunuyor. Bu nedenle rant kaygısıyla günden güne tahrip ediliyor. Özellikle 2005 yılında kalenin güney surları yıkılarak çay bahçesi ve restoran haline getirilmiş.
Kerpe Kalesi: Kocaeli’nin Kandıra ilçesine bağlı Kerpe’de yer alan bu kale, Kerpe’nin kuzeyinde, denize hakim, kayalık bir alanın üzerinde bulunuyor. Antik Kerpe Limanı’nın da içinde bulunduğu bu kaleden geriye, birkaç metrelik duvar kalıntısından ve kalenin bulunduğu kayalıklardan denize giren tatilcilerden başka birşey kalmamış.
Aya Sotiri Kilisesi: Mudanya’ya bağlı Zeytinbağı kasabasında, Kumi Mevkii’nde yer alan Bizans kilisesinden geriye hiçbir şey kalmamış. Kilise tamamen yıkılmış ve üzerine derme çatma betonarme bir bina inşa edilmiş. Bu binayı inşaa eden kişi(ler) aynı zamanda kilisenin içinde ve çevresinde çok sayıda kaçak kazı yapmış. Bugün boş olan binaların içinde derin defineci çukurları görülmekte.
Ayakapı Şapeli: 11. ve 12. yüzyıllara tarihlenen Ayakapı Şapeli’nden (Fatih ilçesi, Abdi Subaşı Mahallesi, Ayakapı Sokak) geriye kalanların üzerine bir bina ve bugün kereste deposu olarak kullanılan bir başka yapı inşaa edilmiş. Bu küçük kilisenin, papazların ibadeti yönettiği bölümü olan apsisi, deponun içinde, kereste yığınlarının arasından görülebiliyor. Kiliselerin camiye dönüştürüldüğüne çok tanık olduk ama şapelin keresteci olarak kullanılmasının tek örneği...
Veliefendi Hipodromu ya da Campus Tribunalis: Campus Tribunalis, geniş bir saha üzerinde, yüzme havuzları ve hamamlarıyla meşhur bir Bizans yapılar kompleksiydi. 4. yüzyılda İmparator Valentinianus tarafından yapılmış olan bu alanın tribunal olarak adlandırılan kademeli bir tribünü vardı. Bu bahtsız alan, aynı zamanda ordunun sefere çıkmadan önce ve seferden sonra toplandığı bir alandı. Bugün, Veliefendi Hipodromu olarak kullanılıyor. Yani Valentinianus’un ordularını selamladığı yerde şimdi 6’lı kağıtları uçuşuyor... Boşuna dememişler; “At koşar, baht kazanır”; ama tarih kaybeder...
Edirne Ayasofya’sı: Fotoğrafta Edirne Kaleiçi Mahallesi’ndeki eski Tekel depoları, şimdiki işleviyle I. Murat Lisesi’nin bahçesi görülmekte. Bu bahçenin olduğu yerde eskiden Ayasofya kilisesinin olduğu biliniyor. Şimdi ise yerinde tam anlamıyla “yeller esiyor”...
Kara Kilise: Bizans’ın ilk evresine tarihlenen ve tamamen tuğla olan duvar yapısıyla Bizans mimarisinde oldukça önemli bir örnek olan bu yapı, Yalova’nın Çiftlikköy ilçesi, Sahil Mahallesi’ndeki Başkent Sahil 1 Sitesi’nin içinde bulunmakta. Site sakinlerinin ve tatilcilerin eğlence merkezinin tam ortasındaki bu önemli yapı, sayısız deprem atlatmış olmasına rağmen insanoğlunun yaptıkları karşısında çaresiz.
Merdivenköy’deki Yapı: İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Merdivenköy’de bulunan bu manastır kalıntısı, 2005 yılında inşa edilen bir apartmanın otoparkı olarak kullanılıyor. Özgün kimliğinden ziyade bir çevre düzenleme ögesi haline getirilmiş olan yapının büyük bölümü bu inşaat sırasında yok edilmiş.
Odalar Camisi: Fatih ilçesinde Karagümrük semtinde yer alan yapıdan günümüze neredeyse hiçbir kalıntı kalmamış. 1919 yılındaki bir yangına kadar pek çok değişiklikle kullanılmaya devam edilen yapı, Bizans mimarisi kadar 19. yüzyıl ahşap mimarisi için de önemli bir eser olarak kabul ediliyordu. Bugün yalnızca, Kasım Odalar Sokak üzerindeki evlerin arasında bazı duvarları gözüküyor.
Osmangazi Yapı Kompleksi: Bursa Müzesi tarafından 2000 yılında yapılan kazılarla ortaya çıkarılan bu yapı kalıntıları, Bursa’nın Osmangazi ilçesinde, Hisar içindeki parkta yer alıyor. Parkın güzel Bursa manzarası yetmemiş olacak ki, işyeri sahipleri, parktaki çaybahçesine bir de televizyon koymayı uygun görmüşler. Hem de 1000 yıllık duvarların tam bağrına demir boruyu çakarak...
Pylaea Kalesi: Kaynaklar Pylaea Kalesi’nin İmparator Manuel Komnenos tarafından 1145 tarihinde inşa edildiğini aktarmakta. Yalova, Çiftlikköy’deki Huzur Sahil Sitesi A Blok’un denize bakan kısmındaki kaleye ait limandan geriye kalanlar fotoğrafta görülüyor. Huzur Sahil Sitesi’nin duvarları, kalenin duvarlarının üzerine oturmuş ve kalenin duvarlarının da site inşa edilirken yok edildiği biliniyor. Genellikle yaz aylarında tatilcilerin huzur bulduğu site, 900 yıl önce inşa edilmiş Pylaea Kalesi’nde huzur bırakmamış.
Theodoros / Tahtalı Kilisesi: Bursa’nın batısında, Tahtalı Köyü’nün hemen dışında bulunan kiliseden günümüze içi çöp dolu büyük bir çukurdan başka birşey kalmamış. Ormanlık bir alanda yer alan kilisenin çevresinde çok sayıda kaçak kazı çukuru ile ortalığa saçılmış birçok mimari parça bulunuyor.
Triada Şapeli: Hellenistik Dönem’den itibaren barınılan bu mağara, Bizans Dönemi’nde, 14. yüzyılda kendi mezarlığı olan bir yeraltı kilisesine dönüştürülerek kullanılmaya devam etmiş. Edirne ili, Enez ilçesinde, Gazi Ömer Mahallesi’ndeki bir evin bahçesindeki derme çatma kulübeden girilen bu etkileyici şapelin içinde çok sayıda duvar resmi bulunmakta. Kayaya oyularak oluşturulmuş kutsal bölümdeki Meryem, sayısız kaçak kazıya tanıklık etmiş ve bugün, bu kaçak kazılarla açığa çıkmış olan iskeletlerle birlikte uzanacak bir yardım eli bekliyor.
Vize Tetrakonkhosu: Tetrakonkhosun, yani dört adet yarım daire planlı ve yarım kubbe örtülü mekanın, bir merkezi ana mekana simetrik olarak eklemlenmesiyle oluşmuş olan yapının vaftizhane ya da martyrion (din şehitlerinin mezarları üzerindeki anıt yapı) olduğu düşünülmektedir. Kırklareli ili, Vize ilçesinde, Şarapdar Hasan Bey Camii’nin yanında yer alan bu küçük yapının önemli bir bölümü yok olmuş durumda, bir kısmı da caminin avlu duvarının altında. Hala “ayakta” olan bölümler ise tavuk kümesi olarak kullanılıyor.
Yurtyeri Manastırı: Bursa’nın Yıldırım semtinde, Uludağ’ın eteklerindeki Cumalı Kızık’ta yer alan bu kalıntıların bölgede bilinen çok sayıdaki manastırdan birine ait olduğu düşünülmekte. Fakat üzerinde henüz kapsamlı bir araştırma yapılmamış. Mekanların ve mimari parçaların soyguncular tarafından paramparça edildiği bu yapı kompleksinin doğu bölümü de Balıklı Dere’ye doğru kayarak yok olmakta.
Pendik Manastırı: 1973-75 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından kazısı yapılmış çok önemli bir Bizans yapısı: Pendik Manastırı. Hem de tescilli. Pendik’ten Kurtköy istikametine giden Çınardere Viyadüğü’nün Vişne Sokak’la keşiştiği yerde bulunan manastır 1995-96 yılları arasında yapılan viyadüğün ve çevrede inşaatları halen devam eden apartmanların altında yok olmuştur. Fotoğrafta Pendik Manastırını görüyorsunuz!
Galata Surları: Galata Kulesi’nden çekilen bu fotoğrafta, Galata Surları’nın nasıl bir yapılaşma altında yok olduğunu görüyoruz. Fotoğrafta, Galata Kulesi’nin güneybatısında yer alan iki adet büyük burç / kule okla gösterilmiştir. 1864-65 yıllarından başlayıp günümüze kadar sistemli bir şekilde yıktırılan Galata Surları’ndan geriye bu kuleler, Galata Kulesi ile çevresindeki az sayıdaki duvar kalıntısı, Azapkapı’daki duvarlar ve Yanık Kapı kalmıştır.
İstanbul Surları: İstanbul Surları üzerinde bütün tahribat türlerinin örnekleri görülmekte: Edirnekapı ve Topkapı civarında ana yollar açılırken “uçmuş” olmasına ve deniz tarafındaki surların bir bölümünün demiryolu ile “götürülmüş” olmasına karşı yapacak birşey kalmadı artık. Beceriksizce yapılmış uyduruk restorasyon uygulamaları da malumunuz zaten. Hemen hemen tüm bölümlerinde görülen çağdaş yapılaşma, adeta surların olağan bir parçası haline geldi. Duvarların üzerinde biten ağaçlar ve çevresindeki bostanlar tahribatı hızlandırıyor. Ve tarihe her açıdan yapılan bu saldırı, sanki Yedikule’deki surları perdeleyen dev sahneyle saklanmaya çalışılıyor; ama 21 km uzunluğundaki surların tahribatını gizleyemiyor...


Tanındı, O. - Ö. Kurt et al., 2009, Türkiye Arkeolojik Tahribat Raporu 2008 – Marmara Bölgesi Bizans Dönemi, TAY Projesi - Bilimsel Raporlar Dizisi 16/TU, ISBN 978-975-807-229-3, İstanbul.


.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi