![]() |
Ağustos '06 Arşivi |
|
||
HORASAN'DA TARİHİ BULGU
Erzurum'un Horasan İlçesi'nde Ortaçağ'dan kaldığı tahmin edilen 2 katlı kaya yerleşim birimi tesadüfen ortaya çıkarıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk, yaptığı açıklamada, Pirali köyü sınırları içinde bulunan kayalık yerleşim biriminin bulunuşunun tesadüf olduğunu söyledi.
Bölgede gezi ve incelemelerde bulundukları sırada, yol kenarında bir tepe üzerinde kayalık bir yapının dikkatini çektiğini anlatan Öztürk, bunun üzerine kayalık bölgede inceleme yaptığını söyledi.
Daha önce mağara olduğunu tahmin edilen kayalık yapının 2 katlı ve oda şeklinde çeşitli bölümlerinin bulunduğunu gördüğünü anlatan Öztürk, şöyle dedi: ''Bölgemizde önemli tarihi eserler var. Bunlar akademisyenlerin araştırmaları ve vatandaşın ihbarı üzerine ortaya çıkıyor. Bazen de böyle tesadüfen ortaya çıkabiliyor.'' Erzurum Müze Müdürü Mustafa Erkmen de Erzurum-Kars karayolunun 104. kilometresinde, bölgede daha önce bilinmeyen içi oyulmuş bir kayalık yerleşim biriminin, tarihi ve kültürel açıdan çok önemli olduğunu vurguladı. Kayalık yapıda incelemelerde bulunduklarını anlatan Erkmen, bölgeye hakim bir tepede içi oyularak yapılmış ve çok sayıda odası bulunan kayalık yapının, ortaçağ dönemindeki yapılaşmaya benzediğini ve o dönemdeki yer altı şehirlerden biri olabileceğini söyledi.
Bölgede katlı kayalık yerleşim birimi bulunmadığına dikkati çeken Erkmen, şunları kaydetti: ''Doğu Anadolu Bölgesi'nde Erzincan ve Bayburt'ta kayalık yerleşim yerleri var, ancak onlar tek katlı. Horasan'da bulunan kayalık yapı ise 2 katlı. Oda şeklinde çok sayıda bölümleri var. Bu yapının yer altında birkaç katı daha bulunduğunu tahmin ediyoruz. Bu nedenle bu yerleşim biriminin, bölge kültürü ve tarihiyle ilgili yeni bulgular ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayacağını düşünüyoruz.'' Erkmen, kayalık yerleşim biriminin tarihi ve kültürel yapısını tam anlamıyla ortaya çıkarmak için bölgede kazı çalışması yapacaklarını, bu çalışmaların bölge tarihine ışık tutacağına inandıklarını ifade etti.
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpaslan Ceylan da Horasan'daki kayalık yapının bölgedeki en geniş kaya yerleşim birimi olduğunu söyledi.
Yaklaşık 28 metre derinliği bulunan kaya yerleşimi yerinde bulunan çanak ve çömleklerdeki verilere göre, bu yapının ortaçağ dönemine ait olduğunu tahmin ettiklerini ifade eden Ceylan, ''Kaya yerleşim yerinin erken dönemlere ait olma ihtimali de var. Kazı çalışmalarında yapının tarihiyle ilgili kesin bilgilere ulaşacağız'' dedi.
Kireç yapısında olan kaya yerleşim yerinin dış kesimlerinde hasar oluştuğunu dile getiren Ceylan, şöyle devam etti: ''Çok geniş olan kayalık yerleşim yerinin 2 katında incelemelerde bulunduk. Genel olarak topladığımız verilere göre bu yapı, ortaçağ mimari özelliğini yansıtıyor. Ayrıca bu yapının, kaya şehri olma ihtimali de çok yüksek. Kazı çalışmalarından sonra gerekli temizlik yapılırsa bu yapı turizme de kazandırılabilir.'' Erzurum Gazetesi, 02.09.2006 |
||
BİZANS SARAYININ SIRLARI ÇÖZÜLÜYOR
Efes Antik Kenti'nin Bizans Sarayı olarak adlandırılan bölümünde geçen yıl başlatılan arkeolojik inceleme ve restorasyon çalışmaları sürdürülüyor.
Haber Ekspres, 02.09.2006 |
Müze ve kütüphanelerİN yerel yönetİmlere devredİlME ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Yerel Yönetimler Kültür Şurası'nda konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen, müze ve kütüphanelerin sorumluğunun yerel yönetimlere devri konusunda çalışmaların sürdüğünü bildirdi. Mevlana Kültür Merkezi'nde düzenlenen Yerel Yönetimler Kültür Şurası'nda konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen, belediyelerin fiziki hizmetlerin yanı sıra sosyal ve kültürel hizmetlere de eşit şekilde önem vermesi gerektiğini belirterek, müze, kütüphane gibi kültürel unsurların sorumluluğunun, merkezi yönetimden yerel yönetimlere devri konusunda çalışmaların sürdüğünü söyledi. Bakanlık olarak, kültür hizmetlerinin merkezi yönetimin kontrolü altında olmasına karşı olduklarını belirterek, bu anlayışla uygulamaya konan politikalarda belediyelere büyük görev düştüğünün altını çizen Müsteşar İsen, ''Müze, kütüphane gibi kültürel unsurların sorumluluğunun merkezi yönetimden yerel yönetimlere devri konusunda çalışmalar sürüyor. Ancak bu, kültürel hizmetlerde tüm sorumluluğu bu kuruluşların üzerine atmak değil, verilecek hizmetleri bakanlığın desteklemesi ve denetlemesi şeklinde yürütülmesi anlamına geliyor'' dedi. Konya Hakimiyet, 01.09.2006 |
|
|
||
EFES'TE TARİH CANLANINCA
Efes Antik Kenti'nde tarih, kruvaziyer turizmi ile gelenler için yeniden canlandırılıyor. Turistler canlandırmalara katılıyor. Tur yetkililerince deniz yoluyla tur satışlarında azalma olduğunun belirlenmesi üzerine Efes-Meryem Ana gezilerinin teorik bilgilendirme yerine profesyonel oyuncuların canlandırdığı tiyatro gösterileriyle uygulamalı anlatımı, ilgi çekti. Deniz yolu ile Kuşadası Limanı'ndan Türkiye'ye günü birlik giriş yapan turistlerin, satın aldıkları Efes-Meryem Ana turlarında tarihi yaşadıkları bildirildi. Gemi Tur Acentası TURA yetkilisi Orçun Candaş, profesyonel tiyatro oyuncularının Efes Antik Kenti'nde, kostümleri ve oyunları ile turistlere yüzyıllar öncesini yaşama fırsatı sunduklarını belirtti. Candaş, bu organizasyonlarla teorik anlatımlı tur yerine uygulamalı gezi düzenlediklerini belirterek, şunları kaydetti: "Son 20 yıldır Efes-Meryem Ana turlarında klasik olarak rehberlerin anlatımında yaklaşık 1 saatlik teorik tur organize ediliyordu. Son dönemlerde yolcu gemileri ile gelen turistlerde, tur satışlarında düşüş gözlemledik. Sebeplerini araştırdığımızda, artık Efes-Meryem Ana turlarının cazip olmadığını gördük. Bu sebeple turlara katılan turistlere, gezdikleri alanı yaşayabilmeleri için uygulamalı tur sistemine geçtik." Yeni sistemle profesyonel tiyatro oyuncularının tur sırasında dönemi anlatan oyunlarını, kostümlü olarak sergilediklerini ifade eden Candaş, sokak tiyatrosu şeklinde yapılan gösterilere, zaman zaman turistlerin de katıldıklarını kaydetti. Candaş, yemek organizasyonlarında Türk mutfağının çeşitli lezzetlerinin Tasavvuf Müziği eşliğinde sunulduğunu belirterek, "Bu tür etkinlikler sonrasında tur satışlarında tekrar yükselme başladı. Bu turu alıp memnun olan turistler, ülkelerinde de anlatarak bir nevi gönüllü elçiliğimizi yapıyorlar" dedi. Haber Ekspres, 02.09.2006 |
|
|
'MOZAİKLER DAĞILMASIN'
Antalya’nın tarihi mekanlarından olan Perge Kazıları için, 2004 yılında başlatılan “Bir Sütün da Sen Dik” kampanyasının ardından, 2006 yılında “Mozaikler Dağılmasın” kampanyası başlatıldı.
Perge kalıntılarındaki, çok sayıda küçük, renkli taş, cam ve pişmiş toprak parçasının belirli bir motif oluşturacak şekilde bir araya getirilmesiyle elde edilen mozaikler, Perge antik dönem mimarisinde genellikle taban döşemesi olarak kullanılmış. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, bitkisel, geometrik ve özellikle figürlü sahneleri ile döneminin yaşam kalitesi ve zevkini, çok renkliliğini ve ayrıca resim sanatının görkemini yansıtan mozaikleri oluşturan küçük parçalar, zamanla doğanın ve insanların neden olduğu tahribat sonucu yok olduğunu vurguluyor. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, ayrıca kültür varlıklarının korunmasına destek olmak için kampanyaya ilgi göstereceklere de ulaşmayı amaçlıyor. Perge Kazı Başkanlığı da “Mozaikler Dağılmasın” kampanyası destekçilerine, antik çağda olduğu gibi şükran ifadesini, mozaiklerle ilgili bilgilendirme levhalarında belirtmeyi planlıyor. Türkiye Gazetesi, 02.09.2006 |
||
BURSALI AİLELERİN HATIRALARI ANTİKALARDA DİLE GELİYOR Bursalı ailelerin 17, 18 ve 19. yüzyılda kullandığı birbirinden değerli eşyalar, Bursa Kent Müzesi’ndeki Konuşan Antikalar Sergisi’nde izlenime sunuldu. Bursa Kent Müzesi Müdürü ve aynı zamanda serginin koleksiyoneri Ahmet Erdönmez, bir kentin tarihinin, sadece kitaplarda yer alan yazı ve belgelerle anlaşılamayacağını belirterek, “Her eşyanın bir hikayesi var. Tarihe şahitlik eden ve hâlâ ilk günkü izlerini ve hikayelerini koruyan eşyalar aynı zamanda onları kullanan insanların zevklerini, duygularını nefretlerini ve aşklarını da gözler önüne seriyor. Sergiyi gezen konuklarımız, Bursa’nın geçmişini ve kültürünü o dönemde yaşıyormuş gibi hissedecekler.” dedi. Geçmişte kullanılan her objenin birer antika olduğunu vurgulayan Erdönmez, kentin 300 yıllık tarihine şahitlik eden eşyaların yer aldığı sergiyi sadece antika meraklılarının değil, bütün Bursa’ya sevdalı olan herkesin ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. 30 yıl emek vererek topladığı eşyaları gören bir arkadaşının “Sanki bize bir şeyler anlatmak istiyor gibi bakıyor.” şeklindeki sözü üzerine sergiye ‘Konuşan Antikalar’ adını verdiğini anlatan Erdönmez, “Ben bu ifadeyi beğendim, ama normal karşıladım. Çünkü geçmişte insanların kullandığı her objenin, yani antikanın bir dili vardır. Bunlara biraz dikkatli bakan hemen bu dili anlayabilir. Bu sergiye gezenler bakarken biraz daha dikkat ederlerse Bursa’nın 300 yıllık geçmişe yolculuk yapabilirler.” diye konuştu. Zaman, 02.09.2006 |
TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI YAPAN 6 KİŞİ YAKALANDI
Bursa’da tarihi eser kaçakçılığı yapan 6 kişi yakalandı. Üç aylık bir takip sonucu, sabıkalı oldukları öğrenilen Erdal Ç. (43) ve Fadıl D.’nin (42) Denizli’den Bursa’ya getirdiği tarihi eserlere müşteri aradığını öğrenen polis, şahısların bindiği otomobili merkez Nilüfer ilçesi Özlüce Kavşağı’nda durdurarak, Erdal Ç. ve Fadıl D.’yi gözaltına aldı.
Aracın bagajında 4 adet insan kafası heykeli, 1 adet kurbağa heykeli, 2 adet kanatlı insan heykeli, 1 adet küçük boğa heykelciği, 3 adet gözyaşı şişesi ve 7 adet üzerinde figürler bulunan sikkeler bulundu. Erdal Ç.’nin bir hafta önce kargo ile gönderdiği iki adet salyangoz görünümlü eseri almaya giden Tuncay B. (38) ve Tacettin Y. (44) ile tarihi eserleri götürecekleri Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi’nde vezne memurluğu yapan Bünyamin Ç. (40) isimli kişiler de gözaltına alındı. Zaman, 02.09.2006 |
|
'TARİHİNE SAHİP ÇIKAN, KÜLTÜRLÜ BİR MİLLET DEĞİLİZ'
Topkapı Sarayı Müdürü Prof.Dr. İlber Ortaylı, Türkiye'nin Asya'nın en zengin tarihi ve kültürel değerlere sahip olduğunu, ancak Türklerde tarih bilincinin olmadığını, tarihi değerlerin hızla tahrip edildiğini belirterek, "Biz iyi bir askeriz, iyi mühendisiz, çalışkanız, örgütlenebilen bir toplumuz, zorlukların içinden kolaylıkla çıkarız, vatanseveriz, organizyon kabiliyetimiz yüksek, ancak tarihini bilmeyen, güzellikten anlamayan kaba insanlarız. Edebiyatı sevmeyiz. Resimle heykelle uğraşanlar para kazanamaz. Biz böyle bir milletiz" dedi. Vatan, 01.09.2006 |
||
YAKUTİYE NİHAYET ONARILIYOR
Yakutiye Medresesi'nin kubbe kısmında detaylı bir tadilattan geçiriliyor. Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk,çatı kısmında yapılan çalışmaların en kısa zamanda bitileceğini kaydetti.
Erzurum Gazetesi'nin haberi üzerine çalışma başlattıklarını belirten Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk, çalışmaların en kısa zamanda bitirileceğini kaydetti. Tarihi eserlerle ilgili çalışmalara ağrılık verdiklerini belirten Öztürk, “Tarihi eserlerin onarımı ile ilgili çalışmalarımız bütün hızıyla devam ediyor. Amaç tarihi öneme sahip olan Erzurum’u hak ettiği konuma getirebilmek, imkanlarımız doğrultusunda çalışmalar gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. Erzurum Gazetesi, 01.09.2006 |
|
|
|
TURİZMCİLER SULTANAHMET'TE 'RAMAZAN ŞENLİĞİ'NE KARŞI 24 Eylül günü başlayacak olan Ramazan öncesinde Sultanahmet'te şenlik hazırlıklarının yeniden başladığını ifade eden Ulusoy, Bakan Koç'a gönderdiği yazıda şu noktalara dikkat çekti: "Ramazan Şenlikleri etkinlikleri elbette mübarek ay boyunca renkli, hareketli ve sosyal kaynaşmayı sağlayan ve kültürel nitelikli bir olay. Ancak bu etkinliğin dünya kültür başkenti İstanbul'a yakışmadığını üzülerek ifade ediyorum. Hijyenik ortam şartlarının oluşturulamadığı yetersiz standlara yiyecek, içecek servislerinin yanı sıra Sultanahmet Bölgesi'nin evrensel değer ve niteliği açısından ele alındığında ülkemizin dış tanıtımında son derece olumsuz yansıması olması kaçınılmazdır." Sabah, 01.09.2006 |
|
SÜMEROLOG ÇIĞ İLE YAYINCISI ÖĞÜTÜCÜ'YE DAVA
Geçen yıl yazdığı "Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitabında başörtüsünün Sümerler'de 'genel kadınlar' tarafından kullanıldığını yazan 92 yaşındaki Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ hakkında, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme ve aşağılama" ile "hakaret" iddialarıyla dava açıldı.
Bianet, Bağımsız İletişim Ağı, Haber: Erol Önderoğlu, 01.09.2006 |
||
Türbe restore edİlİyor
Karaman'da bulunan Demirgömlek Türbesi ile Seki Hamamı'nda restorasyon çalışmaları başladı.
Karaman Belediye Başkanı Ali Kantürk, Koçakdede Mahallesi'nde bulunan Demirgömlek Türbesi ile Abbas Mahallesi'ndeki Seki Hamamı'nda Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore çalışmalarının başladığını ve çalışmaların kısa sürede tamamlanacağını söyledi. Türbe ve hamamın Karamanoğulları'nın en önemli eserlerinden olduğunu ifade eden Kantürk, kesme taştan yapılan, sekizgen planlı sade bir yapı olan türbe ile hamamın iç mimarisiyle bugün önemli tarihi eserler arasında yer aldığını belirtti. Kantürk, böylesine önemli bir türbe ve hamamın kurtarılarak restore edilmesinin Karaman turizmine büyük katkı sağlayacağını ifade etti. Konya Hakimiyet, 01.09.2006 |
|
|
|
FUAR ALANI MÜZE YAPILACAK
Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nden sonra turizme katkıda bulunacağı belirtilen ek müze için çalışmalar başladı. Fuar alanında yapılması planlanan müze için bir firmayla görüşüldüğü ve yap-işlet devret modeli olacağı belirtildi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Zeugma mozaiklerinden sonra dünya gündemine gider Gaziantep'in mevcut müzesinin sayılı müzelerden birisi olduğunu söyledi. Belediye olarak Gaziantep'e yeni bir müze kazandırmak için kolları sıvadıklarını belirten Güzelbey, "Türkiye'nin özellikle de Gaziantep'in turizmine katkı sağlayacağına inandığımız müzeyi fuar alanına yapmayı düşünüyoruz. Bu konuda bir firmayla görüştük ve sonuç bekliyoruz. Yap-işlet-devret sistemin olacağı müzeyle ilgili görüşmelerimiz sürüyor" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 01.09.2006 |
|
Tarİhİ çeşme yok oluyor
Şehir merkezinde bulunan ve yıllar önce Boluluların içme suyu ihtiyacını karşılayan 235 yıllık tarihi çeşme, bakımsızlık nedeniyle yok olma aşamasına geldi.
Bolulu vatandaşlar tarihi çeşmeye sahip çıkılmasını istedi. Osmanlılar tarafından yaptırılan çeşmenin bugün bakımsızlıktan yok olma aşamasına geldiğini belirten vatandaşlar; " Bu tarihi çeşme geçmişte yıllarca Boluluların içme suyu ihtiyacının karşılandığı yer olarak kullanılmış. Ancak aradan geçen uzun zamanın ardından çeşme maalesef artık tamamen kaderine terkedilmiş durumda bulunuyor. Bizler bu tarihi çeşmenin yeniden eski haline getirilmesini ve 235 yıl önceki gibi görkemli haliyle gün yüzüne çıkarılmasını istiyoruz. Şehir merkezinde tarihi değeri büyük olan bu çeşmenin kötü görüntüsünden arındırılması, akmasa da görüntüsüyle Bolu’ya gelen yerli ve yabancı turistlere karşı mahcup olmamak istiyoruz" dediler. Bolu Olay, 01.09.2006 |
ANITLAR YÜKSEK KURULU BOLU'DA TOPLANIYOR
Bolu Belediyesi'nin yapmış olduğu Kültür Sitesi bahçesinin bir kısmını da kapsayan yol genişletme çalışmalarının akıbetini belirlemek üzere Karabük Anıtlar Yüksek Kurulu üyeleri Bolu'ya geliyor. Bu hafta içerisinde kentimizde toplanması beklenen kurulda, kentimiz için önemli konuların masaya yatırılacağı belirtiliyor.
Görüşülecek konuların arasında, Bolu Belediyesi tarafından gerçekleştirilen, Kültür Sitesi'nin de bir bölümünü kapsayan yol genişletme çalışmalarının yer aldığı belirtiliyor. Yol genişletme çalışmaları sırasında, Roma dönemine ait olduğu belirtilen 5 adet mezar ortaya çıkmış, mezarlar nedeniyle çalışmalar durdurulmuştu. Mezarların taşınarak yol genişletme çalışmalarının devam etmesi yönünde Bolu Belediyesi tarafından götürülen teklifin, kurul tarafından yerinde görülerek karar verileceği ifade ediliyor. Bolunun Sesi, 01.09.2006
|
|
EDİRNE'DE SARAY KAZISI ÇALIŞMALARI
Edirne'de, Sarayiçi mevkisinde, Padişah II Murat döneminde yaptırılan ''Saray-ı Cedid-i Amire''de (Yeni Saray) kazı çalışmalarına başlandı. Alınan bilgiye göre, kazı çalışmaları Edirne Valiliği'nin ekonomik desteği ve Edirne Müze Müdürlüğünün başkanlığında yürütülüyor. Edirne Internet Gazetesi, 31.08.2006 |
||
Antİk çeşme yenİden akacak
Restorasyonu inşaat mühendisi ve mimari restorasyon uzmanı Semih Ercan yönetiminde gerçekleştirilen Antoninler Çeşmesi, MS 6. yüzyılda yaşanan depremde yıkılıp toprak altında kalmıştı. Yedi farklı rengiyle dikkat çeken ve şelaleli bir çeşme olan Antoninler Çeşmesi'nin tamamını tanrı Dionysos'a ithaf edilen semboller süslüyor. Çeşmenin restorasyon çalışmalarını yürüten Semih Ercan, suyun kaynağının, ön taraftaki pencerenin arkasından geldiğini, ama tam olarak yerinin belli olmadığını açıklıyor. Kaynaklara göre Sagalassos halkı su kaynakları için bu bölgeye gelmiş.
Marcus Aurelius'un MS 160-180 yılları arasında şehrin zenginliğini göstermesi için yaptırdığı Antoninler Çeşmesi restorasyon çalışmaları, mimari restorasyon konusunda uzman, inşaat mühendisi Semih Ercan yönetiminde devam ediyor. Ercan, restorasyonu antik eserin aslına uygun biçimde yeniden inşa edilmesi yöntemiyle yaptıklarını söyleyerek çalışmaları şöyle anlattı: "3 bin kırık taşı, yaklaşık üç yıl içinde tek tek yapıştırıp puzzle gibi birleştirdik. Projeye başlarken elimizde hiç plan yoktu. Portekizli bir mimar arkeologla projeyi tamamladık. Bu restorasyon, çeşmenin antik dönemdeki özelliklerini koruyarak yeniden akmasını sağlayacağı için çok önemli. Bu arada bölgede her gün içinde su olan yeni bir kanal buluyoruz."
MÖ 1200'de Psidia Bölgesi toprakları içinde yer alan Ağlasun'da Lydialılar ve Persler egemenlik kurmuş. Antik çağda Sagalassos adıyla kurulan kent, bugünkü Ağlasun'un yedi kilometre kuzeyinde, sırtını Akdağlar'a dayayan bir yerleşim. MÖ 334'te Büyük İskender'in topraklarına katılan kent, MÖ 25 yılında Roma egemenliğine girmiş. Seramik ve tekstil üretimi açısından çok zengin bir antik kent olan Sagalassos'taki 9 bin kişilik tiyatro da o dönemde büyük bir festivale ev sahipliği yapan, kültürel açıdan çok gelişmiş bir kent olduğunu kanıtlıyor. MS 6. ve 7. yüzyıllarda gerçekleşen ağır depremlerden sonra da kentin üstü Akdağ'dan inen topraklarla kapanmış. Doğa tarafından korunan kenti ilk kez 1706'da bir Fransız gezgin tarafından bulunmuş. 1986 yılında İngiliz araştırmacılara katılarak bölgeye gelen Belçikalı arkeolog Marc Waelkens ise Sagalassos'u yüzlerce yıllık uykusundan uyandırmaya karar verip kazılara başlamış. Yılda iki ay gerçekleştirilen kazılara 80 kişilik kazı ekibi ve 100 kişilik işçi grubu katılıyor.
İlk Tunç Çağı'ndan Roma İmparatorluğu dönemine kadar zengin bir tarihe sahne olan Sagalassos antik kentindeki kazıların başkanlığını yürüten Belçikalı Prof. Marc Waelkens, tam 40 yıldır Türkiye'de pek çok antik kent kazısına katılmış bir bilimadamı. 1990 yılından bu yana da kendini Sagalassos'a adayan 58 yaşındaki Prof. Waelkens, "Altı yaşındayken babama 'Arkeolog olup Türkiye'de kazı çalışmaları yapacağım,' dedim ve bunu gerçekleştirdim. Yıllarca Batı Anadolu'da pek çok kazı alanında çalıştım. Sagalassos yüzünden de hiç evlenmedim. Evlilikle kazılar bir arada yürümezdi. Yedi yıl sonra emekli olacağım. Umarım bu kazılar daha çok uzun yıllar sürer," diyor. Sagalassos için günde 18 saat çalışan, yılda iki ay gerçekleştirilen kazılara kaynak sağlamak için de bugüne kadar 484 konferans veren Prof. Waelkens, Belçika'da bu konferanslara katılıp 30 avro verenlerin de 'Sagalassos dostları' çatısı altında toplandığını belirtiyor: "Kazılar için yılda 600 bin avro harcanıyor. Bu parayı bulmak için sürekli konferans veriyorum. Bu konferanslara katılanlardan oluşan 'Sagalassos dostları' da her yıl kenti keşfetmek için buraya geliyor.'' Sabah, Haber: Figen Yanık, 01.09.2006 |
||
KÜLLİYEYE TAŞKIN ZIRHI
Edirne'de İkinci Bayezit Külliyesi'nde meydana gelen su baskınlarını önlemek üzere Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan drenaj ihalesinin ardından firma külliye içinde çalışmalarına başladı. İkinci Bayezit Camii bahçesinde başlanan drenaj çalışmalarını Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya ve teknik ekibi yerinde inceledi. Edirne Internet Gazetesi, 31.08.2006 |
||
YILDIRIM BAYEZİT CAMİİ ONARIMI YIL SONUNA HAZIR
Edirne'nin Yıldırım Mahallesi'nde bulunan Yıldırım Bayezit Camii'nde başlayan restorasyon çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Caminin daha önce misafirhane olarak kullanıldığı tahmin edilen ve örülü duvarlarla kapalı iki bölümü de restore edilerek ibadete açılacak.
Edirne Internet Gazetesi, 31.08.2006 |
||
2 BİN 700 YILLIK TARİHİN ÜZERİNE VİLLA DİKECEKLERDİ
Foça İsmetpaşa Mahallesi'nde bulunan arazide 1 Eylül itibariyle inşaat amacıyla iş makineleriyle hafriyat yapılacağını ve defineciler tarafından kaçak kazı yapıldığını duyan Phokaia (Foça) Bilimsel Kazılar Başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit ve 40 öğrencisi, geçen hafta sabahın ilk ışıklarıyla kazı evinden ellerinde kazmalarla çıktılar.
|
|
|
DEPREM RİSKİNE KARŞI TOPKAPI GÜÇLENDİRİLECEK
Bakanlık bu kapsamda, özel şirketlerden danışmanlık hizmeti satın alacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) çerçevesinde Topkapı Sarayı Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Müzesi klasik ve ek binaları, ayrıca Ayasofya Müzesi Aya İrini Anıtı’nın deprem performansı değerlendirmesi ve depreme karşı yapısal güçlendirme projelerinin hazırlanması için danışmanlık hizmeti alacak. Bakanlık, söz konusu hizmetin alımında Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası’ndan aldığı kredinin bir kısmını kullanacak. Kredinin kalan kısmı da İstanbul’da bulunan diğer kültür varlıklarının güçlendirilmesinde kullanılacak. Bakanlık ilk etapta Ayasofya ve Topkapı için çalışmalara başladı. Yapıların deprem güçlendirmesi hizmetini üstlenmek isteyen firmalar 22 Eylül 2006’ya kadar bakanlığa başvuruda bulunacak. Güçlü bir deprem sırasında muhtemel hasar ve yıkılma şekillerinin belirlenmesi gibi birçok çalışma yapacak müşavir firmanın 18 ay içerisinde yapılarda deprem riskini azaltma çalışmalarını bitirmesi gerekiyor. Zaman,Haber: Aslıhan Aydın, 01.09.2006 |
||
|
ÇIĞLIK VE MADONNA TABLOLARI BULUNDU
Norveçli ressam Edvard Munch’ün, 2004’te çalınan başyapıtları "Çığlık" ve "Madonna" bulundu, ancak hırsızlar hala firarda. Hürriyet, 01.09.2006 |
|
113 YILLIK LEFKE İSTASYONU RESTORE EDİLİYOR
Osmanlı döneminde Lefke İstasyonu olarak ünlenen Bilecik'in Osmaneli ilçesindeki tren istasyonu restore ediliyor.
Osmanlı'nın önemli merkezlerinden biri olan ve Lefke adı ile ünlenen, ancak 1913 yılında Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osmangazi'ye izafeten adı Osmaneli olarak değişen ilçenin meşhur tren istasyonu yenilenecek. Restorasyon işlemini Osmaneli Belediyesi ve TCDD birlikte yürütüyor. Tarihi 1873 yılına uzanan tren istasyonundaki restorasyonda garın orijinal dokusuna zarar verilmeden tadilat yapılacak. Osmaneli Belediye Başkanı Selahattin Çetintaş, garın tarihi yapısıyla zaten ilçenin sembollerinden biri olduğuna işaret ederek, onarım ile daha büyük ilgi çekeceğini kaydetti. Geçtiğimiz yıl muhtemel kazaların önüne geçmek için Osmaneli Belediye Başkanlığı'nca istasyona iki adet bin metrelik peron yapıldığını hatırlatan Başkan Çetintaş, peronlar sayesinde, trenlere biniş ve inişlerde muhtemel kazaların önüne geçildiğini kaydetti. Çetintaş, özellikle başka kentlerden gelen vatandaşların, Osmaneli Tren Garı’na hayran kaldığını ifade ederek, “Restore işleri tamamlandığında, Osmaneli Tren İstasyonu daha canlı bir tarih olarak ilçemizin sembolleri arasındaki yerine oturacaktır.” diye konuştu. |
||
KEÇİ KALESİ BAKIMSIZLIKTAN YIKILIYOR
Selçuk’a 9 kilometre uzaklıkta olan ve ilçenin turizmi için önem taşıyan Keçi Kalesi'nin, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı kaydedildi.
Selçuk Belediye Başkanı H. Vefa Ülgür, yaptığı açıklamada, antik kaynaklarda adı Gallesion olarak geçen Keçi Kalesi'nin ilçenin turizmi açısından önem taşıyan bir yapı olduğunu söyledi. Hellenistik dönemden kalan kaleyi yerli ve yabancı turistlerin ilgiyle gezdiğini belirten Başkan Ülgür, tarihi ile ilgili şu bilgileri verdi:
|
||
![]() |
DÜNYANIN EN ESKİ BİLGİSAYARI YENİDEN İNCELENİYOR
Bir çöp yığınına benziyor, yufkadan yapılmış bir börek gibi kat kat ve uzaylılara ait olup olmadığı hala tartışılıyor. Yıllar boyunca bilimadamları silindirler, çemberler ve düğmelerden oluşan, antik çağlardan kalma bu en karışık nesnenin sırrını çözmeye çalıştılar. Deniz dibinde bulunduktan 102 yıl sonra bu bronz mekanizmanın üzerinde bulunan ve zorlukla okunabilen yazılar bunun güneş, ay ve gezegenlerin durumlarını hesaplamakta kullanılan, dünyanın ilk bilgisayarı olduğunu gösterdi. Bir İngiliz – Yunan ekibi ile birlikte bu anitk eseri inceleyen astrofizikçi Xenophon Moussas “Sırları çözmeye çok yakınız” dedi ve bu çalışmanın “Astronomik ve matematiksel bir bulmacaya benzediğini” de ilave etti.
Antikythera Mekanizması olarak da bilinen bu bronz alet, ismini taşıdığı küçük adacığın açıklarında MÖ 80 yılında batan bir geminin kalıntıları arasında süngerciler tarafından bulundu. Üzerinde tarihini veya yapım amacını açıklayan herhangi bir yazı yoktu.
Londra Bilim Müzesi’nin eski kuratörü Michael Wright “Bu gibi nesneler eski çağda yeniden değerlendirilirlerdi. Fakat batan geminin derinliği hurda toplayıcıların onu bulmasına engel oldu ve bu da bizim şansımız” dedi. İfadesine göre bu mekanizma antik çağda yaşayan insanların teknolojik açıdan ne denli yetenekli olduklarının bir ispatı. Bahsedilen bu yeteneğe ise hemen hemen Rönensans’a kadar yeniden ulaşılamadığı ise bir gerçek. Yıllar boyunca uzmanlar bahsedilen bu nesnenin astronomik bir gösterge, bir seyir ölçüm aleti veya bir zenginin oyuncağı olduğunu düşündüler. Böyle düşünmeleri için geçerli bir sebepleri de vardı, çünkü Cicero bir eserinde bu tip nesneleri “Akşam yemeği sonrası seyirlik ve eğlencelik oyuncaklar” olarak tanımlamıştı. Fakat uzmanlar, bunun bilim tarihini yeniden yazmak zorunda bırakabilecek kadar önemli bir alet olduğunu düşünüyorlar. Atina Milli Teknik Üniversitesi’nden Prof. Theodosios Tassios “Birçok açıdan ilk analog bilgisayar olarak kabul edilebilir.” demekte. |
|
SÜMELA’NIN RESTORASYONU ELEMAN EKSİKLİĞİNE TAKILDI
Trabzon’un Maçka ilçesinin Altındere köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hakim Karadağ’ın eteklerinde 13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen 1270 metre yükseklikteki Sümela Manastırı’nın restorasyon işleminin uzun zaman alması, ödenek yetersizliğinden ziyade, yetişmiş eleman eksikliğine bağlanıyor. Trabzon Röleve ve Anıtlar Müdürü Ahmet Şentürk, manastırın aslına uygun şekilde restorasyonu için çok titiz davrandıklarını, bu konuda çalışacak ehil kişi bulmakta ise sıkıntı çektiklerini söyledi. Restorasyon çalışmasının 1998’den beri Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde takip edildiğini belirten Şentürk, “Burası hassas bir yer olduğu için, aslına uygun orijinal halini kazandırmak için uğraşıyoruz. Bugüne kadar çok başarılı olduğumuz söylenemez. Çünkü, restore edilen bazı bölümler orijinal halini yansıtmayınca yıkmak zorunda kalıyoruz.” dedi. Restorasyanda en önemli sıkıntının müteahhidinden mühendisine, inşaatta çalışacak işçisine kadar ehil kişiler olması gerektiğini vurgulayan Şentürk, bu durumda restorasyonun tamamlanması işleminde tarih vermelerinin mümkün olmayacağını ileri sürdü. |
||
TARİHE 'KORUMA BARAJLARI'
Bir ay süren 'Dikili Barış, Demokrasi ve Emek Şenlikleri'nin son haftası 'Yeni Umutlar, Yeni Ufuklar'a ayrılmıştı. 25 Ağustos'taki 'Allianoi ve Hasankeyf Buluşması' da Anadolu'nun batısında ve doğusundaki binyılların uygarlık birikimlerini 'baraj gölleri'ne kurban etmemek için direnen iki kentin umutlarını ve ufuklarını aydınlattı. |
||
APOLLON VE ATHENA TAPINAKLARI IŞIKLANDIRILDI |
||
SÜTUNLU CADDE ESKİ GÖRÜNTÜSÜNE KAVUŞUYOR
Perge antik kentinde, geçen yıllarda başlatılan ''Bir sütun da sen dik'' kampanyası çerçevesinde, çok sayıda sütun yeniden ayağa kaldırıldı ve Sütunlu Cadde tarihteki görüntüsüne kavuşturuldu. Şimdi benzer bir kampanya da birbirinden güzel mozaikler için başlatıldı. ''Mozaikler dağılmasın'' kampanyasına Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı ve Suna İnan Kıraç Vakfı da destek verdi. |
|
|
TÜRBELERDE RESTORASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI
|
||
MÜZELERE ZİYARET TEŞVİK EDİLMELİ Anıtlar Bölge Müdürlüğü olarak müzelerin restorasyonunu yaparak, daha fazla insanı müzelere çekmeyi amaçladıklarını ifade eden Atalay, “Şu anda Karatay Medresesi’nin restorasyonunu yapıyoruz. 700-800 yıllık geçmişe sahip olan bu müzeler, yapılan bu restorasyonlarla daha fazla ilgi görecektir. Bunların yanı sıra müzelerimizde hırsızlık olaylarını önlemek için müzelere alarm ve güvenlik sistemi kuruyoruz” dedi. Müzelerin kış aylarında restorasyonunu yapılmasının mümkün olmadığının altını çizen Atalay, “Bazı vatandaşlar, bize neden restorasyonların kışın yapılmadığını soruyor. Kışın müzelerinin restorasyonun yapılması mümkün değil. Çünkü kış şartlarında yapılan restorasyonlar sağlıklı olmaz. Yüzlerce yıllık çiniler var. Bu tarihi çiniler zarar görebilir. İnsanlarımız bu konuda bizi anlamalıdır. Yazın yapılan restorasyon daha sağlıklı ve verimli olacaktır” ifadelerini kullandı. Müzelere daha fazla ziyaretçi gelmesi için çalışılması gerektiğini kaydeden Atalay, “Müzelerimiz tarihi değerlerimiz. Yurtdışından insanlar Konya’daki müzeleri ziyaret etmek için geliyor. Fakat kendi insanlarımız ziyaret etmiyor. Japonya’dan insanlar müzelerimizi ziyaret ederken, kendi insanımızın ziyaret etmemesi bizleri üzüyor. Sadece Mevlana Müzesi ziyaret ediliyor. Müzelerin etrafında çevre düzenlemesi tarihi dokuya uygun olarak yapılarak insanlarımızın hizmetine sunulmalıdır. Yine müzelerin tanıtımı daha iyi yapılarak insanlarımıza müzeler sevdirilmelidir. Hatta ilköğretimde okuyan öğrencilere müzelerimiz gezdirilmeli ve onlara tarihi ve kültürel değerlerimiz en iyi şekilde anlatılmalıdır” diye konuştu. |
LAGİNA'DA TARİH FIŞKIRIYOR
Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde antik Lagina kentindeki kazılarda, MÖ 6'ncı Yüzyıl'a ait paha biçilmez eserler günışığına çıkarıldı. Yörede bir müze olmaması nedeniyle, çıkan eserlerin başka müzelerde sergilenmesi üzüntü yarattı.
Konya Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Ahmet Tırpan başkanlığındaki ekibin, Turgut Köyü'nde, Börükçü Mevkii'nde kömür havzalarında sürdürdüğü kurtarma kazılarında bir küp bulundu. Ağzı düzgün kapatılmış küpün ölü külü saklamak için kullanıldığı anlaşıldı. Arne adı verilen ölü külü küpü özenle açıldığında, içinde Mısırlılar'ın Güneş Tanrısı Ra'nın göz figürü işlemeli akik kolye, birinde Aşk Tanrısı Eros figürü bulunan, farklı tarzlarda yapılmış ve Alabastron, Likitas ve Enosver adları verilen farklı koku kapları, fildişi kılıflı sürme ile bazı makyaj malzemeleri bulundu. |
|
ALLİANOİ KAZISINDA DEFİNE HEYECANI |
80 MİLYON YILLIK DİNOZOR
Brezilyalı paleontologlar, dört yıl önce Minas Gerais eyaletinde bulunan kalıntıların, 80 milyon yıl önce yaşamış yeni bir tür otçul dev dinozora ait olduğunu açıkladı. Titanosauria grubuna dahil olan 'Maxakalisaurus topai' isimli dinozorun 13 metre uzunluğunda ve dokuz ton ağırlığında olduğu belirlendi. Geniş bir gövde, uzun bir kuyruk ve küçük bir kafaya sahip olan dinozorun geç Kretaş devrinde yaşamış olduğu düşünülüyor. |
|
|
'KITSCH'İN KRALI' TERTCHIKOFF ÖLDÜ Ucuz sanat ve rüküş anlamına gelen kitsch'in kralı olarak tanınan Vladimir Tretchikoff, 93 yaşında Güney Afrika'da yaşama veda etti. Tretchikoff, bütün zamanların en çok kopyalanan ve yarım milyondan çok satan Çinli Kız adlı tablosu ile "kitsch'in kralı" olarak ünlenmişti. 2002 yılında felç olan ressam o zamandan bu yana resim çalışmalarını bırakmak zorunda kalmıştı.
1946´da Güney Afrika´ya yerleşen Vladimir Tretchikoff, dört yıl sonra Yeşil Leydi olarak da bilinen Çinli Kız tablosunu yarattı. Çinli Kız´ın, Leonardo Da Vinci´nin en ünlü yapıtı Mona Lisa´dan ve Van Gogh´un Ay Çiçekleri tablosundan daha fazla sattığı iddia ediliyor.
1960'larda İngiltere´nin popüler kültürünün önemli unsurlarından biri olan Tretchikoff'un kızı Mimi Mercorio, AP ajansına yaptığı açıklamada "Tabloya babamın Mona Lisa´sı derdim. O zamanlar hiç bu kadar meşhur olacağını düşünmemiştim. Ama halkın dikkatini çekti ve resmi çok sevdi" dedi. Sanat dünyasında birçok eleştiriye maruz kalan ressamın popüleritesi onu "kitsch kralı" olark dünyaya duyurdu. Ama o hep daha ciddi bir sanatçı olduğunu söyleyerek bu ünvandan hep nefret etti. BBC/Hürriyet, Çeviren: Nevra Arslantürk, 30.08.2006 |
|
ALANYA KALESİ’NDE RESTORASYON AYIBI
Alanya Kalesi’nde 5 yıl önce başlayan restorasyon çalışmalarında kalenin en önemli bölümlerinden Saray Odası, müteahhidin kaçıp gitmesi nedeniyle restore edilemedi. Restorasyon çalışmalarında ‘titiz davranmadığı’ ve ‘eserlere zarar verdiği’ gerekçesiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na şikayet edilen müteahhit, işi bırakıp ekibiyle birlikte ortadan kayboldu. Kaledeki iskelelerin ve restorasyon malzemelerinin çürümesi üzerine Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın tahtının da yer aldığı ‘Saray Odası’na ulaşılamıyor.
Şu anda tarihi kalede restorasyon çalışması yapan Ankara Üniversitesi’nden emekli sanat tarihi profesörü Oluş Arık, “Ben o zamanlar restorasyon çalışmalarının bilinçli yapılmadığını ve eserlere zarar verildiğini gördüm. Ardından olayı, ihaleyi veren Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerine ilettim. 24 kişilik ekiple kazı çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Arık, “Müteahhit eşyalarını bırakıp gitti. Bunlar, kamyonlarla taşınacak eşyalar. İşe yarayacak tek bir şey kalmadı. Geçen 5 yıllık süre araç gereç ve malzemeyi çürüttü. Malzemelere dokunamıyoruz da. Çünkü yarın müteahhit çıkıp ‘eşyalarım kayboldu’ diye şikayet etse mahkemelik olmaktan korkuyoruz” diye konuştu. Arık ayrıca, kazı çalışmaları sırasında Alanya Kalesi’nde türbe ve yatır olarak bilinen yerin Hıristiyan Mescidi olduğunu ortaya çıkardıklarını kaydetti. |
|
|
9 BİN YILLIK TARİH
İtalya’nın Lecce Üniversitesi’nden Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsabella Caneva başkanlığında yürütülen, Mersin’de bulunan Yumuktepe Höyüğü’nde kazı çalışmalarına başlandı. Alsancak Mahallesi’ndeki kazı çalışmalarının üç ayrı bölgede 40 kişilik ekiple yapıldığı belirtildi. Eylül ayı sonuna kadar devam edeceği belirtilen kazılarda, o dönemin hayat tarzının inceleneceği ifade edildi. Kazı Başkanı Prof. Dr. Caneva, Yumuktepe Höyüğü’nde yerleşimin 9 bin yıl öncesine uzandığını ve süreklilik gösterdiğini belirtti. Prof. Dr. Ceneva, “ Bir dönem kapanınca diğer dönemde de yerleşim sürüyor. Neolitik Çağ’a ve Ortaçağ’ın 1300’lü yıllarına ait buluntular elde ettik. Aynı höyükte hem Neolitik Çağ kalıntıları var, hem İslam dönemi kalıntıları var.” dedi. |
||
|
BALİBEY HANI HAYATA DÖNDÜ
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk üç katlı çarşısı olan 500 yıllık Balibey Hanı'nı aslına uygun restore ederek yeniden gün ışığına çıkaracak çalışması büyük bir titizlilikle yapılıyor.
Tophane yamaçlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi, Bursa'nın fethinde büyük kahramanlıklar gösteren Okçu Baba, Osmanlı komutanlarından Timurtaş Paşa'nın türbeleri ile Ulucami arasındaki bölgede yer yer alan Balibey Hanı'nın restorasyon çalışmalarında yarıya yaklaşıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, tarihi kentlerin ülkenin, bu kentlerdeki tarihi yapıların ise, o şehrin hafızaları olduğunu belirterek, "Toplumların uygar olduğuna dair en önemli göstergelerden birisi de, doğal çevreye ve kültürel mirasın korunmasına gösterilen duyarlılıktır. Ayrıca bu değerler, farklı olmanın, bir anlamda marka olmanın ön koşuludur" dedi.
Başkan Şahin, "Tarihi mirasın korunması ve yaşatılması projelerimiz arasında önemli yeri olan Balibey Hanı'nın restorasyonu büyük bir titizlikle yürütülüyor. Tarihi bir yapı olduğundan dolayı inşaat çalışmaları bir kavşak, bir bina yapımı gibi hızlı ilerlemiyor. Buradaki her taşın, her toprağın bizim için ayrı bir değeri var. Bundan dolayı arkadaşlarımız iğne ile kuyu kazar gibi çalışıyorlar. Mart ayında başlayan restorasyon çalışmalarında fiziki gerçekleşme yüzde 40'lar seviyesine ulaştı" dedi.
Şahin, Hamza Bey'in oğlu Balibey tarafından inşa ettirilen han, restorasyon çalışmaları bittiğinde 3. katında çini, ipek, gümüş, havlu, halı satan dükkanlar, 2. katında antika, bıçak, kitap-sahaflar gibi satış birimleri ve 1. katında ise geleneksel Türk yemekleri lokantası ile turizme yönelik bir kahvehanenin yer alacağını bildirdi. |
|
KULA GÜN IŞIĞINA ÇIKACAK
Ege Üniversitesi (EÜ) İzmir Araştırma ve Uygulama Merkezi (İZAUM) ve Manisa'nın Kula Belediyesi işbirliğiyle, "Geçmişten Günümüze Köprü: Yanık Ülke Kula" başlıklı sempozyum düzenlendi. Sempozyumda ilçenin tarihi, coğrafi ve kültürel dokusu gün ışığına çıkarılacak.
|
||
SANAT TARİHLE BULUŞUYOR
İzmir'in köklü tarihinin önemli eserlerinden biri olan Hisarönü'ndeki eski belediye binası, İzmirli sanatseverleri ağırlamaya hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Sanat Galerisi, Hisarönü'ndeki tarihi belediye binasına taşınıyor. İzmirli sanatseverler, yıl boyunca süren çeşitli etkinliklerde tarihi belediye binasının yenilenen sanat salonunda biraraya gelecek.İzmir Büyükşehir Belediyesi binasının alt katında yer alan Çetin Emeç Sanat Galerisi'ni tarihi eski belediye binasına taşımak için binada düzenleme çalışmaları yapıldı. Eski belediye binası, sanatla tarihin buluştuğu büyülü bir ortamda kentli sanatseverlere hizmet verecek. İzmirli sanatseverlerin büyük ilgiyle takip ettiği sergiler tarihi mekandaki salonda katılımcıların beğenisine sunulacak. Eser sayısının fazla olduğu sergilerde salon önündeki fuaye de, sergileme alanına katılabilecek. Eski Belediye binası tarihi büyüsü ve çevresiyle İzmirli sanatseverlerle buluşacak. Büyükşehir Belediye binasında yer alan Çetin Emeç Sanat Galerisi'nin bulunduğu salon ise sinyalizasyon merkezi ile birleştirilerek Trafik Yönetim Merkezi olarak hizmet verecek. |
|
|
GÖRMEL KÖPRÜSÜ SULAR ALTINDA KALACAK
Sudan yüksekliği 26, uzunluğu 64 ve eni 6 metre olan köprünün Karamanoğulları’nın bir mirası olduğunu belirten Sözkesen, “Köprü asırlarca her türlü doğal şartlara dayanarak günümüze kadar gelmiş. Gelecek kuşaklar, Karamanoğlu medeniyeti mimarisinin önemli örneklerinden olan bu köprüyü görmekten mahrum kalmasınlar” dedi.
|
||
SOBESSOS'TA KAZILAR SÜRÜYOR Nevşehir KentHaber, 29.08.2006 |
|
|
|
APOLLON TAPINAĞI AYAĞA KALKIYOR Kazılar için ilk geldiklerinde üzerinde bir zeytinyağı işliği bulunan tapınak bugün gözle görülür şekilde ayağa kalkıyor. Gerek kazı çalışmalarından gerekse çevreye dağılmış halde tek tek bulunan tapınağa ait parçalar yerlerine yerleştirilerek ziyaretçilere görsel keyif yaşatılıyor. Efes Pilsen'in sponsorluğunda yapılan çalışmalarda yine kazı alanında bir depo müze oluşturuldu. Kazılardan ele geçirilen arkeolojik buluntuların sergilendiği müzenin en önemli eserleri ise İlyada destanını anlatan frizler. Anadolu arkeolojisinin en önemli buluntuları olarak görünen frizlerde Truva filminde anlatılan savaşlar resmedilmiş.Özgünel, tapınakların tıpkı günümüzde olduğu gibi insanların sorunlarını ve duygularını sömürmek için kullanıldığını belirtiyor: "O dönemde tarımla uğraşan halkın en büyük belası olan fareleri konu alan tanrı Apollon'un heykeli ayağının altında bir fareyi ezerken resmedilmiş. Halk da dönemin kahinlerine kurbanlar hediye ederek farelerden kurtulmayı ummuş. Kahinler kurban edilen etleri afiyetle yerken köylüde farelerden kurtulacakları günleri özlemle beklemiş." Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kazı çalışmalarına verdiği desteğin yetersiz olduğunun altını çizen Özgünel şunları söyledi: "Bakanlık 50 bin YTL verdi bu yıl. Ancak bu parayı işçiler için kullanabiliyoruz. Sponsor olmasa tek bir taşı üst üste koymamız mümkün değil. Bu yönetmeliğin mutlaka değişmesi gerekir. Türk firmaların yabancı kazılara sponsor olmasını da şaşkınlıkla izliyorum. Zaten paraları bol olan yabancı kazılara Türk firmaların sponsor olmasının bir anlamı yok. Kendi arkeologlarımıza destek verilsin ki, Türk arkeolojisi Batı ile yarışmayı sürdürebilsin." Hellenistik dönem MÖ 330 - 30 yıllarına tarihlenen tapınak İon stilinde inşa edildi. Anadolu Troas bölgesinin tek örneği olan tapınağın ön ve arka cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14 sütun var. Anadolu'da nadir görünen figürlü sütun tamburları boğa başı veya Homeros'un İlyada destanını anlatan mitolojik sahnelerle süslü. |
|
TARİHİ ÇARŞIYAKA KÖPRÜSÜ’NÜN RESTORASYON PROJESİ HAZIRLANDI
Mete, yaptığı açıklamada, Tarihi Kentler Birliğinin 30 bin YTL'lik maddi desteğiyle tarihi Çarşıyaka Köprüsü'nün restorasyon projesini hazırladıklarını bildirdi. Anıtlar Yüksek Kuruluna restorasyon izni için başvurduklarını ifade eden Mete, ''Şu anda Anıtlar Yüksek Kurulundan çıkacak kararı bekliyoruz. Kararın olumlu olacağına inanıyoruz. Restorasyon çalışmalarına 2007'nin ilk aylarında başlamayı planlıyoruz'' diye konuştu. Restorasyon çalışmasının yanı sıra köprünün etrafında çevre düzenlemesi yapacaklarını belirten Mete, bu kapsamda 10 bin metrekare alana piknik alanları ve amfi tiyatro gibi sosyal tesisler yapacaklarını kaydetti. Restorasyon çalışmasının ve çevre düzenlemesinin 200 bin YTL'ye mal olacağını bildiren Mete, bu paranın Karacasu Belediyesince karşılanacağını sözlerine ekledi. |
||
TARİHE SAYGI KAZANDIRDI
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen, "Tarihe Saygı/Yerel Koruma Ödülleri 2006" yarışması sonuçlandı. Aygen Şenli Evleri (Karşıyaka) ve Mahmut Karnas Evi (Yeni Foça) Kentli İzmirli Ödülü'ne, Silahtaroğlu Hanı ise Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Bakım Onarım Ödülü'ne layık görüldü. Hak sahiplerine ödülleri, 23 Eylül 2006 tarihinde Kültürpark İzmir Sanat'ta düzenlenecek tören ile verilecek.
Kazanan yapıtlar şöyle: |
|
|
TARİHİ MEDRESE MÜZE OLACAK
Mersin’in Tarsus İlçesi'nde, bir süre müze olarak da kullanılan tarihi Kubat Paşa Medresesi, restore edilerek ‘’Kent Müzesi’’ haline dönüştürülecek.Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Makam Camii karşısında bulunan ve 1557 yılında Kubat Paşa tarafından kesme taştan yaptırılan medresenin, restorasyon çalışmasıyla yeniden hizmete sunulacağını söyledi. Tarsus Müzesi olarak 1997 yılına kadar hizmet veren tarihi yapının kent müzesine dönüştürülmesinin kararlaştırıldığını bildiren Kocamaz, restorasyon çalışmasının 1,5 milyon YTL’ye mal olacağını ifade etti. |
||
İSOS
Hatay’ın Erzin İlçesi'nde bulunan, Hitit, Pers, Doğu Roma, Selçuklular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapan liman, kale, kemer, tapınak ve su depoları kalıntıları bulunan İsos’taki tarihi yapılar, zamana direniyor. |
|
|
İNSANLIK MİRASINA BETON DÖKTÜRDÜ
İçerdiği 5 bin yıllık birikimle insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen Bağdat'taki Irak Ulusal Arkeoloji Müzesi, kurumun antik eserler ve kütür mirasından sorumlu müze müdürü, Iraklı arkeolog Donny George'un ailesi ile birlikte Suriye'ye sığınarak ülkeden ayrılmasıyla, kaderine terk edildi. Müze ve içindeki eserleri üç yıl önce yaşanan büyük yağmadan kurtarmak için büyük uğraş veren Iraklı bir Hıristiyan olan Donny George, ailesiyle birlikte Şam'a yerleşmek üzere ülkeden ayrılmadan önce son bir karar daha alarak müzenin giriş çıkış kapılarına beton döktürdü. |
||
|
OPET’İN “TARİHE SAYGI PROJESİ”NE SORUŞTURMA
OPET'in, Gelibolu Yarımadası'nda başlattığı “Tarihe Saygı Projesi” kapsamında, Kilitbahir Köyü'nde yapılan çalışmalar için izin alınmadığı gerekçesiyle, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca soruşturma başlatılması kararı alındı. OPET tarafından başlatılan proje kapsamında yeniden düzenlenerek sanat merkezine dönüştürülen karakol binası, köy meydanı ve park düzenlemesi, kale içi yol yapımı ile köy meydanına kurulan tuvaletlerin açılışı yaklaşık 2 ay önce düzenlenen törenle yapılmıştı. Açılışın ardından bölgede yapılan çalışmalar hakkında, Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından soruşturma başlatıldı. Kurul yetkilileri, sit alanı olan bölgede yapılacak çalışmalar için gerekli iznin alınmadığı gerekçesiyle yaklaşık 1 ay önce soruşturma kararı alındığını ve bu kararın ilgili birimlere gönderildiğini kaydettiler. OPET Kurumsal İletişim Müdürü Tülin Dinçelli Pir, yaptığı açıklamada, OPET olarak 2000 yılından bu yana sürdürdükleri sosyal sorumluluk projelerinden biri olan ''Tarihe Saygı Projesi'' için 2006 yılının ocak ayında gerekli izinleri aldıklarını söyledi. Projelerin, bölgenin doğal dokusunu bozmayan, var olanları korumaya yönelik, eğitime ağırlık veren bir çalışma olduğunu belirten Pir, şunları kaydetti: “Proje kapsamında, Kilitbahir köyünde muhtarlık tarafından başvurusu yapılan, ancak izinleri henüz alınamamış olan tuvaletler şirketimizce yaptırılıp, ihtiyacın giderilmesi amacıyla geçici yerine konulmuş, tarihi değeri olmayan, köy muhtarlığına ait atıl durumdaki bir binanın güzelleştirilmesi işlemleri yapılmıştır. Bölge için önemine çok inandığımız Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından söz konusu başvurunun yapılmasıyla birlikte, tuvaletleri yerinden alıp, başka bir bölgeye naklettik. Bundan sonraki çalışmalarımız, kurul ile koordineli olarak sürdürülecektir. Konu şu anda Eceabat Savcılığı tarafından değerlendirilmektedir.” |
|
HAÇ KABARTMALI KÖŞE TAŞI BULUNDU
Konya'da bir yayla evinin temelinde kullanılan ve eski bir kiliseye ait olduğu belirtilen haç kabartmalı taş, yaylaya uğrayanların ilgisini çekiyor.
Karatay İlçesi'ne bağlı Şirinler Yaylası'nda yaşayan Hayri Çuhadar, amcası Nail Çuhadar'ın (80) oturduğu evin 1920'li yıllarda, dedesi Cemal Çuhadar tarafından inşa edildiğini söyledi. Çuhadar, evin temelinde köşe taşı olarak kullanılan, üzerinde işlenmiş büyükçe haç kabartması bulunan taşın, Aksaray'a bağlı Hüyüklü Yaylası'ndaki bir kilise kalıntısından getirilmiş olduğunu belirtti. |
|
|
TARİHİ BİRGİ EVLERİ YATIRIMCININ GÖZDESİ
Tarihte Aydınoğlu Beyliği'ne başkentlik yapan ve doğal koruma alanı içinde bulunan İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı Birgi beldesi, yatırımcıların gözdesi haline geldi. Belediyenin meclis kararıyla 250 hektarlık alanın imara açıldığını ifade eden Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, doğal ve tarihi dokuyu bozmamak kaydıyla kapılarının tüm yatırımcılara açık olduğunu belirtti. Belediye Başkanı Şener, yatırımcıların talebinin, beldedeki arsa fiyatlarının artmasına neden olduğunu belirterek Bozdağ kayak merkezinin 26 kilometre uzağında olmasının ve “Ege'nin Abant'ı” olarak adlandırılan Gölcük'ün beldeye olan ilgiyi artırdığını söyledi. Şener, Birgi'de yatırımcıların arsalara ve SİT alanı kapsamı dışındaki eski tescilsiz evlere yöneldiklerini kaydetti. Şener, son dönemde Birgi'de ev alanların arasında bürokratlar ve öğretim görevlilerinin ağırlıkta olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Tarihi beldede eski evleri restore ettiriyorlar. Son yıllarda müstakil evlere ilginin artmasıyla tarihi beldede bahçeli, bağımsız, onarılabilecek evleri satın alanların sayısında büyük artış dikkati çekiyor. Çeşitli işletmeler kurmak isteyenler imara açılan alanda arsa alıyorlar.” |
ERZİNCAN'DA, KÜLTÜR VE TURİZM VARLIKLARININ TESPİTİ YAPILACAK
Erzincan'da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kültür ve turizm varlıklarının tespiti çalışması yapılıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan Erzincan'a gelen uzman heyet, şehrin genelinde turizme kazandırılabilecek yerleri tespit etmek ve kültür değerlerini yerinde incelemek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Çalışmalarda elde edilecek verilerin, kasım ayında düzenlenecek ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan müsteşar, müsteşar yardımcısı, Yatırım İşleri Genel Müdürlüğü yetkililerinin katılacağı toplantıda sunulacağı ifade edildi.
|
|
TROİA'DA 2006 KAZI ÇALIŞMALARI SONA ERDİ |
|
|
|
BİTLİS KALESİ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI Bitlis Kent Haber, 29.08.2006 |
|
SAHTE TARİHİ ESER SATARKEN YAKALANDILAR |
![]() |
|
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ MİDYAT-MARDİN BULUŞMASI 7-9 EYLÜL’DE
Tarihi Kentler Birliği (TKB), 'Uygarlığın Buluştuğu Coğrafyada Yerel Kalkınma' toplantısı adı altında, Midyat-Mardin buluşması gerçekleşiyor. TKB, 'Uygarlığın Buluştuğu Coğrafyada Yerel Kalkınma' adlı toplantı 7-8-9 Eylül 2006 tarihleri arasında Mardin'de yapılacak.
7 Eylül 2006 tarihinde Mardin Çimento Fabrikası'nda, kokteylle başlayacak olan buluşmanın ardından 8 Eylül'de Midyat'ta Matiat Oteli'nde açılış konuşmaları yapılacak. Toplantıya Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yanı sıra Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de katılması bekleniyor.
Toplantının açılış konuşmalarını; TKB Meclis Üyesi Midyat Belediye Başkanı Şeyhmus Nasıroğlu, TKB Üyesi Mardin Belediye Başkanı Metin Pamukçu, TKB Danışma Kurulu Başkanı Çevre Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, TKB Başkanı Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu yapacak. |
||
PERİNTHOS KAZILARI
Tekirdağ'ın Marmara Ereğlisi Kaymakamı Mehmet Gödekmerdan, Perinthos antik kentinin tarihi dokusunu ortaya çıkarmaya yönelik kazıların yeniden başladığını bildirdi.
Gödekmerdan, Marmara Ereğlisi Belediye Başkanı İbrahim Uyan ile birlikte makamında düzenlediği basın toplantısında, Perinthos kazı çalışmalarının ilçe için büyük önem taşıdığını belirtti.
Marmara Ereğlisi Belediye Başkanı İbrahim Uyan da ilçede kazı çalışmalarının başlamasından mutluluk duyduğunu belirterek kazıya katılan Prof. Dr. Sayar'ın Tekirdağ doğumlu olması ve antik kentin gün ışığına çıkarılması konusundaki kararlılığının, sevindirici olduğunu söyledi.
İstanbul Üniversitesi'nin, Almanya'dan bir üniversite ve Kültür ve Turizm Bakanlığıyla koordineli olarak başlattığı kazı çalışmalarının eylül ayından sonra da süreceğini bildiren Uyan, ''Kaymakamlık ve Marmara Ereğlisi belediyesi olarak kazı masraflarını üstleneceğiz. |
RHODİAPOLİS KAZI ÇALIŞMALARI SONA ERDİ
Antalya'nın Kumluca ilçesinde bulunan Rhodiapolis Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarının bu yılki bölümü sona erdi. Akdeniz Üniversitesi (A.Ü) Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik'in başkanlığını yaptığı kazılarda, bugüne kadar Rhodiapolis Antik Kenti'nde bulunan tiyatro, hamam ve antik kentin bazı merkezleri ortaya çıkarıldı. Kazı Başkan Yardımcısı, A.Ü Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Süleyman Bulut, antik kentte temmuz ayı başında başlayan kazı çalışmalarının bu yılki bölümünün 25 Ağustos itibariyle sona erdirildiğini söyledi.Antik kentte bu yıl kazı çalışmalarına başlarken tiyatro ve akropolde çalışma yapmayı hedeflediklerini belirten Bulut, ''Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı, Akdeniz Üniversitesi ve Kumluca Belediyesinin kazı çalışmalarına verdikleri destek, hedeflediğimizden de fazla çalışma yapmamızı sağladı. Başta belirlediğimiz çalışmanın en az iki üç katı daha fazla kazı gerçekleştirerek, gelecek yıllarda yapmayı planladığımız kazıları da bu yıl yapmış olduk'' dedi. Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya da kazı bölgesinde inceleme yaparak, kazı heyeti yetkililerinden bilgi aldı.İnceleme sonunda açıklama yapan Çetinkaya, Kumluca denince akla ilk önce tarım geldiğini, ancak turizmden hiç bahsedilmediğini ifade etti. Tarımın yanı sıra ilçedeki tarihi geçmişe sahip çıkmak gerektiğini vurgulayan Çetinkaya, bunun ilçede turizmin gelişmesine de yol açacağını, böylece yeni gelir kaynakları yaratılabileceğini söyledi. Bu amaçla Rhodiapolis Antik Kenti'ni ayağa kaldırmayı düşündüklerini ifade eden Çetinkaya, şunları kaydetti: ''Uzun yıllar verilen uğraş sonucu Kültür Bakanlığı, Akdeniz Üniversitesi ve Kumluca Belediyesi olarak yaptığımız çalışmayla, bu yıl başında Bakanlar Kurulu kararıyla burada Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından kazı çalışması yapılmasına izin verildi. Kazı heyeti 2 ay gibi bir sürede, 5-6 yıla denk gelecek bir çalışma yapmışlar. Kendilerini üstün gayretlerinden dolayı kutluyorum. Antik kent tamamen ortaya çıkarıldığında Kumlucamızın çehresi değişecek, tarımın yanında turizm sektöründen de kendisine pay çıkaracak'' |
|
ŞANLIURFA KALESİ RESTORE EDİLECEK
Şanlıurfa'nın en önemli tarihi ve turizm varlıklarından biri olan Şanlıurfa Kalesi, restore edilecek.
Duvarının bir bölümünde büyük yarık ve çatlakların oluştuğu kalenin onarımı için İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü harekete geçti. Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Şanlıurfa Kalesi'nin rölöve, restitüsyon ve restorasyon yapımı işlerini ihaleye çıkardı. 8 Eylül 2006 tarihinde saat 11.00'de İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nde gerçekleştirilecek olan ihalenin ardından çalışmalara başlanacak.
Yer tesliminden itibaren toplam 180 günlük süreyi kapsayacak olan işin ihalesine katılmak isteyenler teknik şartnameyi, kurumdan görebilecekleri gibi aynı yerden bedeli mukabili temin edebilecek. Sadece yerli firmaların katılabileceği ihalenin teknik şartnameye göre hazırlanacak olan teklif mektuplarıysa ihale saatine kadar götürü bedel üzerinden komisyona verilecek. Söz konusu ihalede katılımcılar teklif ettikleri bedelin yüzde 3'ünden az olmamak üzere kendi belirleyecekleri tutarda geçici teminat verecek. |
||
I. ULUSAL MİMARLIK KORUMA ÖDÜLLERİ, 2006
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ilki bu yıl olmak üzere her yıl çeşitli kategorilerde Ulusal Mimarlık Koruma Ödülleri vereceğini duyurdu.
Yapılan açıklamada bu ödüllerin; binlerce yıllık kültür geleneğinin biriktiği bir coğrafya üzerinde, bu kültür birikimine ait mimari mirasa hak ettiği saygının gösterilerek korunması, koruma bilincinin geliştirilmesi ve örneklerinin teşvik edilmesi, yerel koruma modellerinin geliştirilmesi, yöntem, ölçüt ve değerlerin özgünleştirilmesi, tarihi çevrelere saygılı yeni yapıların özendirilmesi gerekliliğinden hareketle TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından ulusal ölçekte teşvik ve takdir etme misyonunun kurumsallaştırılmasının hedeflendiği belirtildi. Ödüller, “Koruma Uygulama Başarı Ödülleri”, “Koruma Ve Restorasyon Projesi Başarı Ödülleri”, “Koruma Destek Ödülü” ve “Koruma Onur Ödülü” olmak üzere 4 dalda verilecek.
“Koruma Uygulama Başarı Ödülleri” nin alt başlıkları “Uygulama Başarı Ödülü” ve Yapımcı Ödülü”nü içeren “Tarihi Çevrede Yeni Yapı Ödülleri”, “Restorasyon-Koruma Başarı Ödülü”,” Yapımcı firma ya da ekip Ödülü” ve “Ustalık Ödülü”nü içeren “Restorasyon Uygulama Dalı Ödülleri” ile “Uygulama Başarı Ödülü” ve “Yapımcı Ödülü”nü içeren “Tarihi Çevre Koruma Kapsamında Sokak Sağlıklaştırma veya Çevre Düzenlemesi Uygulama Ödülleri” olarak belirlenmiştir.
“Koruma Ve Restorasyon Projesi Başarı Ödülleri” nin alt başlıkları ise “Tarihi Çevrede Yeni Yapı Projesi”, “Anıtsal Yapı Restorasyon Projesi”, “Sivil Mimarlık Örneği Restorasyon Projesi”, “Tarihi Çevre Koruma Kapsamında Sokak Sağlıklaştırma veya Çevre Düzenlemesi Projesi” ve “Arkeolojik alanda Restorasyon Projesi Ödülü” dür. Yarışmaya son katılım tarihi 5 Eylül olup, sonuçlar 3 Ekim’de açıklanacaktır. |
KÜLTÜR VE TURİZM UZMAN YARDIMCILIĞI YARIŞMA SINAV DUYURUSU
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca, Merkez teşkilatında Genel İdare Hizmetleri Sınıfında boş bulunan 100 adet 9 uncu derecede Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı kadrosuna, atama yapılmak üzere, Yarışma Sınavı yapılacağı duyuruldu.
1. grupta yer alan toplam 35 kişi Hukuk, İktisat, İşletme, Siyasal Bilgiler, İktisadi ve İdari Bilimler fakülteleri mezunlarından oluşacak olup diğer 65 kişi de Kütüphanecilik (bilgi ve belge yönetimi, kütüphanecilik, dokümantasyon-enformasyon, arşivcilik), Türk Dili ve Edebiyatı, Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Tarih, Sanat Tarihi, Arkeoloji, İstatistik, Sosyoloji ve Grafik Bölümü mezunlarından oluşacak.
2. Gruptan sınava katılabilmek için; en az dört yıllık eğitim veren fakülte veya yüksekokullardan veya bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul edilen yurt dışındaki yüksek öğretim kurumlarının, Kütüphanecilik (bilgi ve belge yönetimi, kütüphanecilik, dokümantasyon-enformasyon, arşivcilik), Türk Dili ve Edebiyatı, Arap Dili ve Edebiyatı, Fars Dili ve Edebiyatı, Tarih, Sanat Tarihi, Arkeoloji, İstatistik, Sosyoloji, Grafik bölümlerinden birisini bitirmiş olmak, (Öğretmen unvanı veren fakülte veya yüksekokul mezunları hariç.), ÖSYM tarafından 10-11 Temmuz 2004, 02-03 Temmuz 2005 ve 01-02 Temmuz 2006 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) Puan No: KPSSP8’den asgari 70 puan almış olmak kaydıyla; müracaat edenlerin en yüksek puandan başlanarak sıralanması neticesinde; öğrenim dalları itibariyle alınacak Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı sayısının 5 katı aday arasına girmek, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinde yer alan genel şartları taşımak, Sınavın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk gününde otuz beş yaşını doldurmamış olmak, Uzman yardımcılığı sınavına bir defadan fazla katılmamış olmak, şartları aranıyor. |
|
TUZ MAĞARASI PİYANO RESİTALİNE EV SAHİPLİĞİ YAPTI
Nemrut Dağı, Hattuşaş ve Truva gibi antik bölgelerde verdiği konserlerle bilinen piyanist Tuluyhan Uğurlu, bu kez Türkiye’nin en büyük tuz mağarası olan Çankırı Kayatuzu Mağarası’nda piyano resitali verdi.
Çankırılılar, Uğurlu’nun konserini yerin 150 metre altında ve bin 200 metre uzunluğundaki 9 adet galeriden oluşan Kayatuzu Mağarası’ndaki 17 derecelik doğal serinlikte izledi. Bu zamana kadar Anadolu’nun tarihi önem taşıyan çeşitli yerlerinde konserler verdiğini hatırlatan Uğurlu, izleyicilere, “Anadolu’da toplumun bildiği, bazen bilip de göremediği değerler var. Çankırı Tuz Mağarası da bunlardan biri.” diye konuştu. Konseri düzenleyen Çankırı’nın Belediye Başkanı İrfan Dinç ve eşi Zeynep Dinç ile Polis Akademisi Başkanı Vadi Çiçekli’den büyük alkış alan Tuluyhan Uğurlu, “Çankırı’da kuyruklu piyano bulamadığım için, konseri elektronik piyano ile vermek durumunda kaldım. Ancak Çankırı’ya da bir kuyruklu piyano aldıracağım. Piyano, çok sesli bir müzik aletidir. Piyano giren yere çok seslilik girer. Demokrasi kültürü gelişir.” dedi. Zaman, Haber: Sedat Güneç, 28.08.2006 |
||
KALE KORUMA ALTINDA
Ödemiş'in Birgi beldesine bağlı Yılanlı köyünde bulunan kale, birinci derecede sit alanı içine alındı. Ödemiş Kaymakamı Mustafa Mesut Kırcalı, bir süredir Yılanlı yöresiyle ilgili araştırmaları inceleyen İzmir 2 Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun aldığı kararla, köydeki kemerli Yılanlı Kalesi'nin 1. dereceden sit alanı ilan edildiğini söyledi. İncelemelerde Yılanlı Kalesi'nin 8. yüzyılda yapıldığının ortaya çıkarıldığını belirten Kırcalı, Yılanlı Kalesi'ne 300 metre yakınlığındaki alanda inşaat yapılmasına izin verilmeyeceğini, kalenin korunması için de bir dizi önlem alacaklarını kaydetti. Kırcalı, Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün Yılanlı Kalesi'nde incelemelerde bulunduğunu ve kazı yapılması için çalışmalarını sürdürdüğünü de bildirdi. |
||
SOKAKTA BULDUĞU ESKİ KAPILARI RESTORE EDİP TARİHİ YAŞATIYOR Denizli’de bir vatandaş, bahçelere ve kasaba meydanına atılan eski kapıları restore ederek tarihi yaşatmaya çalışıyor.
Plastik doğramaların çıkması sonrasında ahşap kapıların sökülerek atıldığını söyleyen Aydın, tarihi nitelikteki kapıları restore ederek tarihi yaşatmaya çalıştığını kaydediyor. Kapıları bahçe ve meydanlardan topladığını anlatan Aydın “Bu kapıları köylerden vatandaşlar çıkarıp sökmüşler. Kimisi bahçelerine kimisi de köy meydana atmış. Bunlar benim ilgimi çekti ve toparladım. Kendime has modellerle restorasyon yaparak kapıları biriktiriyorum. Benim asıl amacım geçmiş tarihi ve oymacılık sanatının yaşamasıdır.” diye konuştu. Oymacılık yaparken bazı sıkıntılar çektiğini de ifade eden Aydın “Bugün oymacılıkta sehpayı masayı ve yeni kapıları yönlendirebilsek çok güzel dekorlar çıkacak. Ama buna maddi açıdan imkan yetmiyor.” dedi. Elinde 1926 yılından kalma bir kapının olduğunu da aktaran Aydın “Kapılar çok çeşitli amaçlar için kullanılabiliyor. Mesela kapıların üzerine cam koyuyorlar. Masa olarak veya şark köşesinde de kullananlar oluyor. Kapıları, karyola başlığı yapanların da olduğunu duydum. Ben kapıları, 100 ile 200 YTL arasında alıyorum. Talep olursa ve ihtiyacım olursa bir miktar üzerine işçilik parası koyarak satıyorum. Net bir rakamım yok. İhtiyacım yoksa da satmıyorum.” şeklinde konuştu. Zaman, 29.08.2006 |
||
9 BİN YILLIK KIRMIZI DUVAR, KAZIYI UZATTI |
![]() |
|
CACABEY CAMİİ BİR AY SONRA ZİYARETE AÇILIYOR
Zaman, 29.08.2006 |
||
|
ÇİN SAVAŞ ARABASI
Binlerce yıl sonra ortaya çıkarılan bir grup ata hala dörtnala koşar durumdalar. Çin’in Henan bölgesinde Luoyang’ta kazı yapan arkeologlar atların mükemmel durumdaki kalıntılarının hala arabaya bağlı olduğunu keşfettiler.
Araştırmacılar buluntuların Zhou Hanedanlığı Dönemi’ne ait olduğunu düşünmekte. Bu dönem MÖ 221 de sona ermişti. Eğer bu tarih doğru ise, olağanüstü süslü tekerlek parmaklıkları ile bu at arabasını döneminin bir mühendislik şaheseri olarak kabul etmemiz gerekiyor.
Atların bu şekilde, koşumları ile arabaya bağlı durumda gömülmelerine sebebin toprak kayması mı, yoksa bir savaş sırasında ölümleri mi olduğu tartışılıyor. Fakat bir grup uzman, her ne kadar henüz sürücüsü bulunamamış ise de, araba ve atların muhtemelen ölen sürücüsünün yanısıra törensel bir şekilde gömüldüğünü düşünmekte. |
|
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
Prof. Celal Şengör, Ötüken'le ilgili de şunları anlattı: "Karakurum'a gelmişiz. Cengiz Han'ın başkenti. Bildiğiniz gibi, anıtlarda uzun uzun Türklerin yaşadığı Ötüken anlatılır. Bazı aklıevveller de Ötüken'in hayali bir ülke olduğunu, gerçekte böyle bir yerin bulunmadığını söylerler. Halbuki, anıtların orada durup kafanızı kaldırdığınız zaman Ötüken'i görüyorsunuz. Orhun Nehri de zaten hemen Ötüken'in kenarından akıyor. Anıtlarda, Orhun'la Selenga'nın arasında olduğu yazılıdır Ötüken'in. Hakikaten de öyle, Orhun'la Selenga'nın arasında apaçık görülüyor Ötüken. Ötüken'in bulunduğu yerle Karakurum birbirine o kadar benziyor ki. Anlaşılan Cengiz Han kendi başkentini Göktürk başkentinin üzerine yapmış." Sovyetler yıkıldıktan sonra Moğolistan hükümeti Karakurum'un girişine Orta Asya imparatorluklarını gösteren dev bir anıt yapmış. Anıtın üç tarafında üç büyük imparatorluğunu haritası var. Hun İmparatorluğu, Cengiz Han İmparatorluğu ve Göktürk İmparatorluğu. Üç haritanın ortasında ise Şaman inançlarını yansıtan ve rüzgárgülünü andıran büyük bir figür yer alıyor. Anıtın içindeki Cengiz Han heykeli bakımlı ve pırıl pırıl. Moğolistan, Cengiz Han heykeline gösterdiği özeni Orhun Anıtları'ndan esirgemiş.
Babasıyla birlikte anıtları ziyarete giden ve Prof. Talat Tekin'in kitabının yardımıyla Göktürk alfabesini okuyabilen lise öğrencisi Asım Şengör, Orhun Anıtları karşısında neler hissettiğini anlattı:
Türkçe'nin bilinen ilk yazılı kaynağı Orhun Anıtları'dır. VII. asrın sonları ile VIII. asrın başlarına tarihlenen anıtlar Bilge Kağan, Kültigin Han ve Bilge Tonyukuk adına dikilmiştir. Kültiğin Anıtı Bilge Kağan tarafından, Bilge Kağan Anıtı oğlu tarafından, Tonyukuk Anıtı ise bizzat Tonyukuk tarafından Yulluğ Tegin'e diktirilmiştir. Üç anıttaki metinler, gerek dil ve üslûp, gerekse muhteva açısından birbirini tamamlar niteliktedir. Anıtlarda kullanılan gelişmiş dil, sadece Türkçe'nin tarihi bakımından değil, Türk edebiyatı ve Türk tarihi bakımından da özel öneme sahiptir. Anıtlarda Türklerin toplumsal özelliklerini ortaya koyan ve devrine göre hayli demokratik nitelikler sergileyen bilgiler mevcuttur. İlk kez İranlı şair Cüveyni tarafından farkedilen anıtların alfabesini, 1898'de Danimarkalı bilim adamı Vilhelm Thomsen çözmüştür. Anıtların bir yüzü Göktürkçe, diğer yüzü ise Çince'dir. |
||
ENEZ'DE TARİH FIŞKIRIYOR Edirne Kent Haber, 27.08.2006 |
|
|
|
2 BİN YILLIK UYKU BİTTİ |
|
BÜYÜKADA'NIN TRAFİK DERDİ!
Doğal ve kentsel sit alanı Büyükada bir yıldır ada sakinlerinin hoşuna gitmeyen bir değişim geçiriyor. İstanbul 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun kararı uyarınca 'Adalar'da motorlu taşıt' yasağına karşın Büyükada'da motorlu taşıt sayısı artıyor. 57 yıllık ada sakini Hüseyin Yiğit'se motorlu polis araçlarının fazlalığından yakınıyor. Yiğit, doğru düzgün suç bile işlenmeyen adaya dört polis otomobilinin fazla olduğunu söylerken nisan ayında adaya yerleşen Betül İpekçi, 'barlarla çevrili' ada sahillerinde halk plajı olmaması ve kültürel faaliyet yokluğundan yakınıyor.
Büyükada'nın iki mahallesinden biri olan Maden'in muhtarı Rafet Garip'e göre altyapıdan önce en büyük sorun sağlık: "Küçük bir hastanemiz var, personel eksikliğinden dolayı acil müdahalede sıkıntı yaşayabiliyoruz. Ada kışın köy gibi olduğundan buraya gelen doktorlar bir süre sonra tayin oluyor. Hastanenin poliklinik sistemine döndürüleceğini öğrendik. Kartal Devlet Hastanesi'nden doktorların dönüşümlü olarak geleceğini söylediler, umarım gerçekleşir. Horoz Reis adlı bir motorumuz var, hastalarımızı bu motor sayesinde Kartal'a yetiştiriyoruz. Ama içinde sağlık tesisatı yok"
Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden'se trafik sorununun altyapı çalışmalarına bağlı olduğunu belirterek, şöyle dedi: "Adalarda yüzyılın projelerini gerçekleştiriyoruz, dört adanın su borularını değiştirdik. Halk asbestli borulardan su kullanıyordu. Ekimin 15'inden itibaren Adalar'a doğalgaz vereceğiz. Kültür merkezi yapmak için çalışmalarımız var. Tüm bunlar olurken adalardaki araç sayısının artması doğal. Vatandaşlardan sabır bekliyoruz. Belediye olarak beş adada 38 aracımız var. Büyükada'daki toplam araç sayısı 30. Altyapı çalışmaları bitince bunların çoğu adada olmayacak" dedi.
|
||
KAÇAK KAZI YAPAN 2 KİŞİ YAKALANDI
|
||
BATI’NIN GEÇMİŞİYLE HESAPLAŞTIĞI MÜZE
İki ay önce Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından açılan ve Asya, Afrika, Amerika ile Okyanusya’daki medeniyetlerin eserlerini bir araya getiren ‘Quai Branly Müzesi’ tartışılmaya devam ediyor. Tartışmaların merkezinde müzenin, sömürgeciliğin izlerini taşıdığı fikri yer alıyor.
Eyfel Kulesi’nin gölgesindeki Quai Branly Müzesi kapılarını açtı açalı “Sen osun, ben buyum, şu öteki” tartışması sürüyor. Bir etnografya müzesinin sömürgeciliğin izlerini taşımasının normal olduğunu söyleyen yaklaşımlar, eserlerin çoğunun zorla alındığı ve ortaya yığılıverdiği görüşünün altında eziliyor. Diğer adıyla “Afrika, Asya, Okyanusya ve Amerika Kıtaları Sanat ve Medeniyetleri Müzesi”ni, bir ülkenin sömürgeci geçmişiyle hesaplaşması, bu geçmişi büyüteç altına alması düşüncesiyle olumlu bulanlar da yok değil. Bir üçüncü görüş ise müzenin, Batı’nın bir zamanlar sömürdüğü topraklardaki kültürler için döktüğü timsah gözyaşları olduğu yönünde. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ise müzenin açılışı için yaptığı konuşmada, “Fransa için, çağlar boyunca, tarihte büyük çoğunlukla şiddet görmüş halklara haklarını vermek söz konusuydu. Kendilerine hoyratça davranılmış, aç gözlü ve kaba fatihler tarafından yok edilmiş halklara... Girişimimizin merkezinde, ırk merkezciliğin, Batı’nın, insanlığın kaderinin yalnızca kendi ellerinde olduğu gibi mantıksız ve kabul edilemez iddiasının reddedilmesi yatmaktadır.” demişti. Müze, Batı dışındaki medeniyetlere saygılarını sunduğunu üstüne basa basa söylese de uluslararası basında; Fransız maceraperestlerin 20. yüzyıl başlarında sömürgelerden topladıkları eserlerin iade edilmeleri gerektiği yazılmaya devam ediyor. Eserler ile ilgili olarak ‘ilkel sanatlar’ yerine ‘ilksel sanatlar’ ifadelerinin kullanılması bile ortamı yumuşatmaya yetmiyor. Duruşu ve vizyonu tartışıladursun, müzenin barındırdığı 3 bin 500’ü daimi olmak üzere 300 binden fazla eseri görmek isteyen yoğun bir kalabalık var Paris’te. Rodin, Orsay ya da Louvre müzelerinin önünde görmeye alışık olduğumuz turist kalabalığı değil bu bahsi geçen. Kuyrukta bekleyen “oralı öteki”lerle, St Michel ve Champ Elysee kahvelerinde değil; banliyö ve metro istasyonlarında karşılaşmıştık. 30’lu yaşlarını süren Anne Marie ve Venice, onlardan sadece ikisi. Gündelikçi olarak çalıştıkları bu şehirde ilk defa bir müzeyi merak ettiklerini ve görmeye geldiklerini söylüyorlar. Amerika yerlisi iki arkadaşı bu kadar heyecanlandıranın ne olduğunu sorduğumuzda, “Kendi ülkemizden bir şeyler görürüz belki. Çok özledik.” cevabını alıyoruz. Anlaşılan o ki müze, Paris’teki pek çok göçmene geride kalan ülkelerinden bir şeyler hatırlatmayı vaat ediyor.
Bu vaatlerle müzenin kapısına gelenlere karıştığımızda bir tarafı çeşitli bitkilerle sarılmış kırmızılı beyazlı bir yığın, pardon mimari yapı karşılıyor bizi. Kırmızı, siyah ve beyaz hakimiyetli girişten sonra ise türlü müzik aletleri yer alıyor; üstelik ses ve video görüntüsü destekli. Mesela ney’in yanına gidiyorsunuz, ney sesinin eşliğinde Mevleviler dönmeye başlıyor ekranda. Kemençenin yanına gittiğinizde onun sesi ve bir Karadeniz delikanlısı… Müzik turundan sonra bilimkurgu bir film sahnesinden çıkmış hissi veren uzun bir koridordan geçiyorsunuz. Canınız sıkılmasın diye adım başı ayaklarınızın dibine türlü projeksiyon görüntüleri üşüşüyor. Bu postmodern yolculuktan sonra kendinizi tam gelecekte sanacakken koridor bitiyor ve birdenbire geçmiş zamanın içine düşüyorsunuz. Tezatlık ki ne tezatlık! Siz “Bina bitmemiş mi acaba? Böyle ani ve alakasız bir geçiş olabilir mi?” diye soradururken bir tarafta Asya ve Afrika, diğer tarafta Okyanusya ve Amerika aralıyor kapılarını. Yeni mekanımız plastik topraklı bir nehir yatağı. Engebeli araziye gün ışığı ulaşmıyor. Eserlerin zarar görmemesi ya da yaprakların gün ışığını geçirmediği vahşi bir orman hissini kuvvetlendirmek için olabilir ışıksızlık. Doğrusu ise birinci şık. Bu kadar şeyi birileri buralara kadar getirdiğine göre balta girmemiş orman değil karşımızdaki.
Eserlere gelince Senegal’den kaya parçaları, Cezayir’den bir çeyiz sandığı, Hindistan’dan bir halı… Karanlık ve gizli bölmelerde Burkina Faso ya da Fas’tan heykeller… Çekmecelerde ise türlü takı ve giysiler… (Çekmece deyince nerede bizim yeni açılan Depo Müze’mizin sıcaklığı...) Serginin Asya Medeniyetleri bölümünde Anadolu’dan takı, gelinlik, kaftan gibi giysi ve aksesuarlar ile bıçak, kama, kılıç ve kalkan gibi savaş aletlerini görmek mümkün. Türkiye’den yaklaşık 2 bin eser barındıran koleksiyonun tümü, Paris müzelerini daha önce dolaşmış kişiler için tanıdık aslında. Çünkü Quai Branly, Paris’teki Musee de l’Homme’dan (İnsanlık Müzesi) 250 bin ve Arts d’Afrique et d’Oceanie’dan (Afrika ve Avustralya Sanatları Müzesi) 25.000 eseri kendi koleksiyonuna katmış. 100’den fazla videonun olduğu müzede iki geçici sergi salonu, bir multimedya galeri, oditoryum, açık hava tiyatrosu ve civarında sömürgeciliği araştıracak bir üniversite var. |
||
TARİHİ KÖPRÜLERİN ONARIMI SÜRÜYOR
Edirne Internet Gazetesi, 27.08.2006 |
||
ARKEOLOJİK KAZILAR SÜRÜYOR |
|
|
TARİHİ KONAKLARIN ALTYAPI SORUNU Kütahya Kent Haber, 26.08.2006 |
||
|
TANITIM BÜTÇESİNİN YÜZDE 26’SI KÜLTÜR AMAÇLI HARCAMALARA KULLANILIYOR
Dünya Turizm Örgütü (UNTWO)’nun 50 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre, tanıtım bütçelerinin yüzde 26’sını oluşturan kültüre yönelik çalışmalar ilk sırada geliyor. Güneş-deniz-kum amaçlı harcamaların tanıtım bütçelerindeki payı ise yüzde 22. Kongre turizmi için yapılan harcamalar, bütçenin yüzde 11’lik dilimini oluşturuyor.
Uluslararası seyahat pazarında rekabet kızıştıkça ülkeler tanıtım harcamasını artırıyor. Dünya Turizm Örgütü (UNTWO)’nun 50 ülkenin tanıtım harcamaları üzerinde yaptığı araştırmaya göre 2005’te tanıtım bütçeleri yüzde 9 artışla 1.9 milyar dolara ulaştı.
Araştırmaya göre incelemeye alınan 50 ülkenin tanıtım bütçeleri sıralamasında Almanya ilk sırada geliyor. Araştırmada, tanıtıma yapılan harcamada Almanya’yı İngiltere ve ABD izliyor. Turizm Gazetesi, 25.08.2006 |
|
Damlataş'a 4 ayda 38 bİn zİyaretçİGümüşhane'nin Torul İlçesi'ne bağlı Cebeli Köyü'nde bulunan Damlataşı Karaca Mağarası'nı, 4 ayda 37 bin 931 kişinin ziyaret ettiği bildirildi. Gümüşhane Kent Haber, 25.08.2006 |
|
|
|
400 YILLIK ÇEŞME BAKIM BEKLİYOR Çanakkale Kent Haber, 25.08.2006 |
|
Tarİhİ eser operasyonu
Aksaray'da bir ihbarı değerlendiren İl Jandarma Komutanlığı ve Aksaray İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) ekipleri, yaptıkları operasyonlarda 33 parça tarihi eser ele geçirdi. Olaylarla ilgili 3 kişi gözaltına alındı. Aksaray Kent Haber, 25.08.2006 |
|
|
|
ARKEOLOGLAR MOĞOLİSTAN'DA 2500 YILLIK BİR MUMYA BULDU
İskit savaşçısı, Haziran ayında, Altay Dağları’nın 2600 m yüksekliğinde bir kurganda bulundu. Parzinger, kazıdan önce kurganın herhangi bir şekilde bozulmamış olduğunu bildirdi. “Sadece biraz toprak ve toz temizledik, o kadar” dedi. Araştırmacılar savaşçı ile ilgili en çarpıcı özelliğin sarı saçlarını olduğunu söylemekteler. Parzinger’e göre saçlar ölümünden sonra sararmış olabilir.
Oldukça sağlam bir bünyeye sahip olduğu düşünülen savaşçı, çok düzgün bir şekilde imal edilmiş kunduz derisi ceketi ve koyun yünü iç giyimi ile, sapasağlam bir durumda bulundu. Göğsünün üst kısımlarına işlenmiş dövmeler de açıkça seçilebilmekte idiler. Ölünün diğer yaşamında ona eşlik etmek üzere çok güzel işlenmiş eğerleri ve koşum takımları ile birlikte iki at, silahlar, ağaç, pişmiş toprak ve boynuzlardan imal edilmiş eşyalar da kurganda ölünün yanına yerleştirilmişlerdi.
Buunan tüm eşyalar şu anda geçici olarak Ulan Bator’da bir depoda korumaya alındı. Parzinger, atların midelerinde bulunan bitkilerin bile MÖ 2. yüzyılda Moğolistandaki vejetasyonu anlamak açısından incelenebileceğini söyledi ve Iran göçebeleri olan İskit’lerin kurgan ve buluntularına bugüne dek Altay’ların Rusya kısmında rastlandığını, bu son keşif ile etki alanlarının ilk tahminlerden çok daha geniş olduğunun anlaşıldığını vurguladı.
Parzinger, buz ve soğuk havanın mumyayı ve buluntularını koruduğunu belirterek, global ısınmanın yakın bir gelecekte bu tür arkeolojik keşifleri ciddi bir şekilde tehdit edeceğini de vurguladı. |
|
|||||||
MERKEZ CAMİ ANITLAR KURULU'NUN KARARINI BEKLİYOR Düzce'nin en eski camii olarak bilinen Düzce Merkez Büyük Cami, Düzce depreminde gördüğü hasarın ardından yıkılarak yeniden yapıldı. Aslına uygun olarak yeniden inşa edilen Merkez Camii'nin çevre düzenlemesi için Anıtlar Kurulundan karar beklendiği bildirildi. Düzce Merkez Büyük Cami dernek başkanı İzzet Şengül Büyük Cami ile ilgili projelerinin olduğunu söyledi. Caminin çevresinde düzenleme yapılması ve camiinin arkasına Kuran Kursu yapılması için çalışmalar yapılacağını söyleyen Şengül "Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan karar bekliyoruz" dedi. Düzce Damla, 26.08.2006 |
|||||||
TOPRAK KAYDI 'TARİH ORTAYA ÇIKTI' Mersin'in Silifke İlçesi'nde, toprak kayması sonucu tesadüfen gün ışığına çıkan Bizans dönemine ait hayvan, bitki ve geometrik tasvirli mozaik, ilk etapta yerinde korunacak. Camiikebir mahallesinde, kilise yeri olarak da bilinen ve bir süre önce aşırı derecede yağan yağmurun oluşturduğu sel felaketinin etkisiyle meydana gelen toprak kaymasında tesadüfen ortaya çıkan tarihi mozaik, koruma altına alındı. Arkeologların yaptığı incelemede, üzerinde hayvan, bitki ve geometrik tasvirlerin bulunduğu eserin, MS 5'nci yüzyıl Bizans dönemine ait olduğu tespit edildi. Silifke Müze Müdürü İlhami Öztürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın onayı ile kazı çalışmaları başlatıldığını söyledi. Öztürk, "Şimdiye kadar 5.40 metre uzunluğunda, 3.60 metre genişliğinde olan bölümü ortaya çıkarıldı. Gerçek boyutu, şimdilik ara verilen kazı çalışmalarının önümüzdeki günlerde devam etmesi ve sonuca ulaşılana kadar sürmesiyle ortaya çıkacak'' dedi. Sabah, 26.08.2006 |
![]() |
||||||
DİYANET: SAKAL-I ŞERİF'E DNA TESTİ OLMAZ Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un havaalanına getirterek tartışma başlattığı sakal-ı şerifler, şimdi de bir başka tartışmanın konusu oldu. Sahte tarihi eserlerin müzelere sızmasının ardından “kaçırılma ihtimaline karşı camilerde sergilenen sakal-ı şeriflere DNA testi yapılmalı mı” tartışmalarına, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, DNA testinin „şık“ olmayacağını belirterek son noktayı koydu. Ramazan'ın yaklaşmasıyla birlikte “sakal-ı şerif” (Hz. Muhammed'in sakalı) ziyaretlerinde artış beklenirken, sakal-ı şeriflere DNA testi yapılmalı mı” soruna Diyanet'ten yanıt geldi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ANKA'ya yaptığı açıklamada, sakal-ı şeriflere DNA testi yapılmasına yönelik herhangi bir plan ya da program bulunmadığını belirtirken, “Öyle bir aidiyet konusunda çalışma yapmayı doğrusu şık bulmuyorum” dedi. Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan edinilen bilgiye göre, Türkiye'de toplam 1818 sakal-ı şerif bulunuyor. Bunlardan 422'si İstanbul'da, 153 Bursa'da, 98'i İzmir'de, 87'si Yozgat'ta, 83'ü de Balıkesir'de muhafaza ediliyor. Kent Haber, 26.08.2006 |
|||||||
![]() |
'BU ESERLER MÜZELERDE BİLE NADİR BULUNUR' Aksaray'da polis ve jandarmanın ortaklaşa düzenlediği operasyonda çeşitli dönemlere ait 31 parça nadide tarihi eser ele geçirildi. İhbarı değerlendiren güvenlik güçleri, Sağlık beldesi yolunda bir benzin istasyonunda, bir otomobilde arama yaptı. Otomobilde ve Yavuz Sultan Selim Mahallesi'nde bir evde ele geçirilen eserle ilgili olarak Y.Ç., M.O. ve İ.K. gözaltına alındı. Aksaray Müze Müdürü Yücel Kiper, eserlerin içinde, birçok müzede bile yer almayan Hellenistik, Roma, Bizans ve İslami dönemlere ait parçaların olduğunu, yonca ağızlı aslan başı ve bronz vazonun çok kıymetli, grifonunsa nadir eser olduğunu söyledi. Radikal, 26.08.2006 |
||||||
AKDAMAR ADASI EKİM SONUNDA ZİYARETE AÇILACAK Van Kültür ve Turizm İl Müdürü İzzet Kütükoğlu, tarihi Akdamar Adası'nda yapılan çevre düzenlemesi nedeniyle adanın ziyaretçilere kapatıldığını söyledi. Konu hakkında açıklamalarda bulunan İzzet Kütükoğlu, Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası'ndaki Akdamar Kilisesi'nin çevre düzenlemesinin tamamlandığını hatırlatarak, kilise etrafında çevre düzenlenmesinin yapıldığını söyledi. Adaya yapılan giriş ve çıkışların çalışmaları olumsuz yönde etkilediğini ifade eden Kütükoğlu, "Akdamar Adası bir süreliğine ziyaretçilere kapatıldı. Ekim 2006 tarihinde bitirilmesi hedeflenen çalışmalardan sonra ada tekrar ziyarete açılacak" dedi. Turizm Gazetesi, 26.08.2006 |
|||||||
TARİHİ KATEDRAL BÖYLE YANDI Rusya'nın imparatorluk dönemi başkenti St. Petersburg'daki ünlü Teslis Katedrali'nde dün çıkan yangın, 1835 yılında inşa edilen tarihi kilisenin kubbesinin çökmesine neden oldu. Sabah saatlerinde başlayan ve hızla yayılan yangın, kubbeye kadar yükselen yapı iskelesine sıçrayınca felaket geldi. Restorasyon amaçlı iskeleyi kül eden yangında, ana kubbenin yanısıra beş yan kubbe de çöktü. Yangında ölen ya da yaralanan olmazken, itfaiye kalan üç yan kubbeyi kurtarmak için çabaladı. Ortodoks kilisesinin çalışanları ise içerideki tarihi ikonaları kurtardı. Hürriyet, 26.08.2006 |
![]() |
||||||
EFES KAZILARI HIZLANDI 110 yılı aşkın süredir gün yüzüne çıkarılmak için çalışma yapılan Efes Antik Kenti'nde çalışmalara 20 proje ile 20 ayrı yerde hız veren kazı ekibi, 2007 turizm sezonunda 20 projenin tümünü bitirmeyi hedefliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜRSAB ve Selçuk Belediyesinin destek verdiği yaklaşık 20 proje çerçevesinde, Amfi Tiyatro bölgesinin restorasyonu, yamaç evlerinin restorasyonu, Efes mozaiklerinin bir kitap haline getirilmesi, Efes prehistarik döneminin ortaya çıkarılması, Traham çeşmesinin çalışması, Osmanlı hamamlarının restorasyonu, Liman caddesi ve Kuretler caddesi çalışmaları ve Bizans sarayı kazı çalışmalarına hız verildi.Çalışmalarda, 250 kişilik bir ekip ile projeler gün yüzüne çıkarılacak. Turizm Gazetesi, 25.08.2006 |
|||||||
![]() |
ZEUGMA KAMULAŞTIRILIYOR Gaziantep'in Nizip ilçesinde bulunan ve Birecik Barajı'nın suları altında kalmasıyla dünya gündemine oturan Zeugma Antik Kenti'nde, 162 dekar alan kamulaştırılacak. Dünyaca ünlü Zeugma mozaiklerinin çıkarıldığı 1. derece sit alanındaki antik kent ve çevresinde bugüne kadar 155 dönümlük alan kamulaştırılırdı. Yıl sonu itibariyle Zeugma'da kamulaştırılan alan 300 dekarı geçecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilerek geçen yıl bakanlık kazısına dönüştürülen Zeugma'daki kazılar hızla devam ederken, bir yandan da antik kent ve çevresindeki kamulaştırma çalışmalarına hız verildi. 2005 yılında yürütülen çalışmalarda 20 parsel sahibi ile anlaşılarak 584 bin 600 YTL karşılığı 140 dekar fıstık bahçesi ve tarla kamulaştırıldı. Bu yıl ise geçen yıl uzlaşmaya varılamayan 22 parsel sahibiyle görüşülerek bu alanların kamulaştırılmasına çalışılacak. Kazı Başkanı Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutalmış Görkay'ın belirlediği 5 parça arazi içinde mal sahipleriyle uzlaşma aranacak. Bu arazilerin toplam büyüklüğü ise 162 dekar. Çalışmalar planlandığı gibi sonuçlanırsa, antik kente kamulaştırılan toplam alan 300 dekarı geçecek. Olay Medya, 25.08.2006 |
||||||
ULUSLARARASI TÜRK SANATI VE ARKEOLOJİSİ SEMPOZYUMU Konya Ticaret Odası (KTO) ile Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü tarafından 25-26-27 Nisan 2007 tarihleri arasında Uluslararası Türk Sanatı ve Arkeolojisi Sempozyumu (Prof.Dr.Rüçhan ARIK-Prof.Dr. M.Oluş ARIK'a Armağan) düzenlenecektir. KTO, her yıl yayınlamakta olduğu İpek Yolu Dergisi Özel Sayısı'nı (Konya Kitabı X) bu sempozyumun bildirilerine ayırmış olup, kitabın bir bölümü Selçuklu ve Beylikler Dönemi Konya ve çevresine ait olacaktır. Sempozyuma katılım süresi 1 Eylül 2006'ya kadardır. TAY Haber, 26.08.2006 |
|||||||
ŞEHİTLER ABİDESİ'NİN ONARIMI BAŞLADI Çanakkale'de, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda 253 bin şehidin hatırasını yaşatmak için 46 yıl önce yapılan ve bakımsızlık sebebiyle temeli çökme aşamasına gelen Şehitler Abidesi'nde onarım çalışmalarına başlandı. Şehitler Abidesi'nin temel kuvvetlendirme ihalesini kazanan KSM İnşaat Şirketi'nin mimarı Emrah Zeren, abidedeki çalışmaların başladığını belirterek, "Abidedeki çalışmalarda ilk etapta temele kadar inilmesi için gerekli olan yerin kazılması için gerekil yerin açılması için çalışma yapıyoruz. Bunun içinde abidenin alt kısmı ile yanlarında bulunan ve her biri yaklaşık 300 kilogram ağırlığındaki 3 bin granit taşı tek tek bir kağıt üzerine kroki şeklinde çizerek numaralandırıyoruz. Bu çok zor bir iş, çünkü söktüğümüz bu taşları yapılacak olan temel kazımı ve güçlendirmenin ardından gene aynı yerlerine milimetrik olarak yerleştirmemiz gerekiyor. 3 bin taşın daha önce sıvayla konuldukları yerlerinden hasar görmeden çıkarılıp, gerekli çalışmaların tamamlanmasının ardından aynen yerine konması bizi oldukça zorlayacak" dedi. 3 bin granit taşın yerlerinin tek tek kroki üzerine çizme çalışmalarının tamamlandığını da belirten Zeren, "Ayrıca 3 bin taşın üzerlerine de tek tek bu numaraları yazdık. Şimdi diğer ekiplerimiz gelerek bu granit taşları hasarsız bir şekilde yerlerinden söküp güvenli bir yerde koruma altına alacaklar. Bu taşların yerlerinden çıkarılmasının ardından temelinin kazımına geçilecek. 1.5-2 metre kadar dibe kadar inilecek ve ardından bölgeye beton dökülecek. Kazdığımız bu temelin bulunduğu bin 700 metrekarelik alana ise yeni müze yapılacak. Burada bizi en çok zorlayacak konu ise sökülen ve numaralandırılan bu 3 bin granit taşın aynen çocukların puzzle (yap-boz) oyunu gibi tek tek yerlerine yerleştirilmesi. Bunu da başaracağımıza inanıyoruz. Çalışmalarımız aralık ayı sonuna kadar tamamlanacak" diye konuştu. Burası Çanakkale, 25.08.2006 |
![]() |
||||||
RESTORASYON İHALELERİ Edirne Valiliği İl Özel İdaresi, tarihi Meriç ve Gazimihal Köprüleri ile Saraçhane ve Beyazıt Köprülerinin restorasyon işleri için ihale açtı. İhaleler, 14 Eylül 2006 tarihinde saat 14.00 ile 16.00 arasında Edirne Valiliği İl Özel İdaresi'nde ''açık ihale usulü'' ile yapılacak. Yer tesliminden itibaren toplam 400'er günlük süreyi kapsayacak olan ihalelere sadece yerli firmalar katılabilecek. İhale dokümanları ise Edirne Valiliği İl Özel İdaresi'nden görülebileceği gibi her iş için ayrı bedel ödenerek aynıyerden satın alınabilecek. Teknik şartnameye göre hazırlanacak olan teklif mektupları ihale günü ihale saatine kadar Edirne Valiliği İl Özel İdaresi'ne verilecek. Söz konusu ihalelerde katılımcılar teklif ettikleri bedelin yüzde 3'ünden az olmamak üzere kendi belirleyecekleritutarda geçici teminat ödeyecekler. Edirne Internet Gazetesi, 25.08.2006 |
|||||||
![]() |
ORHUN YAZITLARI ALLAH'A EMANET Moğolistan'da ilk Türk yazıtları olan "Orhun (Göktürk) Yazıtları"na bir ziyaret yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, 1990'ların sonunda restorasyon çalışmaları tamamlanan ve koruma altına alındığı açıklanan anıtların, "yeteri kadar" korunamadığını söyledi. Kültigin Anıtı'nın 1911'de düşen bir yıldırım sonucu harap olduğunu belirten Şengör, "Hem bu anıtın, hem de Bilge Kağan anıtının yeri değiştirilerek suni birer granit kaide üzerine oturtulmaları ise gayri bilimsel yöntemlerle yapılmış. Orijinal kaplumbağa kaideler ise harap olmuş durumda" diyor. "Her tarafta anıtlara ait taşlar etrafa saçılmış" diyen Şengör, isteyen herkesin bu taşları alıp götürebileceğini anlatıyor. Şengör, şöyle devam ediyor: "Etrafı sadece basit bir çitle çevrilmiş. Yani Türklerin tarihi, Türk yazılı edebiyatının bu en eski ürünleri, hırsızların ve doğanın insafına bırakılmış." Türklerin efsanevi kayıp şehri Ötüken'i aradıklarını belirten Şengör, şöyle konuştu: "Bilge Kağan'ın tasvirinden ve Karakurum'un çevresinin bugünkü durumundan Ötüken'in, Cengiz Han'ın başkenti Harharin'in (Karakurum) hemen doğusundaki alçak ve yer yer ormanlık dağ silsilesi olduğunu sanıyorum." Milliyet, Haber: Önay Yılmaz, 25.08.2006 |
||||||
POMPEİPOLİS'TEN İLK MÜJDELİ HABER Geçtiğimiz günlerde Almanya'dan Taşköprü'ye gelen arkeologlar Pompeipolis antik kentinde kazı çalışmalarını sürdürüyorlar. Önceki gün bir çocuk mezarına raslayan arkeologlar mezarı gün yüzüne çıkardı. Kastamonu Postası, 25.08.2006 |
|||||||
AZTEKLER İSPANYOLLARI HAŞLAYIP YEMİŞ Meksiko City yakınlarındaki Tecuaque arkeolojik sit alanında bulunan iskelet kalıntıları, Azteklerin 16'ncı yüzyılda bölgeye gelen İspanyol istilacılarını öldürüp yediğini ortaya çıkardı. Araştırmalara göre, alanda bulunan kafatası ve kemikler, 1520 yılında bölgeye gelen istilacı İspanyol güçlerine ait. Uzmanlar, 550 kurbanın kalbinin ritüellere uygun olarak Aztek rahipleri tarafından deşildiğini, kemiklerinin de kaynatıldığını belirledi. Uzmanlara göre bulgular, Azteklerin, Tenochtitlan şehrine olan İspanyol saldırısına karşı direndiğinin kanıtı. Azteklerin hapis tuttuğu istilacı İspanyolları tanrılara kurban etme ayini altı ay sürmüş. Uzmanlar kemik kalıntıları üzerindeki bıçak ve diş izlerinden hangilerinin kurban edildikten sonra yenildiğini de tespit etti. Bölgedeki çalışmalarına 1990'da başlayan araştırma ekibi, alanda İspanyollar tarafından getirilmiş domuz ve keçi kalıntılarına da rastladı. Radikal, Fotoğraf: Reuters, 25.08.2006 |
![]() |
||||||
DİKKAT, BU İŞİN İÇİNDE TAM İNCE BİR İŞ VAR!!! İZLEMEYE DEVAM EDİN... TAM BOMONTİ BİRA, 300 MİLYON YTL'YE OTEL VE KONGRE MERKEZİ OLUYOR DU Kİ... Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın tahsis ettiği Bomonti Bira Fabrikası'nı alan Global Yatırım Holding, Çelebi Holding'le beraber yaklaşık 300 milyon YTL'lik yatırımla binayı otel ve kongre merkezine dönüştürecek. 17 Ağustos'ta yapılan tahsis ihalesinde 12.7 milyon YTL ile en yüksek teklifi vererek 49 yıllığına Bomonti Bira Fabrikası'nı yap-işlet-devlet modeline göre kiralayan Global Yatırım, otelin işletilmesinde de Marriott International'la işbirliği yapacak. Beş yıldızlı bin yataklı otel, kongre merkezinden oluşan turizm yatırımının 2009 yılının şubat ayında tamamlanması planlanıyor. İstanbul'un en eski semtlerinden birine adını veren Bomonti Bira Fabrikası, Türkiye'nin ilk bira üretim tesisi olarak biliniyor. Global Yatırım'ın iştiraki olan Pera Menkul Kıymetler Yatırım Ortaklığı Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Türkmen, bu yatırımın İstanbul'un en büyük kentsel dönüşüm projelerinden biri olduğunu söyledi. Bomonti Marriot Hotel, Kongre ve Kültür Merkezi için 300 milyon YTL'ye yakın bir yatırım yapacaklarını açıklayan Türkmen, yatırımın yüzde 40'ını özkaynaklarından, yüzde 60'ını ise iç ve dış kredilerden karşılayacaklarını kaydetti. ![]() Türkmen, İstanbul Şişli'deki 30 bin metrekarelik alanda yer alan Bomonti Bira Fabrikası'nın aslına uygun olarak restore edileceğini aktararak, "Kültür ve Turizm Bakanlığı en az bin yataklı otel yapılmasını istiyor. Fabrikanın kendi alanı dışında toplam 90 bin metrekarelik alanı var. 4 bin kişilik de kongre merkezi yapılacak. Tasdikli emsale göre yapı 15 katı geçemeyecek" diye konuştu. Projenin bitmesi sonrasında 2 bin kişiye istihdam olanağı sağlanacağını dile getiren Türkmen, turizm yatırımlarının geri dönüşünün uzun sürdüğünü, en iyi olasılıkla 7, en kötü olasılıkla da 10 yıl içinde yatırımın geri dönüşünü beklediklerini belirtti. Proje için Çelebi Holding'le yüzde 50-50 ortaklıklarının bulunduğunu dile getiren Türkmen, tahsis öncesinde Çelebi Holding'le prensipte anlaştıklarını, otelin işletmesi için de Marriot'la anlaşma yaptıklarını aktardı. Mustafa Türkmen, Galataport ihalesindeki gibi Bomonti Bira Fabrikası tahsisinin de iptal olması durumunda alternatif planlarının olup olmadığı konusundaki soruyu şöyle yanıtladı: "Bu projenin kentsel dönüşüme çok büyük katkısı olacak. Bakanlığın takdiri ile iptal edilebilir. Ama böyle bir şey olmaz. 18 tur sonrasında 250 bin YTL yükselterek ihaleyi aldık" dedi. Pera Menkul Kıymetler Ortaklığı'nın, 6 Eylül'de Pera Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'na (GYO) dönüşeceği bilgisini veren Mustafa Türkmen, "Pera GYO'nun ilk yatırımı Bomonti Bira Fabrikası oldu. Önümüzde Çeşme, Didim, Dalaman ve Manavgat ihaleleri bulunuyor. Karaköy'deki Veli Alemdar Oteli, Zincirlikuyu'daki Karayolları Binası yeni yatırımlarımız arasında. Yurtdışında da iki büyük yatırım yapmayı planlıyoruz" dedi. Hürriyet, 25.08.2006 ...BİR ANDA BİR EL BOMONTİ SÜRPRİZİ YAPTI Kültür ve Turizm Bakanlığı, son yılların en ilginç olaylarından birisine imza attı. Bakanlık İstanbul Şişli'deki Bomonti Bira Fabrikası'nın 49 yıllığına tahsisi için yaptığı ihaleyi iptal ettiğini açıklamadan aynı yeri tekrar ihaleye çıkardı. Konuyla ilgili karar, Turizm Bakanlığı tarafından dünkü Resmi Gazete'de 'Kamu taşınmazı tahsis duyurusu' başlığı ile yayımlandı. Bomonti Bira Fabrikası'na ilişkin teklifler 25 Eylül'de Ankara'da alınacak. İhaleye katılacaklar 235 milyon YTL'nin yüzde 5'i olan 11 milyon 750 bin YTL tutarında kesin teminat yatıracak. Ayrıntılı bilgiler 4 Eylül'den itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü Arazi Tahsis Dairesi Başkanlığı'ndan temin edilebilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı ekim ayında teklif veren şirketleri açık artırmaya çağıracak. Bomonti Bira Fabrikası'nın ihalesi 17 Ağustos Perşembe günü yapılmıştı. 3.7 milyon YTL taban fiyatla başlayan altyapı katkı payı 18. turun sonunda 12.7 milyon YTL ile en yüksek payı veren Global Holding'e kalmıştı. Global Holding ise 24 Ağustos'ta basına projeyi Çelebi Grubu ile birlikte gerçekleştireceğini açıklamıştı. Ünlü oteller zinciri Marriot işletmeci olacaktı. Global Yatırım Holding'den dün yapılan yazılı açıklamada, "İhalenin iptal edileceğine dair haberleri biz de üzülerek izlemekteyiz. Tarafımıza konuyla ilgili bir tebligat yapılmadı. Böyle bir iptalin olmayacağına dair ümidimiz de bu nedenle devam ediyor" denildi. ![]() Bakanlığın kararını dün sabah Milliyet'in konuyla ilgili bilgi almak için aramasıyla öğrenen Pera Yatırım Ortaklığı Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Türkmen de şunları söyledi: "Bu, Bakan Bey'in takdiri. Yapabileceğimiz bir şey yok. Ödeyeceğimiz 12 milyon 750 bin YTL, projenin bedeli değil, altyapı katkı payı. Önemli olan fiyatın yüksek veya düşük olması değil. Çöküntü bir alanının kurtarılması. Buraya en az 300 milyon YTL yatırım yaparak hem tarihi binayı restore edecektik hem de modern bir tesis inşa edecektik. Yeni ihaleye girme konusunda kararı yönetim kurulu verecek." Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 3.7 milyon YTL ile başlatıp 18. turda 12.7 milyon YTL'ye Global Yatırım Holding'e kalan Bomonti ihalesini bedel düşük kaldığı gerekçesiyle iptal etti. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Bomonti Turizm Merkezi'nin ihalesinin iptalinde, "Katkı payı bedeli daha yükseğe çekilebilir" gerekçesini ileri sürdü. Koç'un talimatı üzerine Bomonti Turizm Merkezi'nin tahsis ihalesi için dünkü Resmi Gazete'de yeniden ilana çıkıldı. Milliyet, Haber: Tebernüş Kireçci - Yıldız Yazıcıoğlu, 26.8.2006 |
|||||||
![]() |
SİCİLYA'DA FENİKE MEZARLARI BULUNDU Arkeologlar, Sicilya'da, Motya antik kolonisi yakınlarındaki Birgi bölgesinde 40 lahit buldular. Yetkililerin bildirdiğine göre mezarlar Sicilya'nın batı ucunda, Marsala yakınlarında bir ev inşaatında çalışan işçiler tarafından bulundu. Arkeologlar basit taş levhalar halinde olan lahitlerin, önemli bir Finike kolonisi olan ve yakındaki adada bulunan Motya'da (bugün Mozia) rastlanan lahitlerle benzerlikler gösterdiğini söylediler. Farklı büyüklükler ve dağınık bir düzende olan mezarların bazıları çocuk mezarı olarak kullanılmış. Her ne kadar lahitlerin içlerinde herhangi bir buluntuya rastlanmadıysa da çevrede değişik büyüklük ve şekilde birçok çanak çömlek bulundu. Uzmanların söylediklerine göre bu kaplar büyük bir olasılıkla ölü gömme törenleri sırasında yapılan ritüeller esnasında kullanılmışlardı. Uzmanların bildirdiğine göre mezarlar, defineciler veya bölgeye 19. yüzyılda yerleşerek burada ürettiği Marsala şaraplarını ihraç eden ve soylu bir İngiliz aileye mensup olan Joseph Whitaker tarafından daha önce soyulmuş. Motya'yı keşfeden insan olan Whitaker 1908 de adada bir ev inşa ederek tüm buluntularını buraya taşımış. Evi bugün müze olarak kullanılmakta. “Yün eğirme merkezi” anlamına gelen Motya, antik dünyanın en meşhur Finike kolonisi olan Tunus'taki Kartaca'dan bir yüzyıl sonra, MÖ 8. yüzyılda kuruldu. Motya'nın kurulması ile hemen hemen aynı zamanlarda Yunanlılar da Sicilya'yı kolonileştirmeye başladılar ve bu sebepten bu iki gücün kolonileri arasında çatışmalar başladı. Siracusa'nın Yunanlı yöneticisi, I. Dionysius MÖ 397 yılında Motya'yı tamamen tahrip etti. Yaklaşık yarım yüzyıl sonra Yunan-Kartaca çatışması Sicilya'nın Roma'nın tarafından alınmasına sebep oldu ve bu bölge ilk Roma eyaleti haline geldi. Finikeliler, bugünkü Lübnan'da bulunan merkezlerinden tüm Akdeniz'e yayılmış çok büyük bir ticari imparatorluğa sahiptiler. Kurdukları Italyan şehirleri arasında Palermo'da vardı. Diğer koloniler arasında en önemlileri ise İspanya'daki Cadiz ve Malaga, Fas'da bulunan Tanca ve Libya'daki Tripoli sayılabilir. Geçtiğimiz yıl arkeologlar Motya'nın dışında bir antik Finike tapınağı bulduklarını bildirdiler. Bu, Batı Avrupa'da bulunan ilk Finike tapınağı olması açısından çok önemli. Kazıları yöneten Roma Üniversitesi'nden Lorenzo Nigro “Diğer bir örnek için Suriye'de Amrit'e gitmek zorundasınız” diyor. ANSA, Der. Ali Yamaç, 23.08.2006 |
||||||
TYANA'DA BU YILKİ KAZILAR TAMAM Niğde'nin Bor İlçesi'ne bağlı Kemerhisar Beldesi'ndeki "Tyana Antik Kenti"nde sürdürülen kazı çalışmalarının bu yılki bölümü tamamlandı. İtalya Padova Üniversitesi'nden Prof. Dr. Guide Rosada başkanlığındaki bir grup tarafından yürütülen kazı çalışmaları, geçen yıl ortaya çıkarılan kilisenin çevresinde gerçekleştirildi. Burada, "Baptisterium" denilen yapı ortaya çıkarıldı. Yapının tabanında 2 metrekare mozaik bulundu. Tyana Antik Kenti'nde gelecek yıl yapılacak çalışmalarda, kentin su dağıtım şebekesi araştırılacak ve mozaiklerin restorasyonu yapılacak. Tarih öncesinden itibaren birçok uygarlığa ev sahipliği yapan "Tyana Antik Kenti" İçanadolu'nun Efes'i olarak niteliniyor. Tyana Antik Kenti, 30 bin nüfusa su taşıyabilen yaklaşık 4 kilometre uzunluğunda su kemerlerinin de bulunduğu önemli kültür miraslarından biri. Trt/Haber, 24.08.2006 |
![]() |
||||||
HASANKEYFİN GELECEĞİ BU HEYETİN ELİNDE Temeli Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atılan Ilısu Barajı'nın yapımını üstlenen konsorsiyum içindeki firmaların kredi için başvurduğu Almanya, İsviçre ve Avusturya ülkelerinin ihracat kredi kuruluşları temsilcileri Batman'daki araştırmalarını sürdürüyor. Önceki gün Batman'a gelen ve bazı köylerde incelemelerde bulunan 20 kişilik heyet, önceki akşam Batman Belediyesi'nde düzenlenen toplantıya katıldı. 20 kişilik Avusturya, Almanya ve İsviçre heyetinin katıldığı toplantıya Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, Hasankeyf Belediye Başkanı A. Vahap Kusen, Beşiri Belediye Başkanı Burhan Korhan, Gercüş Belediye Başkanı Esat Üner, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütleri temsilcileri ve vatandaşlar katıldı. Heyetle Batman'a gelen Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi sözcüsü Ercan Akboğa, heyetin, Ilısu Barajı Konsorsiyumu'nun kredi talebi üzerine teminat verilip, verilmemesini araştırmak üzere bölgeye geldiğini ifade ederek, heyetin hazırlayacağı ve hükümetlerine sunacakları raporun kredi konusunda belirleyici olacağını söyledi. Toplantıda söz alan Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan ise, barajın yapılması konusunda bölge halkına danışılmadığını ifade ederek, kredi verilmesine karşı olduklarını dile getirdi. Başkan Kalkan, "Geçmiş dönemde yaşanan olaylardan ötürü bölgede en büyük göçü, Batman ve Diyarbakır aldı. Baraj yapılırsa 100-150 köyde ikamet eden insanlar, yine göç etmek zorunda kalacak ve bu da Batman ve Diyarbakır illerinin altyapı, çarpık kentleşme ve eğitim sorunlarına yansıyacak. Bölgede baraj isteyen kesimler, sadece toprak ağaları ve onları destekleyen milletvekilleridir. Başka hiç kimse baraj istememektedir" dedi. ![]() 20 Kişilik heyet baraj altında kalacak olan tarihi Hasankeyf ilçesini gezdi. Batman valisi Haluk İmga'yı makamında ziyaret ettikten sonra tarihi ilçeye giden 20 kişilik heyet, Dicle nehri kıyısında ve Hasankeyf kalesinde incelemelerde bulundu. 20 kişilik heyete Ilısu barajı konsorsiyumu proje koordinatörü yunus Bayraktar ve Hasankeyf Belediye Başkanı A. Vahap Kusen refakat etti. Hasankeyf kalesinde bulunan tarihi bir mağarada dinlenen 20 kişilik heyet, ayran içerek serinlemeye çalıştı. Bir süre mağarada kalan heyet üyeleri daha sonra Hasankeyf Belediye Başkanı A. Vahap Kusen'in mağara makamını ziyaret ettiler. Heyet üyeleri, Hasankeyf'i çok beğendiklerini söylediler. Hasankeyf Belediye Başkanı A.Vahap Kusen, Hasankeyf'in önemine işaret ederek, "Biz tarihi ilçenin yaşatılmasını istiyoruz. Yunus Bayraktar beyefendi ise batırılmasını istiyor. Ama iki dost gibi yan yana oturabiliyoruz." dedi. Başkan Kusen, Ilısu barajı için hayali bir temel atıldığını belirterek, Hasankeyf'e dokunulmaması gerektiğini söyledi. Ilısu barajı koordinatörü Yunus Bayraktar ise, Başbakan Erdoğan tarafından atılan temele hayali denilmeyeceğini ve bunu kabul etmediğini söyledi. Kusen, bölge için barajın önemli olduğunu ve doğru olanın yapıldığını kaydetti. Mağara karşılıklı konuşmalar sonrasında Hasankeyf kalesini gezen heyete tarihi ilçe ve baraj yapımı durumunda neler olabileceği ve barajın etki alanı hakkında bilgi verildi. Heyet daha sonra tarihi ilçenin taşınacağı alanı da gezdikten sonra baraj inşaat alanının bulunduğu Mardin'in Dargeçit ilçesi Ilısu köyüne hareket etti. Batman Gazetesi, 24.08.2006 |
|||||||
![]() |
RAMSES HEYKELİ YER DEĞİŞTİRDİ Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunduğu büyük meydana adını veren Ramses heykelinin yeri değiştirildi. 11 metre yüksekliğinde ve 125 ton ağırlığında tek blok kırmızı granitten yapılmış 3200 yıllık heykel, 1954 yılındaki kazılarda bulunduğu Menf'ten Ramses Meydanı'na yerleştirilmişti. Heykel, 20 milyon nüfusuyla, yoğun bir trafiğin yaşandığı Kahire'de, yeni yeraltı ve yerüstü geçitlerinin yapımı için, İskenderiye yolu üzerindeki Gize Büyük Mısır Müzesi'ne taşındı. Mısır'ın büyük firavunlarından II. Ramses, MÖ 1279-1213 yılları arasında Mısır'a hükmetti. 83 tonluk heykeli taşımaya, egzoz dumanları ve kentin diğer olumsuz etkilerinden korumak için karar verilmişti. 1500 asker eşliğinde yeni evine götürülen heykel antik başkent Memfis'teki bir tapınaktan 1950'lerde getirilerek meydana konulmuştu. Heykelin yeni yeri ise piramitlerin 2 kilometre ötesinde. Yanları açık iki TIR'la mühendislerin hazırladığı özel kafes içine konularak götürülen dev heykelin seyahati 10 saat sürdü. TRT Haber - Radikal, 24-26.08.2006 |
||||||
NAMAZGAH TABYALARI BAKIMA ALINDI Çanakkale'de Kilitbahir'de bulunan Namazgah Tabyaları onarılıyor. 1700'lü yılların sonunda yapıldığı varsayılan Kilitbahir Namazgah Tabyaları görüntü kirliliğinden arındırılarak aslına uygun restore ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çanakkale Valiliği ve Eceabat Kaymakamlığı işbirliğinde sürdürülen çalışmalar kapsamında tabyalar bir hayli değişecek. Delta İnşaat tarafından sürdürülen restorasyon çalışmaları ile tabyaların iç ve dış duvarları yenilenerek aslına uygun hale getiriliyor. Çok sayıda işçinin çalıştığı yenileme bölgesinin çevresi kırmızı bir tül ile çevrilerek bir müddet giriş engelleniyor. Kilitbahir'de bulunan Namazgah Tabyaları yenileme çalışmaları hızla sürdürülürken tabya alanının ortasına tabyaların genel görünümünü içeren bir maket yapılıyor. Tabyalarda bulunan maketin bir benzeri de daha önce Kordon'da bulunan Troia maketi idi. Maket ile tabyaların görünümü değiştirilerek daha çekici bir hale getiriyor. Maketin alanın genel bilgisinin öğrenilmesi açısından yararlı olacağı ve yerli-yabancı turistler tarafından ilgi ile karşılanacağı düşünülüyor. Kentteki kaleler, 16. yüzyıla kadar en uygun savunma yapıları iken, gelişen silah ve harp teknikleri karşısında yetersiz kalmaya başladı. Yeni silahların sürat ve etkinliklerine uygun büyük siluet vermeyen ve kademeli savunma imkanı sunan yeni yapılara ihtiyaç duyulunca, tabya mimarisi ortaya çıktı. Çanakkale Boğazı savunmasının merkezini oluşturan tabyalardan Namazgah Tabyası'nın ilk inşa tarihi hakkında kesin bir bilgi mevcut değil. Ancak, 1770'li yıllarda inşa edildiği ve değişik dönemlerde onarıldığı sanılıyor. 1892 yılında ise bugünkü durumu ile yeniden inşa edilmiş. 50 dönüm alan üzerine kurulmuş olan Namazgah Tabyası Kilitbahir Kalesi'ne komşu olarak inşa edilmiş ve kale ile fonksiyonel olarak bir bütünlük içinde kullanılmış. 1915 Deniz savaşları süresince etkin görev yapan tabya, Cumhuriyet döneminde askeri birliklere ev sahipliği yapmış. 1960'lı yıllardan itibaren de kullanım dışı kalmış. Evrensel Gazetesi, Haber: Seçkin Sağlam, 24.08.2006 |
|||||||
8 BİN YILLIK KAFATASI Niğde'nin Bor İlçesi'nin Bahçeli beldesindeki Köşk Höyük'te yapılan kazıda 8 bin yıllık dört kafatası bulundu. 25-30 yaşlarındaki dört erkeğe ait kafataslarının dönemin ölü gömme adeti ve inanışları konusunda ilginç ipuçları veriyor: Bireyin hayata döneceğine inanılarak, bir süre sonra mezar açılıp kafatası alınmış. Yüz kille sıvanarak burun, göz, ağız ve kulaklar yapılmış. Sonra kafatası özel bir mezara gömülmüş. Radikal, Fotoğraf: Kazım Karakaya/AA, 24.08.2006 |
![]() |
||||||
İMAM-I BİRGİVİ'NİN KUR'AN'I VAKIFLAR ARŞİVİNDEN ÇIKTI İzmir'in Ödemiş İlçesi'ne bağlı Birgi beldesinde, 1328 yılından 1983 yılına kadar kaldıktan sonra kaybolan İmam-ı Birgivi tarafından ceylan derisine yazılan Kur'an-ı Kerim'in, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün arşivinde olduğu belirtildi. Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından İmam-ı Birgivi'ye yazdırılan Kur'an-ı Kerim, TRT'nin 1977 yılında yaptığı çekimlerden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından istendi. Genel Müdürlük, eserin gönderilmemesi üzerine Birgi Belediyesi aleyhine dava açtı. Bu sırada eserin, ciltlenmek üzere İzmir'e gönderildiği sırada çalındığı belirlendi. 1981'de İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü, eserin bulunarak teslim edilmesini istedi. 1983'te belediyenin merdivenlerinde kağıda sarılı olarak bulunan Kur'an-ı Kerim, mahkemeye teslim edilince dava kapandı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'in nereye gittiğinden haber alınamadı. Eserin bulunması için 1 yıldan fazla süredir çalıştıklarını söyleyen Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, şunları söyledi: “Bu konuda birçok yere başvurduk. Gazeteci-yazar Hasan Ali Göksoy, eserin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde olduğunu bildirdi. Bizim araştırmalarımızla bu bilgi örtüştü. Resmi yazıyla başvurarak, eserin ilk olduğu yerde, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii ve Türbesi'nde sergilenmesini isteyeceğiz.” Zaman, 24.08.2006 |
|||||||
![]() |
YOZGAT, TARİH DENİZİNİN ÜSTÜNDE OTURUYORMUŞ Yozgat'ta yüzey araştırma ve kazı çalışmaları devam eden Tavium, Çadırhöyük ve Kerkenes dışında, farklı bölgelerde tarihe ışık tutacak 70'i aşkın yerleşim bölgesi tespit edildi. Büyük Nefes köyünde bulunan Galatların Başşehri Tavium'da Avusturya ve Alman, kayıp şehir Pteria'nın yer aldığı Kerkenes'te İngiliz, 5 ayrı medeniyetin izlerine rastlanan Çadırhöyük'te ABD'li arkeologların yüzey araştırması ve kazı çalışması yaptığı Yozgat'ta, tespiti yapılan 70 ayrı yerleşim yerinden Yassıhöyük'te de İtalyan arkeologlar çalışma başlatmak üzere hafta sonunda Yozgat'a gelecek. Avusturya Klegen Furt Üniversitesinden Prof. Dr. Karl Strobel Yozgat'ın komşusu Çorum, Kırıkkale ve Kırşehir'in il sınarlarına kadar uzanan bölgede yaptıkları araştırmada Roma, Tunç Çağı, Bizans, Hitit, İlk Tunç, Galat, Kalkolitik, Genç Kalkolitik, Orta ve Genç Demir Çağı, Osmanlı, Hellenistik, Genç Roma, Erken Bizans dönemlerine ait antik eserler ve yerleşim yerleri tespit ettiklerini söyledi. Bu arada, Yozgat Çamlığı'nda bulunan üzeri işlemeli mermer tabla Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Müze Müdür Vekili Lütfi İbiş, bulunan eserin çeşme musluğu tablası olduğunu, oluşturulacak kurulun yapacağı incelemede hangi döneme ait olduğunun belirleneceğini kaydetti. Zaman, 24.08.2006 |
||||||
SULTANAHMET İLE AYASOFYA BİR TÜRLÜ AYNI MASALDA BULUŞAMIYOR Sultanahmet Camii ile Ayasofya Müzesi, bir türlü aynı kareye girmiyor. Konu İstanbul'un simgesi ya da mimari yapıları olunca ya sadece Ayasofya'ya yer veriliyor ya da Sultanahmet'e. Sanat tarihçisi Semavi Eyice, “Biz kendi kendimize düşman ettik bu yapıları.” şeklinde yorumluyor olayı. Bu konudaki son örnek, iki ayrı 'İstanbul masalı' projesinde yaşandı. İFSAK, 26 Ağustos Cumartesi gününden itibaren “7 İstanbul Masalı” sergisine ev sahipliği yapacak. İstanbul'un tarihi ve kültürel çeşitliliğini göstermek amacıyla hazırlanan proje kapsamında seçilen 6 mekanın (Galata Kulesi, Pierre Loti- Kız Kulesi, Yerebatan Sarayı, Boğaz Köprüsü, Ayasofya) masalları fotoğraflarla anlatılacak. Projede Ayasofya var, Sultanahmet Camii yok. Geçtiğimiz aylarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi de kentin tarihi değerlerini çocuklara öğretmek için gerçekleştirdiği “Masal Masal İstanbul” projesinde Sultanahmet Camii'ne yer verip Ayasofya'ya “efsanesi yok” gerekçesiyle yer vermemişti. Daha sonra tepkiler sonucunda Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın talimatıyla eser sayısı çoğaltılmış ve Ayasofya masallara dahil edilmişti. 10 Eylül'e kadar görülebilecek “7 İstanbul Masalı” sergisinin mekanlarını, projeyi İFSAK'a sunan öğrenci grubu belirlemiş. Grup adına konuşan Burcu Gezegen, mekanları tartışma ya da oylama yapmadan belirlediklerini söylüyor ve ekliyor: “Ama niye Sultanahmet'i dahil etmedik de Ayasofya'yı ettik? Galiba iki yapının dinsel karşıtlığı etkiledi bizi. Amacımız kültürlerarası ilişki kurmaktı ve Ayasofya yurtdışında daha çok ilgi çekiyor diye düşündük.” “Tarihsel olarak temellendirebileceğimiz bir geçinememezlik yok. Biri 4. yüzyılın ikinci yarısında, biri 17. yüzyılın ilk yarısında yapılmış. Biz kendi kendimize düşman ettik bu yapıları. Ayasofya'yı dünyanın yedi harikasından biri olsun diye önerdik mesela. Edirne'deki Selimiye dururken böyle yapmamız komikti. İstanbul'un simgesi diyemeyiz Ayasofya'ya. 45 sene evvel Turizm Genel Müdürlüğü bir kitap bastı. İçine ne kadar uydurma efsane varsa hepsini koydu. Rum rehberlerin bizim aleyhimize uydurduğu ne kadar şey varsa… Yok mihraba yakın yerdeki kırık, nal iziymiş; yok Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'ya atla girmiş. Böyle şey olabilir mi? “ Zaman, Haber: Jülide Karahan, 24.08.2006 |
|||||||
İSRAİL'DE ANTİK SU MİMARİSİ BULUNTULAR İsrail'li arkeologlar bölgeyi fetheden Perslerin çölü cennete çevirmek için geliştirdikleri bir sulama sistemini açığa çıkardılar. Havuzlar, sulama boruları ve yer altı tünellerinden oluşan bu sistem İncil'de adı geçen Judea Krallığı'nın en büyük sarayı için inşa edilmişti. Arkeologlar 1954'de 2.4 hektarlık bir alana yayılmış olan ve bugün üzerinde Ramat Rachel çiftliğinin bulunduğu sarayı ortaya çıkartmışlardı. Son yapılan kazılarla 70 metrekare büyüklüğünde bir sulama sistemi bulundu. Tel Aviv Üniversitesi'nden arkeolog Oded Lipschits “Çok büyük bir saraydı ve Kudüs'dekilerden bile daha güzeldi. Kabaca Geç Demir Çağı'ndan MÖ 7. yüzyıla kadar uzanan bir tarihe sahip” demekte. Heidelberg Üniversitesi ile birlikte yapılan kazıların başkanı olan Lipschits'in söylediğine göre, sarayın alt yapısı yüzyıllar boyunca Babillilerin, Perslerin, Romalıların ihtiyaçlarını karşılamak için birçok defa değiştirilmiş. Fakat su sistemini elden geçiren ve onu gerçekten mükemmel hale getirenler MÖ 539'da bölgenin kontrolunu Babillilerden alan Persler olmuş. Lipschits'in söylediğine göre sisteme küçük şelaleler bile eklemişler. Kazıda görev alan Tel Aviv Üniversitesi arkeologlarından Yuval Gadot, sulama sisteminin tam olarak nasıl çalıştığının henüz kesin bilinmediğini söyleyerek “Büyük olasılıkla evlerin çatılarından aşağıya süzülen yağmur suyu, kanallar aracılığı ile toplanıp havuzlarda veya yer altı sarnıçlarında birikiyordu.Buralardan da mahsullerin veya bahçelerin sulanması için tekrar aktarılıyordu” dedi. Reuters ve Yahoo News, Haber: Corinne Heller, Der. Ali Yamaç, 23.08.2006 |
![]() |
||||||
2010 YOLUNDA İSTANBUL NE YAPMALI? Bilindiği gibi bu kasım ayında Avrupa Kültür Bakanları Konseyi'nde İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti (AKB) adaylığı kesinleşmiş olacak. AKB projesinin Avrupa'da gitgide salt bir turizm projesine dönüşme tehlikesine karşın İstanbul'un tavrı olumlu bir dönüm noktası olabilir ve projenin kendini yenileme fırsatını yaratabilir. Bu nedenle İstanbul'un duruşunu belli etmesi çok önem kazanıyor. Zaten kültürel açıdan fazlasıyla zengin ve bu zenginliği nasıl sunacağını hala çözememiş İstanbul'un diğer AKB adaylarının stratejilerinden çok farklı bir tutum takınması gerek. Bu tavır, bundan sonraki AKB için de bir model oluşturabilecek kadar radikal, gerçekleştirilebilir ve odaklanmış olmalı. İstanbul 2010 yürütme ve danışma komiteleri 'katılımcılık' ve 'kültürel çeşitliliğin yansıtılması' konusunda hemfikirler. Ancak bu iki kavram pratikte nasıl işlerlik kazanacak, bunun modelini nasıl oluşturmak gerek? Özellikle devlet kurumlarında telaffuz edilen 'Katılımcılığı destekliyoruz, herkesin projesini dinliyor uygun olanları dahil ediyoruz' söylemi şu aşamada belki taraftar toplamak için cazip gelebilir, ama sorumlu kişiler belli olduğunda, kabak o kişilerin başında patlayacak demektir. Çünkü, örneğin Fikirtepe Ağaç Oymacılığı El Sanatları Derneği(!) gelip 'Bizim derneğin çalışmalarını da 2010 kapsamında sergileyin, AB fonlarından bizi de destekleyin, katılımcı olmayı vaat etmiştiniz hani?' dediğinde nasıl bir argümanla durulacak belli edilmesi gerekiyor. Öte yandan Türkiye'nin hem güçlü hem de yumuşak karnı olan 'kültürel çeşitlilik' ve AKB çerçevesinde bu çeşitliliğin yansıtılması da, eğer pozisyonlar doğru tanımlanmazsa tam arapsaçına dönecek bir tavır haline gelebilir. Özellikle İstanbul 2010 projesinin esas sahibinin belli edilemediği düşünülürse, bu sorun projeyi baltalayacak ciddi bir etken haline dönüşebilir. Tamamen sivil inisiyatif girişimi ile başlatılan adaylık süreci, merkezi hükümetin desteği ile sonuçlandı gibi görünüyor. Ancak iş parlamaya başladıkça sahip olmak isteyenler artacak. Bu durumda koordinasyon sağlanamazsa, İstanbul 2010 senesine kadar, merkezi hükümet, valilik, belediye ve sivil inisiyatif Kurumları tarafından dört bir köşesinden çekiştirilecek, tutarlı bir projeyle 2010'a girmek de İstanbul'a nasip olmayacaktır. 2010 AKB olarak İstanbul'un ideoloji olarak duruşunu belli etmesi, projede rol alan kurumların farklı profilleri yüzünden pek de kolay olmayacak. Bu nedenle 'kültürel çeşitliliğin yansıtılması' ekseni çok doğru bir eksen gibi görünüyor. Bu doğabilecek tüm sürtüşmelerin önüne geçebilecek bir söylem. Ancak 'nitelik' ve 'süreklilik' kavramları her şekilde olmazsa olmaz şart olarak bu eksenin iki ucu olarak şimdiden belirlenmeli. Çok temel birkaç prensip kararın yürütme ve danışma kurulları tarafından alınması, çerçevenin belli edilmesi için yeterli olacaktır aslında. Tekil projelerin elenmesi: 2010 İstanbul AKB projesi çerçevesinde 'Hiçbir şekilde tekil etkinliklere destek verilmeyecek, bunlar programa alınmayacak' kararı verilmeli. Bu sayede, sadece ve sadece 2010 yılı içinde yapılmak istenen aslında ne İstanbul'a ne AKB projesine öncesinde ve sonrasında katkısı olmayacak projelerle baş etmekten kurtulu. Pek çok kurum, kuruluş, özel veya tüzelkişilik 2010 için çeşitli projeleri gerçekleştirmek için AKB komitesine başvurup yer, programda görünme ve para talebinde bulunacak. O yıl içinde düzenlenecek bir konser, bir sergi, konferans vs. ne kadar iyi planlanıp organize edilirse edilsin, ertesi yıl unutulacak ve İstanbul'a hiçbir şey kazandırmış olmayacak. Sürdürülebilirliğin sağlandığı modellerin geliştirilmesi: Tekil projelerin geri çevrilebilmesi için sürekliliğe prim veren bir tavrın benimsenmesi gerekir. Ancak bu sayede 2010 İstanbul projesi, saman alevi etkisi gösteren bir festivalden öteye geçebilir ve AB için AKB projesinde yeni bir model geliştirilmiş olur. Bu iki prensip sayesinde 'katılımcılık' ve 'kültürel çeşitlilik' söylemlerine sığınıp niteliksiz içeriğe sahip pek çok proje de daha baştan filtrelenmiş olur. Ayrıca güç ve parayı elinde bulunduran devlet kurumlarının da 'Parayı verdim düdüğü de istediğim gibi çalarım' mantığıyla üretilen ve niteliksiz olabilecek pek çok projeyi de regüle edecek yegane prensip bu olacaktır. Projelerin delege edilmesi: 2010 İstanbul AKB projesi çerçevesinde hiçbir proje yürütme komisyonu üyeleri tarafından geliştirilip yürütülmemelidir. Projeler yukarıdaki prensiplere sadık kalacak şekilde sürekliliği ve sürdürülebilirliği garanti eden başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere kamu ve özel sektör kurumları tarafından geliştirilmeli, 2010 İstanbul yürütme kurulunun onayına sunulmalı ve yine bu kurumlar tarafından yürütülmelidir. Aksi takdirde 2010 İstanbul Yürütme Kurulu projelerin müellifi konumuna geçer ki bu da savunulan katılımcılık söyleminin önünü tıkayacak en büyük yanlış olur. Proje alanlarının dağılımı: 2010 İstanbul yürütme ve danışma komiteleri, farklı alanlarda yürütülecek projeler için dengeli bir dağıtım çerçevesi çizmelidir. Aksi takdirde örneğin halk müziği, dans ve el sanatları konusunda proje yığılması olurken mimarlık veya çağdaş sanatlar konusunda çok az proje İstanbul 2010 çerçevesinde yer bulabilir. Şeffaflık: 2010 İstanbul yürütme ve danışma kurulları şeffaflığı savunurken şeffaf olma konusunda yeterli çabayı bugüne dek henüz gösteremedi. Ancak bu acımasız bir eleştiri olarak algılanmamalı. Henüz profesyonel kadrolarını ve mekanını oluşturamadıklarını düşünürsek, bu konu için çok geç kalmış sayılmazlar. Şeffaflık emek isteyen bir kavram. Bunun için 2010 İstanbul yürütme ve danışma kurullarının tüm karar ve toplantılarını takip edip bunu yayımlayacak bir personelin istihdam edilmesi ve elinde yeterli yayın ve duyuru imkanlarının olması gerekiyor. Aksi takdirde şeffaflık sözde kalan bir söylem olacaktır. Radikal, Ömer Kanıpak: Arkitera Mimarlık Merkezi, 24.08.2006 |
|||||||
HİTİT DÖNEMİNE AİT 12 PARÇA ESER ELE GEÇİRİLDİ Yozgat Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü ekipleri, Hitit Dönemi'nden kalma 12 parça tarihi eseri satmak isteyen 1 kişiyi suçüstü yakaladı. Alınan bir ihbarı değerlendiren ekipler, alıcı gibi davranarak, Yozgat'ın Saraykent İlçesi yakınlarında, Hitit Dönemi'ne ait 12 parça tarihi eseri satmak isteyen 35 yaşındaki Faruk Turgut ile bağlantı kurdu. Turgut ile birlikte pişmiş topraktan yapılmış insan başı, bereketi simgeleyen boğa başı, Doğa Tanrıçası olarak adlandırılan ejderha başı figürleri ile birlikte ağırlık ölçüsü olarak kullanılan parçalardan oluşan 12 tarihi eser ele geçirildi. Yozgat Müze Müdürlüğü görevlilerince yapılan inceleme sonucu ele geçen tarihi eserlerin Hitit Dönemi'ne ait eserlerden olduğu ve bunların ilgili yasa gereği bulundurulması ve alım-satımının yasak olduğu belirlendi. Operasyon sonrasında elinde bulunan tarihi eserleri alıcı gibi davranan, Kaçakçılık ve Organize Şube Müdürlüğü ekiplerine suçüstü yakalanan Turgut gözaltına alınırken, ele geçen eserler Yozgat Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Vatan, 23.08.2006 |
HASANKEYF'İ KURTARMA PROJESİ Anavatan Partisi, Hasankeyf'i kurtarma projesi hazırladı. Anavatan Partisi Genel Sekreteri Muharrem Doğan, projenin uygulanması halinde, 12 bin yıllık bir uygarlığın başkenti olan Hasankeyf'in kurtarılabileceğini söyledi. Muharrem Doğan parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, 50 ila 60 yıl kullanılacak bir baraj için 12 bin yıllık tarihin yok edilmemesi gerektiğini vurguladı. Doğan, "Enerjinin daima alternatifleri vardır. Enerji sadece sudan değil, doğalgazdan, kömürden, rüzgardan ve güneşten de elde edilebilir. Ancak bir daha geri döndürülmeyecek 12 bin yıllık uygarlık ve kültürün başkenti olan Hasankeyf'in alternatifleri hiç yoktur." Doğan, hazırladıkları alternatif projenin uygulanması durumunda hem Hasankeyf'in kurtarılabileceğini, hem de Ilısu Barajı'nın faaliyetini sürdürebileceğini kaydetti. Trt/Haber, 23.08.2006 |
||||||
İŞTE SAĞLAM BİR İSKELET! Brezilya'nın kuzeyindeki Amazon bölgesinde 800 ile 1200 yılları arasında gömülen bir yerlinin ilk kez bozulup dağılmamış halde bulunan iskeleti gün ışığına çıkarıldı. İskeletin mükemmel biçimde bulunduğu, 1.50-1.60 metre boyundaki yerlinin cinsiyetinin saptanamadığı, ancak bir gence ait olduğunun anlaşıldığı açıklandı. Yerlinin, 'Paredao' olarak anılan, 8-12'nci yüzyıllarda yaşadığı belirtiliyor. Radikal, 24.08.2006 |
|||||||
![]() |
İZMİT'İN TARİHİ SAAT KULESİ BAKIMSIZLIKTAN KURTULUYOR İzmit'in sembolü haline gelen 104 yıllık saat kulesi restore edilecek. Çalışmayı gerçekleştirecek firmanın belirlenmesi için ihaleye çıkılacak. İhaleyi kazanan firma yer tesliminin ardından 3 ay içinde çalışmasını tamamlayacak. 1970 yılında gördüğü restorasyondan bu yana kulede ciddi anlamda hiçbir çalışma yapılmadı ve kendi haline terk edildi. Çok sayıda yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği saat kulesinin bazı kısımları yıpranmış, üzerinde rastgele yazılmış yazılar bulunuyor ve çeşme suları kulenin altına akıyor. Anıtlar Yüksek Kurulu'na başvuran Büyükşehir Belediyesi, uygunluk onayını aldıktan sonra çalışmalara başladı. Tarihi kuledeki hasarlar tespit edilerek tamiratı yapılacak. Ayrıca kuleye ait süslemeler gözden geçirilerek eksikler varsa aslına uygun olarak yerine konulacak. Av Köşkü ile Atatürk Heykeli arasında yer alan İzmit'in sembolü saat kulesi, İzmit Mutasarrıfı Musa Kazım Bey tarafından Sultan 2. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yıldönümü nedeniyle, 1902 yılında Mimar Vedat Bey'e yaptırılmıştı. Zaman, 23.08.2006 |
||||||
ALACAHÖYÜK KAZILARININ 100. YILDÖNÜMÜ KUTLANIYOR Alacahöyük Kazı Başkanı Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, 2007 yılında kutlanacak olan 'Alacahöyük Kazılarının 100. Yıldönümü' dolayısıyla bir program hazırlandığını açıkladı. Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, Anadolu'nun ilk arkeolojik kazı merkezi olan Alacahöyük'ün, ortaya çıkarılan buluntular açısından Hitit medeniyetiyle ilgili çok önemli bilgiler sunduğunu belirtti. Prof. Dr. Çınaroğlu, kazı çalışmalarının 100. yıldönümü dolayısıyla hazırlanan kutlama programı hakkında bilgiler verdi. Yıldönümü kutlamaları için hem Ankara Üniversitesi Rektörlüğü hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çeşitli programlar hazırlandığını ifade eden Çınaroğlu, "22 Ağustos 2007 yılında, Anadolu'nun ilk arkeolojik kazı alanı olan Alacahöyük'te, çalışmaların başlamasının 100. yıldönümünü muhteşem bir programla kutlayacağız. Kutlamanın amacı, bugüne kadar yapılan çalışmaları ortaya koymak ve tarihi değerleriyle Çorum'u daha iyi tanıtmaktır" dedi. Kazı çalışmaları gibi yıldönümü kutlamalarının da Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ankara Üniversitesi işbirliğinde düzenleneceğini kaydeden Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, "Program çerçevesinde, restorasyon çalışmaları tamamlanacak olan Hitit Barajı ile kral mezarlarının açılışı yapılacak. Narlık'tan Alacahöyük'e giriş yoluna sfenksli kapı kabartmaları ve sfenkslerin birer kopyası yerleştirilecek. Ayrıca kutlamalar çerçevesinde Alacahöyük kazıları ile ilgili bir sempozyum da düzenlenecek" diye konuştu. Turizm Gazetesi, 23.08.2006 |
![]() |
||||||
![]() |
AYASOFYA'NIN ŞEREFELERİ DÖKÜLÜYOR Her gün binlerce turistin ziyaret ettiği Ayasofya Müzesi'nin şerefesinde yer alan taştan yapılmış korkuluklar tehlike saçıyor. Bir yıldır tamir edilmeyi bekleyen korkuluklar onarılmadığı takdirde her an birinin başına düşebilir. Binlerce yıllık tarihi olan, birçok medeniyete tanıklık eden, tarihi boyunca sayısız tamiratlar gören Ayasofya Müzesi şerefelerinin korkulukları yıkılmaya yüz tutunca Müze Müdürü Mustafa Akkaya harekete geçti. 22 Haziran 2005 tarihinde İstanbul Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü'ne bir yazı yazarak, minarelerin korkuluklarında bulunan taşların aşağıya düşerek tehlike yaratmaması için 'ivedilikle' onarılmasını istedi. Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü ise, ön çalışma yaparak minare şerefelerinde inceleme başlattı. Görevlendiren Yüksek Heykeltıraş Ali Osman Avşar da yaptığı çalışmada minare şerefelerinin yıkılmak üzere olduğunu raporları ile kanıtladı. Avşar raporunda 'Korkulukların yenilenmesi can güvenliği açısından gereklilik arz etmektedir' dedi. Avşar bunun maliyetinin de 11 bin YTL olduğunu tespit etti. Ancak bu arada Ayasofya Müze Müdürü Mustafa Akkaya'nın tayini Samsun'a çıktı. Yerine ise Jale Dedeoğlu müze müdürü olarak atandı. Dedeoğlu döneminde bürokrasinin ağır işlemesi yüzünden bir türlü onarım başlayamadı. Yaklaşık bir yıldır yapılmayı bekleyen şerefe korkulukları geçen süre içerisinde daha fazla atıl duruma geldi. Geçen ay mahkeme kararıyla Ayasofya Müzesi Müdürlüğü görevine yeniden başlayan Mustafa Akkaya, 'Onarım için hızlı bir şekilde hareket edeceğiz' dedi. Akşam, Haber: Devrim Tosunoğlu, 23.08.2006 |
||||||
KAMONDO APARTMANI KAZAK ŞİRKETİNİN OLDU İstanbul Galata'da bulunan metruk haldeki ünlü Kamondo Apartmanı, Kazaklara satıldı. 1492 yılında İspanya'yı terk etmek zorunda kalan ve önce Venedik'e sonra İstanbul'a yerleşen Kamondo ailesinin inşa ettirdiği Kamondo Apartmanı bölgenin en eski tarihi binası konumunda. Binayı ana hissedarı olduğu Beyoğlu A.Ş. aracılığıyla satın alan Kazak şirketi Capital Partners'in Kamondo Apartmanı için 1 milyon dolar ödediği öğrenildi. Kazakların restorasyon çalışmaları için 4 milyon dolar ayırdığı apartmanda yapılacak 8 rezidans üst gelir grubuna pazarlanacak. İstanbul'un modernleşmesinde önemli rol oynamış Osmanlı'nın Rothschild'leri olarak adlandırılan Galata bankerlerinin en ünlülerinden Kamondo ailesinin adını taşıyan apartmanın hisseleri 8 Türk ailesinin elinde bulunuyordu. ![]() Kamondo ailesi bu apartmanın dışında İstanbul'da Saatçi Han, Yakut Han, Kuyumcular Han, Lüleci Han, Gül Han gibi binalar ile Bankalar Caddesi'ndeki ünlü 'Kamondo Merdivenleri'ni de inşa ettirmişti. Bir dönem ailenin İstanbul'daki apartmanlarının sayısı 255'e ulaşmıştı. Venedik'te yaşayan İspanyol-Portekiz kökenli Kamondolar, 17'nci yüzyılda İstanbul'a yerleşmiş Yahudi bir aile. Osmanlı'da gayrimenkul edinme izni alan ilk yabancı uyruklu kişi olan Abraham Kamondo, kardeşi Isak ile birlikte 'Isak Kamondo ve Şürekası' isimli bankayı kurarak, Kırım Savaşı'nda Osmanlı devletini finanse etti. Dersaadet Tramvay şirketinin de ortakları arasında yer alan Kamondolar, İstanbul'da ilk belediyenin oluşumunda da rol aldı. Osmanlı sarayı ve yabancı finans kaynakları arasında dış borçlanma için aracılık yapan Kamondo ailesi sonradan Paris'e yerleşti. Geçmişte Kamondo Apartmanı'nda yaşayanlar arasında Abidin Dino, Arif Dino, Ahmet Hamdi, Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday gibi ünlü isimler bulunuyor. İnşaat projeleri Kazkommertsbank'ın da dahil olduğu bir grup güçlü Kazak bankası tarafından desteklenen Capital Partners geçtiğimiz ay Bodrum'da içinde marina, golf sahası ve otel yapacağı 14 koyun bulunduğu 4 milyon 800 bin metrekarelik arazi satın aldı. Capital Partners'ın geçen yıl aldığı ve restorasyonunu tamamladığı Galata'daki 110 yıllık tarihi bina Rizzo Apartmanı'nda yapılan 7 rezidans ise 300 bin dolardan satıldı. Milliyet, Haber: Songül Hatısaru, 23.08.2006 |
|||||||
SİT KURULU'NDAN ŞAŞIRTAN BİR KARAR: OLMAYAN KİLİSEYİ KORUMAYA ALDILAR İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 1970'li yıllarda yıkılan ve bulunduğu alana ilkokul inşa edilen Ortodoks Kilisesi'nin karşısındaki arazinin inşaat hakkını düşürttü. Yalnızca kilisenin kapısının kaldığı bölgeyi "tescilli alan" ilan eden kurul, Buca Belediyesi'ne yazı göndererek, inşaat hakkının 5 kattan 2 kata düşürülmesini istedi. Kurul, karara gerekçe olarak, inşaat hakkı düşürülen arsanın "tescilli alan" karşısında bulunmasını gösterdi. Kilisenin bahçe kapısı ile arasında yaklaşık 135 metre olan arsaların inşaat hakkının düşürülmesine tepki gösteren Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy, "Gülünç bir karar. Ortada korunacak bir yapı yok ki" dedi. Buca Adatepe Mahallesi'nde yer alan Ortodoks Kilisesi 20. yüzyıl başlarında İsa'nın havarilerinden Ayos Yanis adına yaptırıldı. Yunanlıların 9 Eylül 1922'de İzmir'i terk etmelerinin ardından kilise boşaltıldı. 1970 yılında kilisenin yıkılarak yerine camii yapılması istendi. Dönemin mahalle muhtarları ve çevre sakinleri imza toplayarak bu karara karşı çıktı ve alana ilkokul yapılmasını istedi. Mahalle sakinlerinin talebi uygun bulundu ve dönemin İzmir Valisi Namık Kemal Şentürk tarafından alana ilkokul yapıldı. Ortodoks Kilisesi'nin bulunduğu ve bahçesiyle beraber yaklaşık 6 dönüm olan arsaya 1974 yılında Ahmet Kutsi Tecer İlkokulu yapıldı. Yapılan inşaatın ve yıkım çalışmalarının ardından kiliseden geriye yalnızca bahçe giriş kapısı kaldı. Ancak, İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kurulu, ilçe ile ilgili "tescilli alanları" belirlediği haritada, "ortada olmayan kiliseyi" de koruma altına aldı. Vatandaşlar, arsalarına inşaat yapmak için yasa gereği kuruldan izin almak zorunda kaldı. Kurul, 2002 yılında eski kilise bahçesinin karşısındaki arsaların inşaat hakkının 2 kata düşürülmesi yönünde karar verip, Buca Belediyesi'nin bu doğrultuda imar plan düzenlemesi yapmasını istedi. Belediye, bu plan düzenlemesini yapmadı. Ancak, Abdullah Hacıoğlu adlı vatandaş arsasına inşaat yapmak için kuruldan izin talebinde bulununca Buca Belediyesi ve kurul karşı karşıya geldi. Kurul, söz konusu alanda Buca Belediyesi'nin öngördüğü 5 kat imar için izin vermedi. Bunun üzerine Buca Belediyesi, meclis toplantısında karar alıp, eski kilise bahçesi karşısında yer alan yaklaşık 1300 metrekare arsanın inşaat hakkını 5 kattan 2 kata düşürdü. Bu duruma tepki gösteren ve vatandaşların mahkeme yoluyla kurul kararına karşı hakkını araması gerektiğini belirten Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy "İzmir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kurulu gülünç bir karar aldı. Kurul, böyle ilginç kararlar alıyor. Kilise zaten yıkılmış yerine ilkokul yapılmış. Ortada korunacak bir tarihi eser yok ki. Ne yapacaklar okulu yıkıp, kilisenin temellerini mi çıkaracaklar. Kurul, raportörlerin verdiği bilgilere göre karalıyor. Kurul karar almadan önce gelip yerinde inceleme yapmalı." Yeni Asır, Haber: Nil Kuyumcu Aksüyek, 23.08.2006 ÇATALHÖYÜK EYLÜLDE DE AÇIK Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi ve Sermet Çifter Salonu'nda yer alan 'Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük' sergisi eylül ayında da açık. 30 Eylül'e kadar açık kalacak sergideki “çocuk atölyesi” de devam ediyor. Bugüne kadar 300 çocuğun katılımıyla gerçekleştirilen bu atölyelerde üretilen resimler ve heykeller, serginin bitimine yakın Sermet Çifter Salonu'nda sergilenecek. Türkiye Gazetesi, 23.08.2006 |
BELGESELİN GALASI APOLLON TAPINAĞI'NDA YAPILACAK Ege Bölgesinin önemli turizm merkezlerinden olan Didim'in tarihinin canlandırıldığı, ''Kehanetler Ülkesi Didim'' belgeselinin gala gecesi, 31 Ağustos'ta Apollon Tapınağı'nda gerçekleşecek. Didim Belediye Başkanı Mümin Kamacı, yaptığı açıklamada, belediyenin de destek verdiği belgeselde Didim'in çevresinin kültür ve turizm zenginliklerinin anlatıldığını anımsattı. ''Kehanetler Ülkesi Didim'' adlı belgeselin çekimlerinin 15 gün sürdüğünü anlatan Kamacı, belgesel ile Anadolu'nun en eski ve önemli kehanet merkezi olan antik dönemde tanrı Apollon'un evi olarak bilinen Apollon Tapınağı'nın görkemli gizemiyle izleyenleri binlerce yıl geriye götüreceğini ifade etti. Belgeselin yönetmeni Remzi Kazmaz, Didim'de bulunan Apollon Tapınağı'nın antik çağda önemli bir kehanet merkezi olması özelliğinden yola çıkılarak belgeselin planlandığını bildirdi. Belgesel kapsamında ayrıca Milet, Priene, Heraklia ve Bafa Gölü'nün anlatıldığını belirten Kazmaz, şunları söyledi: ''Aylar süren araştırma sonucunda planlanan ve tarihi gerçeklerden yola çıkılan belgeselde, tarihi değerlerin yanı sıra kurmaca sahneler de yer alacak. Apollon Tapınağı'ndaki kahinlerden, bilim ve felsefenin babası sayılan Miletli Thales'e, bugün bile birçok kente örnek olacak kadar güzel planlanmış Priene Antik Kenti, Heraklia Beşparmak dağlarının sarp yamaçlarından, gizli manastırlar ve tarih öncesi çağlara ait mağara resimleri, Bafa Gölü'nün tanrısal aşklara konu olan olağanüstü doğal güzelliği gibi birçok yönü izleyicileri büyüleyecek.'' Belgeselin bir başka yönünün de sanatçı Tolga Çandar'ın, 2500 yıl önce Apollon için yapılmış bir ilahiyi yeniden yorumlaması olduğunu belirten Kazmaz, belgeselin gala gecesinin 31 Ağustosta Apollon Tapınağı'nda yapılacağını, geleneksel Didim Barış Şenlikleri süresince de izlenilebileceğini kaydetti. Aydın Denge, 23.08.2006 TRALLEİS'E EK ÖDENEK Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Tralleis Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı, yaptığı açıklamada, Tralleis Antik Kenti'nin bu yılki çalışmalarının 3 Temmuzda başladığını anımsatarak, kazıların verimli geçtiğini söyledi. Kazıların ilk başlangıcında, 25 bin YTL ödenek aldıklarını ve bu ödeneğin bittiğini ifade eden Prof. Dr. Yaylalı, ''Ödeneğimiz bittiği için, Tralleis Kazıları için Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmelerinden 75 bin YTL ek ödenek aldık'' diye konuştu. Aydın'ın elverişli iklimi ve kazı ekibinin tamamının Adnan Menderes Üniversitesi'nden olması nedeniyle kazıların erken bitirilmesi sorunlarının olmadığını vurgulayan Yaylalı, kazıları eylül ayının sonuna kadar devam ettirmeyi hedeflediklerini ifade etti. Kazılarda şu ana kadar MÖ 3. yüzyıl ile 6. yüzyıl arasında değişen sürelerde yapılmış seramik ürünleri ile MS 2. yüzyıldan kalma sütun başlıkları bulduklarını açıklayan Yaylalı, çalışmaların yoğun bir şekilde devam ettiğini söyledi. Tralleis Antik Kenti'nin simgesi konumunda bulunan ve olası bir depremde yıkılma tehlikesi bulunan üç gözlerin onarımı için sponsor arayışında olduklarını belirten Prof. Dr. Yaylalı, şunları kaydetti: ''Tralleis Derneği, Japan Tobacco İnternational şirketi ile temas halinde. Şirket, daha önce bu tür kazılara sponsor olmuş. Biz de şirket ile oturup konuşacağız. Anlaşabilirsek, üç gözlerin onarımı için sponsor olacaklar.'' Aydın Denge, 23.08.2006 |
||||||
YAYLADAĞ'DAKİ TARİHİ YAPILARIN GÜVENLİĞİ YOK Hatay'da bulunan St. Pierre Kilisesi, Siemon Manastırı ve İsos Harabeleri gibi kazı alanları ile Yayladağı Sınır Kapısı, güvenlik donanımı ile ilgili ciddi yatırımlar bekliyor. Hatay Valisi Ahmet Kayhan, yaptığı açıklamada, “medeniyetlerin buluşma noktası” olan kentlerinin binlerce yıl öncesine dayanan tarihi geçmişi, bu tarihin günümüzdeki eserleri, yeni çıkarılan eserleri ile ön plana çıktığını ayrıca, Cilvegözü ve Yayladağı sınır kapıları ile Türkiye ve Suriye arasında köprü olduğunu kaydetti. Cilvegözü Sınır Kapısı'nda TOBB destekli yapılan yenileme çalışmalarına karşın, bir süre önce gündeme gelen Yayladağı Sınır Kapısı'ndaki güvenlik sorununun ''en kısa sürede aşılması gereken önemli bir sorun'' olduğunu vurgulayan Kayhan, şunları söyledi: ![]() “Yayladağı Sınır Kapısı'ndan yılda 26 bin araç ve 65 bin kişi giriş yapıyor. Bu kapıda güvenlik ne yazık ki yetersiz. Oldukça yoğun olan bu kapının güvenli ve modern bir yapıya kavuşması için çalışıyoruz. Bunun için proje hazırladık. Proje için ihale yapılacak ve Yayladağı, Cilvegözü Sınır Kapısı'nda olduğu gibi şehrimize yakışır modern güvenlik donanımına sahip bir kapı olacak.” Adeta tarih fışkıran kentlerinde tarihi mekanlardaki güvenlik sorununun da önemli boyutta olduğunu ifade eden Kayhan, şöyle devam etti: “Kazı çalışmaları ile sürekli yeni eserler gün yüzüne çıkarılıyor. Her yıl kilise, manastır, mozaik müzesi ile diğer tarihi mekanları onbinlerce turist ziyaret ediyor. Bu mekanlarda da güvenlik fiziki şekilde sağlanmaya çalışılıyor. Belki St. Pierre Kilisesi'nin akşam güvenliğini sadece kapısını kilitleyerek sağlayabilirsiniz, ancak diğer mekanlarda önemli güvenlik donanımına sahip olmamız gerekir. Özellikle açıktaki bir zenginliği kilitleme gibi şansımız yok. Sürekli yeni eserler gün yüzüne çıkarılıyor ama kazı alanlarında güvenlik elemanı, kamera sistemi bile bulunmuyor. Sonuçta kaçak kazı sayısı da artıyor.” Bu arada Hatay Müze Müdürlüğü yetkilileri de Erzin'de bulunan İsos (Epifenya) Harabeleri'nde kaçak kazı sonucu Roma dönemine ait önemli bir mozaik bulunduğunun belirlendiğini bildirdiler. İsos Harabelerinde güvenliğin yeterli olmaması nedeniyle sürekli kaçak kazı yapılmasından şikayetçi olan yetkililer, şunları söylediler: “Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar ekiplerinin başarılı çalışması sonucu harabelerde kaçak kazı yapan kişilerin çektiği CD görüntüleri ele geçirildi. Görüntüler bize bu bölgede önemli bir mozaik varlığını gösterdi. Biz de söz konusu alanda yaptığımız incelemede mozaik esere ulaştık. Bu eseri çıkarmak için kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 35 bin YTL talep ettik. En büyük endişemiz elimizdeki bu zenginlikleri yeterli güvenlik önlemi olmadığı için koruyamamak ve kaybetmek.” Turizm Gazetesi, 23.08.2006 |
|||||||
HEREDOT'UN TUZLASI BULUNDU 'Kaşif' belediye başkanı, Türkiye'nin ilk antik tuzlasını buldu. Muğla'nın Ortaca İlçesi'ne bağlı Dalyan beldesindeki tuzla, Heredot tarihine geçmişti. Çok eski zamanlarda İztuzu'ndan tuz çıkarıldığını duyan Dalyan Belediye Başkanı Suat Tufan, yaşlılarıyla tek tek konuşarak bölgeyi taramaya başladı. Nihayet suların alçaldığı bir dönemde aradığı yeri bulan Tufan, burayı Kaunos kazılarını yürüten Prof. Dr. Cengiz Işık'a da gösterdi. Işık, "37 yıldır burayı arıyorduk. Çok büyük bir arkeolojik buluşa yol gösterdiniz" derken arkeologlar ilk kez bir antik tuzlanın bulunması ve tuzlanın çanaklarının, binlerce yıl geçtiği halde sağlam kalması nedeniyle keşfin büyük önem taşıdığını vurguladı. Heredot, Kaunosluların tuz ve tuzlu balık ticareti yaptığını yazmış, tarihçi Plinius da Kaunos tuzunun antikçağlardaki göz merhemi yapımında tercih edildiğinden söz etmişti. Radikal, Fotoğraflar: Kenan Çetin /DHA, 23.08.2006 |
![]() |
||||||
MERYEMANA EVİ'Nİ SIRLARI MI KORUYOR Meryemana'nın mezarını arayanlar esrarengiz bir şekilde ölmüştü, evi de ilahi bir mucize ile yangından kurtuldu. Kısa bir süre önce yazdığı romanı Tımarhane Adası'nda Meryemana'nın mezar yeriyle ilgili ilginç iddialar ortaya atan Mehmet Coral yangının beş yerde birden çıkmasının ve eve 1.5 metre kala durmasının tesadüf olamayacağını söylüyor. Bülbül Dağı'nda çıkan yangının Meryemana Evi'ne 1.5 metre kala durmasının ilahi bir mucize olarak yorumlanması, Mehmet Coral'ın "Tımarhane Adası" romanında ortaya attığı iddiaları yeniden gündeme getirdi. Meryemana'nın İsa'nın çarmıha gerilişinden sonra Kudüs'te kalmayıp Efes'e geldiği ve yaşamının geri kalan kısmını burada geçirdiği biliniyor. Bugün yerli ve yabancı, Müslüman ya da Hıristiyan pek çok insan, Bülbül Dağı'ndaki Meryemana Evi'ni bu yüzden ziyaret ediyor. Ancak bilinmeyen, gizemini koruyan bir konu var, o da Meryemana'nın mezarının nerede olduğu. Mehmet Coral'ın romanı "Tımarhane Adası"nda, annesinin vasiyetini yerine getirmek için Meryemana'nın mezarını arayan bir arkeoloğun başından geçenler anlatılıyor. Kitabın ana karakteri Meryemana Mezarı'nın ararken yaşamını yitiren bir arkeologdan esinlenerek yaratılmıştı ve mezar yeriyle ilgilenen üç kişi daha tuhaf bir şekilde yaşamlarını yitirmişlerdi ve hepsi de gerçek kişilerdi. Kitapta, 1979'da Papa II. Jean Paul'ün Türkiye'ye gizli bir ziyaret yaptığından tutun da, Meryemana'nın kabrinin yeriyle ilgili olarak Mevlana'dan tebliğler aldığına kadar birçok esrarengiz iddia aktarılıyor. Ayrıca tıpkı Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi kitabındaki gibi, her iddianın mantıklı bir açıklaması yapılıyor. Coral da, kitabında anlattığı her şeyin arkasında. Hatta yazdığı konuyu daha kimseye anlatmamışken, Meryemana'nın mezarıyla ilgilenmemesi için tehdit telefonları aldığını bile söylemişti Coral. Romanda anlatıcının arkadaşları olarak adı geçenlerden biri de gazeteci Yaşar Aksoy. O da uzun yıllar Meryemana'nın mezarı hakkında araştırmalar yapmış. Romanda bahsedilen ve Papa II. Jean Paul'ün 1979'daki resmi Türkiye ziyaretinden bir gün önce gizlice gelip bazı kişilerle görüşmeler yaptığı iddiasına şöyle cevap veriyor: "Bu görüşmenin yapıldığı odanın içinde değildim ama nerede, ne zaman yapıldığını biliyorum. Papa'nın görüştüğü kişiler de Sabahat Akşiray ve dönemin Selçuk Belediye Başkanı Cahit Tanman'dı." İddiaya göre, Papa'nın görüştüğü kişiler Meryemana'nın mezarının yerini biliyordu ve Papa onlarla bunu öğrenmek için buluştu. Halen İzmir'de özellikle spastik çocuklara yönelik yaptığı yardımlarla tanınan ve halen faaliyettte bulunan İnsan Dost İhsan Vakfı'nın başkanı Sabahat Akşiray kitapta, Mevlana'nın eli, Sultan Garib olarak geçiyor. Mevlana'dan aldığı tebliğleri ilettiğini savunan, bu sayede Meryemana'nın mezar yerini onun ağzından tarif eden bir grubun lideri olarak tanıtılıyor. Gerçekten Papa ile görüşüp görüşmediğini sorduğumda, Papa ile buluştuğunu kabul ediyor ama genel değerlerden, inançlardan söz ettiklerini söylüyor. Daha sonra yakın geçmişte iki kez Vatikan'a davet edildiğini ve orada konuşma yaptığını da ekliyor. Ya Meryemana'nın mezarının yerini bilip bilmediği konusu? Bunun Mevlana tarafından kendisine tebliğ edildiğini, ancak söyleme yetkisinin olmadığını iddia ederek geçiştiriyor. Kitapta geçen tuhaf olaylar : Papa II. Jean Paul, 1979'da Kasım ayının son haftasında, Türkiye'ye yaptığı resmi ziyarete gizlice bir gün erken geldi. Ankara'ya geçmeden önce İzmir'e indi ve gizli bir görüşme yaptı. Sonradan vakfa dönüşecek olan mistik, ezoterik bir grupla yaptığı toplantı, Meryemana'nın mezarının yeriyle ilgiliydi. Papa'nın Türkiye ziyaretinden sonra, İsviçre Basel merkezli Ephesus Foundation adlı vakfın yöneticisi Karl Geschwind, Selçuk Belediye Başkanı Dr. Cahit Tanman'a işbirliği teklif eden bir mektup yazdı. Geschwind, mektubunda Meryemana'nın mezarıyla ilgili araştırmalarda çok ilginç sonuçlara ulaştığını anlatıyordu. Bu mektubun ardından Dr. Cahit Tanman ve Papa'nın görüştüğü grubun önderlerinden Feridun Bey, çok ilginç bir şekilde arka arkaya öldüler. Bunun üzerine grup, Meryemana'nın mezarıyla ilgili ruhsal çalışmalarını tatil etti ve kısa süre sonra vakfa dönüştü. Meryemana hakkında araştırmalar yapan Cüneyt L. Münevveroğlu'nun ölümü de, bu olaylar zincirinin bir parçası. Münevveroğlu garip bir figür. Aliağa Rafinerisi'nde iş güvenliği memuru. Daha sonra boyacılıkla uğraşıyor. Bir taraftan da sürekli Hz. Meryem'le ilgili araştırmalar yapıyor. Sonunda çalışmalarını kendi imkánlarıyla "Hz. Meryemana ve Ejderler Ülkesi Anadolu" adı altında kitaplaştırıyor. Ancak kitabı, daha basım halindeyken İzmir'deki bazı konsolosların eline geçiyor. Münevveroğlu da kitabın basımından bir süre sonra aniden ölüveriyor. Kitap da piyasaya çıkmadan ortadan kayboluyor. Başka bir ilginç ölüm de, Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden arkeolog Erol Atalay'ınki. Atalay, uzun süre Bülbül Dağı civarında mağara ve tünellerde araştırmalar yapıyor. Senelerce Meryemana'nın mezarıyla ilgili ipuçları arıyor. Ancak bulgularını yazıya dökemeden, genç yaşta o da aniden ölüyor. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Selçuk'ta meydana gelen orman yangınının Meryemana Evi'ne beş metre kala durmasının "mucize" olarak değerlendirilmesine, "Dinlerin ve yüce yaratıcının varlığını, böyle basit olaylarla ilişkilendirmek yanlıştır" sözleriyle tepki verdi. Bardakoğlu, şunları söyledi: "Tabii hadiselerin sebep-sonuç ilişkisi içinde incelenmesi gerekir. Bunlardan hemen mucize çıkarmak, mucize değerlendirmesi yapmak doğru değildir. Hıristiyanlar için önemli bir dini merkezin yangından kurtarılmış olması çok sevindirici bir olaydır." Hürriyet, Haber: İhsan Yılmaz, 23.08.2006 |
|||||||
![]() |
İZİNSİZ KAZIYA SUÇÜSTÜ Çan'da, jandarma ekiplerinin düzenlediği operasyonla izinsiz kazı yapan 4 kişi yakalandı. Edinilen bilgiye göre, ilçeye bağlı Çekiçler Köyü Kocatepe mevkiinde kaçak kazı yapıldığı ihbarını alan jandarma ekipleri, düzenledikleri operasyonda R.K. (35), O.A. (32), M.K. (33) ve C.S. (39) isimli şahısları suçüstü yakaladı. Şahıslar gözaltına alınırken, kaçak kazı yaptıkları belirlenen E.G, Y.B. ve K.K'nin arandığı bildirildi. Çanakkale Kent Haber, 23.08.2006 |
||||||
ŞİMDİ ORTADOĞU'YA GİTMENİN TAM ZAMANI Lübnan'daki çatışmaların başladığı sırada, üniversite hocası Deborah Stevenson, dünyanın en harika arkeolojik hazinelerinden biri olan Palmira, Suriye'deydi. "Her yerde ölüm ve kasvet vardı" diye ifade ediyor durumu. "Pek çok tur iptal ediliyordu. İnsanlara göre, Suriye turizminin sonu gelmişti artık." Stevenson gibi cesur turistler için ise beklenmedik bir bonus vardı: Normalde tur gruplarıyla dolu olan tarihi İpek Yolu ve antik Romalı kentler, oldukça sakindi. Çatışmadan etkilenen topluluklar ziyaretçilerin ülkelerine gelmesinden memnun. Dünyanın geri kalanı onları terk etmiş görünürken, gözü pek turistlerin varlığı, yerli halk için büyük moral oluyor. Bazı şirketler turları iptal ediyor ancak yola devam kararı alanlardan Andante, Suriye ve Libya'ya turist taşımayı sürdürüyor. Tur direktörü Annabel Lawson anlatıyor. "Müşterilerimiz cesur gezginler. Buralardaki arkeolojik kalıntıları görmek istiyorlar ve onları vazgeçirmek zor." Lübnan'daki kriz durumu ve terörizm korkusu, bölge turizmini yakından etkiliyor. Ürdün'deki rezervasyon raporları yüzde 17'lik bir düşüşü işaret ediyor. Ülkenin önemli turistik merkezi Petra'da, turist sayısında büyük azalma var. Beş yıldızlı Mövenpick Resort Hotel'in genel sekreteri Nara Masarweh, bu ay rezervasyonların yarısının iptal edildiğini söylüyor. "Petra'da sorun yok, burası huzurlu ve sakin bir yer" diye ekleyerek turistlere çağrı yapmayı da ihmal etmiyor. Masarweh, ziyaretçilerin finansal açıdan da yarar sağlayacağını ekliyor. Zira Mövenpick, müşteri çekmek için fiyatları düşürmüş: "Odaya daha az para verebilir veya aynı paraya çok daha lüks bir odada kalabilirsiniz." Otantik bir yer arayanlar için Ürdün de sağlam ve güvenli bir seçenek. Turizm şirketi Kuoni, sultanlıkta rezervasyonların yüzde 148 arttığını rapor ediyor. Beş yıldır Umman'a tur düzenleyen Sonia Shaw ise bu ilerlemenin yıllar içinde gerçekleştiği görüşünde: "Umman medyada terörizm veya aşırı dincilikle yer almadı. Ayrıca sultan, Britanya'daki Sandhurst'te eğitim görmüş. Çok da ılımlı bir halka sahip." Libya tarih meraklılarının gözdesi. İtalya dışındaki en büyük antik Roma kenti Leptis Magna bu ülkede. 11 Eylül'den çok kısa bir süre sonra Trablusgarp'ta bulunan tur direktörü Denise Allen, grubunun gittikleri her yerde çok iyi karşılandığını hatırlıyor: "Bir keresinde bir fırında durduk, sahibi mutluluktan uçuyordu. Bir süre orada oturduk, hepimize içecek ve kek verdiler. Harika bir andı." Turistlerden biri tereddütsüz konuşuyor: "Elbette dışişleri yetkililerinin tavsiyelerini dinlerim, ama kabul verdikleri an tekrar Suriye'ye gelirim". Çünkü insafsızca terk edilen bu bölgenin halkı, hoşgörülü turiste kucağını sonuna kadar açıyor. Radikal, 23.08.2006 |
|||||||
PERGE'DEKİ KAZILARDA ÖNEMLİ BULUNTU Antalya'nın önemli antik kentlerinden Perge'de bu yılki kazılarda dört lahit ve öldükten sonra yakılan insanların küllerinin konduğu kemik muhafazası bulundu. Bu, Perge kazılarında ilk defa rastlanan bir buluntu olması açısından önem taşıyor. Halkın sevgisinden dolayı Pamfilya'nın "en yüce kenti" olarak tanımlanan Perge, Antalya'nın doğusunda Aksu ve Düden akarsuları arasında kurulmuş bir kent. Hellen, Roma ve Bizans dönemini yaşayan kent, deniz kıyısında olmadığı için de korsanların yağmalarından uzak kalarak korunmuş. Tiyatrosu, stadyumu, kapıları, sütunlu caddeleri ve çeşmeleriyle, geçmişin ihtişamını görmek mümkün Perge'de. Antik kentte 60 yıldır kazı çalışmaları yapılıyor. Bu yılki kazılarda, ilk defa, öldükten sonra yakılan insanların küllerinin muhafaza edildiği kaplar bulundu. Son buluntularla ilgili değerlendirme yapan Perge Kazı Başkanı Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, şunları söyledi: "Bir tanesi hiç açılmamış tamamen tarafımızdan ilk defa açılan bir yerel taştan yapılmış lahitimiz var. Ve onun dışında kemik muhafazası olarak isimlendirdiğimiz ostotek olarak arkeoloji dilinde tanımlanan buluntu var. İlk defa böyle küçük bir kemik muhafazasını da yerinde bulmak tabii ki bizim için çok büyük bir bilimsel sonuç ortaya çıkarıyor." Trt/Haber, 22.08.2006 |
![]() |
||||||
ANİ HARABELERİ, ÇEVRE KÖYLERİN HAYVAN SÜRÜLERİNDEN KURTARILAMIYOR Türkiye-Ermenistan sınırındaki tarihi Ani Harabeleri'nin çevresinin büyük ve küçükbaş hayvan sürülerinin otlak alanı olarak kullanılması, tarihi mekanı görmek için gelen yerli ve yabancı turistlerin şaşkınlığına neden oluyor. Kars'a 42 kilometre uzaklıkta olan ve tarihi MÖ 5000'li yıllara dayanan Ani Antik Kenti tüm güzelliğiyle ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Son zamanlarda Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un üzerinde önemle durduğu ören yeri, Türkiye'de sayılı turizm mekanları arasında yer almaya gayret ediyor. Yapılan çevre düzenlemeleri, harabelere giden yolun genişletilmesi, günübirlik konaklama tesisinin düzenlenmesi gibi birçok konuda hareketliliğin gözlendiği Ani, özellikle Ermenistan sınırında bulunmasıyla da dikkatleri üzerine çekiyor. Arpaçay nehriyle ayrılan sınırda zamana meydan okuyan, tarihi izleriye yerli ve yabancı turistleri ağırlayan Ani Harabeleri'nin tek konuğu insanlar olmuyor. Özellikle çevrede bulunan köylerden otlamaya çıkan hayvanlar, soluğu ören yerinde alıyor. Geniş bir araziye yayılan turistik alanda, çobanlarca otlatılan hayvanlar için bir türlü çözüm bulunamıyor. Harabeleri gezen turistler karşılarına çıkan inek ve koyun sürüsünü görünce şaşkınlık yaşıyor. Hayvan sürülerinin tarihi bir mekanda otlatılmasına tepki gösteren vatandaşlar ise her turizm mevsiminde aynı manzara ile karşılaştıklarına dikkat çekerek, yaşanan soruna kalıcı çözüm bulunmasını istedi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Kenan Bekis, Ani Harabeleri'nin yanından bulunan Ocaklı köyünden gelen hayvanların ören yerine girerek burada otladıklarını ifade etti. Söz konusu durumun engellenmesinin zor olduğunu savunan Bekis, “Bir kere o köyün bulunduğu yer yanlış. Harabelerin bitişiğinde köy olunca hayvanlar da içeri girip otluyorlar. Hayvana laf anlatamayız ki. 'Oraya girme' diyemeyiz. 80 hektarlık bir alan orası. Hayvanları engellemek çok zor.” diye konuştu. Bekis, hayvanların tarihi yapıya girmesini önlemek amacıyla özel güvenlik birimi oluşturmayı amaçladıklarını ve bu amaçla önümüzdeki günlerde ihale yapacaklarına değinerek, “Bu hafta içerisinde inşallah 3 tane silahlı özel güvenlik elemanı alarak Ani Harabeleri'nde güvenliği sağlamaya başlayacağız. Bakanlık da harabelerin etrafındaki çitlerin yapımını sürdürüyor. Ani'de, artık bu tür manzaraların yaşanmasına izin vermeyeceğiz.” diye konuştu. Zaman, Haber: Murat Kaban, 23.08.2006 |
|||||||
![]() ![]() |
TARİHİ KERVANSARAY RESTORE EDİLECEK Malatya'nın Battalgazi İlçesi'nde bulunan tarihi Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı'nın Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edileceği bildirildi. Malatya Belediyesi ile Vakıflar Malatya Bölge Müdürlüğü arasında 2003 yılında yapılan protokolle yap işlet-devret modeli ile 29 yıllığına Malatya Belediyesi'ne devredilen Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde restore edilecek. Vakıflar Malatya Bölge Müdürü Aliseydi Akduman, Belediye Başkanı Cemal Akın ile görüşerek onu ikna ettiğini ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kanalıyla kervansarayın onarılması konusunda görüş birliğine varıldığını söyledi. Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı'nın onarıldıktan sonra turizmin hizmetine açılacağı kaydedildi. Malatya Kent Haber, 22.08.2006 |
||||||
GÖKDERE MEDRESESİ ZİYARETE HAZIRLANIYOR Bursa merkez Osmangazi Belediyesi tarafından satın alınarak restorasyonu tamamlanan tarihi Gökdere Medresesi, kapılarını ziyaretçilere açmaya hazırlanıyor. Medresede söyleşiler, dinletiler ve Türk Sanat Müziği çalışmalarının yapılması tasarlanıyor. Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, Bursa'nın çok sayıda saklı kalmış değeri barındırdığını belirterek, önemli bir tarihsel değeri daha Bursa'ya kazandırdıklarını söyledi. Tarih ve kültür projeleri kapsamında kentteki bütün eserleri ele aldıklarını ifade eden Altepe, çalışmalarına birçok kişi ve kurumun destek verdiğini dile getirdi. Altepe, mülkiyeti şahsa ait olan Gökdere Medresesi'ni belediye olarak takas karşılığında satın alıp çalışmalara başladıklarını anlattı. Gökdere Medresesi'ni temizleyip, etrafında bulunan ve tarihi yapıyı kapatan 6 dükkanı da kaldırdıklarını belirten Başkan Altepe, “Gökdere Medresesi, çok kısa bir süre içinde Bursa'ya ve Bursalılara hizmet vermeye başlayacak. Osmanlı'nın ilk dönem eserlerinden biri olan Gökdere Medresesi, içine girdiğinizde çıkmak istemediğiniz, çok güzel, sıcak bir eser. İçinde kültürümüz canlanacak.” dedi. Zaman, Haber: Adem Elitok, 22.08.2006 |
|||||||
BÜYÜKADA İSKELESİ İstanbul Adaları'ndan Büyükada'nın, tarihi iskele binasının hemen önünde iskele üzerine inşa edilen demir aksamlı güneş tentesi, binanın tarihi kimliğini gölgede bırakmaktadır. 1914-15 yılları arasında İzmitli mimar Mihran Azaryan tarafından yapılan Büyükada İskele binası “Doğal ve Kentsel Sit Alanı Bütünü” kabul edilen adanın bir parçası olduğundan, ada halkı binanın önüne yığılan adeta bir çirkinlik abidesi olan bu demir yığınının kaldırılmasını, ihtiyaç halinde ancak tarihi yapıyla oran ve uyum içinde bir güneş tentesi uygulamasına izin verilmesini talep ederek tepkilerini İstanbul 5. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve istanbul Deniz Otobüsleri Genel Müdülüğü'ne yazdıkları dilekçelerle gösterdiler. İskele, 18 Ağustos 2006 Cuma günü de bu tenteyi protesto etmek amacıyla da toplanna kalabalığı ağırladı. Saat 18:30'da Kabataş'tan kalkan Pasabahçe vapuru 19:30'da Büyükada İskelesı'ne vardığında başlayan "GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEYİZ!" eylemi vapurdan inen Adalılar'ın yanısıra eylem için İstanbul'dan gelmiş Çamlıcalılar, Nişantaşılılar, Cihangirliler ve iskelede bekleyen Adalılar'ın coşkulu katılımıyla gerçekleştirildi. Usulsüz ve uygunsuz çelik yığınına karşı yapılan protestoya 19:35'te Bostancı'dan gelen vapurun yolcuları da alkışlarla katıldılar. "Burası neresi?", "Tarihi Büyükada İskelesi nerede?", "Yoksa Yanlışlıkla Şükrü Saracoğlu Stadyumu'na mı geldik?", "Gölge Etme Başka İhsan İstemeyiz!", "Uyduruk Çatıyı İstemiyoruz!, "Adalar Kentsel ve doğal SİT Alani'dir!", "Güneş Tentesi İstiyoruz AMA Bu Uygunsuz ve Usulsüz Çelik Yığınını İstemiyoruz!" türünde sloganlarının bulunduğu renkli kağıtları pek çok Adalı ellerinde taşıdı. İskele'nin demir parmaklıklarına takılan bildirileri ise IDO görevlileri derhal toplayıp çöpe atarak polisten yardım istediler. Dolmabahçe Sarayı'ndan Adalar'a gelen Başkomiser'in de tarihi eserlere karşı Adalılar gibi duyarlı olması sebebiyle bir dahaki protesto için önceden bildirimde bulunulması önerisiyle iş tatlıya bağlandı. Adalar Postası, Emine Çiğdem Tugay, 21.08.2006 |
![]() ![]() ![]() ![]() |
||||||
KÖMÜR HAVZASINDA TARİHİ KEŞİF Kütahya'da kazı çalışması yapılan ve 5 medeniyete ev sahipliği yaptığı anlaşılan 5 bin yıllık höyükte, tarihi değiştirecek bulgulara rastlandı. Merkeze bağlı Seyitömer Linyit İşletmesi (SLİ) kömür havzası içinde yer alan tarihi höyükte yapılan çalışmalarda, yaklaşık 5 bin yıl önce (MÖ 3000) burada ilk defa seramiğin kalıpla işlendiği ortaya çıkarıldı. Yine Hititler döneminde demirin işlendiğine dair bulgulara da rastlanırken, bu verilerin tüm dünyada şimdiye kadar yapılan benzer çalışmalarda rastlanan bulgulara büyük katkısı olacağı belirtiliyor. SLİ sponsorluğunda ve Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Arkeoloji Bölümü arkeologlarınca yapılan çalışmalar tüm hızıyla sürerken, çalışmaların 5 yılda tamamlanması ve höyüğün altında bulunan yaklaşık 300 milyon YTL değerindeki ve 12 milyon tonluk kömürün de ekonomiye kazandırılması hedefleniyor. İlk olarak 1989 ve 1995 yıllarında yapılan kazı çalışmalarına, DPÜ Rektörü Prof. Dr. Güner Önce'nin girişimleriyle ve Kazı Başkanı da olan üniversitenin Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nejat Bilgen'in önderliğinde tekrar hız verildi. DPÜ Rektörü Önce ve bazı öğretim görevlileriyle sivil toplum kuruluşu yetkilileri ve daire müdürlerinin katıldığı tanıtım gezisinde, höyüğün tarih için ne derecede önemli olduğu aktarıldı. Höyükte gezen gruba bilgi veren Kazı Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Elif Genç, höyüğün 5 bin yıllık geçmişi olduğunu söyleyerek, “Bu höyükte 5 yerleşim katı üst üste açığa çıkartılmış. En üstteki kısım Hellenistik dönem; yani MÖ 300'lü yıllara kadar giden bir yerleşim. Birçok odaların içerisinde fırınların, ocakların bulunduğu, daha çok atölye nitelikli, seramik ve maden üretiminin yapıldığı bir yerleşim olarak görülüyor” dedi. Bunun biraz daha alt kısmında da Frig yerleşiminin mevcut olduğunu aktaran Genç, Kütahya'nın, Frigya'nın önemli bir yerleşiminin merkezinde bulunduğunu hatırlatarak şöyle konuştu: “O yüzden Frigya için çok önemli bir yerleşim burası. Ondan daha eski bir dönem olan Hitit İmparatorluğu ile çağdaş kalıntıları yine höyüğün yamaçlarında yapılan çalışmalarda tespit edilmiş. Bu dönemde son derece önemli olan demir eritme işleminin burada gerçekleştirildiğini ve maden atölyelerinin mevcut olduğunu çıkartılan kalıntılardan anlayabiliyoruz. Buradaki en eski yerleşim, günümüzden 5 bin yıl öncesine gidiyor: MÖ 3000'li yıllar. Batıda Truva, Orta Anadolu'da Alacahöyük'le çağdaş bir yerleşimi burada görüyoruz. Burada o döneme ait, son derece önemli, kalıpla üretimin yapıldığı seramik atölyeleri açığa çıkartılmış.” Hititler'den sonra Anadolu'ya gelen ve Demir Çağı olarak ifade edilen, demirin çok yoğun bir şekilde kullanıldığı bir devir bulunduğuna işaret eden Elif Genç, “Ondan önce de burada demirin işlendiğini yaptığımız çalışmalarla öğreneceğiz. Bunlarla ilgili kalıntılar daha önceden çıkartılmış. Ayrıca, Truva'da seramik kaplar elde üretilirken, burada kalıpla üretilmiş” ifadesini kullandı. DPÜ Rektörü Prof. Dr. Güner Önce, burada yapılan çalışmaların ardından üniversite bünyesinde bir arkeoloji müzesi kurmayı düşündüklerini ve bunun için gereken hazırlığı yaptıklarını dile getirdi. Bu höyükte bir çok medeniyetin gelip geçtiğini söyleyen Önce sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün için en azından 5 medeniyet diyebiliyoruz. Bu höyüğün kazısı amacıyla, SLİ yönetimi üniversitemize bundan yaklaşık 1,5 yıl önce müracaat etmişti. Amaçları da, bu höyüğün kurtarma kazısı yapılarak, altında bulunan ve o zamanki rakamlarla ifade edilen yaklaşık 300 trilyonluk kömür üretimini sağlamaktı. Biz buna üniversite olarak inandıktan sonra, ben şahsen süratle üniversitemizde Fen Edebiyat Fakültesi bünyesinde Arkeoloji Bölümü kurmaya başladık. İlk önce Arkeolog Doç. Dr. Nejat Bilgen'i üniversitemize aldık. Onunla birlikte 8 öğretim üyesinden meydana gelen bir Arkeoloji Bölümü olarak bu işe talip olduk. Biz bu bölümü öğretim elemanları temin etmekle birlikte, Kütahya'ya bu tarihi donanımı, tarihi eserleri kazandırmayı çok arzu ettik.” Burada 5 yıl sürecek olan kurtarma kazısının sonunda, 0 koduna inildikten sonra SLİ'nin de bunun altında ve çevresinde bulunan kömüre girerek çok önemli miktardaki kömürü ekonomiye kazandırmış olacağına işaret eden Önce, “Tabi ki, belki de bundan daha önemli olan, bu antik eserleri bizim müzelerimize kazandırmaktı” dedi. DPÜ olarak 20 tane öğretim elemanı ve personeli; uzmanları, mimarları ve restoratörleri bunun içine koyduklarını vurgulayan Prof. Önce, “SLİ de yaptığımız protokol dahilinde 60 işçiyi temin ediyor. Umarım bir müddet sonra yine bir araya geliriz, höyüğün ne kadar daha aşağıya indirildiğini ve ne tür eserler çıkarıldığını görürüz” diye konuştu. Evrensel Gazetesi, 22.08.2006 |
|||||||
![]() |
TEMİZLİK EKİBİ BİŞİRİCİ MESCİDİ'Nİ TEMİZLEDİ Gaziantep merkez Şahinbey Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü tarafından oluşturulan toplu temizlik ekipleri, Suyabatmaz Mahallesi'nde bulunan tarihi Bişirici Mescidi'nin iç ve dış temizliğini yaptı. Şahinbey Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü'nün kendi bünyesinde toplu temizlik ekibi oluşturduğunu ifade eden Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can, ilçe genelinde gerekli görülen yerlerde bu ekibin temizlik yaptığını belirtti. Başkan Can, “Gaziantep turizmi açısından büyük önem taşıyan ve yapılan ziyaretlerden dolayı kirletilen tarihi Bişirici Mescidi'nin de belirli aralıklarla temizliği yapılıyor.” diye konuştu. Zaman, Haber: Adem Yılmaz, 22.08.2006 |
||||||
MÜZEYE İLGİ ARTTI Konya'nın Akşehir ilçesindeki Batı Cephesi Karargah Müzesi'ni, 7 ayda 5 bin 83 kişi ziyaret etti. Kurtuluş Savaşı sırasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün karargah binası olarak kullandığı Akşehir Batı Cephesi Karargah Müzesi'ne ziyaretçiler yoğun ilgi gösteriyor. Müzeye yerli ve yabancı turistlerin ilgisinden memnun olduklarını ifade eden yetkililer, şunları kaydetti: ''Akşehir Batı Cephesi Karargahı Müzesi'ni, 2006 yılının 7 aylık bölümünde, 5 bin 83 kişi ziyaret etti. Geçen yılın aynı döneminde müzeyi 3 bin 12 kişi ziyaret etmişti. Ziyaretçi sayısındaki bu artış ve müzemize gösterilen yoğun ilgi bizi sevindiriyor. Tüm vatandaşlarımızı, Büyük Taarruz kararının da alındığı, Türk tarihi için büyük önem taşıyan bu müzeyi ziyaret etmeye çağırıyoruz.'' Müze binasında, Atatürk'ün kullanımına tahsis edilen çalışma odası, kişisel eşyaları, savaş planlarını gösteren orijinal haritalar, Batı Cephesi Karargahı Komutanı İsmet Paşa ile Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanı Asım Gündüz'ün çalışma odası ve İsmet İnönü'nün ayakta duran balmumu heykeli yer alıyor. Müzeye giriş ücreti olarak ise yerli ve yabancı turistlerden 2 YTL alınıyor. Konya Hakimiyet, 22.08.2006 |
|||||||
KUŞADASI'DA TARİHİ EVLER İLGİSİZLİKTEN DÖKÜLÜYOR Kuşadası Ticaret Odası Başkanı Serdar Akdoğan, Kuşadası'nın en önemli tarihi ve kültürel miraslarının başında gelen SİT kapsamındaki eski evlerin gözlerinin önünde yıkılıp gittiğini söyledi. Eski evlerle ilgili yapılacak her türlü girişimi destekleyeceklerini belirten Akdoğan, Mimarlar Odası'nın bir an önce bu konuya ciddiyetle eğilip proje geliştirmesinin önemini vurgulayarak, belediyenin bu evlerle ilgili mutlaka önlem alması gerektiğini söyledi. Kuşadası Belediye Meclisi'nin bağımsız mimar üyesi Seher Mehdioğlu ise eski evlerin restorasyonu için bir an önce harekete geçilmesini isteyerek, "Kuşadası'nın önemli bir kültürel mirası olan evleri kazanmalıyız. Bu evleri restore etmemiz turizm açısından da büyük önem taşıyor. Ancak, hiç kimse önlem almıyor ve gerekli restorasyon çalışması yapılmadığı için eski evlerimiz gözlerimizin önünde yıkılacak hale geldi" dedi. Turizm Gazetesi, 22.08.2006 |
![]() |
||||||
SIRTLANİNİ MAĞARASI'NIN TURİZME AÇILMASI İSTENİYOR Karacasu'ya bağlı Yeşilyurt ve Çamarası köyü sınırlarında bulunan Sırtlanini Mağarası'nın turizme açılması isteniyor. MTA tarafından 1985 yılında yapılan tetkiklerde tarihi bir mağara olduğu belirlenen Sırtlanini Mağarası, Aphrodisias Antik Kenti'nin 10 kilometre batısında bulunuyor ve çevresinde antik döneme ait mermer ocakları yer alıyor. Aydın İl Genel Meclis Üyesi Ahmet Akkın, yaptığı açıklamada, mağarada şu ana kadar hiçbir çalışma yapılmamasının üzüntü verici olduğunu söyledi. Mağaranın turizme kazandırılması için oluşturulan komisyonla inceleme yaptıklarını belirten Akkın, şöyle konuştu: ''Bu mağaranın düzenlenmesi, detaylandırılması, bölge insanını ekonomik ve sosyal yönden de geliştirecektir. Bu nedenle elimizden gelen tüm imkanları seferber ederek çalışmak zorundayız. Yetkililerimizden de bu konuda yardım bekliyoruz. Bu konuyu rapor halinde diğer arkadaşlarımıza, Valimize, Kültür ve Turizm Bakanımıza ileteceğiz. Herkesten yardım isteyeceğiz.'' Çamalan köyü muhtarı Ahmet Sevinç de ''uyuyan bir güzelliğin uyandırılma zamanı'' geldiğini söyledi. Aydın Denge, 26.08.2006 |
|||||||
![]() |
ZİNCİRLİ HÖYÜK KÜLTÜR TURİZMİ İÇİN ÖNEMLİ KATKI SAĞLAYACAK Gaziantep'in İslahiye İlçesi'ne bağlı Zincirli Köyü sınırlarında yer alan Zincirli Höyük'te, 1 Eylülde, Türk ve ABD'li 30 kişilik ekip tarafından kazı çalışması başlatılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ABD'de bulunan Chicago Üniversitesi tarafından yapılacak olan kazıya, Chicago Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. David Schloen başkanlık edecek. 10 yıl süreli olacak kazı çalışmaları kapsamında, her yıl 2,5 aylık kazı çalışmaları yapılarak, tarihi Zincirli Höyük'te bulunan eserler ortaya çıkartılacak. Müze Müdür Vekili Arkeolog Mehmet Önal, Zincirli Höyük'te Türk ve ABD'li 30 kişilik kazı ekibi tarafından 2,5 ay süreli kazı çalışması yapılacağını söyledi. Önal, daha önce Zincirli Höyük'te yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkartılan bazalttan yapılmış aslan heykeli ve yine bazalttan yapılmış sfenkslerin Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ne kazandırıldığını ifade etti. Zincirli Höyük'te, çok önemli tarihi eserlerin bulunduğuna işaret eden Önal, kazı sonucunda ortaya çıkartılacak eserlerin Gaziantep Müzesi'ne kazandırılacağını dile getirdi. Zincirli Höyük'te ortaya çıkartılan bazalttan yapılmış heykellerin taslak olarak 30 kilometre uzaklıkta bulunan Yesemek Açık Hava Müzesi'nde yapıldığının tespit edildiğine dikkat çeken Önal, ''Zincirli Höyük'teki eserler, taslak olarak dünyanın ilk Açık Hava Müzesi ve heykel atölyesi olarak adlandırılan Yesemek'te taslak olarak hazırlanıp, kağnılara yüklenerek getiriliyor, burada ustalar tarafından ince işçiliği yapıldıktan sonra da kentin değişik bölgelerindeki yerlerine konuluyordu'' diye konuştu. Zincirli Höyük'ün kültür turizmi bakımından çok önemli bir merkez olduğunu kaydeden Önal, "Zeugma Antik Kenti, Yesemek, Tilmen Höyük, Rum Kale ve Zincirli Höyük, kültür turizmi bakımından çok önemli bir potansiyele sahip. Geç Hitit döneminde çok önemli bir yerleşim bölgesi olan Zincirli Antik Kenti'nde yapılacak olan kazılarda ortaya çıkacak olan eserlerin, bölgede kültür turizmine önemli katkı sağlayacağını bekliyoruz" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 22.08.2006 |
||||||
AŞIKLIHÖYÜK TURİZME AÇILACAK Aksaray'daki 10 bin yıllık neolitik bir yerleşim alanı olan Aşıklıhöyük'ün kültür turizmine açılması için çalışma yapılacağı bildirildi. Aşıklıhöyük İkinci Dönem Kazı Ekibi Başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Mihriban Özbaşaran, İç Anadolu Bölgesi'nin en eski yerleşim yerinin 10 bin yıllık tarihi ile Aşıklıhöyük olduğunu söyledi. Gülağaç İlçesi Kızılkaya köyü yakınlarındaki Aşıklıhöyük'te kazı çalışmalarının 1989 yılında Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında başladığını belirten Özbaşaran, ''Kazılar, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı üyeleri ve uluslararası bir ekiple birlikte yapıldı. İki yıl öncesine kadar devam eden kazılara, yayın çalışmaları ve koruma projesinin oluşturulması için kısa süreli ara verilmişti'' dedi. ![]() Aşıklıhöyük'te kazı çalışmalarının bu yıl kendi başkanlığında yeniden başladığını ifade eden Özbaşaran, şunları kaydetti: ''2006 yılında tekrar başlayan çalışmalar önceki yıllarda ortaya çıkarılan tarih öncesi köyün olduğu gibi korunması, kazılan alanların üstlerinin çatıyla örtülmesi ve ortaya çıkarılanların bilgilendirme panolarıyla donatılması, yerleşmenin ziyaretçilere açılarak kültür turizmine kazandırılmasını amaçlamaktadır.'' Anadolu'nun ilk kez 11-12 bin yıl önce yerleşmeye açıldığını belirten Özbaşaran, ''11 bin yıl öncesinde Mezopotamya sınırları içinde yer alan Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde yerleşik hayat başladı. İç Anadolu Bölgesi'nde ise en eski yerleşik hayat izine, 10 bin yıllık Aşıklıhöyük'te rastlıyoruz. Aşıklıhöyük'ü bin yıl sonra Çatalhöyük takip etmektedir'' diye konuştu. Aşıklıhöyük halkının 10 bin yıl önce Melendiz Nehri kenarına yerleştiğini söyleyen Özbaşaran, şöyle devam etti: ''Önceki yıllarda arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan buluntular, Aşıklı halkının en az 20 kuşak boyunca aynı yerde yaşamayı sürdürdüklerini gösterdi. Aşıklı halkının taş temelsiz, kerpiç duvarlı evleri, çöplükleri, inançlarıyla ilgili ortak kullandıkları özel işlevli yapıları kazılarla ortaya çıkarılmıştı. Tarım yapmayı bildikleri halde, esas olarak yabani hayvan avı ve bitki toplayarak geçimlerini sağlamaktaydılar. Arpa, buğday, mercimekgillerin hem yabani hem tarıma alınmış türleri karbonlaşmış, tabakalar halinde kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştı. Henüz hayvan evcilleştirmeyi bilmeyen Aşıklı halkı, avladıkları hayvanların etini tüketmelerinin yanı sıra derilerini işleyip, kemiklerinden delici aletler, boncuklar, tokalar üretiyordu.'' Konya Hakimiyet, 22.08.2006 Nano-yorum: Heeey! Yaşasın yeni trend: Her şey turizm için!... |
|||||||
![]() ![]() |
MERYEMANA EVİ'Nİ 'İLAHİ MUCİZE' KURTARDI İzmir Selçuk'ta çıkan orman yangınında alevlerin Meryemana Evi'nin 5 metre yakınına kadar geldiği, ancak zarar vermediği ortaya çıktı İzmir'in Selçuk İlçesi'nde çıkan ve geniş bir alanda etkili olan yangının söndürülmesinin ardından soğutma çalışmaları devam ederken, alevlerin Meryemana Evi'nin 5 metre yakınına kadar geldiği, ancak zarar vermediği ortaya çıktı. Bülbüldağı eteklerinde yer alan Meryemana rahibi ve çalışanlar, alevlerin tüm çevrede etkili olduğunu, evin ve rahiplerin kaldığı binanın yanmamasının "mucize olduğunu" söylediler. Kül olmuş ormanın içindeki yoldan geçerek dün Meryemana Evi'ne ulaşan turistler de gördükleri manzaraya inanmakta güçlük çekti. Meryemana Evi'nde görevli rahibe Antonia Velasco, "Alevlerin kontrol altına alınmasının ardından tekrar Meryemana Evi'ne geldiğimizde ilahi bir mucizeyle karşılaştık. 1 - 1.5 metre yanına kadar gelip her şeyi yakan alevler, eve ve çevresine en ufak zarar vermedi" dedi. Milliyet, 22.08.2006 |
||||||
ÇATALHÖYÜK KAZILARININ BU YILKİ BÖLÜMÜ, 23 AĞUSTOS'TA SONA ERECEK Çumra'daki Çatalhöyük kazı çalışmalarının bu yılki bölümünün 23 Ağustos'ta tamamlanacağı belirtildi. Konya Müze Müdürü Erdoğan Erol yaptığı açıklamada, 9 bin yıllık tarihi barındıran Neolitik yerleşim Çatalhöyük'te kazıların sürdüğünü söyledi.İngiliz Arkeolog Profesör Ian Hodder'in başkanlığında devam eden kazıların bu yıl 2 Haziran'da başladığını anımsatan Erol, 2 ayı aşkın süredir devam eden çalışmaların 23 Ağustos Çarşamba günü sona ereceğini ifade etti. Kazıların bu yılki bölümünde de yeni buluntular elde edildiğini, ancak kazı çalışmaları tam olarak bitip, buluntular Müze Müdürlüğünce teslim alınmadan yorum yapmanın mümkün olmadığını anlatan Erol, “100'den fazla kişinin görev aldığı Çatalhöyük kazısının Çarşamba günü sona ermesinin ardından, ekip, kazı alanının kışı hasar görmeden geçirmesi için bazı tedbirler alıp, bölgeden ayrılacak” dedi. Erol, Çatalhöyük kazılarına gelecek yaz devam edileceğini kaydetti. Merhaba Gazetesi, 22.08.2006 |
|||||||
TARİHİ HARRAN KÜMBET EVLERİ YIKILIYOR Dünyanın en eski şehirlerinden olan Şanlıurfa'nın Harran İlçesi'ndeki tarihi kümbet evler ve kale bakımsızlıktan yıkılıyor. Çok sayıda medeniyete beşiklik eden, dünyanın en eski üniversitesine, ilk rasathanesine ve kümbet evleriyle en ilginç mimarisine sahip olan Harran, ilgisizlik nedeniyle harabeye döndü. Tarihi alan, geçmiş yıllarda define avcıları ve tarihi eser kaçakçıları tarafından talan edildi. Harran'ın SİT alanı içersine alınmasıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu bölge için acil eylem planını devreye soktuğunu bildiren İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mehmet Kurtoğlu, "Harran'da kümbet evler, bakanlık tarafından acil eylem planı içersine alındı. 2000 yılı içersinde 5 kümbet evin daha turizme kazandırılması için bir proje çalışmasına başlanıldı. Bu evlerin maliyetleri Bayındırlık Bakanlığı tarafından hesaplanarak çıkartıldı. Ancak halen bu evler içersinde oturanların olması nedeniyle, tarihi evlerin bazısı ahır olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla bakımsızlık yüzünden bu evler bir bir yıkılıyor. Harran'da SİT alanı içersinde bulunan evlerin yerine Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından buraya konut yapılacak. Koruma altında olan bu bölgede ne yazık ki betonlaşma devam ediyor. Tüm uyarılara rağmen orada yaşayan vatandaşlar, SİT alanı içerisinde evler yapıyor. Bunun önünü alabilmek için en kısa zamanda yapılan resmi yazışmaların bitirilmesi gerekiyor. Harran kümbet evleri ve tarihi kale hak ettiği değere kavuşacaktır" açıklamasında bulundu. Her gün yaklaşık 200 ila 300 yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Harran'da, tehlike çanlarının çaldığı kümbet evler bir bir yıkılması bölgede yaşayanları da rahatsız ediyor. Tarihi evleri bürokrasi engeli yüzünden onaramadıklarını, onarmaya kalkıştığındaysa yaklaşık 3-4 milyon YTL masraf yaptığını söyleyen Mehmet Uludağ adlı vatandaş, "Durum böyle olunca bu evlerde oturan vatandaşlar mecburen evine bir çivi dahi çakmak istemiyor ve zamanla bu evlerde çökmeler, yıkılmalar meydana geliyor" diye konuştu. Şanlıurfa Kent Haber, 22.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
GİDEN GELMİYOR! Açık Hava Müzesi görünümünde olan Türkiye, turistler kadar tarihi eser kaçakçılarının ilgi odağı. Kaçakçılar, müze, ören yeri, kütüphane, kazı evi, cami, kilise gibi yerlerden çaldıkları veya kaçak kazıyla buldukları eserleri yurtiçi ve dışında pazarlıyor. Türkiye'den son beş yılda yurtdışına 950 tarihi eser kaçırıldı. Bugüne kadar bu eserlerden sadece 32'si geri getirilebildi. Dava ve ikili girişimler yoluyla Türkiye'ye İlk olarak 1980'de ABD'den Afrodisias Eserleri getirilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şubesi verilerine göre, kaçakçılık olayları en çok Ege ve Akdeniz'de görülüyor. Kaçırılan eserler, genellikle Almanya, ABD ve Britanya gibi gelişmiş ülkelere götürülüyor, buradan tüm dünyaya yayılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şubesi verilerine göre, bu süre zarfında tarihi eser kaçakçılığıyla bağlantılı olarak 3 bine yakın kişi yakalandı. Eserlerin yurt dışına transferinde, ya yasal olarak sergi açmak, yada bilimsel veya ticari amaçlı fuarlara, seminer ve konferanslara katılım yoluyla yurt dışına çıkışlar etkili oluyor. Emniyetin ve Kültür Bakanlığı'nın yurt dışına kaçırılmış eserlerin kimlerin elinde bulunduğuna ilişkin verilerinde, Batılı koleksiyoncular, bilim adamları ve işadamlarının olduğu görülüyor. Bakanlığın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çerçevesinde aldığı tedbirlerle Türkiye'ye ait oldukları ve yasa dışı yollarla çıkarıldıkları delillerle veya bilimsel raporlarla kanıtlanan bazı eserlerin geri kazanılması için de çabalar sürüyor. Kaçırılan eserlerle ilgili hazırlanan fotoğraflı envanteri, Gümrük ve Denizcililik Müsteşarlığı ile tüm gümrük kapılarına gönderiliyor. Kaçırılmış eserler Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı Interpol Dairesi kanalıyla yurtdışı temsilciliklerine iletiliyor ve buradan gelen bilgiler anında değerlendiriliyor. Bugüne kadar yurt dışına çıkartılmış olan binlerce tarihi eserden Türkiye'ye getirilebilen paha biçilemez eserler şunlar: Aphrodisias eserleri, Herakles Lahdi, Boğazköy tabletleri, Osmanlı tombak şamdanları, Elmalı sikkeleri, Henkel koleksiyonunda bulunan eserler, Divriği Ulu Cami'ye ait ahşap pano, Manş Denizi batığındaki eserlerin bir kısmı, Eşrefoğlu Camii giriş kapısının süsleme panoları, Nuruosmaniye Kütüphanesi'nden çalınan Kur'an-ı Kerim, Aphrodisias ören yerinden çalınan yüksek kabartma baş , İzmir Müze Müdürlüğü bahçesinden çalınan kadın heykeli, İzmir Birgi Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nden çalınan minber kapısı, Erdek Müzesi'nden çalınan Torso, Osmanlı giysi koleksiyonu, Roma ve Bizans sikkesi, Antiochos, bir baş fragmenti, gemici feneri. Türkiye Gazetesi, 22.08.2006 |
|||||||
![]() ![]() |
GÖBEKLİTEPE'YE CAM KUBBE ÖNERİSİ Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu, Göbeklitepe kazı alanının Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınması için çalışmaların başlatılması gerektiğini söyledi. 11 yıldan beri sürdürülen kazı çalışmalarında 4 tapınağın ortaya çıkarıldığı Göbeklitepe'nin, dünya kamuoyunun dikkatini çektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Kürkçüoğlu, "Dünyanın gözünün üzerinde olduğu bu alan, kazılar bittikten sonra büyük cam kubbelerle örtülerek olumsuz tabiat koşullarından korunmalı, ziyaretçilerin kazı alanına inmeleri kesinlikle önlenmeli. Ziyaretçiler için seyir terasları yada asma köprüler yapılmalı, kazı alanının çevresi arkeolojik park olarak düzenlenmelidir" dedi. Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Kürkçüoğlu, bu eşsiz ören yerinin UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınması için, gerekli başvuruların yapılması gerektiğini bildirdi. Kürkçüoğlu, "Dünyanın dört bir yanından insanlar bu listede yer alan yerleri gezip görmek istemektedir. Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin akınına uğrayan bu yerlerin ekonomilerinde çok büyük oranda pozitif gelişmeler olmaktadır" diye konuştu. Kürkçüoğlu, ayrıca Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba'nın kurulmasını planladığı Göbeklitepe'yi Tanıtma Derneği ile ilgili çalışmalarında faydalı olacağını kaydetti. Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Kürkçüoğlu, Şanlıurfa'da Göbeklitepe benzeri 3 ayrı kazı alanı daha belirlendiğini ifade ederek, "Geçtiğimiz yıllarda Şanlıurfa il sınırları içerisinde keşfedilen ve Göbekliktepe'de olduğu gibi T biçiminde steller içeren ve daha ilginç buluntuları içerisinde barındırması muhtemel olan Karahantepe, Hamzantepe ve Sefertepe neolitik çağ merkezlerinde araştırmalara ve kazı çalışmalarına başlanmalıdır" şeklinde konuştu. Şanlıurfa Kent Haber, 22.08.2006 |
||||||
TARİH BÖYLE TALAN EDİLDİ Türkiye 19. yüzyılın ikinci yarısından bu yana sürekli soyuldu, çıkarılan yasalar ne yazık ki yeterli olmadı, caydırıcı bir hüviyet kazanmadı. 19. yüzyıl Anadolu kültür varlıklarının yağmalandığı bir yüzyıl oldu. Bu talandan sadece Osmanlı değil, Mısır, Mezopotamya, İran ve Filistin gibi bölgelerde nasibini aldı. Siyasi ve ekonomik yönden oldukça zor durumda olan Osmanlı, eski eserleri muhafaza etmeye yetecek maddi gücü olamadığı için tarihi eser soyguncularının cirit attığı merkezlerden birisi oldu. Bu boşluğun kaçınılmaz sonucu olarak Ephesos, Bergama, Troia, Miletos, Xanthos gibi antik kentlerde başlayan soygunlarla Avrupa ve Amerika müzelerinin Anadolu kökenli eserlerle zenginleşmesine neden oldu ve adeta arkeolojinin laboratuvarı haline geldi. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ekonomik yönden güçlenen Avrupa ülkeleri ile Amerika'da eski esere ilgi büyük ölçüde arttı. Bunun sonucu olarak bu ülkelerde eski eser üzerine çalışan çeşitli örgütler ortaya çıktı. Müze, müzayede, galeri kuruluşları bunların başında geliyordu. Bu kurumların eski eserler için ayırdıkları paranın çok yüksek olması ve tarihi eser ticaretinin iyi para kazandırması, kaçakçılığın da giderek artmasını sağladı. Kuşkusuz bu durumda dünyada en çok zarar gören ülkelerin başında ise Türkiye geliyordu. Tabii daha gerilere gidildiğinde de bu tür olaylar Anadolu toprakları üzerinde yaşandı ne yazık ki. Haçlı seferleri sırasında İstanbul adeta yağmalandı. Keza Fatih Sultan Mehmet'in İtalyanca öğretmeni Ciriaco bile ülkesine bir çok tarihi eser götürmekten geri kalmadı. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren sanayi ve teknolojinin gelişimine bağlı olarak eski eser toplama merakı arttı, başta Osmanlı olmak üzere bir çok şehir, zenginlerin, diplomatların ve seyyahların akınına uğradı. Bu kişiler o dönemler Anadolu'yu karış karış dolaştı izinli ve izinsiz yaptıkları bir çok kazıdan buldukları eserleri kendi ülkelerine götürmeyi başardılar. Çok geçte olsa eski eserlerle ilgili hukuksal düzenlemeler 1858 yılında yapıldı. Ardından yetersiz bulunan bu kanunnameler 1869 yılında Asar-ı Atika Nizamnamesi adı altında tekrar düzenlendi. Yabancılar tarafından kaleme alınan bu nizamnameler ne yazık ki pek de caydırıcı olmadı, zira izinsiz yapılan kazılardan devlet haberdar olduğunda eserlere el koymasının yanı sıra 1 altından 3 altına kadar para cezası ve 3 günden 1 haftaya kadar hapis gibi komik cezalar veriliyordu. Bu dönemde şimdiki adı Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü olan Müzehane-i Hümayun kuruldu, müdürlüğüne ise bu işe yaramaz mizamnameleri yapan müze müdürlerinden Dr. Dethier getirildi. Dethier 9 yıl bu görevin başında adeta saltanat sürdü. Bu görev nihayet 1881'den sonra Fransa'da resim ve arkeoloji eğitimi yapan Osman Hamdi Bey'e verildi. Göreve gelir gelmez nizamnamelerde çok ciddi değişiklikler yaptı. Eski nizamnamelerdeki esnek hükümlerin yerine, eserlerin yabancı ülkelere çıkarılmasını kesinlikle yasaklayan, cezaları arttıran ve denetim mekanizmasını işleten nizamnameler yayınladı. 1906 yılında yine Osman Hamdi tarafından yeniden gözden geçirilen Asar-ı Atika Nizamnamesi, tam 67 yıl boyunca yürürlükte kaldı. İşte Osmanlı döneminin bunca eksikliğinden yararlanan batılılar adeta topraklarımızda at koşturdu. Arkeoloji bilimini kendilerine kalkan edip resmen Osmanlı toprakları üzerinde bulunan tarihi eserleri talan ettiler. Hiç şüphesiz giden eserlerimizden biri var ki o, daha sonra dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edildi. Bodrum'daki “Mausoleum” İngiliz elçisi Lord Stradford Canning tarafından 1846 yılında British Museum'a götürüldü. Yine o aynı İngilizler bununla da kalmayıp 1863-1874 yılları arasında izinli olarak kazısını yaptıkları dünyaca ünlü Efes-Artemis tapınağı kalıntılarını da bölüşümsüz olarak ülkelerine götürmeyi başardılar. Aynı bölgeye bu sefer Avusturyalılar el attı ve İngilizlerden arta kalanları da onlar ülkelerine götürdü. Alman uyruklu meşhur kaçakçı Heinrich Schlimann, Batılı büyükelçilerin himayelerinde Osmanlı Devleti'nde 1870'de kazı izni almış ve günümüzde Hisarlık olarak adlandırılan yerde yaptığı üç yıllık çalışma neticesinde Tunç Çağı madeni eserleri önce Atina'ya, daha sonra da Berlin'e ulaştırmıştı. Almanlar bu alanda İngilizlerden aşağı kalmayıp, Roma dönemine ait Güney Agora'nın anıtsal kuzey kapısını İzmir limanından Berlin'e kaçırmıştı. Almanların antik eserlere olan tutkusu Türk-İslam eserlerine de sirayet etti. Konya'da bulunan 13. Yüzyıl Selçuklu yapılarından olan Beyhekim Mescidi'nin çini-mozaik mihrabı, 1905-1907 yılları arasında sökülerek Berlin'deki Pergamon Müzesi'ne götürüldü. Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de Batı'nın yasa dışı yollarla tarihi eser edinmesi devam etti. 1948 yılında İsviçre'ye kaçırılan Antalya-Elmalı sikkeleri ve ardından 1963 yılında Antalya Kumluca'dan ABD'de kaçırılan Bizans dönemi eserleriyle bu talan devam etti. 1970'lere gelindiğinde 363 parçadan oluşan meşhur Karun Hazineleri New York Metropolitan Museum of Art'da sergilenmeye başladı. Neyse ki Türk yetkililerinin girişimleriyle bu önemli eserler 1993 yılında ülkemize getirildi. Bu bilinen önemli tarihi eser soygunlarının yanı sıra, bir bölümü tesbit edilemeyen daha yurtdışında binlerce tarihi eserimizin olduğu da inkar edilemez bir gerçek. Alman mühendis Carl Humann bir yol yapımı sırasında bulmuştu Bergama'daki muhteşem tapınağı. Yine onun yönetiminde 1868-1878 yılları arasında yapılan kazılarda ortaya çıkartılan Zeus Tapınağı çıkarıldı. Berlin'de koskoca tapınak yeniden kuruldu, kendisine ait bir binanın içine konuldu. Berlin ikiye bölündüğü yıllarda Zeus Tapınağı Doğu Berlin'de kalmıştı. Şu anda da Berlin'in en değerli eserlerinden biri. 1991'den beri iadesi için çalışmalar sürdürülüyor. İade çalışması süren eserler : ABD: 1-Herakles heykeli alt yarısı, 2-Kumluca eserleri ALMANYA: 1-Boğazköy sfenksi, 2-Bergama Zeus sunağı, 3-Aphrodisias-İhtiyar Balıkçı heykel gövdesi, 4-Konya-Beyhekim Camii mihrabı, 5-Hacı İbrahim Veli türbesi sandukası, 6-Troya eserleri DANİMARKA: 1-Diyarbakır Müzesi sfenks figürleri, 2-Seydi Mahmut Hayrani Türbesi'ne ait sanduka, 3-Cizre Ulu Camii kapı tokmağı, 4-Nuruosmaniye Kütüphanesine ait Kur'an-ı Kerim sayfaları İSVİÇRE: Lidya eserleri İTALYA: İtalya İnterpolü'nce ele geçirilen yazıt RUSYA: Troya eserleri Türkiye Gazetesi, Haber: Tolga Uslubaş, 22.08.2006 |
|||||||
TEİON'DA TİYATRONUN MİMARİ YAPISI ORTADA Zonguldak'taki Antik Teion Kenti'ndeki yüzey araştırmalarında bölgenin kuruluş yıllarını belirten çanak-çömlek parçalarının yanı sıra antik tiyatronun mimari yapısı ortaya çıkarıldı. Kazı ekibi başkanı Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sümer Atasoy, toprak üstü kalıntıları toplayarak antik kentin nasıl bir yayılım gösterdiğine yönelik sondaj çalışmaları yaptıklarını söyledi. Atasoy, Roma dönemine ait toprak üstü kalıntılardan, liman surları, su kemeri, tiyatro, savunma kulesi ile antik liman ve mendireğin planlarının çıkarıldığını anlattı: ''Bu kentin kuruluşunu MÖ yedinci yüzyıl olarak tahmin ediyoruz. Bölgeyi Ege Bölgesi'ndeki Miletos kentinden gelenler kurmuştur. Persler, Romalılar, Cenovalılar ve Osmanlılara kadar çok sayıda dönemde bölge yerleşim merkezi olmuş. Antik kentte orman ürünlerinin yanı sıra avlanan palamutlar satılarak ticaret gerçekleştirilmiş. Türkiye'de Karadeniz sahillerinde ilk defa yapılan kazılar, bölgenin önemli ticaret kenti olduğunu gösteriyor. Burada hiç bilmediğimiz sahil surlarını ortaya çıkardık. Ayrıca, 2 bin kişilik Roma tiyatrosunda heykellere ait mermer ve bronz parçalar bulduk.'' Atasoy, Karadeniz'de Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu ve Trabzon'da da eski yerleşim alanları bulunduğunu anlattı: ''Buralarda modern yerleşim alanları antik kentlerin üzerine kurulmuştur. Ancak, araştırmalarla eski uygarlığın izlerini bulmak mümkün. Filyos'daki antik kent bu açıdan bozulmamış tek yer konumundadır. Fakat, definecilerin gerçekleştirdiği tahribatlar bulunmakta. Özellikle eski mezarlardan ziynet eşyası ararken tarihi yapılarlara zarar verilmiş. Altınların hepsini alsınlar ama yeter ki tarih hakkında bilgi verecek çanak-çömlek gibi malzemelere zarar vermesinler.'' Arkitera, 21.08.2006 |
![]() |
||||||
KARAMANLI TARİHÇİDEN İLGİNÇ İDDİA Karamanlı araştırmacı yazar Abdurrahman Altın, ilk İncil'in Hz. İsa'nın havarileri Yuhanna ve Barnabas tarafından Karaman'ın Kılbasan Beldesi'nde bulunan Karadağ'ın Halis Gümü mevkiindeki tarihi Barata şehrinde taştan yapılma bir mağarada yazıldığını ve havarilerin mezarlarının da bu mağarada bulunduklarını iddia etti. Abrurrahman Altın, Hıristiyanlar tarafından kabul gören İncil'de Karadağ'daki Barata şehrinin 72 yerde adının geçtiğini ve bu nedenle Barata'nın Hıristiyanlık alemi için çok önemli bir yer olduğunu öne sürerek, "Hz. İsa Kudüs'te çarmığa gerildikten sonra zulümden kaçan İsa'nın havarileri Hıristiyanlığı yaymak için birçok yere dağıldı. Bu havarilerden 2 kardeş olan Yuhanna ve Barnabas da önce Kıbrıs'a, sonra Karaman'a geldi. O sırada Karadağ'ın Halis Gümü mevkiinde bulunan Barata şehrine haydut Antipeter hüküm sürmekteydi. Antipeter tek tanrılı dine inanmaktaydı. Bu yüzden Yuhanna ve Barnabas'a kucak açtı. Yuhanna ve Barnabas, İsa'nın havarileri içinde okuma yazma bilen tek havariydiler. Burada bulunan bir mağarada 10 senelik uğraş sonunda İsa'nın söylediklerini yazıya döktüler ve ilk İncil yazılmış oldu. Bu İncil'de Hz.Muhammed'in 600 yıl sonra dünyaya geleceği ve Müslümanlığın doğacağı, İsa'ya inananların da Hz. Muhammed'e inanmaları gerektiği yazmaktaydı. Daha sonra 313 yılında şimdiki Kocaeli İznik'te toplanan Hıristiyan konsülü ortada dolaşan ve sonradan herkesin kendine göre yorumladığı İnciller içinden 4 tanesini seçti. Yuhanna'nın yazdığı asıl İncil Müslümanlık'tan bahsedildiği için kabul görmedi" dedi. Araştırmacı yazar Altın, Karadağ'daki Barata şehri ve Yuhanna ile Barnabas'ın İncil'in burada yazılmasından bahsedilmesine rağmen ilk İncil'i yazan 2 kardeşin kaldıkları ve yaşamlarını sürdürdükleri taştan yapma mağarayı bulduğunu iddia ederek, "Yaptığım geniş çaplı araştırmalar sonunda bu taştan yapılan mağarayı buldum. İçinde 2 kardeşe ait olduğunu sandığım mezarlar var. Ben zarar vermemek amacıyla mağara içinde çalışma yapmadım. Fakat uzman kişilerin yapacağı araştırmalar sonucunda iddialarımın gerçek olduğu görülecektir. Karadağ'ın her tarafında bulunan kilise kalıntıları ve ören yerleri buranın Hıristiyanlık için bir merkez olduğunu belgelemektedir. Ayrıca büyük düşünür Mevlana da eserlerinde manevi olarak dara düştüğü zamanlarda Karadağ'a gelerek bu kuyuda tek başına birkaç gün kaldığını söylemektedir" diye konuştu. Karaman Kent Haber, 22.08.2006 |
|||||||
![]() |
BİTLİS KALESİ'NDE RUSUBAT SORUNU Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Kadir Pektaş başkanlığında, Bitlis Kalesi'nde yapılan kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan rusubatın tahliyesi için çözüm aranıyor. Bitlis Kalesi'nde 2004 yılında başlatılan kazı çalışmaları sonunda ortaya çıkarılan taş ve toprak sorun oldu. Daha önceki yıllarda da bu rusubatın indirilmesinde sıkıntılar yaşandığını söyleyen Doç. Dr. Kadir Pektaş, geçen yıl rusubatın kale dibinden akan Bitlis Deresi'ne indirildiğini, ancak mahalle sakinlerinin şikayetlerine neden olduklarını hatırlattı. Pektaş, çalışmalarını olumsuz etkileyen bu toprağın Bitlis Kalesi'nden biran önce tahliye edilmesi gerektiğinin belirterek, "Kazı çalışmaları sırasında çıkan toprağı bir şekilde buradan tahliye etmek zorundayız. Burada biriken toprak ve taşlar kazı alanının yüzde 30'luk bölümünü işgal ediyor. Bu da çalışmalarımızı olumsuz etkiliyor. Valilik bunun için bir arayış içerisindedir" dedi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör ise, mahalle sakinlerini rahatsız etmeden rusubatı tahliye edeceklerini söyledi. Işıkgör, "Geçen yıllarda uygulanan yöntemlerde mahalle sakinlerinin tepkilerini aldık. Diğer taraftan da indirmek imkansız. Çünkü çarşı merkezine bakıyor. Bu yıl varilleri birbirine birleştirerek boru şekline getirip, dere kenarında bir toprak deposu yapacağız. Daha sonra iş makineleriyle bunu kamyonlara yükleyerek tahliye etme yoluna gideceğiz" şeklinde konuştu. Bitlis Kent Haber, 21.08.2006 |
||||||
BU HAN'A SAHİP ÇIKIN Gaziantep Kalesi'nin yanında bulunan 300 yıllık tarihi Hışva Hanı'nın çöplük görüntüsü ve tinercilerin yuvası olması endişe yaratıyor. Kale terafında çalışan bakırcılar ve Diğer esnaflar, daha önce bu hanın içinde dükkanlar olduğu için tinercilerin buraya gidemediğini söyledi. Bundan 10 yıl önce yağan yağmurlara dayanmayan tarihi hanın duvarlarının yıkıldığını ve esnafların çıkmak zorunda olduğunu belirten esnaf, "O günden buyana hiç kim burayla ilgilenmiyor. Kalenin üstünü gezen turistler direk olarak bu Hanın içini görüyorlar, Burası şu anda adeta pislik ve çöpten geçinmiyor" diye konuştular. Tarihi Hişve Hanı yanında bulunan esnaflar, "Biz bu hanın yıkılması veya restore edilmesi esnaflardan imza topladık. Ancak tarihi yer olduğu için izin olmadan yıkamadılar. Biz burada rahat çalışamıyoruz Hergün tinerciler gelip bu tarihi hanın içinde bally çekip çevreyi rahatsız ediyorlar" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 21.08.2006 |
![]() |
||||||
![]() |
ADALAR'DA TRAFİK CANAVARINI İSTEMİYORUZ! İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 99/11012 sayılı kararı uyarınca “Adalar'da motorlu taşıt kullanılamaz.” yasağına rağmen İstanbul Adaları'nda ve özellikle de Büyükada'da her geçen gün motorlu taşıt sayısı artmakta, resmi araçların ise görev dahilinde ve haricinde servis aracı olarak kullanıldığı gözlenmektedir. Ada halkı Istanbul Adaları'ndaki "usulsuz ve uygunsuz araç trafiğine karşı" Adalar Kaymakamlığı ve İstanbul 5. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu'na yazdıklaır dilekçelerde bazı kişilere iltimas tanındığı ve resmi araçların sivil halk tarafından kiralandığı konusunu da gündeme getirerek Atatürk'ün dahi Büyükada'yı ziyaretinde yürüyerek dolaştığını, emrine tahsis edilen otomobili görünce yasak odluğu için kaldırttığını hatırlattılar. Adalar Postası, Emine Çiğdem Tugay, 21.08.2006 |
||||||
“ÖREN YERİ GELİRİ” SORUNU EFES'TE DEVAM EDİYOR |
Geliilere el goyuveren gaari, Eşe dosta dağıdıveren baari, Kültüü vaalıklaanı unuduverip Heebiyeri satıveren gaari. *** Dün ööleydi bugün bööle, Ağzınga ne geliise sööle, Agıl oluveymedi maadem Accıcık fikii ihsan eyleyive Anonim (Aydın Yöresi) |
||||||
EFES İSYANINA TAM DESTEK İl Genel Meclisi CHP Grubu'nun Efes Ören Yeri gelirinin İzmir'de kalması için başlattığı mücadeleye, CHP ve AKP'nin İzmir milletvekillerinden destek geldi. CHP Milletvekili Canan Arıtman, "Ören yeri gelirlerine göz dikmek çağdışılıktır" derken, AKP Milletvekili İsmail Katmerci, "İçimize sinecek olan, Efes'in gelirinin İzmir'de kalmasıdır" diye konuştu. Ayrıca Efes için başlatılan mücadele, Selçuk halkından da destek buldu. Efes'in ilçelerinde bulunması nedeniyle gurur duyduklarını belirten Selçuklular, Aydınlı Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a, Efes'in gelirini Selçuk'ta bırakması çağrısında bulundular. İl Genel Meclisi CHP Grup Başkanvekili Yücel Özen ise Efes isyanını Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un 2 Nisan 2005'te Senegal'de Yeni Asır'a verdiği sözü tutmaması nedeniyle başlattıklarını söyledi. Bakan Koç'un 2 Nisan 2005'te Yeni Asır'a, "Ören yeri gelirleri şehirlerde kalacak. Ege'nin aldığı 16 milyon YTL'ye dokunmayacağız" şeklinde açıklama yaptığını belirten Özen, "Bakan verdiği sözü tutsun istiyoruz" dedi. Bakan Koç'un Egeli olması nedeniyle Efes için başlattıkları mücadeleyi daha iyi anlayacağını belirten Özen sözlerini şöyle sürdürdü: "Bakan Koç, Egeli olması ve Efes'in ihtiyaçlarını bilmesi nedeniyle bizi daha iyi anlar. Biz ayrıcalık değil, hakkımızı istiyoruz. Almak için de mücadelemizi sürdüreceğiz." Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 21.08.2006 |
|||||||
İSYANA DESTEK BÜYÜYOR İzmir iş dünyası temsilcileri, İl Genel Meclisi CHP Grubu'nun Selçuk Efes Ören Yeri gelirlerinin yerinde kalması amacıyla başlattığı isyana tam destek verdi. Efes Ören Yeri'nin 5 milyon 900 bin YTL'lik gelirinin İzmir'de kalması gerektiğini savunan işadamları, gelirin Ankara'ya gitmesinin, hükümetin bahsettiği yerinden yönetim anlayışıyla çeliştiği görüşünde birleşti. İzmirli işadamları ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'u, ören yeri gelirleriyle ilgili yeni bir düzenleme yapması konusunda göreve çağırdı. İzmir Ticaret Borsası (İTB) Başkanı Tuğrul Yemişçi, "Kültür ve Turizm Bakanlığı, gelirlerinin belli bir kısmının yerinde kalması konusunda ayarlama yapabilir" dedi. İzmir Ticaret Odası (İTO) Başkanı Ekrem Demirtaş ise, isteği doğru bulduğunu ancak gelirlerin yerinde kalmasının bütçe disiplini açısından mümkün görünmediğini kaydetti. Mücadeleye destek veren Devlet eski Bakanı Işılay Saygın da, "Efes'in parasını İzmirliler harcamalıdır" dedi. Ender Yorgancılar (Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı): Efes'in geliri, tamamıyla İzmir'de kalmalıdır. Başlatılan mücadeleye de yürekten destek veriyorum. Denizlililer'in Pamukkale için verdiği savaş gibi biz de İzmirliler olarak Efes için mücadele etmeliyiz. Elde edilen gelir, yerinde kalırsa Efes için harcanacaktır. Bakımı ve işletmesi çok daha iyi yapılacaktır. Gelirin yerinde kalması mücadelesinhi sonuna kadar destekliyorum. Servet Eröcal (Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı): "Ören yeri gelirleri yerinde kalmalı ki, tarihi değerleri hak ettiği şekilde koruma imkanı doğsun. Merkeziyetçilikten çıkıp yerel yönetim anlayışının savunulduğu şu günlerde ören yeri gelirlerinin Ankara'ya gitmesi, çok şaşırtıcı. Gelirlerin yerinde kalmaması, yerinden yönetim anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu nedenle Efes'in geliri Selçuk'ta kalmalıdır ve geliri İzmir'de harcanmaladır." Necip Kalkan (İzmir Ticaret Odası Meclis Başkanı): Pamukkale ören yeri gelirlerinin kesilmesiyle başlayan isyan, doğal olarak İzmir'e de sıçradı. Efes için başlatılan böylesine anlamlı bir isyana destek vermememiz mümkün değil. Yerinden yönetimin bahsedildiği bir ortamda paranın yerelde kalmaması, doğru değildir. Bu yanlıştan en kısa zamanda dönülmelidir. İsyanı sonuna kadar destekliyorum. Doğru olan neyse yapılsın. Tuğrul Yemişçi (İzmir Ticaret Borsası Başkanı): Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir'den yükselen sese kulak vererek ören yeri gelirlerinin belli bir kısmının yerinde kalması konusunda ayarlama yapabilir. İlle de Efes'in tüm gelirinin İzmir'de kalması mümkün olmayabilir. Türkiye'nin pek çok ilindeki ören yerleri için kaynağa ihtiyaç duyulabilir. Ancak Efes'in belli bir kısmının da, İzmir'de kalması gereklidir. Bu anlamda isyana tam destek veriyorum. Işılay Saygın (Devlet eski Bakanı): Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, geliri olmayan ören yerlerine para ayırmak için Efes'in gelirini İzmir'e bırakamıyor. Bakan Koç, kendince haklı olabilir ama biz de İzmirliler olarak haklıyız. Efes için toplanan para Efes için harcanmalıdır. Haklıyız ve hakkımızı almalıyız. Ekrem Demirtaş (İzmir Ticaret Odası Başkanı): İsteği doğru buluyorum ama gelirlerin yerinde kalması bütçe disiplini açısından mümkün görünmüyor. Maliye Bakanlığı ve IMF, bütçe gelirlerindeki en ufak bir kesintiye bile izin vermez. Yeni Asır, 22.08.2006 |
|||||||
CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ, BAKAN KOÇ'A SORU ÖNERGESİ VERDİ İzmir'in, ören yerinin 5.9 milyon YTL'lik gelirlerini alabilmek için tek yürek olduğu Efes isyanına CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman'dan da destek geldi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Yeni Asır'a 2 Nisan 2005'te Senegal'de, "Ören yeri gelirleri bulunduğu ilde kalacak" sözünü verdiğini hatırlatan Arıtman, bu sözün 1 yıldır yerine getirilmediğini dile getirdi. İl Genel Meclisi CHP Grubu'nun geçtiğimiz haftasonu başlattığı, AKP'li ve CHP'li milletvekilleri ve iş dünyasının destek verdiği Efes isyanı üzerine Koç'a soru önergesi veren Arıtman, "sözünü tut" çağrısı yaptı. Önergesinde ören yeri gelirlerinin yüzde 5'inin belediyelere verildiğini, yüzde 95'inin ise Kültür ve Turizm Bakanlığı döner sermaye hesabında toplanarak kültür etkinlikleri ve festivallerde kullanıldığını belirten Arıtman, yeterli para alamayan belediyelerin ören yerlerinin bakımını yaptıramadığını kaydetti. Ören yerlerinin bakımsızlığı nedeniyle turist sayısının azaldığını belirten Arıtman, önergesinde Koç'a, "2 Nisan 2005'te Senegal'de Yeni Asır'a yaptığınız açıklamada 'Gelirlerinin Ankara'da toplanmaya başlamasından sonra ören yerlerinin bakımsız ve harap hale düştüğünü' beyan ettiniz. Ayrıca 'ören yeri gelirlerinin tamamının yerel yönetimlere bırakılacağını, bu konuda gerekli talimatları verdiğinizi' söylediniz. Üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen bu sözünüz gerçekleşmemiştir" dedi. Arıtman'ın Koç'a önergesinde yönelttiği ilk soru ise, "Senegal'de verdiğiniz sözü tutacak mısınız?" oldu. Yeni Asır, Bakan Koç'a ören yeri gelirleriyle ilgili verdiği sözü 18 Nisan 2006 Salı günü hatırlatmıştı. Koç, 20 Nisan 2006 günü gazetemize, "Sözümün arkasındayım. Ancak bu konu kapsamlı çalışma gerektiriyor. Bürokratlarım sivil örgütlerle birlikte makro bir çalışma sürdürüyor. Çalışma sonuçlanmadığı için gecikme yaşıyoruz. Yeni düzenleme yapılacak" yanıtını vermişti. Bu yanıtın üzerinden yaklaşık 5 ay geçti ama Bakan Koç'un verdiği söz yerine gelmedi. Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 23.08.2006 |
|||||||
"EFES İSYANI"NA SELÇUK DA KATILDI Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür, İzmir İl Genel Meclisi CHP Grubu'nun Efes'te ören yeri gelirlerinin yerinde kalması için başlattığı, milletvekilleri ve iş dünyasının da sahip çıktığı "Efes isyanına" tam destek verdiklerini açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın geçtiğimiz aylarda tarihi yerler için hazırladığı Alan Yönetim Başkanlığı Yönetmeliği ile bu isteklerinin altyapısının da hazırlandığını belirten Ülgür, şunları söyledi: "Bakanlık, yönetmeliği hayata geçirerek Efes'e 3'lü kararname ile bir alan başkanı atanması yönünde destek vermelidir. Başkanın altında Efes'in işletmesini, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetim ve güvenlik kuruluşu yaparken, kazıları ve korunmasını da müze müdürlüğü, kazı evi ve üniversiteler yapmalıdır. Efes'in gelirinin yüzde 50'sinin de alan yönetim başkanlığına kalması doğru olur. Ancak kalan yüzde 50'nin harcaması da bakanlık tarafından denetlenmelidir. Bakanlığın Efes'te bu yapıyı hayata geçirerek Türkiye'de bir ilke imza atmasını istiyoruz." CHP İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un yanıtlaması için Meclis Başkanlığı'na verdiği soru önergesiyle "Efes isyanına" katıldı. Miçooğulları, önergesinde Bakan Koça'a başta Efes olmak üzere ören yeri gelirlerinin yerinde kalması konusunda bir çalışma yapıp yapılmayacağını sordu. Miçooğulları, Koç'a "Hükümetin yerinden yönetim anlayışına önem veren politikalarına karşın bakanlığınızın ören yeri gelirlerini merkezde toplaması bir çelişki değil midir?" sorusunu da yöneltti. Miçooğulları, önergesinde Türkiye ve İzmir'deki ören yerlerinin son 5 yıldaki gelirlerinin de açıklanmasını talep etti. Ören yeri gelirleriyle ilgili göreve geldiğinden bu yana mücadele veren Miçooğulları, 6 Haziran 2003'te de dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Hüseyin Çelik'in cevaplaması için soru önergesi vermiş ve ören yeri gelirlerini kesme nedenini sormuştu. Dönemin Kültür Bakanı Çelik, Miçooğulları'na, ören yeri gelirlerinin yerinde kalmasını uygun bulmadıkları şeklinde yanıt vermişti. Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 24.08.2006 |
|||||||
HASANKEYF'İN İLK FOTOĞRAFÇISI GABRİEL'İN ARŞİVİ İSTANBUL'A GELİYOR “Siz bugüne dek ben var mıyım, yok muyum diye bakmasanız da; taa 1932'de bir Fransız geldi ve bütün tarihimi inceledi. Sonra da hükümete bir rapor yazarak dedi ki: 'Böyle değerli bir varlık yok oluyor. Hiç değilse bir ustayla birkaç işçi gönderin.' Ama nerede; dinlemediniz bile, hala da dinlemiyorsunuz.” diyen Hasankeyf'in ilk araştırmacısı ve fotoğrafçısı Fransız arkeolog Prof. Dr. Albert Gabriel, İstanbul'a konuk olmaya hazırlanıyor. Gabriel'in arşivinin 15 Eylül'den 11 Kasım'a dek misafir olacağı mekan, Yapı Kredi Kültür Merkezi Kazım Taşkent Sanat Galerisi. ![]() Sanat tarihçilerimizin 'Türk sanat tarihi araştırmalarının babası' diye andıkları Gabriel; Doğu Anadolu'dan Konya'ya, Bursa'dan Boğaziçi saraylarına kadar yüzlerce mimari eserin rölövesini çıkarmış. Bunu yaparken plan ve resimlerini bıraktığı eserleri -çağdaş olmak adına- yıkacağımızı tahmin etmiş mi, bilinmez. Ama “Albert Gabriel (1883-1972): Ressam, Mimar, Arkeolog, Gezgin” başlıklı serginin küratörü Paris Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Pierre Pinon'a göre kendisine yeterli itibar gösterilmemiş. Pinon, “Gabriel, parlak kariyerine karşın kendi ülkesi Fransa'da bile unutulmaya yüz tutmuş bir isim. Aralık 1972'de Bar-sur-Aube'da hayata gözlerini yumduğunda cenazesine katılan tek resmi temsilci Türkiye'nin Paris Büyükelçisi idi.” diyor. Tabii bunda 1908'de İstanbul'u tanıyarak 1926'da kariyerini Türkiye'de sürdürmeye karar vermiş olmasının da payı büyük. Hayatının büyük kısmını Türkiye'de geçirdiği ve emekli olduktan sonra ülkesine dönmesine rağmen Paris'ten uzak yaşadığı için Fransa'nın unuttuğu Gabriel'in Türkiye açısından önemi ise inkar edilecek gibi değil. Pinon'a göre Gabriel'in Türkiye-Fransa arasında kültürel bir köprü kurması bir yana, yaptığı araştırmalar ve çıkardığı envanterler gerçek bir tarih ve kültür mirası. Hele Fransız Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1940'ta Paris'te yayınlanan ve Hasankeyf araştırmaları ile fotoğraflarının yer aldığı “Voyage Arcêologiques Dans la Turqui Orientales” adlı kitabı çok önemli. “Türk mimarisiyle ilgilenmeye başladığımdan beri Albert Gabriel'in eserlerinin okuyucusu ve mimari çizimlerinin ve resimlerinin hayranıyım.” diyen Pinon, birkaç yıl önce onun Bar-sur-Aube'deki evinin varlığını keşfeder. Gabriel'in 1973'ten beri kullanılmayan evinde bulunan belge, mektup, elyazması, suluboya resim ve fotoğrafların çoğunun 1920 ve 1930 yıllarının Anadolu'su ile ilgili olduğunu fark eden Pinon, bir sergi ile bunların Türkiye'ye getirilmesi gerektiğini düşünür. Gabriel'in Türkiye ağırlıklı çalışmalarını İstanbul'a taşıyan sergide neler olacağına gelirsek: Çeşitli mimari çizimler, Amasya'dan Mardin'e, Bursa'dan Diyarbakır'a çektiği 50 adet 30x40 boyutunda fotoğraf; Türkiye, Yunanistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı betimleyen suluboyalar, Rodos adası ile ilgili suluboyalar ve büyük boyutlu desenler; Boğaziçi yalıları, Mardin, Anadolu camileri ve medreselerini betimleyen desenler; çalışmaları sırasında kullandığı malzemeler ve kişisel eşyaları... Yaklaşık 150 suluboya ve desen çalışmasının yer alacağı serginin en dikkat çeken parçası ise kuşkusuz Hasankeyf'in o 2 Ağustos 1882'de doğan Fransız arkeolog, mimar ve yazar Albert Gabriel, Paris Üniversitesi'nin güzel sanatlar ve edebiyat fakültelerinde okudu. Collège de France'da hocalık yapan, aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisi üyesi olan Gabriel, İslam arkeolojisi üzerine olan uzmanlığıyla biliniyor. 1923'ten sonra Türk sanatı ile ilgilenmeye başladı. 1926'da İstanbul'a geldi ve uzun yıllar Türkiye'de kaldı. 1926-1930 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Kürsüsü'nün başına geçmekle kalmadı, adı daha sonra Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü olacak İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü'nü kurdu. 1930-40 arasında Anadolu ve İstanbul'daki önemli tarihi yapılar hakkında monografiler hazırladı. 1908-1959 yılları arasında ülkemize kırkın üzerinde seyahat düzenleyen Gabriel, Türk hükümetinin isteği üzerine 1925'ten 1960'lara dek tarihi yapıların araştırılması ve korunması üzerine raporlar hazırladı. Türk mimari sanatını dünyaya tanıtan Gabriel, 1972 yılında öldü. Zaman, Haber: Rengin Ege, 21.08.2006 |
|||||||
![]() |
YÜRÜYEN KÖŞK HALKA AÇILDI Atatürk'ün Yalova'ya geldiği dönemlerde kaldığı ve bahçesindeki bir çınar ağacının dalını kestirmemek için raylar üzerinde 4 metre 80 santimetre kaydırdığından dolayı adı Yürüyen Köşk olarak kalan köşk, yıllar sonra restore edilerek önceki gün halka açıldı. Yalova'da, Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü bahçesinde bulunan Yürüyen Köşk'ün açılış törenine İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da eşi Emine Aksu ile birlikte katıldı. Köşkün bahçesinde köşk fotoğraflarından oluşan 'out door' sergisini gezen Aksu, Yalova Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu'ndan köşkün hikayesini dinledi. Yürüyen Köşkün Atatürk'ün ne kadar ileri görüşlü, çevreye ve doğaya ne kadar önem veren büyük bir lider olduğunun kanıtı olduğunu belirten Aksu, ''Projenin hayata geçirilmesi, Atatürk ve onun aziz hatırasına verilecek en güzel armağanlardan birisidir" dedi. Sabah, 21.08.2006 |
||||||
KNİDOS İÇİN SON UMUT VERGİ KAÇAKÇILARI! Prof. Dr. Ramazan Özgan, ödeneksizlik yüzünden kesintiye uğrayan Muğla Datça'daki Knidos antik kenti için vergi kaçakçılarını yardıma çağırdı! Kazı başkanı Özgan, önlerindeki en büyük engellerden birinin elektrik sorunu olduğunu söyledi. Vali Temel Koçaklar'dan yardım istediklerini vurgulayan Özgan kentin restore edilip ziyarete açılması için sponsor aradıklarını belirtti. Prof. Dr. Özgan, "Datça Yarımadası'nın en ucundaki, daha sonra Hellen kültürüyle yoğrulmuş, kökeni Dorlara dayanan Knidos, Avrupa'ya en yakın yerleşim merkezlerinden. Sezar'ın dostları burada yaşamış. Sezar 'Knidos vergiden muaf olsun' diyor. Bu daha antik devirde vergi kaçakçılığının bir benzeri. Bugün de vergi kaçırarak zengin olanlar, Knidos'a destek versin" dedi. Radikal, 21.08.2006 |
|||||||
MERYEMANA EVİ VE TURİSTLER YANIYORDU İzmir'in Selçuk İlçesi Bülbül Dağı'ndaki yangın, tarihi 'Meryemana Evi'ne kadar ulaştı. Rahip evi kısmen hasar görürken, mahsur kalan 1000 turist ormancılar ve jandarma tarafından kurtarıldı. Selçuk İlçesi Acarlar Köyü yakınında, Bülbül Dağı eteklerindeki tarım arazisinde dün başlayan yangın rüzgarın etkisiyle büyüyerek ormanlık alana sıçradı. Yangına İzmir Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri karadan ve havadan müdahale etti. Hızla ilerleyen alevler Bülbül Dağı'ndaki Meryemana Evi'ni tehdit etti. Meryemana Evi'ni ziyarete gelen bin kadar turist burada mahsur kaldı. Orman Bölge Müdürlüğü ve Selçuk Jandarma Komutanlığı ekipleri seferber olarak turistleri, Arvalya bölgesindeki patika ve orman emniyet şeritlerini kullanarak dağdan indirdi. Geniş bir alana yayılan yangının Meryemana Evi'ni etkilememesi için yoğun çaba harcandı. Yangın Meryemana Evi'ne 50 metre kala kontrol altına alındı. Bu sırada iki işçi dumandan etkilenerek hastaneye kaldırıldı. Rüzgarın etkisiyle yön değiştiren yangına 5 uçak, 6 helikopter, 30 yangın söndürme ekibi müdahale etti. 200 hektarlık çam ağacı kül oldu. Alevler geniş bir alana yayılarak Sultaniye Köyü'nü tehdit edince köy boşaltıldı. Köye gelen İzmir Valisi Oğuz Kağan Köksal, Selçuk Kaymakamı Aziz İnce ve Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, bir anda alevlerin arasında kaldı. Vali, kaymakam ve belediye başkanı korumaları tarafından alevlerden uzaklaştırıldı. Alevler 20 haneli köyü yuttu. Yangın akşam üzeri Aydın'ın Kuşadası İlçesi'ne yöneldi. Hürriyet, Haber: Latif Sansür, 21.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
SELÇUKLU HANLARI İŞLETMECİ ARIYOR Aksaray'da tarihi ipekyolu üzerindeki Selçuklu han ve kervansarayları için işletmeci aranıyor. Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü, Aksaray'da bulunan Selçuklu eserlerinden Tepesidelik Han, Ağzıkara Han, Alay Han ve döneminin ünlü eğitim kurumu Zinciriye Medresesi'ni "Restore et-işlet" modeli ile ihaleye çıkaracak. Vakıflar Konya Bölge Müdürü İbrahim Genç, Aksaray'daki 4 han içinde en büyüğü olan Sultanhan'ın, Sultanhanı Belediyesi'ne kiralandığını belirterek, "Şu anda restorasyon projeleri hazırlanıyor. 5 Eylülde de diğer üç han ve eski müze binası olan Zinciriye Medresesi'ni aynı yöntemle ihaleye çıkarıyoruz" dedi. Hürriyet, 21.08.2006 |
|||||||
'OSMANLILARI KÖR EDEN İKON' ÇALINDI Yunanistan, Osmanlı askerlerini kör etmek gibi binbir mucizeye sebebiyet verdiğine inanılan en önde gelen Meryem Ana ikonunun çalınmasının şokunda. Mora Yarımadası'nın Leonidyon mevkiindeki sarp kayalıklara inşa edilmiş Elona Manastırı'ndan çalınan 700 yıllık ikon, 19. yüzyıldaki Osmanlı boyunduruğundan kurtulma mücadelesinin sembolü kabul ediliyordu. 'Manastırı yıkmak için içeri dalan Osmanlı askerlerini kör ettiğine' inanılan ikon, Yunanistan'ın bir gün bağımsız olacağı umudunun simgesiydi. Helikopterler eşliğinde operasyon başlatan polis bölgedeki yolları kapattı. Hırsızların cuma günü manastıra saklanıp daha sonra iple ikonun korunduğu kısma indiği sanılıyor. Radikal, 20.08.2006 |
AİHM'DEN HÜKÜMETE HASANKEYF SORUSU Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), iki hafta önce temeli atılan ve dünya kültür mirası açısından büyük değer taşıyan Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı'nın yapımı aleyhine açılan davayı kabul edilebilir bularak, hükümetten, Hasankeyf'in korunması için alınan önlemlerle ilgili "acil'' bilgilendirme istedi. Davayı kabul eden AİHM, çalışmaların durdurulması isteğini reddetmişti. Sabah, 20.08.2006 |
||||||
BİRKAÇ KERE BULUNAN VE HEP UNUTULAN APOLLON TAPINAĞI ARTIK KAYBOLMAYACAK Çanakkale'de Biga Yarımadası'nın güneybatı ucundaki Gülpınar beldesinde bulunan Apollon'a ait Smintheus kutsal alanının keşfi, 18. yüzyıl sonunda Avrupalı gezginlerin merakıyla oldu. Jean Baptiste Le Chevalier, 1785'te Lektum-Babakale'den Alexandria Troas'a giderken tapınağın toprak üstünde kalan kalıntılarını gördü ve arkeoloji dünyasına duyurdu. Ancak tapınağın kalıntılarına 1853'te bölgeye harita çalışması için gelen İngiliz Amiral R. N. Spratt ulaştı. Spratt bulduğu yapının Apollon'a ait, İon düzeninde yapılmış önemli bir tapınak olduğunu gördü. Kutsal alan bir köyün içindeydi. Bir evin duvarında rastladığı iki yazıttan, tapınağın Smintheus (fare) kültüne ait olduğunu saptadı. 1866'da ilk kazılar yapıldı. Ama sonra tapınak yine unutuldu. O kadar ki, üzerine zeytinyağı fabrikaları bile kuruldu. Yüz yıl sonra 1966'da H. Weber'in araştırmasıyla tekrar hatırlandı. Ancak daha sonra yine kaderine terk edildi. 1980'de Gülpınar-Apollon Smintheus Kutsal Alanı ve yakın çevresinde kazı, sondaj ve restorasyon çalışmaları yeniden başladı. Projeye Kültür Bakanlığı destek veriyor. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özgünel başkanlığında, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı ve MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Anasanat Dalı öğretim üyeleri, öğrencileri ve köylülerin özverileriyle çalışılıyor. Önce, tapınağın bulunduğu kutsal alana yapılmış zeytinyağı mengenelerinin çevresi temizlendi. Sonra tapınağa giden kutsal yol ve propylon kalıntıları ortaya çıkarıldı. Yolun açılan kısmında, her bir metrede 7 cm. yükseldiği tespit edildi. Yolun bir rampa gibi kutsal alana doğru yükselmesi, ibadete gelen insanların karşılarında birden tapınakla karşılaşarak etkilenmelerini sağlamayı amaçlıyordu. Yolun, Alexandria Troas ile Smintheion arasında bağlantıyı sağlayan kutsal yolun bir parçası olduğu düşünülüyor. 1998'de Efes Pilsen kazıların sponsorluğunu üstlenince işler hızlandı. Tapınağın üzerinde yükselen mengenelerden biri yıktırıldı, diğeri onarılarak müze haline getirildi. Apollon Smintheus Tapınağı ağustos ve eylül olmak üzere sadece yılın iki ayı gezilebiliyor. Diğer zamanlarda devlet bekçi atamadığı için açık tutulamıyor. ![]() MÖ 150 yıllarında İon stilinde yapılan tapınak, kuzey-batı Anadolu Troas bölgesinde bugün için tek örnek. Tapınakta Hellenistik Çağ Anadolu mimarlığına imzasını atan Mimar Hermogenes'in uyguladığı pseudo-dipteros (yalancı iki sıralı sütun) tasarımı kullanılmış. Tapınağın ön ve arka cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14'er sütun dizisi yer alıyor. Tapınağın ölçüleri; dar yüzler 23.20 m., uzun kenarlar ise 41.65 m. Yapının temelleri, yöreye özgü volkanik tüf taşı ve andezit-bazalt taşlarıyla inşa edilmiş. Temel üzeri mermerle kaplanmış. Anadolu- Attik tip kaideler üzerinde yükselen 44 adet sütunun her biri üst üste konmuş 7 parçadan (tamburdan) oluşuyor. Yedinci sütun tamburları ise figürlerle bezenmiş. Anadolu'da nadir görülen bu figürlü sütun tamburları, üzerinde boğabaşı çelenk süsleri veya Homeros'un İlyada destanını anlatan mitolojik sahnelerle bezeli. Tapınak yaklaşık 5 katlı (15 m.) bir apartman yüksekliğinde. Marmara Adası mermerinden inşa edilmiş. Mimarı ve kimin yaptırdığı bilinmiyor. Akhilleus savaştan çekilince can ciğer dostu Patroklos onun kıyafetlerini kuşanır ve Troyalılarla savaşa gider. Hektor da Patroklos'u öldürür. Geleneğe göre, öldürdüğü kahramanın üzerindeki zırhı, kalkanı, mızrağı alır ve onu çırılçıplak bırakır. Bunu haber alan Akhilleus'un arkadaşları da Patroklos'un cesedini alıp onun yanına taşırlar. Bu arada yine Troyalılar'la karşılaşırlar. İşte taşlardaki desenlerde, bu sahne canlandırılıyor. Buraya 1980 yılında geldiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız? Tapınağın bulunduğu bölge oldukça kötü durumdaydı. Etrafı duvarlarla çevriliydi, üzerinde zeytinyağı fabrikaları ve evler bulunuyordu. Hepsini boşaltıp, yıktırdık. Sadece fabrikalardan birini müze olarak kullanmak üzere restore ettik. Apollon ile su arasında özel bir ilişki olduğundan bahsediliyor... Su, Apollon kültünün özünde olan bir ihtiyaç ve vazgeçilmezdir. Anadolu'daki Apollon Kutsal Alanları'nın hemen hepsi kaynak sularının üzerine kurulmuştur. Bilicilik sıfatıyla da öne çıkan Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya gereksinim duymuştur. Tapınağın yapımı tamamlanmış mı? Hayır, büyük bölümü bitirilmiş ancak çatısı kapatılamamış. Çünkü Hellenistik dönemde büyük bir enflasyon varmış. Ama ayinler yapılmaya devam etmiş. Homeros'un İlyada destanında "Leto ile Zeus'un oğlu, güzel saçlı Leto'nun doğurduğu" diye tanımladığı Apollon hakkında rivayet muhtelif. Kimileri Delos adasında doğmuş Yunanlı bir tanrı olduğunu kabul ediyor. Bazı bilim adamları ise Anadolu kökenli bir Hitit tanrısı veya Likya kaynaklı bir tanrı olduğunu varsayıyor. Apollon Anadolu kökenli bir tanrı olarak Gülpınar'da, Söke-Didim'de İzmir Klaros-Ahmetbeyli ile Antalya Letoon ve Patara'da ve daha birçok yerde karşımıza çıkıyor. Batı Anadolu kıyılarında, Troia, İonia, Karia ve Likya bölgelerinde önemli bilicilik merkezlerinde de görülüyor. Çeşitli inanışlara göre müzik, bilicilik, okçuluk, sanat-şiir, sağlık-tıp ve tarım gibi alanlarda etkili olan bir tanrı. Küçük hayvanlarla da ilişkilendiriliyor. Özellikle fareyle ilgili kültler en az diğer sıfatları kadar etkili. Apollon'un Smintheus (fare) sıfatı ile tanınması, saygınlık kazanması ve kült oluşturmasına ilk kez Troia bölgesinde rastlanıyor. "Fare"nin Anadolu halkının gözündeki olumlu işlevini Homeros, İlyada destanında şöyle anlatıyor: Troia'ya savaşa giden Yunan ordusu yol üzerindeki kentleri yağmalar. Gülpınar'a-Chrysa'ya uğrayan Yunan ordusunun başındaki Akha kralı Agamemnon, Apollon Smintheus tapınağının rahibi Chryses'in kızı Chryseis'i kaçırır. Baba kızını almak için defalarca Agamemnon'a çıkar, ona kurtarmalıklar götürür ancak kızı geri alamaz. Tanrısı Apollon'a yakarır. Öfkelenen Apollon Yunan ordusuna okları ile farelerden bulaşan veba salgınını salar. Yunan ordusu vebadan kırılır. Agamemnon sonunda kızı geri verir. Bu öykü, tapınağın kabartmalı frizlerinde ve bezemeli sütunlarında karşımıza çıkıyor. Apollon, Troia savaşları boyunca tanrılar katında her zaman Troialıların yanında yer alır. Polemon'a ait bir kaynak, Apollon Smintheus kültünü şöyle açıklıyor: "Troia'da yaşayan farelere saygı gösterilir. Orada fareye smintheus denir. Buna sebep olarak da, farelerin düşmanların silahlarındaki deri bölümleri kemirmeleridir. Bu nedenle Apollon'u Smintheus olarak adlandırırlar." Hürriyet Seyahat, Haber: Deniz İnceoğlu, 21.08.2006 |
|||||||
![]() |
TÜRKMEN TARİHİ GÜNYÜZÜNE ÇIKIYOR Türkmenistan El Yazmaları enstitüsü bu yıl 10 eseri kitap haline getirerek yayınladı. Türkmenistan, bağımsızlığın ardından Türkmen kimliğinin öne çıkmasıyla kültürel değerlerine de sahip çıkmaya başladı. Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın kararıyla 1993 yılında kurulan Türkmenistan Golyazmaları Enstitüsü (Türkmenistan Elyazmaları Enstitüsü), kurulduğu günden bu yana 160 eseri kitap haline getirerek Türkmen okuyucuların hizmetine sundu. Enstitüye, Türkmenistan ve Türkiye'nin yanı sıra değişik ülkelerden getirilen yaklaşık 10 bin dolayında el yazması eser, önümüzdeki yıllarda kitap olarak yayınlanacak. Türkmenistan 5 bin yıllık tarihini ve kültürel değerlerini detaylı olarak ortaya çıkartarak bunları insanlığın hizmetine sunmayı amaçlıyor. Bunun için el yazması bütün eserleri de değerlendiriyor. Trt/Haber, 19.08.2006 |
||||||
AKDAMAR KİLİSESİ'NDE ÇEVRE DÜZENLEMESİNE DEVAM EDİLİYOR Van Kültür ve Turizm İl Müdürü İzzet Kütükoğlu, Akdamar Kilisesi'nde çevre düzenlemesi çalışması başlatıldığını söyledi. Konu hakkında açıklamalarda bulunan İzzet Kütükoğlu, Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası'nda bulunan Akdamar Kilisesi'nin restorasyon çalışmalarının son bulduğunu, çevre düzenlemesi için de çalışmaların başladığını belirtti. Çevre düzenlemesi kapsamında adanın iki yanındaki iskelelerin onarılacağını da dile getiren Kütükoğlu, "Akdamar Adası'nda yürüyüş parkurları, oturma alanları, sosyal tesisler gibi mekanlar inşa edilecek. Adayı büyük bir turizm potansiyeline kavuşturacağız. Düzenlemelerin tamamlanmasıyla adaya büyük bir turist akını yaşanacaktır. Buranın yeni halini görmek isteyen insanlar, Van'a akın edecektir. Bu da ilimizin turizminde bir canlılık sağlayacaktır" dedi. Adada yaşanan elektrik ve su sıkıntısının su deposu ve jeneratörlerle giderileceğini belirten Kütükoğlu, "Van Valisi Mehmet Niyazi Tanılır başkanlığında yapılan bir toplantıda taşımayla su sağlanması ve jeneratörle elektrik verilmesi karara bağlandı. Böylece adaya 10 tonluk bir su deposu yapılacak ve burada su ihtiyacı karşılanacak. Burayı ziyaret edenlerin rahatsız olmamaları için de jeneratörü ziyaret alanlarından uzak bir yere kuracağız. Bunun tespiti yapıldı. En kısa zamanda bunlar da hayata geçirilecek" şeklinde konuştu. Turizm Gazetesi, 20.08.2006 |
|||||||
TARİHİ MEDRESE MÜZE OLACAK Mersin'in Tarsus İlçesi'nde, bir süre müze olarak da kullanılan tarihi Kubat Paşa Medresesi, restore edilerek "Kent Müzesi" haline dönüştürülecek. Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Makam Cami karşısında bulunan ve 1557 yılında Kubat Paşa tarafından kesme taştan yaptırılan medresenin, restorasyon çalışmasıyla yeniden hizmete sunulacağını söyledi. Tarsus Müzesi olarak 1997 yılına kadar hizmet veren tarihi yapının kent müzesine dönüştürülmesinin kararlaştırıldığını bildiren Kocamaz, restorasyon çalışmasının 1,5 milyon YTL'ye mal olacağını ifade etti. Çalışmalara yakın bir tarihte başlanacağını belirten Kocamaz, şöyle konuştu: "Tarsus, dünyanın en eski yerleşim birimlerinden olan, 8 bin yıllık geçmişi bulunan tarihi bir kent. Kentimizdeki bu yapı, günümüzde İlahiyat Fakültesi olarak bilinen bölüm öğrencilerinin ihtisas yaptıkları bir medrese olarak çok uzun yıllar kullanılmış." Kubat Paşa Medresesi, batısında dışa taşkın giriş portalı, giriş ve ana eyvanlar, güneyinde mihrap, avlusunda öğrenci odalarıyla dikkati çekiyor. Trt/Haber, 19.08.2006 |
![]() |
||||||
GÖLÜN SUYU YÜKSELİNCE İNSAN İSKELETLERİ ÇIKTI Elazığ'ın Baskil İlçesi'ne bağlı İmikuşağı Köyü'nde Karakaya baraj gölünün suyu çekilince, ortaya 3 bin 500 yıl önce Hitit dönemine ait olduğu tahmin edilen bir höyüğün mezarlığındaki insan iskeletleri çıktı. Baraj suyunun çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan ve su yüzeyinde bulunan insan iskeletleri, Malatya'nın Battalgazi İlçesi ile İmikuşağı Köyü arasındaki feribot seferlerinin yapıldığı iskelede bulunuyor. İnsan vücuduna ait çok sayıda kemiği bir arada görmenin mümkün olduğu bölgede, köylüler, kemiklerin toplatılmasını istiyor. Eski bir yerleşim yerine ait olduğu tahmin edilen mezarlığın çevre sakinleri arasında 'gavur mezarlığı' diye adlandırıldığı belirtildi. Suyun seviyesinin sürekli değişmesi nedeniyle açılan 50'nin üzerindeki mezardan çıkan çok sayıda iskelet balıkçıları da tedirgin ediyor. Arkeolog ve Tarih Araştırmacısı Erdoğan Altürk, mezarlık ve iskeletlerin höyüğün Geç Hitit ve Orta Hitit dönemine ait olabileceğini gösterdiğini söyledi. Zaman, 19.08.2006 |
|||||||
![]() |
ULU CAMİ RESTORE EDİLİYOR Konya'nın Akşehir İlçesi'ndeki tarihi Ulu Cami'de restorasyon çalışmaları sürüyor. Akşehir Nasreddin Hoca Etnografya Müzesi karşısında bulunan ve 1210 yılında yapıldığı bilinen tarihi Ulu Camii, Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce restore ediliyor. Proje bedeli 194 bin 700 YTL olan restorasyon çalışmasının Aralık 2006'da bitirilmesinin planlandığını belirten yetkililer, çalışmalara bütün hızıyla devam ettiklerini kaydetti. Müteahhit firma tarafından nemden dolayı tecrit edilecek duvar temelinin kazılması sırasında ise kemik parçalarına rastlandı. Hangi canlı türüne ait olduğu henüz belirlenemeyen kemik parçaları, bulunduğu yerde muhafaza ediliyor. 26 Haziran tarihinde ihalesi yapılan Ulu Cami'nin onarımı ve çevre düzenlemesi temmuz ayında başlamıştı. Konya Hakimiyet, 19.08.2006 |
||||||
BİTLİS KALESİ'NDE CAMİ İLE KÜLLİYE KAZISI YAPILACAK Bitlis Kalesi'nde, 3 yıl önce başlayan kazı çalışmalarını sürdüren ekip, bu yıl Osmanlı dönemine ait bir cami ile külliyeye ulaşmayı hedefliyor. Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi ve Bitlis Kazısı Başkanı Doç. Dr. Kadir Pektaş, yaptığı açıklamada, ''Bu yılki kazılarda, Osmanlı dönemine ait külliye ve cami ortaya çıkarmayı planlıyoruz'' dedi. Kazı alanında geçen yıl bir hamam çıkardıklarını ve bu hamamın büyük bölümünün sağlam çıktığını ifade eden Pektaş, şöyle konuştu: ''Bu yıl hamamın doğu tarafına doğru açmaları genişletiyoruz. Bir de hamamın güney tarafında bazı rötuşlar yapıyoruz. Elimizde kalenin eski haline ait çok kanıt yok. Sadece alanın Matrakçı Nasuh tarafından 1534'lerde yapılmış bir gravürü var. O gravürde iki cami görünüyor. Bir tanesi doğu, diğeri batı yönünde. Bu yıl bu camilere ulaşmayı düşünüyoruz. Alanda seviye indirme çalışmaları yaptığımızda bu yapılar da görünecek.'' Pektaş, eski kaynaklardan, belgelerden öğrendikleri kadarıyla, kale üzerinde sıkışık ve dar bir alanda, çok sayıda yapı bulunduğunu tespit ettiklerini, bu nedenle kazının uzun yıllar sürebileceğini söyledi. Zaman, 19.08.2006 |
|||||||
ÜZÜM BAĞINDAKİ TARİHİ ESERLER ŞAŞIRTIYOR Manisa, Saruhanlı'ya bağlı Kumkuyucak köyü yakınlarında üzüm bağlarının arasında bulunan çok sayıda tarihi arkeolojik eserlerin müzede sergilenmesi gerekirken, burada sahipsiz olması görenleri hayrete düşürüyor. Binlerce yıl çeşitli medeniyetlere kucak açmış, tarihi zenginlikleriyle ününü Avrupa'ya duyulmuş Manisa'da, tarihten günümüze miras kalan eserlerin ne kadar güvenle korunduğu, Kumkuyucak Köyü yakınlarında üzüm bağlarının arasında sahipsiz şekilde bulunan arkeolojik eserlerle bir kez daha ortaya çıktı. Müzede sergilenmesi gerekirken, bağların arasında yol kenarında dizili bulunan birçok arkeolojik eserin, burada sahipsiz olması görenleri hayrete düşürüyor. Bazılarının üzerinde eski yazıların bulunduğu eserlerin, piknik için bu bölgeye gelen aileler tarafından tahrip edildiğini belirten duyarlı vatandaşlar, "Manisa'nın her karış toprağı tarihi eserle dolu. Bu miras, ilimiz için büyük bir zenginlik; ancak yetkili makamların ve halkımızın buna ne kadar duyarlı olduğu ortada. Müzede sergilenmesi gereken eserler, burada yol kenarında duruyor. Bu bölgede kazı yapılsa kim bilir daha ne eserler bulunacak. Yetkililerin bir an önce bu bölgeyi koruma altına alması gerekir" dedi. Öte yandan, söz konusu eserlerle ilgili açıklama yapan Manisa İl Kültür ve Turizm Müdürü Erdinç Karaköse, bölgede inceleme başlatacaklarını ve gereken güvenlik tedbirlerinin alınacağını bildirdi. Manisa Kent Haber, 18.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
ZEYNELBEY MEDRESESİ KAZI ÇALIŞMALARI TAMAMLANDI Hakkari Beyi Zeynelbey'in 16. yüzyılın ikinci yarısında inşa ettirdiği medresenin kazı çalışmalarının büyük bölümü tamamlandı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top yaptığı açıklamada, Hakkari'deki medresenin 1998 yılında tespit edilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıtlarına alındığını hatırlattı. Osmanlı döneminde, Zeynelbey Medresesi'nin Hakkari beylerine bağlı özel statüde bir yer olduğunu anlatan Top, Zeynelbey'in 1585 yılında şehit düştüğünün ve naaşının da alınıp Hakkari'de kendi yaptırdığı medresenin içine gömüldüğünün tahmin edildiğini kaydetti. Top, şu bilgileri verdi: “Zeynelbey Medresesi kazısını Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle gerçekleştiriyoruz. Hakkari Valiliği de büyük destek veriyor. Kazıyı YYÜ tarafından oluşturulan bilimsel heyet ve Müze Başkanlığı tarafından oluşturulan ekiple sürdürüyoruz. Buradaki amacımız Hakkari'nin en eski yapısı olan bu medresenin ortaya çıkarılmasını sağlamaktı. Bunu da başardık. 2005 yılında başladığımız çalışmalara 2006 yılında da kaldığımız yerden devam ettik. Medresenin iç kazısını önümüzdeki hafta tamamlayacağız. Medresenin güney ve batı tarafındaki odalarda çalışmalar devam ediyor. Odalar 2-3 metre uzunluğundadır. Bu odaların içerisindeki toprakları boşaltarak duvarları ortaya çıkardık. Ortaya çıkarılan yapı, ağır kış şartlarında yok olmasın diye bir taraftan da medresenin duvarlarının ve mekanların konservasyonu yapıyoruz.'' Top, ortaya çıkarılan yapının restorasyonu için girişimlerde bulunacaklarını ve bu konuda çalışmalara başlandığını da bildirdi. Top, kazıda YYÜ Sanat Tarihi Bölümü öğrencilerinin yanı sıra 40 işçinin de görev yaptığını sözlerine ekledi. Zaman, 01.08.2006 |
|||||||
SİDE'DE ARKEOJİK MİRAS HALA TOPRAK ALTINDA Side Müze Müdürü Arif Küçükçoban Side'deki tarihsel mirasın değerlendirilebilmesi için kentte bir üniversitenin arkeolojik kazılar başlatmasına gerek olduğunu söyledi. Küçükçoban, geçmiş dönemde belediyenin desteğiyle başlatılan çalışmalarla, yaklaşık 100 dönümlük bir alan temizlenerek kazıya uygun hale getirildiğini açıkladı. Küçükçoban'ın verdiği bilgiye göre söz konusu alanda gezi yoları düzenlendi, yol gösterici levhalar konuldu ve turistlerin ücretsiz olarak gezmesine olanak sağlandı. Ancak Küçükçoban "Arkeolojik anlamında ve usulüne uygun kazı yapılabilmesi için kentte bir üniversitenin kürsü oluşturmasının gerekli" olduğunun altını çiziyor: "Bu Side için çok önemli bir çaba olacak ve geleceğe yönelik pek çok yarar sağlayacaktır". "Kazı çalışmalarını kısıtlı imkanlarla yürütüyoruz," diyor Küçülçoban. "Ancak yeterli teknik donanım ve ödeneğimiz yok. Çalışmaları sürdürmemiz durumunda açığa çıkaracağımız eserleri koruma anlamında sorunumuz ortaya çıkacak." Ama Küçükçoban'ın verdiği bilgiye göre "Side yi bölgenin çekim merkezi haline getiren anıtlarımızın korunabilmesi için Müzeler Genel Müdürlüğü ve Akdeniz Üniversitesi'yle sürdürdükleri görüşmelerden şu ana kadar yazışmalardan olumlu bir yanıt alınamadı." Bianet, Bağımsız İletişim Ağı, Haber: Doğan Sönmez, 10.08.2006 |
TARİHİ SU DEĞİRMENİ YIKILMAYA YÜZ TUTTU Mardin merkez Meydan başı bulvarında yer alan tarihi su değirmeni yıkılmaya yüz tuttu. Harabeye dönen su değirmenine ait tarihi taş binanın akıbetinin biran önce onarılması istendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO'ya kültür mirasına aday şehir gösterilen 7 bin yıllık tarihi antik kent konumundaki Mardin'de, “Kentsel Dönüşüm” projesi kapsamında başlatılan tarihi, mimari taş binalarının koruma altına alınması ile ilgili çalışmalar sürüyor. Birinci derece Sit alanı olduğu bildirilen Mardin kent merkezinde, Munganlar Vakfına ait olduğu bildirilen Meydan başı bulvarında ve GAP Çok Amaçlı Toplum Merkezi (ÇATOM) karşısında yer alan tarihi su değirmeni, ilgisizlikten çökme tehlikesi baş gösterdi. Mardin Mimarlar Odası Başkanı Yılmaz Altındağ, yetkililerin tarihi değerlere sahip çıkılmasını istedi. Altındağ, bugüne kadar sit alanı izinde bulunan Mardin evlerine gereken değerin verilmediğine dikkat çekti. Zaman, Haber: Şeyhmus Edis, 17.08.2006 |
||||||
UNESCO HESAP SORDU BİZ BÖYLE SAVUNDUK İSTANBUL İKİ YIL KAZANDI Birleşmiş Milletler Kültür Bilim ve Eğitim Teşkilatı (UNESCO), uzun tartışmalardan sonra, İstanbul'u Dünya Kültür Mirası Listesi'nden şimdilik çıkarmama kararı aldı. İki yıl daha süre verdi. 9 Temmuz'da Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta yapılan Dünya Kültür Mirası Listesi Yürütme Kurulu toplantısında İstanbul'u 15 kişilik heyet savundu. Kazanılan iki yıl çok önemli. Çünkü kültür mirasını gerekli şekilde koruyamayan ülkeler, şehirler listenin dışında kalıyor. Bir daha asla giremiyor veya 15 yıl beklemek zorunda kalıyor. Vilnius toplantısında Almanya'nın Dresden kenti listeden çıkarıldı. Dört yıl önce de İstanbul, Dünya Kültür Mirası Listesi'nden düşüp "tehlike altında olan dünya kültür mirası kategorisi"ne girme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. 2004'te Çin'de yapılan toplantıda UNESCO, kent yönetiminin tarihi yapıları korumak için kılını kıpırdatmadığını bildirerek İstanbul yönetimine kendine gelmesi için iki yıl süre vererek uyarmıştı. Yani Vilnius'ta kazanılan ikinci ek süreyi gerektiği gibi kullanmazsak İstanbul bu prestij listesine veda eder. SORGU: İstanbul kendini koruma konusunda kararlı mı? Kararlıysa merkezi yönetim, yerel yönetim ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının da içinde yer alacağı, inisiyatif sahibi, karar verip uygulayacak bir konsey oluşturmayı düşünüyor mu? SAVUNMA: Türkiye, dünya kültür mirasında özel yeri olan İstanbul'un korunmasına büyük önem veriyor. UNESCO Dünya Mirası Komitesi'nin İstanbul'la ilgili kaygılarını takdir ediyor. Komiteyle işbirliği yapmak istiyor. Etkin bir koruma ancak, merkezi otorite, yerel otoriteler ve sivil toplum kuruluşları arasında kurulacak tam bir destek, iletişim ve işbirliğiyle mümkün. Bu yüzden toplantıya katılan Türk delegasyonu sadece yönetim temsilcilerinden değil, İstanbul Mimarlar Odası, ICOMOS Türkiye, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Girişimi gibi sivil toplum girişimi temsilcilerini içeriyor. SORGU: İstanbul'da tarihi mirası koruyan kanunlara uyulmuyor, gelişigüzel yapılanma, tahribat sürüyor. Önlem almayı hedefliyor musunuz? SAVUNMA: Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Ulusal Parklar Kanunu ve Boğaziçi Kanunu, Kıyı Kanunu gibi yasalara uymak esastır. Uygulamadan kaynaklanan eksikliklerin giderilmesini hedefliyoruz. SORGU: Kültür mirasının korunması için bütçe ayırdınız mı? SAVUNMA: Emlak vergilerinden yüzde 10'luk kesintiyle fon oluşturduk. Nitelikli koruma projesi üreten belediyeler fondan destekleniyor. SORGU: İstanbul'un kültür ve tabiat varlığının sistematik korunması için uzman ve halkın eğitilmesine ihtiyaç var. Ne yapacaksınız? SAVUNMA: Alan yönetimi ile ilgili çalışmalar (tarihi yarımadadaki yerel yönetimlerin tek çatıda birleştirilmesi, özel yetki verilmesi) başlatıldı. Uzmaların devreye sokulması öngörülüyor. Bu sürece katkı sağlamak için Fatih ve Eminönü belediyeleri, halka yönelik eğitim programları açmayı planlıyor. SORGU: Koruma ve restorasyon anlayışında bir sakatlık var. Örneğin İstanbul Surları'nı aslına uygun restore etme iddiasıyla ortaya bir tiyatro dekoru çıkarmışsınız. Evrensel koruma, yıkılanın benzerini yeni malzemeyle inşa etmek değil, var olanı aynen korumaktır. İstanbul Surları, Tekfur Sarayı ve Anemas Zindanları'nın restorasyonlarını derhal durdurmalısınız. SAVUNMA: Tekfur Sarayı, Ayvansaray ve surlardaki restorasyon, 6-11 Nisan tarihli UNESCO/ICOMOS Heyeti Raporu doğrultusunda durduruldu. Şu anda Theodosius ve Kara Surları'nda restorasyon yok. 2007'de tüm surlarla ilgili uluslararası bir workshop yapmayı planlıyoruz. SORGU: İstanbul'daki anıtlar ya da tarihi alanların restorasyon ihalesini yapıyor, sonra peşini bırakıyorsunuz. Karar verme ve uygulama sürecini teftiş edecek bir uzman ekip kurmayı planlıyor musunuz? SAVUNMA: 19 Nisan 2006'da Kültür Bakanlığı İstanbul Bölge Koruma Kurulu'nun verdiği karara göre, şehrin tarihi alanlarında yapılacak bütün restorasyonlar, farklı alanlardaki uzmanların katılımıyla oluşturulacak bilimsel bir heyetin denetiminde yapılacak. SORGU: Süleymaniye ve Zeyrek'teki geleneksel Türk ahşap konakları, dünya ahşap mimari mirasının da en önemli parçaları. İstanbul, bu mirasını korumak için Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı ve Ulusal Ahşap Birliği'nin girişimleri dışında dişe dokunur bir şey yapmadı. Bu mirası gözden çıkardıysanız, Kültür Mirası haritasını daraltabilir, Süleymaniye ve Zeyrek'i dışarıda bırakabiliriz. İstanbul'un bu konudaki hedefi nedir? SAVUNMA: Haritayı daraltmaya gerek yok. Süleymaniye ve Zeyrek'siz İstanbul eksilir. Bu mirası korumaya kararlıyız. İlgili koruma kurulunca onaylanan koruma uygulama planları (1'e 1000'lik planlar) hazır. Kentsel tasarım ve uygulama projelerine Süleymaniye, Zeyrek ve Cankurtaran'dan başlandı. SORGU: Ahşap binaların restorasyonu, yeniden inşası bahanesiyle beton döküp üstüne tahta çakıyorsunuz. Bu konuda ne yapacaksınız? SAVUNMA: ICOMOS Uluslararası Ahşap Heyeti, 2006 sonbaharında İstanbul'da bir sempozyum düzenleyecek. Amaç, uluslararası platform oluşturup, geleneksel ahşap mimari mirası korumak için fikir, tecrübe alışverişi. Cumhur Güven Taşbaşı (Heyet Başkanı, İstanbul Vali Yardımcısı), Arkeolog Cevat Erder (savunmaları yaptı), Necdet Özalp (Kültür Bakanlığı), Deniz Çakar (Dışişleri Bakanlığı), Nur Akın, Cevat Erder (Uluslararası Anıtlar ve SİT'ler Konseyi), Günhan Danışman (Mimarlar Odası), Korhan Gümüş (İnsan Yerleşimleri Derneği), Ulvi Günpınar, Muzaffer Şahin, Murat Tunçay, Abdurrahman Atmaca, Prof. Dr. Cengiz Eruzun, Şimşek Deniz, Nurcan Yurdakul (Büyükşehir Belediyesi)'dan oluşan ekip, toplantıdan sonra Dünya Kültür Mirası Listesi'nin bundan sonraki yürütme kurulu toplantısının İstanbul'da yapılmasını önerdi. Kurul Başkanı Francesco Bandarin, "Türkiye, Yürütme Kurulu üyesi değil, davetinizi kabul edemeyeceğiz" dedi. Ama yıllık iznini Türkiye'de geçirmeye karar verdi. İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Taşbaşı'na bir mektup yazarak Yeşil Ev'de rezervasyon yaptırdığını, kente geldiğinde kendisiyle bir kahve içmek istediğini belirtti. Taşbaşı, Bandarin'i havaalanında karşıladı, oteline yerleştirdi, İstanbul uzmanı bir öğretim üyesinin ona şehirde rehberlik yapacağını söyledi. Bandarin, İstanbul'u gezdi ve birkaç sivil toplum kuruluşuyla görüştü. Kentten ayrılırken o denli etkilenmişti ki birden Taşbaşı'na dönüp "2007'de Yürütme Kurulu'nda bir sandalye boşalıyor, sizi kurula önermeyi düşünüyorum. Ne dersiniz" diye sordu. Listeden çıkarılma kábusuyla yatıp kalkan Taşbaşı, bir Türk atasözüyle cevap verdi: "Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz!" İstanbul Tarihi Yarımada'sı dünyanın en prestijli listesi olan Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 1986'da alındı. Taç Mahal ve Çin Seddi gibi toplam 754 kültür varlığının yer aldığı bu listeye girmek kolay değil. Türkiye'den de Divriği Ulu Camii, Kapadokya, Nemrut Harabeleri gibi dokuz eser var. Son yıllarda turistlerin kültüre ilgi duymasıyla bu listenin önemi arttı. Hürriyet Pazar, Haber: Ersin Kalkan, 20.08.2006 |
|||||||
|
|||||||
|
|||||||
|
|||||||
![]() |
|||||||
|
|
|||||||
3500 YILLIK İSKELET Elazığ'ın Baskil İlçesi İmikuşağı Köyü'nde Karakaya baraj gölünün suyu çekilince, ortaya 3500 yıl önce Hitit dönemine ait iskeletler çıktı. Eski bir yerleşim yerine ait olduğu tahmin edilen mezarlığın çevre sakinleri arasında "gavur mezarlığı" diye adlandırıldığı belirtildi. Su seviyesinin sürekli değişmesi nedeniyle açılan 50'nin üzerindeki mezardan çıkan çok sayıda iskelet, balıkçıları da tedirgin ediyor. Arkeolog ve tarih araştırmacısı Erdoğan Altürk, iskeletlerin Geç Hitit ve Orta Hitit dönemine ait olabileceğini söyledi. Hürriyet, 19.08.2006 |
![]() |
||||||
CAMİ İÇİN YENİ HEDEF RUMELİ HİSARI! Büyükşehir Belediyesi'nin cami yapmak için seçtiği son yer, yaz geceleri İstanbullular için vazgeçilmez konser ve eğlence mekânı haline gelen Rumeli Hisarı. Hisar'daki 20. yüzyılın başlarında yıkılan Boğazkesen Camii'nin yeniden inşası projesi ihale aşamasında. Caminin anıtsal değeri olmadığı ve ibadete açılamayacağı belirtildi. 1451-1452 tarihleri arasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan caminin restorasyonu projesi ocak ayından beri Büyükşehir Belediyesi'nin 'ihale aşamasında bulunan projeleri' arasında. Belediyenin internet sitesinde camiyle ilgili şu ifade yer alıyor: "1451-1452 tarihlerinde inşa edilen Rumeli Hisarı'nın avlusunun ortasında Fatih Sultan Mehmet tarafından vakfedilen caminin bugün yalnız minaresinin gövdesi durmaktadır. Kitabesiz iki çeşmeden başka, caminin altında büyük bir sarnıç su ihtiyacını sağlamaktaydı. 23 Ocak 2006 tarihinde işe başlanmıştır." Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Kültür Bakanlığı'nın da haberdar olduğu proje konusunda, "Kesin bir şey yok" yanıtını verdi. Yetkililer, caminin ibadete açılıp açılmayacağı konusunda da net bir bilgi vermedi. Eski Hisarlar Müdürü Erdem Yücel'se, camiyle ilgili şu bilgileri verdi: "Osmanlı mimarisinde bir kale yapılırken mutlaka cami ve hamam yapılır. Bu kaleye de küçük bir mescit yapılmış ancak fetihten sonra kendi haline terk edilmiş. 17 yüzyıldan sonra buraya bir Osmanlı mahallesi kurulmuş, o dönemde de bu mahalle camiyi kullanmış. Hisar, Celal Bayar döneminde restore edilirken bu mahalle ortadan kalktı, caminin son kalan parçaları aynı dönemde yıkıldı. Mahalle 1953'te yıkıldı, mescitse çok önceden kullanılmaz hale geldi." Boğazkesen Camii'nin anıtsal değer taşımadığını belirten Yücel, şöyle devam etti: "Hiçbir anıtsal değeri yok. Hiçbir kaynakta caminin mimari yapısı hakkında sağlıklı bilgi yok. Neye göre rölevesi çıkarılacak, neye göre restore edilecek belli değil. Hatalı yapılacak bir restorasyon Hisar'ın mimari bütünlüğünü tamamıyla bozar. Kaldı ki bu cami yeniden inşa edilse bile ibadete açılmasını isteyecekler. Oysa burası bir müze. Müzelerin ibadete açılması mümkün değil. Biz bu sorunu yıllardır Ayasofya'da yaşıyoruz. kaldı ki Hisar'ın hemen karşısındaki iskelede bir mescit mevcut." Cami tartışması İstanbul için yeni değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde Taksim'e cami yaptırmak istemiş ancak itirazlar karşısında vazgeçmişti. İkinci cami tartışması ise geçen yılın eylül ayında patlak verdi. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde AKP'lilerin oylarıyla alınan karara göre, 10 bin 818 metrekarelik Göztepe Parkı'nın yüzde 23'ünün ibadete açılması tartışmaya yol açmıştı. İmar planlarına yönelik itirazlar Büyükşehir Belediyesi'nin 14 Haziran'daki oturumunda reddedildi. Böylece cami yapılmasının önü açıldı. Radikal, 14.08.2006 ![]() HİSAR'A CAMİ TARTIŞMASI Eski İstanbul Hisarlar Müzesi Müdürü, Arkeolog Erdem Yücel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ihale aşamasındaki projeleri arasında yer alan Rumeli Hisarı içindeki Boğazkesen Mescidi'nin yeniden yapılması için yeterli bilgi olmadığını söyledi. Yücel, "Hisarı ve mescidi uzaktan gösteren bir gravür ama, bu restorasyon için yeterli değil. Temel kazısından gidilerek de mescit restore edilemez, çünkü altı sarnıç" dedi. Mescide yönelik tarihi kaynaklarda hiçbir bilgi bulunmadığına dikkat çeken Erdem Yücel, şunları anlattı: "Osmanlı kaynaklarında, Fatih'in hisarla birlikte mescit yaptırdığı yer alıyor. Bu, çalışan işçiler ve yeniçerilerin kullanımı için yapılmış. Fatih, Ayasofya Vakfiyesi'yle de buranın giderinin Ayasofya'dan karşılanmasını istiyor. Ancak mimari yönüyle ilgili hiçbir bilgi yok. Ne şekilde yapıldığı da anlatılmıyor. Bir kaynakta 10x10 metre boyutlarında ve üstü kapalı olduğu yazıyor. Ama ne kadar güvenilir bir bilgi olduğunu da bilmiyorum. Gravürlerde caminin tamamı gözükmüyor. Bir bölümü yıkılmış minareden başka kalıntı yok. Temel de yok. Restütasyon, yani yeniden yapım bu durumda gerçeğe uygun olmaz" Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhçu da, Rumelihisarı'ndaki mescidi restore ettirmeyi Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde istediğini, ancak çeşitli nedenlerle yapılamadığını belirterek "Şimdi yeniden gündeme taşıdılar. Özellikle anıtsal yapılar, tarihteki kimi hesaplaşmaların aracı olarak kullanılmamalı. Aksi takdirde hem bu yapıların fiziki varlıkları tehlikeye girebilir, hem de belleğimizdeki yerleri onarılmaz yara alabilir" dedi. İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller de 1917 tarihli haritada caminin "yanmış" olarak gösterildiğini belirterek şöyle dedi: "Eski fotoğraf albümlerinde Rumeli Hisarı içindeki mahalle gözükmekle birlikte cami hemen hiç anlaşılmamaktadır. Dolayısıyla caminin özgün halini gösterir belge bulunmadığı söylenebilir. Minare ve bazı temel izlerine dayanarak binanın tamamını yeniden inşa etmek koruma bilimi açısından doğru değildir. Yok olmuş bir binanın rekonstrüksiyonu ancak sağlıklı ve detaylı belgelere, verilere dayandırılırsa kabul görebilir. Aksi durumda para ve emek israfından başka bir anlam taşımaz." Topkapı Müzesi Başkanı İlber Ortaylı ise Rumeli hisarı'ndaki camiyi çocukluğundan hatırladığını belirtti. Ortaylı, "Camisiz hisar olmaz. Yedikule'nin ortasında da cami var. Buranın orijinal halini rölöveyi üstlenen bulacak ve yapacaktır. Bulmanın çok zor olduğunu sanmıyorum. Benim neslim bu camiyi hatırlıyor" dedi. Rumeli Hisarı'ndaki Boğazkesen Camii'nin rölöve ve restütasyon projesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarihi Çevre Koruma Şube Müdürlüğü'nce hazırlandığı, 3 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na gönderileceği bildirildi. Beş aylık bir çalışmayla hazırlanan Tarihsel Araştırma Raporu'nda Boğazkesen Camii'nin cepheden görüntüsü yer almıyor. Kurulun yaklaşık üç ay sonra projeyi gündeme alıp görüşmesi bekleniyor. Projeyle ilgili son kararı kurul verecek. Kurulun görüşleri doğrultusunda proje yeniden ele alınabilecek. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Boğazkesen Camii'nin restore edilmesi çalışmalarıyla ilgili eleştiriler için "Cami değil, kilise de olsaydı restore ederdim" dedi. Topbaş, Rumeli Hisarı'ndaki caminin Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan ilk cami olduğunu, İstanbul'un binlerce kültürel zenginliğinden biri olduğunu belirterek "Kültürel değerlerimizi bir bir ortaya çıkartıp gelecek kuşaklara taşımaya çalışıyoruz. Yenikapı'daki arkeolojik çalışmalarda çıkan eserleri tek tek toplayıp bir müzede sergilemek istiyoruz. Hisar'da da minare kalmış. Diğer bulguları araştırıyoruz. Bulduğumuzda da cami yerine yapılır" diye konuştu. Topbaş, Rumeli Hisarı'nda sanatsal etkinliklerin de yapıldığını hatırlatarak, "Mescitin az ötesinde daha geniş bir alanda yeni bir sahne yapılarak sanatsal çalışmalar da yapılabilir" dedi. Hürriyet, Haber: Mustafa Kınalı, 19.08.2006 |
|||||||
AKŞEHİR ULU CAMİ'DE RESTORASYON ÇALIŞMASI Akşehir'deki tarihi Ulu Camii'nde restorasyon çalışmaları sürüyor. Akşehir Nasreddin Hoca Etnografya Müzesi karşısında bulunan ve 1210 yılında yapıldığı bilinen tarihi Ulu Camii, Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce restore ediliyor. Proje bedeli 194 bin 700 YTL olan restorasyon çalışmasının Aralık 2006'da bitirilmesinin planlandığını belirten yetkililer, çalışmalara bütün hızıyla devam ettiklerini kaydetti. Müteahhit firma tarafından nemden dolayı tecrit edilecek duvar temelinin kazılması sırasında ise kemik parçalarına rastlandı. Hangi canlı türüne ait olduğu henüz belirlenemeyen kemik parçaları, bulunduğu yerde muhafaza ediliyor. 26 Haziran tarihinde ihalesi yapılan Ulu Camii'nin onarımı ve çevre düzenlemesi temmuz ayında başlamıştı. Merhaba Gazetesi, 19.08.2006 |
HAMİDİYE ÇEŞMESİ ASLINA UYGUN RESTORE EDİLECEK Yozgat'ın kurucularından Çapanoğulları tarafından 1799 yılında yaptırılan Çapanoğlu Büyük Camii'nin avlu duvarı dışına 1900 yılında inşa ettirilen tarihi Hamidiye Çeşmesi aslına uygun olarak restore edilecek. Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, Sultan 2. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde 1900 yılında inşa ettirilen çeşmenin zaman içerisinde tahrip olduğunu söyledi. Yapıldığı dönemde çekilen fotoğraflarda çeşmede dönemin mimarisine uygun süslemelerin bulunduğunu belirten Başkan Başer, “Tarihi Hamidiye Çeşmesi'nin, o dönemde çekilen fotoğraflarda görüldüğü gibi aslına uygun olarak restoresi yapılması için çalışmalar başlatıldı.” ifadelerini kullandı. Zaman, 19.08.2006 |
||||||
TAC MAHAL, SALDIRI İHBARI ÜZERİNE KORUMAYA ALINDI Hindistan'da polis, dünya harikası Tac Mahal'in havaya uçurulması tehdidine karşı eseri sıkı korumaya aldı. Tac Mahal'in bulunduğu Uttar Pradeş eyaletinin üst düzey bir hükümet yetkilisi, 17. yüzyıldan kalma eserin ana giriş kapılarına kum torbaları yerleştirildiğini, bir terörle mücadele timinin 24 saat eserin etrafında nöbet tuttuğunu söyledi. Agra kentindeki ünlü eseri korumak için alınan güvenlik tedbirleri çerçevesinde, eyalet hükümetinin federal sivil havacılık yetkilileri ile Hint hava kuvvetlerinden, Tac Mahal'in etrafında 4 kilometrelik bir alanın uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istediği ortaya çıktı. Polisin, El Kaide üyesi olduğunu belirten Muhammed Mirza adlı bir kişinin, Tac Mahal'e saldırı düzenleneceği tehdidini içeren el yazısıyla yazılmış mektubunu araştırdığı bildirildi. Mektupta, El Kaide'nin Tac Mahal ile Agra'daki kalabalık çarşılarda bombalı saldırılar düzenlemeyi planladığı belirtiliyor. Moğol imparatoru Şah Cihan'ın çok sevdiği karısı için yaptırdığı Tac Mahal'i geçen sene 2,5 milyon kişi gezmiş. Zaman, 19.08.2006 |
|||||||
![]() |
TRUVA ATI ONARILACAK Çanakkale`nin merkeze bağlı Tevfikiye köyü sınırları içinde yer alan Troia Antik Kenti`nin simgesi haline gelen ``Tahta At``ın onarımı ve çevre düzenlemesi için yapılan ihale sonuçlandı. Her sezon binlerce turistin ziyaret ettiği ve Çanakkale`nin simgesi haline gelen ``Tahta At``ın onarılması için 106 bin YTL`lik ödenek ayrıldı. 1974 yılında tamamlanan ``Tahta At``ın eskiyen ve yıpranan tahtaları onarılacak, atın bulunduğu bölgenin de ziyaretçilerin daha rahat bir ortamda gezebilmesi için çevre düzenlemesi yapılacak. Yetkililer, yılda yaklaşık 700 bin kişinin içini gezdiği, tüm dünyanın yakından tanıdığı ve filmlere konu olan ``Tahta At``ın bu sezon içinde yeni görüntüsüyle ziyaretçilerin karşısına çıkacağını kaydettiler. Bursa Olay, 19.08.2006 |
||||||
TÜTÜNSÜZ BABA'NIN RESTORASYONU SÜRÜYOR Edirne'deki Tarihi Tütünsüz Baba Türbesi'nin restorasyon çalışmasına devam ediliyor. Edinilen bilgiye göre, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğünce ihaleye çıkarılan Çavuşbey Mahallesi'ndeki Tütünsüz Baba Türbesi'nin restorasyon işi, 199 bin 400 YTL'ye Ulusavaş İnş. Ltd. Şti. ile İY-KA İnş. Ltd. Şti'ye verildi. Onarım kapsamında türbenin etrafındaki dolgu toprak kaldırılarak, bahçenin taş duvarla çevrileceğini belirten yetkililer, türbenin çatlamış duvarları onarılarak, derz ve pencerelerinin yenileneceğini bildirdi. Türbenin yıkık kubbesinin yapım işinin sürdüğünü ifade eden yetkililer, türbedeki onarım ve restorasyon çalışmasının yıl sonuna kadar bitirileceğini söylediler. Tütünsüz Baba Türbesi 1519 yılında Rıdavani Ahmet Bey için yaptırılmıştı. Edirne Internet Gazetesi, 18.08.2006 |
|||||||
KESİK MİNARE CAMİİ`NDE TEMİZLEME ÇALIŞMALARI Antalya Büyükşehir Belediyesi Temizlik İşleri Şube Müdürlüğü ekipleri, Kaleiçi`nde bulunan Kesik Minare Camii`nde genel temizlik çalışması başlattı. Büyükşehir Belediyesi Temizlik İşleri Şube Müdürlüğü yetkilileri, Kaleiçi`nde her gün yüzlerce insanın gezdiğini belirterek, "Kesik Minare Camii, yerli ve yabancı turistlerin gezdiği tarihi bir mekan. Antalya`nın çekirdek kenti Kaleiçi`nin de bir simgesi. Ancak kurumuş otların sardığı Kesik Minare, çirkin bir görüntüye neden oluyordu. Biz de belediye olarak, genel bir temizlik çalışması yaptık. İlgili kuruluşlardan gerekli izinleri aldık. 30 kişilik ekibimizle, tarihi mekanı yabani otlardan ve çalılardan arındırdık. Çalışmalarımız, tarihi ve ören yerlerinde devam edecek" şeklinde konuştu. Kemer Gözcü, 19.08.2006 |
![]() |
||||||
NİĞDE'DE 114 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ Niğde'de jandarmanın düzenlediği operasyonda, çeşitli dönemlere ait 114 parça tarihi eser ele geçirilirken, olayla ilgili 2 kişi gözaltına alındı. İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, bir ihbar üzerine Organize Sanayi Bölgesi'ndeki bir alışveriş merkezine baskın yaptı. Burada tarihi eserlere müşteri aradığını belirlenen N.D. ile A.T. gözaltına alındı. Zanlıların, otomobillerinde yapılan aramada, 90 gümüş sikke, 6 bakır yüzük, 16 muhtelif obje, 1 taş heykel ve 1 mermer heykel ele geçirildi. Olayla ilgili N.D. ile A.T. gözaltına alındı. Vatan, 18.08.2006 |
|||||||
![]() |
PİCASSO TABLOSU BİTLİS'TE ÇIKTI Bitlis İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından yapılan çalışmalarda, Picasso eseri olduğu tahmin edilen 1 adet tablo ele geçirildi. Alınan bilgilere göre, polis ekiplerince yapılan 'Huzur' adı verilen operasyon sırasında, plakası ve sürücüsü açıklanmayan bir araçta arama yapıldı. Yapılan aramada, aracın arka koltuğunun altına gizlenmiş vaziyette, üzerinde birer adet dağ keçisi, insan ve at başı figürlerinin bulunduğu 1 tablo ele geçirildi. 'Picasso' olarak değerlendirilen tablo ile ilgili 1 kişi gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Bitlis Kent Haber, 18.08.2006 |
||||||
KADROLAŞMADA YENİ HEDEF MÜZELER Kültür ve Turizm Bakanlığı, ''müzelerdeki malları depolayan ayniyat saymanlarının müze müdürü olmalarına olanak sağlayacak'' bir sınav yapmaya hazırlanıyor. Sınavla ayrıca müze müdürü olmak için yeterli özellikleri taşımayan ''basma yazı ve resimleri derleme müdür yardımcısı'' ile ''koruma ve güvenlik şefi'' de müze müdürü olabilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı ''görevde yükseltme'' yoluyla Türkiye'nin farklı kentlerindeki 29 müzeye müze müdürü atayacak. Bakanlığın uzmanlık gerektiren müze müdürü kadrosuna atanabilecekleri belirttiği listedeki görevler ise 11 Kasım 2005 tarihinde yürürlüğe giren ''Ulusal Müze Başkanlıklarının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yönetmelik''in 7. maddesinde yer alan müze müdürü tanımına uymuyor. Bakanlığın açıklamasına göre, müze müdürü kadrosuna atanabilmek için ''basma yazı ve resimleri derleme müdür yardımcısı, APK uzmanı, eğitim uzmanı, şef, koruma ve güvenlik şefi, ayniyat saymanı (müzedeki malların muhafazasından ve depolanmasından sorumlu kişi), mimar, mühendis, şehir plancısı, jeomorfolog, jeolog, istatistikçi, kimyager, ekonomist, kütüphaneci, kitap patoloğu, folklor araştırmacısı'' alanlarında görev yapmak gerekiyor. Oysa 2005 tarihli yönetmeliğin müze müdürü olacaklarda aranan şartları içeren 7. maddesi şöyle: ''Müze müdürü, üniversitelerin dört yıllık eğitim veren arkeoloji, prehistorya, sanat tarihi, etnoloji, antropoloji, Sümeroloji, Hititoloji, klasik filoloji, klasik Şark dilleri, tarih bölümlerinden mezun olan ve en az 2 yılı bakanlıkta olmak üzere toplam 8 yıl devlet memurluğu yapanlar arasından bakanlıkça atanır.'' Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Kemal Sevgisunar, bakanlığın ''seyyar satıcı'' mantığı ile hareket ettiğini belirterek ''Yapılacak işlem, kendi kadrolarına yer açmaktan ibarettir'' dedi. Kültür Bakanlığı'nın her hareketinden kuşku duyulması gerektiğini dile getiren Sevgisunar, ''Görevde yükseltme suretiyle yeni atamalar yapılacak olabilir, ancak merkezde boş bırakılan müzeler için nasıl bir çalışma düşünüyorlar? Bu, müzeleri yerele devretme çabalarının bir adımıdır'' açıklamasını yaptı. Cumhuriyet, 18.08.2006 |
|||||||
TÜRKİYE'NİN İLK MÜZİK MÜZESİ Türkiye'nin ilk ulusal müzik müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde kuruldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Resmi Gazete'de yayınlanarak, Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan müze, İstanbul Üsküdar'da Tekel deposu olarak kullanılan ve yeniden düzenlenen tarihi binada, 2007 yılı başında hizmete girecek. Türk müzik sanatı ve kültürü üzerine araştırma ve inceleme yapan yerli ve yabancı müzikolog, etnomüzikolog ve akademisyenlere bu alanda bilgi, belge ve dokümanlara ulaşma olanağı sağlayacak olan müzede, çalgılar, notalar, arşiv kayıtları ile müzikle ilgili tüm etnografik materyaller yer alacak. Tarihi süreç içinde Türk Müzik kültürüne ait başta Türk çalgıları olmak üzere, tüm görsel, yazılı, basılı ve sesli materyaller sergilenecek. Bakanlığa ait çeşitli müzelerde bulunan konuyla ilgili materyallerin yanı sıra yurt içindeki ve dışındaki kişilerin ellerinde bulunan özel çalgı koleksiyonları, yayınlar, plaklar ve diğer dokümanlar da satın alma ya da hibe yoluyla müze envanterine kazandırılacak. Teşhir edilen her tür ve branştaki tarihi enstrümanların bakım ve onarımlarının yapılarak ses kayıtlarının satışa sunulacağı müze kapsamında alanında uzmanlaşmış 15 sanatçının bulunacağı özel bir Araştırma ve Uygulama Topluluğu da oluşturulacak. Bu topluluk sanatsal ağırlıklı, akademik yapıda açıklamalı ve uygulamalı periyodik etkinlikler ve yayınlar gerçekleştirecek. Hürriyet, 18.08.2006 |
ŞADIRVANLARI SEYYAR SATICILAR İŞGAL ETTİ İzmir, Kemeraltı'nda bulunan 350 yıllık Başdurak Şadırvanı ve Kestane Pazarı Şadırvanı, seyyar satıcıların ve hırsızların uğrak noktası oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde vatandaşların su içip serinlemeleri için yapılan ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesi sorumluluğuna verilen şadırvanların durumları içler acısı. Büyükşehir Belediyesi şadırvanlar konusunda aldığı yetkiyi, İZSU Genel Müdürlüğü'ne verdi. Şadırvanların İZSU'nun yetkisi altına girmesinin ardından, geçen bir sene içinde Kemeraltı'ndaki Başdurak ve Kestane Pazarı Şadırvanları mevcut durumlarından daha kötü bir durum almaya başladı. Bazı şadırvanlar seyyar satıcıların tezgahı oldu. Ayrıca Kemeraltı esnafı, şadırvan musluklarının geceleri madde bağımlıları tarafından çalındığını belirtti. Şadırvanlarla ilgilenilmesi için İzmir Büyükşehir Belediyesine başvurduklarını dile getiren esnaf, "Belediye üzerine düşen sorumluluğu yerine getirsin" dedi. İZSU yetkilileri ise konunun çalışma programında olduğunu ve bakımın en kısa zamanda yapılacağını söyledi. Yeni Asır, Haber: Sarp Özer, 18.08.2006 |
||||||
HAYDARPAŞA PROJESİ, SİT ALANI KARARI YÜZÜNDEN İKİYE BÖLÜNECEK Hükümetin önem verdiği projelerden biri olan Haydarpaşa'nın iş ve ticaret alanına dönüştürülmesi projesi İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun geçtiğimiz mayıs ayında aldığı kararla sekteye uğradı. Toplam 1 milyon metrekarelik alanın Kadıköy ilçe sınırları içerisinde kalan üçte birlik kısmı artık kentsel ve tarihi sit alanı. Haydarpaşa projesi hayata geçirilse bile Üsküdar ilçe sınırları içerisinde kalan kısmı ile sınırlı kalacak. Projenin adını aldığı Haydarpaşa Garı da Kadıköy sınırlarında kalıyor. Kararın arkasında CHP'li Kadıköy Belediyesi'nin olduğu iddia ediliyor. Belediye yetkilileri ise bu konuda bilgi sahibi olmadıklarını savunuyor. İstanbul Haydarpaşa Limanı'nı New York'un gökdelenlerle kaplı Manhattan bölgesine benzetecek proje çalışmasına 2004 yılında başlandı. 10 milyar dolarlık proje ile Harem-Kadıköy arasındaki sahil şeridini kapsayan 1 milyon metrekarelik araziye turizm kompleksi inşa edilmesi planlanıyordu. Proje çerçevesinde 340 bin metrekarelik deniz alanı da doldurulacaktı. İş ve ticaret alanına dönüşecek bölge içinde yat limanı, yat kulübü, cruies gemi limanı, 5 yıldızlı oteller, kongre merkezi, fuar alanları, ticaret alanları, alışveriş merkezleri, ofisler, konutlar planlanıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Marmaray'ın temel atma töreninde Haydarpaşa Limanı'nın şehrin dışına taşınacağını açıkladı. Ancak, bazı çevrelerden gelen tepkiler üzerine proje beklemeye alındı. 2007 yılından itibaren Haydarpaşa Garı'na artık trenler de gelmeyecek. Gar binasının nasıl değerlendirileceği de henüz belli değil. Tüm bunlar yaşanırken geçtiğimiz mayıs ayında ilginç bir gelişme oldu. 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, aldığı kararla Haydarpaşa Garı ve çevresini kentsel ve tarihi sit alanı ilan etti. Karar Kadıköy ilçe sınırlarında kalan bölümü kapsıyor. Bu durumda mevcut yapılar dışında sit alanında herhangi bir yapıya izin verilemeyecek. Hükümet bölgenin durumunu ancak özel yasa ile değiştirebilir veya 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu alacağı ikinci bir kararla düzeltme yoluna gidebilir. Ancak, bu durumda da mayıs ayında çıkan karar aleyhte hüküm oluşturacağından mahkeme yoluyla iptal edilmesi söz konusu olabilir. Haydarpaşa'nın iş ve ticaret alanı olarak yeniden düzenlenmesi projesine en şiddetli tepkiyi Kadıköy Belediyesi ve Kadıköy Kent Konseyi ile İstanbul Mimarlar Odası gösteriyordu. Kadıköy Kent Konseyi, dünya mimarlarının İstanbul'da yapılan kongresinde de Türkçe ve İngilizce bildiri dağıtarak destek aramıştı. Harem-Kadıköy arasında bulunan arazinin 600 bin metrekaresi TCDD'ye ait. Arazinin geri kalan kısmı ise Hazine'nin. TCDD'nin projeyle birlikte yıllık 150-200 milyon dolar kira geliri elde etmesi bekleniyordu. Söz konusu projeyle ilgili olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin imar planı değişiklikleri yapılmıştı. Yük limanı olarak dizayn edilen Haydarpaşa Limanı, şehir trafiğini ve İstanbul'un görüntüsünü büyük ölçüde etkilediği için şehir dışına taşınması planlanıyor. Haydarpaşa Limanı'nın Derince'ye taşınması düşünülüyor. Zaman, Haber: Melik Duvaklı, 18.08.2006 |
|||||||
REŞAT NURİ'NİN EVİ YENİLENDİ Türk Edebiyatı'nın usta yazarlarından Reşat Nuri Güntekin'in unutulmaz eserleri Çalıkuşu ve Dudaktan Kalbe'yi kaleme aldığı İzmir'deki evini, geçtiğimiz mayıs ayında restore etmeye başlayan Konak Belediyesi, çalışmaları tamamlama aşamasına getirdi. Bir haftada çevre düzenlemesi bitirilecek olan tarihi yapı, kültür evi olarak hizmet verecek. Bozyaka Çalıkuşu Mahallesi'ndeki mülkiyeti Konak Belediyesi'ne ait yapı, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu'nca, 2004 yılında tescil edildi. Kullanılmayan binanın vatandaşlara hizmet veren bir mekana dönüşmesini hedefleyen Konak Belediyesi, öncelikli olarak yapının kamulaştırmasını yaptı. Belediye, kamulaştırma için 2004 yılında 10 bin YTL ödedi ve ardından da restorasyon çalışmalarını başlattı. 135 metrekarelik yapının yığma moloz sistemi ile yapılan dış duvarları ve ahşap iskelet olarak inşa edilen iç duvarlarının bakımı yapıldı. Binaya sonradan yapılan eklemeler yıkıldı. Yapının özgün kısımları aynen korunurken; eksik kısımları aynı cins renk ve kalitedeki malzemelerle yenilendi. Binanın içinde sergi salonu, okuma odası, kitaplık, kafeterya yapıldı. Restorasyonun ardından binanın çevresinde rekreasyon alanı oluşturulacak. Yeni Asır, Haber. Nur Kuyumcu Aksüyek, 18.08.2006 |
![]() |
||||||
TARİHİ BOMONTİ BİRA FABRİKASI GLOBAL'İN Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dün yapılan bir ihaleyle de adını bulunduğu semte veren tarihi Bomonti Bira Fabrikası, Global Yatırım Holding'in oldu. Türkiye'nin ilk modern bira fabrikası olarak 1890 yılında Bomonti kardeşler tarafından kurulan, 1938 yılında Tekel yönetimine giren ancak 1991 yılında boşaltılan bina için, Limak İnşaat, Özkar İnşaat, Yazıcı Demir Çelik, IC Antbel ve Global Yatırım teklif verdi. Binanın turizm merkezine dönüştürülmesi için açılan ihale 3 milyon 750 milyon YTL ile başlarken, 12 milyon 750 bin YTL veren Global Yatırım Holding 18'inci turda kazanan şirket oldu. ![]() Mehmet Kutman'ın yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğü Global Yatırım Holding'ten yapılan açıklamada, firmanın ihaleye yabancı herhangi bir grubu yanına almadan tek başına katılarak kazandığı vurgulandı. Açıklamada, şöyle denildi: "Global olarak, turizm ve gayrimenkul alanlarında yatırımlar bizler için son derece önemli. Pnojelerimiz arasında 'Bomonti Turizm Merkezi' bizim için ayrı bir önem taşıyor. Kentin bu denli merkezi bir yerinde konumlanan ve Cumhuriyet tarihinde modernleşmenin mihenk taşlarından biri olma özelliği taşıyan Tekel Bira Fabrikası'nda, yeniden başlayacak bir hayatın hem bölgeye hem de turizme katma değer sağlayacağına inanıyoruz. Bu doğrultuda, İstanbul'un dünya kültür başkenti olma vizyonunu destekleyen projelere geliştirmeye devam edeceğiz." İhale şartnamesine göre 49 yıllığına yap-işle-devret projesiyle, fabrika restore edilerek bir otel ve kongre merkezi haline getirilecek. İhaleyi alan şirketin toplam 235 milyon YTL'lik turizm yatırımı yapması öngörülürken, Kültür ve Turizm Bakanlığı, bira fabrikasının aslına uygun restore edildikten sonra 3 bin 500 kişilik kongre ve sergi merkezi ile bin yatak kapasiteli, 5 yıldızlı otel yapılmasını istiyor. Projenin inşaat alanı, 18 bin 230 metrekaresi yeme-içme alanı, 71 bin 20 metrekaresi de otel ve kongre-sergi merkezi olmak üzere toplam 89 bin 250 metrekareden oluşuyor. Global bu ihaleyi yabancı ortaksız kazansa da, daha önceki ihalelerde birlikte hareket ettiği ve Galataport ihalesiyle gündeme gelen Ofer Grubu da projeye dolaylı olarak ortak olacak. Bunun nedeni ise Global'in yönetiminde İsrailli işadamı Sami Ofer'in oğlu İdan Ofer'in bulunması. Hürriyet, 18.08.2006 |
|||||||
ANTİK TİYATRODA BASKET TURNUVASI Çocukları spora ve basketbola yönlendirip, bedensel ve zihinsel gelişimlerine yardımcı olmak amacıyla kurulan Bodrum Özgür Çocuklar Spor Eğitim Danışmanlığı, Bodrum Antik Tiyatro'da 14-17 Ağustos tarihlerinde 3. Yaz Basketbol Şenliği düzenlendi. Şenlik antik tiyatronun tarihi atmosferinde gerçekleşti. Etkinlik çerçevesinde 5 ayrı yaş kategorisinde 4 gün boyunca Antik Tiyatro'da yaklaşık 200 sporcunun katılımıyla maçlar gerçekleştirdildi. Özgür Çocuklar Spor Eğitim Danışmanlığı Başkanı Ragıp Sunar, "Şenlik çok başarılı geçti. Maç aralarında hip hop, rap, animasyon ve dans grupları gösteriler düzenledi, görsel sunumlar yapıldı" dedi. Sabah, Haber: Zeki Özkeskin, 18.08.2006 Nano-Yorum: Konserler ve mezuniyet törenlerinden sonra bu da oldu. Düşünene helal olsun. |
MEHMET AKİF ERSOY'UN KALDIĞI KONAK DÖKÜLÜYOR İstiklal Marşımızın yazarı ünlü şair Mehmet Akif Ersoy'un Kastamonu'yu ziyareti esnasında kaldığı tarihi konak ilgisizlikten dökülüyor. Milli mücadele yıllarında halkı aydınlatmak için geldiği Kastamonu'da önce Nasrullah Camii'nde vaaz veren daha sonra da kaleme aldığı İstiklal Marşı'nı ilk kez Kastamonu Açıksöz Gazetesi'nin 21 Şubat 1921 tarih ve 123 sayılı nüshasında yayınlatan Mehmet Akif Ersoy'un 21 gün boyonca kaldığı Hafız Sadık Efendi Konağı onarılacağı günü bekliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca 2863 sayılı yasa çerçevesinde projesi hibe programından yararlanılarak Nilşen Mühendislik ve Mimarlık bürosuna yaptırılan konak ikinci aşamada bakanlığın uygulama ağına takıldı. Projesi yaklaşık 6 aydır onay bekleyen konağın durumu bakanlıktan beklenen haber neticesinde kesinleşecek. Kastamonu Postası, 18.08.2006 |
||||||
YENİDEN FARK EDİLEN ESKİ MAĞARA: İNSUYU Sualtı Araştırmaları Derneği Mağara Dalışı Araştırmaları Grubu tarafından Burdur'daki İnsuyu Mağarası'nın sualtı haritası oluşturuluyor. Mağara dalışlarında, mağaranın yapısı gereği zor ve oldukça tehlikeli anlar yaşayan dalış ekibi, doğaya meydan okumanın zevkini hiçbir şeye değişmiyor. Türkiye'de son 10 yıldır sistemli olarak mağara dalışı yapan ve mağara dalışı eğitimleri veren tek kurum olan SAD-MADAG'ın (Sualtı Araştırmaları Derneği Mağara Dalışı Araştırmaları Grubu) yürüttüğü proje, önümüzdeki ay tamamlanacak. Etkinlik sorumlusu Ali Ethem Keskin, projede şimdiye kadar yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Mayıs ayında mağaranın genel bir keşfini yaptık. Haziran ayında yaptığımız ikinci keşifte turizme kapalı alanda bulunan ana galerinin haritasını çıkardık. Temmuzda ise ana galeriye açılan göllerde önce botla gezdik. Şimdi projenin büyük bir kısmını tamamladık." SAD-MAG, her ne kadar Türkiye kara ve deniz mağaraları açısından çok zengin olsa da, sponsor bulma güçlüğü nedeniyle bu konuda yeterinde çalışma yapılamamasından şikayetçi. ![]() Mağara dalgıçlığı çok zor ve tehlikeli bir spor. Türkiye'nin tek kadın mağara dalgıcı Güzlen Valinlioğlu yaşadıkları zorluk ve tehlikeleri şöyle anlatıyor: "İnsuyu çok eski bir mağara. Bu nedenle çok toz var. Kimi zaman bizim hava kabarcıklarımız tavana çarpıyor ve böylece suya düşen parçalar oluyor. Bu nedenle dalışta birden görüş kaybolabiliyor. 5-10 santim ilerisini bile göremiyoruz; yani kör dalış yapıyoruz." Güzlen Valinlioğlu aslında daha önemli olanın, dışarı çıkabilmek olduğunu anlatıyor: "Bu, bir ikilem gibi gelebilir. 'Madem dışarı çıkmak istiyorsunuz, neden giriyorsunuz?' diyebilirsiniz. Ama daha önce girilmemiş bir yere girmek, keşfetmek ve bunun bilime faydalı olabileceğini düşünmek heyecan verici." Her yıl yüzlerce turistin gördüğü İnsuyu Mağarası'nın gezilen kısmı aslında, keşfedilmeyi bekleyen kısımlarının yanında oldukça küçük. SAD-MAG da asıl mağaranın bundan sonra başladığını anlatıyor... Sabah Cuma, Haber: Ece Koçal, 18.08.2006 |
|||||||
![]() |
PERU'NUN KAYIP MONA LİSA'SI BULUNDU Peru'nun Mona Lisa'sı olarak bilinen yüzlerce yıllık altın bir başlık, Londra'da bir avukatlık bürosunda ele geçirildi. İngiliz polisi, özel tarihi eser kaçakçılığı dedektifleri öncülüğünde düzenlenen operasyonda, yaklaşık 20 yıldır kayıp olan başlığı büronun tozlu bir dolabında buldular. Uzun bir soruşturmanın ardından gelen ihbar üzerine bulunan başlığın 1 milyon sterlinin üzerinde bir değere sahip olduğu ve Peru'nun en değerli hazinesi olduğu belirtildi. 700'lü yıllarda, Peru'nun kuzeyinde yaşayan Mokika uygarlığının eseri olan başlıkta, bir deniz tanrısı kabartması bulunuyor. Başlığın ay sonunda Peru'ya iade edilmesi bekleniyor. Hürriyet, 18.08.2006 |
||||||
İNANÇ TURİZMİ İÇİN KÖTÜ HABER Noel Baba Barış konseyi tarafından “İnanç Turizmi”nin iptali için dava açıldı. Noel Baba Barış konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Karabulut, dava ile ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Noel Baba Barış Konseyi, inanç turizmi uygulamasının iptali istemi ile Kültür ve Turizm Bankalığı'na Antalya 2. İdare Mahkemesi'nde bugün dava açtı. Açılan davaya ilişkin, konsey tarafından 15 Mayıs 2006 günü, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yollanan yazıda, Lozan Antlaşması'na ve T.C. Anayasası'na rağmen, inanç turizmi adı altında almış oldukları idari ve keyfi kararlar ile kendi sorumluluğu altında bulunan müze ve ören yerlerinde yasaları ihlal ederek verdiği “Ayin” izinlerinin iptali istendi. Konseyin bu isteğine, Kültür ve Turizm Bankalığı / Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 28 Temmuz 2006 yazısında açıkça “İnanç Turizmi” adı altında bugün için müze ve ören yeri konumunda olan tarihi yapıtlarda ayin yapılmasına izin verildiğini ve bu maksat ile Türkiye'de mekanlar belirlendiğini açıklamıştır. Antalya 2. İdari Mahkemede açılan Davada Bakanlığa Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk Devleti olmasından dolayı, hiçbir idari uygulamanın mevcut yasalara rağmen tatbik edilemeyeceği belirtilmiştir. Bakanlığın, 7 Ekim 1998 tarihinde İçişleri Bakanlığı ile birlikte “İnanç Turizmi” kapsamında belirlediği, İzmir-Selçuk, Meryemana Kilisesi, St. Jean Bazilikası, Nevşehir, Derinkuyu Ortodoks Kilisesi, Kaymaklı Kilisesi, Göreme Kılıçlar Kilisesi, El Nazar Kilisesi, Ürgüp-Mustafa Paşa Konstantin Eleni Kilisesi, Avanos Dereyamanlı Kilisesi, Antakya, St. Pierre, Antalya-Demre, Aya Nikola Kilisesi, Isparta-Yalvaç, St. Paul Kilisesi, Manisa, Sard Ören yeri, Bursa, İznik, Ayasofya Müzesi Konsül Sarayı ve diğer ören yerleri için verilen izinlerin iptali istenmişti. Davada, Kültür ve Turizm bakanlığının, ören yerlerinde İnanç Turizmi gibi ne olduğunun tarifi yapılmayan bir turizm çeşidi ile varlığı bilinen Kültür Turizminin yerine izahat yaparak, Türkiye'nin Anayasal düzenine zarar verdiği belgelenmiştir. Bu bağlamda Bakanlıkça, “İnanç Turizmi” adı ile verilen “Ayin” izinlerin tespiti yapıldığında anlaşılacaktır ki, izinler genellikle Fener Rum Patrikhanesi tarafından istenmektedir. Adı geçen kiliseye ait İstanbul'da 79 adet kilise olmasına rağmen, şaşırtıcı olan Patrikhanenin talepleri siyasi olarak değerlendirilmemektedir! 24 Temmuz 1923 günü imzalan Lozan Antlaşmasında da açıkça belirtildiği üzere konumu yalnızca İstanbul'da yaşayan Rum ahalini dini vecibelerini yerine getirmek üzere kalan Fener Rum Patrikhanesi'ne verilen izinlerin yasal dayanağı olmadığı gibi Lozan Antlaşmasına da aykırı bir durum ortaya çıkartmıştır. Bu durumda Türkiye'nin dört bir tarafında arkasına siyasi amaçla dolandırdığı 63 Rum grup (En son Antalya'da tespit edilen resmi rakam) ile “sözde inanç turizmi” yaptığını iddia eden Fener Rum Patrikhanesine izin verilmesinin açıklanabilir hiçbir tarafı yoktur. Bu kapsamda verilen ve Bakanlığın izahatında yer olan izinlere “kısa süreli ayin” yakıştırması ile hiçbir hukuki gerekçe içermemektedir. Anayasada suçun kısa ve uzun diye tarifi yapılmamıştır. Ayin izini verilen yerlerin kamuya açık yerler olduğundan dolayı, 1934 tarihli bazı dini kisvelerin giyilmemesine ilişkin yasak ve mabedin dışında, kamuya açık alanda ibadet yapılmasını yasaklamıştır. Bu yasağa rağmen, kilise işlevini kaybetmiş açık yerlerde ayin yaptıklarından suç işlemektedirler. Bu bağlamda Kültür ve Turizm Bakanlığının kendisine müze ve ören yeri olarak teslim edilen yerleri inanç turizmi adı altında, süresi ve uygulama her ne şekilde olursa olsun, Anayasamızın 174. mad. “T.C. laik niteliğini de korumayı amaçlayan 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile bir takım ünvanların Men ve ilgasını da” ihlal etmektedir. Bu nedenler ile “İnanç Turizmi” kapsamında Müze ve Ören Yerlerinde yapılan Ayinler başta T.C. Devletinin Anayasası olmak üzere, devletimizin kuruluş belgesi olan Lozan Barış Antlaşmasının temelini sarsacak nitelikte olup, Milli Güvenliğimiz açısından da tehlike içermektedir. Bu nedenle Turizm ve Kültür Bakanlığına ait bulunan yerlerde hiçbir şekilde (kısa) dini ayine izin verilmemsini ve ilgili kararın iptali istenmiştir…” Değişim Medya, 18.08.2006 |
|||||||
TARİHİ CAMİYE RESTORASYON Trabzon'un Tonya İlçesi'nin İskenderli beldesinde 350 yıllık bir geçmişe sahip tarihi Merkez Camii, orijinaline uygun olarak inşa ediliyor. Belde halkının da büyük destek verdiği restorasyon çalışmaları hakkında bilgi veren İskenderli Merkez Camii Koruma Derneği Başkanı Ali Altınbaş, 350 yıllık caminin beldenin tarihini en güzel şekilde yansıttığını söyledi. Altınbaş, "Camimizin orijinaline uygun olarak inşasını yapabilmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden yardım talebinde bulunduk. Bu yardımın gelmesi halinde camimizi en güzel şekilde restore edeceğiz. Karadeniz Gazetesi, 18.08.2006 |
![]() |
||||||
İKİ TARİHİ ESERE BİR HEYET ORİJİNAL, DİĞERİ SAHTE DEDİ Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ndeki iki tarihi eser yüzünden Kültür Bakanlığı ile bu eserleri müzeye teslim eden Mahir Akkar mahkemelik oldu. Eserler hakkında "orijinal" ve "sahte" diye iki ayrı bilirkişi raporu verildi. Adli bilirkişilik yapan Mahir Akkar, iki tarihi eserin "kanatlı deniz atı broşu" gibi değiştirilip satılmış olabileceğini iddia etti. Akkar, "İkinci olasılık ise Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nden (DTCF) bilirkişi heyeti müze ile danışıklı dövüş yaptı ve kasıtlı olarak 'sahte' raporu verdi. Haklarında savcılığa suç duyurusunda bulundum" dedi. Akkar, dava sürecini şöyle anlattı: Bu eserler elime tesadüfen ulaştı. Bir arkadaşımdan Roma dönemine ait bir adedi kabartmalı küçük "altar" (sunak), diğeri ile "adak steli" (kabartmalı taş levha) olarak tabir edilen iki eser olduğunu öğrendim. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü Alpay Pasinli'i ve sonra müzeyi aradım. Olaydan haberdar ettim. 3-4 gün sonra eserler gelince de müzeye götürdüm. Oradaki iki uzman inceleme yaptı. Uzmanlar, "eserlerin orijinal olduğunu, ilk defa böyle bir figüre sahip sunak gördüklerini ve yaklaşık 2 bin yıl öncesine, Roma dönemine ait olduğunu" söylediler. Tutanak tutuldu, heykelleri 5 Şubat 2002'de müzeye teslim ettim. ![]() Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı uzmanlar komisyonu toplandı ve inceleme yaptı. Eserlerin "orijinal" olduklarına karar verip rapor tanzim etti. Ancak komisyon eserlerden birine 100, diğerine 50 YTL değer biçti. Bana bu heykeller için 100 bin dolar önerilmişti. Ama asla ve asla satmadım. Sinirlendim ve "Bunların imitasyonlarını bile 150 milyona vermezler" dedim. Genel müdürlüğe dilekçe verdim. Müze müdür yardımcısı "İtiraz edin, belki 500 milyona çıkarırlar" dedi. Ben de Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde değer tespiti istedim. Mahkeme önce Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanlığı'na yazı yazdı. DTCF "Biz değer tespiti yapamıyoruz" diye yanıt verdi. Mahkemenin belirlediği 3 kişilik uzman heyet 21 Kasım 2002 tarihli raporda, iki eserin 2 bin yıl öncesine ait olduğunu ve piyasa rayiçlerine göre değerlerini 16 milyar TL olduğunu bildirdi. Ben de Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne 16 milyarın tarafıma ödenmesi için dilekçe verip noterden de ihtarname çektim. Genel Müdürlük, 18 Aralık 2002 tarihinde, itiraz hakkı kullanılmadan tespit davası açtığım için ödeme yapmalarının mümkün olmadığını bildirdi. Ankara 2. İdare Mahkemesi'nde Bakanlığa dava açtım. Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü mahkeme kararı gereğince dava konusu tarihi eserlerin değer tespitinin yeniden belirlenmesi için üst komisyon oluşturdu. Üst komisyon da eserlerin taşınır kültür varlığı niteliğinde adak taşları olduğuna ve 600 milyon TL değer takdir edildiğine ilişkin 22 Haziran 2004 tarihli raporu verdi. Ben de idare mahkemesine yeniden dava açtım. Mahkeme, daha önce değer tespiti yapamayacağını bildiren DTCF'ye yazı yazdı. İtiraz etmeme rağmen bilirkişi olarak atandılar. Arkeoloji bölümünde görevli bulunan 2 profesör ve 1 doçentten oluşan bilirkişi "sahte" diye rapor verdi. Ben de bu kararı Danıştay'da temyiz ettim. Bilişki hakkında ise "Bilirkişilik görevini kötüye kullanmaktan" suç duyurusunda bulundum. Hürriyet, Haber: Oya Armutçu, 17.08.2006 |
|||||||
![]() |
TÜRBEDEN TRAMPLEN Diyarbakır Eğil'de 1997'de su tutulmaya başlanan Dicle Barajı göletinin altında kalan Tekke köyündeki Hz. Elyasa türbesi, yüzmeye gelenler için 'tramplen' oldu. Mezar ve türbenin içindeki naaşların yukarı kısma taşındığı bildirildi. Milliyet, 17.08.2006 |
||||||
FARELERE HÜKMEDEN APOLLON ADINA Çanakkale'nin Gülpınar Köyü'ndeki tapınak, tanrı Apollon'un fareler üzerindeki gücüne adanmış. Apollon Smintheus, kabartmalarında Homeros'un İlyadası'ndaki Troia Savaşları anlatılan dünyadaki tek tapınak... Türkiye'nin en batı ucunda bir yerde, Assos'tan bir saat uzakta, Gülpınar Köyü'nün eteklerinde dünyada bir benzeri daha olmayan bir Apollon tapınağı var. Öyle gelen geçeni pek fazla olmayan bir yer Gülpınar; ama sahip olduğu arkeolojik mirasıyla bölgenin en önemli noktalarından biri. Apollon tapınağı hakkındaki bu bilgileri, 18. yüzyıldan itibaren oralardan gelip geçen Batılı seyyah ve maceracılara ama en çok Ankara Üniversitesi'nden Prof. Coşkun Özgüner'e borçluyuz. Arkeoloji çevrelerinin iyi tanıdığı bir isim Özgüner. Klasik Arkeoloji Bölümü'nün başkanı, bir dönem başkanlığını da üstlendiği Arkeologlar Derneği'nin kurucusu, Kıbrıs'taki Semiramis antik kenti kazılarını da o yürütüyor. Ama Coşkun Özgüner'in hayatının projesi, 1980'den bu yana kazıp restore ettiği Apollon Smintheus Tapınağı. Bu tapınak, Troia antik kentini de içine alan Troias bölgesinin ruhani merkezi olmuş. Yapım tarihi milattan önce 150 yılı civarı. Bu dönem Homeros'un anlattığı Troia Savaşları'nın (MÖ 1200) bugünkü gibi bir efsane halini aldığı bir dönem. Kendi bölgelerine ait bu evrensel hikâyeyi benimseyen o dönemin Çanakkalelileri, bütün antik dünyadan farklı bir şey yapıp tapınaklarının çevresini İlyada'yı anlatan frizlerle çevrelemişler. Troia Savaşları hikâyesinin tümünü anlattığı tahmin edilen 120 metre uzunluğundaki bu frizlerden bugün sadece 27 metresi var. Tapınağı 'eşsiz' kılan bu etkileyici taş kabartmaları ait olduğu yerde, yani hemen tapınağın yanı başında kurulan küçük müzede görmek mümkün. Tapınağın önemli bir kısmı, yani yüzde 75'i günümüze ulaşamamış. Pek çok parçası başka binaların yapımında kullanılmış, mermerleri kireç kuyularında eritilmiş. Sütunların üzerinde yer alan işlemeli tanburlar yüzlerce yıl değirmen taşı olarak kullanılmış. Etrafı boğa figürleri, mitolojik kahramanları, İlyada'yı anlatan kabartmalarla süslü bu taşlar eriyip işe yaramaz oluncaya kadar zeytin veya üzüm sıkmışlar. Yine de bir kısmı çevreden toplanıp müzede biraraya gelmiş. Bunlardan en son bulunanı bir cami avlusundaki kuyunun yüzük taşı olarak kullanılıyormuş, kim bilir kaç senedir! Üstelik bu süslemeli sütun parçaları Anadolu'da pek nadir kullanıldığı için tapınağın en önemli özelliklerinden birini oluşturuyor. Birçok yeteneği ve işlevi olan Apollon, antikçağın gözde tanrılarından biri. İlyada'da hep Troialıları tutan Apollon'u daha çok Anadolulu sayan bir yaklaşım da var. Apollon özellikle bilicilik işleviyle gözde. Apollon rahipleri suya bakarak kehanette bulundukları için tapınaklarda su önemli. Nitekim bizim Apollon Smintheus da bir pınarın üzerinde kurulu. Etrafında pek çok sarnıç ve havuz son kazılarda ortaya çıkarılmış. Apollon gibi çok işlevli bir tanrının hayli ilginç bir yeteneği burada ona sıfat olarak konulmuş: Farelere hükmetmesi. Bir tarım toplumu olan Troias ahalisi, hastalık yaydığı, ürünleri mahvettiği için tanrısal bir korkuyla andıkları farelere hükmeden Apollon Smintheus adına yapmışlar bu tapınağı. 'Smintheus', fare demek. İlyada'da da Apollon'un okuyla farelere veba bulaştırıp Yunanlılar'ı cezalandırdığı anlatılıyor. Belki de Apollon'un tapınağın kutsal odasındaki beş metrelik kült heykelinin ayağının altında da bir fare figürü vardı. Tabii bu sadece bir varsayım, çünkü bu heykelin sadece bacağından ve elinden iki küçük parça ulaşabilmiş günümüze. Genişliği 23, uzunluğu 41 metre olan tapınağın üç sütunu ayağa kaldırılmış. Suya ve depreme dayanıklı olabilsin diye mermerin altında iki farklı türde taş kullanılarak yapılan tapınağın bu özelliği restorasyon aracığılığıyla görünür kılınmış. Coşkun Özgüner ve ekibi, ziyaretçilerin hayal gücünü besleyecek ama kalıntılara asla zarar vermeyecek bir restorasyon üslubu benimsemişler. Devletin bu yıl kazılara ayırdığı bütçe 50 bin YTL. Bu paranın tümü işçilere gidecek. Yıllardır olduğu gibi restorasyon giderleri, kazı evindeki 20 kişilik genç kadronun ihtiyaçları ise sponsorlar sayesinde karşılanacak. 1998 yılından bu yana kazının sponsoru Efes Pilsen. Bu sayede içinde jeologların ve mimarların da olduğu disiplinlerarası bir ekip çalışabiliyor. Apollon Smintheus bu yıl da Eylül ayına kadar harıl harıl kazılacak. Sarnıçlar iyice ortaya çıkarılacak, belki tapınağa doğru gelen geniş yol biraz daha ortaya çıkartılacak, belki tesadüfen bir heykel parçası bulunacak. Belli ki zamanla Apollon Smintheus çok daha ünlü bir yer olacak. Radikal, Haber ve Foto: Cem Erciyes, 17.08.2006 |
|||||||
30 AYRI ANTİKACIDA 21 ÇALINTI EFES PARÇASI İstanbul Mali Suçlarla Mücadele polisi tarafından Kadıköy'de antikacılar çarşısı olarak bilinen Sakız ve Tellalzade sokaklar üzerindeki 30 ayrı antika dükkânına düzenlenen operasyonlarda, 2 dükkânda toplam 21 tarihi eser ele geçirildi. Ele geçirilen Bizans dönemine ait bir sütun başının Efes harabelerine ait olduğu belirlendi. Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait tarihi eserlerin ele geçirildiği operasyonlarda A.K. adlı bir antika dükkânı sahibi polise direndi. A.K.'nın dükkânında Bizans dönemine ait bakır sikke ele geçirildi. Polis operasyonlarda, A.K. ve F.T. adlı 2 antika dükkânı sahibini gözaltına aldı. Müze ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü ekiplerinin de destek verdiği baskınlarda, dükkânlarda bulunan eşya ve eserler bilirkişi eşliğinde incelendi. F.T.'ye ait dükkânda yapılan aramalarda; Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait 10 sikke ele geçiren polis, aynı dükkânda 1 antik değere sahip mühür ve yüzük, 2 antik değere sahip fibula, 2 mermer kaide, 1 yıldızlı taş pano, 1 Bizans sütün başı, 1 İslami sütun başı ile vakıf malı olup çalıntı olduğu tespit edilen 1 yeşil sırlı Çanakkale seramik parçası ele geçirdi. Sabah, Haber: Ferit Zengin, 17.08.2006 |
![]() |
||||||
ERZURUM TARİHİNE IŞIK TUTAN KAZI ÇALIŞMALARI SÜRDÜRÜLÜYOR Erzurum Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen tarihi mekanlardaki kazı çalışmaları devam ediyor. Erzurum Müze Müdürü Mustafa Erkmen, Erzurum ve çevre illerdeki kazı çalışmalarının devam ettiğini belirterek, "Bu yıl içerisinde Erzurum başta olmak üzere Bayburt ve Doğubeyazıt'ta kazı çalışmaları yapıyoruz. Ancak mevsim şartları kazı çalışmalarını bazen sekteye uğratıyor. Erzurum Kalesi, Çifte Minareli Medrese ve çevre illerdeki kazıları yaz aylarında sürdürmekteyiz. Çünkü yaz sezonunun az, kış sezonunun uzun olduğu bölgemizde, kış mevsimi yaptığımız kazı çalışmalarını engellediği için bu yüzden çalışmalarımız itina istiyor. Kazı çalışmalarımızı bilimsel ve özverili çalışmaya dayalı olarak yapıyoruz. Çünkü kazı çalışmaları bazen yıllarca sürebiliyor, bu nedenle çalışmalarımızı olabildiğince iklim şartları elverdikçe yapıyoruz" dedi. Erzurum Gazetesi, 17.08.2006 |
|||||||
![]() ![]() |
KDZ. EREĞLİ'NİN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİNDEN BİRİ OLAN CEHENNEMAĞZI MAĞARALARI'NDAKİ ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR Kdz. Ereğli Müze Müdürü Ahmet Mercan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki mağaraların çevre düzenlemesinin sürdüğünü belirtti. Mercan, mağaraların istinat duvarının bitme aşamasına geldiğini kaydederek, yolun trafiğe kapatılıp, yerlere de nostaljik görünüm sağlanması için asfaltın üzerine eski taş döneceğini ifade etti. Mağara sahasının dışında ise oturma grupları ve teraslar yapılacağını hatırlatan Mercan, kamulaştırılmış alan olacak olan mağaraların etrafının da tel örgülerle çevrilerek, duvar örülebileceğini aktardı. Ayazma Mağarası'nın müstecire verilerek, kafeterya gibi işletileceğini ancak bu konuda henüz bir gelişme yaşanmadığını kaydeden Mercan, amfi tiyatro konusunda da bakanlıkça yer tahsisinin yapıldığını söyledi. Belediye Meclisince imarı değiştirilen söz konusu mevkinin projesinin çizilip, çıkartılacak ödenekle amfi tiyatroya dönüşmesi bekleniyor. Değişim Medya, 17.08.2006 |
||||||
20 DEĞİL 7 KONAKMIŞ! Malatya'da, restore edilmeleri için proje hazırlanması konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın onay verip, proje ihalesine ödenek sağladığı konak sayısının 20 değil 7 olduğu ortaya çıkarken, onay verilen konaklar arasında Arapgir'deki Çobanlı Konağı'nın bulunmadığı anlaşıldı. İlgililerin; Malatya merkez ve ilçelerde bulunan konaklardan 20'sinin restorasyon projelerinin yapılabilmesi için ödenek çıktığı yolundaki açıklamalarının "yanlış" olduğu anlaşıldı. Bu konuda kısa bir süre önce basında yer alan haberlerdeki 20 konakla ilgili bilginin, "restorasyon projesi için talepte bulunanlarla, onay ve ödenek verilenlerin" karıştırılmasından kaynaklandığı belirlendi. Bu konuda geçtiğimiz günlerde, malatyahaber.com da dahil, bazı basın organlarında yeralan haberde, Çanakkale kahramanlarından Cevat Paşa (Çobanlı)'nın ailesine ait olan Arapgir'deki Çobanlı Konağı'nın (fotoğraftaki) restorasyon projesi için ödenek çıktığı bilgisinin de bu doğrultuda, yanlış bir değerlendirmeden kaynaklandığı anlaşıldı. ![]() "Restorasyon kapsamında olmadığı" anlaşılan Arapgir'in Çobanlı Mahallesi'ndeki Çobanlı Konağı (Celal YalvaçÇ arşivi-1995) Geçtiğimiz günlerde, Malatya ve ilçelerde ödenek çıktığı ifade edilen, ancak bu konudaki bilgilerin doğru olmadığı anlaşılan konaklar şunlardı: Malatya Merkez: İstanbulluoğlu Konağı (Özel İdare Mülkiyeti), Hatice Günay'a ait B.Mustafapaşa Mahallesi'ndeki konak, Perihan Arpacı'ya ait Sinema Caddesi (Beşkonaklar)'ndeki konak, Arapgir: Mehmet Çobanlı'ya ait Çobanlı Konağı (Cevat Paşa Ailesine ait), Yeşilyurt: Turgut Duran, Murat Özabacı (2), İsmet Bilir, Ali Tuncer, Selver Gülşah, Mahmut Uğurlu, Hacı Ali Özbey, Mehmet Kocamaz (2),İbrahim Rıfat Kölük, Münever Kınacı, Hanefi Tanbay, Ahmet Bahar Kekevi, Zehra Cücemen ve Münevver Kınacı'ya ait evler-konaklar.. Restorasyon projesi için onay ve ödenek çıkan 7 konak ve ödenek miktarları şöyle: Malatya Merkez: B.Mustafapaşa Mahallesi'nde Hatice Günay'a ait konak (12.292 YTL), Beşkonaklar'da (Sinema Caddesi'nde) Müşerref Arpacı'ya ait konak (4.654 YTL) ve Mehmet Emin Canbay'a ait konak (4.313 YTL) Yeşilyurt: Ahmet Bahar Kekevi (15.133 YTL), Cemal Tanbay (10.620 YTL) ve Zehra Cücemen (2.517 YTL) ait konaklar, Darende: İhsan Paksoy'a ait konak (50.000 YTL) Malatya Haber, 16.08.2006 |
|||||||
NEMRUT İÇİN YENİ BİR RESTORASYON ÇALIŞMASI İSTENİYOR Adıyaman Kültür ve Turizm Müdürü Abdullah Güven, Nemrut ören yeri ve burada bulunan eserler için yeni bir restorasyon çalışması beklediklerini söyledi. Güven, Nemrut Dağı'nda yapılan restorasyon çalışmaları sonrasında, Aslanlı Horoskop ve beraberindeki 5 kabartma tabletin, Nemrut Dağı zirvesindeki geçici restorasyon laboratuvarında koruma altına alındığını bildirdi. Halen laboratuarda bulunan eserlerin uygun bir ortamda muhafaza edildiğini ve eserlerin zaman zaman kontrolden geçirildiğini ifade eden Güven, şöyle konuştu: ''Restorasyon çalışmalarının yapıldığı bölgenin, koruma altına alınarak daha sonra ziyarete açılması planlanıyordu. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı, incelemeler sonucunda restorasyon çalışmalarını sürdüren ekibin çalışma iznini iptal etti. Alınan bu karar sonrasında hiçbir çalışma yapılmadı. Nemrut Dağı ören yeri ve burada bulunan eserler için yeni bir restorasyon çalışmasının başlamasını bekliyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı, restorasyon çalışmalarının başka bir uzman ekip tarafından yapılması konusundaki çalışmalarını sürdürüyor.'' Turizm Gazetesi, 16.08.2006 |
ODUNPAZARI EVLERİ, ESKİŞEHİR TURİZMİNİN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK Eskişehir'in alt kademe Odunpazarı Belediyesi ile İl Özel İdaresi arasında, 37 binada yapılacak restorasyon çalışmaları için maddi destek verilmesini içeren protokol imzalandı. Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, Vali Kadir Çalışıcı ile tarihi Odunpazarı Evleri'nin bulunduğu bölgede düzenlediği 'Odunpazarı Evleri Yaşatma 2. Etap Projesi'nin tanıtım toplantısında, bu projenin ilk etabını Kasım 2005'te hayata geçirdiklerini söyledi. Geçen yıl ilk adımını attıkları projenin ikinci etap çalışmalarını bugünden itibaren başlatacaklarını ifade eden Sakallı, “Projenin ikinci etabı, Koca Müftü, Arif Bey ve Işıklar sokaklarını kapsıyor. Bu üç sokakta bulunan 37 binanın 46 cephesinde, iyileştirme, sağlıklaştırma ve restorasyon işleri yapılacak.” dedi. Vali Kadir Çalışı da, yeni nesillerin, suratı asık evlerde yaşamlarını sürdüklerini belirterek, tarihi ve kültürel zenginlikler içerisindeki Odunpazarı Evleri'ni yaşatmak zorunda olduklarını kaydetti. Türkiye'de birçok ilin tarihi eserlerle ayakta durduğunu ifade eden Vali Çalışıcı, kentteki tarihi evleri modernize edip turizme kazandırmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi. Zaman, Haber: Osman Arslan, 17.08.2006 |
||||||
TARİHİ BİNAYA ELEKTRİKLİ İŞKENCE Sivas'ta restore çalışmaları devam eden tarihi binanın çatı saçağına denk gelen yüksek gerilim hattının yeri değiştirilmeyince, ilginç görüntüler oluştu. Restorasyonu üstlenen firma çalışanları, çatıyı, elektrik direğini de içine alacak şekilde ördü. Sultan 1. İzzettin Keykavus Devlet Hastanesi'nin üst tarafında bulunan ve önceden meslek lisesi olarak hizmet veren tarihi binanın Arkeoloji Müzesi yapılması için çalışma başlatıldı. Restorasyonu yapan firma, yaklaşık bir yıl önce çalışmalara başladı. Binanın duvarları sağlamlaştırıldı ve içine asma katlar yapıldı. Çatısı ise bir hafta önce örülmeye başlandı. Ancak, çatı örme işini bir an önce bitirmeyi hedefleyen yüklenici firma, ummadıkları bir engel ile karşılaştı. Binanın çatı saçağına denk gelen yüksek gerilim hattının geçtiği elektrik direği, çalışmaları kısa süreli de olsa sekteye uğrattı. Direğin kaldırılması için TEDAŞ'a yazı yazıldı, ancak bir ay geçmesine rağmen direk kaldırılmadı. Sonbahar mevsiminin yaklaşması nedeniyle çatıyı kısa sürede bitirmeyi hedefleyen işçiler, ilginç bir yol buldu. İnşaat çalışanları, çatıyı, elektrik direğini de içine alacak şekilde ördü. Tarihi binanın çatı saçağı içinden geçen elektrik direğini görenler şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Vatandaşlar, bu tarihi binanın Arkeoloji Müzesi olarak hizmet verecek olmasından dolayı çok memnun olduklarını, ancak beton direğin çatı saçağından geçmesini ise yanlış ve çirkin olarak değerlendirdiler. Aynı şekilde direkteki kablolardan yüksek gerilimin geçtiğini belirten işçiler de hayati tehlike altında çalıştıklarını ifade ettiler. Zaman, Haber: İsmail Yıldız, 16.08.2006 |
|||||||
DEFİNECİ YOL KESTİ! Çevreci örgütlerin başaramadığını, defineciler başarmış! Definecilerin, Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde yapımı süren Ereğli-Alaplı karayolundaki duble yol çalışmalarını 'bölgede define bulunduğu' gerekçesiyle tehditlerle durdurduğu öne sürüldü. Karayolunun sınırından geçtiği Gülüç Belde Belediye Başkanı Aydın Güngör yol çalışması yapılan yerde Rum ve Ermeni mezarları bulunduğunu belirterek, "Definecilerin iş makineleri operatörlerinin çalışma yapmasına izin vermediği bize söylendi" dedi. Ereğli Müze Müdürlüğü yetkilileriyse söz konusu bölgenin tarihi herhangi bir değeri olmadığını, define ya da tarihi eser bulunduğu halde kuruma haber verilmediği takdirde yasal işlem yapılacağını söyledi. Radikal, 16.08.2006 |
MİLLİ SARAYLAR'IN DERGİSİ YAYIMLANDI Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın tarih, kültür, sanat ve mimarlık dergisi MS'nin üçüncü sayısı yayımlandı. Geçen yıl 5 yıllık bir aranın ardından yeniden çıkan Milli Saraylar MS dergisinde tarih, sanat, mimarlık alanında çeşitli yazılar yer alıyor. Prof. Dr. Metin Sözen başkanlığında yayına hazırlanan dergide, Milli Saraylar Hazine-i Hassa arşivinden belge örneklerinin sunulduğu özel bölüm de bulunuyor. Milliyet, 16.08.2006 |
||||||
TARİHİ TAŞLARDAN AHIR YAPAN KÖYLÜLERE 'TARİHİ ESERLERE SAHİP ÇIKIN' SEMİNERİ VERİLDİ Yozgat'ta, tarihi taşları, ev, ahır, avlu, kümes, çeşme yapımında kullanan köylülere seminer verildi. Seminerde, köylülerden tarihi eserlere sahip çıkmaları istendi. Yozgat'ın Büyük Nefes köyünde, köy halkını tarihi eserler konusunda bilgilendirmek amacıyla seminer düzenlendi. Kazı ekibi başkanları ile Yozgat İl Kültür Müdürü Fuat Dursun, Müze Müdür Vekili Lütfi İbiş, Arkeolog Pınar Kızılırmak, Oya Arslan ve Tülay Erdoğan, köylülere kaçak kazı yapılmaması konusunda uyarılarda bulunuldular. 'Altın var umudu' ile kaçak kazılar yapıldığına dikkat çeken konuşmacılar, “Küplerin içerisinde altın bulunmaz. O dönemlerde ölen kişiler, mezar yerine turşu kurduğumuz küpler içerisine konularak gömülürdü, altın var düşüncesiyle kırılan küpler mezardır.” diye konuştular. Yozgat İl Kültür Müdürü Fuat Dursun da köylülerden tarihi eserlere sahip çıkılmasını isteyerek, antik değeri bulunan eserlerin değişik alanlarda kullanılıp, üzerlerinin sıvandığını hatırlattı. Fuat Dursun, “Bulduğunuz eserleri bize getirin, eserinin değerinin yüzde 50'sini, başkasının tarlasında bulduğunuz eserin yüzde 40'ını size verelim.” ifadelerini kullandı. Köylüler de, “Buradan çıkan eserleri niye Yozgat'a götürüyorsunuz, buraya müze kurulsun, eserler burada kalsın.” diyerek, eserlerin Yozgat'a götürülmesine karşı çıktı. Zaman, 16.08.2006 |
|||||||
ANTİK TİYATRO 240 BİN YTL'YE KAMULAŞTIRILDI Gökova Körfezi'nin tarihi ve kültürel zenginlikleri ile en çok ilgi çeken yeri olan Sedir Adası'ndaki antik tiyatronun bulunduğu 11 bin 840 metrekarelik alan kamulaştırıldı. Muğla Valisi Temel Koçaklar "Bu parsel Muğla Valiliği'nce yapılan teklif sonunda, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 240 bin 333 YTL harcanarak kamulaştırıldı. Kamulaştırma ile birlikte, Muğla Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Adnan Diler'in başkanlığındaki bilim heyetince, Sedir Adası'nda yüzey araştırmalarına başlandı. Önümüzdeki yıldan itibaren antik tiyatroda bilimsel kazılara da başlanılacak. Bakanlık tarafından, Sedir Adası'nda geriye kalan parsellerdeki toplam 11 bin 500 metre karelik alanın da kamulaştırılması yönünde çalışmalar bulunuyor" dedi. Kumlarıyla ünlü adayı her yıl 100 binin üzerinde yerli ve yabancı turist ziyaret ediyor. Hürriyet, 16.08.2006 |
![]() |
||||||
'ANITLAR KURULU KARARIYLA' TARİHİ ESERLER YOK OLACAK Anıtlar Kurulu'nca, Topkapı Sarayı'nda, Fatih zamanından kalan Ağalar Camii'nin onarımı için,"Cami olarak kullanılması" şartı koşuldu. Uzmanlarsa tepkili: Camideki tarihi eserler yok olur. Topkapı Sarayı'nda, Fatih Sultan Mehmet döneminden kalan Ağalar Camii'nin çökmek üzere olan tonoz ve kubbesinin onarımı için, Anıtlar Kurulu ile saray müdürlüğü arasında ciddi bir kriz patlak verdi. Paha biçilemeyen, eşsiz tarihi el yazması kitapların bulunduğu ve 82 yıldır saray kütüphanesi olarak kullanılan caminin onarımı için Anıtlar Kurulu "Cami olarak kullanılması" şartını getirdi. Bu karar uygulanırsa, 15'inci Yüzyıl'da Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan ve 1856'dan beri içinde namaz kılınmayan Ağalar Camii'ndeki 14 bini aşkın çok kıymetli eserin korunabilmesi de mümkün olmayacak. Kurul'un bu kararı Topkapı Sarayı Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı'yı isyan ettirdi. Ortaylı, "Kurul'un 'Cami olarak kullanılması' şartı beni hiç ilgilendirmiyor. Kurul'u kaale almıyorum. Biz kütüphanemizi tamir ettireceğiz. Kurul bize direktif veremez. Dünyaca ünlü bu el yazması eserleri koyacağımız yer yok" dedi. Prof. Ortaylı şöyle devam etti: "Bizim için önemli olan, bu hazineyi korumak. Sarayda başka bir alan yok. Olsa da bu tür eserlerin uzun süreli olarak bir başka ortama taşınması doğru değil. Şimdi kısa süreli olarak eserleri taşıyacağımız bir yer bulduk. Tadilat için 2 ay içinde boşaltacağız." Topkapı Sarayı'na 41 yıl hizmet vermiş eski müdür Filiz Çağman da bulundukları ortamdaki nem, sıcaklık ve ışık gibi faktörler sık sık ölçülerek korunan eserlerin yok olma tehlikesi altında olduğunu söyledi: "Bu resmen çılgınlık!.. Oradaki el yazması eserler, yaşayan canlılar gibidir. Cami dışında bir yerde muhafaza edilmeleri son derece güç." Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün de, caminin onarımı için, "aslına uygun olarak restorasyona izin verilir" dediğini hatırlatarak karara sert tepki gösterdi. Düzgün, binanın onarımının ardından kütüphane olarak kalacağını belirterek, "Anıtlar Kurulu'nun söylediği şey 'cami dışında bir onarım yapmayın, özelliğini değiştirmeyin'. Biz de kubbeyi onaracağız. Ardından yine bugüne kadar olduğu gibi kütüphane olarak kullanacağız" diye konuştu. 17 Ağustos Depremi'nde hasar gören caminin restorasyonu için geçen yıl harekete geçildi. Çatlayan duvarlardan sızan sular da eserleri tehdit ediyor. Yeni bir depremde ise, kubbelerin eserlerin üzerine çökme ihtimali var. Piri Reis haritası, 16'ncı yüzyıldan kalma Ahmet Karahisari'nin el yazması Kuran'ı, kutsal emenatlere ait eserler, Hz. Osman'ın Kuran'ı, Hz. Muhammed'in minyatürlü hayat hikâyesinin anlatıldığı 'Siyer-i Nebi', Şeyh Hamdullah'ın Kuran'ı, Kanuni Sultan Süleyman'ın şiirlerinin bulunduğu 'Divan' gibi binlerce eşi benzeri bulunmayan eser, bu camide korunuyor. Sabah, Haber: Yavuz Rençberler, 16.08.2006 HOCA'NIN İSTEDİĞİ KARAR SÜMEN ALTINDAN ÇIKTI Ağalar Camii'nin restorasyonu için cami şartının gerekmediği ortaya çıktı. 5 ay önceki kararın sumen altı edilmesinden haberi olmayan Müze Müdürü Ortaylı da tepki gösterdi. SABAH'ın dün Topkapı Sarayı'ndaki Ağalar Camii'nin restorasyonuyla ilgili "Cami" tartışması haberi, Topkapı Sarayı yönetimi ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasındaki "Bürokratik" iletişimsizliği ortaya çıkardı. Anıtlar Kurulu'nun restorasyon için "Cami kullanım şartı" yerine aldığı "Kütüphane olarak kullanılması" kararı, Sabah'ın haberi üzerine sumen altından 5 ay sonra çıktı. Bu karar kuruma ulaşmasına rağmen ne Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün'ün ne de restorasyon için harekete geçen ve kurulun "Cami" şartına isyan eden Topkapı Sarayı Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın karardan haberi olmadığı görüldü. Prof. Dr. İlber Ortaylı yeni kararla ilgili olarak, "Bu karardan benim haberim yok. Ben kitapların kurtarılması için çalışıyorum" dedi. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Ağalar Camii'nin, restorasyonuyla ilgili yaşanan sorunlar konusunda Sabah muhabiriyle yaptığı telefon görüşmesinde, kütüphanedeki eserlerin boşaltılmasıyla ilgiliAnıtlar Kurulu kararından hiç söz etmedi. Sumen altında kalan karar, İstanbul'daki tarihi eserlerle ilgili işlerden sorumlu olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yalçın Kurt tarafından ortaya çıkarıldı. Kurt, "Anıtlar Kurulu'nun aldığı son karar caminin kütüphane olarak kullanılabileceğini, ancak tarihi el yazmalarının bir başka bölüme taşınması gerektiğini ortaya koyuyor" dedi. Sorumlu bürokratların böyle bir karardan haberlerinin olmayışı, bürokrasinin işleyişini de gözler önüne serdi. 82 yıldır Saray Kütüphanesi olarak kullanılan Ağalar Camii için Anıtlar Kurulu'nun verdiği son karar ise şöyle; "Mekânsal bütünlüğü bozmayacak ve tehlikeli statik yük getirmemek şartıyla eski Komiserlik Binası ile birlikte kütüphane fonksiyonu verilerek kullanılabileceğine, ancak cami ana mekânının okuma salonu olarak değerlendirilmesine karar verilmiştir." Bu kararla birlikte Ağalar Camii'nin cami olarak kullanılması şartı da ortadan kalkmış oldu. Osmanlı tarihi araştırmacısı gazeteci Murat Bardakçı "O eserler hiçbir yere taşınmadan restorasyon yapılmalı. 82 yıldır aynı yerde duran bu eserler, oradan taşındığı anda bir ay içinde tahrifata uğrar. Sayfalar hamur gibi birbirine yapışır. Işık, ısı, atmosfer ve oraya alışan bu eserler yerinden kıpırdatılmamalı" dedi. Murat Bardakçı, "Kaşıkçı Elması ne ise Saray Kütüphanesi'ndeki eserler de odur" diyerek, kütüphanenin önemini ortaya koydu. Bardakçı, "İstenirse o eserler oradan çıkarılmadan da tamirat yapılabilir" dedi. Topkapı Sarayı'nda uzun yıllar görev yapan ve Hz. Muhammed'in hayatının anlatıldığı Siyer-i Nebi'yi araştırıp bir araya getiren ve Saray Kütüphanesi'ne kazandıran Prof. Dr. Zeren Tanındı da eserlerin bulunduğu ortamda korunması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Tanındı, "Onarım yapılmalı ve aynı yerde muhafaza sağlanmalı. Orası bir koleksiyon. Nereye koyacaksınız? Hazine dairesindeki eserleri başka yere götürüyor musunuz? Tarihi koleksiyon Ağalar Camii içinde kalmalı. Onarım sırasında geçici olarak kitapların zarar görmeyeceği ortam hazırlandıktan sonra, belki saray içinde bir bölüme taşınabilir. Ancak bu eserler asla başka yerde barındırılmamalı" diye konuştu. Sabah, Haber: Yavuz Rençberler, 17.08.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ 13 YTL'YE KAZIYORLAR Urartuların ekonomik başkenti olan Van'daki Yukarı Anzaf Kalesi'nde 1991'den bu yana sürdürülen kazılarda, 10-15 yaş arasındaki çocuklar, 13 YTL gündelikle çalışıyor. Van'a 12 kilometreuzaklıktaki Yukarı Anzaf Kalesi'nde geçen yıl tapınak ve silah depolarına ulaşılırken, bu yıl gıda dolu 38 dev küp bulundu. Aşırı sıcak altında 23'ü uzman 60 kişilik ekiple süren kazının yükünü, 10-15 yaş arasındaki çocuklar taşıyor. Okullar kapandıktan sonra kazı çalışmasında günde 13 YTL'ye yer alan çocuklar, tozdan korunmak için ağızlarını bezlerle örtüyor. Kalenin koridorlarından el arabalarıyla sabahtan akşama kadar toprak taşıyan tarihin hizmetçileri maskeli çocuklar, toza toprağa rağmen eve para götürmenin sevincini yaşıyor. Günde sekiz saat çalışan çocuklar akşamları yorgun düşüyor. Radikal, Foto: Osman Bekleyen, 16.08.2006 |
||||||
HAYDARPAŞA'DA KAÇAK TADİLAT KRİZİ TCDD tarafından, kentsel tasarım konusunda çalışacak Alman firması Drees&Sommer'e ofis hazırlamak için, 1'inci derecede SİT yapı olan Haydarpaşa Garı'nın 3'üncü katında yapılan tadilatla, tarihi kapıların kırıldığı ve çerçevelerin değiştirildiği tespit edildi. Kadıköy Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan tespit sonucu inşaat durdurulurdu. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ve Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası da, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, TCDD 1'inci Bölge Müdürü Üzeyir Ülker, TCDD 1'inci Bölge Taşınmaz Varlıklar Müdürü Ufuk Kınık, TCDD 1'inci Bölge Yol Müdürü Halil Kösoğlu ve yapımcılar hakkında suç duyurusunda bulundu. Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu, Anıtlar Kurulu'nun izni olmadan tadilatın başladığını belirtirken, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ise, Alman firmanın oda isteği nedeniyle çalışma yapıldığını belirterek, "İzin almak istedik ama Anıtlar Kurulu'ndan 3 yılda izin çıkmıyor. Tarihi dokuya zarar verilmedi" dedi. Sabah, Haber: Hasan Erşan, 16.08.2006 |
|||||||
24 ADET TARİHİ SİKKE ELE GEÇİRİLDİ Erzurum'da şüpheli bir otomobili durduran polis ekipleri, 24 adet tarihi sikke ele geçirdi. Edinilen bilgilere göre, dün saat 21.30 sıralarında Abdurahman Gazi Kavşağı'nda uygulama yapan polis ekipleri, şüpheli görülen 25 FT 732 plakalı otomobili durdurdu. Yapılan aramalarda otomobil sürücüsü A.G'nin üzerinde tarihi 24 adet sikke ele geçirildi. A.A. gözaltına alınırken, sikkeler incelenmek üzere Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekiplerine teslim edildi. Erzurum Gazetesi, 16.08.2006 |
TAM 50 BİN YILLIK KANGURU VE ASLAN FOSİLLERİ BULUNDU Avustralya'da günümüzden 50 bin yıl önce yaşamış hayvan fosilleri bulundu. Fosillere, Yeni Güney Wales eyaletinin batısındaki Menindee Gölü civarında yürütülen kazılarda rastlandı. Fosillerin 'Diprodoton' türü bir kanguru yani günümüz kangurularının 'atası' ile 'Thylacoleo' türü bir aslana ait olduğu açıklandı. İki buçuk ton ağırlığında olan 'ata kangurunun' gelmiş geçmiş en büyük keseli hayvan olduğu belirtildi. Bu iki hayvanın neslinin tükenmesine ise, Buzul Çağı dönemindeki şiddetli soğukların ve ardından gelen kuraklığın neden olduğunu düşünülüyor. Sabah, 16.08.2006 |
||||||
ADIYAMAN NEMRUT FESTİVALİ İLE ULUSLARARASI ÖNEM KAZANIYOR Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu ve Devlet Güzel Sanat Genel Müdürlüğü'nün destek ve katkılarıyla 8-11 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan 14. Uluslararası Nemrut Kommagene Festivali'ne star sanatçılar damgasını vuracak. Adıyaman Valisi Halil Işık, Doğu - Batı medeniyetleri kavşağında Adıyaman adlı sempozyum ile geniş kapsamlı bir festival programı hazırladıklarını belirterek, bir çok ünlü akademisyenin katılacağı sempozyumun 1. bölümünde Adıyaman-Nemrut, GAP ve Kommagene tarihi ve 2. bölümünde Adıyaman ve Güneydoğu ekonomisi ile çevre sorunları 3. bölümünde ise Adıyaman ve Bölgenin sosyo-kültürel yapısı tartışılacağını söyledi. Işık, festivalin kortej yürüyüşü ve açılış töreni ile devam edeceğini söyleyerek, “Devlet halk dansları ekibinin yapacağı halk oyunları gösterisi ve Sertap Erener, Mahsun Kırmızıgül konseri, ören yerleri ziyareti, Mersin Senfoni Orkestrası ve Viyana'dan gelen ünlü tango-tango grubunun gösterisiyle zirvede renkli bir festival gerçekleştirilecek” dedi. Festivalin Adıyaman ve UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan Nemrut ören yerinin tanıtımı için düzenlenen en önemli etkinlik olduğuna dikkati çeken Işık, amaçlarının Nemrut'u bu etkinliklerle ulusal ve uluslar arası boyutta tanıtmak olduğunu kaydetti. Türkiye'de valilik olarak festival yapan tek ilin Adıyaman olduğunun altını izen Işık, bundan sonra Festival yerel katılım ve mahalli idareler tarafından yapılmasının planlandığını ifade etti. Vali Halil Işık, uluslararası bir kültür mirası olan Nemrut'u uluslararası düzeyde tanıtarak tüm dünya'ya tanıtıp insanlığın ortak hazinesi Nemrut'u bizden sonraki kuşaklara da miras bırakmak adına büyük bir gayret içerisinde olduklarını kaydetti. Zaman, Haber: Yılmaz Çoban, 16.08.2006 |
|||||||
|
|||||||
TOPRAK ALTINDAN SARAY ÇIKTI Konya Beyşehir Gölü'nün güneybatı kıyısındaki Tarihi Kubadabad Sarayı'nda yapılan kazı çalışmalarında çok önemli buluntuların ortaya çıktığı bildirildi. Tarihi mekanda 27 yıldır kazı çalışmaları yürüten Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüçhan Arık, bölgede bu yıl Ağustos ayı içerisinde başlayan çalışmalar sonucunda çok önemli buluntuların ortaya çıktığını söyledi. Kazılarda, saray çalışmalarını gösteren bir saray şantiyesinin bulunduğunu, yanında bir hamam olan anıtsal duvarlarla çevrili bir mekanın daha ortaya çıkarıldığını belirten Prof. Dr. Arık, "Bu mekanın henüz ne olduğunu bilemiyoruz. Bu, kazılar sonucunda ortaya çıkacak ve billurlaşacaktır" dedi. Bölgede devam eden kazı çalışmalarına, sanat tarihi uzmanlarıyla birlikte 2 restoratör, 14 öğrenci ve 36 işçinin katıldığını kaydeden Prof. Dr. Arık, Kubadabad'ın sadece mimari değil, aynı zamanda arkeolojinin de temeli olan altyapı, yaşayış biçimi ve bu bölgede kullanılan eşyaların gün ışığına çıkarıldığına da dikkat çekti. Kubadabad'ın Türk kültür sanatının adeta bir merkezi durumunda olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arık, 27 yıldır devam eden kazı çalışmalarını sadece Kültür Bakanlığı'nın verdiği destekle sürdürebildiklerini belirtti. Prof. Dr. Arık ayrıca, ayrılan ödeneklerin kısıtlı olması nedeniyle bölgede yılda sadece 30 günlük bir çalışma yapabildiklerini, ayrılan paranın büyük bölümünün işçilerin sigorta giderlerine harcandığını kaydetti. ![]() Prof. Dr. Rüçhan Arık, 1964 yılında bir Alman sanat tarihçi tarafından bölgede ilk kez başlatılan kazı çalışmalarının Konya eski Müze Müdürü Mehmet Önder tarafından 2 yıl süreyle devam ettirildiğini, daha sonra ise 12 yıl süre ile tarihi mekanın kendi kaderine bırakıldığını, 1980 yılından bu yana kendisinin başkanlığında bir kazı heyeti tarafından çalışmaların sürdürüldüğünü anlattı. Prof. Dr. Arık, "Bu süreçte küçük ve büyük sarayda kazı çalışmaları yürüttük. 5 yıl süreyle de Kızkalesi'nde kazılar yaptık. Burada Selçuklu dönemine ait eserler ortaya çıktı. Yeni olarak büyük sarayın yanında bir saray hamamı bulduk. Küçük sarayda ise çok önemli çiniler ortaya çıktı. Bunlar Konya'da Karatay Müzesi'ne verildi" diye konuştu. Selçuklu sanatıyla uğraşanlar için Türk sanatının odak noktası olarak nitelendirdiği Kubadabad Sarayı'ndaki çalışmalara daha çok önem verilmesini de isteyen Prof. Dr. Arık, Türkiye topraklarında her türlü kültürün bulunduğunu da sözlerine ekledi. Konya Hakimiyet, 16.08.2006 |
|||||||
TARİHİ SU DEĞİRMENİ YIKILMAYA YÜZ TUTTU Birinci derece Sit alanı olduğu bildirilen, Mardin kent merkezinde, Munganlar Vakfı'na ait olduğu bildirilen Meydanbaşı bulvarında yer alan tarihi su değirmeni yıkılmaya yüz tuttu. Harabeye dönen su değirmenine ait tarihi taş binanın akıbetinin biran önce onarılması istendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO'ya kültür mirasına aday şehir gösterilen 7 bin yıllık tarihi antik kent konumundaki Mardin'de, “Kentsel Dönüşüm” projesi kapsamında başlatılan tarihi, mimari taş binalarının koruma altına alınması ile ilgili çalışmalar sürüyor. Mardin Mimarlar Odası Başkanı Yılmaz Altındağ, yetkililerin tarihi değerlere sahip çıkılmasını istedi. Altındağ, bugüne kadar sit alanı izinde bulunan Mardin evlerine gereken değerin verilmediğine dikkat çekti. Zaman, Haber: Şeyhmus Edis, 16.08.2006 |
|||||||
ROBOTLAR BASRA KÖRFEZİNDE ARKEOLOJİK YERLEŞİM ARIYOR Antik Siraf Limanı'nın sular altında kalan kısımlarında araştırma ve kazı yapmak üzere bir robot araç suya indiriliyor. İran'da ilk defa su altında araştırma yapabilen bir robot İranlı bir araştırmacı tarafından tasarlandı ve imal edildi. Aracın ilk denemeleri Taht-ı Süleyman'da yapıldı. Robotun kaşifi Abdolali Saberi “Bu gölde suyun altında bizi nelerin beklediğini bilmediğimiz için oraya başka bir robot araç gönderdik. Çünkü dipteki çamura saplanıp çıkamama olasılığı da var” dedi. Robot, gölün dibinde 60 metre uzunluğunda bir bölgede kazı yaptı ve resim çekti. Saberi “Resimlerde gözüken dağınık sedimentasyon dipte bir tepe olabileceğinin belirtisi. Ama, bu konuda kesin konuşabilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var” dedi. Bu, Basra Körfesi gibi daha büyük bir suda gerçekleşecek çalışmalar için ilk adım. İlk hedef, Hormozgan bölgesinde, Bushehr'in 250 km güney doğusunda yer alan ve bir kısmı bugün sular altında kalmış antik Siraf Limanı. Liman, MS 10. yüzyılda çok önemli bir ticaret merkezi idi. Saberi'ye göre, Basra Körfezi'nin derinliği göz önüne alındığında bu robot körfezin dibinde yatan kaynakların belirlenebilmesi için en iyi araç. Kendisi, aracın su altı maden ve petrol aramalarında da kullanılabileceğini söylüyor. Her ne kadar su altı arkeolojisinde robotlar yaygın olarak kullanılsa da, İranlı arkeologların kendi araştırmaları için bu araca başvurmaları bir ilk. Dolayısıyla, bu robotun keşfi ve imalatı İran'da daha sistematik arkeolojik çalışmalar için bir dönüm noktası kabul edilebilir. CHN/Tahran, Der. Ali Yamaç, 16.08.2006 |
![]() |
||||||
BERGAMA'NIN GENÇ HEYKELTIRAŞI HÜSEYİN BESLİ: "ZEUS SUNAĞININ KOPYASINI AYNEN YERİNE YAPARIZ" Antik çağda heykelciliğin yurdu olan Bergama'da modern heykelcilik sanatının öncülerinden olan Hüseyin Besli, gerekli sponsorluğun bulunması halinde Zeus Sunağı'nın yerine kopyasını yapabileceklerini söyledi. Antik çağda heykelcilik sanatının doğuşuna sahne olmuş Bergama'da heykelcilik sanatını yeniden geliştirmek istediğini belirten genç Heykeltıraş Hüseyin Besli Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykelcilik bölümünü bitirdikten sonra bu mesleğini geliştirmek için doğup büyüdüğü heykelciliğin baş şehri olan Bergama'ya dönerek burada sürdürmeye karar verdi. Kendine Zahire pazarında büyük bir atölye kuran heykeltıraş Hüseyin Besli, iki yıldan bu yana antik dönemden günümüze kadar kalan tarihi eserlerden Tıbbın simgesi olan Yılanlı sütunu, Zafer tanrıçası Nike, Afrodit, Attalos gibi bir çok serlerin figürlerini büyük bir ustalıkla granit taşlara, mermerlere ve tunçlara daha nice madenlere işleyerek eserleri hayata geçiriyor ve turizme büyük katkı sağladığı gibi, dahası ilçenin en güzel yerlerini bu tarihi eserlerin büyük maketlerini yaparak tarihi şehre güzellik katıyor. ![]() Bergama Kale Mahallesi'nde İlçe Ticaret Odası Başkanlığı'nın turizm amaçlı kurduğu tarihi dinlenme tesisleri için 2,5X2,5 ebadında büyük bir Zeus Sunağı maketi yapan Hüseyin Besli bu eserinden sonra da ilçe girişinde bulunan özel bir turizm işletmesinin duvarlarını Asklepion girişini andıran yılanlı sütun maketleri ile süsleyecek. 2 metre boyunda yılanlı sütun maketlerinin yaklaşık 16 milyar liraya mal olacağını belirten heykeltıraş Hüseyin Besli, "İlçenin tarihi bir şehir olduğunu gösterebilmek için de Belediyemizin sponsorluğunda dev bir Nike heykeli ile antik dönemde sağlık yurdu Asklepion girişi olan Viran Kapıyı yaparak Çanakkale İzmir kara yolunu güzelleştirmek istiyorum" dedi. Kendilerine sponsor bulunması halinde kendisi gibi birkaç heykeltıraş ve mimar ile birlikte Zeus atların tıpkı benzerinin Bergama akropolüne yapabileceklerini ifade eden Hüseyin Besli bize bu konuda sadece parasal kaynak sağlansın yeter.Gerisi kolay ama tabi ki tek başına olmaz. Önemli olan Zeus atların yerinde görünmesidir.Almanya Berlin şehrinde ki Pergamon müzesine milyarlarca para kazandıran bu eserimiz kopyası da olsa bize de çok kazandıracaktır" diyerek yetkililerden bu konuda yardım istedi. Bergama Kuzey Ege, 16.08.2006 |
|||||||
CHP MÜZELERİN GÜVENLİĞİNİ SORDU Son günlerde paha biçilemeyen eserleri barındıran müzelerin ne denli güvenli olduğu konusunda tartışmalar yaşanıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 93 müzede, 268'i güvenlik görevlisi, 509'u da bekçi olmak üzere 777 personel görev yapıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in müzelerin güvenliğine ilişkin soru önergesine verdiği cevapta, müzelerin iç güvenliğinin Bakanlık personeli koruma görevlilerince, bazı müzelerin dış güvenliğinin ise özel güvenlik firmalarınca yapıldığını belirtti. Koç, 2006 yılı için 144 kişinin daha hizmet alımı yoluyla ihtiyaç duyulan müzelerde görevlendirileceğini bildirdi.2006 yılında, müzelerin güvenliğinde kullanılacak makine teçhizatı için 3 milyon YTL ödenek ayrıldığına değinen Koç, müze ve ören yeri gelirlerinden 1 milyon 368 bin YTL'nin de güvenlikle ilgili hizmet alımı için ayrıldığını kaydetti. Trt/Haber, 15.08.2006 |
|||||||
![]() |
ANTALYA'DA ZERDALİLİK KAHVESİ RESTORE EDİLİYOR Antalya'nın geçmişinde önemli yer edinen mekanlardan Zerdalilik Kahvesi restore ediliyor. Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen, çalışmanın eylül ayında tamamlanacağını söyledi. Kırcamii Kahvesi, Zerdalilik Kahvesi gibi Antalya'nın geçmişinde önemli yer edinen mekanların restorasyonu için Muratpaşa Belediyesi bir dizi çalışma başlatmıştı. Kırcami Kahvesi'nin restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından, geçtiğimiz aylarda Zerdalilik Kahvesi'nin restorasyon çalışmaları başlatılmıştı. Dış cephe restorasyonu biten Zerdalilik Kahvesi'nde incelemelerde bulunan Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen, “Geçmişte, kıraathane olarak anılan Kırcami, Zerdallik Kahvesi gibi mekanlar bölge insanlarının biraraya geldiği, siyasi toplantılar dahil her türlü toplantılara evsahipliği yapan mekanlardı. Bu mekanları yaşatmak, gelecek kuşaklara aktarmak için bir çalışma başlattık” dedi. Kullanılmaz durumda olan eski binanın aslına uygun olarak restore edildiğini belirten Başkan Evcilmen, “Dış cephe onarımı tamamlandı. İç mekan kaplamaları, aslı gibi sedir ağacından yapılıyor. Bahçesinde mevcut 3 tescilli ağaç korunarak çevre düzenleme çalışmaları yapılacak” dedi. başkan Evcilmen, Zerdalilik Kahvesi'nin restorasyon çalışmalarının Eylül Ayı içinde tamamlanarak açılışının yapılacağını söyledi. Turizm Gazetesi, 15.08.2006 |
||||||
DÜNYANIN GÖZÜ SARAY VE TAPINAKLARDA Çivi yazılı belgelerde adı Alalakh olan Aççana Höyük kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Mustafa Kemal Üniversitesi adına Prof. Dr. K. Aslıhan Yener başkanlığında 30 kişilik ekiple başladı. Chicago, Bilkent, Akdeniz ve MKÜ Üniversitesi'nden çok sayıda arkeologun da yer aldığı höyük kazı çalışmalarında, MÖ 18. yüzyılda yapılan iki saray ile tapınakların izine rastlandı. 1936-39 arasında ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1946-49 yılları arasında da Leonard Woolley tarafından başlatılan ilk kazıların sonuçları arkeoloji dünyasında büyük yankılar uyandırmıştı. Yapılan kazılarda Aççana Höyüğü'nün açığa çıkarılan Allakh şehrinin, bugünkü Amik Ovası'nın tamamını kaplayan Mukish Bölgesi'nin başkenti olduğu da ortaya çıkardı. Orta ve Genç Tunç Çağları (MÖ 2000-1300) 'nın varlığı tespit edilen Antakya-Reyhanlı karayolu üzerindeki Aççana höyük kazı çalışmalarına uzun bir süre ara verilirken, 2003 yılında Prof. K. Aslıhan Yener tarafından yeniden başlatılmıştı. ![]() Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Prof. Aslıhan Yener, kazılarda Sümerce dilinde yazılmış yeni tabletlerin bulunduğunu belirterek, “Toplam 17 yapı katı saptanan höyükte, tabaka halinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özellikle 7'inci ve 4'üncü tabakalarda saray, tapınak ve içinde tabletler bulunan arşiv odaları ile heykeller ve birçok arkeolojik buluntu müzelere kazandırılmıştır. Sarayın tablet arşivinde Hititçe, Hurice ve Akadca yazılmış toplam 550 adet çivi yazılı belge (tablet) bulunmuştur. Çivi yazılı tabletler uluslar arası yazışma ve anlaşmalar, kişisel mektuplar, ticaret anlaşmaları ve belgeleri, dini inançlar ve efsaneler ile ilgili konuları içermektedir” dedi. Tarihin önemli bir dönemine ışık tutacak olan Aççana Höyük çalışmalarının anıtsal saray ve tapınaklara sahip bir kent olduğunu, kabartmalı ortostatlar ve aslan heykelleri ile süslendiğini belirten Prof. Yener, “Höyük kazılarında; Mısır Firavunlarından hediyeler, Mitani krallarından hazineler, Hitit dönemine ait bir çok arkeolojik buluntular elde ettik. Yeni yapılacak kazılarda bunlar gibi daha bir çok eserin bulunacağını düşünmekteyiz. Bu arada kazı çalışmalarımızın yanı sıra restorasyon çalışmaları da gerçekleştirilmektedir” dedi. L. Woolley'in yaptığı kazılarda açığa çıkarılan saray kalıntılarının restorasyon ve konservasyonu yapılarak korunması ve turizme kazandırılmasının planlandığını da vurgulayan Prof. Yener, daha sonra şunları söyledi: “1930'lı yıllarda kazı evi olarak kullanılan binanın ziyaretçi merkezi olarak restorasyonu yapılacak ve buraya gelecek ziyaretçilerin hizmetine sunulacaktır. Bu bağlamda, dünyanın gözde höyükleri olan Aççana ve Tayinat Höyükleri projesi, Arkeoloji Parkı Projesi olarak hazırlanmıştır. Tüm bu gelişmeler, bölgenin turizm potansiyeline büyük katkı yaparak, Hatay'da bir turizm patlamasına yol açacaktır.” Hatay Gazetesi, 15.08.2006 |
|||||||
KONYA'DA MAĞARA ARAŞTIRMALARI YOĞUNLAŞACAK Konya Maden Tetkik ve Arama (MTA) Bölge Müdür Vekili Ali Rıza Demirci, 2006 yılında mağara araştırmalarına yoğunlaştıklarını belirtti. 2006'da pek çok projeye odaklandıklarını ifade eden Demirci, "Bu yıl gerçekleştirmeyi planladığımız projeler arasında polimetal, endüstriyel hammadde, jeotermal enerji arama, karst ve mağara araştırmaları ile jeolojik miras alanlarının kayıtlarının derlenmesi gibi çalışmalar yer alıyor" dedi. Mağaraların, bulunduğu bölgenin gelişimini ve antropolojik geçmişini aydınlattığını belirten Demirci, turizm depolamacılık, mağara terapisi, kültür mantarcılığı, askeri sığınak ve lojistik alan temini bakımından mağaraların oldukça önemli olduğunu vurguladı. Demirci, Türkiye'nin 'jeolojik anıtları'nın kayıtlarının derlenmesi ve envanter çalışmalarının başlatılmasıyla ilgili olarak şunları söyledi: "Dünya Miras Listesi'ne girecek şekil ve yapılar belirli bir sistem dahilinde, yer bilimsel açıdan ayrıntılı olarak incelenecek, koruma ve kullanım yöntemleri belirlenecektir. Ayrıca bu alanların verileri, Coğrafi Bilgi Sistemi'ne aktarılarak jeoturizm amacına yönelik jeolojik haritalar hazırlanacaktır." Turizm Gazetesi, 15.08.2006 |
TARİHİ MAHALLE 'MİSİ'DE EN GÜZEL EV ÖDÜLLENDİRİLECEK Bursa'ya bağlı Nilüfer Belediyesi, eski adı “Misi” olan Gümüştepe Mahallesi'nde en iyi korunan tarihi yapıyı seçerek sahibini de ödüllendirecek. 17. ve 18. yüzyıldan kalma 27 tescilli yapının bulunduğu bölgede, tarihi dokunun korunması ve yaşatılmasını özendirici faaliyetler yürüten Nilüfer Belediyesi, bu kapsamda yeni bir uygulama başlattı. Buna göre; Nilüfer Belediyesi, Mimarlar Odası, Çekül Vakfı ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan temsilcilerin katılımıyla oluşturulan bir heyet, hafta sonu tarihi Misi evlerini tek tek dolaşıp inceledi. Değerlendirme sonucunda en iyi korunan Misi evi belirlenecek ve 17 Eylül'deki Misi Festivali'nde, bu evin sahiplerine ödül verilecek. Yaptıkları incelemede; tarihi yapıları dış cephe kaplamasından, özgün kullanımına, bahçe düzenlemesinden, mimarisine kadar geniş bir bakış açısıyla ve titizlikle değerlendiren heyetin kararı, bu yıl ilk kez yapılacak Misi Festivali'nde açıklanacak. “Misi Koruma Yaşatma Projesi” kapsamında ilk etapta bölgedeki 3 tarihi yapının kamulaştırılması, röleve ve restorasyon projelerinin hazırlanıp uygulaması yönünde çalışmalar yürüten Nilüfer Belediyesi, bu binalara sanatevi, müze ev, halk eğitim merkezi gibi fonksiyonlar kazandırarak bir yandan tescilli yapıları yaşatırken, bir yandan da bölgeye sosyo-ekonomik hareketlilik kazandırmayı hedefliyor. Gümüştepe'yi güzelleştirecek ve değer kazandıracak olan çalışmalar tamamlandığında bölge, Misi evlerinin özgün mimari yapısını gelecek kuşaklara aktaran bir nitelik kazanacak. Çalışmalar ile bölgeye hem kültürel, hem de turistik ve ekonomik hareketlilik kazandırılmış olacak. Zaman, Haber: Fatih Karakılıç, 15.08.2006 |
||||||
KADIKALESİ'NDE KAZILAR SÜRÜYOR Kültür Bakanlığı, Ege Üniversitesi ve Kuşadası Belediyesi arasında 2001 yılında imzalanan protokolle Kuşadası Kadıkalesi'nde başlayan kazı çalışmaları sürüyor. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığındaki 25 akademik personel ve 15 işçinin görev aldığı kazılar 6. yılına girerken, kış aylarında gerekli güvenlik önlemi alınmadığı için tarihi mezarların defineciler tarafından talan edildiği belirtildi. Kalenin ortaya çıkarılıp onarılması ve 5 bin yıllık kültür varlığının hak ettiği ilgiye kavuşması amacıyla başlatılan Kadıkalesi Anaia Kazısı'nın bu yıl yine eylül ayı ortalarına kadar devam edeceği bildirildi. Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda höyük ve üzerindeki kalenin iyice ortaya çıktığını belirten arkeolog Sinan İmaroğlu, özellikle sur içi ve sur dışı çalışmalarda çıkarılan seramik buluntuların Bizans dönemi İstanbul'unu aratmayacak kadar kaliteli olduğunu söyledi. İmaroğlu, kış aylarında definecilerin mezarları tahrip ettiğini kaydetti. Aydın Denge, 15.08.2006 |
|||||||
TARİHİ BİNALARA KAFESLİ KORUMA Konak Belediyesi, başta Tarihi Kemeraltı Çarşısı olmak üzere ilçedeki eski tarihi yapıların çelik kafeslerle korunmasına yönelik yeni bir çalışma başlattı. Belediye, bu çerçevede ilk olarak Kemeraltı İkinci Beyler'deki 848 Sokak 23 numaradaki tescilli yapının ön cephesini çelik kafesle kaplattı. Çalışmaların 22 bin YTL'ye mal olduğunu belirten CHP'li Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, bu paranın daha sonra yüzde 20 fazlasıyla yapı sahibinden tahsil edileceğini söyledi. Tunçağ, önümüzdeki günlerde Yunanistan Konsolosluğu'nun yanındaki binanın da demir kafes ile koruma altına alınacağını açıkladı. 15 binayı aynı yöntemle koruyacaklarını vurgulayan Tunçağ, "Daha önceki yıllarda binaların önüne bir uyarı levhası koyuyorduk. Ancak binalar çok yaşlandı ve duvarları yıkılıyor. Sadece ön cepheleri kalan binalar var ve bunların her an yıkılma olasılıkları çok fazla. Bu uygulama ile hem binanın ayakta kalması hem de can ve mal güvenliği sağlanıyor." Yeni Asır, 15.08.2006 |
![]() |
||||||
CENGİZ HAN'IN HAZİNELERİ İSTANBUL'A GELİYOR Sakıp Sabancı Müzesi, Picasso ve Rodin'den sonra üçüncü sergi çıkarmasını Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın hazineleri ile yapacak. Cengiz Han'ın hazineleri, Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'nde 4 Aralık'ta sergilenmeye başlayacak. Müze Müdürü Nazan Ölçer, hazinelerin getirilmesi için Çin ve Moğolistan'daki görüşmelerine devam ediyor. Ölçer, “Moğolistan'da Bilge Han'ın mezarından çıkmış, Oğuz Kaan Destanı gibi efsane diye dinlediğimiz şeyler karşımıza üç boyutlu olarak gelecek.” diyerek, Cengiz Han hazinelerinin getirileceğinin işaretlerini daha önceden vermişti. Zaman, 15.08.2006 |
|||||||
![]() |
DİYARBAKIR'IN TARİHİNİ BU DÖRT KADIN 'KAZIYACAK' Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'ndeki Ziyarettepe Höyüğü'nde 43 dereceye ulaşan sıcağın altında, kavurucu güneşe aldırmadan 2 ayı aşkın süredir kazı yapan 4 yabancı kadın arkeolog, tepeye at arabalarıyla çıkıyor, günlük ihtiyaçlarını sırtlarında taşıyor. Fransız Celine Beauchamp, İngiliz Mary Shepperson, Amerikalı Jennifer Walborn ve İsveçli Sara Kayser Ziyarettepe Höyüğü'nün sırlarını çözüyorlar. 4 kadın arkeolog, beraberlerinde çalışan 15 kişilik ekiple de gayet iyi bir iletişim kurmuş. Öğrendikleri çat pat Türkçe sayesinde dertlerini anlatabilen arkeologlar, bölgede daha önce de çalışmalarda bulunmuşlar. Güneydoğu'nun aşırı sıcaklarına rağmen, burada olmaktan mutlu olduklarını belirten 4 meslektaş, "Burası çok gizemli bir yer. Çalışmalarımızı daha sonra yüksek lisans tezi haline de getireceğiz" diyor. Sabah, Haber: Mürsel Acay, 15.08.2006 |
||||||
TRAVERTENLER ÜZERİNDE BİR HAFTALIK HYDE PARK Denizli'de yayın yapan DRT TV; Pamukkale'nin örenyeri gelirleriyle ilgili tartışmalara ilişkin bir kampanya başlattı. Stüdyolarını travertenler üzerine taşıyan ekip; beyaz cennette Londra'daki Hyde Park'ın özgür kürsüsü gibi bir ortam yarattı. ![]() Denizli'de son günlerin en önemli gündem maddesi haline gelen Pamukkale'nin örenyeri gelirleri tartışması; ilginç eylemlere ve tepkilere sahne oluyor. Kültür Bakanı Atilla Koç'un 'Pamukkale'nin örenyeri gelirlerini kesme kararı' büyük tepki alırken; Denizli'de yayın yapan DRT (Denizli Radyo Televizyonu Kurumu) stüdyolarını tranevertenlere taşıdı. Günlük 16 saati geçen yayınlarının tamamını Pamukkale'nin seyir terasları bölgesine taşıyarak, burada 'özgür kürsü' kuran DRT; beyaz cenneti Hyde Park'a çevirdi. Yayınlarında sürekli "Pamukkale'nin kararmaması için sesini duyurmak istiyorsan Pamukkale'ye gel. Denizli'nin sesi, Pamukkale'nin sesi ve sizin sesiniz olalım" anonsu yapan DRT; adını bir hafta süreyle 'Pamukkale TV' olarak değiştirdi. Pamukkale için mücadele vermek isteyen herkesi Pamukkale travertenleri üzerinde kurulan açık hava stüdyosundaki canlı yayına çağıran DRT'nin kampanyası yöre halkından büyük destek gördü. İlk üç günde 'açıkhava stüdyosu'nda; AKP ve CHP milletvekilleri, siyasi partilerin Denizli temsilcileri, belediye başkanları, işadamları ve vatandaşlar konuşma yaptı. ![]() DRT Genel Yayın Yönetmeni Celal Kazdağlı, yarın sona erecek eylemleriyle ilgili şunları söyledi: "Pamukkale; Denizli, Türkiye ve dünya için çok önemli bir değer. Son yıllarda hızla ayağa kaldırılıyor, koruma amaçlı imar planı uygulamaları ile baştan sona restore ediliyor. Biz de yayınlarımızı bir hafta süreyle travertenlere taşıma kararı alarak; Yeni Asır Gazetesi'nin ulusal platformda başlattığı Pamukkale kampanyasına, yerel bazda destek verdik. Pamukkale'de daha yapılacak çok iş var. Beyaz cennet halen tam korunabilmiş değil. Bunun için de daha çok uzun yol ve iş var." ![]() Denizli Radyo Televizyon Kurumu Genel Yayın Yönetmeni Celal Kazdağlı; Pamukkale'yi Londra'daki ünlü Hyde Park'a dönüştürdüklerini söyledi: "Londra'nın merkezindeki dört parkın en büyüğü olan Hyde Park'ın 'speakers corner' adlı bölgesinde insanlar hafta sonları bir merdivenin ya da kürsünün üzerine çıkarak fikirlerini özgürce anlatır. Biz de Pamukkale'yi bir haftalığına Hyde Park'a dönüştürdük. Burada herkes Pamukkale üzerine özgürce konuşabilir ve beyaz cennetten söz edebilir. Ankara ve Sayın Bakan'a (Pamukkale'nin örenyeri gelirlerini kesme kararı alan Bakan Koç'tan söz ediyor) duyurmak istediği şeyleri haykırabilir." Sabah Günaydın, Haber: Mustafa Kaya, 15.08.2006 |
|||||||
HERMES HEYKELİ'NE BAKIM ÇALIŞMASI Manavgat'a bağlı Side Beldesi'ndeki müzede bulunan Hermes Heykeli, inşaat demirlerinin paslanması sonucu bakıma alındı. Side Müzesi Müdürü Arif Küçükçoban, Side Heykel Restorasyon Laboratuvarı'nda yapılacak olan bakım çalışmalarının, 2 ay süreceğini söyledi. Heykelin üzerinde bulunan demirlerin paslanmaz krom çeliklerle değiştirileceğini belirten Küçükçoban, "Zeus'un habercisi ve aynı zamanda Pazaryerleri Tanrısı olarak bilinen Hermes'in heykeli, MS 2. yüzyıla ait kristal işçilikle mermerden yapılmış. Ayrıca heykel, Side Müzesi'nin en değerli eserlerinden birisi konumunda bulunuyor. Dünyanın en güzel Hermes Heykeli, Side Müzesi'nde bulunuyor. Bakım esnasında, heykelin üzerinde ayrıntılı çalışmak zorundayız" dedi. Antalya Kent Haber, 15.08.2006 |
![]() |
||||||
DANYAL PEYGAMBER'İN TÜRBESİ ZİYARETE AÇILIYOR Mersin'in Tarsus İlçesi'nde, ibadete açık olan Makam Camii'nde, 6 ay önce başlatılan kazı çalışmaları sonucu ulaşılan Danyal Peygamber'in mezar ve türbesinin ziyarete açılacağı bildirildi. Tarsus Müze Müdürü Abdulbari Yılmaz, cami zemininden 8,5 metre derinlikte Danyal Peygamber'in mezarının muhafazası olan 'Horasan Mozaiği'ne ulaşıldığını, çevresinde düzenleme yapıldığını ve bu haliyle korumaya alındığını belirtti. Makam Camii'nde düzenlemeye gidileceğini ifade eden Yılmaz, “Buraya iki ayrı giriş yapacağız. Türbe ile mezarı, yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine uygun hale getireceğiz.” dedi. Mezara, hayırsever bir vatandaş tarafından Makam Camii'nde yaptırılan abdest alma bölümünün inşaatı sırasında kemerli bir yapının bulunmasıyla başlatılan kazı çalışmaları sonucu ulaşılmıştı. Hz. Danyal, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Kur'an-ı Kerim'de kendisinden “Resul olmayan bir nebidir.” diye bahsediliyor. Birçok kaynağa göre MÖ 4-5'inci yüzyıllarda yaşayan Hz. Danyal, 606 yıllarında çocuk olduğu halde esir edilerek İsrailoğulları ile beraber Babil'e gönderildi. Hz. Danyal'ın Tarsus'a gelmesiyle ilgili bilgiler ise şöyle aktarılıyor: “Bir kıtlık döneminde, başkenti Tarsus olan Kilikya Devleti'nin kralı Syennessis, Danyal Peygamber'i Tarsus'a davet etti. Danyal Peygamber, bu daveti kabul ederek Tarsus'a geldi, bununla birlikte ülkeye bolluk ve bereket yağdı. Bu nedenle Danyal Peygamber, Tarsus'un ve Çukurova'nın uğuru sayılmıştır. Burada öldükten sonra Makam Camii'nde defnedildi. 1857 yılında inşa edilen caminin en önemli özelliği, Türkiye'de bulunan tek peygamber kabri olması.'' Hicri 17 yılında Hz. Ömer devrinde Tarsus fethedildiği zaman Danyal Peygamber'in mezarı açtırılmış, burada büyük bir lahit içerisinde altın iplikle dokunmuş kumaşa sarılı uzun boylu bir ceset bulunmuştur. Kaynaklara göre, Hz. Ali, Hz. Ömer ile bir konuşmasında 'Bu Danyal Nebi'dir. Kumandanın Ebu Musal el Aş'ari'ye emir ver, onu ipekli altın iple örülmüş kefenden çıkarsın, beyaz kefenle İslami usule uygun hazırlasın. Sandığa koymasın, toprağa defnetsin. Ancak, kabri kale gibi yapsın. Kimse kabri açamasın.' demiş. Bu emri alan Ebu Musal el Aş'ari, Danyal Peygamber'e derince kabir yaptırıp, üzerini açılmayacak bir şekilde kapattırmış. Halen Ebu Musal El Aşeri'nin yaptırdığı halde üzeri mozaik taşlarıyla örtülü şekilde yapısını koruyor. Zaman, 15.08.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ OKUL RESTORE EDİLİYOR Antalya'da 1947 yılında eğitim ve öğretime açılan, ancak zamanla kullanılamaz hale gelen tarihi Ilıca İlkokulu'nun, Ilıca Belediyesi tarafından restore edilerek yeniden eğitim ve öğretime açılacağı bildirildi. Ilıca Belediye Başkanı Rafet Ünal, “Ilıca Belediyesi olarak, bu tarihi okula sahip çıkmamız gerekiyordu. Burayı, çağdaş eğitim ve öğretim verebilecek bir okul haline getirmeyi düşünüyoruz. Bu okulumuz, özel okullar ve kolejler seviyesinde olacak. Mehmet Ali Karamancı İlköğretim Okulu yanında bulunan bu eski okulumuzu, 2006- 2007 eğitim ve öğretim yılına yetiştirmeyi düşünüyoruz. Mehmet Ali Karamancı İlköğretim Okulu'nun, yetersiz olduğunu biliyoruz. Bu yüzden tarihi okulumuz, ek derslik olarak hizmet verecek. Anasınıfıyla 1. ve 2. sınıflar olmak üzere ihtiyaca göre derslik açılabilecek. Bahçe düzenlemesi ve peyzaj çalışmaları yaparak, okula güzel bir bahçe kazandırmayı düşünüyoruz" dedi. Antalya Kent Haber, 15.08.2006 |
||||||
KİTABELERİ ÇÖZECEK Fransız Arkeolog Thomas Drew Bear, daha önce çözülmemiş Roma dönemine ait kitabeleri çözmek için Konya'nın Akşehir ilçesine gelerek, çalışmalarına başladı. Fransız Arkeolog Thomas Drew Bear yaptığı açıklamada, Akşehir'in tarihiyle ilgili derinlemesine araştırma yapmak isteyen Akşehir Belediyesi'nin daveti üzerine ilçeye geldiğini belirtti. Halen belediye binası içindeki kendilerine tahsis edilen bir odada kitabelerin çözümüne başladıklarını ifade eden Bear, “Fotoğrafları çekilerek elimize ulaştırılan Roma dönemine ait kitabeleri, grafik sembolleri yardımıyla çözerek, ilçenin tarihine ışık tutmaya çalışıyoruz” dedi. Okunan her yeni kitabenin, o döneme ilişkin yeni bilgileri gün ışığına çıkardığını anlatan Bear, şunları kaydetti: “Yaklaşık bir hafta içinde 50'ye yakın kitabenin çözümünü, bir hafta içinde tamamlamayı planlıyoruz. Halen elimizde fotoğrafları bulunan kitabelerin çözümlerine devam ediyoruz. Arkadaşlarımız, diğer kitabelerin de okunmaya uygun şekilde fotoğraflamaya çalışıyor. Bu çalışmanın tamamlanmasıyla birlikte, bugüne kadar bölgede bulunmuş ve okunmamış Roma ve Grek dönemlerine ait eserler, tamamıyla çözülerek tarihi kaynaklarda yerini almış olacak. Aynı zamanda, daha önce çözülmemiş bu 50 kitabelerde yer alan yazılar, ilçenin tarihiyle ilgili hazırlanan kaynak kitaba girecek.” Belediye adına, “Kültür Kenti Akşehir” adlı kitabı hazırlayan ekibin başkanı Araştırmacı-Yazar Dr. Muharrem Bayar ise 2005 yılının Ağustos ayında hazırlanmasına başlanılan kitap için, alanında uzman bilim adamlarıyla çalıştıklarını belirtti. Söz konusu kitabı en kısa sürede bitirmek için yoğun şekilde çalıştıklarını ifade eden Bayar, “Kitapta, Akşehir'in kültürü, sosyal hayatı, kurumları ve yetiştirdiği önemli şahsiyetler de yer alacak. Bin 500 sayfaya ulaşmasını beklediğimiz 'Kültür Kenti Akşehir' isimli kitabın bin sayfalık bölümü tamamlandı” diye konuştu. Çalışma kapsamında, Osmanlı eserlerinin de Türkçeye çevrildiğini belirten Bayar, bölgedeki Prohosterik dönemine ait tarihi eserlerin incelenmesi için de önümüzdeki hafta İngiliz Arkeolog Chris Lightfood'un Akşehir'e geleceğini dile getirdi. Merhaba Gazetesi, 15.08.2006 |
|||||||
BAHÇESARAY'IN TAŞ EVLERİ Van'ın Bahçesaray İlçesi'nde, 1915 yılındaki Ermeni saldırılarından sonra yamaçlara kurulan taş ve çamurdan yapılan evler hala ayakta. İl merkezine 110 kilometre uzaklıkta bulunan ve Güney Torosların uzantılarından Kavuşşahap Dağları'nın yamaçlarında bir alanda kurulan Bahçesaray İlçesi'nde, uzun yıllar önce yapılan taş evler halen sapa sağlam duruyor. 1915 yılındaki Ermeni saldırısından sonra dağların dik yamaçlarında taş ve çamurdan inşa edilen evler, tarihe adeta meydan okuyor. Aşağıdan bakıldığı zaman çok katlı görünen taş evler, tek kattan oluşuyor. İlçe merkezini gören asırlık evlerde, halen insan yaşıyor. Van Kent Haber, 14.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
KNİDOS'A SPONSOR ARANIYOR Akdeniz'in en büyük antik liman şehirlerinden biri olarak gösterilen Datça Knidos Antik Kenti'nin gün yüzüne çıkarılması için sponsor aranıyor. Kentin ünlü Korint Tapınağı'nın restorasyonu için Anıtlar Kurulu'ndan izin çıkarken, dünyada başka bir örneği bulunmayan Liman Çeşmesi'nin restorasyonunu Marmarisli adı açıklanmayan bir işadamı üstlendi. Muğla Valisi M. Temel Koçaklar, Knidos Antik Kenti'nde süren kazı çalışmalarını yerinde inceleyerek kazı heyetinden bilgi aldı. Kazı Başkanı Prof. Dr. Ramazan Özgan, Knidos'ta elektrik bulunmadığını belirterek Vali Aksoy'dan bu konuda yardım ve Korint Tapınağı restorasyonu için bir sponsor bulunmasını istedi. Konya Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ramazan Özgan'ın, Alman arkeolog eşi Christine Bruns Özgan ile 17 yıldır sürdürdüğü kazılarda, Afrodit Yontusu ile ünlü Knidos'un bazı bölümleri ayağa kaldırılabilir hale geldi. İlk etapta Liman Çeşmesi'ni ayağa kaldıracaklarını belirten Prof. Dr. Özgan, “Çeşmenin dünyada bir benzeri yok. Bütün parçalarını bulduk. Üzerinde 'Brokrates'in Knidoslular'a hayratı' yazılı. 3 bin yıl kadar önce bir hayırseverin yaptırdığı çeşmeyi ayağa kaldırmak için bu günün bir hayırseveri gerekliydi. Onu da Marmaris'te bulduk. Şimdilik adını gizlediğimiz bu hayırsever önümüzdeki günlerde çeşmenin restorasyonunu başlatacak” dedi. Türkiye Gazetesi, 14.08.2006 |
|||||||
![]() |
İZİN ÇIKARSA RESTORE EDİLECEK 400 yıl önce Kervansaray olarak yapılan Uzun Çarşı'daki Yüzükçü Hanı, restore edilmek için izin bekleniyor. Tarihi hanın şu andaki sahibi Turhan Göksel, izin çıktığı anda, restorasyon çalışmasına başlayacaklarını söyledi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne dilekçe yazdıklarını ancak henüz cevap gelmediğini belirten Göksel, "Eğer buradan karar çıkmazsa, anıtlar yüksek kuruluna başvuruda bulunacağız. İzin çıkarsa, eskisi gibi buranın üstü otel, altını da cafe disko bar gibi eğlence ve turistlik amaçlı yapacağız" dedi. Uzun Çarşı'daki Yüzükçü Hanı'nın altı hayvan ahırı olarak üstü de otel olarak kullanılırdı. Gaziantep 27 Gazetesi, 14.08.2006 |
||||||
TARİHİ GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİİ'NİN RESTORASYONU Kırklareli'nin Vize ilçesinde Tarihi Gazi Süleyman Paşa Camii'nin restorasyon çalışması devam ediyor. Edinilen bilgiye göre, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Vize ilçesindeki Mimar Sinan Mahallesi'ndeki caminin restorasyon işini, 490 bin YTL'ye ihale etti. Yetkililer, camide bir bölümü yıkılan minarenin onarımının devam ettiğini, kiremit çatı örtüsü ve izolasyonunun yenilendiğini bildirdiler. Camide kalem işleri araştırması yapıldığını ifade eden yetkililer, cami içersinde kalem işleri, sıva, döşeme ve son cemaat yerlerinin yapılacağını söylediler. Gazi Süleyman Paşa Camii'nin ihata davarlarının yapımının tamamlanmasından sonra, çevre düzenlemesi yapılacak. Edirne Internet Gazetesi, 14.08.2006 |
|||||||
ÇİN'İN EN ESKİ ATÖLYESİ KEŞFEDİLDİ Henan Eyaletinde, 3600 yıl öncesine tarihlenen ve dünyanın bilinen en eski atölyeleri Çinli arkeologlar tarafından bulundu. 1000 metre kareye yayılan atölyelerde, turkuaz işlenerek değerli sanat eserleri ve mücevher haline getiriliyordu. Atölyeler, Yanshi şehrinin Erlitou Köyü'nde bulundu. Burası, Çin'in en eski hanedanı olan Xia Hanedanı'na (MÖ 2100 - MÖ 1600) ait imparatorluk şehirlerinden birisi ve bahsi geçen şehir de iki yıl önce bulunmuştu. Yerleşimi araştıran ekibin başkanı Xu Hong, atölyelerde turkuazın birçok farklı aksesuar ve mücevhere kakma şeklinde işlendiğini söyledi. 2004 yılında bölgeyi ilk defa araştıran Xu ve Çin Bilimler Akademisi Arkeolojik Araştırmalar Enstitüsü'nden meslektaşları bir çukurda turkuaz parçalarına rastlamışlardı. Atölyelerin yaklaşık 200 yıl boyunca kullanıldığı tahmin ediliyor. Xu aynı zamanda bir duvarın izlerini de bulduklarını ve bu yapıların imparatorluk şehrinden sadece bir cadde ile ayrıldığını belirterek, “Şehre yakınlığı dolayısıyla atölyelerin tamamen imparatorluk ailesine hizmet ettiklerini söyleyebiliriz” dedi. 2002 yılında arkeologlar şehrin kalıntıları arasında 70 cm uzunluğunda ve 2000 parça turkuaz ile işlenmiş bir ejderha bulmuşlardı. Xu “Turkuaz ejderha büyük bir ihtimalle bu atölyelerde yapılmıştı” dedi. Bu ejderha, Çinlilerin ejderha imajı ile büyülenmelerinin tarihsel olarak en eski ispatı olması açısından çok önemli bir buluntu olarak kabul ediliyor. Antik Çin efsanelerinde ejderhaların ince, uzun bir gövdeleri ve çift boynuzları bulunuyor. Yürüyor, uçuyor ve yüzebiliyorlar. Ayrıca rüzgar çıkaran ve yağmur yağdıran sihirli güçleri var. Çinliler için ejderhalar iyi kader ve erdem sembolleri ve insanlarla, tanrılar ve esrarengiz başka yaratıklar arasında iletişim sağlayan arabulucular. Çinliler, binlerce yıl boyunca kendilerini “Ejderhadan Gelenler” olarak nitelendirdiler. Xu'nun söylediğine göre, atölyelerde yapılan kazılarda arkeologların turkuazdan yapılan süsleme ve aksesuarların imalatları için kullanılan teknikleri anlamalarına yetecek kadar büyük miktarda ham madde, yarı mamül ve kalıplar bulundu. Ayrıca, yerleşimde yapılacak incelemeler sonucunda, bu atölyelerin dönemin sosyal yapısından turkuaz madenlerinin ortaya çıkarılmasına kadar birçok farklı konuya da ışık tutacağına inandığını vurguladı. Xinhua Haber Ajansı, Der. Ali Yamaç, 14.08.2006 |
![]() ![]() ![]() |
||||||
MİMAR SİNAN'IN ESERİ TAŞLIK CAMİ, YIL SONUNA KADAR İBADETE AÇILACAK Selimiye Camii'nin inşaatı sırasında Mimar Sinan tarafından Edirne'ye ilk yapılan ibadethane olma özelliğini taşıyan Taşlık Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ediliyor. 1569-1575 yılları arasında inşa edilmesinin ardından 1752'de yaşanan depremde belli bölümleri yıkılan cami, bir süredir kaderine terk edilmişti. Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, tinercilerin mesken tuttuğu ve dışarıdan harabeyi andıran Taşlık Camii'nin restorasyonunun 2006 yılı Aralık ayında tamamlanarak ibadete açılacağını söyledi. Onarım kapsamında caminin statik yönden mukavemetini kaybetmiş olan tüm duvarlarının söküldüğünü belirten Çetinkaya, “Cami, minare ve çevre düzenleme çalışmaları proje doğrultusunda devam etmektedir.” dedi. Yapı, tek kubbeyle örtülü harim; harimin kuzeyinde son cemaat yeri ve batı cephesinde yer alan bir minareden oluşuyor. Harim kubbesinin ve son cemaat yeri üst örtüsünün kurşunlarının ise 1930'lu yıllarda söküldüğü öğrenildi. Öte yandan Edirne'deki tarihi Lari Camii'nde de restorasyon çalışmalarına başlandı. Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce ihaleye çıkarılan Sabuni Mahallesi'ndeki caminin restorasyon işi, 600 bin YTL'ye Anı Anıtsal Yapıları Koruma Değerlendirme Şirketi'ne verildi. Yetkililer, caminin minaresinin onarılacağını, eksik kısımların tamamlanacağını, kubbesinin kurşunla kaplanacağını, son cemaat mahallinde bulunan PVC doğramasının sökülerek yerine paslanmaz çelik yapılacağını bildirdiler. Parçalanmış 3 sütun başlığının değiştirileceğini ifade eden yetkililer, caminin elektrik tesisatının yenileneceğini, tüm kapı ve pencerelerinin değiştirileceğini, çimento sıvaların sökülerek 'Horasan sıva' yapılacağını söylediler. Çalışma, aralık ayında tamamlanacak. Zaman, Haber: Muhammet Çakan, 14.08.2006 |
|||||||
![]() |
BU BUZULLAR 20 BİN YILLIK Hakkâri'de Zeynel Bey Medresesi'ndeki kazı çalışmalarının başkanı olan Van 100. Yıl Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, ekibiyle birlikte çıktığı 4 bin 135 rakımlı Cilo Sat Dağları'nda buzullara rastladı. Buzulların yaklaşık 20 bin yıllık olduğunu belirten Top, "Bir yanda tabakalar halinden buzullar, diğer yanda papatya ve nergis çiçekleri var" dedi. Bölgenin önemli bir turizm merkezi olabileceğini belirten Top, çektikleri fotoğrafları tanıtım amacıyla üniversitenin internet sitesinde yayımlayacağını kaydederek, "Bölge özellikle yabancı turistlerin ilgisini çeker. Mutlaka çok iyi bir tanıtım yapılmalı. Gönüllü rehberler ve buraları bilenler, turistleri bölgeye götürmeli" diye konuştu. Milliyet, Haber: Behçet Dalmaz, 14.08.2006 |
||||||
SADABAD'IN ESKİ GÜNLERİNE DÖNÜŞ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI Sadabad, Haliç'in bitim yerinden başlayarak Kağıthane Deresi boyunca uzanan tarihi bir alan. Osmanlılar döneminde birçok saray, köşk, mesire yerleri ve spor alanlarının bulunduğu mekan özellikle 18. yy. başlarından itibaren Lale Devri'nin bütün güzellikleri ve faaliyetleri ile dillere destan olmuş. O devrin tarihçileri, seyyahları, şairleri, Sadabad'ın geçirdiği şaşaalı dönemi anlatmış. Ancak sonraları önemini kaybederek güzelliği kaybolan bölge son zamanlarda iyice harabe haline döndü. Sadabad Projesi, sona erdiğinde, 'Altın Boynuz' ve çevresi, yeniden İstanbulluların en gözde mesire alanı ve turizm merkezi olacak. Haliç Havzası'nı geçmişteki ihtişamlı günlerine döndürmek için çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. 2002 yılında bitirilmesi gereken proje, her yıl su altında kalan ve 1998'de restorasyonu yapılan tarihi Aziziye Camii'nden dolayı aksadı. Yeni dönemde Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç'ın girişimleriyle çalışmalara hız veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Sadabad mesire alanının bir an evvel bitirilerek hizmete girmesini amaçlıyor. Müteahhit firma projenin 3 ayda tamamlanacağını belirtiyor. ![]() Kağıthane'nin gözde mekanı olan Sadabad mesire alanı eski havasına kavuşuyor. Fayton yolu bitirilen park alanında bir de yürüyüş ve koşu bandı yapılması düşünülüyor. Derinliği 80 cm'yi aşmayacak gölet, çim alanı ve koşu parkuruna sahip parkta, adacıklarla irtibatı, tarihi dokuya uygun ahşap köprülerin sağlayacağı belirtiliyor. Böylece Kağıthanelilerin hafta sonu sporunun merkezi olmaya aday Sadabad, geçmişteki misyonuna uygun olarak Kağıthane'nin yegane mesire merkezi olma yolunda ilerliyor.Ailelerin rahatça piknik yapabilmesi için mekanlar yeniden dizayn ediliyor. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında büyük zarar gören Sadabad'ın yeniden canlandırılması için Sadabat sınırları içerisindeki Hassa Bahçeleri yeniden hayat bulacak. Kağıthane Deresi çevresindeki Osmanlı'dan kalma saray, köşk ve kasırlar da yenilenecek ve orijinal dokusuna kavuşturulacak. Tarihi eserlerin bir kısmının yenilenmesi için Anıtlar Kurulu'ndan izin bekleniyor. 900 bin metrekarelik alanın 500 bin metrekaresi yeşil alan, kalan yerler ise sert zeminler ile Kağıthane Deresi ve Kuğulu Göl gibi suların ıslahı olarak yenilenecek. Kağıthane Belediye Başkanı Kılıç, Sadabad'dan sonra İBB'nin desteğiyle Cendere Vadisi üzerine de çalışmalar yapacaklarını söylüyor. İlçenin değerini artırmak için her mahallede prestij caddeleri de oluşturduklarını anlatan Kılıç, her zaman halkın, sivil toplum kuruluşlarının ve parti temsilcilerinin görüşlerine başvurduklarını kaydediyor. Seçimde vaat ettikleri gibi yönetimle halk arasındaki kopukluğu giderdiklerini dile getiren Başkan Kılıç, insanların kendisine 24 saat boyunca telefonundan ulaşabildiğini belirtiyor. Kaçak yapılaşmayı durdurdukları ve yol genişletme, çevre düzenleme amacıyla yıkılan yerleri yeşillendirdiklerine dikkat çeken Başkan Kılıç, 2 yılda 60'ın üzerinde park yaptıklarına işaret ediyor. Kılıç, 1/5000'lik planları işlenen Cendere Vadisi'ne Küçükçekmece İçkumsal ve Kartal'da uluslararası bir proje yarışması yapılacağını ifade ediyor. Zaman, Haber: Habibe Demircan, 14.08.2006 |
|||||||
PLAJ OTELİ'Nİ YAKTILAR! Zafer Ertaş, "Prens Adaları", İstanbul Dergisi 9 (Nisan 1994) 98-103: "(...) Büyükada'da ilk vapur iskelesi Plaj Oteli'nin yanındaki kayalık yerde kurulmuş ve 1846'da yandan çarklı vapur seferleri başlamıştır. Bu tarihten önce İstanbul ile Büyükada arasında ulaşımı Tophane rıhtımından kalkan ondört büyük pazar kayığı sağlardı. İki yıl önce yanmış olan Plaj Oteli, mimari açıdan da devrini yansıtan bir eserdi. Dört katlı olan bu yapının özelliği, muntazam bir plan düzeni, kornişlerle çevrili olan saçaklı çatı ile örtülü yapı elemanı, ustalıklı ağaç işçiliği ile işlenmişti. Kornişli barok balkonlar, dantel gibi işlenmiş işlemelerin altında gizlenmekteydi. İç planında geniş taş sofanın etrafında sıra odalar yer almakta, bu odanın temelleri ve sofanın devrini yansıtan döşeme taşları bugün yangın molozlarının altında izlenebilir. Sayıları oldukça azalmış yalılardan biri olan Plaj Oteli, o çağın ada kültürüne yerleşme düzenine uyan unique bir yapıydı. (...)" Yangından sonra çıkan iki sütün başlığından birinin müzeye gönderildiği biliniyor, diğerinin ise bugün nerede olduğu bilinmemekle beraber müzede olup olmadığı araştırılmalıdır! Bugün yalnızca Zafer Ertaş'in vaktiyle çekmiş olduğu fotoğraflar kaldı yadigar! Haber: Emine Çiğdem Tugay - Adalar Postası, 14.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
TURİZMDE BAKANLIK KÜLTÜRDEN AYRILSIN Sungate Port Royal otelinin de sahibi olan Cengiz Grup'un Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Cengiz, geçen yılki turizm patlaması sonrasında bu yıl yaşanan sıkıntıyla birlikte Türk turizminin kırılma noktasına geldiğini söyledi. Türkiye'de turizmin bugünkü anlayışın ötesinde çağın gereklerine uygun yaklaşımlarla yönetilmesi gerekliliğinin zorunluluk haline geldiğinin söyleyen Cengiz, "Türkiye'de artık turizm ile kültürün bakanlık olarak birbirinden ayrılmasının zamanı gelmiştir. Turizm ise konusunu çok iyi bilen uluslararası tecrübeye sahip profesyonellere bırakılmalıdır" dedi. Hürriyet, 14.08.2006 |
|||||||
![]() |
ALANYA KALESİ'NDE SİT ALANI İÇİNDE OLAN 5 RESTORAN MÜHÜRLENDİ Alanya Kalesi'nde yer alan ve SİT alanı olduğu belirtilen Hisariçi Mahallesi'nde bulunan 5 restoran, Alanya Belediyesi zabıta ekiplerince mühürlenerek kapatıldı. Bu bölgede bulunan 19 restoranın tamamı hakkında kapatma kararı alındığı öğrenilirken, faaliyeti süren diğer 14 restoran ile hediyelik eşya satışı yapılan yerlerin de önümüzdeki günlerde kapatılacağı öne sürüldü. Turizm Gazetesi, 14.08.2006 |
||||||
SAMSUN'A AMAZON MÜZESİ Birçok tarihi kaynakta Samsun ve çevresinde yaşadıkları belirtilen savaşçı kadınlar "Amazonlar"la ilgili Samsun'da Amazon Müzesi oluşturulacağı bildirildi. Samsun'un Terme İlçesi yakınlarında MÖ 1200'lü yıllarda yaşadıkları varsayılan ve Homeros'un İlyada'sında da söz edilen ilkçağların efsanevi kadın savaşçıları Amazonların Samsun'un kültür ve turizm varlığına katkı sağlaması amacıyla yeni bir çalışma başlatıldı. Samsun Turizmciler Odası tarafından başlatılan çalışma ile Samsun'da bir "Amazon Müzesi" oluşturulması planlanıyor. Samsun Turizmciler Odası Başkanı Mustafa Yavuz, Amazonların dünyanın her yerinde bilinmesine ve birçok alanda ticari meta olarak kullanılmasına rağmen, vatanları olarak gösterilen Samsun'da yeterince ön plana çıkarılamadığını söyledi. Yavuz, Amazonları adeta kendi vatanlarına kavuşturma hazırlığında olduklarını kaydetti. Türkiye'de ve dünyanın önemli merkezlerindeki müzelerde Amazonlarla ilgili heykel ve figürlerin sergilendiğine dikkati çeken Yavuz, Amazonlarla ilgili Samsun'da elle tutulur bir şeyler olmamasını kent için önemli bir eksiklik olarak gördüklerini belirtti. Dernek olarak bu eksikliği gidermek için Amazon Müzesi kurmayı planladıklarını ifade eden Yavuz, öncelikle çalışma grubu oluşturduklarını ve müze projesinin hazırlanması için çalışma grubunun faaliyetlerine başladığını bildirdi. Çalışma grubunun işe Türkiye ve dünyadaki Amazon heykel ve sembollerinin nerelerde sergilendiğini araştırmakla başladığını anlatan Yavuz, "Dünyanın çeşitli müzelerinde sergilenen Amazon sembol ve heykellerinin birebir kopyalarını Samsun'da oluşturacağımız müzede bir araya toplayarak Amazonları, yeniden vatanlarına getirmeyi planlıyoruz" dedi. Bunun için Ondokuzmayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Heykel Bölümünden destek alacaklarını da belirten Yavuz, heykellerin kopyalarının buradaki atölyelerde hazırlanacağını kaydetti. Trt/Haber, 13.08.2006 |
|||||||
ONARIM BAŞLIYOR Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, yıkılmak üzere olduğu için ziyarete kapatılan Çanakkale Şehitler Abidesi'nin onarımı için Ağustos'un 15'inden sonra çalışmalara başlanacağını bildirdi. Müteahhitlerden beklenen başvuruların gelmeye başladığını belirten Koç, 18 Mart 2007'ye dek onarımın bitirileceğini vurguladı. 18 Mart törenlerine gittiğinde Abide'yi inceleme fırsatı bulduğunu kaydeden Koç, gördüğü manzaranın iç açıcı olmadığını belirterek, en küçük depremde zarar görebileceğini sözlerine ekledi. Abidenin kolonlarının yıprandığını, temelinde ise çürümelerin meydana geldiğini dile getiren Koç, "Onarım için 108 tane 1. sınıf müteahhit davet ettik hiçbiri gelmedi" sözlerine de açıklık getirdi. Koç "Kapasite açısından birinci sınıf dedim. Müteahhitlerin prestij açısından katılmalarını istedim. Büyük işler yapmış müteahhitleri kastettim; yanlış anlaşıldı bu durum. Diğer müteahhitlere kötüdür diye bir şey demedim." dedi. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 13.08.2006 |
![]() |
||||||
TÜRK MÜTEAHHİTLER ÇÖKMEK ÜZERE OLAN ÇANAKKALE ABİDESİ'NE SAHİP ÇIKTI “YIKILMASINA İZİN VERMEYİZ” İstanbul Atatürk Havalimanı da dahil birçok havaalanının yapım ve işletmeciliğini üstlenen TAV'ın CEO'su Sani Şener, çökmek üzere olduğu için ziyarete kapatılan Çanakkale Abidesi'nin güçlendirilmesi işini maliyetine yapmaya hazır olduklarını söyledi. Şener, "O abide Türkiye'nin dirilişinin belgesidir. Hiçbir kâr almadan abideyi ayakta tutmaya hazırız" dedi. Abidenin temellerinde çürümeler olduğunu, bu nedenle ziyarete kapatıldığını duyuran Milliyet'in sorularını yanıtlayan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, abidenin onarımı için birinci sınıf 108 müteahhide çağrıda bulunduklarını, ancak hiçbirinin bu işe talip olmadığını söylemişti. Gazetemizdeki haberi okuyunca çok üzüldüğünü belirten TAV Havalimanları Holding İcra Kurulu Başkanı Şener, bakanlığın davetinden haberdar olmadıklarını söyledi. Çanakkale Savaşı'yla özel olarak ilgilendiğini, haberin de Conkbayırı'ndaki Anafartalar Zaferi'nin kazanıldığı günlerde Milliyet'te yer aldığını vurgulayan Şener, "Conkbayırı, Atatürk'ün onları denize döktüğü yerdir. Türkiye'nin yeniden ayağa kalktığı gündür. Abide de bu dirilişinin belgesidir. Bu abidenin bir doğal afette yıkılmasına Türk mühendisleri olarak müsaade etmemiz mümkün değildir. TAV olarak hiçbir kâr almadan, maliyetine, her türlü mühendislik hizmetini vererek onarıma hazırız. Ne gerekiyorsa bizim sorumluluğumuzdur" dedi. Bugün bakanlığa başvurarak abidenin onarımına talip olacaklarını kaydeden Şener, bakanlıkla müteahhitler arasında bir iletişimsizlik olduğunu, yanlış anlaşmaya da bunun yol açtığını sandığını söyledi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un açıklamalarına Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren'den de tepki geldi. Bakanlıktan davet almadıklarını söyleyen Eren, "Ya sayın bakan yanlış bilgilendirilmiş, ya da yanlış beyan var. Veya benim bilmediğim bir Müteahhitler Birliği daha var, sayın bakanın elemanlarının müracaat edip 108 kişiye ihale daveti gönderdiği... Ben Müteahhitler Birliği başkanıyım. Bana ya da firmama Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan yazılı bir ihale daveti gelmedi. Çevremizdeki arkadaşlara da sordum. Hiçbirimizde bu ihaleyle ilgili olarak davet yok" dedi. "Biz böyle bir projeyi, parasını bile dert etmeden organize ederdik" diye konuşan Eren, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın bakan beni emredip çağırsaydı, 'Böyle bir şey var, çözün' deseydi, çözerdik. Bütçesi varken böyle bir şeyi yapmaktan kaçınmamız beklenemez. Bu bütün meslektaşlarımı çok rahatsız etti, çok fazla tepki aldım." Milliyet, Haber: Gürkan Akgüneş, 14.08.2006 |
|||||||
PROF. KORFMANN ANISINA HELVA Çanakkale'de, Antik Kent Truva Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Manfred Korfmann, ölümünün birinci yıldönümünde antik kentteki düzenlenen törenle anıldı. Geçen yıl Almanya Tübingen'deki evinde yaşamını yitiren Prof. Dr. Manfred Korfmann'ı anma törenine yeni Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Erns Pernicka, uzun yıllar Korfmann'ın yardımcılığını yapan Arkeolog Rüstem Arslan, kazı heyeti çalışanları, Tübingen Üniversitesi'nden gelen dostları ile Tevfikiye Köyü'nde yaşayanlar katıldı. Hürriyet, Haber: Burak Gezen, 13.08.2006 |
|||||||
![]() |
PRENS'İN OSMANLI MERAKI Türkiye'den önceki gün ayrılan Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın heyetinde bulunan yeğeni ve eski Kral Fahd'ın oğlu Prens Abdülaziz Bin Fahd El Suud, derin tarih bilgisiyle dikkatleri üzerine çekti. Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi'ni gezen prens, Osmanlı İmparatorluğu hakkında her ayrıntıyı bildiğini tarihçilerin önünde ispatladı. Abdülaziz Bin Fahd El Suud'un kendisini çok şaşırttığını söyleyen Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Osmanlı tarihini çok iyi biliyordu. çok bilgili, tarih bilgisi çok derin" dedi. Protokol kurallarına göre devlet başkanlarını gezdirdiğini, ancak tarih bilgisi nedeniyle etkilendiği prense de eşlik ettiğini söyleyen Ortaylı, şöyle konuştu: "Resim galerisinde padişahların küçük portreleri bulunuyor. İlginç bir dizin sırası var ve karışık gibi gözüküyor. Sıralamada Abdülhamid'in 4. Murat'tan önce geldiğini görünce itiraz etti, yerlerin karışmış olduğunu söyledi. Çok şaşırdım, kendisine açıkladım. Sarayın kaç dönüm olduğunu bile biliyordu. Kutsal emanetleri gezdi, kaftanlar ve diğer giysilerle özel olarak ilgilendi." Yetkililerden alınan bilgiye göre, prens, Ayasofya'ya girer girmez namaz kılmak istediğini bildirdi. Talebi geri çevrilince, bu kez mihrabın üzerine çıkmak isteyen prens zorla indirildi. Bunun üzerine prens dua etti. Bazı kaynaklar, prensin namaz kıldığını söyledi. Görevliler ise, "Teamülümüze göre, namaz kılmadı. Kılmak istedi ama müsaade etmedik. Mihrabın üzerine çıkmak istedi. Kolundan bacağından çekerek indirdik" diye konuştu. Prens ayrılırken "bahşiş" olarak yetkililere 2 bin euro vermek istedi. Para, makbuz düzenlenerek, bağış adı altında kabul edildi. Milliyet, 13.08.2006 |
||||||
NİĞDE KARATLI BÖLGESİ'NDEKİ TAHRİBATLAR Niğde merkeze 40 km mesafede bulunan Karatlı, Roma devrinden kaldığı saptanan kaya mezarları, tarihi yolları, yer altı şehirleri ve kalesi ile şaşırtıcı zenginliktedir. Bölgede define avcılarının tahribatları dikkat çekmektedir. Karatlı Kasabası'nın ortasında bulunan Roma dönemi Kalesi nerede ise tamamı yok edilmiştir. Sur duvarlarında kalan bölümün çevresi temizlenip bir pano konarak kalıntının kurtarılması sağlanmalıdır. Kalenin hemen yanında olan ve manastır olduğu söylenen yıkıntılaırn arasından bir giriş ile metrelerce uzanan bir yer altı şehrine ulaşılabilmektedir. ![]() Karatlı Kasabası'nın çıkış yönünde uzanan vadide de 15 kadar kaya mezar saptanmıştır. Ancak vadi süreç içinde dolduğundan temizlendiğinde daha fazla kaya mezarı açığa çıkabilir. Kaya Mezarları içinde bir geyik resimi çizilmiş. Görünür duruyor.. Her kaya mezarında girişlerde farklı işaretler mevcuttur. Birinin içinde bir geyik resmi görülmektedir. Ne yazık ki Niğde genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapanlar tarafından bölge talan edilmiş ve kaya mezarlardan biri de parçalanmış, hemen hemen her kaya mezar içindeki mezar yerleri açılarak tahrip edilmiştir. Dileğimiz kaya mezarlarına gezi yolları yapılması ve tanıtım panoları konmasıdır. Karatlı'da kaya mezarlardaki yağma sürerken bölgede bulunan iki antik mezar alanı da sonlarına gelmiş görünüyor. Kaya mezarlarına bir kilometre ötede, lahitlerin olduğu mezarlığın bir bölümüne büyük bir anten direği dikilip bir bölümü yok edilmiş. Buradaki 20'den fazla lahitin bazılarının üzerinde şekiller bulunuyor. Define avcıları tarafından parçalanan mezarların bulunduğu bölge Karatlı Tatarlar Mezarlığı olarak tanımlanıyor. 24.01.1991 tarihinde 947 sayılı karar ile tarihi SİT alanı olarak belirlenmişse de tahribat devam etmekte. SİT alanının korunması ve önem bulması için de görünürde yapılan bir çalışma da yok. ![]() Karatlı'dan zor bir yolculukla ulaşılan Kırkgöz Mağaraları'nda oldukça uzun bir yeraltı şehri ile karşılaşılır. Ayrıca İpek Yolu olduğu söylenen kayalarda kağnı izleri ile oluşmuş yol net olarak görülmektedir. Mağaraalrın yakınındaki lahit mezarlıkta Belediye sondaj ve ağaçlandırma çalışmaları yapmaktadır. Bazı lahit taşlarının toprağa gömülü durduğu mezarlıkta her lahit birbirinden farklı. İçlerinden birisinin kuş kabartmaları dikkat çekmekte. Defineciler tarafından yerle bir edilen mezarlıkta iki lahit mezar taşlarının olduğu alanın etrafı çevrilmişse de kapısı ya da başka bir korunması mevcut değil. Bölgede mutlaka çok kapsamlı bir kazı ile araştırma yapılırsa inanılmaz bulgulara erileceği görünenlerden anlaşılmaktadır. En azından görünür ve taşınabilir eserlerin Niğde Müzesi'ne taşınması sağlanmalıdır. TAY Haber, Haber: Ömer Fethi Gürer, 12.08.2006 |
|||||||
TURİSTLER ARTIK NEMRUT DAĞI'NA DAHA RAHAT ÇIKABİLECEK Yıllardır bitirilmeyen Nemrut Dağı yolunun eskimiş parke taşları yıllar sonra değiştirildi. Turistler artık Nemrut Dağı'na daha rahat çıkma imkanı bulacak. Yaklaşık 2 yıldır süren Nemrut Dağı yol yapım çalışmalarına hız verildi. 2005 yılında 11 km'lik yolun 6 km'si yapılırken, 2006 yılında da geriye kalan 5 km'lik yolun tamamlanması için çalışmalara devam ediliyor. 1967 yılında yapımına başlanan Nemrut Dağı yolunun, 2006 yılında tamamen bitirilmesi hedefleniyor. Her yıl yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken, Nemrut ören yerine en kısa ve en kolay ulaşımı sağlayacak olan Nemrut Dağı yolunun bir an önce bitirilmesi için çalışmalar sürüyor. Yol yapım çalışmalarını yerinde inceleyen Adıyaman Çevre ve Orman İl Müdürlüğü Doğa ve Koruma Şube Müdür Vekili Metin Karlı, Nemrut Dağı yolunun 14. Nemrut Festivali'ne yetiştirileceğini söyledi. Karlı, mevcut parke taşların sıkıntı oluşturduğunu belirterek, "Yıllardır Nemrut yolu çok büyük sıkıntı veriyordu. Özellikle kış aylarından çıktıktan sonra turizm sezonunun açıldığı ilk aylarda çok zorlanıyorduk. Bu nedenle mevcut parkeleri söküp, yerine yenilerini döşedik" dedi. Adıyaman Haber, 12.08.2006 |
![]() |
||||||
SANTA ANTİK KENTİ TURİZMDE KARADENİZ'İN GÖZDESİ OLABİLİR Gümüşhane Valisi Veysel Dalmaz, projeler üretilirse Santa Antik Kenti'nin Karadeniz'in gözde turizm merkezi olabileceğini söyledi. Vali Dalmaz, AKP Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan ve kurum amirleriyle birlikte Taşköprü ve Santa Antik Kenti'nde incelemelerde bulundu. İncelemelerinin ardından gazetecilere açıklama yapan Vali Dalmaz, Santa Antik Kenti'ndeki 9 yerleşim yerinden 7'sinin günümüze kadar geldiğini belirterek, ''Burası geçmişte bir medeniyetin beşikliğini yapmış. Burası tarihi bir miras. Bu mirası korumak için tedbir almamızlazım. Onun için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile proje üretmemiz gerekiyor'' dedi. Santa Antik Kenti'nin Gümüşhane sınırları içerisinde bulunduğunu ifade eden Vali Dalmaz, şunları söyledi: ''Ancak daha çok Trabzonlular tarafından kullanılıyor. Burası doğaile iç içe, sakin ve kayaların arasında dar bir vadide çok güzel bir mekan. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Projeler üretilirse burası Karadeniz'in gözde turizm merkezi olabilir. Devlet olarak yapılabileceklerin yanında özel sektörün de buraya çekilmesi gerekecek.'' Sabah, 13.08.2006 |
|||||||
GALATA KULESİ DEPREMDE YIKILIR MI? Jeofizik Mühendisleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, Ceneviz surları içinde olan Galata'nın deprem riskini araştırıyor. Prof. Dr. Ercan ve 7 kişilik ekibi, tarihi binaların olası deprem titreşimlerine karşı ne kadar direnebileceklerini belirlemeye çalışıyor. İlk etapta bölgede ölçüm yapmak için 70 nokta belirleyen ekip, şimdiye kadar 42'sinde ölçüm yaptı. Prof. Ercan, ölçüm yapılacak nokta sayısının 250'ye kadar çıkabileceğini belirtti. Ercan, çalışma sonucunda Galata Kulesi gibi bir çok tarihi eserin depreme ne kadar dayanabileceğini göreceğiz" dedi. Sabah, 12.08.2006 |
|||||||
IHLARA'YA ASANSÖR Doğa harikası Ihlara Vadisi'ne asansör yapılması gündemde. Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürü Hamza Zengin, "Dik yamaçlara sahip olan vadiye halen beton merdivenlerden iniliyor. Asansör için çeşitli firmalarla görüşüyoruz. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan onay verilirse, bir seferde 25-30 kişi taşıyan 65 metrelik asansör inşa edilecek. Asansör kayalara temas etmeyecek ve çok yavaş hareket edecek şekilde dizayn edilecek. Turistler vadiyi 140 derecelik bir açıyla izleyebilecek" dedi. Ihlara'yı bu yılın ilk yedi ayında 129 bin turist ziyaret etti. Radikal, 12.08.2006 |
|||||||
ŞARAP EVİNDEN 'HAMAM' ÇIKTI! Beyoğlu'ndaki tarihi Viktor Levi Şarap Evi'nin sahibi Talip Sönmez, Osmanlı dönemine ait tarihi eserleri satın aldığı iddiasıyla gözaltına alındı. Şarap evinin bitişiğindeki depoya baskın düzenleyen polis, tarihi hamamlardan söküldüğü tespit edilen 4 adet mermer hamam kurnası, 4 adet kuyu bileziği ve 1 adet mermer küvet ele geçirdi. Emniyetteki ifadesinde "Bu parçaların tarihi eser olduğunu bilmiyordum" diyen Sönmez'le bu eserleri kendisine satan Engin Topkaya sevk edildikleri Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı tarafından serbest bırakıldı. Eserlerin her birinin 5 bin YTL değerinde olduğu tahmin ediliyor. Milliyet, Haber: Erdal Kılınç, Foto: İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 12.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
DEFİNECİLER BİTLİS KALESİNDEKİ BULUNTULARA ZARAR VERİYOR Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim görevlisi ve Bitlis Kazısı Başkanı Doç. Dr. Kadir Pektaş, define aramak isteyen kişilerin Bitlis Kalesi'nin buluntularına zarar verdiğini bildirdi. Doç. Dr. Kadir Pektaş, yaptığı açıklamada, bu yıl kazıda 3. yılları olduğunu, artık Bitlis Kalesi'ndeki kazının oturması gerektiğini söyledi. Doç. Dr. Pektaş, şöyle devam etti: ''Ne yaparsanız yapın, bu alana giriliyor. Define aramak amacıyla kaleye giren kişiler, işimizi boşa çıkarıyor. Malzememiz çalınıyor. Ortaya çıkardığınız tarihi eser tahrip ediliyor. Geçen yıl ortaya çıkardığımız 4 ayrı yerden birleştirilme özelliği olan mozaik havuzu kırmamışlar ama havuzu parçalara ayırmışlar. Bunu anlamak çok güç. Hamamın sıcaklık bölümü var. Oradaki havuzu kaldırmışlar. Yani biz kazıyı sonlandırıp Bitlis'ten ayrıldıktan sonra diplomasız meslektaşlarımız kazıya devam etmiş. Bunun önünün alınması gerekiyor. Tüm emeğimiz bir anda sıfırlanıyor.'' Bitlis Valiliğinin desteğiyle geçen yıl, kaleye girişleri engellemek için kuzey ve güney yönüne iki kapı yaptırdıklarını ifade eden Doç. Dr. Pektaş, bu yıl kazı alanına gelince, güneydeki kapının sökülmüş olduğunu gördüklerini söyledi. Bu alana girişlerin önlenmesi için kalıcı tedbirler alınması gerektiğini belirten Doç. Dr. Pektaş, ''Kaleye taktığımız kapıyı söküp götürmüşler. Geçen yıl kazıda çalışan işçilerimiz, kapıyı hurdacıda gördüklerini söylediler. Kapının nasıl söküldüğünü anlayamadık. Kapılar çözüm olmuyor'' dedi. Zaman, 12.08.2006 |
|||||||
İRAN VE VAN ARASINDA KÜLTÜR TURİZMİ Van Belediye Başkan Vekili Muhittin Başak başkanlığındaki 30 kişilik heyet, İran'da Van ile turizm, kültür ve spor etkinliklerinin geliştirilmesi için temaslarda bulundu. Muhittin Başak ve beraberindeki heyet, Van bölgesi turizmini canlandırmak için İran'da turistik anlaşmalar yapmak amacıyla İran'ın sınır şehirleri Urumiye, Hoy ve Maku, Zencan ve Tebriz'de mahalli yetkililerle görüşmeler yaptı. Görüşmelerinin çok verimli geçtiğini ifade eden Muhittin Başak, “İki ülke sınır şehirleri arasında oldukça önemli bir işbirliği potansiyeli var. Van bölgesi turizmi için ulaşım sorununu gidermek amacıyla da başta Van Gölü'nün kuzeyinde demir yolu hattının iyileştirilmesi için çalışmalar sürüyor. Van-Tebriz arasında uçak seferlerinin başlaması için İranlı yetkililerle mutabakata vardık.” diye konuştu. Türkiye Gazetesi, 12.08.2006 |
TARİHİ ESERLER TAHRİP EDİLİYOR Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış Erzincan'da, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mezarlar, mezar taşları, kümbetler, türbeler, hamamlar, kervansaraylar ve köprüler çoğu kez define avcıları tarafından tahrip ediliyor. Erzincan İl Kültür ve Turizm Müdürü Metin Çankaya, tarihi eserler konusunda vatandaşların gereken duyarlılığı göstermediğini, bazı tarihi eserlerin tahrip edildiğine tanık olduklarını belirtti. Çankaya, "Tarihi eserler hepimizin ortak değerleri, kültürümüzü gelecek nesillere aktarmak için hepimize tarihi eserleri yaşatmak ve korumak adına önemli görevler düşmektedir. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte kaçak kazıların da başladığına dikkat çekmek istiyorum. Örneğin Altıntepe mevkiinde 30 gün önce kaçak kazı yapılmış. Bizlerin çabalarının yanında vatandaşların da duyarlı olmaları gerekir. Tarihi eserleri yaşatmanın sadece bir kurumun görevi değildir. Bu konuda vatandaşa da duyarlı olma adına önemli görevler düşüyor" dedi. Erzincan Kent Haber, 12.08.2006 |
||||||
![]() |
AYASOFYA SARI MI GÜLKURUSU MU? AKP'li Başoğlu, "Ayasofya'nın orijinali sarıdır. Şu anki gülkurusu boya Ortodoks kilisesinin simgesi" dedi, Kültür Bakanlığı araştırma başlattı. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesinden bu yana sürekli tartışmalara konu olan Ayasofya bu kez de badana rengi ile gündeme geldi. 1986'ya kadar sarı olan rengin, dış yardım ve bazı yabancı danışmanların isteğiyle Ortodoks kiliselerinin simgesi olan 'gülkurusu' rengine çevrildiğini öne süren AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, Meclis Başkanlığı'na soru önergesi verdi. Kültür Bakanlığı da orijinal rengi araştırmaya başladı. SABAH'ın sorularını yanıtlayan Başoğlu iddialarını tekrarlayarak şunları söyledi: "Bana gelen bazı bilgiler ışığında araştırma yapıp bu sonuca vardım. Ben bir Fatih hayranıyım. Ayasofya eski rengi olan sarıya dönmeli. Burayı Fatih fethetti. O'nun döneminde neyse o olmalı" dedi. Kültür Bakanı Atilla Koç da verdiği yanıtla tartışmalara katıldı. Koç, sarı rengin 1986'da kurul kararıyla değiştirildiğini, bunda ise dış finansmanın etkili olmadığını söyledi. Bakan Koç, sarı yerine neden gülkurusunun tercih edildiğini ise şöyle açıkladı: "Zamanla aşınan sarı renkli çimento sıvalı yüzeyin üzerine horasan harcı rengine en yakın olan gülkurusu kullanılmıştır." Koç, Ayasofya'nın orijinal renginin araştırılacağını ve buna göre renk değişikliği yapılabileceği de sözlerine ekledi. Sabah, Haber: Zübeyde Yalçın, 12.08.2006 |
||||||
TARİHİ ESER OPERASYONUNDA 1'İ POLİS 5 KİŞİ GÖZALTINDA Bursa'nın Karacabey ilçesinde tarihi eser kaçakçılığı ile ilgili yaklaşık 2,5 aydır çalışma yürüten jandarma, izinsiz kazı yaptıkları iddiasıyla biri polis memuru 5 kişiyi gözaltına aldı. Polis memurunun evinde yapılan aramada bir dedektör bulunurken, ele geçirilen Bizans dönemine ait tarihi eserler ise koruma altına alındı. Bursa İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile Karacabey İlçe Jandarma Komutanlığı'nın ortak yürüttüğü çalışma sonucunda ilçeye bağlı Karasu ve Dağesemen köyleri arasındaki Üç Dereler Mevkii'nde izinsiz kazı yapıldığı belirlendi. Bölgeyi yakın takibe alan jandarma, 12'inci ve 13'üncü yüzyıldan kalma olduğu sanılan Bizans dönemine ait mezarların bulunduğu alanda kazı yapan İsmail Ayan (46), Paşabey Oğuz (74), Mülayim Erkan (53) ve Nihat Özel'i (34) suç üstü yakaladı. Yapılan sorgulama sonucunda zanlıları yönlendirdiği iddia edilen Bursa Emniyet Müdürlüğü Genel Disiplin Büro Amirliği'nde görevli polis memuru İsmail Engin (34) de savcılığın talimatıyla gözaltına alındı. Sorgulanmak üzere Karacabey'e götürülen polis memuru İsmail Engin'in Bursa'daki evinde yapılan aramada, kazı çalışmalarında kullanılan bir dedektör bulundu. Diğer zanlıların evlerinde yapılan aramalarda ise, Roma dönemine ait olduğu sanılan, üzerinde kral figürleri ve Yunanca yazıların yer aldığı, 50 - 70 santim uzunluğunda mermer sütunlar; geyik ve kraliçe resimlerinin yer aldığı, gümüş, bakır ve tunç sikkeler; 16 santim boyunda tarihi bir iğne, bir adet kilise çanı, hayvan çıngırağı, çok sayıda üzerinde kabartma resimler bulunan takılar ve kama ile 1 kurusıkı tabanca, 2 ruhsatsız av tüfeği, 2 dürbün, 1 şarjör ve 52 kurusıkı fişeği ele geçirildi. Sorgulamaları süren zanlılar `tarihi eser elde etmek için izinsiz kazı yapmak' suçlarından adliyeye çıkartılacak. Vatan, 10.08.2006 |
|||||||
DİKİLİTAŞ (ENEHİL)'DE TURİZM İÇİN YOK YOK Niğde'de tarihi dokunun farklı dönemlerinden izler taşıyan Dikilitaş Kasabası adını kasabanın girişindeki dikilitaştan alıyor. Doç. Dr. Sacit Pekak, “Antik dönemde Kilikia Pylai'sine giden yol üzerinde” diye tanımladığı sütunu 'Roma sutunu' olarak belirterek bölgede mezar alanından söz etmiş ve yerleşim çevresinde Roma ve Bizans kalıntılarına erişildiğini yazmıştı. Bölge halkı İpek Yolu'nun Dikilitaş'dan geçtiğini, bölgede konaklama yapıldığını söylüyor. Hanlardan birinin kalıntısı Kasaba Un Fabrikası ve kooperatifinin yanında görülebilmekte. Dikilitaş'ta mübadele öncesi Türkçe konuşan 200 Ortodoks aile ile 80 Müslüman aile ikamet ediyormuş. Bugün halı dokuma atölyesi olarak kullanılan kilise sağlam bir yapı olarak dikkat çekiyor. Bir süre gübre deposu olarak kullanıldıysa da daha sonra halı atölyesi olan kilisenin girişinde binanın alnında at üzerinde bir kabartma resim var. Kasabalıların deyimi ile çok çalınmak istenmiş ama yerinden sökülememiş. At üstünde kabartma resim yanında da 2 ayrı çiçekli resim taşa oyulmuş. Kilisede iki köşede birkaç merdiven ile çatıya çıkış yerleri yapılmış. Bu çıkış yerlerinde yer alan iki kabartma taş ise çalınmış. Kilise içinde sütunlardaki kurşunlar da çalınıp tüfeklere saçma yapılmış. 16 pencereli yapının 8 adet sütun başlığında da şekiller bulunuyor. Üç nefli kilise beşik tonoz örtülü ve bazikal planlı olarak düzgün kesme taştan yapılmış. Kilisenin kitabesi ve yapılışı ile ilgili detaylı bilgi yok. Geniş avlunun çevresi duvar ile örülmüş. Yakınında yer alan ve Hasava olarak tanımlanan eski bir çeşmeyi ise belediye yeniden onarmış ancak kitabesi onarımdan önceleri kayıp olmuş. TAY Haber, Haber: Ömer Fethi Gürer, 13.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
BİZANS KONGRESİ, İNGİLTERE'DE “2006 Uluslararası Bizans Çalışmaları Kongresi” 21-26 Ağustos 2006'da İngiltere'de Londra Üniversitesi'nde yapılacak. Konuların 8 ana başlık altında inceleneceği kongrenin organizasyonuyla, Birmingham Üniversitesi'nden Prof. Anthony Bryer ilgileniyor. Komitede ayrıca Averil Cameron, Robin Cormack, James Crow, Judith Herrin, Liz James, Elizabeth Jeffreys, Ruth Macrides, Marlia Mango, Margareth Mullett ve Rosemary Morris gibi bilim insanları da yer alacak. Aynı tarihlerde Londra, Somerset House'da, “Bizans'a Giden Yol: Antik Çağın Lüks Sanat Objeleri” isimli bir de sergi düzenlenecek. 3 Eylül'e kadar açık kalacak sergide, MÖ 6. yüzyıldan, MS 14. yüzyıla kadar, çok değişik dönemlerde yapılmış ve bugün Rusya'daki Hermitage Müzesi'nde bulunan klasik sanat eserlerinin seçkin örnekleri yer alacak. Popüler Tarih, Sayı 72, Ağustos 2006 |
|||||||
![]() ![]() |
NİĞDE, MİSLİ'DE (KONAKLI) TARİHİ DOKU TAHRİP EDİLİYOR Eski adı Misti- Misthi- Mustbilia olarak da anılan, Misli olarak da bilinen ve günümüzde Konaklı Adana -Kayseri yolu üzerindedir. Ancak bir tabelası dahi olmayan Misli- Konaklı'nın ana yola kadar olan bağlantısında bugünlerde yol genişletme çalışmaları yapılıyor. Niğde'de Hasaköy Kilisesi'nden sonra ayakta kalan en büyük kiliselerden biri olan Konaklı Misli-Konaklı Kilisesi 1844 tarihli. Çevre duvarlarından bir bölümü yıkılmış olan kilise geçen yıllarda temzilenmiş ve bakıma alınmışsa da üç giriş kapısından ikisinin tuğla ile örülmüş, biri de parçalanmış olduğu görülmektedir. Kilisede giriş kapıları üzerinde ve içerisinde İsa, Meryem ve çeşitli azizlere ait çok sayıda fresk seçilebilmektedir. Kilise içinin zemini de define avcıları tarafından delik deşik edilmiş. Duvarlarda fresklere ise püskürtme boyalarla yazılar yazılmış. H. Rott burası için “Antik Musthilia yani Misli bir mağara yerleşim bölgesi olup yer altı kilise ve şapelleri mevcuttur; sefil berbat durumda bir Rum köyü olmasına ve tüm bu fakirliğine rağmen Aziz Blasius adına 19. yüzyılda, Kapadokya'nın belki de en güzel ve görkemli kiliselerinden biri yapılabilmiştir.” demektedir. Yrd.Doç.Dr Ebru Parman da “Niğde Çevre Araştırmaları” adıyla derlediği notlarında Kilise yapısını şöyle anlatmaktadır. “Üç nefli bir bazilika planında, içten ve dıştan yuvarlak üç apsisli, batıda beş bölümlü narteksi olan yapının örtü sistemi, orta nefte beşik tonoz, yan neflerde yarım kubbe, nartekste çapraz tonozdur. Bugün bile sağlam durumda olan çatı sisteminin taş işçiliği ilginçtir. Dış cephede kademeli silmeler, plasterler, cepheyi yatay ve dikey boyutlara bölerek ve her plasterin üstü ayrı çift pahlı çatı ile örtülerek bir cephe düzenlenmesi sağlanmıştır. Yapıyı dış cepheden çepçevre dolanan yatay silme, batı kısmında yani giriş cephesinde çatıya doğru kademelenerek giriş kısmını daha hareketlendirmiştir.” Adana- Kayseri yolu üzerinde birkaç kilometre ötedeki bu yeri tanımlayan bir tabela konularak yolunun yapılması, bozulan freskleri ile bakımının sağlanması halinde Konaklı için önemli bir getiri kapısı olacaktır. TAY Haber, Haber: Ömer Fethi Gürer, 13.08.2006 |
||||||
TARİH YASA İLE YAĞMALANIYOR 5366 sayili yasa, belediyelere SİT alanlarındaki yapıları koruma kurullarına takılmadan kamulaştırma hakkı tanıyor. Haziran 2005'te yasallaşarak yürürlüğe giren 5366 sayılı ''Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Yasası'' ilk meyvelerini vermeye başladı. İstanbul'da özellikle tarihi yarımada içerisinde kalan SİT alanları belediye kararı ile yasa kapsamına alınarak kamulaştırılıyor ve kullanım hakkı çeşitli sermaye gruplarına devrediliyor. En son Adalar'da benzer bir uygulama yürürlüğe sokularak yaklasik 900 binanın kamulaştırılması CHP ve ANAP'lı belediye meclis üyelerinin oyları ile reddedildi. Sessiz sedasız çıkarılan 5366 sayılı yasa, Ayvansaray'dan Beyoğlu'na ve Boğaz'a uzanan güzergahta metruk binaların yenilenmesini içeren sözde ''dönüşüm projeleri'' nin hayata geçirilmesinin önündeki tüm engelleri neredeyse ortadan kaldırdı. Süleymaniye, Ayvansaray, Yedikule, Zeyrek, Cankurtaran, Kumkapı, Gedikpaşa, Laleli, Fener ve Balat, Eyüpsultan, Tarlabaşı ve Üsküdar'da yaklaşık 10 bin ev SİT alanında bulunmasına karşın bu yasa sayesinde ''aslına uygun'' olarak yenilenecek. Ancak yapılacak bu yenilemelerin büyük kısmı rant odaklı bir düzenlemeyi beraberinde getiriyor. Yasa en çok da koruma kurullarını by-pass edecek biçimde alana ve projeye özgü yeni kurullar oluşturulmayı, plan bütünlüğü ilkesini hiçe sayan parçacı yaklaşımlarla korumayı, sağlıklılaştırmayı, iyileştirmeyi değil, rant paylaşımını odağına alan dönüşümleri içerdiği için eleştiriliyor. Tarlabaşı'nda yapılan kamulaştırma da buna önemli bir örnek. Arsa payları 50-100 metrekare arasında olan tarihi evler tek bir blok haline getirilerek ''Akmerkez'' benzeri bir mekana dönüştürülecek. Blokları oluşturan binaların dış cepheleri korunacak, içlerinde alışveriş merkezleri, konutlar, butik otel ve pansiyonlar yapılacak. Sulukule olarak bilinen Fatih Neslişah Mahallesi de dönüşümden payını alacak. Kentin simgelerinden biri olan Sulukule'deki Roman vatandaşlar evlerinden olacak, binaların ise restore edildikten sonra hangi amaçla kullanılacağı belli değil. Tarihi yarımadada ilk olarak 1280 bina dönüştürülecek. Bu binalardan 600'u orta vadede, 515'iyse acilen yenilenecek, çökme riski bulunan 382 bina da tamamen yıkılarak yeniden inşa edilecek. En son Beyoğlu'nda Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile Cezayir Çıkmazı ve çevresinde 323, 324, 492 parseller, Tophane bölgesinde 53, 54, 55, 56 parseller, Galata Kulesi çevresinde 149, 150 parseller, Belediye binası ve çevresindeki 282, 286, 287 parseller, Bedrettin Mahallesi'nde 908, 909, 910, 922, 923, 924 parseller 5366 sayılı yasa kapsamına sokuldu. Bir kısmı restore edilmiş binalardan oluşan bu parseller kamulaştırıldıktan sonra nasıl değerlendirilecek bilinmiyor. Adalar'da yaşanan gelişmeler yasanın kolaylıkla suistimal edilebildiğini gözler önüne serdi. Kendini IBB Başkan Danışmanı olarak tanıtan Hamit Çalışı, Adalar Belediyesi meclis üyeleri ile toplantılar yaparak 5366 sayılı yasa kapsamında Adalar'da neler yapılabileceğini anlattı. Çalışır'ın adada belirledigi 900 evi kamulaştırma planı AKP'ye karşı CHP ve ANAVATAN'lı üyelerin işbirliğiyle reddedildi. CHP Adalar Belediye Meclisi Üyesi İzzet Özacar, ''Çalışır'ın danışman olmadığını öğrendik. Hatta Sakal-i Şerif'i çalıp satanlar arasında adı bile geçiyormuş. Zaten bu konu komisyonda geçmeyince ortadan kayboldu'' dedi. Cumhuriyet, 29.07.2006 |
|||||||
İRAN'IN BİSOTOON'U SONUNDA DÜNYA MİRASI LİSTESİNDE Aylar süren bir beklemenin ardından İran sonunda bir başka tarihi yerleşimini de UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne kaydettirdi. Bisooton'la birlikte İran'ın UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'nde kayıtlı yerleşim sayısı sekize yükseldi. Daha önce tescil edilen yedi yerleşim; Persepolis and Pasargadae, Khuzestan bölgesindeki Tchogha Zanbil, Isfahan'da Naqsh-e Jahan Meydanı, Batı Azerbeycan bölgesinde Taht-ı Süleyman, Zanjan bölgesinde Soltanieh Kubbesi ve Kerman bölgesinde bulunan Bam şehri ve kültürel dokusu yer alıyor. Bisotoon'un, İran'ın sekizinci kültürel miras yerleşimi olarak UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi'ne kabul edildiği kararı, bu yıl Litvanya'da 30. yıllık toplantısını yapan Dünya Mirası Komisyonu tarafından bugün açıklandı. Bisotoon Projesi'nin başkanı olan Mehdi Abadi, “Bisotoon'u Dünya Mirası Listesi'ne kabul etmek, bu antik yerleşimin hem uluslar arası gelişimi, hem de korunması açısından çok önemli bir adım. Bu karar aynı zamanda bölgeye daha fazla turist çekerek yeni iş imkanları da yaratacak” dedi UNESCO'ya sunulan ve Bisotoon'un tarihsel önemini, potansiyel özellikleri ile bölgeye yarattığı ekonomik etkiyi detaylı olarak anlatan dosyadaki kanıtlar Komite'yi ikna edecek kadar güçlü idi. Kermanşah'ın 30 km kuzeydoğusunda yer alan Bisotoon, Median Tapınağı, Darius'un rölyef ve frizi, Herkül'ün Seleikos Dönemi'ne ait bir heykeli ve Sasani Anıtı gibi birbirinden önemli birçok antik eseri kapsamakta. Kompleks içinde yer alan en önemli iki eser ise Babil ve Elamite çivi yazıtları ile antik Pers alfabesinin kaynağını oluşturan Darius Yazıtı. Iranian.ws, Der.: Ali Yamaç, 13.07.2006 |
![]() ![]() |
||||||
|
|||||||
GÜLE GÜLE HASANKEYF, HOŞ GELDİN ILISU!... Güneydoğu'da Ilısu Barajı ile birlikte Zeugma'dan sonra ikinci bir kültürel yok oluşun temelleri atıldı. Burada yapılan görkemli törende Başbakan, Ilısu Barajının GAP'a ayrı hayat vereceğini belirtti. Başbakan açılıştaki sözlerini basından öğreniyoruz; “Artık Doğu, Güneydoğu, Doğu Karadeniz, Orta Anadolu ihmale uğramıyor, ciddi yatırımlar hayat buluyor.” Başbakan bunun ardından, özetle barajın 80.000 kişiye aş vereceğini, burasının bir turizm bölgesi haline geleceğini, Ilısu denizi oluşacağını bunun sonucu olarak bölgenin havasının etkileneceğini, etrafın yeşilleneceğini, suda, balık ve sandal sefaları yapılacağını vurguladı. Güneydoğu'da uğruna şehitler verdiğimiz ve halen de vermekte olduğumuz ülkemiz adına sevindirici bir olay... Bu işi yapanlara, hazırlayanlara ve temelleri atanları kutlamamalıyız. Yalnız... Üzerinde yeterince durulmamış küçük bir ayrıntı var. Baraj altında kalacak Hasankeyf ve çevresindeki binlerce yılın kültürel mirası ne olacak? Başbakan bunun da yanıtını veriyor; “Bin yılların birikimini bugüne kadar taşıyan eserleri heba etmeyiz. Artan enerji ihtiyacı, insanlığın ortak mirası, bunları bir yerde buluşturup uzlaştırmak gerekiyor.” Buraya kadar her şeyin güzel olduğunu düşünelim, ancak ortada pek az kişinin düşündüğü bir takım çelişkiler var; Ilısu Barajının suları altında kalacak başta Hasankeyf olmak üzere çevresindeki höyükler, tarihi yerleşimlerin geçmişi 10.000 yılı aşkın... Öte yanda Ilısu barajının ömrü ise yalnızca 60 yıl... Bu uzlaşma nasıl olacak? Anlayabilmek çok zor... Hasankeyf ve çevresi sit alanı kapsamındadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 3. maddesi sit alanlarının tanımını yapmıştır: “Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış özellikleri ile korunası gerekli alanlardır.” Aynı kanunun 6. maddesinin c fıkrası, korunması gereken gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları arasında sit alanları olduğunu da vurgulamıştır.10. madde ise taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasının Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğu vurgulanmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun altıncı bölümü ikramiye ve cezalara ayrılmıştır. Burada Ilısu Barajı konusunda verilecek bir ikramiye söz konusu olmadığından cezaları 65. madde belirlemiştir. Bu maddeye göre; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının yıkılmasına, bozulmasına, tahribine yok olmasına veya her ne surette olursa olsun zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve elli bin liradan iki yüz bin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.” Kanunun 66. maddesi ise konuyu biraz daha karıştırmaktadır. “Bu kanunun 16. maddesinde yer alan yasaklara aykırı olarak belge verenler, suç diğer kanunlarda daha ağır bir ceza gerektirmediği hallerde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi beş bin liradan yüz bin liraya kadar ağır para cezası ile; bu Kanunun 7. maddesinde yer alan ilan veya tebligatı bilerek, süresinde usulüne uygun yapmayanlar ise, üç aydan bir yıla kadar hapis, beş bin liradan otuz bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.” Kuşkusuz, hükümet Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu'nun bu maddelerine göre ileride çıkabilecek sorunlara önlem almış olmalıdır. Kanunun uygulamakla yükümlü olan Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan da bu konuda olumlu veya olumsuz bir ses çıkmamaktadır. Yasalar bir yana ortadaki asıl sorun ömrü 60 yıl ile sınırlı olan Ilısu Barajının geçmişi 10.000-12.000 yıla kadar inen tarihi bir yerleşimi kısmen de olsa ortadan kaldırmasıdır. Türkiye bu konuda yıllar öncesi Avrupa Konseyi ile UNESCO'nun kararlarına imza atmıştır. Burada iki önemli sorun birbirleri ile karşı karşıyadır. Hasankeyf'in kültür varlıkları mı, yoksa bölgenin gereksinimi olan baraj mı daha önemlidir? Bu sorunun yanıtını verebilmek ise gerçekten çok güçtür. Hasankeyf'in tarihi geçmişini bilen ve bilmeyenler için biraz bu tarihi yerleşim ile ilgili bazı bilgileri vermenin yerinde olacağını düşünüyorum. Hasankeyf'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber şehrin yanı sıra çevresindeki mağaralar burada tarih öncesine inen bir yerleşim olduğunu göstermektedir. Mezopotamya bölgesinin en eski yerleşim alanlarından biri olan Hasankeyf'e yekpare taş kalesinden ötürü geçmişte ”Kaya Kale” anlamında “Hısn Keyfa” ismi yakıştırılmıştır. Türk-İslam tarihi ve uygarlığı yönünden de geçmişte bölgenin önemli bir konumu vardır. Milattan önceki dönemlerde Hasankeyf'in ne gibi tarihi gelişmelere sahne olduğu, kimlerin burada hüküm sürdüğü kaynak yetersizliğinden tam bir netlik kazanamamıştır. Bununla beraber Mezopotamya bölgesine hâkim olan kavimlerin en gözde yerleşim yerlerinden birisinin de Hasankeyf olduğunu söylemek mümkündür Hasankeyf, Bizanslılar ile Sasaniler arasında tarih boyuncu el değiştirmiştir. IV. Yüzyılın ortalarında Hasankeyf'e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, Müslümanların bölgeye hakim olduğu VII. Yüzyıl başlarına kadar egemenliklerini sürdürmüşlerdir. MS. IV. yüzyılın ortalarında, Diyarbakır çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinus, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettirmiştir. Bu kalelerden birisi de Hasankeyf kalesidir. Kale içerisinde bulunan mağaralar da burasının kalenin inşasından önce de yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Hasankeyf MS. 639 yılında Emeviler'in egemenliğine geçmiştir. Bundan sonra; Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar yöreyi ele geçirmiş ve kendi kültürleri ile ilgili izler bırakmışlardır. Bununla beraber Hasankeyf, en parlak dönemini Artuklular zamanında yaşamıştır. Bu dönemden günümüze iyi bir konumda gelen Hasankeyf Kalesinin yanı sıra Artuklu eseri olduğu sanılan Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami, XII. Yüzyılda Artukluların yaptığı ortaçağın en görkemli taş köprüsü, kale ile köprü arasında. El-Rızk Camisi'nin kalıntıları yer almaktadır. Bezemeleri ile ünlü El-Rızk camisinin silindirik gövdeli, iki ayrı merdivenle şerefesine çıkılan minaresi üzerindeki kitabesinden Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 1409 da yapıldığı öğrenilmektedir. Bunların yanı sıra Eyyubi dönemine tarihlenen Sultan Süleyman (1407), Koç, Kızlar, Küçük Mescit, Mevlana camileri ile Prof. Dr. Oluş Arık'ın yapmış olduğu kazılarda ortaya çıkarılan iki külliye, Hz. Muhammet'in amcası Cafer-i Tayyar'ın torunlarından İmam Abdullah'ın türbe ve zaviyesi, Akkoyunlu Zeynel Bey Türbesi bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Hasankeyf'teki bu eserlerden hangisinin sular altında kalacağı, hangisinin kurtarılacağı konusunda bilimsel bir açıklama yapmaktan kaçınmaktadır. Bu bakımdan bizler ve yöre halkı da güvenilir bir bilgiye sahip değiliz. Yalnızca basından öğrenilen ve Başbakanın söyledikleri ile yetinmek zorundayız. İnsanın aklına iki soru takılıyor; Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, bunu ya biliyor da söylemiyor, ya da bilmiyorlar. İkisinden biri, başkaca seçenek de yok. Ilısu Barajının yapımı ili ilgili temel atma töreninde Başbakan; “50 yıllık bu projeyle GAP'ın farklı bir hayat bulacağını, farklı bir zenginliğe kavuşacağını, bu projenin, bölgesel milliyetçiliğin ortadan kalkmasının ifadesi olduğunu söyledikten sonra konuşmasını sürdürmüştür: “Artık Doğu, Güneydoğu, Doğu Karadeniz, Orta Anadolu ihmale uğramıyor, ciddi yatırımlar hayat buluyor. Artık burası bir turizm bölgesi haline gelecek. Buradan şimdi sadece Dicle nehri akarken, bundan sonra hem Dicle akacak hem de Ilısu Denizi oluşacak. Bölgenin havası da etkilenecek, daha yeşil olacak. Balık, sandal sefaları, turizmi etkiyecek.” Bu arada barajın yapımına karşı çıkanlara yanıt vermekten de kaçınmamıştır: “Bin yılların birikimini bugüne taşıyan eserleri heba etmeyiz. Artan enerji ihtiyacı, insanlığın ortak mirası, bunları bir yerde buluşturup uzlaştırmak gerekiyor.” ![]() Bu durumda Ilısu Barajı'na hoş geldin demekten başka bir söz kalmıyor. Temelleri törenle atıldığından artık yapacak bir şey elden gelmez. Sanırım göstermelik olarak bazı yapıların başka yere taşınması ise kültür varlığı sorununun çözümleneceği sanılıyor. Söylenenlere göre buradaki eserler özel bir köpükle kaplanıp taşınacak ve sonra çelik halatlarla sarılacakmış. Eserler parçalara ayrılmadan taşınacak, arkeolojik park ve açık hava müzesi olarak isimlendirilen yeni yerlerine götürülecekmiş. Ancak ortada Zeugma, Allionai gibi örnekler varken, ne söylenirse söylensin bir tarihi geçmişin ortadan kalkacağı da açıktır. Kısacası bu bir kültürel kimlik sorunudur. Eninde sonunda bu memlekette kültürün ve kültür varlığının ne olduğu, taş toprak olmadığı bir gün anlaşılacaktır. Türkiye'de müzecilik çalışmaları bile Avrupa ülkelerinden 300 yıl sonra başlamıştır. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, “Hasankeyf yok oluyordu. Baraj yapımı başlayana kadar kimsenin aklında Hasankeyf yoktu. Bizim çalışmamız sayesinde eserler kurtarılması için kayıt altına alındı” açıklaması ile tartışmalara yanıt verdi. Ilısu Barajı'nın kotunun düşürülmesi halinde dahi Hasankeyf'in 16 metre su altında kalacağını da bildiren DSİ, kotta indirim ile yıllık üretim kaybının da 40 milyon değil 210 milyon dolar olacağını belirtti. DSİ'den yapılan açıklamada, Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralı (HES) ve Hasankeyf tartışmalarına yanıt verildi. Ilısu baraj gölü altında kalacak olan bütün kültürel varlıklar ve yerlerinin, resmi makamlar tarafından onaylanmış olan 'yeniden yerleşim eylem planı' çerçevesinde belirlendiği bilgisi verilen açıklamada, “Bütün bu kültürel varlıklar inşaat süresince kazılarla çıkarılıp korunacaktır. Yanlış imar ve yapılaşma neticesinde Hasankeyf yok olmak üzere iken, henüz baraj inşaatına başlamadan, alanında uzman heyetler ile tarihi koruma çalışmaları başlatılmıştır” denildi. Böylece Ilısu Barajı projesinin Hasankeyf'teki tarihi eserlerin kurtarılmasına da vesile olacağı savunulan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Ne yazık ki orada baraj yapılana kadar buradaki tarihi ve kültürel varlıklar kimsenin aklına gelmemiştir. Tarihi köprü yıkılmak üzere olup geriye sadece ayakları kalmıştır. Zeynel Bey Türbesi de çökme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye ve dünyada bu hususta uzmanlaşmış bir ekip yönetiminde bu eserler Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı'na taşınacak ve yerleştirilecektir. Ilısu Projesi'nin maksimum su kotundan etkilenmeyen Hasankeyf Yukarı Şehir Alanı'nda yer alan kültürel varlıklar, bu bölgenin geliştirilmesiyle birlikte bir Arkeolojik Park ve Açık Hava Müzesi'nde yeniden hayat bulmaya devam edecektir. Hasankeyf'in yüzde 80'inden fazlası Ilısu Barajı suları altında kalmayacak ve bu çerçevede Yukarı Şehir'de bulunan onlarca mezar, türbe, höyük, eski kalıntılar ve 4 bin 200 mağara ev barajdan etkilenmeyecek. Burada enerji ile tarih arasında bir tercih yapılmamaktadır.” DSİ'nin bütün imkanlarını kullanarak Hasankeyf'i farklı bir yere taşımak suretiyle yaşatmak için her türlü desteği vermeye hazır olduğu vurgulanan açıklamada, dış kredi ile inşa edilecek olan baraj için temin edilen kredinin 25 milyon Euro'luk bölümünün Hasankeyf Tarihi ve Kültürel Varlıklarının Korunması ve Kurtarılması Projesi için kullanılacağının altı çizildi. Açıklamada, ANAVATAN Mardin Milletvekili Muharrem Doğan tarafından gündeme getirilen barajın kotunu düşürerek Hasankeyf'i kurtarma önerilerine de yanıt verildi. Ilısu Barajı'nın kotunun 510 yerine 479 metre yapılması durumunda enerji üretiminde yılda 40 milyon dolar azalma olacağı ve Hasankeyf'in sular altında kalmayacağının öne sürüldüğü anımsatılan açıklamada, şöyle denildi: “Baraj rezervuar kotları, hacimleri ve enerji üretimi; bir seri mühendislik formülasyonuna bağlı işletme çalışmaları neticesinde elde edildiğinden işletme kotunun 510'dan (baraj işletme kotu 525) 479'a düşürülmesi ile enerji üretimi hesaplanması doğru değildir. Bununla birlikte, barajın minimum işletme kotu baraja 50 yıllık ömründe havzasından gelebilecek rusubat hacmine göre belirlenmektedir. Oysa haberlerde önerilen işletme kotu (479) teknik olarak gerekli olan minimum işletme kotunun (485) oldukça altındadır. Bu önerinin uygulanması durumunda barajın aktif hacmi düşeceğinden sistem kanal santraline dönüşecek, kapasite fazlası sular depolanamayacağından enerjisi alınmadan savaklanacaktır. Belirtilen sebeplerle, üretilen enerji haberde ifade edilenden daha düşük olacaktır. Yani öneri projenin teknik ve ekonomik yapılabilirliğini sabote etmektedir. Önerilen değişikliğin projeye olumlu bir katkısı olmadığından kazanımdan bahsedilmesi anlamsızdır.” Hasankeyf merkezinde, Dicle Nehri'nin mevcut ortalama su kotunun 463 olduğu göz önüne alındığında, önerideki gibi su seviyesinin 479 alınmasının Hasankeyf'i tamamen kurtarmayacağı kaydedilen açıklamada, “Mevcut aks yerinde 479 kotuna kadar baraj yapılması durumunda Hasankeyf 16 metre su altında kalacaktır” denildi. Barajın işletme seviyesinin hesaplandığı gibi 510 değil 525 kodu olduğu kaydedilen açıklamada, “Hasankeyf merkezinde, Dicle Nehri'nin mevcut ortalama su kotu 463 olduğuna göre Hasankeyf'i kurtarmak için baraj maksimum rezervuar su kotu olan 526.82'den 463'e düşürülmesi gerekir” bilgisi verildi. Barajın 479 kotunda yapılması durumunda sadece aşağı kent kültürel varlıkları olarak adlandırılan bölgedeki tarihsel varlıkların baraj gölünde oluşacak su yükselmesinden etkilenmeyeceği belirtilen açıklamada, “Bu bölgenin dışında kalan yukarı kent kültürel varlıklar bölgesi baraj gölündeki su yükselmesinden etkilenmeleri mevcut proje ile aynı olacaktır. Karşı kent kültürel varlıklar bölgesinde ise 465 ile 479 kotları arası etkilenmeyecek 479 ile 465 arası ise yine su altında kalacak” denildi. Ilısu Barajı'nın önerildiği gibi 479 kotunda yapılması durumunda yine Hasankeyf'i tamamen su altında kalmaktan kurtarılamayacağı vurgulanan açıklamada, 479 metre hesabıyla oluşacak rezervuar hacminde barajın nehir santralına dönüşeceği ifade edildi. Barajın üreteceği yıllık enerjinin 887 milyon kWh olacağı bildirilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Bu durumda üretilen enerji 3.8 milyardan 887 milyon kWh'ye düşmektedir. Yaklaşık üretilen enerjinin yüzde 77'si kaybedilmektedir. Doğrusal bir yaklaşımla bu yıllık faydayı da yüzde 77 oranında azaltacaktır. Yılık fayda 300 milyon dolardan 99 milyon dolara düşecektir. Yıllık faydadaki toplam kayıp ise haberlerde bahsedildiği gibi 40 milyon dolar değil, 201 milyon dolar olacaktır.” Ilısu Barajı'nın Hasankeyf'i tamamen su altında kalmaktan kurtarması için yapılması gereken 463 kotunda hacim kotu planlama raporu verilerine göre 460 kotunun kullanılacağı öngörülen açıklamada, yeni hesaplama şöyle açıklandı: “463 kotundaki baraj proje verilerini sağlamamakla birlikte bir fikir vermesi için değerlendirildiğinde üreteceği yıllık enerji ise düz bir yaklaşımla 703 milyon kWh olacaktır. Bu durumda üretilen enerji 3.8 milyar kWh'den 703 milyon kWh'ye düşmektedir. Yaklaşık üretilen enerjinin yüzde 82'si kaybedilmektedir. Doğrusal bir yaklaşımla bu yıllık faydayı da yüzde 82 oranında azaltacaktır. Yılık fayda 300 milyon dolardan 54 milyon dolara düşecektir. Yıllık faydadaki toplam kayıp ise 246 milyon dolar olacaktır.” Barajın mansaba çekilmesinin ise mansaptaki Cizre Projesi'ni olumsuz etkileyeceği gibi Ilısu Projesi'ne de bir katkısının olmayacağı ifade edildi. Ilısu Barajı ve HES Projesi'nin, Dicle Nehri üzerinde yer alan anahtar bir proje olduğu belirtilen açıklamada, barajın yapılmasıyla tesisin akış aşağısında yer alan ve 120 bin hektar alanın sulanmasını sağlayacak olan Cizre Barajı'nın kurulmasının da mümkün olacağı bildirildi. Başta Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak illeri olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin tamamının kalkınmasına katkıda bulunacak projenin, inşaat süresince çalışanlar ve aileleriyle birlikte 80 bin kişinin geçimine imkan sağlayacağı da vurgulandı. Proje tamamlandığında, üreteceği yıllık ortalama 3.8 milyar kWh enerji ile ekonomiye yılda 300 milyon dolar katma değer sağlayacağı kaydedildi. Kent Haber, Yazı: Erdem Yücel, 18.08.2006
|
|||||||
AİHM HASANKEYF'İ SORDU Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), AKP hükümetini Ilısu Barajı'nın suları altına kalacak Hasankeyf'te, kültürel mirasın korunması için alınan veya alınması planlanan önlemler konusunda bilgi vermeye davet etti. Konu, 22 Şubat 2006 tarihinde Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Oluş Arık, Prof. Dr. Metin Ahunbay, Özcan Yüksek ve avukat Murat Cano'nun başvurusuyla AİHM'ye götürülmüştü. Öte yandan Atlas Dergisi ve Doğa Derneği'nin 'www.hasankeyfesadakat.com' internet adresinde başlattığı 'Hasankeyf'e Sadakat Kampanyası'na gelen imzalar 30 bini aştı. Dilekçede Ilısu Barajı'nın iptali talep ediliyor. Avukat Murat Cano'nun verdiği bilgiye göre AİHM'in şu kararları verdi: Dava kabul edilebilir bulundu. Ilısu Barajı'nın yapım projesinde halen ne aşamada bulunduğu ve Hasankeyf'in kültürel mirasının korunması yolunda alınan veya alınması planlanan önlemlerin neler olduğunun Türkiye tarafından acil olarak bildirilmesine karar verdi. Geçici tedbir istemi ve davanın öncelikli dava sayılarak incelenmesi istemleriniyse reddetti. Cano'ya göre AİHM, Hasankeyf'le kültürel mirasa karşı işlenen suçların uluslararası ceza mahkemelerine taşıyacak süreci de başlattı. Cano, "AİHM'nin bu dava için 'kabul edilebilir' kararı vermesi, teknik olarak kültürel mirası ve onda yüklü bulunan değerleri, temel hak olarak nitelendirmesidir. Bu nitelendirme, 1948'den bu yana elde edilen ilk ve tek sonuçtur. Bundan sonraki süreç; kültürel mirasın ve onda mevcut olan değerlerin temel haklar ve özgürlüklere ilişkin uluslarüstü konvansiyonlarda ayrı bir bölüm halinde düzenlenmesiyle bunlar üzerinde işlenen suçların, insanlığa karşı işlenen tipte suç sayılması, faillerinin yargılanması, bu suçlar için ceza zamanaşımının işlememesi, bu nedenle Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin statüsünün genişletilmesi sürecidir" dedi. Ilısu Barajı'nın yapımıyla Hasankeyf'teki tarihi eserlerin 'kurtarıldığını' iddia eden Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, barajın kotuyla ilgili yürütülen tartışmalara da itiraz etti. DSİ, Hasankeyf'in kurtarılması amacıyla baraj kotu 510 metreden 479 metreye düşürülse bile, kentin yine de 16 metre su altında kalacağını savundu. DSİ'nin açıklamasına göre Hasankeyf'in su altında kalmaması için kotun 479 değil, 463 metreye düşürülmesi gerekiyor. Ancak bu kez de enerji üretiminde yüzde 82'lik kayıp bekleniyor. DSİ'nin hesaplarına göre baraj kotu 510'dan 463'e indiğinde yıllık, enerji üretimi 3.8 milyar kWh'den 703 milyon kWh'ye düşecek. Hasankeyf'in Ilısu'nun kotu düşürülerek kurtarılması projesine kaynaklık eden bilimsel proje Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlyas Yılmazer ve ekibine aitti. Projede "Ilısu'nun kotu 510'dan 479 metreye düşürüldüğünde bölge su havzası dışında kalacak. 35 metrelik kot düşüşüyle 600 bin kilovatlık enerji kaybı yaşansa da, bu turizm gelirleriyla telafi edilecek" deniliyor. Radikal, Haber: Tarık Işık, 19.08.2006 |
|||||||
HASANKEYF İÇİN ÖRNEK VAR Bulgaristan'ın"Hasankeyf"i olan Antik Odrissia devletinin başkentinin sular altında kalmaması için hazırlanan proje, UNESCO büyük ödülünü kazandı. ANAP Genel Sekreteri Muharrem Doğan'ın Ilısu Barajı'nın kotunun 510 metreden 479 metreye düşürülmesi halinde su altında kalmaktan kurtarılacağı yönündeki önerisiyle Hasankeyf yeniden gündeme gelirken, benzer bir sorun yaşayan Bulgaristan'da hazırlanan bir proje Hasankeyf için de umut olabilecek. Mayıs ayında Sofya'da yapılan Dünya Mimarlık Triennali'ne katılan DYP GİK üyesi, kentbilimci Prof. Ahmet Vefik Alp, ANKA'ya kendisinin de içinde bulunduğu jürinin Fransa, Malta ve Bulgaristan'dan gelen 3 projeye Büyük Ödül verdiğini anlattı. Bulgar Profesör Mimar Jeco Tilev'in UNESCO büyük ödülünü kazanan "Seuthopolis" projesine dikkat çeken Alp, şöyle dedi: "Türkiyemizin yöneticeleri, bilim adamları, düşünenleri, bizler günlük menfaatler, kavgalar, dedikodularla uğrasıp Bergama da Allianoi, Dicle de Hasankeyf, Fırat ta Zeugma antik kentlerinin baraj inşaatları nedeniyle sular altında kalış sürecini çaresiz seyrederken komşu Bulgar'ın aynı kadere mahkum olmuş bir antik kenti kurtarmak için hazırladığı proje Jürinin oybirliği ile hiç tartışmasız Büyük Ödüllerden bir tanesine layık görüldü." Prof. Tilev'in projesine ilişkin bilgi veren Prof. Alp, şöyle konuştu: "Seuthopolis projesiyle Mimar Jeco Tilev 1950 li yıllarda baraj gölü nedeniyle sular altında kalan kültürü hem kurtarıyor hem de turistik bir tesis yaratarak gelir elde ediyor. Antik Odrissia Devletinin Başkenti, Kral III. Seuthes in şehrinin geçmişi MÖ 4'ncü yüzyıla dayanıyor. Filibe'nin kuzeyinde Koprinka Barajı'nın su toplamasıyla suni göl altında kalan antik kent 420 metre çaplı bir dairesel duvar içine alınıyor. Dairesel bir dalgakıranın ortasında kalan sular boşaltıldıktan sonra tarih temzilenip dünya kültürüne geri verilirken çevredeki dairesel yapı oteller, lokantalar, müzeler ile zengin bir kültürel ve turistik tesis oluşturuyor. Projenin gerçekleşmesi bulunacak finansman fonlarına bağlı. AB yolundaki Bulgaristan bu konuda zorlanmaz herhalde. Ancak düşüncesi bile yeterli. Mesele Örümcek kafaların yerini berrak beyinlerin alması. Özetle, Komşu kısmetse bir taşla iki kuş vuracak. Hem kültürüne sahip çıkacak, hem turizm yapacak." Turizm Habercisi, 16.08.2006 |
|||||||
![]() HASANKEYF NASIL KURTULUR? ANAP Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın "Ilusu Barajı'nın kodu 510 metreden 479 metreye düşürülürse Hasankeyf tamamen kurtulacaktır" görüşü, uzmanların farklı yorumlarına neden oldu. Bazı uzmanlar projedeki bu değişikliğin barajı gölete dönüştüreceğini belirtti. Bazıları da "Kot düşürüldüğünde enerjiden kayıp olacaktır. Fakat neler kazanılacak, arkeologların ona bakması gerekiyor" dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in yanıtlaması istemiyle TBMM'ye soru önergesi veren Doğan'ın, "kot farkının enerji üretiminde yılda 40 milyon dolarlık azalmaya neden olacağı, ancak Hasankeyf'in kurtulacağı" iddiasıyla ilgili değerlendirmeler şöyle: Prof. Dr. Doğan Altınbilek (eski DSİ Genel Müdürü): "Şehrin zaten yüzde 80'i suyun üstünde diyorlar ama birçok kıymetli şey de suyun altında kalıyor. Kot düşürüldüğünde enerjiden kayıp olacaktır. Fakat neler kazanılacak, arkeologların ona bakması gerekiyor. Kodun düşürülmesi de ilave tesisle başka bir şekilde değerlendirilebilir. Aşağıdaki Cizre Barajı belki biraz yükseltilebilir. Bu incelenmesi gereken teknik bir konudur." Prof. Dr. İlhan Avcı (İTÜ İnşaat Fakültesi Hidrolik Anabilim Dalı öğretim üyesi): "Baraj hacminde seviye yükseldikçe su yüzeyi alanı büyüdüğü için su miktarı da artıyor. Kodu düşürdüğünüz zaman oradaki mevcut olan baraj su hacmi çok azalır. Bu nedenle enerjiye dönüşecek su miktarı da azalır. Bu baraj olmaktan çıkar, gölet gibi bir şey olur. Baraj yerinin değiştirilmesi gerekir." Prof. Dr. İlyas Yılmazer (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yer Bilimleri Bölümü öğretim üyesi): "İklim, doğa, tarihi yok etmesi açısından baraj bir katliamdır. Benim teklif ettiğim yeraltı depolama ve boru sistemiyle iki kat daha fazla enerji elde edilebilir. Ancak kodun düşürülmesiyle Ilısu ile Hasankeyf arası tarih yok olur. Orada da bir tarih var çünkü. Başkent kurtulur. O da benim için bir şey ifade etmiyor. Çünkü Hasankeyf'i Hasankeyf yapan Dicle Ovası'dır." AKP Diyarbakır İl Başkanı Abdurrahman Kurt, Hasankeyf'teki taşınamayacak eserlerin dev cam fanuslara alınarak korunması için çalışma yapılmasını önerdi. Batman'da Valilik yaptığı dönemde Hasankeyf için uzun uğraşlar veren Diyarbakır valisi Efkan Ala, taşların numaralandırılması ile Selçuklu dönemine ait eserlerin taşınabileceğini söyledi. Milliyet, 17.08.2006 |
|||||||
![]() |
%80'İ SUDA KALACAK Başbakan Erdoğan'ın temelini attığı Ilısu Barajı'nın tehdit ettiği tarihi Hasankeyf'in DSİ tarafından uydudan çekilen fotoğrafı ilçenin yüzde 80'inin su altında kalacağını gösterdi. Türkiye'de herkes, Ilısu Barajı'nın, 10 bin yıllık geçmişi olan tarihi Hasankeyf'in ne kadarını su altında bırakacağı tartışmasını yaparken, DSİ bu tartışmaya son noktayı koydu. Baraj projesi için uydudan ilçenin fotoğraflarını çeken DSİ'nin ilk kez yayınladığı fotoğraflara göre ilçenin tamamı sular altında kalıyor. Sadece Hasankeyf kalesinin yukarı kısmı, yukarı kale denilen bölüm sulardan kurtuluyor. Burada da bazı mağaralar bulunuyor. Ancak bölgenin toprak yapısı nedeniyle bu bölüm de artan nem yüzünden birkaç yıl içinde çözülecek. 15 gün önce içinde 12 mağara bulunan kaya kitlesi koparak parçalandı. Hasankeyf İlçesi'ndeki tarihi eserlerin taşınıp taşınmayacağına, ne kadarının taşınacağına ise eylül ayında karar verilecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, amaçlarının Hasankeyf'i sonraki nesillere taşımak olduğunu söyledi. Ilısu Barajı'nın 50 yıllık bir proje olduğunu belirten Güler, şöyle dedi: "Hasankeyf'in kalıntılarının taşınması çalışmaları sürmektedir. 25 milyon Euro ayrılmıştır, 53 milyon dolar da ayrıca ayrılacaktır. Daha önceden Hasankeyf orada yıllardır dururken hiç kılını kıpırdatmayanlar şimdi 'baraj yapacağız' dediğimiz zaman Hasankeyf'i hatırlar oldular. Gerekirse daha fazla para da ayırabiliriz. Bizim için hem teknik hem ekonomik hem de kültürel kalkınma bir bütündür." Hürriyet, Haber: Ferit Aslan - Muzaffer Duru, 18.08.2006 |
||||||
HASANKEYF DİYE BİR ŞEY YOK ŞU ANDA Muharrem Doğan'ın, Hasankeyf'te Ilısu Barajının su seviyesinin 510 metreden 479 metreye düşürülmesi önerisini, kazı başkanı Prof.Dr. Abdülselam Uluçam da olumlu karşıladı. Uluçam, bu seviyede bir düşüşün Hasankeyf'i önemli bir ölçüde kurtaracağını kaydetti. DSİ yetkilileriyle bu konu üzerinde defalarca konuştuğunu belirten Uluçam, "Su seviyesindeki bir metrelik bir düşüşün bile önemli ölçüde enerji kaybına uğratacağı" yanıtını aldığını belirterek şunları söyledi: "Sayın vekilin görüşü Hasankeyfi kurtarmak için sunulan alternatiflerden biri olarak görülebilir; ama öyle bir düşüşte barajı hiç yapmamak gibi bir durum da oluşabilir. Gerekli olanaklar sağlanırsa taşınması da imkansız değil. Hasankeyf için Türkiye'deki bütün kazılara ayrılan ödeneğin toplamı sağlandığını belirtebilirim. Şu anda zaten Hasankeyf diye bir şey yok. Ortaçağ yerleşim alanının üzerine gecekondular yapılmış. Baraj olsun olmasın tartışması yapılıyor, kent zaten yok olmuş gibi. Şehir gecekonduların altında diyebiliriz. Bizim kurtaracağımız açıkta kalan bir kaç minareden ibaret. Mağaralar var, onlar da büyük bir ihtimalle su seviyesinden yukarıda kalacak." Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 16.08.2006 |
|||||||
DESTEKLİYORUZ BARAJIN SU SEVİYESİ DÜŞSÜN Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen de, Anavatan Partisi Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın önerisine destek verdi. Hasankeyf'in kurtarılması için barajın su seviyesinin aşağıya çekilmesi görüşünü savunuyor. Başkan Kusen, Batman Çağdaş adlı yerel gazetede yayınlanan açıklamasında, "Biz Ilısu Barajı'na değil, Hasankeyf'in yok olmasına karşıyız" dedi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ilısu baraj projesini bu haliyle dayatan DSİ Genel Müdürlüğü ve Nurol firmasına göre, Hasankeyf'in yüzde 80'i barajdan etkilenmeyecek. Yüzde 20'si ise barajdan etkilenecekmiş. Böyle bir saptama kesinlikle söz konusu değil. Onların dediği gibi projede değişiklik yapılsaydı, bu kadar tepkimiz hiç olur muydu? Kim ne derse desin, Nurol firması ile DSİ Genel Müdürlüğü, bu projede Başbakan'ı yanılttı. Birileri nedense projeyi tam anlamıyla anlatamadı. Başbakan, bilmeden bu projeyi savunuyor. Alternatif projeler arasında en mantıklısı olanı, 520 metrelik su kodunun 35 metre aşağıya çekilmesi. Bu mantıklı proje bile DSİ ve Nurol firmasını rahatsız ediyor. Bu projede basit bir değişiklik bile antik kenti kurtaracak. Yılda 3.8 milyar kilowatsaat enerji yerine 3.2 milyar kilowatsaat enerji projesi, nedense onların işine gelmiyor. Eğer bu değişiklik yapılırsa, işte o zaman belki de baraj karşıtlarında bu nedenli tepkiler olmaz." Hürriyet, 16.08.2006 |
![]() |
||||||
31 METRE KURTARIR Enerji Bakanı Güler'in yanıtlaması istemiyle bir önerge veren ANAP Mardin Milletvekili Doğan, Ilısu Barajı'nın kodunun 510 metre yerine 479 metre yapılması durumunda Hasankeyf'in sular altında kalmayacağını öne sürdü. Doğan, "Yılda 300 milyon dolar yerine 260 milyon dolar kazanalım ama Hasankeyf kurtulsun" dedi. ANAP Mardin Milletvekili Muharrem Doğan, Ilısu Barajı'nın kodunun 510 metre yerine 479 metre yapılması durumunda, yılda 40 milyon dolarlık enerji üretimi azalması olurken, Hasankeyf'in sular altında kalmayacağını öne sürdü. Doğan, Enerji Bakanı Hilmi Güler'in yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu önergede, "12 bin yıllık tarih ve insanlık kültürünün yok olmasına neden olan yıllık 40 milyon dolarlık enerji geliri midir" sorusunu yöneltti. Projeyi desteklediğini belirten Doğan, buna karşın Hasankeyf konusunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti: "Ilısu Barajı'nın kodu 510 metreden 479 metreye düşürülürse, Hasankeyf tamamen kurtulacaktır. Ancak yılda sağlanacak enerji miktarı 3 milyar 833 milyon kwh'den, 3 milyar 200 milyon kwh'ye düşmüş olacaktır. Parasal olarak yılda, 300 milyon yerine 260 milyon dolar gelir sağlanacaktır. 40 milyon dolarlık açığın da, turizm ve sular altında kalacak 35 köyün verimli tarım arazilerinden elde edilecek gelirlerle telafisi mümkündür." Taşıma işlemine ayrılacak 25 milyon Euro ile 35 köyün verimli tarım arazilerinin kamulaştırması için ödenecek paranın karşılaştırmasının yapılıp yapılmadığını soran Doğan, Ilısu Barajı yapımında 1958 yılında hazırlanan projenin kullanıldığını öne sürerek, şu soruyu yöneltti: "1958 yılında teknolojik koşullarda yapılan Ilısu projesinde ısrar ederek, 12 bin yıllık tarih ve insanlık kültürünün yok olmasına neden olan, yıllık 40 milyon dolarlık enerji geliri midir? Birkaç kez 'Hasankeyf'i sular altında bırakmayacağız' sözünü veren sayın Başbakan, sözünü yerine getirerek, hem Ilısu Barajı'nı yapacak hem de Hasankeyf'i kurtaracak Ilısu Barajı revize projesini yapacak mısınız? Bugünkü teknoloji ile Hasankeyf sular altında kalmaktan kurtarılamaz mı? Eski proje üzerindeki ısrarınızın nedeni nedir?" Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'nin 18-19 Şubat 2006 tarihleri arasında Diyarbakır'da düzenlediği sempozyum sonrasında yayınlanan deklarasyonda baraj projesinde değişiklik önerisi de yer almıştı. "Hasankeyf deklarasyonu"nda yer alan önerilerden bazıları şunlardı: Barajın yer seçimi ile ilgili değerlendirmeler kamuoyuna açıklanmalı, üzeride çalışılan 10 yer seçeneğinden 9'unun neden dışlandığı tartışılmalıdır. Söz konusu on seçenek her türlü olasılık göz önüne alınarak yeniden tartışılmalı; kamuoyu, baraj yerinin belirlenmesinde rol oynayan esas faktörün yüklenici konsorsiyumun finansal çıkarı değil halkın çıkarları olduğu konusunda ikna edilmelidir. Ilısu Barajı, GAP barajları içinde en pahalı olanıdır. Ilısu Barajı'nın Hasankeyf'i yok etmeyecek boyutta yapılmasının ekonomik fizibiliteyi nasıl etkileyeceği kamuoyu önünde tartışılmalıdır. Akademisyenlere ve mühendislere göre, böyle bir değişiklik hem Hasankeyf'i kurtaracak ve hem de projenin fizibilitesini iyileştirecektir. Hasankeyf'in tarihsel değer taşıyan yapılarının bir başka alana taşınması hem bu binaların yapım malzemelerinin özellikleri hem de bu alanda sürdürülmekte olan kazıların ancak 40-50 yıl sonra tamamlanabilecek olması dolayısıyla olanaklı değildir. Taşınma adına yapılacak sınırlı kapsamlı projeler bir kandırmacadan ibaret olacaktır. Taşınma stratejisi tümüyle ve kesin olarak terk edilmelidir. Hürriyet, 16.08.2006 |
|||||||
Son Haber ve bir Öneri... | |||||||
"İNDİRME MİNDİRME YOK, ZATEN HASANKEYF DE YOK" Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Anavatan Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın Hasankeyf'in kurtulması için Ilısu Barajı'nın su kodunun düşürülmesi önerisine, "Böyle indirme mindirme yok. Biz bu kararı verdik, inşallah altı yedi yıl sonra orası çok güzel bir bölge olacak" sözleriyle yanıt verdi. Koç, Yunanistan'ın Midilli Adası'na yaptığı feribot yolculuğu sırasında Hasankeyf başta olmak üzere gündemdeki bazı konular hakkında gazetecilere şu değerlendirmelerde bulundu: "Hasankeyf benim ihtisas alanımdır. Zaten Hasankeyf yok, bitmiş, tarihten silinmiş. Hiç baraj yapmasan bile 15-20 tane tarihi kalıntı var. Efes gibi bazı yerlerde kaz kaz şehir çıkıyor ama burada öyle bir şey yok. Şehirde, taş teknolojisi olmadığı için şehri bulmamızın imkanı yok. Tuzla buz olmuş. Biz kalan birkaç parça eserin tek tek taşlarını restorasyon ve renevasyon yaparak taşıyacağız. 50 milyon dolar ayırdık. Türkiye Cumhuriyeti hiçbir şeye bu kadar rakam ayırmadı. Kod düşmesi maliyet hesabıdır. Onu düşünebilirsiniz; ama onu düşünecek ben değilim. Biz bu barajı yapmak mecburiyetindeyiz. Böyle indirme mindirme yok. Biz bu kararı verdik, inşallah altı yedi yıl sonra da orası çok güzel bir bölge olacak. Hasankeyf'in keyfini kaçırmayacağız ve turizme, ekonomiye açacağız. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 20.08.2006 |
|||||||
ÖNERİ: Sayın TAY Haber izleyicisi! 20 Ağustos 2006 tarihinde, Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan yukarıdaki bu haberle, Hasankeyf dosyasını kapatıyoruz. TAY Haber olarak size önerimiz, Hasankeyf ile ilgili diğer her şeyi bir yana bırakıp, sadece bu haberin tümünü seçip kopyalayarak, bir metin dosyası halinde bilgisayarlarınızda özenle saklamanız. Çünkü, yakın bir zamanda, bu haberde sarfedilen sözler, 7 milyon yıllık insanlık tarihine, kültür varlıklarına, ülkemizdeki tarihi değerlere, kısacası geçmişe ve dolayısıyla geleceğe sahip çıkan tüm insanların çoook ama çok işine yarayacak... Saygılarımızla. |
|||||||
|
|||||||
|
|||||||
|
|||||||
![]() |
|||||||
|
|
|||||||
RÖNTGEN, ARŞİMED'İN SIRLARINI AÇIĞA ÇIKARTIYOR Bugüne kadar orijinal yazıların üzerine tekrar yapılan resimler ya da yazılan yazılar, altta bulunan orijinallere ulaşılmasına engel teşkil ediyordu. Bugün artık X ışınlı floresan denilen ve malzemeye zarar vermeyen bir teknik sayesinde araştırmacılar üstteki malzemenin altını görebilmekteler. Keçi derisinden imal edilmiş bu parşömen, Arşimed'in, modern matematiğin doğuşu kabul edilen çalışmalarına ait en önemli detayları barındırıyor. Yazılar “Yüzen Cisimler Hakkında”nın bilinen yegane Yunanca versiyonunu, “Mekanik Teoremlerin Metodları” ile “Stomachion”un bilinen en eski kopyalarını içeriyor. ![]() Baltimore Walters Sanat Müzesi elyazmaları ve ender eserler kuratörü ve bu projenin yöneticisi Will Noel “Arşimed, kendinden önce yaşamış herkesten farklıydı” diyor ve onu Batı medeniyetinin en önemli simalarından birisi olarak tanımlıyor. Arşimed'in yazılarını açığa çıkartmak, bu projede çalışan ekip için olağanüstü bir uğraş demek. Orijinal yazılar parşömenin üzerine 10. yüzyılda ismi bilinmeyen bir yazar tarafından kaleme alınmış. Üçyüz yıl sonra Kudüs'de Johannes Myronas isimli bir keşiş, bir palimpsest yaratmak üzere parşömenleri tekrar kullanmış. “Palimpsest” bir kağıtta yazılı veya çizili olan orijinal malzemeyi, parşömeni yeniden kullanabilmek için ortadan kaldırmak demek. Bir kitap hazırlamak için keşiş, parşömenleri ortadan kesip yan çevirerek kullanmış. Hazırladığı bu kitap için Myronas, Arşimed'in yazılarının bulunduğu parşömenlerle de yetinmeyerek 4. yüzyıl hatibi Hyperides'in ve başka filozofların eserlerinin bulunduğu diğer parşömenlere de aynı işlemi uygulamış. Will Noel, palimpsesti “Dünyanın sekizinci harikası” olarak yorumlamakta ve “Antik dünyadan üç ayrı orijinal eseri tek bir kitapta palimpsest olarak bulamazsınız. Bu şimdiye dek duyulmadı” demekte. Keşişler, yeniden kullanılan tüm bu sayfaları Yunan Ortodoks duaları ile doldurmuşlar. Daha sonra, 20. yüzyılda birtakım sahtekarlar da, eserin değerini arttırmak için, kitaba altın yaldızlı dini resimler ilave etmişler. Sonuç, 10. yüzyılda kullanılan mürekkebin çok hafif izi dışında, orijinal malzemenin tamamen yok olması.
Daha önceden palimpsestler değişik optik ve dijital görüntüleme teknikleri ile incelenir fakat orijinal yazının büyük bir kısmı sonradan yapılan boya ve lekelerin ardında gizli kalırdı. Artık X ışınlı floresan tekniği ile araştırmacılar altta bulunan yazıların tüm detaylarına ulaşabiliyorlar. Bu teknikte röntgen ışınları “sinkrotron” denilen bir parçacık hızlandırıcının içinden geçirilerek bir anlamda çok güçlü bir “sinkrotron” ışığı elde ediliyor. Sonuçta bu ışık elektromanyetik spektrumun büyük bir kısmını ve röntgen ışınlarını da kapsayan çok güçlü bir ışın demeti haline geliyor. Burada söz konusu olan röntgen ışınları tıpta kullanılandan nerede ise bir milyon defa daha güçlü. Bu ışık demeti ise araştırmacıların, söz konusu nesnelerin içine moleküler ve atomik parçacık seviyesinde bakabilmesini mümkün kılıyor. Arşimed'in yazıları gibi eski metinleri yazmak için kullanılan mürekkeplerin demir içermesi dolayısıyla bu sistem çok kullanışlı. Güçlü röntgen ışınları demir atomuna çarptıkları zaman parlamaya başlıyor ve alttaki yazıyı okunur hale getiriyorlar. Parıldayan bu harfler ise bir bilgisayar ekranına yansıtılıyor ve 800 yıllık bir aradan sonra ilk defa bu orijinal metni görünür hale getiriyor. Will Noel, “Bu MÖ 3. yüzyıldan bir faks almak gibi” diyor. Her bir sayfanın bu ışın demeti ile taranması yaklaşık 12 saat sürüyor. Ekip 7 Ağutos tarihine kadar 12 ila 14 sayfa arasında bir tarama yapmayı planlıyor. Eserin içinde şu ana dek okunan arşimed yazıları ise şunlar: Düzlemlerin Dengesi, Spiral Çizgilerle İlgili Teorem, Dairenin Ölçümü, Küre ve Silindir, Yüzen Cisimler Hakkında Mekanik Teoremlerin Metodları ve Stomachion. BBC News, Haber: Jonathan Fildes, Der.: Ali Yamaç, 02.08.2006 |
|||||||
ZEUS MAĞARASI YOĞUN İLGİ GÖRÜYOR Söke sınırlarında bulunan Dilek Yarımadası Milli Parkı girişindeki Zeus Mağarası, yerli ve yabancı turistlerden ilgi görüyor. Güzelçamlı Belediye Başkanı Bayram Bayaözlü, yaptığı açıklamada, Ege Bölgesi'nin olduğu kadar Türkiye'nin önemli turizm köşelerinden Zeus Mağarası'na, turistlerin ilgisinin son zamanlarda arttığını söyledi. Milli Park girişindeki Zeus Mağarası'nın yolunun belediyece yapılmasının ardından, beldeye günübirlik gelen ziyaretçilerin sayısının yüzde 50 arttığını bildiren Bayaözlü, şöyle konuştu: ''Tuzlu deniz suyuyla tatlı kaynak suyunun karışımından oluşan suyla kaplı mağarada, derinlik 5-20 metre arasında değişiyor. Burada isteyenler, buz gibi mağara suyunda yüzerek serinliyor. Mitolojiye göre, tanrılar tanrısı ve gök tanrısı Zeus'un dinlenip yıkandığı mağara olarak bilinen Zeus Mağarası'nda, çok az oluşan özel çamurun sürülmesiyle vücudun güzelleştiği de iddia ediliyor.'' Beldeye gelen yerli ve yabancı turistlerin Zeus Mağarası'nı görmeden gitmediklerini belirten Bayaözlü, ''Mitolojik öyküsüyle de ilgi çeken mağaramızı, soğuk suda serinlemek isteyenler tercih ediyor'' dedi. Aydın Denge, 05.08.2006 |
|||||||
HASANKEYF'E KAZMA 12 bin yıllık antik kent Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı'nın temeli bugün Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından atılıyor. Erdoğan, temel atma töreni için Mardin'in Ilısu Köyü'ne giderken, projeye tepki gösteren Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi üyeleri ile çevreciler de protesto gösterilerine hazırlanıyor. Erdoğan, yükselen protestolara, "Biz bölgenin refahı için çabalarken, bazıları da baraj aleyhine gösteriler yapıyor" tepkisini gösterdi. Erdoğan, İKÖ zirvesi için gittiği Malezya'dan dönerken uçakta, baraj bitene kadar Hasankeyf'in taşınacağını, 6 yıl sürecek bu projenin 1 milyar 250 milyon dolara mal olacağını söyledi. DSİ tarafından çalışmaları 52 yıl önce başlatılan Suriye sınırına 45 kilometre mesafedeki bu proje tamamlandığında, gövde hacmiyle Türkiye'nin en büyük ikinci, kurulu gücüyle de 4'üncü büyük barajı olacak. 2013 yılında tamamlanması öngörülen baraj, yılda 3.8 milyar kwh elektrik üreterek ekonomiye yılda 300 milyon dolar katma değer sağlayıp, 120 bin hektar alanın sulanmasını sağlayacak Cizre Barajı'nın yapılmasına da olanak sağlayacak. DSİ'ye göre, Hasankeyf'in yüzde 80'i, baraj suları altında kalmayacak. Yukarı Şehir'de bulunan onlarca mezar, türbe, höyük, eski kalıntılar ve 4 bin 200 mağara ev baraj gölünden etkilenmeyecek. Bölge, 'Arkeolojik Park ve Açık Hava Müzesi' olarak düzenlenecek. Baraj gölünden etkilenen Aşağı Şehir ve Karşı Şehir Alanı'daki El Rızk Camii, Koç Camii, Sultan Süleyman Camii, Kızlar Camii, Küçük Cami, Zeynel Bey Türbesi, İmam Abdullah Zaviyesi, Artuklu Köprüsü gibi kültürel varlıklar ise Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı'na taşınacak. Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi ise kentin bir kez sular altında kalması halinde bir daha kurtarılmasının mümkün olamayacağını savunuyor. Girişim, su düzeyinin alçalıp yükselmesinin, kaya oluşumundaki karbonat kırıntıları ile çimentoyu kolayca çözeceğini bildirdi. Hasankeyf ve barajdan etkilenecek diğer 208 Sit alanı hakkında alınmış herhangi bir tescil kaldırma kararı ve inşaat izni bulunmadığına dikkat çeken Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi, konunun UNESCO, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Avrupa Tarihi Miras Koruma Örgütleri Federasyonu'nun gündemine taşınacağını açıkladı. Hürriyet, Haber: Turan Yılmaz, 05.08.2006 |
![]() |
||||||
“PAMUKKALE'Yİ ÜLKE MESELESİ YAPACAĞIZ” “Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, sürpriz bir kararla, Pamukkale ören yeri gelirlerini keserek Beyaz Cennet'in korunması projesini sekteye uğrattı. Dünya Kültür Mirasları listesinde yer alan Pamukkale, yıllık 7.8 milyon YTL'nin ören yeri geliri kesilirse, gözümüzün önünde yok olacak. Böyle bir durumu görmezlikten gelmemiz, Beyaz Cennet'in ölmesini seyretmemiz mümkün değil. Bakan Koç'un bu konuda geri adım atmasını istiyoruz ve bekliyoruz. Elbette biz de kararlıyız. Pamukkale'yi ülke meselesi yapar, Denizli'nin hakkının verilmesi için mücadele ederiz.” Denizli İl Genel Meclisi'nin AKP, CHP ve DYP'li 53 üyesi, bu konuda kararlılığını "Direniş mektubu" hazırlayarak açıkça ortaya koydu. Taslak halindeki mektupta Pamukkale ören yeri gelirlerinin Denizli'de kalması gerektiğini özellikle vurgulayan üyeler, direniş mektubunu tüm illere göndererek destek isteyecek. Denizli İl Genel Meclisi üyeleri, bu çabanın Bakan'ı kararından vazgeçirmeye yetmemesi halinde, yürüyüş yapacak. O da işe yaramazsa, açlık grevine gidecek. İl Genel Meclisi, hazırlanacak "Direniş mektubu' adı verilen tavsiye mektubunu, 80 kentin İl Genel Meclisine gönderecek. Aynı mektuptan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulu üyeleri, TBMM Başkanlığı, siyasi parti liderlerine de ulaştırılacak. Denizli İl Genel Meclisi üyeleri, Eylül ayında TBMM'nin açılmasından itibaren, Pamukkale'nin ören yeri gelirinin Denizli'ye kalması için gelişmelere göre, her tür eylemi yapacaklarını söylediler. Denizli İl Genel Meclisi AKP Grup Başkanı Osman Yüceliş, "Ören yeri geliri Denizli'nin hakkıdır. Denizli'de kalacaktır" diye konuştu. Geçtiğimiz çarşamba günü toplanan Denizli İl Genel Meclisi, Ağustos ayı toplantılarının en önemli gündem maddesini Turizm Bakanı Atilla Koç'un 1989'dan beri Denizli'de kalan Pamukkale ören yeri gelirinin kesilmesi maddesi oluşturdu. Dünkü ikinci toplantıda da yine Pamukkale ve ören yeri gelirleri gündemin ana maddesini oluşturdu. Denizli İl Genel Meclisi üyeleri, ören yeri gelirlerinin kentte kalması için ortak mücadele kararı aldı. AKP Grup Başkanı Osman Yüceliş, CHP Grup Başkanı Abdullah Şavklı, DYP Grup Başkanı Abdi Baklan ile MHP'li Meclis Üyesi Abdil Çoban'ın imzasını taşıyan tavsiye mektubu da oybirliğiyle kabul edildi. Denizli İl Genel Meclisi'ndeki bu büyük koalisyonla oluşan güce, tüm Denizli, hatta Ege Bölgesi destek verecek. Yeni Asır, 05.08.2006 |
|||||||
TARİHİ DOKUYA İHANET EDİLİYOR Konya'da Karatay Belediyesi'nin Mevlana Türbesi yanında yapımına başladığı bina inşaatı tarihi dokuya uymaması ve kaldırıma tecavüz etmesi nedeniyle uzmanlar ve vatandaşlardan tepki topladı. Şehir Plancıları Odası Konya Şubesi Başkanı Mustafa Dolular, yapının kentin tarihi ve kültürel dokusu ile uyumsuz olduğunu vurgulayarak, “İnşaat Büyükşehir Belediyesi'nin Mevlana Türbesi ve Kültür Merkezi etrafında yapmayı planladığı Kentsel Dönüşüm Projesi'ne tamamen aykırı” dedi. Tarihi dokuya sahip çıkması gereken Karatay Belediyesi'nin Mevlana Türbesi'nin dibinde hiç hoş olmayan bir bina inşaat etmesinin yanlış olduğunu dile getiren Dolular, uygulamanın yasal fakat yanlış olduğunu söyledi. Dolular, belediyenin geç kalmadan yanlışından dönmesi gerektiğini ifade etti. Karatay Belediyesi İmar İşleri Müdürü Aybars Yıldırım ise inşaat için Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin aldıklarını belirterek, inşaatın yasalara uygun olduğunu söyledi. Mustafa Dolular, Karatay Belediyesi tarafından Mevlana Türbesi'nin yanında yapılan inşaatın şehrin tarihi dokusu ile uyuşmadığını belirterek, yanlıştan dönülmesini önerdi Karatay Belediyesi tarafından Mevlana Gülbahçe yakınındaki tarihi dokuya zarar verdiği ve kaldırıma tecavüz ettiği iddia edilen Mevlana Civarı Koruma ve Geliştirme Proje İnşaatı Uygulama İşi' adlı inşaat vatandaşların ve uzmanların tepkisini çekiyor. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Şehir Plancıları Odası Konya Şubesi Başkanı Mustafa Dolular, inşaat çalışmalarının tamamen yasal olduğunu belirterek, “Evet yasal fakat belediyenin anıtlar kuruluna ve imar müdürlüğüne kabul ettirdiği karar 1992 yılında kabul edilen bir plan. 1992 yılında ne Mevlana Kültür Merkezi vardı ne de kentsel dönüşüm planı vardı” dedi. İnşaatın tarihi dokuya ve çevreye büyük zarar vereceğini açıklayan Dolular, aynı zamanda kaldırımı 60- 70 santim ihlal ettiğini söyledi. Dolular, Büyükşehir Belediyesi'nin Mevlana Türbesi ve Mevlana Kültür Merkezi arasında Kentsel Dönüşüm Projesi hazırladığını belirterek, “Bu proje ile Mevlana Türbesi civarında şehrin tarihi dokusuna uygun binalar yapılması planlanırken Karatay Belediyesi bu projeyi baltalayacak şekilde yola çıkan ve tarihi doku ile hiç alakası olmayan bir binanın inşaatına başladı. Tarihi ve kültürel dokuyu koruması gereken belediye böyle bir çalışma ile şehrin tarihi dokusuna zarar verecek” diye konuştu. Karatay Belediyesi'nin yol yakınken binanın yapımından vazgeçmesi gerektiğini savunan Dolular, binanın bu şekilde tamamlanması halinde geri dönüşün Anıtlar Kurulu tarafından engelleneceğini dile getirdi. Karatay Belediyesi İmar İşleri Müdürü Aybars Yıldırım ise konuyla ilgili, inşaat için Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin aldıklarını belirterek, eski binaları yenilemeye çalıştıklarını savundu. İnşaatın imara aykırı olmadığını dile getiren Yıldırım, kullanılamayacak hale gelerek yıkılma tehlikesi taşıyan binaların yerine yeni bir bina yapacaklarını vurguladı. Yıldırım, binaların yeri ile ilgili değişiklik yapmaya yetkilerinin olmadığını söyleyerek, inşaatın Eylül ayının ilk haftasında teslim edilmek üzere müteahhit firma tarafından yapıldığını söyledi. Merhaba Gazetesi, Haber: Mehmet Gülüm, 05.08.2006 |
|||||||
ASMAZ (YEŞİLYURT) TARİHİ DOKUSU İLGİ BEKLİYOR Niğde'nin Altunhisar İlçesi Yeşilyurt Kasabası'nda tarihi eserler görenleri hayret ve ilgi içinde bırakırken bakımsızlık ve onarım görmemesi nedeni ile yıkılmaları üzüntü yaratıyor. İlk kez 1975 yılında Ömer Fethi Gürer tarafından haber yapılarak gündeme taşınan bölgedeki en eski yapılardan sayılan ve Roma Kilisesi olarak tanımlanan yapının günümüzde büyük ölçüde harap edilmesinin yanısıra, ilk kez 1975 yılında açığa çıkan Rahibeler Evi'nin fresklerinin de tamamına yakınının kazınarak yok edildiği tespit edildi. ![]() Niğde Merkez'e bağlı Yeşilburç Kasabası ile adı karıştırılan ancak tarihi doku olarak daha öncesinde oluştuğu bilinen, eski adı Asmaz günümüzdeki adı Yeşilyurt olan kasaba, Bergama Krallığı bölgesinde adına rastlanan Antigu (Altunhisar) İlçesi ile içiçe sayılacak mesafede yer almaktadır. Doğası da tarihi kadar görülmeye değer olan Yeşilyurt (Asmaz) vadisi, Ihlara Kasabası'nın görünümünü andıran zenginliğe sahiptir. Kasabada vadiye bakan çok sayıda kaya oyma mağara vardır. Bu kaya oyma mağaralardan biri olan taş değirmeninde bulunan tarihi taşın Müzeye alınarak korunması gerekmektedir. Yöre halkı, Hellenistik dönemde askeri ve sivil yerleşim açısından önemli bir bölge olan Hasan Dağı'nın eteklerinde bulunan tarihi kaleye define avcılarının kapısını bulmalarına rağmen kum dolu olması nedeni ile içine girilemediğini söylemektedir. ![]() Yeşilyurt Kasabası'nda Keşlik bölgesinde de yapılan kazılarda önemli bulgulara erilmiştir. Roma ve Bizans dönemine ait yerleşim yeri olan bölgede manastır ve kilise kalıntıları, kaya oyma mağara evler ile görkemli tarihi bir doku bulunmaktadır. Yeşilyurt Kasabası'ndan Cengiz Yılmaz, kilisenin çok eski tarihlere ait olduğunu ve bölgeye az da olsa gelen turistlerin kilise, rahibe evi ve kaya oyma mağaraları gezdiklerini ayrıca bölgede büyük bir manastırın da olması gerektiğine değinip rahibeler evi yakınında yer altında kalmış böyle bir eserin olması olasılığından söz ettiklerini anlatarak Fransız bir turistin rahibeler evinde yaptığı incelemede Meryem Ana, İsa ve havarilerle ilgili fresklerin olduğunu söylediğini, bölgenin gerçek orta Kapadokya'nın merkezi olarak görülmesi gerektiğini söylediğini belirtmektedir. Yeşilyurt Kasabası'nda vadi mağara oyma evlerin yanında yakın dönemlere kadar halkın hamam olarak kullandığı oyma yapı, taş değirmen yanında üst katlara çıkılan mağaraları ile vadiye bakan güzel bir manzara yer alır. Bu alanda bulunan tarihi Roma Kilisesi ise 1975 yılına oranla adeta delik deşik edilip oyulmuştur. Kasnaklı kilise bölgede bulunan en ilginç kilise kalıntılarındandır, İç dokusu tamamen bozulan ve onarılmaz ise yıkılma aşamasına gelen kilisenin diğer kiliselerden farkı Romalılardan kalan bir örnek olmasıdır. Niğde civarında yeni bir Ihlara olmaya aday bölgede tarihi doku için yapılması gerekenler vardır. Öncelikle Roma Kilisesi ve oyma mağara evlerin gezi için düzenlenmesi zorunludur. TAY Haber, Haz. : Ömer Fethi Gürer, 05.08.2006 |
|||||||
ALTUNHİSAR'DA KORUNMASI İSTENEN ESERLER DE HARAP OLUYOR Niğde'nin Altunhisar İlçesi'nde vatandaşların han olarak bildiği, uzmanların ise kilise olarak tanımladığı yapı, kaçak kazı yapanlar tarafından ciddi şekilde tahrip edilmiştir. 1976 yılında, Belediye Başkanı olan Kemal Dilcan, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne Altunhisar da bir incelemede bulunulması için başvurduğunda yapının bugüne göre daha sağlam durumda olduğu biliniyor. O yıllarda inceleme yapan uzmanlar, Erol Faydalı ve Deniz Ay Altay'ın, 1976 yılında hazırladıkları raporda Altunhisar'da Kınıktepe, Han Önü Köprüsü, köprü yakınındaki Ermeni Kilisesi, kaya sığınakları ve kasabanın 3 km güneybatısındaki Kültepe denilen höyüğün 1710 sayılı yasanın bir maddesinin kapsamına giren eski eser olduğu ve adı geçen eserlerin mahalli tedbirlerle korunması gerektiği bildirilmişti. Daha sonra Müze Müdürü olan Erol Faydalı ile Asistan Deniz Ay Altay, Kınıktepe'de Hellenistik, Roma, Frig dönemlerine, MÖ 1000 yıllarına ait yüzey bulguları olduğunu, höyüğün otla kaplı olması nedeniyle detay araştırma yapılmadığını ve Han Önü Köprüsü'nün de Selçuklulara ait olduğunu sapmışlardır. Raporlarında, Kınıktepe ile Altunhisar arasında bulunan köprünün de 3 kemerli olup ortasından dere aktığına da yer vermişlerdir. Raporda, kemerlerin taştan örüldüğü, üzerinin moloz taşlarla doldurulduğu, köprü kemerlerinin yatık olan ana blok üzerine oturduğu da kaydedilir. Ayrıca, köprünün kemerlerden başka özelliği kalmadığı, kitabesinin bulunmadığı, köprüye tahminen 250 -300 metre mesafede ve han olduğu sanılan yapının Ermeni Kilisesi olduğunun anlaşıldığı da belirtilir. Uzmanlar raporda dikdörtgen planlı ve üç sahanlı olup gözenekli siyah kesme taştan inşaa edilen eserin de korunması gerektiğini ayrıca vurgularlar. ![]() MS 18. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen kilise ile ilgili detaylar da raporda kaydedilir. Ayrıca kaya sığınaklarını da incelerler ve iki katlı, içlerinde nişler bulunan çeşitli ebattaki odacıklara da bakarlar, odacıklardan birinde hac işareti ile bir kilise tespit edilir. Toprakla dolu bu bölüm yanında mağaralar hayvan ağılı olması ve ateş yakılması nedeni ile duvarları isle kaplı olduğu için detaya inilemediği belirtilir. Kültepe'de bulunan baltamsı taşların da İTÇ başlarına ait olabileceği raporda anlatılır. 1976 tarihli rapor bölge için önemli inceleme raporu idi. Eski Başkan Kemal Dilcan, İbrahim Hıra, Vahap Okay gibi isimlerin emeği ve çabası ile bazı eserler saptanmış ve eserlerin korunarak turizme kazandırılması hedeflenmişti. Karaman Camii, Saray Önü, İnciyüz, Kırk Kilise, Celemedin, Kanlı Ceviz, Keçikalesi, Leşkeri Tepesi, Beştepeler, Ören, Kültepe, Han, Kilise, Karaasmaz bölge için önemli inceleme alanları olacak yerlerdi. Anduğu adıyla bilinen Ortaköy ve sonuçta Altunhisar adını alan bölgede tarihi dokudan ayakta kalan Ermeni Kilisesi'ne gittiğimizde günümüze gelen önemli bir tahribat yaşandığını tespit ettik. Kilisede zemin oyulmuş ve sütun başları dahi kırılmaya başlanmıştı. Sütunlu kilise önemli bir eserdi. Ancak geçen sürede yalnız tahribat yapılmış, onarım düşünülmediği gibi korunmamıştı da. Yol üzerine bir tabela konup, belediye tarafından da onarımı sağlanıp turizme kazandırılması sağlanabilirdi. Bir bölümü göçen han ya da kilisenin geleceğe taşınması için mutlaka onarım gerekiyordu. Ayrıca yakında bulunan ve eski doku olduğu sanılan tepe ise çevresinde yeni bahçe alanları oluşturulmuş ve kimi yerlerinde kaçak kazı yapılmıştı. Geçen yıllar Altunhisar'da korumadan çok olanlarında yok olmasına doğru gittiğini yerinde gidip gördük. TAY Haber, Haz. : Ömer Fethi Gürer, 05.08.2006 |
|||||||
İFTİYAN - YEDİ ODALAR Niğde bölgesinde çok sayıda tarihi özelliği bulunan bölge inceleme ve araştırma beklemektedir. Bunlar içinde İftiyan ve Yedi Odalar bölgelerinin ayrı bir önemi vardır. Tyana ile örtüşen bir sürece sahip bölgede kendiliğinden ortaya çıkan Yedi Odalar dışında çok sayıda yer altında yapı bulunduğu tahmin edilmektedir. İftiyan ile ilgili söylentiler define avcılarının bölgeye ilgisini arttırmaktadır. Bölgede 'sarı altın öküz' gömülü olduğu rivayetleri kuşaktan kuşağa ulaşan masallardandır. Yedi Odalar ise geniş bir manastırı andırmaktadır. Yedi odası bulunan yapıda ayrıca duvarlarda oymalar ve şekiller de bulunur. ![]() İftiyan - Yedi Odalar bölgesinde yakın zamanda açığa çıkarılan kaçak kazı sonucunda yeni bulgulara da ulaşıldı. Bölge, Müze Müdürlüğü tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Kaçak kazı ile ilgili görüştüğümüz Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz aracılığıyla alanda yaptığımız incelemede açılan deliğin zayıf bir insanın geçeceği kadar olduğu tespit edildi. Yetkililerin bölgede yaptıkları incelemede içine girmeyi tehlikeli bulmalarına rağmen içeri girebilenlere göre 8 metrelik bir tünel sonrası gelinen geniş alanda 3 ayrı bölüme ayrılıyordu. Bu bölgede bir manastır ya da yerleşim yeri olması olasıdır. Uzmanlar Bizans dönemine ait bu kazı alanlarında define bulunamayacağını, ancak o döneme ait kimi kalıntıların bilinçsizce tahrip edilebileceğini belirtiyorlar. Kaçak kazı ile açığa çıkarılan mekan Yedi Odalar'a 200-300 m uzaklıkta olduğundan bu yapı ile bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Yedi Odalar ve İftiyan'ın tarihi dokusu ile ilgili olarak çeşitli haber ve makaleler ile konuyu gündeme taşımaktayız. Geçen yıllarda bölgede başlatılan taş ocakları ile ilgili tahribat daha saptanmadan bu kez de kaçak kazılar ile bölge yağmalanmaya çalışılmaktadır. Yetkililerin gereken hassasiyet ile konuya sahiplenmesine rağmen uzmanların dediği gibi Niğde'de o kadar çok yer var ki her kaçak kazı alanına görevli dikecek kadar eleman yok. ![]() İftiyan bölgesi 298 sayılı karar ile 21.10.1988 yılında SİT alanı ilan edildi. Bu bölgede bulunan Yediodalar Manastırı ise 14.11.1992 yılında 1378 saylı karar ile korumaya alındı. Ne var ki bölgede taş ocaklarının açılmasına izin verilişi son on yıl içinde oldu. Venedik Üniversitesi'nden emekli öğretim üyesi Prof.Dr. Asım Tanış, Kemerhisar için 2001 yılında gelen Tyana kazı ekibine bölgede inceleme gezisi yaptırarak Tyana ile bölgenin tarihi doku oratklığını da gözler önüne serdi. Yedi Odalar, Tyana olarak tanımlanan alana daha da yüksekten bakan bir noktada olduğu için bölgeye egemen bu yerde mutlaka inceleme ve kazı yapılmasını önermemize rağmen sonuç alamadık. Artık ne yazık ki Yedi Odalar'da kaçak kazılar ile bölge adeta talan edilmiş durumdadır. Prof. Dr. Asım Tanış, İftiyan için “ Belki hiç üzerinde durmadığınız bir ayrıntıyı vereceğim. Araştırmacıları en çok etkileyen, onların kuşkularını gideren, "Eftiyan" (ya da kimisine göre İftiyan) sözcüğüdür. Bu, bugünkü Istanbul sözcüğünün kaynağı, Yunanca, "Eistenpolin" (kente, kente doğru) gibi, "Eftiyan" (Tyana'ya, Tyana'ya doğru) sözcüğü de eski Tyana adının kalıntısıdır. Bunun başka bir ilginç yönü ise bu sözcüğün özellikle, şimdiki Kemerhisar'ın kuzeyi için kullanılmış ve kullanmakta olması. Neden acaba? Bunu ilerdeki araştırmalar belki açıklayabilecek. Sonra özellikle "Eftiyan" sözcüğü, genellikle, "Eftiyan tepeleri" ve "Eftiyan kelerleri" için kullanılır. Bu tepelerin ve kelerlerin önemi neydi? Hıristiyanlık yaygınlaşmaya başladıktan sonra mı böyle bir durum çıktı ortaya? Daha bilinmiyor.” demektedir. Tyana kazıları devam ederken İftiyan'da kaçak kazılar yapılması ve bölgede bilinçsizce tahripatların olması gelecek adına büyük bir değer yumağının yok edilmesidir. İftiyan'da bir an önce bilimsel araştırmalar başlamalıdır. TAY Haber - Ömer Fethi Gürer, 05.08.2006 |
|||||||
OVACIK'TA OSMANLI DÖNEMİNDE YAŞAMIN İZLERİ VAR 1923 yılından önce Osmanlı Devleti döneminde Rumların yaşadığı ve Semendra dedikleri bölgede çok sayıda tarihi yapının yıkık ve bakımsız oluşu dikkat çekmektedir. 1920'lerde Semendra'da Osmanlılar zamanında Rumca konuşan 250 Ortodoks Hırıstiyan aile ile 250 Türk yaşarmış. Mübadeleden sonra kasabada Türkler kalmış, sonra göç ile gelenler de olmuş. Eski evlerinin mimarisi ile dikkati çeken kasabada yerleşim yerinin ortasında bulunan ve bugüne sağlam kalan yapı ise kiliseden çevrilen bir camidir. Çan kulesinin bir bölümü görülen binanın giriş kapısı çan kulesinin yanında iken değiştirilmiş, çevresindeki yüksek duvar kaldırılmış ve eklentiler yapılarak özelliği yok edilmiş. 1774 yılında yapılan binadaki minare eklemesi 1967 yılında gerçekleşmiş. Çan kulesi bir dönem ezan okumak için kullanılsa da köylülerin anlatımına göre yıllar önce emekli olan caminin hocası çan kulesinin kullanımı doğru değil anlayışıyla bir bölümünün yıkılmasına vesile olmuş. Kapı yerini değiştiren de o olmuş. Çan kulesinin çanı ise bölgeden göç sırasında götürülmüş. Minare yapıldıktan sonra çan kulesi devre dışı kaldığı gibi bir bölümü de yıkılmış. Camide görev yapan Tuncer Göksel tarihi değerlerinde korunmasının gerektiği inancıyla köye gelen yabancıların yapıyı gezmelerini sağlıyor. Ancak caminin içi de boyandığı için freskler yok edilmiş, kıble yönünde düzenleme yapılıp iç dokusu da değişime uğratılmış. 6 bölmeli 4 sutunlu iç mekan bugün orijinalinden tamamen farklılaşmıştır. Kilise iken cami olan diğer mekanlara göre burada kilise izlerinin tamamına yakını silinmiş. Dış binası ve çan kulesi kalıntısı dışında özelliği kalmamış. Orta Mahalle olarak tanımlanan yerdeki bu eski kilise, yeni cami olan yapı üç nefli, tonoz örtülü bazilikal planı ise korumakta. Köydeki Rum Okulu ile bir kiliseyi mübadele döneminde Rumlar giderken yıkmışlar. Orta salonlu 8-10 odalı Rum Okulu'nun adının İskalyon olduğu biliniyor. 150 yıl önce köyde Rum Okulu öğretmenleri öğrencilere zaman gelecek rençber tohumu makinada ekecek, kadın kızlar gömleği makinada dikecek diye anlatırlarmış. Bu anlatı dilden dile günümüze değin gelmiş. Orta Asya'dan göç edenlerin yaşadığı Ovacık'ta farklı yerlerde ilginç ayrıntılar dikkat çekiyor. Köyün genelinde kemerli ev mimarisi görülüyor. Köyde yeraltı dehlizleri ve mağaralar ile Beş Azizlerin mezarlarının bulunduğu söylenen yerler Ovacık'ı daha da ilginç kılıyor. TAY Haber - Ömer Fethi Gürer, 05.08.2006 |
![]() ![]() |
||||||
![]() |
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE'DE KAZI ÇALIŞMALARI TAMAMLANDI Erzurum'da, Çifte Minareli Medrese'nin etrafında bulunan hamam, aşevi ve diğer kısımların gün yüzüne çıkarılması için yapılan çalışmalarda sona gelindi. Anadolu'nun zengin tarihi mirasının en önemli ve en büyük eserlerinden biri olan Çifte Minareli Medrese'nin çevresinde başlatılan kazı çalışması, Erzurum Etnografya Müze Müdürlüğü tarafından yürütülüyor. Kazı çalışmalarında İlhanlılar dönemine ait olduğu belirlenen tarihi eserin toprak altında kalan bölümlerinin ortaya çıkarılmasının amaçlandığını ifade eden Erzurum Müze Müdürlüğü yetkilileri, içlerinde arkeologların da bulunduğu 20 kişilik ekiple yapılan kazıda, tarihi mekanın statik durumunun yanı sıra toprak altında kalan hamam, aşevleri ve buna benzer tarihi yapıların ortaya çıkacağına inandıklarını belirtti. Erzurum Gazetesi, 05.08.2006 |
||||||
"ZAMAN VE UZAM İÇİNDE HAYDARPAŞA GARI VE GÖRSEL VE SÖZLÜ TANIKLIK" SERGİSİ Haydarpaşa Gar ve liman alanı Türkiye'de simgesel değere sahip mekânlardan biridir. Toplumsal bellekte Haydarpaşa Garı, Türkiye'nin "simgesel" batısına ulaşma noktası, öte yandan Türkiye'nin Anadolu topraklarındaki kentlerine gidiş noktası olarak işaretlenir. Türkiye'de demiryolu taşımacılığı 2007 yılından itibaren bu "sıfır noktasını" kaybedecektir. Bir yapının öyküsünün, yapıya dokusunu veren yasam öyküleri ile birlikte islenmesi gerekliliğinden yola çıkan Gani Çulha (fotoğraf), Mutlu Binark ve İshak Kocabıyık (sözlü tarih) 27-31 Temmuz 2005 tarihleri arasında Gar binasında gerçekleştirdikleri görsel ve sözlü tanıklık çalışmasında, yapının ve demiryollarının toplumsal hafızadaki yer alışının dillendirilmesine olanak vermeyi amaçladılar. Bu çalışmada, yapının işlevleri, yapısal özellikleri ve simgesel değerinin izleri ortaya çıkartılmaya çalışıldı. Aynı zamanda gündelik rutini içinde Gar ve kullananlar arasındaki ilişki saptanırken, Gar merkezli anlatılan yasam öykülerinde yıllar içinde Türkiye'de meydana gelen ekonomik, politik ve kültürel değişimlerin izleri sürüldü. Beyoğlu, Karşı Sanat Galerisi'nde 17 Ağustos 2006 Perşembe saat 18:00 de açılacak sergi 2 Eylül'e kadar gezilebilir. TAY Haber, 05.08.2006 |
|||||||
MERSİN'DE ÖNEMLİ BULUNTU Mersin'in Mezitli beldesindeki Soli-Pompeipolis antik kentinde, bu yılki kazılarda önemli buluntular ortaya çıktı. Bir kadına ait olduğu belirlenen mühür, Hitit tarihine ışık tutacak. Milattan önce 700 yıllarında Rodoslular tarafından kurulan bir liman kenti Soli, günümüze kadar ayakta kalabilmiş sütunlu caddesi ile dikkat çekiyor. Antik kentte bu yılki kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Belediye ve Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümünce ortaklaşa gerçekleştiriliyor. Kazılarda, Hitit dönemine ait, bulla adı verilen bir mühür bulundu. Bir kadına ait olduğu belirlenen mühür, Hitit döneminde ender rastlanan bir durum. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Remzi Yağcı, mühürle ilgili olarak şunları söyledi: "Bu çok önemli bizim açımızdan. Birde mezarda bu mühür baskısının yanısıra boş bir scarabe de ele geçti. Biliyorsunuz scarabe Mısır kökenli bir mühür formu. Dolayısıyla hem Anadolu'yla hem Mısır'la olan ilişkileri bize anlatıyor" Soli-Pompeipolis antik kentindeki kazılar 15 Ağustos'a kadar devam edecek. Trt/Haber, 04.08.2006 |
![]() |
||||||
![]() |
POMPEİPOLİS ANTİK KENTİ GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde bulunan, uzmanların ve arkeologların Efes Antik Kenti'nin ve Gaziantep Zeugma'nın bir benzeri olarak nitelendirdikleri Pompeiopolis Antik Kenti uluslararası kazı ekibi tarafından gün yüzüne çıkarılacak. Kazı çalışmalarıyla, MÖ 64 yılında Roma İmparatorluğu'nun idaresine geçmesiyle başkent olan Pompeipolis Antik Kenti'nin Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Pontus Rum, Roma ve Bizans dönemindeki medeniyet ve uygarlıklara da ışık tutması bekleniyor. Taşköprü Belediyesi'nin yoğun çabasıyla Bakanlar Kurulu'ndan izni çıkan kazının başkanlığını Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Latife Summerer'in yürütecek. Kazıya aynı zamanda Münih Üniversitesi Arkeoloji Kürsü Başkanı Prof. Dr. Luca Giuliani, Münih Üniversitesi Kültür Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Jens-Uwe Hartmann'ın yanı sıra çok sayıda arkeolog ve kazı elemanı yer alacak. Konuyla ilgili konuşan kazı başkanı Doç. Dr. Latife Summerer de proje uluslararası ve değişik alanlarda uzman olan uluslararası bir ekip ve modern alet ve araştırma yöntemleri ile gerçekleştirilecek olan kazının öncelikli hedefinin; Pompeiopolis Antik Şehri sınırları içerisinde kalan bölgede tarih, arkeoloji, sanat ve mimarlık ve kültür varlığını saptayarak belgelemek ve burada yaşamış insanların kültürlerini aydınlığa çıkarmak olduğunu belirtti. Taşköprü'ye gelen kazı ekibi 04 Ağustos Cuma günü kazı çalışmalarına start verecek. Çalışmaların bu senelik kısmı 37 günlük bir süreyi içermesine rağmen kazı çalışmalarının periyodik olarak 12 yıl devam etmesi bekleniyor. Arkeolojik olarak, Pompeiopolis Antik Kenti'nin yanı sıra Paphlagonialılar zamanında yapılan Kalekapı, Aygır, Direkli Kaya, Bademci ve Hobu Kaya Mezarları, Kızlar Kalesi ve Kılıçkaya Kaya Tüneli gibi tarihi dokuya sahip kalıntılar Taşköprü ilçesinin ne kadar köklü bir tarihe ev sahipliği yaptığının da göstergesi durumunda. Kastamonu Postası, 04.08.2006 |
||||||
TÜRK OCAĞI BİNASI RESTORE EDİLDİ Büyük Önder Atatürk'ün, 27 Ağustos 1925'de İnebolu'da ''Şapka Devrimi'' açıklamasını yaptığı tarihi Türk Ocağı binası restore edildi. Atatürk'ün, ''Bu serpuşun ismi şapkadır'' diyerek, ''Şapka ve Kıyafet Devrimi''ni başlattığı Kastamonu'nun İnebolu İlçesi'ndeki tarihi Türk Ocağı binasının restorasyonunun, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sağlanan ödenekle yapıldığı belirtildi. Türk Ocağı binasının röleve ve restorasyon projeleri, Kastamonu Valisi Mustafa Kara tarafından, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde çizdirildi. Yaklaşık 1 yıl süren ve keşif bedeli 420 bin YTL olan restorasyon için 270 bin YTL harcandı. Geçmişte Halkevi ve Halk Eğitimi Merkezi olarak da kullanılan bina, Kültür Merkezi olarak hizmet verecek. Tarihi binada konferans salonu ve sınıflar bulunuyor. Milli Mücadele yıllarında, İstanbul'dan İnebolu'ya kayıklarla kaçırılan ve kağnılarla cepheye gönderilen cephanenin sevki sırasında çekilmiş fotoğraflar, Atatürk'ün 1925 yılında 3 gün boyunca misafir olduğu ilçede kullandığı eşyalar da binada sergileniyor. Kastamonu Postası, 04.08.2006 |
![]() |
||||||
![]() |
BİZANS MOZAİKLERİ ÇALINDI Bodrum'da Geç Bizans dönemine ait çok sayıda mozaiğin, kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından çalındığı iddia edildi. Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Arkeolog Derya Şahin, çalınan mozaiklerin Geç Bizans dönemine ait taban döşemeli ve kaba işlenmiş mozaikler olduğunu söyledi. Mozaiklerin bölgede yapılmış olan bir kiliseye veya halk yapılarına ait olabileceğini belirten Şahin, "Mozaiklerin MS 6.yüzyıla ait olduğunu düşünüyorum. Mozaiklerin çok fazla maddi değeri olduğunu zannetmiyorum. Myndos kazı ekibi olarak bölgenin korunması konusunda jandarmaya başvuruda bulunmuştuk. Bu bölgenin gerekli izinler alınıp kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra restorasyonunun yapılması gerekiyor. Bölge özel mülkiyete ait olduğu için şu anda kazı çalışması yapamıyoruz" diye konuştu. Geç Bizans dönemine ait mozaikleri, yürüyüş yaparken geçtiğimiz şubat ayında gördüğünü anlatan Dr. Taşkın Atılgan, mozaikleri gördükten sonra hemen jandarmaya haber verdiğini söyledi. Dr. Atılgan, "Geçtiğimiz hafta Gümüşlük'te kazı çalışması yapan ekibe de durumu anlattım. Önceki gün tekrar mozaiklerin olduğu alana geldiğimde eserlerin yerinde olmadığını gördüm" şeklinde konuştu. Haber Ekspres, 04.08.2006 |
||||||
TARİHİ HÜRREM DAYI EVİ TURİZME AÇILDI Karaman Belediyesi, Koçak Dede Mahallesi'nde bulunan 300 yıllık Osmanlı mimarisi Hürrem Dayı Evi'nin restorasyon çalışmalarını tamamlayıp kültür turizmine açtı. Karaman Belediye Başkanı Ali Kantürk, yaptığı açıklamada, yerel yönetimlerin görevlerinin sadece yol, su, kanalizasyondan ibaret olmadığını, sosyal ve kültürel alanlarda da çalışmaların yapılması gerektiğini söyledi. Kültürel emanetleri anlamak ve algılamak, kültürel varlığı benimsemek, kültür değerleri ve zenginlikleri yaşatıcı, yayıcı ve özüne sadık kalarak geliştirici hizmetler sunmayı belediyeciliğin temel görevleri arasında gördüklerini belirten Başkan Kantürk, "300 yıllık Osmanlı mimarisi olan ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi Hürrem Dayı Evi'ni 4 ay gibi bir süre içerisinde, gece gündüz çalışarak, tarihi dokusuna zarar vermeden, tamamen aslına uygun olarak restore ettik. Böyle güzel bir yapıtı tarih ve kültür kenti olan Karamanımız'a kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Geçmişimizden devraldığımız ve yarınlara emanet etmek üzere koruduğumuz tarihimizin en güzel örneklerinden biri olan Hürrem Dayı Evi'ni tamamlanan restorasyon çalışmalarının ardından ziyarete açtık. Sizi eskilere götürecek olan bu nadide evi, tüm halkımız ücretsiz olarak gezebilecektir" diye konuştu. Merhaba Gazetesi, 04.08.2006 |
|||||||
UŞAK MÜZE MÜDÜRÜ MEMURLUKTAN ÇIKARILDI Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen dünyaca ünlü Karun Hazinesi'nin en değerli parçası olan Kanatlı Denizatı Broşu'nun çalınması olayıyla ilgili tutuklanan müze müdürü Kazım Akbıyıkoğlu, memurluktan çıkarıldı. Soruşturmanın sonucunu Uşak Valisi Kayhan Kavas açıkladı. Vali Kavaş, "Yapılan idari soruşturma sonucunda Yüksek Disiplin Kurulu, Uşak Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun memuriyetten çıkartılmasını kararlaştırdı" dedi. Akbıyıkoğlu, 31 Mayıs'ta tutuklanmıştı. Milliyet, 04.08.2006 |
TARİHİ BİNALAR KURTARILACAK Çanakkale Belediyesi, il merkezinde harabe vaziyetteki tarihi binaları kurtarmak için çalışma başlattı. Çanakkale Belediyesi İmar Planlama Müdürlüğü yetkilileri, il merkezinde 100 adet tescilli bina bulunduğunu belirterek, "Sahiplerine binaları restore etmeleri konusunda tebligatta bulunduk. Şu an bu binaların yarısında restorasyon çalışmalarına başlandı. Bazılarında da bu çalışmalar tamamlandı ve binalar çeşitli şekilde kullanılmaya başlandı. Bizler, geri kalan 50 binanın da kurtarılması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu binaların sahipleri 2 yıl içerisinde restore etmezlerse, değiştirilen yeni Belediyeler Kanunu'na göre bu yerleri istimlak ederek gerekli çalışmayı biz başlatacağız. Amacımız, yok olan bu tarihi yapıları kurtarmak" dedi. Burası Çanakkale, 04.08.2006 |
||||||
TROY ATI MAKETİ, TROİA ANTİK KENTİ'NE İLGİYİ ARTTIRDI Başta Japonlar ve Almanlar olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden turistin ziyaret ettiği Troia Antik Kenti, "Troy" filminin ardından Çanakkale'ye getirilen "Troy Atı" sayesinde daha fazla ilgi görüyor. 2 yıl önce tüm dünyada gösterime giren "Troy" filminin ardından Çanakkale'ye getirilerek Morabbin Parkı'na kurulan "Troy Atı", yerli ve yabancı ziyaretçilerin antik kente olan ilgisini artırdı. Önceki yıllarda antik kenti ziyarete gelen turistler, artık il merkezindeki "Troy Atı"nı görmeden Çanakkale'den ayrılmıyor. Çanakkale'ye gelen yerli ve yabancı turistlerin en çok ilgisini çeken ve en fazla gezilen turistik mekan olan Troia Antik Kenti'ni, 2004 yılının ilk 6 ayında 219 bin 358 yerli ve yabancı turist ziyaret ederek, 516 bin 999 YTL gelir bıraktı. "Troy Atı"na ilgi nedeniyle, 2005 yılı ziyaretçi sayısında artış meydana geldi. Geçen yıl Troia Antik Kenti'ni 263 bin 596 kişi ziyaretetti, bu ziyaretlerden 837 bin YTL gelir sağlandı. Bu yılın ilk 6 ayında ise 322 bin 656 yerli ve yabancı turist antik kenti gezerek, yaklaşık 1,2 milyon YTL gelir bıraktı. Haber Ekspres, 04.08.2006 |
|||||||
HÖYÜK GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR Bursa'da Yenişehir İlçesi'ne bağlı Barcın Köyü sınırlarında bulunan 8 bin 400 yıllık höyük gün yüzüne çıkarılıyor. Hollanda Leiden'deki Yakın Doğu Bilimleri Enstitüsü ve onun İstanbul-Beyoğlu'nda bulunan şubesi olan Hollanda Araştırma Enstitüsü'nün, 1987 yılından beri Kuzeybatı Anadolu'da bir dizi arkeolojik kazı gerçekleştirdiği öğrenildi. Kazıları, Enstitü Genel Müdürü Dr. Jacob Roodenberg (uzman arkeolog) ve eşi uzman antropolog Dr. Songül Alpaslan Roodenberg birlikte yürütüyor. Çalışmalarla ilgili bilgi veren Dr. Jacob Roodenberg, bölgedeki ilk çalışmaların 1987 yılında Orhangazi sınırları içinde yer alan Ilıpınar Höyüğü'nde başlatıldığını ve 2002 yılında sona erdiğini belirtti. Roodenberg, aynı proje dahilinde Yenişehir'deki Menteşe Höyüğü'nde 90'lı yılların sonuna doğru 4 yıl süren kurtarma kazıları gerçekleştirildiğini söyledi. Ilıpınar'da 15 yıl devam eden kazılarda, 8 bin yıl önceye dayanan ilk yerleşik çiftçi köyünün kalıntılarının açığa çıkarıldığı, bulunan eserlerin halen İznik Müzesi'nde sergilendiği öğrenildi. Menteşe Höyüğü'nün ise 8 bin 400 yıl önce orta cilalı taş devrinden (neolitik dönem) kalma olduğu, burada yaşayan insanların muhtemelen Orta Anadolu'dan bölgeye göç ettikleri sanılıyor. Üst tabakalarda Bizans dönemine ait mezar kalıntıları ve kemik parçaları açığa çıkarken, insan kemikleri ve mezarlar, Dr. Songül Alpaslan Roodenberg tarafından kazı evi laboratuvarında inceleniyor. İskeletin sahibinin ölüm yaşı, cinsiyeti, boyu, ölüm sebebi, geçirdiği hastalıklar, beslenme ve hayat alışkanlıkları, ölü gömme adetleri tespit edilmeye çalışılıyor. Çalışmaların şu anda 12 kişiden oluşan bilim adamı, teknisyen ve öğrenciler ile işçiler tarafından yürütüldüğü öğrenildi. Bursa Hakimiyet, 04.08.2006 |
![]() |
||||||
4 BİN YILLIK SURLARI YENİDEN İNŞA ETTİLER Hattuşa, MÖ 1650 ile 1200 yılları arasında Anadolu'nun büyük bir bölümüne hakim olan Hititler'in başkenti. Bugün Çorum'un Boğazkale İlçesi sınırları içerisinde yer alıyor. Bir asırı aşkın süredir kazı çalışmalarının yapıldığı şehirde, geçtiğimiz hafta dünya tarihine geçecek bir proje gerçekleşti. Şehrin surlarının yüzde biri, orijinaline yakın olarak JTI sponsorluğunda tekrar inşa edildi. Yapımı yaklaşık üç yıl süren suru ve Anadolu tarihinin en eski uygarlığının kültürel dokusunu görmek isteyenler için Hattuşa'yı kazı başkanı Andreas Schachner ile birlikte dolaştık. "Bin Tanrılı Kent" olarak da bilinen Hattuşa; Venedik, Toledo, Kudüs, Şam, Roma, Kartaca, Lübeck, Versay, Teotihuacan ve Machu Picchu gibi kentlerle beraber UNESCO Kültür Mirası listesinde bulunuyor. ![]() Hattuşa, Boğazkale İlçesi sınırları içerisinde, Ankara'ya 200 kilometre uzaklıkta. Burada ilk kazı çalışmaları 1893'te başladı. Uzun yıllar kazıları Alman Arkeoloji Enstitüsü üstlendi. Arkeolog Dr. Jürgen Seeher, Türk eşi Ayşe Seeher'le birlikte son bir yıla kadar buradaki kazıların başkanlığını yürüten isim oldu. Geçirdiği bir rahatsızlık sonrasında görevini vatandaşı arkeolog Andreas Schachner'e bıraktı. Arkeoloji ekibi, şehri çevreleyen 6.5 kilometrelik Hitit surunun 65 metresini orjinaline yakın bir şekilde tamamen kerpiçten inşa etti. Geçtiğimiz hafta ziyarete açılan surun yapımı, üç yıl sürdü. Projenin tamamlanmasıyla anıtsal kerpiç bir yapı dünyada ilk kez gerçek boyutlarında, yeniden, yerinde ayağa kaldırılmış oldu. Rekonstrüksiyonda tıpkı o dönemdeki gibi taş, kerpiç, tuğla ve ahşap yapı malzemeleri kullanıldı. Seeher, deneysel arkeoloji adına dünya çapında bir ilki gerçekleştirdiklerini söylüyor: "Toprak, su ve saman karıştırarak 64 bin kerpiç ürettik. Bunun için 2 bin 400 ton kerpiç toprağı, 100 ton saman ve bin 500 ton su kullandık. Vinç gibi teknolojik aletleri hiç kullanmadık ve surların ayağa kaldırılması çalışmaları sırasında Hititlerin kullandıkları yöntemlere sadık kaldık." Surların ardından Hattuşa'ın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin 1.5 kilometre kuzeydoğusunda yer alan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı'na gidiyoruz. Tapınakta 90'dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü heykel bulunuyor. Yazılıkaya, "Yeni yıl şenlikleri evi" olarak tanımlanıyor. Hitit kült metinlerine göre, yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar, Hava Tanrısı'nın evinde toplanıyorlar. ![]() Surlarla çevrili şehre giriş, anıtsal kapılarla sağlanıyordu. Bu kapıların en önemlileri Aslanlı, Kral ve Yer Kapı. Aslanlı Kapı, Hattuşa'nın büyük imparatorluk çağına tarihlenen güney surunun iki görkemli yapısından biri. Adını pervaz bloklarına işlenmiş iki aslan heykelinden alıyor. Aslanlarda taş işçiliğinin inceliğini görebilirsiniz. Güneş ışığının uygun olması durumunda, başın hemen sol üstünde hiyeroglifler ortaya çıkıyor. Bu yazılar tümüyle okunamamış. Kral kapının en önemli özelliği, üzerindeki savaşçı kabartması. Zengin bezemeli, kısa bir etek giyiyor. Geniş kemerinde kabzası hilal biçimli, ucu yukarı dönük kısa bir kılıç takılı. Elinde görkemli bir balta, başında sorguçlu bir miğfer var. Bu, Hava Tanrısı Teşub ile Güneş Tanrıçası Hebat'ın oğlu, Büyük kral IV. Tudhaliya'nın koruyucu tanrısı Şarrumma olabilir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı'nın özel bir rolü var. Burada 30 metre yüksekliğinde, 80 metre genişliğinde bir toprak set oluşturulmuş. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alıyor. Tam bu kapının altında, Hattuşa'nın bugün içinden geçilebilen tek gizli yeraltı geçiti var. 71 metre uzunluğunda ve 3 metre yüksekliğindeki geçit, sur dışına çıkıyor. Eski Hitit çağı tahıl deposu, Kızlar Kaya, sarıkale, tapınaklar, suların depolandığı havuzlar ve Sfenksli Kapı şehirde görülebilecek diğer önemli eserler. Hürriyet Cuma, Haber: Umut Erdem, 04.08.2006 |
|||||||
LATİFE HANIM GÖRSE AĞLARDI Gümüşsuyu'ndaki Latife Hanım Köşkü, Mustafa Kemal Atatürk ile Latife Hanım'ın aşklarına, evliliklerine ve ayrılık dönemlerine şahitlik etmiş iki köşkten biriydi. Latife Hanım, Atatürk'ten boşandıktan sonra uzun yıllar bu köşkte yaşadı. İzmir'de Uşakizade Ailesi'ne ait Latife Hanım Köşkü restore edilip müze haline getirilirken Gümüşsuyu'ndaki köşkün yerinde yeller esiyor. Bakımsızlıktan harap olmuş köşk, 1986 yılında Muzaffer Tahmas tarafından satın alındı. Tahmas, Kültür Bakanlığı İstanbul 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvurdu. Kurul tarihi köşkün cephelerinin kayıtlardaki haline uygun yeniden düzenlenmesine onay verdi. Projesi çizilen köşk daha sonra aslına uygun olarak yapılması amacıyla yıkıldı. Bu yıkım Latife Hanım Köşkü'nün de sonu oldu. Eskisine sadık kalınarak yapılmak istenen ahşap köşkün yerine aslı ile ilgisi olmayan betonarme bir bina yükseldi. Binanın inşaatı 'aslına uygun olmadığı' için değil 'binanın sokağa taştığı' gerekçesiyle durduruldu. Aradan 16 yıl geçmesine rağmen köşkün yerine yükselen bina inşaat halinde duruyor. İnşaatın çevresi ve içi de otopark olarak kullanılıyor. İstanbul 1 No'lu Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 18.08.1993 tarih ve 4833 sayılı kararı ile “korunması gerekli kültür varlığı” olarak tescil edildi. Köşkte “Kurul kararı olmadan iş yapılamaz” şerhi bulunuyor. Özel mülk olan köşkün, İzmir'deki ikizi gibi 5366 sayılı kanuna göre kamulaştırılması olanağı varken, restorasyonu için bu da yapılmadı. Projede 4 katlı ahşap yapı olarak görülen köşkün geleceği belirsiz. Akşam, Haber: Bülent Şanlıkan, 04.08.2006 |
|||||||
![]() |
TRALLEİS ÖDENEK VE İLGİ BEKLİYOR Antik kentteki kazı çalışmalarına destek vermek için Aydın Güzelhisar Rotary Kulübü Başkanı İnan Şeker ve bir yıl önce kurulan Tralleis Antik Kenti Tanıtım ve Geliştirme Derneği Başkanı Mehmet Sak ve üyeleri kazı alanında çalışan ekibini ziyaret etti. Birlikte yapılan sabah kahvaltısının ardından kazı çalışma alanları gezilerek, işçi, öğrenci ve akademik personelin koordineli çalışmaları izlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan istenen 100 bin YTL'lik ödeneğin gelmesini beklediklerini belirten Kazı Başkanı Abdullah Yaylalı, “Kazı çalışmalarımızı 20 Ekim tarihine kadar sürdürmeyi planlıyoruz. Bakanlık kazısı olarak başlanılan kazımıza gelen 25 bin YTL'lik ödenek bitti. Kazının düşündüğümüz tarihe kadar isteğimiz tempoda ilerlemesi için ödeneğin gelmesi gerekiyor. Kazı çalışmalarına Aydınlıların da sahip çıkması şart” dedi. Tralleis kazısının maddi ve manevi bakımdan desteklenmesi gerektiğini belirten Mehmet Sak ise, “Dört yıllık bir aradan sonra kazıların yeniden başlamış olması bizleri sevindirdi. Bu kazılar, üniversitemiz var olduğu sürece sürdürülebilir kazılar olarak devam edecek. Kazıların uzun bir aradan sonra başlaması nedeniyle birçok eksik ve ihtiyaç var. Bu eksikleri gidermek amacıyla dernek kurduk. Kendi gücümüz oranında kazı çalışmalarına gerek maddi, gerekse manevi olarak destek veriyoruz. Bunun dışında Güzelhisar Rotary Kulübü yöneticilerimize de verdikleri destekten dolayı teşekkür ediyoruz. Bu maddi ve manevi desteğin artması gerekiyor. Aydınlılar olarak, Aydın'daki sivil toplum örgütleri olarak bu kazıya sahip çıkmadığımız takdirde, kazı çalışmaları istenilen hızlı temposuna erişemez, yine kaybeden Aydın olur. Büyük küçük demeyip herkes kendi gücünce buraya destek olmalı” dedi. Mehmet Sak, Kasım ayında kazının kapanışı ile ilgili kapanış yemeği ve Mayıs ayında da açılışıyla ilgili açılış pikniğini geleneksel hale getirerek dikkatleri Tralleis Antik kentine çekeceğiz” dedi. Güzalhisar Rotary Kulübü Başkanı İnan Şeker ise kazı çalışmalarına 2000 yılından beri desteklerini, bu desteğin yine kendi imkanlarınca devam edeceğini söyledi. Kazı alanındaki çıkartılan eserlerin fotoğraflanması için makine sıkıntısı dile getirildi. Dijital fotoğraf makinesini almak için Dernek Başkanı Sak söz verdi. Bu arada kazı alanındakilerin buzdolabı ve elektrikli fırın ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Fırını almak için de İnan Şeker görev üstlendi. Aydın Denge, 04.08.2006 |
||||||
İZİNLİ “DEFİNE” KAZISI YAPILDI... İzmit'te Bekirpaşa bölgesinde, Yenişehir Mahallesi Turan Caddesi üzerinde büyük bir define kazısı yapılıyor. Ancak bu çalışma yasal izin alınarak başlatıldı ve Müze Müdürlüğü'nün gözetiminde devam ediyor. Yenişehir Mahallesi Turan Caddesi No:130 adresindeki evinin önünde dünden itibaren büyük kazı başlatan Yaşar Çelik, Gürkan Turizm firmasında otobüs şöförü olarak görev yapıyor. Yaşar Çelik, evlerinin arka bahçesinde yıllar önce dedesinin kanalizasyon çukuru açmak istediğini, bu sırada büyük eski taşlarla karşılaştığını söyledi ve olayın öyküsünü şöyle anlattı: "Ailemiz, yıllardır dedemin bu konuda söylediklerinin heyecanını yaşıyor. Bu kazıyı yapmak zahmetli ve masraflı bir iş. İzin almak için neredeyse bir yıl çaba harcadım. Devletten habersiz, kaçak bir iş yapmak istemedim. sonunda izni aldım ve çalışmaya başladık.” ![]() Yaşar Çelik evinin arka bahçesindeki 100 metrekarelik alanda kazı için izin almış. Pekçok şeyini bu iş için sattığını, yaklaşık 15 bin YTL harcadığını söyledi. Kazı, Doğanlı İnşaat firmasından kiralanan dozerle yapılıyor. Müze Müdürlüğü'nden bir uzman ile, emniyet yetkilileri de kazı bölgesinde bulunuyor. Otobüs şöförü Yaşar Çelik, yıllar önce toprak altında taşları gören dedesinin burada define bulunduğuna inandığını, kendilerinin de buna inandıklarını söyledi.Çelik, "Burayı kazıp aramasak, hep aklımızda kalacaktı. Bir şey çıkmasa da en azından bu kuşkudan kurtulmuş olacağız” dedi. Dün sabah başlayan çalışmalarda öğlene kadar 2.5 metre derinliğe inildi. Toprak altından bazı tarihi taşlar çıktı. Kazının 7-8 metre derinliğe kadar devam etmesi bekleniyor. Yasalara göre, bu tür izinli kazılar sırasında toprak altından Roma, Bizans dönemine ait olduğu kanıtlanan tarihi eserler, heykeller bulunursa, bunlara devlet el koyuyor ve yer sahibi haç iddia edemiyor. Eğer altın, para türünden değerler çıkarsa, yer sahibi bunların yüzde 50'sini alıyor, diğer yarısı da devlete kalıyor. ...AMA YİNE BİR ŞEY ÇIKMADI! İzmit Yenişehir Mahallesi Turan Caddesi No:130 adresindeki binanın arka bahçesinde önceki gün başlayan izinli define aramasından sonuç alınamadı. Müze Müdürlüğü yetkilileri gözetiminde yapılan çalışma sırasında evin bahçesinde derin çukur açıldı. Eski dönemlerden kalan bazı taşlar dışında bir şey çıkmadı. Derin çukur kapatıldı ve bölgede define arayışı şimdilik noktalandı. Yaşar Çelik, define konusunda umudunu yitirmediğini söylüyor. Aile tek katlı evini gelecek yıl yıkacak ve müteahhide vererek yerine çok katlı konut yaptıracak. Bu sırada evin bulunduğu alanda da kazı yapılarak define bulunup bulunmadığına bakılacak. Özgür Kocaeli, 3-4.08.2006 |
|||||||
BEKÇİ DOBERMAN CİNNET GETİRİP MÜZEYİ DAĞITTI İngiltere'de günde 24 saat korunmasıyla 'yüzde 100 güvenli' olarak tanınan Oyuncak Ayı Müzesi'nin güvenliğinden sorumlu olan Barney adlı Doberman cinsi köpek aniden cinnet getirerek ayıları parçaladı. Kişisel koleksiyonculardan ödünç alınan ayıların sergilendiği müzeyi koruyan Barney'in zarar verdiği parçalar arasında, Elvis Presley'e ait Mabel adlı, yaklaşık 80 bin dolar değerindeki oyuncak ayı da bulunuyordu. Nöbet sırasında Barney'nin tasmasını çözen güvenlik görevlisi Greg West, Barney'nin 6 senedir burada bulunduğunu ve örnek bir bekçi köpeği olduğunu belirtti. Müzenin müdürü Wookey Hole son derece üzgün olduklarını ve olay hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Barney'nin 15 dakika içinde önüne çıkan her şeyi parçaladığını ve güvenlik görevlisi West tarafından zorla durdurulduğunu açıklandı. Hürriyet, 04.08.2006 |
![]() |
||||||
ALAADDİN CAMİİ BELGESELİ TAMAMLANIYOR Elit Medya'nın yapımını üstlendiği, yönetmenliğini Erdem Biçerler ve Mehmet Ekin'in yaptığı, senaryosu Ruşen Eşref Bayraktar tarafından yazılan, Alaaddin Camii'ni konu alan 'Uyanış' isimli belgesel tamamlanma aşamasında. Akademik danışmanlığını Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Yaşar Erdemir ve İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Gül'ün yapmakta olduğu yaklaşık 9 aylık bir projenin ürünü olan belgesel, Konya Alaaddin Camii'nin tarihten günümüze değişimleriyle ele alıyor. Belgeselin titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu kaydeden senarist Ruşen Eşref Bayraktar, şunları söyledi: Uyanış belgeselinin amacı, bir Selçuklu yadigarı olan Konya Alaaddin Camii'nin tanıtılması, sanat edğeri açısından öneminin tüm dünyaya kavratılması, göz önünde durup da göremediğimiz sırların, değerlerin ön plana çıkarılmasıdır. Adından da anlaşılabileceği üzere bu belgesel tarihin bir sayfasının tekrar açılması, uyutulmaya zorlanan halkın ve tarihi eserlerin Alaaddin Camii başta olmak üzere uyandırılması, hayata kazandırılmasıdır.” Selçuklu sultanlarından 1. Mesud tarafından inşa ettirilmeye başlanan Alaaddin Camii'nin, 1220 yılında Alaaddin Keykubad tarafından tamamlandığını hatırlatan Bayraktar, eserin duvarlarındaki kitabeleriyle önceliğe sahip olurken içindeki gerek kündekari tekniğiyle yapılmış minberi, gerekse çini mihrabıyla eşsiz bir güzelliğe sahip olduğunu dile getirdi. Merhaba Gazetesi, 03.08.2006 |
|||||||
![]() |
ZEUGMA'DA TURİST BEREKETİ Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan eserlerin sergilendiği Gaziantep Arkeoloji Müzesi ziyaretçi akınına uğruyor. Gaziantep'e gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret etmeden şehirden ayrılmadığı Arkeoloji Müzesi'ni 2005 yılının ilk 7 ayında 20 bin kişi ziyaret ederken, bu rakam 2006 yılının ilk 7 ayında 43 bin 395'e çıktı. Yetkililer, hedefin yıl sonuna kadar 100 bin ziyaretçi olduğunu belirtti. Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. Mehmet Önal, müzede teşhir edilen Zeugma Mozaikleri'nin yabancı turistler tarafından büyük ilgi gördüğünü söyledi. "Her gelen turist mutlaka uğruyor" diyen Önal, "Gaziantep olarak mozaiklerimizi çok iyi tanıtıyoruz. Çingene kızın o muhteşem gözleriyle bakışı herkesin ilgi odağı" şeklinde konuştu. Önal, Turizm Bakanlığı'nın yurt dışı reklam tanıtımında Çingene Kız'ı kullandığını belirterek, "Bütün bunlar ziyaretçi sayısında artışa neden oldu. Ayrıca bu yıl içerisinde açmış olduğumuz web sayfasıyla da ilgi çoğaldı. Geçen yıla oranla yüzde 100'lük bir artışın olduğu ziyaretçi sayımız bunun en büyük göstergesi. Hedefin 100 bin ziyaretçi olduğu müzede, bu rakama ulaşacağımızı düşünüyorum" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 03.08.2006 |
||||||
FRİG VADİSİ İÇİN PROJE GETİRİN, DESTEKLEYELİM Afyonkarahisar Valisi Muzaffer Dilek, uzun süredir devam eden Frig Vadisi'ndeki çalışmaların belirli bir noktaya geldiğini, ancak hala yapılması gerekenlerin olduğunu söyledi. Özellikle Ayazi'nde bulunan kaya yerleşimlerini gezmek isteyen ziyaretçilerin faydalanacağı mekanlarla ilgili eksikliğin olduğunu söyleyen Dilek, “Bu konuda her türlü projeye açığız. Bu noktada özellikle İscehisar ve İhsaniye kaymakamlıkları ortak proje hazırlayabilir. Yapılacak projelerde tarihi dokuyla çelişen ve görüntü kirliliğine neden olacak yapılaşma yerine, dokuya uyumlu projeler üretilmelidir” dedi. Daha önce aynı bölgeye yürüyüş yolu ve kaya yerleşim yerine ahşap oturma gurubu yapıldığını söyleyen Dilek, bunların yanında gelen ziyaretçilerin ihtiyaçlarını gidermek amacıyla, gerek gıda gerekse çeşitli ürünlerin satışının yapılacağı bir nokta oluşturulması gerektiğini ifade etti. Afyon Haber, 03.08.2006 |
|||||||
KİTABE DUVAR TAŞI OLDU Adana'nın Karaisalı İlçesi'ne bağlı Etekli Köyü'nde, bahçe duvarındaki bir tarihi taş kitabenin parçası, görenlerin dikkatini çekiyor. Mülk sahibi Durmuş Ali Uğur, Çömelioğlu mahallesindeki bahçeyi taş duvarlarla çevirdiğini, bu sırada bulduğu kitabe parçasını da duvar malzemesi olarak kullandığını ve üzerinde ne yazdığını bilmediğini söyledi. Tarihçi-yazar Cezmi Yurtsever ise kitabe parçasının Roma dönemine ait olduğunun sanıldığını belirterek, yazının bilim adamları tarafından çözülmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye Gazetesi, 03.08.2006 |
VAKIFLAR'DAN CAMİLERE TARİHİ HALI OPERASYONU Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak bir çalışma yaparak, camilerdeki tarihi halıları toplattı. Projede, halılardan yıpranan ve rengi bozulanlar tamir ediliyor. Bu halıların yerine ise camilere yenileri gönderildi. Vakıf yetkilileri, toplanan eserlerin 12 ilde kurulması planlanan müzelerde sergileneceğini söylediler. Şu anda halılar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzelerde korunuyor. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 03.08.2006 |
||||||
RESTORASYON KREDİSİ İÇİN 55 BAŞVURU Tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakım, onarım ve restorasyonu için, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından kullandırılan krediye ilgi arttı. Krediden yararlanmak için 19 Haziran'dan, 28 Temmuz'a kadar verilen süre içerisinde 55 başvuru geldi. Taşınmaz kültür varlıklarına Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte hazırlanan usul ve esaslar çerçevesinde restorasyon kredisi kullandırılması projesi kapsamında, geçen yıl 30 başvuru gelmiş, 17'si kabul edilmişti ve yaklaşık 1,3 milyon YTL'lik kredi tahsis edilmişti. Proje kapsamında, yıllık yüzde 4 faiz ve 10 yıl vadeli olarak 75 bin YTL'ye kadar kredi veriliyor ve kredilerin geri ödenmesinde aylık sabit taksit uygulanıyor. Türkiye Gazetesi, 03.08.2006 |
|||||||
ZEYTİNTAŞ MAĞARASI'NDA ÇEVRE DÜZENLEMESİ DEVAM EDİYOR Antalya'nın Serik İlçesi'nde bulunan Zeytintaş Mağarası'nda çevre düzenlemesi devam ediyor. İki kattan oluşan ve 255 metre uzunluğunda olan Zeytintaş Mağarası'nın bölgeye ekonomik olarak önemli katkı sağlayacağını belirten Serik İl Genel Meclis Üyesi Hasan Teker, "Zeytintaş Mağarası, Serik'te turizmi iç bölgelere taşımakta önemli katkı sağlayacaktır. Bu mağara Alanya'nın Dim Mağarası ile aynı özellikleri taşıyor" dedi. Serik Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından işletilen Zeytintaş Mağarası'ndaki çevre düzenlemesini 2007 turizm sezonuna yetiştirmeyi ve ulaşım sorununu çözmeyi hedefledikleri belirten Serik İl Encümen Üyesi Bayram Akış, mağaranın bölgedeki köylerin kalkınmasında önemli katkı sağlayacağını belirti. Turizm Gazetesi, 03.08.2006 |
ALLİANOİ ANTİK KENTİ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI Bergama Yortanlı baraj alanı içinde bulunan Allianoi Antik Kenti'nde kurtarma kazı çalışmalarına başlandı. Allianoi Antik Kenti Kazı Başkanı Trakya Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Yaraş, kurtarma kazı çalışmaları için İzmir Ticaret Odasının ve Trakya Üniversitesinin15'er bin YTL destek sağladığını bildirdi. Yaraş, "Ayrıca, sivil toplum örgütleri tarafından Bergama Yortanlı Derneği'ne 20 bin YTL ayrıldı ve toplam 50 bin YTL kaynakla çalışmalara başladık. 30 işçi ve 15 kişilik teknik heyet çalışmalara katılıyor" dedi. Haber Ekspres, 03.08.2006 |
||||||
EMİRHAN`DA GEÇMİŞE YOLCULUK Orhan Gazi döneminde yaptırılan 700 yıllık Emirhan, 1330`ların Bursa`sını günümüze taşıyor. Osmanlı İmparatorluğu`nun doğuşuna, yükselişine ve çöküşüne tanıklık eden bu masalsı mekan, sular kenti Bursa`dan Arap çöllerine giden kervanlara doğru zamanda bir yolculuğa çıkarıyor ziyaretçilerini... Emirhan, eskiden bölgedeki tüm hanların ve Kapalı Çarşı`nın merkezi konumundaymış. Ticaret için şehir dışından Bursa`ya gelenler Emirhan`da konaklarmış. Hanın kapıları gündüz herkese açıkken, akşam saatlerinde kilitlenir, handa daha çok kepenkçilerin konaklamasına izin verilirmiş. Tüccar ürünüyle ilk önce Emirhan`a gelir, satacağı malı tarttırdıktan sonra çarşıya gidermiş. Osmanlı hanlarının ilk örneği sayılan Emirhan, tarihi boyunca birçok depreme ve felakete uğramış. 1958`deki Kapalıçarşı yangınında tümüyle yanan han, eklemelerle yeniden yapılmış. ![]() Bölgenin ilk ticaret merkezi olan Emirhan, bugün modern alışveriş merkezlerinin etkisiyle eski işlevselliğini yitirse de varlığını günümüzde de koruyor. Bir zamanlar ticaretin kalbinin attığı Emirhan, bugün daha çok turistlerin ve bir bardak çay içip kentin koşuşturmacasından birkaç dakika da olsa uzaklaşmak isteyenlerin tercih ettiği bir mekan. Eskiden tekstilin merkezi olan Emirhan`da bugün çoğunlukla kuyumcu atölyeleri, tespihçiler ve kitabevleri faaliyet gösteriyor. Alt katta ise daha çok çay ocakları bulunuyor. Büyük alışveriş merkezlerinin açılmasıyla Emirhan`ın eski işlevselliğini yitirdiğini söyleyen han yöneticisi Eyüp Özbay, tekstilin Buttim`e kaymasıyla birlikte handaki meslek gruplarının da değiştiğini anlatıyor. Bölgedeki ilk han olmasına rağmen Emirhan`ın Kozahan gibi popüler bir mekan olmadığına işaret eden Özbay, daha çok eski Bursalıların ya da Kapalıçarşı`yı gezen turistlerin geldiğini dile getiriyor. Emirhan`ın, Kozahan`a göre çevreden daha yalıtılmış durumda olduğunu ileri süren Özbay, şunları söylüyor: `Kozahan daha gösterişli, kapıları daha dışarıda ve daha çok tanınıyor. Ama Emirhan`ı bulmakta güçlük çekiyorlar. Bir kapımız Ulucami`nin avlusuna, iki kapımız da Kapalıçarşı`nın içine açılıyor. Ancak han kapıları küçük, gösterişsiz ve arada kaldığı için çevresinden yalıtılmış duruyor. Esnaf çok kısıtlı imkânlarla hizmet vermeye çalışıyor. Tarihi han belki yok olmaz ama bu kısıtlı imkânlarla ancak varlığını sürdürebilir.` Bursa Olay, 03.08.2006 |
|||||||
YOĞUN BAKIMDAKİ ANTALYA “KALEİÇİ” SONUNDA AMELİYATA ALINIYOR Antalya'nın can damarı, ortak değeri altın elma, gümüş samur ödüllü tarihi Kaleiçi'nin sorunlarının geçen hafta VTV'de “Turizme Yeni Bakış” programında Yat Limanı'ndan yaptığımız yayınla tartışılması sonucunda Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel'in talimatı üzerine harekete geçen Büyükşehir Ulaşım Koordinasyon Merkezi, Kaleiçi ile ilgili radikal kararlar aldı. Giriş, çıkış düzenlemesinden, bölgede yaşayan insanların yapısına kadar bir dizi radikal çalışmaların başladı. Alınan bilgilere göre; Büyükşehir Belediyesi'nden 4, Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Müdürlüğü ile Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünden 1'er personel olmak üzere 6 kişilik bir çalışma ve kontrol ekibi kuruluyor. Kurulun aldığı bazı radikal kararlar aynen söyle: Saat Kulesi Kaleiçi'ne giriş, Dönerciler Çarşısı Mescit Sokak ile, Yenikapı Sokak çıkış, Kocatepe Sokak ise giriş olarak düzenleniyor. Bu giriş ve çıkışlara daha önce alınan İl Trafik Komisyonu'nun kararı gereğince kapan ve bariyer konulacak. Konulan kapan ve bariyerler otomasyon sistemine bağlı olacak. Kapandan geçen aracı tanıyacak ve bu tanımaya göre bariyer açılacak. ![]() Belirlenen sistemin kurulmasından sonra Büyükşehir Belediyesi'nce Kaleiçi'nde bir anket çalışması yapılacak. Bu anketle “Kaleiçi'nde ücretsiz kalış süresi, bu süreyi aşanların ödeyeceği bedel ve süre kademeleri, Kaleiçi'nde ikamet edenlerin, kamu ve ruhsatlı işyerlerinin abonelik kartlarının dağıtımı ile ilgili esaslar belirlenecek. Anket çalışması bittikten sonra UKOME Genel Kurulu yeniden değerlendirme yapacak. Alınan karar gereği, otomasyonla ilgili malzeme ihalesinin yapılacağı ve 15 gün içerisinde uygulamaya başlanacağı açıklandı. Kaleiçi'ne giriş çıkışlarda Yat Limanı girişinin değerlendirilmediği konusunda esnafın eleştirisi de var. Diyorlar ki; Kaleiçi'ne giriş ve çıkışlarda Orduevi karşısındaki Yat Limanı girişinin de değerlendirilmesi gerekir. Yat Limanı'nda geniş otopark var. Buraya araçlarını park edenler Kaleiçi'ni yaya olarak dolaşırlar. Bu aynı zamanda trafik konusunda da rahatlama sağlar. Yurt dışında Kaleiçi benzeri yerlerde araç trafiğinin en düşük noktada olduğunu yetkililerimizin bilmesi gerekir.” Umarız işe hızlı başlayan komisyon esnaf ve Kaleiçi yaşayanlarının sesine kulak verirler. Bu arada Kaleiçi ile ilgili Antalya Valisi Alaaddin Yüksel ile önceki gün kısa bir görüşmemiz oldu. Onu da paylaşmak istiyorum. Sayın Vali Yüksel diyor ki; Kaleiçi ile ilgili bir çok yetki artık ilgili yerel yönetimlerdedir. Konuyla ilgili valiliğimizden bir yardım istenirse tüm imkanlarımızla seferberiz. Sorun sadece Valilik ve yerel yönetimlerin değil bütün Antalya'mızın sorunudur. Kaleiçi gibi çok önemli bir değerin Antalya ve Türk turizmine kazandırılması noktasında valiliğimizin tüm imkanları seferberdir” Görünen o ki artık Kaleiçi kenti yönetenlerin özellikle sorumluluk sahibi olan Büyükşehir Belediyesi'nin gündeminde. Umarız daha önceleri olduğu gibi alınan kararlar masada kalmaz. Akşam, Haber: Mevlüt Yeni, 03.08.2006 |
|||||||
![]() |
CAMİ RESTORASYONU Tarsus'ta atıl vaziyette bulunan Hal Camii'nin restorasyonu için Kültür Bakanlığı tarafından 200 Bin YTL ödenek çıkartıldığı bildirildi. Yılan hikayesine dönen Hal Camii bakım ve onarımı yetki kargaşası içerisinde yıllardır yapım ve onarımı beklerken, Tarsus halkının da büyük tepkilerine neden olmaktaydı. AKP Milletvekili Saffet Benli'nin girişimleri ile Hal Camii'nin sorunu Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Cami'nin sahibi olan Miralay Ahmet Vakfı arasında yapılan protokol sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığı 200 Bin YTL, Mersin İl Özel Müdürlüğü'nden göndererek caminin bakım ve onarım ihalesini yapılmasını istedi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü de caminin yapım ve onarımında teknik bilgi vererek, destekte bulunacak. Özel İdare, onarım işini ihale edebilmek için caminin inşaatı için yapılacak projeyi bekliyor. Proje tamamlanır tamamlanmaz ihalenin yapılacağı belirtildi. Tarsus Haber, 03.08.2006 |
||||||
BESNİ'NİN TURİSTİK YERLERİ TANITILACAK Adıyaman'ın Besni İlçesi'nde belediye tarafından tarihi ve turistik yerlerden faydalanmak için bir tanıtım filmi çekilecek. Besni Belediyesi tarafından hazırlanan projeyle tarihi ve turistik mekanların görüntüleri uzman bir ekip tarafından çekilerek, bu filmler seyahat acentelerine gönderilecek. Projeyi anlatmak amacıyla makamında toplantı düzenleyen Besni Belediye Başkanı İbrahim Öztürk, ilçenin tarihi ve turistik yerlerinin bu güne kadar tanıtılmamasının bir talihsizlik olduğunu kaydederek, "İlçenin tarihi ve turistik yerlerinin tanıtımı için geç kalındığını düşünüyorum. Bu zamana kadar bu manada ciddi bir çalışma yapılmamış. Bizde oluşturduğumuz heyetle incelemelerde bulunup bir dizi çalışmalar yapacağız. Oluşturduğumuz heyet tarihi ve turistik yerlerde incelemelerde bulunacak. Bu incelemeler resmi olarak belgelenip kamera ve fotoğraf dokümanlarıyla birleştirilip ülkemizdeki tüm turizm acentelerine gönderilecek. Bu sayede ilçenin turizm açısından tanınmasını sağlayacağız" dedi. Adıyaman Kent Haber, 03.08.2006 |
|||||||
BOYALIHÖYÜK, RESULOĞLU KAZILARI BAŞLIYOR Boyalıhöyük ve Resuloğlu'nda başlayacak kazı çalışmaları hakkında bilgiler veren Çorum Müzesi Müdürü Arkeolog İsmet Ediz, "Yapacağımız kazıların Hatti ve Hitit Medeniyetleri ile ilgili bilinmeyen bir çok konuya ışık tutacağını ümit ediyoruz" dedi. Çorum Müzesi Müdürlüğü başkanlığında yapılacak olan Boyalıhöyük ve Resuloğlu kazılarının Anadolu'nun tarihi geçmişinde önemli yer tutan Hatti ve Hitit Medeniyetleri'nin yaşayış biçimleri ve sosyal özellikleri hakkında daha net bilgiler vereceğini belirten İsmet Ediz, çeşitli üniversitelerden akademisyen ve öğrencilerin de görev alacağı kazıların 15 Ağustos tarihinde başlayacağını kaydetti. Ediz, "Boyalıhöyük'te yapacağımız kazılarda MÖ 2 bin yıllarındaki Eski Hitit Dönemi yerleşim yeri kalıntılarını ortaya çıkarmayı planlıyoruz. Resuloğlu'nda ise Alacahöyük'teki kral mezarlarıyla çağdaş olan Hatti Dönemi mezarlığında kazı yapacağız. Yapacağımız kazıların Hatti ve Hitit Medeniyetleri ile ilgili bilinmeyen birçok konuya ışık tutacağını ümit ediyoruz" diye konuştu. Çorum Kent Haber, 03.08.2006 |
![]() |
||||||
TARİHİ ÇALIŞMALAR KİTAPTA TOPLANACAK Bitlis'in Ahlat İlçesi'nde bulunan tarihi Selçuklu Mezarlığı'nda kazı çalışmalarını sürdüren, Gazi Üniversitesi Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Mühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nakış Karamağaralı, Ahlat seramikleri ve kaya yerleşim yerleriyle ilgili bilgilerin kitap halinde getirileceğini söyledi. Selçuklu Mezarlığı'ndaki çalışmalarla ilgili gazetecilere bilgi veren Doç. Dr. Karamağaralı, Ahlat'ın Kubbetül İslam denilen 3 şehirden biri olduğunu, Ahlat'ın Türk ve İslam tarihi açısından çok önemli bir yeri olduğunu belirtti. Burada yapılan bilimsel çalışmaların bir kitap halinde neşredilmesi gerektiğine inandığını söyleyen Doç. Dr. Karamağaralı, "Ahlat seramikleri üzerinde daha önce çalışılmıştı. 2 yıllık bir araştırma projesinde son noktaya gelindi. İlçede kaya mezarları ve daha doğrusu kaya yerleşim yerleri var. Bunların bir kısmı tapınak, bir kısmı ibadet, bir kısmıysa hayvanlar için, yani farklı fonksiyonları olan kayalara oyulmuş mekanlar var. Bunlar neşredilip, kitap haline getirilecek. Böylece Ahlat mezar taşlarından sonra ilçeyle ilgili 2 tane çok önemli özellik kitap haline gelecek" dedi. İlçede 1967 yılında başlayan ve 1991 yılına kadar süren bir kazı döneminin olduğunu aktaran Doç. Dr. Karamağaralı, bu dönemdeki bütün mimari buluntuları bir başka kitapta toplamayı düşündüklerini kaydetti. Bitlis Kent Haber, 03.08.2006 |
|||||||
![]() ![]() |
AFYON'DA TARİHİ ESER OPERASYONU Afyonkarahisar İl Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen tarihi eser operasyonunda, çeşitli dönemlere ait 260 parça tarihi eser ve 2 kişi ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, kuyumculuk yapan Hüseyin Özdemir ve Ömer Karaali'nin, ellerindeki tarihi eserleri satmak için Antalya'ya götüreceklerini öğrendi. Özdemir ve Karaali'yi takibe alan ekipler, 03 EY 188 plakalı otomobille şehir dışına çıkacaklarını tespit ederek Özdilek kavşağında önlem aldı. Burada durdurulan zanlıların otomobilinin içinde arama yapan ekipler, çeşitli dönemlere ait 261 parça tarihi eser ele geçirdi. Özdemir ve Karaali, polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. Tarihi eserler, değerlerinin tespiti için Afyonkarahisar Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla ilgili tahkikat başlatıldı. Afyon Kent Haber, 02.08.2006 |
||||||
ROMA DÖNEMİ'NE AİT HAMAM BULUNDU Karabük'ün Eskipazar İlçesi'nde geçen yıl yüzey araştırmaları başlatılan Hadrianapolis Antik Kenti'nde kazı çalışmaları başladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Yardımcı Doçent Dr. Ergün Laflı başkanlığındaki kazı ekibinin yaptığı çalışmalarda, Hellenistik, Roma ve Erken Bizans dönemine ait birçok önemli bulguya rastlandı. Kazı Başkanı Laflı, kazının amaçlarını, Paphlagonia Bölgesi ile Anadolu Karadeniz'i arkeolojisi ve eskiçağ tarihini daha derinlemesine incelemek, bölgenin eskiçağdaki yerleşim düzenini anlamaya çalışmak, Yunan-Roma dünyası ile olan bağlantısını ve antikçağ dünyasındaki yerini kavramak olarak açıkladı. Laflı, kazı ekibinin bu yıl 4 ana alanda toplandığını belirterek, "Bunlar, yapılan kazılar sonucu tespit edilen hamam, Erken Bizans Dönemi'ne ait A Kilisesi, B Kilisesi ve mozaikli yapıdır. Yapılan kazı çalışmalarında bulunan Genç Roma Dönemi'ne ait hamamın Batı Karadeniz Bölgesi'nde şimdiye kadar bulunan ilk hamam olduğunu tespit ettik. Bu bulgu, bölgenin geçmişi açısından oldukça önemli. Bu hamam bize gösteriyor ki burası bir köy değil bir kent idi. Şimdiye kadar yaptığımız çalışmalarda hamamın 5 ana mekanını ortaya çıkardık" diye konuştu. ![]() Dr. Ergün Laflı ayrıca, 2003 yılında Karadeniz Ereğli Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazıları sırasında çıkartılan Erken Bizans Dönemi B Kilisesi'nde, MÖ 6. yüzyılın ilk yarısına ait, dünyada çok az örneği bulunan ve İncil'de isimleri geçen Dicle, Fırat, Geon ve Phison ırmaklarının ikonografik anlamda tasvir edildiği taban mozaiklerinin, Erken Bizans Dönemi mozaik sanatına önemli bir ışık olacağını belirtti. Kazı çalışmalarını Karabük Valisi Cemalettin Sevim ile birlikte inceleyen Karabük İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin ise, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, 2004 yılında bakanlık nezdinde yaptıkları girişimlerin neticesinde çalışmaların başladığını belirtirken, bundan sonra da çalışmaların sezon boyunca devam edeceğini söyledi. Bölgenin kültürü ve turizmi açısından son derece önemli bir çalışma olduğuna dikkat çeken Şahin, "Hocamız başkanlığındaki heyet, kazı çalışmalarına bir taraftan devam ederken, diğer taraftan da arkeolojik alanın tespitini yapacak. Biz de o alanların kamulaştırma çalışmalarını yapacağız. Ayrıca burada kuracağımız bir kazı evi ile bu alanın korunmasını sağlayacağız" ifadelerini kullandı. Vali Cemalettin Sevim de, "Böylesine önemli bir tarihi bulguyu dünya mirasına kazandırmaktan mutluluk duyuyorum. Bu eserler, dünyanın ortak mirası ve bunları hep birlikte dünya mirasına kazandıracak ve koruyacağız. Hocalarımızın yaptığı çalışmalarda bizler de üzerimize düşen görevi yerine getirecek ve onların sorunlarını aşacağız" dedi. İnsanlığın 10 yıl önce yerden ısıtmalı kalorifer sistemini kullanmaya başlamasını yeni bir bulgu gibi övünç kaynağı yaptığına dikkat çeken Vali Sevim, "Ancak burada çıkan hamam kalıntılarında görüyoruz ki insanlık yüzyıllar önce bu sistemi kullanmış. Bu da bize ne kadar köklü bir tarihe ve medeniyete sahip topraklar üzerinde yaşadığımızı gösteriyor" diye konuştu. Karabük Kent Haber, 02.08.2006 |
|||||||
TARİHİ MEZARI SOYDULAR Ödemiş'e bağlı Birgi beldesindeki bazı tarihi mezarların, defineciler tarafından soyulduğu iddia edildi. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, Hıdırlık Tepe'de bulunan ilk tıp doktorlarından Hızır Bin Ali Paşa'nın kabrinin çevre düzenlemesi çalışmalarını yaptıkları sırada bazı tarihi mezarların defineciler tarafından tahrip edildiğini gözlemlediklerini bildirdi. Şener, "Yüksek Hıdırlık yamacındaki mezarlar, defineciler tarafından kazılarak harap hale getirilmiş. Bu tür eylemleri yapanları kınıyoruz" dedi. Haber Ekspres, 02.08.2006 |
NOEL BABA'YA ZİYARETÇİ AKINI SÜRÜYOR Antalya'nın Demre ilçesindeki Noel Baba Kilisesi'ni Temmuz ayında 43 bin 799 turistin ziyaret ettiği bildirildi. Antalya Müze Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, 2006 yılının Ocak-Temmuz döneminde Noel Baba Kilisesi'ni ziyaret edenlerin sayısı 166 bin 314 kişiye ulaştı ve bu ziyaretçilerden 525 bin 925 YTL gelir elde edildi. Geçen yılın aynı döneminde Noel Baba Kilisesi'ni 170 bin 347 kişi ziyaret etmiş ve gişeye 569 bin 710 YTL giriş ücreti ödemişlerdi. Demre'deki Myra Antik Kenti'niyse geçen ay 46 bin 367 turist 148.600 YTL ücret ödeyerek gezdi. Geçen yılın Temmuz ayında Myra Antik Kenti'ni 47 bin 593 kişi ziyaret etmiş ve karşılığında 156.986 YTL gelir elde edilmişti. Kanal VIP, Haber: Ceyda Tanyeli, 02.08.2006 |
||||||
SAVCILIK, SÜMER TABLETLERİNE DAVA AÇTI ! Dünyanın sayılı Sümerologlarındandır Muazzez İlmiye Çığ . Çözdüğü Sümer tabletleri ile dünyayı aydınlatmıştır.Kadınların başlarını örtmesinin Sümerlere dayandığını; çok tanrılı Sümer dininde özellikle büyük tanrıların ve şehrin tanrısının evleri daha doğrusu mabetleri olduğunu ve bu mabetlere isteyen kadınların 'tanrının gelini' olarak girdiğini ve kutsal bir görev olarak genel kadınlık yaptıklarını; bu kadınların diğer rahibelerden ayrılması için başlarını örttüğünü; daha sonraları İsa'dan önce 600 yıllarından bir Asur kralının yaptığı kanunla evli ve dul kadınların da başını örtmesi şartı getirdiğini ve böylece bu kadınların da yasal seks yapan mabet fahişeleri gibi kabul edildiğini; böylece başı örtme geleneğinin Ortadoğu'da yaygınlaştığını Muazzez İlmiye Çığ'dan öğrenmiştik. Çığ, tabletlerden çözdüğü baş örtme geleneklerini ''Vatandaşlık Tepkilerim'' kitabında anlatmıştı. Vay sen misin bunları anlatan! Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı, Muazzez İlmiye Çığ ve yayıncı İsmet Öğütçü hakkında dava açtı. Sümerlerin yargılanmasına 1 Kasım'da başlanacak! Cumhuriyet, 02.08.2006 |
|||||||
EDİRNELİ DEFİNECİLER DARPHANEYİ BULAMADI Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'nin oğlu Hakan Sedefçi'nin de aralarında bulunduğu define avcıları, 1 yıl önce belediye bahçesinde başlattıkları kazıya tamamen son verdiler. Define kazısının ortaklarından olan Meriç Belediye Başkanı Erol Dübek, “Bizimkisi gerçekleşmesi zor bir hayaldi. Kazının bütün masraflarını ben karşıladım. Şu ana kadar cebimden 45-50 bin YTL harcadım. Kimse elini cebine atmıyor. Çok maliyetli bir iş. En son yaptığımız zemin taramasından da olumlu sonuç alamadık.” değerlendirmesinde bulundu. Bulgaristan'dan getirdikleri bir haritadan yola çıkarak define macerasına başladıklarını söyleyen Başkan Dübek, Osmanlı İmparatorluğu hazinesine ait olduğunu söyledikleri tonlarca altını bulmak için resmî izin alarak 1 yıl süresince çalıştıklarını, ancak kazının maliyetini karşılamakta güçlük çekince kazıya son verdiklerini anlattı. Söz konusu alanda değişik noktalarda kazı yaptıklarını ve her defasında fosseptik çıktığını belirten Dübek, “Şu ana kadar 80 bin YTL'den fazla para harcadık. Kepçenin günlüğü 40-50 YTL. Ayrıca cihazlarla yaptığımız son taramada ise ilk başta aldığımız görüntüleri alamadık. Kazıya bir daha başlamayacağız. Ben bu yaşıma kadar hiçbir kazı çalışmasına katılmadım. Bana geldiklerinde burada tonlarca altın olduğunu, ellerinde kesin deliller bulunduğunu söylediler. Bana çok eski bir harita gösterdiler. Beni harita ile ikna etti diyebilirim.” şeklinde konuştu. Osmanlı Darphanesi'nin bulunması amacıyla aralarında Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'nin oğlu Hakan Sedefçi'nin de yer aldığı 4 kişi tarafından, 8 Haziran 2005 tarihinde, Edirne Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü bahçesinde kazı çalışması başlatılmıştı. 15 Haziran 2005 tarihinde ara verilen kazı çalışmaları, bu kez de “Kazıklı Voyvoda”ya ait olduğu iddia edilen altınların bulunması amacıyla 2006 yılı Mart ayında yeniden başlatılmıştı. Zaman, Haber: Muhammed Çakan, 02.08.2006 |
![]() |
||||||
KELKİT'TE SANAL MÜZELER VE TANITIM KİTİ PROJESİ HAZIRLANIYOR Kelkit Havzası Kalkınma Birliği, bölgenin tanıtımına odaklanıyor. 'Kelkit Havzası Sanal Müzeler ve Tanıtım Kiti Projesi'ni hazırlayan birlik, havzada bulunan Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane ve Erzincan'ın kalkınmasına destek sunmayı hedefliyor. Kelkit Havzası Kalkınma Birliği Başkanı ve Tokat Valisi Erdoğan Gürbüz, "Tanıtım elimizi güçlendirmek için 'Kelkit Havzası Sanal Müzeler ve Tanıtım Kiti Projesi'ni hazırlıyoruz. Sanal müzeler bölümünde Kelkit Havzası içinde yer alan, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı büyük ve önemli müzelerin sanal ortama aktarılması hedefleniyor. Proje, Kelkit Havzası'nın kültürel zenginlik verilerine, dünyanın her yerindeki herkesin her zaman ulaşabilmesine ve bu zengin bilgi hazinesinden yararlanabilmesine, bu zenginliğimizin etkin tanıtımının yapılmasına ve paylaşılmasına yönelik tasarlanmış bir bilgi, iletişim, tanıtım, envanter projesi. Tanıtım kiti bölümü ise Kelkit Havzası kitabı, DVD'si ve harita takımından oluşuyor. Kelkit Havzası'nın tarihi, coğrafyası, gezilecek yerleri, sahip olduğu kültürel mirası, turizm imkanları ile tanıtılacak içerik ve görsellikte tasarlanmıştır. Tanıtım kiti yurtiçinde ve yurtdışında ücretsiz dağıtım yoluyla ilgililere ulaştırılacak" dedi. Kelkit Havzası içinde yer alan Tokat, Sivas, Giresun, Gümüşhane ve Erzincan illerini kapsayan projenin 2007 yılı sonunda bitirileceğini belirten Gürbüz, şöyle konuştu: "Projenin kısa vadeli amacı, Kelkit Havzası'nın kültürel zenginliklerini barındıran ve koruyan müzelerinin, internet aracılığıyla zaman ve mekan kısıtlamalarının aşılarak gezilmesini sağlamak ve tanıtım kiti ile ulusal ve uluslar arası platformlarda Kelkit Havzası'nı tüm yönleri ile tanıtmak. Projenin uzun vadeli amacı ise müze web siteleri ve tanıtım kiti aracılığıyla kültürel zenginliklerimizi, bilimsel, güncel, doğru veriler ile tanıtmak ve Türkiye markasının tüm dünyada prestijinin artmasına katkı sağlamak." Kelkit Havzası'nda 5 milyon kişinin yaşadığını dile getiren Gürbüz, "Havza, Kelkit'in doğduğu ve denize döküldüğü 256 kilometrelik alanı kaplıyor. Kelkit etrafında 7 kilometrelik çok geniş ve verimli ovalar var. Diyoruz ki artık havzada yaşayanlar işlerini burada bulsun, İstanbul ve diğer büyük şehirlere gitmesin" dedi. Turizm Gazetesi, 02.08.2006 |
|||||||
![]() |
BALATİNİ MAĞARASI TURİZME AÇILACAK Konya'nın Derebucak İlçesi'ndeki Balatini Mağarası'nın kapanan çıkış kısmı, 12 yıl aradan sonra belediye imkanlarıyla yeniden açıldı. Belediye Başkanı Mustafa Taşdere, kayaların çökmesi nedeniyle 12 yıldır kapalı olan Balatini Mağarası'nın çıkış kısmının yeniden açtıklarını belirterek, "Mağara çıkışının olduğu bölgede yaklaşık 30 kamyon dolusu taş ve kaya bulunuyordu. Bunların hepsini bölgeden arındırdık. Ayrıca, Derebucak-Çamlık arasındaki ana yoldan mağara çıkışının bulunduğu bu bölgeye ulaşımı sağlayan 2 bin 100 metrelik yolu da açtık. Şimdi tüm vatandaşlarımız ve ziyaretçiler, arabasıyla artık rahatlıkla mağara çıkışına da ulaşıp bu güzellikleri görme imkanına kavuştu" dedi. Köy Hizmetleri'nin bu bölgedeki çalışmalar için öngördüğü maliyet olan 80 bin YTL yerine, bu çalışmayı belediye imkanlarıyla yaklaşık 30 bin YTL'ye mal ettiklerini kaydeden Taşdere, amaçlarının mağarayı ışıklandırıp turizmin hizmetine kazandırmak olduğunu da sözlerine ekledi. Konya Hakimiyet, 02.08.2006 |
||||||
MEDRESEDEKİ AŞEVİ KÜLLİYE'YE TAŞINACAK Edirne'de Fatih Sultan Mehmet'in yaptırdığı Peykler Medresesi'nde son üç yıldır hizmet veren Vakıf İmarethanesi, II. Bayezid Külliyesi'ne taşınacak. Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, halen Peykler Medresesi'nde 750 kişiye hizmet veren aşevinin, 2007 yılı sonunda tamamlanması planlanan külliyedeki imarethaneye taşınması ve 2 bin kişiye hizmet verecek şekilde açılmasının düşünüldüğünü ifade etti. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün talimatıyla 81 kentte imarethane (aşevi) açılması programı kapsamında Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü de Kültür Bakanlığı'na olan tahsisi iptal etmiş ve kısa sürede gerçekleştirdiği çalışmayla aşevini 26 Aralık 2003 tarihinde hizmete açmıştı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü şimdi Peykler Medresesi'ndeki imarethaneyi Külliye'deki imrathaneye taşımayı planlıyor. 8 kişilik personelin hizmet verdiği aşevinin 365 gün boyunca verdiği sıcak aş hizmeti, 2007 yılı sonunda onarımı bitirilecek olan külliyedeki mutfakta kaynamaya devam edecek. 1400 lü yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan ve uzun yıllar Vakıf Öğrenci Yurdu olarak hizmet veren Peykler Medresesi bilindiği gibi 2001 yılında da Kültür Bakanlığı'na tahsis edilerek Kazı Evi olarak kullnılmıştı. Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, Kırkpınar Müzesi oluşturma çalışmalarını sürdüren Danışma Kurulu Üyelerine, fodlohane (fırın ve kiler) ve imarethane hakkında bilgi verirken, imarethanenin yeniden faaliyete geçirilmesinin planlandığını söyledi. Çetinkaya, Edirne Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve muhtarlar vasıtasıyla tespiti yapılan ihtiyaç sahibi 750 kişinin zengin mutfağından faydalandığı imrathanenin fodlohane ile birlikte restorasyon ihalesinin önümüzdeki yıl Mart ayında yapılacağını ifade etti. Öncelikle külliyeyi taşkınlardan kurtaracak 950 bin YTL ihale bedelli drenaj işinin yapılması gerektiğini kaydeden Çetinkaya, yer tesliminden sonra önümüzdeki hafta şantiyenin kurularak drenaj işinin başlayacağını, bu işin bitiminden sonra yapılacak restorasyon ihalesinden sonra da imarethane ve fodlohanenin onarımına geçileceğini belirtti. 2007 yılı sonunda onarımının tamamlanması planlanan imarethanenin yıllar önce verdiği hizmeti yeniden vermesi sağlanacak. Edirne Internet Gazetesi, 02.08.2006 |
|||||||
ARIKAN KONAĞI BUTİK OTEL OLACAK Adana'nın Kozan İlçesi'nde Yaver (Arıkan) Konağı adıyla bilinen tarihi yapı, Kozan Belediye Başkanı Kazım Özgan tarafından hazırlanan proje ile butik otele çevrilecek. Konağın restorasyon çalışmalarının ilk aşaması olan rölevesi geçtiğimiz aylarda tamamlandı. Hazırlanan röleve çalışması, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından onaylanarak yapımı için ihale aşamasına getirildi. "Butik Otel" olarak hizmet verecek olan konağın hizmete açılması için 433 bin YTL'ye ihalesi yapılarak çalışmalar başlatıldı. Çalışmanın 6 ayda tamamlanacağı kaydedildi. Konağın restorasyonun tamamlanması ile Kozan'da ilk defa bir tarihi konak yapı restorasyondan geçirilerek turizme kazandırılmış olacak. Turizm Gazetesi, 02.08.2006 |
![]() |
||||||
HASANKEYF İÇİN BAŞBAKANDAN RANDEVU TALEP EDİLDİ Aralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve Batman Belediyesi ile bazı sivil toplum örgütlerinin bulunduğu ''Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Komitesi'' 5 Ağustos'da temeli atılacak Ilısu Barajı'nın yapımının engellenmesi için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan randevu talebinde bulundu. Komite Sözcüsü Çağlayan Ayhan, yaptığı açıklamada, komitenin aralarında Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen, Diyarbakır Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri Necati Pirinççioğlu, Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Tahir Elçi, Batman Baro Başkanı Zekeriya Aydın'ın da bulunduğu bir delegasyon oluşturduğunu ve delegasyonun Ilısu Barajı'nın yapımı ile ilgili kaygılarını iletmek için Başbakan Erdoğan'dan randevu talep ettiğini söyledi. Delegasyonun barajın temel atma töreninden önce Başbakan Erdoğan ile görüşmek istediğini ifade eden Ayhan, şöyle dedi: ''Baraj, dünyanın en büyük medeniyet kalıntılarını ve insanlığın ortak mirasını yok edecek. Halk baraj yapılmasından hoşnutsuz. Baraj yapımının önünde ciddi mali ve hukuki engeller bulunuyor. Baraj projesi için finansmanın sağlandığına dair var olan söylemler de gerçeği yansıtmıyor. Uzmanların, Hasankeyf'teki kalıntıların taşınarak kurtarılması mümkün olmadığı yönünde görüşleri bulunuyor. Hasankeyf ancak iktidarda bulunanların halkın sesine ve taleplerine kulak vermesiyle kurtulacaktır.'' Batman Gazetesi, 02.08.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ BATIKLAR GÜN IŞIĞINDA Ege ve Akdeniz'de ilk kez bir Türk üniversitesi bilimsel ve arkeolojik sualtı araştırmalarına başladı. Batıkları araştıran projenin bütçesi 100 bin YTL. Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege ve Akdeniz'de bulunan batıklar için başlattığı araştırma projesine bu yaz da devam ediyor. Temmuz ayında Koca Piri Reis gemisiyle Ege'ye açılan proje ekibi, İzmir-Urla'dan start verdiği batık araştırma çalışmalarını sürdürüyor. Sualtı Arkeoloğu Yrd. Doç.Dr. Harun Özdaş'ın başkanlığında yürütülen proje, TÜBİTAK, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir Deniz Ticaret Odası tarafından destekleniyor. Özellikle eski çağlarda deniz ticaretinde önemli bir bölge olan Ege kıyılarına yoğunlaşan ekip, Osmanlı batıkları dahil olmak üzere, Klasik dönem, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait önemli kalıntılara rastladı. Sualtı arkeolojisi konusunda ülkemizde yapılan çalışmalar 46 yıldır genellikle Amerikan Sualtı Arkeoloji Enstitüsü'nün (INA) önderliğinde sürdürülüyordu. Araştırma Başkanı Harun Özdaş “Ege ve Akdeniz'de ilk kez bir Türk Üniversitesi bilimsel arkeolojik sualtı araştırmaları gerçekleştiriyor” dedi. 5 yıl sürmesi beklenen projenin sonunda gün ışığına çıkarılmasına karar verilen eski dönem bir batık geminin kazı çalışmalarına da başlanacak. Akşam, Haber: Zeynep Hasırcıoğlu, 02.08.2006 |
||||||
NİĞDE'DE 8 BİN YILLIK KALINTILAR Niğde'nin Bor ilçesine bağlı Bahçeli beldesi yakınlarında bulunan Bahçeli Köşk Höyük'te, kazı çalışmaları sırasında 8 bin yıl öncesine ait kalıntılara ulaşıldı. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aliye Öztan'ın başkanlığında, 1995 yılından beri sürdürülen Bahçeli Köşk Höyük kazılarının bu yılki bölümü hızlı bir tempoyla devam ediyor. Kazı ekibine Bahçeli beldesinden 25 gencin de katkıda bulunduğu, 3 Temmuz'da 17 kişilik ekiple başlayan kazılar, 1 Eylül'e kadar sürecek. Bahçeli Köşk Höyük arkeolojik kazı çalışmaları hakkında bilgi veren 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Süleyman Özkan, kazı çalışmalarında 4 ayrı tabakaya ait yapıların ortaya çıkarıldığını belirtti. Kemikten ve taştan yapılmış küçük objelerin yanı sıra üzerinde kabartma bulunan seramiklerin de ortaya çıkarıldığını bildiren Doç.Dr. Süleyman Özkan, üzerinde çalışma yaptıkları 4 büyük tabakanın en eskisinin MÖ 6030 yıllarına ait olduğunu söyledi. Doç.Dr. Özkan, insanların 8 bin yıl önce yaşadıkları mekana ulaştıklarını, kazılarda yüzü sargılı 4 adet kafatası bulduklarını kaydetti. Bahçeli Köşk Höyüğü'nde ilk arkeolojik kazı, merhum Prof. Dr. Uğur Silistreli başkanlığında 1981-1990 yılları arasında yapılmıştı. İlk bölüm kazı çalışmalarından 5 yıl sonra görevi üstlenen Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Aliye Öztan başkanlığındaki bilimsel ekip, 1995 yılından bu yana kazı çalışmalarını sürdürüyor. Trt/Haber, 02.08.2006 |
|||||||
TARİH KAYBOLUYOR Gebze'de Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılan tarihi Çoban Mustafa Paşa Külliyesi'nin devamı olan ve o dönemlerde eğitim yeri olarak kullanılan tarihi mekanın durumu içler acısı. Çoban Mustafa Paşa tarafından eğitim yeri olarak yaptırılan ve şimdiki Eskiçarşı'nın orta yerinde yer alan tarihi mekan yok edilmeye çalışılıyor. Üç kapısı bulunan mekanın bir kapısında Göçeoğulları'nca kapatılarak otopark olarak kullanılmasının dışında yine Eskiçarşı Hükümet Caddesi'ne cepheli kapının yine Göçeoğulları tarafından kapatıldığı, üçüncü kapının ise CD satıcılarının teşhir alanı olarak kapatıldığı görüldü. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Kristal İş Sendikası Gebze Şube Başkanı Mustafa Usta, 17 Ağustos Marmara Depreminde hayatını kaybeden DYP Kocaeli eski Milletvekili Alaettin Kurt'un söz konusu yere ilişkin projesinin hatırlatarak, Projeye göre külliyenin etrafındaki bazı dükkanların yıkılmasıyla birlikte açığa çıkacak tarihi yerin kuyumcular çarşısı olarak kullanılması için projelerini yaptırıldığını ancak itiraz için mahkemeye başvurulmasının ardından herhangi bir işlemin yapılmadığını belirttti. Tarihi mekanın girişlerinin açılmasıyla birlikte kuyumcular çarşısına dönüşmesinin ardından kiralarda da seviyenin düzeltileceğini ayrıca Gebze'ye görkemli bir çarşının kazandırılması gerektiğini belirten Usta, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Gebze Belediye Başkanının konuyla biran önce ilgilenmelerini istedi. Gebze Haber, 01.08.2006 |
![]() |
||||||
RHODİAPOLİS'TE TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR Antalya'nın Kumluca İlçesi'ndeki Rhodiapolis Antik Kenti'ni gün yüzüne çıkarmak için Temmuz ayı başında başlatılan kazılar tiyatronun yanındaki hamamda sürdürüyor. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik, antik kentte ilk olarak tiyatro ve akropolde kazı çalışmalarına başladıklarını, çalışmalarını şu anda tiyatronun yanındaki hamamda yoğunlaştırdıklarını söyledi. Rhodiapolis Antik Kenti'nin MÖ 5'nci yüzyılda kurulduğunu belirten Prof. Dr. Çevik, kazı çalışmalarının Kültür Bakanlığı, Akdeniz Üniversitesi, Kumluca Belediyesi'nin desteğiyle sürdüğünü, yöre halkının da büyük ilgi gösterdiğini söyledi. Prof. Dr. Çevik şöyle devam etti; "Kazı çalışma planımız bu yıl ilk etapta altyapı ve kent merkezini bitirmek. Şu anda tiyatro ve hamam kazılarımız da devam ediyor. Gelecek yıl Anadolu'nun ve insanlık tarihinin en hayırsever kişisi olarak bilinen ve MS 120-152 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Opramoas'ın anıtında ve tiyatroda kazı çalışmalarına devam edeceğiz. Bu yılki kazı çalışmasının yaklaşık iki ay süreceğini belirten Prof. Dr. Çevik, kazılarda 70-80 kişilik ekibin görev yaptığını sözlerine ekledi. Vatan, 01.08.2006 |
|||||||
![]() |
SONUNDA YIKILDI Gaziantep'de direklerle ayakta durdurulmaya çalışılan ve en küçük yağmurda bir parçasını kaybettiğimiz Çukur Mahallesi'ndeki 100 yıllık antepevinin ayakta kalan son parçası da sorunda yıkıldı. Yapı, aslına uygun restore edilmediği için sahipleri tarafından uzun zaman önce boşaltılıp, kaderine terkedilen ve enkaz görüntüsü sergiliyordu. Çevrede bulunan esnaflar, tescilli olduğu belirtilen yapıya kimsenin dokunamadığını ve en son Büyükşehir Belediyesi'nin direklerle evi ayakta tutmaya çalıştığını kaydetti. "Olacağı buydu" diyen çevre esnafı, "Yıkılacağı aylar öncesinden belli olan Antepevi'ne kimsenin sahip çıkmaması en üzücü nokta" şeklinde konuştu. Gaziantep 27 Gazetesi, 01.08.2006 |
||||||
FATİH KÖPRÜSÜ ONARIMI BAŞLADI Edirne'de onarım bekleyen tarihi köprülerinin onarımına Sarayiçi'ndeki Fatih Köprüsü'nden başlandı. Köprüdeki onarım çalışmalarının ilk ayağı olarak köprü zeminindeki asfaltın sökme işlemi yapılıyor. Edirne Valiliği'nin proje hazırlatmasının ardından ihaleye çıkan köprüler onarım için gün saymaya başladı. Tunca Köprüsü yanına şantiye kurulmasına rağmen yaşanan taş sıkıntısı nedeniyle onarım işi 2007'ye kalırken, Yalnızgöz, Fatih ve Kanuni köprülerinin onarımına başlandı. İlk olarak Fatih Köprüsü'nde asfalt sökümüne başlanarak, yıllar boyunca köprünün orijinal taşlarının üzerine dökülen asfalt temizlenmeye başladı. Taşların sökülmesinin ardından köprü yeniden orjinal hale gelecek. Fatih Köprüsü'nün onarımıyla aynı anda başlanması beklenen Kanuni Köprüsü onarımının ise Sarayiçi'ne araç giriş çıkışını tamamen kapatmamak için ertelendiği öğrenildi. Yetkililer, iki köprünün birden kapanmaması için böyle bir uygulama yaptıklarını ifade ederek, amaçlarının köprü onarımlarında Sarayiçi'ni trafiğe kapatmadan işin yapımı olduğunu söyledi. Sarayiçi'nde Demirkapı ile Adalet Kasrı arasında Tunca Nehri'nin üzerinde yer alan köprünün, 1452'de Fatih Sultan Mehmet döneminde yapıldığı sanılıyor. Tunca'nın üzerindeki diğer iki köprüye oranla daha büyük olan Fatih Köprüsü, üç gözlü ve 34 metre uzunluğunda. Edirne Internet Gazetesi, 01.08.2006 |
|||||||
ERMİTAJ'I DA SOYDULAR Türkiye'deki tarihi eser hırsızlıklarının bir benzeri, Rusya'nın dünyaca ünlü Ermitaj Müzesi'nde de yaşandı. St Petersburg'daki dünyanın en önemli müzelerinden biri sayılan Ermitaj'da sergilenen 220'den fazla tarihi eserin çalındığı ortaya çıktı. Mücevher ve mine ağırlıklı bir koleksiyona ait olduğu belirlenen eserlerin değerinin 5 milyon doların üzerinde olduğu açıklandı. Hırsızlık, müzedeki rutin bir envanter kontrolü sırasında ortaya çıktı. Müzeden yapılan açıklamada, sayımın başladığı günlerde koleksiyonun bulunduğu bölümden sorumlu küratörün hayatını kaybettiği, ardından birçok parçanın eksik olduğunun keşfedildiği açıklandı. 1000'den fazla sergi salonunun bulunduğu ve milyonlarca esere ev sahipliği yapan, İkinci Katerina'nın Kışlık Sarayı'nda kurulu Ermitaj Müzesi'nde güvenlik önlemleri gözden geçiriliyor. Hürriyet, 01.08.2006 |
![]() |
||||||
KAYIP MEZHEBİN İZLERİ ARANIYOR Uşak'ın Karahallı İlçesi'nde kayıp mezhep Montanizm'le ilgili yüzey araştırmalarına önümüzdeki ay başlanacağı açıklandı. Uşak Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, Montanistlerin yerleşim bölgesi olduğu belirlenen Pepouza Antik Kenti'nin günışığına çıkarılmasıyla, Uşak'ın inanç turizminin önemli merkezlerinden biri haline geleceğini vurguladı. Karahallı'nın Karayakuplu Köyü yakınlarında 6 yıl önce yüzey araştırması yapan Almanya Heilderberg Üniversitesi'nden Prof. Dr. Peter Lampe ve araştırma ekibi, Hıristiyanların 100 yıldır izlerini aradığı Hıristiyanlığın yedinci mezhebi Montanizm'e ait bulgulara rastladı. İlk olarak bölgede Montanizm'in kurulup yaşadığı Pepouza Antik Kenti'ne ait kalıntılar, içinde oda mezarlar bulunan mağara, yazıtlar, kilise kalıntıları, toprak çanaklar, şehri simgeleyen taş tablet bulundu. Kayıp mezhebe ait izler arkeoloji ve Hıristiyan aleminde heyecan yarattı. Ağustos içinde bölgeye yeniden gelerek araştırmalarına devam edecek ekibin bir aylık yüzey araştırmasından sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı'na rapor sunacağı belirtildi. Hıristiyanlığın yedinci mezhebi olan Montanizm'in yaşadığı Pepouza Antik Kenti'nin ortaya çıkarılmasının hedeflendiği açıklandı. Uşak Kültür ve Turizm İl Müdürü Şerif Arıtürk, "Aynı ekip 6 yıldır bölgede çalışma yapıyor. Bu yıl da araştırmalarına devam edecekler. Bakanlık yüzey araştırması için izni verdi. Ekibin bu yılki araştırma çalışmaları, Ulubey Kanyonları'na doğru ilerleyecek. Çalışmalar 15 Ağustos'ta başlayarak 15 Eylül'de sona erecek. Ekip araştırma konusunda çalışmalarını tamamlandıktan sonra hazırladıkları raporu, Kültür ve Turizm Müdürlüğü aracılığı ile Bakanlığa sunacak. Bu yılki araştırmaların Karahallı Deresi, Banaz Çayı kenarlarında tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Clandras Köprüsü ile güney kesimde Ulubey, Hasköy, Avgan ve Asar yörelerinde olması bekleniyor" dedi. Montanistlerin yerleşim bölgesi olduğu belirlenen Pepouza'nın, Banaz Çayı kıyısında çanak şeklinde bir vadide yer aldığını ifade eden Arıtürk şöyle devam etti: "Elde edilen bulgular ve bölgede bulunan kalıntılar Montanistlerin merkezi olan Pepouza Antik Kenti'ne ait olduğunu gösteriyor. Bulgulardan yola çıkılarak yerleşim bölgesinin Pepouza olduğu kanıtlandı. Antik Çağ'a ait kaynaklardaki bilgilerle bulgular örtüşüyor. Ayrıca kazı ekibinin yaptığı tespitlere göre yaklaşık 100 yıldır Pepouza'nın sırrının çözülmesi için çaba sarf edildiğini öğrendik. Elde edilen bilgilerin yalnızca Hıristiyanlık dönemine ait olmadığı, Frigya dönemine ilişkin bulguların da elde edildiği, özellikle Kybele Kültürü'ne ait izlerin bulunduğu tespit edildi" diye konuştu. Montanizm, MS 165 yılında Frigya'da ortaya çıkan ve ilk dönem Hıristiyanları tarafından kurulan bir mezhep olarak biliniyor. Kadınlara özel bir önem veren, kadınların rahip kurulunda yer almasını kabul eden tek Hıristiyan mezhebi olan Montanizm kuruluşundan sonra hızla yayılarak Roma ve Konstantinapol'e kadar uzanıyor. Mezhebin Frigya Uygarlığı'ndan Ana Tanrıça Kybele kültüründen etkilendiği, kadınlara toplumda ve kilise yönetiminde erkeklerle eşit rol verdiği biliniyor. Montanistlerin ahlaki davranışlar konusunda daha katı bir tutum izlediği, daha uzun süreli oruç tuttukları, daha ruhani bir yaşam biçimini destekledikleri ve boşandıktan ya da eşin ölümünden sonra tekrar evlenmeyi reddettikleri de bilinen gerçekler arasında. Montanistlerin bazı davranışları başka Hıristiyanlar tarafından çok katı olarak görülmesine rağmen, bazı davranışları da fazla liberal olarak yorumlanıyor. 100 yıldır Hıristiyanlar tarafından aranan mezhebin izleri, ilk olarak altı yıl önce Uşak'ta ortaya çıkarılmıştı. Vatan, 01.08.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ MERİNOS'UN DEPOLARI YANDI Bursa'da çıkan yangında, Cumhuriyet döneminin ilk sanayi yapılarından birisi olan Sümerbank Merinos Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası'nın tarihi depoları yanarak kül oldu. Fabrikanın 5 adet yün deposunda dün belirlenemeyen bir nedenle eş zamanlı yangın çıktı. Kısa sürede büyüyen yangın yaklaşık 10 itfaiye ekibi tarafından kontrol altına aldı. Sabah, 01.08.2006 |
||||||
ESKİ MEZARLARA SAHİP ÇIKILMIYOR Çanakkale'de, 132 yıl önce yaptırılan tarihi Kayserili Ahmet Paşa Camii'nin haziresindeki mezarların ön kısımlarında bulunan levhaların küflenip okunmaz hale gelmesi tepkilere sebep oluyor. Mezarlarda kimlerin yattığına dair bilgilerin yer aldığı levhaların yıllardır boyanmadığı için küflendiğini ve okunmaz hale geldiğini belirten vatandaşlar, "Ziyaretçiler bu mezarlarla ilgili bilgi edinmek için levhaları okumak istiyor. Ancak levhalar küflenip çürümeye başlamış. Yazılar okunmuyor. Yetkililerden levhaları yenilemelerini istiyoruz" dedi. Çanakkale Kent Haber, 31.07.2006 |
![]() |
||||||
UNESCO'DAN SAFRANBOLU'YA ZİYARET Unesco Dünya Miras Merkezi Başkanı Francesco Bandarin, Dünya Miras Şehirleri listesinde yer alan Karabük'ün Safranbolu İlçesi'nde incelemelerde bulundu. Karabük Vali Yardımcısı Mustafa Tapsız, Safranbolu Belediye Başkan Vekili Zafer Özdemir, İl Kültür ve Turizm Müdürü İbrahim Şahin ile şehri gezen Bandarin, Safranbolu'da bulunmaktan onur duyduğunu söyledi. Bandarin, Safranbolu'nun dünyada şehir olarak korunabilen, dünya miras şehirleri listesindeki tek kent olduğunu belirterek, "Safranbolu, sosyal yapı ve tüm anıtlarıyla korunmuş. Sosyal yaşamı günümüz koşullarında değişmiş ancak geçmişten geleceğe kültürel mirasımızın aktarmasına örnek olmuştur. Şehrin çevresinin de korunması için yeni planlar yapılmalıdır. Aksi takdirde yeni inşaatlar görünümü bozar" dedi. Gazetecilerin sorusu üzerine, İsrail'in saldırılarında Lübnan'daki tarihi yapıların yok olmasından da endişe duyduklarını ifade eden Bandarin, "Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan kültürel mirasın korunmasına yönelik alınacak önlemler konusunda UNESCO olarak toplantı yapacağız. Dünyanın dikkatini bu bölgeye çekeceğiz. Lübnan'daki tarihi yapıların yok olmasından endişe duyuyoruz. Toplantının ardından bir uzmanı araştırma yapmak üzere Lübnan'a göndermeyi hedefliyoruz" diye konuştu. Karabük Kent Haber, 31.07.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ ESERLER KORUMAYA ALINDI! Hasankeyf'te gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkan tarihi eserlerin etrafı ihata duvarlarıyla örüldü. Kazı Ekibi Başkanı Prof. Dr Abdüsselam Uluçam, geçen yıllarda ve bu yıl ortaya çıkan tarihi eserlerin korunması amacıyla böyle bir çalışma başlattıklarını söyledi. Hasankeyf'te kazı, genişletme, temizlik ve ihata duvarı örme çalışmalarının devam ettiği belirten Prof. Dr Uluçam, çalışmalar kapsamında Sultan Süleyman Külliyesi, Koç Camii, Yamaç Külliyesi, Yamaç Külliyesi 2, seramik fırınları ve Merdaniki Camii ve Sahil Sarayı'nın da temizlik çalışmalarının yapıldığını ve ihata duvarının örüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Abdülselam Uluçam, ortaya çıkan tarihi eserlerin vatandaşlar tarafından zarar verilmeden gezilmesi amacıyla bu tür çalışmaların devam edeceğini sözlerine ekledi. Batman Gazetesi, 31.07.2006 |
||||||
HASANKEYF TAŞINAMAZ Hasankeyf'de ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok arkeolojik alanında kazı başkanlıklarında görev yapmış olan Alman Arkeoloji Enstitüsü üyesi arkeolog Andreas Schachner, Hasankeyf'in başka bir alana taşınmasının mümkün olmadığını söyledi. Şu anda Hattuşaş kazı başkanlığını vekaleten sürdüren Schachner, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, "Hasankeyf'in keyfini bozmayacağım. Biz o barajı yapacağız; ama Hasankeyf'in bir tek taşı zayi olmayacak" sözlerine "Bütün kültürel yapıyı kazmak ve taşımak gibi bir imkan yok. Sadece belirli eserler taşınabilir" yanıtı verdi. Ilısu Barajı'nın bölge için gerekli ise yapılmasının da bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Schachner, bu durumun Türkiye'nin bir ikilemi olduğunu vurguladı. Schachner, barajların bölgenin kalkınmasında önemli bir unsur olduğuna da dikkat çekerek, "Keban, Atatürk Barajı olmasaydı, bu alandaki kazılar da olamayacaktı" dedi. Barajlar ve arkeoloji konusunda her ikisini de dengeleyecek bir ara yol bulunması gerektiğini belirten Schachner "Politik bir durum söz konusu ve istikrarlı bir politika yok. O barajın orada gerekli olup olmadığı iyi araştırılmalı. Bu bütün dünyanın bir ikilemidir. Ülkenin kendini geliştirmeye de tarihi alanlarını korumaya da hakkı var. Bunun arası bulunmalı. Almanya'da da bu konuda çok tartışmalar ortaya çıkıyor. Tarihi alanların üzerine yol gibi çalışmalar yapılabiliyor" diye konuştu. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 31.07.2006 |
![]() |
||||||
İSPANYOL ALDESA, TOPKAPI'YA TALİP Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, İspanyol müze işletmeleri şirketi Aldeasa'nın uzun süreden beri Topkapı Sarayı'nın işletmeciliğini almak istediğini söyledi. Uzun süredir Türk yetkililerle temasta olduklarını kaydeden Koç, "Müzakere aşamasında olduklarını, ancak Türk insanının hassasiyeti bakımından buna sıcak bakmadıklarını'' söyledi. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile birlikte İspanya'ya giden Koç, "Topkapı Sarayı'nda ilk olarak iç ve dış mekan işini halledeceğiz. Şu anda çağdışı bir durumda bulunuyor. Topkapı Sarayı'nın önünden otobüsleri kaldırdık. Şimdi bahçeye başlayacağız'' dedi. Turizm Habercisi, 31.07.2006 |
|||||||
![]() |
HİSTORY CHANNEL İSTANBUL'UN FETHİNİ ÇARPITTI Tarihi belgeselleriyle tanınan History Channel, ABD'deki yayınında "Building In The Name of God" (Tanrı adına inşa etmek) isimli belgeselinde Ayasofya'nın hikâyesini anlattı. Ancak İstanbul'un 1453'te fethinin anlatıldığı bölümdeki temsili görüntüler, Fatih Sultan Mehmet'in fetih sırasında ortaya koyduğu tavırla çelişti. Görüntülerde yere diz çöktürülmüş Hıristiyan sivillerin Türkler tarafından vahşice katledildiği, on binlerce sivilin de kılıçtan geçirildiği iddia edildi. Fetihle ilgili pek çok kaynak, Fatih Sultan Mehmet'in kente girdikten sonra, öncelikle Ayasofya'nın önüne giderek, din adamları ve halka hitaben yaptığı konuşmayı şöyle yazıyor: "Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmet; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazabımdan korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır." Milliyet, Haber, Salih Zeki - Washington, 31.07.2006 |
||||||
"İKİ YILDA 30 TARİHİ ESER ONARILDI" Edirne Valisi Nusret Miroğlu, restorasyon çalışması süren tarihi yerleri inceleme gezisinde yaptığı açıklamada, Edirne'nin tarihi özellikleriyle ünlü bir şehir olduğunu söyledi. Edirne'deki tarihi eser onarımlarının devam edeceğini belirten, Miroğlu şunları kaydetti: ''Zamanla tarihi eserlere iyi bakılmamış, tadilatları aralıklarla yapıldığı için tam anlamıyla bir çalışma olmamış. Edirnemizin tarihi dokusunu eski haline getirmek için Vakıflar Bölge Müdürlüğünün ekipleri çok hızlı şekilde çalışmalarını sürdürüyorlar. Çalışmaların yapıldığını gören vatandaşlarımız Edirne ile eskiden bu kadar ilgilenilmediğini fark ediyor. Yıl sonuna kadar birçok tarihi eser eski halini alacak.'' Vali Miroğlu, Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya ve yetkililer eşliğinde tadilatları devam eden, Tütünsüz Baba Türbesi, Üç şerefeli Camii, Taşlık Camii, Lari Camii (Laleli Camii), Darül Hadis Camii, Yıldırım Beyazıt Camii ve 2. Beyazıt Camii'ni gezdi. Edirne Internet Gazetesi, 31.07.2006 |
|||||||
ILISU BARAJI'NIN TEMELİNİN ATILMAMASI İÇİN EYLEM YAPILACAK Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı'nın temelinin atılacağı 5 Ağustos öncesi belediye başkanları, doğa aktivistleri ve halk, Hasankeyf'te çadır kurup barajın temelinin atılmaması için eylem yapacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 5 Ağustos'ta Ilısu Barajı'nın temelini atacağını açıklamasının ardından harekete geçen Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi, 4 Ağustos'ta çok sayıda sanatçı ve doğa aktivistiyle Hasankeyf'e giderek çadır kuracak. Girişim içinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) Başkanı Osman Baydemir, Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kuşen, diğer bölge belediye başkanları, Hasankeyf Gönüllüleri Derneği ile bölgede çalışan mimar ve mühendis odaları, barolar ve sivil toplum örgütleri bulunuyor. Zaman, Haber: Emrullah Bayrak, 31.07.2006 |
“KÜLTÜREL MİRAS”A BELGESEL 15-17 Eylül tarihleri arasında 7.si düzenlenecek olan Altın Safran Belgesel Film Festivali için başvurular başladı. Teması “kültürel miras ve korumacılık” olarak belirlenen festivale, son dört yıl içinde yapılmış belgeseller katılabiliyor. Ancak çalışmaların daha önce herhangi bir yarışmada ödül kazanmamış olması şartı var. Başvuru sahiplerinin, 30 dakikayı aşmayan çalışmalarının, DVD veya VCD formatında iki örneğini, festival komitesine ulaştırmaları gerekiyor. Başvuru formuyla birlikte istenenler arasında filmden en az bir fotoğraf, yönetmenin bir adet vesikalık fotoğrafı, yönetmenin Türkçe ve İngilizce özgeçmişi ile filmin Türkçe ve İngilizce özeti de yer alıyor. Yarışma sonunda profesyonel kategoride birinci gelen çalışmaya 3 bin 500, ikinciye 3 bin, üçüncüye 2 bin 500 YTL, amatör kategoride ise birinciye 2 bin, ikinciye bin 750, üçüncüye bin 500 YTL para ödülü verilecek. Süha Arın anısına verilen özel ödülün sahibi ise bin YTL'nin sahibi olacak. Yarışmaya son başvuru tarihi 11 Ağustos. Başvuru formları http://smyo.karaelmas.edu.tr/altinsafran adresinden alınabilir. Türkiye Gazetesi, 31.07.2006 |
||||||
PAMUKKALE'NİN BEYAZLIĞI TEK ELDEN SU DAĞITIMIYLA KORUNACAK Denizli'nin Pamukkale ve Karahayıt beldelerindeki otel ve motellerin, müşterilerine sıcak su temin etmek için jeotermal kaynaklara kaçak sondaj vurarak Pamukkale'nin beyazlığını tehdit etmesine karşı tedbir alındı. Valilik ve Özel Çevre Koruma Kurulu işbirliğiyle yapılan protokolle jeotermal kaynaklar ortak noktadan dağıtılacak. Denizli Valiliği ile Özel Çevre Koruma Kurulu tarafından imza koyulan protokolle bilinçsiz su kullanımı ve kaçak sondaj kuyuları ortadan kalkacak. Yerli ve yabacı turistleri ağırlayan Pamukkale'deki travertenlerin beyazlığını aldığı Çukurbağ termal kaynağının seviyesinin azalması, valiliği harekete geçirdi. Yeraltı kaynaklarını koruma amacıyla başlatılan çalışmalar çerçevesinde Karahayıt ve Pamukkale'deki bazı pansiyon ve otellerin kaçak olarak kullandığı termal su koruma altına alınacak. Reenjeksiyon (geri dönüşüm) sistemini içinde barındıracak ortak kullanım noktalarında şifalı su, pansiyon, otel ve motellere aynı anda ve kullanım kapasitesine göre gönderilecek. Ortak dağıtım noktasından çıkan su, kullanıldıktan sonra gerekli işlemlerin yapılmasının ardından tekrar yeraltına verilecek. Böylece hem yeraltı suyu korunacak hem de kaçak sondaj yapılarak suyun fazla kullanımı önlenecek. Proje, bunların yanısıra aşırı su çekimi sebebiyle beyazlığını kaybetme tehlikesi yaşayan Pamukkale travertenlerini de koruyacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Denizli Valisi Gazi Şimşek, Pamukkale ve Karahayıt'ı tehdit eden bilinçsiz su kullanımını önlemek için 10 milyon YTL'lik proje hazırlandığını söyledi. Geçmişte kanuni düzenlemeler olmadığı için kaçak sondajlar yapıldığını kaydeden Şimşek, bunun sonucunda daha önce 20 metre derinlikte bulunan suyun 70-80 metreye indiğini ifade etti. Sondaj açılmasında ve suyun kullanılmasındaki düzensizliği gidermek için kapsamlı bir çalışma başlattıklarını anlatan Vali Şimşek, “Düzensiz ve çok kullanılan suyun ıslah edilmesi gerekiyordu. Biz de termal suyun tek elden dağıtılması ve kullanıldıktan sonra yeraltına geri verilmesi için bir sistem kuruyoruz.” dedi. Bu yıl ortak sondaj kuyuları açılacağını dile getiren Şimşek, “Rezervuarlar tespit edildi. Kuyuların açılmasından sonra işletmelere tek elden su dağıtılacak. Böylece düzensizlik ve suyun fazla kullanılması sebebiyle yeraltı kaynağında yaşanan olumsuzluklar giderilmiş olacak.” diye konuştu. Bazı bilim adamlarının, Pamukkale'nin beyazlığını aynı kaynaktan (Çukurbağ) aldığına yönelik tezleri bulunduğuna da değinen Şimşek, Karahayıt'taki kaynakların disipline edilmesinden sonra Pamukkale'nin de bundan olumlu etkileneceğini ve travertenlerin daha beyaz olacağını sözlerine ekledi. Daha önce Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yahya Özpınar da, Karahayıt'taki kaçak sondajların Pamukkale beyazlığını tehdit ettiğini vurgulayarak, “Pamukkale termal kaynaklarının debisinin azalması veya kuruması, eşsiz kar beyazı travertenlerin sonu demektir.” diyerek, otel ve moteller için tek kaynaktan jeotermal su verilmesi gerektiğini söylemişti. Dünyaca ünlü Pamukkale'de zaman zaman kötü görüntüler ortaya çıkıyor. Bazı travertenlerde su tutulmaması nedeniyle sararmalar meydana gelirken, bakımsızlık nedeniyle de bazı bölgelerde yeşillikler oluşmuş durumda. Pamukkale'ye daha fazla turist çekilmesi amacıyla iki yıl önce Pamukkale Koruma ve Geliştirme Projesi uygulamaya geçirildi. Bu kapsamda vatandaşların göz zevkine hitap eden seyir terasları ve gölet oluşturulurken, travertenlere herhangi bir düzenleme getirilmedi. Düzensizliğin had safhaya çıktığını ise travertenlere su tutulmaması nedeniyle oluşan sarılıklar ile yeşillikler kanıtlıyor. Konuyla ilgili Denizli Valisi Gazi Şimşek, Pamukkale Koruma ve Geliştirme Projesi kapsamında yürütülen çalışmalar dolayısıyla bazı traventelere su tutulmamış olabileceğini açıkladı. Konu hakkında detaylı bir araştırma başlatacağını da kaydeden Vali Şimşek, Pamukkale'nin başlı başına uğraşı alanı olduğunu ifade ederek, “Son iki yıldır mesaimizin çoğunu Pamukkale'ye verdik. Orada bir başarı da elde edildi. Ancak bazı travertenlere inşaat çalışmaları dolayısıyla su verilmemiş olabilir.” dedi. Proje kapsamında yeni yapılacak kanal sistemi sayesinde su tutulmayan travertenlerin iki ya da üç ay sonra tekrar eski beyazlığına kavuşağını aktaran Şimşek, “Proje uygulanırken bazı kanallar tahrip olmuş olabilir. Fakat yeni düzenleme ile travertenlerde oluşan sıkıntıları gidereceğiz.” diye konuştu. Şimşek, travertenlerde oluşan otların ise gelecek mayıs ayında temizleneceğini sözlerine ekledi. Zaman, Haber: Mehmet Yatkın, 31.07.2006 |
|||||||
BAZİLİKA MÜZE OLACAK Kilis Oylum Höyük'te bulunan antik bazilikanın açık hava müzesine dönüştürüleceği bildirildi. Oylum Höyük Kazı Ekibi Başkan Vekili Yrd. Doç. Dr Atilla Engin, yaptığı açıklamada, Oylum Höyük'te 1988 yılından bu yana sürdürülen kazı çalışmalarında çok önemli bulgulara rastlandığını belirterek, "2001 yılında kaçak kazı yapan define avcıları tarafından ilk bölümü gün yüzüne çıkarılan mozaik, o dönemde koruma altına alındı. Mozaik tabanının olduğu yerde, MÖ 5. yüzyılda dini törenlerin yapıldığı büyük bir bazilika yer alıyor" dedi. Oylum Höyük'ün 200 metre güney batısında bulunan bazilikanın açık hava müzesine dönüştürülmesi için hazırlanan projenin Kilis Valiliği'ne sunulduğunu söyleyen Engin, "Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan kısa süre içerisinde olumlu cevap bekliyoruz. Bazilika, açık hava müzesi haline geldiği zaman, yerli ve yabancı turistler buraya akın edecek" diye konuştu. Adıyaman Kent Haber, 30.07.2006 |
![]() |
||||||
40 YIL ÇALIŞTI, MISIR'DAKİ TÜRK İZLERİNİ ORTAYA ÇIKARDI İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, üniversite yıllarından bu yana hayali olan “Mısır'da Türkler ve Kültürel Mirasları” adlı çalışmasını tamamladı. İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından yayınlanan ve İhsanoğlu'nun, Mısır'da geçirdiği yılların birikimini yansıtan kitap, Arapça olarak da basıldı. İhsanoğlu, Mısır'daki basılı Türk kültür varlığı konusunda bugüne kadarki en kapsamlı çalışmalardan biri olan kitabı, “Hayatımın hedefi” diye tanımlıyor. Çünkü kitap aynı zamanda İhsanoğlu'nun, hem doğduğu ülke Mısır'a hem de yetiştiği ülke Türkiye'ye vefa borcunu ödemesi anlamı da taşıyor. Kitap, bir yandan da Mısır hakkında daha önce hazırlanmış üç çalışmanın son halkası niteliğinde. “Mehmed Ali Paşa Öncesinde Mısır'da Türk Kültürü ve Türkçenin Tesirleri”, “Osmanlı Döneminde Kahire'de İnşa Edilen Mimari Eserler” ve “Mısır Fotoğrafları”ndan sonra gelen bu eser, iki ülke ilişkisinin günümüze kadar devam eden son sayfasını anlatıyor. Bu, özellikle de birbirini Batı üzerinden tanıyan iki ülkenin aracısız buluşması bakımından da önemli. İhsanoğlu da Mısır ve Türkiye'nin, birbirini kültürel olarak yeterli seviyede tanımadığını belirtiyor: “Mısır edebiyatından Necip Mahfuz gibi bazı meşhur yazarların eserleri Türkçeye tercüme edildi. Bazı Türk yazarların eserleri de Arapçaya tercüme edildi. Ama bu tercümeler genellikle Avrupa dilleri üzerinden yapıldı. Karşılıklı tanıtmaya ve işbirliğine; özellikle uzun nefesli ve kapsamlı akademik çalışmalara ihtiyaç var.” “Mehmed Ali Paşa'dan Günümüze Basılı Türk Kültürü Bibliyografyası ve Bir Değerlendirme” altbaşlığını taşıyan kitap, yazılı kaynaklarda bulunamayacak pek çok bilgiyi içermesi bakımından da ilgi çekici bir çalışma. Kitabın ilk bölümü olan “Mısır'da Türkler ve Kültürleri”nde, Tolunoğullarından 1950'lere kadarki dönemde, yani neredeyse bin yıllık süreçte, Osmanlı-Türk kültürünün Mısır'daki izlerine dair çarpıcı bilgiler var. İhsanoğlu, Mısır'da 20. yüzyılın ortalarına kadar sayıları on binleri aşan bir Türk nüfusu olduğunu, Türkçenin Mısır sarayında çok yaygın bir şekilde konuşulduğunu; hatta kebap, köfte, börek, baklava, dolma gibi Türk yemeklerinin Mısır'da halk arasında hâlâ aynı isimlerle bilindiğini ve yapıldığını belirtiyor. Mısır'da basın tarihi de pek duyulmamış ilginç olaylarla dolu. Bu ülkede 1798-1997 arasında 671 Türkçe kitap basılmış. Bu rakamda en büyük pay Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın himayesindeki Bulak Matbaası'na ait. Matbaanın bastığı Türkçe kitaplar İstanbul'da bile alıcı bulmuş. Kitapta ayrıca Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin 1831'de devlet tarafından çıkarılan Takvim-i Vekâyi olduğu bilgisine de yeni bir iddia ile yaklaşılıyor. İhsanoğlu, Osmanlı'da ilk Türkçe gazetenin, 1828'de Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından yayınlanan; yarısı Türkçe yarısı Arapça “Vekayi-i Mısriyye” olduğunu söylüyor. Üstelik bu, Mısır'daki tek Türkçe süreli yayın değil; 1828'den 1947'ye kadar Mısır'da toplam 64 Türkçe gazete ve dergi basılmış. Bunların en ilginçleri ise 'esaret gazeteleri'. 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinin esir kamplarında yayınladıkları bu gazeteler, Mısır'da Seydibeşir, Kuveysna, Turah ve Zekazik kamplarında çıkarılmış. Gazetelerin ortak özelliği ise elle yazılıp çoğaltılmaları. “Yarın”, “Hilal”, “İzmir”, “Nasreddin Hoca”, “Zincir”, “Kafes”, “Esaret” ve “Kızıl Elma” gibi isimler taşıyan bu gazetelerden biri olan Nilüfer'de, çıkış amacı, “Tel örgü dâhilinde geçen hayata biraz çeşni vermek ve en mühimi yaşanılan tarihi günlere ait fikrî bir intiba ve vesika kazandırmak...” ifadeleriyle belirtiliyor. Bu gazetelerin haberlerinden, Türk askerlerinin çoğunun kampta okuma-yazma, yabancı dil ve musiki gibi kurslara devam ettiği anlaşılıyor. Zaman, Haber: Murat Toprak, 30.07.2006 |
|||||||
![]() |
METRO KAZISINDA ESRARENGİZ KİLİSE Marmaray Projesi kapsamında sürdürülen Yenikapı'daki kazılarda 8 batık ve binlerce taşınabilir kültür varlığının yanı sıra ilk mimari yapıya da rastlandı; henüz tam tarihlendirilmesi yapılamayan ancak geç Bizans dönemi olduğu tahmin edilen bir kilise bulundu. İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. İsmail Karamut, kiliseyi denizcilerin veya Langa bostanlarında çalışan işçilerin kullandığını tahmin ettiklerini söyledi. Hızla devam eden kazılarda her geçen gün İstanbul'un tarihini açığa çıkaracak yeni buluntulara rastlanıyor. Alanın kuzeybatı kısmında yapılan kazılarda arkeologlar apsidal görünümlü temel kalıntılarına rastladı. Ancak kalıntıların bir kısmı istimlak alanında kaldığı için yarısı açılabilen kalıntıların kilise olduğu belirlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin istimlak işlemlerini hızlandırarak kısa sürede kamulaştırmayı tamamlamasının ardından, kalıntıların diğer kısmı da gün ışığına çıkarılacak. Kilise kalıntılarının içinde yapılan kazılarda 9'uncu ve 14'üncü yüzyıllar arasına ait buluntulara rastlandı. Ancak bu buluntuların sonradan kullanılan dolgu malzemeleri olup olmadığı henüz bilinmiyor. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla küçük olan kilisenin daha sonra bazı eklemelerle genişletildiği sanılıyor. Arkeologları en çok düşündüren, sonradan yapılan eklemelerdeki 4 hücre tipi yapı. Hücrelerden iskelet çıkmamış olması, işlevi esrarengiz hale getiriyor. Kazıların sorumlusu İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. İsmail Karamut, "Apsidal yapının üzerindeki konutlar istimlak edilerek yıkıldı. Temel kalıntıların diğer bölümlerini de ortaya çıkardıktan sonra net bir şey söylemek mümkün olacak. Ancak mevcut haliyle bizdeki mescit benzeri küçük bir kiliseyi andırıyor. Limana gelen denizciler tarafından kullanıldığını düşünüyoruz. Langa bostanlarında çalışan işçiler de olabilir. Bunun için tarihlendirmeden sonra karar verebiliriz" dedi. Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 30.07.2006 |
||||||
BİR TARİHİ KÖŞK DAHA YANGIN KURBANI İstanbul'un bir tarihi köşkü daha yangın kurbanı oldu. Beykoz İlçesi'nin Çubuklu Mahallesi'nin en eski sokaklarından Rıfat Paşa Sokak'taki kullanılmayan ikinci derecede tarihi köşkte yangın çıktı. Çıkış nedeni belirlenemeyen yangın kısa sürede köşkü sardı. Olay yerine gelen Beykoz İtfaiye ekipleri, yangının yandaki diğer ahşap binaya sıçrama ihtimaline karşı Ümraniye İtfaiyesi'nden yardım istedi. Köşkün bulunduğu sokağın dar olması nedeniyle, itfaiye ekipleri müdahale etmekte güçlük çekti. Yangın yeni restore edilen bitişikteki bir köşkün de çatısında hasara yol açtı. Mahalle sakinleri, sık sık el değiştiren köşkte tinercilerin kaldığını anlattı. Radikal, 30.07.2006 |
|||||||
TATVAN ÇEVRESİNDEKİ TARİHİ YAPILAR YOKOLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tatvan Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Dr. Mehmet Demirtaş, Tatvan'ın çevresinde bulunan tarihi yapıların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu söyledi. Demirtaş, yaptığı açıklamada, bölgedeki turizm hareketliliği açısından büyük önem taşıyan tarihi yapıların korunması gerektiğine işaret etti. İlçeye bağlı köylerdeki birçok tarihi mezar ve kilisenin yıkılmak üzere olduğunu ifade eden Demirtaş, Göllü Ovası'nda bulunan ve bölgenin en büyük tarihi yapılarından olan St. George Manastırı'nın büyük oranda tahrip edildiğini söyledi. Köylerdeki birçok kilise ve tarihi yapının aynı kaderi paylaştığını belirten Demirtaş, şöyle devam etti: “Bölgede yer alan kiliseler, yerel yönetimlerce bir şekilde korunmalı. Dinimiz ve geleneklerimiz de her tür ibadethaneyi korumamızı ve temiz tutmamızı emrediyor. Oysa bu tür yapıları insanlarımız samanlık olarak kullanıyor. Bu, çok acı bir olay. Yetkililer, bu tür yerleri koruma altına almalı. Koruma altına alınan ve tek başına bölge turizmine büyük katkı sunan Akdamar Adası Kilisesi de buna örnektir.'' Kapladığı alan bakımından Anadolu'nun en büyük kervansaraylarından olan El-Aman Hanı'nın taşlarının çalınıp farklı yapılarda kullanıldığını ifade eden Demirtaş, şunları kaydetti: “Anadolu'nun en büyük kervansarayı El-Aman başta olmak üzere, birçok tarihi yapı, tahribata karşı korunmasız durumda bekliyor. Restorasyonuna karar verilen bu hanın çevresinde herhangi bir koruma tedbirinin bulunmaması, tahrip olma sürecini hızlandırıyor. Bu muhteşem yapının bir an önce restore edilerek turizmin hizmetine sunulması gerekiyor.'' Dalda ve Küçüksu köylerindeki tarihi Müslüman mezarlıklarının da tahrip edildiğini bildiren Demirtaş, definecilerin gerek buralara gerekse Tatvan şehir merkezindeki Urartu kral mezarlıklarına ciddi zarar verdiğini söyledi. Demirtaş, tarihi yapıların 'sit alanı' kapsamına alınarak korunması, insanlığın ortak kültür miraslarına sahip çıkılması gerektiğini sözlerine ekledi. Zaman, 30.07.2006 |
İNŞAATTAN İMPARATORUN ZİFAF ODASI ORTAYA ÇIKTI MÖ 337 ve 324 yıllan arasında Bizans İmparatoru 1. Konstantin'in elçileri kabul edip, toplantılar düzenlediği Magnaura Sarayı'nın içinde zifaf odası ve hamamın da olduğu kayıp olan bölümü bulundu. Sultanahmet'teki Başdoğan Halı Sarayı'nın altında bulunan Magnaura Sarayı'nın zifaf odası tesadüf eseri inşaat amaçlı yapılan kazılarla ortaya çıkarıldı. Konstantin'in inşa ettirdiği 16 futbol sahası büyüklüğündeki Büyük Saray'ı oluşturan üç saraydan biri olan Magnaura Sarayı'nın (Diğerleri Khalke ve Daphne sarayları) kayıp bölümünün ortaya çıkarılması arkeoloji camiasında da heyecan yarattı. Discovery Channel geçtiğimiz aylarda gelip burada yürütülen kazı çalışmalarıyla ilgili belgesel çekimi yaptı. Bizans imparatoru 1. Konstantin'in zevk odası özellikle Yunan, ABD ve ingiliz turistlerin ilgi odağı oldu. Başdoğan Halı'dan Hamit Kiline, şu bilgileri verdi: "Burayı orjinalini koruyarak gün ışığına çıkarmak istedik. Çalışmaları finanse eden Mehmet Başdoğan şu ana kadar 250 bin dolar harcadı. Dükkanımızın altında kalan bölümün odaları sağımıza doğru uzuyor. Biz sadece kendi alanımızdaki bölümü ortaya çıkardık. Tarihi verilere göre Magnaura Sarayı, Bizans'ın Büyük Sarayı'nı oluşturan 3 saraydan biri. Bunların tümü birbirine bağlanarak büyük bir kompleksi oluşturuyor. Magnaura Sarayı'nın baş bölümü daha önce ortaya çıkarılmıştı. Şimdi bu da kayıp olan halka. Çalışmalar sürerse hepsi ortaya çıkar." Kültür Bakanlığı'na başvuran ve molozların çıkarılması için gerekli izni alan Başdoğan, saha komiseri olarak iki resmi arkeolog gözetiminde kazı çalışmalarına başladı. Kültür Bakanlığı, molozların çıkarılıp tahliye edilmesi için herhangi bir ödenekte bulunmadı. Yerin 8 metre altındaki sarayın odaları molozla dolmuştu. Molozlar götürülüp başka yere döküldü ve birkaç yıl içerisinde Magnaura Sarayı'nın bu kayıp olan bölümünden tam 670 kamyon moloz çıkarıldı. Vatan, Haber: Seyhan Sevinç, 30.07.2006 |
||||||
ÇATALHÖYÜK İÇİN BİLET SİSTEMİ Yıllık ziyaretçi sayısı 20 binlere ulaşan, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük'te, bilet sistemine geçilmesi için çalışma yapılıyor. Konya Müze Müdürü Erdoğan Erol, Çumra ilçesi sınırları içinde yer alan Neolitik Çağ yerleşim alanı Çatalhöyük'ün, benzer höyüklerden, kerpiçten yapılan evlerdeki duvar resimleriyle ayrıldığını belirtti. 13 yıldır İngiliz Arkeolog Profesör Ian Hodder'in başkanlığında Çatalhöyük'te yürütülen kazı çalışmalarının, dünya arkeoloji çevrelerince yakından izlendiğini anlatan Erol, ''Son yıllarda Çatalhöyük'te bulunan ayı şeklindeki heykelcik başta olmak üzere, insanın dünyadaki serüvenine ilişkin ipuçları taşıyan yeni buluntular, tüm dünyada ilgi uyandırıyor'' dedi. Erol, tüm bu gelişmelerin son dönemde Çatalhöyük'e olan ziyaretçi sayısını artırdığını belirterek, şunları söyledi: ''Halen kazı çalışmalarının devam ettiği, ücretsiz gezilebilen Çatalhöyük'te ziyaretçi yoğunluğu artınca biletli giriş uygulaması gündeme geldi. Konya'daki müze, kazı ve ören yerlerinin ziyaretçi sayılarıyla ilgili bilgileri ilettiğimiz bakanlık yetkilileri, Çatalhöyük'te ziyaretçi sayısını yılda yaklaşık 20 bin olduğunu öğrenince, bizden bu höyüğün biletli gezilmesiyle ilgili ön çalışma yapmamızı istedi. Biz de konuyla ilgili bakanlığa bir yazı yazarak, Çatalhöyük'te biletli giriş uygulamasının başlatılmasını talep ettik. Konuyla ilgili bakanlığa gönderdiğimiz yazıda, bilet ücretinin 2 YTL'den fazla olmamasını önerdik.'' Uygulamaya ne zaman başlanacağının henüz belli olmadığını dile getiren Erol, burada 9 bin yıl öncesine ait buluntuların sergileneceği Çatalhöyük Müzesi'nin kurulması için de çalışmaların devam ettiğini sözlerine ekledi. Merhaba Gazetesi, 29.07.2006 |
|||||||
TOPBAŞ'IN SARAY MUHALLEBİCİSİ CAMİ OLUYOR İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve ailesine ait Saray Muhallebicisi'nin Fatih Şubesi'nin bulunduğu arazide eskiden yer alan Kaptan-ı Derya Halil Paşa Camii yeniden yapılacak. Karar, Halil Paşa Mutlu ve Nejat Selimoğlu'nun, burada 1929'a kadar 16. yüzyıl mimarisi Kaptanı Derya Halil Paşa Camii bulunduğu gerekçesiyle Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı'na yaptıkları itiraz sonucu alındı. İtiraz üzerine, yapılan araştırmada, Kayıp Eser Envanteri'nde 437 Pafta, 2017 Ada 15 parselde, 16'ncı yüzyılda, revaklı kubbeli ve taştan minareli Kaptanı Derya Halil Paşa Camii'nin bulunduğu belirlendi. Planlama ve İmar Müdürlüğü'nün konuya ilişkin raporunda pek çok bilgi-belgede yer alan Kaptanı Derya Halil Paşa Camii ve Çeşmesi'nin yanlışlıkla planlara işlenmesinin unutulduğu da belirtildi. Yapılacak işlemlerden sonra arazi kamulaştırılacak, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kaptanı Derya Halil Paşa Camii'nin yeniden tasarlanıp inşa edilmesi gündeme gelecek. Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 29.07.2006 |
![]() |
||||||
ALTINOLUK'TA BARBAR CONAN'IN İZLERİ Balıkesir'in Edremit İlçesi'ne bağlı Altınoluk beldesinde, Antandros Antik Kenti'nde yürütülen kazı çalışmalarında, çizgi roman kahramanı Conan'ın kavmi olan barbar Kimmerler'in izine ulaşılmaya çalışılıyor. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat, kazıda antik dönem yazarlarından Stefanos Bizantios'un eserinde adı geçen ve hiçbir yerde yerleşik olarak yaşadıkları kanıtlanamayan Kimmerler'e ait bulgulara ulaşılmaya çalıştıklarını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat, “Bizantios'a göre, Anadolu'ya kuzeyden giriş yapan Kimmerler, Antandros'ta 100 yıl yaşamış. Ancak, bu iddia bugüne kadar kanıtlanamadı. Bu kazılarda, savaşçı Kimmerler'in Antandros antik kentinde yerleşik yaşadıklarını kanıtlamak istiyoruz” dedi. ![]() Arkeologlarca 'Geleceğin Efes'i' olacağı öngörülen Antandros Antik Kenti'ndeki kazılara başlandı. Kazı sorumlusu Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat, Paris'in Afrodit'e altın elmayı verdiğine inanılan bölgede yer alan kentin üç bölümünde süren kazıların bu yıl 7'nci dönemi olduğunu belirtti. Yrd. Doç. Dr. Polat, “Çalışmalarımızda daha Roma dönemine ait resmi yapılara ulaşamadık. Henüz çok küçük bir bölümü ortaya çıkarılan, yapı özellikleriyle 'Geleceğin Efes'i' olan Antandros'taki kazılar, sponsorların artmasıyla daha hızlı sürdürülebilir” dedi. Hedef Alliance Holding, Balıkesir Valiliği, Altınoluk Belediyesi ve Antik Antandros Kenti Kurtarma Derneği sponsorluğunda, Antandros Antik Kenti'nde yürütülen bu yılki kazılarda, daha önce çıkarılan Geç Roma Dönemi'ne ait bir villanın mozaik ve fresklerinin restorasyon çalışmalarına yoğunlaştıklarını belirten Yrd. Doç. Dr. Polat, şunları söyledi:“Mozaik ve duvar resimleriyle süslü villanın sekiz odası, tuvalet ve hamamı açığa çıkarılıyor. Çalışmalar, MS 5'inci Yüzyıl'da refah düzeyinin düşmesi sonucu villanın bazı bölümlerinin kapatılıp yeni duvarlar örülerek, birkaç aile tarafından kullanıldığını gösterdi. 33 metre uzunluğundaki portiko mozaiğinin restorasyonu da tamamlanmak üzere. İkinci alan, nekropol (mezarlık). MÖ 7'nci Yüzyıl'a ait mezarlar, yetişkinlerin yakılarak gömülürken, altı yaşından küçük çocukların yakılmadan gömüldüğü bilgisini doğruluyor. Üçüncü alandaki MÖ 6'ncı Yüzyıl'ın ilk yarısına ait yangın tabakası, 100 yıl kadar Antandros'ta yaşadığı bilgisi bulunan Kimmerler'in Lidyalılar tarafından kentten sürülmesiyle sonuçlanan savaşın izleri olabilir.” ![]() Binlerce yıl önce yapılmış villanın kanalizasyon sisteminin bugünkü altyapılara taş çıkartır düzeyde olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat, şöyle konuştu:“Tuvalet ana kanalizasyon üzerine inşa edilmiş. Ana kanal bir metre 20 santimetre yüksekliğinde. Bu kanaldan hareketle evin tek olmadığı, yamaç evler gibi bütün yamaç boyunca teras düzeninde yerleşmiş bir mahalleyle karşı karşıyayız. Kanal aşağı ve yukarı doğru devam ediyor. Bulgulardan yola çıkarak burada büyük bir medeniyetin yaşadığı sonucuna varıyoruz. Geçen yıllarda ortaya çıkarılan Roma dönemi evleriyle mozaiklerin yenileme çalışmaları İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taşınabilir Kültür Varlılarını Koruma ve Onarım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sait Başaran'ın başkanlığında yapılıyor. 27 kişilik üniversiteli grup tarafından yapılan , kazı 15 Eylül'e kadar sürecek. Nekropol'de yapılacak çalışmalarda çok değerli eserlerin çıkması bekleniyor.” Arnold Schwarzenegger'in de filmlerinde canlandırdığı ünlü çizgi roman kahramanı Barbar Conan'ın kavmi Kimmerler, MÖ 15 ve 14'üncü yüzyıllardan MÖ 8'inci Yüzyıl'ın ilk yarısına kadar Volga Irmağı'ndan Karadeniz'in Kuzeyi'ne doğru uzanan geniş alanda yaşayan göçebe ve savaşçı bir halk. Kimmer ülkesi, MÖ 8'inci Yüzyıl'da İskitler'in eline geçince, Kimmerler kafileler halinde güneye inerek Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu'ya girdi ve ardından Orta Anadolu'ya aktı. Frigler'e saldırıp başkenti Gordion'u yağmalayan Kimmerler, daha sonra Batı'ya yönelerek Lidya'yı tehdide başladı. Lidya, Asurlular'la işbirliği yapıp Kimmerler'i büyük bir yenilgiye uğrattı. Kimmerler bir süre sonra yeniden Lidya'ya saldırıp, Gediz Vadisi'ndeki başkentleri Sardis'i aldı. Sardis'i yakıp yıkan Kimmerler'in, Edremit yakınlarındaki Antandros Kenti'nde de yaşadıkları ileri sürülüyor. Hürriyet, Haber: Ahmet Ertan, 28.07.2006 |
|||||||
![]() |
TARİHİ HAMAM RESTORE EDİLİYOR Beyşehir'de, Eşrefoğulları döneminde inşa edilen, ancak günümüzde bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle virane hale dönüşerek kaderine terk edildiği hususunda ziyaretçiler tarafından sürekli eleştiri yöneltilen Eşrefoğlu Süleyman Bey Hamamı'nda 1 ay önce başlatılan restorasyon çalışmaları sürüyor. 1960'lı yıllara kadar saman deposu olarak da kullanıldığı belirtilen ve günümüzde zeminden 2 metre kadar toprağa gömülü durumda olan tarihi mekan, zaman zaman çöp ve moloz atıklarıyla doldurulduğu için tepkilere neden oluyordu. Kesme ve moloz taştan yapılan, bünyesinde erkek ve kadınlara özel 2 ayrı hamam bulunan tarihi mekan, nadir tarihi eserlerden birisi olarak dikkat çekiyor. Restorasyon işi 525 bin YTL'ye ihale edilen tarihi mekanda, yetkililer faaliyetlerin önce temizlik çalışmasıyla başladığını, ardından mekanın otlardan arındırıldığını bildirdi. 1 aylık çalışma süresi içerisinde ise tünellerin açıldığını, bacaların yeniden örüldüğünü belirten yetkililer, kubbelerin sıvası ve onarım işlerinin ise halen sürdüğünü kaydetti. Tarihi mekanın girişine bir çatı yapılmasının, iç kısmının ise daha sonra ışıklandırılmasının planlandığı bildirildi. Belediye Başkanı Nazif Tekinöz, restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından, tarihi mekanının nasıl değerlendirilebileceği konusunda ilk akla gelen hamam olarak kullanılması fikrine daha sonra sıcak bakılmadığını belirterek, "Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü burayı ihaleye çıkarmayı düşünüyor. Eğer talep olursa, otantik bir salon ya da başka amaçlı olarak da değerlendirilebilecek. Ama bizim arzumuz öncelikle daha önceki görüntüsüyle iç burkan bu tarihi mekanın bakımının yapılarak layık olduğu noktaya getirilmesiydi. İnşallah bundan sonra bu tarihi mekanımızı ziyaret eden yerli ve yabancı turistlere karşı yüzümüz kızarmayacak. Bu yolda sevindirici ilk adımlar atıldı. Bundan sonra tarihi mekanımıza daha iyi sahip çıkılacağını düşünüyoruz" diye konuştu Konya Hakimiyet, 29.07.2006 |
||||||
ŞANLIURFA'DA TARİHİ KORUMA RAPORU Tarihi eser zenginliğiyle dikkat çeken Şanlıurfa'da tarihi yerleşim birimlerinin korunması için bir rapor hazırlandı. Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan'ın talimatıyla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Harran, Şuayb ve Soğmatar tarihi şehirlerinde kültür ve turizm açısından yapılması gerekenleri içeren bir rapor hazırlandı. Başta İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün bilgi ve dokümanları olmak üzere, araştırmacı ve akademisyenlerin görüşlerine de başvurularak hazırlanmış olan raporla, bölge sorunları Kültür ve Turizm Bakanlığı gündemine taşındı. Tarihi yerleşim birimlerinin 1. derece sit alanı ilan edilmesinin istendiği raporda, bölgelerin halihazır haritalarının da çıkartılmasının faydalı olacağı bildirildi. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından Harran, Şuayp ve Soğmatar tarihi yerleşimlerinin korunması için hazırlanan rapora göre, kısa ve uzun vadede yapılması gerekenler şu şekilde sıralandı: ![]() "Harran, Şuayb ve Soğmatar tarihi kent yerleşim yerleri alanlarını tam olarak tespit edebilmek için topografik haritalar çıkartılmalıdır. Şuayb Antik Şehri'ne ait bugünkü kalıntıların mimari planları yapılmalıdır. Şuayb ve Soğmatar Antik Yerleşimleri, Anıtlar Bölge Yüksek Kurulu tarafından I. derece sit alanı ilan edilmeli ve yerleşim yerinin sınırları tam olarak tespit edildikten sonra, bu alanların etrafı, Harran ören yerinde olduğu gibi tel örgülerle çevrilmelidir. Harran, Şuayb ve Soğmatar Tarihi Kent Yerleşimleri'nde, tur otobüsleri ve özel araçlar için ören yerinin uzağına, panoramayı bozmayacak şekilde otopark yapılmalıdır. Tarihi kent yerleşimlerinde, ören yerini gezecek yerli ve yabancı turistler için hediyelik eşya türü malzemelerin satıldığı satış stantları yapılmalıdır. Şuayb Antik Şehri'nde, Şuayb Peygamber'in makamı olarak ziyaret edilen mağaranın çevre düzenlemesi yapılmalıdır. Soğmatar Antik Şehri'ndeki Hz. Musa Kuyusu'nun çevre düzenleme projesi yapılmalı, Şuayb ve Soğmatar Antik Kentlerinde, turistlerin tuvalet ve içecek gibi ihtiyaçlarını karşılayacak birer kafeterya yapılmalıdır. Şuayb ve Soğmatar Antik kentlerinde, kapsamlı bir yüzey araştırması ve arkeolojik kazı yapılmalı, Harran, Şuayb ve Soğmatar Tarihi Kent yerleşimlerinde kazı ve restorasyon çalışmaları çok masraflı olacağından sivil toplum kuruluşlarının bu çalışmalara destek vermeleri sağlanmalıdır. Şuayb ve Soğmatar Antik kentlerinde, ören yerindeki mağaralar, kaya mezarları ve gezegen tapınaklarında temizlik çalışmaları yapılarak elektrik aydınlatmaları sağlanmalıdır. Yerleşim alanlarındaki halka turizm bilinci, sağlık ve hijyen konularında eğitim verilmelidir. Harran'dan başlayarak Çoban Mağaraları, Bazda Mağaraları, Hanel-Barur Kervansarayı, Şuayb Peygamberin yaşadığına inanılan Şuayb Antik Şehri, gezegenlerin kutsal sayıldığı Pagan İnancının (putperest) dünyadaki önemli bir merkezi olan Soğmatar Antik Şehri ve Eyyub Nebi Beldesi'ni birbirine bağlayan yol son derece bozuk olduğundan, bu yol kullanılamamaktadır. Kentin en önemli turizm güzergahı olan bu yol, otobüslerin gidebileceği şekilde ivedilikle karayolları standardında turizm yolu kapsamına alınmalı, Harran-Eyyub Nebi Turizm güzergahında deve ve at sırtında gezilerin düzenlenmesi teşvik ve desteklenmelidir. Harran-Eyyub Nebi Turizm güzergahında arazi araçlarıyla safari turları teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Tarihi Kent yerleşimlerinde, tarihi kent ve sit alanı içerisindeki evler kamulaştırılarak, istimlak edilmeli, bu alanlarda gecekondu evlerde ve mağaralarda barınan insanların başka bir mekana nakli sağlanmalıdır". Şanlıurfa Kent Haber, 27.07.2006 |
|||||||
TARİHİ BİR TÜNEL BULUNDU Çınarcık'a bağlı Teşvikiye Beldesi'nde ormanlık alanda ucu bucağı belli olmayan tarihi bir tünel bulundu. Ucu görülmeyen ve uzunluğu bilinmeyen ancak 70 kilometre uzunlukta olduğu öne sürülen gizli tünellerde, yoğun radon gazı bulunmasından dolayı ilk 150 metrenin fotoğrafları çekilebildi. Teşvikiye Dağları'nda bulunan tünel, tarihte "Zindan" köy olarak anılan Teşvikiye Dağları'nda bulunuyor. Teşvikiye bölgesinde yaşayan atalarından duyduğu efsanenin gerçek olup olmadığını araştıran ve tünele ulaşan Rehber Yaşar Gül, tünelin yaklaşık 70 kilometre olduğunu iddia ediyor. Yoğun radon gazı ve girişinin ağaçlıklarla örtülü olmasından ötürü tünelin bugüne kadar bilinmediği ancak efsane olarak yörede anlatıldığı vurgulandı. Tünellerin esir alınan köleler tarafından Romalılar ve Bizanslılar zamanında zindan olarak kullanıldığı iddia eden ve tünelin ilk fotoğraflarını çekip basın mensuplarına dağıtan Gül, "Tünelde radon gazı bulunması nedeniyle el fenersiz ve sadece fotoğraf makinesinin flaşını kullanarak aydınlattığım ve fotoğrafını çektiğim tünel kazılarak, oyularak yapılmış. Sert kayalar ise büyük bir ustalıkla oyularak tünel açılmış. 150 metre kadar ileriye gidebildim. Gördüğüm manzara ilginçti. En önemli özelliği ise, kazılan tünellerin son derece hassas ve onca tepeden geçmesine karşın ölçünün hiç kaybedilmemesidir" dedi. Gördükleri karşısında hayrete düştüğünü dile getiren Gül "Ne yazık ki bu tüneller Yalova'nın resmi tarihinde yer almıyor. Çünkü araştırılmamış, söylentiler efsane olarak kalmış. Bu tarihi tünelin ne kadar uzun olduğu halen bilinmiyor. Bu konunun Valilikçe de araştırılmasını ve gizli kalmış bu tarihin gün ışığına çıkmasını istiyorum" diye konuştu. Yalova Kent Haber, 25.07.2006 |
![]() |
||||||
|
|||||||
Sikke resimleri: Özet, A. (ed.), 2003, Yitik Miras'ın Dönüş Öyküsü, İstanbul |
|||||||
|
|||||||
![]() |
|||||||
|
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |