Haberler logo Aralık '07 Arşivi


30 Aralık 2007 - 5 Ocak 2008

DOSYA



(Bu dosya "turizm için arkeoloji" yapanlara ithaf olunur...)




Bizans Sarayının Üzerinde Bizans Oyunları:

YILAN HİKAYESİ - YALAN HİKAYESİ



"SATILIK İSTANBUL VAR HAANIIIM!..."

I




  • UNESCO, İSTANBUL'U LİSTEDEN ÇIKARABİLİR

  • EMİNÖNÜ BELEDİYE BAŞKANI ER: HUKUKİ SORUN YOK AMA AYASOFYA'YI ZORLUYOR...

  • TARİH KATLİAMI ADIM ADIM YAPILDI

  • CHP'Lİ SOYSAL MECLİS'E TAŞIDI

  • TALAY: KURUL KARARI BAKAN ONAYLI İŞLEM DEĞİLDİR

  • ZAL: UNESCO 2. UYGULAMAYA GEÇEBİLİR

  • TARİH KIYIMINDA SKANDAL ZİNCİRİ

  • İLK PROJEDE AYAKLAR ESERLERİN ÜZERİNDEYDİ

  • TOPBAŞ’DAN İTİRAZ GELMEDİ

  • BİZANS SARAYI İÇİN SİVİL GİRİŞİM (M.Y. Yılmaz)

  • TARTIŞMA DEVAM EDİYOR

  • BÜROKRATLARI DİNLEYECEKSEK MECLİSE NE GEREK VAR?

  • GÜNAY: YENİDEN DEĞERLENDİRECEĞİZ

  • UNESCO, TÜRKİYE'Yİ 2006'DA UYARMIŞ

  • TARTIŞMALI İMAR PLANI DANIŞTAY'DA

  • BİZANS'I ORTADAN KALDIRIYORUZ

  • BİZANS SARAYI'NA ERDOĞAN İLGİSİZ KALAMAZ (G. Uras)

  • SULTANAHMET (M. Aşık)

  • KÜÇÜK: TARİHSİZDİR BU İKTİDAR VE SONU GELİYOR




Dosyaya ulaşmak için tıklayınız...

KATKI




2007'DEN KALANLAR



2006 yılı sonunda nasıl bir Türkiye istediğimize dair kısa bir yazı yazmıştık, içimizde küçük de olsa bir umutla...

 

Ne yazık ki elimiz bu yıl da boş kaldı. Beceriksiz yöneticiler ve toplumsal bilinç eksikliği nedeniyle geçtiğimiz yıl da ulusal bir kültür politikamız oluşamadı. Arşivimizi şöyle bir taradığımızda, 100'ün üzerinde define ve kaçak kazı, 50'nin üzerinde tarihi eser kaçakçılığı, 70'in üzerinde muhtelif tahribat haberi derlediğimizi gördük. Bunun yanısıra; baraj çılgınlıkları, müze rezaletleri, sahtekarlıklar/sahtecilikler, kadro problemleri de sürdü tabii. Elbette bir-iki güzel iş de yapıldı ama aşağıdakiler kadar çarpıcı değildi ne yazık ki...

 

Yöntembilim, hala azınlıkta bir grup tarafından bilindiği için, neyi nasıl yapacağını, hangi yolu izleyeceğini bilemeyenler güruhu yine gündemi meşgul etti. Örneğin; UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki Nemrut Dağı için Adıyaman ve Malatya birbirlerine girdiler, konu Meclis'e taşındı. Sonunda aklıselim sahibi biri "Nemrut dünya mirasıdır" dedi de kavga duruldu, ama hala bitmedi...

 

Aynı yıl içinde biri İtalya-Mantua'da diğeri Türkiye-Hakemi Use'de "dünyanın en eski aşıkları" bulundu. Aynı eğitimi almış iki meslekdaştan İtalyan olan sevenleri ayırmazken, Türk olan ayırıp laboratuvara incelemeye gönderdi.

 

Ülkenin çeşitli yerlerinde restorasyon-tamirat-tadilat adı altında, kimi doğru ama çoğu yanlış muhtelif çalışmalar devam etti.

 

Bir dönem, Türkiye-İsrail ilişkilerine, Harem-i Şerif olayı damgasını vurdu. UNESCO heyetinin 27 Şubat-2 Mart tarihleri arasındaki incelemelerinin ardından yayınladıkları rapor yetmedi, ülkemizin konusunda uzman isimlerinden oluşan bir heyetin 20-23 Mart tarihlerinde bölgede yaptığı incelemelerin sonuçlarını içeren rapor, her nedense ancak Kasım ayı ortasında yayınlandı. UNESCO ile tam bir paralellik gösteren raporun niye bu kadar saklandığı anlaşılamadı.

 

2007 yılında, İstanbul üzerine yapılan "sen söyle-sen işit sempozyumlarının" havada kalan tebliğlerinin basımları bile tamamlanmadan birileri İstanbul'un geçmişini gayet bilinçli bir şekilde yok etmeye devam etti:

 

İstanbul'un tarihi alanları içinde olması nedeniyle UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan Süleymaniye'de yapılması planlanan "Kentsel Dönüşüm" üzerine Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli'nin ek bina inşaatı tuz biber ekti. İstanbul'un 2010'da Avrupa Kültür Başkenti olması ile ilgili göstermelik çalışmalar devam ederken şimdilerde UNESCO'nun İstanbul'u Dünya Kültür Mirası listesinden çıkartma ihtimali ile paçalar tutuşmuş durumda. Belediye Başkanı ayrı, Belediye Meclisi ayrı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ayrı, Bakan ayrı açıklamalar yapıyor. Günün birinde hemfikir olurlarsa işbirliği de yaparlar diye umuyoruz.

 

Mısır artık piramitlerden telif hakkı istediğini açıkladı. Bizler ise, Bakanlığımızın eserlerimiz için neler yapacağını merak ettik durduk.

 

Bir başka merakımız, İtalya ve Yunanistan'ın son birkaç yıl boyunca uluslararası eski eser kaçakçılığına yönelik çok büyük ve koordineli mücadelesinin sonucunda yaptığı uluslararası anlaşmalar hakkında Bakanlığımızın bir takibi olup olmadığı ile ilgiliydi. Hala merak içindeyiz.

Bu arada, tarihi eserler artık internet sitelerinde satılmaya başladı.

 

 

Ayrıca kültür, yine turizmin kıskacından kurtulamadı. Şehirlerin tarihi kesimlerindeki evler, konaklar, resmi yapılar, tren garları vd. birer birer kültür merkezi adı altında "restore" edildi, "turizme kazandırıldı". Mağaralar da bundan nasibini aldı tabii.

 

Kültür Bakanlığı'nın her tarihi eserden turizm adına rant çıkarma kaygısı Aspendos'u da vurdu. Birkaç bilimsel raporun itirazını duymazdan gelen yetkililer Aspendos'u Anadolu Ateşi'ne kiraladı. Sonuç mu? Yetkililer, gösteride öngörülenden yüksek desibelde ses kullanıldığını ve seyirci sayısının 2500'ün üzerine çıktığını tespit etti ve sözleşme feshedildi. Ama bütün bunlar yaz sonunda oldu.

 

AKM ve Kongre Vadisi projeleri tartışmaları aylar sürdü. Sonuç: Kurtlarla kuzuların savaşı devam ediyor.

 

Türkiye ile Ermenistan arasındaki diyalog arayışlarının bir parçası olarak Haziran 2005'de restorasyonuna başlanan Akdamar Kilisesi "akdumur edici" tarih tartışmalarının ardından 29 Mart 2007 tarihinde 'Anıt Müze' statüsünde açıldı. Yetmedi, ayin tartışmaları ve haçı kim çaldı kavgaları yapıldı. Aynı ayin tartışmaları Noel Baba Kilisesi için de başladı.

 

İstanbul'un "port"ları konusu 2007'de de çözülemedi. Bekliyoruz.

 

Sümela Manastırı'nın 15 yıldır devam eden "aktif restorasyon" çalışmalarının aslına uygun olmadığı anlaşıldı. Atatürk Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden mimar, sanat tarihi ve restorasyon uzmanlarının yer aldığı bilim kurulu, manastırın yeniden restore edilmesini sağlayacak. Bakalım...

 

Edirne gene sular altında kaldı.

 

Nü tablolara saldırılar başladı.

 

Çemberlitaş efsanesi yine hortladı.

 

Bakanlık, kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması ve restore edilmesiyle ilgili ‘Kültür Dostu’ adı altında bir proje hazırladı. Kültür Dostları’ sitesinde arkeolojik kazılarla ilgili ihtiyaç listesindeki verilere göre de, milyonlarca YTL kaynak gerektiği anlaşıldı. Yani, Bakanlık "allah rızası için" para toplamaya çalışıyor.

 

Bütün bunlar ve daha fazlası olurken Hasankeyf ve Allianoi çırpınmaya devam etti. 1.2 milyar Euro'luk kredi anlaşmasının imzaları tamamlanan Ilısu Barajı nedeniyle Hasankeyf'te kurtarma kazıları için süre kısalıyor. Ancak öte yandan AİHM dahil sivil girişimler de sürüyor. Yüreğimiz ağzımızda bekliyoruz. Alllianoi ise, bu sayfada okuyacağınız gibi, çoktan kaderine terk edildi. Kurtarma kazısı yapılmadığı gerekçesiyle kazıdan uzaklaştırılan sorumlulardan sonra şimdi de bekçiler görevden alındı. Allianoi artık korumasız.

 

Benim içim sızlıyor. Yine...

Ayşe Didem Bayvas

SANAT DÜNYASINDA İKİ KAYIP




HÜSEYİN ALPTEKİN ÖLDÜ

 

Çağdaş sanatın önde gelen temsilcilerinden Hüseyin Bahri Alptekin, önceki akşam Beyoğlu'ndaki stüdyosunda ölü olarak bulundu.

Geçen yıl Venedik Bienali'nde Türkiye'yi temsil eden Alptekin, UNESCO'dan çağdaş sanatın özendirilmesi alanında ödül almıştı. 1957 doğumlu sanatçının katıldığı uluslararası sergiler arasında, İstanbul, Sao Paulo, Brezilya ve Montenegro bienalleri; Avusturya'da düzenlenen 'Balkanları Ararken' ve 'Kan ve Bal-Balkanlarda Sanat' adlı sergiler bulunuyor.

Zaman, 03.01.2008



*****


NAİF RESMİN USTASI HAYATINI KAYBETTİ

 

Yazar, gazeteci ve naif resmin ustası Fahir Aksoy 94 yaşında geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle hayatını kaybetti. Uzun zamandır sağlık sorunlarıyla uğraşan Fahir Aksoy 1914 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul ve Edirne'de eğitimini tamamladıktan sonra 1935 yılında gazeteciliğe başlayan Fahir Aksoy'un ilk yazıları Vakit ve Edirne Postası gazetelerinde yayımlandı. Fahir Aksoy, daha sonra aralarında siyasi gazetelerin de bulunduğu farklı dergi ve gazetelerde inceleme, eleştiri, öykü, denemeler yazdı, muhabirlik yaptı. TV için senaryo yazarlığı ve danışmanlık yapan, altı belgesel film çeken Fahir Aksoy'un, sanat ve anı kitaplarıyla biyografi kitabı da bulunuyor.

Yaşamını resme adayan, Türkiye'nin önde gelen naif resim ustalarından Fahir Aksoy resim sanatının halka ulaşabilmesi için Anadolu'nun birçok yerinde sergiler açtı. Fahir Aksoy'un cenazesi yarın Erdek Çarşı Camisi'nde kılınacak öğle namazı müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Erdek Mezarlığı'nda defnedilecek.
Radikal, 04.01.2008

ÇEŞMELERDEN AKAN MEDENİYET

 

 

Kuveyt Türk Katılım Bankası’nın hazırlattığı “Kaybolan Çeşmeler” kataloğunun tanıtımı, önceki gün Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen bir basın toplantısı ile tanıtıldı. Gülşen Kılınçer’in kaleme aldığı, Prof.Dr. Oktay Aslanapa danışmanlığında hazırlanan ve tarihi çeşmelerin envanterini ortaya koyan kitabın tanıtım toplantısına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı. Bakan Günay, burada yaptığı konuşmasında, kültürel zenginliğimiz olan çeşmelerimizin böyle bir eserde yaşatılmasının gurur verici olduğunu söyledi.

Eserin, isminin uyarıcı nitelikte bir işaret olduğuna işaret eden Günay. “Bildiğiniz gibi birçok medeniyet su ile tarif edilir. Su büyük medeniyetlerde zarafet ve güzelliği ifade eder. Biz de su ile haşır neşir olmuş bir medeniyetler silsilesinden geliyoruz. Ama son yıllarda bu medeniyetlerin bu görkemli eserlerine karşı nasıl böyle duyarsız olmuşuz anlamak mümkün değil” dedi. Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan da kültür ve medeniyetimizin önemli sembollerinden olan çeşmelerimizin hayata tutundurulması ve gelecek nesle bırakılması için kurum olarak sorumluluk duyduklarını, kitapla da bunu gerçekleştirdiklerini söyledi.

Türkiye Gazetesi, 05.01.2008

RESTORASYONLAR İÇİN 66.5 MİLYONLUK KAYNAK

 

İstanbul Valisi Muammer Güler, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'i ziyaret ederek, İl Özel İdaresi desteğiyle ilçede yapılan kültür eserlerinin restorasyon çalışmaları hakkında bilgi aldı.

 

Vali Güler, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olması çerçevesinde kültür eserlerinin restorasyonuna çok büyük bir önem verdiğini belirterek, "Biz 17 belediyemizin 400'e yakın projesine 66.5 milyon YTL'lik bir kaynak aktardık. Geçtiğimiz yıl bunların 142 tanesi gerçekleşti ve 21 milyon YTL'ye yakın para ödendi. Uyguladığımız projelerden çok önemli bir bölümü Fatih ilçemizde. Fatih Belediyesi bize 60'a yakın proje getirdi ve bunlara 20 milyon YTL'lik bir kaynak tahsis edildi. 60 projenin 55 tanesi bitirildi. Dünya kültür mirasında da Zeyrek'in çok büyük bir önemi var. Sümbül Sinan ve Emir Buhari tekkeleri var. Oralarda da restorasyon çalışmaları yapılıyor" dedi. Fatih'teki yıkık ve metruk evlerin de ön ödemeleri yapıldıktan sonra yıkılacağını kaydeden Güler, Beyoğlu Tarlabaşı'ndaki eski binaların yıkılarak yerlerine restore edilmiş yeni yapıların ortaya çıkmasının sağlanacağını söyledi.

Tarihi eserlere sahip çıkmanın önemini bir kez daha yerinde gördüklerini ifade eden Güler, şöyle konuştu: "Zeyrek bölgesindeyiz. Zeyrek terasının böyle muhteşem bir görüntüsü olduğunu gördük. Burada İstanbul'un üçüncü büyük ve yer üstündeki tek sarnıcı var. Belediyemizin yürüttüğü çalışma var. Yine bizim fondan destekleniyor. Bu fonumuzu bu sene de 2010 Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde kullanacağız. Burada tarihte bulunamayacak bir galeri alanı yaratılmış oluyor. Bir kültür alanı, sergi alanı açılmış oluyor. 1600 yıllık bir mekanda sergilerin, kültür hizmetlerinin yapılması 2010'da İstanbul'a çok büyük bir prestij de sağlamış olacak.''

Sabah, Haber: Deniz Derin Sabah, 05.01.2008

KEŞKE CAMİLERİ DAHA YARATICI OLSAYDI




Afife Batur'a göre Mimar Kemalettin,
medreseleri okula dönüştürebilecek
kadar özgür tasarlamış.



İstanbul'un en işlek yerinde Taksim'in göbeğindeki Taksim Sanat Galerisi'nde bir sergi var bugünlerde, 'Mimar Kemalettin: Tarihin Dönüm Noktasında Bir Mimar' sergisi ve pek ilgi görmüyor İstanbullulardan. Oysa Mimar Kemalettin, Türk mimarlık tarihinin en etkili kişiliklerinden biri. Bu sergi de Eminönü'ndeki Dördüncü Vakıf Han, Çamlıca Kız Lisesi olarak bilinen Ahmet Ratip Paşa Köşkü, bugün Gazi Üniversitesi Rektörlüğü olarak kullanılan Gazi İlk Muallim Mektebi, Edirne Gar Binası, Bebek Camii, içinde Küçük Sahne'nin olduğu Ankara'daki Vakıf Apartmanı gibi pek çok yapısına bilerek bilmeyerek hayranlıkla baktığımız Kemalettin'i tanımak için eşsiz bir fırsat. Mimar Kemalettin'i ve onun imza attığı yapıları kronolojik sırayla görseller, kısa notlar, bazısını da maketler eşleğinde tek tek tanıtıyor.
 

Sergiyi hazırlayan Prof. Afife Batur, yapılarının çoğu ayakta olduğu için Mimar Kemalettin'i şanslı bir mimar olarak görüyor. Ancak 'milli mimarinin bir temsilcisi' denilip geçilmesinin, üzerinde fazla durulmamasının da ona haksızlık olduğunun altını çiziyor: "Bu kadar yüzeysel değil bu adam. Klasist mi modernist mi, milli mi, evrensel mi? (Galerinin orta yerine kurulan alçıpan duvarda büyükçe yazıyor.) Bu soruları gelişigüzel koymadık buraya, kelimenin gerçek anlamlarıyla kapsadığı için koyduk. Hepsini kapsıyor aslında Mimar Kemalettin. Bu, onun çokboyutluluğunu gösteriyor. 1870-1927... Mimar Kemalettin, tarihin en karmaşık döneminde yaşamış. Üç büyük savaş; 93 Harbi, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı görmüş. Aynı zamanda bilimde, teknolojide, mimaride, sosyal ve kültürel yaşamda çok büyük atılımların olduğu bir dönem.
Onun mimarlığı yaşadığı dönemin izlerini taşıyor hem klasist, hem modern, hem milli, hem evrensel."


Afife Batur, tasarladığı camileri Mimar Kemalettin'in en az arama yaptığı, geleneksel çizgiyi çok fazla aşamadığı yapılar olarak görüyor ve iddalı bir tespitte bulunuyor:
"Onun camileri tutuktu. Bu tutukluk tasarımcı kimliğini adeta geriye bastırıyor bir Müslüman olarak. Aslında bugünümüze de uzanan bir kayıp çizgidir. Bugün cami mimarisindeki geri kalmışlık ta o noktadan başlar diye düşünüyorum. Kemalettin Bey cami mimarisinde biraz daha cesaretli olsaydı, olabilseydi, mesala türbelerde gösterdiği ataklığı camilerde gösterebilseydi, bir yol açardı diye düşünüyorum."


Afife Batur'a göre Mimar Kemalettin'in okulları ve medreseleri camilerin aksine geleneksel modelle bağının en zayıf olduğu tasarımlar, yani en modernist yapıları ve medreseleri okula dönüştürebilecek kadar kendini özgür hissediyor.


İşhanlarının onun taç yapıları olduğunu söyleyen Afife Batur, "Burada Kemalettin adeta coşuyor. Bütün yeteneklerini, her türlü arama, deney yapma, modernist bileşimler veya teknolojik olanakları sonuna kadar kullanma şeklinde coşkuyla bunları tasarlamış. Art Nouveau'yla Chicago'daki işhanlarının birleşimi ama Osmanlı ruhuna uygun şeyler de var. Apartmanları ve diğer yapıları da çok daha denemeci. Yepyeni şeyler deniyor. Merdivenleri çok büyük bir ustalıkla kullanıyor, dekoratif unsurlarda ise adeta döktürüyor. Osmanlı motifleri kullanıyor ama yeni birleşimlerle öyle yapıyor ki bunu eski motiflerden apartılmış izlenimleri vermeyecek sahteciliğe düşmüyor. Geleneksel öğeleri adeta heykelsi bir espiriyle kullanmayı beceriyor ki bu çok önemli bir yetenek."
 

Mimarlar Odası'nın Türkiye'nin mimarlık kültürüne katkıda bulunmuş bugün hayatta olmayan mimarların anısını yaşatmak üzere düzenlediği ve bu dönem Mimar Kemalettin Bey'in gündeme alındığı anma programı etkinlikleri kapsamındaki sergi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Vehbi Koç Vakfı, Aygaz ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla hazırlandı. 15 Ocak'a kadar sürecek sergi daha sonra Türkiye'nin çeşitli yerlerini dolaşacak. Mimar Kemalettin'in yapılarını etiketleme çalışmalarının sürdüğünü hatırlatan Batur, Mimar Kemalettin'in Amerika'da yaşayan oğlu ünlü besteci İlhan Mimaroğlu'nun sergiyi Amerika'ya taşımak için çalıştığını da ekliyor sözlerine.
'Mimar Kemalettin' sergisi 15 Ocak'a kadar Taksim Sanat Galerisi'nde.


* * * * *
 


Önemli yapıları
 

  • Filibe Gar Binası, Bulgaristan
     

  • Kemer Hatun Camii, Beyoğlu-İstanbul
     

  • Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci Vakıf hanları, İstanbul
     

  • Bebek Camii, İstanbul
     

  • Edirne Gar Binası
     

  • Harikzedegan Kat Evleri, Laleli-İstanbul
     

  • Ahmet Ratıp Paşa Köşkü (Çamlıca Kız Lisesi) İstanbul
     

  • Mimar Kemalettin Okulu, Ankara
     

  • Ankara Palas
     

  • Ankara İkinci Vakıf Hanı
     

  • Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü, Ankara
     

  • Gazi İlk Muallim Mektebi, Ankara

    Kemalettin Bey, 1870'te bir bahriye subayının tek çocuğu olarak İstanbul'da doğdu. 1887-1891 yılları arasında Henedese-i Mülkiye'de okuyan Kemalettin, burada mühendislikten çok Sirkeci Garı'nı yapan Alman mimar Jachmund'un mimarlık derslerine özen gösterdi ve okulu bitirince Prof. Jachmund'un asistanı oldu. 1895'te mimarlık eğitimini ilerletmek için devlet bursuyla Berlin'e gönderildi, Charlottenburg Technische Hochschule'de iki yıl mimarlık eğitimi gördü.

    1909 yılında Evkaf Nezareti'nin başına atanan Kemalettin Bey, burada görevli olduğu yıllarda önemli eski yapılarının onarımlarını, beş yeni Vakıf Han, birçok türbe ve cami yaptı.

    Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer alan Kemalettin Bey, 1919 yılında İngiliz yönetimine geçen Kudüs'te Mescid-i Aksa'nın onarımı için müftü tarafından Kudüs'e çağrıldı. Çağrıyı kabul eden Kemalettin Bey, Mescid-i Aksa Camii'nin onarımında gösterdiği başarıdan dolayı, İngiliz Kraliyet Mimarlar Akademisi'ne (RIBA) şeref üyesi olarak seçildi. 1925'in yaz aylarında Ankara Palas'ın yapımının tamamlanması için Kudüs'ten çağırıldı. Başkent Ankara'da başka birçok yapıya da imza atan Mimar Kemalettin, 1927 yılında Ankara Palas şantiyesinde kaldığı odada geçirdiği beyin kanaması sonucu 57 yaşında öldü.

    Radikal, Haber: Erkan Aktuğ, Fotoğraf: Muhsin Akgün, 05.01.2008

  • KATKI




    SYLLOGOS KÜTÜPHANESİ'NE NE OLDU?




    Syllogos Yunan Filolojisi Derneği (Ho en Konstantinopolei Hellenikos Philologikos Syllogos) 1861 yılında İstanbul'da Antonios Vlasto ve Herocles Vassia isimli iki banker tarafından kuruldu.

     

    Yaklaşık 60 yıl boyunca çalışmalarına devam eden dernek, Kurtuluş Savaşı sonrasında faaliyetlerine son verdi. Syllogos Derneği, bu geçen 60 yıl boyunca Bizans sanatı, Yunan dili, İstanbul ve civarındaki antik eserler gibi konularda kırktan fazla eser yayınlamıştı. Örnek vermek gerekirse; 

     

    Andreas David Mordtmann'ın  "Molybdoboulla byzantina ton eparchion Europes" adlı eseri 17 yayın numarası ile 1886 yılında, G.Lampusiadis'in İznik civarının tarihini anlatan  "Nikaia, Mikra Nikaia he Nikitsa" adlı eseri ise 28 yayın numarası ile 1904 yılında yayınlanmışlardı. 

     

    Syllogos Derneği'nin oldukça büyük bir de kütüphanesi mevcuttu. Mübadele esnasında Rumlar tarafından Atina'ya götürülmek istenen bu kütüphanedeki eser sayısının 50.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Çoğunu yabancı dilde yazılmış Türkiye ile ilgili kitapların oluşturduğu bu kütüphanede Yunanca el yazmaları da mevcuttu. 

     

    Syllogos Koleksiyonu olarak da bilinen bu eserler 1932 yılında Atatürk'ün talimatı ile Ankara İl Halk Kütüphanesi'ne taşındı. Daha sonra eserler Cebeci Kütüphanesi, Türk Dil Kurumu, Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi'ne dağıldı. Bugün, bu koleksiyonun neden dağıtıldığını bilmediğimiz gibi, elimizde eserlerin tam bir listesi de mevcut değil. Dolayısıyla bahsi geçen bu kütüphanelerdeki kitapların hangilerinin Syllogos Koleksiyonu'na ait olduğunu bilemiyoruz. 

     

    1964 yılında Paul Moraux'nun Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'nde yaptığı Yunanca yazmalara ait çalışma bu kurum tarafından yayınlandı (Paul Moraux; Catalogue des Manuscrits Grecs, Fonds du Syllogos, Ankara TTK 1964). Bu araştırma sonucunda Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi'nde olduğunu öğrendiğimiz Syllogos Koleksiyonu'na ait eser sayısı 183 idi. 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar uzanan bu el yazmalarının dışında, diğer değerli kitapların dağıldıkları kütüphaneler veya akibetleri hakkında ne yazık ki fazla bir bilgimiz yok. 

     

    Atatürk’ün bizzat ilgilendiği, birbirinden değerli bu onbinlerce kitabın bugün nerede olduğunu sorsak acaba bir cevap alabilir miyiz?

    Lozan görüşmeleri sırasında tartışmalara konu bile olan Syllogos Koleksiyonu bugün nerede, kimlerin elinde acaba?

    Ali Yamaç

    TARİH NİÇİN SEVİLİR?

     

    İnsanların bireyler olarak şekillendirdikleri zevkleri vardır. Bir kişi çıkıp "Ben Gotik tarzı çok seviyorum. Romantik üslubu hiç sevmiyorum" derken, bir başkası da "Romantik üslupta aradığım her şeyi buluyorum, ama Gotik'ten nefret ediyorum" diyebilir.

    Her şeyden hoşlanmak zorunda değiliz. Ama sorun hoşlanmak değil, herhangi bir çağın herhangi bir insan eserini korumak olunca, durum değişir. Burada, 'Ben ondan hoşlanmıyorum' denemez. Bir kere daha yazmıştım diye hatırlıyorum: Çeşitli nedenlerle Sultanahmet'teki Alman Çeşmesi'nden hiç hoşlanmam. Ama kılına zarar gelmesine tahammül edemem.

    Bu tavır hâlâ genel, evrensel tavır değil. Hele Türkiye'de hiç değil. Topluma nüfuz etmemiş (toplumda zaten 'estetik yargı' denebilir bir şey ancak çok yarım yamalak teşekkül etmiş), çünkü daha önce seçkinlerin bilincinde yer etmemiş.

    'Seçkin' dediklerime niçin 'seçkin' denildiğinin bir açıklaması da olmuyor çok zaman. Eğitim düzeyinin çok düşük olduğu bir toplumda okuyup yazmasını bilene 'seçkin' denildiği için mi böyle? Yoksa, kültürün zaten fazla bir anlam ve değer taşımadığı bir toplumda iktidarı elinde tutanlara mı 'seçkin' deniyor? Burada galiba ikisi de geçerli.

    Bugünlere kadar sürüp gelen Türk milliyetçiliğinin tohumlarının atıldığı (o tohumlar şimdiye kadar çok meyve verdi) Genç Kalemler dergisinde, 'Kaya Alp' adıyla yazan biri Dostoyevski üstüne bir makale kaleme alır. Orada şunları söyler: "Dostoyevski, Ruslar için fakat bir kısım Ruslar için sevilebilir, hürmet olunabilir; fakat biz Türkler için nefrete yakın bir hisle düşünülmelidir; çünkü dehşetli Slavcı bir Türk düşmanıdır. Ve ben burada onu edebi şahsiyetiyle değil siyasi Türk düşmanlığı sıfatıyla karilerime tanıtacağım."

    Kaya Alp -her kimse- salık verdiği düşünme tarzının henüz pek rağbet görmediği, bir barbarlık sayıldığı bir çağda yazıyor. Hâlâ zihninde bir yazarın yazarlığıyla siyasi düşüncelerinin özdeş olmadığı bilgisi var ve onu yıkmaya çalışıyor. Günümüzün Hıristiyan öldüren, verimli bir 'vadi'den yetişmiş 'asıl Türk gençliği'ni düşününce, Kaya Alp'in bayağı başarılı olduğunu da görüyoruz.

    Bu noktaya gelince, konu 'Gotik severim; Romantik daha az severim' falan konusu olmaktan çıkıyor. Ölçü bireysel bir 'zevk ölçüsü' de değil, ulusal. Shakespeare gibi, Türkler hakkında söz etmemiş birinin iyi bir yazar olup olmadığını, Kaya Alp estetiğinin sınırları içinde bulamayız. Ama elin gâvurunun iyi yazar olup olmadığı zaten önemli değil- 'Türk' değil ya, asıl önemlisi bu.

    Yukarıda, 'iktidar seçkinleri'nden söz etmemiştim. Türkiye'de yalnız Cumhuriyet değil, 1908'den beri iktidar, 'milliyetçilik' eğiliminin iktidarıdır. Bu ideolojinin kadroları ise, kendileri bizzat okuyup incelemiş olmasalar da, Genç Kalemler'de telaffuz edilmiş 'ulusal duygular'ın hegemonyası altında yetişmiş kadrolardır -Kurtuluş Savaşı'nda bakanlık yaparken Greko-Romen ören yerlerini yıkıp parçalayan Rıza Nur gibi.

    Dolayısıyla da bu bakış, bu tutum, topluma sinmiştir. Bunun, tarihe yönelik biçimlenmesinden, icraatından söz ediyorum şimdi. Siz bir kültür mirasının bir kısmına karşı (dini-ulusal nedenlerle) böyle bir vandalizm tavrı almayı başarabiliyorsanız, sahip çıktığınız kültürel tarihi de sahiden sevemezsiniz, benimseyemezsiniz. Hani o resmi günlerde, resmi üzüntü, resmi sevinç jestleri, mimikleri yapan insanlarınki kadar bir benimsemedir o. Onun için bu ülkede 'Türk-olmayan' tarihe karşı, gizlisi saklısı olmayan, kendisinden kıvançlı bir vandalizm hüküm sürerken, bizim saydığımız eserlerin birçoğu pençemizden kendilerini kurtaramamışlardır.

    Yalılarımızı yaka yaka bitiremedik. Bunları düşündüren ve söyleten, Sultanahmet'teki olay tabii.

    Radikal, yazı: Murat Belge, 04.01.2008

    VALİ HARPUT, TAÇ KAPI'YA EL ATTI

     

    Bursa`yı yönetmek, aynı zamanda kentin her sorununa duyarlı olmayı, çözümler bulmayı ve tıkanan noktaları aşmayı bilen bir meziyete sahip olmayı da gerektirir.

    Önceki akşam Vilayet Özel Kalemi`nden gelen bir telefon doğrusu bizi çok şaşırttı.

    Daha birkaç gün önce Bursa`da işbaşı yapan Vali Şahabettin Harput, Koza Han`ın Taç Kapısı`nı kapatan şu meşhur kuyumcu binasına ilişkin 27 Aralık`ta çıkan yazımız için teşekkürlerini iletti.

    Sayın Vali`nin hassasiyetinden etkilendik.

    Çünkü bu alışık olmadığız bir yöntemdi.

    Kentimizi ilgilendiren hemen her olay ve yazı demek ki Valimizin de sıkı takibinde.

    Tabii ki, Bursa`nın bir değerini gizleyen ve çözüm için düğmeye basıldığı halde sonuç alınamayan duruma Vali Harput`un da kayıtsız kalmamasına sevindik.

    Koza Han`ın görkemli kapısının ortaya çıkartılması için başlatılan kamulaştırma işlemlerinin yargıya intikal ettiğini öğrendiğini belirten Vali Harput, bu konunun kendilerinin de yakın takibinde olduğunu anlattı.

    Tarihi mirasın ayağa kaldırılması, etrafı kuşatılan ecdat yadigârı yapıların ortaya çıkartılması konusunda Vali Harput`un da son derece duyarlı olduğunu görmekten büyük keyif aldık.

    Bu adım nasıl sonuç verir bilmiyoruz ama kentimizin valisinin bizzat bu işe el koyması son derece anlamlıdır.

    Hem anlamlı, hem de geçmişe sahip çıkma adına sevindiricidir.

    Vali Harput`un tıkanmayı giderecek çözüm konusunda nasıl bir yöntem izleyeceğini bilmiyoruz.

    Ancak, Bursa`nın artık Taç Kapı`nın içinde bulunduğu açmaza seyirci kalmayan bir Valisi var.

     

    Vali Harput ile görüşmemizde kendisi açıklamadı ancak, bizzat konuyla ilgili yeni bir soruşturma açtırdığını da öğrendik.

    Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğü`nden bir yöneticinin, Koza Han ve Hanlar Bölgesi`nde gazete sütunlarına taşınan ve yanıtı aranan sorular için bizzat Vali Harput`un talimatıyla muhakkik olarak görevlendirildiğini öğrendik.

    Hatta işe hızlı başlayan muhakkikin Osmangazi ve Büyükşehir Belediyesi ile proje müelliflerini dinlemeye başladığını haber aldık.

    Yani Vali Harput, Koza Han`a ilgisini bu yolla da ortaya koymuş oluyor.

    Tabii ki soruşturma gizli yürüyeceği için sonuçları da hemen alınmayacaktır.

    Belki de muhakkikin hazırlayacağı rapor doğrultusunda, görev ihmali ve kusuru bulunan sorumlular hakkında da yargı yolu gözükecektir.

    Olaya, bizzat kentimizin en üst düzey yöneticisinin el atmış olmasını biz de önemsiyoruz.

    Çünkü Taç Kapı`yı gizleyen yapılar temizlenemediği sürece, Kapalıçarşı civarındaki saklı tarih hazinemiz yine kaderiyle baş başa kalacaktır.

    Daha Bursa`yı tanımaya çalışırken, Koza Han`ı ve buraya ilişkin medyaya yansıyan haberleri ihbar kabul edip harekete geçen Vali Harput`u biz de kutluyoruz.

    Duyarlı bir kamu ve kent yöneticisi olduğunu, görev süresinin ilk günlerinde ortaya koymuş oldu.

    Tanışma kahvaltısında zaten bunun ipuçlarını vermişti bize.

    Vali Harput, Bursa`da 24 saat kentle yatıp, kentle kalkacak ve devlet kapısını aracısız girilen bir yer haline getirecek çalışma anlayış içinde olacağını üzerine basa basa vurgulamıştı.

    Yargıya intikal etmiş bir konuyla ilgili Vali ne yapabilir diye düşünmüyor da değiliz?

    Ancak devletin de bu konuda yapacağı bir şeyler var demek ki.
     

    Öyle görünüyor ki, Taç Kapı sadece medyanın ve belediyelerin değil, artık Vilayet`in de özel gündemlerinden biri haline geliyor.

    Sonuçlarını bekleyip göreceğiz.

    Dün kentimizin çiçeği burnunda Valisi ile görüşürken kendisine, İnegöl`de hayırsever işadamımız Mehmet Yıldız`ın yapımını durdurduğu Sevim Yıldız Mesleki Eğitim Kampusu`nun durumunu da sorduk.

    Vali Harput, konuyu incelettiğini, hatta bu konuda işadamı Yıldız ile de görüşeceğini, sıkıntısını öğrendikten sonra çözüm bulmaya çalışacaklarını söyledi.

    Görüldüğü gibi Valimiz, kentimizin medyaya yansıyan her sorununa özel bir hassasiyet gösteriyor.

    Bursa Olay, Yazı: İhsan Aydın, 04.01.2008

    ÖRDEKLİ HAMAMI RESTORE EDİLİYOR

     

     

    1400'lü yılların başında Yıldırım Beyazıd Han döneminde inşa edilen Ördekli Hamamı, Osmangazi Belediyesi'nin çabalarıyla restore ediliyor. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa'daki tarihi eserleri ayağa kaldırmak istediklerini belirtti. Şehirdeki en çok tarihi eserin Osmangazi sınırları içerisinde olduğunu söyleyen Başkan Altepe, "Bursa kent merkezi belediyesi olarak, Bursa'nın tekrar yaşanabilir hale gelmesi için çalışmalarımızı yoğun şekilde sürdürüyoruz. En önemli çalışmalarımız, kentin kültürüyle ilgili olan çalışmalardır. Ördekli Hamamı da bunlardan bir tanesidir. 1400 metrekare alan üzerine kurulmuş ve tarihte çeşitli dönemler tahribatlara uğramış. İl Özel İdaresi'nin de desteğiyle bu tarihi yapıyı onarıyoruz. Projenin maliyeti 3,5 trilyon lirayı buluyor" dedi.

     

    Yapıldıktan sonra 1496 yılında kiraya verilen, 1620 yılında halvet ve soğukluk bölümleri onarılan Ördekli Hamamı, Cumhuriyet döneminde de restorasyondan geçti. Ancak bu arada, bir bölümü bütünüyle yıkılmış olan hamamın restorasyon çalışmalarına ara verilmişti. Bir dönem depo olarak da kullanılan hamam, bazı kurumların girişimlerine rağmen bugüne kadar restore edilmedi ve son 50 yıldır metruk vaziyette kaldı. Bursa hamamlarına pek benzemeyen Ördekli Hamamı, iç içe geçmiş 3-4 aşamalı odalardan oluşuyor.

     

    Ördekli Hamamı restorasyonu, bölgedeki kamulaştırma ve çevre düzenlemeleriyle birlikte, Osmangazi Belediyesi'ne yaklaşık 3.5 trilyon liraya mal olacak. Hamam, restorasyonunun tamamlanmasıyla birlikte, Bursa'nın sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir mekan olacak.

    Yeni Şafak, Haber. Ahmet Hulusi Gürbüzol, 04.01.2008

    2007'DE MÜZE VE ÖREN YERLERİ KAZANDIRDI





    2007 yılında Antalya'nın Kemer İlçesi'ne bağlı Tekirova beldesinde bulunan Phaselis ören yerini 129 bin 546 kişi ziyaret etti. Tatilciler ziyaret ettikleri Phaselis’in gişesine 461 bin 890 YTL para bıraktı. Giriş ücreti daha düşük olan Olympos ören yeri ise 400 bin 802 kişi tarafından ziyaret edilse de Bakanlığın kazasına 266 bin 370 YTL para kazandırdı.


    Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze ve Ören Yerlerinden aldığımız istatistik verilerine göre Antalya genelinde bulunan ören yerleri 2007 yılının 11 aylık döneminde devletin kasasına 5 milyon 068 bin 266 YTL para bıraktı

    Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze ve Ören Yerleri İstatistiği verilerine göre, Antalya’da bulunan müze ve ören yerleri Ocak-Ekim 2007 döneminde Bakanlığın kasasına 5 milyon 068 bin 266 YTL para bıraktı.


    Yıl içerisinde Antalya’da tatilciler en fazla Noel Baba Ören Yerini ziyaret ederken, en fazla parayı ise düzenlenen organizasyonlarla Aspendos kazandırdı. Ören yerlerine göre daha az ziyaretçi alan müzeler içerisinde ise en fazla Antalya Müzesi ziyaretçi kabul etti.


    İl Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2007 yılının 11 aylık döneminde Antalya Müzesini 84 bin 504 kişi ziyaret etti. Ziyaretçiler müzenin gişesine 255 bin 180 YTL para bıraktı. Aynı dönemde 10 bin 759 kişinin ziyaret ettiği Alanya Müzesi ise 13 bin 948 YTL kazandırdı. 30 bin 924 tatilcinin ziyaret ettiği Side Müzesi’nin gişesi ise 11 ayda 98 bin 515 YTL para kazandı. Toplamda Antalya Müzelerini ziyaret eden 126 bin 187 kişi, Müze gişelerine 367 bin 643 YTL para bıraktı.

    Antalya’da en çok ziyaret edilen Ören yeri Noel Baba olsa da en çok kazandıran Aspendos oldu. Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre 11 aylık dönemde ören yerlerinin ziyaretçi sayısı ve kazandırdığı para şöyle sıralandı;

    Aspendos: 271 bin 763 kişi ziyaret etti: 1 milyon 002 bin 130 YTL
    Noel Baba: 454 bin 328 kişi 497 bin 770 YTL
    Myra: 437 bin 853 kişi, 504 bin 845 YTL
    Olympos: 400 bin 802 kişi, 266 bin 370 YTL
    Alanya Kalesi: 236bin 69 kişi, 927 bin 380 YTL
    Perge: 199bin 400 kişi, 382 bin 610 YTL
    Phaselis: 129 bin 546 kişi, 461 bin 890 YTL
    Patara: 92 bin 932 kişi, 141 bin 590 YTL
    Side Tiyatrosu: 59bin 568 kişi, 204 bin 560 YTL
    Alanya Kızıl Kule: 28bin.266 kişi, 46 bin 600 YTL
    Simena: 25 bin 916 kişi, 91 bin 775 YTL
    Termessos: 19 bin 519 kişi, 80 bin 480 YTL
    Xanthos: 15 bin 781 kişi, 23 bin 190 YTL
    Ehmedek Kalesi: 13 bin 550 kişi, 45 bin 100 YTL
    Karain: 12 bin 130 kişi, 8 bin 866 YTL
    Arykanda: 3 bin 316 kişi, 4 bin 925 YTL
    Selge: 3 bin 305 kişi, 9 bin 284 YTL
    Limyra: 619 kişi, 1.258 YTL

    Kemer Gözcü, Haber: Saffet Yenigün, 04.01.2008

    TARİHİ İBADETHANELER RESTORE EDİLİYOR

     

    Müslüman, Hristiyan ve Museviler'e ait tarihi ibadethaneler restore edilerek turizme kazandırılacak. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi başlattığı ''turizm atağı'' çalışmaları kapsamında, kentteki 105 yıllık cami ile 150 yıllık havra ve 450 yıllık Ermeniler'e ait kilisesinin restorasyonu için gerekli 10 milyon avro fonun bulunması için yurt dışında girişimlerini sürdürüyor.

    Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey,kentin eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Kozanlı Mahallesi'nde yol çalışması sırasında 450 yıllık Ermeni kilisesinin ortaya çıkarıldığını anımsatarak, özel mülkiyete ait olan kapanmış bir fabrikanın içinde bulunan kilisenin zarar görmemesi için etrafını duvarla ördüklerini söyledi.

     

    Söz konusu fabrikayı satın aldıklarını ve buraya ''Ömer Ersoy Kültür Merkezi'' yapacaklarını, etrafının park olacağını açıklayan Asım Güzelbey,"Ömer Ersoy, o fabrikayı yapan adam ve burayı aşağı yukarı bize bağışlar gibi bir fiyata verdi. Burası için çok büyük paralar teklif edilmiş, ancak ailesi belediyeye vermek istedi. Bizim verdiğimiz paraya razı oldular. Biz de kendilerine bir jest yaptık, babalarının adını verdik. Bizden aldıkları parayı da Milli Eğitim'e bağışladılar. Valiliğe 1 trilyon lira verdiler. Seyrantepe toplu konutlarında okul yaptırıyorlar" şeklinde konuştu.

     

    Gaziantep Kalesi yakınında Yahudiler tarafından bir zamanlar ibadethane olarak kullanıldıktan sonra terk edilen 150 yıllık havrayı da korumaya aldıklarını anlatan Asım Güzelbey, Tepebaşı Mahallesi'ndeki Kurtuluş Camisi'nin de kentin en büyük camilerinden olduğunu, 1892 yılında kilise olarak yaptırılan, önceleri kilise ve hapishane olarak kullanılan yapının daha sonra camiye dönüştürüldüğünü belirtti.

     

    Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, 3 bin metrekarelik alanda yapacakları kültür merkezinde sanat galerileri ve konser salonlarının yer alacağını anlatarak, ?Gaziantep'te 50 yıl önce bir 'ikindi sazı' ve 'canlı kahve' vardı. Gaziantep'te bir kültür vardı. Ondan sonra kültür yozlaşması oldu. Kültürel dokuya sahip çıkmamız lazım. Gaziantep 5 bin 600 yıllık geçmişi ile dünyanın yaşayan en eski kentlerinden birisi. Kültür ve inanç turizmini canlandıracağız. Gaziantep'i bir cazibe merkezi haline getireceğiz. Gaziantep sadece lahmacunu, kebabı ile değil aynı zamanda kültürel değerleriyle de ön plana çıkabilir. Kültürel değerleri ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Gaziantep, sanayiye alternatif bir kültür turizminin başkenti olmalıdır" dedi.

    Gaziantep 27 Gazetesi, 04.01.2008

    UYGARLIKLAR ŞEHRİ HARRAN

     

     

    Şanlıurfa Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından başlatılan '63. Şehirde 63 Eser' projesi kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla 'Uygarlıklar Şehri Harran' adlı kitap bastırıldı.

     

    Şanlıurfa'ya özgü tanıtım sloganlarıyla '63. Şehirde 63 Eser' projesi kapsamında daha önce 'Kültür Şehri Urfa', 'Şiir Şehri Urfa', 'Müze Şehri Urfa', gibi 37 eseri hayata geçiren Kültür ve Turizm Müdürlüğü 38. eser olarak 'Uygarlıklar Şehri Harran' adlı kitabı 5 bin adet bastırarak hayata geçirdi. 'Uygarlıklar Şehri Harran' adlı eserde Harran İlçesinin tarihi bilgileri ve 10 bin yıl öncesine dayanan yerleşim bilgileri, Harran Höyüğü, Harran Üniversitesi'nin kurulduğu alanla ilgili tarihi bilgiler, Halep Kapısı, Harran Şehir Surları, Harran Ulu Camii, Harran Kümbet Evleri, Harran İç Kale, Şeyh Hayat El Harrani Camii ve türbesi, İmam Bakır Camii ve türbesi, Çoban ve Bazda mağaraları, Han El Barur, Şuayb Antik Kenti, Hz. Şuayb Mağarası, Pognon Mağarası, Tanrı Kabartması ve Venüs Anıt Mezar Tapınağı'na ait bilgilerin yer aldığı öğrenildi.

     

    5 bin adet bastırılan 'Uygarlıklar Şehri Harran' adlı eserle Şanlıurfa'nın tanıtımının yapılarak turizmde artış göstereceği hedefleniyor.

    Şanlıurfa Kent Haber, 03.01.2008

    KONYA'DA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ

    Konya'nın Seydişehir İlçesi'nde bir araçta yapılan aramada, 11 parça tarihi eser ele geçirildi.

     

    Edinilen bilgiye göre, alınan bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Konya-Antalya karayolu Çatmakaya yol ayrımında sabah saat 05.55 sıralarında durdurdukları 42 Z 3878 plakalı otomobilde arama yaptı. Yapılan aramada araçta, cam sürahi, mumluk, heykel, sikke, cam vazo ve topraktan işlenmiş kadın figüründen oluşan 11 parça tarihi eser ele geçirildi.

     

    Araçta bulunan İ.K. (52), K.O. (45) ve M.E. (42) jandarma tarafından ifadeleri alınmak üzere Seydişehir İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürülürken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

    Konya Kent Haber, 03.01.2008

    GÜMÜŞHANE'DEKİ KARACA MAĞARASI, ZİYARETÇİ SAYISI AZALTILARAK KORUMAYA ALINACAK

     

    Gümüşhane'de 105 metre uzunluğunda içinde sarkıtlar, dikitler ve traverten havuzları bulunan Karaca Mağarası, ziyaretçi sayısı azaltılarak korunacak.

     

    Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu, yaptığı açıklamada, kentin 17 kilometre kuzeybatısında Torul İlçesine bağlı Cebeli köyünde bulunan Karaca Mağarası'nın ilin en önemli turizm mekanı olduğunu ve her yıl yaklaşık 50 bin yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edildiğini belirtti.

    Karaca Mağarası'nın 1996 yılında turizme açıldığını ifade eden Salihoğlu, ''Toplam alanı 1500 metrekare, uzunluğu ise 105 metre olan mağarada sarkıtlar, dikitler, sütunlar, bayrak şekilleri, org desenli duvarlar, mağara çiçekleri, mağara incileri, traverten havuzları ve traverten basamakları bulunuyor. Mağara bu özellikleriyle turistlerden büyük ilgi görüyor'' dedi.
     

    Salihoğlu, 2007 yılında 52 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği mağaradan 155 bin YTL gelir elde edildiğine dikkati çekerek, ''Karaca Mağarası'na gelir getirici bir turizm mekanı olarak bakmıyoruz. Mağarayı koruyarak, uzun yıllar yaşatmayı amaçlıyoruz. Bu nedenle Gümüşhane'nin tanıtımında büyük etkisi olan Karaca Mağarası'nı korumak amacıyla ziyaretçi sayısına kısıtlama getirmeyi planlıyoruz'' diye konuştu.


    Yapılacak çalışma ile önümüzdeki yıllarda mağaraya günlük standart sayıda ziyaretçi alınacağını anlatan Salihoğlu, şöyle devam etti:
    ''Uzmanların görüşüne göre mağaraya bir anda 30'dan fazla kişinin girmemesi gerekiyor. Zaman zaman bu rakam aşılıyor. Ziyaretçi sayısını artık daha kontrollü yapacağız ve günlük ziyaretçi sayısını standarda bağlayacağız. Bu uygulamayı da hazırlanacak ışıklı levhalarla  ziyaretçilere duyuracağız. Karaca Mağarası'na gelir getirici bir mağara gözüyle bakmıyoruz. Karaca Mağarası ilimizin bir sembolüdür ve ömrünü uzatmak için gerekli bütün tedbirleri alacağız.''

    Turizm Gazetesi, 03.01.2008

    EREĞLİ ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDE TEŞHİR VE TANZİM ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR

     

    Ereğli Arkeoloji Müzesi'nde uzun süredir devam eden teşhir ve tanzim çalışmaları, Müze Müdürlüğü tarafından sürdürülüyor.

     

    Tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeri olan Ereğli, Arkeoloji Müzesi'nde yapılan çalışmalarla yeni turizm sezonuna, yeni eserlerle girmeye hazırlanıyor. Sürdürülen bu çalışmalar arasında, Ereğli ve çevre bölgedeki ilk yerleşimlerin izlerini taşıyan, ve Ereğli tarihini MÖ 2500-2200’lü yıllara indirgeyen eserler de yer almakta.

    Değişim Medya, 03.01.2008

    KLAZOMENAİ VE LİMANTEPE KAZILARI

     

    Aracına bindiğim Urlalı şoföre önünden geçtiğimiz Klazomenai kazılarını sordum. Yaşı geçkin şoförün "Yunan'ın taşı için yıllardır buraları kazıyorlar, sit, mit yaptılar git bak, taştan başka bir b.k göremezsin" demesi garibime gitmedi... "Yunan'ın taşı" dediği yer, Ege köylüsünün halen aynı yöntemi kullanarak zeytinden yağ çıkardığı, tarihi binlerce yıl öncesine uzayan zeytinyağı işliğiydi.

    Urla'nın köylüğünden gelmiş şehirde ticari araç kullanan, bu toprakların insanı olmasına rağmen yaşadığı yörenin zenginliklerinin farkına varamayan sadece bu şoför amca değildi, Klazomenai ve Limantepe kazılarını taş olarak görenler çoğunluktaydı...

    Yıllardır Limantepe ve Klazomenai kazıları ne aşamada diye gider bakarım. Konuyla ilgili birkaç bilimsel söyleşiye de katıldım ancak böylesine pejmürde bir kazı alanı görmedim. Her yer dandini, buluntuları yağmurlardan korumak için gecekondu usulü naylonlarla örtüp, rüzgar naylonları uçurmasın diye üzerine taş koymuşlar. Ortaya, çıkarılan yapıları onarıp sağlamlaştırmak, etrafa uyarıcı levhalar asmak maliyet getirdiği için öylesine bırakılmış.. Hani, üstü kapatılacaktı, seyir terasları yapılacaktı, sualtı müzesi kurulacaktı vs. Neyse ki Urla Belediyesi önemli bir adım atıp satın aldığı TEKEL binalarını onarıp müzeye çeviriyor. Eski Başkan Selçuk Karaosmanoğlu'nun Limantepe kazılarına verdiği desteği unutmamak lazım. Biliyorsunuz bu tür çalışmalara katkı koymanın siyasi getirisi yok denecek kadar az, ancak arkeolejik zenginliklerinin ortaya çıkarılması ülkemiz adına büyük bir kazanç.

    Urla Belediye Başkanı Bülent Nart'ın, Urla'ya müze kazandırma gayreti sevindirici bir olay. Kente müze kazandırmak dahası yaşatmak hiçte kolay değil. Başkan Bülent Nart'a, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere sivil toplum kuruluşları da katkı vermeli. 12 İon kentinden biri olarak bilinen ancak tarihçesi daha da eskilere giden Klazomenai hak ettiği yere ancak bu destek sayesinde gelebilir...

    Akşam, Yazı: Orhan Beşikçi, 03.01.2008

    DERİNCE'NİN TARİHİ GAR BİNASI YIKILMAK ÜZERE

     

    Elimizdeki tarihi yapıları ne acıdır ki ne yeterince koruyabiliyoruz, ne de gerekli onarımını yapabiliyoruz. Derince’deki tarihi Gar Binası Lojmanlarının hali bu umursamazlığımızın bir kanıtı. 17 Ağustos depremi sonrası boşaltılan, 8 yılda en küçük bir çalışmanın yapılmadığı tarihi bina bugünlerde yıkılmak üzere.

     

    Derince’deki eski Gar Binası Lojmanları'nın durumu dünkü İl Genel Meclisi toplantısında gündeme getirildi. Meclis üyesi Ömer Koşan, 2 katlı, 4 daireli yapının çevre sakinleri tedirgin ettiğini söyledi. İl Özel İdare Genel Sekreteri Metin Yahşi ise, binanın onarımı için Özel İdare olarak devreye girdiklerini; ancak DDY’nin binayı kendilerinin kullanacağını söylediğini belirtti. Ancak, DDY bugüne kadar binaya sahip çıkamadı.

    Özgür Kocaeli, 03.01.2008

    KÜLTÜREL MİRAS KORUNUYOR

     

     

    Son yıllarda Umurbey Belediyesi'nin kültürel mirasa sahip çıkmayı teşvik eden ve özendiren çalışmaları devam ediyor. Umurbey'de, çok sayıda sivil mimari örneği yapının tadilat ve restorasyonunu yapan belediye, Mimar Ayşegül Özer'in önerisiyle Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan belediye binasının dış cephe çalışmasını eski Rüştiye binasının mimari özelliklerine uygun olarak tamamladı.


    Binanın açılışı da Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Hasan Tosun, Uludağ Üniversitesi Gemlik Yerleşkesi Müdürü Prof.Dr. Abdürrahim Korukçu, Gemlik Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Dillioğlu, İlçe Halk Eğitim Merkezi Müdürü Kemal Çetinoğlu, Umurbey Belediyesi Meclis üyeleri, sanayiciler, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile vatandaşların katılımıyla yapıldı.
    Umurbey Belediye Başkanı Fatih Mehmet Güler, amaçlarının binanın ilk günlerde olduğu gibi bir eğitim kurumu olarak faaliyet göstermesi olduğunu söyledi.


    Binanın Uludağ Üniversitesi'ne bağlı olarak eğitim ve öğretime devam eden yüksekokullardan birine tahsis edilmesinin, kendilerine onur vereceğini dile getiren Güler, bu yolla da eğitim uğruna tüm mal varlığını ortaya koyan aydınlara karşı da görevlerini yerine getirmenin huzurunu duyacaklarını belirtti.


    Uludağ Üniversitesi Gemlik Yerleşkesi Müdürü Prof.Dr. Abdürrahim Korukçu da, bu konuda sonuna kadar destek vereceğini ifade ederek, "Mart ayında emekli olacağım ancak gerek şimdi gerekse emekli olduktan sonra bu binanın eğitim yapılabilen bir bina olabilmesi için yanınızda yer alacağım" sözünü verdi.
    Bursa Hakimiyet, 03.01.2008

    TÜRBE DEPOYA DÖNDÜ

     

     

    Yıldırım Beyazıt Han'ın annesi, Sultan 1. Murat'ın eşi Gülçiçek Hatun'un türbesi atık eşya deposuna döndü. Kapısı, ahşap olduğu için çalınan Gülçiçek Hatun Türbesi'nde onlarca atık eşya dururken, kapısız türbe gündüz kedilerin, gece ise kimsesizlerin mekanı haline geldi. Yıldırım'daki Çelebi Mehmet Han'ın validesi Devlet Hatun'un türbesi de çevre düzenlemesi bekliyor. Gece Mahallesi sakinleri, Osmangazi Belediyesi'nin türbeye sahip çıkarak kaybolan kapıyı takmalarını, çevre düzenlemesi yaparak, Gülçiçek Hatun'un kabrinin temiz bir şekilde ziyaret edilmesine imkan sağlanmasını istediler. Diğer taraftan Meydancık'taki Yıldırım Beyazıt'ın eşi Devlet Hatun Türbesi de etrafındaki eski bir evin belediye tarafından kamulaştırılarak çevre düzenlemesi yapılmasını bekliyor. Kabir üzerindeki orijinal hat yazılı lahit mermer ile eşsiz bir anıtmezara sahip olan Devlet Hatun Türbesi ile alakalı da Yıldırım Belediyesi çok sayıda vatandaşın sözlü ve yazılı müracaatına rağmen duyarsız davranıyor.

    Bursa Hakimiyet, 03.01.2008

    1800 YILLIK BİR RÖLYEF BULUNDU

     

    Hindistan - Khulna Arkeoloji Dairesi, yapılan kazılarda Jain Mallinath’ın şimdiye dek bilinen yegane rölyefinin bulunduğunu açıkladı.   

     

    Khulna Arkeoloji Dairesi yöneticisi Şahabeddin Muhammet Ekber, bu 1800 yıllık çok değerli parçanın 18 Aralık’ta,  Manirampur’da büyük bir toprak höyüğün kazılması sırasında ortaya çıktığını ve güvenlik sebebi ile bu güne kadar açıklanmadığını bildirdi. 

     

    Kazılarda, Jain Mallinath’ın 17,5 cm yüksekliğinde kırmızı kumtaşından yapılma bu rölyefinden başka birçok eski eser bulundu.

    The Daily Star, 29.12.2007

    TARİHİ BEDESTENDE RESTORASYON BAŞLIYOR

     

    Manisa İl Kültür Müdürü Erdinç Karaköse, Türkiye’de en yüksek kubbeli bedestenlerden birisi olarak bilinen Manisa’daki 5 asırlık tarihi Mehmet Paşa Bedesteni’nin restorasyonuna gelecek ay başlanacağını söyledi. Karaköse, yapının yeniden sosyal yaşama kazandırılması amacıyla iki yıl önce başlanan çalışmalarda, sona gelindiğini, Manisa Valiliği önderliğindeki yenileştirme faaliyetlerine meslek odalarının büyük katkı sağladığını belirtti. Mehmet Paşa Bedesteni’nin iç kısmında, biri Vakıflar Müdürlüğü, diğeri Manisa Belediyesi’ne ait olmak üzere 2 parselin resmi, kalan 28’i parselin ise özel şahıslara ait olduğunu ifade eden Karaköse, mirasçıların tamamıyla hukuki sorunları çözdüklerini, paralarını bankaya yatırdıklarını kaydetti.

    İl Kültür Müdürü Erdinç Karaköse, restorasyon çalışmalarına 20 Ocak’tan itibaren başlanacağını bildirdi. Bedestenin dışında bulunan özel şahıslara ait 40 dükkanın da restorasyona ortak edilmesi konusunu da ele alacaklarını dile getiren Müdür Karaköse, “40 dükkan sahibinin ekonomik durumları nedeniyle restorasyonun hem iç, hem de dış mekanda tam olarak yapılması amacıyla esnafa TOKİ’den kredi almak için çalışmalar yapmıştık. Türkiye’de ilk kez bedesten bünyesindeki dükkan sahiplerine TOKİ tarafından kredi verilecek” dedi. Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından “Rum Mehmet Paşa” tarafından 1465 yılında yaptırılan Mehmet Paşa Bedesteni’nin restorasyonunun, Manisa turizmine önemli katkı sağlayacağı bildirildi.

    Akşam Ege, 03.01.2008

    HÖYÜKLER KENTİ KİLİS

     

    Kilis’te bulunan 18 höyük, birinci derecede SİT alanı içerisinde yer alıyor. Kilis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, 18 höyük içerisinde sadece Oylum Höyük’te kazı yapılıyor.

     

    Bu tarihi alan, boyutları itibarıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük höyüklerinden biri olarak biliniyor. Kilis’te 6’sı Elbeyli İlçesinde bulunan şu höyükler yer alıyor: Oylum Höyük, Çatal Höyük, Kulsurun Höyük, Leylit Höyük, Yavuzlu Höyük, Acar Höyük, Belentepe Höyük, Polatbey Höyük, Karamelik Höyük, Murat Höyük, Taşlıbakar Höyük, Sinnap Çörten Höyük, Akpınar Höyük, İnanlı Höyük, Çamurlu Höyük, Tileyli Höyük, Kızıl Höyük, Kumludere Höyük.

    Türkiye Gazetesi, Haber: Mehmet Ali Dağ, 03.01.2008

    HASANKEYFLİLERE ÖZEL MERKEZ

     

    Baraj altında kalacak, üzerinden boru hattı geçecek bölgelere özel arkeoloji birimi kuruldu.

     

    Cumhuriyet Üniversitesi'ne (C.Ü.) bağlı olarak Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin kuruluşuna ilişkin yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Merkez, baraj altında kalacak, sulama göletleri yapılacak alanlarla sulama kanalları ve petrol ve doğalgaz boru hatlarının geçeceği güzergahlarda, arkeolojik çevrenin korunmasına yönelik yüzey araştırmaları düzenleyip kurtarma kazıları yürütecek. Arkeolojik kazı organizasyonlarını gerçekleştirecek olan merkez, karayolu yapılacak güzergahlardaki arkeolojik ve tarihi çevrenin korunmasına yönelik projeler üretecek.

    Radikal, 03.01.2008

    CAMİLER HİZMETE AÇILIYOR

     

    Kilis'te, kent merkezindeki restorasyon çalışmaları tamamlanan 4 caminin 15 gün içerisinde hizmete açılacağı bildirildi.

     

    Vakıflar Gaziantep Bölge Müdürlüğü tarafından 2007 yılı içerisinde restoresine başlanan Kadı Camii, Muallak Camii, Tabakhane Camii ve Cüneyne Camii'nin bu ay içerisinde hizmete açılacağı bildirildi. Kent merkezinde bulunan 4 caminin aynı zamanda restorasyona alınması nedeniyle sıkıntı çeken vatandaşlar ise çalışmaların bitirilmesinden memnun olduklarını belirtti.

    Gaziantep 27 Gazetesi, 03.01.2008

    BİR ZAMANLAR İÇKİ BÖYLE İÇİLİRDİ

    Su, bira ve şarap tarih boyunca hem günlük hayatta yer alan, hem de tanrılara sunulan kutsal içecekler. Su dışında, bira ve şarap gibi sıvıları barındıran kapların her zaman özel formlarda yapılmış oldukları biliniyor. Sadberk Hanım Müzesi'nde açılan bir sergi, eski çağlardan beri üretilmiş içki kaplarını bir araya getiriyor.


    Sergide eski çağda Anadolu ve Ege'de pişmiş toprak, metal ve camdan imal edilmiş, içeceklerin depolanması, servisi ve içiminde kullanılmış kapların çok sayıda örneğine yer verilmiş. Eserlerin çoğu Vehbi Koç Vakfı'nın, 1983 yılında müzeye kazandırdığı Hüseyin Kocabaş koleksiyonundan.

    Klasik çağ öncesinde kaplar, içkinin servisinin yapıldığı, içildiği ve sunu (libasyon) kapları olmak üzere üçe ayrılıyor. Tankard, depas ve kadehler içki içmek amacıyla kullanılan kaplar iken, yonca ağızlı testiler sunma işlevi için kullanılmış.

    Hellen ve Roma döneminde ise günlük yaşamda genellikle su veya şarabın servisi ve içiminde pişmiş topraktan üretilmiş kaplar kullanılmış. Bununla birlikte, statü ve zenginlik sembolü olarak kabul edilebilecek altın, gümüş ve bronz gibi değerli metallerden üretilmiş kaplar da var. Roma döneminde cam kaplar da yapılmış. Müzedeki sergide bütün bu kapların, ilk tunç çağından Roma dönemine kadar kronolojik olarak örneklerini görmek mümkün. Sergi 30 Mart'a kadar açık kalacak.

    Radikal, 03.01.2008

    GÖLÜN DİBİNDE ANTİK BİR UYGARLIK





    Yunan uygarlığının Karadeniz’de, ya da güney Akdeniz kıyılarındaki gelişimine benzer şekilde, Kırgız Dağları’nın tepelerinde, Issyk Göl’de 25 yüzyıl önce bu bölgeye yerleşmiş bir uygarlığın kalıntıları uluslararası bir ekip tarafından sualtında bulundu. Henüz incelenme aşamasında olan kalıntı ve buluntular göl dibinde 7 yıllık bir çalışmanın ürünü. 

     

    Çalışma, Kırgız Bilimler Akademisi başkan yardımcısı Vladimir Ploskikh başkanlığındaki Kırgız tarihçiler ile birlikte, Svetlana Lukashova başkanlığındaki Rus meslektaşları ile gerçekleştirildi. Araştırma sırasında, şu anda su altında olan önemli yerleşim alanları tesbit edildi. 

     

    Daha önce yapılan 7 araştırma ile birlikte, uzun yıllar boyunca elde edilmiş tüm bilgiler ve ele geçen nesneler genel olarak değerlendiriliyor. Araştırmalar sırasında, birkaç kilometre kare büyüklükte olduğu tahmin edilen bir şehrin, bazıları 500 m'den fazla devam eden duvarları da bulundu. 

     

    Diğer buluntular arasında yüzyıllar boyunca dalgaların etkisi ile erozyona uğramış İskit tümülüsleri, bronz baltalar, ok uçları, kamalar, demirciler tarafından atılmış malzeme, döküm kalıpları ve o dönemin parası olan, yüzü işli bir altın çubuk da mevcut. Tüm bu zengin buluntular şehrin bir dönem önemli bir yerleşim olduğunu ispatlamakta. Bazı buluntular ise inanılmaz bir işçilik kalitesi göstermekteler. Uzmanlar buna örnek olarak, göl dibinde ele geçen, 2500 yıllık bir bronz tören kazanını örnek veriyorlar ve parçaların bitiştirilmesindeki yeteneğin o  dönem için inanılmaz olduğunu belirtiyorlar. Diğer bronz eşyalar arasında at koşumları ve aynalar mevcut.  

    Tüm bu sonuçlar araştırmacılara, bölgede yaşayan insanların, şu ana dek varlığı bilinmeyen bir sosyo-ekonomik seviyeye sahip olduklarını gösteriyor. Göçebe ve yerleşik yaşamın bir karışımı olarak, bu yapının ya başka bir yaşam tarzına dönüştüğü veya bir sel felaketi sonunda yok olduğu düşünülüyor. 

     

    Hint-Avrupa ve diğer birçok göçebe yollarının kesişme noktasında bulunan Issyk Göl, bu önemli coğrafi konumu dolayısıyla insanlık tarihinde her zaman önemli bir rol oynadı. Arkeologlar bu bölgede Zoroastrianizm’den, Budizm, Yahudilik ve İslam dinine ait birçok kalıntı buldular.

     RIA Novosti, Haber: Nikolai Lukashov, 27.12.2007

    BATMAN'DAKİ BALIKLI GÖLÜN SİT ALANI OLMASI İSTENİYOR

     

    Batman Kültür ve Turizm İl Müdürü Salahattin Ortaboy, Kozluk'a bağlı Oyuktaş Yeşilyurt mezrasında 700 yıllık geçmişe sahip balıklı gölün sit alanı olması için çalışmalara başlayacaklarını açıkladı.


    Balıklı göl çevresinde yapılan kazı çalışmaları sonrası tarihi Erzen Kenti kalıntılarına ulaşılması Kültür Müdürlüğü’nü harekete geçirdi. Batman Kültür ve Turizm İl Müdürü Salahattin Ortaboy, 700 yıllık geçmişe sahip balıklı gölün sit alanı olması için çalışmalara başladıklarını belirtti.

     

    2007 yılında yapılan yüzey araştırması çalışmalarında çıkartılan tarihi eser ve kalıntıların Dilmaçoğullarına başkentlik yapmış Erzen kenti olduğu ileri sürüldü. Araştırmalarda bin yıllık olduğu tahmin edilen kuyu, su değirmeni, kilise ve bu kilisenin içindeki 3 mezar ile bu mezarlara ait insan kalıntıları bulundu.


    Antik Kent Hasankeyf'ten sonra bölgede bulunan en önemli ticaret merkezlerden biri olduğu ileri sürülen Erzen kentinin kalıntılarının önümüzdeki yıllarda yapılacak kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılması bekleniyor.


    Mezranın her yerinden tarihi kalıntılar çıktığını belirten yöre halkı hala 250 metre kare alan üzerinde 700 yıllık geçmişi olan balıklı gölde balıkların kutsanmış olabileceğine inanıyor. Yıllardır burada yaşadıklarını ancak hiç balıklardan yemediklerini belirten köylüler, Türkiye'nin her yerinden balıklı gölü görmek için gelenlerin olduğunu ifade etti.

    Turizm Gazetesi, 02.01.2008

    SULTAN MAHMUT'UN YAPTIRDIĞI ÇEŞME TARİHİ ORİJİNAL İSMİNİ ARIYOR





    Sivas'ta Sultan Mahmut tarafından yaptırılan tarihi 'Telli Pınar' çeşmesinin isminin değiştirilmesi bir tarihi yok ediyor. İsmi, geçmiş yıllarda 'Şehit Orhan Tunçöz' olarak değiştirilen çeşme, ilgisizlik nedeniyle de harabeyi andırıyor. Tarih uzmanları, bu durumun vatandaşlarda tarih bilincinin kaybolmasına neden olduğunu söyledi.

     

    Sultan 2. Mahmut tarafından 1838 yılında yaptırılan çeşme, dönemin önemli eserlerinden birisi. Paşa Camisi karşısında Vakıflar Bölge Müdürlüğü binası duvarına bitişik olarak yapılan çeşme, 3 kısımdan oluşuyor. Birinci kısım dönemin padişahı 2. Mahmut'un tuğrasını taşırken, ikinci kısımda Osmanlıca bir kitabe ile çeşmenin niçin yapıldığı anlatılıyor. Üçüncü kısımda ise kurna ve mermer üzerine işlenmiş motifler yer alıyor. Mermer üzerine kabartma yazıyla oluşturulan 7 beyitlik kitabede çeşmenin Sivas'ın içme suyu ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırıldığı ifade ediliyor. Şair Sıdkı tarafından kaleme alınan kitabenin ilk mısralarında ise, padişah övülüyor.





    2. Mahmut'un ender eserlerinden olan çeşme bugünlerde hem fiziki hem de manevi olarak tahribata uğruyor. İlk tahribat, 1945'li yıllarda 'Telli Pınar' olan çeşme isminin değiştirilmesi olmuş. Merzifon'da geçirdiği uçak kazası sonrası şehit düşen Sivaslı Orhan Tunçöz'ün ismi dönemin idarecileri tarafından çeşmeye verilmiş. Çeşmeye isim verilirken yapılan hata ise dikkatlerden kaçmıyor. Şehidin ismi, çeşmenin kim tarafından ve hangi tarihte yaptırıldığını anlatan kitabenin alt kısmında bulunan motiflerin ortasına 'Orhan' yerine 'Şorhan' olarak kazınmış. Şimdilerde ise üzerinde bulunan zincirli taslardan dolayı aldığı orjinal 'Telli Pınar' ismi ise unutulmaya yüz tuttu. Bu durum tarih uzmanlarının tepkisine neden oluyor.

     

    Araştırmacı -Yazar Doç.Dr. Alim Yıldız, isim değişikliği nedeniyle çeşmenin geçmişinin kaybolduğunu ifade etti. Çeşmenin ilk ismiyle anılması gerektiğini kaydeden Yıldız, "Şehidin ismi ise yeni yapılan başka bir çeşmeye verilmeli" dedi. Mevcut durumun tarihe saygısızlık olduğunu vurgulayan Yıldız, görevi, tarihi yapıları ayakta tutmak olan Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün burnunun dibindeki bu eseri yok olmaya terk ettiğini ileri sürdü.

     

    Sahipsiz kalan çeşmenin görüntüsü ise içler acısı. Bakımsızlık nedeniyle çeşmenin işlemeleri dökülüyor, mermer üzerine ise bilinçsiz gençler spreyle anlamsız yazılar yazıyor. Çeşmenin dışarda kalan su boruları da çirkin bir görüntü oluşturuyor.

    TürkiyeTurizm.com, 02.01.2008

    BURSA 2300 YIL ÖNCEKİ SURLARINA YENİDEN KAVUŞUYOR

     

    İşte onları bir türlü değerlendiremedik.


    İngiltere`de Edinburg gibi, İspanya`da Toledo gibi kentler, tarihi surları ve kaleleriyle büyük ilgi odağı olup her yıl milyonlarca turist çekerken, biz tarihi Bursa kenti çevresindeki surları koruyamadığımız gibi, yıllarca önemini de kavrayamadık.


    Sonuçta...
    Surların büyük bölümü zaman içinde yıkıldı gitti. Ayakta kalmaya çalışan bölümlerinin bazen içine, bazen üstüne evler yapıldı.


    Yılların ihmalini gidermek, Bursa`nın 2300 yıllık tarihi surlarını yeniden ortaya çıkarıp kente kimliğini kazandırmak için başlatılan mücadeleler şu sıralar meyvelerini veriyor.


    Anımsıyoruz da...
    2005 yılında, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı olarak Erkan Mumcu bir dizi inceleme için Bursa`ya gelmişti.


    Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe gezi programına Bursa surlarını da aldı ve Mumcu`yu surlara götürdü. Buraları yeniden canlandırmak istediğini anlatıp destek istedi.


    Buna karşılık...
    Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı biraz da tepeden bakarcasına ifadeyle `Boşver surlarla uğraşmayı, bunlar pahalı işler. Kayhan`ı ve Abdal`ı hallet yeter. Bakan olarak destek verecek olsam Diyarbakır surlarına destek veririm` cevabı verdi.


    Umutsuz bir durumdu.


    Fakat...
    Altepe umudunu yitirmedi. Çakırhamam`dan Tophane`ye çıkan Osmangazi Caddesi`nde ilk çalışmalara başladı. Önceliği de Saltanat Kapısı`na verdi.


    1.5 yıl içinde, bir yandan hiç izi kalmayan Saltanat Kapısı yeniden ortaya çıkarılırken, bir yandan da caddeye bakan surlar elden geçirildi.


    Surlarda ciddi hasar vardı. Kimi yerde eğimler olmuş ve yıkılma tehlikesi söz konusuydu. O nedenle, sanat tarihçileri, arkeologlar, mimarlardan oluşan ekip titiz bir çalışma yaptı.


    Surların içindeki incir ağaçları temizlendi, ilave yapılar yıkıldı. Eğimler düzeltildi.


    Bunlar yapılırken...
    Eksilen taşlar Uludağ yamaçlarındaki gerçek kaynaklarından elde edildi. O taşlar için Osmangazi Belediyesi`nin Soğanlı`daki şantiyesinde taş kesme atölyesi kuruldu. Tarihi taşlar tek tek numaralanıp yerlerine yerleştirilirken, uzmanların görüşleri doğrultusunda hazırlanan yeni taşlar da boş kalan yerlere yerleştirildi.


    Çalışmalar sırasında...
    Saltanat Kapısı gövdesine ait çizimlerin elde olmasına karşın, kapının üst tarafının orijinal çizimleri yoktu. Onlara da 1845 tarihli gravürlerle ulaşıldı ve o gravürlere bakılarak Saltanat Kapısı orijinal haliyle tamamlandı.


    2 yıl öncesinin Kültür ve Turizm Bakanı`nın çok masraflı gördüğü surların restorasyonu ve Saltanat Kapısı 350 milyar liralık bir harcamayla canlandı.


    Bursa da bu sayede tarihi surarına hem yeniden kavuştu, hem de varlığını sergileme imkanı elde etti.


    Hatta...
    Osmangazi Belediyesi bu surlar sayesinde Dünya Kaleli Kentler Birliği`nin yönetim kuruluna davet edildi. Halen de birliğin Türkiye`den tek üyesi.


    Şimdilerde...
    Çakırhamam`dan Tophane`ye çıkarken yolun sol tarafıdaki surların görüntüsü, Saltanat Kapısı`nın ihtişamı insanları heyecanlandırıyor.


    Peki...
    Bunlar Bursa`nın tarihini yeniden canlandırmak için yeterli mi?


    Değil elbette.


    Çünkü...
    Restore edilen surlar, Bursa`nın gerçek surlarının yalnızca bir parçası. Oysa tarihi kent merkezini çevreleyen surların önemli bölümü zaman içide yıkılıp gittiği için bazı bölgelerde izi bile belli değil.


    Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe de büyük bir heyecan ve kararlılıkla başladığı işi tamamlayıp Bursa`nın 2300 yıl öncesine ait 3 bin 400 metre uzunluğundaki orijinal surlarını ortaya çıkarmak için kolları yeniden sıvadı.


    Hedefe ulaşmak için de yeni bir proje hazırladı.


    Proje tamamlandığında nasıl bir görüntü ortaya çıkacağını gösteren çizimleri ise; 1994-1999 döneminde Osmangazi Belediye Başkanı olarak görev yapan, 1985`te Fen İşleri Müdürü olduğu dönemde Bursa`nın tarihi kent kimliğini kazandığı ilk çalışmaları başlatan Basri Sönmez hazırladı.


    Projeye gelince...
    Tüm görkemiyle yükselen Saltanat Kapısı`ndan sonra Osmangazi Belediyesi tarafından, Pınarbaşı`nda fetih yıldönümü kutlamalarının yapıldığı yerde Fetih Kapısı ele alındı.


    Bir yandan da...
    Osmangazi Caddesi üzerinde tamamlanan surların devamı olarak Yerkapı surlarına başlandı. Çalışma, Pınarbaşı`ndaki Fetih Kapısı ile Yerkapı`nın birleştirilmesini amaçlıyor.


    Gerçi...
    Bu bölgede dış surlar üzerinde çalışılıyor ama, iç surlarla dış surlar arasında da yapılaşma var. zaman içinde, iç ve dış surların arasındaki bölgenin yapılardan arındırılması hedefleniyor.


    Buna karşın...
    Basri Sönmez`in hazırladığı çizimler, bu surların devamının nasıl görüneceğini öngörüyor.


    Devlet Hastanesi yanından devam edecek çalışmada, yok olmaya yüz tutmuş surlar orjinal şeklinde yeniden yapılırken Zindankapı da ortaya çıkarılıp Bursa`nın tarihi kimliğine yeniden kazandırılacak.


    Çizimde...
    Muradiye`den bakıldığında, sağ tarafta Zindankapı, sol tarafta ise Devlet Hastanesi görünecek ve arada surlar tüm ihtişamıyla yükselecek.


    Ayrıca...
    Çekirge`den bakıldığında da, sağ tarafta Zindankapı, sol tarafta ise Kaplıcakapı görülecek.


    Böylece...
    Bursa`nın 2300 yıllık 3 bin 400 metre uzunluğundaki tarihi surları yeniden canlanmış olacak. Surların üzerinde tespit edilen orjinal 15 burç da yerlerine yerleştirilecek.


    Hatta...
    Zindankapı`nın ortaya çıkarılması için, önünde bulunan ve Alacahırka`daki pazaryeri tarafında kalan 5 bina kamulaştırıdı ve yıkımlarına da başlandı.


    Bu yıkımlar...
    Muradiye`den Devlet Hastanesi`ne çıkıştaki büyük virajın sağından başlayıp Cilimboz Deresi boyunca Alacahırka`ya çıkan yolun da ıslah edilip genişlemesini sağlayacak.


    Genişleyip rahatlayacak olan yol bölgenin ulaşımında önemli bir görev ütlenecek olmasının yanında, Zindankapı`nın muhteşem görünümünü de gözler önüne serecek.


    Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe bütün bu çalışmaları, 2008 içinde, en geç 2009 başına kadar tamamlamayı hedefliyor.

    Bursa Olay, Yazı: Ahmet Emin Yılmaz, 02.01.2008

    MECLİS, KADİFEKALE PLANINI ONAYLADI





    İzmir'in en eski yerleşim yerlerinden olmasına ve toprak altında barındırdığı arkeolojik değerlere karşın bugün bir gecekondu bölgesi görünümünde olan Kadifekale'ye yeniden hayat verecek olan 'Kadifekale-Amfi Tiyatro ve Çevresi Koruma Geliştirme ve Yaşatma Projesi' için geri sayım başladı. Kadifekale'deki antik tiyatronun gün yüzüne çıkarılabilmesi için hazırlanan 5 bin ölçekli İzmir Konak Kemeraltı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan Revizyonu ile 1000 ölçekli Kadifekale Tiyatro ve Çevresi Koruma Amaçlı İmar planları, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nce de onaylandı. Böylece projenin hayata geçirilebilmesi için gerekli altyapı çalışmaları da hazırlanmış oldu.


    Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelikler gereğince kent halkının katılımını sağlamak amacıyla iki toplantının gerçekleştirildiği proje, planların İzmir 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun onayının ardından etaplar halinde hayata geçirilecek. Kadifekale'deki Antik Smyrna Tiyatrosu'nun gün ışığına çıkarılabilmesi için Büyükşehir Belediyesi, 165 haneyi içine alan 1.8 hektarlık alanda kamulaştırma çalışmalarına 2008 yılı içinde başlayacak.


    Bölgenin kentle bütünleştirilerek yaşatılmasını da amaçlayan ve 4 aşamada gerçekleştirilecek proje ile yapılan yüzey araştırmalarında Kadifekale'de bulunduğu tespit edilen Roma dönemine ait 6 bin kişilik antik tiyatro da ortaya çıkarılacak. Projeyle, Kadifekale Bölgesi'nin Kemeraltı, Agora, Roma Yolu ve Stadyum ile bütünlüğü sağlanarak arkeoloji ve tarih parkı haline dönüştürülmesi sağlanacak. Bu çerçevede Büyükşehir, projelerini tamamlayarak İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na sundu. Kurula yapılan bölgedeki 1. derece SİT alanının antik tiyatroya ilişkin yeni bulgular doğrultusunda genişletilmesi önerisi, kabul edilerek yürürlüğe girdi.
    Koruma Kurulu'nun da söz konusu planları onaylamasıyla birlikte projenin birinci etabını odluşturan tiyatro alanının kamulaştırma işlemlerine başlanacağı belirtildi. 1.8 hektarlık alanda 165 yapının kamulaştırılacağı çalışmalar sayesinde bölge mevcut yapılardan arındırılıp arkeolojik kazı çalışmalarına hazır hale getirilecek; ardından da kazı çalışmaları başlayacak. Projenin ikinci etabında ise bilimsel kazı ve sondaj çalışmalarına devam edilmesinin yanı sıra kaledeki su deposu, fidanlık ve telsiz istasyonu kaldırılacak, sur duvarları içerisinde yer alan sarnıç ve şapelin röleve, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanacak.


    Üçüncü etabında Kadifekale Surları ve Sur İçi Kentsel Tasarım ve Çevre Düzenlemesi'nin gerçekleştirileceği projenin son etabında da Kadifekale bölgesi Kemeraltı, Agora, Roma Yolu ve Stadyumla bütünlüğü sağlanarak arkeoloji ve tarih parkı haline dönüştürülecek. Projenin üçüncü etabını oluşturan Sur içi Kentsel Tasarım ve Çevre Düzenlemesi aşamasında ulusal bir yarışma açılacak. Aynı yarışma kapsamında, "Yeraltındaki antik tiyatro ayağa kaldırılsın, gün ışığına çıkarılsın mı, yoksa sadece izleri mi ortaya çıkarılsın?" sorusuna da cevap aranacak. Tüm bu çalışmalar tamamlandığında Kadifekale, bugünkü görünümünden çok daha farklı bir yapıya bürünecek.

    Yeni Adır, Haber: Ertan Gürcaner, 02.01.2008

    AGORA KAZILARI İÇİN 25 MİLYON YTL DAHA

     

    İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin tarihi değerlerini gün ışığına çıkararak turizmin hizmetine sunmaya devam ediyor. Bu kapsamda yapılan çalışmaların başında, son dönemde büyük ivme kazanan Agora kazıları geliyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Agora'yı ziyaret ederek, kazı başkanı Yrd.Doç.Dr. Akın Ersoy'dan bilgi aldı. Kocaoğlu, bölgede kamulaştırma için 20-25 milyon YTL harcayacaklarını söyledi.

    Başkan Kocaoğlu, ''Kazıların mümkün olan en kısa sürede bitirilmesi için her türlü imkanımızı seferber edeceğiz. Bu yıl, Kadifekale eteklerindeki antik tiyatronun kamulaştırmasına geçeceğiz'' dedi. Yrd. Doç. Ersoy ise istimlaklar sayesinde önemli bir kazı alanı açıldığını belirterek, ''Romalılara ait İzmir'in ilk meclis binalarından biriyle karşı karşıyayız. Gün ışığına çıkarmak için çalışıyoruz'' diye konuştu.

    Milliyet Ege, 02.01.2008

    ARKEOLOJİK KAZIYA SPONSOR ARANIYOR

     

    Kültepe Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, kazılarda elde edilen eserlerin korunması ve restorasyonlarının yapılabilmesi için özellikle Kayserililerin tarihlerine sahip çıkmalarını istediklerini, bunu için de büyük firmalardan sponsor aradığını belirtti. Anadolu’nun yazı ile ilk defa tanıştığı en önemli arkeolojik merkez olan Kültepe’de yapılan kazı çalışmalarının yarım asırdan beri devam ettiğini hatırlatan Kulakoğlu, şöyle devam etti: “Kültepe’deki kültür varlıklarını koruyabilmek için Kaniş ve Karum kazı alanındaki sarayların, Asurlu tüccarların yaşadığı mahallelerin koruma altına alınması gerekir. Bu konuda eserlerin aslına uygun olarak restorasyonunun yapılabilmesi ve hemşehrilerimizin ve turistlerin ziyaret edebilmelerini sağlayabilmek için Kültepe’yi bir Açık Hava Müzesi haline getirmek istiyoruz.”

    Türkiye Gazetesi, 02.01.2008

    ANTALYA'DAKİ ALTINBEŞİK MAĞARASI İLGİ BEKLİYOR

     

    Antalya’nın İbradı İlçesi'ne bağlı Ürünlü Köyü sınırları içinde bulunan, dünyanın üçüncü, Türkiye'nin ise en büyük yeraltı gölüne sahip Altınbeşik Mağarası, ilgi bekliyor. Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Acar, Altınbeşik Mağarası'nın örneğine az rastlanan bir yapıya sahip olduğunu belirterek mağaranın turizme kazandırılması için geçen yıl Özel İdare bütçesinden bir miktar para aktardıkla


    Mağaranın içerisindeki görüntünün çok güzel olduğunu, mağaradaki yeraltı gölünde botla gezilebildiğini anlatan İbrahim Acar, şunları söyledi:

    ''Altıbeşik Mağarası, örneği az bulunan özel ve güzel bir değerimiz. Bu mağaranın turizme kazandırılması için geçen yıl Özel İdare bütçesinden bir miktar para aktardık. Para, mağaranın yolunun yapılması ve mağara girişinin aydınlatılması çalışmalarında kullanıldı. Ancak ayrılan ödenek yeterli değil. Mağaranın yolunun yapımı için Özel İdare bütçesinden para aktarmaya devam edeceğiz. Turizmin çeşitlendirilmesi ve 12 aya yayılması çalışmaları çerçevesinde Altınbeşik gibi mağaraların değerlendirilmesi çok önemli. 2008'de Altınbeşik Mağarası’na daha fazla turist getirilmesi amacıyla, tur operatörleriyle, acentelerle konuşup, bu değerin tanıtılması konusunda gayret sarf edeceğiz. Ama öncelikli olarak, mağaranın yolunun iyi bir şekilde yapılması gerekli. Yol olmadığı müddetçe hiç bir şey yapılamaz. Yolun tamamlanmasından sonra mağaranın içinin aydınlatılmasını sağlamak konusunda çaba harcayacağız. Altınbeşik gibi az bulunan bir değerin yolunun yapılması ve içerisinin aydınlatılması mağaranın turizmin hizmetine girmesini sağlayacaktır.''

     

    Uzunluğu yaklaşık 2 bin 500 metre olan Altınbeşik Mağarası, milyonlarca yıllık bir sürecin izlerini taşıyor. İbradı İlçesine 7 kilometre uzaklıktaki Ürünlü köyü sınırları içinde bulunan Altınbeşik, dünyanın üçüncü, Türkiye'nin ise en büyük yeraltı gölüne sahip mağarası olarak biliniyor. Mağara içindeki sarkıt ve dikitler görülmeye değer manzaralar sunarken, beyaz renkli kalın traverten oluşumlar, mağaranın görsel açıdan en güzel bölümünü oluşturuyor. 2.5 kilometre uzunluğundaki mağara, içindeki gölet oluşumlarıyla da dikkati çekiyor. Mağara içinden çıkan suyun yeraltından Beyşehir Gölü'yle bağlantılı olduğu belirtiliyor. Bölgeyi yaz aylarında ziyarete gelen yerli ve yabancı turistler, mağara girişindeki deniz bisikletleriyle de bu muhteşem doğa oluşumunu görme imkanı buluyorlar. Mağara yolunun dar ve bozuk olması yüzünden kış aylarında mağaraya ziyaretçi gelmiyor. Adını yakınındaki üst kısımda yer alan Altınbeşik Tepesi'nden alan Altınbeşik Mağarası, bölge için de önemli bir ekonomik kaynak olarak gösteriliyor.

    Turizm Gazetesi, 02.01.2008

    TUNCA KÖPRÜSÜ ULAŞIMA AÇILIYOR

     

    Edirne Valisi Nusret Miroğlu başkanlığında, onarımı sona eren tarihi köprülerin ne zaman trafiğe açılacağı ve onarımı süren diğer köprülerin onarım süreci ile ilgili "Köprü zirvesi" yapıldı. Onarım süreci ile ilgili kurumların görev ve sorumluluklarının ele alındığı toplantıda hava şartlarının elverişli gittiği sürece Tunca (Ekmekçizade) Köprüsü'nün 15 gün içinde araç trafiğine açılacağı bildirildi.

     

    Valilik toplantı salonunda yapılan zirveye Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, Karayolları 1'nci Bölge Müdürü İsmail Kartal, Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş. (TREDAŞ) Genel Müdürü Ahmet Erdoğan, DSİ 11'nci Bölge Müdürü Numan Gündüz, Edirne İl Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ve yüklenici firma yetkilileri katıldı.

     

    Toplantı sonrası değerlendirmede bulunan Vali Nusret Miroğlu, en büyük problemin Tunca ve Saraçhane köprülerinde olduğunu belirtti. Toplantıda, Belediye Başkanı ve kurum müdürleri ile geçici çözüm önerilerinin tartışıldığını kaydeden Miroğlu, "Kalıcı çözümler için çalışmalarımız sürecek. Bu çözümlerde hem Belediyeye, hem DSİ'ye hem Karayolları'na hem de TREDAŞ'a büyük işler düşüyor" dedi.

     

    Hava şartlarının uygun olduğu takdirde Tunca Köprüsü'nün 15 gün içinde araç trafiğine açılabileceği müjdesini veren Miroğlu, Saraçhane (Şehabettin Paşa) Köprüsü için de biraz daha zamana ihtiyaçlarının olduğunu vurguladı. Saraçhane Köprüsü'nün devamı niteliğini taşıyan bağlantı yolunun tarihi eser çıkmasının köprü onarımının tamamlanmasını geciktireceğini kaydeden Miroğlu, "Karayolları onun proje ve ihalesini yapacak. Bu da en az bir yıl sürer. DSİ 11'nci Bölge Müdürü Numan Gündüz Anıtlar Kurulu ikna edildiği takdirde yani bağlantı yolunun tarihi eser olmaktan tamamen kaldırılmasını teklif etti" diye konuştu.

     

    Gazimihal Köprüsü'nde onarımın önümüzdeki sene başlayacağını ifade eden Miroğlu, Yalnızgöz Köprüsü'nde bağlantı kısmına bakılacağını ve bir mahsur görülmediği takdirde köprünün şimdilik trafiğe açılabileceğini ifade edildi.

     

    Işıklandırma ile ilgili 8 köprünün de Karayolları tarafından proje ihalesi yapılacak, sonra da yapım aşamasına geçilecek.

    Yeni Şafak, 02.01.2008


    VAKA-İ NÜ

    NÜ TABLOLARA BIÇAKLI SALDIRI





    Mersin Üniversitesi (MEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nün yeni yıl karma sergisinde yer alan beş adet nü tabloya bıçaklı saldırıda bulunulduğu ortaya çıktı. Olayı doğrulayan ve bu tabloların da sergilenmeye devam ettiğini ifade eden Dekan Prof.Dr. Berika İpekbayrak, "O kadar büyütülecek bir konu değil" dedi.


    Yenişehir Kampusu Eğitim Fakültesi Sergi Salonu'nda 27 Aralık'ta açılan ve yaklaşık bir ay süreyle açık kalacağı belirtilen sergide resim bölümü öğretim görevlileri ve öğrencilerinin yaptığı çalışmalara yer verildi.


    Biri Yrd.Doç.Dr. Zeki Umay'ın çalışması olan beş nü tablo, kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerce bıçakla kesildi. Saldırıda bazı tablolar büyük ölçüde zarar gördü.

    MEÜ Rektör Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. İpekbayrak, nü tabloların bıçaklı saldırıya uğradığını doğruladı. Tabloların bu şekliyle sergilendiğini belirten Prof. İpekbayrak, olayı "densizlik" olarak nitelendirdi. Saldırıyı öğrencilerin de yapmış olabileceğini belirten Prof. İpekbayrak, şunları söyledi: "Bunu yapan dışarıdan biri de olabilir. Çünkü sergi Eğitim Fakültesi fuayesinin girişinde bulunuyor. O kadar büyütülecek bir konu değil."

    Milliyet, Haber: Mustafa Ercan, 02.01.2008



    *****


    BIÇAKLANAN NÜ TABLOSU SERGİDE





    Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nün "Yeni Yıl Karma Sergisi"nde bulunan ve bıçaklı saldırıya uğrayan nü tablolardan biri, yanına asılan tepki yazısıyla birlikte sergilenmeye başlandı.

    Üst kısmında bıçak, satır, çatal çizilen ve göğüs bölümünden göbek boşluğuna kadar kesilen çıplak kadın tablosunun sergi sonuna kadar asılı kalacağını belirtilen Rektör Prof.Dr. Suha Aydın, saldırıyı kınadıklarını söyledi.

    Yrd.Doç.Dr. Zeki Umay’ın "Karışık teknikle" yaptığı üst kısmında bıçak, satır ve çatalların sıralandığı, hemen altında başı görünmeyen ayakta duran çıplak kadın resminin yer aldığı tablonun yanına S.Freud’un, "Ortaçağ’da olsaydım, beni yakarlardı. Şimdi eserlerimi yakıyorlar" sözlerinin yanı sıra, "Bu tablo, sanata ve farklı düşüncelere katlanmayan karanlık zihniyetler tarafından parçalanmıştır" yazısı asıldı. Tablosu saldırıya uğrayan Umay, konuyla ilgili kendisinin bir açıklamasının olmayacağını söyledi.

    Milliyet, Haber: Mustafa Ercan, 03.01.2008



    *****


    "O KADAR BÜYÜTMEMİZ GEREKEN BİR DURUM"

     

    Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde açılan karma sergide yer alan 5 "nü" tablo bıçaklandı!

    Olayı böyle yazınca sanki bir "töre cinayeti" haberi verir gibi oluyor cümle. Kim bilir belki de içimizdekilerden bazılarının "töresi" böyle diye düşündüm.

    Fakültenin dekanı saldırıyı "densizlik" olarak niteledi ve "O kadar da büyütülecek bir olay değil" dedi.

    Dekanın böyle konuşmasında da yadırganacak bir durum yok aslında. Daha sert bir tutum takınsa serginin başına nelerin gelebileceğini kestirebilmesi ve bu konuda devlete güvenebilmesi de o kadar kolay değil çünkü.

    Sanat eserlerine yönelik Vandallık, sadece bize özgü bir durum değil.

    Ama bunun her seferinde sadece "nü" tablolara ve heykellere yönelik olmasının da bir anlamı olmalı.

    Yılbaşı gecesi Taksim’de, turist kızlara saldıran magandalar ile bu Vandallar aynı toplumsal iklimin ürünü.

    Kadınları toplumun içinde erkekler ile eşit bireyler olarak göremeyen bir kafa bu.

    Kadınları kırk kat kilit ve örtüler altına hapseden, toplumsal yaşamın içinde kadın gördüğü vakit de ona her şeyi yapabileceğini zanneden bir güruh.

    Medenileşmek yolunda daha çok yol almamız gerektiğini gösteren bir durum ve bu nedenle de "aslında o kadar büyütülecek bir durum"a karşılık geliyor.

    Hürriyet, Yazı: Mehmet Y. Yılmaz, 03.12.2008


    200 YILLIK TARİHİ HAN, TAMİR SIRASI BEKLİYOR

     

    Sekiz bin 500 yıllık İzmir, onlarca farklı kültüre ev sahipliği yapmış, dünyanın en nadide ketlerinden biri... Şehrin dört bir yanındaki tarihi yapılar da bu köklü ve zengin geçmişin izlerini yansıtıyor.

     

    Onlardan biri de 18'inci yüzyıldan kalma Çakaloğlu Han... Halen depo olarak kullanılan bu tarih hazinesi, Konak Belediyesi'nin restorasyon projeleri arasında, sıranın kendisine gelmesini bekliyor.

    Milliyet Ege, 02.01.2008

    TARİHİ ESERLER İLAN PANOSUNA DÖNDÜ

     

     

    Erzincan'ın Kemah İlçesi'nde bulunan Kemah Kalesi ve giriş kapsının hali içler acısı. Ecdat yadigarı tarihi eserler ilgisizlik ve bilinçsizlikten içki içenlerin mekanı olurken, duvarları ve sütunları üzerine yazılan yazılar çirkin görüntüler ortaya çıkardı.

     

    Erzincan Merkez başta olmak üzere ilçe ve beldelerindeki paha biçilmez tarihi eserler sorumsuz insanların saldırılarıyla tahrip ediliyor. Erzincan'ın Kemah İlçesinde bulunan ve yer hareketleri sonucu oluşmuş dünyadaki doğal kalelerden birisi olan Kemah Kalesi kalıntıları içki içenlerin mekanı olurken duvarları da yazılan yazılarla ilan panosu haline getirildi. Tarihi eserler, kendini bilmez kişi ve kişilerce adeta ''bilboard''a dönüştürüldü. Ecdat yadigarı tarihi eserlerin duvarları ve sütunları üzerine çeşitli renklerdeki boyalarla yazılan ve çoğunlukta aşk, sevgi ve siyasi anlamlar içeren cümleler, kötü bir görünüm ortaya çıkardı.

     

    Yapıtların bu halinin ilgisizlikten kaynaklandığı ve bilinçsizce hareket eden gençlerin buraları yaz boz tahtası haline dönüştürdükleri kaydediliyor.

    Erzincan Kent Haber, 02.01.2007

    KOZA HAN'IN ŞADIRVANI VE MESCİDİ RESTORE EDİLİYOR

     

     

    Geçtiğimiz Haziran ayından bu yana proje çalışmaları devam eden Şadırvan`ın, restorasyon çalışmaları ise geçen ay başladı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü`nün takip ve kontrolünde, tarihi eserlerin restorasyon esasları kapsamında restorasyonu devam Koza Han Şadırvanı, yaz aylarına kadar hazır hale getirilmesi hedefleniyor.


    Kuveyt Türk Katılım Bankası`nın Osmangazi Şube Müdürü Ali Yekta Sunar, Kuveyt Türk`ün sadece bankacılık faaliyetleri ile değil, toplumsal sorumluluk bilinciyle eğitimden spora, kültürden sanata kadar her türlü proje içinde yer aldığını hatırlattı. Sunar, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkarak gelecek nesillere aktarılması için çalıştıklarını söyledi. Bu çerçevede 2005 sonlarına doğru İstanbul Azapkapı`daki Saliha Sultan Sebili ve çeşmesi başta olmak üzere daha bir çok tarihi eseri restore ettirdiklerini ifade eden Sunar, bir de `Kaybolan Çeşmeler` konulu bir kitap bastırdıklarını kaydetti.


    Koza Han Şadırvan Projesi`nin Kuveyt Türk için önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Sunar, `Kaybolmaya yüz tutmuş tarihi varlıklarımıza ve dolayısıyla medeniyetimize gösterdiğimiz saygı ve topluma karşı olan sorumluluklarımız Koza Han`daki Şadırvan`ın restorasyon projesi için bize yol gösterici olmuştur` diye konuştu.

    Bursa Olay, Haber: Seyit Gündoğan, 02.01.2007

    UZUNOLUK HAMAMI YENİDEN İNŞA EDİLİYOR

     

    Fransız ve Ermenilerin hamamdan çıkan Türk kadınlarına sataşmaları neticesinde Sütçü İmam'ın ilk kurşunu atarak Milli Mücadeleyi başlattığı olayın yaşandığı Uzunoluk Hamamı Kahramanmaraş Belediyesi tarafından yeniden inşa ediliyor.

     

    Hamamı yeniden inşa etme kararı alan Kahramanmaraş Belediyesi bu iş için ihale başlatmıştı. 15.11. 2007 tarihinde 220 bin YTL ihale bedeliyle Piran İnşaat tarafından alınmıştı. 325 metrekare alan üzerine inşa edilecek tarihi hamam için çalışmalara başlanıldı. Kazı çalışmalarına başlanılan hamamın projesi, tarihi ve kültürel dokusuna sadık kalınarak Belediye tarafından hazırlattırıldı. Tarihi hamam taş ağırlıklı olarak inşa edilecek.

     

    Konuyla ilgili Belediye Başkanı Mustafa Poyraz, "Bizim en büyük sermayemiz, tarihimiz yani geçmişimizdir. Bu nedenle Uzunoluk Hamamı tarihi ve kültürel dokusuna uygun olarak, yıllar sonra yeniden inşa edilecek ve vatandaşın kullanımına açılacak. Tarihi hamamın yapım süresi 120 gün, hava şartları iyi gittiği takdirde çalışmalar aksamadan tamamlanır ve Kahramanmaraş kahramanlık öyküsünün başladığı bu tarihi mekanına tekrar kavuşmuş olur. Kentimize şimdiden hayırlı olsun" dedi.

    Yeni Şafak, Haber: Erdal Kır, 01.01.2008

    SVETİ GEORGİ KİLİSESİ İÇİNDE MÜZE

     

    Sveti Georgi Kilisesi Papazı Aleksandır Çıkırık, ''kilisede Trakya ve Balkan insanının giyim tarzı ve mutfak kültürünü yansıtan bölüm ile kütüphane oluşturduk'' dedi.

    Çıkırık, kilisenin ibadet edilen bir mekan olmanın dışında, ziyarete gelenlerin yaralanacağı bir yer de olmasını istediklerini söyledi.

    Kilisenin ibadete açılmasından sonra ellerindeki eski kıyafetleri, tarım aletleri ve mutfak eşyasını değerlendirmek amacıyla birinci kat balkonunda bunları sergilemeye başladıklarını ifade eden Çıkırık, Trakya ve Balkan insanının giyim tarzı ve mutfak kültürünü yansıtan bölüm ile kütüphane oluşturduktan sonra buradaki eser sayısının giderek attığını belirtti.

    Kiliseye gelenlerin mutlaka oluşturdukları bölümleri ziyaret ettiğini bildiren Çıkırık, ''böylece insanlar gelenek ve göreneklerimiz hakkında bilgi sahibi oluyorlar, varsa ellerindekileri de getirerek bizlere bağışlıyorlar'' dedi.

    Çıkırık, Bulgaristan Kültür Bakanı Stefan Danailov'un da katılımıyla Sveti Georgi Kilisesi'ndeki bölümlerin ocak ayı içerisinde açılacağını kaydetti.

    Edirne Internet Gazetesi, 01.01.2008

    TAYYAR PAŞA CAMİİ RESTORE EDİLİYOR

    Samsun'un Bafra İlçesi'nde bulunan tarihi 'Tayyar Paşa Camii', Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ediliyor.

     

    Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, tarihi 'Tayyar Paşa Camii Restitüsyon, Restorasyon ve Elektrik Projeleri çalışmaları kapsamında, Bafra Büyük Cami Mahallesi Tahirağa Sokak'taki tarihi 'Tayyar Paşa Camii'nin bakım ve onarımı tamamlanma noktasına geldi.  Restorasyon çalışmalarının 5 aydır devam ettiği ve 1 ay sonra tamamlanacağı belirtildi.

     

    Bafra Tayyar Paşa Camii Onarım ve Yaşatma Derneği Başkanı Bahadır Demircan, "Tayyar Paşa Camii, 1869'da Tayyar Paşa tarafından yaptırılmıştır. Avlu içinde iki katlı, kırma çatılı, çatının altında gizli kubbesi bulunan bir yapıya sahiptir. Caminin iç kısmında ahşap direklerle taşınan mahfil yer almaktadır. Minaresi 1937 yılındaki depremde büyük bir hasar gördüğünden dolayı çelik konstrüksiyon ile tamiratı yapılmış ve bugüne kadar gelmiştir. Camimizin yapımında göstermiş oldukları titiz çalışmalardan dolayı başta Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Samsun Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerine ve tüm personeline teşekkür ederim" dedi.

     

    Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden 185 bin YTL bedel karşılığı tamirat ihalesini alan müteahhit firma sahibi Aşur Taştan, cami tamiratını sözleşme gereği 180 gün içerisinde bitireceklerini söyledi.

    Samsun Kent Haber, 01.01.2008

    ABDÜLHAMİD'İN PETROL KUYULARI GASP EDİLDİ

     

    II. Abdulhamid'in özel mülkiyeti olan Irak petrollerinin zorla elinden alındığı ortaya çıktı. Varislerinin 80 yıl sürdürdüğü hukuk mücadelesi ise sonuçsuz kaldı.





    Kerkük ve Musul'daki petrol arazilerinin II. Abdulhamid'in şahsi mülkü olduğu iddiasıyla, yaklaşık 80 yıl boyunca İngiltere hükümeti ve British Petrol (BP)'e karşı mücadele veren sürgündeki Osmanlı ailesinin yaşadığı hukuk skandalları gün ışığına çıktı. Osmanlı ailesinin Kerkük ve Musul petrolleri için Mondros Mütarekesi'nden başlayarak, 1998 yılına kadar sürdürdüğü hukuk mücadelesini "Abdülhamid'in Petrolleri" adlı kitabında anlatan I. Abdülmecid'in üçüncü kuşaktan torunu E. Mahmud Sami, İngiltere'nin Osmanlı varislerinin iddialarını çürütmek için yürüttüğü entrikaları ve BP yetkililerinin davayı takip eden ağabeyi Bahaeddin Sami'ye yaptığı rüşvet tekliflerini tanıkları ve belgeleriyle ispatlıyor. Aile tutanaklarından aktarıldığına göre, İttihat ve Terakki tarafından devrilen Sultan Abdülhamid'e şahsi mülkü olarak tapulandırdığı Musul ve Kerkük'teki petrol arazilerini hazineye devretmesi için zorla belge imzalatıldı. Ancak sözkonusu belge Meşrutiyet Meclisi'nde onaylanamadı. Belge resmiyet kazanmayınca varislerin isteğiyle Osmanlı topraklarındaki İngiliz işgalini koordine eden "Yüksek Komiserlik" bir inceleme başlattı. İnceleme sonucunda petrol arazilerinin hazineye devredildiğine dair "güçlü deliller" bulunamadığı itiraf edilse de İngiliz yönetimi, aileye mülkiyetini teslim etmedi.

     

    Vahdettin Han, San Remo'da iken İngiltere Kralı V. George'a bir mektupla konuyla ilgilenmesini istemiş, İngiltere Dışişleri de, Osmanlı ailesine petrol arazileriyle ilgili taleplerin hukuki dayanağının bulunmadığını yine bir mektupla bildirmişti. Ancak kitaba göre Osmanlı ailesinin girişimleri İngiltere'de endişe yaratmıştı. İngiliz Dışişleri 1926 yılı toplantı tutanaklarında, Osmanlı ailesinin taleplerine karşı hukuki güvence sağlanması Turkish Petroleum Company adlı şirketin adını Irak Petroleum Company olarak değiştirilirken, İngiltere garantörlüğünde kurulan Irak Yüksek Mahkemesi de uluslararası hukukta benzeri görülmemiş biçimde, “Geriye dönük hak iddia edilmeksizin söz konusu petrol arazileri Irak'ın milli servetidir" diye bir karar aldı.

     

    Osmanlı ailesinin yazışmalar, dava girişimleri ve yardım arayışlara süren hukuk mücadelesini 1960'yı yıllardan sona erdiği 1998 yılına kadar takip eden Bahaeddin Sami, 1970'li yıllarda British Petrol aleyhinde dava açmaya hazırlanırken, ilginç bir teklifle karşılaştı. Kitapta aktarıldığına göre Brisitsh Petrol'ün 1976 yılındaki David Steel, Prens Sami'nin aracısı Bakanlar Kurulu özel Kalem Müdürü Sir John Hunt'a yazdığı mektupta dava girişimlerinin hukuki bir dayanağı olmadığı için itirazlarının olmadığını ancak Prens Sami'ye bir iyiniyet jesti olarak yılda 1000 sterlin ödemeyi teklif ettiklerini yazdı. Sami'nin redetmesi üzerene "jest" miktarını önce 2500 sonra da 5000 sterline çıkaran British Petrol'ün teklifi Sami tarafından reddedildi. 1998 yılına kadar çeşitli hukuki girişimlerde bulunan Osmanlı ailesi 1998 yılından sonra avukat masraflarını karşılayamadığı için tekrar dava açmadı.

    Yeni Şafak, Haber: Ertan Altan, 01.01.2007

    TARİHİ ORHAN CAMİİ ONARILDI

     

    İzmit’teki en önemli tarihi binalardan biri olan Orhan Camii’nin binası ve minaresi, 17 Ağustos felaketinde zarar görmüştü. İl Genel Meclisi Başkanı Ali Ayaz’ın girişimleri ile, Özel İdare’den yaratılan kaynakla, minare yeniden yapıldı, ana binanın bazı bölümleri onarıldı.


    Orhan Camii, yaklaşık 170 bin YTL’lik harcama ile, pırıl pırıl oldu. Yeni minare de tarihi camiye yakıştı. Orhan Camii bahçesinin duvarları, bahçe içindeki çeşme de yakında yeni bir ihale açılarak onarılacak.

    Özgür Kocaeli, 01.01.2007

    ÇATI ONARILDI, SARAY KOVALARDAN KURTULDU

     

     

    Dolmabahçe Sarayı’nın, üzeri parçalı camla örtülü 160 metrekarelik çatısı onarıldı. Yağmur yağdığında su sızdıran cam çatının yerine şeffaf polikarbon çatı yapıldı. Böylece saray, turistlerin gözü önüne konulan kovalardan kurtuldu.

    Milli Saraylar Daire Başkanı Yunus Aydın, orijinal olduğu için çatının taşıyıcılarına dokunamadıklarını, bu nedenle onarımda zorluklar yaşadıklarını söyledi.

    Çatının, onarım projesi 1.5 yılda hazırlandı. Binanın önemli bölümleri ahşap olduğu için kaynak kullanılmadı. Altta kalan cam çatıdaki kırıkları yenilendi. En büyük zorluk, üstteki cam çatının değiştirilmesinde yaşandı. Kurul kararıyla sökülen cam çatının yerine şeffaf polikarbon çatı yapıldı. Demirler, çürümeye karşı galvanizlendi. Böylece içte kalan ikinci camın da sık kırılması önlendi. Kalemkárların da duvar süslemelerini elden geçirmesiyle yaklaşık 2 ay sonra çalışma tamamen bitecek. Aydın, çatı onarımı için 100 bin YTL harcandığını, süslemelerin restorasyonuyla ilgili işçilik ve malzeme harcamalarının daha sonra tespit edileceğini söyledi.

    Hürriyet, Haber: Mustafa Kınalı, 01.01.2008

    KAHRAMANMARAŞ'TA 3 KONAĞIN ESKİ İHTİŞAMINA KAVUŞMASI İÇİN BAŞVURU YAPILDI

     

    Kahramanmaraş Kültür Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, tarihi evlerini eski ihtişamına döndürmek isteyenlere Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ayni, nakdi ve teknik yardım yapıldığını belirterek, bunun değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

    Şehirde Gözlüklü Ali Konağı, Müftü Rafet Efendi Konağı, Tekerekler Konağı olmak üzere üç adet başvuru yapıldığını kaydeden Küçükdağlı, yapılan destekle kültür varlıklarına sahip çıkmanın daha kolay olacağını ifade etti.

     

    Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2008 yılında değerlendirilecek projeler için başvuru süresi bugün sona ererken Kahramanmaraş'tan da 3 konak için başvuru yapıldı.

    Başvuruların çoğalması gerektiğini kaydeden Küçükdağlı, "Kültürel değerleri yaşatmak, geliştirmek, yaymak, tanıtmak, değerlendirmek ve benimsetmek, tarihi ve kültürel varlıkların tahribini ve yok edilmesini önlemek amacıyla bu yardım yapılıyor." dedi.

    Gözlüklü Ali Konağı, Müftü Rafet Efendi Konağı ve Tekerekler Konağı'nın 2008 yılı içerisinde değerlendirilecek projeler arasında bulunduğunu dile getiren Küçükdağlı, Bakanlık tarafından yapılan nakdi yardımın projeler için 50 bin YTL olduğunu söyledi.

    Proje uygulamaları için tahmini bedelin yüzde 70'inin karşılandığını da sözlerine ekleyen Küçükdağlı bunun 200 bin YTL'yi geçmemek üzere komisyonlar tarafından belirlendiğine değinerek, bunu büyük bir fırsat olduğunun altını çizdi.

    haberler.com, 31.12.2007

    HAKKARİ'DE MÜZE KURMA ÇALIŞMALARI

     

    Hakkari'nde bulunan Meydan Medresesi'nin müzeye dönüştürülmesi için başlatılan çalışmaların sürdürüldüğü belirtildi.

    Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkilileri, tarihi eserlerin korunup sergilenmesi için Meydan Medresesi'ni restore ederek, müzeye dönüştürecekleri belirtiler Daha önce Kalealtı mevkiinde çıkarılan Hubuşki Krallığı'na ait taş levhaların, müze olmadığı için illere gönderildiğini kaydeden yetkililer, "Medresenin müzeye dönüştürülmesi için yapılan bazı çalışmalar bitti. Sadece çevre düzenlemesi ve üstünün kapatılması kısmı kaldı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu medresenin çevre düzenlemesi ve üstünün kapatılması için başlattığı çalışmalar sürdürüyor. Daha önce Hakkari'de tarihe ışık tutacak pek çok tarihi eser ve taş levhalar bulundu. En son 1998 yılında Dağgöl Mahallesi'nde yapılan bir kazılar sonucu çıkarılan steller, arkeoloji ve sanat çevrelerinde yankı uyandırmıştı. Hakkari'de müze olmadığı için tarihi eserler gibi bu steller de Van Müzesi'ne gönderilerek koruma altına alınmıştır. İlimizde müzenin kurulmasıyla birlikte dışarıya çıkartılan tarihi eserleri yeniden getirerek burada sergileyeceğiz" şeklinde konuştular.
    haberler.com, 31.12.2007

    VAHDETTİN KÖŞKÜ'NÜ İNCELEDİ

     

     

    Hafta sonunu İstanbul'da geçiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Restore et-işlet-devret" modeli ile kiraya verilmesi düşünülen Çengelköy'deki Vahdettin Köşkü'nde incelemelerde bulundu. Önceki gün öğle saatlerinde gazetecileri atlatan Başbakan Erdoğan, Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri ile birlikte köşkte incelemelerde bulundu. Başbakan, köşkün bir an önce ihaleye çıkarılarak restore edilmesi ve turizmin hizmetine kazandırılması için talimat verdi. Boğaz kıyısındaki köşklerin yıkılmaktan kurtarılıp turizme kazandırılması için 2005 yılında İstanbul'daki Sait Halim Paşa Yalısı 49 yıllığına ihale edilmişti. Asıl özellikleri korunarak restore edilmesi ve 49 yıllığına ihaleyle kiralanması düşünülen Vahdettin Köşkü de ihale edilmesi düşünülen köşkler arasında yer alıyor.
     

    Çengelköy'ün tepesinde bulunan ve son Osmanlı padişahı Vahdettin'in tahta geçmeden önce kaldığı köşk, soğan başlı kubbesiyle dikkat çekiyor. Soğanlı kubbe özelliği sadece Vahdettin Köşkü'nde ve Moskova'daki bir köşkte bulunuyor. Çengelköy'deki köşkte kalan Vahdettin ile hayatının son yıllarını Beylerbeyi Sarayı'nda gözaltında geçiren Abdülhamid'in birbiriyle beyaz mendille selamlaştıkları rivayet ediliyor.

    Sabah, Haber: Umut Tütüncü, 31.12.2007

    ALLIANOI TARTIŞMASI YENİDEN ALEVLENDİ

    İzmir Ticaret Odası’nın (İTO) Allianoi’den çıkan benzersiz su perisi (Nymphe) heykelinin kopyasını, EXPO 2008’e ev sahipliği yapacak olan Zaragoza kentine vermek için Kültür Bakanlığı’ndan izin istemesi, antik kent ile ilgili tartışmaları yeniden alevlendirdi.

     

    İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun alanın kil ile kaplanarak Yortanlı Barajı’nın yapılmasına izin verdiğini hatırlatan Allianoi Kazı Başkanı Ahmet Yaraş, şunları söyledi: "Bu son olay, ne garip bir memlekette ve nasıl bir anlayış içinde yaşadığımıza çarpıcı bir örnek. Bulduğumuz Allianoi Nymphesi’ni dünyanın dört tarafına Türkiye’yi tanıtmak için gönderirken heykelin bulunduğu yeri çamura gömüyoruz. Böylece, oradaki binlerce eserin yok olmasını sağlıyoruz. Zaragoza ya da Pekin’de, biri çıkıp ’Bu eser nereden gelmiş, orayı görmek istiyoruz’ dediklerinde ’kusura bakmayın, biz onu tarihin karanlıklarına gönderdik’ mi diyecekler? ’Katli vaciptir’ diyenlerin yüzleri kızarmayacak mı? Bu nasıl bir anlayıştır, çağdaşlıktır."

    Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 02.01.2008

    KATKI





    ALLIANOI YOK! ARTIK RAHATIZ...



    Uzun süredir Yortanlı Baraj göletin altında kalacağı tartışılan Allianoi'da son noktaya gelindi. 1998 yılından bu yana çalışılan Allianoi'da Bergama'nın 1800 yıllık ikinci sağlık merkezi ortaya çıkartıldı. Allianoi'da dünyanın en büyük ve en sağlam kalabilmiş, içinde sıcak suyu bulunan Roma Ilıcası saptandı. Arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, tıp, farmakoloji ve hidroloji tarihi bilimlerinin literatürüne girebilecek önemli sonuçlara ulaşıldı.

    Allianoi'un korunması için Türkiye'de 35.000 imza toplanırken 2005 ve 2006 yıllarında T.C. Başbakanlığı'na en çok Allianoi'un korunması için yazılı başvuru yapıldı. Çok sayıda etkinlikle gerek Allianoi anlatıldı, gerekse toplum karşı karşıya kalınan durumdan haberdar edildi.

    2001 yılında 1. Derecede Arkeolojik SİT alanı ilan edilmesine rağmen bu karara ancak Ekim 2007'ye kadar direnilebildi. Korumaya yönelik alternatif projeler ise pahalı gerekçesi ile reddediliyordu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2005 yılında oluşturduğı I. Akademik Bilim Komisyonu'da Allianoi'un su altında bırakılarak korunmasının mümkün olmadığını ve Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girebilecek değerde önemli bir ören yeri olduğunu vurgulayacaktı. Bu karara rağmen bir yıl sonra ikinci bir akademik bilim komisyonu oluşturmasına ihtiyaç duyuldu. Ancak bu komisyon da su altında kalma gibi bir kararın kendilerinin veremeyeceğini rapor etti.

    Allianoi suya direniyor ama komisyonların arkası gelmiyordu. Nihayet geçtigimiz aylarda III. Akademik Bilim Komisyon kararını verdi ve koruma kurulunun onayı ile Allianoi'nun sular altında bırakılması karara bağlandı. Yani sonunda istenilen bilimsel kılıf da bulundu:

    Henüz bilimsel kazılar tamamlanmadan, üstüne üstlük uluslararası sözleşmeler hiçe sayılarak alanın bu kararla önümüzdeki günlerde dünyanın sayılı kültür miraslarından birine ev sahipliği yapan ülkemiz onu kendi elleri ile geri dönüşü olmayacak biçimde sulara terk etmiş olacak.

    Ne mutlu DSİ ve korumakla yükümlü bakanlığa ki sonunda bilimsel komisyon kararı ile tarihi yok ediyor. Artık rahatız!


    TAY Projesi İhbar Hattı, Yazı: Ahmet Yaraş, 05.01.2008

    AGORA'DA DEPREM YAZITI

     

    İzmir’in tarihi mekanlarından Agora’da, yaşanan depremin ardından kentin yeniden inşaasında gösterdiği çabalar nedeniyle, yargıç Damokharis’e hitaben yazılmış bir yazıt bulundu. Agora’da kazı başkanı Akın Ersoy ve ekibinin çalışmasıyla gün ışığına yeni eserler çıkıyor. Geçen ay bulunan Meclis Binası kalıntılarından sonra MS 551 yılında, bir Roma vatandaşı olan, Agora’da görev yapmış yargıç Damokharis adına deprem sonrasında, Smyrna’nın yeniden inşasında gösterdiği çabalara halkın teşekkürü olan bir yazıt bulundu.

    Agorada bulunan heykel kaidesinin üzerindeki depreme ilişkin yazıtın Türkçesi şöyle: "Ey maharette (ustalıkta) ünlü yargıç Damokharis! Bu başarı da sana ait. Bir depremin öldürücü felaketlerinden sonra çok gayretli bir çalışmayla Smyrna’yı tekrar bir şehir haline getirmeyi başardın."

    Hürriyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 31.12.2007

    ÇENGELLİ İĞNE, KİREMİT VE MİDAS'IN VATANI





    Vedat Nedim Tör Müzesi; Dünyanın en önemli medeniyetlerinden biri olan Friglerin 275 eserini “Friglerin Gizemli Uygarlığı” adıyla sergiliyor. 13 Nisan 2008'e dek sürecek olan sergiyi gezen ziyaretçiler, Friglerin sosyal yaşantısı, sanat ve estetik anlayışına dair etraflı bilgi edinebilecek. Sergide sadece obje ve fotoğraflar sergilenmeyecek. Tiyatro sanatçıları sergi süresince “Midas'ın Eşek Kulakları” ve “Midas'ın Altın Hırsı” mitolojik öykülerinden okumalar yapacak. Sergiye gezerken ziyaretçilere Frig esinli pan flüt ağırlıklı müzikler dinletilecek.

     

    Serginin küratörü Şennur Şentürk böylesine kapsamlı bir sergi için neden Frig uygarlığını seçtiklerini şöyle anlatıyor: “Daha önce Troya ve Urartu uygarlığı ile ilgili yaptığımız çalışmaları Frig uygarlığı ile devam ettirmek istedik. Amacımız ülkemizin kültürel aktivitesini dinamik tutmak. 4-5 yıldır planlanan bir proje olmasına rağmen elimizde yeterli bilgi olmadığından bugüne kadar erteledik. Ele alınış bakımından dünyada ilk olması ve birçok bilimsel destek sağlanması çıkış noktamızı oluşturuyor.” Şentürk, Frig Uygarlığı etrafında çalışma yapanların çok az olması ve çoğunun yurt dışında olması nedeniyle bilgilere ve bilim adamlarına ulaşmakta zorlandıklarını da dile getiriyor: “Arkeolojik çalışmalar bir bütünü yansıtır. Hangi dili, hangi mimari tarzı kullandıkları, nasıl bir ölü gömme tarzına sahip oldukları ve yaşam tarzlarının nasıl olduğunu öğrenebilmek için çeşitli disiplinlerin bir araya getirilmesi gerekir. Bu yüzden her biri konusunda uzman yerli ve yabancı birçok bilim adamıyla çalıştık.” Friglerin Gizemli Uygarlığı serginin bilimsel danışmanlığını Eskişehir Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Taciser Sivas yapmış.

     

    Frig uygarlığı denildiği zaman akla ilk gelen kuşkusuz Kral Midas'tır. Günümüze ulaşan iki efsanesi vardır Midas'ın. Biri genelde öncesini bilmeksizin sık sık kullandığımız “tuttuğun altın olsun” deyimi. Mitolojiye göre, Tanrı Dionysos kendisine iyilik yapan Kral Midas'ı bu sözle ödüllendirir ve Midas'ın öyküsü günümüze kadar ulaşır. Midas'ın diğer efsanesi de Apollon tarafından cezalandırılması sonucu kulaklarının eşek kulağına dönüştürülmesi. Yunan ve Roma medeniyetini özellikle sanat alanındaki çalışmalarıyla etkileyen Frigler, madencilik ve mobilyacılıkta da pek çok ilke imza atmış. Mozaiği ilk kez mimaride kullanan Friglerin en özgün sanat dalı ise mobilyacılık. Günümüze kadar özelliğini kaybetmeden gelebilen estetik güzelliğe sahip eserlerden biri de kiremit. Kiremit teknolojisi Anadolu'ya ve Frig Hinterlandı'na MÖ 600 civarında ulaşmış.

     

    Fibula ne ola?

    Fibula, iki parça kumaşı birbirine tutturmaya yarayan bir takı ve modern çengelli iğnelerin atası. Frigler Anadolu'da fibula kullanan ilk halk topluluğu. Başkent Gordion'da çok miktarda fibula bulunur.

     

    Serginin küratörü Şennur Şentürk, Friglerdeki eşyayı sahiplenmeye vurgu yapıyor. “Kullandıkları çanak, çömlek, kepçe gibi eşyaları bile benimsemiş ve kimse kullanmasın diye ya kırmışlar ya da eğip büküp mezara koymuşlar. Günümüzde ise anısı olan eşyalar düşünmeden atılıyor, aile fotoğrafları dahi satılıyor. Oysa yıllar önce bir uygarlık kepçenin bile kendi kültürünün bir yansıması olduğunun bilincindeydi.”

    Yeni Şafak, Haber: Feyza Başar, 31.12.2007

    ANTİK MEZARDA 2400 YILLIK İNCİR BULUNDU

     

    Çanakkale'nin Assos Antik Kenti'nde bu yıl yapılan kazılarda, bir lahitte, o dönemde 'ölüye son yemek olarak sunulan' ve bozulmadan günümüze kadar ulaşan 2 bin 400 yıllık incirler bulundu.

     

     

    Assos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç.Dr. Nurettin Aslan, kazıya katılanlarla Ayazma Kilisesi, Batı Nekropolü, Kuzey Stoası ve yazıtlar konusunda kazı ve araştırma çalışmaları yürüttüklerini bildirdi. Kilisedeki araştırmalarda, iç mekanda çok sayıda mezar yazıtları ile mozaik zemine ait parçalar ortaya çıkarıldığını belirten Doç.Dr. Aslan, Nekropol'deki kazılarda MÖ 6'ncı yüzyıla ait çocuk mezarlarında 2-4 yaşlarındaki çocukların iskeletlerinin büyük çömlekler içine yerleştirildiğinin belirlendiğini kaydetti. Aslan, lahitlerin birinde günümüzden yaklaşık 2 bin 400 yıl öncesinde 'ölüye son yemek olarak sunulan' incirler bulunduğunu kaydetti. Aslan, "Bu incirler mezarlara büyük bir ihtimalle ham olarak konduğu için günümüze kadar ulaşmış." açıklamasında bulundu.

    Zaman, 31.12.2007

    SİNOP SEYYİD BİLAL TÜRBESİ VE CAMİİ İLGİ ODAĞI

     

    Sinop Merkez'de bulunan Cezayirli Ali Paşa Camii ve caminin içinde bulunan Seyyid İbrahim
    Bilal hazretlerinin türbesi yerli ve yabancı turistlerden büyük ilgi görüyor.

    Şehir merkezine bağlı Ada Mahallesi'nde bulunan ve MS 1214 yılında Sinop kesin olarak Türklerin yönetimine geçtikten sonra Selçuklu mimarisine göre yeniden yapılan ve günümüze kadar korunan türbe, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı haline geldi.






    İl Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun, Seyyid İbrahim Bilal hazretlerinin türbesi ve Cezayirli Ali Paşa Camii Sinop'un en önemli turizm noktalarından biri olduğunu belirterek, tarihi Sinop cezaevinin ardından her yıl bu türbeyi binlerce insanın ziyaret ettiğini ifade etti. Tosun, her geçen gün tarihi türbeye ve camiye ziyaretçi yoğunluğunun arttığını, yapının özellikle günü birlik turların başlıca uğrak yeri olduğunu söyledi. Tosun, Hazreti Hüseyin'in torunu olan Seyyid Bilal hazretlerinin türbesini ve ziyaret eden yerli ve yabancı ziyaretçilerin burada namaz kılıp dua etmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti.

    Cami cemaati ise tarihi yapının özellikle Cuma namazı ve bayram namazlarında çoğu kişinin namaz kılamadan geri gittiğini, caminin günümüz şartlarında ihtiyaca cevap veremediğini tarihi türbe ve cami korunarak biraz daha genişletilmesini talep etti. Seyyid İbrahim Bilal hazretleri öyküsü şöyle:

    "İstanbul MS 675'te Ömer bin Abdülaziz tarafından kuşatıldığında bu kuşatmadaki gazilere yardımı Orta Asya'dan gönüllü Türk savaşçıları sağlamıştır. Kardeşi Seyyid Ali Ekber Hazretleri de bu savaşçıların arasına katılmıştır. Bu gönüllü savaşçılar birliğiyle Karadeniz kıyısından İstanbul'a hareket etmiştir. Hareketi sırasında kötü hava koşulları nedeniyle Sinop limanına girmek zorunda kalmıştır. O günün şartlarına göre vergisini ödemiştir. Sinop'ta geçici olarak kalacaktır. Bugünkü Alaaddin camii'nin bulunduğu yerde yorgun ve hasta askerleriyle konaklayarak dinlenmeye çekilmiştir. Ancak Sinop Tekfuru ve askerleri onları gözleyerek izlemiş ve durumlarından kuşkulanmıştır. Bu kuşku üzerine Tekfur ve askerleri bir gece baskını düzenlemişlerdir. Üstün askerlik yeteneğine sahip Türk gönüllü savaşçıları bu baskına karşı koymuşlardır. Çıkan bu çatışmada sayılarının az, yorgun ve hasta olmaları gibi nedenlerle çoğu şehid olmuştur. Çevresi Tekfur ve Tekfurun askerleriyle sarılan Seyyid Bilal Hazretleri düşmanı yararak birliğiyle beraber bu baskından sıyrılmak istemiştir. Bu sırada hükümet konağının bulunduğu semtte, Meydan kapısından şehri terk etmek üzere çarpışırken çatışmanın en şiddetli anında Tekfurun bir kılıç darbesiyle başı düşmüştür. Ve hemen düşen başını koltuğuna alarak şu anda bulunduğumuz yere kadar gelmiş-tir. Olay o anda orada bulunanlar tarafından hayretle izlenmiştir.İnanılması güç, gerçek dışı görünen bu olay karşısında dini inancı olan ahali ve Tekfur, bu durumdan ürkerek şaşırmış ve korkmuştur. Tekfur hemen çatışmayı durdurmuş ve böyle ulu bir kimseyi öldürdüğü için ahali ve uyruklarının gözünde saygınlığını yitireceğini anlayarak yaralı Müslüman savaşçılara iyi davranmış ve şehitlerin İslam gelenek ve göreneklerine göre gömülmesine izin vermiştir. Seyyid İbrahim Bilal Hazretlerinin kardeşi Seyyid Ali Ekber Hazretleri de şehitler arasında idi. Tekfur, neden olduğu bu acıklı olaydan son derece pişman olmuş ve "ben bir ermiş kişiyi öldürdüm. Allah'ın beni affetmesi için Seyyid Bilal Hazretlerinin üzerine bir çatı örtülsün ve onu görmeye gelenler beni çiğneyerek geçsin, belki o zaman affolurum" demiş ve öyle de yapılmıştır. Ölümünden sonra Tekfur türbenin kapısının eşiğine gömülmüştür."

    haberler.com, 30.10.2007

    KÜLTÜR MİRASI EVE YÜZECEK






    Arkadaşı İlhan Koman'ı uğurlarken yazdığı şiirde "...ilhan koman ki tıraşsız heykeltıraş" der Can Yücel: "...uçmağa doğru sakallı / elinde bombalarla bebekler / heykel gibi olmayan heykeller / taşınırdı garip maacir / güneyinden kuzeyine kutupların / battı batacak teknesiyle / varmak için edirne'ye selimiye'ye..."


    İşte o, bugün 100 yaşında olan "battı batacak" tekne, adıyla söylersek Hulda; İsveç'teki son günlerini yaşıyor. Uzun bir yolculuk bekliyor kendisini. Koman'ın efsanevi teknesi, Hulda Festivali 2008-2010 Projesi kapsamında Hollanda, Belçika, Portekiz, İspanya, Fransa, Malta, İtalya ve Yunanistan üzerinden Türkiye'ye gelecek. Hem de bir kültür-bilim merkezi olarak... Projenin ayrıntılarını ünlü heykeltıraşın oğlu, İlhan Koman Vakfı Başkanı Prof.Dr. Ahmet Koman ile konuştuk.

    Biz Hulda'yı İlhan Koman'ın yaşadığı ve çalıştığı tekne olarak biliriz. Nedir tam hikayesi?

    1905 yapımı eski bir tekne Hulda. Babam genç-liğinden beri denize meraklı biri. Hatta gemi mühendisi olmak istermiş. Ama verem geçirince, aile çocuğumuza mühendislik ağır gelir deyip onu resim yapmaya akademiye göndermiş. Tabii altı ay sonra heykele geçmiş babam ki; aslında en ağır şeyi yapmış oluyor bu arada. Neyse. Özetle gemileri ve denizi, çocukluğundan beri çok seviyor.

    1958'de meşhur İngiliz mimar Ralph Erskine'in iş teklifi üzerine İsveç'e gidiyor. Mimarlık bürosu Drottningholm'de bir teknenin içinde. Babam da ona yakın bir yer arıyor. Sonunda ahırdan bozma bir evi çok ucuza kiralıyor. Deli gibi çalışıp evi tamir ediyor. Ev sahibi fiyatını artırmak istiyor. O sırada, sene 1964, Hulda'yı görüyor ve alıyor.

    Siz ilk ne zaman gördünüz Hulda'yı?
    Liseyi bitirdikten sonra, 17-18 yaşlarımda...

    Sizin için ne ifade ediyor Hulda?
    Ailenin bir parçası diyeceğim; aşağı yukarı en güzel tanımı o. Toplamda yedi kişiydik teknede. Babam, babamın ikinci eşi, üç çocukları, eşinin ilk evliliğinden olan üvey kardeşim ve ben.

    Peki ne kadar ev ne kadar atölyeydi Hulda?
    Ayırması zor. Babam devamlı çalışıyordu çünkü. Atölye olarak kullanabileceği bir kaptan köşkü yapmıştı. Ayrıca üniversitede hocalık yapıyordu, orada da atölyesi vardı.

    Adı nereden geliyor Hulda'nın?
    Yapıldığında Hulda demişler. Bir kadın adı.
     





    Unutamadığınız anılar var mı Hulda'da?
    Hulda bir kültür mirası. Tarihi eser. Aynı zamanda da bir sohbet mekanı. Bir akşam Aşık Daimi, Aşık Nesimi, Tuncel Kurtiz ve Zülfü Livaneli'yi hatırlıyorum. Hep birlikte sohbet ediyoruz. Hem çalınıyor hem söyleniyor...

    Tam da 60'lı yıllar olduğu için, birçok konuğunun yanı sıra darbe günlerinin baskısından kaçan dönemin aydınlarını ağırlamışlığı da var...
    Türkiye'den gelen aydınların mutlaka uğradığı bir yerdi. Yaşar Kemal, Abidin Dino, Ali Neyzi, Abdurrahman Hancı, Safa, Alev Ebuzziya, Erol Akyavaş ilk aklıma gelenlerden...

    İlhan Koman'ın ölümünden sonra, teknede yaşanmaya devam edildi mi?
    Kardeşim doğma büyüme teknede. Gemi inşaatçısı oldu. Ahşap gemi üstadı. Hayatını gemiye adadı. Şimdi de derdi bize devrediyor denebilir!

    Ve siz de onu bir kültür-bilim merkezi yapacaksınız. Bu proje nasıl oluştu?
    1999'da İlhan Koman Vakfı'nı kurmamızın sebebi hem babamın eserlerinin korunması, tanıtılması, yaşatılması hem de Türkiye'de kültür sanat alanında bir şeyler yapabilmekti. Belki bir gün Hulda'yı da getirebiliriz diye düşünüyorduk.

    Babanız da ister miydi gelmesini?
    Tabii. Ama böyle uzun bir yolculuğun hazırlığını yapmak maddi açıdan kolay bir şey değil.. Oranın sularıyla Akdeniz suları farklı, teknenin yaşamı açısından. O yüzden gerçekleşemedi.

    Siz bu hayali gerçekleştiriyorsunuz, Hulda'yı kültür ve bilim merkezine dönüştürerek...
    Hulda herkesin ilgisini çekiyor. Babamın eserlerinin de bir başka çekiciliği var; estetiğin yanı sıra bilimle bağlantıları... Bilhassa son 15 yılda yaptığı eserlerin hepsinde rüzgargüllerinden tutun da bulduğu yeni geometrik şekillere kadar matematik ve fizikten çok faydalanmış. Hem Hulda'yı getirererek hem de proje kapsamında düzenlenecek atölyelerle bilime ve sanata merakı olmayanların bile ilgisini çekmeyi düşünüyoruz.






    Tekne 2009'da yola çıkacak. 2008'de neler yapacaksınız?
    Restorasyon çalışmaları, yola hazırlık 2008 yazında başlayacak. Bir de proje ortaklarıyla atölyelerin nasıl düzenleneceği, kimlerin ne yapacağı, zamanlamalar, tanıtım gibi yoğun çalışmalar bu dönemde yapılmak zorunda.

    Neler olacak projede?
    Güvertede daha çok babamın eserleri yer alacak. Bir kısmı içeride bir kısmı dışarıda. Vardığımız limanlarda, sahilde ilginç bir çadır kurulacak; atölye çalışmaları daha çok orada yapılacak. Teknenin içi incelemek amacıyla düzenlenecek.

    Teknede göreceklerimiz İlhan Koman'ın orijinal eserleri mi olacak?
    Hayır. Eserlerin hepsi şu an İstanbul'da vakfın deposunda. Özel kopyaları yapılacak. İnsanların incelemesi lazım; orijinallerini koyamıyoruz.

    Nasıl bir rota izleyecek tekne?
    İsveç'te modern müzenin sahilinde başlıyor ilk sergi. Eserlerin kimi teknenin içinde yolculuk edecek kimi de konteynırla tekneyi takip edecek. Güzergah, Hollanda, Belçika, Portekiz, İspanya, Fransa, Malta, İtalya, Yunanistan ve Türkiye.

    2010'da mutlaka İstanbul'da olacaksınız...
    Evet. Hulda Projesi, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkentliği hazırlıklarının da bir parçası.

    Her limanda bulunabilecek misiniz? Boğaz-içi Üniversitesi'nde düzenli bir işiniz var sizin.
    Projenin içinde Boğaziçi Üniversitesi de olduğu için, görevli olarak her limanda olacağım. Mümkün olduğu kadar.


    Hulda 2010'da Türkiye'ye geldikten sonra daimi bir ikametgahı olacak mı?
    Daha belli değil. İlle de bir yere bağlı olsun diye düşünmüyoruz. Çeşitli işbirliklerine açığız. Aslında Boğaz'da veya Haliç'te bir kışlık mekan düşünüyorum. Karaköy'deki tersaneler mesela. Hulda'nın hem açık hava hem kapalı bir mekanı olabilecek bir sanat merkezinin yanında olması hayalimiz. Ama böyle bir hayali gerçekleştirmek için ciddi bir kurumsal sponsorluk gerekiyor. Bunun arayışı içindeyiz.

    İstanbul 2010'dan sonra?
    İzmir çok ilgileniyor İlhan Koman ile. Dünya Fuarı da 2015'te orada olacaksa onlarla bağlantılı bir şeyler düşünülüyor.

    Yani İstanbul'a geldikten sonra Türkiye'yi de gezecek Hulda.
    Zaten 2010'dan sonraki amaç sanat ve bilimle kolaylıkla iletişimi olmayan yerlere de götürebilmek Hulda'yı. Bir limana gidip oradaki birkaç köye atölyeler sunabilmek daha ilginç.

    Projenin gerçekleşmesi için ne kadarlık bir bütçe gerekiyor?
    1 milyon 400 bin avro. Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı'ndan 800 bin avro verilmesi kararı çıktı. İsveç İstanbul Başkonsolosluğu da 30 bin avro ile katılacağını bildirdi. Sıra Türkiye'de.

    Türkiye Kültür Bakanlığı ne yaptı?
    Yeni kültür bakanımız Ertuğrul Günay ile görüştüm. Çok sıcak baktı, birlikte projelendirelim dedi; görüşmelere başladık. Öte yandan İsveç'te büyükelçimizle görüşmüştük, o da çok sıcak baktı ve Dışişleri ile bağlantımızı kurdu.

    Özel kurum ve kuruluşlara da teklifler götürecek misiniz?
    Götürülecek. Ama herhalde profesyonel yardım da alacağız bu sponsor arama işlerini yapabilmek için. Bağlantılar kuruyoruz.






    Sanatla ilgili başka bağlantılarınız, yetenekleriniz var mı?
    Heykelleri tamir ediyorum!

    Eser yaratma anlamında sordum.
    Babamla birlikte çalışıp yardım ettiklerim ancak...

    Sanatçılığa soyunacak kadar değil yani.
    Yeteri kadar derdim var zaten. Ben daha çok bilimle ilgiliyim.

    En çok neyini özlüyorsunuz İlhan Koman'ın, gittiğinden beri?
    Bilmem, hiç gitmiş gibi gelmiyor aslında. Ama onunla ettiğimiz sohbetleri çok özlüyorum.

    İlhan Koman 1921'de Edirne'de doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1947'de devlet bursuyla Paris'teki Julian Akademisi'ne gitti. 1951'de Türkiye'ye döndü ve 1958'de İsveç'e taşınana kadar İstanbul Akademisi'nde ders verdi. Yaşadığı ve çalıştığı Drottningholm kentinde Hulda adlı tekneyi onarıp yeniledi. Stockholm Güzel Sanatlar Akademisi'nde ders verdi.


    Koman çalışmalarını birçok kentte sergiledi. Çalışmalarının çoğu büyük yapıtlar olarak İsveç'te kaldı. Türkiye'de dış mekan için tasarladığı üç büyük demir heykel en önemli çalışmaları arasında yer alıyor. İstanbul'daki heykellerinden 4.Levent semtindekine "Akdeniz", Santralistanbul'dakine ise "Sonsuzluğa" adını verdi. Taksim'deki heykeline ise isim koymadı. Ayrıca Anıtkabir'de saçak bir duvar yaptı, Ankara'daki Seymenler Parkı için de isimsiz bir bronz heykel tasarladı. 1986'da öldü.

    Milliyet Pazar, 30.12.2007

    KAPADOKYA VE PAMUKKALE, DÜNYANIN YENİ 7 HARİKASINDAN BİRİ OLMAYA ADAY

     

    İsviçreli New7Wonders Vakfı, www.new7wonders.com adlı internet sitesinde dünyanın yeni 7 harikasını seçmek için oylama başlattı.

     

    31 Aralık 2008'e kadar sürecek oylamada en çok oyu alan 21 yer finale kalacak. Dünyanın yeni yedi harikası için oylama ise 2010 yılına kadar sürecek. Nevşehir Valiliği, 'Dünyanın yeni 7 harikası' oylamasında, Türk halkını Kapadokya için oy kullanmaya çağırdı. Valiliğin resmi www.nevsehir.gov.tr adresli internet sitesinde, devam eden oylamada, Türkiye'den Kapadokya ve Pamukkale'nin dünyanın 7 harikası adayları arasında gösterildiği; Kapadokya'nın 111., Pamukkale'nin ise 114. sırada yer aldığı duyuruldu. Oylamanın 31 Aralık 2008 tarihine kadar devam edeceği belirtilen açıklamada, finale kalan 21 doğa harikası arasından 'dünyanın 7 harikası'nın belirlenmesi için de 2010 yılına kadar oylamanın süreceği kaydedildi.

    Zaman, 30.12.2007

    GAZİ MÜZESİ'NDE KAYIP VE SAHTELİK İDDİASI





    Samsun'daki Gazi Müzesi'nde sergilenen bazı eşyaların Atatürk'ün kullandığı eşyalar olmadığı, bazı parçaların ise kayıp olduğu iddia edildi.
     

    Tarih araştırmaları ve Samsun tarihiyle ilgili yazdığı kitaplarla tanınan Araştırmacı-Yazar Baki Sarısakal, yaptığı basın açıklamasında, Gazi Müzesi'nde sergilenen bazı eşyalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Atatürk'ün kullandığı bazı eşyaların kayıp olduğunu, sergilenen bazı eşyaların ise Atatürk'ün kullanmadığı eşyalar olduğunu öne süren Sarısakal, kayıp olduğunu iddia ettiği eşyaların ortaya çıkarılmasını istedi.
     

    Konuyla ilgili daha önce yetkililer tarafından yapılan açıklamalara da değinen Sarısakal, şunları kaydetti: ''1960'lı yıllarda çekilen fotoğraflarda görülen yatak odasındaki terlikler eğer envantere kayıtlı ise neden sergilenmiyor. Değilse ne olmuştur. Çalışma odasında bulunan halı yolluk nerededir. Eğer depodaysa neden sergilenmiyor. Masanın üzerinde bulunan iki adet ıstampadan birisi teşhir edilmiyor. Çalışma odasındaki kırmızı ve yeşil perdeler nerededir. Çalışma masasında sergilenen telefon ve daktilonun Atatürk'ün eşyaları ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.''


    Sarısakal, 6 adet deri koltuk ve bir adet işlemeli yuvarlak masanın ise ortada olmadığını öne sürdü.
     

    Vali Yardımcısı Hasan Göze, konuyla ilgili daha önce yaptığı açıklamada, Atatürk'e ait olup depolarda saklanan hatıra niteliğinde herhangi bir etnografik eser bulunmadığını ifade etmişti. Göze, bazı basın organlarında Gazi Müzesi'nde sergilenen Atatürk'e ait eşyaların değiştirildiği yolundaki haberler üzerine oluşturulan komisyonun gerekli çalışmayı yaptığını bildirmiş, envantere kayıtlı eşyaların kaybolmasının söz konusu olmadığını söylemişti.
     

    Göze, Gazi Müzesi ile Atatürk Müzesi'nin 2005 yılında birleştirildiğini de hatırlatarak, ''Bu birleştirme ve yeniden düzenleme sırasında önceki teşhir düzeninde dekoratif amaçlı kullanılan, çeşitli tarihlerde müzeye getirilen eski, ancak herhangi bir tarihi niteliği bulunmayan, Atatürk'e ait olmayan, hatta demirbaşa kayıtlı olmayan bazı eşyalar kullanımdan komisyon kararıyla kaldırılmıştır'' demişti.
     

    Atatürk'ün 1919, 1928 ve 1930 yıllarında Samsun'a gelişlerinde kaldığı yer olan Gazi Müzesi (Mantıka Palas) o dönemde 12 odalı alt katlarında iş yerleri olan bir otel olarak kullanılıyordu.    Daha sonra Atatürk'ün yatak odası ve çalışma odası dışında otel uzun yıllar parti binası olarak kullanıldı. Atatürk'ün yatak ve çalışma odası ise her 19 Mayıs'ta halkın ziyaretine açıldı.
     

    1940 yılında Atatürk'ün Kız Kardeşi Makbule Hanım tarafından Samsun Belediyesi'ne devredilen bina, 1959 yılına kadar iki oda dışında parti binası olarak kullanıldı. Bina, 1962 yılında müzeye dönüştürüldü. 1995 yılında Kültür Bakanlığı'na devredilerek ve restorasyon çalışmaları yapılan müze, 1998 yılından itibaren yeniden ziyarete açıldı.
     

    Geçen yıl onarımdan geçirilerek ziyarete açılan müzede halen Atatürk'ün kullandığı bazı eşyalar ile 19 Mayıs 1919'da Atatürk'le birlikte Samsun'a çıkan silah arkadaşlarının balmumu heykelleri sergileniyor.

    Samsun Haber, 26.12.2007




    23 - 29 Aralık 2007

    KATKI



    FİKRİ TAKİP...


    INTERNET ÜZERİNDEN ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI VE İSVİÇRE ÖRNEĞİ



    İki hafta önce eBay’de satışa sunulan bir Hitit Sunağı’nı haber yapmış ve yazının sonunda bu tür, internet üzerinden eski eser pazarlayan kuruluş veya şahıslarla nasıl mücadele edilebileceğini sorgulamıştık (Ülkelerin Tarihi Eserleri de Satışta / 2-8 Aralık 2007 - http://www.tayproject.org/haberarsiv200712.html).

     

    Cevap gecikmedi. 18 Aralık 2007 de BBC, aşağıda okuyacağınız haberi geçti:


    EBAY’DE IRAK ESERİNİN SATIŞI DURDURULDU





    İsviçre’li uzmanlar Irak’tan kaçırıldığı anlaşılan bir çivi yazılı tabletin, internet müzayede sitesi eBay’deki satışını durdurdu. Ebay’in İsviçre sitesindeki 4000 yıllık tablet satışı bir Alman arkeolog tarafından farkedilerek İsviçreli yetkililere haber verildi. Arttırmanın süresinin bitimine çok az bir zaman kala satış durduruldu ve tablet Zürih’de bir depoda ele geçirildi.

     

    Yetkililer, ismi açıklanmayan satıcı için kanuni işlem başlatıldığını, 500.000 İsviçre frankı para veya hapis cezası verilebileceğini bildirdiler. İsviçre’de, 1990 dan sonra Irak’tan çıkartılmış eski eserlerin satışını yasaklayan bir kanun mevcut.

     

    İsviçre Kültür dairesi yetkilisi Yves Fischer, eserin 250.- Euro’dan arttırmaya konduğunu açıkladı ve eğer eserin çalıntı olduğu anlaşılırsa Irak’a iade edileceğini ekledi.

    BBC News, 18 Aralık 2007


    Bu haberle anladığımız, ülke yetkilileri istenirse internet üzerinden yapılan satışları durdurarak satılan kaçak esere el koyabilmektedirler.  

     

    Şimdi sorularımızı sıralayalım: 

     

    • Bakanlık yetkilileri internet üzerinden uluslararası piyasalarda yapılan eski eser satışlarını takip etmekte midir?

    • Ediyorlarsa bu tarz kaçak eserlerle karşılaşıldığında ne yapmaktadırlar?

    • eBay'in Türkiye'deki ortağında, Irak Müzesi'nden ya da herhangi bir ülkeden çalınmış bir tarihi eser gördüklerinde, İsviçreli meslektaşları gibi kişilikli davranmayı becerebilecekler midir?

    • Kültürel eserlerin satışına destek olan eBay gibi şirketlere ve bunların uzantılarına, ortaklarına karşı bir yaptırım uygulanabilir mi?

    • Yoksa çözüm, bir “eBay ortaklığı” olan Türkiye’deki şirketin, web sitesinin görünür bir yerine, “Bu site üzerinden hiçbir ülkenin kültür varlığının, tarihi eserinin satışı yapılamaz” ibaresini koyup, bizlere ve densiz ortağına karşı bir duyarlılık gösterene kadar buralardan alış-veriş yapmamakta mıdır?


     Ali Yamaç

    2007'NİN EN ÖNEMLİ 10 ARKEOLOJİK KEŞFİ

    American Journal of Archaeology, her yıl olduğu gibi bu yıl da en önemli 10 arkeolojik keşfi duyurdu. Derginin Ocak/Şubat 2008 sayısında yayınlanacak olan bu keşifleri aşağıda okuyacaksınız. Öte yandan, editörler bu yıl arkeolojide dönüm noktası olabilecek birçok önemli keşif olduğundan bahisle, seçimde çok zorlandıklarını, hatta birçok yazarın farklı düşünceleri olduğunu belirterek bir de ek liste yayınladılar. Ek listede, Sibirya’da bir buz kütlesinin içinde sapasağlam bulunan yavru mamuttan, Roma’da bulunan imparatorluk standartlarına, Suriye’de, Djade al Mugahara’da bulunan 11.000 yıllık duvar resmine kadar birçok farklı arkeolojik keşif yer almakta.

     

    Öte yandan, “En Önemli 10 Arkeolojik Keşif” listesine dikkatli bir bakış, artık “önemli keşif” kavramının, kazılarda bulunan çarpıcı bir eserden çok, bilimsel bir keşfe veya bir bağlantının bilimsel ispatına doğru değiştiğini göstermekte.

    Ali Yamaç



    1) PERU, CHANKILLO GÜNEŞ RASATHANESİ

     

    Gezginler 19. yüzyıldan bu yana Peru çölünde yan yana dizili 13 taş kuleyi fark etmişlerdi. Fakat bu kulelerin Amerikanın bilinen en eski rasathanesi olduğu ancak bu yıl keşfedildi.

     

    Ivan Ghezzi ve Clive Ruggles’ın araştırmaları sonucunda kulelerin güneşin tüm bir yıllık doğuş ve batışını takip eden gözlem işaretleri olduğu tesbit edildi. Örneğin, kulelerin batısında bulunan ve üzerinde bir yapı bulunan sabit bir noktadan bakıldığında, Kış Ekinoksu’nda güneş en batıdaki taş kulenin üzerinden doğmakta. Kulelerde bulunan tahtalar MÖ 300 yılına tarihlense de bu yapıyı inşa eden kültür hala bilinmiyor.






    2) NEBO-SARSEKIM ÇİVİ YAZISI TABLET

     

    Geçen Haziran ayında Avusturyalı Asur uzmanı Michael Jursa 1991'den beri yaptığı işi sürdürüyor, British Museum’da çözülmemiş 100.000 den fazla çiviyazısı tabletten bir yenisini okuyordu. Fakat Babil şehri Sippar’dan gelen bu tableti okurken inanılmaz bir keşif yaptı: bir tapınağa 1.5 kg altın bağışlayan “baş hadım” Nebo-Sarsekim’in ismine rastladı. Bu İncil’de de ismi geçen bir görevli idi ve İncil dışında ilk defa tarihsel bir kayıtta ismine rastlanıyordu.






    3) CLOVIS YERLEŞİMLERİ İÇİN YENİ TARİHLER

     

    Clovis adı verilen ok uçlarını kullanan insanların Amerikanın ilk yerleşimcileri oldukları uzun bir zamandır biliniyordu. Fakat bu kültürün tarihlenmesinde önemli çelişkiler vardı. Bu yıl Michael Waters ve Thomas Stafford tarafından yirmiden fazla yerleşimde yapılan kapsamlı bir radyo karbon çalışması tüm yerleşimlerin 13.050 ile 12.800 yıl tarih aralığına oturduğunu tesbit etti. Tüm Amerikaya insan yerleşmesi için bu 250 yıllık zaman aralığının çok kısa olduğu ise tartışılan diğer bir konu.






    4) PERU'DA KABAK ÇEKİRDEKLERİ

     

    Vanderbilt Üniversitesi’nden Tom Dillehay’ın kabak çekirdekleri Amerika kıtasında tarımın, Eski Dünya’da başlamasınından hemen sonra başladığını gösterdi. Bu çekirdekler, Kuzey And Dağları’nda, Nanchoc Vadisi’nde bir kazı sırasında, çiçek kalıntıları, fıstık kabukları, pamuk topları, saban ve sulama kanal kalıntıları ile içiçe olarak bulundu. Hızlandırılmış kütle spektrometresi yardımı ile Dillehay’ın ekibi kalıntıları 6.000-10.000 yıl arasında değişen zamanlara tarihledi. Kabak çekirdekleri ise 10.000 yıl ile en eski kalıntılardı. Bu tarihler de Yeni Dünya’da tarımın nerede ise Bereketli Hilal denilen Orta Doğu ve Anadolu’yu kapsayan bölge ile aynı tarihlerde başladığını gösteriyor.








    5) ANTİK ŞEMPANZELER ALET KULLANIYORLARDI

     

    Calgary Üniversitesi’nden arkeolog Julio Mercader başkanlığında bir grup araştırmacı bilinen ilk arkeolojik şempanze yerleşimini kazıyorlar. Kazıda 4.300 yıl önce şempanzeler tarafından çekirdek kırmak için kullanılan taş çekiç yığınları da bulundu. Bulunan taş aletlerdeki kalıntıların analizi ile beş ayrı kabuklu yemiş türü saptandı, bunların dördü insanlar tarafından yenmeyen türler. İşin ilginç yönü seçilen taşların basit birer taş parçası olmayıp, kuvartz ve granit gibi en dayanıklı kayaçlar olması.






    6) SURİYE, TELL BRAK'TA ŞEHİRLEŞME

     

    Arkeologlar uzun bir zamandır dünyanın en eski şehirlerinin güney Mezopotamya’da, verimli nehir kenarı topraklarda oluştuğuna inanıyorlardı. Genel kanı, yaklaşık 6.000 yıl önce güçlü krallar tarafından tebalarının belirli bir yerleşimde, topluca yaşamaya yönlendirildiği idi. Fakat bu yıl Harvard Üniversitesi arkeoloğu Jason Ur ve iki İngiliz meslektaşı bu teoriyi altüst ettiler. Tell Brak’ta yapılan çok kapsamlı bir yüzey çalışması burada şehirleşmenin güney Mezopotamya ile aynı zamanda başladığını gösterdi. İlk olarak 1930larda keşfedilen Tell Brak’ın geçmişine yönelik çalışmalar yakın zamanda başladı. Cambridge Üniversitesi’nden Joan Oates başkanlığındaki kazılarda şehrin, Mezopotamya’da görünenin aksine, bir merkezi yönetimin etrafında küçük, çekirdek yerleşimler şeklinde başladığını, zamanla merkeze doğru büyüdüğünü gösterdi. MÖ 3900 yıllarında ise Tell Brak, sanatçıları, bürokratları, refah içinde yaşayan yönetici sınıfı 500 dönüme yayılmış, büyük bir şehir görüntüsünde idi. 








    7) İRLANDA, LISMULLIN HENGE

     

    Bu yılın başlarında İrlanda, Lismullin’de bir otoyol inşaatı sırasında Demir çağı’na tarihlenen, çift duvarla çevrili, çok büyük bir tören alanı bulundu. 2000 yıllık bu kutsal alan, antik İrlanda krallarının tahta çıktıkları efsanevi Tara Tepesi’nden sadece 1,5 km uzakta. Kutsal alanın keşfi, uzun zamandır düşünüldüğü gibi tepenin etrafında daha birçok eser bulunabileceğini ispatlıyor. Zaten şu ana dek bu bölgede bulunan ve tarihleri MÖ 3. binden MS 12. yüzyıla kadar değişen birçok mezar, taş yapı kalıntıları ve kaya resmi bölgeyi arkeolojik ve tarihsel açıdan İrlanda’nın en önemli alanı haline getirmekte. Bu bölgeden geçmesi planlanan otoyol inşaatının durdurulması için büyük bir kampanya başlatılmış durumda.






    8) ŞİLİ'DE POLİNEZYA TAVUKLARI

     

    Bugüne dek Yeni Dünya’ya at, domuz ve sığırla birlikte, tavukların da İspanyollar tarafından getirildiğine inanılıyordu. Fakat Şili sahilindeki bir antik yerleşimde bulunan tavuk kemiklerinde yapılan radyokarbon ve DNA analizleri, İspanyollardan çok önce Polinezyalıların kanoları ve tavukları ile bu sahile ulaştıklarını ispatlamakta. Auckland Üniversitesi’nden biyoarkeolog Alice Storey’in de içinde bulunduğu uluslarararası bir ekip tarafından kazılan Şili, El Arenal’deki kazılarda bulunan bu tavuk kemiklerinin DNA’larının Tonga ve Samoa’daki kazılarda bulunan kemiklerle aynı olduğu anlaşıldı. Radyokarbon sonuçları ise MS 1321 ile 1407 tarihleri arasını göstermekte idi. Bu tarihler ise Polinezyalıların Paskalya ve Pasifik’in doğu ucundaki diğer adalara ulaşmasından oldukça sonra ve, bir anlamda, Güney Amerika sahillerine geldiklerinin kesin bir ispatı. 






    9) HOMO HABILIS VE HOMO ERECTUS

     

    Kenya, Ileret Gölü’ndeki bir çift keşif Homo habilis ile Homo erectus arasındaki bağı oldukça zayıflattı. Koobi Fora Araştırma Projesi’nden Meave ve Louise Leakey başkanlığında bir ekip burada H. Habilis’e ait 1.44 milyon yıllık bir üst çene ile H. Erectus’a ait 1.55 milyon yıllık bir kafatası buldular. Halbuki şimdiye dek H. Habilis’in H. Erectus’tan türediğine ve 1.65 milyon yıl önce yok olduğuna inanılıyordu. Yeni buluntular iki türün aynı göl civarında 500.000 yıl boyunca bir arada yaşadığını göstermekte. Ekibin üyesi olan, University College London’dan Fred Spoor “Aynı yerde yaşayan ve farklı şeyler yapan kardeş türler olduğunu düşünmeye başladık” demekte. Bu durumda Homo habilis, Homo sapien’e uzanmayan, ölü bir kol olmakta.








    10) KAMBOÇYA, BÜYÜK ANGKOR

     

    Khmer devletinin başkenti 9 ile 15. yüzyıllar arasında gelişip serpildi. Kamboçya’nın Angkor şehri herhalde dünyada üzerinde en çok çalışılmış yerleşimlerden birisi. Fakat hala cevaplardan daha fazla sorular yaratmakta. En önemli soru ise bu denli sofistike bir yapısı olan Khmer İmparatorluğu’nun neden çöktüğü. 2007 yılında bu şehrin 10 yıl süren haritalama çalışması sona erdi ve bu, çok büyük şehrin büyük olasılıkla kendi yarattığı çevresel sorunlar yüzünden çöktüğü belirlendi. Büyük Angkor Projesi’nin yöneticisi Damian Evans tarafından açıklandığına göre 2000 kilometre kareden daha büyük bir alan insanlarla dolu idi. Şehrin oldukça karmaşık sulama kanalları, yoğun ağaç kesiminin yol açtığı erozyon ve seller dolayısıyla zaman içinde kullanılamaz hale gelmişti.




    TARİH SAÇMASINA BİLİMSEL TEPKİ

     

    Alman yazar Raoul Schrott, yeni çıkacak kitabının önsözünde bilinen tarihi gerçekleri alt üst etti. Arkeolog Yrd. Doç. Dr. Rüstem Aslan, Troia Antik Kenti’nin Çukurova’da, tarihçi Homeros’un da Adanalı olduğunu iddia eden Alman yazara büyük tepki gösterdi.

    Çanakkale merkezine bağlı Tevfikiye Köyü sınırları içinde bulunan Troia Antik Kenti’nin Çukurova Bölgesi’nde, İlyada Destanı’nda 10 yıl süren Troia Savaşları’nı anlatan Homeros’un Adanalı olduğunu ileri süren Alman yazar Raoul Schrott’a büyük tepki geldi.

    Troia Antik Kenti’ndeki kazılara 20 yıl eşlik eden Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Arkeolog Yrd.Doç.Dr. Rüstem Aslan, aslen Avusturyalı bir edebiyatçı olduğunu belirttiği Schrott’un piyasaya yeni çıkacak kitabının, internette okuduğu önsözünde yer verdiği bilgilerin doğru olmadığını söyledi. Aslan, Troia Savaşları’nın Çukurova Bölgesi’nde geçmediğini, Homeros’un da Adanalı olmadığını açıkladı.

    Schrott’un İlyada’nın yeni çevrisi olarak mart ayında çıkacak ’Homer’in Vatanı’ adlı kitabının çok satması için önsözünde bu tür sansasyonel iddialara yer verdiğini belirten Aslan şöyle konuştu:

    "Kendisini tanırım, iyi bir edebiyatçı ve çevirmendir. 2005 yazında kendisine Troia’yı gezdirmiş ve son çalışmaları anlatmıştım. Homeros destan anlatı geleneğinin Anadolu’ya yabancı olmadığını, halen varolduğunu da belirtmiştim. Önsöz ve kontrol için dünyanın belli başlı en iyi Homeros uzmanı Prof. Latacz’dan yardım istediğini, ancak bu isteğinin geri çevrildiğini belirtmişti. Daha sonra Latacz bana Schrott’un çok saçma ve bilim dışı görüşleri bulunduğunu ve çevirinin yer yer büyük hatalarla dolu olduğunu, bu nedenle önsöz isteğini reddettiğini belirtmişti. Prof. Latacz haklıymış. Raoul Schrott’un yaptığı adına çok uyuyor. Schrott, Almanca aynı zamanda hurda, çöp anlamına gelmektedir. Yani Raoul Schrott adına yakışır bir iş yapmış, eski ve çöp bilgileri satmaya kalkıyor. Bir yandan Homeros’la bilgimiz sıfır diyor, öte yandan büyük hikayeler anlatıyor. Gereğinden çok fazla acılı Adana yemiş her halde. Biraz sansasyonla, kitabın satışını artırmayı düşünüyor."

    Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Arkeolog Yrd. Doç. Dr. Rüstem Aslan, Homeros’un iddia edildiği gibi Adanalı değil, İzmirli olduğunu belirterek, "Homeros’un destanlarının, MÖ 8’inci yüzyılın ortalarında, Homeros isimli kişinin doğduğu yer olarak kabul edilen Symrna (İzmir) bölgesinde ortaya çıktığı kesindir. Chios’da (Sakız Adası) kendilerini Homeros’a dayandıran ve buradan yola çıkarak kendilerini Homeroslular olarak tanımlayan eski bir ozanlar okulunun varlığı bilinmektedir" dedi.

    Hürriyet Ege, Haber: Burak Gezen, 29.12.2007

    WARHOL ALACAKLARA KÖTÜ HABER

     

    Dünyanın en ünlü ve pahalı sanatçılarından Andy Warhol'un 100 kadar yapıtının sahte olduğu iddia ediliyor. İşin kötüsü bu yapıtların bizzat Andy Warhol Authentication Board (Andy Warhol Onay Kurulu) tarafından onaylanmış olması...


    Campbell çorbaları, Marilyn Monroe ve bizzat kendisi gibi popüler imajları sanat yapıtına dönüştüren Warhol'un bu nevi işlerinden biri de ABD'deki Brillo sabunlarından esinlenerek yaptığı kutular. Brillo kutuları bu yeni sahte tartışmasının da odak noktası oldu.


    İsveçli sanat uzmanı Pontuzs Hulten, 100 kadar Brillo kutusunu, 1968'de, Stockholm'de açılan Warhol sergisi için sanatçı tarafından ürettirildi diye satmış. Bu kutuların tanesi 100 bin dolara ulaşan fiyatlarla satılmış. Ancak, son dönemde ortaya atılan ve kabul gören bir iddia bu kutuların 1990'da, yani Warhol öldükten üç yıl sonra bir başka sergi için, 'kopya' olarak yaptırıldığı. Pontus Hulten geçen yıl öldüğü için konuyla ilgili görüşüne başvurulamıyor.
    Kutuları satan ünlü müzayede şirketleri ise bu skandal üzerine sessiz kalmayı seçti. Skandalın en önemli kısmı ise kutuların orijinalliğinin Andy Warhol Kurulu tarafından onaylanmış olması. Kurulun onayladığı yüzlerce, binlerce eser artık tartışmalı. Kurul da gelişmeler karşısında sessiz.

    Radikal, 29.12.2007

    FOTOĞRAFLAR SİNAN'A SAYGI İÇİN YARIŞACAK

     

    Deklanşöre şimdi de eserleriyle üç kıtaya mührünü vuran Sermimaran-ı Hassa Sinan Ağa'nın hatırasına saygı için basılacak.

     

    ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı)'ün yıllardır devam ettirdiği 'Sinan'a Saygı' projesi kapsamında gerçekleştirilecek 'Sinan'a Saygı Fotoğraf Yarışması', Mimar Sinan'ın İstanbul, Kayseri, Edirne, Van, Sivas, Bolu, Saraybosna, Şam, Halep ve daha birçok diyardaki eserlerinden objektife yansıyan kareleri bekliyor. Bir kişinin en fazla üç fotoğrafla katılabileceği yarışmada eserler, 'Sinan ve Yaşam', 'Korunamayan Sinan' ve 'Kubbelerin Mimarı' şeklinde üç tema etrafında değerlendirilecek. Yarışmaya katılacak fotoğrafların son teslim tarihi, 28 Şubat 2008.

    Zaman, 29.12.2007

    BAKAN GÜNAY: PAMUKKALE'YE AÇIK HAVA MÜZESİ YAPILACAK

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Pamukkale'de müze olarak kullanılan hamam yapısının çevresinin, daha geniş bir açıkhava müzesine dönüştürüleceğini söyledi.

    Bakan Günay, Denizli Valisi Hasan Canpolat, Belediye Başkanı Nihat Zeybekci, İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz ve beraberindeki heyetle Pamukkale ören yerinde incelemelerde bulundu. Antik bölgedeki ziyaretlerinin ardından Pamukkale travertenleri önünde gazetecilerin sorularını cevaplayan Günay, Pamukkale ve travertenlerin bulunduğu bölgede doğanın korunması açısından geçmiş yıllara nazaran önemli gelişmeler olduğunu söyledi.


    Travertenlerin yakınındaki yapıların kaldırılmasının doğanın korunması açısından önemli olduğuna dikkat çeken Günay, antik şehrin giriş ve çıkışlarına yapılacak elektronik sistemle kaçak girişlerin önleneceğini vurguladı. Bölgede yapılabilecek çalışmalarla ilgili incelemelerde bulunduklarını belirten Kültür ve Turizm Bakanı, ''Hamam yapısının çevresinin daha geniş bir açıkhava müzesi haline getirilmesi gündemde. Bu kadar ören yeri ve tarihi zenginliği olan Denizli'nin gerçek büyük bir müze sahibi olmaması önemli bir eksiklik. Şehir merkezinde böyle bir müze oluşturulması yönünde en kısa sürede çalışmaya başlayacağız." dedi.

    2008 Ocak ayında Pamukkale'nin tamamının aydınlatılması konusunda ihale yapılacağını kaydeden Bakan Ertuğrul Günay, "Gelecek yazdan önce Pamukkale ve Hierapolis'in gece gezilmesi sağlanmaya çalışılacak. Araçların ören yerine girmemesi doğru bir uygulama. Turistik amaçlı gelenlerin de mezarlıktan başlayarak bütün bu araziyi keyifle gezeceğini umut ediyorum. Yürümek istemeyenler için de üstü açık, çevreyi anlatan rehberlerin bulunduğu bir araç düzenlemesi gelecek yıldan itibaren sağlanabilir.'' şeklinde konuştu.

    haberler.com, 28.12.2007

    TARİHİ ESER OPERASYONU

    Afyonkarahisar'da, İl Jandarma Komutanlığı ekipleri tarafından yapılan operasyonda bir adet lahit ile kaide ele geçirildi.

    Alınan bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Çay İlçe jandarma Komutanlığı ekipleriyle birlikte, tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddia edilen bir şahsın evine baskın düzenledi.

    Yapılan baskında, evin yanında bulunan çalılıkların arasına gizlenmiş 1 adet çocuk lahiti ile 1 adet üzerinde insan figürleri bulunan kaide bulundu. Olayla ilgili 1 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

    Afyonkarahisar Kent Haber, 28.12.2007

    JANDARMA KONTROLÜNDE DEFİNE ARIYOR

     

    Batman'ın Kozluk İlçesi Oyuktaş Köyü'nde yaşayan İlhan Altaç, arazisinde jandarma nezaretinde altın arıyor.

     

    Oyuktaş Köyü'nde oturan İlhan Altaç (47) Kozluk Kaymakamlığı, Mardin Müze Müdürlüğü ve Maliye'den gerekli izinleri alarak kendisine ait arazide altın arama çalışmalarına başladı. Altaç, uzun zamandır tarlasında altın ve tarihi eserlerin olduğunu düşündüğünü ve gerekli iznin alınmasıyla çalışmalara başladığını söyledi. Jandarma ekipleri ve Maliye elemanları kontrolünde 16 parsellik tarlada kepçeyle kazı çalışmalarına başladığını, çalışmalarda bir arkeoloğun da görev aldığını ifade etti.

    Zaman, 28.12.2007

    DENİZLİ'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

     

    Denizli'de jandarma tarafından düzenlenen operasyonlarda, 3 bin 215 adet sikke ile 77 adet sahte banknot ele geçirildi.

    Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı ekiplerinin, tarihi eser kaçakçılığına yönelik yürüttüğü çalışmalar neticesinde merkeze bağlı Servergazi beldesinde oturan Ü.Y. isimli şahsın elinde tarihi eser bulunduğu ve satmak için müşteri aradığı bilgisine ulaşıldı.


    Operasyonda Osmanlı Dönemi'ne ait 3 bin 215 adet sikke ele geçirildi. Yakalandıktan sonra ifadesi alınan şahsın serbest bırakıldığı, ele geçirilen sikkelerin ise Müze Müdürlüğü'ne teslim edileceği öğrenildi.

    haberler.com, 28.12.2007


    Yıllardır gözler önünde süren rezalet bir kez daha yüzünü gösterdi:

    BAKALIM BU SEFER ÜSTÜ NASIL ÖRTÜLECEK?

    BİZANS SARAYI'NA İNŞAAT HANÇERİ





    Sultanahmet'teki 65 odalı Four Seasons Oteli'nin, kapasitesini 50 oda daha artırabilmek için bitişiğindeki tarihi parselin üzerinde inşa ettiği ek binalar projesi, Osmanlı ve Bizans döneminden kalma tarihi kalıntıların üzerinde yükseliyor. Ek binaya izin kararının özellikle kendisinin olmadığı bir toplantıda alındığını belirten Anıtlar Kurulu üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, "İnşaat izni verilmesi suç teşkil ediyor" derken, tarihçi Prof.Dr. İlber Ortaylı da "Sultanahmet katlediliyor" dedi.

    İstanbul 1 No'lu Koruma Kurulu, ek binanın arkeolojik alan üzerinde yapılmasını öngören projeyi 23 Ocak 2006'da onayladı. Projeye göre, Bizans dönemi kalıntıların bulunduğu 17 bin metrekare alana çelik konstrüksiyonların üzerinde 50 oda inşa edilecek. Otel yönetimi, 2.5 metre çelik ayakların üzerine yükselecek olan iki ek binanın tarihi kalıntılara zarar vermeyeceğini savunuyor. Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü yönetiminde sürdürülen çalışmalarda çıkarılan tarihi eserlerin de, aynı alan içinde kurulacak "Arkeolojik Park"ta korunması planlanıyor.






    Halen tarihi Sultanahmet Cezaevi'nin binasında hizmet veren Four Seaosons'ın, yeni binası için seçtiği alanın tarihi, 4. yüzyıla dayanıyor. I. Konstantinius döneminde inşa edilen Büyük Saray en önemli kalıntılar arasında. Alanda inşaat için yapılan çalışmalar sırasında, 7. ve 10. yüzyıla ait freksler, mozaik döşeme kaplamaları, hamam kalıntıları ve sarnıçlar bulundu.


    Otelin üçer katlı, 50 oda ve spa merkezinin yer alacağı ikiz bina projesi, 15 milyon dolara mal olacak. İnşaat, "Tarihi alanın üzerine temel atılmaması için" yaklaşık 2.5 metre yüksekliğinde çelik ayaklar üzerine yükseliyor. Kalan bölüm ise, tarihi eserlerin sergileneceği bölgeyi oluşturacak. Bu alan, "Arkeolojik park" adını alacak.






    Prof.Dr. Cengiz Eruzun'un başkanlığında toplanan Kurul'un otelin projesine onay verdiği toplantısına Prof.Dr. Zeynep Ahunbay katılmazken, bir üye de muhalefet şerhi koymuştu. İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Zeynep Ahunbay, toplantıya katılmamasıyla ilgili olarak, şöyle dedi:


    "Kurul toplantısı için benim olmadığım bir zaman ayarlandı. Ben yurtdışına çıkıyordum ve bana 'Önemli bir konu görüşülmeyecek' denilerek garanti verildi. Ancak bu konu görüşülmüş ve nasıl olduysa onay alınmış."


    Projeye kesinlikle karşı olduğunu dile getiren Ahunbay, "Orası saray arazisi. İnşaat olarak izin verilmesi aslında suç teşkil ediyor. Kurul nasılsa ikna edilmiş. Tarihi alan otele ait olamaz" diye konuştu.

    Kurul, Prof.Dr. Cengiz Eruzun başkanlığında toplandı. Prof.Dr. Zeynep Ahunbay toplantıya katılamadı. İhsan Sarı da otel projesine muhalefet şerhi koydu. Cengiz Eruzun, Cem Eriş, Sinan Kılıçoğlu, Murat Tuncay ve Mustafa Karasu da projeye onay verdi.

    Topkapı Sarayı Başkanı Prof.Dr. İlber Ortaylı, "Ben inşaatın bu şekilde yürümesine kesinlikle taraftar değilim. İnşaat alanı Bizans Sarayı bölgesi, çok kritik bir nokta. Sultanahmet katlediliyor. Koskoca Bizans kalıntıları ortada ama kimsenin umurunda değil. Ayrıca niye genişlediği, genişlemesine nasıl izin verildiği niye tartışılmıyor?" dedi.


    'Ek binaların yapılacağı yerde önemli bir kalıntı yok' diyenler olduğunu kaydeden Ortaylı, şöyle devam etti: "Nereden biliyorlar? Çünkü sistematik bir kazı yapılmadı bugüne kadar. Burada böyle bir yapılaşmaya izin verilemez. Çok tuhaf bir karar."

    Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Pelin Pınar Özden ise inşaat kararının doğru bir yaklaşım olmadığını söyleyerek, "Tarihin sermayeye peşkeş çekildiğini görüyoruz. Otelin genişlemesinde kamusal yarar yok. Sıcak bakmamız mümkün değil. Her ne kadar Kurul onayı olsa da, şerh kararları da var. Zaten 'Arkeolojik park' dediğiniz böyle olmaz. Herkese açık olmalı ama burası göz göre göre otel müşterilerine hizmet verecek" dedi.

    Four Seasons Oteli'nin işletmecisi Mesut Toprak ise şu ana kadar 10 milyon doların arkeolojik park için harcandığını ve devletten tek kuruş alınmadığını söyledi. Toprak, "Bir bilim kurulu oluşturduk. Akademisyenlerin bilimsel çalışmasının sonucunda, İstanbul için çok güzel bir arkeolojik alan çıkacak. Zaten yapılan bina yere oturmuyor, temeli yok. Tüm projemiz yıllar önceden onaylandı."






    İzlenim...

    "Bu fotoğraflar idamımız olacak"

    Sultanahmet'in göbeğinde, surların ardında süren inşaatı, ilk kez görüntülemek için şantiyeye girdik. Ayasofya Müzesi'nin yanı başında sürdürülen ancak yüksek duvarlarından dolayı dışarıdan görülmeyen inşaat çalışmaları, büyük hızla ilerliyordu.


    İlk gözümüze çarpan, işçilerin inşaat içinde son derece rahat çalışmaları oldu. Bir yanda, sütunlar, kuyular, hamam kalıntıları, diğer yanda inşaat harcı, topraklar ve vinçler... Tam bir şantiye görüntüsü veren tarihi alan üzerinde, bir işçinin delme makinesi ile Bizans döneminden kalma bir su kuyusunun yanındaki taşları parçaladığını gördük. "Bu taşın tarihi olup olmadığı biliniyor mu?" diye sormamız üzerine bize refakat eden yetkililer, görevlileri azarlayarak, "Bu fotoğraf idamımız olacak" dedi.

    Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, 28.12.2007


    Nano-Yorum:



    Hani şu günlerin moda cümlesiyle "birileri sizin de ipinizi çekmesin" ;-)


    *****


    İZNİ VERENLER DE 'RAHATSIZ' OLDU





    Four Seasons Oteli'ne, İstanbul Sultanahmet'teki tarihi kalıntıların bulunduğu alanda ek bina yapmasına izin veren Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun da çalışmalardan rahatsızlık duyduğu ortaya çıktı. Kurulun geçen aylarda, "tarihi eserlere itina gösterilmediği ve korunmasıyla ilgili şüpheler oluştuğu" gerekçesiyle çalışmaları denetlemek üzere bir "Bilim Kurulu" oluşturulmasına karar verdiği öğrenildi.


    Kurul üyesi ve Eminönü Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Mustafa Karasu, koruma ve kalıntıların ortaya çıkarılması açısından işlemlerin istedikleri gibi yürümediği saptaması yaptıklarını belirterek şöyle konuştu:
     

    "Bu kararın üzerine, üniversiteden hocalar firmaya tavsiye edildi. Çünkü bölgeyi tektik ettik ve tarihi eserlerin yeterince korunmadığı endişesine kapıldık. Mesela eserler açıkta bırakılmış bu bile yıpranmasını hızlandırır."


    Karasu, iznin nasıl verildiğine ilişkini soruyu da "Burası arkeolojik alan ve sergilenecek eserler var. Fakat bu çalışma, bizim çalışmayı tasdik ettiğimiz tarihten önce başlamıştı. Biz de sürecin devamına karar verdik. Ama biz onaylamasaydık, tabii ki bu iş yapılamazdı. Ancak o aşamada durdurulması pek mümkün değildi" diye yanıtladı.
     

    Bilim Kurulu'na önerilen isimlerden İTÜ öğretim üyesi Prof. Kaya Özgen, İstanbul Üniversitesi'nden Bizantalog Doç. Engin Akyürek, koruma teknikleri uzmanı Doç. Ahmet Güleç ve Osmanlı tarihçisi Yrd.Doç. Ahmet Vefa Çobanoğlu seçildi.


    Ancak, Kurul üyeleri arasında otelin projesinden sorumlu mimar Dr. Yalçın Özüerken'in de yer aldığı ortaya çıktı. Özüerken, Sultanahmet Cezaevi'ni otele dönüştüren mimar olmasının yanı sıra, kazı alanındaki çalışmaların da 1997'den bu yana sorumluluğunu üstleniyor.


    Özüerken, "Bilim Kurulu üyeleri Koruma Kurulu'nun talebi üzerine bizim tarafımızdan oluşturuldu. Kurul, bazı isimleri sözlü olarak iletti. Benim içinde olmam etik olarak sorun teşkil etmiyor. Zaten teknik uygulayıcı olarak projenin başından itibaren varım" dedi.






    23 Ocak 2006'da Prof. Dr. Cengiz Eruzun başkanlığında toplanan İstanbul 1. No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, tarihi alan üzerinde inşaata izin verdi. Yedi üyenin yer aldığı kurulun karar toplantısında, beş kişi projeye onay verdi. Onay verenlerin üçünün AKP'li belediyelerin üst düzey yöneticileri olduğu, birinin ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi'nde proje yürütücüsü olduğu ortaya çıktı.


    Projeye onay veren üyelerden Eriş'in İBB Tarihi Çevre Koruma Müdürü, Tuncay'ın Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı, Karasu'nun ise AKP'li Eminönü Belediyesi'nde İmar ve Şehircilik Müdürü olarak görev yaptığı öğrenildi. Kurul başkanı Eruzun ise, AKP'li İBB'ye bağlı İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi Tarihi Yarımada Proje Yürütücüsü.


    Karar toplantısında, mimar İhsan Sarı muhalefet şerhi koyarken, akademisyen Prof. Dr. Zeynep Ahunbay toplantıya katılmamış, "katılsaydı, projeye onay vermeyeceğini" dile getirmişti.
     

  • Prof. Dr. Cengiz Eruzun: Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ve Restorasyon Meslek Yüksekokulu'nda öğretim üyeliğinin yanı sıra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunu. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Tanıtma Vakfı'nda (ÇEKÜL) yöneticilik yaptı, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanlığı'nı da bir süre yürüttü.

  • Cem Eriş: Mimar Sinan Üniversite Mimarlık Fakültesi'nden birincilikle mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Rölöve-Restorasyon Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisans yaptı. 1994'ten bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Şehir Planlama Müdürlüğü ve Yatırım Planlama Müdürlüğü'nde görev yaptıktan sonra, 2003'te kurul üyeliğine atandı. Eriş, İBB Tarihi Çevre Koruma Müdürü görevini sürdürüyor.

  • Mustafa Karasu: İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nden mezun oldu. 1986'da Eminönü Belediyesi'nde göreve başladı. Halen İmar ve Şehircilik Müdürü olarak görev yapıyor.

  • Murat Tuncay: İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden mezun oldu. Bahçelievler Belediyesi'nde şehir plancısı olarak ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü'nde müdür yardımcısı olarak görev yaptı. Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü'nde Müdür Yardımcılığı yapan Tuncay, halen İBB'de Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı yapıyor.

  • M. Sinan Kılıçoğlu: Hukukçu sıfatıyla kurulda yer aldı.





    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, inşaatla ilgili olarak sorularımız üzerine şunları söyledi: "Bu konularla ilgili bir kurum var; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu. İlgili Kurul bu konuyla ilgili bilimsel değerlendirmesini yapmış ve onayını da vermiş. Kurul'un verdiği onay doğrultusunda yerin malikleri ve firma bir çalışma yapmakta. Değerlendirme tamamen koruma kurullarına ait. Kurul'un verdiği kararlara da saygılıyız. Orada ortaya çıkan durumlarla ilgili de mutlaka değerlendirmesini de yapmıştır."






    Four Seasons, 1996'nın aralık ayında hizmete açıldı. Oteli Türkiye'ye getirmeye ikna eden grup ise Astay. Ancak, daha geçmişe bakıldığında, Sultanahmet Cezaevi'nin bulunduğu alan 49 yıllığına Maliye Hazinesi'nden "Sultanahmet A.Ş." isimli şirket tarafından kiralandı. Şirketin ilk sahibi Aslan Makine ve Saray Halı ortaklığı.


  • Daha sonra ise Çukurova grubu, son olarak da Astay, şirketin sahibi oldu. Tekstilci Mesut Toprak'ın sahibi olduğu Astay, aynı zamanda Four Seasons grubunu Türkiye'ye gelmeye ikna eden şirket.


    Otel açıldıktan birkaç ay sonra 1997 yılında, "Sultanahmet A.Ş.'nin finansmanıyla tarihi kalıntıların bulunduğu arazide kazı çalışmaları başladı. Parayı Four Seasons ödüyor, çalışmalar ise Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafından yürütülüyordu.


    Ancak 13 Ekim 2000'de Kurul, alanda Four Seasons'ın kazı yapabileceği yönünde karar aldı.
    Kararda, alanın "arkeolojik park, turizm ve kültür alanı" olarak işlev görmesi ve "kazı bulgularının Kurul'a getirilmesinden sonra değerlendirilerek revize edilmesi koşulu" getirildi. Kurul, 23 Ocak 2006'da da ek binalara ve arkeolojik parkın yapımına izin verdi.

    Proje mimarı Dr. Yalçın Özüekren şöyle konuştu: "Projenin 1990'ndan bu yana başındayım. Ek blokları da projelendiren mimarım. Alandan 10 metre yüksekliğinde çöp kaldırdık. Belediye alanı çöple doldurup, üzerini toprakla kapatmıştı. Kazı 1997 başladı, bizim iznimiz ise 2000'de alındı, doğrudur. Çünkü, kazı yapmadan proje oluşturamazdık. Kazı belli bir seviyeye geldikten sonra ancak bir fikir projesi oluşturabildik.


    Finansmanı bizim sağladığımıza ya da gelecekte bir bina yapacağımıza ilişkin bir sözleşme yok. Çünkü önce kazının bir seviyeye gelmesi lazım. Burası arkeolojik park olacak. Kamuya açık olacak. Müze gibi hizmet verecek. Hiçbir taşı yerinden oynatmadan, hiçbir esere zarar verilmeden, özel bir teknik ile inşaat sürüyor."

    Four Seasons Oteli'nin açılışını yapan Refahyol hükümetinin Turizm Bakanı Bahattin Yücel, kendi döneminde cezaevinden dönüştürülen otelin "genişleme şansı" olmadığı için binaya talip olan diğer ortakların projeden çekildiğini söyledi. Yücel, "Otel satılırken, genişleme şansı olmadığı için, o günün koşullarında uygun bir fiyata gitti. Ancak yeni sahipleri orayı genişlemek için galiba Anıtlar Kurulu'nu ikna etti. Otelin tarihi yok ederek yapılması daha uygun geldi herhalde. Fotoğraflarınızdan gördüm, tarihi katletmişler" dedi.

    Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli'nin oda sayısını artırabilmek için Bizans ve Osmanlı dönemine ait tarihi kalıntıların bulunduğu alanda çelik konstrüksiyonlar üzerinde ek bina yapması, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da tepkisiyle karşılaştı. Günay, otelin ek bina inşaatını onaylayan izin kararının nasıl verildiği konusunda inceleme talimatı verdiğini açıkladı.


    Milliyet'in dün manşetten verdiği haberi değerlendiren Günay, bölgeyi kendisinin de ziyaret ettiğini ve bazı tespitlerde bulunduğunu belirterek, "Arkeolojik buluntuların üzerini camla kapatarak kullanılması konusunda bazı örnekler var. Ancak böyle bir mekanda bu kadar büyük bir yapının ilave edilmiş olması beni rahatsız etti" dedi.


    Günay sözlerini şöyle sürdürdü: "İnşaat yetkililerinin söylediği, arkeolojik buluntuların özenli şekilde ortaya çıkarılacağı, görülmesinin engellenmeyeceği, hatta böylece bir korumanın da sağlanacağı noktasında. Bu çerçevede değerlendirme yapacağız. Orası çok önemli bir alan. Yapılaşma olmadan ortaya çıkarmayı tercih ederdim."


    Günay, "Sürecin geri dönüşü olabilir mi?" sorusu üzerine de şu yanıtı verdi:
    "Zor olduğunu zannediyorum ama bütün bunları inceleyeceğiz. Bir süreç söz konusu ve süreci tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil. Buluntuların daha dikkatli ortaya çıkarılması, daha sonra yapılaşmanın ardından gelmesi konusunda bir dikkat içinde olduğumu ifade ettim arkadaşlara. Yani oradaki mesele, bir yandan arkeolojik kazının özenle sürdürülmesi, bunun görünür hale getirilmesi, korunması.


    Sil baştan yapılabilir mi, doğrusu çok zannetmiyorum. Ama kazının öne çıkarılması, inşaatın kazıdan sonra gelmesi konusunda dikkatim var."

    Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, 29.12.2007


    *****


    KORUMA KURULLARINA ÇEKİDÜZEN VERİLSİN

     

    Sultanahmet'teki Four Seasons Oteli'nin, bitişiğindeki Osmanlı ve Roma döneminden kalma tarihi kalıntıların bulunduğu arazi üzerinde genişlemesine izin veren dönemin İstanbul 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu ile ilgili "soru işaretleri" artıyor. Otelin genişlemesine onay veren 5 kişiden dördünün belediye çalışanı olmasının yasa ihlali olduğu ortaya çıktı.


    Şehir Planlamacıları Odası İkinci Başkanı Ali Rıza Nurhan, yasanın koruma kurullarında belediyeleri temsilen iki üyeye izin vermesine rağmen, baskı yapılarak, belediye çalışan sayısının "uzman" adı altında artırıldığını açıkladı.
     

    Kurul, 23 Ocak 2006'da Prof. Dr. Cengiz Eruzun başkanlığında toplanmış ve Four Seasons'ın tarihi alan üzerine ek bina ve arkeolojik park yapmasına onay veren kararı almıştı. Toplantıya, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay katılmazken, mimar İhsan Sarı muhalefet şerhi koymuştu. Milliyet'in manşetten verdiği ve kuruldaki belediye ağırlığını ortaya koyan haberde, projeye onay veren beş üyeden dördünün AKP'li belediyelerde çalıştığı ortaya çıkmıştı.


    Kurulun üyelerinden mimar Cem Eriş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Tarihi Çevre Koruma Müdürü. Şehir planlama uzmanı Murat Tuncay, İBB Etüd ve Projeler Daire Başkanı. Mimar Mustafa Karasu, AKP'li Eminönü Belediyesi'nde İmar ve Şehircilik Müdürü olarak görev yapıyor. Kurul Başkanı Eruzun da, AKP'li İBB'ye bağlı İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP) İMP Tarihi Yarımada Proje Yürütücüsü.


    Bu isimlerden Karasu Eminönü Belediyesi, Tuncay Büyükşehir'i temsilen kurulda yer alıyor. Diğer belediye çalışanı Eriş ve proje yürütücüsü görevindeki Eruzun, "uzman" kadrosunda görünüyor.

    Ancak, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kurulu'na Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelik, kurulda sadece iki belediye temsilcisine izin veriyor.


    İlgili madde kurum temsilcisi üyeyi şöyle tanımlıyor: "Görüşülecek konu belediye sınırları içinde ise büyükşehirlerde belediye başkanı veya teknik temsilcisi ile ilgili ilçe veya ilk kademe belediyesi başkanı veya teknik temsilcisi, belediye sınırları dışında ise ilgili valilikçe seçilecek teknik temsilci."
     

    Şehir Planlamacıları Odası 2. Başkanı Ali Rıza Nurhan, koruma kurullarının oluşumunda yasanın ihlal edildiğini belirtti ve Four Seasons'ın genişlemesiyle ilgili olayda da dikkat çekici noktayı, kurul üyelerinin oluşturduğunu söyledi.


    Nurhan, "Bu projeye izin veren kurul üyelerinden üçü belediye bürokratı, biri ise belediye için çalışmaktadır. Artık, İBB'nin baskısıyla koruma kurullarında belediye çalışanları, 'uzman' kadrosundan yer bulmaya başladı. Bakanlığın koruma kurullarına acilen çekidüzen vermesi gerekli" diye konuştu. Nurhan, şöyle devam etti:


    "Kurul üyelerinin tamamen bağımsız uzmanlardan oluşturulması gerekli. Bugün belediye çalışanlarının kurullarda görevlendirilmesiyle, hem uygulayıcı, hem denetleyici olmaları sağlanıyor ve bu, dengelerin ortadan kalkmasına neden olunuyor. Bu aralar, hem belediyede çalışan, hem de kurullarda görev yapan kişileri fazlaca görmeye başladık. Belediye çıkarlarını savunan iki üye var zaten. Ama, bu sayıyı üçe, dörde çıkarıp, belediye yönünde ağırlık sağlıyorlar. Bu kişiler, sanki uzman kalmamış gibi, bakanlık tarafından atanıyor."

    Kurul Başkanı Prof. Eruzun: Hafif bir karardı
    Dönemin İstanbul 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu başkanlığını yapan Prof. Dr. Cengiz Eruzun, "Kurul kararını yeniden incelemeden konuşmayacağını ancak yazılı demeç vereceğini" söyleyerek, şöyle dedi:


    "Orada bir kurul kararı var. Zaten bizim verdiğimiz kararın öncesi var. Kurullar daha önceki kararlara pek dokunmazlar. Kurumların sürekliliği kuralı vardır. Zaten orası bilinen bir yer. Bizans kalıntılarından sonra biri adliye binası olmak üzere iki bina yapılmıştır. Yani, o bölge geçmişte hiçbir zaman boş kalmamıştır. 'Bu binalardan birini ihya ediyoruz' derlerse yasalar açık. Kararı çok net hatırlamıyorum ama bizim için çok hafif bir karardı. Biz inşaata karar vermedik, 2000'de ilk proje onaylanmış, olay bitmiş."

    Milliyet, Haber: Şükran Pakkan, 30.12.2007


    İMPARATOR HEYKELİNİN BAŞI ANAVATANINDA

     

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Balıkesir'den yurt dışına kaçırılan Zırhlı İmparator Heykeli'nin başının bugün itibariyle Türkiye Cumhuriyeti yetkileri tarafından teslim alındığını bildirdi.

    Bakan Günay, incelemelerde bulunmak üzere geldiği Denizli'de gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'den yurt dışına kaçırılan tarihi eserlerin iadesi konusunda yıllardır çaba gösterildiğini belirtti.

    Dün akşam saatlerinde, eserlerin iade edilmesiyle ilgili yeni bilgilerin kendisine ulaştığını bildiren Günay, ''Balıkesir'in Saraylı İlçesinden yıllar önce kaçırılmış bulunan Zırhlı İmparator Heykeli'nin başı bugün itibariyle Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri tarafından teslim alındı'' dedi.

    Bakan Günay, 100 kilogram ağırlığında, 50-60 santimetre ebadındaki heykel başının Almanya Münih'ten getirildiğini kaydetti.

    haberler.com, 28.12.2007

    LATİFE HANIM KÖŞKÜ'NE EŞYA ARANIYOR

     

    izmir'de Karşıyaka Belediyesi'nin, kamulaştırarak halkın kullanımına açmak için restorasyon çalışmaları başlattığı Latife Hanım Köşkü'nde sergilemek üzere Atatürk dönemine ait ev eşyaları arıyor.


    Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın son günlerini geçirdiği köşkün anı evi olarak hizmet vereceğini belirten Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, "Ulu önderimizin adına yakışan bir yer olması için her çalışmayı özenle yapıyoruz. Köşkü kamuya kazandırdık, şimdi de halkımızın kullanımına açacağız. Onarım çalışmaları ve bahçe düzenlemesi tamamlanma aşamasına gelen köşkte sergilenmek üzere hemşehrilerimizden destek bekliyoruz." dedi. Köşk için eski eşya hediye edeceklerin adları binada yer alacak.

    Haber Ekspres, 28.12.2007

    TARİHİ ESERLERİ KAPI SÜSÜ OLARAK KULLANINCA GÖZALTINA ALINDILAR

     

    Kocaeli'nin Gebze İlçesi'nde, tarihi eserleri bahçe kapısının önünü süslemekte kullanan 2 kişi gözaltına alındı.

    Alınan bilgiye göre, İlçe Jandarma Komutanlığı bünyesinde görevli trafik ekipleri, Çerkeşli köyünde gerçekleştirdikleri trafik kontrolleri sırasında, M.T. ile H.T.'nin evlerinin bahçe kapısının önünü süslemede kullandıkları taş sütun ve taş panonun tarihi eser olabileceği ihtimalini değerlendirdikten sonra çalışma başlattı.


    Jandarma tarafından el konulan parçalar Kocaeli Müze Müdürlüğü'ne gönderilerek bilirkişi ve arkeologlar tarafından incelemeye alındı.

    Yapılan inceleme sonrasında biri sütun diğeri panodan oluşan eserlerin Bizans dönemine ait olduğu belirlendi.

    Ev sahipleri M.T. ile H.T. jandarma tarafından gözaltına alınarak, haklarında "Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanuna" muhalefet suçundan işlem yapıldı.

    haberler.com, 27.12.2007

    MUĞLA YILANLI DAĞ'DA 2 BİN 300 YILLIK SAVAŞÇI İSKELETİ BULUNDU

     

     

    Muğla'daki Yılanlı Dağ'da yapılan arkeolojik kazılarda, 2 bin 300 yıl öncesine ve Helenistik döneme ait bir savaşçı iskeletiyle çelik mihveri ve kılıcı bulundu. Eserler, Muğla Müzesi Taş Gladyatör Salonu'nda sergilenmeye başladı.

     

    Karya ve Likya gibi uygarlıklara başşehirlik yapmış olan Muğla, bu uygarlıkların izlerini taşıyan 195 ören yeri ve antik şehriyle bölgenin açıkhava müzesi özelliğini taşıyor.

     

     

    Muğla Müzesi Müdürü Şevki Bardakçı, Yılanlı Dağ'da bir avcının ormanlık alanda çelik bir mihver bularak kendilerine haber vermesi üzerine, genel müdürlükten alınan onay doğrultusunda arkeolojik kurtarma kazısı yapıldığını söyledi.

     

    Kazılar sırasında bir mezar içinde, 2 bin 300 yıl öncesine ve Helenistik döneme ait bir savaşçı iskeletiyle bir kılıç ve iki pişmiş toprak kap da bulunduğunu belirten Bardakçı, kap üzerindeki bezemelerden savaşçı iskeletinin zamanıyla ilgili bilgiye ulaşıldığını kaydetti.

     

    Müdür Bardakçı, çelik mihverin de bu savaşçıya ait olduğunun belirlendiğini, ortaya çıkarılan eserlerin Taş Gladyatör salonunda sergilenmeye başladığını sözlerine ekledi.

     

    Geçen oluşturulan Taş Gladyatör salonuna, Yatağan İlçesine bağlı Eskihisar köyü sınırları içindeki Stratonikya antik şehrinde 2000 yılında yapılan kömür hafriyatı sırasında ortaya çıkarılan Roma dönemine ait taş glatyatör stelleri konulmuştu.

    TürkiyeTurizm.com, 27.12.2007







    TARİHİ BİNAYA ALT KİRACI ARANIYOR

     

    Mimar Sinan tarafından 1453 yılında Hatay'ın Belen İlçesi'nde yapılan Kanuni Sultan Süleyman Kervansarayı restarasyonu yapılarak Hatay turizmine kazandırıldı.

     

    İpek Yolu'nun Halep kapısı olarak da adlandırılan kervansarayı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden süresiz kiralayan işkadını Ayşe Barutçu, tarihi binanın Hatay turizmine tam olarak hizmet verebilmesi için, alt kiracılar aradığını söyledi.

     

    Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu gerçekleştirilen Ayşe Barutçu Kültür Merkezi'nin (Kanuni Sultan Süleyman Kervansarayı) Hatay turizmi çok büyük önem taşıdığını belirten Barutçu, “İpek Yolu'nun kara taşımacılığındaki durak noktası olan kervansaray şu anda tam kapasiteyle hizmet veremiyor. Bunu sağlamak için kapalıçarşı ve lokanta için alt kiracılar arıyoruz” dedi.

     

    Toplam 1200 m2 olan kervansarayda bir sanat galerisi ve düğün salonunun bulunduğunu belirten Barutçu, “Kervansarayımızda gelen yerli ve yabancı turistlerin rahat edebilmelerini sağlamak amacıyla bir lokanta ve alışveriş yapabilecekleri bir kapalıçarşı alanı ayırdık. Buraları kiraya vermek istiyoruz ve bu kanıda yatırımcıların ilgisini bekliyoruz” dedi.

     

    Tarihi binanın özellikle Antakya ve diğer ilçelerde tam olarak bilinmediğini belirten Barutçu, “Tanıtım açısından eksiklerimiz var. Bu eksikler giderildiğinde ve kiracılar bulunduğunda kervansarayımızın Hatay turizminin önemli taşlarından biri haline geleceğine inanıyorum. Kervansarayımızda şu ana kadar 1. Uluslararası İpek Yolu Sanat ve El Sanatları Sergisi ve 2. İpekyolu El Sanatları Sergisi'nin yanında bir de Türk Halk Müziği konseri etkinliği düzenledik. Tanıtım için bundan sonra da ayrı ayrı 6 adet el sanatları sergisi düzenlemeyi düşünüyoruz” diye konuştu.

    Hatay Gazetesi, 27.12.2007

    TAÇ KAPI'DAN VAZ MI GEÇİLİYOR?





    Bursa, hanları, hamamları, imaretleri, camileri ile tarihi zenginliğe sahip bir kent. Her tarafından buram buram tarih fışkırıyor.


    Yaz ortalarında ulusal bir gazetenin ekinde yayınlanan Türkiye`nin en güzel 10 hanı sıralamasına, Bursa`dan bir tek hanının dahi alınmayışına bozulmuştum. Nasıl olur da, Bursa`nın şaheserleri görmezlikten gelinir diye kendi kendime hayıflanmıştım.
    Meğer jüri haklıymış.


    Hanlarımızın önlerine, etrafına sağına, soluna eğrelti yapılar kondurulmasına göz yumarsanız, kentin ortasındaki tarihi bir hazineyi gizlemiş olursunuz.


    Hele rant amaçlı yapılarla, han kapılarının önlerini bile kapatacak kadar para hırsına bürünmüşseniz, sizin için ‘tarih` bir hikayedir.


    Bursa son 2 yıldır, Koza Han`ın Taç Kapısı`nı kapatan meşhur kuyumcu binasını tartışıyor.
    Tartışmaya Büyükşehir Belediye Başkanı`nın son noktayı koyduğunu sanıyorduk. Yanılmışız.
    Zira hukuk devreye girmiş ve Bursa`nın bir zenginliğini ortaya çıkartacak girişim askıya alınmış gibi duruyor.


    Bildiğiniz gibi, gözü para hırsı bürümüş bir işadamı, çarşı civarında ne kadar satılık yer varsa topluyor.
    Allah daha çok versin.


    En son, bir bankadan satın aldığı tescilli yapıyı Koruma Kanunu`na aykırı bir şekilde yıkıp, onaramaya kalkıyor.


    Sonra bir şekilde tadilat izni alınıyor.
    Nasıl alınıyorsa?


    Projeler çiziliyor, ruhsatlar veriliyor, Bursa`nın bir dönem meslek odalarında söz sahibi olanlar, işin içine para girince, geçmişte kent için üstlendikleri sorumlulukları bir yana bırakıp, tarihi bir yapının önünü kapatacak projenin müellifliğini yapmaktan çekinmiyorlar.


    Hem yapı denetim şirketi ortağı, hem de komisyon üyesi olan isimler, tartışmalı binanın denetçiliğini yapmakta bir sakınca bulmuyorlar.


    Bina yükseldikçe Taç Kapı adeta küçülüp, görülemez hale geliyor.


    Kamuoyu, belediye başkanlarına,`Yaptırmayın, yıkın bu binayı` diye seslenirken, işadamımız adeta, Bursa`ya meydan okurcasına binasını tamamlıyor ve yapı kullanma iznini alıyor.


    Sonrası görkemli bir açılış, ardından, satılsın altınlar, gelsin paralar dönemi başlıyor.


    `Ruhsat bizi bağlamaz, orası yıkılacak` diyen Büyükşehir Belediye Başkanı, kamuoyuna karşı taahhüdünü yerine getirebilmek için harekete geçiyor.


    Anıtlar Kurulu, tartışmalı binanın SİT tescilini kaldırıyor.


    Büyükşehir Belediye Meclisi de, kuyumcu dükkanı ve beraberindeki 7 yapı ve adeta Geyve Han`ın üstüne çullanan Ticaret Borsası binasını yıkmak için plan tadilatı yaparak, kamulaştırma kararı alıyor.


    Kıymet Taktir Komisyonu bölgedeki yapılar için 10 milyon YTL`nin üzerinde bir istimlak bedeli belirliyor.


    Ticaret Borsası binası yıkılıp geriye yapılacak şekilde yeniden planlanıyor.
    Tabii, tatlı gelir kapısını kimse kaybetmek istemez.


    Kuyumcu ve beraberindeki dükkan sahipleri ve Borsa yöneticileri Büyükşehir Belediyesi`ni mahkemeye veriyorlar.


    Sebep ne?
    `Yapılan iş hukuka aykırı`


    Niye?
    `Çünkü mağduruz`


    Neden mağdursunuz, paranızı veriyorlar, tarih ortaya çıkartılmasın mı?
    `Olmaz`...


    Peki ne olacak?
    `Kamulaştırmayacaksınız`


    Başka...


    Sonuçta İdare Mahkemesi, idarenin, SİT tescilinin kaldırılması, plan değişikliği ve kamulaştırma kararlarının iptali için açılan davada yürütmeyi durdurma veriyor.


    Yani yapılan işlemler ilk etapta durduruluyor.


    Bugünlerde de esas kararın çıkması bekleniyor.


    Borsa`nın itirazını değerlendirmek için mahkemenin belirlediği Eskişehirli bilirkişinin hazırladığı rapor da, Büyükşehir aleyhine çıkmış gözüküyor.


    Büyükşehir`den gelen duyumlara bakılırsa, mahkemenin esas kararının mülk sahipleri lehine sonuçlanması durumunda, bu işi rafa kaldırmayı düşünüyorlar.


    Oysa Büyükşehir Belediye Başkanı`nın bu işi yargıya, hukuka götürmeden, oturup mülk sahipleri ile uzlaşarak çözmesi daha şık olmaz mıydı?


    Elbette olurdu.


    Kentin tarihi dokusunun ortaya çıkartılması konusunda yer sahipleri bir şekilde ikna edilmeliydi.
    Edilirlerdi de bana göre.


    Borsa Başkanı Rıza Aydın bir Bursa aşığıdır.


    Diğer yer sahiplerine belediyenin başka mülkleri ile takas önerilebilirdi.


    `Yargı kararına uymak durumundayız` demek kolaycılıktır.

    Bursa Olay, Yazı: İhsan Aydın, 27.12.2007

    100 YILLIK BİNA KÜL OLDU

    Fatih’te, 100 yıllık 4 katlı ahşap bina henüz belirlenemeyen bir nedenle yandı. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından koruma altına alınan Sinanağa Mahallesi’ndeki tarihi binadan, önceki gece alevler yükseldi. İtfaiye ekiplerinin söndürme çalışmaları sürerken tarihi bina çöktü. Alevler yaklaşık 1 saatlik çalışmayla söndürülebildi.

    Hürriyet, 27.12.2007

    BULUNANLAR MÜZEDE, ÇALINANLAR İNTERNETTE

     

    Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde bulunan Zeugma Antik Kenti’nden çalınan mozaiklerin kalan parçaları Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenirken, yurt dışına kaçırılan mozaiklerin fotoğrafları da müzenin ‘gaziantepmuzesi.gov.tr’ internet sitesinde yayınlanıyor. Gaziantep Müzesi arkeoloğu Dr. Mehmet Önal, bu mozaikler kentini definecilerin yüzyıllar öncesinden bildiğini, 19. yüzyılda birçok mozaiğin Zeugma’dan yurt dışına götürüldüğünü söyledi.

    Dr. Önal, defineciler tarafından 1873 yılında Zeugma’da bulunan eyaletleri tasvir eden mozaiklerin, parça parça kesilerek, çeşitli müzelere satıldığını ifade etti.


    Eyalet büstlerinin merkezinde Poseidon mozaiği, bunun etrafında da Roma eyaletlerini tasvir eden kadın resimlerinin bulunduğunu ancak bunların 1873 yılında, parça parça kesilerek çeşitli müzelere satıldığını anlatan Dr. Mehmet Önal, kısmen tahrip edilen mozaiğin, 41 parça halinde 7 ülkenin 11 resmi ve özel koleksiyonlarına dağıldığını bildirdi. Arkeolog Dr. Önal, Dionysos-Ariadne’nin Düğünü, Poseidon, Eyalet Büstleri, Tryphe ve Mevsim Tanrıçası mozaiklerinin kısmen ya da tamamen defineciler tarafından yurt dışına kaçırıldığını söyledi.

    Türkiye Gazetesi, 27.12.2007

    ÇATALHÖYÜK'E NÜKLEER RÖTUŞ

     

    Çatalhöyük'ün sırlarını nükleer teknoloji çözecek. Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin depolarındaki 96 Çatalhöyük duvar resmi, nükleer tekniklerle tahrip edilmeden analiz edilecek. Tahribat korkusuyla yıllardır analiz edilemeden öylece bekleyen resimler, üzerlerinde kullanılan malzeme ve renkler belirlendikten sonra restore edilerek sergilenecek. Çalışmanın ilk aşamasında binlerce yıl önce kullanılan yeni bir 'kırmızı' keşfedildi.


    Çatalhöyük, insanoğlunun ilk kez toplu yerleşime geçtiği, hayvan evcilleştirip tarımı keşfettiği yerlerden. Çatalhöyük'teki duvar resimleri, ilkçağ insanlarının mağaralara yaptığı resimlerin devamı niteliğinde. Av, geometrik desenler, kuşlar ve ölü gömme törenleriyle ilgili resimler, bu geçiş dönemiyle ilgili kritik verileri içeriyor.


    Duvar resimlerinden 14'ü halen Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor. Depolarda bekleyen 96'sıysa Kültür Bakanlığı ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Sarayköy Nükleer Enerji Araştırma ve Eğitim Merkezi işbirliğiyle binlerce yıl sonra yeniden 'dile gelecek'. Üç yıl sürecek çalışma Anadolu'da 7 bin yıl önceki ticari ilişkileri ortaya çıkaracak.


    'Sarayköy'den Dr. Abdullah Zararsız nükleer tekniklerle malzemeye hasar vermeden analiz yaparak bir çömleğin hangi yöreden çıktığı, oradaki toplumun kimlerle ticaret yaptığı gibi bilgiler elde edilebildiğini anlattı. Çalışmanın daha ilk aşamasında incelenen duvar resimleri üzerindeki kırmızı boyanın, 'demir bazlı' ve 'civa bazlı' olmak üzere iki çeşit olduğu ortaya çıktı. Daha önce sadece kırmızı boyanın 'demir bazlı' olanı biliniyordu.


    Konya'nın Çumra İlçesi yakınlarındaki Çatalhöyük'te, 1961-1965 arasında 13 yapı katı açığa çıkarıldı. En erken yerleşim katı MÖ 5 bin 500'lere ait olan höyükte, ilk yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait buluntular yer alıyor.

    Radikal, 27.12.2007

    MISIR, PİRAMİTLERE ARTIK TELİF HAKKI İSTEYECEK

     

    Las Vegas ve Tokyo’da temalı tatil köylerinin sayısındaki artış Mısır’ı harekete geçirdi.

    Bundan sonra piramit ve sfenksleri kendi ülkelerinde uyarlayan her şirket, Mısır’a bu uygulaması için telif hakkı ödemek zorunda kalacak. Mısır buradan gelecek geliri de bu tarihi bölgelerin korunması için harcayacak. Yeni yasa ayrıca, piramit ve sfenkslerin, uyarlanırken tamamen aslına uygun olarak kopyalanmasının da önüne geçecek. Hiçbir ülke yasanın getirdiği telif ödeme yükümlülüğünden kaçamayacak. Bir sonraki meclis döneminde geçmesi beklenen yasa Mısırlı sanatçıların resimlerinde bile bu eserlerin bire bir çizimini engelleyecek. Amerika’nun kumar merkezi Las Vegas’taki piramit şeklindeki Luxor otelin, sorun oluşturmadığına dikkat çekilirken Mısır’ın itirazlarına rağmen, otel kendisini "Dünyada piramit şeklindeki tek bina’ olarak tanıtıyor. Ancak Mısır yönetiminin de, bundan sonra Las Vegas’taki otelde de geçerli olmak üzere, Luxor adının kullanılmasına izin verebilecekleri konuşuluyor.

    Hürriyet, 27.12.2007

    TUNCA GÜN SAYIYOR

     

     

    Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Tunca Köprüsü'nde sürdürülen inşaat çalışmasının sona erdiğini; köprü gözündeki iskelelerin sökülmesi ve bağlantı yollarında yapılacak çalışmanın ardından köprünün trafiğe açılacağını bildirdi.

    Miroğlu, Tunca Köprüsü'nde yaptığı inceleme sırasında, Kurban Bayramı dolayısıyla işçilerin ve müteahhit firmanın çalışmalara ara verdiğini belirtti.

    Tunca Nehri'ndeki suyun biraz daha çekilmesiyle iskelenin köprünün gözünden çıkarılacağını ifade eden Miroğlu, ''Müteahhit firmaya iskelenin çıkarılmasıyla ilgili 1 ay süre vermiştik. Şu anda 15 günü geride bıraktık. Köprü gözündeki iskelelerin sökülmesi ve bağlantı yollarında yapılacak çalışmanın ardından Tunca Köprüsü trafiğe açılacak'' dedi.

    Köprüde sürdürülen restorasyon nedeniyle nehrin akış yönünün değiştirildiğini, suyun taşkına neden olduğunu hatırlatan Miroğlu, restorasyon çalışmasının tamamlanmasıyla nehrin yönünün normale döneceğini bildirdi.

    Köprünün bağlantı yollarının karayolları ekiplerince yapılacağını belirten Miroğlu, Valilikçe yapılan çalışmanın sonuna gelindiğini söyledi. Vali Miroğlu, Yalnızgöz ve Saraçhane köprülerinin bağlantı yollarında sorun yaşadıklarını, bu sorunu kısa sürede çözmeye çalıştıklarını kaydetti.

    Edirne Internet Gazetesi, 26.12.2007

    BALHATUN CAMİİ RESTORASYONA ALINACAK

     

     

    Sivas'ın Suşehri İlçesi'ndeki tarihi Balhatun Camii restore edilecek. Belediye Başkanı Şaban Coşkun, ilçenin tarihi yapıların biri olan Balhatun Camii'nde restore çalışmalarının bahar aylarında başlayacağını belirtti. Bu konuyla ilgili olarak Tokat’ta Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun toplantısına katıldığını ifade eden Coşkun, “Bu caminin restore edilmesi için bir proje sundum. Bu projede kabul edildi. Bahar aylarında caminin restore çalışmaları başlayacak’’ dedi.

    Tarihe ve tarihi yapılara sahip çıkılması gerektiğini ifade eden Coşkun, “İlçemizin en eski yapılarından ve tarihi özelliği olan camimiz tarihi görünümünü kaybetmeden onarılacaktır’’ diye konuştu.

    Sivas Hürdoğan, 26.12.2007

    RİZE KALESİ SURU ÇÖKTÜ





    Rize il merkezinde bulunan ve ilin kültürel varlıklarının gözdesi olan Rize Kalesi'nin surunun bir kısmı çöktü.

     

    Rize İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Hocaoğlu, Rize Kalesi surlarının bir kısmında meydana gelen çökmeler için Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ve Kültür Bakanlığı'nın gerekli incelemeleri yapmasının ardından onarım çalışması başlatacaklarını söyledi.

     

    Hocaoğlu, Rize Kalesi'nde en son restorasyon çalışmasının 1987-1991 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından yapıldığını hatırlattı.

     

    Kale surlarında meydana gelen çökmeleri takip ettiklerini belirten Müdür Hocaoğlu, gerekli tespitleri yaptıktan sonra hazırlamış oldukları raporu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ve Kültür Bakanlığı'na sunduklarını belirterek, "Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu konu ile ilgili bir toplantı düzenleyecek. Toplantı sonrası uzman kişiler yıkım nedeni ile inceleme yapacak. Rize Kalesi'nin surlarının bir kısmında meydana gelen çökmeler için Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ve Kültür Bakanlığı'nın gerekli incelemelerinin ardından onarım çalışması başlatacağız.'' diye konuştu. İncelemenin yaklaşık bir ay sürebileceğini kaydeden Hocaoğlu, müdürlük olarak kendilerinin gerekli ön tedbirleri aldıklarını da sözlerine ekledi.

     

    Yetkililer, Rize Kalesi'nin tarihi konusunda kesin bir bilginin olmadığını belirtirken, ilk yapılışında İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana geldiğini belirtti.

     

    Aşağı Kale bölümü yoğun yapılaşmadan ötürü tamamen yok olurken, yalnızca batı tarafındaki bazı sur parçaları ile kuleleri kaldığı kaydediyor.

     

    Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) zamanında yapılan Trabzon Kalesi ile benzerlik göstermesinden ötürü bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır. İç Kale ise, İmparator Iustinianus (527-565) zamanında yapılmıştır. Sonraki dönemde de Trabzon Kommenosları zamanında Aşağı Kale'nin surları yapıldığı ve bu kalenin Osmanlı döneminde onarılarak kullanıldığı iddia ediliyor.

     

    Deniz seviyesinden 150 metre yükseklikte bulunan İç Kale ise, doğal bir yükselti üzerine yapılmış. Düzgün olmayan, yamuk şekilde bir planı olan İç Kale'nin girişi doğu yönündedir. Bu kapıdan küçük bir avluya girilmektedir. Avludan ikinci bir kapı ile de asıl kaleye geçilmektedir. İç Kale'yi çevreleyen duvarlar ve surlar kısmen düzgün kesme taştan, kısmen de moloz taştan yapılmış ve kireç harçla da sağlamlaştırılmıştır. Duvar kalınlıkları 1,5 metreyi bulmaktadır. İç Kale'nin yarım daire planlı beş kulesi vardır. Ayrıca doğusuna da kayalara oyulmuş bir kuyu yapılmıştır. Kale harap bir durumda iken 1990'lı yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından onarıldığı ve bu onarım sırasında yıkılmış olan seyirdim yolu ve mazgallar yenilendiği kaydedildi.

    TürkiyeTurizm.com, 26.12.2007

    HAYVAN KEMİĞİNDEN 5 BİN YILLIK PATEN

     

    Bilim adamları ilk kez Finlandiya’da 5 bin yıl önce hayvan kemiklerinden yapılmış patenlerle kayıldığını keşfettiler.

    İngiltere’deki Manchester Metropolitan Üniversitesi araştırmacıları, patenlerle buz üstünde kayarak gitmenin yüzde 10 enerji tasarrufu sağladığını ve bu yüzden patenlerin ilk olarak spor değil ulaşım amacıyla kullanıldığı sonucuna vardılar.

    Hürriyet, 26.12.2007

    BİTLİS'TE TARİHİ ESERLER KORUNAMIYOR

     

    Bitlis Eren Üniversitesi, Tatvan 'Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Dr. Mehmet Demirtaş,Türkiye için büyük önem taşıyan tarihi eserlerin acilen koruma altına alınması gerektiğini ifade etti. Demirtaş, "Tarihi zenginlikler bakımından Türkiye'nin en önemli kentlerinden biri olan Bitlis'in, bu büyük potansiyeli yeterince değerlendirilmiyor. Kentin tarihi zenginliği korunamıyor ve gün geçtikçe tahrip oluyor. Bu kötü durumu gösterecek birçok örnek mevcut. Bitlis merkezde yer alan çok sayıda han, hamam, köprü, tarihi ev, kale surları ve kervansaray giderek tahrip olmakta." Başhan ve Papşin hanlarının yanı sıra şehirdeki tarihi camilerin çoğunun ciddi bir restorasyona muhtaç olduğunu savunan Demirtaş, şöyle devam etti: "Tarihi Bitlis evleri kaderine terk edilmiş halde. Bu yapıların çoğunun hemen yakınına yeni yapılar inşa edilmiş durumda. Hatta bir kısmına ilaveler yapıldığı için, evin orijinal hali kaybolmuş. Oysa iyi bir proje ile bu evleri turizme kazandırmak çok kolay."

    Bu durumun Bitlis'e bağlı 6 ilçede de söz konusu olduğunu belirten Dr. Mehmet Demirtaş, tarihi eserlerin tahribatının milli geleneklerle de örtüşmediğini söyledi. Tatvan'nın Dalda Köyü'ndeki ve ilçe merkezindeki Urartu Kral mezarlıklarının çoğunun kırıldığını veya defineciler tarafından tahrip edildiğini ifade etti.

    Birgün, 26.12.2007

    BİTLİS'TE 8 TARİHİ EVE YARDIM YAPILDI

     

    Bitlis Kültür Müdürü Hüsnü Işıkgör, taşınmaz kültür varlıklarının onarımına yardım sağlanması için Bitlis'te toplamda 34 başvurunun gerçekleştiğini bu başvurulardan 8 kişinin yararlandığını söyledi.

     

    Bitlis genelinde 331 tescilli binanın olduğunu söyleyen Bitlis Kültür Müdürü Hüsnü Işıkgör, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunulan projelerden beşinin faydalandığını bu 5 kişinin ise proje bedeli olarak yaklaşık 35 bin YTL alacaklarını kaydetti.

     

    Işıkgör, "Bitlis'te ve ilçelerinde 331 tescilli bina bulunmakta, onarıma ihtiyacı olan binaların sahipleri projeler hazırladı kimilerinin kabul edildi kimilerinin ise edilmedi. Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunulan 6 projeden 5'i kabul edildi. Tabii sadece projeleri kabul edildi ve 35 bin YTL proje bedeli alacaklar bunun yanı sıra kurul tarafından binalarının onarımı projesi kabul edilirse ayrıca tescilli binalarını onarmak için belli bir miktar nakdi yardım alacaklar ve binalarını onarma şansları olacaktır" diye konuştu.

    Turizm Gazetesi, 26.12.2007

    TARİHİ CAMİYE TURİST İLGİSİ

     

    Ankara Beypazarı’nda önce restorasyonu tamamlanarak tekrar ibadete açılan 782 yıllık Sultan Alaaddin Cami, ilçeye gelen turistlerin ilgisini çekiyor.

    Paşa Mahallesi’nde bulunan ve halk arasında Kebir ve Paşa Camisi olarak da bilinen Paşa Camisi olarak da bilinen Sultan Alaaddin Camii, bir süre önce restorasyon çalışmaları tamamlanarak tekrar ibadete açıldı.

    1221 ile 1225 yılları arasında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından inşa ettirildiği bildirilen camiye, Kurban Bayramı tatilini ilçede geçiren vatandaşlar büyük ilgi gösterdi.

    Beypazarı Müftüsü İhsan Caner, tarihi camiyi çok sayıda kişinin ziyaret ettiğini belirterek, şunları söyledi: "782 yıldır ayakta kalan bu mekanı görmek için birçok vatandaş geliyor. Bir din görevlimiz camiyi sürekli açık tutuyor, camiyi ziyaret edenlere rehberlik ederek, tarihi hakkında bilgiler sunuyor."

    Hürriyet Ankara, 26.12.2007

    TARİHİ YARIMADA'YI ÇAĞDAŞ VE BİLİMSEL BİR YAKLAŞIMLA KORUMAYA ÇAĞRI

     

    Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından 15-16 Kasım 2007 tarihlerinde düzenlenen “Tarihi Yarımada Sempozyumu”nun sonuç bildirgesi yayımlandı.

     

    "Doğal ve kültürel değerlerimizin yok edilmelerine yönelik uygulamalar son yıllarda giderek akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. İstanbul’un kentsel mekanı ve bu çerçevede tarihi ve kültürel değerleri de, uluslararası sermaye politikalarının ve maddi-manevi değer tahribatının giderek açığa çıktığı bir pazara dönüştürülmektedir.

     

    Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul’un tarihi merkezinde eşsiz bir kültürel birikimi barındıran ve tüm dünya için ortak bir miras değeri taşıyan Tarihi Yarımada, 12.07.1995 tarih ve 6848 sayılı Kurul kararı ile Tarihi ve Kentsel Sit, Kentsel ve Arkeolojik Sit ve 1. Derece Arkeolojik Sit ilan edilmiş; “koruma amaçlı imar planları”nın hazırlanıp onaylanarak askıya çıkartılmaları 10 yıl sürmüştür. 2005 yılında askıya çıkartılan bu planların uygulanması halinde, Tarihi Yarımada’da ciddi bir değer tahribatı yaşanacak; bir arkeolojik miras hızla yok edilirken ve sivil mimari miras çağdaş bilimsel koruma kriterleriyle açıklanamayacak bir restorasyon sürecine sokulurken, bir yandan da, tarihi Türk evi örneklerinden tiyatro dekorları oluşturulmaktadır. Bu nedenle, çağdaş koruma bilimi ve anlayışıyla asla bağdaşmayacak ve uygulanması halinde geri dönülmez tahribatlar yaratacak Tarihi Yarımada nazım ve uygulama imar planlarının, yeniden gözden geçirilerek katılımcı bir anlayışla yeniden düzenlenmesi zorunluluğu vardır. Bu düzenlemede, yaşanan dönemlerin hiçbir izinin silinmemesi ve tarihi yanıltacak hiçbir taklit uygulamaya yer verilmemesi olmazsa olmaz koşul olmalıdır.

     

    Tarihi Yarımada’nın karşı karşıya olduğu tehlikelerden bir diğeri de, söz konusu imar planları dahi yok sayılarak yapılan “kentsel yenileme projeleri”dir. 5 Temmuz 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak uygulamaya giren 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”un getirdiği fırsatları değerlendiren belediyeler, “koruma” adı altında birtakım “yenileme” projeleri üretip uygulamaya koyma doğrultusunda ciddi adımlar atmışlardır. Bunlardan birisi, korumanın sosyal ve kültürel boyutlarını yok sayarak, 1000 yıldan fazladır Sulukule’de yaşayan Romanları ve Roman kültürünü buradan atmayı öngören projedir. Bir diğeri ise, İstanbul’un sivil mimarlık mirasını barındıran Süleymaniye’yi, bir sahne dekoru anlayışıyla ve Osmanlı canlandırması adı altında rant süreçlerine açan projedir. Bu projelere, her geçen gün, Balat gibi diğer yenileme projeleri de eklenmektedir. Birer “kültürel cinayet” olan bu projelerin derhal durdurulması ve yeniden değerlendirilmesi zorunludur.

     

    Tarih, kültür ve doğal varlıklarımız olan sit alanlarımızın tüm değerleri ile korunarak yaşatılması için alınacak tedbirlerden daha çok; bu alanların mülkiyetlerin değişimini, fiziksel ve sosyal olarak yenilenmesini, farklı fonksiyonlar ve kullanıcılar tarafından kullanılmasını öngören 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi Ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması Ve Yaşatılarak Kullanılması’’ hakkındaki kanun “2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” nu engel görerek onu aşmaya çalışma yürürlükteki planları yok sayma çabalarından ibarettir.

    Tarihi Yarımada’daki sahte bir tarih ve fiziksel çevre yaratmaya yönelik sözde yenileme projelerin de dayanağı olan “Koruma düşmanı”5366 sayılı yasanın derhal iptal edilmesi gerekmektedir. Bu gereklilik; tarihi ve kültürel değerlerimizi koruyabilmenin ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde sürdürülen çalışmaların bilimsel bir temelde yürütülebilmesinin olmazsa olmaz koşuludur.

    Dünya mirası İstanbul’un tarihi alanları 1985 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlıdır. Uluslararası bir değer ve aynı oranda sorumluluk anlamına gelen bu kayıt, İstanbul’un tarihi alanlarında yapılacak her türlü çalışma ve uygulamaların çağdaş, bilimsel yöntemlerle ve uluslararası uzmanlık desteğiyle gerçekleştirilmesi fırsatı olarak yorumlanmalıdır. Oysa son dönemde tarihi alanda yapılan uygulamalar ve alınan kararlar bu düşünceyi desteklemek yerine engellemek eğilimi göstermektedirler. 2006 Nisan ayında yaptığı inceleme sonucunda alan için kapsamlı bir rapor hazırlayan UNESCO ve ICOMOS ortak heyeti burada değinilen sakıncalara önemle dikkat çekmektedir. Söz konusu alanda, getirilen uyarılar paralelinde acil önlemler alınmadığı takdirde, UNESCO Dünya Mirası Komitesi, 2008 Temmuz’unda gerçekleştirilecek 32. Dönem toplantısında İstanbul’u, “Risk Altındaki Dünya Mirası” listesine alabilecektir. 2010 yılında Avrupa’nın Kültür Başkenti seçilen İstanbul, bu süreçten de izlenebileceği gibi, bir taraftan kültür başkenti olmaya hazırlanırken, diğer taraftan da öz kültür değerlerini yitirme sürecine girmektedir. Bu çerçevede, bütüncül bir koruma yaklaşımının koordinasyonu ivedilik kazanmaktadır.

     

    Tarihi ve kültürel çevrelere yapılan bütün bu saldırıların, kentin bütününde yaşanan sorunlardan soyutlanarak değil onun bir parçası olarak ele alınması gerektiğini asla unutmadan, ne kültürü, ne tarihi, ne doğayı, ne kenti, ne de kentliyi umursamadan, öncelikli hedefini “İstanbul’un pazarlanması”na yönlendirmiş olan hakim anlayışa karşı, birlikte ve gücümüzü giderek artırarak karşı çıkmak ve “dünyanın göz bebeği” İstanbul’umuzu korumak, çağdaş ve bilimsel bir planlamanın yaşama geçirilmek için tüm meslek odalarının, üniversitelerin, koruma kurullarının, sivil toplum örgütlerinin ve duyarlı tüm İstanbulluların işbirliği ve dayanışmasını zorunlu gördüğümüzü bir kez daha vurgulamak isteriz."

    TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, 25.12.2007

    ANTİK BİTKİLER HERBARYUMDA

     

    Türkiye'nin "en zengin bitki müzesi" (Herbaryum) Ankara Üniversitesi (AÜ) bünyesinde hizmet veriyor. Botanik alanında inceleme yapanlara çok sayıda bitki türünü bir arada sunabilen Herbaryum, 1933 yılında Ankara'da Yüksek Ziraat Enstitüsü bünyesinde Prof.Dr. Kurt Krause tarafından kuruldu. AÜ'nün kurulmasıyla 1943 yılında üniversite bünyesine alınan Herbar-yum'da, 8 bin tanımlanmış bitki türü, 50 bin adet de bu bitkilerin yedek örnekleri bulunuyor. Herbaryum, tarihi önem taşıyan, 1800'lü yılların ikinci yarısında toplanan bitki örneklerine ev sahipliği yapıyor. Osmanlı Sarayı Botanik Bahçesi'ne 1849'da eklenen, buradan 1933'te Herbaryum'a getirilen "Orobanche" adlı bitki, müzedeki en eski bitki türü olarak kabul ediliyor.

     

    AÜ Fen Fakültesi Biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Osman Ketenoğlu, kurutulmuş bitki örneklerinin saklandığı bitki müzelerine ilişkin bilgi verdi. Ketenoğlu, "AÜ Herbaryumu'nda zengin kara yosunu, liken ve eğrelti koleksiyonları bulunuyor. Burası aynı zamanda bitki gen merkezi. Türkiye'nin en zengin herbaryumu, Ankara'da. Zengin bitki türlerimizin tüm örneklerini doğada aynı anda görmek mümkün değil, ancak burada mümkün" dedi.

     

    Ketenoğlu, bir herbaryumun zenginliğinin "tip" sayısıyla ölçülebileceğini ifade ederek, "Bir bitki türüne ait ilk örnek anlamına gelen 'tip' örnek sayısı bizde çok. Bizim herbaryumumuz, en zengin herbaryum. Ayrıca, buranın diğer önemli yanı da 1800'lü yıllarda toplanmış bitki örneklerini barındırıyor olması. Artık antik sayılabilecek yaşta, örneğin 200 yıllık bitki örnekleri var" diye konuştu.

    Birgün, 25.12.2007

    ARKEOLOJİ MÜZESİ İÇİN JAPONLARDAN HİBE

     

     

    Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi'nin Japonya tarafından hibe yoluyla yapımına ilişkin kanun, Resmi Gazete'de yayımlandı.

    5722 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak, yürürlüğe girdi.

    Müze, modern müzecilik unsurlarına göre gerekli teknolojik donanıma sahip çocuklara yönelik bir müze olarak planlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Mart 2005 tarihinde yapılan görüşmeler sonucunda yapılacak olan müzenin tasarım konsepti Kalehöyük esas alınarak hazırlandı.

    Müzenin iç bahçesinde bir açık hava müzesi düzenlenerek Kalehöyük’ün küçük bir modeli yapılması da planlanıyor. Sergileme planında bilgisayar destekli cihazların kullanılacağı müze tamamlandıktan sonra Kültür Bakanlığı'na devredilecek.

    Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi, 1985’den bu yana Kaman Kalehöyük’te arkeolojik kazı çalışmalarını sürdürüyor.

    Bu höyükte yapılan arkeolojik inceleme ve araştırmaların daha da geliştirilmesi; çıkartılan eserlerin etkin ve verimli biçimde saklanabilmesi ve sergilenebilmesi amacıyla Japonya Hükümeti’nin Kültür Hibesi Programı çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi’nin inşası için yardımda bulunulmasına karar verilmişti. Bu hibeye ilişkin anlaşma 30 Eylül 2005 Cuma günü iki ülke arasında imzalandı.

    Cnn Türk, 25.12.2007

    MOĞOLİSTAN'DAKİ ORHUN ANITLARINI TÜRKİYE RESTORE EDECEK

     

    Türkiye, Yunanistan'la sağlık alanında işbirliğini artıracak, Moğolistan'daki Türk anıtlarının ise restorasyonuna yardımcı olacak.

    Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan ilk anlaşma olan ekli "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma", 28 Eylül 2005 tarihinde Atina'da imzalandı.

    İki ülke arasındaki sağlık alanında işbirliğinin geliştirilmesinin hedeflendiği anlaşmaya göre taraflar, "sağlığın teşviki ve hastalıkların önlenmesi", "temel sağlık hizmetleri", "organizasyon, yönetim ve sağlık ekonomisi", "bulaşıcı hastalıkların kontrolü ve önlenmesi", "acil sağlık hizmetleri", "tıbbi biyoteknoloji", "ilaçlar ve narkotik", "organ ve doku nakli", "çevre sağlığı", "acil durumlar için stratejik sağlık planlanması" ve "sosyal dayanışma" gibi konularda işbirliğini teşvik edecekler.

    Ekli "Moğolistan Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 'Moğolistan'daki Türk Anıtlarının Korunması, Araştırılması ve Restorasyonu Projesi' Kapsamında 2006-2007 Yıllarında Orhun Vadisinde Yapılacak Çalışmalara İlişkin İşbirliği Protokolü" ise 2 Kasım 2006 tarihinde Ankara'da imzalandı.

    Protokol, iki ülke hükümeti tarafından ortak olarak yürütülen "Moğolistan'daki Türk Anıtlarının Korunması ve Restorasyonu Projesi" kapsamında, Khoshoo Tsaydam bölgesinde yapılacak müze, Köl Tigin Külliyesi'nde yeniden canlandırma ve çevre düzenlemesi çalışmalarını kapsıyor.

    Protokol çerçevesinde yapılacak işbirliği, Türkiye adına Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), Moğolistan adına da Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı tarafından koordine ediliyor.

    Dünya, 25.12.2007

    TARİHİ ÇINAR AĞACINA BÜYÜK İLGİ

     

    Çanakkale’nin Lapseki İlçesi'ne bağlı Gökköy’de bulunan yüzlerce yıllık tarihi çınar ağacı büyük ilgi çekiyor.

     

    Gökköy Başpınar mevkiinde bulunan tarihi çınar ağacının köyün sembolü haline geldiğini belirten vatandaşlar, “Bu ağacı 20 kişi güçlükle kucaklayabiliyor.

    Zaman zaman bu bölgeye gelenler fotoğraf çektirmeden buradan ayrılmıyorlar.

    Yüzlerce yıl ayakta kalan tarihi çınar ağacının koruma altına alınmasını istiyoruz” dediler.

    haberler.com, 25.12.2007

    OSMANLI'NIN İHTİŞAMI BU KİTAPTA

     

    Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın kaleme aldığı “Mekanlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı” isimli kitap, piyasaya çıktığı günden itibaren büyük ilgi görüyor. Prof.Dr. Ortaylı’nın yıllardır üzerinde çalışarak hazırladığı eser, Bank Asya Kültür Hizmetleri’nin desteğiyle Ekim ayında yayın hayatına kazandırıldı. Bu süre zarfından ilgiyle karşılanan kitap, pek az yerde rastlanan toplam 220 özel fotoğrafla okurlarını Osmanlı’nın ihtişamlı günlerine yolculuğa çıkarıyor. Eser, Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’a giriş fotoğrafıyla başlıyor. Prof.Dr. Ortaylı kendine has üslubuyla kaleme aldığı 312 sayfalık kitabı boyunca, Saray’daki mekanlar ile isimlerine tarihte rastladığımız şahsiyetler arasında irtibatlar kuruyor. Baskı, cilt ve kağıt kalitesiyle de dikkat çeken eser, Topkapı Sarayı’na yaraşır bir çalışma olarak kabul ediliyor. Kitap, sarayın geçmişini, işlevini, önemini, bünyesinde barındırdığı eserleri ve hakkında merak edilen her konuyu, okuyucuya duyuruyor. “Mekanlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı” kitabının sarayın 9 bölümünü anlatan bir de CD hediyesi bulunuyor.

    Türkiye Gazetesi, Haber: Harun Yerebakan, 25.12.2007

    18 ASIRLIK KAPIYA BASTON

     

    Anadolu’da 20 asırdan beri çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Anavarza antik kentinin sembolü olan ve yıkılma tehlikesi bulunan Ala Kapı’nın kurtarılması için başlatılan çalışmalarda ilk adım atıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi’nden toplam 16 kişilik ekiple Anavarza’da sürdürülen rölöve ve belgelendirme çalışmaları sırasında, yıkılma tehlikesi bulunduğu bildirilen Ala Kapı’nın kurtarılması için girişim başlatıldı. 1948 yılında batı kemeri yıkılan, 1998 Ceyhan depreminde ise önemli hasar gören 18 asırlık Ala Kapı, demir askılarla güçlendirildi. Dış etkenlere karşı güçlendirilen Ala Kapı, araç trafiğine kapatıldı.

    Türkiye Gazetesi, 25.12.2007



    500 BİN YILLIK DENİZLİ İNSANI

    Denizli'de bir traverten mermer ocağında bulunan Türkiye'nin ilk Homo erectus insan fosili bilim dünyasında heyecan yarattı.

    Fosili bulan Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Mehmet Cihat Alçiçek, fosilin yaklaşık 500 bin yaşında olduğunu belirterek, "Daha önce bulunan en eski iki ayağı üzerinde dik durabilen Homo erectus fosili 15 bin yıllıktı. Bu nedenle bu dünyanın en eski Homo erectus fosili oldu. İlk insan fosilleri bilim dünyasında nasıl Afrika insanı, Jawa insanı veya Pekin insanı diye anılıyorsa, Denizli'de bulduğumuz fosil Denizli insanı olarak anılacak" dedi.

     

    Alçiçek, "Bulunan kafatası parçası, 20-40 yaş arası bir erkeğe ait. Dünyadaki bütün insanların Afrika kökenli olduğu ve dağılma sırasında Ortadoğu ve Anadolu'dan geçmiş olmaları gerektiği biliniyor ama kanıtlanamıyordu. Bu kafatası parçası, ilk insanların dağılışları konusunda önemli bir boşluğu dolduruyor" dedi.

    Fosilde tüberküloz mikrobuna da rastlandığını belirten Alçiçek, "Bugüne kadar veremin, birkaç bin yıl önce çıktığı sanılıyordu" diye konuştu. 

    Denizli'de bulunan en eski insan fosili, The New York Times'da "Harika bir buluş" olarak yer aldı.

    Fosil ABD'nin saygın bilim dergisi American Journal of Physical Anthropology'de de haber oldu

    Sabah, 25.12.2007

    SARAYLARDA BÖCEK AVI

     

    Milli saraylardaki ahşap malzemelere zarar veren böcekler, teknolojik yöntemlerle bir bir yok ediliyor. Ankara Üniversitesi’nde (AÜ) görevli araştırmacılar, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) desteğiyle gerçekleştirdikleri proje kapsamında yurt dışında yüksek maliyetlerle üretilen teknolojiyi, Yıldız Sarayı ve Su Kasrı’nda uyguladı. Ekip, gelecek yıl Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı’ndaki ahşap ve tekstil ürünlerini böceklerden temizleyecek.


    AÜ Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Mevlüt Emekçi, aynı bölümde görevli akademisyenlerden Doç.Dr. Ahmet Ferizli ile birlikte yürüttükleri projenin, Türkiye’de ilk defa uygulandığını söyledi. Emekçi, proje kapsamında, bu teknolojinin İstanbul’daki 12 milli saray ve kasrın ahşap ve tekstil malzemelerine uygulanmasının öngörüldüğünü bildirdi.

    Projenin hayata geçmesi için DPT’den 1 milyon YTL kaynak kullanıldığını belirten Emekçi, “Projenin en önemli getirisi ise para ile ölçülemeyen bir bilgi birikiminin de ortaya çıkması” dedi. Böcekleri ahşaplardan yoğun azot gazı vererek temizlediklerini söyleyen Mevlüt Emekçi, gerekli tedbirlerin alınmasının ardından ahşapların böceklenmeden korunma süresinin 20-30 yıl olabileceğini dile getirdi.

    Türkiye Gazetesi, 25.12.2007

    İSTİHBARAT AĞI TARİHİ ESER KAÇAKÇILARININ İŞİNE SEKTE VURDU

     

    Yurtdışına kaçırılan eserlerin Türkiye'ye yeniden kazandırılması konusunda önemli adamlar atan hükümet, 18 bin 500 eseri Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesine kazandırdı. İnterpol ile oluşturulan istihbarat ağı sayesinde kaçakçılık son yıllarda düşüşe geçti.


    Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün fotoğraflı envanter çalışması ile çoğunluğu güvenlik bakımından zayıf cami ve mescitlerde bulunan taşınabilir kültür varlıklarındaki hırsızlık olaylarının azalması sağlandı. Yurtdışına kaçırılan eserlerin Türkiye'ye yeniden kazandırılması için başlatılan çalışmalar kapsamında, çalınan eserlerin Interpol dahil 95 ayrı birime bildirilmesi meyvelerini vermeye başladı.


    Çaldığı eserin fotoğraflı bilgilerinin yurtiçi ve yurtdışında bütün güvenlik birimleri ile gümrüklere anında bildirileceğini bilen hırsızlar, eserleri ellerinden çıkarmakta zorlanmaya başlayınca hırsızlık olayları da azaldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu da, taşınabilir kültür varlıklarındaki hırsızlık olaylarının azalmasında önemli rol oynadı. 2003 yılında 938 eser çalınırken, bu rakam 2004 yılında 849'a, 2005 yılında 199'a ve 2006 yılında ise 148'e kadar geriledi. Çalınan eser ile ilgili İngilizce, Türkçe ayrıntılı bilgi veriliyor. Bilgiler emniyet birimleri dışında 81 ilin valilikleri, gümrükler, Denizcilik Müsteşarlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi ilgili kuruluşlara da ulaştırılıyor.

    Vakıflara ait taşınabilirler arasında en fazla hırsızlık olaylarına maruz kalan eserler olduğu belirtiliyor. 2003-2007 yılları arasında 1680 adet çini çalındı. Çinileri 265 adet ile yaygılar takip ediyor. Çalınan eserler arasında 46 tane da sakal-ı şerif kutusu bulunuyor. Bu yıllar arasında çalınan toplam eser sayısı 2 bin 134.

    Radikal, Haber: Tarık Işık, 25.12.2007

    KÜLTÜR BAKANLIĞI'NDAN OLUMLU ADIM

     

    Nihayet Perre Antik Kenti Çevresi kamulaştırılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Perre Antik Kentindeki yerleşim birimlerinin kamulaştırılması, vatandaşlara evleri karşılığında TOKİ tarafından “köy tipi evler” yapılacağı belirtildi. Perre Antik Kent üzerindeki yerleşim birimlerinin kamulaştırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilk adımı attı ve yerleşim birimindeki evler karşılığında TOKİ tarafından konut yapılacağını belirtti.

     

    Kommagene uygarlığının 5 büyük kentinden birisi olan Perre Antik Kenti üzerinde bulunan yerleşim alanının kamulaştırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı SİT alanı üzerinde bulunan Örenli Mahallesi’ndeki evlerin karşılığında TOKİ tarafından konut yapılması için çalışma başlattı.





    Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tapu kayıtları doğrultusunda evlerin yerine köy tipi evler yapılması için TOKİ ile ortak bir proje başlattı. Geçtiğimiz günlerde Adıyaman’a gelerek ön fizibilite çalışmaları yapan TOKİ yetkilileri, köy tipi evlerin yapılacağı kamu arazisi ve SİT alanı içerisinde bulunan yapıları inceledi.

     

    Konuyla ilgili bilgi veren Vali Halil Işık, TOKİ yetkililerinin incelemelerini tamamladığını fakat sonuç raporlarının sunulmadığını belirterek, “ Perre Antik Kent üzerinde bulunan ve kamulaştırılması gereken arazilerin tapu kayıtlarının bakanlığa gönderilmesinin ardından bakanlık TOKİ ile irtibata geçerek ev sahibi olan kişilere köy tipi ev yapılması kararına vardı. Bu kapsamda yetkililer Adıyaman’a gelerek kamulaştırılması gereken yerlerde incelemede bulundu. Köy tipi konutların yapılması için Örenli Mahallesi’ne yakınlarında bulunan kamu arazisinde incelemelerde bulundu. Eğer ön fizibilite raporları doğrultusunda konut yapılmasına karar verilir ise, ev sahibi olan vatandaşlara köy tipi evler yapılacak. Geri kalan araziler ise kamulaştırılacak” dedi.

     

    Perre Antik Kenti üzerinde bulunan 208 parselin 201 adetinin kamulaştırılması gerektiğini kaydeden yetkililer, kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla SİT alanının korunacağını ve tarihi yapıya hiçbir zarar verilmeyeceğini dile getirdi. Perre Antik Kenti'nin nekropol alanı dışında kalan 681 bin 787 metrekare alanın kamulaştırılması gerektiğini kaydeden yetkililer, 208 parselin karşılığı olan 731 bin 660 metrekare alanın kamulaştırılması gerekiyor fakat bu alan içersinde kamuya ait arazilerde olduğu için, 681 bin 787 metrekare alanın yani 201 parselin kamulaştırılması gerektiği belirtildi.

    Adıyaman Haber, 24.12.2007

    PERİBACALARI GECELERİ DE GEZİLEBİLECEK

     

    Kapadokya bölgesinde yer alan doğa harikası peribacaları, bölgeye gelen yerli ve yabancı turistlerin geceleri de izleyebilmeleri için ışıklandırılacak. Işıklandırma için sponsor arayışlarının sürdüğü bildirildi.

     

    Kapadokya bölgesinin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Uçhisar beldesinde yer alan ve turistlerin büyük ilgisini çeken tarihi Uçhisar Kalesi ve Güvercinlik Vadisi'nin ışıklandırılması için çalışmalara başladıklarını belirten Uçhisar Belediye Başkanı Mustafa Zuhal, bu konuda sponsor arayışlarının sürdüğünü kaydetti.

     

    Uçhisar Kalesi'ndeki mevcut ışıklandırmanın yeterli olmadığını ifade eden Zuhal, kalenin ve beldelerinde bulunan Güvercik Vadisi'nin beyaz ışıklarla aydınlatılması için proje
    hazırladıklarını ve bununla ilgili olarak ışıklandırma ve aydınlatma firmaları ile temasa geçtiklerini söyledi.

     

    Uçhisar Belediye Başkanı Mustafa Zuhal, "Dünyada başka hiçbir ülkede olmayan peribacalarının gündüz olduğu kadar gece de etkileyici bir görüntüsü var. Mevcut imkanlarla bir süre önce Uçhisar Kalesi'ni sarı şık ile aydınlatmaya çalıştık. Yeterli olmayan bu çalışma için bile oldukça olumlu tepkiler aldım. Şimdi bu aydınlatmayı beyaz ışıklarla yapmak istiyoruz ancak belediye olarak bütçemiz bu konuda yetersiz. O nedenle sponsor arayışımız var. 2008 yılında bu yöndeki çalışmaları tamamlamak amacındayız" dedi.

    Turizm Gazetesi, 24.12.2007

    KÜTÜPHANE EL YAZMASI KİTAPLARINI GERİ İSTİYOR

     

    Muğla'da Şeyh Cami ve Hocamustafaefendi Kütüphanesi'nde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından geçen mayıs ayında başlatılan restorasyon tamamlandı.


    Muğla halkı, daha önce güvenlik ve eserlerin aslına uygun saklanması gibi gerekçelerle tarihi kütüphaneden alınarak Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Süleymaniye ve Konya Koyuncuoğlu kütüphanelerinde sergilenmeye başlayan yaklaşık bin el yazması kitabı geri istiyor.


    Yaklaşık bin adet el yazması kitap, kütüphanenin bakımsız olması, güvenlik ve kitapların aslına uygun korunamayacağı gibi gerekçelerle Hocamustafaefendi Kütüphanesi'nden 1975 yılında alındı. Bu yazmaların 350 tanesi Süleymaniye, 350'si Konya Koyuncuoğlu ve yaklaşık 300 adedi de Diyanet İşleri Başkanlığı kütüphanelerinde sergilenmeye başladı.


    Tarihi kütüphane, 18. yüzyılda Osmanlı dönemi Tanzimat hareketleriyle Muğla'da artan okul sayısı ve insanların okumaya ilgisi sebebiyle 1870 yılında Hocamustafaefendi tarafından kurulmuştu. Muğlalılar, el yazması kitapların burada sergilenmesinin ilin turizmine ve kültürüne de katkıda bulanacağını söylüyor.


    Çalışmalarıyla şehrin kültürüne önemli katkılar yapan Muğla Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Namık Açıkgöz, kütüphanenin yeniden açılması için restorasyonun yeterli olmadığını belirtti. Açıkgöz, eski eserlerin bulunduğu kütüphanelerde üç temel unsur gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi: "HocaMustafendi Kütüphanesi, şehir kültürü için çok önemli. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek yeniden hizmete açılması ve içinde bulunan bine yakın el yazması kitabın yeniden sergilenmesi konusunda Muğla kamuoyunun bir talebi var ancak sadece restorasyonla bu kütüphaneyi açamayız. Bunun için güvenlik, nem ve ısı yalıtımı ve personel unsurlarının yerine getirilmesi şarttır. Zira bu kitapların hepsi çok değerli. Yetkililer bu şartları yerine getirilebilirse, Hocamustafendi Kütüphanesi kendisine ait el yazması kitaplarla yeniden açılabilir."

    Haber Ekspres, 24.12.2007

    SİLVAN'DA TARİHİ KALELER RESTORE EDİLİYOR

     

    Dört tarafı surlarla çevrili olan Silvan'ın geçmişi 2000 yılına dayandığı tarih kitaplarında geçiyor.

    Kültür Turizm Bakanlığı tarafından tarihi yapıları koruma altına almak için Silvan İlçesindeki tarihi kalelerin ve surların restoresi yapılacak.

    2007 yılında yapılan ihalenin, büyük bir firma tarafından alındığı bildirildi. Keşif ve tespit çalışmaları yapılırken evleri sur üstünde ve sur dibinde olan vatandaşların evlerinin yıkılacağından dolayı telaşlananların olduğu gözlendi.

    Kültür Turizm Bakanlığı'nın Silvan'daki tarihi kaleler ve surların etrafının şu an için temizlenmeyeceğini, sadece kalelerin ve surların bakım ve onarımının yapılacağı bildirildi.

    Yeni Şafak, Haber: Ferhat Parlak, 24.12.2007

    YENİ ATANAN EFES KAZI HEYETİ BAŞKANI ONAY BEKLİYOR

     

     

    Avusturya Kültür Bakanlığı tarafından Efes Antik Kenti Kazı Başkanlığı'na atanan ve Türkiye'den de atama onayı bekleyen Doç.Dr. Sabine Landstaetter, yeni dönemde uygulayacağı projeleri açıkladı. Efes'i çevresiyle birlikte araştıracağını dile getiren Landstaetter, "Türk parasında bile yer alan Efes'in kültür turizmine daha fazla katkı sağlaması için çalışacağım" dedi.

     

    Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan atama onayı bekleyen Landstaetter, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji bölümü öğretim üyeleri Prof. Binnur Güler ve Yard. Doç.Dr. Ergün Laflı'nın daveti üzerine İzmir'e geldi. Landstaetter, "Yeni görevim bana daha büyük sorumluluklar getirecek. Türk bilimadamlarıyla çalışma konusunda açığım. Yapacağım ilk iş, Efes kazı alanının genişletilmesi olacaktır. Efes'i çevresiyle birlikte araştıracağım. Özellikle Tire, Ödemiş ve Menderes'te kazı yapılacak" dedi.

     

    Landstaetter'in 12 yıldır Efes'teki kazılarda çalıştığını ve Ord. Prof.Dr. Fritz Krinzinger'in yerine atandığını Yard.Doç.Dr. Ergün Laflı, "Sabine Lanstaetter, Avusturya Kültür Bakanlığı tarafından Türkiye'deki Anıtlar ve Müzeler Müdürlüğü'ne Efes'in yeni kazı başkanı olarak önerildi. 100 yılı aşkın süredir Efes'teki kazıları yürüten Avusturyalıların bu önerisi Kültür Bakanlığımız tarafından kabul edilirse Landstaetter resmi olarak görevine başlayacak. Ancak biz bu prosedürler devam ederken Landstaetter'in Efes için yapmayı düşündüğü projeleri öğrenmek istedik. 12 yıldır zaten kazı heyetinde yer alan Landstaeetter'i bölgemize yapacağı katkıları anlamak istedik" dedi.

    Yeni Asır, Haber: Nihal Aşkın, 24.12.2007

    ÖKSÜZ KALAN TABYALAR AYAĞA KALDIRILIYOR

     

    Gelibolu Yarımadası’nda, dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın koordinatörlüğünde Uzun Devreli Gelişme Planı (UDGP) kapsamında şehitlik, anıt ve tabyalarda gerçekleştirilen projelerin ardından, Anadolu yakasındaki tarihi tabyalar, bataryalar ve şehitliklerin restore edilmesi için de çalışma başlatıldı.


    Bu kapsamda, Orhaniye ve Hamidiye tabyaları ile Hasan-Mevsuf, Çakaltepe, Topçamlar ve Tektop bataryaları yeniden düzenlenip, turizme kazandırılacak. Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, milli tarih bakımından önemli olayların cereyan ettiği söz konusu bölgelerde şehitlerin hatırasına sahip çıkmak adına bu çalışmaların yapılması gerektiğini belirterek, Çanakkale’nin Anadolu yakasının da şehitler yatağı olduğunu vurguladı.

    Çanakkale’ye gelen ziyaretçilerin genellikle Gelibolu Yarımadası’nı ziyaret etmesi sebebiyle turist sayısındaki artışın tek taraflı kaldığına işaret eden Kırlı, şöyle konuştu: “Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda yapılan çalışmaların benzerlerinin Anadolu yakasında da yapılma zamanı gelmiştir. Çanakkale Savaşları’nda stratejik öneme sahip olan Orhaniye ve Hamidiye tabyaları ile Hasan-Mevsuf, Topçamlar, Tektop ve Çakaltepe bataryalarının yeniden düzenlenmesi ve turizme kazandırılması amacıyla hazırladığımız dosyaları Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a ilettim. Askeri makamlardan izin alınması halinde proje çalışmalarının kısa süre içerisinde başlaması bekleniyor.”

    Türkiye Gazetesi, 24.12.2007

    KAÇAK KAZIYA SUÇÜSTÜ

     

    Karabük'ün Safranbolu İlçesi Kadıbükü Köyü'nde tarihi eser kazası yapan 3 kişi suçüstü yakalandı.

     

    Edinilen bilgilere göre, Kadıbükü köyünde tarihi eser kazası yapıldığı ihbarını alan İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık timleri harekete geçerek, kazı yaptıkları tespit edilen H.A (44), T.A (34) ve T.S.A (34) suçüstü yakalandı.

     

    Yakalanan şahıslarla birlikte, kazma, kürek ve mali ele geçirildi. Yakalan 3 kişi çıkarıldıkları gözaltına alındı. Adli işlemlerin tamamlanmasının ardından Safranbolu Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

    Karabük Kent Haber, 24.12.2007

    AYASOFYA TOPKAPI'YI GEÇTİ

     

    Dünyanın 7 harikası arasına girmeye aday olan Ayasofya Müzesi her ne kadar seçilemese de bu tanıtımla ilk defa ziyaretçi sayısı olarak Topkapı Sarayı Müzesi'ni geçmeyi başardı.

    2007'nin ilk 11 ayında Ayasofya' yı gezenlerin sayısı geçen seneye göre 500 bin artarak 2 milyon 111 bin 993 kişi oldu. Topkapı'yı ise 1 milyon 655 bin 890 kişi gezdi.

    Sabah, Haber: Ercan Sarıkaya, 24.12.2007

    NEMRUT SEFERBERLİĞİ

     

     

    Nemrut Dağı’ndaki tarihi eserlerin özelliğini kaybetmemesi ve bölgenin daha fazla turist çekmesini sağlamak için çalışma başlatılıyor. AKP milletvekilleri Nemrut Dağı ile ilgili Meclis Başkanlığı'na araştırma önergesi verirken, Hollanda’dan bir milyon euroluk hibe desteği alınması için Kültür Bakanlığı harekete geçti. Nemrut Dağı’nın hangi ile ait olduğu konusunda yıllardan beri çekişen Adıyaman ve Malatya milletvekilleri, Nemrut’un kurtarılması konusunda verilecek araştırma önergesinde iş birliği yaptı. Önergeyi, “Beni arabulucu tayin ettiler” diyen AKP’nin Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan verdi.

    Önergede, Nemrut Dağı’na teleferik yapılması önerisi de yer alıyor. Adıyaman-Malatya arasında Nemrut Dağı konusunda kimi zaman traji-komik olaylara sebep olan sahiplik çekişmesi, TBMM Başkanlığı’na verilen araştırma önergesi ile ortadan kalkacak. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da desteklediği önerge, her iki ilden milletvekillerinin de katıldığı bir komisyon kurulması ve Nemrut’un kurtarılması amacını taşıyor. Fırat ve önerge sahibi AKP Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın da katılımıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bu konuda toplantı yapıldığı öğrenildi. Toplantıya Hollanda büyükelçisi de katılırken, Nemrut’taki tarihi eserlerin özelliğini kaybetmemesi için yapılacak çalışmalarda Hollanda’dan bir milyon euroluk hibe desteği verilmesi de gündeme geldi.

    AKP’nin araştırma önergesinin amacının Nemrut’un kurtarılması ve dağdaki heykellerin yıpranmasını önlemeye yönelik neler yapılacağı olduğu belirtildi. Önerge sahibi Mehmet Erdoğan, şunları söyledi: “Eksi 40, artı 40 derece hava şartlarından dev heykeller her yıl biraz daha yıpranıyor. Ayrıca bölgede bulunan kral mezarları çökmek üzere, onlarla ilgili çalışma yapılma zorunluluğu var. Üç başlı aslan heykeli ise toprak altında. Nemrut’un turizme katkısı ve tarihi önemi sebebiyle korunması gerekiyor. Bunun için ne yapabiliriz diye komisyon kurmayı önerdik. Önergemize hem Adıyaman hem de Malatya milletvekilleri imza verdi. İki ilin milletvekilleri Nemrut konusunda ilk defa bir araya geliyor.”

    Türkiye Gazetesi, Haber. Yücel Kayaoğlu, 24.12.2007

    ÇİN SEDDİ'NE TURİST SINIRLAMASI

     

     

    Tarihi yapının korunması amacıyla Çin Seddi'ne gelen günlük turist sayısına sınırlama getirilmesi istendi.

    Pekin Belediyesi Çevre ve Orman Düzenlemesi Bürosu, Çin Seddi'nin tarihi duvarları ve çevresinin daha uzun süre insan kalabalığına dayanamayacağını açıkladı.


    Seddin en çok gezilen bölümü olan Badaling ile diğer bölümlerine günde en fazla 53 bin 300 kişinin gelmesine izin verilmesi önerildi.


    Çin Seddi'ne yılda en fazla 16 milyon turist sınırı gelmesine izin verilmesiyle tarihi yapının daha uzun süre korunabileceği açıklandı.

    Milliyet, Haber: levent Uluçer, 24.12.2007

    348 TARİHİ ESER TÜRKİYE'YE GERİ GETİRİLDİ

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, yurt dışına kaçırılan eserlerin ait oldukları topraklara dönmesi ve buralarda sergilenmesi gerektiğini belirterek, "Hemen gelecek yıl bunları çözebiliriz dersem belki abartmış olurum. Ama bu konuda daha dikkatli politikalar ile ülkelerle ilişkilerimizi zedelemeden ama bir ölçüde yaptırım boyutu olan yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışacağız" dedi.


    Günay, Türkiye'den kaçırılan eserlerin bulunduğu ülkelerin büyükelçileri kendisini ziyarete geldiğinde, bu konuyu gündeme getirdiğini söyledi. Büyükelçilere, Türkiye'nin konuya ilişkin "dikkatini, duyarlılığını ve haklılığını anlatmaya çalıştığını" belirten Günay, şöyle devam etti:
    "Biz bu konuda, ülkelerle ilişkilerimizi zedelemeden bazı yaptırımlar, bazı dikkat belirtileri geliştirme çalışıyoruz. Çok önceki yıllarda Türkiye'den çıkarılmış çok önemli varlıklar var. Bunların tartışmaları yıllardır sürüyor. Hemen gelecek yıl bunları çözebiliriz dersem belki abartmış olurum. Ama bu konuda daha dikkatli politikalar, daha ilişkilerimizi zedelemeden ama bir ölçüde yaptırım boyutu olan yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışacağız."

    Bakan Günay, yurt dışına kaçırılan tarihi eserlerin ait oldukları topraklara dönmesi ve buralarda sergilenmesi gerektiğini belirterek, dünyada kültürel varlıklar konusundaki kuralların da bu şekilde olduğunu hatırlattı.


    Günay, "Ama ne yazık ki geçmiş yıllarda, 20. yüzyılın başlarında, özellikle Ortadoğu'da batılı ülkeler büyük bir talan gerçekleştirmişler. Birinci ve İkinci dünya savaşları da buna vesile olmuş. Bu bölgelerde savaşılırken bir yandan da ciddi arkeolojik soygun yapılmış. Şimdi bunların iadesini sağlamaya çalışıyoruz ama galiba biraz daha uğraşacağız" diye konuştu.


    Eserlerin Türkiye'den kaçırılıp, dışarıda ticari olarak kullanılmaya çalışıldığı olaylara da müdahale ettiklerini ve bu konuda bakanlığın ciddi çalışmalarda bulunduğunu anlatan Günay, en son Londra'da, böyle bir eserin satışına müdahale edip, durdurduklarını kaydetti.

    Bakanlığın çalışmaları sonucunda, Türkiye'den yurt dışına kaçırılan eserlerden 348 tanesi, bu yıl Türkiye'ye getirildi. Bu eserler ve getirildikleri ülkeler şöyle:


    -Avusturya'da geçen yıl bir otobüste ele geçirilen Roma ve Bizans dönemine ait 316 parça,
    -Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) bulunan ve yaklaşık bin 666 kilogram ağırlığında Roma dönemine ait heykel, stel ve lahit parçalarından oluşan 23 adet tarihi eser,
    -İngiltere'den getirilen, Efes Antik kentinden götürülmüş Roma dönemine ait 1 yüzük,
    -Almanya'nın Münih kentinde ele geçen 4 adet sikke,
    -Almanya'nın Nünberg şehrinde ele geçen 2 adet mermer stel parçası
    -İzmir'deki Agora deposundan 2004'te çalınan ve Almanya'da bulunan mermer erkek heykel başı,
    -Denizli'deki Laodikya antik kenti kazı deposundan çalınan ve İsviçre'de ele geçirilen bronz bir heykele ait el.

    Hala, Almanya, Rusya Federasyonu, Hırvatistan, ABD, Danimarka, İtalya, Fransa, İsviçre, Sırbistan-Karadağ, Bulgaristan ve İngiltere gibi ülkelerin müzelerinde sergilenen Türkiye'den kaçırılmış bir çok tarihi eser var. Türkiye'nin bu eserlerin iadesi için girişimlerinin sürdüğü belirtiliyor.


    Türkiye'nin iadesini istediği bazı eserler şöyle:


    -Boğazköy Sfenksi: Berlin Müzesi'nde bulunuyor. Osmanlı Devleti döneminde onarım için götürülen sfenks, geri getirilmemişti.
    -Bergama Zeus Sunağı: Alman arkeoloğu Human'ın 1871 yılında yaptığı izinsiz kazı sonucu Zeus Tapınağı'nı Berlin'e taşıdı.
    -Truva Hazineleri: Alman arkeolog Schliemann'ın 1869-1871 yıllarında yaptığı kazılarda bulunan hazine, Osmanlı makamlarının izni olmadan kaçırılmıştı.
    -Lidya eserleri: Eserler New York Metropolitan Müzesinde sergileniyor. Geri alınması için dava açılmıştı.
    -Kuran Sayfaları: Nuruosmaniye Kütüphanesinden çalınan 210 sayfa Kur'an Princeton Üniversitesi'nde tutuluyor. Ayrıca, Kur'an-ı Kerim'in bir yaprağı Mısır'da, iki yaprağı David Sampling Müzesi'nde, iki yaprağı da İngiltere'de bir şahsın elinde duruyor.

    Ayrıca, 1980 yılında, Perge örenyerinde, bilimsel kazılar sonucunda alt yarısı çıkarılarak Antalya Müzesi'ne konulan Herakles Helkeli'nin üst kısmı ABD'de Boston Museum of Fine Art'da bulunuyor. Eserin, üst yarısının iadesine ilişkin müzakerelerin 2006 yılında Dışışleri Bakanlığı aracılığıyla başladığı, müze yetkililerinin Türkiye'ye davet edildiği belirtiliyor.


    ABD'nin J. Paul Getty Müzesi'nde de sergilenen Türkiye'den çalınmış eserlerin iadesi isteniyor.
    Paris Louvre Müzesi'nde olduğu tespit edilen Ayasofya Cami Haziresi'ndeki Sultan II. Selim Türbesi'nin girişindeki çinilerin geri getirilmesi için dava açıldığı bildirildi.


    Afyonkarahisar'daki Tatarlı Tümülüsü'ne ait milattan önce 453 tarihli 4 adet boyalı ahşap friz, Almanya'nın Münih şehrindeki Archaologische Staatssammlung Müzesi'nde teşhirde tutuluyor. Parçalarının iadesi için Türkiye'nin girişimlerinin sürdüğü ifade ediliyor.


    İtalya'da bulunan Lidya yazıtının geri getirilmesi işlemleri de devam ediyor.


    Bununla birlikte, Rusya'da ele geçen, Türkiye kökenli Bizans dönemine ait gümüş haç ve altın bileziğin de iadesi isteniyor.


    Interpol bültenleri aracılığıyla arattırılan ve iadesi istenen eserler ise şunlar:
    -Marmara Balıkesir Saraylı beldesindeki açık hava müzesinden çalınan mermer imparator heykel başı,
    -Kocaeli Müzesi Müdürlüğü fuar alanından çalınan heykel başı.


    Ayrıca, Bulgaristan'da ele geçirilen çeşitli eserlerin iadesi için de ülkelere istinabe talepleri gönderildiği kaydedildi.

    Yurt dışına kaçak kazı ve yasa dışı yollarla götürülen tarihi eserlerin iadesi, 1970 UNESCO sözleşmesi ve ikili görüşmelerle yapılıyor. İkili görüşmelerdeki iade talebi kabul edilmediği zaman da Dışişleri Bakanlığı tarafından sağlanan avukatlık firmaları aracılığıyla dava yoluna gidiliyor. Avrupa'da yapılan birçok müzayede de bakanlık tarafından takip ediliyor.


    Ayrıca, müze ve ören yerlerinden çalınan eserlerin yurt dışına çıkışlarının önlenmesi ve kaçakçıların yakalanması için fotoğraflı envanter bilgileri, Başbakanlık, Gümrük Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, İçişleri ile Dışişleri bakanlıkları gibi ilgili kurum ve bağlı birimlerine gönderiliyor.

    Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanı Günay, Türkiye çapında, kazıların da devam ettiğini söyledi. Kazı başkanlarının çoğunluğunun Türk olduğunu belirten Günay, "Daha çok sayıda biz kazı yapıyoruz. Kazı başkanları daha çok Türkler. Bizim yaptığımız kazılar da yıllar içinde artıyor. Üniversite, onların bu konudaki uzman fakülteleri, bu alandaki bilimsel çalışmalar, bilim adamları, bu alanda üniversitelerin imkanı geliştikçe bizim de yapacaklarımız çoğalacak" dedi.


    Günay, yabancı üniversiteler ve kazı başkanları aracılığıyla devam eden kazılarla ilgili olarak da "Geçmiş yıllardan beri devam edegelen kazılar bunlar. Onlar bir kültür anlaşması, kültürel destek çerçevesinde devam ediyor" diye konuştu.

     

    Türkiye'de, bu yıl yapılan kazıların 86'sını Türk üniversiteleri yürütüyor. Yabancı üniversiteler de 43 ören yerinde kazı çalışmalarını sürdürüyor. Bir kazı ise Bilkent Üniversitesi tarafından yabancı bir kazı başkanıyla yapıyor. Bu yılki yabancı kazıların 14'ü Alman, 8'i İtalyan, 6'sı ABD'li, 5'i de İngiliz üniversiteleri veya kurumları tarafından yürütülüyor. Ayrıca, Avusturya, Fransa, Belçika, Hollanda, Japonya, Kanada ve İsveç'ten de gelen kazı ekipleri bulunuyor.

    Haber Ekspres, 23.12.2007

    ZEUGMA'YI TANITIM YOLLARI ARANIYOR

     

    Zeugma Antik Kenti'ni tanıtmak için çeşitli arayışlara giren Gaziantep Özel İdaresi, antik kenti daha geniş kitlelere anlatmak için çalışmalarını sürdürüyor.

     

    Gaziantep Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülkadir Demir, Gazianteplilerin, Zeugma'yı yeteri kadar değerlendiremediğine dikkat çekti. "Zeugma'yı, zamanında iyi değerlendiremedik, yeni anlayışla Zeugma turizm bölgesine canlılık kazandırılacak" diyen Demir, bunun için çalışma içinde olduklarına dikkat çekti. Daha önce Kumla Vapuru ile barajda turlar düzenlediklerini söyleyen Demir, bu vapur sayesinde Zeugma'yı anlatma fırsatı yakaladıklarını ifade etti. Yaz, kış demeden vapur seferlerinin yapıldığına dikkat çeken Demir, vapurun sembolik bir ücretle çalıştığını dile getirdi. Demir, "Vapuru, bilerek kiraya vermedik. Bu vapur herkesin malı, kamunun elinde olduğu zaman herkes ayrım gözetmeden kullanabilir." dedi. İl Özel İdaresi'nin Zeugma'da imar planlaması yaptığını belirten Demir, bunun için 400 bin YTL'lik ödenek ayrıldığını kaydetti. Bu ödenekle Zeugma'nın bulunduğu alanın yeni bir turizm havzası olarak değerlendirileceğini ifade etti.

    Zaman, Haber: Adem Yılmaz, 23.12.2007

    AKŞEMSEDDİN CAMİİ RESTORE EDİLİYOR

     

    Kastamonu'nun Küre İlçesi'nin en eski yapılarından olan Hoca Akşemseddin tarafından 1455 yılında yaptırılan 552 yıllık tarihi Akşemseddin Camii aslına uygun olarak orijinal bir biçimde onarımına başlandı.

     

    Gerek mimarisi, gerek akustiği, kapısı ve minberindeki ağaç işlemeleriyle meraklılarının en çok ziyaret ettikleri yer olan Küre`deki tarihi camii onarım, yapım, tamirat ve restorasyon çalışmaları 400 gün iş gününde tamamlanarak hizmete girecek. Cami restorasyonu müteahhitliğini  Nilşen İnşaat A.Ş aldı.

    Kastamonu Postası, Haber: Cengiz Muhziroğlu, 23.12.2007

    HALİÇ'İN YENİ MÜZESİ AÇILIŞ İÇİN GÜN SAYIYOR

     

     

    Art arda açılan müzelerle kültür havzasına dönüşen Haliç'e yeni bir müze daha geliyor. İstanbul'un tarihi semtlerinden Eyüp'te ilçenin kültürel kimliğini ve geçmişini geleceğe taşıyacak Nezih Eldem Şehir Müzesi açılmak için gün sayıyor. Eyüp Belediyesi, yeni baştan inşa ettiği belediye binasının yanında bulunan eski Askeri Dikimevi'ni müze olarak hizmete açmaya hazırlanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gerekli onayların alındığı müze 2008'in ilk çeyreğinde açılacak ve ilçeye ait kültürel belge ve eserler sergilenecek.

    Sabah, Haber: Recai Kömür, 23.12.2007

    ÇALINAN TARİHİ ESER İSVİÇRE'DEN DÖNDÜ

     

    Denizli Merkez ilçeye bağlı Laodikya antik kenti kazı deposundan 2 Mayıs 2005 tarihinde 9 adet etütlük eserin çalındığı tespit edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 25 Mayıs 2005 tarihinde bir uyarı yazısı yazarak, ilgili kurumlardan ve valiliklerden yurtiçinde ve yurtdışında eserleri aramalarını istedi.


    İnterpol'e de bildirilen çalıntı eserlere iki yıl boyunca ulaşılamadı. Roma dönemine ait bronz heykel İnterpol tarafından hazırlanan "Aranan Eserler" CD-ROM'unda 2005/34900-1.9 numara ile kayıtlıydı. Eser, İsviçre Basel'de bir müzayedede satışa sunuldu. İsviçre polisi eserin İnterpol tarafından arandığını fark edince müzayede öncesi esere el koydu. Durum İnterpole'de haber verildi.


    İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, İnterpol-Europol-Sirene Daire Başkanlığı'nın 29 Kasım 2006 tarihli ve 197619 sayılı yazısı ile durum Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirildi. İnterpol'de eserin İsviçre Büyükelçiliği'ne teslim edilmesini istedi.

    Roma dönemi bronz heykel kolu, 1 Kasım 2007 tarihinde Dışişleri Bakanlığı'ndan teslim alınarak Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü uzmanlarına teslim edildi. Geri kalan 8 eser ise hala kayıp. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri bu eserlerin de İsviçre'de olması ihtimalini göz önünde bulundurarak bu ülkedeki müzayedeleri gözlem altına aldı.

    Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 23.12.2007

    ANADOLU'NUN GİZEMLİ MUMYALARI

     

    Ölümden sonra bedeni koruma düşüncesinin ürünü olan mumyalama Anadolu'da da vardı ve bazı mumyalar, günümüze kadar ulaştı.

    Anadolu mumyaları, gerek yaşadıkları kültür dönemi, gerekse koruma yöntemleriyle benzersiz özellikler ve gizem taşıyor. Dünyada iç organlarıyla birlikte mumyalanan tek örnekler, Amasya'daki İlhanlı soyluları. Karaman'daki 17 yaşındaki genç kızın mumyası ise görenleri hayrete düşürüyor. "Ihlara Rahibesi"nin mumyası ise bize onun denizden gelen, sarışın, 22 yaşında bir kız olduğu bilgisini veriyor.





    Amasya Müzesi'nde sergilenen 6 mumya, kente gelen yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor. 14'üncü yüzyılda İlhanlılar Dönemi'nde iç organları ile mumyalanan ve hem Türk, hem de Müslüman kişilere ait olmaları nedeniyle mumyaların dünyada eşi benzeri bulunmuyor. Dünyanın en iyi mumya koleksiyonlarından birine sahip olan Amasya'daki mumyaların İlhanlılar Dönemi'nde, Moğollar tarafından zehirlenerek ya da boğularak öldürüldükleri tahmin edilen Anadolu Nazırı Şehzade Cumudar, Amasya Emiri İşbuğa Noyan, Amasya'da hükmetmiş olan İzzettin Mehmet Pervane Bey, eşi ve 2 çocuğuna ait olduğu belirtiliyor. Bu mumyalar, Mısır'dakilerin aksine iç organları çıkartılmadan mumyalanan ilk Türk ve Müslüman mumyalar olma özelliğini taşıyor.

     

    Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde de bahsettiği mumyalar, Amasya Müzesi'nin kurulduğu 1925 yılından beri biliniyor. O yıllarda sergilenmek üzere müze deposuna konulan mumyalar, kentin ortasından geçen Yeşilırmak'ın taşması sonucu olumsuz yönde etkilenirken, daha sonra Gökmedrese Camii'nin 1962 yılında müze olarak kullanılmaya başlanmasıyla birlikte daha iyi koruma altına alınarak burada yeniden sergilendi. Amasya Müzesi'nin 1976 yılında hizmete girmesiyle birlikte de yeni müzenin bahçesinde bulunan Sultan Mesut Türbesi'de bir düzenleme yapılarak 6 mumya buraya taşındı.

     

    Karaman'ın Taşkale Beldesi Manazan Mevkii'nde bulunan mağaralarda 1986 yılında yapılan çevre düzenlemesi sırasında gizli bir odada 6'ncı yüzyılda yaşamış genç bir kızın cesedi bulundu. Manazan'daki diğer mezarlardaki iskeletlerin aksine, genç kızın cesedinde hiçbir bozulma yoktu. Uzmanlar dünyada sergilenen birçok mumyanın kimyasal karışımlar içerdiğini, ancak Karaman'daki bu mumyada kimyasal madde bulunmadığını ortaya çıkardı. Karaman Müzesi'nde özel bölümde sergilenen "Manazan Gelini"nin Bizans döneminde yaşadığını belirten Arkeolog Cengiz Topal, şunları söyledi: "17 yaşlarında olduğu belirlenen genç kız mumyasının kafatasındaki parçalanma dışında hemen hemen tüm vücudu sağlam olarak günümüze ulaştı. Kızın o dönemdeki konumu ve kimliği ise bilinmiyor. Üzerindeki kumaşın renk ve desenleri 14 asır öncesine ait olduğunu gösteriyor."





    Elazığ'ın Harput İlçesi'nde Alaca Mescidi'nde bulunan bir ağaç sandukada vatandaşların "Arap Baba" dediği bu mumya bulunuyor. Kimliği hálá belli değil. Mescidin giriş kapısı üzerindeki kitabesinde yaptıran kişinin ismi "Yusuf bin Arabi Şah" olarak geçer. Bazılarına göre zemin katta sanduka içindeki mumya, 1200 yıllarında yaşayan Arap Şah'a ait. Hálá çürümeden duran cesedin mumyalama aşamalarından geçmediği biliniyor. Her şeye rağmen 7 asırdan fazla bir zamandır bu cesedin çürümeden zamana meydan okumasındaki sır çözülebilmiş değil. Yörede Arap Baba ile ilgili anlatılan pek çok rivayet var. Bu rivayetlerin ortak temel fikirlerinden birisi ise, Arap Baba'nın çevreye bereket ve mutluluk veren bir kutsal kişi olduğu.

    Aksaray'daki Ihlara Vadisi'nde 4 yüzyıl sonra yaşayan bir rahibe mumyası ise Yılanlı Kilise civarında 1965 yılında bulundu. MS 10'uncu yüzyıla ait olduğu belirtilen mumya Niğde Müzesi'nde sergileniyor. National Geographic'nin mumya uzmanlarının 2003'te yaptıkları detaylı incelemelerde, rahibe mumyasının 22 yaşlarında, 162 cm boyunda, sarışın bir kıza ait olduğu belirlendi. Rahibenin enfeksiyon nedeniyle öldüğü tahmin edilirken, leğen kemiğinin açılmaması nedeniyle hiç doğum yapmadığı tespit edildi. Saç kılında yapılan incelemelerde ise rahibenin sarışın olduğu, deniz ürünleriyle beslenilen bir yerden geldiği kaydedildi.

    Hürriyet, 23.12.2007

    KONTUN HAYALETİ HALA İSTANBUL'DA





    Kont Abraham-Salomon dö Kamondo, İstanbul'da Kırım Savaşı sırasında başlayan kent yönetimi reformu içinde, ilk belediyenin (6. Daire) kuruluşunda yer alan, Şirket-i Hayriye, Dersaadet Tramvay Şirketi gibi önemli kentsel altyapı yatırımlarına öncülük eden, yeni eğitim kurumlarının oluşumunda rol oynayan İstanbullu bir hayırsever, bir sivil toplum önderi. Yaşadığı dönemde Osmanlı padişahı dahil bütün İstanbullular tarafından sayılan sevilen, İtalyan İmparatoru Victor Emmanuel tarafından kont unvanı verilen Abraham-Salomon dö Kamondo İspanya'daki engizisyondan kaçarak önce Venedik'e, sonra İstanbul'a yerleşen bir aileden geliyor. Bu ailenin son fertleri ll. Dünya Savaşı'nda Nazi temerküz kampı Auschwitz'de can veriyorlar.


    Kont Abraham-Salomon dö Kamondo'nun mezartaşı bugün yerinden sökülmüş, kırılmış olarak çöplerle, molozlarla birlikte bir yığıntının içinde duruyor. Bugün sanki bir savaş geçirmiş gibi harap durumdaki anıtmezarı ise Haliç'e hakim bir noktada, Hasköy'de çevreyolu tarafından oyulan bir tepenin üzerinde bulunuyor. Kont Abraham-Salomon dö Kamondo'nun 1873'te Paris'te öldüğü, vasiyeti üzerine naaşının çok sevdiği kente, İstanbul'a nakledildiği, saray bandosu ve devlet erkanının hazır olduğu bir törenle buraya defnedildiği biliniyor. Bu törenin olduğu gün boyunca İstanbul'da esnafın kepenk kapattığı, borsanın tatil edildiği dönemin yazılı kaynaklarında yer alıyor. Anıtmezar, bir zamanlar 20 bin İstanbullu Yahudi'nin yaşadığı Hasköy'de, en son gömülerin 1973'lerde yapıldığı tarihi mezarlık alanı içinde yer alıyor. Bu tarihlere kadar sağlam vaziyette olan bu yapı son zamanlarda insani müdahalelerin yıpratıcı etkilerine ve vandalizme sahne oldu. Mezarlık alanı da binalar tarafından işgal edildi. Son olarak da bir bölümü kurucusu olduğu belediyenin çöp kamyonlarının park yeri olarak kullanılmaya başlandı. Geriye kalan mezarlık alanı için de, anıtmezarı ve mezarlığı dikkate almayan bir kurban kesim merkezi projesi hazırlatıldı. Eğer bu bina da yapılırsa Kont Abraham-Salomon dö Kamondo yakın tarihin derinliklerinde kaybolacak ve anıtmezarı da vicdanları sızlatan bir belge olarak kimseyi rahatsız etmeyecek.

    Başka kentlerdeki benzer anıtlar yüzlerce yıl hiçbir restorasyon geçirmeden ve üzerinde bir çizik bile olmadan ayakta dururken, adı bir zamanlar neredeyse İstanbul'la birlikte anılan, ancak nasıl olduysa günümüzde "unutulan" ya da kayıtlardan silinmeye çalışılan bir tarihi şahsiyetle ilgili anıtın nasıl adım adım yok edilmeye çalışıldığı ortada. Bu durum aynı zamanda 150 yıl önce kurulan modern yerel kamu idaresinin nasıl ve neye doğru dönüştüğünü gösteriyor. Bu nedenle sorunu, basit restorasyon konusu gibi dar bir çerçeveye hapsetmeye çalışanların ikiyüzlü bir tutum sergilediklerini düşünüyorum.

     

    Bugün 75 yaşında olan Nesim Bey bütün başından geçenlere rağmen gülümsemesi hiç eksik olmayan, tatlı sohbetine doyulmayan bir İstanbullu, Hasköy doğumlu bir Yahudi. Haliç'te deniz kenarındaki tarihi üç katlı kagir binası, içindeki aletleri, makineleriyle birlikte bir gün aniden yıktırılıvermiş. Nesim Bey'in yaşadığı acı işyerini kaybetmekle ya da ailesinin Trakya'dan göç etmek zorunda kalması, babasının Varlık Vergisi ile ödeyemeyeceği kadar bir vergi tahakkuk ettirilerek taş kırmaya gönderilmesiyle sınırlı değil. Kendi mezarının da çocukları tarafından bulunamayacağına ve İstanbul'da ailesinden hiçbir iz kalmayacağına içtenlikle inanıyor. Nedenini sorduğumda, kendi babasının, annesinin mezarını örnek gösteriyor: "Bir gün damperli kamyonlar sahile moloz dökmeye başladılar. Baktım dökülenler moloz değil, mermer taşları ve insan kemikleri. Yukarı çıktım, ailemin mezarını aradım, bulamadım. Bir gün önce yerinde duran mezardan geriye bir şey kalmamıştı. Hiç kimse sesini çıkaramadı. İnsanlık ayıbı. Ama ne yapalım susuyoruz. Susmayı bileceksiniz. Konuştunuz mu, her şey biter. Bir yerde barınamazsınız. Bu nedenle elden bir şey gelmez".


    Bunları söyledikten sonra küçük bir sessizlik oluyor. Bu yaşlı adam belki de yıllardır süren suskunluğunu bozmanın zamanının geldiğini düşünüyor. İlk defa tanımadığı insanlara herkesin bildiği ama ortalıkta asla konuşmadıkları sorunları anlatma ihtiyacı duyuyor: "Tepedeki Yahudi Mezarlığı, şimdi caminin olduğu yeri, belediyenin çöp kamyonlarının bulunduğu yeri, hatta evlerin inşa edildiği yeri de kapsıyordu. Aşağıdaki çukura kadar. Mezarlığın çoğu işgal edildi. Ne yapacaksınız? (İşaret parmağını ağzına doğru götürerek) Burada da susmayı bileceksiniz."

    Susmayı bilmek... Hayatta kalmak, insan içine çıktığında konuşmamak, hiçbir sorun yokmuş gibi davranmak. Müslüman ya da Yahudi, Rum ya da Ermeni, Alevi, Kürt... Başına bir olay gelen herkesin susmak için mutlaka bir nedeni olmalı. Hoşgörüye sığınmak işte böyle bir şey. İktidarlar hoşgörünün kendi inanışlarından kaynaklandığını iddia ediyor. Oysa bu kendisini merkeze yerleştiren, kamusal gücü tekelci bir biçimde kullanan ve vatandaşlık haklarını sorgulamayı engelleyen bir yönetim biçimi.


    "Ben yukarıdaki Yahudi okulunda okudum, orası simdi yaşlılar yurdu. Eskiden burada 20 sinagog vardı. Bu bölgede 20 bin Yahudi yaşıyordu. Şimdi bir iki tane var ama güvenlik nedeniyle her gün açık değil. Herkes korkuyor. Bir zamanlar burada ne kadar özgür yaşıyordu insanlar. Varlık Vergisi zamanında benim babama öyle bir vergi geldi ki, ödemesi mümkün değil. Elindeki avucundakini satsa yetmez. Babamı aldılar, kampa götürdüler. Görünüşte vergi herkese ama, nasıl bir eşitsizlik yapıldı, bilemezsiniz. İsrail kurulunca buradan büyük bir göç yaşandı".


    Yıkımlar sırasında ortaya çıkan manzara ürpertici. İstanbul'un can damarı olan bölgede mimarlık mirası binalar yok edildi, halk işyerlerini, evlerini kaybetti, fakirleşti.

    "Belediye başkanı bize buradan çıkın dedi ve hemen yıkım başladı. İki kuruş da para veriyordu ama bu para taşınmaya bile yetmez. Tek tek yapı sahiplerine, kiracılara gelip binanızı yıkıyoruz, karşı koyarsanız sizin için çok daha kötü olur dediler. Belediyeye gittim, 'ne şikayet ediyorsun, bankaya paranı yatırdık' dediler, çevremi sardılar ve yaka paça tutarak dışarı attılar. Ne yapalım, ne edelim dedik, hep birlikte bir fırsatını bulup Başbakan'a kadar gittik. Derdimizi anlattık. O daha bizi dinlerken sinirlendi. 'Hala ne duruyorsunuz orada, hemen terk edin orayı' diye bizi azarladı. Büsbütün ne yapacağımızı şaşırdık..."


    Bugün de aynı tepeden inmeci yöntemlerle kültür mirası yapılar yok ediliyor. Geçenlerde benzer bir şekilde Süleymaniye'de Kiptaş tarafından insanlardan arındırılarak yıkılan tescilli yapıların gündeme geldiği toplantıda bir belediye yetkilisi İstanbul'da 'minkari' ustasının yetiştirilmesi gerektiğini söyleyip duruyordu. Bu sözler bana Marie Antoinette'in "ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler" sözünü hatırlatıyor. Oysa üyesi olmayı arzuladığımız AB yerel yönetim uygulamalarında kültür ve kültür mirası kavramı geçmiş inşa etmek için değil, demokratik değerleri pekiştirmek için öne çıkıyor. BM kültür ve eğitim örgütü UNESCO bünyesinde yapılan tartışmalar "somut olan" kültür mirası yanında fiziksel olmayan, yani "somut olmayan" kültür mirası kavramının kabul görmesine yol açtı. Bu gelişmeler demokrasiyi ve insan haklarını gözetmeden, ırkçılık, ayrımcılık yaparak, kentlileri dışlayarak kültür mirasının korunamayacağına ışık tutuyor.

    Radikal 2, Yazı: Korhan Gümüş, 23.12.2007

    580 YIL SONRA EMEKLİ OLUYOR

     

    Dünyanın en uzun taş köprüsü olan 580 yıllık Uzunköprü'nün yanına, yeni bir köprü yapılıyor.

     

    Alınan bilgiye göre, Edirne ile Gelibolu arasında ulaşımın sağlandığı ve üzerinden ağır tonajlı araçların da geçtiği köprünün görevi, yanına yapılacak yeni köprünün tamamlanmasıyla sona erecek.

     

    Yeni yapılacak köprü, Demirtaş Mahallesi'ndeki İstasyon Camisi'nin yaklaşık 350 metre aşağısından başlayarak Kavak Mahalle Mezarlığı önünden geçip, Uzunköprü Muzaffer Atasay Anadolu Lisesinin yanındaki Tezcanlar Çeltik Fabrikası'nın önünde bitirilecek.

     

    Yaklaşık 3 ay önce yapımına başlanan köprünün yapımının yaklaşık 3 yıl sürmesi bekleniyor.

     

    II. Murat'ın, Ergene Nehri üzerine 1426 yılında yapılması için talimat verdiği Uzunköprü, Mimar Müslihiddin tarafından, 1392 metre uzunluğunda, 6.80-6.90 metre genişliğinde ve 174 gözlü olarak, 1444 yılında tamamlandı.

     

    Köprünün II. Abdülhamid dönemindeki onarımı sırasında, kaidesi üzerinden alınarak, Gazi Mahmut Bey Çeşmesi üzerine yerleştirildi.

     

    Köprünün kemerlerinde ve kemer duvarlarında, çeşitli tarzda ve motifte taş süslemelere rastlanıyor.

    Edirne Kent Haber, 22.12.2007

    YAHYA KEMAL VEFA BEKLİYOR

     

     

    Türk şiirinin ve Türkçe’nin önemli kalemlerinden Yahya Kemal Beyatlı’nın Makedonya’nın başkenti Üsküp’te doğduğu ve daha sonra yıkılan evinin yeri şu anda çöplük görünümünde, boş bir arsa olarak duruyor.

     

    “Kaybolan Şehir, Mohaç Türküsü, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Sessiz Gemi, Rindlerin Ölümü, Başka Tepeden, Akıncı” gibi şiirlerle Türk halkının hafızalarında önemli bir konuma sahip olan Yahya Kemal Beyatlı’nın 1884’te doğduğu İshakiye Mahallesi’ndeki Adile Hanım Konağı’nın son durumu sevenlerini derinden etkiliyor.

     

    Üsküp’te Türkler tarafından kurulan Köprü Kültür, Sanat ve Eğitim Derneği Başkanı Hüsrev Emin, şairin doğduğu evin 1963’te yaşanan depremin ardından büyük oranda zarar gördüğünü ve daha sonra da yıkıldığını söyledi. Emin, söz konusu evin yerinin şu anda pazarcılar tarafından çöplerin bırakıldığı boş bir arsa olarak durduğunu kaydetti. Üsküplü Türkler olarak buranın farklı amaçlarla kullanılmaması için belediye nezdinde çalışmalar yaptıklarını anlatan Hüsrev Emin, “En büyük isteğimiz Yahya Kemal’in vefatının 50. yılı anısına buraya bir kültür evi ve müze olarak kullanılacak bir bina inşa edilmesidir. Bu konuda Türkiye’nin ilgili kurumlarından destek bekliyoruz” dedi. Hüsrev Emin, Yahya Kemal’in 12 yaşından 17 yaşına kadar yaşadığı Emin Bey Konağı’nın ise bir süre önce yıkılmak ve yerine yeni bir bina yapılmak istendiğini, ancak bunu engellediklerini ifade etti. Emin, Osmanlı mimarisinin en güzel özelliklerini yansıtan bu konağın da restore edilerek, Yahya Kemal’in anılarının yaşatıldığı bir bina olarak kullanılmasını arzu ettiklerini kaydetti.

    Türkiye Gazetesi, 22.12.2007

    İZNİK, 700 YILLIK ÇINARI İLE REKORLAR KİTABINA ADAY

     

    İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, büyük tasavvuf ehli Davud-i Kayseri Hazretleri'nin türbesinin yanında bulunan 700 yıllık 3 kollu dev çınarın Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi için çalışma başlatacaklarını açıkladı. Çevresi 24 metreyi bulan ağaç, Bursa'daki İnkaya Çınarı'ndan daha büyük.

     

     

    Bursa'nın İznik İlçesi, 4 imparatorluğa başkentlik yapması, tarihi surları, Ayasofya Müzesi, çinisi gibi birçok paha biçilmez tarihi ve kültürel mirasının yanında şimdi de 700 yıllık çınarı ile anılmak istiyor. İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, büyük tasavvuf ehli Davud-i Kayseri Hazretleri'nin türbesinin yanında bulunan 700 yıllık 3 kollu dev çınarın Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi için çalışma başlatacaklarını açıkladı. 2007 yılının Ocak ayında Osmanlı Devleti'nin ilk başmüderrisi olan büyük tasavvuf ehli Davud-i Kayseri Hazretleri'nin türbesini bulmak için girişimlerde bulunan Kaymakam Hüseyin Avcı, ünlü alimin mezarını Eşrefzade Mahallesi Davud-i Kayseri Sokağı'nda 5 günlük kazı sonrasında buldu. 700 yıllık tarihi çınarın doğusunda bulunan mezar, onarılarak türbeye dönüştürüldü. 700 yıllık çınarın hemen yanında bulunan türbe, etrafı dizayn edilerek park haline getirildi.

     

    Kaymakam Avcı, günyüzüne çıkan ve henüz keşfedilmeyen değerleriyle İznik'in bir marka olduğunu kaydetti. 700 yıllık tarihi çınarın önemine işaret eden Avcı, 24 metre çevresiyle Bursa'da Uludağ yolunda bilinen tarihi İnkaya Çınarı'ndan daha büyük olan 3 kollu bu çınarın Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi için girişimlerde bulunacaklarını ifade etti. İznik'in turizm potansiyeline yeni bir halka daha eklemeyi amaçlayan bu hamle, İznik'te de heyecana neden oldu. Ayasofya Müzesi'nde restorasyon çalışmaları da Kurban Bayramı'ndan önce nihayet başladı. Tarihin ayakta kalan en önemli yapılarından biri olan ve Hıristiyanlarca kutsal hac merkezlerinden biri kabul edilen Ayasofya Müzesi, tarihte birçok olaylara sahne olmuş bir mekan. 2. ve 7. konsül toplantılarına ev sahipliği yapan Ayasofya, önemini hala koruyor. Müze, orijinaline uygun olarak yeniden ayağa kaldırılacak. Restorasyonda, müzenin tavan kısmının kapatılması ve minaresinin onarılmasının yanında, duvarların ve çevresel faktörlerin düzenlenmesi hedefleniyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından açılan ihaleyi 375 bin YTL bedelle alan mimarlık firması, sözleşmenin imzalanmasıyla restorasyona başladı. Restorasyon çalışmalarının 5 ay içerisinde bitirilmesi bekleniyor.

    Zaman, Haber: Adem Elitok, 22.12.2007

    BURSA ANIT AĞAÇ ZENGİNİ

     

    ''Yeşil'' denilince akla gelen ilk kentlerden biri olan Bursa'da, çınardan meşeye, selviden manolyaya 870 anıt ağacın koruma altında olduğu bildirildi. Kentte, en yaşlısı 610 yaşında olmak üzere 300 yılı geride bırakmış 13 ağaç bulunuyor.

     

    Bursa Büyükşehir Belediyesi yetkililerinden alınan bilgiye göre, bir ağacın ''Anıt ağaç'' sayılabilmesi için, doğal yaşam tarzının benzerlerinden farklı gelişme göstermesi, konumu, yaş, boy, gövde çevresi veya taç yapısının belirli standartlarda ya da üstünde olması, cins, tür, varyetesindeki özellikleri, kültür birikimleri, geçmiş tarihi günümüze taşıması gibi özelliklerinden herhangi birine sahip bulunması gerekiyor.

     

    Bilim, sanat ve tarih açısından doğanın eşsiz birer yapıtı olarak nitelendirilen anıt ağaçlar, ''Yeşil'' denilince akla gelen ilk kentlerden biri olan Bursa'da da özenle korunuyor. Uzun yıllar ihmal edilerek tahribata uğrayan anıt ağaçlar, 1997 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi'nce uygulamaya konan ''Ağaç Koruma Politikası'' ile koruma altına alındı. Tespit çalışmalarıyla var olan 505 anıt ağaca yenileri eklenerek, bu sayı 870'i buldu.

     

    Kent sokaklarının canlı heykelleri anıt ağaçların kimlik kartları çıkartılırken, kötü durumda olan ağaçların tedavisi ve bakımı acil olarak yapıldı. Genel sağlık durumu iyi olan fakat mevcut yer döşemesinden dolayı yeterince hava alamayan kent içindeki anıt ağaçların kök çevresi, ağacın taç genişliği çapında kumlu granitle kaplandı. Ağaçların bakım ve tedavi çalışmaları sürdürülürken, anıt olabilecek nitelikteki ağaçları tespit çalışması ise devam ediyor.

     

    Bursa'daki 11 farklı türdeki anıt ağaçlar arasında, ''Doğu Çınarı'', önemli yer tutuyor. Kentte, anıt ağaç statüsünde toplam 541 ''Doğu Çınarı'' bulunurken, 170 ''Saplı Meşe'', 87 adet de ''Adi Selvi'' yer alıyor.

     

    Şimdiye kadar tesbit edilenler arasında 300 yaşını aşmış 13 ağaç bulunuyor. Hürriyet Mahallesi'nde yer alan çınar, 610 yılı geride bırakmasıyla kentteki en yaşlı ağaç olurken, 600 yaşındaki, ''İnkaya Çınarı'', 300 yaşını aşan ağaçlar arasında en sağlıklısı olarak dikkati çekiyor.

    Bursa'nın simgelerinden biri konumundaki ''İnkaya Çınarı'', bulunduğu yer ve konumu itibariyle yapılaşma içinde sıkışmamış olması ve çevre kirliliği baskısı altında kalmaması nedeniyle, ihtişamını koruyarak günümüze kadar ulaşmış durumda bulunuyor.

    Zaman, 22.12.2007

    600 YILLIK TARİH CANLANDIRILACAK

     

    Antalya’daki tarihi Arasta, KALEDER ve Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle İstanbul’daki Kapalıçarşı gibi olacak. Proje tamamlandığında Antalya yaşayan bir tarihe kavuşacak

    Antalya'nın en eski alışveriş merkezi Kalekapısı’ndaki 600 yıllık tarihi Arasta, İstanbul’daki Kapalıçarşı tarzına kavuşacak. Kalekapısı Esnafları Güçlendirme ve Kalkındırma Derneği (KALEDER) ile Büyükşehir Belediyesi tarihi çarşıyı kapalı çarşıya dönüştürmek için çalışma başlattı. Arasta’nın restorasyonu bittiğinde giriş ve çıkışlarda yeniçeri giysili güvenlikçiler görev alacak.

    KALEDER Genel Sekreteri Müfit Perdahlı, proje bittiğinde Antalya’nın yaşayan bir tarihe kavuşacağını, kentin cazibesinin artacağını açıkladı. Perdahlı, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in desteğiyle başlanan projeyle tarihi Arasta’nın eski görünümüne kavuşacağını söyledi. Proje hazırlıklarına başlandığını belirten Perdahlı, “Önce bölgedeki mevcut durum tespit edildi” dedi.

    Proje çalışmalarından sonra uygulamaya geçileceğini anlatan Perdahlı, “Proje desteği veren belediyenin uygulama sırasında da desteğine ihtiyacımız var. Bu konuda da yanımızda olacağını düşünüyoruz. Proje tamamlandığında Antalya’da bir tarih canlanacak. Restorasyon çalışmaları tamamlandığında Osmanlı dönemindeki ticari yaşam yeniden canlandırılacak” diye konuştu.

    Akşam Akdeniz, Haber. Mustafa Kozak, 22.12.2007

    TABLO SAVAŞINI KOLEKSİYONCU ASLANBEK KAZANDI

     

     

    Koleksiyoner Ahmet Aslanbek, 30 Eylül 2007'de düzenlenen bir müzayedede 15 bin YTL'den satışa sunulan Avni Arbaş'ın "Atlılar" tablosunun sahte olduğunu iddia ederek müzayede şirketine itirazda bulundu.

    İtiraz üzerine tablo satıştan çekildi. Tablonun gerçeğinin evinde olduğunu söyleyen Aslanbek, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na başvurarak "sahte tablonun imha edilmesini" talep etti. Nişantaşı Müzayede Şirketi yöneticisi Ali Ulukaya ise "Tablo bize Ankara'daki bir müşteriden satışı yapılması için gönderildi" dedi. Ahmet Aslanbek ise emniyetin talebi üzerine evindeki "Atlılar" tablosunu Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirdi. Aslanbek "Ressam Avni Arbaş benim yakın dostum. Tabloyu 1998'de Artisan Sanat Galerisi'nde düzenlenen sergiden aldım. Orijinalliği ile ilgili en ufak şüphem yok" diye konuştu.

    Her iki tablo orijinalinin belirlenmesi için Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne gönderildi. Uzmanlardan oluşan bilirkişi heyeti tabloyu inceledi. Aslanbek'in "Atlılar" tablosunun gerçek olduğu belirlendi. Üniversite hazırladığı raporu savcılığa gönderdi. Savcılık tabloların gerçeğinin Ahmet Aslanbek'e, sahtesinin de imha edilmek üzere savcılığa getirilmesini istedi. Gerçek tablo Aslanbek'e emniyette teslim edildi. Sahte "Atlılar" tablosu ise imha edilmesi için savcılığa gönderildi.

    Hürriyet, Haber: Çetin Aydın, 22.12.2007

    ROMA'NIN ANTİK VİLLALARI VE HAMAMLARI RESTORE EDİLİYOR

     

    Roma şehrinin içinde bulunup, kazısı yapıldıktan sonra restore edilen 2 villa ile özel termal hamamlar bu hafta ziyaretçilere açılıyor. Öte yandan, yapıların sanal bir şekilde gezilebilmesini sağlayacak üç boyutlu rekonstrüksüyonu da hazır.

     

    Arkeolog Paola Valentini’nin bildirdiğine göre, 2-4. yüzyıllar arasında inşa edilmiş olan yapılar, mozaik ve mermer zeminleri, banyo küvetleri, kütüphaneleri, ahırları ve son derece lüks yapısal özellikleri ile büyük olasılıkla Roma’lı bir senatör ailesine ait. 

     

    Yapılar, Roma Forum’un yakınlarında,  16. yüzyılda inşa edilmiş Palazzo Valentini’nin altında bulundu. 2005 yılında başlayan kazılar ise devam etmekte.

    Associated Press, Haber: Marta Falconi, 20.12.2007

    20 TRİLYONLIUK MİRO TABLOSU

     

    İspanyol ressam Joan Miro'nun bir tablosu, Fransa'nın başkenti Paris'te dün akşam düzenlenen bir müzayedede 11.6 milyon euro'ya (19.7 milyon YTL) alıcı buldu.

     

    Müzayedeevi Drouot'tan yapılan açıklamada, ressamın 1927 tarihli "Blue Star" isimli tablosuna verilen fiyatın, İspanyol ressamın bir eseri için bugüne dek ödenen en yüksek para olduğu belirtildi.

    Milliyet, 22.12.2007

    SAHTE PICASSO'YU 5 MİLYON EUROYA SATMAYA KALKTI

     

    Almanya'nın Coburg kentinde yaşayan 37 yaşındaki bir Türk, Macar ve Azerbaycanlı iki kafadarı ile birlikte iki sahte Picasso tablosunu Ruslar'a 5 milyon Euro'ya satmaya çalışırken yakalandı.

    Coburg Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, Türk vatandaşın 1993 yılında ikisini 300 Mark'a satın aldığı sahte tabloları, orijinal Picasso tablosu diye satmaya kalkan çetenin uzun süredir izlendiği bildirildi. Açıklamada, "Çete elemanları kendilerini ciddi göstermek için Coburg'da galeri kiraladı. Ayrıca lüks otomobillerle dolaşmaya başladı. Sivil polis arkadaşlara tabloları evlerinde gösterdiler. Tablonun birinin, 'Oturan' diğerinin de, 'Avrupa'nın ganimetleri' adında orijinal Picasso tablosu olduğunu iddia ettiler. Gözaltına alınan Macar ve Azerbeycanlı suçlarını itiraf ettikleri için tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak Türk vatandaşı olan kişi, sorgulaması sırasında bile tabloların gerçekten Picasso tarafından yapıldığını iddia etmesi üzerine tutuklandı" denildi. Tabloların gerçek değerinin 500 Euro olduğu belirlendi.

    Hürriyet, Haber: Ali Mercimek, 22.12.2007

    ÇİN DENİZİ'NİN DİBİNDEN 800 YILLIK BİR GEMİ ÇIKARILDI





    800 yıl önce, değerli porselenler taşırken batan bir ticaret gemisi Güney Çin Denizi’nin dibinden çıkartıldı. Nanhai 1 ismi verilen gemi 960-1279 yılları arasında hüküm süren Song Hanedanlığı döneminde yapılmıştı. Sun Yat-sen Üniversitesi profesörü, arkeolog Liu Wensuo gemini 25 m derinlikte ve tamamen çamura gömülü olarak bulunduğunu, döneminin, bilinen en büyük gemilerinden birisi olduğunu söyledi.





    Kurtarma ekibi Mayıs ayında 30 m uzunluğundaki geminin etrafına çelik bir konstrüksiyon monte etmeye başladı. Çelik yapı ve yükünün toplam ağırlığı 3000 ton civarında idi. Geçen hafta gerçekleştirilen çıkartma işlemi sonunda gemi, vincin yanına getirilen bir mavnaya yerleştirildi.

     

    Kaldırma işlemi öncesi su altından 6000 porselen toplanmıştı. Çıkartılan geminin içinde ise tümü hala orijinal paketlerinde 70.000 civarında porselen daha olduğu tahmin ediliyor. Bu operasyon Çin tarafından gerçekleştirilen ilk su altı arkeolojik kazısı ve kurtarma çalışması olması açısından çok önemli.





    Nanhai 1 gemisi Yangjiang yakınlarında özel olarak yapılan bir müzede sergilenecek. Müze binasın tamamlanıncaya kadar beklemek üzere gemi, ısısı kontrollü bir su tankına alındı. Tüm bu operasyon için Çin hükümeti şu ana dek 40 milyon USD harcadı.

    BBC News, 21.12.2007

    ÇEMBERLİTAŞ'I TRAMVAY YIKIYOR

     

     

    Altındaki gizli hazineyle gündeme gelen Çemberlitaş, yakınından geçen tramvayın titreşimiyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. Sütunun mermer kaidesinin 5 yılda 35 santim batıya kaydığı tespit edildi.

    Hz. İsa'ya ait kutsal hazinenin altında bulunulduğuna inanılan Çemberlitaş, yakınından geçen travmvayın titreşimlerine maruz kalınca yıkılma tehlikesi gündeme geldi. 2002'de 'yıkılıyor' raporu verilince raylara titreşimi önleyici kauçuk yerleştirildi. Ancak sütunun mermer kaidesi 5 yılda 35 santim batıya kaydı. Anıtlar ve Müzeler Müdürlüğü Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı Müdür Yardımcısı Güven Gökçe, 2002 yılında belediyeye sunduğu raporda, sütunun yanındaki tramvay yolunda, araç geçerken oluşan titreşimlerin taşlara zararlı olduğunu, titreşimin yok edilmesi veya en aza indirilmesi için önlem düşünülmesi gerektiğini belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden konuyla ilgili olarak Yeni Şafak'a yapılan açıklamada, zemin için titreşim ölçüm çalışmaları yapıldığı ve titreşimleri azaltmak amacıyla ray altına özel titreşim azaltıcı bağlantı elemanları döşendiği bu çalışma sonucunda tramvayın geçtiği güzergahtaki Çemberlitaş'ın titreşimden etkilenmediği ifade edildi.

     

    Tarihsel kaynaklara göre 324-328'de Konstantinus döneminde inşa edilen sütun, daha sonra 1143-1180'li yıllar arasında yaşanan bir kasırga nedeniyle ağır hasar aldı. Dönemin imparatoru Manuel Comnenos tarafından tekrar yenilenen kule, ilk yapıldığı zamanki şekline göre biraz değiştirildi. Manuel Comnenos, sütunun gövde kısmına "Doğanın tahrip ettiği bu yapıyı aziz Manuel yeniletti" yazdırdı. Eser 1700'lü yıllarda Osmanlı döneminde bugünkü son şeklini aldı.

    Yeni Şafak, Haber: Abdullah Yıldırım, 21.12.2007

    "TARİHİ KİLİSELERDE AYİN DOĞAL"

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 2008 yılının dünyada St. Paul yılı olarak kutlanacağını hatırlatarak St. Paul ile ilgili en önemli mekanlardan olan Tarsus'taki St. Paul Kilisesi'nin onarılacağını söyledi. Günay, "Böyle mekanların yılda birkaç kez ibadete açılmasını doğal karşılıyorum" dedi.

     

    Antalya Demre'deki Noel Baba Kilisesi'nde ibadete izin verdiği gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunulan Günay St. Paul'un Hıristiyan dünyası için çok değerli olduğunu, Tarsus'a bu vasıta ile turist çekmeyi hedeflediklerini belirterek, şöyle konuştu: "Böyle mekanların yılda birkaç kez ibadete açılmasını doğal karşılıyorum. Bazı insanlar bunu misyonerliğe kapı aralamak olarak görüyor. Bu insanların kafasında duvar olduğuna inanıyorum ama demokrasi geliştikçe bu sorunlar aşılacaktır." Günay, Noel Baba Kilisesi'ndeki ayin için "Bu yeni bir karar değil, ama yeni bir uygulama" dedi.

    Sabah, 21.12.2007

    50 MİLYON DOLARLIK PICASSO ÇALINDI

     

    Brezilya'nın Sao Paulo kentinde bulunan "Sao Paulo Sanat Müzesi"nden dün, Pablo Picasso'ya ait olan ve 50 milyon dolar (59 milyon YTL) değerinde olduğu tahmin edilen bir yağlıboya tablonun çalındığı belirtildi.


    Müze sözcülüğü, dün sabah gerçekleşen soygunda Picasso'nun 1904'te yaptığı "Suzanne Bloch'un Portresi" isimli tablonun yanı sıra Brezilyalı ressam Candido Portinari'nin 5 milyon dolar değerinde olan 1939 tarihli "Kahve İşçisi" adlı tablosunun da çalındığını açıkladı. Güvenlik kameralarına yakalanan hırsızların, soygunu 3 dakikada gerçekleştirdikleri belirtildi.
    Milliyet, 21.12.2007

    CORDOBA'NIN MEDİNA AZAHARA'SI BİR ÇOK SIR SAKLIYOR

     

    Sadece kısa bir süre kullanılan, sonra da bin yıl boyunca unutulan Medina Azahara’nın sırları yavaşça gün ışığına çıkıyor.

     

    Avrupa’nın en önemli ortaçağ arkeolojik yapılarından birisi kabul edilen bu saray-şehirde geçenlerde minare temeli ve mihrabı ile birlikte 25 m uzunluğunda bir cami kalıntısı bulundu. Döneminin hem İslam hem de hristiyan kayıtlarında inanılmaz güzelliği ile bahsi geçen, 450 dönümden daha geniş bir alana inşa edilmiş olan Medina Azahara’nın yüzde 90'ı hala toprak altında.

     

    936 – 940 yılları arasında 3. Abdülrahman tarafından inşa ettirilen cami ise 7. yüzyılda inşa edilen ve dünyanın en eski camii olan Şam Ulu Cami ile aynı mimari tarza sahip.

    The Olive Press, 16.12.2007

    MAGNA CARTA'YA 21.3 MİLYON DOLAR

     

    Dünya tarihinin en önemli belgelerinden kabul edilen "Magna Carta"nın (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi) bir kopyası, New York'ta yapılan müzayedede 21.3 milyon dolara alıcı buldu.

    Açık artırmaya çıkarılan kopyası ABD'li işadamı David Rubenstein aldı.

    Dünyanın ilk yazılı anayasası olarak bilinen, 1215'te imzalanan Magna Carta, insan haklarının İngiliz hukukuna girmesini sağlayan belge olarak tarihi önem taşıyor.
    Milliyet, 20.12.2007

    HASANKEYF'İ GÖMMEK İÇİN YEDİ YIL YETECEK

     

    10 bin yıllık yerleşim yeri Hasankeyf'i sualtında bırakacak olan Ilısu Barajı, başlandıktan sonra yedi yıl içinde tamamlanacak. Bir tarihi 'kısmen' kurtarmak için yapılan çalışmalara ise 124 milyon dolar harcanacak.


    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Ilısu Barajı ile Hasankeyf'e etkilerine ilişkin soru önergesini yanıtlarken, şu portreyi çizdi:
     

  • Ilısu Barajı ve HES inşaatı ile elektromekanik teçhizatının temin ve montajı ile projenin mühendislik ve müşavirlik hizmetleri sözleşmeleri ilgili konsorsiyumlarla 14 Ağustos 2007'de imzalandı. 15 Ağustos 2007'de de Hazine ile dış kredi kuruluşları arasında kredi sözleşmesi yapıldı. Sözleşme Bakanlar Kurulu'nca onaylanınca proje, süratle hayata geçirilecek. Baraj, işe başlama tarihinden sonra yedi yılda bitirilecek.
     

  • Kültür ve Turizm Bakanlığı ile DSİ Genel Müdürlüğü arasında 2004 yılında yapılan protokolle, kazı çalışmalarının DSİ'nin sağladığı mali destekle bakanlık tarafından yürütülmesi kararlaştırılmıştı. Bu kazılar Hasankeyf'teki Zeynel Bey Külliyesi, Yamaç Külliyesi, Selahiye yapıları gibi sondaj çalışmalarını kapsıyor.
     

  • Kazılara paralel olarak koruma çalışmaları da var. Zeynel Bey Türbe ve Külliyesi, El Rızk Camii, Sultan Süleyman Camii, Yamaç Külliyesi, Koç Camii, Kızlar Camii, Küçük Camii ve İmam Abdullah Zaviyesi, taşınabileceği tespit edilen eserler...
     

  • Baraj gölünün etki alanında kalmayacak olan Yukarı Şehir'de; kale, Küçüksaray, Büyüksaray, Ulucami, çarşılar, medrese, hamam, mezarlar, türbe, höyük, 4 bin 200 mağara, ev ve Hasankeyf için 'Tarihi Park Alanı' ve 'Arkeolojik Park ve Açık Hava Müzesi' düzenlenecek.
     

  • 1989 yılında ODTÜ tarafından yaptırılan arkeolojik araştırmaların üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, eski duruma göre yöredeki tarihi eserlerde yüzde 30 tahribat tespit edildi.
     

  • Hasankeyf'in tarihi ve kültürel miras çalışmaları için 30 milyon dolar, Ilısu Baraj rezervuarındaki kazı ve taşımalar için de 94 milyon dolar olmak üzere toplam 124 milyon ABD Doları harcama yapılacak.
     

  • Ilısu barajı göl alanından Hasankeyf, 29 köy ve 50 mezra etkilenecek. Sular altında kalacak olan köy ve mezralardaki taşınmazların kamulaştırma bedelleri, Kamulaştırma Kanunu'na göre ödenecek. Ilısu Barajı'nda su tutulmadan önce, kamulaştırma bedelleri ödenmiş olacak.

  • Radikal, 20.12.2007






    EMİNÖNÜ 'HANLAR BÖLGESİ' VE ZEYREK YENİLENİYOR

     

    İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Zeyrek bölgesinde yer alan 26 yapı adasındaki tescilli 267 sivil mimarlık örneği parsel ile Eminönü Hanlar Bölgesi’nde 5 hanın rölöve, restitüsyon ve restorasyonlarının Büyükşehir Belediyesi’nce yapılmasını onayladı.

     

     

    İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Saraçhane Belediye Sarayı’nda geçen hafta yapılan Aralık ayı toplantılarında Hukuk Komisyonu ve Plan Bütçe Komisyonu’nun UNESCO’nun dünya miras sınırları içine aldığı Zeyrek Bölgesi ve Eminönü Hanlar Bölgesi ile ilgili raporlarını ele aldı. Raporda, Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı Tarihi Çevre Koruma Müdürlüğü’nce Fatih İlçesi Zeyrek bölgesinde korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli yapıların yeniden ihyası amacıyla çalışma yürüttüğü belirtildi.

    Söz konusu alanda 26 yapı adası, 267 parseldeki tescilli sivil mimarlık örneği yapıların röleve, restitüsyon, restorasyon proje bedellerinin yüzde 60’a kadar olan kısmının İl Özel İdaresi'nden aktarılması, geri kalan kısmının da yasalar doğrultusunda Büyükşehir Belediyesi bütçesinden karşılanması talebini uygun gören komisyonun raporu, Meclis tarafından da oybirliğiyle kabul edildi. Rapora göre, toplam 267 parseldeki 55 bin 246 metrekare alanda yer alan tescilli eserlerin rölöve, restitüsyon, restorasyon ve mühendislik bedeli için toplam 12 milyon 555 bin 298 YTL harcama öngörülüyor.

     

     

    Eminönü Hanlar Bölgesi’ne ilişkin raporda ise Rüstem Paşa Mahallesi’nde Büyük Çukur Han, Kızıl Han, Küçük Çukur Han, Molla Fenari Mahallesi’nde Vezir Han ile Sarı Demir Mahallesi’nde Ali Paşa Han’ın yeniden ihyası için gereken maliyetin yüzde 60’ının İl Özel İdaresi’nden, geri kalan kısmının da Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacağı kaydedildi. Rapor Meclis Üyelerinin oybirliğiyle kabul edildi. Buna göre, 5 hanın yer aldığı 149 parselde, 14 bin 662 metre kare alanda röleve, restitüsyon, restorasyon ve mühendislik bedeli olarak toplam 2 milyon 291 bin 982 YTL harcanacak.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 19.12.2007

    GERCÜŞ'TE TAŞ EVLER KORUMAYA ALINACAK

     

    Batman'ın Gercüş İlçesi'ne bağlı Kayapınar beldesinde bulunan tarihi yapıların koruma altına alınacağı belirtildi.

     

    Kayapınar Belediye Başkanı A. Müttalip Bademci, beldedeki eski yapıların dokularının bozulmaması için bir dizi proje hazırladıklarını ifade ederek, "Beldemizin en güzel yapılarını koruma altına aldık. Üzerlerinde işlemeli taşların bulunduğu evleri iç turizme açmayı planlıyoruz. Geçen yıl belde merkezindeki tarihi konak ve yapıların koruma altına alınması için başlattığımız çalışmaya belde sakinleri de destek verdi. Beldenin tanıtımına imkan sağlayacak taş işlemeli evleri yakında turizme açacağız" dedi.

    Batman Kent Haber, 17.12.2007

    KOCABAŞ KONAĞI KAMULAŞTIRILDI

     

    Kahramanmaraş'ta Kuruşçu Ali Paşa tarafından yaptırılan Kocabaş Konağı, kamulaştırılarak tapusu Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne alındı.

     

     

    Kahramanmaraş Turizm Eylem Planı çerçevesinde yapılan çalışmalar sonucunda önemli bir kültür hazinesinin daha restorasyonuna başlanıyor. Geçtiğimiz günlerde Mahmut Arif Paşa Konağı'nın restorasyonu için Valilik ve Belediye tarafından imzalanan protokolden kısa bir süre sonra kültür varlıklarının korunması adına sevindirici bir gelişme daha yaşandı. 1900'lü yıllarda Kuruşçu Ali Paşa tarafından yaptırılan, 1940 yılında Kocabaş ailesine geçen ve 20 yıldan bu yana da boş duran Kocabaş Konağı'nın tapusu, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından alındı. Böylece Kahramanmaraş'ta ilk defa bir konak kamulaştırılmış oldu.

     

    İl Özel İdaresi 2007 Kültür Turizm Müdürlüğü bütçesi ile yapılan kamulaştırma çalışmasının ardından, konağın restorasyon çalışmaları hız kazanacak. Konağın öncelikle ne amaçla kullanılacağına karar vereceklerini söyleyen Kültür ve Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanacağını kaydetti. Bu çalışmaların ardından da restorasyona başlanacağının altını çizen Küçükdağlı, "Bu tür çalışmalar kültür varlıklarına sahip çıkılması adına örnek teşkil edecek. Mülk sahiplerini de Yardım Yönetmeliği hususunda bilgilendiriyoruz. Toplumun her kesimi kültür ve turizm hazinesi olan bu tür yerlere sahip çıkmalı. Bu varlıkların korunup geliştirilmesi için ortak çalışma içerisinde olmalıyız" dedi.

    Kahramanmaraş Kent Haber, 18.12.2007

    HAMİDİYE İDADİSİ KÜTÜPHANE OLUYOR

     

     

    Bilecik'in Söğüt İlçesi'ndeki tarihi Hamidiye İdadisi'nin restorasyonu devam ediyor.

     

    Tarihi yapı, 1992-2001 yıllarında Sağlık Meslek Lisesi olarak kullanıldıktan sonra uzun zamandır atıl durumda bekliyordu. Bina, 2001 yılında Kültür Bakanlığı'na devredildi. Bilecik İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mehmet Koçabıçak ve beraberindekiler, onarım çalışmaları hakkında bilgi aldılar.


    1905 yılında 2. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan ve üzerinde sultanın tuğrası bulunan idadi, iki katlı, kırmızı kesme taştan yapılan pencere ve kapı sütunları, zarif görünüşüyle ihtişamlı bir ecdat yadigarı. Ön cephe giriş kapısı İstanbul'da yaptırılıp, dokuz manda arabası ile taşınarak getirilmiş. İdadiler, Osmanlı'nın eğitim sisteminde, orta tahsil veren mektep olarak, sultanilere ve meslek okullarına öğrenci yetiştirmek gayesiyle kuruluyordu.


    Binanın çatısı, yağmur olukları, elektrik tesisatı, yer döşemeleri, pencere doğramaları yenilecek. Çevre düzenlemelerin yanı sıra bahçesinde iki adet süs havuzu bulunacak. Denetimini Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü İstanbul Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü'nün yaptığı işin müteahhitliğini ise İ.K.S. Yapı İnşaat Şirketi üstlendi. Restorasyonun 416 bin YTL'le mal olması bekleniyor. Ekim ayında başlayan onarım sona erdiğinde tarihi bina kütüphane olarak hizmet verecek.

    Bilecik Kent Haber, 16.12.2007




    16 - 22 Aralık 2007

    DA VINCI'NİN HALİÇ KÖPRÜSÜ BM'DE





    New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) merkez binasının bahçesinde, dünyadaki küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla buzdan köprü inşa edildi. Ancak Norveçli sanatçı Vebjorn Sand'in
    'Antarktika: İnce Buzun Üstünde' ismini verdiği bu köprü, Türkiye için tanıdık bir projenin bir uygulaması. Bu, ünlü ressam Leonardo da Vinci'nin 1502'de Osmanlı Sultanı II. Beyazıd'ın isteği üzerine Haliç için tasarladığı, o zamanın şartları elvermeyince inşa edilemeyen köprü...


    Köprünün aynısını, buzulların iklim değişikliği nedeniyle eridiğine dikkat çekmek amacıyla geçen yıl Antarktika'da yapan Sand, onun hiç erimemesini umduğunu söylüyor. New York'taki buz köprününse bir hafta içinde erimesi bekleniyor.
     

    Da Vinci'nin tasarımından çok etkilenen Sand, onu buzdan inşa etmeye 2006'da Antarktika'ya gittiğinde karar vermiş. "Orada yaptığım buzdan köprü eridiği gün, bizim medeniyetimizin de büyük bir parçası sulara gömülecek" diye konuşan Sand, köprünün aynısını, küresel ısınmanın tüm insanlığı etkilediğini duyurmak için bir de burada yaptığını söylüyor.


    Sand'a göre, 'Antarktika'dan getirdiği su ve malzemelerle yaptığı New York'taki köprü zamanla eriyecek, bu erime de bize Antarktika'nın da aslında hızla eridiğini gösterecek'.
    Leonardo Da Vinci'nin ileri görüşlülüğüyle dünyaya bütüncül bir açıdan baktığını, onun birçok bilim ve sanat alanlarına yansıttığı yeteneğinden ve bakış açısından çok şey öğrenilmesi gerektiğini söyleyen Sand, "Bugün dünyanın bu hale gelmesinde materyalist bakış açımız büyük rol oynuyor. Da Vinci'nin vizyonu geleceğin vizyonu, ayakta kalmamız için gerekli. Sanatın gücü olduğuna ve insanları pek çok noktada etkileyebileceğine inanıyorum. Sanat, insanları siyasetçilerden ve bilim insanlarından daha farklı bir şekilde etkiliyor. İklim değişikliği gibi konularda sanatçıların da sorumluluğu olduğunu düşünüyorum" diye konuşuyor.
     

    Sanatçı, 'Canlı Buz' adlı bir projeyle ilerleyerek köprüyü dünyanın çeşitli şehirlerinde inşa etmek istiyor; İstanbul da gönlündeki şehirlerden biri: "İstanbul'da Da Vinci'nin köprüsünü sadece buz olarak değil, gerçek haliyle de inşa etmeyi çok isterim, çünkü köprü zaten Haliç için tasarlanmış. Bu köprü, köprülerin 'Mona Lisa'sı, tüm köprülerin kraliçesi."


    Buzdan köprünün açılışı için Norveç'in BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Johan L. Lovald'ın sunduğu törene BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un iletişim ve enformasyondan sorumlu yardımcısı Kiyo Akasaka ve Princeton Üniversitesi profesörü Michael Oppenheimer da katıldı. BM giriş lobisinde 'Antarktika: İnce Buzun Üstünde' ismiyle bir de resim ve fotoğraf sergisi yer alıyor.

    Radikal, Fotoğraf: Basri Şahin/AA, 19.12.2007



    *****


    ORİJİNAL KÖPRÜYÜ İSTANBUL YILLARDIR BEKLİYOR





    Da Vinci'nin Haliç için tasarladığı köprüyü İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Kültür A.Ş., 10 yıl önce projelendirmişti. Ancak o zamandan bu yana somut adım atılmadı. Eski genel müdür Cengiz Özdemir, şöyle anlatıyor: "1502'de Sultan II. Beyazıd'la Da Vinci arasında Haliç'te bir köprü yapılmasıyla ilgili yazışmalara binaen Da Vinci eskiz çizimler hazırlıyor. Bu çizimler şu anda hem Topkapı Sarayı'nda hem de İtalya'da var. Fakat sonra dönemin mimarları o günün teknolojisiyle bu köprünün yapılamacağını düşünüyor ve sultana olumsuz kanaat bildiriyor. Bugün bu köprü New York'ta tekrar gündeme geliyorsa aslında tarihle bugünü birleştiren, Batı'yla Türkiye'yi buluşturan bir eser olacaktır."


    Özdemir, köprünün 2002'de Norveç'te bir kasabada otoyol üstgeçidi olarak yapılıp, üstünde asli yerinin Haliç olduğunun belirtildiğini söylüyor: "Doğru olan, köprünün asıl yeri olan Haliç'te Da Vinci gibi bir dahinin yaptığı şekilde inşa edilmesidir. 2010'da İstanbul'un kültür başkenti olacak olması buna vesile olabilir. Türkiye böyle bir köprü projesinin varlığını 50 yıl önce fark etmiş. Kültür A.Ş. olarak 2000'de projelendirdik. Ancak hala yapılmadı, sürüncemede kaldı."


    Da Vinci'nin Haliç için düşündüğü köprü, belirli aralıklarla 'Proje hayata geçiriliyor' diye haberleştirildi. Son olarak 2006 tarihli bir haberde 'ekimde tamamlanacağı' yazıyor. Ancak henüz gelişme yok.

    Radikal, 19.12.2007

    ROMA DÖNEMİNE AİT AGORA KALINTISI

     

    Kuluncak İlçesi'nde ortaya çıkarılan mozaiklerin, ilçenin, Romalıların çok tanrılı dinlere inandıkları MS 2. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi olduğunu gösterdiği bildirildi. Doğanşehir ve Kuluncak ilçelerindeki mozaiklerin kazılarının tamamlandığını söyleyen Malatya Arkeoloji Müzesi Müdürü İzzet Esen bulunan mozaiklerle ilgili şu bilgileri verdi: “Bu forum denen yapılar Roma döneminde agora olarak adlandırılan, ticari amaçla kullanılan kompleks yapılardır. Bazilikalar da bu forumun içinde yer alır. Burada daha çok yargılamalar yapılır, yargıç heyeti bulunur. İş adamları, ticaret erbabı bulunur. Buralar ileri gelen insanların geldiği sosyal mekanlar gibidir. Daha sonraki dönemde Hristiyanlıkla birlikte dinsel fonksiyon da kazanmıştır.”

    Türkiye Gazetesi, 19.12.2007

    NOEL BABA'DAN BAKAN GÜNAY'A SUÇ DUYURUSU

     

    Noel Baba Vakfı, Antalya’nın Demre İlçesi’ndeki tarihi Noel Baba Kilisesi’nde Fener Rum Patrikhanesi’ne ayin izni veren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay hakkında suç duyurusunda bulundu. Vakıf Başkanı Muammer Karabulut, "Bakan ören yerini, ayin izni vererek kiliseye çevirdi" değerlendirmesini yaptı.

    Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz ay Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı ziyaret ederek, kilisede Noel Baba adıyla bilinen Aziz Nicholaos’un ölüm yıldönümü olan 6 Aralık’ta ayin izni istedi. Dışişleri Bakanlığı’nın da olurunu alan Günay, ayin yapılmasına onay verdi. Ayinin belirlenen tarihte yapılması üzerine Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut, Demre Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Günay’ın TCK’nın 257. maddesine göre görevini kötüye kullandığı ve Lozan Antlaşması’nın ihlali, Anayasa’nın 2. maddesindeki "Laik devlet ilkesi" ve 1934 tarihli "Bazı dini kisvelerin giyilmesinin mennine ilişkin yasanın ihlali" gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.

    Karabulut, Günay’ın yanı sıra ayini gerçekleştiren Barthalomeos’u temsilen Demre metropoliti olarak atanan Hrisostomos Kalaycı hakkında da suç duyurusu yaptı. Karabulut suç duyurusunda "Bu iznin yasal olduğunu kabul edersek, Anayasa’nın 174. maddesi görmezden gelinecektir. Tekke ve zaviyelerin yeniden açılmasına izin verilecektir. Türkiye’nin dört bir tarafında bulunan, mabet özelliğini kaybetmiş ören yeri konumundaki tüm alanlar için Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal sistemini tehdit edecek şekilde hak talep edilecektir" dedi.

    Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 19.12.2007

    TARİHİ BİNA KÜL OLDU

     

    Önceki gece Cemal Nadir Caddesi üzerindeki İller Bankası arkasında bulunan metruk binada henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı.

    Alevler kısa sürede tüm binayı sardı. İhbar üzerine olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin müdahalesine rağmen tarihi bina küle döndü.

    Enkazın tehlike arz ettiği gerekçesiyle belediye ekipleri tarafından yıkılacağı belirtildi.

    Polis yangınla ilgili soruşturma başlatırken, yangının kesin çıkış nedeninin itfaiye ekiplerinin raporundan sonra belli olacağı belirtildi.

    Bursa Hakimiyet, 18.12.2007

    BEŞ KONAKLARDA GEÇİCİ KABUL

     

      

     

    Malatya Beş Konaklar Restorasyonu ihale süreci kapsamında, geçici kabul yapıldı.

    19 Eylül 2005 tarihinde proje ihalesi ilan edilen Beş Konakların onarım projesi işi açık ihaleyle AKMİM firmasında kalmıştı. İhale bedeli 90.000, 00 YTL olarak belirlenmiş ve işin 21 Mart 2006 tarihinde bitirilmesi şart koşulmuştu.

    İkinci aşamada restorasyon ihalesi yapıldı. 10 Ekim 2006’da ihale sonuçlandı ve Kartalkaya Firması ihaleyi kazandı. Toplam bedel 1.277.460,11 YTL olarak belirlendi.

    17 Aralık 2007 tarihinde geçici kabul yapıldı. Geçici Kabul Kayseri Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Teknik Elemanları ile Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nce yapıldı.

    Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, Beş Konakları restore ederek Malatya’ya kazandırmaktan dolayı büyük mutluluk duyduklarını belirterek “Yerinde yapılan incelemede teknik ekiplerimiz çalışmaları gayet beğenmişlerdir. Ziyarete açıldığında Malatyalı hemşerilerimizin ve başka illerden gelen ziyaretçilerin de beğeneceğine inanıyoruz. Bu önemli çalışmayla Malatya tarihini gelecek kuşaklara aktarabilecek” dedi.

    Malatya Haber, 18.12.2007




    SAAT KULESİ ÇOK ŞIK OLDU

     

     

    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin bir süre önce restore ettirdiği İzmit’in sembolü Saat Kulesi için çok hoş bir de aydınlatma sistemi kuruldu. Saat Kulesi, şimdi hava karardıktan sonra çok şık görünüyor ve İzmit’e gerçekten yakışıyor.

     

    Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Saat Kulesi binasına hırsızların, serserilerin girmesini önlemek amacıyla alarm sistemi de yapıldığını açıkladılar. Binaya yönelik en küçük bir darbe halinde sistem devreye girecek. Öteyandan yeni yapılan aydınlatma sistemi ile önemli tasarruf da sağlandığı açıklandı. Saat Kulesi çevresinde daha önce kullanılan ve işe yaramayan aydınlatma sistemi ile günlük elektrik harcaması 8 YTL olarak hesaplanmıştı. Yeni aydınlatma sistemi ile, günlük elektrik sarfiyatının 5 Kuruşa düşürüldüğü bildirildi.

     

    Büyükşehir Belediyesi’nin İzmit’in sembolü Saat Kulesi için yaptığı çalışma takdirle karşılanıyor. Ancak Saat Kulesi’nin hemen altında bulunan, yine İzmit için bir sembol olan Atatürk Anıtı için de genel bir temizlik, çevre düzeni ve aydınlatma gerekiyor.

    Özgür Kocaeli, 18.12.2007

    KAYIP CENNET BULUNDU

     

    Foja Dağları'nda ayak basılmamış bölgeyi keşfe çıkan bilim adamları, yeni türler ve bitkiler buldu. Bunların arasında en ilginci ise dev fare

    Pasifik Okyanusu'nda bulunan adalar ülkesi Endonezya'da kayıp bir cennet daha ortaya çıkartıldı. Foja Dağları'nda daha önce ayak basılmamış bölgeyi keşfe çıkan bilim adamları, yeni memeli türleri ve bitkiler buldu. Bunların arasında en ilginci ise dev fare. Kanalizasyon farelerinden 5 kat büyük olan dev fare daha önce hiç insan görmediği için araştırmacılardan korkmadan yakınlarına kadar geldi. Araştırmacılar ayrıca, pastel renkli bir güvercin buldu.
    Vatan, 18.12.2007

    GALATAPORT'TA İHALE İÇİN ONAY BEKLENİYOR

     

    Özelleştirme İdaresi, Galataport’u ikinci kez ihaleye çıkarabilmek için bir yılı aşkın süredir Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun onayını bekliyor. Kurul, daha önce onay verdiği imar planında bu kez yeni şartlar öne sürdü.

     

    Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Galataport projesinin ikinci ihalesi için Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na bir yıl önce yaptığı başvuruya halen yanıt alamadı. ÖİB ile kurul arasında imar planı konusundaki görüş ayrılığı sürüyor. Kurul, daha önce onay verdiği imar planında bu kez yeni şartlar öne sürdü. 

    Projenin yapılacağı alanda bulunan İstanbul Modern’in kaldırılması konusu da çözülebilmiş değil. Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, İstanbul Modern’in kaldırılmasını istiyor, ÖİB ise kalmasından yana.

    Yetkililer, kuruldan onay geldiğinde hemen ihaleye çıkacaklarını belirtiyor. Galataport işletme hakkı devri modeliyle ihaleye çıkarılacak ancak şartname ekine yatırım taahhüdü verilmesi şartı konulacak. İhaleyi kazanan grup, işletmesini yapacağı alana kruvaziyer liman, oteller ve alışveriş merkezleri yapma taahhüdü verecek. İşletme süresi yatırım taahhüdü alındığı için 49 yıl olarak belirlenecek.

    Yetkililer, son dönemde gündeme gelen Galataport için yap-işlet-devret yasasında değişiklik yapılacağı haberlerini ise doğrulamıyor.

    NTVMSNBC, 18.12.2007

    KIRBAŞI'NDA TÜMÜLÜS HEYECANI

     

    Beypazarı'nın Acısu köyü yakınlarında yapılan kazı çalışmalarında tümülüslerin gün yüzüne çıkarılma çalışmasının ardından, Kırbaşı Belediye Başkanı Cengiz Yılmaz harekete geçti.

    Başkan Yılmaz, beldelerinde bulunan tümülüslerde resmi kazı çalışması yapılmasını istedi. Kırbaşı Belediye Başkan Cengiz Yılmaz, bu durumu bir yazı ile ilgili birimlere bildirirken, bölgenin tarihi açıdan oldukça zengin olduğuna dikkat çekti. Başkan Yılmaz, "Kırbaşı beldesi civarında bulunan tümülüslerde de resmi kazı yapılmasının istedik. Geçtiğimiz yıllarda, Amerika’dan gelen bir Profesör Kırbaşı bölgesi saraycık civarında bulunan tarihi kalıntılarda incelemelerde bulundular" dedi. Yılmaz, bölgenin Anıtlar Yüksek Kurulu’nca incelenmesini isteyerek, bölgedeki tarihi değerlerin gün yüzüne çıkarılmasını istediklerini kaydetti.

    Hürriyet Ankara, Haber: Ayşe Türkmez, 18.12.2007

    KAP CAMİİ İBADETE KAPATILDI

     

     

    Vakıflar Genel Müdürlüğü Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü, Adıyaman Kap Cami restorasyon ve güçlendirmesini yaptıracağı için cami ibadete kapatıldı.

     

    Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan ve 1768 yılında yapılan Kap Cami’nin bakımsızlıktan dolayı çürümeye başlaması üzerine, restorasyon ve güçlendirme çalışmaları başladı. Restorasyon ve güçlendirme ihalesi yapılan Kap Cami’de çalışmaların yaklaşık bir yıl süreceği ve bir yılın sonunda ibadete açılacağı öğrenildi. Osmanlı dönemine ait olan ve 1768 yılında yapılan Kap Cami 1923 yılında Hacı Mehmet Ali tarafından yapıldı. O tarihten beri bakım ve onarımdan geçirilmeyen camide, duvarlar çatlaması, taşların düşmesi nedeniyle tehlike arz ediyordu. Şanlıurfa Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2006 yılında programa alınan ve 2007 yılında ihalesi yapılan Kap Camii’nde çalışmalar başladı. Restorasyon ve güçlendirme çalışmaları yapılacak cami ibadete kapatıldı.

     

    Yetkililer, restorasyon ve güçlendirme ihalesinin yapıldığını ve bir yıl sürecek olan çalışmaların caminin aslına uygun bir şekilde yapılacağını belirttiler. Vakıflar Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü Kap Camisi ile birlikte Adıyaman merkezde bulunan Abuzer Gaffari Türbesi, Ebubekir Hamamı ile Besni İlçesi'nde bulunan Ulu Cami, Kızılcaoba Mescitleri'nde onarım yapılacak. Bunun dışında yine bu yıl merkezde bulunan Ulu, Eskisaray, Yenipınar Camileri, Kahta Kemaliye Ulu Cami ve Mahmut Ensari Türbesi'nin proje ihalesini yaptı.

    Adıyaman Haber, 17.12.2007

    PERİ BACALARI LÜKS KONAKLAMA MERKEZİ OLUYOR

     

    Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya bölgesinde, eski peribacası evler, lüks konaklama merkezlerine dönüştürülüyor.

     

    Peribacaları ile turistlerin ilgisini çeken Kapadokya bölgesinin önemli turizm merkezlerinden Nevşehir'in Uçhisar beldesinde peribacası evlerden butik otele dönüştürülenlerin sayısı hızla artıyor. Bölgeye özgü tüf kayalardan oyulu peribacası evleri konaklama merkezlerine dönüştüren tesisler, misafirlerine otantik ortamlarda bölgenin doğal zenginlikleriyle baş başa tatil yapma imkanı sunuyor. Yıkılmaya yüz tutan peribacası evleri, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu onayıyla aslına uygun olarak restore ederek turizme kazandıran işletmecileri, klasik otelcilik anlayışının dışında misafirlerini ev ortamında ağırlamaya çalışıyor. Butik otellerde konaklamanın bedeli ise 100 dolardan 3 bin dolara kadar çıkabiliyor. Uçhisar Belediye Başkanı Mustafa Zühal, bölge turizminin gelişmesi için yatırımcılara her türlü kolaylığı sağlamaya çalıştıklarını vurguladı. 3 bin 500 nüfuslu beldelerinde son yıllarda yapılan yatırımlarla birlikte konaklama tesislerindeki yatak sayısının bin 200'ü aştığını ifade eden Zühal, beldelerindeki konaklama tesisi sayısının 37'ye ulaştığını bildirdi. Bölgedeki butik otellere Avrupa ülkeleri ile Japonya'dan gelen turistlerin ilgi gösterdiğini belirten Zühal, tesislerde hizmet kalitesini yüksek tutarak daha fazla turist çekmeyi amaçladıklarını söyledi. Tesislerin doluluk oranının yüzde 78 olarak gerçekleştiğine dikkati çeken Zühal, bu oranın kıyı bölgelerin üstünde olduğunu kaydetti.

    Zaman, 17.12.2007

     


    Nano-Yorum:

    Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Anıtlar Kurulu ve hatta UNESCO ne yapıyor? Uçhisar'ın Kapadokya Doğal ve Kültürel Anıtlar Listesi'nin kapsamında olmaması birşey değiştirir mi?

    NOEL BABA'NIN MEZARI ARTIK KORUMA ALTINDA

     

    Antalya’nın Demre İlçesi'ndeki Noel Baba Kilisesi’nde bulunan ve Saint Nicholas’a ait olduğu sanılan mermer mezar korumaya alındı.

    Yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çeken mezar, yasak olmasına rağmen gelenlerin mum yakması, satın aldıkları ikonları taşına sürmeleri nedeniyle yıpranmaya başlamıştı. Mezar, Noel Baba Kilisesi’nde restorasyon çalışmalarını yürüten Arkeolog Rıdvan İşler’in önerisiyle korumaya alındı. Duvar tipi mezarın önüne, ziyaretçilerin mezarla temasını engellemek amacıyla cam levhadan engel konuldu. Yetkililer, turistlerin Noel Baba mezarını görmelerinin sağlamak amacıyla paravanda saydam malzeme seçildiğini söyledi.

    Hürriyet, 17.12.2007

    MISIRLI MUMYAYA CHECK-UP

     

    Binlerce yıl önceden günümüze kadar gelen mumyalar artık modern cihazlarla inceleniyor.

    Araştırmacılar, Londra'daki bir üniversite hastanesinde 3 bin yıllık bir mumyanın içinde ne olduğunu görmek için mumyayı tomografi cihazına soktular.

    Uzmanlar, bügün bile esrarı tam olarak çözülemeyen mumyalama tekniklerini anlamak amacıyla modern tıp cihazlarının faydalı olacağını umuyor.

    Mumyalama işine büyük önem veren Mısırlıların mumyalama yönteminde kullandığı ilaçlar bugün bile ayrıntılı olarak bilinemiyor.

    Yeni Şafak, 17.12.2007

    TARİHİ ETFAL SAAT KULESİ İHYA EDİLİYOR

     

     

    İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamid Han tarafından 1907 yılında yaptırılan ve bakımsızlık nedeniyle yok olma tehlikesi altında bulunan Şişli’deki asırlık Etfal Saat Kulesi ve Mescit Binası’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İl Özel İdaresi tarafından restore edilmesine yönelik raporu oybirliğiyle kabul etti.

    Büyükşehir Belediye Meclisi’nde ele alınan “Etfal Hastanesi Saat Kulesi ve Mescit Binası Rölöve Restitüsyon ve Restorasyon Projesi”ne ilişkin raporda Şişli Etfal Hastanesi’nin bahçesinde yer alan ve mülkiyeti Maliye Hazinesi’ne ait olan tarihi Etfal Saat Kulesi ve Mescit Binası'nın bakımsızlık nedeniyle yok olma tehlikesi altında bulunduğuna dikkat çekilerek, “Şişli İlçesi Meşrutiyet Mahallesi 131 pafta 984 ada 110 parselde yer alan korunması gerekli Saat Kulesi ve Mescit Binası'nın rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin elde edilmesi amacıyla ile tespit edilen maliyetin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nu ve ilgili yönetmelik kapsamında katkı payı hesabında yüzde 60’a kadar olan kısmın İl Özel İdaresinden aktarılması ile geri kalan kısmının Belediyemiz bütçesinden sağlanarak gerçekleştirilmesi 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Yasasının 7. maddesinin (O) bendi ve 5393 sayılı Belediye Yasasının 14. maddesinin (b) bendi uyarınca uygun bulunmuştur” denildi. Rapor Meclis Üyelerinin oybirliğiyle kabul edildi.

    İstanbul’daki dört saat kulesi tarihi Etfal Saat Kulesi, 1898 yılında Sultan 2. Abdülhamit Han tarafından yaptırılan Hamidiye Etfal Hastanesi’nin ayakta kalan son yapısı. Restorasyon ve bakımı gerçekleştirilecek tarihi saat kulesi ve mescit yılların tahribatıyla harabeye dönmüş durumda, tarihi saati de çalışmıyor. 1907 yılında Abdülhamid Han’ın talimatıyla yaptırılan kulenin projesi İtalyan mimar R. D'Aronco'ya ait. İnşaat ise Mühendishane-i Hümayun hocalarından Mahmut Şükrü Bey gözetiminde yapılmış. Kare planlı kule yaklaşık 20 metre yüksekliğinde. Bu yıl 100 yaşına basan kulede, kırmızı tuğla ve beyaz mermer ağırlığı göze çarpıyor. İstanbul’un diğer tarihi saat kuleleri ise Dolmabahçe, Yıldız ve Tophane’deki Nusretiye Saat Kuleleri.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 17.12.2007

    DÜNYANIN GÖZÜ BU KOLEKSİYONDA

     

     

    Mehmet Tezçakın’ın kitap haline getirilen koleksiyonunda Osmanlı’nın ilk kağıt parası olan el yazması kaimeler, Osmanlı’nın ilk sahte kağıt parası, 4 ayrı dilin (Osmanlıca, Fransızca, Rumca, Ermenice) birlikte kullanıldığı dünya tarihindeki tek para da yer alıyor.

    Tarihi Sultanahmet Köftecisi’nin 3. kuşak temsilcisi Mehmet Tezçakın, elinde bulunan dünyadaki en kapsamlı “Osmanlı Kağıt Paraları Koleksiyonu”nu satışa çıkardı. Satış haberi, nümismat (para koleksiyoncusu) dünyasında heyecan oluşturdu.


    Dedesinden kalan birkaç para ile başladığı koleksiyonculuğu, yaklaşık 20 yıldan beri Osmanlı kağıt paraları üzerinde yoğunlaşarak profesyonelce sürdüren Mehmet Tezçakın, değişik ülkelerde ortaya çıkan, çoğunluğu ünik (dünyada başka eşi bulunmayan) Osmanlı kağıt paralarını, uluslararası müzayedelerde adeta “vuruşarak” satın aldığını ve Türkiye’ye getirdiğini söyledi. Tezçakın, örneğine henüz rastlanmayan birkaç parçanın dışında tedavüle çıkmış bütün Osmanlı kağıt paralarının koleksiyonunda yer aldığını kaydetti.

    Koleksiyon için bugüne kadar büyük harcamalar yaptığını, bu yüzden çocuklarının 4. nesil olarak sürdürdükleri Tarihi Sultanahmet Kötecisi’ni 5. kuşağa aktaramama durumunda kaldığını ifade eden Tezçakın, Ankara’daki yatırımları için koleksiyonu acil olarak elinden çıkarmak istediğini söyledi. Koleksiyonunun, dünyanın ünlü nümismatlarının yakın takibinde olduğunu belirten Tezçakın, ünlü İsrailli nümismat R. Nachum, Osmanlı objelerine duyduğu yakın ilgiyle tanınan Katar prensi Abdülaziz bin Jasmin bin Hamad al Tahai ve Suudi Arabistanlı emlak kralı, nümismat Ahmad el Jafari’nin de koleksiyona ilgi duyduğunu söyledi. El Jafari’den sadece 25 parça için 1 milyon dolarlık teklif aldığının altını çizen Tezçakın, şunları söyledi:

    “Yıllardır büyük emek vererek bir araya getirdiğim koleksiyonun parçalanması, yurt dışına çıkması beni çok üzer. Koleksiyonun parçalanmadan ülkemde kalması için büyük çaba sarf ediyorum ama galiba olmayacak. Bu konuda fedakarlığa hazırım. Eksperlerin 6 milyon dolar değer biçtiği koleksiyonu (Türkiye’de kalması ve müzede korunması) şartıyla yarı fiyatına satacağım” dedi.

    Türkiye Gazetesi, 17.12.2007

    BU KAFAYLA KUBBE DE İNER, DUVAR DA ÇÖKER

     

    Sinan’a bir darbe daha... Usta mimarın 1581’de, ömrünün son yıllarında tamamladığı Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin medresesi ve hamamı çökmek üzere... Mevcut kayıtlara göre, medrese Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, hamam ise bir işadamına ait... Ancak durum ne Vakıflar’ın ne de işadamının umrunda... Tuğlaları düşen, camları kırılan medresenin çatısını otlar bürümüş... Tam bir enkazı andıran hamam duvarında ise ‘tedbir olarak’ ‘Dikkat, duvar çökebilir’ yazısı yer alıyor.

    1940’lı yıllardan sonra birçok kez el değiştiren hamamın son sahibinin Ömer Bostan olduğu ve 1980 yılına kadar Muhittin Yüceer adlı bir kişi tarafından işletildiği biliniyor. İki yıl önce Eskidji Gayrimenkul tarafından 2 milyon dolara satılan hamamın yeni sahibi ise Ankaralı bir işadamı... Ancak onun aldığı koruma tedbiri de kurşun kaplaması dökülen kubbeyi birkaç parça teneke ile kapatmaktan ibaret...

    Son 25 yıldır külliyede bekçi olarak görev yapan İsmail Bilici’nin ise yapı hakkında ilginç iddiaları var. Bilici, 10 yıl önce Sinan eserlerine ilgi duyan Arap bir heyet geldi. Külliyenin restore edilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teklifite bulundular. Ancak Vakıf çok cüzi olan bu paranın yarısını bile vermeyi kabul etmedi” diyor.

    Durumun yol açtığı bir başka utanç da külliyenin her gün sayısız yolcu gemisine ev sahipliği yapan Karaköy Limanı’nın hemen yakınında oluşu. Böylece İstanbul’a iner inmez harabeye dönüşen bir başyapıtla karşılan turistler Türkiye’nin tarihine verdiği önemi çarçabuk anlamış oluyor!
    Akşam, Haber: Aylin Durmaz - Cansu Aydın, 17.12.2007

    TÜRKÇENİN KAYIP HAZİNESİNİ BULANA 1000 ALTIN ÖDÜL

     

    Avrasya Yazarlar Birliği, Türk dilinin ilk gramer kitabı olan Kaşgarlı Mahmut’un kayıp eseri "Kitabu Cevahirü’n Nahv Fi Lugati’t Türk"ü bulana 1000 Cumhuriyet Altını ödül verecek.

    Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı Yakup Deliömeroğlu, 2008’i, doğumunun 1000. yılı olduğu için "Kaşgarlı Mahmut Yılı" olarak ilan ettiklerini bildirdi. Büyük dil bilgini Kaşgarlı Mahmut’un "Kitabu Cevahirü’n Nahv Fi Lugati’t Türk" isimli eserinin Türk dilinin ilk gramer kitabı olduğunu belirten Deliömeroğlu, "Gramer kitabının varlığı biliniyor, ama henüz gören yok" dedi. Bu eserin Türkiye için olduğu kadar dünya diller tarihi için de çok önemli bir eser olduğunu vurgulayan Deliömeroğlu, "Ümit ediyoruz ki Divanü Lugati’t Türk gibi, bu gramer kitabı da bir gün gün ışığına çıksın, kültür hayatımıza katkı yapsın" dedi. Divanü Lugati’t Türk’ün orijinalinin İstanbul’da Millet Kütüphanesi’nde bulunduğunu belirten Deliömeroğlu, şunları söyledi: "Divanü Lugati’t Türk de kayıptı ve 1900’lü yılların başında kitap kurdu olan Ali Emiri Efendi tarafından 30 altına sahafta bulunmuştu. İkizlerden biri bulundu. İkinci ikiz de bir yerlerde gizleniyor ve umarım o da gün ışığına çıkacak ve çıkınca da çok büyük olay olacak."

    Hürriyet, 17.12.2007

    TARİHİ KESİK KÖPRÜ TRAFİKTEN KURTULUYOR





    Sivas'ta Karşıyaka ve Esentepe Mahalleleri'ni şehir merkezine bağlayacak olan yeni köprünün ihalesi onaylandı. İhaleyi alan firma 2008 yılının ilk haftasında inşaat çalışmasını başlayacak.

    Alternatif köprü yapılamadığı için Karşıyaka ve Esentepe mahallelerinin şehir bağlantısını 715 yıl önce yaptırılan Kesik Köprü sağlıyor.

     

    Karayolları 16. Bölge Müdürlüğü'nün 2005 yılında yaptığı sondaj çalışması, acı gerçeği ortaya koymuştu. Selçuklu eseri tarihi köprünün ayaklarından alınan örnekleme analizler sonucu köprünün zamana bağlı olarak yıprandığı, direncinin kaybolduğu ve ayaklarının oyulduğu belirlendi. İnsan müdahalelerine bağlı olarak üzerine asfalt dökülen köprünün, inişli-çıkışlı yapısından dolayı araç trafiğine uygun olmadığı anlaşıldı. Ancak bugüne kadar araç trafiği kesilemediği için restorasyon ihalesine çıkılamadığı da hazırlanan raporda yer aldı. Şimdi kesme taş işçiliğinin örneklerinden olan Kesik Köprü, yılların yükünü kemerlerinden atacağı günü dört gözle bekliyor.

     

    Bu amaçla 22 Kasım 2007 tarihinde Sivas İl Özel İdare tarafından yeni köprü yapımı için ihaleye çıkıldı. 10 firmanın katıldığı ihale oldukça çetin geçti. İhaleyi, 2 milyon 422 bin YTL fiyat veren Bosaş firması kazandı. İtiraz süresi önceki gün sona eren ihale, Özel İdare Yol Ulaşım Şubesi tarafından onaylanarak ilgili firmaya sözleşme daveti yapıldı.

     

    Bosaş Firması yetkililerinin 15 gün içinde Sivas'a gelerek Özel İdare Genel Sekreterliği ile sözleşmeyi imzalaması bekleniyor. İmza sonrası bir hafta içinde iş teslimi yapılacak.

    İlgili firmanın ise köprü yapımına hemen başlayacağı ifade edildi. İhale şartnamesine göre köprünün 700 gün içinde bitirilmesi gerekiyor. Yeni köprünün, Karşıyaka ve Esentepe'yi ortadan kesen 4 Eylül Sanayi Sitesi arkasına yapılacağı belirtildi.

     

    İl Özel İdare yetkililerinden alınan bilgilere göre köprü inşaatının ihale şartnamesinin aksine 2008 yılı sonuna kadar bitirilmesi hedefleniyor. Alternatif köprü olmadığı için araç trafiğine kapatılamayan Kesik Köprü, yeni köprünün hizmete girmesiyle birlikte eski hüvüyetine kavuşacak. Yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan köprünün restore edileceğini açıklayan yetkililer, bundan sonra turizim amaçlı hizmet vereceğini açıkladı.

     

    Sivas - Kayseri eski yolu üzerindeki köprü, Kızılırmak'ın üzerinde yaptırılmıştır. Bir diğer adı da Kızılırmak Köprüsü'dür. Köprünün uzunluğu 326,35 metre, eni 4,85 metredir. 19 kemerden oluşan köprünün en büyük kemer açıklığı 7,90 metredir. Köprünün tamamı kesme taştandır. Köprü iki kısım halindedir.

     

    Sivas tarafında 17 gözlü olan birinci kısım Kayseri tarafında 2 gözlü olan ikinci kısım vardır. Bu iki kısım arasındaki kemerli gözler toprak altında kalmıştır. Köprünün üzerinde bulunan kitabelere göre 1292 yılında Selçuklu Devleti tarafından yapılmıştır.

    Yeni Şafak, 16.12.2007

    ÇANAKKALE ŞEHİTLİKLERİ 'MÜZESİZ' KALDI

     

    Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı Çanakkale'de, savaşın izlerinin sergilendiği müzeler, çeşitli nedenlerle kapatıldı. Son 5 yılda 40 milyon YTL harcanarak yeni şehitliklerin yapıldığı Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda açık tek bir müze kalmadı. Kimisi dökülen, kimisi tadilata alınan müzelerin kapalı olması, tarihi alanları görmeye gelenleri şaşkına çevirdi. Çanakkale Deniz Zaferi'nin 93'ncü yıldönümü kutlamalarına üç ay kala, savaşın izlerinin sergilendiği müzelerin kapısında kilit vurulması tepki çekerken, özel müzelerden, sadece birinin açık olduğu öğrenildi.

    Çanakkale Destanı'nın yazıldığı yarımadada, Şehitler Abidesi'nin altındaki müze, abideyi güçlendirmek ve altında daha geniş bir müze alanı yaratmak için 2004 yılı sonunda kapatıldı. Aradan iki yıl geçtikten sonra, kapatılan müzenin yerine aynı anda 200 kişinin gezebileceği büyüklükte bir müze alanı yapıldı. Ancak hizmete açılamadı. Yeni müze alanının izolasyon sorunu bulunduğu, yağan yağmurun içeri girdiği ve bu sorun bir türlü aşılamadığı için müzenin de düzenlenerek hizmete açılamadığı belirtildi.

    Eceabat İlçesi'ndeki Gelibolu Milli Park Müdürlüğü idari binasının içinde bulunan Çanakkale Savaşları Müzesi'nin kapısı da, yıllarca kilitli kaldı. Milli Park Müdürü İsmail İşeri, hem idari binayı, hem de müze alanını tadilata almak için 15 gün önce çalışma başlattı. Bu nedenle müzedeki Çanakkale Savaşları'nda kullanılan askeri üniformalar, kıyafetler, silah, mermi, toplar, savaşlara ait belge ve haritalar depoya kaldırıldı.

    İki yıldır Gelibolu Yarımadası'nda devlete ait müzelerden sadece Kabatepe Müzesi ziyaretçilere hizmet verirken, bu müze de çatısında çökme meydana geldiği için 10 gün önce kapatıldı. Gelibolu Milli Park Müdürlüğü, ziyaretçilerin can güvenliği olmadığı gerekçesiyle Kabatepe Müzesi'ni de kapatınca yarımadada devlete ait üç müze de kapanmış oldu. Gelibolu Milli Park Müdürü İsmail İşeri, durumu genel müdürlüğe rapor ettiğini ve onay gelmesi halinde müzenin hemen onarılacağını söyledi.

    Devlet, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Alanı'na son beş yılda 40 milyon YTL harcadı, yeni şehitlikler yaptı. Ancak Çanakkale Deniz Zaferi'nin 93'ncü yıldönümünün kutlanacağı, 18 Mart 2008 tarihine üç ay gibi kısa bir süre kalmasına rağmen bölgede açık bir müze bile bulunmaması tepki yarattı. Her yıl olduğu gibi binlerce ziyaretçiye ağırlamaya hazırlanan Gelibolu Yarımadası'nda devletin bu açığını ise Alçıtepe'deki Salim Mutlu Özel Harp Anıları Koleksiyonu adlı tek müze tek başına sırtladı. Alçıtepe'deki Mehmet İhsan Gençcan'a ait Canlı ve Sesli Tarih Galerisi tadilat nedeniyle, Seddülbahir Köyü'ndeki Ahmet Uslu'ya ait özel Çanakkale Savaşları Galerisi'nin de kış mevsimi nedeniyle kapalı olduğu belirtildi.

    Çanakkale Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı Alan Kılavuzu Ahmet Kaşıkçı, devlete ait üç müzenin aynı anda kapalı olmasının, ayıbın da ötesinde büyük bir ihmal olduğunu söyledi. Kaşıkçı "Burası Türkiye'nin gözbebeği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atıldığı yer. Bu nedenle bu müzeler hiç vakit kaybetmeden onarılarak bir an önce hizmete açılmalı. Tabanı dökülen Kabatepe Müzesi bir hafta içinde yapılıp hizmete açılabilir. Milli Park Müdürlüğü bünyesinde bulunan ve uzun süredir kapalı olan müze de hemen hizmet verebilir. Bunun için biz Alan Kılavuzları da yardımcı olmaya hazırız. Yeter ki müzeler kapalı kalmasın. Şehitler Abidesi'nin altında yeni yapılan müzenin durumu içler acısı. Yağmur suları içeri doluyor. Bu yüzden bir türlü açılamıyor. Tüm bunların sorumlusu Milli Parklar Genel Müdürlüğü. Bu üç müze de çok çabuk onarılıp, elaman görevlendirilip hizmete açılmalı" diye konuştu.

    Haber Ekspres, 16.12.2007

    "KAMU BİNALARINDA OSMANLI-SELÇUKLU KİMLİĞİ DAYATILIYOR"

    İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD), AKM'de açtığı 'Binalar Konuşunca Mimarlar Susar' sergisi ve sergiyi içeren kitap aracılığıyla ideolojik mesajlar taşıyan mimariyi tartışmaya açıyor. Küratörlüğünü ve metin yazarlığını Uğur Tanyeli'nin yaptığı sergi, modernleşmenin yaklaşık 200 yıllık serüveni boyunca, özellikle kamusal mekanların birer ideolojik temsil nesnesi olarak görüldüğünü örnekleriyle ortaya koyuyor.


    29 Aralık'a kadar sürecek serginin açılışında konuşan İSMD Başkanı Doğan Tekeli, "Her binanın fiziksel yapısının yanı sıra bir anlam ve kimliği vardır. Günümüz mimarisinde gözümüze çarpan çarpıklıklar bütün bir toplum yapısının yansımasıdır. Türkiye'de özellikle kamu binalarının yapılarında Osmanlı-Selçuklu kimliği yaşatılmak isteniyor. Oysa ki bugünkü kimliğimiz çağdaş bir Türk kimliğidir. Bu kimlik yapılarımıza da yansımalıdır. Kamu binaları toplumun parasıyla yapıldığı için, bu binaların bize bir hayat tarzını empoze etmeye hakkı yoktur. Yeni yapılaşmada eski tarihsel kimliğe, yeni bir tarihsel bir kimlik eklenmek isteniyor. Bu şekilde çağımızın kültürünü gelecek kuşaklara yansıtmamız mümkün olamaz. Cumhuriyet dönemi yapılarının yıkılmasına da bu nedenle karşı çıkıyoruz" dedi.

    Tasarımı Esen Karol tarafından gerçekleştirilirken sergi ve kitabın fotoğraflarını ise Cemal Emden çekti. 'Kimlikten Konuşmak', 'Çağdaşlıktan Konuşmak', 'İnançtan Konuşmak' ve 'Tarihsellikten Konuşmak' başlıklı dört bölümden oluşan serginin düzenleme kurulunda ise Neşet Arolat, Hasan Şener, Uğur Tanyeli, Doğan Tekeli gibi mimarlık dünyasının yakından tanıdığı isimler yer aldı.

    Radikal, 16.12.2007

    BÜYÜKELÇİ KORU: KIŞLA BAKIMSIZLIKTAN YIKILDI

     

     

    2. Abdülhamid'in Suudi Arabistan'da inşa ettirdiği kışlanın yıkılarak otopark yapılmasıyla ilgili olarak Türkiye'nin Riyad Büyükelçisi Naci Koru ile Mekke ve Medine'yle doğrudan ilgilenen Cidde Başkonsolosu Ahmet Yıldız, Milliyet'in sorularını yanıtladı.


    Büyükelçilik kayıtlarında kışlanın Suudi makamlarınca bilinçli olarak yıkılması gibi bir durumun bulunmadığını belirten Koru, "Ancak Suudi Arabistan'daki diğer tarihi eserlerde olduğu gibi buna da sahip çıkılmamış ve bakımsızlık söz konusu olduğundan duvarlar zaman içinde yıkılmış" dedi. Koru, "Türkiye bu süreçte girişimde bulunmuş mu?" sorusuna ise, "Suudilerin yıkma yönünde kasıtlı bir eylemi olmadığı için böyle bir girişimde bulunulmamış" yanıtını verdi.


    Kışlanın 1990-1994 yılları arasında otoparka dönüştürüldüğünü kaydeden Yıldız da Türkiye'nin bir girişimde bulunup bulunmadığı sorusuna şu karşılığı verdi: "Detaylı incelememekle birlikte kayıtlarımızda böyle bir şey göremedim. O zaman hassasiyet gösterilmemiş olabilir."

    Milliyet, Haber: Utku Çakırözer, 16.12.2007

    "TARİHİ KÖŞKÜ DEĞİL, BETON ŞEMSİYEYİ ONARIN"

     

    8 asırlık Alaeddin Köşkü'nün seyir terası kısmının restorasyonu için Anıtlar Kurulu'na başvuran Konya Büyükşehir Belediyesi ilginç bir cevap aldı. Anıtlar Kurulu, köşk yerine, tarihi yapının korunması için 45 yıl önce inşa edilen beton şemsiyenin onarılmasını önerdi.

     

     

    Konya'da Alaeddin Tepesi'ndeki 800 yıllık Selçuklu Sarayı'nın Alaeddin Köşkü olarak bilinen kısmının restorasyonu adeta yılan hikayesine döndü. Köşkün seyir terası diye anılan son kalıntısının restorasyonu için Konya Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı başvuruya Anıtlar Kurulu'ndan ilginç bir cevap geldi. Kurul, yıkılma riski bulunan Alaeddin Köşkü yerine, 45 yıl önce yağmur ve kara karşı eseri korumak için yapılan beton şemsiyeyi onarmayı önerdi. Sarayın eski günlerine dönmesi için harekete geçen Konya Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na başvurarak izin istedi. Kurul, konuyla ilgili komisyon kurulmasına karar verdi. Komisyon şemsiyenin betonundan numuneler alıp inceledi. Komisyon, şemsiyeyi kaplayan mozaik tabakada kabarmalar ve dökülmeler olduğunu tespit ederek, belediyeye beton koruyucuyu tamir etmeyi önerdi.

     

    Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Ercan Uslu, bürokratik engeller sebebiyle ecdat yadigarı yapıyı kaybetmekten korktuklarını söyledi. Uslu, "Asıl tarihi eser orada yıkılmaya terk edilirken, beton şemsiyenin korunmaya çalışılmasına anlam veremiyorum." dedi.

     

    Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Muammer Koyuncu, gelecek raporu kurulda inceleyeceklerini ve şemsiyenin kaldırılıp kaldırılmayacağına karar vereceklerini bildirdi.

    Zaman, Haber: Ünal Livaneli, 16.12.2007

    ORTA ASYA'DAN GÖÇ ETME BİR EFSANEDİR

     

    İTÜ öğretim üyesi, antropolog Timuçin Binder Anadolu'nun 1071 sonrasında Türkleştiği savına karşı çıkıyor: Buradaki insanın tarihi 40 bin yıl öncesine uzanıyor..

     

    Genetik teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler sadece geçmişe değil geleceğe de ışık tutuyor. DNA moleküllerinin dizilişi pek çok kişi ve ulus için hayati öneme sahip "nereden geldim" sorusuna da yanıt veriyor. Ancak Türkiye'de bu konuda kapsamlı bir araştırma yok. Amerika ve Avrupa'da Oxford gibi birkaç üniversite ve yüklü bir ücret karşılığı bazı şirketler bireysel gen incelemesi yapıyor. Bir de National Geographic dergisinin devam ettirdiği "Genografi" projesi var. Bu merkezlere son dönemde Türkiye'den de başvurular yoğunlukta. Derginin ve ilgili şirketlerin sitesine girenler bir DNA numune paketi ve şifre alıyor. Ortalama olarak 100 ile 450 dolar arası bir ücret ödeniyor. Gönderilen paketteki çubukla ağız içinin bir bölümü kazınıyor ve çubuğun üzerindeki DNA numunesine hiç dokunulmadan gönderiliyor. Merkezde bu parça inceleniyor ve başvuranın atalarının nereden geldiği tespit ediliyor. Türklerle ilgili tüm bu genetik araştırmaların sonuçlarını yakından takip eden bir isim var: İTÜ İnsan ve Toplum Bilimi bölümü öğretim üyesi, antropolog Timuçin Binder. Kaliforniya Üniversitesi'nde antropoloji (İnsan kültürü, toplumu, biyolojisi üzerine araştırmalar yapan bilim dalı) eğitimi alan Binder, ardından tarih ve genetik bilimler üzerinden akademik çalışmalar yürüttü. Genetik miras tıbbın konusu olarak bilinse de antropolojinin ilgi alanına giriyor. Binder ile Türklerle ilgili genetik araştırmaların sonuçlarını konuştuk.

    * Genetik araştırmaların Türklerle ilgili ortaya çıkardığı en büyük sonuç ne?
    Türkiye'de yaşayan insanların büyük bölümünün 40 bin yıl önce de bu topraklarda yaşamış olmaları. Yani Türkler 1071 yılında Anadolu'ya gelmedi hatta 40 bin yıldır buradan kıpırdamamışlar. Bu topraklara aitler, Orta Asya'dan geldiği söylenenler buralı aslında.

    * Orta Asya göçü olmadı mı?
    Oldu ama gelenlerin sayısı çok az. Gen araştırmaları bugün Türkiye'de yaşayan insanların ne kadarının Orta Asya kökenli olduğunu ortaya çıkartıyor. Buna göre Türkiye'nin genetik yapısı tarih öncesi dönemde bugünkü şeklini alıyor.

    * Göç edenler ne kadar az?
    Bu rakam ortalama yüzde 10-15 civarında. Yani Orta Asya'dan bu topraklarda yaşayanların yüzde 10-15'i gelmiş ve nüfus yapısını da değiştirememişler. Hiç de Orta Asya'dan Anadolu'ya 'bir kısrak başı gibi uzanan' bir durum söz konusu değil. Orta Asya göçü bir efsane. Zaten gelen az sayıdaki insanın geni de çok daha kalabalık yerli toplulukların içinde kaybolmuş. Ayrıca gelenlerin Türk mü, İranlı mı veya Afgan mı olduğunu da bilmek çok zor.

    * Neden zor?
    Genetik araştırmada etnik bir tanımlama söz konusu değil. Genetik dağılımın araştırılması Türklerin kökenlerinin araştırılması anlamına gelmiyor. Çünkü 'Oğuz geni' veya 'Türk geni' diye bir şey yok. Genetik araştırma her insanın kökeniyle veya soyunun bugüne kadar nerelerde bulunduğuyla ilgili veriler taşıyor.

    * 'Türk geni yok' derken neyi kastediyorsunuz?
    Türklük bizim ürettiğimiz kültürel kimlik. Aynı şekilde Yunanlılık da Ermenilik de bir kültürel tasarım ve kurgu. Türklük daha modern bir kavram ve son 200 yılın ürünü. Bugün bu topraklarda yaşayan insanların tarihi binlerce yıl önceden başlıyor. Yani herkese Türk diyemeyiz, Türklük bugünle ilgili. Kavramları biz icat ettik, herkese Türk dedik. Bizden öncekilerin kim olduğunu bilmiyoruz bile. Biz Uygurlara Türk diyoruz ama onlar kendilerine Türk demiyor. Etnik kimliklerden çıkarak bir şeylere ulaşmak çok zor. Türk olmak için Orta Asya'dan gelmek gerekmiyor. Türklük çok daha sonra oluşmuş bir kimlik. Göçle gelenler 1100'lü yıllarda "Danişmentname" adlı bir eser yazmışlar ama içinde Türk olduklarına dair tek bir kelime yok. Türk veya Türklük kelimesini ilk kullananlar yabancılar oluyor. Bir de Göktürkler kendilerine Türk demişler.

     

    Göç edenlerin sayısı ve etkisi bu kadar az ise Özbeklerle, Kırgızlarla veya Türkmenlerle bağımız nereden geliyor?
    Gen araştırmalarında çıkan sonuç Türkiye'de yaşayanların hiç de Türkmenlere, Özbeklere çok yakın olmadığıdır. Hatta uzak da diyebiliriz. Akrabalık ilişkisi anlamında ise Türkiye'de yaşayanların biyolojik olarak Orta Asya'yla bağlantısı yok. Sadece göç eden küçük bir grubun var. Eğer illa ki kan bağı olarak tanımlamak istenirse böyle bir kan bağı da yok.

    * Türk Cumhuriyetler'iyle bir bağlantının olmaması bilinen veya resmi tarihe çok ters...
    Evet, resmi tarih sorunlu. Gelişmeler de resmi tarihi çürütüyor ve bu durumu sorgulamamız gerekiyor. Çünkü genler Türkiye'de yaşayanlar ile Orta Asya'dakiler; Türkmenler, Özbekler arasında var olduğu söylenen biyolojik yakınlığı yalanlıyor. İnsanların kafasında bizim Türkmenlere, Özbeklere, Uygurlara hatta Moğollara yakın olduğumuz gibi yerleşik fikirler var. Buradan yola çıkınca sonuç şaşırtıcı oluyor.

    * Bugün Türk dediğimiz insanlar Orta Asya göçünden önce de bu topraklarda yaşıyorlarsa o zaman bu coğrafyanın bilinmeyen bir tarihi daha yok mu?
    Bu çok önemli. Orta Asya'dan göç etmeyen yüzde 85- 90'ın anlatılmayan öyküsü ve öyküleri var. Orta Asya göçünden önce Anadolu'da yaşayanların bizimle ilgisi yokmuş gibi başka topluluklar olarak gösteriliyor. Bizim atalarımız olarak gösterilmiyor. Onlar vardı ancak göçle birlikte biz gelince gittiler gibi anlatılıyor. Ama bu araştırmalar bunun öyle olmadığını gösteriyor. Onlar bizim atalarımız.

     

    * Peki, gen araştırmalarının sonucuna göre Türkler kimlere yakın?
    İranlılar, Ürdünlüler, Yunanlılar, Süryaniler. Türkiye ile İran arasındaki genetik mesafe Türkiye ile Türkmenler arasındaki mesafeden daha az. Bunun nedeni de Türkiye'deki insanların hep bu coğrafyada yaşamış olması. Mesela Rusya'nın denetiminde olan ve Türkçe konuşan Tuva Türklerinin Türkiye'deki insanlarla genetik bağlantısı yok. Ancak Türkiye, İran ve Yunanistan genetik açıdan birbirlerine ayrılmaz biçimde çok yakın. Renklere vurursak Türkiye, Yunanistan, İran ve Ürdün aynı rengin farklı tonları. Ama doğuya doğru geçtiğiniz anda renk değişiyor. Türkiye'de yaşayanların kökeni Ortadoğu ve Akdeniz olarak çıkıyor. Yunanlılar, Ürdünlüler, İranlılar, Süryaniler ile yakınız ve akrabayız. Ama bu kesinlikle İranlıların soyundan geliyoruz ya da İranlılar bizim soyumuzdan geliyor anlamına gelmiyor. Genetik açıdan birbirine benzer bireyler rahatlıkla farklı etnik grupların üyeleri olabilirler. Bu farklılığın kaynağı genler değil, kültürel yaklaşımlar.

    * Kürtler ve Ermeniler genetik olarak Türklere ne kadar yakın?
    Kürtler de binlerce yıldır bu topraklarda. Ama bize İranlılardan ve Yunanlılardan daha uzak, Özbeklerden ise daha yakınlar. Ermenilerin durumunu tespit etmek çok zor çünkü tehcir olayı var. Ama genetik bağlantıya göre İranlılar, Yunanlılar ve Ürdünlülerden hatta Türkmenlerden bile daha uzaklar.

     

    * Son dönemde gen araştırması yaptıran kişilerin sayısındaki artışı neye bağlıyorsunuz?
    Çünkü insanlar bugüne kadar belli kategoriler içinde genellendiler. Herkese Türk veya Kürt denildi. Ama tarihe ilgi artınca sahip olunan kimlikle ilgili tatminsizlik yaşanmaya başlandı ve daha derine inme ihtiyacı hissedildi. Modern yaşamın getirdiği bir merak. Bir de gündemdeki Kürt, Türk ve Ermeni tartışmaları genetik meraka neden oluyor. Ama genetik araştırma yaptıranlar Amerika'da daha çok. Türkiye'de yeni başladı ve yoğun. Avrupa'da ise pek ilgi yok. Çünkü onlarda soyadların 600- 800 geçmişi var. Bu da bir belirginlik ortaya koyuyor.

    * Gen araştırmalarının sonuçları ne kadar güvenilir?
    Son derece güvenilir. Çünkü genler bir anlamda insanların kara kutusu. İnsanların son 60 veya 90 bin yılda izledikleri yollar saptanabiliyor. Daha önce eski insanların, tarihçilerin yazdıklarından yola çıkılıyordu. Genleri ise insanlar yazmıyor, insan etkisinden neredeyse bağımsız. Eleştiriler ancak yöntemler ve işlemlerde yapılabilecek hatalarla ilgili olabilir.

    Sabah, Haber: Ecevit Kılıç, 10.12.2007




    9 - 15 Aralık 2007

    MANTAR, FRANSA'DA MAĞARA RESİMLERİNİ TEHDİT EDİYOR





    Bilimadamları, Lascaux Mağarası’ndaki tarih öncesi duvar resimleri on yıl içinde ikinci defa mantar tehdidi altında olduğunu açıkladı. Duvarlarda belirmeye başlayan gri ve siyah lekelere iklim değişikliğinin mi, yoksa ısı kontrol sisteminin mi, araştırmacıların kullandıkları ışığın mı, yoksa ziyaretçilerin nefesinden kaynaklanan karbondioksitin mi yol açtığı konusunda herhangi bir mutabakata varılamadı.

     

    Mikrobiyologların çalışmalarının ardından, hükümet mantara karşı bir çalışma yapılmasını ve bu kırılgan ortamın korunabilmesi için mağaranın dört ay boyunca her türlü ziyarete kapatılmasını kararlaştırdı.

     

    Lascaux Mağarası, 15.000 ila 17.000 yıl öncesine tarihlenen yüzlerce at, boğa, dağ keçisi ve sığır çizimi ile ünlü. İlk Avrupalıların bu mağarada kırmızı, siyah, kahverengi, sarı renkleri veren mineraller ve tozlar kullanarak yaptığı 600 resim Paleolitik sanatın en mükemmel örnekleri olarak kabul ediliyor.

     

    1940 yılında dört çocuk (ve bir köpek) tarafından bulunmasının ardından, mağaranın ve resimlerin korunması sürekli olarak sıkıntı yarattı. 2. Dünya Savaşı’nın ardından halka açılan mağaraya günde 1.800 civarında ziyaretçi geliyordu. 1950'lerde duvarlarda görülmeye başlayan yosun ve küçük kristaller için ziyaretçilerin nefeslerinden kaynaklanan nem sorumlu tutulunca devlet Lascaux’yu ziyarete kapattı.

     

    O tarihten bu yana mağarayı sadece özel izinle hergün en fazla beş kişi gezebilmekte. Turistler için ise Lascaux’nun yakınında bir başka mağara inşa edildi. Lascaux II olarak bilinen bu kopya mağara 1983'de açıldı ve yılda 250.000 turisti ağırlıyor.

     

    Gerçek mağarada ise 2001 yılında yeni sorunlar başgösterdi. Görevliler nem ve ısı kontrolü için yeni bir sistem kurmaya karar verdiler. Bu yeni sistemin işlemeye başlamasından kısa bir süre sonra fusarium solani olarak bilinen bir mantar türü tavan ve duvarlarda hızla yayılmaya başladı. Bu mantar için önce yeni sistem ve bunu monte eden işçilerin giydikleri kıyafetler suçlandı ise de, sonradan mantarın zaten mağarada varolduğu, işçilerin çalışması veya nemdeki anormal değişimle uyandığı anlaşıldı.

     

    Kuratör Jean-Michel Geneste bu çalışmanın mantarı tetikleyen ana faktör olduğunu kabul ediyor. Öte yandan, 1982 den bu yana Fransa’da bulunan mağaralarda 2 derecelik bir ısı ve hafif karbondioksit artışı görülmesine rağmen, Geneste, iklim değişiminin bu tür mantarların oluşması için bir sebep olabileceği konusuna ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini düşünüyor.

     The New York Times,  Haber: Marlise Simons, 09.12.2007

    MÜNİH'TE YİNE AYNI GALERİ, YİNE KAÇAK ESER

     

    Almanya’nın Münih kentindeki Gorny & Mosch adlı sanat galerisinde müzayedeye çıkartılan üç tarihi esere, çalıntı olduğu gerekçesiyle el konuldu.

    Tarihi eserlerin, Türkiye’den muhtelif yöntemlerle yurtdışına kaçırıldığı anlaşıldı. Türkiye’deki bir müzeden çalınan ve mitolojide şarap tanrısı olarak bilinen Diyonisos ait bir baş da yine aynı galeride satılmak istenirken el geçirilip Türkiye’ye iade edilmişti.

    Dün başlayan müzayedede de Türkiye yine üç tarihi eserin Anadolu’daki kaçak kazılardan çıkarılarak Almanya’ya kaçırıldığı belirterek satışın durdurulmasını istedi. Bu eserlerden birinin satışı tamamen durduruldu, ikisi ise şartlı olarak müzayedeye bırakıldı. Türkiye’nin ispat etmesi durumunda bu eserler Türkiye’ye iade edilecek.

    Hürriyet, Haber: Celal Özcan, 15.12.2007

    OSMANLI KIŞLASI OTOPARK OLDU





    Suudi Arabistan yönetimi, Osmanlı dönemine ait ne varsa yok ediyor. 2. Abdülhamid'in kendi parasıyla 1893'te fakir hacılar için misafirhane olarak yaptırdığı, daha sonra askeri kışlaya çevrilen tarihi bina yerle bir edildi. Yönetim, 1770'te inşa edilen Ecyad Kalesi, cumbalı Türk evleri, garlar, köprüler, cami minarelerinin ardından yıktığı Osmanlı kışlasını otopark yaptı.


    2. Abdülhamid, Hicaz'da sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi çalışmaları çerçevesinde, Eylül 1893'te Mekke'de fakir hacılara mahsus 6 bin kişilik bir misafirhane, bir hastane ve bir eczanenin inşaatıyla, bunlar için harcanması gereken tahmini 30 bin lirayı kendi şahsi hesabından karşıladı.
    Misafirhanenin inşaatıyla önce Teftiş-i Askeri Komisyon azası Asaf Paşa görevlendirildi. Daha sonra inşaat onun yerine tayin edilen Miralay Münir Bey tarafından tamamlandı. Kabe'ye yaklaşık yarım saat mesafedeki Cervel mevkiinde bulunan misafirhanenin inşaatına Ocak 1894'te başlandı. İstanbul ve Avrupa'dan getirtilen malzemelerle 1896'da birinci kat bitirildi. Haziran 1897'de ise bina tamamlandı. Altı bin kişilik misafirhanenin inşaatı 50 bin liradan fazla bir sarfiyatı gerektirdi, yıllık giderinin de 15 bin lira civarında olacağı hesaplandı. 2. Meşrutiyet'in ilanına kadar hizmet veren misafirhane bu dönemde kışlaya çevrildi.

    Ancak yıllarca ayakta kalmayı başaran binanın, geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan yönetimi tarafından yerle bir edildiği ortaya çıktı. Kışlayı bulmak için bir tercümanla Cervel'e doğru yola koyulduk. Durdurduğumuz ilk taksinin şoförüne, "Cervel mevkiindeki Osmanlı kışlasına gitmek istediğimizi" söyledik. Ancak taksi şoförü bilmediğini söyleyip, korku dolu bakışlarla bizi dinlemeden uzaklaştı. Daha sonra durdurduğumuz ikinci taksinin şoförüne de isteğimizi yineledik. Onun da tepkisi, "Eskiyi bırakın, yenilere bakın" oldu.


     Şoförlerin tepkisi üzerine üçüncü taksi şoförüne sadece Cervel mevkiine gitmek istediğimizi söyleyerek yola çıktık. Cervel'e vardığımızda oradaki taksi şoförlerinden Osmanlı kışlasının yerini sorduk. Kimi bilmediğini söyleyip yanımızdan uzaklaşırken bir kısmı ise oranın otopark olduğunu belirtip oraya gitmenin yasak olduğunu ifade etti.


    Sonunda bir taksi şoföründen yeri tarif etmesini isteyerek otopark yapılan tarihi kışlayı bulduk. Ancak önünde bekleyen asker çekim yapmamıza engel oldu. Biz de çareyi havanın kararmasında bulduk. Hava kararınca da gizlice otoparka girip fotoğraflamayı başardık.
    Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 15.12.2007

    'OTURAN KADIN'A 13.7 MİLYON EURO

     

    İngiliz ekspresyonist ressam Francis Bacon'un bir tablosunun açık artırmada 13,7 milyon Euro'ya satıldı.

    Paris'teki Sotheby's Müzayede Evi'nden yapılan açıklamada, ressamın  1961'de yaptığı ve Amerikalı bir koleksiyoncuda bulunan “Seated  Woman” (Oturan Kadın - Muriel Belcher'in portresi) adlı tablosunun, dün  akşam düzenlenen açık artırmada sanatçının eserleri için rekor fiyat  olan 13,7 milyon Euro'ya satıldığı belirtildi. Tabloyu, salonda açık artırmaya girenlerden birinin aldığı, ancak  kimliğini açıklamak istemediği kaydedildi.

    Hürriyet, 15.12.2007

    BAKAN GÜNAY, HASANKEYF'İN BARAJDAN YÜZDE 20 ETKİLENECEĞİNİ İDDİA ETTİ

     

    Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, yapılacak Ilısu Barajı'ndan Hasankeyf’in yüzde 80’inin etkilenmeyeceğini söyledi. Günay, bölgedeki kazı çalışmaları için 124 milyon dolar harcama yapılacağını da ifade etti.


    Milletvekillerinin Hasankeyf’teki tarihi eserlerin ve dokunun korunmasıyla ilgili soru önergelerini cevaplandıran Bakan Günay, bölgede yapılan kazılara paralel olarak koruma çalışmalarının da yürütüldüğünü ifade ederek, “Hasankeyf’in yüzde 80’i baraj gölünden etkilenmeyecektir” dedi.

    Bakan Günay’ın verdiği bilgilere göre barajdan etkilenmeyecek yerler şöyle: Yukarı Şehirde kale, Küçüksaray, Büyüksaray, Ulucami, çarşılar, medrese, hamam, mezarlar, türbe, höyük, 4 bin 200 mağara ev ve Hasankeyf İlçesi için tarihi park alanı ve arkeolojik park. Bakan Günay, sular altında kalacak olan köy ve mezralardaki taşınmazların kamulaştırma bedellerinin hak sahiplerine Ilısu barajında su tutulmadan önce ödenmiş olacağını ifade etti.

    Turizm Gazetesi, 15.12.2007

    TARİHİ ESER OPERASYONU

     

    Afyonkarahisar'ın Dinar İlçesi'nde jandarma tarafından gerçekleştirilen operasyonda, çok sayıda tarihi eser ele geçirilirken, olayla ilgili 1 kişi gözaltına alındı. 

    Edinilen bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Dinar İlçesi'nde ikamet eden M.B isimli bir şahsın evine baskın düzenledi. Yapılan baskında, tarihi eser özelliği taşıyan, 483 adet sikke, 2 adet yüzük, 1 adet ok ucu, 38 adet taş parçası ve 2 adet vazo ele geçirildi. M.B. gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

    Afyonkarahisar Kent Haber, 14.12.2007

    KAÇAK KAZI SONUCU ORTAYA ÇIKARILAN MOZAİK ALAN İÇİN KURTARMA ÇALIŞMALARI BAŞLATILACAK

     

    Kahramanmaraş'ın Dulkadiroğlu Mahallesi'nde temmuz ayında bir evin alt kat odalarından kaçak kazı sonucu ortaya çıkan mozaik alan için kurtarma kazısı çalışmaları başlayacak. Mozaiklerin MS 6'ıncı ve 7'inci yüzyıl Geç Roma- Erken Bizans Dönemi'ne ait olduğu değerlendiriliyor.

    Temmuz ayında Kahramanmaraş İl Kültür Turizm Müdürlüğü ve İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Dulkadiroğlu Mahallesi 37. Sokak'ta bulunan evde yapılan incelemede mülkün sahibi olan vatandaşın kaçak kazı yaptığı ve bu kazı sonucunda da zeminin 60 santimetre kadar aşağısında taban mozaiği ortaya çıkardığı tespit edilmişti.

     

    Mozaik taşlarından oluşan taban mozaiğinde av sahneleri, geyik ve kuş gibi hayvanlarının da tasvirleri bulunuyor. Çeşitli geometrik desenlerin ve hayvan tasvirlerinin yer aldığı bu mozaiğin M.S 6'ıncı ve 7'inci yüzyıl Geç Roma- Erken Bizans Dönemi'nde bir çiftlik evinin mozaikleri olarak değerlendiriliyor.

    Kahramanmaraş Kültür Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, kendi talepleri doğrultusunda Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1'inci Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescil edilen yerin kamusallaştırılmasına yönelik girişimlerin başlatıldığını söyledi.

    Küçükdağlı, "Mozaikli alan ve mozaiğin uzantılarının olduğu düşünülen ev ve çevresinin Kahramanmaraş Valiliği İl Özel İdaresi veya Belediye Başkanlığı tarafından kamulaştırılması ya da istimlak edilmesi neticesinde, evin tabanında Müze Müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazısı başlatılacak." dedi.
    haberler.com, 14.12.2007

    EPHESOS:
    YENİ BİR YÜZYILDA
    UZUN ZAMANDIR SÜREN BİR PROJE

     

    Arkeolojik "Colloquia Anatolica et Aegaes: Colloquia Smyrnensia" serisinde 7. konuşmacı Viyana'daki Avusturya Arkeoloji Enstitüsü, Ephesos Kazı Projesi Üyesi Doç.Dr. Sabine Ladstatter, 18 Aralık 2007 tarihinde saat 16:00'da Dokuz Eylül Üniversitesi, DESEM, Bordo Salonu'nda "Ephesus - A Long Time Project in a New Century" (Ephesos - Yeni Bir Yüzyılda Uzun Zamandır Süren Bir Proje) başlıklı bir konuşma sunacak.

    Mimarlar Odası, 14.12.2007

    "ALLIANOI'Yİ YOK EDECEK HER TÜRLÜ FAALİYET HUKUK DIŞI"

     

    "Allianoi boğulmasın" diyen Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP), 2001'de "1.derece arkeolojik sit" olarak tescil edilen Allianoi'nin adım adım sonunun hazırlandığını söyleyip süreci şöyle sıralıyor:

     

    • Önce Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından 04 Ekim 2006'da "Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından, barajın planlanan alanın dışında başka bir yerde yapılmasının mümkün olmadığının saptanması, taşınmaz kültür varlıklarının ve arkeolojik sit alanlarının bulunduğu alanlarda yapımının zorunlu olması durumunda taşınmaz kültür varlıklarının başka bir yere taşınması ya da belgelenerek su altında bırakılmasına" olanak sağlayan ilke kararı alındı.

    • Ardından, Allianoi'nin kille kaplanması ve suya gömülmesine yol açacak DSİ projesi koruma kurulu tarafından uygun bulundu.

    • Allianoi'nin yok edilmesi için bilimsel görüş alınmaya çalışıldı, oluşturulan bilim komisyonu buna yol açacak görüş bildirmeyince, komisyon değiştirildi.

    • Gizli tutulan yeni bilim komisyonu raporunda; "Allianoi'nin üzerinin kil malzemesiyle kaplanması ve sol sahile 218 metre duvar inşa edilerek, baraj suları altında bırakılması" konusunda net görüş bildirildiği gerekçesiyle, "komisyon görüşü doğrultusunda uygulama projesinin hazırlanması, belgeleme ve rölöve çalışmalarının tamamlanması" doğrultusunda İzmir II.Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu 10 Ekim 2007 tarihli kararı aldı. Rölöve projesinin hazırlanması konusundaki ihale zaten 8 Ekim 2007 tarihinde yapılmıştı.

    EGEÇEP bütün bu süreci "Yani Allianoi'nin boğulma zamanı çok yaklaştı" diye yorumlayıp bu durumun acilen önüne geçilmesini talep ediyor.


    EGEÇEP Türkiye'nin de imzalamış olduğu sözleşmeleri ve hukuksal süreci hatırlatıyor.


    1972-Paris- Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme Türkiye'ye "...kültür mirası ve doğal miras niteliğindeki varlıkların evrensel miras olduğu kabul edilmiş, sözleşmeci ülkelere, kendi ülkelerindeki, kültür mirası ya da doğal miras sayılabilecek varlıkların saptanması, korunması, muhafazası teşhiri ve gelecek kuşaklara iletilmesinin sağlanması..." görevi yüklüyor.


    1992-Valetta/Malta Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ile de Sözleşmeci Devletler; "…arkeolojik mirasın korunması için gerekli önlemleri almak, arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence altına almak, arkeolojik mirasın tercihen bulunduğu yerde korunması ve bakımını sağlamayı …"taahhüt ediyorlar.


    Anayasa'nın 63/1.maddesinde de; "...Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır..." kuralı yer alıyor.
    EGEÇEP "Uluslararası Koruma Sözleşmeleri ve iç hukuk metinleri karşısında, Allianoi'nin yok olmasına yol açacak her türlü faaliyet hukuk dışı, buna izin verenler, göz yumanlar hukuksal ve tarihsel sorumluluktan kurtulamayacak" diyor.

    Bergama Kuzey Ege, 14.12.2007

    OSMANLI HAMAMI REFERANDUMU

     

    Ordu Kültür ve Turizm Müdürü Muzaffer Günay, Eskipazar Köyü'nde köy tüzel kişiliği mülkiyetinde bulunan 500 yıllık tarihi hamamların restore edilmesi için referandum yapılması gerektiğini söyledi.

     


    16. yüzyılda Osmanlılar tarafından Ortaçağ Avrupa'sında banyo yapmanın günah sayıldığı dönemde inşa edilen tarihi hamamların aslına uygun restore edilmesi ve geleceğe kazandırılması amacıyla referandum yapılması gerektiği açıklandı. Ordu Kültür ve Turizm Müdürü Muzaffer Günay, tarihi hamamların mülkiyetinin Kültür Turizm Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilmesi için köy halkının kararına başvurulması gerektiğini belirtti. Referandumdan çıkan sonuca göre tarihi hamamların restore ettirilebileceğini kaydeden Günay, köy muhtarlığının yetkililere müracaatıyla birlikte bu sürecin başlayacağını söyledi.

     


    Günay, referandum haricinde hamamların Ordu Belediyesi'nin mücavir alanı içerisinde olduğunu da hatırlatarak, "Tarihi hamamlara aslında belediye de sahip çıkabilir. Ayrıca bazı işadamları da restore ettirirse harcamaları vergiden düşürülüyor" diye konuştu.

    Ordu Kent Haber, 14.12.2007



    KÖYLÜLER BİN YILLIK AĞACI KORUMA ALTINA ALDI

     

    Antalya`nın Akseki İlçesi'ne bağlı Pınarbaşı Köyü'nde bulunan ve yaklaşık bin yaşında olduğu tahmin edilen çınar ağacı, köy halkı tarafından koruma altına alındı.


    Pınarbaşı Köyü Muhtarı Süleyman Doğan, yaptığı açıklamada, çınar ağacının, köyün kurulduğu günden bu yana ayakta olduğunu, köyde yaşayan insanların birbirlerine aktarmalarına göre, ağacın yaklaşık bin yaşında olduğunu söyledi.


    Ağacı tescil ettirmediklerini, ancak köy halkı tarafından koruma altına aldıklarını anlatan Doğan, "Ağacın çevresi, ölçümlere göre 10 metre civarında. Köyümüzde aynı yaşta dört çınar ağacı daha bulunmakta" dedi.

    Kemer Gözcü, 14.12.2007

    TARİHİ ESER OPERASYONU

     

    Bilecik'in Bozüyük İlçesi'nde jandarma ekiplerince tarihi eser ele geçirilirken, iki kişi göz altına alındı. 

    Dün akşam bağlı Bozüyük İlçesi'nde İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince 26 parça Bizans, Roma , Lidya ve Kzik dönemine ait olduğu öğrenilen bronz heykeller, taş figürler, takı malzemeleri yüzük şeklinde mühür, üzerinde yakut olduğu değerlendirilen iki adet yüzük ile o dönemde esrar içiminde kullanılan bir adet esrar içeceği ele geçirildi. 4000- 4500 yıl öncesine ait olduğu öğrenilen tarihi eserleri, alıcı kılığına giren jandarmalara satmak isteyen H.T ve İG. göz altına alındı. Soruşturma devam ediyor.

    Bilecik Kent Haber, 14.12.2007

    HAYALET MÜZE'NİN ANKARA'YA AZİZLİĞİ





    Ankara, her ne kadar Kültür Bakanlığı yetkilileri kabul etmese de yılın kültür sanat olayını Resim Heykel Müzesi’nin tadilatta olmasından dolayı İzmir’e kaptırdı. Kültür Bakanlığı’nın bu yıl 68’incisini düzenlediği Devlet Resim ve Heykel yarışması yıllar sonra ilk kez Ankara dışında düzenlendi, kazananlar da belli oldu.

    Bu yıl yarışmaya katılım için eserlerin toplama merkezleri İstanbul ve İzmir’in resim heykel müzeleri oldu. Yarışma İzmir’de yapıldı ve eserler de İzmir’de sergilenecek. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da, pazartesi günü "68. Devlet Resim ve Heykel Yarışması"nın İzmir’deki sergi açılışı ve ödül törenine katılacak.

    Bakanlık yetkilileri yarışmanın Ankara’da yapılmamasını Resim Heykel Müzesi’nin tadilatına bağlamak istemedi ve "Bu yıl İzmir’de düzenlemek istedik" dediler. Ancak, Ankara’da eserler için toplama merkezi de açılmaması akıllarda soru işareti yarattı. Ankaralı sanatçıların eserlerini kendi imkanlarıyla mı İzmir’e kadar taşıyıp taşımadığı bilinemiyor ama, yetkililer, "Ankara’da neden toplama merkezi açılmadı" sorusuna yanıt veremiyorlar.

    Büyükşehir Belediyesi’ni şu günlerde taşınma telaşı sarmış durumda. Belediyenin Hipodrom Caddesi’nde inşası biten binaya Mart ayında taşınacağı söyleniyor. Belediyenin ASKİ dışında tüm birimleri bu binada toplanırken, en üst katta Belediye Başkanı Melih Gökçek’in makamı olacağı ifade ediliyor. Belediyenin üst düzey bir yetkilisi bu bilgiyi doğrulamasa da gelen bilgiler bu yönde. Öte yandan yeni bina için belediye mobilya arayışlarına da başlamış.

    Cumhuriyetin parkı olan ve aylardır ilgisizlik yüzünden kan ağlayan Gençlik Parkı’nda Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları sürerken, üzücü bir haber geldi kulağımıza.

    Belediye kaynakları, nisan ayında Gençlik Parkı’nın ’Yeni yüzü’yle karşımıza çıkacağını söylüyor ama, yine alkole yasaklı bir şekilde...

    Ankara’nın can damarlarından biri olan ve 1943 yılında İsmet İnönü tarafından açılan Gençlik Parkı için Belediye Başkanı Gökçek, "Nostaljik Gençlik Parkı’nı bütün canlılığı ile göreceksiniz" demişti. Şimdi de belediye yetkilileri "Gençlik Parkı, nisan ayında yeni yüzüyle geliyor" diyor ama, "Alkole yasak Gençlik Parkı" adıyla belki de... Bu karar içkili aile gazinolarının tekrar açılması ümidiyle bekleyen Ankaralıyı ise oldukça düşündürüyor.
    Hürriyet Ankara, Haber: Eray Görgülü, 14.12.2007

    LONDRA'DA ROMA TARZI YEMEK TAKIMLARI





    Şarap kapları, kaseler, süslü işlemelere sahip tabaklar Londra’da bulunan olağanüstü bir Roma definesinin sadece bazı parçaları. MS 1 ila 3. yüzyıla ait 1.100 parçayı açığa çıkartan arkeologlar defineyi, miktar ve kalite açısından şimdiye dek bulunanların en görkemlisi olarak nitelendiriyorlar.





    Roma şehri Londinium’a ışık tutacağına inanılan buluntular arasında tüm Roma İmparatorluğu’nda şimdiye dek bulunmuş en iyi durumdaki ahşap işelemeli kapıdan, pırıl pırıl durumdaki metal kaplara kadar tüm bir Roma yaşamının her kesimine ait hemen her şey mevcut.





    Tabakları, servis takımları, kaseleri ile tüm bir yemek takımı eksiksiz olarak bulundu. Metalin nerede ise tümü bozulmamış durumda idi, hatta buluntular arasında ağaç ve deri gibi organik malzemeler de vardı.





    Define, Moorgate yakınlarında Throgmorton Caddesi'ndeki Drapers Bahçeleri’nde bulundu. Burası Londinium döneminde tiyatro ile şehir surları arası idi. Define, 1960larda inşa edilmiş, 26 katlı bir binanın 4 m altında yaklaşık 1700 yıl boyunca rahatsız edilmeden kalmıştı. Bu yaz yıkılan binanın temelleri temizlenirken define bulundu.

     

    Museum of London kuratörü Jenny Hall “Eserleri ilk gördüğümde gülümsemeye başladım, hala daha gülümsüyorum. Sayı ve kalite olarak inanılmaz bir buluntu. Şimdiye dek İngiltere’nin hiçbir yerinde böyle bir şey bulunmadı” demekte.

     The Times, Haber: Dalya Alberge, 07.12.2007

    GAZİ MÜZESİ'NDE SAYIM





    Samsun'daki Gazi Müzesi'nde sergilenen ve Atatürk'ün kullandığı bazı eşyaların değiştirildiği konusunda yerel basın organlarında yer alan haberler üzerine müzede envanter sayımı yapıldığı bildirildi.


    Edinilen bilgiye göre, Atatürk'ün Samsun'a gelişlerinde kaldığı bir otel olan ve sonradan müzeye dönüştürülen Gazi Müzesi'nde Atatürk'ün kullandığı bazı eşyaların değiştirildiği yolunda bazı basın organlarında yer alan haberler üzerine Samsun Valiliği'nin istemi üzerine İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından envanter sayımı yapıldı.


    Daha önce Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda olan ve 1995 yılında il Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne devredilen müzede yapılan envanter sayımında 1995 yılındaki devir işlemlerinde yer alan tüm eşyaların yerinde olduğu tespit edildi.


    Bu arada, özellikle Atatürk'ün yatak odasında kullandığı bir yatak örtüsü ile cibinliğin onarılamayacak durumda olması nedeniyle daha önceden kaldırılmış olduğu öğrenildi. Bunun yerine orijinaline uygun bir örtünün sergilendiğini belirten yetkililer, bunun da müzeyi gezen misafirlere anlatıldığını söylediler. 
         
    Atatürk'ün 1919, 1928 ve 1930 yıllarında Samsun'a gelişlerinde kaldığı yer olan Gazi Müzesi (Mantıka Palas) o dönemde 12 odalı alt katında iş yerleri olan bir otel olarak kullanılıyordu.
    Daha sonra Atatürk'ün yatak odası ve çalışma odası dışında otel uzun yıllar parti binası olarak kullanıldı. Atatürk'ün yatak ve çalışma odası ise her 19 Mayıs'ta halkın ziyaretine açıldı.


    1958-1959 döneminde bina Samsun Belediyesi tarafından müzeye dönüştürüldü. 1995 yılında Kültür Bakanlığı'na devredilerek ve restorasyon çalışmaları yapılan müze, 1998 yılından itibaren yeniden ziyarete açıldı.


    Geçen yıl yeniden onarımdan geçirilerek ziyarete açılan müzede halen Atatürk'ün kullandığı bazı kişiler eşyalar ile 19 Mayıs 1919'da Atatürk ile birlikte Samsun'a çıkan silah arkadaşlarının bal mumu heykelleri sergileniyor.

    Samsun Haber, 13.12.2007

    TARİHİ ENSTİTÜ ADALET BİNASI OLACAK

     

    Bursa'da kurulması planlanan İstinaf Mahkemesi için yer arayışları sürüyor. Adalet ve Tarım Bakanlığı anlaşabilirse tarihi İpek Böcekçiliği Araştirma Enstitüsü'nün binası adalete hizmet verecek.

     

    Adaletin daha hızlı ve sağlıklı işlemesi için önem taşıyan İstinaf Mahkemeleri'nin 1924'de kapatılmasının ardından tekrar gündeme gelmesi, adalet çevresini sevindirdi. Yerel mahkemede 1. aşamada karara bağlanan davaların Yargıtay'a gitmeden istinaf mahkemelerinde görülecek olması, davaların sağlıklı sonuçlanması için büyük bir önem taşıyor. Avrupa Birliği'nin de destek verdiği çalışmalar Diyarbakır, İstanbul, Bursa'nın da aralarında bulunduğu 9 pilot şehirde devam ediyor. Adalet Bakanlığı tarafından 2010 yılında hizmete girmesi düşünülen mahkemelerin bölgesel bazda çalışmalarına hız verdi. İstinaf Mahkemesi için uygun bir bina arayışı süren Bursa'da Tarım İl Bakanlığı'na ait İpek Böcekçiliği Araştırma Enstitüsü'nün Adalet Bakanlığı'na devri gündeme geldi. AKP Bursa milletvekili Altan Karapaşaoğlu, konu ile ilgili görüşmelerin devam ettiğini söyledi. Konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Bursa Baro Başkanı Asude Şenol, Adalet Bakanlığının İstinaf Mahkemelerinin kurulmasına dair açıklamasının ardından Bursa'da bir ilerleme kaydedilmediğini ileri sürdü ve "Özellikle bina arayışı devam ediyor. Bu mahkemelerin kurulmasıyla Yargıtay'ın yükü hafifleyecek. Ama uygulama olmadan kesin bir şey söylememiz mümkün değil. Yasanın çıkması değil, önemli olan uygulama. Bu, uygulamada belli olacak" diye konuştu.

    Yeni Şafak, 13.12.2007

    BİTLİS'TE BİR TARİH GÖZ GÖRE GÖRE YOK OLUYOR

     

    Bitlis'te yerel ve idari yöneticiler, turizm potansiyenin artması için Bitlis Evleri'nin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Buna karşın tarihi Bitlis evleri bir bir yıkılıyor. Bitlis Kültür Müdürlüğü yetkilileri ise ev sahiplerinin ilgisizliğinden yakınıyor. Bitlis'teki tarihi evlerden günümüze 244 adedi tescilli 435 kültür varlığı ulaştı.

    Yılların verdiği hızlı göç ve değişen yaşam tarzları yüzünden birçok aile yaşadıkları tarihi evleri boşaltarak ya kaloriferli evlere ya da kenti terk ederek batı metropollerine taşınıyor. Taşınan aileler geride güzelliğiyle tarihi taş binaları bırakıyor. Ancak kimse bu binaların yıkılacağını ve anılarıyla beraber bir tarih olacağının farkında değil....

    Bu durumu yaşayan ev sahiplerinden biri de 80 yaşındaki Feyriye Erdemoğlu. Evin ne zaman yapıldığı hakkında net bir bilgi veremeyen 80 yaşındaki Feyriye Erdemoğlu, 150 yıldan fazla olduğunu söylediği tarihi bina ile ilgili şunları söylüyor: "Eski imparatorluklar zamanından kalma evde dedem, babam, ben ve çocuklarım yaşadık. Her köşesinde hatıralarımız var. İlk yapıldığında tek katlı olan binanın üst katına ilerleyen yıllarda bir kat daha attık. Tamamı taş olan bu evin bakımı çok zor. Ayrıca eskiden büyük aileler halinde yaşanırdı ama şimdi evlenen kendi evine çekiliyor. Evden her çekilenle beraber nüfusumuz azaldı. Ekonomik zorluklardan dolayı da evin tamiratını yaptıramadık. Bu yüzden tarihi evimiz gözlerimizin önünde yıkılmaya başladı."

    Bitlis'teki tarihi evlerin bir ortak sıkıntısı da çoğunun tescilli olması ve SİT Alanı içine dahil edilmiş olmaları. Tescilli ya da SİT alanına dahil edilmiş olan evlerin izinsiz olarak tadilatının yapılması halinde, yapanlar hakkında davalar açılıyor ve hapis cezaları veriliyor. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin alınarak yapılması durumunda ise gerek bürokratik işlemlerin çok olması, gerek tamirat ve tadilat süresinin buna bağlı olarak uzaması ile masrafların katlanması gibi etkenler de birleşince Bitlis'in tarihi evleri yıkılmayla yüz yüze geliyor.

    Bitlis Kültür Müdürlüğü yetkilileri ise Bitlis'teki tarihi evlerin yaşatılması için ellerinden geleni yaptıklarını ve bu konuda ev sahiplerinin ilgisizliğinden yakınıyor. Birçok ev sahibine ulaşmakta büyük sıkıntı çektiklerini aktaran yetkililer, "Memurun kendisine ulaşmaya çalıştığını duyan vatandaşta bir tedirginlik oluyor. Tarihi ve kültürel varlıkların korunmasına ilişkin kanun gereği Kültür ve Turizm Bakanlığınca bir proje hazırlandı. Proje kapsamında evlerde incelemeler ve ön bilgiler yapıldıktan sonra evlerin ihtiyacına göre gerek proje yardımı gerekse de yapı yardımı yapılmakta. Ancak ev sahiplerinin birçoğu il dışında bulunduklarından ve sebepsiz korkularından dolayı ulaşamıyoruz." şeklinde konuştu.

    Turizmdebusabah.com, 13.12.2007

    MAHMUT ARİFİ PAŞA KONAĞI RESTORE EDİLECEK

     

    Kahramanmaraş'taki tescilli tarihi yapılar arasında bulunan Mahmut Arifi Paşa Konağı'nın restore edilerek Etnografik Maraş Kültür Evi ve Müzesi olarak hizmete açılması için Valilik ile Belediye arasında protokol imzalandı. Kahramanmaraş Valisi Niyazi Tanılır, tarihi eserlerin korunmasının kültür ve turizm açısından büyük önem taşıdığını söyledi. 

     

    Vali Niyazi Tanılır, restorasyonuna İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği'nin de katkıda bulunacağı Mahmut Arifi Paşa Konağı'nın Kahramanmaraş'taki tescilli 601 tarihi eserden yalnızca biri olduğunu belirtti. İldeki tarihi eserlerin korunması ve turizme kazandırılmasında devlet yanında varlıklı vatandaşlara, sivil toplum kuruluşlarına ve mahalli idarelere de önemli görev düştüğünü kaydeden Tanılır, şöyle konuştu:

     

    ''Kahramanmaraş'ta tescilli ve tescilsiz çok sayıda tarihi eser var. Tescilli 601 tarihi eser mevcut. Vakıfların mülkiyetinde olmayan eserler bakımsız ve harap durumda. Bu eserler bizim milli kültürümüzün parçaları. Valilik olarak bu eserleri kazanmaya büyük önem veriyoruz. Tarihi eserlerimizi korumamız kültürümüz ve turizmimiz için büyük önem taşıyor. Tarihi eserlerimizi korumak için önümüze bir hedef koyduk. Mahmut Arifi Paşa Konağı'ndan başlayarak eserlerimize sahip çıkacağız. Bu protokolle bu çalışmayı başlatıyoruz. Bu çalışmayı devam ettirmek elbette başlamaktan çok daha önemli. Bu konuya meslek odalarımız ve işadamlarımız da el atmalı.''

     

    Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz da konuşmasında, Mahmut Arifi Paşa Konağı'nın restorasyonunu en kısa sürede tamamlama çabası içinde olacaklarına dikkati çekti. Mustafa Poyraz, kentteki tarihi eserleri ekonomik olanakları ölçüsünde sahiplenmeye çalıştıklarını, Mahmut Arifi Paşa Konağı'nın restorasyonunun bu alanda yürüttükleri çalışmaların son örneği olduğunu bildirdi.

    Turizm Gazetesi, 13.12.2007

    GAZİANTEP'E DEV MÜZE KOMPLEKSİ

     

    2009 yılı başında bitirilmesi hedeflenen “Gaziantep Müze Kompleksi”nin içinde, hem arkeoloji hem de Zeugma Mozaik müzesi bir arada bulunacak. Ayrıca, müzenin alt kısmında mozaik okulu açılacak. Müzenin yanında birçok aktivasyon merkezi, gezi alanı, amfi tiyatrosu, sergi salonu, kültür merkezi ve misafirler için otel yer alacak. 20 milyon YTL’ye mal olması beklenen kompleks, Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınan eski Tekel fabrikasının 40 dönümlük arazisine yapılacak. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, kompleksin şehrin vizyonuna, sosyal hayatına ve ekonomisine katkı sağlayacağını belirtti.

    Türkiye Gazetesi, 13.12.2007

    HİTİT GÜNEŞİ'NE İKİNCİ İTİRAZ





    Çorum Valiliği, Türk Patent Enstitüsü’nün Hitit Güneşi’ni Ankara Üniversitesi’ne tescillemesine bir kez daha itiraz etti. Vali Mustafa Toprak, Hitit Güneş Kursu’nun marka tescilinin bir kurum adına yapılmasının doğru olmayacağını belirterek, "Markanın tesciline itiraz ediyoruz" dedi.

    Ankara Üniversitesi ile Çorum Valiliği arasındaki "Hitit Güneş Kursu" mücadelesinde yeni bir itiraz yaşandı. Çorum Valisi Mustafa Toprak, Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE), "Güneş Kursu"nu Ankara Üniversitesi’ne tescillemesine itirazda bulunduklarını bildirdi.

    Toprak, Valilik tarafından Nisan ayında yaptıkları itirazın ardından Türk Patent Enstitüsü Markalar Daire Başkanı Kutay Kumbasar imzasıyla kendilerine gönderilen yazıda, marka tescil başvurusunun mevzuata uygun olduğunun belirtildiğini anımsatarak, kuruma tekrar itirazda bulunduklarını söyledi.

    Hitit Güneş Kursu’nun marka tescilinin bir kurum adına yapılmasının doğru olmayacağını belirten Toprak, itiraz dilekçesinde "Resmi Marka Bülteni’nde yayınlanan ve 2006/26331 kodla işlem görmekte olan ’Ankara Üniversitesi 1946 şekil’ başvurusunda yer alan ’Hitit Kursu’ şeklinden dolayı, markanın tesciline itiraz ediyoruz" ifadesini kullandı.

    Toprak, dilekçede Güneş Kurslarının Çorum’un Alacahöyük ören yerlerinde bulunduğunu vurgulayarak, "Marka başvurusunda yer alan şekil ’Hitit Güneş Kursu’dur. Hitit Güneş Kursları Çorum’un 45 kilometre güneyinde yer alan ve ilk sistemli kazıları 1935 yılında Atatürk tarafından başlatılan Alacahöyük Ören yerinde bulunmuştur" bilgisini verdi.

    Güneş Kursu’nun, Alacahöyük’ün eski Tunç Çağı’nda (MÖ: 2250-2000) tarihlenen 3. kültür katında, Hattili prenslere ait mezarlara ölü hediyesi olarak bırakılan özgün eserler olduğunu kaydeden Vali Toprak, şunları kaydetti: "Ölü hediyeleri arasında yer alan ve bugüne kadar benzerlerine diğer kültür bölgelerinde rastlanmayan bronzdan yapılmış Güneş Kursları, Hititler’den önce Anadolu’da yaşamış olan yerli halk Hatti’lere aittir. ’Hitit Güneş Kursu’ Hitit uygarlığı ve sanatının sembolüdür. Ahşap asaların ucuna takılarak dini törenlerde kullanıldığı arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır."

    Çorum Valisi Mustafa Toprak, patent başvurusuna karşı çıkış sebeplerini dilekçede şöyle dile getirdi: "Güneş Kursu’nun marka olarak tescili, bir simgenin ticari metalaşması sonucunu doğuracağından, tarihsel ve kültürel uluslararası bir değere de esasen zarar verecektir. Ayrıca tarihi, kültürel ve dini değeri olan bir simgeyi başkaca kişi ve kuruluşların kullanmasını yasaklama hakkı elde etmesinin de markaların korunması hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince de kabul edilemeyeceği görüşündeyiz. Coğrafi işaret niteliğindeki, halka mal olmuş tarihsel geçmişiyle Çorum ve yöre halkı tarafından benimsenerek kullanılan ’Hitit Güneş Kursu’ üzerinde bu şekilde sınai mülkiyet hakkı oluşturulması bölgenin ticaret hayatına zarar verebilecektir. Turistik bir tanıtım, kültürel bir etkinlik amacıyla Hitit Kursu’nu kullanan kuruluşların haksız rekabet iddiası ile karşılaşmaları da olasılık dahilinde olacaktır."

    Hürriyet Ankara, 13.12.2007

    ÇİN İLE ORTADOĞU ARASINDAKİ BUĞDAY TİCARETİ

     

    Çin arkeolojik yerleşiminde iki yıl önce bulunan yaklaşık 5.000 yıllık buğday taneleri, Batılıların Çin’e düşünülenden daha önce geldiklerini ispatlıyor. Prof. John Dodson ve  Prof. Xiaoqiang Li tarafından geçenlerde yayınlanan konu ile ilgili araştırma, bahsi geçen buğdayın bulunduğu bölgede bugün dahi yabani buğday ve çavdar yetişmediğini, öte yandan bulunan ve radyo karbon metodu ile MÖ 2650 yılına tarihlenen buğdayın ise evcilleştirilmiş bir tür olduğunu belirtmekte.

    Bu buğdayın Orta Doğu kökenli olduğu ve bugüne dek ilk temas olduğu zannedilen İpek Yolu’ndan çok daha önceleri bu iki bölge arasında ticari bir işbirliği olduğu düşünülmekte.
     
    Prof. Dodson, 1987 yılında bulunan ve literatüre “Xinjiang Mumyaları” olarak geçen mumyaların da Orta Doğu’dan buğday ticareti yapan tüccarlar olabileceğini belirtiyor. Arkeologlar yıllar önce Çin’in kuzey batısındaki bu dağlık ve kuru bölgede çok iyi korunmuş ve Kafkas ırkı özellikleri gösteren 100 den fazla mumyalaşmış ceset bulmuşlardı. Ölülerin tümü 4.000 yıl öncesine tarihlenmişti. Prof. Dodson, bulunan ölülerle ilgili olarak “Bunlar soylu değillerdi, kıyafetleri son derece basitti ve giyim tarzları o dönem Anadolu ve civar bölgelerde yaşayan insanların kıyafetlerini andırıyordu.” demekte.

    ABC Radio Australia, 06.12.2007

    "MARMARA EREĞLİSİ EFES OLACAK"

     

    Tekirdağ Müze Müdürü M. Akif Işın, ''Marmara Ereğlisi (Perinthos), yapılacak kazılarla Trakya'nın Efes'i olacak'' dedi.

    Endüstri Meslek Lisesinde ''Tekirdağ ve Çevresinin Tarihi Özellikleri'' konulu konferans veren Işın, Tekirdağ ve çevresinde özellikle MÖ 5000 yılını gösteren işaretlerin ve kalıntıların yapılan kazılarda ortaya çıktığını bildirdi.

    Bir yerin öncelikle tarihi özellikleri ve tarihi dokusu ön plana çıkarılarak yapılacak çalışmaların turistlerin dikkatini o yöreye çekeceğini belirten Işın, programlı kazı çalışmalarının her yıl yaz aylarında Müze Müdürlüğü koordinatörlüğünde yapıldığını kaydetti:

    Işın, şöyle konuştu: ''Marmara Ereğlisi (Perinthos), yapılacak kazılarla Trakya'nın Efes'i olacak. Yaşadığımız bölgenin tarihi özelliklerini ne kadar iyi bilirsek o kadar tanıtımında yararlı oluruz. Tarih geleceğin aynasıdır ve biz tarihe ne kadar önem verirsek geleceğe atacağımız adımlar o kadar sağlam olur.''

    Edirne Internet Gazetesi, 12.12.2007

    GALATAPORT İÇİN YAP İŞLET DEVRET YASASI'NA İNCE AYAR

     

    Hükümet, yap-işlet-devret (YİD) yasasında değişikliğe giderek Salıpazarı-Karaköy ve Haydarpaşa limanlarını ticaret ve turizm komplekslerine dönüştürecek projelerin önünü açmayı hedefliyor.

    Hükümet, Galataport Projesi'nin önünü açmak için yap-işlet-devret (YİD) yasasında değişikliğe giderek, kapsamını genişletmeye hazırlanıyor. 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin YİD Modeliyle Yapılmasını Öngören Yasa'ya "kruvazier liman ve entegre tesis" yatırımlarını dahil eden bir tasarı hazırlanarak Meclis'e gönderildi. Böylece daha önceden iptal edilen ihale sürecinde, projenin YİD modeliyle gerçekleşemeyeceği eleştirilerinin de önüne geçilerek yeni ihale süreci başlatılacak.

    YİD Yasası kapsamında şu anda köprü, tünel, baraj, santral gibi yatırımların yanı sıra haberleşme, demiryolu ve havalimanları, otoyollar, içme suyu gibi yatırımlar yer alıyor. Ancak hazırlanan yeni tasarı ile kapsama; otoyol dışında trafiği yoğun karayolu yani devlet ve il yolları, gar kompleksi, lojistik merkezi, kurvazier liman ve entegre tesisleri ile sınır kapıları da ekleniyor.

    Tasarı ile kamunun YİD modeliyle yaptırdığı ancak kullanımının az olduğu işler için özel sektöre zarar etmemesi için "katkı payı" adı altında bütçeden para ödenmesi ve idarelere bu nedenle ödenek ayrılması öngörülüyor.

    Kamuoyunda Galataport olarak bilinen "İstanbul Salıpazarı-Karaköy Kruvaziyer Liman Turizm Ticaret Kompleksi" projesinin hayata geçirilebilmesi için YİD yasasında değişikliğe gidiliyor. İhalesini İsrailli işadamı Sami Ofer ile Global Menkul Kıymetler'in sahibi Mehmet Kutman ortaklığının aldığı proje çerçevesinde bölgenin dünyanın sayılı kruvaziyer (turist gemisi) limanlarından biri haline gelmesi hedeflendi. Bu çerçevede bölgeye oteller, alışveriş merkezleri gibi turistik yatırımların da yapılması planlandı. Ancak YİD modeli ile yapılan ihale 2006'da iptal edildi. YİD Yasası kapsamında bu faaliyetlerin yer almaması, o dönemde proje iptalinde önemli rol oynadı. Hükümet hazırladığı yasa tasarısı ile, bu projenin YİD kapsamında yapılmasının önünü açarak proje için 2008'de ikinci ihaleye çıkılmasını sağlayacak.

    TCDD'nin elinde bulunan ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'na (ÖİB) verilmeyen tek liman olan Haydarpaşa Limanı'nın da bir turizm ve ticaret kompleksi haline getirilmesinin önü bu tasarı ile açılacak. Galataport'un 10 katı daha büyük olan Haydarpaşa Limanı ve Garı'nın bulunduğu alan üzerine yapılacak Haydarpaşa Kompleksi için YİD modelli bir özelleştirme düşünüldüğü için yasanın değiştirilmesine gerekçe oluşturduğu öğrenildi. Haydarpaşa Kompleksi içerisinde yat limanı, yat kulübü, kruvaziyer limanı, hastane, oteller, kongre ve kültür merkezi, okul ve parkların bulunması hedefleniyor.

    Tasarı ile sadece otoyolların değil devlet karayolları ile il yollarının da YİD modeliyle yaptırılması sağlanacak. YİD modelinin uygulanmasında trafik yoğunluğu fazla olan karayollarına öncelik verilecek. Yapılması şart olan ancak trafik yoğunluğunun az olduğu yolların YİD kapsamında özel sektör ilgisini çekebilmesi için kamu "katkı payı" adı altında özel sektöre para aktaracak. Bunun için de idareler fizilibite raporu doğrultusunda otoyolu kullanan vatandaşın yerine, özel sektöre kullanım bedeli ödeyecek. Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri, katkı payı uygulamasının sadece kullanımın az olduğu yerlerde uygulanacağına dikkat çektiler. Bakanlık yetkilileri, Hızlı Tren Projesi kapsamında Ankara'ya yapılması gereken yeni tren garının da bu tasarının yasalaşmasıyla YİD modeline göre yapılabileceğini ifade ettiler.

    Birçok özelleştirme ihalesini açtığı davalarla durduran ve Petrol-İş'in de avukatlığını yapan Gökhan Candoğan, tasarı ile Galataport, Haydarpaşa Projelerinin önündeki YİD Yasası engelinin kaldırılmak istendiğini ancak mevcut haliyle tasarının da Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürdü.

    Referans, Haber: Begüm Gürsoy, 12.12.2007

    ARKEOLOGLAR GUANGXI'DE BİR HÖYÜĞÜN KAZISINA DEVAM EDİYOR

     

    Çinli arkeologlar bu yılın Ekim ayından beri güney batı Çin’de, Guangxi Zhuang Otonom Bölgesi’nde bulunan Chongzuo şehri yakınlarındaki bir Neolitik yerleşimi kazıyorlar.

     

    Bugüne dek 1.6 m derinlikteki 10 tarih öncesi mezardan taş, kemik ve kabuklulardan yapılmış süsler, takılar, bitki ve hayvan kalıntıları bulundu. Öte yandan, mezarların birinde bulunan oldukça iyi durumdaki iskelet yaklaşık 6.000 yıl öncesine, orta veya geç Neolitik Dönem’e tarihlenmekte.

    china.org.cn, 05.12.2007

    ZEUGMA KAZILARI HIZLANDIRILACAK





    Zeugma Antik Kenti'ndeki 2008 kazıları, 'Esin Perileri' diye adlandırılan yeni bir mozaiğin bulunduğu Musalar Evi'nde yoğunlaştırılacak.

     

    Zeugma Kazı Başkanı Doç.Dr. Kutalmış Görkay, önümüzdeki yıl kazıların daha geniş bir katılımla gerçekleştirileceğini belirterek, "Suyun üzerinde çok iyi korunmuş ve 'Esin Perileri' diye adlandırdığımız yeni bir mozaiğin bulunduğu Musalar Evi'nden çok ümitliyiz; 2 metreye kadar freskleri korunmuş duvarlar geliyor. 2008'de, Poseidon Villası gibi çok zengin olduğunu tahmin ettiğimiz bu eve ağırlık vereceğiz." dedi.

     

    Zeugma Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarının önümüzdeki yıl hızlandırılması planlanıyor. Gaziantep İl Özel İdaresi 2008'deki kazılara 150 bin YTL ödenek ayırırken, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün geçen yıl aktardığı 120 bin YTL'lik ödeneği artırması ve toplam kazı bütçesinin 350 bin YTL'ye ulaşması bekleniyor.<

     

    Gaziantep İl Özel İdaresi, Çingene Kızı'nın diyarında 2000 yılındaki kurtarma kazılarının bir benzerinin yapılmasını ve turistlerin yaşadığı hayal kırıklığına son vermeyi amaçlıyor. Zeugma Kazı Başkanı Kutalmış Görkay, Gaziantep İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülkadir Demir'in Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün ile bir görüşme yaptığını ve kazılara ayrılan bütçenin artırılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

     

    Kazıların masraflı bir iş olduğunu ve ayrılan bütçeye göre çalışma yapılabildiğini belirten Görkay, "Önümüzdeki yıl kazılara katılım daha fazla olacak. Bir grup yabancı arkeolog bizlere eşlik edecek. Şu an isim listeleri hazırlanıyor. Bakanlık ne kadar ödenek ayıracak bilemiyorum. Mayıs ayında belli olur. Ödenek fazla olursa kapasitemizi artıracağız. Geçen yıl yaklaşık 50 akademisyen yer almıştı. Zaman zaman gelip kendi çalışmalarını yapıp döndüler." diye konuştu.

     

    Bu yıl, uzun süre kazı çalışması yapılan Dionisos ve Danea villalarında yenileme yapıldığını belirten Görkay, villaların mimari kısımlarının onarıldığını belirtti. Görkay, şöyle devam etti: "2007'de, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın İl Özel İdaresi'ne aktardığı ödenekle Dionisos ve Danea villalarının taş yapıları, sütunları onarıldı. 2008'de, bu yıl ki kazılarda ortaya çıkarılan ve "Muzalar Evi" olarak adlandırdığımız Roma Dönemi eser üzerine yoğunlaşacağız. MS 2. yüzyıl sonlarına tarihlediğimiz evde, mitolojide "Esin Perileri" olarak adlandırılan ve edebiyatçılara, sairlere, müzisyen, filozof ve tarihçilere esin kaynağı olduğuna inanılan "Musa" lar yer almakta. Burası çok büyük bir ev kompleksi. 2000 yılında bulunan Poseidon evi gibi çok zengin olduğunu tahmin ediyoruz. Hemen o evin üst kotunda. Su üzerinde korunmuş bir yer. Oradan çok ümitliyiz. 2 metreye kadar freskleri korunmuş duvarlar geliyor. Evde bulduğumuz Musa'lar mozaiği çok iyi korunmuş. Bu sadece evin bir mekanından çıkan. Diğer mekanları, önümüzdeki yıl kazacağız."

     

    Gaziantep İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülkadir Demir de, Zeugma Antik Kenti'ni ziyaret eden turistlerin yerinde eser göremedikleri için hayal kırıklığı yaşadıklarını belirterek şunları kaydetti: "İl Özel İdaresi'nden 2008 kazıları için 150 bin YTL kaynak ayırdık. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün ile kazılara Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca ayrılan ödeneğin artırılması yönünde görüşmemiz oldu. Genel Müdürümüz, artırılması konusunda söz verdi. Bakanlık geçen yıl 120 bin YTL kaynak aktarmıştı. Kazıların bu yıl ki bütçesinin 350 bin YTL'yi bulmasını bekliyoruz. Zeugma'daki kazı ve restorasyonu hızlandırarak 2000 yılındaki kurtarma kazılarının bir benzerini yaparak buranın turizm potansiyelini artırmak. Antik Kenti ziyaret eden turistlerin eserleri yerinde görmelerini istiyoruz."

    Gaziantep Hakimiyet, 12.12.2007

    SARAYDAKİ GECEKONDULAR YIKILDI

     

     

    Topkapı Sarayı bahçesinde Aya İrini Kilisesi'nin arkasında yer alan 6 gecekondu, belediye ekipleri tarafından yıkıldı. Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi'ndeki güvenlik görevlileri için yıllar önce yaptırılan yapılar, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun kararıyla yıkıldı.

     

    Topkapı Sarayı bahçesinde tarihi surlara bitişik olarak yapılan ve Aya İrini Kilisesi'nin arkasında yer alan 6 gecekondu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıkım ekipleri tarafından yıkıldı. Saray bahçesine yıllar önce Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Arkeoloji Müzesi'nde çalışan güvenlik personeli için yetkililerce yaptırılan yapılar, bir süre önce gazetelere "Saray bahçesindeki gecekondular" şeklinde yansımıştı. Anıtlar Yüksek Kurulu'nun kararıyla halen kullanılmakta olan 6 gecekondu tarzı yapı, tebligatla boşaltıldı. Topkapı Sarayı'nın tarihi silüetini korumak amaçlı yürütülen "Sur-u Sultani" projesi kapsamında yıkılan gecekonduların tarihi surlara bitişik olarak yapıldığı görüldü. Saray ve müze çalışanlarının yaklaşık 50 yıldır kullandığı gecekondular iş makineleri ve balyozlarla yıkıldı.

     

    Kültür Bakanlığı Anıtlar Yüksek Kurulu kararıyla gerçekleştirilen yıkım sırasında binaların hemen yanıbaşında Ayasofya Müzesi ve surlar ile bitişiğinde Aya İrini Kilisesi'nin bulunması ilginç bir görüntü ortaya çıkardı.

    Yeni Şafak, 12.12.2007

    TARİHİ TABİP HASAN PAŞA CAMİİ RESTORE EDİLİYOR

     

    Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'ne bağlı Kilitbahir Köyü'nde bulunan tarihi Tabip Hasan Paşa Camii restore ediliyor.

    Balıkesir Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yapılan ihalenin ardından tarihi caminin restorasyonuna başlandığını belirten yetkililer, “17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın başlarında saray tabipliğinden sürgün edilerek Eceabat'ın şu an olmayan Elpeden Köyü'ne yerleşen Tabip Hasan Paşa tarafından yapılan caminin restorasyonu sürüyor. Yaklaşık 10 yıl önce restore edilen tarihi camide zamanla meydana gelen hasarlar bu restorasyonla tamamen ortadan kaldırılacak. Tabip Hasan Paşa’nın sürgün edildikten sonra Elpeden köyünde çıkan bir hastalığın ardından Kilitbahir Köyü'ne geçip buraya yerleşmesinin ardından burada yaptırılan cami köyde yapılan camilerin sonuncusu olma özelliğine de sahip. Küçük bir mescit durumunda olan caminin minaresinin mütevazı görünüşü, mihrabı, kubbedeki İhlas suresi, kayda değer en önemli bölümlerini oluşturuyor. Restorasyon çalışmalar ise iki ay içinde tamamlanacak" dedi.
    haberler.com, 12.12.2007

    TOPKAPI SARAYINI BİR 'TIK'LA YERİNİZDEN KALKMADAN GEZİN

     

    Dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Topkapı Sarayı Müzesi’ni artık dünyanın neresinde olursanız olun internet ortamından gezebilirsiniz. Topkapı Sarayı özel bir çalışma ile sanal ortama taşındı.


    Topkapı Sarayı’nı internet ortamına taşınarak 360 derecelik panoramik gezi imkanı koyuldu.
    Topkapı Sarayı’nın dünyadaki bir çok örnekleri gibi sanal ortama taşındığını belirten yetkililer diğer müzeler için de aynı uygulama için çalışmalar sürdürdüklerini söylediler.

    http://www.360tr.com/topkapi/a037.htm
    TürkiyeTurizm.com, 12.12.2007

    TARİH SURLARLA CANLANIYOR





    Bursa Osmangazi Belediyesi, yaklaşık 2 bin 500 yıllık geçmişiyle zamana meydan okuyan ve uzunluğu 3 bin 200 metreyi bulan Bursa surlarının restorasyonunda önemli bir aşamaya gelirken, toplam 5 kapısı bulunan surların 4. kapısı olan 'Zindan Kapı'nın da restorasyon hazırlıklarına başladı. Zamana meydan okuyan 3 bin 200 metrelik Bursa surlarının yanı sıra tarihi kapılar da ayağa kaldırılıyor. 'Saltanat Kapı', 'Fetih Kapı' ve 'Yer Kapı'nın ardından Zindan Kapı'da da çalışmalar başladı. Zindan Kapı'dan sonra ise son tarihi kapı 'Kaplıca Kapısı' da eski ihtişamına kavuşturulacak.

     

    Surların Uludağ'a yaslanan bölümlerinde önemli bir sorun yaşanırken, mantar gibi çıkmış olan konutlar, restorasyonun önündeki en önemli engellerden birisini oluşturuyor. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Zindan Kapı çevresinde restorasyona engel olan yapıların kamulaştırılıp yıkılmaya başlandığını açıkladı. Önceki gün merhum Emin Erbil'in varislerine ait 680 metrekarelik alana sahip iki konut kamulaştırılarak yıkıldı. Kamulaştırmanın belediyeye 150 bin YTL'ye mal olduğu öğrenilirken, 7 konutun da kamulaştırma çalışmalarının sürdüğü bildirildi.

     

    Kamulaştırılan yapıların yıkılmasıyla Zindan Kapı ve surların bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacağını söyleyen Altepe, "Yıkımların ardından da restorasyon başlayacak. Zindan Kapı Restorasyon Projesi hazırlandı ve önümüzdeki günlerde Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na sunulacak. Projenin onaylanması ve kamulaştırma çalışmalarının tamamlanmasıyla 2008 yılı içinde restorasyonun başlamasını hedefliyoruz. Bursa Surları'nı ayağa kaldırmak için yürütülen çalışmalar önemli bir aşamaya geldi. Bu hızla devam ettiğimiz taktirde yakın bir gelecekte kentimiz dünyanın önemli kaleli kentlerinden biri haline gelecek. Bu durumun kentin turizmine de olumlu bir şekilde yansıyacağını düşünüyorum" dedi.


    Dünya Kaleli Kentler Birliği'nin de üyesi olan Osmangazi Belediyesi, her geçen gün biraz daha ortaya çıkan 2 bin 500 yıllık Bursa surlarını tamamen ayağa kaldırmayı hedefliyor. Hedef doğrultusunda ilk olarak Saltanat Kapı ve Osmangazi Caddesi boyunca 500 metrelik surların restorasyonu başlatıldı ve hızla tamamlanarak açılışı gerçekleştirildi. Fetih Kapı restorasyonu da eş zamanlı olarak yürütüldü ve buranın da restorasyonu tamamlanarak Bursa surlarının önemli bir bölümü daha ayağa kaldırılmış oldu.

    Bursa Hakimiyet, 12.12.2007

    DENİZLİ'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

     

    Denizli'de, jandarma ekipleri tarafından düzenlenen operasyonda, sikke, süs eşyası ve heykelden oluşan 24 parça tarihi eser ele geçirildi. 

    Denizli merkeze bağlı Gümüşler beldesinde T.K. ve H.B. isimli şahısların ellerinde tarihi eser bulundurduğu ve satmak için müşteri aradığı haberini alan Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı ekibi, yaptıkları yol kontrol ve aramasında bir araçta arama yaptı. Aramalarda, Roma ve Bizans dönemine ait pişmiş topraktan yapılmış 9 çömlek, 1 bronz terazi, 2 pişmiş topraktan kandil, 2 bronz heykel, 2 bronz sikke, bir mühür ve 7 adet muhtelif süs eşyasından oluşan toplam 24 parça eser ele geçirildi. 

    Müze Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan incelemede, ele geçirilen parçaların tarihi eser niteliği taşıdığı öğrenildi. Gözaltına alınan iki şahıstan T.K.'nın tutuklanarak cezaevine gönderildiği, H.B.'nin ise ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldığı belirtildi.

    Denizli Kent Haber, 11.11.2007

    TANK GİBİ

     

     

    Şili'de And Dağları'nın yüksek kesimlerinde yapılan araştırmalarda, 18 milyon yıl önce yaşamış ve bilim adamlarının “tank gibi” dedikleri bir memelinin fosili bulundu.

    New York'taki Amerikan Doğu Tarihi Müzesi'nden John Flynn, bu yaratığın, bugüne dek yeryüzünde rastlanmış olan hemen hemen tüm canlılardan çok farklı olduğunu söyledi.

    Fosille ilgili bir makale, Journal of Vertebrate Paleontology dergisinde yer aldı.

    “Parapropalaehoplophorus septentrionalis” adı verilen yaratık, zırhlı memeliler grubundan, 76 santim boyunda, 90 kilo ağırlığında ve üzerinde zırh oluşturan bir kabuğa ve sivri bir kuyruğa sahip.

    Hürriyet, 12.12.2007

    735 YILLIK CAMİ

     

     

    Afyonkarahisar'da Selçuklular döneminde yaptırılan Ulu Cami, mimarisi ve manevi havasıyla görenleri büyülüyor. 735 yıldır ayakta duran 40 direk üzerine oturtulan camiden Türkiye'de sadece 3 tane bulunuyor. 

    Anadolu'da ahşap direkli camilerin en eskilerinden olan Afyonkarahisar'daki Ulu Cami, 1272-1277 yılları arasında Sahipata Nusretüddin Hasan tarafından yaptırıldı. Cami minberinin kapı kanatlarındaki kitabede, ahşap ustasının Emir Bey olduğu belirtiliyor. 226 metre yüksekliğindeki Afyonkarahisar Kalesi'nin eteğine inşa edilen Ulu Cami, kentin en büyük camisi konumunda bulunuyor. Cami, 40 ahşap direk üzerine oturtulmuş olması sebebiyle "Kırk Direkli Cami" olarak da anılıyor. Selçuklu Türkleri zamanında, başlıklar üzerine konulan ahşap atkıların yan yüzeyleri renkli motiflerle işlenirken, günümüzde ise bu motifleri görmek mümkün olmuyor. Caminin, doğu, batı ve kuzeye açılan 3 kapısı bulunuyor. Selçuklu tarzı oymalı, iki kanatlı minber kapısı üzerindeki kitabede ise bazı ayetler yazıyor. Geçen yıllarda eski biçimi korunarak yeniden onarılan cami, ahşap mimarisi ve yeşil sırlı tuğlalı baklava dilimi tuğla minaresiyle de Selçuklu döneminin eşsiz örneklerinden birini oluşturuyor. Anadolu'da ahşap direkli cami örneklerinden biri olan Ulu Cami, yıllara meydan okumayı sürdürüyor. 

    Ulu Cami'nin imamı Hasan Balık, caminin en önemli özelliğinin Selçuklu eseri olması olduğunu belirterek "Camimize benzer Türkiye'de sadece 3 tane cami var. Bunlardan biri Beyşehir'de, diğeri Sivrihisar'da. Ulu Cami, 40 sütun üzerine ahşap işçilikle yapılmış bir cami. Camiye en büyük maneviyatı bu sütunlar sağlıyor. 40 sütun üzerinde 40 farklı başlıkla yapılmış. Başlıkların biri diğerine benzemeden güzel motiflerle işlenmiş. Caminin minber kapısı da orijinalliğini koruyor" diye konuştu.

    Afyonkarahisar kent Haber, 11.12.2007

    SİNOP'TA ROMA DÖNEMİNE AİT 'KUMKAPI' ORTAYA ÇIKIYOR





    Eski çağlarda kale surları ile çevrili olan Sinop'a giriş ve çıkışları sağlayan altı kapıdan biri olan Roma dönemine ait "Kumkapı" ve devamında yer alan geçit tekrar gün yüzüne çıkıyor.

     

    Gizemli olduğu kadar büyüleyici bir güzelliğe sahip olan Kumkapı'nın büyük bir bölümü yapılan kazılarla tekrar ortaya çıkarıldı.

     

    Yakın tarihe kadar Roma dönemine ait arabaların tekerlek izlerinin de yer aldığı alanda Sinop Arkeoloji Müzesi'nin çalışmaları sürüyor.

     

    Yapılan çalışmalarla Kumkapı nostaljisinin tekrar yaşatılacağını belirten Arkeolog Fuat Dereli, alanın önemli ve paha biçilmez bir tarihi miras olduğunu söyledi.

     

    Geçen yıl tarihi Sinop Kalesi'nin surlarının onarım ve restorasyonuyla ilgili olarak bir proje hazırlandığını ve proje uyarınca tüm kale surlarının röleveleri çıkartılarak hazırlanan onarım ve restorasyon projelerinin onaylandığını anlatan Dereli, proje doğrultusunda Kumkapı'nın olduğu alanın özel proje alanı olarak ilan edildiğini kaydetti.

     

    Fuat Dereli "Burada kazı gerçekleştirilmesi kurul kararıyla bizden istendi. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde anlattığı gibi, Sinop Kalesi'nde altı kapı mevcut, bunlardan en önemlisi de Kumkapı. 1950'li yıllardan önce buradaki yapıda demir bir kapı varmış ve belirli saatlerde şehre girişler kapatılırmış. Belirlenen saatler dışında içeriye giremeyenler şehre alınmaz ve dışarıda kalırmış. Onun için bu alanın nostaljik bir önemi var. Fakat bu alan zamanla hafriyat ve çöpün altında kalmış. Ayrıca denizin erozyonundan da kötü yönde etkilemiş. Onarım dahilinde bu alanın tekrar düzenlenmesini amaçlıyoruz. Bu nostaljiyi tekrar yaşatmak arzusundayız." dedi.

     

    Kapının Roma dönemine ait olduğunu belirten Arkeolog Fuat Dereli "Kapının üzerindeki kemerler ise Osmanlı dönemine ait. Burada 10 yıl önce yaptığımız bir incelemede kapının girişinde alt tabakası moloz taş üzerine Hhorasan yapılmış yapıda Roma dönemine ait arabaların tekerlek izleri vardı. Bunlar da bu tahribattan nasibini almış ve bir çoğu yok olmuş. Bu onarımlar bir an önce yapılmazsa diğer kalan izler de yok olacak." şeklinde konuştu.

    TürkiyeTurizm.com, 11.12.2007

    MOZAİK MÜZESİ YOKLUK  İÇİNDE

     

     

    Dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi olan Antakya Arkeoloji Müzesi, yardım bekliyor. Yaklaşık 34 binin üzerinde eserin sergilendiği müzede, arkeologlar eserleri korumakta zorlanıyor. Büyük salonda bulunan ve Roma dönemine ait olan mozaikler nem yüzünden küf tutmak üzere.

    Yeterince destek alamamaktan şikayet eden arkeologlar, hükümetten yardım bekliyor. Antakya Müzesi'nde, yüzlerce tarihi eserin yanı sıra 8 salonda 127 adet panoda farklı mozaik eser sergileniyor. Yer sorunu nedeniyle sergilenemeyen 100’ün üzerinde mozaik eser de depoda bekletiliyor. Müzenin en büyük sorunu 1940'lardan kalan ve müzenin ihtiyaçlarına cevap veremeyen eski bina. Fransızlar zamanından kalan eski yapı, hem eserlerin rutubetten etkilenmesine hem de yeteri kadar korunamamasına neden oluyor. Yakto adı verilen ve Antakyaínın en eski caddelerinden biri olan Kutru caddesinin tasviri niteliğindeki mozaik, nemden en çok etkilenen eser. Ortasında mitolojik tanrıların, kenarda bulunan bordürlerde de Antakya’nın tarihi gelişiminin tasvir edildiği eser, bin yıllar boyunca direndiği zamana yenik düşmek üzere.

    Işıklandırma sisteminin yetersiz olması, eserlerin tanıtımını olumsuz yönde etkiliyor. Müzenin park yeri olmaması ve şehrin ortasında sıkışıp kalması, müzeye yapılan ziyaretleri de etkiliyor. Tanıtımın yetersiz oluşu da müzenin gereken ilgiyi görmesini engelliyor. M üze yetkilileri, hem devletten hem de bölge işadamlarından destek bekliyor.

    Bugün, Haber: Belgin Toraman, 11.12.2007

    HURDA NİYETİNE ANTİKA

     

     

    Antikacıların vitrinlerini süsleyen eserlerin büyük bölümü, insanların evlerinden uzaklaştırmak amacıyla “yok pahasına” eskici ve hurdacılara sattıkları eşyalardan oluşuyor. Adana’daki “Antikacı Esnafı Çarşısı”nda antikacılık yapan Hacı Sinan karşılaştıkları olayların Türkiye’de antika bilincinin yeterince gelişmemiş olduğunu gösterdiğini savundu. “Sahip olduğumuz değerli eşyaya sahip çıkmıyoruz. Özellikle ev kadınları, eski kabul ettikleri, ancak değeri bulunan eşyayı ‘evdeki döküntüler gitsin’ diyerek ellerinden çıkarma telaşıyla hareket ediyorlar” diyen Sinan, bunların bir bölümünün genellikle tablalarıyla dolaşan eskici ve hurdacılara yok pahasına satıldığını, ulaşamadıklarının ise çöpe atılarak yok olduğunu söyledi.

    Antikacı esnafı ile bağlantı kuran tecrübeli eskici ve hurdacıların değerli olabileceklerin bir bölümünü ayırt ederek kendilerine getirdiklerini kaydeden Sinan, “Sattığımız antikaların büyük bölümü bizlere bu şekilde geliyor. Bu işte en fazla eskici ve hurdacılar kazanıyor. Neredeyse yok pahasına, kilo hesabıyla hurda niyetine aldıkları eşyayı 10-20 katı fiyatla bize satıyorlar” diye konuştu.


    Bu şekilde ellerine geçen antika değeri olabilecek veya meraklısı bulunan eşyayı, bakım ve onarımını yaparak dükkanlarında müşterilerine sunduklarını ifade eden Sinan, şöyle devam etti: “Hurdacı sahibinden 1 YTL’ye aldığı antika özelliğine sahip bir gaz lambası ya da kömürlü ütüyü bize 10-20 YTL’ye satıyor. Biz de gerekli onarım ve bakımı yaptıktan sonra bunu 40-50 YTL’den müşterimizin beğenisine sunuyoruz. Bazen çok ilginç eşya ile karşılaşıyoruz. Son olarak üzerinde Osmanlı tuğrası bulunan büyük bir metal tabak geldi. Satan kişi bunun farkında değil. Hurdacı tabağı kilosunun 4 YTL edeceğini söyleyerek almış. Tabak yaklaşık yarım kilo geliyor.”

    Hacı Sinan’ın eline neler gelmiyor ki... Mangallar, şamdanlar, tabak ve kaseler, ibrikler, manyetolu telefonlar... Hatta “kıymeti bilinmeyen” değerli eski eşya arasında, ünlü sanatçıların ilk çıkardıkları plaklar, ata yadigarı malzemeler bile bulunuyor. Sinan, “Bu tür eşyalar çok az bulunduğu için değeri de yüksek oluyor. Bunlardan ellerinde bulunanlara önerim, özen göstermeleri olacaktır” dedi.

    Türkiye Gazetesi, 11.12.2007

    YASSIKAYA MAĞARASI'NDA 2000 YILINDA BULUNMUŞTU

     

    Kdz. Ereğli’ye 27 Km uzaklıkta Ramazanlı Köyü mevkiinde 2000 yılında Yassıkaya Mağarası’nda, eski Kdz. Ereğli Müze Müdürü Vekili Ahmet Mercan tarafından gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ele geçirilen eserler 2008 yılı başına kadar müzede sergilenmeye başlanacak.

    Yassıkaya Mağarası’nda çıkartılan arkeolojik eserler, Ereğli tarihini bilinen kuruluş yıllarından 2000 sene geriye götürerek MÖ 2500-2200 yılları arasına tarihlendiriyor. 

     

    Hitit tabletlerinde barbar, savaşçı kavim olarak geçen Kaşka kavmine ait olabileceği düşünülen bu eserler, arkeoloji severlerle buluşacağı günü bekliyor.

    Değişim Medya, 11.12.2007

    KAPALIÇARŞI HER AN ÇÖKEBİLİR





    Depremlere ve yangınlara rağmen 544 yıldır ayakta kalmayı başaran dünyanın ilk alışveriş merkezi olan Kapalıçarşı, çökme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.


    Yıllardır ihmal edilen çarşının kubbelerinde hırsızlık nedeniyle kurşun kalmadı. Çarşının çatısındaki kurşunların yerini çingene kiremidi diye adlandırılan kiremitler aldı.


    Dükkanının damı akan esnaf, Anıtlar Kurulu iznini beklemek yerine, gecekondu tamir eder gibi çatıyı onarma yoluna gitti. Esnaf, dükkan birleştirmek için yıllarca kontrolsüz kazılar yaptı.
    Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, tüm bu olumsuzluklar nedeniyle Kapalıçarşı'nın her an çökebileceğini belirterek, şunları söyledi:

    "Yıllarca süren bir talan sonunda çatıdaki kurşunların tamamı çalınmış. Yağan yağmur direkt yapının temeline iniyor. Çarşıda her an bir çökme yaşanabilir. Tarihi yapı sahipsiz kalınca esnaf da elinden geleni ardına koymamış. Yani tarihi yapının yıkılması için elinden ne geliyorsa yapmış. Yapının aynı zamanda taşıyıcı sistemi olan duvarlar yıkılarak, dükkanlar birleştirilmiş. Zemin kazılmış, depolar yapılmış. Uzun yıllar 'çivi çakılamaz' denilen yapıda isteyen istediğini yapmış. Kimse ne yapıyorsun, diye sormamış."


    Çarşı esnafının, kontrolsüz tadilat ve genişletme işlemi sırasında tarihi yapının taşıma sistemlerine bilmeden hasar verdiğini kaydeden Er, şöyle devam etti: "Çarşıya bitişik dükkanlar satın alınmış. Aradaki duvarı yıkıp büyük mağazalar yaratılmış. Kimse 'Dur' dememiş. Günlerce kazılar yapılarak zemine inilmiş. Hesapta burası arkeolojik sit alanı, ama sahipsiz. Dileyen istediğini yapmış. Tarihi yapıya adeta dinamit yerleştirilmiş. Bunlar artık durdu, ancak tehlike geçmiş değil. Çarşının etrafındaki güzelim tarihi hanlarda da durum aynı. Hanlığını yitirmiş durumdalar."
     

    Çarşı esnafı ve İstanbul Ticaret Odası'yla birlikte Kapalıçarşı'yı düzenlemek için çalışmalar yaptıklarını kaydeden Er, şöyle dedi: "5366 sayılı yasa 'Yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması' için bize yetki veriyor. Bu sorunu, bu kanunla çözebiliriz. Kapalıçarşı yenileme çalışmamız da şu an Bakanlar Kurulu'nda. Kararın onaylanmasını bekliyoruz."

    Kapalıçarşı'daki yaklaşık 3 bin 600 dükkan, dünyanın en pahalı gayrimenkulleri arasında yer alıyor. Çarşıda işlek bir noktadaki dükkan, büyüklüğüne bağlı olarak metrekaresi 50 bin ile 100 bin dolar arasında değişen fiyatlardan el değiştiriyor. Günde ortalama 400 bin kişinin gezdiği çarşıda, dükkanlarını yetersiz bulan esnaf, aralardaki duvarları yıkarak iki dükkanı birleştirme yoluna gidiyor. Resmi kayıtlara göre 1990 ile 2004 yılları arasında 300'ün üzerinde benzer uygulama yapıldı. 2004 yılında yapılan yasal bir düzenlemeyle bu uygulamalar sona erdi.

    Çarşıda yapıya zarar veren tüm uygulamaların bertaraf edileceğini kaydeden Er, "Hanlar özgün haline getirilecek. Birleştirilen dükkanlar yeniden eski haline döndürülecek. Eğer bunu en kısa sürede yapmazsak dünyanın ilk alışveriş merkezi olan Kapalıçarşı çöker. Dünyaya rezil oluruz" dedi.

    Milliyet, Haber. şenol Demirci, 11.12.2007

    ANTİK BİZANS GEMİLERİ KORUMA ALTINA ALINACAK

     

    İstanbul Üniversitesi tarafından kurulan Türkiye'nin ilk antik gemi koruma, onarım ve yeniden inşa laboratuvarı hizmete girdi.

     

    Kimya şirketi BASF'ın desteğiyle yenilenen 'Gemi Konservasyon ve Rekonstrüksiyon Laboratuvarı' Marmaray projesi çalışmaları sırasında Yenikapı'da bulunan 27 antik Bizans gemi kalıntısının koruma altına alınması amacıyla kuruldu. Bu laboratuvar Türkiye'de çıkan diğer tarihi atıkların korunması, restore edilmesi işinde kullanılacak.

     

    İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde kurulan 'Gemi Konservasyon ve Rekonstrüksiyon Laboratuvarı törenle açıldı. Açılışa İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak ve kimya şirketi BASF Türk'ün CEO'su Gerard Schwarz da katıldı. Laboratuvar hakkında bilgi veren İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi Başkanı Prof.Dr. Sait Başaran, Türkiye'de bir ilke imza attıklarını belirtti. "Tarihi ve bilimsel değeri çok yüksek olan antik gemilerin onarılması için gelişmiş teknolojik altyapıya sahip bir laboratuvara ihtiyacımız vardı. Kurulan laboratuvarda suya doymuş ahşapların korunmasını sağlayan ısıtıcı sistemli özel bir tank yer alıyor. Bizim için çok önemli bir gelişme." dedi.

     

    Yenikapı'da, Metro ve Marmaray istasyonlarının kurulacağı alanda yapılan kazı çalışmalarında 27 tane batık gemi tespit edildi. Bu gemilerden 20'sinin konservasyon, yenileme ve yeniden kurma çalışmaları devam ediyor. İÜ Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü'nün bugüne kadar 10 tane gemiyi inceleyip kaldırdığı bildirildi. Belgeleme işlemleri tamamlanarak kaldırılan batıklar, Yenikapı kazı alanı yakınlarında pasif koruma altına alınıyor. Antik Bizans gemilerinin yeniden ayağa kaldırılması için modern kimya da kullanılıyor.

    Zaman, Haber. Rezzan Çevik, 11.12.2007

    "KURUL VARSA, HİZMET YOK"





    Rize'de Orta Camii önündeki tuvalet inşaatı ile ilgili Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu inceleme başlattı.

     

    Kent merkezinde tuvalet eksikliğini gidermek için çalışma başlatan Rize Belediyesi, Orta Camii önündeki alanın altını kazarak yeraltına tuvalet inşasına başladı. Bunun üzerine tarihi camide izinsiz inşa çalışması başlatıldığı gerekçesiyle Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu harekete geçti ve inceleme başlattı.

     

    Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, “Bu konuda Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na şikayet gittiğini öğrendik. Onlar da konuyu inceleyecek. Caminin bahçesindeki alan Belediyemize aittir. Burada çalışma yaparken izin almamıza gerek yok. Biz bu alanı koruyarak altında inşa çalışması başlattık” dedi.

     

    Rize Belediyesi'nin tarihi Orta Camii önündeki alana yapmayı planladığı tuvalet inşaatı ile ilgili Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu inceleme başlattı.Kent merkezinde tuvalet eksikliğini gidermek için çalışma başlatan Rize Belediyesi, Orta Camii önündeki alanın altını kazarak yeraltına tuvalet inşasına başladı.

     

    1737'de inşa edilen, yıkıldıktan sonra aslına uygun olarak 1941 yılında yeniden yapılan kalın taş duvarlı ve kırma çatılı tarihi camide izinsiz inşa çalışması başlatıldığı gerekçesiyle Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu harekete geçti.

     

     

    Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı, cami çevresinde yetersiz olan şadırvan ve tuvaletleri yeraltına almak için çalışma başlattıklarını belirterek, “Bu konuda Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na şikayet gittiğini öğrendik. Onlar da konuyu inceleyecek. Caminin bahçesindeki alan Belediyemize aittir.

     

    Burada çalışma yaparken izin almamıza gerek yok. Biz bu alanı koruyarak altında inşa çalışması başlattık. Kısa bir süre sonra da bu çalışmayı tamamlayacağız” dedi.

    Taka Gazete, 10.12.2007


    *****


    Yorum 1:

    KURUL HAKLI HABER YANLIŞ!!!

    Gönderen: murat altun Tarih: 10.12.2007 09:46   Şehir: trabzon

     

    bu haber sankı kurulun haksız bı tutumla yapılmak ıstenem faaliyeti yasakladıgı anlamına gelen bır başlıkla yayınlanmış oysakı kurul yasaların kendıne verdığı gorevi yerıne getirmiştır asıl yanlış olan ve eleştırılmesı gereken durum hakkında sorusturma açılmayan dığer nuydulamalardır...


    Yorum 2:


    Size mi AİT?

    Gönderen: Emrah EROĞLU Tarih: 10.12.2007 08:43   Şehir: Trabzon  

    SAYIN BELEDİYE BAŞKANI, TAŞINMAZ ESERLERİN SORUMLULUĞU KORUMA KURULLARINA AİTTİR. "BİZİM CAMİMİZ" diyemezsiniz bütün tarihi yapıların sorumluluğu ve denetimi kültür bakanlığına aittir. bunu bildiğinizi düşünüyorum.


    Nano Yorum:

    Bu habere yapılan yorumlara bakarak kültür varlıklarının korunması ile ilgili hala umut taşıyabiliriz demek ki..

    DÜNYANIN EN ESKİ KÖPRÜLERİNDEN PERPIRA KÖPRÜSÜ RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR





    Dünyanın en eski köprülerinden olan Batman’ın Bıçakçıköyü yakınlarındaki Perpıra Köprüsü restore edilmeyi bekliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yapılan başvuruda bu denli önemli tarihi kalıntıların ilin kültür envanterine dahil edilmesini istendi.

    Batman coğrafi konumu ve su havzaların merkezinde olmasından ötürü birçok tarihi mekan ve kalıntılara beşiklik ediyor. İl sınırları içinde Hasankeyf ve Erzen gibi 2 antik kentin yanı sıra birçok höyük, manastır ve köprü kalıntısı bulunuyor.

    Kültür Bakanlığı tarafından görevlendirilen ABD'li Arkeolog Prof.Dr. Michael Meir Rosenberg'in yaklaşık 10 yıldır Dicle Havzası ve Batman Çayı kenarında yaptığı arkeolojik araştırmalarda yüzlerce höyük ve ören yeri tespit edildi.

    Bu höyüklerden en önemlisi Batman'ın merkezde bulunan İluh Tepesi ile Merkez Bıçakçı Köyü civarındaki Gre Migro höyükleridir. İsmini İluh Köyü'nden alan İluh Tepesi üzerindeki yapılaşmalardan ötürü tarihi özelliğini kaybederken, Gre Migroda bulunan köprünün kalıntıları gözle görülebiliyor. Batman Çayı üzerinde yer alan Perpıra Köprüsünün dünyanın en uzun köprüsü olduğu ileri sürülüyor.

    Gre Migro Höyüğü'nün hemen dibinde bulunan ve dünyanın en eski köprülerinden biri olduğu söylenen köprünün hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmezken, kimi arkeologlara göre köprünün Asur kralları tarafında yapıldığı ileri sürülüyor.

    Bölgede araştırma yapan arkeolog ve sanat tarihçileri, Batman Çayı üzerinde bulunan köprünün, Bıçakçı (Kerik) köyü ile Diyarbakır'ın Bismil İlçesi Bölükçayır (Pİleka) köylerini birleştiren, çok ayaklı ve sağlam bir köprü olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, aynı zamanda köprünün Gremigro Höyüğü ile Pilekan Höyüğü'nü de birbirine bağladığını ileri sürüyor.

    Kentin önemli eserlerinden biri olan Perpıra Köprü kalıntılarında incelemelerde bulunan Batman Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Emin Bulut, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurarak bu denli önemli tarihi kalıntıların ilin kültür envanterine dahil edilmesini istedi.

    Haber Diyarbakır, 10.12.2007

    ROMA DÖNEMİ MOZAİKLERİ KURTARILDI





    Malatya'nın Kuluncak İlçesi'ndeki Roma dönemine ait siyah beyaz cam mozaikler, kurtarma kazısıyla çıkarılarak arkeoloji müzesine kazandırıldı.

     

    Malatya Arkeoloji Müzesi Müdürü İzzet Esen, geç Bizans döneminden kalma olduğu tahmin edilen mozaiklerin geniş bir alana yayıldığını ifade ederek burada bir bazilika bulunduğunun tahmin edildiğini söyledi.

     

    İzzet Esen, "Zeugma mozaiklerine alternatif olması beklenen mozaiklerin" Kuluncak İlçesi'nin Kaynarca Köyü mevkiinde olduğunu belirtti. Esen, "Kazı çalışmalarından sonra mozaiklerin daha geniş bir alana yayıldığı, buranın muhtemelen bazilika benzeri bir yapı tabanı olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle mozaiklerin 2008 yılı içerisinde yine alınacak yasal izinler sonrasında geniş çaplı bir kazı çalışması yapılarak tamamen açığa çıkartılması ve yerinde korunması düşünülmektedir" diye konuştu.

     

    Kaçak kazı yapanların mozaikleri tahrip ettiğine işaret eden Esen, mozaiklerin kuş figürü ve geometrik şekillerden oluştuğunu ifade etti.


    Kuluncak Kaymakamı Hüseyin Sayın ise mozaiklerin ilçenin turizmine katkı sağlamasını umduklarına dikkati çekerek, gelecek yaz Sivas Koruma Kurulu'ndan alınacak izinle bir kazı çalışması daha yapılabileceğini belirtti.

     

    Darende İlçesi'nin tarihi İpekyolu üzerine olduğunu hatırlatan Sayın, şunları kaydetti: "Darende'ye gelen turistler bu vesile ile ilçemize de gelirler. İlçemiz de Malatya'nın turizm ayaklarından biri olur. Sivas Koruma Kurulu gelip orayı görecek ve gelecek yıl yapılacak kazı için gerekli izin alınacak. Mozaikler geniş alana yayıldığı için müzede sergilenmesinin yerine yerinde koruma altına alınmasını uygun görülüyor."

    Trt/Haber, 10.12.2007

    FATİH SULTAN MEHMET'E AYIP ETTİLER





    Sadrazam Koca Davut Paşa'nın, 1483'te Fatih Sultan Mehmet için ordugah köşkü olarak yaptırdığı Hünkar Kasrı'nın bakımsızlığı yürekleri parçalıyor.

     

    Tarihi değerlerimizin kıymetini bilmiyoruz, onlara karşı vefasızlık yapıyoruz... İşte son örnek: 2. Beyazıt devrinde, 1482-1491 yılları arasında sadrazamlık yapan Koca Davut Paşa, 1483'te Fatih Sultan Mehmet için, bugün Hünkar Kasrı olarak bilinen Otağ-ı Hümayun binasını yaptırdı.

    İstanbul'da Davutpaşa Kışlası olarak bilinen ve Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Kampusu içinde yer alan Hünkar Kasrı, kelimenin tam anlamıyla bakımsızlıktan dökülüyor.

     

    Avrupa'ya sefere çıkan Osmanlı ordularının uğurlandığı kışla, 9 Temmuz 1999'da YTÜ'ye devredildi. Kışla içindeki tüm yapılar ve alanlar değerlendirilirken, en önemli yapı olan Otağ-ı Hümayun binası kullanılmıyor. 5 yüzyılı aşkın bir süredir sapasağlam kalmayı başaran bina, tarihi bir ayıba sahne oluyor. Çevresi şantiye alanını andıran binanın pencereleri bakımsızlıktan dökülüyor. Etrafını çalıların ve otların sardığı binanın duvarlarında da çatlaklar bulunuyor. Duvar ve çatı kısımlarında bile otların bittiği tarihi binanın iç ve dış kubbeleri ise yosun tutmuş durumda.

     

    YTÜ Davutpaşa Kampusu'ndan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Cengizhan Serter, Otağ-ı Hümayun binasını da kapsayan kampus alanı içindeki bazı binaların restorasyonuyla ilgili olarak geçen yıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle protokol imzalandığını açıkladı. Restore projelerinin hazırlandığını anlatan Serter, çalışmaların üniversite denetiminde gerçekleştiğini de dile getirdi. Serter, çalışmaların 2008'de başlayabileceğini ifade etti.

     

    Bugün üniversite olarak kullanılan Davutpaşa Kışlası'nda, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin ardından İlhan Selçuk, Ali Sirmen gibi isimler tutuklu kaldı. 12 Eylül'den sonra 27 ay boyunca Kışla'da tutuklu kalan İstanbul Belediyesi eski Başkanı Ahmet İsvan, Hünkar Kasrı'nın bahçesinin işkence alanı olarak kullanıldığını söylemişti. Kışlanın bulunduğu yere daha önce Esenler, Güngören ve Bayrampaşa belediyeleri de talip oldu. Belediyeler burayı park haline getirmek istiyordu. Daha sonra Sabancı, Koç ve Eczacıbaşı Holding de özel üniversitelerini kurmak için kışlaya talip oldu. Ancak, Yıldız Teknik Üniversitesi, 9. Cumhurbaşkanı Demirel'in de desteğiyle Hünkar Kasrı'nın da bulunduğu kışlaya sahip oldu. Sadrazam Davut Paşa'nın 1483'te yaptırdığı Hünkar Kasrı, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yıktırılıp yeniden inşa ettirilmişti.

    Bugün, Haber: İrfan Dumlu, 10.12.2007

    DEFİNE KAZISI YASAL YAPILMALI

     

     

    Buldukları parçaları yasal değerinin üstünde satma umuduyla kaçak kazı yapan definecilerin, bilinçsizlik nedeniyle hayatlarını tehlikeye attığı bildirildi.


    Definecileri bekleyen tehlikeler arasında, göçük, zehirli hayvanların ısırması, "ganimeti" paylaşamadıkları için çıkan anlaşmazlıklarda birbirlerine zarar vermeleri, kullandıkları makinelerden kaynaklanan kazalar ve gömü tuzakları yer alıyor.


    Anadolu Teknik Araştırma Grubu (ATAG) Başkanı Muzaffer Nişancı, Türkiye genelindeki tüm definecileri, resmi kazılara yönlendirmek ve tarihi eser kaçakçılığını önlemek amacıyla dernek kurma çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Defineciliğin, bazı kesimler için bir hastalık haline geldiğini ifade eden Nişancı, genelde maddi durumu bozuk kişilerin definecilikle uğraştığına ve bilinçsiz oldukları için de ölümle burun buruna define aradıklarına dikkati çekti.

    Muzaffer Nişancı, yasal kazı yapmanın maliyetinin, bin 500 YTL civarında olduğunu belirterek, TC vatandaşı olup, daha önce tarihi eser kaçakçılığı gibi suçlara bulaşmamış herkese, sit alanında olmaması şartıyla define kazı ruhsatının verildiğini vurguladı.


    Ruhsatı aldıktan sonra, bulunulan bölgedeki müze müdürünün gün verdiğini ifade eden Nişancı, "Kazı günü, müzeden arkeolog, jandarmadan ekip ve mal müdürlüğünden gelen bir personelle kazı çalışmaları başlıyor. Çıkan parçalar, define kazı ruhsatı adına kaydediliyor. Çıkan parçaların maddi değeri belirlendikten sonra defineci, çıkan parçalar devlete ait arazide çıkarıldıysa değerinin yüzde 50'sini, şahsa aitse yüzde 40'ını alıyor, arazi sahibine de yüzde 10 pay veriliyor" diye konuştu.

    Bursa Hakimiyet, 10.12.2007

    BİR TARİHİ ÇEŞME DAHA KURTULDU

     

    Taş Mağazaları Caddesi altında yer alan tarihi Hacı Mehmet Çeşmesi’nin üzerine ilginç bir yazı yazılarak, “Bu çeşmenin suyu geçici olarak kesilmiştir. Mümkün olan en zamanda çeşmenin suyu akıtılacaktır” ifadelerine yer verildi. Bu uyarının asılması üzerinden yaklaşık iki aylık süre geçmesine rağmen çeşmenin suyu akıtılmadı.

     

    Vatandaşlar tarihi çeşmeler konusunda duyarlı olunmasını isteyerek, bu konuda ilgili kurumları görevini yapmaya davet etti. Tarihi Erzurum çeşmelere yeterli ilginin gösterilmemesi vatandaşın tepkisine yol açıyor. Vatandaşlar tarihi çeşmelere yeterli ilginin gösterilmediğini belirterek, tanıtım kitabeleri yapılmamasını da eleştirdiler.

     

    Tarihe yenik düşmeyen tarihi Erzurum çeşmeleri ilgisizliğe yenik düşüyor, tarihi çeşmelerde tanıtım kitabeleri bulunmazken, bakımsızlık ve temizlik faktörü de göz ardı ediliyor. Tarihi çeşmelere yeterli ilginin gösterilmediğini belirten vatandaşlar, ilgili kurumları tarihi eserler konusunda duyarlı olmayla davet ettiler.

     

    Çeşmenin suyunun yaklaşık iki aydır akmadığını belirten yöre esnaflarından Ahmet Arslan, “ Sizin de gördüğünüz gibi tarihi çeşmenin suyu bu yazıya rağmen iki aydır akmıyor. Lokanta işletmeleri ve vatandaş bu çeşmeden yararlanırken, suyun kesilmesine bir anlam veremedik. Tarihi çeşmeler hepimizin ortak değerleri, bu çeşmelere gereken ilgi gösterilmelidir. Tarihi çeşmeler konusundaki bu duyarsızlığa bir anlam veremiyoruz. Konuyla ilgili olarak ilgilileri duyarlı olmaya davet ediyoruz. Herkes bu noktada duyarlı olmalıdır. Bu çeşmenin ne zaman akacağını merak ediyoruz” diye konuştu.

    Erzurum Gazetesi, 10.12.2007

    CUMALIKIZIK YAŞATILACAK

     

    700 yıllık tarihi dokusuyla Osmanlı mimarisini yaşatan, 10 yıl önce mahalle statüsüne kavuşmasına rağmen hala köy olarak anılan Cumalıkızık adına, '3. Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü: Cumalıkızık' konulu sempozyum düzenlendi.


    Yıldırım Belediyesi, İl Özel İdaresi ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi işbirliği ile aynı adı taşıyan proje kapsamında düzenlenen sempozyum, Barış Manço Kültür Merkezi'nde yapıldı. Sempozyum öncesi 'Cumalıkızık Fikir Projesi' yarışmasında dereceye girenlere plaket ve para ödülleri verildi. Yarışmada mimari projede birinciye 15, ikinciye 10, üçüncüye ise 7 bin 500 YTL para ödülü verildi.


    Sempozyuma ,Yıldırım Belediye Başkan Vekili Mustafa Karakoç, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Melih Türa, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ali Altuntaş, yarışma jürisi üyeleri Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yüksek Mühendis ve Mimar Cengiz Bektaş, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı ve UÜ Mimarlık Bölüm Başkanı Neslihan Dostoğlu, diğer jüri üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.

     

    Cengiz Bektaş, sempozyumun açılışında yaptığı konuşmada, 700 yıldır ayakta kalan Cumalıkızık köyünün tedbir alınmadığı taktirde tarihi güzelliklerini yitirebileceğini bildirdi. Hava kirliliği, binaların doğru restore edilmemesi ve altyapı eksikliklerinin tarihi köye zarar verebileceğini kaydeden Bektaş, "Cumalıkızık'ın değerini bilmek yetmez, korunmasına yönelik çalışma yapılmalı. Aksi halde Cumalıkızık gelecek kuşaklara ancak fotoğraf kareleriyle aktarılabilir" dedi.


    Yarışmada birinci olan projenin grup başkanı Murat Kafesçioğlu, projede özellikle Cumalıkızık'ın doğayla iç içe bir yerleşim yeri olması nedeniyle bu özelliğinin korunmasını dikkate aldıklarını, bölgenin ayrıca turizme açılırken doğal ve kültürel özelliklerinin de korunmasını hedeflediklerini bildirdi.

     

    Yıldırım Belediye Başkanı Yardımcısı Mustafa Karakoç, Cumalıkızık'taki tüm yapıların aslına uygun şekilde restorasyonunun gerçekleştirilmesi için önce yarışmayla proje tespitinin yapıldığını, ardından da uygulama çalışmasıyla hayata geçirileceğini anlattı.


    Cumalıkızık'ın Bursa ve Türkiye açısından büyük bir öneme sahip olmasına karşın, bugüne kadar adının tam olarak duyurulmadığından yakınan Karakoç, "Cumalıkızık, Safranbolu gibi adını Türkiye'ye hatta dünyaya taşıyacak kültürel ve tarihi değerlerle doludur. Hedefimiz bu değerleri aslını koruyarak ve yaşatarak tanıtımının ve turizme açılımını sağlamaktır" diye konuştu.

    İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ali Altuntaş, projeyle kültürel ve tarihi değerlerin korunması, gelecek nesillere yaşayan bir Cumalıkızık bırakmayı hedeflediklerini vurguladı.


    Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Melih Türa da, sempozyumun, Cumalıkızık'ın geleceğine yönelik çalışmaların başlangıç noktası olacağını belirterek, "Cumalıkızık, çok önemli bir değer. Bu değerin bozulmadan gelecek kuşaklara taşınması gerekir. Bunun için doğru proje, doğru restorasyon, restorasyon çalışmalarında da kalifiye eleman çalıştırmak gerek" diye konuştu.
    Sempozyumda, "Cumalıkızık'ta Yeniden Hımış (Kerpiçle doldurularak yapılan duvar veya bina) Yapı", "Sürdürülebilir Bir Gelecek için Tarihi Mirasın Korunması: Cumalıkızık", "1983-2007 yılları Cumalıkızık" konulu sunuşlar yapıldı.

    Bursa Hakimiyet, 09.12.2007

    OSMANLI HAT KOLEKSİYONU İSPANYA'DA





    Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki Osmanlı Hat Koleksiyonu İspanya'ya gönderildi. Koleksiyon 2008 Mart'ına kadar Madrid'deki San Fernando Güzel Sanatlar Akademisi'nde sergilenecek. 15 ile 20'nci yüzyıllar arasındaki geniş bir seçkiyi içeren hat koleksiyonunda aralarında Kuran cüzleri, levhalar, fermanlar olan toplam 96 eser yer alıyor. Sergide Osmanlı hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah başta olmak üzere birçok usta hattatın eserlerine yer veriliyor.

    "Altın Satırlar: Sakıp Sabancı Müzesi'nden Osmanlı Hat Sanatı" adlı bu serginin küratörü, el yazısı ve minyatür uzmanı olan Dr. Filiz Çağman.

    Sakıp Sabancı Müzesi olarak Osmanlı Hat Koleksiyonu'nu sergilenmek üzere İspanya'ya gönderdiniz. Bu organizasyon nasıl gerçekleşti?
    İspanya Kültür Bakanlığı'na bağlı olan ve Madrid'de bulunan San Fernando Güzel Sanatlar Akademisi iki sene kadar önce bize Osmanlı Hat Koleksiyonu'nu sergileme teklifinde bulundu.

    İspanya Kültür Bakanlığı sizce neden böyle bir teklifte bulunmuş olabilir?
    İspanya aslında tarihsel birikimiyle Arap yazısına yabancı değil. Endülüs Emevi Devleti döneminde İspanyol halkının çoğunluğu Müslümandı. 8'inci yüzyıldan 15'inci yüzyılın sonlarına kadar bu böyle devam etti. İspanya'da 1492 yılı itibarıyla Hıristiyanlık egemen olmaya başladı.
    Bu arada Osmanlı İmparatorluğu'nda Şeyh Hamdullah hat sanatının kurucusu olarak öne çıktı. Yani aynı tarihsel süreçlerde Osmanlı ve İspanya benzer kültürlerden etkilenmişler. O yüzden İspanya Kültür Bakanlığı'ndan teklif gelmesine çok şaşırmamak gerekiyor.

    Bu koleksiyon daha önce birçok ülkede sergilenmişti, değil mi?
    Evet, ilk olarak 1989 yılında Moskova'da, daha sonra New York, Los Angeles, Boston, Paris, Berlin ve Frankfurt'ta sergilendi.

     

    Bu koleksiyon Sakıp Sabancı'nın şahsi hat koleksiyonu muydu? Yurtdışındaki sergilere hep aynı eserler mi gönderildi?
    İlk başta sadece Sakıp beyin eserleriydi ancak sonra müzenin kurulmasıyla koleksiyona her yıl yeni eserler katıldı. Dolayısıyla yurtdışına gönderilen koleksiyonlar her geçen yıl daha da genişledi.

    Sergi hangi tarihler arasında düzenleniyor?
    Sergi 11 Aralık'ta halkın ziyaretine açılacak ve 2 Mart 2008'e kadar devam edecek. Aynı dönemde usta İspanyol ressam Velasquez'in eserlerinin de sergilenecek olması bizim için bir şans. Böylece daha çok insanın müzeye gelmesi söz konusu olacak.






    İspanya'da sergilenecek eserleri neye göre seçtiniz? Sakıp Sabancı Müzesi'nden kaç eser gönderildi?
    Sergiye 15'inci yüzyıl sonlarından 20'nci yüzyılın sonlarına kadarki dönemden 96 eser gönderildi. Kronolojik sıraya ve formlarına göre bir seçim yaptık. Koleksiyonda Kuran cüzleri, kıtalar, meşkler, karalamalar ve birkaç cilt örneği yer alıyor. Ayrıca Osmanlı hat sanatında çok önemli yer tutan levhalar gönderdik. 18, 19 ve 20'nci yüzyıla ait olan bu hat levhaları Osmanlı'ya has bir biçim olması bağlamında önemlidir.


    Bir de hat sanatıyla yazılmış ferman, berat, menşur gibi tarihsel belgelere yer verdik. Şeyh Hamdullah başta olmak üzere Şehzade Korkut, Ahmed Karahisari, Derviş Ali, Hafız Osman, Yedikuleli Seyyid Abdullah, Mustafa Rakım, Kazasker Mustafa İzzet ve Sami Efendi gibi Osmanlı hat sanatının usta isimlerinin eserleri...

    Bu organizasyonun masrafları nasıl karşılandı?
    Bir tek katalog basımı Sakıp Sabancı Müzesi tarafından gerçekleştirildi. Onun dışında tüm masrafları İspanya Kültür Bakanlığı karşıladı.

    Bu organizasyonun Türkiye açısından önemi nedir?

    Osmanlı kültürünün ve sanatının daha yakından tanınmak istenmesini, bu talebin onlardan gelmesini çok önemli buluyorum.

    Milliyet Pazar, Haber: Müge Çelebi, 09.12.2007

    RESSAM ORTADOĞULU ÇIKTI

     

    Dahi sanatçı Leonardo Da Vinci’nin "Erminli Kadın" adlı tablosunda, ressamın bugüne dek tespit edilmiş tek eksiksiz parmak izi bulundu.





    Ressamın sol parmak baş parmağının bıraktığı izi inceleyen uzmanlar, annesi İstanbul’dan İtalya’ya getirilmiş bir köle olduğu sanılan Da Vinci’nin atalarının Ortadoğu kökenli olduğu sonucuna vardılar. Böylece Da Vinci’nin Arap asıllı olduğu yönündeki iddialar da güç kazandı.

    Yaşanan din savaşlarında tüm kalıntılarının kaybolması nedeniyle 1519’da ölen Da Vinci ve ailesinden hiçbir iz kalmadığı için tek umut parmak izleriydi. İtalya’daki Chieti Üniversitesi’ne bağlı bilimadamları, üç yıl boyunca Da Vinci’nin tüm tablolarını son teknolojiyle taradı. Sonunda asaletle özdeşleştirilen gelincik benzeri bir hayvan olan bir ermini (kakım) kucağına alarak poz veren kadın modelin resmedildiği tabloda, daha önce keşfedilen 200 örnekten farklı olarak, bütün bir parmak izine rastlandı.

     

    Ekibin başındaki antropoloji profesörü Luigi Capasso, parmak izinin merkezinde bulunan sarmal figürün Ortadoğu insanına mahsus olduğunu açıkladı. Capasso, "Ortadoğu nüfusunun yüzde 60’ının parmağında bu tür iz görülür" dedi.

    Keşif sayesinde, akademik çevrelerde giderek daha fazla kabul gören ve Da Vinci’nin annesi Caterina’nın İstanbul’dan Toskana’ya getirilen bir köle olduğunu öne süren teori geçerlilik kazandı. Solak Da Vinci’nin, resimdeki kadının kolyesine gölge yapmak isterken parmağını kullandığı ve izi bu şekilde bıraktığı sanılıyor. Çalışırken yemek yemeyi seven Da Vinci’nin parmak izinde gıda artıklarına rastlandığı için, ressamın beslenme alışkanlıkları hakkında da bilgi elde edilebilecek.

    Hürriyet, 09.12.2007

    MAGNA CARTA KOPYASI AÇIK ARTTIRMADA

     

    Günümüz Anayasal düzenine kadar yaşanan tarihi sürecin en önemli basamaklarından biri olan Magna Carta'nın tarihi kopyası, ABD'de açık artırmayla satılacak.

     

    Satış fiyatının ise, 20 ila 30 milyon dolar arasında olması bekleniyor.

     

    "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi" anlamına gelen Magna Carta 1215 yılında imzalanan bir İngiliz belgesi. Belge, günümüzdeki anayasal düzene ulaşıncaya kadar geçen tarihi sürecin en önemli basamaklarından birini oluşturuyor.

     

    İngiltere'de kralın yetkilerini kararlaştırmak amacıyla imzalanan belge, kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini zorunlu kılıyordu. Bu tarihi belgenin 710 yıllık kopyası ABD'de düzenlenen açık artırmada satılacak.

     

    Belgeye 30 milyon dolara kadar değer biçiliyor. Magna carta'nın halen 20 kadar kopyası bulunuyor. ABD'de satışa çıkarılan ve Washington'daki Milli Arşiv Kurumu'nda tutulan belge, İngiltere dışında bulunan iki kopyadan biri.

     

    Belgenin satışından elde edilecek gelir bir vakıf adına kullanılacak.

    Trt/Haber, 09.12.2007

    TMSF TABLOYLA 10 MİLYON YTL TOPLADI

     

    Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), 74 parçadan oluşan tablo, altın, kitap ve posterleri, Antik A.Ş. aracılığıyla, dün müzayedeye çıkardı.

    Muhammen bedeli toplam 1 milyon 906 bin 298 YTL olan çık artırmada, 9 milyon 520 bin YTL gelir elde edildi. Düzenlenen açık artırmada, Antoni De Favray’ın 3 tablosu büyük ilgi gördü. Favray’ın, bütünlük taşıdığı belirtilen eserlerinden "Boğaziçi ve Haliç’den Panoramik İstanbul" adlı 2 tablo 2 milyon YTL’den, "Panoramik İstanbul Görünümü ve Tarabya Fransız Konsolosluğu" isimli eser ise 1 milyon 50 bin YTL’den alıcı buldu. 2 milyon 600 bin YTL’ye satılan Alberto Pasini’nin en önemli tablolarından biri olan "Harem Bahçesi" ise müzayedede en yüksek bedelle alıcı bulan eser oldu. Bugüne kadar satılan en değerli Fausto Zonaro eseri olduğu belirtilen "Dolmabahçe’de Gezinti" ise 800 bin YTL’ye satıldı.

    Hürriyet, 09.12.2007

    TARİHİ AYDINOĞLU MEHMET BEY CAMİSİ'NE ALARMLI KORUMA

     

    İzmir'in Ödemiş İlçesi'nin tarihi Birgi beldesindeki 700 yıllık Aydınoğlu Mehmetbey Camisi'ne, alarmlı koruma yapıldı.

     

    Alınan bilgiye göre, doğal koruma alanı içinde bulunan Birgi beldesinde, Aydınoğlu Mehmet Bey'in talimatıyla Süleymanoğlu Abdülvahidoğlu'ya yaptırılan tarihi camide, yangın ve hırsızlığa karşı koruma amaçıyla özel alarm sistemi kuruldu.
     

    El işçiliğinin en önemli örneklerinden olan camiden, 1993 yılında çalınan minber, Londra'da bulunarak, ülkeye getirilmişti.

    Selçuk Bölge Haberleri, 08.12.2007

    BEREKETLİ TOPRAKLAR: TANRILARIN TAHTI NEMRUT

     

    Dünyanın sekizinci harikası olarak bilinen Nemrut Dağı'ndayız. Burada 2 bin 150 metre yüksekliğindeki dağın zirvesinde gizemini hala koruyan bir kral mezanyla onu örten yapay bir tepe, dev heykeller, kabartmalar, Kommage-ne'yi ve tapınağın kurallarını anlatan uzun yazıtlar ve dünyanın en eski horoskopu bulunmaktadır. Güneşin en iyi doğup battığı yer olduğu kabul edilen ve insanı şaşkınlık içinde bırakan heykelleri görebilmek için her yıl yüz binden fazla insan Nemrut Dağı'na koşuyor. Yazın en sıcak günlerinde bile insanı soğuktan titreten zirveye hayatta hiç değilse bir kez çıkmak gerek.

     

    Nemrut Dağı ve çevresi Milli Park ilan edilerek korunmaya alınmıştır. Nemrut Dağı Milli Parkı'nın sınırları içindeki Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü, antik Arsameia kenti ve Yeni Kale'nin kalıntıları barış yanlısı doğu-batı sentezi bir uygarlık olan Kommagene Krallığı'nın da görkemini yansıtır.

     

    Nemrut Dağı'ndaki tapınağı inşa etmek için dağın zirvesi yontulmuş, ana kayaya oyulan mezar odasının üstünde de 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında koni biçiminde bir tümülüs (yığma mezar) oluşturulmuştur. Romalılardan bu yana birçok kişi tünel kazarak mezar odasına girmeye çalışmıştır, ancak şimdiye kadar hiç kimse bunu başaramamıştır. Zirvenin dört bir yanı set durumuna getirilerek teraslar oluşturulmuştur. Güney terası kaydığı için yok olmuştur. Kendisini de Tanrı olarak gören Kral 1. Antiochos, batı ve doğu teraslarına kendi heykeli ile birlikte ülkesinin ve kendisinin koruyucu tanrılarını betimleyen yaklaşık 9 m. yüksekliğinde heykeller dik-tirmiştir. Tahta oturur durumda dikilen heykellerin çoğunun başları koparak terasa yuvarlanmıştır. Altı ton ağırlığındaki heykellerin bir hayli uzaktan dağın zirvesine taşındığı sanılır. Bu taşların zirveye nasıl taşındığı ise muammadır.

     

    Batı ve doğu teraslarına tümülüse arkası dönük şekilde konulmuş heykeller soldan sağa şöyle sıralanmıştır: Kral Antiochos (Theos); Tanrıça Fortuna (Kommagene) Baş Tanrı Zeus (Oromasdes); Güneş Tanrısı Apollon (Mithras-Helios-Hermes), kuvvet ve kudret Tanrısı Herakles (Ares-Artagnes). Tanrıların iki yanında koruyucu olarak kartal ve aslan heykelleri vardır. Antiochos, Tanrı heykellerinin yüzünü hem doğuya ve hem batıya çevirmiş, tanrıların adlarını Yunan ve Pers diliyle yazdırmıştır.

     

    Tanrı heykellerinin arka yüzlerinde Antiochos'un ağzından yazılmış uzun yazıtlar bulunmaktadır. Antiochos dağın ziyaretçilerine şöyle seslenir:" İşte gördüğün gibi, gerçekten Tanrılara layık bu heykelleri ben diktirdim: Zeus-Orosmasdes'in, Apollon-Mithras-Helios-Hermes'in, Artagnes-Herakles-Ares'in heykellerini ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene'nin heykellerini. Aynı taştan yontulmuş olarak ve onunla birlikte tahtta oturur şekilde, kendi heykelimi de tanrıların yanına diktirdim."

     

    Antiochos, Mithradates Kallinikos ile Laodi-ke'nin oğlu olduğunu, soyunun Perslere ve Yunanlılara dayandığını anlatır. Ülkesini dindarlığının bir sonucu olarak tüm tanrıların ortak yurdu yaptığını söyleyen Antiochos Nemrut Dağı'ndaki heykellerin de bütün tanrıların göksel tahtı olduğunu belirtir. Yazıtın devamında burada görevlendirdiği rahiplerin Tanrıları onurlandırmak için kurban törenleri düzenleyeceğini ve koyduğu yeni bayramların (kralın doğum günü ve taç giyme) kutlanmasını istediğini anlatır. Dağın etrafındaki köyleri de tapınağın mülkü yapmıştır.

     

    Zeus heykelinin arkasında da Antiochos'un kutsal kanunları (Nomos) başlar ki, bu Antiochos'un vasiyetnamesi olarak da görülür. Antiochos tapınakta görevlendirdiği rahiplerden bayram günlerinde gelen konuklar için yiyeceklerle donatılmış masalar hazırlamalarını ve onlara suyla karıştırılmış şarap sunmalarını ister. Kendisinden sonra gelecek hükümdarların da tapınağı ve koyduğu yasayı korumasını vasiyet eder.

     

    Doğu terasına kayalara oyulmuş merdivenlerle çıkılır. Tanrı heykellerinin karşısındaki basamaklı platform ise Pers ateş sunağıdır. Tanrı heykellerinin yanında Kral Antiochos'un Darius, Büyük İskender gibi Pers ve Yunan atalarını simgeleyen steller vardır.

     

    Nemrut Dağı'nın en kutsal yeri olarak kabul edilen batı terasındaki törenlere yalnızca soylular katı-labiliyormuş. Batı terasında doğu terasından farklı olarak dördünde Kral Antiochos'un Kommagene, Zeus, Apollon ve Herakles ile selamlaşmasını betimleyen, birinde de bir aslanın olduğu beş kabartma bulunmaktadır. Dünyanın en eski horoskopu olarak bilinen aslan kabartmasının boynunda bir hilal, gövdesinde 19, üstünde de 3 yıldız vardır. Büyük yıldızların üstündeki Yunanca yazıtlardan Mars, Merkür ve Jüpiter oldukları anlaşılır. Gezegenlerin dizilişini kimi araştırmacılar MÖ 14 Temmuz 109 gününe, kimi araştırmacılar 7 Temmuz 62 gününe tarihler. Bunlardan ilki Kral Mithridates'in taç giydiği gün, ikincisi ise Nemrut Dağı'ndaki anıtın kuruluş günüdür.

     

    Batı ve doğu teraslarını birbirine bağlayan kuzey terasında da 180 m. uzunluğunda tören yolu ve çoğu kırılmış 57 stel vardır. Nemrut'taki tapınak, Antiochos'un kurmak istediği yeni bir dinin merkezi olarak inşa edilmişti. Tapınağın o dönemde zengin bir kent olan Zeugma'nın geliriyle yaptırıldığı bilinir. Antiochos farklı kültür ve inançlara sahip Kommagenelileri bir arada tutmak için Tanrıları da birleştirmeye çalışmıştı. Tanrıları bir araya getirdiğinde, halkının da bir arada yaşayabileceğine inanıyordu. Kommagene'nin Roma'ya katılmasından sonra rahiplerin Nemrut Tapınağı'nı terk ettiği sanılır.

     

    1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Nemrut Dağı'ndaki kazı ve restorasyon çalışmaları hala sürüyor. Nemrut Dağı Milli Parkı Kahta'nın kuzeyindedir. Kahta yönünden gidildiğinde ilk olarak Karakuş Tümülüsü ile karşılaşılır. 2. Mithridates tarafından annesi İsas adına yaptırılan anıt mezar Karakuş Tümülüsü olarak adlandırılır. Biraz ileride Cendere Çayı üzerindeki Cendere Köprüsü'yle karşılaşılır. Roma İmparatoru Septimus Severus (MS 193-211) ile eşi Julia Domna ve oğulları Caracalla ve Geta onuruna yaptırılan köprü hala kullanılmaktadır. Daha sonra Kahta Çayı üzerindeki sarp yamaçlarda kurulan görkemli Yeni Kale yer alır. Günümüzde Eski Kahta olarak adlandırılan kalenin içinde çoğu Memluklular'dan kalma hamam, cami ve sarnıç kalıntıları var. 1930'lara kadar ilçe merkezi olan Eski Kahta şimdi Kocahisar adında küçük bir köy.

     

    Eski Kahta'nın tam karşısındaki yamaçta da Kommagene Krallığı'nın yazlık başkenti ve kutsal alanlarından biri olan Arsameia bulunmaktadır. Kendi mezarını Nemrut Dağı'nın zirvesine yaptıran Antiochos babası Mithridates I Callinikos'un mezarını da buraya yaptırmıştı. Arsameia'da bir çok kabartma ve mezar anıtı görülür. Arsameia'dan devam edildiğinde Nemrut Dağı'na ulaşılır. Kahta yönünden batı terasının önüne, Pötürge yönünden doğu terasının önüne kadar gidilir. Malatya ve Adıyaman illeri dağı paylaşamayınca, mahkeme dağın Adıyaman'a ait olduğu kararını vermiş.

    Kahta'da yalnızca toprağın üstü değil, altı da zenginliklerle doludur. Türkiye'de üretilen petrolün yüzde 42'si Kahta'dan çıkarılıyor. Özellikle Karakuş-Cendere arasında yoğunlaşıyor petrol kuyuları. İlginçtir burada tarlasından petrol çıkan köylülere, 80'li yılların popüler dizisi Dallas'ın baş rolünde oynayan Ceyar (JR)'ın lakabı takılıyor.

     

    Petrol ve turizm Kahta'nın çehresini büyük ölçüde değiştirmiş. Aynı şekilde Atatürk Barajı da yörenin hem coğrafyasını, hem de sosyal yapısını değiştirmiş. Yöre halkı baraj gölünün kenarında nefes alırken, daha önceleri adını bile duymadığı yelken yarışlarına da ev sahipliği yapıyor.

     

    Kahta'da en az Nemrut dağı kadar ziyaretçisi olan bir yer daha var: Menzil. Kahta'nın 40 km doğusundaki Menzil Köyü 1970'lerden beri bir tarikatın merkezi. Her yıl binlerce insan Menzil Şeyhi'ni görmek ve "tövbe etmek" için buraya geliyor. Anlatılanlara göre alkol, kumar gibi kötü alışkanlıkları bulunanlar burada şifa buluyormuş.

     

    Nemrut Dağı'ndaki heykelleri 1881 yılında Alman Mühendis Kari Sester keşfetti. Ardından Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey'de dağdaki ilk arkeolojik kazıları yaptı. Amerikalı kadın arkeolog Theresa Goell ise hayatının son elli yılını Kahta ve Samsat'ta arkeolojik kazılar yaparak geçirmişti. Yöre halkının büyük sevgisini kazanan Theresa halk arasında "Misskovell" olarak adlandırılıyordu. "Neden evlenmiyorsunuz" diye sorduklarında "ben zaten Antiochos'la evliyim" diyordu. O yaşamını dağın sırlarını çözmeye adamış, mezar odasına girebilmek için 20 yıl boyunca her yolu denemiş bir Nemrut aşığıydı. Öyle ki öldükten sonra küllerinin dağa savrulmasını istemişti. Bu vasiyeti 1985 yılında öldükten sonra kardeşi tarafından yerine getirildi.

    Birgün, Yazı. Ersoy Soydan, 07.12.2007




    2 - 8 Aralık 2007

    KATKI VE İHBAR




    DİKKAT! SATIYORUUUM, SATIYORUUUM, SAAAAAT-TIM.



    eBay'de artık sadece bilgisayar milgisayar satılmıyor...


    ÜLKELERİN TARİHİ ESERLERİ DE SATIŞTA!



    Geçtiğimiz gunlerde oldukça çarpıcı bir elektronik posta aldık. İsmi bizde saklı bir okurumuz, aşağıda tümü mevcut bu iletisiyle bize eBay üzerinden satışı yapılan bir eski eser ticaretini bildirmekteydi:

     

    ”Asıl konunuz ören yerlerindeki tahribat biliyorum ama sizlere bunu iletmeden geçemedim. eBay üzerinden alışveriş yaparken bir kısmı muhtemelen Türkiye'den kaçırılmış tarihi değeri olması olası bazı eserler satan bir kayıtlı satıcıya rastladım . Eğer eserlerin tarihi değeri var ise, eBay'e şikayet ederek satıcının ticari faaliyeti durdurulabilir kanımca. Size linki gönderiyorum. Umarım beni hoş karşılarsınız, bir kan emicinin herkesin hayranlığına sunulması  gereken eserlerden onları özel kullanım için satarak  kazanç elde etme amacıyla kazanç elde etmesine göz yummak istemedim. Link aşağıda”.
     
    http://cgi.ebay.com/HITITE-LIBATION-VESSEL_W0QQitemZ260108315286QQihZ016QQcategory

    Z73464QQssPageNameZWDVWQQrdZ1QQcmdZViewItem
     





    Okurumuzun belirttiği bu web sayfasına göz attığımızda karşımıza satılık bir Hitit sunak taşı çıktı. Aslında satışa sunulan parça bir “Hitit Libasyon Kabı” olarak tanıtılıyordu ama görüntüdeki parça küçük bir sunaktı.  Bir yüzünde iki adet boğa başı motifi olan, 25x15 cm ölçülerindeki bu eser 1800.- dolara satışa sunulmuştu.





    Asıl ilginç durumsa, ismi Great Antiques olan ve eBay internet müzayede firması bünyesinde faaliyet gösteren bu satıcının, satışta olan diğer mallarını incelediğimizde ortaya çıktı; kırk parçadan fazla antikayı aynı anda satan firmanın listesinde birbirinden ilginç eserler vardı.





    Aralarında arttırması 1800.- dolardan başlamış bir Finike altın kolye, 1200.- dolar başlangıç fiyatlı bir Bizans bronz haç, 3200.- dolarlık bir kandil ve oldukça Irak görünümlü, 6000.- dolarlık bir Asur heykelinin de olduğu bu malların tümünün kaçak olduğunu anlamak için konunun uzmanı olmaya hiç gerek yoktu.





    Bize elektronik posta gönderen sağduyulu okurumuzun kaygılarını tümüyle paylaşmaktayız.

    Öte yandan, bu tür kanunsuz yollardan yurtdışına çıkarılmış eski eserlerin müzayede firmalarında satışlarının Türkiye’nin resmi başvurusu ile durdurulduğunu ve bu şirketin Türkiye'de de bir ortağının bulunduğunu biliyoruz.

    Peki internet ortamındaki benzer durumlarda uygulama ne şekilde olabilir?

    Bakanlık yetkilileri bu satışları takip etmekte midir?

    Ediyorlarsa bu tarz kaçak eserlerle karşılaşıldığında ne yapmaktadırlar?

    eBay'in Türkiye'deki ortağında Irak Müzesi'nden çalınmış bir tarihi eser gördüklerinde nasıl davranacaklardır?

    Yoksaa, tüm bu yanıtsız kalması muhtemel sorularla kafamızı yormayıp, "gitti gider" kolaycılığına da kaçmadan, buralardan alış-verişi keserek bir protesto mu başlatmalıyız?

    Bir düşünün bakalım...

    Üç kuruş ucuza mal almak için tarihi eser kaçakçılığına ortak mı olacaksınız?


    Siz yine de bir düşünün bakalım...


    Ali Yamaç - S.B. Sinirli

    HEYKELİN USTASI KAZA KURBANI

     

     

    Ünlü heykeltraş Prof.Dr. Tankut Öktem Kadıköy'de trafik kazasında hayatını kaybetti. Kazaya sapağı kaçırdığı için otoyolda geri geri gelen kamyon neden oldu. Kaza dün akşam 00.30 sıralarında O-1 Karayolu'nun Kadıköy - Haydarpaşa yol ayrımında meydana geldi. Temizlik malzemeleri yüklü kamyonun sürücüsü Seydi Aydoğmuş, Haydarpaşa sapağını kaçırarak yanlışlıkla Kadıköy yoluna girdi. Yolda duran sürücü otoyolda geri geri gelmeye başladı. Bu sırada arkadan gelen iki araç kamyona çarpmamak ani manevra yapınca yolun sol tarafındaki bariyerlere çarptı. Bu kazaların hemen ardından ünlü heykeltraş Tankut Öktem, asistanı Kadir Özyalçın'ın kullandığı otomobiliyle yol ayrımına geldi. Kadıköy istikametine gitmek isteyen sürücü Özyalçın, sağ şeritte geri gelen kamyonu son anda farketti. Özyalçın direksiyonu sola kırdı, ancak otomobilin sağ tarafı kamyonun arkasına çarptı. Kamyonun biçtiği aracın sağ ön koltuğunda oturan Öktem, hayatını kaybetti. Araçta bulunan Özyalçın ile birlikte kızı Pınar Doğan ve eşi Semra Öktem yaralandı. Anıtsal heykelleri ile tanınan Öktem, Ankara Kara Harp Okulu'nda üzerinde 700 figürün bulunduğu Harbiyeli Şehitler Anıtı ile Time dergisine kapak olmuştu.

    Sabah, Fotoğraf: Trt/Haber, 06.12.2007

    BİR TEŞEKKÜR

     

    Türk edebiyatının seçkin isimlerinden, şair ve yazar Murathan Mungan, 06 Aralık 2007 tarihinde katıldığı bir programda İstanbul'da yüzyıllarca Doğu Roma İmparatorluğu'na başkent olması nedeniyle mutlaka bir Bizans Müzesi kurulması gerektiğini belirtti. Bu topraklardaki tüm kültür varlıklarının korunması için her bireyin kendi katkısını ortaya koymasının da altını çizen Mungan'a teşekkür ediyor, bu aydın sanatçı duyarlığını daha fazla görmek istiyoruz.

    Ayşe Didem Bayvas

    DÜNYANIN İLK 'FRİG' SERGİSİ





    Kazılar sonucu ortaya çıkarılan Frig eserleri, başta Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri olmak üzere Eskişehir, Kütahya, Burdur müzelerinde ve geçtiğimiz yıllarda açılan Gordion Müzesi’nde bulunuyordu. Vedat Nedim Tör Müzesi’ndeki “Frigler” sergisi, işte tüm bu müzelerdeki birbirinden göz alıcı 275 Frig eserini bir araya getiriyor. Böylece sergi, görkemli Frig uygarlığının gizemini gözler önüne seriyor. Frig eserlerini barındıran Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya arasındaki üçgen, dünyanın en önemli açıkhava müzesi durumunda. Frig Vadisi; görkemli kaya anıtları, mezar odaları, tapınakları ile adeta geçmişe tanıklık ediyor. Dünyanın en güzel grift ahşap tasarımı olan Frig masası ve mobilyaları da bugünün endüstri ve sanat tasarımcıları tarafından mutlaka görülmesi gerekli eserler arasında...

     

    “Frigya” sergisinin bilimsel danışmanlığını Eskişehir Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Taciser Sivas yapıyor. Şennur Şentürk’ün koordinatörlüğünde hazırlanan sergiye kapsamlı bir sergi kitabı da eşlik ediyor. Vedat Nedim Tör Müzesi’nde 25 Aralık 2007 tarihinde açılacak sergi, 13 Nisan 2008 tarihine kadar açık kalacak.

     

    Frigyalılar, pek çok yeniliğin başladığı bir uygarlığa sahip. Mozaiği keşfedip mimaride ilk defa Frigler kullandı. Sakarya Nehri’nin çakıl taşlarını kullanarak yaptıkları mozaikler Yunan ve Roma’nın göz kamaştırıcı eserlerine ilham kaynağı olmuştur. Altın sim işlemeciliği, fybula (çengelli iğne); flüt ve yığma mezar dediğimiz “tümülüsler” de ilk defa Friglerce kullanılmıştır.

    Türkiye Gazetesi, 08.12.2007

    İSTANBUL MODERN 3. YAŞINI İKİ DEV SERGİYLE KUTLUYOR

     

    Türkiye'de modern ve çağdaş sanata ayrılan ilk özel müze olan İstanbul Modern Sanat Müzesi üçüncü yaşını kutlarken, iki dev sergiye ev sahipliği yapıyor.

     

    İstanbul Modern, modern Türk Sanatı'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze uzanan gelişim evrelerini Sürekli Sergiler Salonu'nda açılacak olan "Modern Deneyimler" sergisinde bir araya getiriyor. Eş zamanlı olarak düzenlenen "Cihat Burak Retrospektifi"nde ise, modern Türk resminin sıra dışı ustası, toplumsal ve kültürel tarihimizi ironik ve fantastik biçimde yorumlayan Cihat Burak'ın, yaşamı ve yarım yüzyıla yayılan sanatı yansıtılacak.

    Cihat Burak'ın 232 yapıtının yer alacağı sergide, aralarında Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi Türk siyasetine damgasını vuran liderlerin de bulunduğu ünlü isimleri eleştirdiği yapıtlar da sergilenecek.

    Sabha, 08.12.2007

    İŞ BANKASI MÜZESİ, 83 YILIN BİRİKİMİYLE KAPILARINI ZİYARETÇİLERİNE AÇTI




    Atatürk'ün İş Bankası hisse senedi


    Türkiye İş Bankası, kuruluşundan bugüne kurumsal tarihinin tüm aşamalarını içeren on binlerce belge, nesne, film ve fotoğraftan oluşan koleksiyonuyla müzesini ziyarete açtı.

     

    Kurgu ve metin yazımlarını Prof.Dr. Zafer Toprak'ın, müze kurgu ve tasarımını Burçak Madran'ın ve video kurgu ve enstalasyonlarını Çağdaş Arpaç'ın üstlendiği müze, İş Bankası'nın Eminönü'ndeki Yenicami Şubesi'nin tarihi binasında oluşturuldu.

    Türkiye İş Bankası'nın Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin ekonomik ve sosyal hayatında üstlendiği önemli rolü zengin bir arşivin ışığında gözler önüne seren müze ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.

    Türkiye İş Bankası Müzesi, Türk bankacılık tarihinin tüm evrelerini yansıtan ve Cumhuriyet dönemi sosyal hayatından izler sunan zengin koleksiyonuyla 14 Kasım 2007 tarihinden bu yana ziyaretçilerini ağırlıyor. Fotoğraflar, bankacılık gereçleri, reklam ve promosyon malzemeleri, filmler, iletişim araçları ve belgelerden oluşan zengin bir arşiv ile hazırlanan Müze; pazartesi günleri, resmi tatiller ve dini bayramların ilk günleri ile 1 Ocak günü hariç her gün saat 10:00-18:00 arası gezilebiliyor.

    İstanbul Eminönü'nde bulunan ve 1928'den 2004 yılına İş Bankası Yenicami Şubesi olarak hizmet veren tarihi binada kurulan İş Bankası Müzesi'nde, yapının tarihi ve mimari özellikleri korunarak çağdaş müzecilik anlayışının ve ileri teknolojinin sunduğu imkânlardan geniş ölçüde yararlanıldı.

    Kuruluş hazırlıkları iki yıldan beri devam eden İş Bankası Müzesi'nde, binanın özgün yapısına ait sabit mobilyalar ve detaylar olduğu gibi korunurken müze işlevine ve uluslararası normlara uygun biçimde iklimlendirme, güvenlik ve aydınlatma sistemleri binaya eklendi. Müze binasında bodrum katta bulunan Ana Kasa Dairesi ve Kiralık Kasalar da sergilemeye açılmak üzere düzenlenirken, arşiv olarak kullanılan mekânlardan biri de çeşitli etkinlikler, müze toplantıları ve film gösterimlerinin gerçekleştirilmesi için 50 kişilik bir salona dönüştürüldü.

    Geniş bir ekibin kapsamlı ve uzun süreli çalışmasıyla hazırlanan Türkiye İş Bankası Müzesi için Türkiye'nin dört bir köşesinden titizlikle toplanan, onarımdan geçirilen tarihi arşivin dijital ortama aktarımı da gerçekleştirildi. Müzede sergilenecek eserlerin belirlenmesi için Türkiye'nin her noktasından, 83 yıldan bu yana biriken, muhafaza edilen belgeler, fotoğraflar, filmler, objeler özenle toplandı ve gereken onarımlardan geçirildi. Müze sergilerinin, arşiv ve koleksiyonlarının hazırlanması sırasında; 500.000'i aşkın belge taranarak dijital ortama aktarıldı; 114 kutu, 106.000 metre film de restore edilerek koruma altına alındı ve dijital ortama aktarıldı.

    Eserlerin sergilenmesinde ise koleksiyon malzemelerinin orijinal halleriyle, net olarak algılanabilmesi ve olabildiğince zengin bir görsellik sağlayacak şekilde sunulması amaçlandı. Müze tasarımında da işlevsellik ve çok amaçlı kullanım; modülerlik ve mekân içinde kurgu değiştirebilme serbestisi; mekânın bir tarihi yapı olarak algılanabilmesi; sadelik ve kullanım kolaylığı kriterlerine öncelik verildi. Müzede, 12 adet bilgi kiosku, 3 adet plazma ekran, 14 adet de projeksiyon cihazı bulunuyor. Müzede ayrıca yabancı ziyaretçiler için sesli rehber cihazları da kullanılıyor.

    Sabah, 08.12.2007

    DENİZLİ'DEKİ FOSİLDEN İPUÇLARI





    Denizli'de bulunan Türkiye'nin ilk homo erectus fosili, bilim dünyasında heyecan yarattı. 20-40 yaş arası bir erkeğe ait, 500 bin yaşındaki kafatası fosilinin, ilk insanların dünyaya dağılışları konusunda bilim dünyasına önemli ipuçları sağlaması bekleniyor. Fosil, dünyadaki bütün insanların Afrika kökenli olduğu ve diğer kıtalara buradan dağıldıkları, bu sırada Ortadoğu ve Anadolu'dan geçtikleri yönündeki tezleri destekliyor. Ayrıca 'bilinen en eski tüberküloz vakası' olarak da tıp tarihine geçmeye hazırlanıyor.

     

    Latince 'dik insan' anlamına gelen ve modern insanın atası olarak tanımlanan homo erectus fosilinin inceleme sonuçları, bilim dergisi American Journal of Physical Anthropology'de yayımlanacak.


    Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nizamettin Kazancı, insan kafatasının burundan itibaren üst yarısı olduğunu ve göz açıklıkları, kaşlar ve kafatası kemiklerinden ibaret olduğunu söyledi. Kazancı, "İnsan türünün Afrika kökenli olduğu ve buradan diğer kıtalara dağıldıkları, Ortadoğu ve Anadolu'dan mutlaka geçmiş oldukları da biliniyor; ama beklenen bulgu elde edilemiyordu. Bu parça, ilk insanların dağılışları konusunda önemli bir boşluğu dolduruyor" dedi. Kafatasının tıp tarihine önemli katkı sunacağını belirten Kazancı şunları söyledi:


    "Şimdiye kadar veremin birkaç bin yıl önce ortaya çıktığına olduğuna inanılıyordu. Homo erectus üzerinde bu hastalığın bulunuşu, tüberkülozun insanlık tarihi kadar eski olduğunu göstermektedir" dedi. Fosil, Denizli'deki mermer traverten işletmelerden birinde işçilerce bulundu.

    Radikal, Fotoğraf: Tolga Adanalı/AA, 08.12.2007

    132 YAŞINDAKİ TÜNEL GENÇLEŞTİ

     

    Londra'dan sonra dünyanın en eski ikinci metrosu olan 132 yaşındaki Tünel'de dört aydır süren bakım, onarım ve restorasyon çalışmaları tamamlanarak, deneme seferlerine başlandı. Tünel, önümüzdeki günlerde hizmete açılacak.


    Beyoğlu-Karaköy Tüneli, 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü'nün gözetiminde ağustos ayı başında restorasyona alınmıştı. Tünelin içindeki kubbe bölümü enjeksiyon malzemesiyle depreme karşı güçlendirilirken, rayların bir bölümü, vagonlar, Beyoğlu ve Karaköy bölümündeki giriş-çıkış istasyonları, kontrol panelleri, elektrik ve yangın sistemleri gibi birçok bölümü de onarıldı ve yenilendi. Beyoğlu bölümündeki istasyonda mevcut çiniler aslına uygun olarak yenilenirken, duvarlar boyandı, yer karoları rehabilite edildi. Karaköy bölümündeki istasyonun duvarları ise İznik Vakfı'nca yapılan Saat Kulesi, Rumelihisarı, Beyazıt Meydanı, Tarihi Yarımada, Kız Kulesi ve üzerinden tramvay geçen eski Galata Köprüsü desenli gravürlerle süslendi. İstasyonlara ayrıca güvenlik kameraları konuldu.

     

    Tünel, Beyoğlu-Karaköy arasında pazar günleri hariç 07.00-21.00, pazar günleri ise 07.30-21.00 saatleri arasında çalışacak. Günde 175-180 sefer yapacak Tünel, yaklaşık 12-13 bin yolcu taşıyacak.


    Tünel 573 metrelik mesafeyi 102 saniyede aşarak, 16 metre boyundaki iki vagonuyla bir seferde 170 kişiyi taşıyor. İETT İşletmeleri Genel Müdürü Mehmet Öztürk, "Tünel artık bir 50 yıl daha herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadan gider" dedi. İzolasyon, rayların döşenmesi ve vagonlara 6,5 milyon avro, istasyonların yenilenmesine de 1.8 milyon YTL harcandığını kaydeden Öztürk, istasyonların da bozulan çehresinin yenilendiğini söyledi

    Radikal, 08.12.2007

    TARİHİ POMPA İSTASYONU 'SU MEDENİYETLERİ MÜZESİ'NE DÖNÜŞÜYOR





    Büyükşehir Belediyesi İSKİ, İstanbul’un su tarihine ışık tutacak tarihi Cendere Hamidiye Pompa İstasyonu’nu müzeye dönüştürüyor.

    Restorasyon projeleri hazırlanan Cendere Hamidiye Pompa İstasyonu’nun sosyal ve kültürel merkez olarak değerlendirilmesi için 2006 yılında onarımına başlandı. Restorasyon çalışmaları halen devam eden Cendere Hamidiye Pompa İstasyonu’nda projeler hazırlanırken öncelikle yapının yeni bir işlev açısından uyarlanabilirliği araştırıldı.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Bağlı Kuruluşlarından İSKİ bünyesinde çeşitli su tesislerine ait tarihi haritaların, plan ve projelerin, konu ile ilgili kitapların, endüstri mimari örneği olan su pompalarının ve ekipmanlarının sergileneceği mekân, su tarihimize ışık tutacak müze işleviyle değerlendirilecek.

    Yüzlerce yıllık su kültürü bulunan İstanbul’un tarihi su eserleri, Sultan Abdülhamid Han döneminde inşa edilen Cendere Terfi Merkezi’nde sergilenecek. İstanbul Teknik Üniversitesi ile birlikte yürütülen projeyle 2008 yılı içinde faaliyete geçecek olan müze, ülkemizde bir ilk olma niteliği taşıyor.

    Müzede, Osmanlı öncesinde Anadolu ve İstanbul’da kullanılan su teknolojisi ve su kültürünün yanı sıra, Osmanlı Dönemi’ndeki su teknolojisini yazılı açıklamalarla destekleyen reprodüksiyon görsellere, monitörlerde gösterilecek belgesellere, özgün nesnelere ve maketlere yer verilecek. Suyun o dönemlerde nasıl bir teknoloji bilgisiyle kullanıldığının anlatılacağı müzede, şehirlere su getiren şebekelerin nasıl planlanıp inşa edildiği ve su kültürümüzü oluşturan teknik birikimin neler olduğu ortaya konulacak. Kurulacak müzeyle Türk bilginlerinin bilim ve teknoloji dünyasına armağanı olan bilimsel çalışmaların yeni nesillere sunulması ve toplumsal özgüvene katkı sağlanması amaçlanıyor.

    Şişli İlçesi Ayazağa Köyü sınırları içinde bulunan ve bölgedeki az sayıda tarihi yapıdan biri olan Cendere Hamidiye Pompa İstasyonu, dönemin Padişahı 2. Abdülhamit Han’ın Hamidiye Tesisleri’ni yaptırmasıyla kuruldu. İstasyon, deniz seviyesinden 34 metre yükseklikte ve içi-dışı çimento harcıyla sıvanmış iki adet 600 metreküplük hazneden oluşuyor.

    20. yüzyılın başlarında inşa edilen Cendere Hamidiye Pompa İstasyonu, hem işlevi hem de mekan düzeni, mimari tasarımı, mekanik donanımı ve diğer kendine özgün nitelikleri itibariyle endüstri mimarisinin benzersiz bir mirası niteliğinde. 1902 tarihli bina, Kağıthane Bölgesi’ndeki 20 farklı maslaktan gelen suyu buharlı pompa makineleri ile Balmumcu ve Beşiktaş – Tophane istikametine pompalamış. Daha sonra bu makineler yerini iki adet elektrikle çalışan santrifüjlü makineye bırakmış. Sonraları pompa sayısı bire düşmüş ve zaman içinde pompa istasyonu amacına hizmet edemez hale gelmiş.

    İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 07.12.2007

    TARİHE DİRENEN 'KIŞLA'

     

    Tunceli'de Almanlar tarafından 1937 yılında inşa edilen kışla binası, kentin ilk yapılarından biri. 1938'de Tunceli'de binlerce insanın yaşamını yitirdiği seferin hazırlığını yapan askerlerin barınağı olan kışla binası, bugün yoksullara kucak açmış bir halde tarihe direniyor.

    25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan Tunceli Kanunu ile 'Dersim' adı Tunceli olarak değiştirildi. 1936 yılının Ocak ayında ise Elazığ merkezli Dördüncü Valilik kuruldu ve valiliğe tüm yeualeriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Bu tarihten itibaren Tunceli'de stratejik merkezlerde kışla ve karakol yapıldı.

    Tunceli merkezinde kentin ilk yapılarından sayılabilecek askeri bir kışla binası da bu dönemde yapıldı. 1937 yılında Almanlar tarafından yapılan kışla binasının yapımı, askere gitmemeleri karşılığında Tuncelili gençlere yaptırıldı. Alman mimarisinin egemen olduğu kışla tamamlandıktan sonra askerlerin kullandığı üs oldu. Kışla, 1938 yılındaki Dersim isyanının yaşandığı dönemde, askerlerin barınağı haline geldi.

    1950 yılında lojmana dönüşen kışla binası, o dönem Maliye Bakanhğı'na verildi. Ancak binada sadece maliye çalışanları değil, günümüze kadar binlerce memur ve ailesi barındı. 80 aileyi kışın soğuktan yazın da sıcaktan koruyan 3 kadı bina, şimdi tanıklık ettiği acı tarihin yükü altında ayakta durmaya çalışıyor.

    Munzur'a uzanan paslanmış çatıları, yıkık dökük betonlar arasındaki görünümü Tunceli'de yoksulluğun yüzünü de yansıtıyor. Kışla binasında daha çok memurlar kalıyor olsa da memurlar adına orada kalanlar da az değil. Bir oda, mutfak ve salondan oluşan tarihi kışla binasının duvarlarını ise sloganlar, aşk şiirleri yada bir can sıkıntısı sonrası, yoksulluğun duvara resmedilen yaşam umudu süslüyor. Duvarlar adeta kentin sosyal psikolojisinin tuvali gibi. Geniş bir avlusu bulunan yapı aynı zamanda eski ile teknolojinin çarpık bir bütünlüğünü de yansıtıyor. Paslı çatılarda üst üste bindirilmiş çanak antenler, duvardan duvara gerdirilen ipler üzerine asılı giysiler, zor bela ayakta duran yaşlı bir 'Dersimli'yi andırıyor.

    Kışla binası şimdi yoksulların mekânı olmuşsa da geçmişte pek öyle değildi. Sivillerin ilk kullandığı yıllarda kentin sadece memur kesimleri burada kalabiliyordu. Daha çok da dışarıdan gelen memurların mekânı olan kışlada kalanlar 'zengin' olarak tabir ediliyordu. O dönem yoksul Kürt çocuklarının belki de tek hayaliydi kışla avlusunda oynamak. Şimdi çocuklar yoksulluklarını da yanlarına alarak avluda oynuyorlar.

    Nice katliamlara tanıklık etmiş, 'katliamcılara', 'yabancılara' ve sonrası katliamın yoksul bıraktıklarına uzanan geniş bir konuk defteri olan kışla binası yıkılacak mı yıkılmayacak mı tartışmasıyla konuklarını uzun bir süre tedirgin etti. Ama gerek kentteki sivil toplum kuruluşları, gerekse işverenleri ile değişik kamu kuruluşlarının çabası sonucu Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne ait bu yapının restore edilmesine karar kılındı. Kentin o acı tarihinin canlı bir tanığı ve resmi olan kışla binasının restorasyonunun 2008 yılında başlanması bekleniyor ama bu sefer de içindekilerin "Burada kalmaya devam edecek miyiz?" kaygısı var. Bu soruya şu ana kadar verilmiş net bir cevap yok. Ama acaba binlerce insanı kültürleri ve kimlikleri nedeniyle sürgüne gönderenlerin konağı olan bu yapı, belki kendisini affedebilecek o 'yoksul bıraktıklarını' bir kez daha sürecek mi?

    Birgün, Yazı: Rüştü Demirkaya, 07.12.2007

    ANTİK MEZOPOTAMYA ASLANI REKOR KIRDI

     

    Antik Mezopotamya eseri bir heykelcik, 57 milyon dolara el değiştirerek dünyanın en pahalı heykeli oldu.  

     

    Amerika Birleşik Devletleri'nde düzenlenen bir müzayedede el değiştiren kireçtaşından yontma eser, insan duruşu sergileyen bir dişi aslanı tasvir ediyor. Boyu ise 8,5 santimetre bile değil.

     

    Günümüz İran'ında yapıldığı düşünülen Guennol Aslanı, Irak'ın başkenti Bağdat yakınlarında bulunmuştu. 1948'de Amerikalı koleksiyoncu Alastair Bradley Martin'in eline geçen eser, son 59 yıldır da sergilenmek üzere, Martin'in bir süre başkanı olduğu Brooklyn Sanat Müzesi'ne ödünç verilmişti.

     

    Yaklaşık beş bin yıllık olduğu tahmin edilen Elam medeniyetine ait heykelin alıcısı açıklanmadı.

    Macedonian Radio and Television, 07.12.2007

    RUBENS'İN KROKİSİ BİR SERVET

     

    Ünlü ressam Peter Paul Rubens'in yağlıboya krokisi 5,3 milyon euro'ya satıldı.

     

    Londra'daki Christie's Müzayede Salonu'nda dün gece yapılan açık artırmada, Barok dönemin Flaman sanatçısı Rubens'in meçhul bir adamın portresini çizdiği `Genç Adama Dair İnceleme” adlı krokisi, bu tür için rekor fiyatla alıcı buldu.

     

    Yağlıboya krokisinin, 1615 ile 1617 yılları arasında yapıldığı belirtildi.

    Macedonian Radio and Television, 07.12.2007

    TARİHİ CAMİ

     

     

    Denizli'de, 622 yıllık tarihi Kayalık Camii, 6 ay süren restorasyon çalışmalarının ardından bugün ibadete açıldı.

    Kayalık Mahallesi'nde 622 yıl önce yapıldıktan sonra 3 defa çeşitli sebeplerle yıkılan ve çeşitli dönemlerde yeniden yapılan Kayalık Camii'nde 6 aydır süren restorasyon çalışmaları tamamlandı. Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün 200 bin vatandaşların 20 bin YTL desteğiyle restore edilen Kayalık Camii'nin yeniden ibadete açılması dolayısıyla tören düzenlendi. Vatandaşlara ikramlarda bulunulan açılış törenine Denizli Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Çınar da katıldı. Kayalık Camii İmamı Ömer Seyman, aslına uygun restore edilen camide aynı anda 750 kişinin namaz kılabildiğini belirterek, "Cami Karasungur İzzettin Keykavus'un valisi Karasungur tarafından yaptırıldı. O yıllarda Müftü Camisi olarak bilinen caminin yanında bulunan park, medrese olarak kullanılmış. 15 Mayıs 1919 da caminin aynı zamanda imamı olan Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi  Efendi, cami minaresinde bulanan Denizli Sancağı'nı alarak Bayramyeri Meydanı'na kadar yürümüş ve burada cemaate savaşın meşru olduğunu söyleyerek milli mücadelenin ilk kıvılcımını ateşlemiştir" dedi.

    haberler.com, 07.12.2007

    MOSTAR KÖPRÜSÜ ÇATLADI





    Bosna'daki iç savaş sırasında 1993'te Hırvat güçler tarafından topa tutularak tahrip edildikten sonra bir Türk firması tarafından 2004'te aslına uygun olarak restore edilen tarihi Mostar Köprüsü'nün kemerinde yer alan 10 kireç taşı blokta çatlaklar oluştuğu belirtildi.


    Neretva nehri üzerinde inşa edilen ve uzunluğu 27 metre, yüksekliği de 21 metreyi bulan köprüdeki hasarın tayin edilmesi için eksperler çağrıldı. Çıplak gözle de görülebilen çatlakların nedeninin son günlerde bölgeyi sallayan küçük ölçekli depremler olduğu sanılıyor.


    Restorasyonu yapan ER-BU İnşaat'ın ortağı Ercan Tunç ANKA ajansına yaptığı açıklamada, bölgedeki şirket elemanlarıyla temas kurulduğunu, köprüde çatlak oluşması gibi bir durumun söz konusu olmadığını savundu.


    16. yüzyılda mimar Hacrudin tarafından inşa edilen Mostar Köprüsü, Osmanlı döneminin en parlak mimari eserlerinden biri olarak görülüyordu. BM'ye bağlı UNESCO tarafından Dünya Mirası listesinde yer alan eserler arasına seçilen Mostar Köprüsü, Hırvatlar tarafından tahrip edilmesi nedeniyle hafızalarda 1992-1995'te Bosna'da yaşanan iç savaşın sembolü olarak yer etmişti. Köprüyü yıkan Hırvat milliyetçiler, Mostar'daki Müslümanları kentin doğu kesimine sürerek 18 ay boyunca kuşatma altında tutmuştu.
     

    1995'te uluslararası toplumun katkısıyla başlatılan 12 milyon YTL'lik proje kapsamında restore edilen tek kemerli köprünün aslına uygun olarak yapılması için oldukça sabır gerektiren bir çalışma yürütülmüş ve taşlar tek tek yerlerine yerleştirilmişti. Stari Most (Eski Köprü) olarak da bilinen Mostar Köprüsü'nün restore edilerek yeniden hizmete sokulması, kentte Hırvatlar ile Müslümanların tekrar beraber yaşamasının sembolü olarak değerlendirilmişti. Mühendislerin, 5 gün içinde çatlakların köprünün emniyeti açısından tehdit oluşturup oluşturmadığı yolunda rapor verecekleri belirtildi.

    Milliyet, 07.12.2007

    GAVUR AMBARI'NDA YAKALANDILAR

     

    Zonguldak'ta izinsiz kazı yaptığı iddia edilen 5 kişi yakalandı.

     

    Çaycuma Gavur Ambarı mevkiinde 5 kişi izinsiz kazı yaparken jandarma ekibi tarafından yakalandı. Olay yerinde yapılan incelemede, 2 adet kürek, 1 adet kazma, 1 demir balyoz ve 1 adet çapa ele geçirildi.

     

    Şahıslar çıkarıldıkları mahkemede ifadelerinin ardından serbest bırakıldı.

    Değişim Medya, 07.12.2007

    MONA LISA'NIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ

     

    İtalyan ressam Leonardo da Vinci’nin en ünlü çalışması Mona Lisa’nın sırrı çözüldü. Da Vinci’nin paha biçilmez başyapıtları üzerinde araştırmalar yürüten sanat ekspertleri, ressamın ‘Mona Lisa’ ve ‘Bakire ve Çocuk’ tablolarından aynaya yansıyan gizemli yüzleri ve şekilleri keşfetti.





    1452-1519 yılları arasında yaşayan Da Vinci, 1490-1495 yıllarında çalışmalarını ve çizimlerini aynada göründüğü gibi deftere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Bu şekilde kişisel düşünceleri sadece yansıma sırasında okunabiliyordu.





    Mona Lisa üzerinde benzer tekniği kullanan sanat ekspertleri, yaptıkları uygulama sonucunda gizli tuhaf şekilleri ortaya çıkardı. Yağlı boya ve gizemli güzelliğiyle dünyanın ilgi çekici tablosu olma özelliğini koruyan Mona Lisa’nın sanıldığı gibi yanlız olmadığı kanısına varan ekspertler, Mona Lisa tablosunda keşfedilen yüzün Yıldız Savaşları filminde kötü adam rolünde oynayan Darth Vader’a benzediğini açıkladı.

    Sanat eseri uzmanları, Mona Lisa toblosundaki yüzün ressamın The Virgin and Child with Saint Anne (Bakire ve Çocuk, Aziz Anne) tablolarında da bulunduğunu; tablolardaki yüz ve şekillerin Tanrı ve korkuyu temsil ettiğini belirtiyor.


    v


    Yine aynı uygulama Da Vinci’nin en önemli eserlerinden biri olan ‘Last Supper’ (Son Akşam Yemeği) tablosunda denendi. Uygulama sonucunda ortaya çıkan İsa’nın ‘Kutsal Kasesi’nin masaya devrilmiş görüntüsü, ‘John the Baptist’ adlı tabloda ise ağaç ve kadın görüntüsünün yer aldığı ortaya çıktı.

    Hürriyet, Haber: Alpaslan Düven, 07.12.2007

    HEYETİN İNCELEMESİ SÜRÜYOR

     

     

    Ilısu Barajı'nın yapımı için kredi veren Avusturya, İsviçre ve Almanya ile Türkiye'den 60 kişilik heyet, baraj suları altında kalacak olan Batman'ın tarihi ilçesi Hasankeyf'te incelemelerde bulundu.

     

    4 gündür bölgede olan heyet, bugün Hasankeyf merkezde incelemelerde bulundu. Ilısu Barajı suları altında kalacak olan tarihi eserler ve yerleşim birimlerinde inceleme yapan heyette yabancı arkeolog, biyolog, çevre uzmanları, yeniden yerleşim uzmanları, sosyolog ve çeşitli mesleklerden mühendisler yer alıyor. Bölgede inceleme yapan yabancı heyete Çevre ve Orman Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve GAP İdaresi'nden uzmanlar refakat ediyor. Heyet, evleri su altında kalacak vatandaşların yeni yerleşim yerlerine taşınması, tarihi eserlerin korunması ve taşınması, baraj yapımı ve su tutulmasından sonra çevresel etkilerin en aza indirilmesi konularında alınacak önlemler için inceleme yapıyor.

     

    Hasankeyf Kazı Ekibi Başkanı Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, taşınacak tarihi eserlerle ilgili heyete bilgi verdi. Hasankeyf'in tarihi eserlerini inceleyen heyet, ayrıca Kaymakam Osman Varol ve Belediye Başkanı A. Vahap Kusen ile görüştü.

     

    7 yıl içinde tamamlanması planlanan Ilısu Barajı'nın 1.2 milyar euroya mal olması bekleniyor.

    Batman Kent Haber, 06.12.2007

    İSPANYA'DA 1800 TARİHİ ESER BULUNDU

     

    İspanyol polisi baskın yaptığı bir evde tam bin 800 parça tarihi altın eser buldu. Operasyon sonrası, envanter çıkarılması için dünya müzelerine çalıntı, kayıp ya da eksik parçalarının olup olmadığı soruldu.

     

    İspanya İçişleri Bakanlığı'na bağlı ekipler, Peru'dan gelen bir istihbarat üzerine, ülkenin kuzey batısındaki Santiago De Compostela kentinde bir eve yaptığı baskında paha biçilmez hazinelerle dolu bir odaya ulaştı.

     

    Odada bulunan tarihi eserler arasında 1997'den beri kayıp olan Peru'daki inka öncesi altın eserlerin de ele geçirildiği bildirilirken, dünyadaki tüm müzelere envanterlerinde kayıp ya da çalıntı parça olup olmadığı soruldu.

     

    Türkiye'deki Uşak Müzesi'nden geçen yıl çalınan karun hazinelerine ait kanatlı denizatı gibi nadide parçaların da bu odada olup olmadığı yapılan incelemeler sonrasında ortaya çıkacak.

    Macedonian Radio and Television, 06.12.2007

    1958 YILINDA YAPILAN CAMİYE TARİHİ ESER KARARI

     

    Kütahya'da Hisarcık'ta, mülkiyeti belediyeye ait olan ve 1958 yılında yapılan Çarşı Camisi'nin yıkılıp, yerine yeni cami, otopark ve iş yeri yapılması projesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na takıldı.

     

     Kurul'un, camiyi 1. derecede tarihi eser olarak kabul etmesi üzerine konu hakkında bir açıklama yapan Belediye Başkanı Nihat Helvacı, halkın isteği doğrultusunda eski camilerini yıkarak, yerine yeni bir cami, otopark ve iş yeri yapmak istediklerini ancak, önlerine Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Eskişehir Bölge Müdürlüğü’nün çıktığını ifade etti. Eski caminin hiçbir tarihi eser vasfının bulunmadığını savunan Helvacı,  “Belediye olarak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Eskişehir Bölge Müdürlüğü'ne müracaatta bulunduk. İlgili kurum projemizin görüşüldüğü toplantıya bizi de çağırdı. Ancak, bu toplantıdan çıkan karar, bizim için sürpriz oldu. Çünkü 1958 yılında yapılmış olan ve hiçbir tarihi özelliği bulunmayan caminin, kurulu tarafından, ‘1. Derecede Tarihi Eser’ olarak korunması gerektiği görüşünü öğrenince, bu görüşe karşı çıkıp, kurul kararına muhalefet şerhi koydum.” dedi.

     

    Helvacı, önümüzdeki günlerde konuyu yargıya taşıyacağını söyledi.

    Tellal Gazetesi, 06.12.2007

    KUDÜS'TE 2 BİN YILLIK SARAY KALINTILARI

     

     

    İsrailli arkeologlar, Doğu Kudüs'teki eski kentin duvarları dibinde, MS 1. yüzyıla ait bir sarayın kalıntılarını gün ışığına çıkardı.

    Kazıyı yöneten Doron Ben Ami, gazetecilere yaptığı açıklamada, Filistin semti Silvan'da ortaya çıkarılan yapının göreli olarak büyük olduğunu ve ana salonlara bölündüğünü söyledi.

    Ben Ami, kazı alanında MS 70 yılında Romalılar tarafından yıkılan ikinci Musevi tapınağının olduğu dönemin tarihini taşıyan sikkeler bulunduğunu kaydetti.

    Ortaya çıkarılan yapının büyük olasılıkla, Hıristiyanlığın ilk yüzyılında Museviliği kabul eden ve 40 yılına doğru Kudüs'e yerleşen Adiabene kraliçesi Helene tarafından inşa ettirilen bir saray olduğunu söyleyen İsrailli arkeolog, "Yapının, Kudüs'ün Romalılar tarafından yakılıp yıkıldığı yıl olan 70 yılında yıkıldığını tahmin ediyoruz" dedi.

    Saray kalıntılarının ortaya çıkarıldığı kazılar, Doğu Kudüs'te bulunan Silvan semtindeki, "Davut şehri" olarak adlandırılan antik Kudüs yerleşiminde bir otoparkta yürütüldü.

    Doğu Kudüs'ü gelecekte kuracakları devletlerinin başkenti yapmak isteyen Filistinliler, İsrail'i arkeolojik proje ve kazıları, kent üzerindeki iddialarını pekiştirmek ve Filistin topraklarına el koymak amacıyla kullanmakla suçluyor.

    CNN Türk, 06.12.2007

    SIRRI PAŞA KONAĞI BÜYÜKŞEHİR'İN OLDU





    Kocaeli'ndeki en önemli kültür varlıkları arasında yer alan, İzmit Hacı Hasan Mahallesi Yeni Çeşme Sokaktaki Sırrı Paşa Konağı, tamamen tarihe karışmasına ramak kala kurtarıldı. Yıllardır çözülemeyen satış sorunu, Büyükşehir Belediyesi'nin mahkeme kararıyla yaptığı kamulaştırma sayesinde çözüldü.

     

    19. yüzyılın ikinci yarısında İzmit Mutasarrıfı (Vali) Sırrı Paşa tarafından yaptırılan, döneminin sivil mimari şaheserlerinden biri olarak kabul edilen Sırrı Paşa Konağı, geçirdiği depremlerde hiç hasar görmedi, ancak 2004 yılında ayyaşların çıkardığı yangında önemli yaralar aldı. Çepni ailesine ait olan ve çok sayıda mirasçısı bulunan tarihi konağın satın alınması için bugüne kadar yapılan girişimler sonuçsuz kalmış, ailenin talep ettiği yüksek bedeli Kocaeli Valiliği kabul etmemişti. En sonunda Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, konağı kurtarmak için kamulaştırma mekanizmasını devreye soktu. Büyükşehir’in kamulaştırma kararını mahkeme de onayladı.

     

    Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Çepni ailesi ve mirasçılara mahkeme tarafından belirlenen 1 milyon 12 bin YTL kamulaştırma bedelini ödeyecek. Büyükşehir Belediyesi'nin, Sırrı Paşa Konağı'nı İzmit’in prestij projelerinden birini yaparak değerlendirmeye hazırlanıyor. Bu amaçla konağın rölöve projesi çıkarılacak. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun da izni alınarak konak, aslına uygun olarak restore edilecek. Proje hazırlandıktan sonra gerekli ihalenin hemen açılacağı ve çalışmalara başlanacağı öğrenildi. 2008 yılı sonuna kadar bitirilmesi planlanan projeyle Sırrı Paşa Konağı yurt dışından ve yurt içinden gelen önemli konukların ağırlanacağı otel olarak değerlendirilecek. Konakta çok şık bir Osmanlı Lokantası da yapılacak.

     

    Demiryolu Caddesi'ndeki çınarları da dikerek İzmitlilere hediye eden, dönemin İzmit Mutasarrıfı Sırrı Paşa tarafından Hacı Hasan Mahallesi Yeni Çeşme Sokak'ta 19. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılan Sırrı Paşa Konağı, bakımsızlık ve yangın nedeniyle tam bir harabe halini almıştı. Bugüne kadar ayyaşların mekanı olan tarihi konak Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırıldı ve kurtarılması için çok önemli bir engel de aşılmış oldu. Konağın iç bölümlerindeki duvar süslemeleri ve resimler paha biçilmez güzellikte. Sırrı Paşa Konağı bundan böyle belediyenin, yani halkın ortak malı oldu.

    Özgür Kocaeli, 06.12.2007




    HAFTANIN HABERİ



    YEREBATAN'DA 1.111.111'İNCİ TURİSTE ÖDÜL

     

    İstanbul'un önemli tarihi mekanlarından Sultanahmet'teki Yerebatan Sarnıcı'nın, bu yılki 1.111.111'inci ziyaretçisi ödüllendirildi.

     

    Büyükşehir Belediyesi'nin iştiraklerinden olan Kültür A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı'nın 1.111.111'inci ziyaretçisi Japon turist Tsubakihara Kana oldu. 27 kişilik grupla birlikte sarnıca gelen Kana, biletini aldığı sırada görevliler tarafından alkışlandı. Önce çok şaşıran, durum kendisine anlatılınca da çok mutlu olan 23 yaşındaki Japon turist, İstanbul'a ilk kez geldiğini belirterek, "Şimdiye kadar gördüğüm şehirlerin en güzeli'' dedi.

    Sabah, 06.12.2007


    Nano-sorular:



    - Bu bir nedir?!
    - Birmilyonyüzonbirbiryüzonbirbirinci zayeritçinin ne önemi vardır?
    - Bu Sayın Tsubakihara Kana hanfendi, 27 kişilik Japon turist grubu arasından nasıl da bulunup seçilmiştir?
    - Yerebatan Sarnıcı gişe ve güvenlik görevlilerinin, görev sırasında, işi gücü bırakıp, bir anda bu bayanı alkışlamaları memurin kanununa uygun mudur?
    - Şu Bayan Kana, o sırada, herhalde kazaen orada bulunan, İstanbul Belediyesi Kültür AŞ embeded gazeteciye, niye "victory" işareti şettirtmektedir?
    - Kısaca Tsuba diyabileceğimiz Sayın turist bayana, "Şimdiye kadar gördüğüm şehirlerin en güzeli sözü kaç yen ödenerek söyletilmiştir?
    - Ya da bu hanfendinin, o "en güzel kentin", tarihi dokuyu katliam gibi talan eden, kifayetsiz muhteris, "yarı cahil, yarı mimar" zevatın gözü dönmüş para hırsları yüzünden, çok yakında, UNESCO Dünya Miras Alanları listesinden çıkartılacağından haberi var mıdır?
    - Temesefe yayın organı, bizlerden kesilen, bu manasız haberleri yapmak için çok mu uğraşmaktadır?
    - Sayın TAYHaber editörü, bu haberleri sayfaya koyarken, bizim sinir uçlarımızla oynadığının farkında değil midir?
    - Yahu sahiden bu bir nedir? Bizlerle dalga mı geçilmektedir?
    S.B. Sinirli


    KÜLTÜREL MİRASI BUL AB HİBESİNİ KAP

     

    Avrupa Birliği (AB) destekli ve 13 milyon 500 bin euro bütçeli Kültürel Miras Hibe Programı’ndan (Euromed Heritage IV) faydalanmak isteyenlerin başvuruları 15 Şubat 2008 tarihinde sona erecek. Temel hedefi, Akdeniz kültürel mirasının geliştirilmesi ve kültürler arasındaki karşılıklı anlayışın güçlendirilmesi olduğu kaydedilen proje, Avrupa Komisyonu tarafından finanse ediliyor.


    Programa, kültür alanında faaliyet gösteren, tüzel kişiliği olan ve kar amacı gütmeyen kuruluşlar, kültür dernekleri, özel sektör ya da kamu sektörü operatörleri, araştırma enstitüleri, üniversiteler, ilgili yerel ya da bölgesel kamu idareleri, uluslararası (hükümetler arası) kuruluşlar başvurabilecek. Hibe programı kapsamında, başvuru sahiplerinden AB üyesi ülkelerden en az 1 kuruluş ile ortaklık yapması talep ediliyor. Hibe programından sağlanacak en yüksek destek 1 milyon 500 bin, en düşüğu ise 500 bin euro. Ayrıntılı bilgi için Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin www.abgs.gov.tr internet sitesi ziyaret edilebilir.

    Türkiye Gazetesi, 06.12.2007

    MARDİN POLİSİ NUSAYBİN'DE TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINI YAKALADI

     

    Mardin polisi tarihi eser kaçakçılarına göz açtırmıyor.

     

    Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde, tarihi eser kaçakçılığı yaptığını belirledikleri 2 kişinin evine yaptıkları baskında evlerinde çeşitli bölgelerde saklanmış vaziyette 1980 sikke, 25 süs eşyası, 6 çanak, 1 topaç, 1 gözyaşı şişesi, 1 mühür, 5 kandil çömleği olmak üzere; Selçuklu, Bizans ve Artuklu dönemlerine ait toplam 2019 tarihi eser ele geçirildi. Polis tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları belirlenen A.U. ve H.U. gözaltına aldı.

    TürkiyeTurizm.com, 06.12.2007

    AZI DİŞLERİ GAUGUIN'İNMİŞ

    Fransız ressam Paul Gauguin'e ait olduğu düşünülen dört azıdişi, kendisinin kazmış olduğu bir kuyuda arkeologlar tarafından bulundu. Gauguin uzmanı Caroline Boyle-Turner, Pasifik Okyanusu'nda bulunan Marquese adalarının Hiva Oa adasında olan bu kuyunun dibinde bulunan dört dişin büyük olasılıkla 'bu kavgacı ressama' ait olduğunu söylüyor.


    Boyle-Turner'a göre dişlerin bir Avrupalıya ait olduğu kesin, zira ciddi biçimde çürümüşler. Yüz yıl öncesine kadar Marquese adasının sakinleri şeker yemedikleri için dişleri çürümüyordu. Gauguin'in ölümünden sonra evinden çıkan yıkıntılar evin yanındaki kuyuya doldurulup kapatılmıştı.

    Aslında dişlerin keşfi yedi yıl önceye dayanıyor. Ancak konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde Van Gogh Studies adlı yıllık dergide bir makale çıktı. Yazar Boyle-Turner'a göre bulunan dört diş, ölümünden az önce 1901-1903 yılları arasında Gauguin'in ağzından çekilmiş, sonra kendisi de bunları bir hatıra olarak tutmuş.


    Gauguin'in 'Maison de Jouir' (Orgasım Evi) adını verdiği Pasifik Adaları'ndaki kulübesi 2003 yılında tekrar inşa edilmiş ve kazılardan çıkan kırık tabaklar, parfüm, bira şişeleri ve bir ressam paletinden oluşan bulgular burada sergilemeye başlamıştı.

    Radikal, 06.12.2007

    MOZART'IN TEK SAYFA ELYAZMASINA 265 BİN YTL

     

    Avusturyalı besteci Wolfgang Amadeus Mozart'un bestelerinin, bugüne kadar kalabilen 2 elyazması defter yaprağından biri önceki gün İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen bir açık artırmada 110 bin sterline (265 bin YTL) alıcı buldu.

     

    Mozart'ın 1779 yılında bestelediği konçertoya ait olan elyazmasını satın alanın kimliği açıklanmadı.

    Milliyet, 06.12.2007

    KRALİÇE ANTOINETTE'İN İNCİLERİ MÜZAYEDEDE

     

    Tarihte “Ekmek yoksa pasta yesinler” sözüyle bilinen 1789 Fransız İhtilali’nin kilit isimlerinden Kraliçe Marie Antoinette’in inci kolyeleri haftaya Londra’daki Christie’s Müzayede Evi’nde satışa sunulacak. Kraliçe, ihtilalin ardından eşi Kral 16. Louis ile birlikte 38 yaşındayken giyotinle idam edilmişti. Kraliçe Marie Antoinette’in tutuklanmalarından önce yakın arkadaşı dönemin İngiliz Büyükelçisi’nin eşi Sutherland Düşesi’ne emanet ettiği ve bu sayede yurt dışına kaçırtmayı başardığı mücevher, damla şeklindeki doğal inciler, pırlantalar ve yakutlarla bezeli. Kolyenin 800 bin dolara alıcı bulması bekleniyor.

    Türkiye Gazetesi, 06.12.2007

    SEZAR DÖNEMİNDEN BİR AHŞAP TAHT





    İtalyan arkeologlar, Sezar'ın kayınpederi Lucius Calpurnius Piso Caesoninus'a ait Papyri Villası'nda yapılan kazıda eski Roma'dan kalma ahşap ve demirden bir taht ortaya çıkardı. Napoli'deki Herculaneum kazısında çıkarılan parça, burada bulunan eserler arasındaki en değerli ahşap mobilya olarak tanımlanıyor.


    Villanın kurulduğu Vesuvius dağı çevresinde 24 Ağustos 1979'da meydana gelen bir volkanik patlamanın küllerinin altında tomarlarca papirüs bulunmuş, villa adını buradan almıştı. Uzmanlar tahtın dağılan parçalarını yeniden bir araya getirerek restorasyon çalışmasını sürdürüyor.
     

    Bölgede bu zamana dek sadece mermerden yapılmış ya da süsleme olarak bu derece değerli parçalar bulunmuştu. Kazı ekibinin başında bulunan Maria Paola Guidobaldi "Antik ahşap mobilyanın bulunması aslında büyük sürpriz sayılmamalı. Çünkü bu şehirlerde volkanik çamurun içine gömülen eserlerde organik maddeler son derece iyi korunabiliyor" dedi. Guidobaldi sözlerini "Fakat dekorasyon ve yapı bakımından bu derece önemli bir mobilyayı ilk defa buluyoruz" diye sürdürdü.


    Tahtın nasıl kullanıldığına dair fazla bilgi bulunmuyor fakat tahtta gizemli kült figür Attis'le ilgili ayrıntılı işlemeler var. Ölüp, tekrar doğan tanrısal bir varlık olan Attis, kutsal bir çam ağacından çam kozalağı topluyor. Tahttaki yaprak ve çiçek süsleri baharı ve zenginliği simgeliyor.
    Efsaneye göre Kibele, Frigya tanrılarından Attis'e gönül verir ancak Attis Sakarya Nehri perisi Sagaratis'i sever. Buna çok öfkelenen Kibele peri kızının hayatının bağlı olduğu ağacı keser, Attis'i de delirtir.

    Radikal, Fotoğraflar: AP - AFP, 06.12.2007

    ÇANAKKALE SAVAŞLARI AÇIK HAVA MÜZESİ'NDE CANLANACAK

     

    OPET'in 2006 yılında Gelibolu Yarımadası'nda başlattığı Tarihe Saygı Projesi çerçevesinde Eceabat'ta 'Tarihe Saygı Parkı' yapılıyor.

     

    Deniz kenarında kurulacak park, Çanakkale Savaşı'nı tasvir eden figürler, Gelibolu Tarihi Milli Parkı'nın maketi ve 13 metre yüksekliğinde 'Tarihe Saygı' anıtından oluşacak. Ziyaretçiler, bir açıkhava müzesi niteliğini taşıyacak parkta Çanakkale Savaşları'nı bir bütün olarak görme ve inceleme imkanına kavuşacak.

    Zaman, 06.12.2007

    VAKIFLAR'IN HAZİNELERİ SANDIKTAN ÇIKIYOR

     

    Yıllardır depolarda çürümeye terk edilen vakıf eserleri, cami ve dergahlarda korumasız duran tarihi eserler, iki yeni müze ile gün yüzüne çıkıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul'daki Haseki Külliyesi'ni Teberrükat Müzesi, Yenikapı Mevlevihanesi'ni ise Vakıf Eserleri Müzesi adıyla hizmete açacak.

     

    'Verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz' yazısı, son yıllarda Anadolu'nun tarihi şehirlerinde, en çok da İstanbul'da kah bir medresenin, kah bir külliyenin duvarında en sık karşılaştığı levhalardan biri. Beyaz bir örtüye bürünmüş ve restore edilmekte olan bu tarihi binaların hangi maksatla kullanılacağı, görenleri merak içinde bırakadursun, önümüzdeki günlerde İstanbul'da iki yeni müzenin açılacağı haberi, tarihi eserlere değer veren sanat dostu pek çok insanı mutlu edecek. Asırlar boyu tüm ihtişamıyla hizmetini sürdüren, lakin uzun bir müddet eski görkemli günlerini hayale dalan Haseki Külliyesi ve Yenikapı Mevlevihanesi yapılacak restorasyonların ardından müze halini alacak. Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı Haseki Külliyesi, Teberrükat Müzesi, Yenikapı Mevlevihanesi ise Vakıf Eserleri Müzesi olarak düzenlenecek. Yıllardır depolarda, kapalı kapılar ardında çürümeye terk edilmiş binlerce vakıf eserini gün ışığına çıkarttıklarını söyleyen Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, "Bu eserleri gelecek kuşaklara aktarmak ve onların güvenli ortamlarda korunmasını sağlamak gerekiyor. Ecdat yadigarı bu eserleri yaşatmak, tarihimize ve gelecek nesillere karşı yükümlülüğümüzdür." diyor.

     

    Geniş avlusu, kare eyvanı, çinileri ve kubbeleri ile özgün bir mimari eser olan Haseki Külliyesi, Mimar Sinan tarafından Kanuni'nin eşi Hürrem Sultan için yapılmış. Yakın zamanda restore edilmeye başlanacak külliye, 'Teberrükat Müzesi'ne dönüştürüldükten sonra camilerden, dergahlardan, türbelerden toplanan yazma Kur'an-ı Kerim'ler, cüzler, kitaplar, sakal-ı şerifler, Kabe örtüleri, tesbihler, rahleler, kürsüler, gülabdanlar, buhurdanlar ve daha pek çok esere kucak açacak. Teberrük, kelime olarak 'uğurlu sayma', 'bereket umma' anlamına geliyor. Haseki'de açılan Tebberrükat Müzesi sayesinde geçmişte cami ve dergahlarda bereketlenmek için muhafaza edilen, daha sonra sırra kadem bastığı düşünülen İslam ve tasavvuf büyüklerine ait hatıralar derli toplu bir şekilde gün yüzüne çıkacak.

     

    Restorasyonu halen devam eden Yenikapı Mevlevihanesi ise Mevleviliğin önemli merkezlerinden biriydi. Itri'nin, Dede Efendi'nin ve Şeyh Galip'in yetiştiği bu eşsiz mekan, küllerinden yeniden doğdu desek yeridir. Aslında pek çok badireler atlattı Yenikapı Mevlevihanesi. Sebebi anlaşılmayan şaibeli yangınlar mı dersiniz, gecekonducuların yağmasına uğramak mı? Bütün bu olumsuzluklara rağmen Mevlevihane, tadilatlar sayesinde görenleri hayran bırakacak bir güzelliğe büründü. Bahçesine mor salkımlar, güller dikildi. Semahanesi, çilehanesi ve mezarlıklar ayan beyan ortaya çıktı. Vakıf Eserleri Müzesi ismini alacak Mevlevihane'de, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tozlu raflarında bekleyen şamdanlar, avizeler, kandiller, alemler, ibrikler, halılar, devekuşu yumurtaları, sehpalar ve saatler ile yeri yurdu unutulmuş pek çok eser sergilenecek.

     

    Vakıflar'ın elden geçireceği yapılar Haseki Külliyesi ve Yenikapı Mevlevihanesi ile sınırlı değil. Sultanahmet Camii Hünkar Kasrı'nda kurulan Halı Müzesi, Ayasofya'ya taşınacak. Hünkar Kasrı ise Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi'ne dönüştürülecek. Şehrin tam göbeğinde olduğu halde pek çok kimsenin içindeki hazineden bihaber olduğu Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi de yeniden yapılandırılacak. Bir diğer güzel haber ise kuş uçmaz kervan geçmez İstanbul Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi'nin restore edilecek olması. Sultan II. Mustafa devrinin meşhur sadrazamı Amcazade Hüseyin Paşa tarafından 1644-1702 yılları arasında yaptırılan külliyede, taş kitabeler, mezar taşları, çiniler, ahşap eserler, ölçü aletleri, aydınlatma araçları, dekoratif inşaat malzemeleri, mimari elemanlar, tuğralar, sedef ve bağa kullanılan rahleler, kündekari ahşap işçiliğinin ince üslubunu yansıtan eserler bulunuyor. 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti hazırlıkları sürerken, umulur ki, şehrin dört bir köşesinde sessiz sedasız bekleyen daha nice tarihi bina restore edilip hayata döndürülür. Restorasyon süresince asılan rahatsızlık levhalarının yerini 'Verdiğimiz geçici sabırsızlıktan dolayı özür dileriz.' yazıları alır.

    Zaman, Haber: Musa İğrek, 06.12.2007

    POLONYALI ARKEOLOGLAR, SAKKARA'DA BİR KAZI SEZONUNU DAHA TAMAMLADILAR





    Bu yıl 13. sezonu tamamlayan Polonyalı arkeologlar Sakkara’da, Ptolemy Dönemi’ne ait nekropolde sürdürdükleri kazılarda, birkaçında son derece iyi korunmuş mumyalar bulunan yaklaşık 20 mezar açtılar. Kazı başkanı Prof. Karol Myśliwiec’in açıklamasına göre, bazı mezarların duvarlarında iyi durumda sıva üstü işlemeler, dini resimler mevcut. Myśliwiec “Dünyada birçok müzede, tarafımızdan bulunanlarla tıpatıp aynı mumyalar mevcut. Şimdiye dek çoğunun menşei bilinmiyordu, artık bunların tümünün Sakkara nekropolünden gittiğini biliyoruz” dedi. Mezarlar, “Üst Nekropol” olarak nitelendirilen ve Firavun Djoser için inşa edilmiş, dünyanın ilk piramidinin batısında, kalın bir kum tabakasının altında bulundu.





    Sakkara Nekropolü’nde Polonyalı arkeologların sürdürdüğü kazılara ait İngilizce iki yayın daha önce basılmıştı. İlk cilt “Saqqara - The Tomb of Merefnebef" 1997'de bulunan Merefnebef’in mezarı ile ilgili idi. İkinci eser "Pottery of the Late Old Kingdom. Funerary pottery and burial customs" ise MÖ 3. bine ait Eski Krallık seramik ve kapları ile ilgili öncü bir eserdi.





    Prof. Karol Myśliwiec, önümüzdeki yıl sonunda yayınlanacak 3. ve 4. eserler için hazırlık yapıldığını bildirdi. İlk kitap Üst Nekropol’de bulunan yeni mezarların anlatımı olacak. Diğer yayın ise Djoser Piramiti’ne yakın bir yerde bulunan ve kazısı tamamlanan Ni-anch-Nefertum

    mezar kompleksi ile ilgili. Bu mezarın yeri uzun zamandır bilinmesine karşın, üstünde bulunan diğer bir mezarın kazısı yüzünden ancak yakın zamanda açılabildi.

     

    Prof. Karol Myśliwiec, bölgede birkaç on yıldır süren kazılar sonunda 500 den fazla mezar bulunduğunu, daha yüzlerce açılmamış mezar olduğunu tahmin ettiklerini belirtti. Altta bulunan Eski Krallık mezarlarının üzerine Ptolemy Dönemi'ne ait yeni mezarlar inşa edildiği için kazılar tabakalar halinde sürmekte.

    en.naukawpolsce.pl,  28.11.2007

    PERRE ANTİK KENTİ ÜZERİNDEKİ YERLEŞİM BİRİMİ KAMULAŞTIRMAYI BEKLİYOR





    Kommagene Uygarlığı'nın 5 büyük kentinden birisi olan Perre Antik Kenti üzerinde bulunan yerleşim alanının kamulaştırılması için ödenek çıkmaması Örenli Mahallesi sakinlerini canından bezdirdi.

     

    Kommagene Uygarlığı'nın günümüze ulaşan büyük kentlerinden ayakta kalan tek yer olan Perre Antik Kenti SİT alanı içersinde bulunan, Örenli Mahallesi'nin büyük bir kısmı ve tarım arazilerinin kamulaştırılması için Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne, 2006 yılında Adıyaman Valiliği kanalıyla tapu kayıtları gönderildi. Arazileri ve evleri SİT alanı içersinde olduğu için arazilerde ve evlerinde herhangi bir fiziki çalışma yapamıyor. Mahalle sakinleri, nüfuslarının sürekli arttığını ve mahalleye ev yapmak istediklerini fakat, yerleşim birimlerinin SİT alanı içersinde olmasından dolayı hiçbir şey yapamadıklarını ifade ediyor. Oturdukları evlerin yıkılmak üzere olduğunu belirten mahalle sakinleri, kamulaştırma çalışmalarına başlanılmasını, yada evleri yeniden yapmak için izin verilmesini istiyor.

     

    Perre Antik Kent üzerinde bulunan 208 parselin 201 adetinin kamulaştırılması gerektiğini kaydeden yetkililer, kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla SİT alanının korunacağını ve tarihi yapıya hiçbir zarar verilmeyeceğini dile getirdi. Perre Antik Kentinin Nekropol alanı dışında kalan 681 bin 787 metrekare alanın kamulaştırılması gerektiğini kaydeden yetkililer, 208 parselin karşılığı olan 731 bin 660 metrekare alanın kamulaştırılması gerekiyor fakat bu alan içersinde kamuya ait arazilerde olduğu için, 681 bin 787 metrekare alanın yani 201 parselin kamulaştırılması gerektiği belirtildi.

     

    Adıyaman Valisi Halil Işık, Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne 2006 yılında tapu kayıtlarının gönderildiğini ve ödenek çıkması halinde kamulaştırma işlemlerine başlayacaklarını belirterek, “ Adıyaman turizmi konusunda önemli gelişmeler yaşanıyor. Perre Antik Kent üzerindeki yerleşim birimlerinin kamulaştırılması için 2008 yılında ödenek çıkacağından ümitliyim” dedi.

    Adıyaman haber, 05.12.2007

    PORTAKAL BAHÇESİNDE TARİHİ KALINTILAR BULUNDU





    'Mozaikler kenti'' olarak bilinen Hatay'ın İskenderun İlçesi'ne bağlı Arpaçiftliği Köyü'nde, bir çiftçinin bahçesine su motoru takmak isterken geçen yıl bulduğu ve tarihi kalıntıların görüldüğü yerde yapılan kazıda, bir kadın iskeleti ile devlet dairesine ait olduğu tahmin edilen bir mozaik yapı ortaya çıkarıldı.





    Hatay Arkeoloji Müzesi Müdürü Faruk Kılınç, yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan bu yıl gelen 10 bin YTL ödenekle kazı kurtarma çalışmalarına başladıklarını, çalışmalarda 2 arkeolog ve 10 işçinin görev aldığını bildirdi. Kılınç, 20 gün süren kazı çalışmalarında ''mozaikler kenti'' Hatay'ın tarihine ışık tutacak eserler bulduklarını bildirdi. Hatay Arkeoloji Müzesi arkeoloğu ve kazı ekibi Başkanı Ömer Çelik ise arkeolog Ali Çelikay ile yaptıkları kazıda, üç ayrı uygarlığın izine rastladıklarını belirterek, en altta Roma, ortada MS 4-5 ve en üstte 12-15'inci yüzyıla ait olduğu anlaşılan eserler bulduklarını bildirdi. Çelik, 100 metrekarelik bir alandaki kazıyla öncelikle tespit çalışması yaptıklarına dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Kazıda 4-5. yüzyıla ait devlet dairesi olduğunu tahmin ettiğimiz mozaik tabanlı bir yapıya rastladık. Kazıda MS 12-15 yüzyıla ait gömülü mezar ve bunun içinde bir kadın iskeleti ile bunun parmağında da bir bronz yüzük bulduk. Bu iskelet üzerinde inceleme yapılarak geniş bir bilgiye sahip olmak adına antropologlar inceleme yapacak ve bir hastalıktan ölüp ölmediğini araştıracaklar. Ayrıca mozaikler üzerinde 'lir' denilen müzik aleti çalan bir insan ile doğal hayatı anlatan hayvan ve bitki figürleri ile karşılaştık.''





    Çelik, ip eğirmekte kullanılan ve ''ağırşak'' diye tabir edilen kemik ve taştan yapılmış iki alet de buldukları kazının 10 bin YTL'lik ödeneği bitince, kazılan yerin üzerini kapattıklarını, ödenek geldiği takdirde kazıya yeniden başlayacaklarını, bu kez daha geniş alanda kazıyı sürdürmek istediklerini ifade etti. Portakal bahçesinde su motoru takmaya çalışırken tarihi eserlerle karşılaşınca müzeye haber veren Mehmet Keleş de o günden bugüne kadar bahçede bir daha kazı yapmadığını, sadece ağaçtaki meyveleri toplamakla yetindiğini belirterek, ''Toprağımızı artık işleyemez oldum ancak, bunu çok önemsemiyorum. Tarihimize ışık tutmanın değeri parayla ölçülmez'' dedi.

    Hatay Gazetesi, 05.12.2007

    TARİHİ CAMİ YANGINDA KÜL OLDU

     

    Ardahan'ın Hanak İlçesi'nde meydana gelen yangında bir cami yanarak kül oldu.

     

    Alınan bilgilere göre önceki gece saat 23.00 sıralarında meydana gelen yangında Hanak İlçesi merkezinde bulunan 100 yıllık Selamverdi Merkez Mahallesi Cami bilinmeyen bir nedenle yanmaya başladı. Hanak İtfaiyesi ve mahalle sakinlerinin müdahale ettiği yangında, cami yanarak kül oldu. Yangında İlçe Müftüsü İsmail Hatipoğlu'nun evinin de zarar gördüğü bildirildi.

    Zaman, 05.12.2007

    GÜMÜŞ SİKKELER MÜZEDE SERGİLENECEK

     

    Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan gümüş sikkelerin, envanteri çıkarılarak tanıtımı yapılacak.

     

    Türkiye-Suriye Bölgelerarası İşbirliği Programı kapsamında uygulamaya konulan 97 bin YTL bütçeli 'Zeugma Gümüş Sikkelerinin Envanterinin Çıkarılması ve Tanıtım Projesi' kapsamında 2000 yılındaki kazılarda bulunan yaklaşık 4 bin gümüş sikke, temizlenip envanterinin oluşturulmasının ardından müzede oluşturulacak teşhir bölümünde sergilenecek. Gaziantep Arkeoloji Müzesi uzmanlarından Arkeolog Mehmet Önal, Türkiye-Suriye Bölgesel İşbirliği Programı kapsamında hazırlanan 8 ay süreli projenin 97 bin YTL bütçeye sahip olduğunu söyledi. Zeugma Antik Kenti'nde 2000 yılında yapılan kazılarda bulunan yaklaşık 4 bin gümüş sikkenin şu an müzenin depolarında bekletildiğini, projeyle eserlerin turizme kazandırılacağını belirtti. Önal, "Proje ile temizleyip envanterini oluşturacağımız sikkeler, müzemizde oluşturacağımız teşhir bölümünde sergilenecek." dedi

    Gaziantep 27 Gazetesi, 05.12.2007

    ŞIRINGAYLA HARÇ

     

     

    Türkiye'nin tek çini eserler müzesi olan Karatay Medresesi'nde Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü'nce bir buçuk yıldır devam eden restorasyon çalışmalarının 2008'in Şubat ayında tamamlanması planlanıyor. Restorasyon çalışmaları süresince ziyarete kapatılan müzenin duvarları ve kubbesindeki çinilerin tek tek elden geçiriliyor. Bu yüzden restorasyon çalışmalarının uzadığını belirten yetkililer, ödenek noktasında da sıkıntı yaşandığını belirtiyor.

    Duvarlar ve kubbedeki çinilerin kontrol edildikten sonra sağlamlaştırıldığını anlatan yetkililer, sallanan ve düşme tehlikesi olan çinilerin hiçbir zarar görmeden çıkarılıp temizlendikten sonra yerine yerleştirildiğini belirtiyor. Yetkililer, sallanmayan ancak arkasında boşluk olan çinilerin de sağlamlaştırılması için arkasına kimyasal ve aşındırıcı etkilerin yoğun olduğu döşemeler için geliştirilen epoksi harcının şırıngayla doldurulduğunu söylüyor.

     

    Yetkililer, Karatay Medresesi'ndeki çinilerin temizlenmesi ve sağlamlaştırılması çalışmalarında konservatör olarak bilinen koruma uzmanlarının çalıştığını belirtiyor. Çinilerin temizlenip sağlamlaştırılmasının ardından projesi yeni hazırlanan teşhir ve tanzim bölümünün çalışmalarına başlanacağını belirten yetkililer, bu çalışmaların 2008'in Şubat ayında bitmesini planladıklarını ve müzeyi ziyarete açacaklarını söylüyor.
    Merhaba Gazetesi, 05.12.2007

    TARİH DOSTU KÖYLÜLER

     

    Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Hatay’da devam eden kazılar, yöre insanının ekmek kapısı oldu. Hatay Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Ömer Çelik, kazı çalışmalarında muhtarların yardımıyla yöredeki 70 köylüyü istihdam ettiklerini söyledi. Çalışacak köylülere öncelikle kazılacak alan hakkında bilgi verdiklerini, tarihi eserlerin tahrip edilmeden çıkartılması için teknik bilgiler öğrettiklerini belirten Çelik, köylülerin titizlikle çalıştıklarını kaydetti. Çelik, köylülere günlük ortalama 20-30 YTL ücret verildiğini ve sigortalarının yaptırıldığını bildirdi. Çelik, “O bölgenin insanı kazı alanını evi gibi koruyor. Kendi bölgesinde tarihe ışık tutacak eserlerin çıkmasından büyük mutluluk duyuyor. Hatta bazıları geceleri nöbet bile tutuyor” diye konuştu.

    Türkiye Gazetesi, 05.12.2007

    1600 YILLIK SULTAN SARNICI AÇILDI

     

    Fatih’teki tarihi “Sultan Sarnıcı”, yapılan restorasyon çalışmasının ardından açıldı. Açılışta konuşan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, bu tür bir eserin gün ışığına çıkarılması ve daha sonraki kuşaklara kalacak olmasından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Yapılan bu işten ötürü Sarnıç A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sarper Kumbaracı’ya teşekkür ediyorum” dedi.

    Demir, sarnıcın yaşatılması için destek beklediklerini de sözlerine ekledi. Sarnıç A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Sarper Kumbaracı da, “1600 yıllık, Bizans’tan kalma bir sarnıç burası. Burayı ele aldığımızda bir harabe gibiydi. Bugünkü haline getirmekten mutluluk duyuyoruz” diye konuştu. Sarnıcın restorasyon çalışmasının 2000 yılında başladığı ve 7 yılda tamamlandığı kaydedildi.

    Türkiye Gazetesi, 05.12.2007

    İTALYA'DA RESTORASYONLARI TAMAMLANAN DÖRT MOZAİK SURİYE'DE

     

    İtalya’da restore edilen dört adet mozaiğin teslim töreni Şam Milli Müzesi’nde, Kültür Bakanı Riad Naasan Agha’nın, yüksek düzey İtalyan temsilcilerinin, Ravenna Antica kuruluşunun yetkililerinin ve Suriye İtalyan Başkonsolosu  Francesco Cerulli’nin katılımıyla gerçekleşti.

     

    Kültür Bakanı, gösterdikleri işbirliği ve gayretlerden dolayı, İtalyan yetkililere Suriye halkının şükranlarını belirtti ve bu eserlerin tüm insanlığın ortak mirası olduğunu önemle vurguladı.

     

    Restorasyonun bilimsel danışmanı Prof. Paolo Racagni, Suriye’de bulunan hristiyan yapılara ait olan ve 5. – 6. yüzyıllara tarihlenen mozaiklerin önemini açıkladı. Ardından restorasyonda kullanılan modern teknikleri anlattı. Dört mozaik daha önce Ravenna Müzesi’nde “Doğu’nun Mozaikleri” isimli sergide yer almışlardı.

    SANA- Haber: H. Sabbagh, Mazen, 28.11.2007

    TRALLEIS'DE ÇIKAN ESERLER TANITILIYOR

     

    Tralleis Antik Kenti'nde kazı sezonunun sona ermesinin ardından bu yıl günışığına çıkarılan eserler, Tralleis Antik Kenti Tanıtım ve Geliştirme Derneği tarafında düzenlenen resim sergisiyle kamuoyuna tanıtılıyor.

     

    İl merkezinde bulunan bir alış veriş merkezinde açılan sergide yer alan resimler, 10 Aralık 2007 Pazartesi günü mesai bitimine kadar vatandaşlar tarafından ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. Dernek Başkanı Mehmet Sak, açıklamasında, Tralleis Antik Kenti'nde 1996 yılından beri devam eden kazı çalışmaları ADÜ Arkeoloji Bölüm Başkanlığı tarafından yürütüldüğünü söyledi.
    Derneklerinin devam eden kazı çalışmalarına maddi manevi destek olmak amacıyla kurulduğunu belirten Sak, “Aydın'ın merkez ticari potansiyelinin Tralleis de olduğuna inanıyoruz. Çünkü önümüzdeki yıllarda ticaret odasının önderliğinde yapılan 'Gümrük Önü Projesi' İle Tralleis kenti kazıları ve Arkeoloji Müzesi bir bütün oluşturacaktır. Turizm acentelerinin günlük tur programına Aydın da bir gün gezme molası aldırma şansımız artmış olacak bu şehrin sokaklarında her gün en az 50 otobüs turistin gezmesi ve ekonomiye katkısı muhteşem olacaktır. Biz şehrimize ve ülke ekonomisine ve Dünya kültür mirasına Tralleis in kazandıracaklarının hayalini şimdiden görüyor ve herkesi destek vermeye çağırıyoruz” dedi.

    Düzenledikleri resim sergisiyle Aydın halkının dikkatini antik kent kazılarına çekmeyi hedeflediklerini ifade eden Sak, şunları söyledi: “Tralleis Türkiye için önemli bir kültürel varlıktır. Dernek olarak başta sivil toplum örgütleri olmak üzere kamuoyunun dikkatini çekmek için mücadele ediyoruz. Yaptığımız bilgilendirme sonrasında, Aydın Ticaret Odası yönetim kurulu üyeleri ortaya çıkarılan eserlerin muhafaza edileceği kazı evinin 56 bin YTL'lik maliyetini üstlendi. Ayrıca Aydın Sanayi Odası üyelerimizde derneğimize 2 bin 500 YTL maddi destek sağlamayı taahhüt etti.”

    Turizm Gazetesi, 04.12.2007

    AKDAMAR MÜZESİ'NİN RESMİ KABULÜ





    Van'ın Gevaş İlçesi sınırlarında yer alan Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda bulunan ve Kartalkaya Proje İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından restorasyonu ve çevre düzenlemesi tamamlanarak ziyaret açılan Akdamar Kilisesi Anıt Müzesi'nin resmi kabulü yapıldı.

     

    Restorasyon çalışmalarına 25 Mayıs 2005 tarihinde başlanan Akdamar Kilisesi Anıt Müzesi'nin resmi açılışı 29 Mart 2007 tarihinde Eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısı Gagik Gyurjian, Ermeni Patriği II. Mesrob Mutafyan ile yerli ve yabancı çok sayıda davetlinin katıldığı törenle ziyaret açılmıştı. Uçakla Van'a gelerek Akdamar Adası'na giden Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, restorasyonu tamamlanan kilisede incelemelerde bulundular. Restorasyon ve çevre düzenlemesini beğenen Bakanlık yetkilileri, Kartalkaya Proje sahibi Cahit Zeydanlı'ya teşekkür ettiler.

     

    Yaptıkları tüm restorasyon çalışmalarında her zaman en iyisi ve en mükemmelini yapmaya gayret gösterdiklerini ifade eden Cahit Zeydanlı, "Şimdiye dek gerçekleştirdiğimiz tüm restorasyon çalışmalarında işimizi en iyi şekilde yapmaya çaba gösterdik. Akdamar Kilisesi'nin restorasyonu da bunlardan biridir. Dünya mirası olan Akdamar Kilisesi'ni yenilenen yüzü ile yeniden ziyaretçilerinin karşısına çıkardığımız için çok mutluyuz. Bu çalışmalarda katkısı olan herkese teşekkür ediyoruz" dedi.

     

    Akdamar Kilisesi Anıt Müzesi'ndeki incelemelerine Van'a yeni atanan Müze Müdürü Fütuhat Başar da katıldı.

    Van Kent Haber, 04.12.2007

    JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU

     

    Buldan'da bir eve yapılan operasyonda, Roma dönemine ait iki parça mezar taşı ele geçirildi. R.K. ve çocukları S.K., K.K. ve N.K.'nin elinde tarihi eser olduğu haberinin alınması üzerine, Denizli İl Jandarma Komutanlığı operasyon düzenledi.

     

    Şahıslara ait üç evde yapılan aramada; R.K.'nin evinde iki parça halinde mermer taşı ele geçirildi. Denizli Müze Müdürlüğü tarafından yapılan incelemede, eserlerin Roma dönemine ait mezar taşı olduğu tespit edildi. Şüpheliler ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

    Zaman, 04.12.2007

    RESTORE EDİLEN KÜTÜPHANE BİNASI AZ KALSIN YANIYORDU

     

     

    Sivas'ın Gürün İlçesi'ndeki Eski Halk Kütüphanesi binasında restorasyon işinde çalışan işçilerin ısınmak için yaktıkları ateşin yangına neden olduğu bildirildi. Edinilen bilgiye göre Eski Halk Kütüphanesi binasında yangın olduğu ihbarını alan itfaiye ekipleri, olay yerine giderek, yangına müdahale etti.

    Yapılan çalışma ile yangın söndürülürken, yapılan araştırmada yangının binanın tadilat işinde çalışan işçilerden V.D., İ.D., N.S. ile E.S. isimli kişilerin ısınmak için yaktıkları ateşten sıçrayan kıvılcımların neden olduğu tespit edildi.

    Memleket Sivas, Fotoğraf: 04.12.2007

    CUMALIKIZIK İÇİN EN GÜZEL PROJE

     

    700 yıllık geçmişe sahip Cumalıkızık'ın tarihi değerlerini yitirmeden yeniden restorasyonu için düzenlenen ve 35 projenin değerlendirildiği yarışmada dereceye giren eserler belirlendi. '3. Bin Yılda yaşayan Osmanlı Köyü-Cumalıkızık' temalı fikir proje yarışması için teslim edilen eserler Mimarlar Odası, İl Özel İdaresi, Yıldırım Belediyesi teknik personeli ve üniversite öğretim üyelerinden oluşan jüri tarafından değerlendirildi. Yarışmada, birincilik ödülüne A kategorisinde Mimar Murat Kafescioğlu'nun önderliğindeki proje layık gördü. A kategorisinde ikincilik ödülünü Mimar Gökçe Çıbık alırken, üçüncülük ödülünü ise Mimar Murat Efe Gönenç ve ekibi elde etti.

    Mimarlık bölümü öğrencilerinin katıldığı B kategorisinde, birincilik ve ikincilik ödülüne layık proje bulunamazken, üçüncülük ödülünü şehir ve bölge planlama lisans öğrencisi Emre Pehlevan ve ekibi kazandı.


    Genel katılımcıların yarıştığı C kategorisinde ise, yine birincilik ve ikincilik ödüle layık proje bulunamazken, üçüncülük ödülünü Dr. Murat Çubukçu kazandı.

    Bursa Hakimiyet, 04.12.2007

    TARİHİ KONAK YIKILDI, YERİNE AYNISI YAPILDI

     

    İzmit Hacı Hasan Mahallesi Yeni Hamam Sokakta 20 kapı numaralı tarihi konak bakımsızlıktan çökmek üzereydi. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'ndan alınan izinle tarihi yapı yıkıldı ve yerine aynısı yapıldı. Konak, İzmit’in en şık evlerinden biri oldu.


    İzmitli Ufuk Şensoy, tarihi yapının bulunduğu arsayı satın aldıktan sonra mevcut yapıyı yıkarak yerine aynısını yapmaya karar verdi. 120 yıllık tarihi konak bir süre önce yıkıldı. Yıkım öncesi rölövesi çıkarılan yapı, aslına uygun olarak yeniden yapıldı. Mimar Ahmet Elgür tarafından yürütülen çalışmalar 1 yılda tamamlandı. 2 nci sınıf tarihi eser olarak tescil edilen konağın iç kısımları da orijinaline uygun olarak düzenlendi.
     

    Mimar Ahmet Elgür, “Bu tür çalışmaları yaparken tarihi dokuya zarar vermemek gerekiyor. Biz de bu konuda elimizden geldiğince yapının eski görüntüsünde kalmasını sağladık ve bu yapıyı tescil ettirdik” dedi.

    Özgür Kocaeli, 04.12.2007

    GEÇMİŞİN KAŞİFLERİ ARKEOLOGLAR

     

    Tarih boyunca kuşların yaptığı yuvalarda hiçbir değişiklik olmadı. Binlerce yıl önce nasıl yuva yapıyorlarsa, bugün de aynısını yapıyorlar. Ama diğer canlılardan ayrılan insanoğlu, varolduğu tarihten bu yana hep dünün üzerine birşeyler ekledi. Kuşlar gibi hep aynı yuvayı yapmadı. Önce ağaçların tepesinde, sonra mağaralarda, ardından da kendi yaptığı evlerde yaşadı. Korkularını, inançlarını, hayallerini sanata yansıttı. Denizin kabarmasından korkup, yarattığı Poseidon’u kızdırdığını sandı. Tekerleği, çömlekçi çarkını icat edip, devletler iktidarlar kurup birbirleriyle savaştılar. Bin yılında kıyametin kopacağını sanıp üretime ara bile verdiler. Kıyamet kopmayınca yeniden hayata dört elle sarıldılar. Denizleri aşıp sanayi devrimini gerçekleştirdiler. 200 yıl kadar önce artık dünyada icat edilebilecek hiçbirşeyin kalmadığını bile ileri sürdüler. Ama, insanoğlu en hızlı gelişimi yaşadığımız çağda gerçekleştirdi. Bilgisayar ve internet sayesinde dünya tuşlar kadar küçüldü. Bunu da geçmişin bilgileriyle gerçekleştirdi. ilerledikçe ise geçmişten bir o kadar uzaklaştı. Bu karanlıkta kalan geçmişi ise arkeologlar aydınlatmaya çalışıyor.

     

    Bu yıl Anadolu’nun bilinen en eski saray kalıntısının bulunduğu Antalya’nın Bademağacı Höyüğü’ndeki kazılara İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Gülsun Umurtak ile birlikte Başkanlık eden Prof.Dr. Refik Duru’ya göre; eğer geçmişte savaşlar olmasaydı, insanoğlu bugünkü seviyesine belki de bundan binlerce yıl önce gelmiş olacaktı. “Binlerce yıl önce yaşayan insan da, en az bugünkü kadar zekiydi. Ama, bugünkü insanın farkı, geçmişten gelen bilgi birikimi” diyen Prof.Dr. Duru, savaşlarda kitapların yakılıp yıkılmasıyla, bilgilerin yok edilmesiyle zaman zaman kültürel gelişimde de kesintiler olduğunu anlatıyor.

    Ama yok edilen birikimlere rağmen, insanoğlu dünyayı bir bilgisayar tuşuna sığdırmayı başardı. İnsanoğlu’nun yok olan, unutulan kültürlerine ise geçmişin kaşifleri arkeologlar ulaşmaya çalıyorlar. Eskinin bilimi anlamına gelen arkeoloji, geçmişin gizemini aydınlatmaya çalışıryor. Arkeologlar geride kalan sırları aydınlatmak için bazen nesnelerden yola çıkıyor, bazen de mitolojiden yararlanıyorlar. Ve nihayet, tıpkı bir Yunanlı şairin binlerce yıl önce; “Beni bulamazsan, Eşyalarımı bulacaksın, parmak izlerimiz değecek birbirlerine” dizelerinde olduğu gibi, binlerce yıllık buluşmayı arkeologlar sağlıyorlar.

     

    Beydağları’nda yüzey araştırması yapan Antalya’nın Kumluca İlçesi’ndeki Rhodiapolis kazılarını gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Nevzat Çevik ise, yaptıkları işi geçmişi kazmak olarak nitelendirdi. Çevik, “Arkeologların buldukları eserlerin sahipleri çoktan göçmüş bu dünyadan. Onlardan bugünlere kalan ise nesnel kalıtlar. Bu kalıntılar doğrudan sahiplerine götürmektedir bizleri. Ama kaldığı kadarıyla. Bazen koca bir evden birkaç blok kalmıştır. Bazen küçük bir küpe. Bulunan küpede eski zaman kadınının ince beğenileri yansır, bazen bir silahla aynı zaman erkeğinin savaşçılığı. Çocuklar yansır pişmiş topraktan bir oyuncakta, bir bakarsınız Karatepe kabartmalarında 2 bin 700 yıl önceki çocuklar beştaş oynamakta, topaç çevirmektedirler bugün olduğu gibi” dedi. Ancak geçmişin çocuklarıyla bugünün çocukları arasında farkı da anlatan Çevik, “Bugün Beştaş bilgisayar ekranında oynanmakta, topaç mekanik düzenle dönmektedir. Ve artık çocuklar yalnız oynamaktadırlar” şeklinde konuşuyor.

    Arkeoloji diğer bilim dallarından tamamen farklı olarak geçmişten gelen her şeyle ilgili olduğunu anlatan Çevik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bazen bir blok taşın üzerindeki bir küçük delikten, bazen de bir elbise kıvrımının sertlik derecesinden bir heykelin hangi tarihte yapılmış olduğunu anlarsınız. Bazen de bir tapınaktan arta kalmış yegane parça durumundaki tek bir alınlık parçasından hangi tanrıya adandığı, hangi kültüre ait olduğu ve hangi zamanda yapıldığını anlayabilirsiniz. Çok minik bulgulardan çok geniş hikayeler çıkarmak mümkünken, bazen çok fazla kalıntı olduğu halde hiç bilgi üretilemediği de olur. İnsana dair çok farklı konularla uğraştığı için, arkeolojide araştırma grupları çok farklı bilim dallarının üyelerinden oluşur. Bilimler ele ele verip eski zaman öykülerinin parçacıklarını birleştirmeye çalışırlar. İlgilenilen objelerin tamamı eski olduğundan orkestranın şefliğini de arkeologlar yapar. Her bir veriye ulaştıkça arkeologlar, karanlık perdede bir ışık deliği daha açılıyor. Delikler çoğaldıkça bugüne gelen yollar aydınlanıyor. Ve her bir güncel varlığın bir geçmişinin olduğu anlaşılıyor. Sorunların üstüne daha akıllıca gidebilmenin yolları açılıyor.”

    Akşam Akdeniz, Haber. Mustafa Kozak, 04.12.2007

    ABD'DE 67 MİLYON YILLIK FOSİL BULUNDU

     

     

    ABD’nin Kuzey Dakota eyaletinde 1999 yılında bulunan çok iyi derecede korunmuş olduğu için mumyalanmış denilen dinozor fosilinin pullu derisinin bir bölümü, tendonları ve bazı iç organlarının varlığı ortaya çıktı.

    Bulunduğu bölgeden ötürü "Dakota" adı takılan ördek gagalı Hadrozor’un, sanıldığından daha kaslı olduğu belirtildi. 3.1 ton ağırlığında ve 12 metre uzunluğundaki dinozorun, en büyük yırtıcı dinozor kabul edilen T.Rex’ten daha hızlı koşabileceği tahmin ediliyor.

    Bulunan mumyalaşmış fosilin, dinozorlar hakkında milyonlarca yıldır gizli kalan bazı bilgileri gözler önüne sereceği belirtiliyor. Fosili inceleyen ekipte bulunan Manchester Üniversitesi uzmanlarından Phillip Manning, dinozora, Boeing’e ait, uzay mekiklerini incelemekte kullanılan dünyanın en büyük CT tarayıcı cihazıyla bakıldığını söyledi. Dinozorun derisinin fosilleşmesi neticesinde, renginin anlaşılamadığını ifade eden Manning, "Bulunan dinozorun, saatte 45 km. hızla koştuğunu sanıyoruz. Fosil, yaklaşık olarak 67 milyon yıllık. Bu yüzden DNA’sını çıkarmak olası değil" dedi.

    Hürriyet, 04.12.2007

    NAPOLYON'UN ROMAN DENEMESİNİN BİR YAPRAĞI 24 BİN EURO

     

    Napolyon Bonapart'ın tek roman denemesinin ilk paragraflarının bulunduğu elyazmasının bir yaprağı, dün Paris'in güneyindeki Fontainebleau'da düzenlenen bir müzayedede 24 bin Euro'ya alıcı buldu.

     

    Açık artırmayı düzenleyen Osenat müzayede evinden yapılan açıklamada, Bonapart'ın aynı zamanda son edebi denemesi olan 'Clisson ve Eugenie'yi 1795'te taslak haline getirdiği belirtilirken, alıcı hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Açık artırmada, ayrıca Napolyon'un ağabeyi Jozef Napolyon'a ait olduğu sanılan bir gümüş kılıç da 123 bin 600 Euro'ya satıldı. Napolyon, Fransız Devrimi'nin generali, Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı, sonrasında da 18 Mayıs 1804 ile 6 Nisan 1814 arasında Napolyon I adını alarak Fransa imparatoru ve İtalya kralı olmuştur.

    Zaman, 04.12.2007

    EFSANE PALAMUT MEŞESİ 'ANIT AĞAÇLAR' KAPSAMINA ALINDI

     

    Kuşadası'nda 2005 yılında keşfedilen palamut meşesi ağacı, doğal sit kapsamına alındı.

     

    Kuşadası Ekodosd Derneği tarafından Dilek Yarımadası'nın Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Nero Mevki'nde bulanan ağaç, yaşının 400'ün üstünde, tepe çapının 25 metre, yüksekliğinin 27 metre ve çapının da 4,75 metre olması nedeniyle koruma altına alındı. Dernek Başkanı Bahattin Sürücü, ağacın büyüklüğünü fotoğraflayarak, milli park yetkililerine bildirmişti. Daha sonra İl Çevre ve Orman İl Müdürlüğü, yaptığı açıklamada, şunları ifade etti: "Kuşadası Doğa Koruma ve Milli Parklar Mühendisi tarafından hazırlanan 20 Ağustos 2007 tarihli teknik rapor ve Aydın Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü uzmanlarınca hazırlanan 23 Ekim 2007 tarih ve 2716 kayıt numaralı rapor incelenerek; bahsedilen palamut meşesi ağacının benzerlerine göre farklı gelişim gösterdiği ve insana benzeyen bir dal oluşumu sergilediği tespit edilerek, Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Yüksek Kurulu'nun 05 Kasım 1999 tarih ve 666 sayılı İlke kararı gereğince 'Korunması Gerekli Anıt Ağaç' olarak tesciline karar verilmiştir."

    Zaman, 04.12.2007

    PASARGADAE'DE ANTİK BİR YANGIN KALINTISI BULUNDU

     

    Pasargadae’de, Tall-e Takht Kalesi’nde büyük bir yangına rastlandı. İtalyan-İran kazı ekibinin İtalyan başkanı, Bologna Üniversitesi’nden Prof. Pierfrancesco Callieri, bu yılın kazılarında Akhamenid Dönemi’nden Part Dönemi’ne kadar günlük yaşamla ilgili birçok seramik eser bulunduğunu açıkladı. İki yıldır sürmekte olan ortak kazının bu yılında çok büyük kül yığınları tesbit edildi. Callieri’nin belirttiğine göre bu, 1961-1963 yılı İngiliz Arkeoloji kazılarında Prof. David Stronach tarafından bulunan yangın kalıntılarının devamı olabilir. Açıklandığına göre yangın, Yunanlılar tarafından değil, MÖ 200 yıllarında Seleukid yönetimine karşı yerel Pars halkı tarafından gerçekleştirilen bir ayaklanmaya ait olabilir.

     

    Pars, bugünkü Fars Bölgesi’nin orijinal adı ve İngilizce “Persian” kelimesi bu kökten türemiş. Callier’nin açıklamalarına göre bu ayaklanmanın başarılı olduğu biliniyor. Yönetimi ele geçiren Pars halkı bağımsız bir devlet kurmuş ama Pert İmparatorluğu’na vergi ödemeye devam etmiş.

    MNA, Haber: Hamid Golpira, 27.11.2007

    İZNİK'TE AYASOFYA MÜZESİ'NİN BÜTÇESİ HAZIR, RESTORASYON HALEN BAŞLAMADI

     

    Restorasyon kararı aylar önce alınan Bursa'nın İznik İlçesi'ndeki tarihi Ayasofya Müzesi, bakımsızlıktan adeta dökülüyor. 4 medeniyete başkentlik yapan, tarihi ve doğası ile ünlü İznik'in en önemli eseri Ayasofya Müzesi'nde restorasyon çalışmaları bir türlü başlamadı. İznik'te 2 ana caddenin kesiştiği yerde, kentin tam ortasında VII. Konsil'in toplandığı yer olan ve bu nedenle inanç turizmi için önem arz eden Ayasofya, gün geçtikçe çürüyor.

    Üstü açık olduğu için kış şartlarında daha da ağır tahribat gören Ayasofya'nın acilen onarılması bekleniyor. İznik'e Ayasofya için geldiğini söyleyen yerli ve yabancı turistler, tarihi müzenin bir an önce onarılmasını bekliyor. Hıristiyanların buraya ayin için geldiğine dikkat çeken İznikliler, restorasyon çalışmalarının başlamasını istiyor. İsmi, "Da Vinci Şifresi" adlı filme de konu olan Ayasofya Müzesi'ne aylar önce Vakıflar Bursa Bölge Müdürlüğü tarafından 375 bin YTL'lik bütçe ayrılarak restorasyon kararı çıkmıştı.

    Zaman, 03.12.2007

    ALAÇAM'DAKİ TARİHİ EVLER TURİZME KAZANDIRILACAK





    Samsun'un Alaçam İlçesi'nde yıkılmaya yüz tutan 30 kadar tarihi konak restore edilip, kültür turizmine kazandırılacak.

     

    Kültür turizminin canlandırılması için çalışmalar başlatan Samsun Valiliği, Alaçam İlçesi'nde 30 kadar tarihi evin restorasyonu için çalışma başlattı. Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Alaçam Kaymakamı Mustafa Masatlı, Belediye Başkanı Fırat Anarat ve kamu kurum temsilcileri, Alaçam Çeşme Sokak üzerinde bulunan tarihi binaları yerinde inceleyerek uzmanlardan bilgi aldı.

     

    Alaçam Kaymakamı Mustafa Masatlı, ilçenin 'Kültür Şehri' olması için valilik desteğiyle proje çalışmalarının başlatıldığını söyledi. Projenin İl Özel İdaresi'ne sunulduğunu belirten Masatlı, "Alaçam, 17 kilometrelik sahil yolu, güney kısmında yer alan yaylaları ve restorasyonu tamamlanacak tarihi evleriyle bir cazibe merkezi olacaktır." dedi.

     

    Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ise tarihi dokuyu yaşatmayı ve gelecek nesillere bırakmayı hedeflediklerini ifade etti. Yaklaşık 200 yıllık mazisi bulunan ve yıkılmaya yüz tutan Alaçam evlerinin pek bilinmediğine ve tanıtım yönünden de eksiklerinin olduğuna dikkat çeken Güzeloğlu, "Kültür turizmine büyük katkılar sağlayacak Alaçam evlerinin restorasyonuna her türlü desteği vereceğiz. Alaçam'ın tarih ve kültür geçmişi var. Geç kalmış bir çalışmayı başlatmanın mutluluğunu yaşıyoruz. 'Kültür Turizmi' içinde ÇEKÜL Vakfı ile projelendirme çalışmasının son aşamasına geldik. Tescil edilen 13 konağın projesi hazırlatıldı. Bu yıl sonuna doğru projeleri onaylanan özel idare mülkiyetindeki konakların reltorasyonuna başlayacağız." diye konuştu. Özel İdare mülkiyeti dışında bulunan özel mülk sahiplerine de çağrıda bulunan Vali Güzeloğlu, "Tarihi tekrar geri kazandırmak için gelsinler görüşelim. Kendilerinin yapacağı çalışmaya proje desteği vereceğiz. Eğer yapamayız diyorlarsa, tasarrufu ve mülkiyeti bize devretmek kaydıyla kültür turizminin hizmetine sunmak istiyoruz." dedi.

     

    Öte yandan Alaçam'dan sonra Bafra İlçesi'nde de incelemelerde bulunan Vali Güzeloğlu, Ticaret Sanayi Odası'nda ilçenin yetikili kurullarıyla durum değerlendirme toplantısı yaptı. Bafra'da yaptırılan OSB'ye yatırımcıları davet eden Güzeloğlu, ilçenin her yönüyle yatırıma hazır bir yer olduğunu vurguladı.

    Yeni Şafak, 03.12.2007

    MİLLET HANI SAHİPSİZ KALDI





    Gaziantep'de tarihi 1562 yılına dayanan tarihi Millet Hanı restorasyon çalışmalarının ardından kaderine terk edilerek sahipsiz kaldı. Daha önce bakır işlemeciliği yapan ustalara ev sahipliği yapan tarihi Millet Hanı 4 yıl önce yapılan restorasyon çalışmalarının ardından kaderine terk edildi. Han içerisinde boş dükkanlar çevredeki esnafında durumunu da ciddi bir biçimde etkilerken esnaf, hanın tarihi bir yapıya sahip olduğunu ve tekrar canlanması gerektiğini belirtti. Millet Hanı'nın tekrar Gaziantep'e kazandırılması için yetkililerden yardım isteyen Lokanta işletmecisi Hakkı Özcan, "Daha önce han içerisinde bulunan bakır işlemecisi ustalar sayesinde işlerimiz çok güzeldi. Ancak 4 yıl önce yapılan restorasyon çalışmasının ardından boşalan dükkanlara 4 yıl içerisinde 4 kişi gelmedi. Yapıldığı günden bu yana hanımızda inler cinler top oynuyor" şeklinde konuştu.

    Hanın turizm açısından çok güzel ve tarihi yapısıyla ilgi odağı haline geleceğini belirten Hakkı Özcan, "Han sahibi tüm iş yerlerini toplu halde kiraya vermek istiyor ancak bu şekilde kimse kiralamak istemiyor. Daha önce bir arkadaşımız dükkanları kiralayarak cafe olarak işletmeye çalıştı ancak kiralar ağır gelip işleride kötüye gidince kapatmak zorunda kaldı. Biz esnaf olarak hanımızın turistlerin alış veriş yapabileceği bir çarşı olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü tarihi mekan ve kalenin hemen altında olmasından dolayı turistlerin gözde mekanlarından birisi olacağına inanıyoruz. Bu sayede hem şehrimiz hem de biz kazanmış oluruz tarihi hanımıza da canlılık gelmiş olur" diye konuştu.

     

    Han içerisinde bulunan işyerlerinin kirasının 50 YTL ile 200 YTL arasında değiştiğini belirten Özcan fiyatların düşük olmasına rağmen ilginin olmamasının şaşırtıcı olduğu belirterek, "Han içerisindeki iş yerlerinin kiraları gerçekten çok ucuz vatandaşlarımız neden ilgi göstermiyor anlamış değiliz. Bu kadar güzel bir mekan içerisindeki tertemiz dükkanlar kaderine terk edilemez bir an önce hanımızın çalışır bir mekan haline getirilip Gaziantep'e tekrar kazandırılmasını bekliyoruz" diye sözlerini ifade etti.

    Gaziantep 27 Gazetesi, 03.12.2007

    ALTYAPI KAZILARINDA TAŞ BLOKLAR BULUNDU

     

    Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde, elektrik kablolarının yer altına alınması amacıyla yapılan kazı sırasında MS 2. yüzyıla ait olduğu belirlenen 3 taş blok bulundu. Mars Mabedi Caddesi'nde elektrik kablolarının yer altına alınması için çalışma yapan TEDAŞ işçileri, 3 taş blok çıkardı. İşçilerin durumu bildirmesi üzerine kazı alanına gelen Bodrum Kalesi ve Sualtı Arkeoloji Müzesi görevlileri, taş blokların MS 2. yüzyıla ait olduğunu belirledi. Bodrum Kalesi ve Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız, bölgede kazı çalışmalarına başladıklarını bildirdi. Yıldız, tarihi blokların görevlilerce yapılacak değerlendirmenin ardından müzeye alınabileceğini kaydetti.

    Birgün, 03.12.2007

    ASI, CHANDRAGIRI KALESİ'NDE 1000 YILLIK TAPINAKLAR BULDU

     

    Hindistan Arkeolojik Araştırması (ASI), Chandragiri Kalesi’nde yapılan araştırma sırasında en az bin yıllık olduğu açıklanan iki antik tapınak buldu. Aynı araştırma sırasında, son derece düzgün işlenmiş, her birisi 2.5 m uzunluğunda 250 adet granit sütun bulundu.

     

    Oldukça kötü durumda olan tapınaklardan birisi Vaishnava’ya, diğeri ise  Shivaite’ye adanmış. Her ne kadar tapınak kalıntılarında herhangi bir heykele rastlanmadı ise de, mimari tarzdaki farklardan tapınakların hangi tanrı veya tanrıça için inşa edildiği anlaşılabilmekte.

    newindpress.com, Haber: B. Murali, 27.11.2007

    ANTİK YERLEŞİMLER BULUNDU, RİZE TARİHİ YENİDEN YAZILIYOR

     

    Rize Müze Müdürlüğü ekiplerince, Çamlıhemşin ve İkizdere ilçelerinde yapılan çalışmalar sırasında, MÖ 5000’li yıllara ait kaya-yamaç yerleşimi, MÖ 1200’lü yıllara ait tunç, demir çağı dönemlerine ait yerleşim ve MÖ 400’lü yıllara ait Roma- Bizans antik kent kalıntıları bulundu.

    Çamlıhemşin ilçesinin Topluca Köyü Yedikardeşler Tepesi’nde geniş düz bir alana yayılmış, Trabzon Krallığı’na ait 13’üncü yüzyıl yerleşmesi tespit edildi. 1. Andronikoz Dönemi’ne ait gümüş bir sikke ile çok sayıda çanak çömlek parçaları bulundu. Çayırdüzü Köyü’nde MÖ 5000’li yıllara ait kaya yamaç yerleşmesi tespit edildi. Hisarcık Köyü’ndeki Kale-i Bala civarında kaya yamaç yerleşmesi ve çevresinde tunç ve demir çağı ile Roma-Bizans ve Osmanlı dönemi yerleşmeleri görüldü.

    İkizdere iİçesi'nde ise Demirkapı Köyü civarında MÖ 400’lü yıllardan kalma antik kent kalıntılarına rastlandı.

    Rize Valisi Kasım Esen, yapılan bu yüzeysel çalışmalarla kentin bilinen tarihinin değiştiğini söyledi. "Yapılacak kazılarda tarihe dair yeni önemli tespitler elde edilebilir" dedi.

    Hürriyet Seyahat, Haber: Muhammet Kaçar, 03.12.2007

    GÖKDERE MEDRESESİ, KÜLTÜR SANAT MERKEZİNE DÖNÜŞTÜ

     

    Bursa merkezindeki Gökdere Medresesi, Osmangazi Belediyesi’nce restore ettirilerek turizmin hizmetine sunuldu.

    Yıllarca kadın hapishanesi, marangozhane, demirci dükkanı ve depo olarak kullanılan yapıda belediye ve Yerel Gündem 21’in işbirliğiyle kültür etkinlikleri düzenlenecek.

    Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri Rıfat Bakan tarihi binanın iki yıl önce 1,5 milyon YTL’ye yerel yönetim tarafından satın alındığını söyledi. "3 milyon YTL’ye yenilenerek işlevine uygun bir şekilde kullanılmak üzere Bursalılara hediye edildi" dedi.

    Tarihi yapıda pazartesi ve perşembe günleri halk müziği, salı ve cuma günleri tasavvuf müziği, çarşamba ve cumartesi günleri de sanat müziği konserleri veriliyor. Kurslar düzenleniyor.

    Hürriyet Seyahat, 03.12.2007

    YOZGAT'TA 101 TARİHİ KONAĞA TESCİL





    Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, Yozgat'ta 101 tarihi binanın tescillenerek koruma altına alındığını söyledi.

     

    Yozgat tarihi konakları turizme kazandırmak amacıyla belediye harekete geçti. Belediye Başkanı Yusuf Başer, Yozgat il merkezinde bulunan 101 adet tarihi yapının tescillenerek koruma altına alındığını belirtti. Başkan Başer, turizmin canlandırılması için tarihi konakların restore edilmesinin şart olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: "Koruma altına alınan ve özel mülkiyette bulunan ev ve konakların bir kısmının içerisinde yaşayan insan bulunmadığı için harabe haline gelmiş. Belediye olarak Hayri İnal Konağını 445 bin YTL'ye ihaleye vererek restorasyon çalışmasına başladık ve çalışmalar kısa bir süre sonra tamamlanacak. Başta valiliğimiz ve turizm müdürlüğümüz olmak üzere sivil toplum kuruluşlarını da işin içine katarak konakları ayağa kaldırmayı amaçlıyoruz."

    Tarihi yapı olarak tescillenen konakların yıkılıp yerine yeni bir binanın yapılmasının yasal olarak mümkün olmadığını belirten Başkan Başer, "Belediye olarak bizde tarihi alanların aslına uygun olarak restorasyonunun dışında inşaat ruhsatı vermiyoruz. Bu konakların yapılması için TOKİ ve Kültür ve Turizm Bakanlığı kredi sağlıyor. İsteyen vatandaşlarımız kredi alarak bu konakların restorasyonlarını yaptırabilirler" şeklinde konuştu.

     

    Belediye olarak tarihi ev ve konakları arsa karşılığında takas yapabileceklerini ifade eden Başer, "Tarihi konaklar belediyemize ait olduğu vakit, restorasyon çalışması ve restorasyon yapılması karşılığı uzun süreli kiraya verilmesi daha kolay olacaktır. Belediye olarak tüm tarihi konakların restorasyon yaptırmamız mümkün değil. Ancak, restorasyon yapılma karşılığında kiraya verilebilir" dedi.

    TürkiyeTurizm.com, 02.12.2007

    KOZALAK DEĞİL, GÜNEŞ SAATİ

     

    Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir, müzelerinde bulunan ve ziyaretçilerin yoğun ilgisini çeken çam kozalağı şekilli Osmanlı güneş saatinin, şekil bakımından türünün tek örneği olduğunu söyledi. Özdemir, 2006 yılında müzeye kazandırılan Osmanlı güneş saatinin, 15. yüzyılda Sultan Bayezıd Külliyesi bahçesine yapıldığını ve yüzlerce yıl kullanıldıktan sonra önce Saraydüzü Kışlası bahçesine, ardından da Amasya Müzesi'ne getirildiğini kaydetti. Saatin kullanıldığı dönemlerde ramazan aylarında iftar vaktinin belirlenmesine de yaradığını kaydeden Özdemir, "Üst üste üç kaide üzerine oturtulmuş boyu 1 metre 10 santimetre, eni ise 80 santimetre olan güneş saati, beyaz mermerden yapılmıştır" diye konuştu. Müzeyi gezen yerli ve yabancı turistlerin saate oldukça ilgi gösterdiklerini belirten Özdemir, "Ustası bilinmeyen saat, ünik bir eserdir." dedi.

    Yeni Şafak, 02.12.2007

    ALLIANOI'NİN ÇIĞLIĞI SÜRÜYOR





    Allianoi antik kentinin Yortanlı Barajı suları altında kalmaması için verilen mücadele sürüyor. Antik kentin çamurla örtülerek “korunması” kararında ısrar eden Kültür Bakanlığı’nın bu kararına karşı hukuki mücadele sürdürülürken, konunun AİHM’e taşınması noktasında da hazırlıklar tamamlanmak üzere. Diğer yandan kamuoyu oluşturmaya dönük kültürel eylem ve etkinlikler de devam ediyor. Bunlardan birisi olan “Antik İki Kentin Çığlığı. Barajlar ve Kültürel Miras” konulu panel gerçekleştirilecek.

    Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz kazı heyeti başkanı Doç.Dr. Ahmet Yaraş, Allianoi antik kentinin, sulama amaçlı Yortanlı Barajı gölet alanının ortasında, genç ve idealist bir ekip tarafından 2000 yılında keşfedildiğini belirterek, 1998 yılından bu yana sadece 8 yıl kazı yapılabildiğini dile getirdi.


    Bergama’nın 1800 yıllık ikinci sağlık merkezinde çok zengin arkeolojik eserlerin ortaya çıkartıldığını vurgulayan Yaraş, Allianoi’de dünyanın en büyük ve en sağlam kalabilmiş, içinde sıcak suyu bulunan Roma ılıcasının saptandığına dikkat çekti.


    Kazılardan dünya arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, tıp, farmakoloji ve hidroloji tarihi literatürüne girebilecek son derece önemli sonuçlar çıktığını kaydeden Yaraş, Mart 2001’de İzmir 1. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (KTVK) tarafından Allianoi’nin 1. derecede arkeolojik SİT alanı ilan edildiğini söyledi.


    Koruma Kurulu'na bugüne kadar, arkeolojik SİT kararını değiştirmesi için sürekli baskı yapıldığına dikkat çeken Yaraş, “Kurul, SİT kararında Ekim 2007’ye kadar direndi. Korunması için hukuka gidildi. Allianoi’nin gerçek anlamda korunması için 2002 yılında alternatif projeler hazırlandı. Bu projeler bakanlığa ve DSİ’ye gönderildi. Alternatif proje, pahalı olduğu gerekçe gösterilerek kabul görmedi” diye konuştu.

    Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın antik kentin durumu ile ilgili oluşturduğu bilim kurulları hakkında bilgi veren Yaraş, şunları söyledi: “Bakanlık, 2005 yılında 1. Akademik Bilim Komisyonu’nu kurdu. Komisyon, Allianoi’nin su altında bırakılarak korunmasının mümkün olmadığını ve Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girebilecek değerde önemli bir ören yeri olduğunu vurguladı. Rapor kamuoyundan saklandı. 2006 yılında 2. Akademik Bilim Komisyonu kuruldu. Komisyon, 6 alternatif öneri getirdi. Su altında kalma gibi bir kararı kendilerinin veremeyeceğini rapor etti. Rapor kamuoyundan yine saklandı. 2007 yılında 3. Akademik Bilim Komisyonu kurulmasına karar verildi. Komisyon kazıyı yapan kimselerle görüştürülmeden alana götürüldü. Su altında kalmasına dönük rapor hazırlatıldı. Aynı hafta içinde koruma kuruluna rapor sunularak su altında kalması yönünde karar çıkartıldı. 2001 yılında 1. derecede arkeolojik SİT kararı ile koruma altına alınmasına karar veren kurul, Ekim 2007’de -korunacak aldatması ile- çamur altında kalmasına karar verdi. Hem de dünyada bir başka örneği yokken.”


    Doç.Dr. Ahmet Yaraş ve ekibi “kazı alanını genişlettikleri, kurtarma kazısı değil normal kazı yaptıkları ve gerekli koruma önlemlerini almadıkları” gerekçeleri ile kazıdan uzaklaştırıldı. Kültür Bakanlığı 2007 yılı için kazı izni vermezken, Dr. Yaraş, alandaki bilimsel kazının henüz bitmediğine özellikle vurgu yapıyor. Yaraş, “Bilgiye ulaşılmadan, en önemli kültür hazinesi, kör bir inatlaşma yüzünden geri dönüşü kesinlikle olmayan tarihin karanlıklarına gönderilecek. Ülkemiz, bir trajediyi daha yaşarken çocuklarına bu ayıbı anlatamayacak. Bu sorumluluk hepimizindir. Tarih elbette sorumluları yargılayacak. Ancak bu tarih katliamına sesiz kalanlar da en az onlar kadar sorumlu olduklarını bilmelidirler” diyor. Allianoi’yi kurtarabilme mücadelesi verenlerin oluşturduğu Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü Av. Hilal Küey, antik kenti sular altında bırakmaya dönük kararlarla ilgili ardı ardına yargı sürecine başvurduklarını belirtirken asıl olarak konuyu AİHM’e götürmek için hazırlık içinde olduklarını aktardı. Küresel ısınmanın farklı bir yönden Allianoi’yi de vurduğunu belirten Küey, “Çiftçinin suya ihtiyacı var diye Yortanlı Barajı’nın bir an önce su tutmasını sağlamaya uğraşıyorlar. Yıllardır, küresel ısınma karşısında barajların çözüm olmadığını anlatamadık. Bu baraj da çiftçinin derdine derman değil. Türkiye’nin Kyoto’yu bu anlamda da imzalamasını istiyoruz” diye konuştu. Hilal Küey de Doç.Dr. Yaraş gibi; “Her ne kadar izin çıkmasa bile Allianoi özelinde, kültür varlıklarının korunması konusunda mücadeleye her şeye rağmen devam” diye konuşuyor.

    Evrensel, 02.12.2007


    ****


    ANTİK KENTİN ÇIĞLIĞI, TÜM ANADOLU'NUN ÇIĞLIĞI

     

    Allinoi Girişim Gurubu ve Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Taşkışla Yerleşkesi’nde “İki Antik Kentin Çığlığı - Barajlar ve Kültürel Miras” konulu panel düzenlendi. Panelde antik kentlerin yok olmasının yıkım anlamına geldiği ifade edildi.


    Panelde ilk sözü alan Yüksek Mimar Oktay Ekinci, suyun altında kalacak Hasankeyf ve Allinoi antik yerleşimleri için yükselen çığlığın BM Bilim, Eğitim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ve Uluslararası Anıtlar ve Siteler Konseyi (ICOMOS) tarafından duyulmadığına dikkat çekerek, “Buradan yükselen çığlığa kulaklarını tıkayan dünya kültür liderlerini kınıyorum” şeklinde konuştu. Ekinci iki antik kent için yükselen çığlığının aslında tüm Anadolu’nun ve insanlığın çığlığı olduğunu dile getirdi.

     

    Allinoi Girişim Grubu’ndan Avukat Arif Ali Cangı da Allinoi’yi su altında bırakacak Yortanlı barajının gövdesinin tamamlandığını, sulama amaçlı baraja 50 yıl ömür biçildiğini belirterek, İzmir 1 No’lu koruma kurulunun alanın 1. derece arkeolojik SİT alanı olarak tescili kararı aldığını dile getirdi. Baraja karşı sürdürdükleri hukuk mücadelesini anlatan Cangı, Anıtlar Üst Kurulu’nun, Bakan olurlu Bilim Komisyonu’nun görüşü uyarınca antik kentin kille kaplanması ve 1.5 metre yüksekliğinde 218 metre uzunluğundaki bir duvarla korunmasına karar verdiğini söyledi. Cangı, karara karşı Danıştay’da dava açtıklarını ancak yürütmeyi durdurma istemlerinin kabul edilmediğini, konuyu AİHM’e götürmeyi düşündüklerini kaydetti.

    Evrensel, 08.12.2007

    AYAKKABI SATIYOR





    Türkiye'de binlerce arkeolog iş arıyor. Aydın Karpuzlu'daki Alinda Antik Kenti'ndeki kazılar, Avusturyalı arkeologlara yaptırılıyor. İş bulamayan Arkeoloji İbrahim Avşar, ithal meslektaşlarının kazı yaptığı ilçenin pazarında ayakkabı satarak geçimini sağlıyor.

    Türkiye'deki binlerce arkeologun iş bulamadığı için kendi meslekleri yerine başka mesleklerle geçimlerini sürdürmek zorunda kaldıklarını, ülkemizdeki bir çok kazıda yabancı arkeologların görev aldığına dikkat çeken İbrahim Avşar, "Alinda Antik Kenti'ni Avusturya'dan gelen arkeologlar kazıyor. Bense cumartesi günleri Karpuzlu pazarına ayakkabı satmaya gidiyorum" dedi.

    Ayakkabı satarak geçimini sağlayan ve ekonomik anlamda hiçbir sıkıntı yaşamadığını belirten Arkeolog İbrahim Avşar, "Mesleğimi yapamamanın burukluğunu yaşıyorum. Buna üzülüyorum. Arkeoloji, Avrupa'da ve dünyanın bir çok gelişmiş ülkesinde saygın bir meslek dalı olduğu için önemseniyor. Fakat Türkiye'de tam tersine önemsenmiyor. Bu kadar arkeolog varken, kazılar yabancı arkeologlara yaptırılıyor" diye konuştu.

    Haber Ekspres, 02.12.2007

     

    ****


    VİYANA'DAN İŞ TEKLİFİ GELDİ

     

    Avusturyalı meslektaşlarının kazı yaptığı Karpuzlu'da iş bulamadığı için ayakkabı satan Arkeolog İbrahim Avşar'a Viyana'dan iş teklifi yapıldı.

    Avusturya Arkeologlar Birliği, gazetemizde önceki gün haberi yayınlanan Arkeolog İbrahim Avşar'a iş teklifinde bulundu. Türkiye'nin bir çok yerinde kazı yapan Avusturyalılar, Arkeolog Avşar'ın yaz aylarında 4 ay süren kazılarda kendileriyle birlikte çalışabileceklerini açıkladı. Birliğin Genel Sekreteri Dr. Luts Brafestberg, "Habere konu olan Türk arkeolog, isterse kazılarda bizimle birlikte görev alabilir" diye konuştu.

    Haber Ekspres, Haber: İsmail Gökmen, 03.12.2007

    KADIKÖY'DE CAVİT PAŞA KONAĞI DA YOK OLUYOR





    Tarihi şeref ve önemi ile başlarsak... Atatürk çok az sayıdaki Kadıköy ziyaretlerinden beşini bu konağa gerçekleştirmiş, yemek ve düğün törenlerini onurlandırmış.

     

    Günümüzdeki önemi... Türkiye’nin şerefiyesi ve kıymetine paha biçilmekte zorlanılan en prestijli caddelerinden biri olan Bağdat Caddesi üzerindeki bugüne kadar yok edilen 58 köşkten kalan son iki nadide parçadan biri olması... (Diğeri Suadiye Vakko Köşkü’dür.)

    Yıldız kumandanı ünlü Cavit Paşa’nın konağı, geçmişin o görkemini sanki hiç hatırlamak istemiyormuş gibi birkaç ağacın arkasına saklanıyor şimdilerde. Bağdat Caddesi üzerinde Çatalçeşme ile Suadiye arasında bulunan bu konağın arka bahçesine, son kalan yeşil alana apartman yapılacak. Parkı daha önce hoyratça kullanılarak 14’er katlı üç bloktan oluşan, içinde yüzme havuzu ve tenis kortu bulunan bir site yapılmış ve adını ’Tahsin Coşkan Sitesi’ koymuşlar. Atatürk’ün Çiftlik Müdürü ve daha sonra da Ziraat Bakanı olan Tahsin Coşkan...

    Bugünlerde, bu site ile konağın arasında sıkışıp kalan ağaçlı küçücük bahçeye, "Ne yapsak ne etsek de buraya bir blok daha sığdırabilsek?" hesaplarının yapıldığı bu nadide parçanın son sahibi Ankaralı bir hukukçu Nurettin Daş... Hesap da şu: Konak ve site arasında kalan bahçe ruhsat alamıyor. Konağı yıkıp ama orijinaline uygun Bağdat Caddesi yönüne kaydırılmış olarak yeniden yapmak. Arkada çıkan yeterli alana bir blok daha yapmak!

    Atatürk’ün Çiftlik Müdürü Tahsin Coşkan, çok sevdiği ancak bir türlü mutlu olamadığı konağını kızına, adını ise torununa bırakmış. Kızı, babasının adını taşıyan oğlunun ismini konağın parkında yükselen siteye vermiş. Torun Tahsin Coşkan ise birkaç yıl önce Caddebostan Sahilyolu’nda spor yaparken 43 yaşında dedesinin ve kendisinin adını taşıyan siteye, kenarındaki ağaçların arasında saklanmaya çalışan konağa ve hayata veda etmiş.

    Şimdi, Bostancı’dan Kadıköy’e giderken her gün önünden binlerce kişinin geçtiği bu konak, arkasından kalleşçe vuruluyor adeta... Bir gün bakacağız ki yıkılıvermiş yere... Böylece Bağdat Caddesi’nin bir köşkü daha yok olanlar zincirine eklenmiş olacak. Vardı... Görkemliydi... Atatürk beş defa ziyaret etmişti diye anılacak.

    Bizler çocuklarımızın, torunlarımızın soracağı "Neden koruyamadınız?" sorusuna ne cevap vereceğimizi şimdiden düşünürken, aynı cadde üzerindeki Tarım İl Müdürlüğü arsası satılacak diye kıyamet koparan sivil toplum örgütleri başta olmak üzere Kadıköy Kent Konseyi’ni ve Kadıköy Belediye Başkanı’nı göreve çağırıyorum.

    "Bağdat Caddesi’ni düzenliyoruz" diye milyonlar çöpe atılırken, küçük bir köşke nasıl sahip çıkılamadı sorusuna verilecek tutarlı bir cevap olmalı.

    (Mühendisler önceki gün ölçüm işine başlamışlardı.)

    Mehmet Kemal Okan

    Hürriyet, Bilgi: Yalçın Bayer, 02.12.2007

    TARİHE SAHİP ÇIKMAK

     

    İzmir’in kültürel varlıklarından olan tarihi evler, gerek yasalar gerekse ilgisizlik nedeniyle kaderine terk edilmiş halde. İzmir’in tarihi dokusunun önemli bölümünü yansıtan bu evler, zamana ve insanlara inat; yarı yıkık-virane halde ayakta kalma mücadelesine devam ediyor.


    Binaların o göz alıcı mimarisi bugün hala ihtişamını korurken, vatandaşın her an olabilecek bir yıkılma tehlikesine karşı tek koruması ise bina önlerindeki, “Bu yapıda 2863 sayılı Yasa’ya göre kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulundan izin alınarak bakım ve onarım yapılması gerekmektedir. Bu onarım sonuçlanıncaya kadar can güvenliğiniz açısından yapıya yaklaşılmaması rica olunur. Teşekkür ederiz” yazılı tabelalar ve kolayca devrilebilecek çitlerle sağlanıyor. Senelerdir hiçbir yasa değişikliği yapılmadığı, halkın can güvenliği hiçe sayıldığı için vatandaş, yetkililerden son derece şikayetçi. H.Rıfat Paşa semt sakinlerinden Hakan Çalışkan; kimsenin gelip gitmediğini, daha önce yaşanan kazalarda ölümler yaşandığı halde bile hala, ‘aynı tas aynı hamam’ olduğunu söyledi. Bir başka semt sakini Süreyya Hanım ise sokak ve caddelerdeki binaların evsizlerin mekanı olduğunu, çevreye sürekli koku ve mikrop yayıldığını ve bir an evvel çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Özellikle bazı binaların yıkıldığı takdirde çok büyük maddi hasar ve can kaybına yol açabileceğini söyleyen vatandaşlar, “Gelip çevresini çitle çevirmekle sorun çözülmüyor. Ya tarihe sahip çıksınlar, ya da yıksınlar” şeklinde konuştular.

    Evrensel, 01.12.2007





    .. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
    34345 Kuruçeşme İstanbul
    Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
    e.posta: info@tayproject.org

    Copyright©1998 TAY Projesi