Haberler logo Arşiv

ŞEHİR KURDURAN TARİHİ YÜZÜK ELE GEÇİRİLDİ!

"Bizans Kralı Antiokhos, eşi için bir yüzük yaptırdı; bu yüzüğü kıskanan kardeşi için de bir şehir kurdurdu." İşte bu yüzük bir tarihi eser operasyonunda bulundu.

İstanbul'da dün düzenlenen iki ayrı kaçakçılık operasyonunda toplam 248 parça tarihi eser ele geçirildi. Bizans Kralı Antiokhos'un eşi Nysa'ya yaptırdığı yüzük de bu eserler arasındaydı.
Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, derici işadamı G.A.'nın, Zeytinburnu'ndaki işyerinde çok sayıda tarihi eser bulundurduğu bilgisini aldı. Bunun üzerine polisin işyerinde yaptığı aramada çok sayıda tarihi eser ele geçirildi. İşadamı G.A. gözaltına alındı. Bu eserlerin Bizans ve Roma dönemine ait olduğu belirlendi.



Eserler arasında bulunan, üzerinde "Nysa" yazan yüzüğü inceleyen uzmanlar, yüzüğün Kral Antiokhos'un eşi Nysa'nın olduğunu belirledi. Yüzüğün hikâyesi ise ilginçti. Kral Antiokhos, bu yüzükten dolayı kendisini kıskanan kardeşinin gönlünü almak için onun adına Denizli çevresinde bir şehir kurdurmuştu.

Bu arada daha önce Bilecik'te tarihi eserlerle yakalanan işadamı G.A.'nın, elinde bulunan tarihi eserleri kendi adına kaydettirmek için koleksiyoner belgesi almaya çalıştığı, ancak tarihi eser kaçakçılığından gözaltına alındığı için belgeyi alamadığı bildirildi. Emniyet'teki sorgusunun ardından savcılığa sevk edilen G.A. serbest bırakıldı.

Şişli'de antikacılık yapan İ.D.'nin evinde de yurtdışına satılmak üzere çok sayıda tarihi eser bulunduğu bilgisini alan polis operasyon düzenledi. Evde yapılan aramada Selçuklu dönemine ait çok sayıda eser ele geçirildi. Emniyet'te tarihi eser kaçakçılığından kaydı bulunan İ.D. sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı.

Operasyonda bulunan eserler
İki operasyon sonucunda, Bizans ve Roma dönemine ait 202 adet sikke, 20 adet pişmiş toprak çanak-çömlek,
5 adet bronz halhal, Bizans dönemine ait 5 adet yüzük,
4 adet topuz başlı iğne, 4 adet cam şişe, 2 adet bronz mızrak ucu, 2 adet bronz ağırlık, 2 adet metal obje,
1 adet bronz tas ve 1 adet bronz kepçe ele geçirildi.
Milliyet, Haber: Erdal Kılınç, 06.05.2006
AYASOFYA TÜRBELERİ RESTORE EDİLİYOR

Ayasofya Müzesi Haziresi'nde yer alan ve uzun yıllar kapalı bulunan padişah türbeleri ile vaftizhanede başlayan restorasyon çalışmaları devam ediyor. Ayasofya Müzesi Müdürü Jale Dedeoğlu, uzun yıllar onarım için kapalı bulunan Sultan 2. Selim, Sultan 3. Mehmet, Sultan 3. Murat ve şehzade türbeleri ile vaftizhanede yaklaşık 1,5 ay önce başlayan restorasyon çalışmalarının hızla devam ettiğini bildirdi.

Dedeoğlu, 23 Nisan 1573'te Ayasofya'nın etrafının çevrilip temizlenmesi için bir çalışma başlatıldığını anlatarak, “Mimar Sinan, bu çalışma sonrası 1574'te 2. Selim'in de ölümüyle birlikte burada bir türbenin yapımına başlıyor. 2. Selim Türbesi, Mimar Sinan'ın yaptığı 18 türbeden biri. Yine bu hazirede Mimar Sinan tarafından yapılan Şehzadeler Türbesi ve Sinan'ın öğrencisi Davut Ağa'nın yaptığı 3. Murat Türbesi var.'' dedi. 2. Selim Türbesi'nin önemli bir özelliğinin de ilk kez padişah eşlerinin de aynı türbeye gömülmeye başlanılması olduğunu kaydeden Dedeoğlu, bu türbede eşi Nurbanu Sultan'ın yanı sıra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve eşi ile şehzadelerin de mezarlarının bulunduğuna dikkati çekti. Jale Dedeoğlu, hazirede ayrıca, 2. Selim'in oğlu 3. Murat ve eşi Safiye Sultan'ın defnedildiği türbe ile 3. Murat'ın oğlu 3. Mehmet'in Türbesi'nin bulunduğunu belirterek, 3. Mehmet'in oğlu 1. Mustafa, 1. Ahmet'in oğlu Sultan İbrahim'in mezarlarının da Ayasofya Müzesi Haziresi'nde yer aldığını bildirdi. Restorasyon çalışmaları hakkında da bilgi veren Dedeoğlu, bu mekânlarda öncelikle dış cephe temizliğinin yanı sıra kapı ve pencereler ile ahşap sistemlerde bakım çalışmalarının yapılacağını anlattı. Türbe içlerindeki çinilerin bakımlarının da yapılacağını ifade eden Dedeoğlu, eksik çinilerin tespit edildiğini söyledi.



Dedeoğlu, müze haziresinde 1882-1896 yılları arasında Fransız Albert Sorlin Dorigny tarafından restorasyon yapıldığını hatırlatarak, Dorigny'nin yaptığı restorasyon sırasında çinilerin, onarım için Fransa'ya götürüldüğü ve yerine sahtelerinin getirildiğinin tespit edildiğini bildirdi. Bu çinilerin, Fransa'da, başta Louvre olmak üzere bazı müzelerin depolarında bulunduğunun da belirlendiğini ve resmi kanallarla iadesinin talep edildiğini anlatan Dedeoğlu, “Bu restorasyonda, orijinalleri henüz gelmediği için mevcut durumda bulunan orijinal ve sahte çinilerin bakımı yapılacak. Zaten sahteleri de eski eser durumunda. Bunların da temizliği yapılacak.” dedi.

Bizans yapımı vaftizhanenin orijinal duvarının üzerine beton atıldığının tespit edildiğini ifade eden Dedeoğlu, bu betonların da söküldüğünü ve orijinal duvarların ortaya çıkarıldığını anlattı.

Kültür tarihine ''İstanbul'un en büyük ve en ünlü Bizans kilisesi'' olarak geçen Ayasofya Müzesi, 3 kez yapıldı ve pek çok kez de onarım geçirdi. Bizans tarihçileri, ilk Ayasofya'nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapıldığını ileri sürüyorlar. Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanarken, bu yapıdan hiçbir kalıntı günümüze kadar ulaşamadı. Ayasofya'yı ikinci defa yaptıran İmparator II. Theodosius, 415'te ibadete açtı. Yine bazilika planlı bu yapı 532'de Nika İhtilali sırasında yandı. İmparator Justinianus (527-565) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istedi ve çağın ünlü mimarlarına günümüze ulaşan Ayasofya'yı yaptırdı. Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirildi. Ayasofya'nın yapımına 23 Aralık 532'de başlandı ve 27 Aralık 537'de tamamlandı. Tarihi boyunca Haçlı ordularınca yağmalanan ve bakımsız kalan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesinin ardından onarılarak camiye çevrildi. Batıdaki kubbeciklerden birinin yerine ahşap bir minare, daha sonra da güneybatıya tuğla minare eklendi. 2. Beyazıt döneminde, kuzeydoğudaki ince minare yapıldı. Batıdaki minareler ise çevredeki evler yıktırılarak Mimar Sinan tarafından yapıldı. Günümüze ulaşan mihrap ise Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edildi. Ayasofya, 1934'te Atatürk'ün isteği ve Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrildikten sonra, 1935'te de müze olarak ziyaretçilere kapılarını açtı.
Zaman, 06.05.2006
İKİ ASIRLIK TARİHİYLE 'MOYMUL HAMAMI' ZAMANA DİRENİYOR

Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Moymul Mahallesi'nde bulunan tarihi hamam, 147 yıllık geçmişinin yorgunluğunu üzerinden atacak usta elleri bekliyor. Hamamın giriş kapısı üzerindeki kitabede, yapılış tarihinin 1859'lu yıllar olduğu belirtiliyor. Osmanlıca hat sanatıyla yazılmış yazıttan anlaşıldığı üzere, o dönemde köy olan Moymul'un sakinleri, imece usulüyle köye hamam yaptırdı. Selçuklu ve Osmanlı yapı sanat kültürünü taşıyan hamamın giriş kapısı üzerinde bulunan yazıtta “Hamdu-lillah bed, olundu hamam iptai. Ehli kura gayret etti cümle inşasına. Ehli hayrat, muhtaç oldu Hacı ağanın himmeti imdadına. Hacı Hasan Ağa dahi cehti hizmet etti…” bilgilerine rastlanıyor.

Moymul mahallesi Balıklı Caddesi'nde 235 metrekare alan üzerinde oturan tarihi hamam, çatısında otlar bitmiş, dış sıvası büyük bir tahribata uğramış ve içerisindeki sanatsal mimarinin yıllardır çatıdan akan su ve nemden hasar görmüş durumda. Günümüzde hamamın yeniden işlerlik kazanacağı beklentisi içinde olmadıklarını belirten Mahallesi Muhtarı Ali Sönmez (74), en son 1982'de işletilen tarihi hamamın yeniden onarılmasını beklediklerini kaydetti. Mahalle sakinlerinden emekli öğretmen Mustafa Gürer de, hamamın bitişik külhanında kazan altında yakılan katı yakıtla merkezi biçimde ısıtılmış müstesna bir şaheser olduğunu ifade etti. Hamamın odalarının da orijinal tokmaklı kapılarla kapandığını söyleyen Gürer, kendiliğinden kapanma özelliği ile hamamın ısısını muhafaza edebildiğini kaydetti. Moymul Hamamı'nın Tavşanlı Belediyesi'ne ait olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Ali İhsan Çakır, tarihi yapının aslına uygun bir şekilde restore edilmesi için planlarının çıkartılacağını ifade etti. Yapıtın günümüzde hamam olarak kullanılamayacağını söyleyen Çakır, tarihi çizgilerinden fire vermeden yapılacak restorasyon sonunda hamamın ilçede turistik alanda kullanıma açılabileceğini vurguladı.
Zaman, 06.05.2006
ÇATALHÖYÜK İSTANBUL'A TAŞINIYOR

Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi, 26 Mayıs - 31 Ağustos 2006 tarihleri arasında “Topraktan Sonsuzluğa Çatalhöyük” sergisine ev sahipliği yapacak. Sergi, 9000 yıllık buluntuları İstanbul'a taşıyacak. Böylece, büyüklüğü ve ihtiva ettiği yoğun yapılaşma dolayısıyla ortaya çıktığı ilk günlerden bu yana dünya arkeoloji çevrelerinin ilgi odağı olan Çatalhöyük, ilk defa Türkiye'de kapsamlı bir sergiye konu olacak. Toplam 282 eserden oluşacak sergide Neolitik Çağ Anadolu insanının hayatına ait çok önemli bilgiler sunan Çatalhöyük'ün dünyaca ünlü duvar çizimleri ile çok sayıda alet ve sanat eseri yer alacak.
Türkiye Gazetesi, 06.05.2006
OLİMPOS TANRILARINA TAPMAK SERBEST

Yunanistan'da eski Yunan tanrılarına ibadet yasağı mahkemece kaldırıldı. Böylece Olimpos'ta yaşayan tanrı ve tanrıçasına tapanlar, 2000 yıl sonra zafer kazandı. Artık, çoktanrılı (paganlar) inancı olanlar, Olimpos tapınağına gelerek Zeus, Hera, Hermes, Atena gibi tanrılara ibadet edebilecek.

Orijinal gelenekleri savunduklarını söyleyen paganlar, şimdi hükümetin dinlerini resmen tanımasını istiyorlar. Vasillis Tsantilas adlı pagan Yunan vatandaşı, Guardian Gazetesi'ne yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Şimdi Yunan hükümetine dilekçe vereceğiz. Kabul edilmezse AB'ye başvuracağız. Akropolis gibi tapınaklarda ibadet etme hakkımızı isteyeceğiz. Kendi mezarlıklarımızı açmak ve gerekirse ölülerimizi yeniden defnetme hakkı isteyeceğiz."

Yüzde 98'inin Ortodoks Hıristiyan olduğu Yunanistan'da Müslümanlık ve Yahudilik dışındaki tüm dinler yasak. Ancak paganlar, 2 binden fazla Yunanlının kendi hareketlerine katıldığını öne sürüyorlar. Ortodoks papazlar ise paganları, "ölmüş ve dejenere bir dini körükleyerek, geçmişin karanlığına gömülmüş korkunç düşleri geri getirmeye çalışan bir avuç sefil" olarak nitelendiriyor.
kanal7.com, 06.05.2006
EMİNÖNÜ KURTULUYOR!

Dünya mirasının en önemli eserlerini sınırları içinde bulunduran Eminönü'nü; Sultanahmet, Süleymaniye, Ayasofya ve diğer semtleri ile birlikte ele alıp, 2010 yılına, yani İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olacağı yıla hazırlamak amacıyla çok ciddi faaliyetler düzenleyen Eminönü Belediye Başkanlığı, bu etkinliklerin en önemlilerinden biri olan üç günlük “Eminönü Sempozyumu”nu, 17-19 Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştiriyor.

Eminönü sınırları içindeki imalathaneleri dışarı çıkarmak, metruk binaları elden geçirmek, işportayı bitirmek, tarihi ve kültürel varlıkları ortaya çıkarmak amacıyla gerekli altyapı çalışmalarını tamamlamak üzere bir dizi faaliyet yaptıklarını söyleyen Belediye Başkanı Av. Nevzat Er, “Bu sempozyumla hizmetlerimizi bir adım ileriye götürmüş, çözüm bekleyen sorunlara katkı sağlamış, dünyanın dikkatini Eminönü'ne, dolayısıyla İstanbul'a çekmiş olacağız” diye konuştu.

17 Haziran'daki sempozyum “Eminönü Objeleri Sergisi” ve “Yaşayan Eminönü Karikatürleri Sergisi” ile başlayacak. Ardından Başkan Av. Nevzat Er, İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Vali Muammer Güler, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan açılış konuşmalarını yapacak. “Tarihten Bugüne Eminönü” başlıklı ilk oturumda Bizans Döneminde Eminönü, Boğaziçi'nde Deniz Ulaşımının Merkezi Eminönü, Devlet-i Aliye'de Hükümet Merkezi Olarak Babıal, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e; Eminönü ve Benzer Çevrelerde Dünya Ne Yapıyor?” başlıklı ikinci oturumda Değişim Kaçınılmaz Bir Olgudur, Mukayeseli Bir Örnek (Roma, Paris, Venedik vb.), Kültür Başkenti İstanbul konuları ele alınacak.
Sempozyumun ikinci gününde “Eminönü'nün Değişen Misyonu”, “Şehir Perspektifi ve Aydın Sorumluluğu”, “Yönetimi Gelişmelere Hakim Hale Getirmek” oturumları yapılacak. Son gün ise “Yaşayan Eminönü: Bizim Eminönümüz”, “Eminönü'nde Bir Arada Yaşama Kültürü” ve “Eminönü'nün Odak Noktaları” konuları ele alınacak.

Eminönü ilçe sınırlarının kültür dokusunu tanıtmak amacıyla başlatılan “Eminönü Yürüyüş Güzergahları Projesi” de sempozyum dolayısıyla yeniden ele alınacak.

İlki Mimar Sinan'a ithaf edilen “Eminönü Sempozyumu”na çok önemli isimler katılacak. Üç gün sürecek sempozyumda, Prof.Dr. Semavi Eyice, Ahmet Vefa Çobanoğlu, Necati Gültepe, Prof.Dr. Murat Belge, Mustafa Armağan, Başaran Ulusoy, Dr. Egemen Bağış, Perihan Balcı, Dursun Gürlek, Prof.Dr. Korkut Tuna, Prof.Dr. Suphi Saatçi, Prof.Dr. Edibe Sözen, Ahmet Bilgili, Halis Yunus Ersöz, Mustafa Özdamar, Prof.Dr. Özkul Çobanoğlu, Prof.Dr. Durali Yılmaz, Hülya Tezcan, Şener Üşümezsoy gibi farklı bilim dallarından tanınmış isimler bildiri sunacak.
Türkiye Gazetesi, Haber: Özcan Ünlü, 06.05.2006
CİNCİN KALESİ İLGİ BEKLİYOR

Koçarlı'ya bağlı Cincin köyünde bulunan kale adeta kaderine terkedilmiş, ilgi gösterileceği günü inatla bekliyor. Kale surlarının etrafında ağaçlar kaleye inat, surlara inat yükselirken, kale surları da ağaçlara ve de ilgisizliğe inat ayakta durmaya devam ediyor. Cincin köyüne girerken sizi karşılayan Cincin Kalesi, görkemli duruşuna rağmen yanına yaklaşıldığında içler acısı haliyle yürek burkan bir durumda. Tarihi varlıklarımızın bir çoğu gibi Cincin Kalesi de doğanın ve de insanların insafına bırakılmış. Kalenin içi hayvan ağılı olarak kullanılmakta. Surlarda açılan deliklerde ise koyunlar keyifle kalenin Koçarlı Ovası'nı tepeden izliyor. Anıtlar Kurulu tarafından koruma altına alınan Cincin Kalesi, 16. yüzyılda Aydınoğulları Beyliği dönemine ait olduğu belirtiliyor. Kale yıllardır turizme değil, çobanlara hizmet veriyor. Çevre duvarları oldukça yüksek olan kale, bölgedeki çobanlar tarafından ağıl olarak kullanılıyor. Koruma altına alınmasına rağmen hiçbir yetkilinin kontrol etmediği kale, köylüler tarafından önce zeytinyağı fabrikası olarak kullanılmış. Modern fabrikaların kurulmasıyla birlikte tarihi kale turizmden çok çobanlara hizmet vermeye başlamış ve halen koyun ağılı olarak kullanılmakta. Kalenin restore edilerek turizme kazandırılmasını isteyen köylüler, restorasyon çalışması yapılmadığı için kaleyi ağıl olarak kullandıklarını söyledi.
Aydın Denge Gazetesi, 06.05.2006
KONYA SULTAN SELİM CAMİİ BAKIMA ALINDI

Mevlana Türbesi'nin güney batısında yer alan Sultan Selim Cami, bakıma alındı. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün restorasyon çalışmaları kapsamında bir süre önce ibadete kapatılan caminin içindeki sıva çatlakları, boya badana kirleri ve elektrik tesisatı onarımının önemli bir bölümünün tamamlandığı belirtildi. 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Sultan Selim Cami'sindeki onarım işlemlerinin Mayıs ayı sonunda bitmesi planlanıyor.

Sultan Selim Cami'sindeki onarım çalışmaları, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yaptığı toplu onarım çalışmaları içinde yer alıyor. 2004 yılında 44 tarihi eserde onarım çalışmaları yapan Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü, 2005 yılında bu sayıyı 55'e çıkararak, Türkiye genelinde onarım çalışmalarının en yoğun şekilde yürütüldüğü iller sıralamasında birinci sırayı aldı. Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün yaptığı ihale sonrasında bakıma alınan caminin onarım bedelinin 74 bin 500 YTL olduğu belirtildi. Onarım çalışmalarını Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü İnşaat ve Abide Şube Müdürlüğü yapıyor.

Mevlana Türbesi'nin güney batısında yer alan Sultan Selim Cami'si 1558-1567 tarihleri arasında yapıldı. 2. Selim'in Konya Valiliği sırasında inşaatına başlanıp sultanlığı döneminde tamamlanarak babası Kanuni Sultan Süleyman'a armağan edilen cami, 16. yüzyıl klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri arasında yer alıyor. Caminin kuzeyinde 6 sütuna istinat ettirilmiş 7 kubbeli son cemaat yeri ve mermer süveli geçme basık kemerli cümle kapısı yer alıyor. Caminin ahşap kapı kanatlarından sağdakine "Mescitte Mümin, suda balık gibidir." ibaresi yer alıyor. Ayrıca son cemaat yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi var. Caminin bugünkü süs ve yazıları mimar Muzaffer'in eseridir. Batısındaki Yusufağa Kütüphanesi ise 1795 yılında eklenmiştir. Yakın tarihe kadar ayakta duran camimin kuzey tarafında medrese, imaret, şadırvan ile güney tarafındaki hamamdan bugün hiçbir iz kalmamış.
Konya Merhaba gazetesi, 06.05.2006
MONET'NİN NİLÜFERLERİ GÜNEŞ IŞIĞIYLA YIKANDI
Fransa'nın Claude Monet'nin devasa 'Nympeas' (Beyaz Nilüferler) tablosuna ev sahipliği yapan ünlü Orangerie Müzesi altı yıllık restorasyonun ardından açılıyor, hem de aydınlanarak! Restorasyon sonucu artık Monet'nin 'Beyaz Nilüferler'i bol bol gün ışığı görecek. Monet'nin oval bir sergi salonunda yer alan iki metre boyundaki bu eseri doğrusal olarak sekiz parçadan oluşuyor ve uzunluğu 100 metreye ulaşıyor. Monet'nin Fransa'nın Giverny kasabasında yaptığı, 1918'de Fransa'ya hediye ettiği eser, 1927 yılından beri bu müzede sergileniyor. Müze, birçok empresyonist ressamın paha biçilmez eserine de ev sahipliği yapıyor. Müzede Monet dışında John Walter ve Paul Guillaume koleksiyonundaki Renoir, Cezanne, Matisse, Picasso, Derain, Rousseau, Laurencin, Soutine, Utrillo gibi ustaların 144 tablosu yer alıyor. Orangerie Müzesi'ndeki değişiklik yalnızca güneş ışığı düzenlemesiyle sınırlı değil. 28.9 milyon avroya mal olan restorasyonla 3 bin 200 metrekarelik sergi salonu alanı 6 bin 300 metrekareye çıkarıldı. 2003 yılında restorasyon çalışmaları sırasında 16. yüzyıldan kalma 20 metrelik tarihi bir duvarın bulunması nedeniyle açılışı bir yıl uzayan müze 17 Mayıs'ta kapılarını ziyaretçilere açacak. Yılda ortalama 500 bin sanatseverlerin ziyaret etmesi bekleniyor. Müze, açılış nedeniyle, bir hafta boyunca ücretsiz gezilebilecek.
Radikal, Foto: AP, 06.04.2006


TARİHİ MİRAS KAYBOLUYOR

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yüz yıl başından kalma otantik mimari anlayışın terk edildiğini söyledi.

'2. Tarihi Ordu Evleri Kurultayı' için beraberinde bir heyetle Ordu'ya gelen ve Belediye Başkanı SeyitTorun ile birlikte Etnografya Müzesi'ni ziyaret eden İTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlaması Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki tarihi mimarinin yavaş yavaş kaybolduğunu, özellikle sahil kesimdeki tüm tarihi izlerin günümüzün yapılarıyla yok olma sürecine girdiğini kaydetti. Prof. Dr. Gülersoy, "Sabahleyin Trabzon'dan buraya gelirken özellikle sahil kesiminin çok fazla tahrip olduğunu gördüm. Doğu Karadeniz'in yüzyılın başından kalma ve bugün bile hayranlık uyandıran otantik mimarisinden vazgeçtiği görülüyor. Tabii yaşam şekli ve şartlar, aile ve aile yapısı değişiyor. Ama dünyanın her yerinde görülen mimari tarzdan daha farklı, günün şartlarına uygun tarihi mimariyi yansıtan yapılar yapılabilir" dedi.

Prof. Dr. Gülersoy, bu durumda mimarlara ve sivil toplum kuruluşlarına çok görevler düştüğünü de belirterek, "Ancak kabul etmek gerekir ki, onlarda tek başlarına bir şey yapamazlar. Toplumdan gelen talepler doğrultusunda bir şeyler yapılabilir. Toplumun bu amaçla bilinçlenmesi lazım" diye konuştu.
Ordu Kent Haber, 06.05.2006
DENİZLİ'NİN ENVANTERİ ÇIKARILIYOR

Denizli ve çevresinin ekonomik, sosyal, kültürel, tarihi ve turistik değerlerinin envanterinin çıkarılması için Denizli Ticaret Odası (DTO) tarafından çalışma başlatıldı. Envanter çalışmasına Valilik, Denizli Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi, ilçe kaymakam ve belediye başkanları da destek veriyor. Envanter çalışmasıyla ilgili toplantıda konuşan konuşan Denizli Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yüksel, Oda'nın 80. yıl kuruluş yıldönümü faaliyetleri kapsamında bütün ilçelerde toplantılar düzenlediklerini ve yapılacakları tartıştıklarını söyledi.
Haber Ekspres, 05.05.2006
BURSA'DA TARİHİ ESERLER EMİN ELLERDE

Kent Konseyi'nin dün gerçekleşen 45. toplantısında 'Bursa'nın Geleceğinde Tarihi Kültürel Mirasın Korunması' konusu masaya yatırıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Gedik, Bursa'nın, tarihi eserlerin korunması ve aslına uygun restore edilmesi konusunda emin ellerde olduğunu belirterek, kentte yapılan tarihi eser projeleri sayesinde bir gün Bursa'nın da bir habitate projesi olacağına inandığını söyledi.

Yeşil Türbe'nin restorasyonu için çalışmaların son aşamaya geldiğini ifade eden Gedik, ihalenin 1 ay sonra yapılacağını vurguladı. Gedik, Bursa'nın tarihi eserlerinin korunması konusunda eğitimli ve planlı kalkınmanın önemine değinerek, turizmde önceliğini kültür turizminde olduğunu kaydettti. Bursa'da antik çağdan Bitinya'ya kadar tarihin izini bulunduğunu kaydeden Gedik, "Vitrine koyacağımız değerleri insanımıza tanıtmalıyız. Bursa olarak bir kanadımız Bilicik-Söğüt'e, bir kanadımız da Balıkesir-Çanakkale'ye uzunmalı. Bursa'nın turizmi bu şekilde canlanır" diye konuştu.

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Başkanı Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu da, Bursa'nın Osmanlı'ya başkentlik yapmış bir kent olma özelliğinden dolayı tarihi eserlerin yüzde 90'ının o dönemlerde yapıldığını belirterek, bu önemli eserlerden günümüze kadar gelenleri korumak da üniversitelerin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm kent gönüllülerinin görevi olduğunun altını çizdi.

Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin de, Bursa'nın her şeyden önce tarih ve kültür şehri olduğunu ifade ederek, tarih abidesi olan bu kente sahip çıkmaları gerektiğini vurguladı.
Bursa Olay Gazetesi, 05.05.2006
TARİHİ RUM EVİ KÜLTÜR EVİ OLACAK

Çanakkale'de İstiklal İlköğretim Okulunun yan kısmında bulunan ve harabeye dönenen tarihi Rum evi restore edilerek "Çocuk Kültür Evi" haline getirilecek.

Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Restorasyon Proje Mimarı İsmail Erten, 1800'lü yılların sonunda yapılan tarihi binanın uzun süredir kullanılmaması sebebiyle deforme olduğunu belirterek, "Çanakkale'de bu tür tarihi binaların kurtarılması için çalışmalar sürüyor. Son olarak da Bayramiçli işadamı Deniz Çınaroğlu ile eşi çocuk kitapları yazarı Ayla Çınaroğlu, yok olma aşamasına gelen bu tarihi binayı satın alarak kurtarmak istediler. 1800'yü yılların sonunda yapılan ve eski Rum evi olarak bilinen bu yer 130 metrekarelik kapalı bir alan üzerine kurulu durumda. 2 katlı bina olduğu için 260 metrekarelik bir kullanım alanına sahip. Ayrıca yüz metrekarelik de açık bahçesi var. Burası ile ilgili restorasyon konusundaki hazırladığımız dosyayı Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kuruluna gönderdik. Buradan gelecek yazıyı bekliyoruz. Bizler bu yeri tamamıyla çocuklara yönelik bir kültür evi olarak düzenleyeceğiz. Burası çocukların resim,müzik, dans gibi etkinlerini yapacakları mekan olacak. Mayıs ayı sonuna doğru restorasyon çalışmalarına başlayıp kısa sürede çalışmalarımızı tamamlamayı planlıyoruz. Çanakkale'de bu tip tarihi binaların kurtarılarak gelecek nesillere aktarılmasından yanayız" dedi.
Gazete Boğaz, 05.05.2006
ÇANAKKALE'NİN ESKİ VALİLİK KONAĞI RESTORE EDİLDİ

Çanakkale'de yıllar önce Valilik Konağı, son olarak da Çıraklık Eğitim Merkezi olarak kullanıldıktan sonra 3 yıl önce yanan tarihi binan restore edilerek Koruma Kurulu Binası haline getirildi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan yetkililer, Cevat Paşa Mahallesi'nde bin 89 metrekare arsa alanı ve 225 metrekare de taban alanı olan eski Valilik Konağı'nın rölevesinin yapılmasının ardından restorasyon çalışmalarına başlandığını belirterek, "6 ay süren çalışmalarda rötuşlar yapılıyor. Bir haftaya kadar restorasyon çalışmaları sona erecek. 443 bin YTL ihale ile gerçekleştirilen çalışmaların sona ermesinin ardından koruma kurulu buraya taşınarak çalışmalarını sürdürecek. Tarihi bir binayı kurtararak gelecek nesillere aktardığımız için çok mutluyuz" dediler.
Gazete Boğaz, 05.05.2006
ASLANLARI
''YÜRÜTMEK''
İSTEMİŞLER!

Malatya'nın Darende İlçesi'nde bulunan ve Hititler döneminde yapıldığı bildirilen dev Aslantaşlar, yerinden sökülerek çalınmak istendi.

Edinilen bilgilere göre, Darende İlçesi'ne bağlı Yeniköy ve Başdirek köyleri arasında bulunan ve Hititler döneminde yapıldığı aktarılan 2 metre yüksekliğindeki 2 Aslantaş'ın, etrafı kazılarak götürülme girişiminde bulunulduğu kaydedildi.

Çevresinde herhangi bir güvenlik önlemi alınmayan Aslantaşlar, geçen yıl da götürülmek istenmişti. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Malatya Haber, 04.05.2006


Açık arazide, korumasız durumda olan aslan heykellerinin,
"yürütme girişimi" öncesindeki arşiv görüntüleri.



2 metrelik aslan heykellerinin etraflarındaki kazı
çalınma girişimi emareleri olarak değerlendirildi.
1 AY SONRA ÜNİVERSİTEYE 10 HEYKEL

İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından düzenlenen ve 1 - 30 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Uluslararası Taş Heykel Sempozyumunun açılış töreni gerçekleştirildi.

İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından düzenlenen ve 30 Mayıs'a kadar sürecek olan ve yurt içinden 5 ve Sırbistan Karadağ, Mısır, İspanya, Gürcistan ve Bulgaristan'dan birer sanatçının katılacağı Sempozyumda ; Taş yontuculuğunda önemli yer tutan İlimiz sınırları içerisinde bulunan Kervansaraylar, Hanlar, Kale Surları, Kümbetler, Camiler, Sivil ve askeri mimariler üzerindeki taş kitabeler, konaklar, çeşmeler vb. eserlerin uzun dönemdir atıl kalan ve silinmeye yüz tutmuş bu geleneğin yeniden canlandırılarak çağa uygun bir düzeye getirilmesi de amaçlanıyor.

Sempozyum İÜ Caz Orkestrası'nın mini konseri ile başladıktan sonra konuşan Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı Prof. Kadir Kargın özetle "Duygu ve düşüncelerin sanat eğitimi ile birlikte geliştirilmesinin yanı sıra Ulusal Kültür ve sanata sahiplenilmesi ve bu doğrultuda Heykel sanatının daha geniş kitlelere yaymak amacı ile düzenlediğimiz bu etkinliğe katkı sunan herkese teşekkür ediyorum" dedi.

Rektör Hilmioğlu ise yaptığı konuşma da “ Üniversitemiz, Bilimsel, kültürel, sanatsal, sosyal, sportif yani her alanda büyük bir değişim-gelişim yaşıyor. Bu gelişim ve değişim Ulusal ve uluslar arası bilim ve sanat çevreleri tarafından dikkatle izleniyor. Üniversitemizin bugüne kadar en önemli iki eksiği olan Resim ve açık alanlarda Heykel sergisi Güzel Sanatlar Fakültemizin hizmete girmesinin üzerinden bir yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen yapılan Resim sergisi ve şimdi açılışını yaptığımız ve 1 ay sürecek olan Taş heykel sempozyumu ile bu önemli eksikliklerde giderilmiş olacak ve böylece 1 ay sonra 10 adet heykel üniversitemizin çeşitli yerlerinde sergilenecek”dedi.

Bu arada, İnönü Üniversitesi'nin internet sitesinde de organizasyonla ilgili, "Yöremizde bulanan taşlar geleneksel yöntemlerle işlenmekte ve sınırlı alanlarda kullanılmaktadır.Yurt içi ve yurt dışından gelen profesyonel heykel sanatçılarının getirdikleri teknolojik yontma araçları ve sunacakları kullanım seçenekleri yöremiz ustaları ve sanat öğrencileri için ufuk açıcı olacaktır.Bölgenin gelişimi ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşması hedeflenerek kurulan üniversitemiz; bilim ve sanatın her alanında bölgeye yaptığı katkıyı taş yontu, taş işçiliği ve taşa bağlı dekoratif bezeme alanlarında da gerçekleştirmek suretiyle öncülük misyonunu ulusal ve uluslar arası çerçevede devam ettirmeyi amaçlamaktadır.

Sempozyuma ülkemizden Ayla Turan Tan, Berika İpekbayrak, Ferhat Kamil Satıcı, Nevzat Atalay ve Selçuk Yılmaz, Sırbistan Karadağ dan Giorgie Cpajak, Mısır'dan; Hani Faisal, İspanya dan Miguel Isla, Gürcistan dan; Ivane M. Tsiskadze, Bulgaristan'dan Petre Petrov gibi sanatçılar katılacaklar" denildi.
Malatya Haber, 04.05.2006
TARİH ELDEN GİDİYOR

Niğde'de Bor'a bağlı Çukurkuyu Kasabası'nda Osmanlı Sarnıçları ilgi bekliyor. Tarihi sarnıçlar 1960'lı yıllara kadar bölge için çok önemli iken motorlu araçların çıkması ile özelliğini yitirmişler. 'Basamaklı' ve 'tepeden delikli' olmak üzere iki tip yapılan sarnıçların en orjinalleri Çukurkuyu'da bulunuyor.

Kış günleri yağmur suları ve kar erimesi ile dolan ve yazın kullanılan sarnıçlar arasındaki belli başlıların Uzun Hasan'ın Sarnıcı, Kara Hacı'nın Sarnıcı, Tamaşalı'nın Sarnıcı, Gözükara'nın Sarnıcı, Kekilli'nin Sarnıcı, Uzun Ahmed'in Sarnıcı, Tireli Ali'nin Sarnıcı, İnlikerel Sarnıcı, Emin Bada'nın Sarnıcı, Baştepe Sarnıcı, Kocakafanın Sarnıcı olduğu söyleniyor. Bölgede en büyük sarnıç olarak tanımlanan 'Mağsan' ise yüzyıl önce kasaba yerleşiminin kuzeyine yaptırılmış. Yağmur ve kar suyu ile dolan sarnıcın üstünde kova ile su çekmek için iki deliği olması sebebiyle ayrı bir özelliği de var. Kuzey kısmında avgını, bakım kapısı ve güney en alt çıkışta tahliye deliği bulunuyor. Sarnıcı besleyen su kanalı yaklaşık 6-7 kilometreyi buluyor. Osmanlı döneminde kasabaya yapılan camide bu bölgeden sarnıçlardan beslenen bir boru hattı da çekilmiş. 'Mağsan' sarnıcının Rum Usta 'Büyük Gavur' lakabı ile anılan Abraham tarafından yapıldığı biliniyor.

Harap halde bulunan Mağsan Sarnıcı 1999 yılında belediye tarafından restore edilerek eski özelliği ile korunmuş. Bölgede su temini konusunda kuyu ve sarnıçların özellikleri hakkında Çukurkuyu Belediye Başkanı Mahmut Şahin “İlk içme suyu şebekesi 1960 yılına döşenene kadar bütütn hayat kuyulara bağlı idi. Çöl kuyuları; 3-5 metre köy kırı, kule ve bayatsalı kuyuları; 35-100 metre arası değişmektedir. Bayatsalı'daki yurtlarımızda bulunan kuyuların başında 'Çunur' adı ile kubbeli bir havuz (suyu soğuk tutmak için) ve Çunur'a bağlı olarak birbirine bağlı 7-8 oluğa Sıra adı verilmektedir.Çunur'la kuyunun birleştiği yerin yan tarafında sadece içme suyu almak için derin bir oluk vardır. Kuyudaki kovanın dolup dolmadığını anlamak için kuyu başında 2-3 sefer yukarı çekip bırakılır. Sarnıç ise; kuyudan ayrılığı özelliği su bulunmayan, dış etkenlerle su toplanarak değer bulan yerlerdir.” şeklinde bilgi veriyor.
Niğde Kent Haber, 04.05.2006








AFYON'DA
116 TARİHİ EVİN DAHA
RESTORASYONU GERÇEKLEŞTİRİLİYOR

Afyonkarahisar Valiliği'nce restoresi yapılarak hizmete sunulan Tarihi Millet Hamamı civarında ikinci kısım sokak iyileştirme projesinde sivil mimarlık örneği tarihi 116 adet evin sokağa bakan cepheleri restore edilerek, aslına uygun olarak yenileniyor.

Çalışmaların birinci bölümünde 65, ikincisinde ise 51 evin sokağa bakan cepheleri iyileştirilerek, çatıları, kapı ve pencereleri yenileceği belirtildi. Valilik tarafından yapılan açıklamada, 2005 yılı içerisinde 25 adet evin sokağa bakan cepheleriyle birlikte çatılarının tamir edilerek iyileştirildiği kaydedildi.

Açıklamada, ikinci kısım proje sayesinde, Millet Hamamı çevresindeki Kuyulu Camii Sokak, Tacıahmet Caddesi, Tacıahmet Millet Hamamı Caddesi ile Yukarıpazar Camii ile Ulu Camii arasındaki Camii Kebir caddesinde bulunan 65 evi kapsayan bölümün 388 bin 591 YTL ye ihale edilerek çalışmalara başlanıldığı ifade edildi.
Zaman, 04.05.2006
MÜZELERDEKİ TARİHÎ ESERLER TEK TEK SAYILIYOR

Tarihî eser hırsızlığı ve müzelerle ilgili şikayetlerin artması Turizm ve Kültür Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Denetimleri sıklaştıran Bakanlık, envanterleri yenileme kararı aldı. Müzelerdeki bütün eserler tek tek sayılacak. Eksiklerin yanı sıra depolarda saklanan tarihî eserlerin durumu da tespit edilecek. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, ellerindeki bilgileri güncellemeye başladıklarını söyledi. Kazı ekiplerinin çıkardığı ve vatandaşlardan temin edilen eserlerin müzelere teslim edildiğini anlatan Düzgün, ancak Bakanlığın elinde yenilenmiş toplu bir envanter bulunmadığını dile getirdi. Müzelerin belirli periyodlarla denetleneceğini anlatan Düzgün, sayımın tarihî eserlerin korunması adına önemli bir çalışma olduğunu vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, son olarak Uşak Müzesi'nde bulunan Karun Hazinesi'nin en önemli parçalarından denizatı broşunun değiştirildiği ile ilgili iddiaları, Ankara'daki Devlet Resim ve Heykel Müzesi için hazırlanan ve müzenin içinde bulunduğu olumsuz tabloyu ortaya koyan raporu, ayrıca müzelerle ilgili basına yansımayan birçok ihbarı incelemeye aldı. Şikayetlerde doğruluk payı olduğunun anlaşılması üzerine, ulusal müzelerle birlikte sayısı 150'yi bulan müzelerin bakanlık müfettişlerince tek tek denetlenmesine karar verildi. Envantere kayıtlı olup da müzede bulunmayan eserler, envantere kayıtlı olmayıp da müzede bulunan eserler kayda geçirilecek.
Zaman, 04.05.2006
TRABZON'DA KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ

Trabzon İl Genel Meclisi'nin son toplantısında Kültür ve Turizm Komisyonu Başkanı Güler Kanca Durmuş, turizm ve kültür etkinliklerine daha çok mali kaynak istedi. Çal Mağarası ile Vazelon Manastırı'na gidecek yolların onarımıyla yaylalarda özellikle tuvalet sorunlarının giderilmesinde önemli sorunları olduğunu da belirten Durmuş, "Elimizdeki bu bütçe imkanlarıyla bunları gidermek zor, biz Trabzon'un kültür varlıkları için bütçemize biraz daha para istiyoruz" diye konuştu.
Trabzon Kent Haber, 04.05.2006
ARKEOLOJİK KAZI VE ARAŞTIRMALAR TOPLANTISI

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin düzenlediği Arkeolojik Kazı ve Araştırmalar Toplantısı'nın altıncısı bu yıl Prof.Dr. Halet Çambel'in Onuruna 8-10 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenecek.

3 gün sürecek sempozyum, Güzel Sanatlar Bölümü Başkanlığı, Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde yapılacak.
TAY Haber, 04.05.2006
NEMRUT'A VANDAL ZULMÜ

Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği İFSAK üyesi iki genç, Elazığ Fırat Üniversitesi'nden 50 kadar öğrencinin 15 Nisan sabahı Nemrut tanrı heykellerine yaptığı eziyeti belgeledi. İFSAK üyesi Maya Altınorak, Akın Mısırlıoğlu, Nemrut Dağı Milli Parkı'nda tanık olup fotoğrafladıkları olayı anlattı:

"15 Nisan sabahı 07.00'de, gün doğumunu seyretmek için Nemrut'a çıktık. Elazığ Fırat Üniversitesi'nden 50 kadar öğrenci de oradaydı. İki bin yıl önce Kommagene Kralı Antiochos'un tanrıları ve ataları için yaptırdığı anıt heykelleri ve kutsal mezarlığın bulunduğu tümülüsü, yasak olmasına rağmen bir vandal ordusu gibi eziyorlardı. 'Yasak' levhalarına hiçbiri uymuyordu. Kimileri Tanrı tahtlarına kurulmuş, kimileri de tümülüsün üzerinde zıplıyordu. Aslan ve kartal heykellerinin üzerinde birbirlerinin fotoğraf makinelerine "hatıra" pozu veriyorlardı. İçki şişeleri ve sigara izmaritlerinden de çöp yığınları oluşturuyorlardı.

Aslan heykelinin tepesindeki bir öğrenci, fotoğrafını çektiğimizi görünce gülümsedi. 'Çekin, çekin Fırat Üniversitesi Metal Eğitimi Bölümü öğrencisiyim' dedi. İki öğrenci aralarında 'Üzerine çıkmadığımız bir şey kalmadı değil mi?' diyordu. Bir öğrenci de 'ekmek aslanın ağzında' deyip elini aslan heykelinin ağzına sokuyordu. Kartal heykelinin gagasına basarak tepesine tüneyen bir öğrenci vardı. Türkçe ve İngilizce yasak uyarısının yer aldığı tabela ve kutsal alanı çevreleyen zincir, kimsenin umurunda değildi ve daha önemlisi ortalıkta bir tek görevli bile yoktu."

Mahmut Arslan (Kahta Turizm Danışma Müdürü) Heykel ve tümülüse ziyaretçi geçişini önleyen zincir gerili. Ayrıca Türkçe ve İngilizce 'Lütfen tümülüse çıkmayın' yazan tabela da var. Heykellere çıkmak da kesinlikle yasak. Bu yasak hep vardı. Ama 1987'de UNESCO Nemrut'u Dünya Kültür Mirası listesine aldıktan sonra bu yasak daha kesin bir şekilde uygulanmaya başladı.

Haber üzerine açıklama yapan Kahta Turizm Danışma Müdürü Mahmut Arslan, bekçilerin çoğunlukla dağın eteğindeki kafeteryada bulunduğunu söyledi. Arslan, "Öğrencilerle fotoğrafçıların hiçbir görevliyle karşılaşmamalarının nedeni, Nemrut'u korumakla görevli 2 müze bekçisi ile 4 milli park bekçisinin, dağın eteğindeki kafeteryada çalışmaları. Kafeteryanın sahibi ise müze bekçisi Bekir Yetkin" dedi.

Bu arada Elazığ Fırat Üniversitesi, heykeller üzerinde zıplarken fotoğraflanan öğrenciler hakkında inceleme başlattı. Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Hamdu Muz, şöyle konuştu: "Üniversite yönetim kurulunda olayı görüştük, inceleme başlattık. 40-50 öğrenci, bir otobüs kiralayıp gitmiş. Üniversitenin resmi gezisi değil. Hepimiz çok üzgünüz. Dekanlar, fakülte fakülte araştırıyor, Nemrut'a o tarihte hangi öğrencilerin gittiğini belirlemeye çalışıyoruz."

Bu arada, Hürriyet'in internet sayfasına tepki ve yorumlarını yazan okurlar üniversitelilerin vandalca tavrına tepki gösterdi. Elazığlı Selçuk Yıldırım ise tüm Elazığlılar adına özür diledi: "Gençliğin verdiği cehalettir desem olmaz. Okumuş kişiler bunu yaparsa cahil kalmış kesime ne diyeyim."
Hürriyet, Haber: Gülden Aydın, 03-04.05.2006



Not: Geçtiğimiz haftaki bu olay ilk kez basına yansıyan bir olay olabilir ama hepimiz bu vandallıkla karşılaşmışızdır. Beni en çok üzen olay ise yıllar önce Anadolu'da bir müzede, ülkemizin son yıllardaki meşhur üniversitelerinden birinin Arkeoloji öğrencilerinin yaptıklarıydı. O olayı benimle yaşayanlar hatırlarlar, o öğrenci grubu hep birlikte gösterdiğimiz tepkiye daha şiddetli bir tepkiyle karşılık vermişlerdi. Diğer bir olay ise başka bir Anadolu müzesinde İstanbul'un arkeoloji ve sanat tarihi alanında saygın fakültelerinden birinin öğrencilerinin yaptıklarıydı. O dönemde durumu anlattığım hocalardan biri de bu konuda çaresiz olduklarını aktarmıştı bana.
Bu konuda neler yapılabileceği konusunu bir başka zamana bırakalım şimdilik. Ama paylaşalım, sizler de aktarın gördüklerinizi...
Ayşe Didem Bayvas
KARUN HAZİNESİ, YAPILAN UYARIYA RAĞMEN ÇALINDI

Eski Uşak Emniyet Müdürü Ali Kalkan, Türkiye'nin 10 yıllık hukuk savaşı sonucunda ABD Metropolitan Müzesi'nden geri almayı başardığı Karun Hazinesi'nin en önemli parçası sayılan Kanatlı Denizatı'nın çalınmasında yaşanan ihmali gözler önüne serdi.

Olayın yaşandığı dönemde Uşak Emniyet Müdürlüğü yapan ve bir süre önce emekliye ayrılan Kalkan, Milliyet'e şunları söyledi: "Uşak'a ilk gittiğim Haziran 2004'te müzeyle ilgili olarak istihbarat çalışması yaptırdım. Bizzat müzeye gittim. Güvenlik tedbirlerinin ve görevlilerinin yeterli olmadığını, her an bir soyguna muhatap olabileceğini bir yazıyla valiliğe bildirdim."
Milliyet, Haber: Tolga Şardan, 03.05.2006
APOLLON TAPINAĞI'NDA AYDINLATMA SORUNU VAR

Didim Belediye Başkanı Mümin Kamacı, Apollon Tapınağı'ndaki aydınlatmanın yetersiz olduğunu, buraya yeni projektörlerin yapılması gerektiğini bildirdi. Apollon Tapınağı'nın gece aydınlatılması için 4 projektör çalıştığını, ancak bunların yetersiz kaldığını belirten Kamacı, ''Oysa turistler, geceleri de tapınağı gezmek isteyebiliyor. Bu nedenle, tapınağa yeni projektörlerin yapılması gerekiyor'' dedi.

Projektörlerin elektrik faturasının ise tapınak çevresinde iş yerleri bulunan 4 esnaf tarafından ödendiğini bildiren Kamacı, şöyle devam etti: ''Esnafın fatura ödeme zorunluluğu yok. Ancak 4-5 yıldır projektörler esnafın katkısıyla yanıyor. Esnaf, iş hacmi artsın, turistler gezebilsin, Didim tanıtılsın diye faturayı ödüyor. Işıklar yanmadığında Hisar Mahallesi'nin gece bir cazibesi olmuyor. Elektrik faturasını Aydın İl Özel İdaresinin ödemesi gerekiyor.''
Apollon Tapınağı'nı yılda yaklaşık 100 bin turistin ziyaret ettiğini belirten Kamacı, şunları kaydetti: ''Ancak Apollon Tapınağı'na gereken ilgi gösterilmiyor. Tapınağın içindeki otlar büyümüş halde. Bakımı yapılmıyor, bu nedenle de tapınağın ancak üçte biri gezilebiliyor. Tapınakta güvenlik görevlisi de dahil sadece 3 görevli var. Bunların her işe yetişmesi mümkün değil. Bakımı yapılmış bir Apollon Tapınağı daha çok turist çeker.''

İl Kültür ve Turizm Müdürü Nuri Aktakka ise yaptığı açıklamada, Didim Apollon Tapınağı'nı geçen yıl 92 bin 623 kişinin ziyaret ettiğini, toplam 157 bin 635 YTL gelir elde edildiğini bildirdi. Aktakka, bu yılın 3 ayında ise tapınağı ziyaret eden 6 bin 513 kişinin, 11 bin 116 YTL gelir bıraktığını belirtti. Apollon Tapınağı başta olmak üzere diğer ören yerlerinde çevre düzenlemelerine başlanacağını ve turizm sezonu öncesi bu çalışmaların bitirileceğini ifade eden Aktakka, ''Aydınlatma sorunuyla ilgili incelemede bulunacağız. Gerekirse yeni projektör ilavesi yapacağız'' diye konuştu.
Aydın Denge Gazetesi, 03.05.2006
İLBER ORTAYLI 'ŞEKER' KOMASINDA

Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, şeker komasına girince yeniden hastaneye kaldırıldı. Rahatsızlanması üzerine geçtiğimiz hafta acil olarak Amerikan Hastanesi'nde kaldırılan Ortaylı'nın besin zehirlenmesi değil, yükselen şekeri nedeniyle tedavi gördüğü ortaya çıktı. Amerikan Hastanesi'nde üç gün kaldıktan sonra perşembe günü taburcu olan Ortaylı'nın durumunun ciddiyetini koruduğu için sürekli tetkik ve kontrollerinin yapıldığı GATA'ya kaldırıldığı bildirildi.
Akşam, 03.05.2006
ESKİ CEZAEVİ, MÜZEYE DÖNÜŞÜYOR

Bilecik'te müzeye dönüştürülen eski cezaevi binasında çalışmalar son aşamaya geldi. 1794 yılında 2 bin 419 metrekarelik alan üzerine 2 katlı cezaevi olarak inşa edilen bina artık müze olarak hizmet verecek. 1997 yılında ilk ihalesi yapılarak restorasyonuna başlanan ve 424 bin YTL'lik harcama yapılan müze binası, 6 Eylül Şeyh Edebali Kültür Şenlikleri'nde açılacak. IKS şirketinin çevre düzenleme çalışmalarını sürdürdüğü müzeye, Osmanlı oba çadırı da kurulacak.

Müteahhit Adil Kaşuk, "Binanın dış kısmında çatlaklar oluşmuş. Bina ahşap olduğu için oturmamış, dolayısıyla duvarların kesim noktaları ve pencere kenarlarında çatlaklar oluşmuş. Bunları kapattık ve boyadık. Sanki bina yeniden restore oluyormuş gibi gösterildi. Binanın restorasyonu yapılalı 5 sene olmuş. Böyle özel binalara bakım yapmak normaldir. Yapılan harcamalar bahçe, çevre tanzimi, güvenlik, kalorifer tesisatı yapımına gitmiştir. Bahçede çiçek ekme ve çimlendirme devam ediyor. İşi gününden önce teslim edeceğiz" diye konuştu.
Bilecik Kent Haber, 03.05.2006
PKK'LI TARİHİ ESER KAÇAKÇISI

Şanlıurfa'da düzenlenen operasyonda çok sayıda tarihi eserle yakalanan 45 yaşındaki Ümran Çise'nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'la çektirdiği hatıra fotoğrafı da ele geçirildi. Terör örgütüne yardım ve yataklıktan sabıkalı olan Cise'nin Batman Müze Müdürlüğü'nden "Koleksiyonculuk Belgesi' aldığı ve tarihi eserleri internet üzerinden pazarladığı ileri sürüldü.

Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri ihbar üzerine Diyarbakır yönünden gelen 72 AE 649 plakalı otomobili şehir girişinde durdurdu. Otomobilde yapılan aramada, MÖ 1500-2000 yılları arası döneme ait kadın idolü ayak altında bulunan pişmiş toprak (terra cota), sol elinde kandil bulunan kadın idolü pişmiş toprak, MÖ 1000- 1500 yılları arası döneme ait 2 adet küçük boğa fügürü üzerinde 2 adet kulp ve kulp üzerinde kase pişmiş toprak, ağız kenarı kırık 12 santimetre çapında iç derinlik pişmiş toprak kase, U biçiminde 8 santimlik pişmiş toprak, Roma dönemine ait 10 gümüş sikke, Bizans dönemine ait 10 altın sikke, özel yapım altın sikke, ön ve arka yüzlerinde Arapça yazılı 1 altın sikke ele geçirildi.

Otomobilde bulunan Ümran Çise ile Kemal Demir gözaltına alındı. Ümran Çise'nin Batman'daki evinde yapılan aramada da çeşitli dönemlere ait 618 sikke ve 41 parça çeşitli dönemlere ait toprak eser bulundu. Evde ayrıca PKK örgütüne ait örgütsel dokümanlar ile Cise'nin Abdullah Öcalan ile birlikte çektirdiği hatıra fotoğrafı bulundu. Fotoğrafın nerede ve ne zaman çekildiği öğrenilemedi. Gözaltına alınan evli ve 3 çocuk babası 45 yaşındaki Ümran Çise'nin terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık yaptığı iddiasıyla daha önce 3 ay cezaevinde kaldığı belirlendi.

Bu arada Cise'nin Müze Müdürlüğü'nden "Koleksiyonculuk Belgesi' aldığı ve Batman'da koleksiyonculuk yaptığı belirtildi. Polis, elindeki tarihi eserlerin fotoğraflarını internette yayınlayarak pazarlamaya çalıştığı iddia edilen Çise'nin ilişkilerini saptamaya çalışıyor. Çise'nin tarihi eser satışından elde ettiği paraları PKK'ya aktarıp aktarmadığını araştırıyor.
Vatan Gazetesi, Fotoğraflar: Şanlıurfa Kent Haber, 02.05.2006











İLK DİJİTAL MÜZEMİZ

Kayseri'ye girdiğinizde, “Şehri gezmeye Kadir Has Kent ve Mimar Sinan Müzesi'nden başlayın” uyarılarıyla karşılaşırsınız. Şehirde yaşayan insanlar için aynı zamanda park, eğlence ve 'kaçış' yeri haline gelen müzeyi bu kadar önemli kılan birçok özelliği, ancak gezdikten sonra fark edersiniz.

Kadir Has Kent ve Mimar Sinan Müzesi, dijital bir müze ve bilgi merkezi olmasının ötesinde, dünyanın sayılı, ülkemizin ise ilk dijital müze yatırımı olarak dikkat çekiyor. Kayserili iş adamı Kadir Has'ın katkılarıyla Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan 6 katlı binanın ilk katında 'Kent Müzesi', ikinci katında bu şehrin dünya medeniyetine armağan ettiği Mimar Sinan adına yapılmış 'Mimar Sinan Müzesi', üst katlarında ise lokanta, seyir terası gibi bölümler yer alıyor. Yaklaşık 400 metrekarelik bir alanda kurulmuş olan 'Kent Müzesi'nin 12 ayrı bölümündeki 82 ekran monitörüyle Kayseri ile ilgili konular 6'şar dakikalık video prodüksiyonlarla sunuluyor. Kayseri Tarihi, Tarihi Eserler, Coğrafya ve Nüfus, Kayseri Mutfağı, Doğal Güzellikler, El Sanatları, Modern Kayseri, Kent ve Eğitim, Erciyes, Tarım ve Ticaret, Konut Mimarisi ve Bağ Kültürü, Sanayi Şehri Kayseri bu bölümün başlıklarını oluşturuyor.

Monitörler, IBM bilgisayarlardan oluşan bir network üzerine kurulu “Müze Yönetim Sistemi” programı tarafından kontrol ediliyor. Böylece değişik ziyaretçi grupları için farklı tarzda geliştirilen sunumlar, ziyaretçilere gösterilebiliyor ve bilgisayarların yönetimi, ziyaretçiye mesaj verme gibi birçok ilave işlem de yapılabiliyor. Monitör ve maketlerdeki sunumların sesleri ise seslendirme konusunda dünya pazarını elinde bulunduran Alman menşeli Sennheiser marka Guideport Müze Seslendirme Sistemi ile gerçekleştiriliyor.

Müzeye gelen ziyaretçiye giriş bankosunda giriş kaydı “Müze Giriş Kontrol Sistemi” programı ile yapıldıktan sonra, isteğe göre Türkçe veya İngilizce ses cihazı ve kulaklık veriliyor. Kulaklığa ilk olarak giriş bilgileri ile kullanım bilgileri sesi ulaştırılıyor. Ardından, ziyaretçi hangi monitörün önünde ise o sunuma ait sesi duyuyor. Dolayısıyla sunumlara ait sesler birbirine karışmadan, her ziyaretçi için kendi dilinde dinleme imkanı sağlanıyor. “Kent Rehberi” programından yararlanmak isteyen ziyaretçiler sadece ekrana dokunarak, Kayseri ile ilgili öğrenmek istediği her tür bilgiye ulaşabiliyor.

'Mimar Sinan Müzesi'nin bulunduğu katta da büyük dahinin önemli eserlerinin maketleri sergileniyor. Burada 6 ayrı bölümde Mimar Sinan'la ilgili olarak Mimar Sinan'ın Hayatı, Sinan ve Süleymaniye, Sinan'da Sivil Mimari, Sinan ve Selimiye, Sinan'ın Sanatı ve Eserleri, Sinan'ın Yurtdışı Eserleri konuları, tıpkı 'Kent Müzesi' katında olduğu gibi sunuluyor. 6'şar dakikalık video prodüksiyon ve 82 ekran monitörle izlenen Mimar Sinan eserleri ise Süleymaniye Külliyesi, Selimiye Külliyesi, Edirne Kapı Mihrimah Sultan Külliyesi, Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Haseki Külliyesi, Kayseri Kurşunlu Camii ve Mağlova Kemeri. Bu bölümde yer alan Mağlova Kemeri sabit olup, diğerleri dairesel olarak hareket ediyor.

Yine bu katta orta bölümde iki ayrı plazma ekranda Mimar Sinan hakkında belgesel filmler sunuluyor ve ayrıca bu katta bir projeksiyon cihazıyla Mimar Sinan'ın eserleri slayt gösterisi yapılıyor. Mimar Sinan ve eserleri ile ilgili her türlü bilgi, fotoğraf ve araştırma da kullanıcıların hizmetine sunuluyor.
Türkiye Gazetesi, 02.05.2006
DEPOLARDA BEKLETİLEN TARİHİ ESERLER YENİ KURULACAK 12 MÜZEDE SERGİLENECEK

Vakıflar Genel Müdürlüğü; yer olmadığı için depolarda beklettiği tarihi eserleri, yeni kurulacak 12 müzede sergileyecek. Böylece tarihi eserlerin hırsızlık başta olmak üzere değişik sebeplerle kaybolması önlenmiş olacak.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, 12 ilde yeni kurulacak müzelerle ilgili bir çalışma başlattı. Öncelikle yeni müzelerin kurulmasını beklemeden halı, kilim, şamdan, el yazması Kur'an-ı Kerim ve tarihi eser özelliği olan eşyalar ile taşınmazlardan çıkan çini, ahşap, mermer, alçı ve metal gibi parçaları koruma altına aldı. Kurulması planlanan müzeler, tarihi eser bakımından zengin olan 12 ili kapsıyor. Bu iller arasında İstanbul, Ankara, Edirne, Bursa, Konya, Kayseri, Tokat, Kastamonu, Gaziantep, Erzurum, Antalya ve Sivas bulunuyor. Genel Müdürlük diğer taraftan müze yapılacak binaları da yavaş yavaş belirlemeye başladı. Yer seçimi konusunda tarihi binalar tercih ediliyor. Bu kapsamda İstanbul'da Mimar Sinan'ın eseri olan Haseki Külliyesi, Ankara'da Mimar Kemalettin'in eseri ilk Hukuk Mektebi, Edirne'de Selimiye Camii Dar-ül Kur'ası, Kastamonu'da Şehy Şaban-ı Veli Külliyesi'ndeki dergah binasının selamlık bölümü, Gaziantep'de Mevlevi Dergahı, Konya'da Sahip Ata Hanegahı, Kayseri'de Gıyasiye Şifahiye Medreseleri (Çifte Medrese) ve Tokat'da Muslu Ağa Köşkü'nde müze kurma çalışmaları devam ediyor. Erzurum, Antalya, Bursa ve Sivas illerinde ise uygun bina arayışı sürüyor.
Zaman, 02.05.2006
TARİHİ SUR ÇIKTI, KAZI DURDU

Marmaray Projesi kapsamında Yenikapı'da yürütülen arkeolojik kazılarda bulunan ve tümüyle yok olduğu sanılan Konstantin Surları'ndaki kazı çalışması durdu. 4 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun surların korunmasına karar vermesi ile Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü'nün (DLH) de kazıları durdurması Konstantin Surları'nı ortada bıraktı. DLH'nin kararı beklenirken, İstanbul arkeolojisine ışık tutan Konstantin Surları'nda ciddi bir tahribat başladı.

Marmaray için 3 ayrı noktada yürütülen arkeolojik kazılarda en çok tarihi kalıntıya rastlanan bölge Yenikapı oldu. Yenikapı'da 1. bölge olarak tanımlanan bölgede değişik çağlara ait 8 tekne bulundu. Teknelerle ilgili çalışmalar sürerken, üçüncü bölgede başlayan kazılarda kent tarihi açısından önem taşıyan Konstantin Surları'na ulaşıldı.

Kazının sorumlusu arkeolog Metin Gökçay, burada çalışmalara başladıkları sırada geç dönem bahçe duvarları bulduklarını ve onları belgeleyip kazıya devam ettiklerini anlattı. Kazıya devam ederken doğu-batı yönünde 4.5 metre genişliğinde düzgün taşlarla örülmüş bir duvar gördüklerini belirten Gökçay, ''Bunların Konstantin Surları olduğuna eminim. Genişliği 4.5 metre, uzunluğu 51 metre kadar. 1500'lerin başında yıkıldığı söylenen Hisar Kapısı, surların önemli bir kapısı. Roma'ya giden yol ile mutlaka bağlantısı var'' dedi. Konstantin Surları'na ait bir parçanın bugüne dek hiç bulunmamış olması nedeniyle kazının büyük önem taşıdığını ifade eden Gökçay, bin yıl kadar önce yaşanan bir depremde tsunaminin yok ettiği ''Eleutherion Limanı'' nı da bulduklarını söyledi.

Konstantin Surları'nın içinde gizli bir yol bulduklarını ifade eden Gökçay, ''Deniz tarafına açılan suru kesen 2 metre genişlikte 's' şeklinde gizli yol bulduk. Yüksekliği yaklaşık 1.90, genişliği de 1.80 civarında. İçinde bulduğumuz 16 adet yağ kandili, aydınlatılarak geçilen bir yol olduğunu gösteriyor' dedi.

Gökçay, tsunami ile yok olduğu tahmin edilen Eleutherion Limanı'nın 4. yüzyıldan itibaren kullanıldığını düşündüklerini ifade ederek şu bilgileri verdi: ''İskelelerin kuzey tarafında 60 adet taş çapa bulduk. Moğol yüzlü bir kap bulduk. Bu, Rusya ile ticaretin olduğunu gösteriyor. Sandaletler bulduk. O dönemdeki Bizans giyim tarzını gösteriyor.''

Gökçay, DLH'nin surların korunmasına karar verilmesi üzerine kazıyı durdurduğunu anlatarak şunları söyledi: ''Belirsizlik olduğu için çalışmalar durdu. DLH istasyon yapamayacağı için kazmak istemiyor. Kararın çabuk alınması gerekiyor, surlarda tahribat başladı bile. Gizli yolun üstündeki şaplı alanda dökülmeler başladı. Surların çok fazla dayanması mümkün değil. Güneşten, kardan, yağmurdan korunması gerek.''
Cumhuriyet, 02.05.2006
BİRGİ'DEKİ YAKLAŞIK 500 TARİHÎ YAPI RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR

İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı tarihî Birgi beldesinde, restore edilmeyi bekleyen 500'e yakın ev, cami, medrese, hamam, çeşme ve su kemerinin bulunduğu bildirildi. Tarihte Aydınoğlu Beyliği'nin başkenti olan Birgi'deki tarihî evlerin röleve ve restorasyon projelerinin oluşturulduğu, bu kapsamda başlanan çalışmaların devam ettiği öğrenildi. Bu çerçevede Mimar Sinan Üniversitesi ile Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı desteğiyle 8 yıl önce başlatılan restorasyon çalışmasının yanında ele alınmayı bekleyen yüzlerce eserin daha bulunduğu belirtildi. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, yaptığı açıklamada, beldede yaklaşık 150 tescilli evin restore edileceğini belirterek, “Birgi'de onarım ve restorasyon bekleyen yüzlerce değerli konak, cami, medrese ayakta kalma savaşı vermektedir.” dedi. Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Cengiz Eruzun da sit nedeniyle onarılamayan ve yıkılmaya yüz tutan binalar için projelerin hazırlanarak, çalışmaların yapıldığını ifade etti.
Zaman, 02.05.2006
SAHTE HEYKEL SATICILARINA SUÇÜSTÜ

Düzce'de Hz.İsa figürleri içeren 3 adet taklit heykeli satmaya kalkan 2 kişi polis tarafından suç üstü yakalandı. Kendilerini Yılmaz ve Şeref olarak sahte isimle tanıtan Şehmuz K (40), Eşref G.(39) toprak kaplı küpün içinde bulunan 15-20 cm boyundaki altın sarısı renkli 3 adet taklit heykel ile yakalandı.

Olay, Şehmuz K ve Eşref G.'nin heykelleri saklaması için bir vatandaşa verecekleri ve eserlerin alıcısı olan İsviçre'de kilise yetkilisi papaz ile görüşmek üzere yurt dışına çıkabilmek için bir şahıstan para talep etmeleri üzerine ortaya çıktı. İl Emniyet Müdürü Saim İşlek, yaptığı açıklamada Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince yürütülen çalışmalar sonucunda tarihi eser süsü verilmiş 3 adet heykelin 2 kişi tarafından yurt dışına çıkarılmak üzere iken suç üstü yakalandığını söyledi. İşlek, sahte heykelleri 30 milyon dolar değer biçerek satmaya kalkan Şehmuz K'nın 12 , Eşref G'nin ise 4 ayrı dolandırılık olayından sabıkalı olduklarını belirtti.

Anadolu'nun tarihi eserlerle zengin bir yer olduğunu hatırlatan Saim İşlek, dolandırıcıların definecilik adı altında tarihi açıdan önem taşıyan eserleri yurt dışına çıkartabilmek adına vatandaşlarla pazarlıklara giriştiklerini ifade etti. Vatandaşların dolandırıcıların tuzağına düşmemesi için uyarıda bulunan İşlek ' Tarihi eserleri yurtdışına çıkartmak üzere vatandaşların yardımcı olması gibi pazarlıklara girilmektedir. Vatandaşlarımız dolandırıcı çetelerinin ağına düşmesin. Çok para kazanacağı sözlerine inanmasınlar. Dolandırıcıların taktikleri ile insanlar mağdur oluyor. Bir dolandırılıcık olayı daha dolandırıcıların başarısızlığı ile sonuçlanmıştır. Vatandaşlarımız uyanık olsunlar. Bu tip olaylarla karşılaştıklarında anında bize haber versinler” diye konuştu. İşlek olayla ilgili tahkikatın devam ettiğini kaydetti.
Vatan Gazetesi, 02.05.2006
MUNCH HIRSIZLARINA 8 YIL

Norveçli ressam Edvard Munch'ün ”Çığlık” ve “Madonna” adlı tablolarının çalınmasına karışan 3 kişiye 4 ila 8 yıl hapis cezaları verildi. Oslo Bölge Mahkemesi, Petter Tharalsen'i 8, Björn Hön'ü 7, Petter Rosenvinge'yi ise 4 yıl hapse mahkum etti. Mahkeme, hırsızlığa karışmakla suçlanan diğer 3 kişi hakkında ise beraat kararı verdi.

Ressam'ın paha biçilemeyen ünlü tabloları 2004 Ağustosunda Munch Müzesi'nden maskeli ve silahlı 4 kişi tarafından güpegündüz çalınmıştı. Yargılananlardan beşi hırsızlığı planlamak veya fiilen hırsızlıkta yer almakla, diğeri ise çalınan tabloları saklamakla suçlanmıştı. 1893 tarihli tablolar, 2 milyon Norveç kronu (yaklaşık 440 bin YTL) ödül vaadine rağmen bulunamadı.
Hürriyet, 02.05.2006
YADİGAR EVDE 'KURU' PİŞECEK

Kurtuluş Savaşı kahramanı, harf devrimi öncüsü, milli eğitimin ilk bakanlarından Mustafa Necati'nin 3 katlı tarihi evi kuru fasulyeci oluyor. Ev, ünlü kuru fasulyeci Hüsrev Lokantacılık'a gerçek bedelinin çok altında bir ücretle 49 yıllığına devredildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın geçtiğimiz hafta tahsise çıkardığı, Ankara'nın merkezinde Çankaya İlçesi Mithatpaşa Caddesi'nde yer alan tarihi ev için Hüsrev Lokantacılık ile TÜRSAB yarıştı. Çok uzun sürmeyen açık arttırmada, TÜRSAB fazla dayanamayarak Hüsrev'in 150 bin YTL'lik teklifinin üzerine çıkmadı. 900 metrekare kapalı, 300 metrekare açık alanı bulunan üç katlı Mustafa Necati Evi'nin gerçek bedelinin çok altında bir ücrete devredilmesi dikkatleri çekti. Hüsrev, bu ücretin yanı sıra Maliye Bakanlığı'nın belirlediği yıllık bir kira ücreti ve cirosunun yüzde 1'i oranında bir rakam daha ödeyecek.



Atatürk'ün ölümünde hıçkıra hıçkıra ağladığı Mustafa Necati, yeni harflerin, yeni rakamların, yeni ölçü ve tartıların benimsenmesine ilişkin yasaların çıkarılmasında önderlik görevi üstlendi. Necati aynı zamanda Türk eğitiminin karma eğitime geçilmesi, meslek okullarının teknik eğitimi amaçlayacak şekilde yapılandırılması, öğretmen okullarının geliştirilmesi, Talim Terbiye Kurulu'nun kurulması, köye eğitim hizmetlerinin getirilmesi gibi önemli kararların altına da imzasını attı. 'İdealleri laik eğitimden geçen gençler yetiştirmek' olan Mustafa Necati'nin ölümünün ardından İsmet İnönü ise mezarı başında, "İnkılapçıların ölürken, kalanlardan ve yeni kuşaktan beklediği bir tek dileği vardır: Cansız bileklerinde sallanan vazife bayrağının kavranıp daha yüksekte dalgalanmasıdır. Necati, Aziz Necati; dileğin yerine getirilecektir" konuşmasını yapmıştı.

Mustafa Necati'nin 1929 yılında, 35 yaşındayken hayata gözlerini yumduğu ve önemli kararların alındığı evde, artık kazan kazan kuru fasulye ve pilav yapılacak.

Mustafa Necati, 1894'te İzmir'de doğdu. İstanbul Hukuk Mektebi'nde okudu. I. Dünya Savaşı yıllarında İzmir'de öğretmenlik (Muallim Mektebi ve Şark Mektebi) ve avukatlık yaptı. İzmir'in işgalinden sonra Kuvayı Milliye'ye katılarak Yunan ve Anzavur güçlerine karşı savaştı. İzmir Şark Mektebi'nde birlikte yöneticilik yaptığı arkadaşı Vasıf (Çınar) ile Balıkesir'de, Kuvayı Milliye'nin yayın organı niteliğindeki "İzmir'e Doğru" Gazetesi'ni çıkardı. 1. TBMM'ye Saruhan Milletvekili seçildi. Meclis'in Müdafaa-i Hukuk Grubu katibi oldu. 21 Eylül 1920'de Sivas İstiklal Mahkemesi üyeliğine, 3 Ağustos 1921'de de Kastamonu ve Havalisi İstiklal Mahkemesi başkanlığına getirildi. 1923'te 2. TBMM'ye İzmir milletvekili olarak seçildi. Mübadele-İmar İskán Vekilliği ve Adliye Vekilliği'nde bulundu (1923-1924) Şeyh Said Ayaklanması sırasında kısa bir süre İstiklal Mahkemesi savcılığı ve iki yıl Muallimler Birliği Reisliği yaptıktan sonra Maarif Vekilliği'ne getirildi (1925). Ölümüne dek yürüttüğü Maarif Vekilliği döneminde Cumhuriyet ilkelerinin benimsenmesi, eğitim ve öğretimin önemi, öğretmenlik mesleğinin geliştirilmesi konularına ağırlık verdi. 1924'te kabul edilen "Tevhid-i Tedrisat Kanunu"nu (Eğitim ve Öğretim Birliği) uygulamaya koydu ve 1928'de Millet Mektepleri'nin açılmasına öncülük etti.

Mustafa Necati Evi'nin en büyük şubeleri olacağını vurgulayan Hüsrev Lokantacılık Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Hüsrev, Ekim'de lokantayı açmayı düşündüklerini aktardı. Daha önce Bakanlığın burayı restore ettirdiğini hatırlatan Hüsrev, konuyla ilgili olarak da, "Bakanlığın evin restorasyonu için çok masraf yaptığı söyleniyor ama hikaye. Önceki gün evi gezdim hiçbirşey yapılmamış. Ben orayı tarihi dokusunu bozmadan yeniden restore edeceğim. Çok daha şık olacak" diye konuştu.
Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 02.05.2006
VEKİL AFRODİT'İ KUCAKLAYIP ALACAK

AKP'nin Gaziantep milletvekilleri Fatma Şahin ve Mehmet Sarı, Zeugma'dan çıkarılan eserlerin peşine düştü. Gaziantep'e bu eserleri sergileyebilecek Arkeoloji Müzesi açılmasının ardından başka yerlerde bulunan 79 eserin peşine düşen milletvekillerini en çok Adana Müzesi'ndeki 3 eser uğraştırıyor. Bakan Atilla Koç'a yazılı olarak başvuran milletvekilleri Bakan'ın olumlu yaklaşması üzerine umutlanarak, 79 eserin listesini müze yöneticilerine gönderdi. Ancak müzeler eserleri vermeye yanaşmadı. Adana Müzesi'nden istenen 8 eserden sadece 5'i Gaziantep'e gönderildi. Adana Müze Müdürü Kazım Tosun, koleksiyonun en önemli parçaları Afrodit heykeli, Fıstık Tutan Çocuk kabartması ve Kapı Aslanı heykelini vermedi. İstanbul ve Ankara gibi müzelerden de eserlerin kodekse girmesi ve bu müzelerin protokol müzesi olmaları nedeniyle iade işlemi yapılamayacağı bildirildi.

Mücadeleden vazgeçmeyen vekillerden Fatma Şahin, eserleri geri getireceklerini, sorunu ikna yöntemiyle aşacaklarını söyledi. Milletvekili Mehmet Sarı'nın planı ise daha radikal. Özellikle Afrodit ve Fıstık Tutan Çocuk kabartmasını Gaziantep'e getirmekte kararlı olduklarını belirten Sarı, heykelleri gerekirse kucaklayıp götürmeyi bile düşündüğünü vurguladı.
Sabah, Haber: Osman Aydoğan, 02.05.2006





DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ARKEOLOJİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ'NDEN KORKUNÇ İDDİA: 'AGORA YAĞMALANMIŞ'

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, İzmir Agora Kazıları Projesi dönem yürütücüsü olarak atanan Avrasya Arkeoloji Araştırmaları Bilim Derneği Başkanı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Semih Güneri, dün ortaya şok bir iddia attı. Güneri, "Agora'da bugüne kadar kazı değil, resmen talan yapılmış" dedi.



Bakanlık tarafından 17 Mart 2006 tarihinde bu göreve tayin edildiğini, 1 Ocak 2007'den itibaren kazı başkanlığının da kendisine devredileceğini belirten Güneri, göreve başladığı andan bu yana geçen 45 günlük sürede yaptığı incelemeler sonunda, Agora kazılarında bir tarih talanı tespit ettiğini öne sürdü.
"Yaptığımız incelemede, son 1-2 yıldır yapılan kazılarda hiçbir kayıt tutulmadığını gördük. Kazı heyetinde yer alanlara sorduğumda 'Biz kayıtları, Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü'ne teslim ettik' dediler" diyen Güneri, sözlerini şöyle sürdürdü:
"O kaynağa sorduğumuzda ise hiçbir bilgi ve belge olmadığını gördük. Burada tarih talan edilmiş. Talan kelimesini özellikle kullanıyorum. Bir tarihi eserin talan edilmesi için illaki bir yerden alınıp başka bir yere götürülmesi gerekmiyor. O tarihi eserle ilgili belge tutmamak da bir çeşit talandır. Türkiye'nin en önemli arkeolojik projeleri arasında yer alan Agora'da kazı değil, resmen talan yapılmış. 74 yıldır kazılıyor, tek yayın bile yok, broşür de yok."

Agora kazıları sırasında Batı Stoa'da yer alan dükkanlarda yapılan kazılar sonucunda elde edilen seramik malzemelerin çöpe atılması için istiflendiğini belirten Güneri, "Çöpe atılması için ayrılan seramik parçalarının henüz yüzde 10'unu inceleyebildik. Bu parçaların incelenmesiyle doktora tezi yazılır" dedi. Bir önceki kazı döneminde kazı heyetinde yer alan Fransız Arkeolog Laureche'ye ulaştığını ve kendisine Agora kazıları ile ilgili elde ettiği belge ve bulguları paylaşma çağrısı yaptığını belirten Güneri, "Kendisiyle görüştüm. Göreve başladıktan sonra İzmir'e davet ettim, bir özgeçmişini istedim. Ayrıca Agora kazıları ile ilgili elindeki bilgi ve belgeleri sordum. Başlangıçta çok hevesliydi, samimi göründü, ancak şu ana kadar kendisinden bir ses seda çıkmadı" diye konuştu.

Agora'nın, İzmir için çok önemli bir turizm potansiyeli olduğuna değinen Güneri, önceliği envanter çıkarılmasına verdiklerini söyledi. Ardından kazı çalışmalarına hız vereceklerini belirten Dr. Semih Güneri, "Burası kentin göbeğinde, çok önemli bir turistik mekan. Dolayısıyla bir an önce kazıyı bitirmek istiyoruz. Kendi alanlarında uzman akademisyenlerden oluşan bir takımla, Agora'yı ayağa kaldıracağız" dedi. Kazı alanında güvenlik sorunları bulunduğunu vurgulayan Güneri, sözlerini şöyle noktaladı: "Kazı alanı, her türlü suistimale açık. Polis kayıtlarına göre kimi zaman fuhuş yeri olarak kullanılan kazı bölgesinde bu tip olayların dışında kaçak kazıya da şahit olduk. Böyle bir ortamda kazı yapılması mümkün değil."

Kimler kazı başkanıydı?
1932-1941: İzmir Efes Müze Müdürü Selahattin Kantar'ın başkanlığında Rudolf Naumann ve Profesör Doktor F. Miltner.
1941- 1996 arası kazı yapılmadı.
1996-1997: İzmir Valiliği ve Arkeoloji Müzesi işbirliğinde Yusuf Gül başkanlığında kazı çalışması yapıldı.
1997-2002 arasında kısa aralıklarla kazılara devam edildi. Ancak resmi kayıtlara giren herhangi bir çalışma yer yok.
* 2002- 2005: Temmuz 2002, Aralık 2005 arasında Arkeoloji Müzesi Müdürü Mehmet Taşlıalan.
2006: Arkeoloji Müzesi Müdürü Mehmet Tuna başkanlığında Dr. Semih Güneri, Agora Kazıları Proje Yürütücüsü olarak atandı.

Yeni dönemde öncelik sırası:
- Kazı, bütün olarak planlanacak, batı-doğu diye ayrım yapılmayacak.
- Envanter çalışması tamamlanacak.
- Kazı evi taşınacak.
- Kazı alanındaki tonlarca mermerin uygun bir yerde sergilenmesi ya da depolanması sağlanacak.
- Yapıların bilimsel yöntemlerle ve vakit kaybetmeden restorasyon çalışmalarına başlanacak.
- Agora'nın güney kapısı iptal edilerek kapatılacak, aydınlatma ve kamera sistemi kurulacak.

Nasıl talan edildi?
- Agora kazılarında otorite boşluğu yaşandı. Kazı başkanları, kazı ile ilgili gereken özeni göstermedi.
- Kazı günlüğü ve raporları Müze Müdürlüğü'ne teslim edilmedi.
- Gün ışığına çıkarılan tarihi seramik parçaları, çöpe atılmak üzere istiflendi.
- Metro kazılarında çıkarılan tonlarca mermer blok, kazı alanında depolandı.
- Osmanlı dönemine ait mezarlar, kazı alanına bırakıldı.
- Taşınması gereken kazı evi, kazı bölgesinde faaliyetine devam etti.
- Kazı sonucunda ortaya çıkan bulgular, bilimsel olarak değerlendirilmedi.

17 Mart 2006'dan itibaren Agora kazıları Proje Yürütücülüğü'ne atanan Avrasya Arkeoloji Araştırmaları Bilim Derneği Başkanı ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Semih Güneri, bugüne kadar 3'ü uluslararası olmak üzere, 6 kazı projesinde yer aldı. Güneri, halen Orta Asya'da Sibirya; Moğolistan Bölgesi'nde TÜBİTAK ve DPT tarafından desteklenen ancak son 2 yıldır ödeneksizlik nedeniyle ara verilen kazıların başkanlıklarını yapıyor.

Dünya çapında 150 arkeolojik ve kültürel projeye destek olan Fransa Dışişleri Bakanlığı, Agora kazıları için de 35 bin euro destek verecek. Fransızlar, proje kapsamında yeni projeler için de destek sözü verdi.


Ekrem Demirtaş ve M. Michel Pierre

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş'ı ziyaret eden Fransa Dışişleri Bakanlığı Sosyal Bilimler ve Arkeolojik Araştırmalar Dairesi Başkan Yardımcısı M. Michel Pierre, Fransa Bilimsel Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı François Favory, Sorbone Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Fransız Arkeolojik Araştırmalar Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. François Baratte, Fransız İstanbul Anadolu Araştırmaları Merkezi Müdürü Pierre Chuvin'den oluşan Fransız Heyeti, İzmir'e özel bir önem verdiklerini ifade ettiler.

Arkeolojik Araştırmalar Dairesi Başkan Yardımcıs M. Michel Pierre, ilk etapta İzmir'in arkeolojik haritasının çıkarılacağını ve bir bilgi bankası oluşturulacağını kaydetti. Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın 2006 yılı için Agora kazılarına ilk etapta 35 bin euro kaynak sağlama kararı aldığını ifade eden Pierre, "Bu kaynak artarak devam edecek. Geliştirilecek projelere göre, başka kaynaklardan da destek sağlanacak. Türkiye ile işbirliğine çok önem veriyoruz. Sadece Agora değil, diğer alanlarda da kazı ve tarihi varlıklarla ilgili olarak, ortak çalışma yapabiliriz. Fransa'da bu konu ile ilgili çok sayıda bilim adamı mevcut. İlk olarak İzmir Arkeoloji Haritası üzerine çalışma yapabiliriz" dedi.

Tepekule, Agora ve Kadifekale projelerine destek olduklarını anlatan İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, Agora kazı alanındaki sorunların giderildiğini söyledi. Demirtaş, "İzmir Büyükşehir Belediyesi, Agora'nın batısındaki kamulaştırma işlemlerine devam ediyor. İzmir'in tarihi ve arkeolojik değerlerinin büyük bir bölümü ortaya çıkarılamadı. İTO olarak biz de her türlü desteğe hazırız" dedi.
Yeni Asır, Haber: Murat Şahin, 02.05.2006
KONURALP'TE KAZI ÇALIŞMALARINA İZİN ÇIKMADI

Kültür ve Turizm Bakanlığı Konuralp beldesinde yapılması istenen kazı çalışmalarına onay vermiyor. Konuralp Belediye Başkanı İbrahim Aykut, Konuralp'de yapılacak kazı çalışmaları için başlatılan girişimler üzerine "Konuralp Hükümet'in desteğini görmüyor" diyen Aykut; "Kazıyı yapacak sponsoru biz buluruz dedik kabul edilmedi. Yeter ki Konuralp'in tarihi görülsün. Biz teklifimizi yaptık fakat Bakanlık tarafından onay verilmedi. " ifadelerini kullandı.
Düzce Damla Gazetesi, 01.05.2006
DOĞU'DAKİ ERKEN DÖNEM TÜRK İZLERİ ATLASI HAZIRLANIYOR

Doğu Anadolu Yüzey Araştırmaları Projesi (DYAP) kapsamında yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan ilk Türk izlerine ait kültürel ve arkeolojik bulgular, hazırlanan atlas ile gözler önüne serilecek.

Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç Dr. Alpaslan Ceylan başkanlığında yürütülen ve DPT tarafından da desteklenen proje kapsamında, Doğu Anadolu ve Kafkaslardaki ilk Türk izlerinin belirlenmesiyle ilgili çalışmalar sürdürülüyor. Türklerin Anadolu'ya geliş tarihinin bilinenden çok eski olduğunu ifade eden Ceylan, yaptığı açıklamada, Doğu Anadolu Bölgesi'nde ilk Türk izleriyle ilgili birçok önemli kültürel ve arkeolojik bulguyu ortaya çıkardıklarına dikkati çekti. Ceylan, ''Yaklaşık 10 yıldır sürdürülen çalışmalarla ortaya çıkarılan kültürel ve arkeolojik bulguları, Doğu Anadolu'daki İlk Türk İzleri Atlası'nda gözler önüne sereceğiz'' dedi.

Atlasın ilk cildinin önümüzdeki aylarda tamamlanacağını anlatan Ceylan, şunları söyledi: "'Türklerin MÖ 1000 yıllarından itibaren Anadolu geldiği Asur, Urartu ve Pers belgelerinde yer alıyor. Şimdiye kadar bu belgelerden yola çıkılarak hazırlanan bilimsel yayınlarda Türklerin Anadolu'ya gelişinin bilinden çok eskilere dayandığı açıklanıyordu. Biz bu bilgi ve belgelerin 10 yıldır coğrafyadaki izlerini sürüyoruz. Bu alanda yapılan ilk çalışma olan projeyle Türklerin Anadolu'ya gelişleriyle ilgili çok önemli kültürel ve arkeolojik bulguları ortaya çıkardık.''

Çeşitli Türk boylarının MÖ 1000 yılından itibaren Anadolu'ya geldiklerinin artık inkâr edilemez bir gerçek olduğunu kaydeden Ceylan, şunları söyledi: ''Erzurum'un Karayazı ilçesi Salyamaç köyü sınırları içerisindeki Türk boylarına ait damgalar ile hayvan tasvirleri yer aldığı Cunni Mağarası'yla ilgili kapsamlı bilgiler atlasta yer alacaktır. Ayrıca, Orta Asya'daki balbal taşı geleneğinin devamı olan ve 2002 yılında Ardahan'da ortaya çıkardığımız insan tasvirli mezar taşları ile Hınıs ilçesinde bulunan koyun ve koç motifli mezar taşlarına ait bilgiler de atlasta bulunacak.''

Kars'ın Kağızman ilçesinde 2004 yılında yaptıkları çalışmada kayalık bir bölgede dağa işlenmiş yaklaşık 6 ve 12 metrekare büyüklüğünde iki duvar panosu tespit ettiklerini hatırlatan Ceylan, ''Anadolu'ya erken dönemde gelen Türklerin yaptığı ve üzerinde dağ keçisi, geyik, hayat ağacı gibi motiflerin ile runik harflerin bulunduğu pano gibi birçok kültürel ve arkeolojik bilgi hazırlanan atlasta yer alacak'' diye konuştu.
Erzurum Gazetesi, 01.05.2006
TARİHİ BULGUR PALAS TURİSTİK TESİS OLACAK

İtalyan mimar Giulio Mongeri'nin 1912'de inşasına başladığı Bulgur Palas, yeniden hayata dönüyor. Osmanlı Bankası arşivinin saklandığı, daha sonra bankayla birlikte Garanti Bankası'na geçen kagir bina, Fatih Belediyesi tarafından restore edilecek.

İstanbul'un gizli kalmış mimari güzelliklerinden olan Bulgur Palas'ın turistik tesis olarak kullanılması planlanıyor. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, yatırımcıların şimdiden Marmara Denizi manzaralı tarihi binayla ilgilendiklerini söyledi. Demir'in verdiği bilgiye göre "Yenileme Alanları Kurulu" iki ay içinde oluşturulacak. Çevresindeki yapıların da yıkılması düşünülen Bulgur Palas'ın restorasyonu için kamulaştırmayı da öngören proje, kuruluşundan hemen sonra kurula getirilecek.

Fatih'te beş bin tescilli bina olduğunu belirten Başkan Demir, şunları anlattı: "Bulgur Palas, Garanti Bankası'nın arşiv deposu olarak kullanılıyor ve mülkiyeti Doğuş Grubu'na ait. Grubun Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk'le de görüşerek, bu eseri restore etmelerini ya da Büyükşehir Belediyesi aracılığıyla ülkemizin kültürel varlığına kazandırmalarını istedim. Maalesef kendilerinden bir yanıt alamadık. Ancak 'Yenileme Alanları Yasası' ile binayı, kamulaştırarak restore edebilme hakkımız var. Bunu da en kısa zamanda yaparak, Bulgur Palas'ın Tarihi Yarımada'daki yerini almasını sağlayacağız."
Hürriyet, Haber: Mustafa Kınalı, 01.05.2006
'KÜLTÜREL İŞBİRLİĞİYLE PAYLAŞIM ARTTIKÇA DAHA DOĞRU BİR SANAT TARİHİ YAZILIYOR'

Fransız sanat tarihi profesörü Jean-Marc Poinsot, sadece sanat araştırmaları yapmak üzere kurulan bir devlet kurumunun başkanı. Doğru bir sanat tarihi için kültürel işbirliğinin önemine vurgu yapan Poinsot, konferans için Türkiye'deydi

AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) Türkiye'nin, Suna-İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi işbirliğiyle düzenlediği konferanslar dizisi geçen hafta başladı. Etkinliğin ilk konuğu Paris'teki Sanat Tarihi Ulusal Enstitüsü'nün (INHA) araştırma bölümü başkanı, sanat tarihi profesörü ve çağdaş sanat uzmanı Prof. Jean-Marc Poinsot'ydu. Prof. Poinsot, Pera Müzesi'nde 'Küresel ortamda bir sanat tarihi enstitüsü kurma deneyimi; gereklilikler, olanaklar, sorular...' başlıklı bir konferans verdi.

Jean-Marc Poinsot'nun yöneticilerinden olduğu INHA, 2001 yılında özel yasayla kurulmuş bir kamu kurumu. Enstitü, sanat tarihi, arkeoloji ve kültürel miras alanlarında uluslararası bilimsel işbirliğine katkıda bulunuyor. Temel amaç üniversite dünyasında ve müzeler bağlamında ulusal ve uluslararası sanat tarihi araştırmalarını desteklemek. Prof. Poinsot konferansta INHA'yı anlattıkça bu tür kurumlara sahip olmamanın acısıyla, haliyle imrenerek, hatta kıskanarak dinliyoruz. INHA büyük bir araştırma merkezi ihtiyacından doğmuş. "Fransa'da birçok iyi müzemiz var. Ancak uluslararası çapta büyük bir araştırma merkezimiz yoktu. Kütüphanesiyle, arkeoloji bölümüyle, sanat tarihi bölümüyle, çağdaş sanat bölümüyle büyük bir araştırma merkezi yoktu." diyor Poinsot. Her ne kadar INHA, bir Fransız kurumu olsa da dünyanın farklı sanat tarihi kurumlarıyla ilişkide. "Enstitü hem Avrupa'yla hem Batı'yla ilişkiye geçmiş uygarlıklarla ilgileniyor" diyor Poinsot ve "Zaten" deyip ekliyor: "Sadece Batı'yla ilgilenmiş olsaydık bile Batı'yla sınırlı kalmak olmazdı. Çünkü Batı sanatı dünyanın birçok farklı coğrafyasına gitmiş."

Geçen yıl 'Çağdaş Sanat ve Küreselleşme' konusunda geniş bir konferansa öncülük etmiş olan Poinsot, küreselleşmenin kültür ve sanat başlıklarında büyük imkânlar yarattığı kanısında. Prof. Poinsot'ya göre küreselleşmeye Türkiye ve Fransa'daki bakış açıları farklı. Türkiye'de bu süreç sadece ekonomik bir gelişme olarak görülürken Fransa'da ise kültürel yanı da önemseniyor. "Öncesine göre Avrupa kentleri arasındaki kültürel ilişkiler arttı" diyen Prof. Poinsot, bunun kültür alanında büyük faydalarını gördüğünü belirtiyor: "Paylaşım arttıkça daha doğru bir sanat tarihi ortaya çıkıyor."
Radikal, 01.05.2006






GÖMÜLÜ TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

Kocaeli Müze Müdürlüğü, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Kocaeli Üniversitesi'nin ortak çalışmasıyla İzmit'teki sit alanlarında toprak altında kalan tarihi eserlerin belirleneceği bildirildi.

Kocaeli Müze Müdürlüğü, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Kocaeli Üniversitesi tarafından bilimsel yöntemler kullanılarak tarihi eserlerin tespit çalışması ilk olarak İzmit'in Seka ve Üçtepeler mevkiinde yapılacak. Seka ve Üçtepeler'e yapılan inceleme gezisine Kocaeli Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mithat Fırat Özer, Büyükşehir Belediyesi Zemin Deprem Etüt Şube Müdürü Mustafa Cevher, Tarihi Mekanlar ve Kent Estetiği Şube Müdürü Salih Palaz ile Müze Müdürlüğü temsilcileri katıldı. Çalışmanın yapılacağı iki bölgeyi inceleyen yetkililer, deprem ölçümlerinde kullanılan sismik, manyetik, jeoradar, elektrik öz direnç ve benzeri jeofizik aletlerle tarihi eserlerin yerini tam olarak tespit edecek. Çalışmanın teknik boyutunu Kocaeli Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Merkezi gerçekleştirecek. İki ölçüm çalışmasından elde edilecek sonuçların ardından Kocaeli geneli için yapılacak geniş araştırmanın yol haritası netleştirilecek.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Zemin Deprem Etüt Şube Müdürlüğü'nün destek vereceği çalışma, sit alanı olarak ilan edilen bölgelerin sınırlarının net bir şekilde çizilmesi ve eserlerin zarar görmeden gün yüzüne çıkarılabilmesi açısından büyük önem taşıyor.
Kocaeli Kent Haber, 01.05.2006
TARİHİ KONAĞA RESTORASYON ÇALIŞMASI

Malatya İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği, şehrin tarihi konaklarından İstanbulluoğlu Konağı'nı satın alıp, restore ettirecek.

Malatya İl Daimi Encümeni'nin merkez Hüseyinbey Mahallesi Tekke Camii arkasında bulunan ve Adana Tarihi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla 1989 yılından beri korunması gerekli kültür varlıkları arasında yer alan tarihi İstanbulluoğlu Konağı'nın İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği tarafından satın alınarak restore edilmesi teklifi, İl Genel Meclisi tarafından kabul edildi. İstanbuloğlu Konağı'nı şu anda 4 varisinin bulunduğu ve bu varislerin ortak imzayla valiliğe başvurarak, burayı uygun bir fiyata valiliğe satmak istedikleri bildirildi. Toplam 157 metrekare büyüklüğünde olan ve şu anda atıl vaziyette bulunan konağın, restore edildikten sonra "Malatya Evi" olarak kullanıma sunulacağı aktarıldı.

Bu arada, 3 yıl önce restore edilen ancak kullanıma açılmayan Niyazi Mısrı Mahallesi'ndeki Karakaş Konağı'nın çatı ve saçaklarının yapılması için, Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na teklifte bulunulduğu kaydedildi.
Malatya Kent Haber, 01.05.2006
RESSAM BALABAN KÖYÜNE MÜZE YAPIYOR

Türk resminin yaşayan ustalarından İbrahim Balaban, Bursa Seçköy'deki evini müzeye dönüştürüp eserlerini sergileyecek

Köylülerin "Biz komünist miyiz?" diyerek köy meydanındaki çınara çakılan "Nâzım Hikmet bu ağacın altında yatıyor" yazılı tabelayı söktürmesiyle gündeme gelen Bursa'nın Osmangazi ilçesine bağlı Seçköy'ün bir müzesi olacak. Şair Nâzım Hikmet'in cezaevi arkadaşı olan ressam İbrahim Balaban (85), Seçköy'deki evini müzeye dönüştürüp eserlerini sergileyecek.

Tütün kaçakçılığından 6 ay hapis ve para cezasına çarptırılan Balaban, para cezasını ödeyemeyince henüz 16 yaşındayken cezaevine girdi. Üç yıl cezaevinde kalan Balaban, burada tanıştığı Nâzım Hikmet'in yardımıyla kendini resim sanatında geliştirdiğini belirtti. Çınar ağacının altında hemşerileriyle hasret gideren sanatçı, şöyle konuştu: "Ben size siyasiler gibi buğday, pirinç, makarna bırakmıyorum. Kendi ismimle birlikte dünya tarihine yazılmış bir Seçköy ismini bırakıyorum. Sizlerden de benim bu yaptıklarıma sahip çıkmanızı istiyorum. Evimin alt katını kütüphaneye, üst katını resimlerimin sergileneceği bir müzeye dönüştürmeyi amaçlıyorum." Seçköylülerin, "Nâzım Hikmet bu ağacın altında yatıyor" plakasını sökmesi basına yansıyınca İstanbul'dan köye giden emekli bankacı Cansın Özsezen, Nazım Hikmet'in şiirlerini okuyup hayatını anlattığı köylüleri tabelanın asılmasına ikna etmişti.
Milliyet, Haber: Nail Kahraman, 30.04.2006
MÜZELERE EVLERİ GİBİ BAKTILAR

Dışişleri Bakanlığı bu yıl üç muhteşem kültür kadınını Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırdı: Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Dr. Filiz Çağman ve Dr. Nazan Ölçer.

Türk İslam Eserleri Müzesi'nin eski müdürü Dr. Nazan Ölçer ve Topkapı Sarayı'nın ilk kadın müdürü Dr. Filiz Çağman. Bugün Ölçer, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nin müdürü; Çağman ise danışmanı. Onlar SSM'nin Yürütme Kurulu Başkanı Güler Sabancı'nın deyişiyle "Türkiye'de müzeciliğin sultanları". Ve Prof.Dr. Nurhan Atasoy. "Hocaların hocası" sıfatını çoktan hak etmiş İÜ Edebiyat Fakültesi'nin eski dekanı...

Ölçer ve Çağman'ın Brüksel'deki "Analar, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar" ve Londra'daki "Türkler: Bin Yıllık Yolculuk" sergileri ile Prof. Dr. Nurhan Atasoy'un Washington'daki "Stil ve Statü: Osmanlı Türkiye'sinden Saray Giysileri" adlı sergisi, dünya kültür sanat takviminin en çok ses getiren organizasyonları arasına girdi. Bugüne dek yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül kazanan, bir zamanların ünlü "Anadolu Medeniyetleri Sergisi"nin yaratıcıları olan bu üç muhteşem kadın, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin dünyaya tanıtılması konusunda yaptıkları 'takdire şayan hizmetler' nedeniyle Dışişleri Bakanlığı Üstün Hizmet Ödülü ile onurlandırıldılar.

Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde, yurtdışında düzenlediğiniz sergilerle sanat yoluyla diplomasi yaptınız. Bunun bu kadar çok ses getirmesinin nedeni neydi?
Nazan Ölçer: Günümüz insanı şablonlar halinde düşünmeye meyilli. Türkler Müslümandır, Anadolu odaklı yaşarlar, vaktiyle büyük bir imparatorlukları vardı, Viyana'nın kapılarına geldiler, bir sürü savaş yapıldı... Hepsi bu değil. Biz onlara sanat eserlerinin içine yansıyan bin bir ilişki yumağını sunduk. Onları düşünmeye zorladık.
Filiz Çağman: Ve de tarafsız kaldık. Sadece işaret ettik. Londra'daki "Türkler" sergisinde Türklerin altıncı-yedinci yüzyıldan itibaren ne tür sanat hamilikleri yaptıkları ortaya çıktı.
Nurhan Atasoy: İnsanlar hep Türklerin siyasi tarihine bakıyor. Halbuki kültür tarihi olarak bizim onlara verebileceğimiz çok daha sevimli mesajlar var. Mesela Fatih'in bir kültür adamı kimliği var; çiçek kokladığı bir portresi var. Onu gösterdiğiniz zaman herkes etkileniyor.

İnsanlar sanatla daha mı rahat anlıyor?
Nurhan A.: Washington'daki "Stil ve Statü" sergisinde insanlar, bir bakıma Osmanlı padişahlarını görmeye geldiler. Bazı mesajlar sanat yoluyla daha kolay veriliyor. Tarihin anlatamadığını bir anlamda kaftanlar anlattı.

Dışişleri Bakanlığı sizi Üstün Hizmet Ödülü'ne değer gördü. Ve bu haberler "Dışişleri Bakanlığı'ndan üç kadına ödül" başlığıyla yer aldı basında. Buradaki "kadın" vurgusu sizi rahatsız etti mi ya da hoşunuza gitti mi?
Nurhan A.: Türk kadını kuvvetli bir kadındır. Bazen önde değil arkada durur ama daha çok o yönetir. Bu bakımdan Atatürk'ün yetiştirdiği bir neslin kadını olarak o haberlerde yapılan "kadın" vurgusu hoşuma gitti.
Nazan Ö.: Mesleğimizi söyleyip yazsalardı ben daha fazla sevinirdim. "Ödül üç kadına verildi" derken şaşılası bir şey olmuş gibi söz ediliyor.
Filiz Ç.: Kime verildiği değil, niçin verildiği önemlidir. Kadın kimliği kısmıyla ilgilenmedim.

Takdir geleneği olmayan bir ülkede Dışişleri Bakanlığı'nın verdiği ödül çok anlamlı olmalı...
Nurhan A.: Avrupa Konseyi, biz "Anadolu Medeniyetleri Sergisi"ni yaptıktan 1,5 sene sonra bana bir ödül verdi. Ve şöyle söyledi: "Bu kadar geciktirmemizin sebebi Kültür Bakanlığınızın size bir ödül vermesini beklememizdi. Baktık ki bir şey olmuyor, daha fazla beklemeyelim dedik."
Filiz Ç.: Ben de şaşırdım. En fazla beklediğim kendi bakanlığımdan bir teşekkür yazısıydı.
Nazan Ö.: Ki Kültür Bakanlığı'ndan öyle bir teşekkür almadık.

Bu neyi gösteriyor? Devlet, Dışişleri nezdinde, sanat tarihçileri olmadan Türkiye'nin tanıtımının eksik kalacağına mı karar verdi?
Filiz Ç.: Müzeciler desek daha doğru olacak. Bütün bu sergileri Kültür Bakanlığı ve müzecilerle yapabiliyorlar. Şimdi biz Nazan hanımla ya da Nurhan hanımla bir sergi yapmaya kalksak yine müzecilere muhtacız.
Nazan Ö.: Bu ödül kesinlikle ülke tanıtımının sanatsız olmayacağının kanıtı. Türkiye'nin tanıtımı tüm Türkiye'nin görevi. Ama tabii başı çeken kurumlardan biri de Dışişleri Bakanlığı. Dolayısıyla bu ödülün onlardan gelmesinin önemi çok fazla. Bu ödül yeni bir sayfanın açıldığını gösteriyor.

Bugün sizi (Nazan Ölçer ve Filiz Çağman) üstün hizmetle ödüllendiren devlet, dün de 61 yaşınızı doldurduğunuz için emekliye ayırmıştı. Ödülü alırken bunu aklınızdan geçirdiniz mi?
Nazan Ö.: Aklımızdan geçirmez olur muyuz? Ama bu kesinlikle bir rövanş değil. Maalesef devlet her konuda aynı çizgide gidemeyebiliyor. Üçümüz de geçmişte bazı cilvelere maruz kaldık. Her zaman bırakın takdir edilmeyi, ancak tahammül edilebildik. Biraz da o yüzden şaşırtıcı geldi bu ödül bize ve tabii ki mutlu etti.

Yaptığınız işlerde, "kadın eli"nin farkını gösterdiniz.
Nurhan A.: Onlar mütevazılıklarından anlatmazlar, ben anlatayım: Nazan hanım, köhne bir müzeyi (Türk İslam Eserleri Müzesi) uluslararası seviyeye getirdi. Bunu kadınlığıyla yaptı. Zevkiyle. Sergilemede bilginin yanı sıra zevk anlayışı gerekir. Sonra inanılmaz detaycıdır, titizdir. Topkapı Sarayı'nın bazı kısımları o kadar pisti ki girdiğiniz zaman pire sarardı, sizi. II. Mahmut'tan sonra ilk defa Filiz hanım zamanında doğru düzgün temizlendi saray. Bu kadınlar kendi evleri gibi baktılar müzelerine.

Üçünüzde de müthiş bir kendine güven ve cesaret ilk bakışta göze çarpıyor. Özel hayatınızda da durum farklı olmamalı. Eminim, hiçbir erkek canınızı yakmaya cesaret edememiştir.
Filiz Ç.: Yalan da değil aslında. Her şeyden önce kendi kimliğinizi korumanız gerekir.
Nazan Ö.: Hiçbir zaman öyle ürkek bir genç kız olmadım ama bugünkü kadar da dediğim dedik değildim tabii... Ama bizimle yaşam zor mudur onu da bilemiyorum doğrusu.
Nurhan A.: Valla ben büyük bir kısmı için bana yaklaşmaya nasıl cesaret edebiliyorlar diye düşünüyordum. Yani ne cesaret, kendine bakmıyor mu bu adam? Ama kendimi çok güzel filan bulduğumdan değil; enerji ve kafa bakımından... Yani böyle uyuşuk bir adam geliyor karşıma; ben nasıl tahammül ederim ya da o benle nasıl başa çıkar? Ben çocuklukta da erkeklerle çok yarıştım.

Peki kendinize ne kadar bakıyorsunuz? Spor, cilt bakımı vs...
Nazan Ö.: Haftada en az bir kere berbere giderim. Muhakkak kremlerimi kullanırım. Vitaminlerimi alırım. Yürümeye ve yüzmeye çalışıyorum.
Nurhan A.: Ben aynaya bakmamayı tercih ederim. Etrafımdakiler bana öyle güzel bakıyorlar ki kendimi güzel ve hoş hissediyorum. Yüzüme, onu yıkamaktan başka hiçbir uygulama yapmıyorum. Bir-iki kere gözümü boyadım; çok yakışıyor ama iki dakika sonra unutup ovuşturduğumda maskaraya dönüyorum.
Filiz Ç.: Kendime çok baktığımı söyleyemem. Ama doğal yaşamaya özen gösteririm. Zararlı şeyleri çok fazla yemem de sevmem de. Kuaföre gitmek dışında bir bakım uygulamıyorum.

Üçünüzün de insanı hayrete düşüren bir enerjisi var. Bunun kaynağı ne?
Nazan Ö.: İnsan bir şey üretmek zorunda; bir kere hem kendimize hem yaşadığımız ülkeye borcumuz var. Ben kendimde bir kenera çekilme hakkını görmüyorum. Bir de her geçen gün kafanız daha çok çalışıyor; ona eşlik eden bedeninizi durduramıyorsunuz zaten.

Nazan hanımın kurduğu sofralar dillere destanmış.
Nazan Ö.: Ev işi yapmaktan müthiş keyif alırım, cam silmekten, yer silmekten, bulaşık yıkamaktan. Masayı hazırlarken hangi örtüyle hangi takım, hangi çatalla hangi renk bardak gidecek dikkat ederim. Ortadaki çiçeğin rengi bile bu kompozisyona uymak zorundadır. Yemek yapmayı da çok severim. Yufkalı pilav, fırında ördek gibi değişik yemeklerim var.
Filiz Ç.: Ben de yemek yapmayı severim. Zeytinyağlılar, et yemekleri, pilav türleri, sebze yemekleri... İnsan sevdiği yemeği yapınca güzel oluyor.

Peki siz Nurhan hanım?
Nurhan A.: Makarna pişirdim bir kere; çocukların diline düştüm, bir daha da tövbe ettim. Çok pişirmişim... Ama omleti çok güzel yapıyormuşum, öyle diyorlar. Un ve irmik helvasında da başarılıyım. Şimdi bir de ekmek tatlısı yapmayı öğrendim; ekmeği yumurtaya bulayıp filan...
Milliyet Pazar, Filiz Aygündüz, 30.04.2006
HASANKEYF'DE MAĞARALAR BOŞALTILIYOR

Batman, Hasankeyf'te turistik işyeri ve lokanta olarak kullanılan 60 mağara Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararıyla boşaltılıyor. Tarihi kalenin kapısına da kazı ekibi başkanının isteğiyle demir kapı takıldı. Hasankeyfliler, uygulamaların turizmi, dolayısıyla ilçede hayatı durma noktasına getireceğini söyleyerek tepki gösterdi.
Radikal, 30.04.2006
ARKEOLOGLARIN DEFİNECİ İSYANI

Silifke'de, Roma ve erken Hristiyan dönemine ait görkemli eserlerin, önemli arkeolojik değerlerin bulunduğu Olba ören yerinin, kendilerini ''defineci”olarak adlandıran ve kaçak kazılar yapan kişilerce, adeta köstebek yuvasına dönüştürüldüğü, önemli tahribatlar verildiği bildirildi.

Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Olba Arkeolojik Yüzey Araştırmaları Ekibi başkan yardımcısı Murat Özyıldırım, Uzuncaburç beldesinin yaklaşık 4 kilometre doğusunda yer alan Olba'nın giderek artan sayıda kaçak kazıyla karşı karşıya kaldığını belirtti. Olba'nın görkemli su kemeri, tiyatro, anıtsal çeşme binası, manastır, anıt mezar, kiliseler, sarnıçlar, kabartmalar ve benzeri mimari kalıntılarla arkeolojik açıdan zengin bir yer olduğunu kaydeden Özyıldırım, endişelerini Jandarma Genel Komutanlığına resmi bir yazıyla bildirdiğini, ayrıca Silifke Jandarma Komutanlığına başvuruda bulunduklarını kaydetti.

Olba'nın “defineciler”in tahribatını göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek olduğunu vurgulayan Özyıldırım, şunları kaydetti: “Olba ve çevresinde, değerli maden bulma umuduyla lahitler parçalanmakta, mezarlar kazılmakta, her biri arkeolojik değer olan betimler (altın yerini gösteriyor) gibi cahilce yorumlanarak yok edilmekte ve eserler tahrip edilmektedir. Bugüne kadar kazı çalışması kapsamındaki alanda, 22 kaçak define arayışı tespit ettik. Özellikle bazı bölgeler adeta köstebek yuvasına dönüştürülmüş durumda.
Türkiye Gazetesi, 30.04.2006
KÜLTÜR BAKANI KOÇ ANTALYA'DA

Antalya'nın Alanya İlçesi'nde gerçekleştirilen Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu'na katılan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Bodrum'daki koylarla ilgili yaptığı açıklamada, "'Af mı çıkaracaksınız Bodrum'da' diyorlar. Zaten bitmiş Bodrum. Biz rehabilite edeceğiz. Gazeteler manşet manşet 'koylar gidiyor' diyor. Bodrum elden gitmiş. İnşallah orayı da ele alacağız, düzelteceğiz" dedi.

Seminerde uzun bir konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, "Bakanlığımızı ben bir meslek bakanlığı haline getirmek istiyorum. Bunun için de uzman yardımcısı diye bir kadro tahsis edildi. İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı gibi uzmanlardan oluşan bir meslek bakanlığı haline getirmek istiyorum. Geçen yıl bu kadrolarda arkeolog ve sanat tarihçilerinin olmasını istedim. Hatta puan cetvelini 90'dan 70'e indirdiğimiz halde sınavlarda barajı aşan olmadı. Arkeologları Dösim bünyesinde asgari ücretle çalıştırarak ihtiyacımızı karşıladık ve bu nedenle içim sızlıyor. Bakanlığın meslek bakanlığı haline gelmesi için arkeolog ve sanat tarihçilerine ihtiyacımız var. Ama bunun için de bir seviye istiyoruz. Siz bilim insanlarının bize yardımcı olmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Turizmde yaşanan krizleri özetleyen Bakan Koç, "Bu yıl karikatür krizi, Trabzon'da papazın öldürülmesi de vesile ederek, turizm açısından Batı'da maalesef bazı kötü desteklerle türbülans geçirdik. O arada bir şeyi çok iyi hissettim. Biz, AB'ye gerçekten insanımız olarak, siyasi olarak da belki hazırız. Ama AB'deki insanların çoğu hazır değil. Hatta bu hadiseleri bu kadar eksejere etmelerinden de bunu hissediyorsunuz. Ben 3 ay Avrupa'da, tur operatörleriyle yaptığım görüşmelerde hep bunu müzakere ettim. 1 Mayıs'tan itibaren turizm tanıtımından önce Türkiye'nin çağdaş değerlerinin ve antik değerlerinin çağdaş yorumunun batıya tanıtılması gibi bir görev üstlenmek zarureti var benim bakanlığımın.

Avrupa'nın her yerinde Türk kültür hayatı anlatılacak. Almanya'nın Bochum Şehri'nde, bu bölgede olan batık gemi sergisini açtığımız zaman, inanın milyonlarca yaptığımız televizyon reklamından çok daha fazla etki yaptı. Almanya'daki galerilerde 115 Türk ressamın büyük paralarla satılan resimleri var. Bunlar bizim açımızdan çok önemli" dedi.

Bakan Koç, "Türkiye'de 115 tane antik tiyatro var. Bunların hepsinin ayağa kaldırıldığını düşünün. Kahire Senfoni Orkestrası'nın, dünyanın en büyük orkestralarının buralarda konser verdiğini düşünün. Dehşet olur. Ama biz ne yazık ki henüz Antalya'daki Aspendos'u kullanamıyoruz. Ve ayağa kaldırdıklarımızı koruyarak kullanmayı öğreneceğiz. Hani süreklilik? Gavurların, o yabancıların sürekliliği ifade eden 'sürdürülebilir' lafını çok seviyorum doğrusu. Onu da kazanmamız lazım. 115 antik tiyatronun ayağa kalktığını düşünün. Sayın Başbakanım, bana bakan olurken emretti. 'Kefir Adası'ndaki antik tiyatroyu ayağa kaldıralım' dedi. Biz orada kazı yapmak isteyince, Türkiye'ye has bir şekilde oranın bir şahsa verildiğini gördük. Türkiye'de birçok yerde ufacık bir yer için kocaman yerleri sit alanı yapıp millete eziyet ederken, bir yerde de apaçık belli antik tiyatronun özel bir şahsa tapusu veriliyor. Biz şimdi orayı istimlak ettik ve parasını gönderdik. Kazı ve restorasyon çalışmalarında sponsor uygulamasını da başlatıyoruz. Bunun öncülüğünü de TÜRSAB ve Çekül Vakfı yaptı. Bu iki kurumun sponsorluğunda 5 antik tiyatronun restorasyonunu yapacağız" diye konuştu.

Yapılacak kazı çalışmalarında arkeologlara çok gücendiğini sık sık tekrarlayan Bakan Koç, "Bir şeyi söylemeden de geçmek istemiyorum. Hani kızım sana söylüyorum gelinim sen anla. Avusturyalı heyete Efes'te, biraz da edep dışı olarak 'Ya doğru dürüst kazı yapın, ya da gidin' dedim. Benim bu yörüklüğüm inşallah sizlere de intikal etmez. Kazı çalışmalarının yanı sıra restorasyon, koruma ve çevre düzenlemeleri çalışmalarında siz bilim adamlarına her türlü desteği vereceğiz. Bu Türkiye için önemlidir. Türkiye'nin önemli hazineleridir. 2 bin 600 höyük vardır. Bu 2 bin 600 höyük, 2 bin 600 petrol kuyusundan çok daha önemlidir. Çünkü petrol kuyuları kıskançlığa sebep olur, bu bizim höyükler sevgiye ve barışa sebep olur" ifadelerini kullandı.
Antalya Kent Gazetesi, 30.04.2006
"Ay inaaanmiyoruum..." Haberleri

YAHU KİM ÖĞRETİYOR BU YANLIŞ BİLGİLERİ SAYIN BAKAN'IMA!


"Türkiye'de henüz açılmamış 2 bin 600 höyük var." (haber7.com)

Biiir: Höyük açılmaz, kazılır Sayın Bakan'ım, bilimsel yöntemlerle kazılır. Kapı açılır, yol açılır, şişe açılır ama höyük kazılır/araştırılır.

İkiii: Bu rakam tamamen yanlış Sayın Bakan'ım. Hangi bürokrat arkadaşlar veriyorlar size bu rakamları orada burada söyleyesiniz diye. Koskoca Bakan'lık da bilmiyorsa biz nereden bilelim "açılan" höyük sayısını? Bunun adedi bir yerlerde vardır muhakkak Sayın Bakan'ım, öğrenemezler mi sizin "uzman"lar şu işin doğrusunu?


"Şimdiye kadar açılan höyük sayısı 110. Yeterli arkeoloji profesörümüz olmadığı için bunları açamadık" (Ibid. -şey demek Sayın Bakan'ım, yukarıdaki kaynak)

Hoppalaaa! Bu da nereden çıktı Sayın Bakan'ım! 1800'lerin ortalarından beri kazılar sürüyor şu ülkede. Bu kadar yıldır bu arkeolog cemaati topu topu 110 höyüğü mü "eşelemiş"? Yine yanlış bilgi. Doğrusu bizde var ama zaman mı kaldı Sayın Bakan'ım... Yanlış hatırlamıyorsam "yeterli arkeoloji profesörü" sorununu da, Fransız Kültür Bakanı'ndan ricacı olarak, ithalat ile çözecektiniz Sayın Bakan'ım.


"Höyükleri, ülkemizin kültür petrol kuyuları kabul ediyorum. Bunlar gelir açısından bize çok fayda sağlayacaktır" (internethaber.com)

Pes vallahi! Ereğli ilçe teşkilatınızdaki zevata ne de doğru yol gostermişsiniz öyle Sayın Bakan'ım. Simdi bu kuyulardan "gelir" elde etmek icin yollara düşmüşlerdir bile. Artık bu "kuyu"lardan ne fışkırır bilemem ama ortalıktaki talan rüzgarlarının daha da şiddetleneceği açık gibi görünüyor Sayın Bakan'ım.


"Benim ülkemdeki Roma eserleri İtalya'dan fazladır. Bugün 115 antik tiyatroya sahibiz. Bu, büyük kültür harekatıdır. (...)" (turizmgazetesi.com)

Gerçekten bu iyi haber Sayın Bakan'ım: Türkiye 1 - İtalya O diyorsunuz yani. Yakışır! Ama öncülüğünüzde gerçekleştirilen şu "büyük kültür harekatı"nın sonucunda -harekat bitti mi bilmiyorum- bu skoru 5'e (beş) bile çıkarırız Sayın Bakan'ım. Yalnız yine şu "115 antik tiyatro"ya taktım. Bu ülkedeki "Roma eserleri" (Neler ola ki bunlar? Ama muhakkak sayılıp, sınıfladırıp hatta üstüne üstlük envanterlenmiştir bile!) eger İtalya'dakinden fazla ise, "antik tiyatro" sayısı da herhalde telaffuz ettiğiniz sayının 2-3 mislidir... Değil mi Sayın Bakan'ım?


"Bakan olduğumda ülkemizin çok büyük hazineleri bulunduğunu bizzat görerek, her türlü master planını hazırlamaya başladım. Böylece, 75 kentte çalışmaları tamamladım. Artık kazıları da kendi insanlarımız yapacak." (internethaber.com)

Özellikle şunu belirtmeliyim ki, tek başınıza yaptığınız bu "her türlü master plan" konusundaki hizmetleriniz için arkeologlar, sanat tarihçileri sizinle gurur duyuyor! Türkiye'de arkeolojik tahribatın "tık" diye durması, arkeolojik araştırmalara ve kazılara ayrılan bütçenin neredeyse Luxemburg bütçesine denk düşmesi, araştırmacılara büyük kolaylıkların sağlanması, kazı ve araştırmalar için bürokrasinin "zart" diye sıfıra indirilmesi ve de en önemlisi sayenizde kültür, arkeoloji dünyamıza kentli, kaliteli, çaplı, rafine bir üslubun yerleşmesi... az iş mi?
Buyurduğunuz gibi kazıları "artık kendi insanlarımızın yapması" şart olmuştur. Ne demişler, "Türk arkeoloğun, Türk arkeologdan başka dostu yoktur!". Tam isabet Sayın Bakan'ım.

Umarım siz bunları söylememişsinizdir, eminim basın uyduruyordur. Yepisyeni, malumat dolu görüşlerinizi heyecanla bekleyecegiz Sayın Bakan'ım...

Saygılarımla

S.B. Sinirli
KUBBESİNDE ÇÖKME RİSKİ OLAN CAMİ ÇEVRESİNE KAMYON YASAĞI

Edirne'de kubbelerinde çökme tehlikesi gözlenen Eski Cami'nin önündeki anayol, ağır tonajlı araçların geçişine kapatıldı. Yol açtıkları titreşimin camiye zarar verebileceği ihtimali üzerine anayoldan kamyon gibi ağır tonajlı araçların geçişi, İl Trafik Komisyonu kararınca yasaklandı.

İstanbul Teknik Üniversitesi'nin raporuna göre, çevresinden geçen yolun doldurulması ve ağır tonajlı araçların neden olduğu titreşim Eski Cami'nin kubbeleri için büyük tehlike arz ediyor. İTÜ'den gelen bir grup öğretim üyesi, yol ve caminin kıble tarafından temel kazısı yaparak yapının titreşimden zarar gördüğünü tespit etti. Hazırlanan teknik rapora göre, yapının kubbeleri, çökme tehlikesi ile karşı karşıya. Ayrıca yeraltı yağmur suları cami içinin rutubetlenmesine sebep oluyor. Uzmanların, söz konusu tehlikenin Talatpaşa asfaltının trafiğe kapatılmasıyla giderilebileceğini belirtmesi üzerine İl Trafik Komisyonu, söz konusu yolda ağır tonajlı araçların geçişini yasakladı. Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, İTÜ'nün raporu doğrultusunda Vakıflar Bölge Müdürlüğü olarak Edirne Belediye Başkanlığı ile sorunun çözümüne yönelik ortak çalışma yaptıklarını ifade etti. Çetinkaya, ayrıca yeraltı yağmur sularının cami içinin rutubetlenmesine neden olduğu için cami çevresinde sondaj çalışmalarına başlandığını vurgulayarak, “Yeraltı sularını bir yerde toplamak için sondaj çalışmalarına başlandı. Cami çevresinde 3-4 ayrı noktada sondaj kuyuları açıldı. Yeraltı sularının yönünü değiştirmek için daha kalıcı bir çözüm arayışı içindeyiz.” diye konuştu.
Zaman, 30.04.2006
HAYDARPAŞA'YI 'KURTARMA' KARARI

Hükümetin özelleştirme programında ''7 gökdelenli rant alanı'' olarak pazarlanması gündeme gelen Haydarpaşa alanı ''kentsel ve tarihi sit'' olarak koruma altına alınıyor. Bölgeye bakan İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, zaten tescilli eski eser olan Haydarpaşa gar binasıyla birlikte tüm çevresinin de Türkiye'deki ilk büyük demiryolu tesisleri alanı olduğu için ''tarihi sit'' alanı olmasını uygun gördü.

Haydarpaşa alanındaki bu yeni tanımlamayla, geçen yıl projeleri ortaya çıkarılan gökdelenli ticaret, turizm ve rant tesisleri artık gerçekleşemeyecek. Bunun yerine, bölgenin ''kentsel ve tarihi sit alanı'' karakterini gözetecek ve yaşatacak projelerle birlikte Koruma Kurulu'ndan izin alınarak uygulama yapılabilecek.

İstanbul'un Anadolu yakasındaki Marmara Denizi'ne bakan ilçelerinden sorumlu 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, geçen yıl yürürlüğe giren kurallara göre Mimarlar Odası temsilcilerinin de gözlemci olarak hazır bulundukları toplantısında, gar alanını tüm çevresiyle ve demiryolu bağlantılı liman bölgesiyle değerlendirmeye aldı.

Bu alanın, sıradan bir istasyon bölgesi olmadığını; ''Anadolu'yu ilk geçen ve Avrupa'yı Asya'ya ilk kez sağlayan Bağdat demiryolunun bu bölgede başlatıldığını; aynı alanın Türkiye'deki demiryolu uygarlığında da ilk büyük tesisleri barındırdığını; ayrıca deniz taşımacılığı ile demiryolu taşımacılığı ilişkisinin de geçmiş anılarına sahip olduğunu'' saptayan Koruma Kurulu, bölgede yapılabilecek tüm uygulamaların bu özellikleri gözeterek planlanabilmesini sağlamak üzere ''tarihi ve kentsel sit'' statüsünün gerektiğini benimsedi.

Çalışmalarını Prof. Dr. Cengiz Eruzun başkanlığında sürdüren kurulun bu yeni değerlendirmesiyle, geçen yıl ortaya çıkan ve Haydarpaşa-Harem bölgesinde 7 adet gökdeleni de içerecek şekilde yoğun bir rant yapılaşmasını öngören ''özelleştirme projeleri''nin gerçekleşmesi yasal olarak artık mümkün değil...

Çünkü sit alanlarındaki uygulamaların ''sit gerekçesine uygun'' ve bölgedeki ''tarihsel kimliğin sürdürülmesi''ne yönelik olması gerekiyor...
Cumhuriyet Gazetesi, Oktay Ekinci, 01.05.2006



ACEM TEKKESİ RESTORE EDİLİYOR

Samsun'un İlkadım Beldesi'nde uzun yıllardan beri atıl vaziyette olan ve bir türlü restorasyonu yapılamayan Acem Tekkesi için İlkadım Belediyesi tarafından restorasyon çalışması başlatıldı.

İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok'un girişimleriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan ödenekle Acem Tekkesi'nin restorasyonunun bitirileceği kaydedildi. Bir zamanlar, ibadet yeri olarak kullanılan ve daha sonra atıl vaziyette kalan Acem Tekkesi'nin onarımının yapıldıktan sonra kültürevi olarak hizmet vereceği öğrenildi. Şiir dinletileri ve türkü gecelerinin icra edileceği, kafesi, sohbet evi ve folklorik kültürün yaşatılacağı bir mekan olarak kullanılacak olan Acem Tekkesi, el işlerinin sergileneceği bir kültür merkezi olarak projelendirildi.

İlkadım Belediye Başkanı Erdoğan Tok, 100. Yıl Bulvarı üzerinde bulunan Acem Tekkesi'nin restoresi için yapılan girişimlerin sonuç vermesinin sevindirici olduğuna dikkat çekerek, "Yıllardır uğraşılan bir konu idi ancak bu tarihi ve manevi değeri yüksek binanın restoresi bize nasip oldu. İnşallah 2006 sonbaharında çalışmalarımızı tamamlayacağız ve halkımızın hizmetine sunacağız" dedi.
Samsun Kent Haber, 30.04.2006
BAŞKANDAN KAZI EKİBİNE ZİYARET

Çorum'un Boğazkale (Hattuşaş) İlçesi'nde sürdürülen kazı çalışmalarına Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Jürgen Seeher'in yerine Doç.Dr. Anderas Schachner'in başkanlık yapacak.

Çorum Belediye Başkanı Turan Atlamaz, Boğazkale İlçesi'nde Alman Arkeoloji Enstitüsü adına kazı çalışmalarını yürütecek olan kazı Başkanı Doç Dr. Anderas Schachner'i ziyaret ederek, bölgedeki kazılar hakkında bilgi aldı. Hitit Medeniyeti'nin kapalı bir hazine olduğunu ve kazı çalışmalarında vurulan her kazmanın bu hazineyi gün ışığına çıkardığını vurgulayan Başkan Atlamaz, ''Hitit uygarlığını ne kadar zirveye taşırsak Çorum'un tanıtımı için o kadar iyi olur. İnşallah bu yıl kentimizin turizm alt yapısının büyük bir bölümü tamamlanacak'' diye konuştu. Kazı Başkanı Schachner de, 2006-07 kazı sezonunun Haziran ayı içerisinde açılacağını bildirdi. Bu yılki çalışmaları iki koldan yürütmeyi planladıklarını ifade eden Schachner, kazı amaçlı çalışmaların sonbahar mevsimine kadar süreceğini kaydetti.

Geçen yılki kazılarda sivil halkın oturduğu tahmin edilen büyük yapılardan birinin kazıldığını bu yıl da bu kazıların süreceğini belirten Kazı Başkanı Anderas Schachner, Hitit Medeniyeti'nin oldukça önemli bir medeniyet olduğunu kaydetti.

Çorum Belediye Başkanı Turan Atlamaz, Boğazkale kazı Başkanı Anderas Schachner'e, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Alacahöyük'e geldiği dönemlerde çekilen bir fotoğrafını hediye etti. Aşıkoğlu Tesisleri'nde yeni kazı Başkanı Schachner'e ve BBC Belgesel Yönetmeni Martin Wilson'a teşekkür ziyareti gerçekleştiren Atlamaz, BBC Belgesel Yönetmeni Martin Wilson'a da çeşitli hediyeler verdi.

Belgeselin 3 ana konudan oluştuğunu ifade eden Wilson, ''Yaklaşık bir saat sürecek olan belgeselde Hitit Medeniyeti'nin doğuşu, kimler tarafından, ne zaman kurulduğu ele alınacak. Dramatik belgesel tarzında çekilen belgeselin çekimlerini 30 Nisan'da tamamlayacağız'' diye konuştu.
Çorum Kent Haber, 29.04.2006














KARS KALESİ'NDE RESTORASYON ÇALIŞMALARI

Kars Kalesi'nde başlayan restorasyon çalışmaları kapsamında toprak altında kalan odalar gün yüzüne çıkarılırken, giriş kapısında bulunan duvarlar ise yeniden onarılıyor.

Tarihi Kars Kalesi'nde, Kültür Bakanlığı ve Kars Valiliği'nin ortak çalışmalarıyla geçen yıl başlayan restorasyon çalışmalarına bu yıl da devam ediliyor. Tarihi özelliği korunarak yapılan çalışmalar kapsamında, burçların kenar duvarlarının üzeri mevcut taş yapısıyla yenileniyor, bozulmaya yüz tutmuş bölümleri ise onarılıyor. Kale giriş yolu, kapısı ve kale arkasındaki yolun da yapıldığı kalenin her yanı elden geçiriliyor. 20 kişiden oluşan uzman ekiple devam eden çalışmalar, sıcak havayla birlikte hızlandırıldı. Toprak altında kalan 200 metrekarelik alanda başlatılan çalışmalarda odaların giriş kapılarına ulaşıldı. Kars Kalesi'nde devam eden restorasyon çalışmaları Mayıs ayının sonunda tamamlanacak ve yeni çıkarılacak olan odalarla birlikte ziyaretçilere açılacak.

Kars Kalesi, MS 1153 yılında Selçuklulara bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzeddi'in emriyle Veziri Firuz Akay tarafından yaptırıldı. Kenti çevreleyen dış kale surları da 12. yüzyılda inşa edilmeye başlandı. 1386 tarihinde Timur tarafından yıkılan kale 1579 yılında Osmanlı Padişahı 3.Murat'ın fermanı ile Kars'a gelen Lala Mustafa Paşa tarafından kale ve dış cephe surları yeniden yaptırıldı. Kale 1616 ve 1636 yıllarında 2 defa onarımdan geçirildi. Kaynaklara göre merkez kale dışında surlar 27 bin metre uzunluğunda olup, 220 burçtan meydana geliyor.

Kale doğu-batı istikametinde 250 metre kuzey-güney istikametinde yaklaşık 90 metre uzunlukta. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra 40 yıllık Rus işgalinde tahribatlara uğrayan, orijinalliğini yitiren kale Sit alanı olarak ilan edilen Kars Kalesi, kentten bakıldığında etkileyici bir görünüme sahip.
Kars Kent Haber, 29.04.2006
ALTINTAŞ'TA TARİHİ ESER OPERASYONU

Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren Jandarma Komutanlığı ekipleri, Kuyucak ve Yeşilyurt köylerine yaptığı iki ayrı operasyonda Yeşilyurt Köyü'nde Y.Ç.'nin ve Kuyucak Köyü'nde M.K'nin evinde Mezar taşları ele geçirdi.

Olayla ilgili Y.Ç ve M.K savcılığa sevk edildi.Olayla ilgili soruşturma ve inceleme devam etmektedir. Ele geçirilen tarihi eserlerin değerlerinin bilinmediği söylendi.
Kütahya Kent Haber, 29.04.2006
SİLİFKE'DE TARİHİ ESER OPERASYONU

Silifke'de düzenlenen operasyonda, Roma dönemine ait 1 adet lahit ve 6 adet sikke ele geçirildi.

Alınan bilgiye göre, bir istihbaratı değerlendiren Mersin İl Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekipler, Mukaddem Mahallesi 245 Sokak Numara 23'te bulunan A.D. (50) isimli şahsın evine operasyon düzenledi. Operasyonda A.D. isimli şüphelinin evinde, Roma dönemine ait olduğu belirlenen 1 adet lahit ve 6 adet sikke ele geçirildi. A.D. gözaltına alınırken, tarihi eserler Silifke Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
Mersin Kent Haber, 29.04.2006



-2-

İSİMSİZ KAHRAMAN VİYANA'DA



1841 yılının Ağustos ayında, Julius August Schönborn, Anadolu'daki ilk keşif gezisine başladı. Bu sakin huylu ve dikkatli Avusturyalı bilim insanı, mükemmel Türkçe, Ibranice, Latince, Yunancasının yanısıra 8 modern dil daha bilen ciddi bir filolog ve arkeolog idi. Bugünkü Fethiye ile Antalya arasında kalan Likya bölgesine yaptığı gezi, yaşamını değiştiren bir keşifle sonuçlandı. Schönborn, 20 Aralık 1841 günü, köylülerden aldığı tariflerle, Gölbaşı olarak bilinen bölgeye ulaştı. Burası Antalya'nın Demre (Kale) İlçesi'ni Kaş yönüne doğru 16 km kadar geçince, bugünkü anayolun 2 km kadar kuzeyindeki arazi idi. Burada Schönborn tepenin üstüne ve yamacına yayılmış büyük bir antik şehirle karşılaştı. İsmini bile bilmediği bu antik şehirde onu asıl etkileyen, rölyeflerle bezeli dörtköşe ve inanılmaz uzunlukta bir duvardı. Yüzlerce değişik rölyefin değişik savaşları anlattığını çabucak fark etti. "Önümde duran acaba Troya Savaşı mı?" diye sorar anılarında
1. Sonra, köşe duvarda Achille'i görünce, tahmininin doğru olduğunu anlar. Ardından Bellerophon ile Amazonların savaşlarını ve Theseus'un Minotaur'u öldürmesini anlatan yüzlerce rölyef daha. Burası, kimin için inşa edildiği bilinmeyen bir heroondur.

Buluş, Schönborn'u derinden etkilemiştir. 1842'de ikinci gezisini doğrudan Gölbaşı'na yapar. Aynı tarihlerde Xanthos'u kazan ve buluntuları padişahtan aldığı izinle İngiltere'ye taşımakta olan Charles Fellows da bölgededir. Schönborn'u, bu buluntuları Fellows'a kaptırma korkusu sarar. Anılarında "Kesin olan birşey, o (Fellows), bu rölyefleri elde etmek için Xanthos'taki eserler ile değiş tokuşa razı olurdu" diye yazar
2. Bu korku ile, heroonun Viyana'ya taşınması için izin ve para başvurusunda bulunacaktır. Uzun beklemelerden sıkılarak İzmir'den bölgeye doğru yola çıktıktan az sonra, hem izin hem de para gelecektir, ama geç kalmıştır.

Daha sonra, 1851'de yaptığı üçüncü seyahatte de, Likya'da o sıralarda olan büyük deprem, çok kurak geçen bir yaz ve tekrar ortaya çıkan eşkiyalar dolayısıyla istediği sonucu alamaz. Schönborn, 1 Eylül 1857'de öldüğünde, arkeolojinin en önemli keşiflerden birisini yaptığını bilmiyordu. Zaten ölümünün ardından keşfi de, kendisi de unutulacaktı.

Semadirek ve Ephesus'ta kazılar sürdüren Otto Benndorf, 1881 yılında Schönborn'un bu keşfini hatırlayıp bölgeyi görmeye karar verir. Reisen in Lykien und Karien isimli kitabında anlattığına göre Benndorf ve ekibi, 16 Nisan 1881'de Rodos'tan gemi ile Anadolu'ya gelir ve Kekova'da karaya çıkar. Köyde, Gölbaşı'nın neresi olduğunu kimse bilmemektedir. Uzun soruşturmalardan sonra bu ismi duymuş ihtiyar bir köylüye rastlarlar. Ekip, at bulunamadığı için yaya olarak kendilerine tarif edilen yola koyulur ve saatler sonra heroona ulaşır
3. Benndorf heroonu görür görmez olayın ciddiyetinin farkına varır. Burası, düzgün bir dikdörtgen şeklinde olmasa da yaklaşık 22x26 m ölçülerinde ve 3 m yüksekliğinde kalker bloklarla inşa edilmiş olan duvarlara sahip bir avludur. Bu duvarlarda, çift sıra halinde 211 m uzunluğunda bir friz mevcuttur ve 600'den fazla figür vardır4. İlk başlarda MÖ 5. veya 6. yüzyıla ait olduğu düşünülen bu rölyeflerin, yakın tarihlerde yapılan incelemelerde, MÖ 380-370 civarına tarihlenmelerinin daha doğru olacağına inanılmaktadır5.

Nisan 1882'deki ikinci gezide ekibin yanında hem ekipman ve para, hem de rölyeflerin Viyana'ya taşınması için padişahtan alınmış izin belgesi mevcuttur. Heroon'daki çizim ve fotoğraflama devam ederken Benndorf okuduğu bir yazıttan şehrin antik isminin Trysa olduğunu keşfeder. Temmuz ayında rölyeflerin taşınması için gereken yolun yapımı bitmiş ve tüm rölyefler bekleyen gemiye taşınmıştır. Geride sadece kapı ve mezara ait büyük parçalar kalır, onlar da 1883 ve 1884 yıllarında taşınacaktır.

Tüm rölyefler Viyana'ya gelince en az taşınmaları kadar ciddi bir sorunla karşılaşılır; bu kadar çok rölyef nasıl sergilenecektir? Aynı zamanda kazı ekibinde de olan George Niemann bir Likya Antik Eserleri Müzesi inşa edilmesi fikrini ortaya atar. Fakat projeleri hazırlanan müze binasının bile Trysa Heroonu buluntularına küçük geleceği anlaşılır. Daha sonra bu müzenin yapımına da karşı çıkılınca yüzlerce rölyef bir depoya doldurulur. Bugün, aradan yüz yıldan fazla geçmesine karşın, taşınan frizlerin çok ufak bir kısmı Viyana Sanat Tarihi Müzesi'nde sergilenmekte, geri kalan yüzlerce friz ise hala depolarda muhafaza edilmektedir.

Peki, Trysa'da bugün durum ne?

Şöyle özetleyelim, Schönborn ya da Benndorf bugün ziyarete gelseler fazla değişiklik görmezlerdi...






1. Benndorf, O. - G. Niemann, 1889, Das Heroon von Gjölbaschi-Trysa, Wien, s. 8 et seq.
2. Ibid. s. 11
3. Benndorf, O. - G. Niemann, 1884, Reisen in Lykien und karien, Wien, s. 33
4. Bean, G., 1989, Lycian Turkey, London, s. 114 ve Oberleitner, W. 1994, Das Heroon von Trysa, Wien, s. 19
5. Ibid. s. 61




Otto Benndorf 1881




Heroon batı duvarı, 1881




Viyana'da depoda
muhafaza edilen
Trysa heroonu frizleri, 1992




Trysa ve Heroon'dan geriye
kalanların bugünkü görüntüsü




Viyana Sanat Tarihi Müzesi'nin
önünde, girişte teşhir edilen
Trysa heroonu kapı ve frizleri




Heroonun güney
yüzünden bir friz








79 ADET TARİHİ ESERLE YAKALANDI

İstanbul’da, Roma ve Bizans dönemine ait 79 adet tarihi eser ele geçirilirken, bir kişi yakalandı.

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, Murat Kesmen isimli kişinin elinde bulunan tarihi eserleri satmak üzere Eskişehir’den İstanbul’a geldiği bilgisini aldı. Polis, Kesmen’le alıcı rolünde Kadıköy Sirkeci iskelesinde randevulaştı.

Polis pazarlıktan önce eserleri görmek istediğini söyledi. Kesmen çantasından eserleri çıkartarak alıcı rolündeki polise gösterdi. Gerçek kimliklerini açıklayan polisler Murat Kesmen’i gözaltına aldı. Murat Kesmen, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Muhalefet suçundan Kadıköy Adliyesi’ne sevk edilip tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Hürriyet, Haber: Çetin Aydın, 30.04.2006
SAMANYOLU TV'NİN DİZİ ÇEKİMİ İÇİN “FETHİYE MÜZESİ” KURBAN EDİLDİ

Restorasyon amaçlı bile olsa tek çivi çakmanın ve flaş patlatmanın mümkün olmadığı Fatih Çarşamba'daki Fethiye Müzesi, STV'de yayınlanan Mavi Rüya dizisine set oldu. Ayasofya Müzesi'ne bağlı yönetilen Fethiye Müzesi'ndeki çekimler için müze müdürü Jale Dedeoğlu yerine, müzenin hafta sonu sorumlu amiri Bilgin Yılmaz'da izin istendi. Yılmaz, kimseye sormaya bile gerek görmeden izni verdi.



Çekimler sırasında dekor için müzede sekiz ayrı noktaya çivi çakıldı ve içerde meşaleler yakıldı. Meşale dumanıyla müzenin duvarları is içinde kaldı. Tavandaki altın varaklı mozaikler kapkara olduğu halde çekimlere ara verilmeden devam edildi. Müzenin içinde fantastik bir hava oluşması için ayrıca mumlar da yakıldı. Eriyen mumlar müzenin mozaikli zeminine döküldü ve burada iz bıraktı. Müzenin bahçesinde de satanist ayinine benzer bir “insan yakma” sahnesi için “8” şeklinde ateş yakıldı. Ateşin yandığı zemin üzerindeki tüm çimler kurudu.

Normal günlerde saat 17.00'de kapanması gereken müze, dizi çekimi için gece geç saatlere kadar açık tutuldu. Çevreden gelen tepkilere aldırış edilmeden çekimlere gece de devam edildi. Son sahne de çekildikten sonra çekim ekibi müzeden ayrıldı. Müze sorumluları hemen ertesi gün duvarlarda oluşan “is”leri, yerlere dökülen “mum eriyikleri”ni ve bahçedeki “ateşin külleri”ni ortadan kaldırmaya çalıştı. Ancak tüm çabalara karşın bunda başarılı olunamadı. Müzenin duvarlarındaki isler ve yere dökülen mum eriyikleri temizlenemedi.



Altmış yıldır müzenin yakınındaki bir binada oturan Halil Aydın tepkisini şöyle dile getirdi: Burada dizi çektiler o gece, ateş yakıp sözde bir kızı yaktılar. İnsanlar ABD'den, Avrupa'dan sadece burayı görmek için geliyor, bizimkilerin yaptığına bakın. İnanın çok üzüldüm. Bu tür şeyleri önlemenin bir yolu yok mu? Bu tarihi yok ederseniz yenisini yapamazsınız. Biz elimizdeki değerleri korumayı bilmiyoruz. Bu düpedüz kendini bilmezlerin verdiği izinle olan bir şey. Devlet tarihi yerlerin sorumluluğunu bu işi bilenlere vermeli. Öyle yolgeçen hanı değil ki buralar.”

Bugün Fethiye Müzesi olarak bildiğimiz yapı, Pammakaristos adıyla Bizans döneminde manastır kilisesi olarak yapıldı. 13. yüzyılda bir mezar şapeli eklenen yapı İstanbul'un fethinden sonra da Hıristiyanlara bırakıldı ve kadın manastırı olarak kullanıldı. 1455 yılında binaya taşınan Patrikhane 1586 yılına kadar burada hizmet verdi. Yapı III. Murat tarafından camiye çevrilince adı “Fethiye” olarak değişti. Kuzey kilise halen cami olarak kullanılıyor. Duvarları 14. yüzyılın en güzel mozaikleri ile süslü olan ek kilise 1938-1940 yılları arasında onarıldıktan sonra Ayasofya Müzesi'ne bağlı bir birim olarak hizmet veriyor.
Vataniki Gazetesi, Haber: Seyhan Sevinç, 18.04.2006


Okuduğunuz haberle ilgili ihbar geçen hafta bize geldiğinde elimizde haber olarak koyacağımız net bir bilgi yoktu. Bu nedenle gecikmeli olarak yayınlıyoruz. İhbarı gönderen ve yayınlamamız için bilgi aktaran herkese teşekkür ederiz. (TAY Haber)
SANAT TARİHİ DERNEĞİ SEMPOZYUMU: "ORYANTALİZME BAKIŞ"

Sanat Tarihi Derneği'nin düzenlediği sempozyum serisinin onbirincisi, 03 Mayıs 2006 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Oditoryumu'nda gerçekleştiriliyor. Bu yılın konusu, gerek avrupada gerekse yurdumuzda gündemde olan “oryantalizme” ayrıldı. “Oryantalizme Bakış” başlığı altında gerçekleştirilecek bu toplantı, seminer çalışması olarak gerçekleştirilecek. Tarihsel perspektifle, oryantalizme batıdan ve doğudan bakılacak bu seminerde: Prof.Dr. Edhem Eldem, Prof.Dr. Afife Batur, Prof.Dr. Semra Germaner, Prof.Dr. Zeynep İnankur, Doç.Dr. Aykut Gürçağlar, Doç.Dr .Cengiz Can gibi konunun yetkin bilim kişilerinin aktaracakları bilgiler dışında, iki genç sanat tarihçisi, Nuran Yazıcı ve Barış Kıbrıs da yaptıkları araştırmalarını dinleyicilerle paylaşacaklar. Seminer, Prof.Filiz Kamacıoğlu'nun yorumlayacağı, dönemin esiniyle bestelenmiş eserlerden oluşan piyano dinletisi ile son bulacak.
TAY Haber, 29.04.2006
28. ULUSLARARASI KAZI, ARAŞTIRMA VE ARKEOMETRİ SEMPOZYUMU

28. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 29 Mayıs - 2 Haziran 2006 tarihleri arasında Çanakkale'de yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nin birlikte düzenledikleri bu yılki toplantılarda Anadolu'da bulunan antik yerleşimlerde, Bakanlık izniyle kazı ve araştırmalar yürütmekte olan değişik ülkelerden kazı ve araştırma başkanları ile öğretim üyeleri sempozyum süresince katılımcılara çalıştıkları alanlardaki en son ve en önemli bulguları ve keşiflerini anlatacak ve tartışacaklar.
TAY Haber, 29.04.2006
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI MEMUR ALIM İLANI

Genelkurmay Başkanlığı Karargahı ile Bağlı Birlik ve Kurumlarında istihdam edilmek üzere “Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında İlk Defa Devlet Memurluğuna Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Yönetmelik” hükümleri doğrultusunda 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak aşağıda sınıfı, derecesi, tahsili , atandırılacağı il adı, cinsiyeti ve miktarları yazılı unvanlardan açıktan atama yoluyla memur alınacağı bildirildi. Ankara, GİH, müze rehberi, 9/ 1, erkek-bayan, fakülte ve 4 yıllık yüksek okulların müzecilik veya sanat tarihi bölümü mezunu olmak.
TAY Haber, 29.04.2006
SKANDALLAR MÜZESİ!

Karun Hazinesi'ne ait kanatlı denizatı biçimindeki altın broşun çalınarak yerine sahtesinin konulduğu Uşak Arkeoloji Müzesi'nin müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun, "eski eser kaçakçılığına yardımcı olmak", "Atatürk'ün eşyalarının bulunduğu müzenin soyulmasına zemin hazırlamak" ve "müzede kadınlarla âlem yapmak" suçlamalarıyla açılan davalarda yargılandığı ortaya çıktı.

"Müzenin güvenliği yetersiz" uyarısının da Kültür ve Turizm Bakanlığı'na müze müdürlüğü tarafından değil, Uşak İl Emniyet Müdürlüğü'nce yapıldığı anlaşıldı. Milliyet'in ortaya çıkardığı Uşak Arkeoloji Müzesi'ndeki skandalın ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan soruşturma da sürüyor. Milliyet'in, müzenin güvenliğiyle ilgili sorusuna Bakanlık şu yanıtı verdi: "Uşak İl Emniyet Müdürlüğü'nün 05 Mayıs 2004 tarih ve 3443 sayılı yazısı ile Uşak Müzesi'nin güvenliğinin yetersizliği bakanlığımıza bildirilmiş. Bunun üzerine bakanlığımız, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nü görevlendirmiştir. Yapılan inceleme sonucunda mevcut güvenlik sisteminin tamirinin pahalı olacağı, garantisinin bir yıl olduğu ve sistemin yalnızca bir bölümünün devre dışı kaldığı bildirilmiştir. Bunun üzerine sistemin yenilenmesi kararı alınmış, gerekli rölöve ve keşif çalışmaları hazırlanmıştır. Konuya ilişkin olarak bakanlığımız Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nden ödenek gönderilmesi üzerine ihalesi yapılarak Aralık 2005'te elektronik güvenlik sistemi yenilenmiştir."



Açıklamada, Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun yargılanmaya devam ettiği davalara ilişkin bilgilere de yer verildi. İşte Akbıyıkoğlu'nun davaları:

1 - Eski eser kaçakçılığına yardım

Afyon Asliye Hukuk Mahkemesi, 24 Şubat 1999'da Hayrettin Duman'ın dükkânında ele geçirilen tarihi eserlerin, Duman'ın oğlu koleksiyoner Hakan Duman'a ait olup olmadığını Uşak Arkeoloji Müze Müdürlüğü'ne sordu. Müze, 17 Mart 1999'da verdiği yanıtta, 40 parçanın arkeolojik eser, 9 eserin ise sikke olduğunu ve bunların koleksiyoner Hakan Duman üzerine kayıtlı olduğunu bildirdi. Ancak, Çevre ve Kültür Bakanlığı müfettişlerince yapılan soruşturma sonucunda, Müdür Akbıyıkoğlu'nun gelen evrak defteri üzerinde tahrifat yaparak, eserlerin yakalanmadan önce Hakan Duman'a ait olduğunu göstererek tarihi eser kaçakçılığını örtbas etmeye çalıştığı belirlendi. Bununla ilgili olarak Akbıyıkoğlu halen Uşak 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 2002 / 148 Esas no ile yargılanıyor.

2 - Atatürk Müzesi'ndeki hırsızlığa göz yummak

"Uşak Arkeoloji Müzesi'ne bağlı Atatürk Etnografya Müzesi'ne 2001'de hırsız girdiği, olayın Müze Müdürü Akbıyıkoğlu tarafından emniyete bildirilmediği ve bu durumun müze çalışanlarınca rapor edildiği, daha sonra Hasan Zora isimli bir kişi tarafından Atatürk ve Etnografya Müzesi'ne ait çalınan eserlerin müzeye iade edildiği" iddialarıyla ilgili olarak müfettiş görevlendirildi. Müfettiş incelemesi sonucunda konu mahkemeye intikal etti. Atatürk'ün kullandığı eşyaların yanı sıra, elyazması kitapların da bulunduğu müzeden başka eser çalınıp çalınmadığı ise belirlenemedi. Çünkü eserlerin sağlıklı envanter kaydı yoktu. Müdür Akbıyıkoğlu açılan davada yargılanmaya devam ediyor.

3 - Uşak Müzesi'nde kadınlarla âlem

Müzenin karşısında ikâmet eden ve barda çalışan kadınlarla müzede âlem yapıldığı, mesai saatleri içinde müdür ve bazı personelle içki içilip kumar oynandığı, aşırı alkol alanların müzede sabahladığı yönündeki iddialar, Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk tarafından soruşturuldu. Soruşturma sonucunda Akbıyıkoğlu'nun barda çalışan kadınlara ev tuttuğu, ev sahibi Hacı Teyze'nin (Makbule Kumdakçı) müzeye gelip sık sık şikâyet ettiği, kadınların sürekli müzeye geldikleri, ev sahibinin sonunda kadınların eşyalarını müzenin bahçesine attığı ve bir hafta eşyaların müze bahçesinde kaldığı anlaşıldı. Müdür Akbıyıkoğlu açılan davada yangılanmaya devam ediyor.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 29.04.2006
ASPENDOS'TA YAĞLI GÜREŞE İZİN ÇIKTI

Aspendos Antik Tiyatrosu 30 yıl aradan sonra yeniden güreş müsabakalarına sahne olacak. Tiyatroda yağlı güreş müsabakası düzenlenmesine Turizm Bakanı Atilla Koç onay verdi. Belkıs Belediye Başkanı Hümmet Mert, Bakan Koç ile yaptığı görüşmeden olumlu netice aldıklarını söyledi.

Belkıs Belediyesi, tarihî Aspendos Tiyatrosu ve eserlerinin sergilendiği açık hava müzesi konumundaki beldede yağlı güreş müsabakaları ile turizmi canlandırmayı amaçlıyor. Aspendos'ta 1976 yılında yapılan güreş müsabakalarına Turizm ve Kültür Bakanlığı tarafından 'doğa güzelliğini koruma' gerekçesiyle yasak getirilmişti. Başkan Hümmet Mert, Bakan Koç'la ile yaptıkları görüşmede projelerini anlattıklarını ifade ederek, “Yağlı güreş müsabakalarını 30 yıl aradan sonra tekrar Aspendos Tiyatrosu'nda yapabileceğiz. Türkiye'de Kırkpınar'dan sonra ikinci büyük yağlı güreş organizasyonu Aspendos'ta yapılacak.” dedi. AK Parti Antalya Milletvekili Burhan Kılınç da “Efsaneyi geri getirmek istedik. Aspendos'ta güreş müsabakalarını tekrar başlatmak istediğimizi Bakan Koç'a ilettik. O da 'olur' dedi. Tur operatörleriyle görüşeceğiz. Bu sezon onların yoğun olduğu bir dönemde turistleri Aspendos'a getirtmeyi amaçlıyoruz. Onlara 1-2 saatlik yağlı güreş müsabakası sergileyeceğiz.” diye konuştu.
Zaman, 29.04.2006
HASANKEYF KALESİNE GİRİŞ 2 YTL'YE YÜKSELDİ

Batman-Hasankeyf kalesine giriş ücreti artırıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Vakfı tarafından alınan kararla Hasankeyf Kalesine giriş 1 YTL'den 2 YTL'ye çıktı.

Hasankeyf'i Yaşatma Derneği Başkanı Ahmet Akdeniz ücret artışına tepki gösterdi. Akdeniz yaptığı açıklamada, kaleye giriş ücretlerinin zamlanmasından dolayı birçok kişinin kaleye çıkmadan antik ilçeden ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.

Kaleye giriş için ilçe sakinlerinden de ücret talep edilmesi nedeniyle tepkisini dile getiren Ahmet Akdeniz, ailece kaleye çıkmak isteyen 5 kişilik bir aileden 10 YTL alınması durumunda birçok kişinin kaleyi görmeden geri döneceğini belirtti. Eski fiyat olan 1 YTL'nin tekrar yürürlüğe girmesini isteyen Akdeniz, özellikle yerli halktan ücret alınmasının yanlış olduğunu ifade etti.

Kale girişindeki görevliler giriş yapan yerli ve yabancı turistlerden makbuz karşılığında giriş ücreti alıyor.
Zaman, 29.04.2006
ALLIANOI BELGESELİ

TRT'nin Nisan ayında yayınlamadığı Su Perisi Allianoi adlı belgeselin TRT 2 'de 16 ve 23 Mayıs 2006 Salı günleri saat 22.30'da iki bölüm halinde yayınlanması bekleniyor.
TAY Haber, 28.04.2006
BBC'NİN HİTİTLER BELGESELİNDE ÇORUMLULAR DA ROL ALACAK

İngiliz BBC televizyonunun Çorum'un Boğazkale İlçesi'nde çektiği 'Kayıp Dünyalar: Hititler' belgeselinin çekimleri sürüyor. Belgeselin yönetmeni Martin Wilson, yaklaşık bir saat sürecek belgeselin, dramatik belgesel tarzında BBC ile National Geographic kanallarında yayınlanacağını söyledi. Belgeselin 3 ana konudan oluştuğunu ifade eden Wilson, “Yaklaşık bir saat sürecek olan belgeselde, Hitit Medeniyeti'nin doğuşu, kimler tarafından, ne zaman kurulduğuna yer verilecek. Belgeselin çekimlerini 30 Nisanda tamamlayacağız.” diye konuştu. Boğazkale'de sürdürülen çekimlerde, Vali Hüseyin Poroy ve Belediye Başkanı Turan Atlamaz ile bölge halkının büyük desteğini gördüklerini vurgulayan Wilson, 12 Nisanda başladıkları çekimleri bu hafta sonu tamamlayacaklarını kaydetti. Yönetmen Wilson, belgeselde Çorum'daki amatör tiyatrolardan 5 oyuncunun yer alacağını sözlerine ekledi. Zaman, 28.04.2006
EFES'TE KUTSAL YOL SIKINTISI

Antik Efes Kenti'nden Artemis Mabedi'ne giden "Kutsal Yol" ile kesişen çift şeritli Selçuk-Kuşadası karayolundaki çalışmalar, ortaya çıkan tarihi eserler ve kurtarma kazıları nedeniyle üç kez kesintiye uğradı.

Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür, 2 yıldır tamamlanamayan yol nedeniyle ilçede turizm açısından sıkıntılar başgösterdiğini belirterek "Yol boyu esnafımız perişan" dedi.

Efes Müzesi Müdür Vekili Ayşe Zulkadiroğulları da "Bulunan tarihi eserler, çok önemli ve değerli. Yöremizin ekonomisi ve turizmi açısından yolun bir an evvel bitmesini biz de arzu ediyoruz" dedi.
Hürriyet, Haber: Veysel Erol, 29.04.2006
TARİHİ SARAYLAR UZAY ÇATI İLE KORUNACAK

Konya'da, Beyşehir'e bağlı Gölyaka Beldesi sınırları içerisinde yer alan ve Selçuklu mimarisinden günümüzde ayakta kalabilen tek saray kalıntısı olan Kubad Abad Sarayı'nın uzay çatılarla üzerinin örtülerek koruma altına alınmasının planlandığı bildirildi. Gölyaka Belediye Başkanı Rıza Namlı, 8 asırlık bir geçmişe sahip Kubad Abad Sarayı'nın tarihi geçmişiyle ilgili bilgi verirken, 10. Selçuklu Sultanı II. Alaaddin Keykubat'ın yazlık sarayı olarak kullanılan bölgenin, ülkemiz için çok önemli bir tarih ve kültürel miras olduğunu hatırlatarak, "Saray kalıntılarının bulunduğu Beyşehir Gölü kıyılarında, 1950'li yıllardan bu yana kazı çalışmaları yürütülüyor. Bugüne kadar yapılan çalışmalar sonunda artık sarayların mimari yapısı ortaya çıktı. Mevcut planların ortaya çıkarılması, yeraltında kalan çinilerle diğer tarihi eserlerin ortaya çıkarılması çalışmaları sona erdi. Geçtiğimiz yıl ise hamam kalıntıları tamamen ortaya çıkarıldı ve üzeri kapatıldı. Artık bu çalışmaların ardından bölgenin daha çok tahribata uğramaması ve restorasyon çalışmalarının daha rahat bir şekilde yürütülebilmesi için büyük ve küçük sarayın uzay çatı sistemiyle üzerinin kapatılarak korunması gündeme geldi. Çünkü, bu bölge günümüze kadar yağmur, kar ve tabiat şartlarının olumsuz etkileriyle zaten yeterince tahribata uğramıştı. Artık daha fazla tahribata uğramaması için gündeme gelen uzay çatıların yapılabilmesi için halen proje çalışmaları yürütülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın direktifiyle başlayan proje çalışmaları yetiştirilip tamamlanabilirse, uzay çatıların 2006 yılı içerisinde hayata geçirilmesi planlanıyor. Bunun için yetkililerimiz tahminen 1 milyon YTL'lik bir proje bedeline gereksinim duyulduğunu belirtiyorlar. Yaklaşık bu miktarda bir ödeneğin buraya ayrılacağı söyleniyor" dedi.
Merhaba Gazetesi, 28.04.2006
TARİH VE KÜLTÜR İÇİN YIKIM DEVAM EDİYOR!

Bursa, Osmangazi Belediyesi, Kızyakup Mahallesi'nde gerçekleştireceği Tarih ve Kültür Parkı Projesi için kamulaştırdığı binaların yıkımını sürdürüyor. Kentin merkezinde bulunmasına rağmen çöküntü bölgesi olmaktan kurtulamayan Kızyakup Mahallesi'nde kentsel dönüşümü öngören proje kapsamında kamulaştırılan ve mülkiyeti belediyeye geçen 3 binanın daha yıkımı belediye ekipleri tarafından gerçekleştirildi. Bu arada yıkım operasyonunda kamulaştırılan konutların yanı sıra bölgede inşa edilen gecekondular da yerle bir edildi. Kent merkezindeki en büyük çöküntü bölgelerinden biri olan Kızyakup Mahallesi, Osmangazi Belediyesi'nin Kamberler Tarih ve Kültür Parkı Projesi ile yeniden hayat bulacak. Yaklaşık 70 bin metrekarelik alanda kentsel dönüşümü öngören proje iki aşamalı olarak gerçekleştirilecek. İlk olarak 40 bin metrekarelik bölüm kamulaştırılarak yeşil alana dönüştürülecek. Osmangazi Belediyesi proje kapsamında 2005 yılı başından bu yana yaklaşık 12 milyon YTL harcayarak 110 bina ve 13 bin metrekareye yakın arsayı kamulaştırdı. Kamulaştırması tamamlanan yapılardan 80 kadarı yıkılırken, mülkiyeti belediyeye geçen diğer binaların da yıkım programına alındığı kaydedildi.

Diğer yandan, Osmangazi Belediyesi bölgenin yeniden planlanması için proje yarışması açtı. 23 Şubat'ta startı verilen ve ünlü mimarların yarıştığı proje yarışması, 23 Mayıs'ta sona erecek. Yarışmaya şu ana kadar 94 mimarın projesiyle başvurduğu belirtildi. Kızyakup Kent Parkı Kentsel Tasarım ve Mimari Projesi'nde; kamuya açık, 24 saat yaşayan dinamik bir bölge oluşturulması planlanıyor. Hazırlanacak proje, bir yandan doğanın kent yaşamı ile buluşmasına önayak olurken, diğer yandan da, bölgeyi açık ve yeşil alanlarıyla yeniden yorumlayacak. Açık ve kapalı mekanlarıyla kent merkezinin görsel kalitesini de artıracak olan projenin ana hatları, 23 Mayıs'ta sonuçlanacak yarışma ile ortaya çıkacak.
Bursa Hakimiyet Gazetesi, 28.04.2006
MÜZELERDE 'KARUN' SAYIMI YAPILACAK

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Uşak Müzesi'nde sergilenen Karun Hazinesi'ne ait Kanatlı Denizatı biçimli broşun sahtesiyle değiştirildiği iddiasıyla başlatılan soruşturmanın hassasiyetle sürdürüldüğünü, 10 gün içinde kamuoyuna açıklama yapacaklarını söyledi. Koç, 95 müzedeki eserlerin de tek tek sayılıp inceleneceğini açıkladı.
20 Nisan'da Milliyet Gazetesi'nde manşetten yayımlanan haberde, ABD'den 10 yıllık hukuk mücadelesi sonrasında alınan Karun Hazinesi'nin en nadide parçalarından biri olan broşun çalınıp, yerine sahtesinin konulduğu anlatılıyordu. Haberin ardından çeşitli müzelerden benzer ihbarların geldiği öğrenildi. Bu arada Uşak Müzesi'ndeki Karun Hazinesi'nden iki parça daha incelenmek üzere İstanbul'a gönderildi.

Milliyet'e açıklamalarda bulunan Bakan Koç, soruşturmanın titizlikle sürdürüldüğünü, ancak gizlilik esasına bağlı kaldıklarını belirterek, soruşturma tamamlandığında gerekli açıklamayı yapacağını söyledi. Milliyet'teki haberin ardından Uşak'a gittiğini belirten Koç, "Olayı etraflıca inceledim. Gerekli tahkikatı yapıyoruz. Olayın üzerine hassasiyetle gidiyoruz. Tahmin ediyorumki 10 güne kadar ikinci bir açıklama yaparak son durumu kamuoyuyla paylaşacağım" dedi.

Türkiye genelinde müzelerde yeni bir uygulamaya gideceklerini açıklayan Koç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mayıs ayının başı itibariyle tüm müzelerde baştan aşağı, önce eserler, sonra güvenlik noktasında inceleme yaptırıyoruz. Yeni bir sayım yapılacak. Oluşturulacak üç kişilik heyet gramını tartacak, boyunu ölçecek, tasvirini yapacak, eserlerin fotoğraflarını çekecek. Eski fotoğraflarıyla eserler karşılaştırılacak. Belki bu araştırma bize dijital sisteme geçmeyi de sağlayacak. Böylelikle tüm müzelerdeki eserler bilgisayar ortamına aktarılmış olacak."
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 27.04.2006
LÜBNAN'DA ABDÜLHAMİD MEYDANI

Lübnan'ın ikinci büyük şehri Trablusşam'daki El Tel Meydanı'na Sultan Abdülhamid adı verildi. Abdülhamid'in gönderdiği saat kulesinin levhaları da 130 yıl sonra yeniden yapılarak hediye edildi. Trablusşam Belediyesi'nin düzenlediği törende, Türkiye'nin Lübnan Büyükelçisi İrfan Acar ve Trablusşam ile kardeş şehir olan Eminönü'nün Belediye Başkanı Nevzat Er de yer aldı.
Milliyet, 28.04.2006
ASKERİ ARAÇLA KAÇIRILAN ÇANIN YÜZDE 70'İ ALTIN ÇIKTI

Sivas'taki Garnizon Komutanlığı'na ait alanda bulunan kilisenin tarihi eser niteliğindeki çanının çalınması üzerine başlatılan soruşturma sonucu, aralarında TSK personelinin de bulunduğu şebekenin, çanın satışı için İstanbul'da anlaştıkları kişiden 1 milyon dolar kapora aldığı öğrenildi.

1000 yıllık olan 250 kilogram ağırlığındaki çanın yüzde 70'inin altın olduğu belirtilirken, çanın askeri birlikten cemseyle çıkarıldığı ve ardından garnizonda görev yapan bir astsubayın Çankırı'daki kardeşinin evinde saklandığı belirlendi. Polis, çanın dışarı çıkarılmasında kullanılan askeri aracın şoförü olan eri de gözaltına aldı.

Bu arada kısa süre önce garnizon komutanlığına atanan Tuğgeneral Fahri Erenal'ın, garnizonda yapılan ihalelerin mercek altına alınması için talimat verdiği de öğrenildi. Garnizonun yüksek cirolu kantinindeki ihalelere fesat karıştırıldığı iddiasıyla Çankırı'da bazı esnafın da gözaltına alındığı bildirildi. Operasyonda bir yarbay ve beş astsubay gözaltına alınmış, firar eden astsubayın da çanın satışını organize ettiği saptanmıştı.
Milliyet, Haber: Tolga Şardan, 27.04.2006
ÇİFTE MİNARELER'DE ÇEVRE DÜZENLEMESİ

Erzurum Büyükşehir Belediyesi'nin tarihi eserlerin etrafına çeki-düzen verme yolunda yaptığı çalışmalara inşaat sezonuyla birlikte başladı. Çifte Minareli Medrese altında bulunan ve harabe görünümündeki işyerlerinin sökülmesi ardından, Seçluklu mimarisini andıran yeni işyerlerinin yapımına başlandı. Yaklaşık 900 milyar liraya mal olacak yeni işyerlerinin inşaat sezonu bitiminde tamamlanmış olacağını belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, tarihe saygı yolunda önemli bir adım olacağını kaydetti.

Daha önce planlanan program çerçevesinde yapımına başlanan işlerlerinin Çifte Minarelerin bir parçasıymış gibi tasarlandığını kaydeden Başkan Küçükler, şunları söyledi: "Bu topraklardaki Türk'ün mührü niteliğindeki tarihi varlıklarımıza ayrı bir önem veriyoruz. Bu yolda yaptığımız çalışmalardan birini de Çifte Minareli Medrese etrafındaki çalışmamız oluşturuyordu. İnşaat sezonuyla birlikte burada başlattığımız çalışma, inşaat sezonu içerisinde tamamlanacak. Çifte Minarelerin bir parçasıymış gibi bir mimariye sahip olacak buradaki işyerleri daha sonra hak sahiplerine dağıtılacak."
Erzurum Gazetesi, 27.04.2006
TROİA BELGESELİ, ANTALYA FİLM FESTİVALİNDE

Geçen yıl ölen Troia Kazı Başkanı Manfred Korfmann'ın ''Troia üzerine yapılmış en iyi belgesel'' olarak tanımladığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TÜRSAK Vakfı'nın işbirliği, Türkiye İş Bankası'nın desteğiyle çekilen "Troia Belgeseli"nin “Dünya Prömiyeri” 16-23 Eylül tarihleri arasında yapılacak 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yapılacak.

Konuya ilişkin yapılan açıklamada, hazırlık ve yapım çalışmaları 5 yıl süren, yönetmenliğini Rıza Baloğlu'nun yaptığı filmin, mitolojik anlatımların ötesinde, eserlerin izini süren konseptiyle, Troia üzerine yapılmış belgeseller arasında bir ilke imza attığı belirtildi. Belgeselin genel danışmanlığını yapan, geçen yıl ölen Troia Kazı Başkanı Manfred Korfmann'ın ''Troia üzerine yapılmış en iyi belgesel'' olarak tanımladığı belgeselin araştırma aşamasında Doç.Dr. Rüstem Arslan'ın yer aldığı, sinema yazarı ve gazeteci Burçak Evren'in de çalışmanın konsept metnini yazdığı kaydedildi. Görüntü yönetmenliğini Uğur İçbak ve Ertunç Şenkay, yurtdışı çekimlerini ise Doğan Sarıgüzel'in gerçekleştirdiği belgeselin müziklerini ney ustası Mercan Dede'nin yaptığı bildirildi. Berlin Müzelerinin depolarında bulunan Troia eserlerini belgeleyen ilk yapım olma özelliği de taşıdığı belirtilen belgeselde, Troia eserlerinin yurtdışına çıkarılması serüveninin baş aktörü olan Henrich Schliemann'ı gazeteci Burçak Evren'in canlandırdığı kaydedildi. Schliemann'ın mektuplarını da ilk kez gün ışığına çıkaran belgeselle, Antalya Altın Portakal Festivali'ne davetli olan uluslararası sinemanın önde gelen temsilcilerine ''Sadece Homeros efsanesi değil, Anadolu'nun Troia Felsefesi''nin de anlatılacağı bildirildi.
Gazete Boğaz, 27.04.2006
NASREDDİN HOCA MÜZESİ ŞENLİKLERE YETİŞTİRİLECEK

Konya Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü Kontrolörü Mimar Hayriye Taşbaş, Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi'ni bu yıl yapılacak olan 47. Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliklerine yetiştirmeyi planlandıklarını söyledi. Taşbaş, 2005 yılı içerisindeki restorasyon çalışmaları kapsamında Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi'nin iç ve dış cephelerinin düzenlendiğini söyledi.

Müze'yi bu yıl yapılacak olan 47. Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliklerine yetiştirmeyi planladıklarını belirten Taşbaş, ''Müteahhit firmanın alarm ve elektrik tesisatlarının kalan kısımlarını 31 Mayıs 2006 tarihinde bitirmesi ile birlikte müze teşhire hazır hale getirilecek. Restorasyon işlemlerinin tamamlanmasının ardından Akşehir Müze Müdürlüğünün, etnoğrafik ve arkeolojik eşyaları ile Taş Medrese'de bulunan eserler müzede sergilenecek'' dedi.
Konya Hakimiyet Gazetesi, 27.04.2006
BİLECİK'TE TARİHİ ESER OPERASYONU

Bilecik'te, tarihi eserleri jandarmaya satmak isteyen 3 kişi yakalandı. Edinilen bilgiye göre, Söğüt İlçesi'nin Sırhoca mevkiinde 3 kişinin bulduğu 28 adet tarihi esere müşteri kılığına girerek talip olan sivil jandarmalar, şahıslarla irtibata geçti. Tarihi eserleri randevu noktasına getiren şahıslar gözaltına alındı. Yapılan üst aramasında bir ruhsatsız silah ve 2 sustalı bıçak ile 26 altın ve gümüş sikke, 1 gözyaşı şişesi, 1 vazo ele geçirildi. Olaya karışan A.S, H.U. ve S.K. savcılığa sevk edildi. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
Bilecik Kent Haber, 27.04.2006
EFES MÜZESİ'NDE TUVALET SORUNU YAŞANIYOR

Selçuk Efes Müzesi'nde tuvaletlerin kapalı olması, turistlerin ve rehberlerin tepkisine neden oldu. Kapısına "arızalı" yazısı asılan tuvaleti müze personelinin anahtarla girerek kullandığını öne süren rehberler, çok uzun zamandır kapalı olan tuvaletlerin açılması için çalmadık kapı bırakmadıklarını, ancak müze müdürlüğünün şikayetleri duymazdan geldiğini öne sürdü.

Kapısındaki "arızalı" ibaresine rağmen tuvaletlerin arızalı olmadığını söyleyen bazı rehberler, "Sorun sadece Efes Müzesi'nin bütçe yetersizliğinden kaynaklanıyor. Çünkü müzenin, ne tuvaletlerin bakımını yapacak, ne gelen turistlere temiz tuvalet sağlayacak bakım elemanı, ne de temizlik malzemesi alacak bütçe var. En son tuvalet bakımını yapan personelin emekliliğinden sonra müze müdürlüğü personelde kısıtlamaya gittiği için çareyi tuvaletleri kapatmakta bulmuşlar" dedi.

Efes Müzesi'ndeki tuvalet sorununa bir türlü çözüm bulunmadığı için dünyaya rezil olduklarını ve müzeyi gezdirdikleri turistlerin tepkisi yüzünden utandıklarını kaydeden Kuşadası Rehberler Derneği Başkanı Ali Karapınar ise, turizm örgütlerinin olaya el koymasını ve bu utanca son vermesini istedi. Olayı bir skandal olarak değerlendiren Karapınar, bu rezaletin sona ermesi için her türlü girişimde bulunacaklarını söyledi.
İzmir Kent Haber, 27.04.2006
TARİHİ CAMİ KADERİNE TERK EDİLDİ

Manisa, Demirci'de iki yıl önce çıkan bir yangında büyük hasar gören, 15. yüzyıldan kalma Yakup Çelebi Camii kaderine terk edildi. 5 Eylül 2004 tarihinde, tarihi eşyaları ve kıymetli halıları ile birlikte, elektrik kontağından çıktığı tesbit edilen yangında büyük hasara uğrayan Yakup Çelebi Camii, o günden sonra ibadete kapatılmıştı. Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait camiye, yangından sonra bir çivi bile çakılamadı.

Demircili hayırseverler ve belediyenin girişimleriyle ilçeye gelen Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri caminin onarılmasına ve ibadete açılmasına karar verdi. Hayırsever vatandaşların bağışlarıyla caminin sadece çatısı kapatılabildi. Ancak kısa bir süre sonra bu çatının çökmesi Demircilileri derinden üzdü. Çatısı tekrar yapılan tarihi caminin içi ise yanmış vaziyette duruyor. İlçe merkezinde bulunan caminin bu hali, ilçe halkının tepkisine neden olurken, gerekenin yetkililer tarafından bir an önce yapılması isteniyor.
Manisa Kent Haber, 27.04.2006
ŞAPHANE MAĞARASI TURİZME AÇILIYOR

Kütahya, Şaphane'deki mağaranın turizme kazandırılması için ödenek ayıldı. Şaphane Kaymakamlığı'na vekalet eden Pazarlar Kaymakamı Mehmet Gök, muhtarlar ve Kütahya İl Genel Meclisi üyeleriyle toplantı yaptı. Toplantıda, İl Genel Meclisi üyesi Necati Demirtaş da, bir türlü temin edilemeyen mağara incelemesi için talep edilen paranın temin edildiğini, hatta 14 bin YTL'ye kadar harcanmasına imkan sağlandığını açıkladı. 70 kilometrelik Çavdarhisar'a çıkan mağaranın turizme kazandırılmasının Şaphane ve çevresine büyük hareketlilik getireceği vurgulandı. Şaphane mağarasının incelemesinin Maden Tetkik Arama (MTA) tarafından önümüzdeki günlerde başlanması bekleniyor.
Kütahya Kent Haber, 27.04.2006
TARİHİ ÇARŞININ
İHALESİ TAMAM

İzmir'in Ödemiş İlçesi'nde 150 yıllık arastanın restorasyonu için ihale yapıldı, ödenek hazırlandı. 839 bin 338 YTL keşif bedelli ihaleyi, Anıt Yapı Şirketi en düşük teklif olan 667 bin 775 önererek kazandı. İsmet Paşa Caddesi ve Dr. Mustafa Bey Caddesi arasında, 116 işyerinin bulunduğu, arastanın onarımının Kasım ayında biteceği belirtildi.

Belediye Başkanı Mahmut Badem 1856 yılında inşa edilen Osmanlı çarşısında günümüzde ayakkabı imalatçıları, satıcılar, tamirci ve ayakkabı malzemeleri satıcılarıyla kuyumcu ve manifaturın faaliyet gösterdiğini belirti. Başkan Badem "Sekiz ara sokak, üç büyük caddenin arasında, yine kentin ticari merkezi denebilecek konumda üç caminin çevrelediği üçgen bir alanda yer alan arastada 116 işyeri var. Bölge SİT kapsamında.

Bugüne kadar para olmadığı için röleve ve proje çalışmaları yapılamıyordu. Sokak ve çevre düzenlemesi projesine ait çalışmalar, İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından kabul edilerek onaylandı. İzmir Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü kültür varlıklarına katkı fonundan 590 bin 987 YTL ödenek çıkardı" dedi.
Vatan Gazetesi, 26.04.2006
TARİHİ KÖPRÜ KISMEN ÇÖKTÜ

Edirne'de Tunca Nehri üzerinde bulunan Saraçhane Köprüsü'nin yan kanatları, geçen ay meydana gelen taşkında gördüğü hasar nedeniyle çöktü. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen polis ekiplerinin yaptıkları incelemeler sonrası, köprü araç trafiğine kapatıldı.

Hadım Şehabettin Paşa tarafından 1451'de yaptırılan, Edirne merkezi ile Sarayiçi mevkiini birbirine bağlayan 120 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde, 11 ayak ve 12 kemerden oluşan tarihi Saraçhane Köprüsü'nün taşkın sırasında zarar gördüğünü belirten belediye yetkilileri, havanın ısınmasıyla birlikte bazı parçalarının kopmaya başladığını söyledi. Edirne Valisi Nusret Miroğlu, çökme meydana gelen tarihi Saraçhane Köprüsü"nün onarımına yaklaşık 1.5 ay içerisinde başlanacağını söyledi. Edirne Karayolları Müdürlüğü"nün sorumluğu altında olan Saraçhane Köprüsü"nün onarım çalışmaları için projenin hazırlandığını belirten Vali Miroğlu, "Mayıs ayının 8"inde Edirne"de bulunan köprüler için ihale yapılacak. İhale yapıldıktan 1.5 ay sonra onarıma başlanacağını düşünüyorum. Köprü bu süre içinde trafiğe kapalı kalacak" dedi.
Vatan Gazetesi, 26.04.2006
ALABANDA ANTİK KENTİ'NDE TALANIN ÖNÜNE GEÇİLEMİYOR

Tarihi zenginliklere yeteri kadar değer verilmeyen ve sahip çıkılmayan ülkemizde, kültür talanının da önüne geçilemiyor. Çine'de bulunan ve tarihte önemli bir yerleşim alanı olan Alabanda'da yaşanan bir talan, “bu kadarına da pes” dedirtiyor.

Tarihi kentin içinden geçen, bir çok köyün ulaşım yolu olarak kullanılan ve İlçe Jandarma ekiplerinin sıkça devriye gezdiği asfalt yolun 10 metre yakınında definecilerin yaptığı kaçak kazı ve eski bir mezarın talan edilmesi görenleri hayrete düşürüyor. Alabanda gibi tarihi kentlerin ve ören yerlerinin yeterince korunamadığını söyleyen Alabanda Kültür Varlıklarını Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı Kadir Yıldız, birinci derece SİT alanlarının etrafının çevrilerek özel güvenlik ekiplerince korunması gerektiğini vurgulayarak, “Alabanda'nın içinde geçen bu yolun güzergahı değiştirilmeli ve eskiden olduğu gibi antik kentin içine girmeden kenarından verilmeli” dedi.

Alabanda'da sadece bir bekçi olduğunu, onun da gündüzleri çalıştığını söyleyen Yıldız, “Alabanda büyük bir tarihi kent. Bir bekçi ile koruması mümkün değil. Etrafının tel örgü ile çevrilerek, özel güvenlik ekiplerince korunması sağlanmalı. Aksi takdirde bu talanların ardı arkası kesilmez” şeklinde konuştu.
Aydın Denge Gazetesi, 26.04.2006
BALIKLIGÖL TEMİZ ÇIKTI

Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, Balıklıgöl'den alınan su ve balık numunelerine yönelik yapılan tahlillerin temiz çıktığını açıkladı. Vali Yavaşcan, Şanlıurfa'nın önemli turizm mekanı olan Balıklıgöl'ü yakından takip ettiklerini söyledi. Geçtiğimiz hafta kamuoyunda sanayi atıkları ve kanalizasyon sularının Balıklıgöl'e sızdığı yolundaki iddialar üzerine açıklama yapan Vali Yusuf Yavaşcan, bu konuda ellerinde bir rapor bulunmadığını söyledi. Balıklıgöl'ü yakından takip ettiklerini bildiren Vali Yusuf Yavaşcan, "Her 2 ayda bir numuneler alıp Ankara Etlik Veteriner Hastanesi'ne gönderiyoruz. Oradan son olarak 8 Mart 2006 tarihli bir rapor geldi. Bakteriyolojik teşhis laboratuarı ile pazaritoloji laboratuarında yapılan incelemelerde su ve balıklarda herhangi bir olumsuzluğa rastlanmadığı bildirildi" dedi.

Balıklıgöl'de suyun kaynağı gözlerin çamurlar yüzünden tıkandığını ifade eden Vali Yavaşcan, çamurların temizlenmesi için çalışma başlatıldığını açıkladı. 30 yıl sonra ilk defa kurulan sistemle dipte bulunan çamurların temizlendiğini kaydeden Yavaşcan, "Çamurlar sistemle alınarak dışarı atılıyor. Ancak şu anda çalışmaya ara verdik. Balıkların üreme mevsimi olduğu için temizlik çalışması durdu. Yaklaşık 10 gün sonra yeniden temizlik çalışmaları başlayacak" diye konuştu. Balıklıgöl'deki balıkların ölüm nedenlerinin parazitler, oksijen yetersizliği ve ani ısı değişikliği olduğunu ifade eden Vali, Balıklıgöl'deki balıkların ani hava değişimlerinde ortama intibak sağlayamadığını söyledi. Sudaki sıcaklığın artması sebebiyle bakterilerin de arttığını bildiren Yavaşcan, su yüzünü kapatan bakteriler yüzünden oksijensiz kalan balıkların ölüm tehlikesiyle yaşadıklarını bunu önlemek için de suya sürekli oksijen verdiklerini açıkladı.
Şanlıurfa Kent Haber, 26.04.2006
TARİHİ KEÇİ KALESİ YIKILIYOR

İzmir'in Selçuk İlçesi'nin Belevi mevkiindeki tarihi Keçi Kalesi'nin surları, doğa koşullarının olumsuz etkileri sonucu yıkılmaya başladı. Bizans döneminde yapıldığı sanılan ve Selçuk-Tire-İzmir yolunun geçit noktasındaki tepede bulunan Keçi Kalesi'nin Batı duvarlarının yavaş yavaş yıkılmaya başladığı, korumasız alana giren hazine avcılarının da ünlü kalenin bulunduğu geniş bir alanda kazı yaptıkları iddia edildi.

Aydın İzci Grup Lideri Hasan Hüseyin Ertuğrul, yerli ve yabancı turistler kadar izci gruplarının çok sık gezi yaptığı Keçi Kalesi'nin, tarihte bir türlü fethedilemeyen kale olarak bilinen bölgenin, keçilerin boynuzlarına takılan fenerlerle geçilmesi nedeniyle bu ismi aldığını söyledi. Yürüyüş gruplarının önemli parkurlarından biri olarak da bilinen Keçi Kalesi'ne son yaptıkları gezide karşılaştıkları manzaranın kendilerini çok üzdüğünü ifade eden Ertuğrul, şöyle konuştu: ''Keçi Kalesi'nin bir an önce koruma altına alınarak, Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihi değerlerimize hepimiz sahip çıkmalıyız. Daha fazla geç olmadan yetkililerin harekete geçmesini arzuluyoruz. Keçi Kalesi, bir kültür mirası olarak gelecek nesillere taşınması gereken önemli yapılarımızdan birisi.'' Ertuğrul, tedbir alınmaması durumunda Keçi Kalesi'nin haritadan silinmeye mahkum olacağını söyledi.

Keçi Kalesi Selçuk'tan 9 km uzaklıkta, antik kaynaklarda adı Gallesion olarak geçen Alamandağı'nda 300 metre yükseklikte konumlanmıştır. Kale dikdörtgen planlı iç kale ve bunu kuzey ve batıda çevreleyen bir dış kale yapısından oluşmaktadır. Kale kapısının içinde yuvarlak ya da kare şeklinde kuleler yapılmış ve bütün duvarlar yerel kireçtaşından yapılarak, arası sert kireç harcıyla doldurulmuştur. İç kalenin kuzeyinde depo odaları bulunmaktadır. Keçi Kalesi'nin 13. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Konumu itibariyle stratejik öneme sahip Keçi Kalesi, Selçuk Kalesi'ne yapılacak bir saldırıyı önceden haber vermek amacıyla yamacın zirvesinde yer almasına karşın, hiç kan dökülmeden kolayca zapt edildi.

Rivayete göre, istilacılar, bir türlü alınamayan kale için gece olmasını bekledi. Çevreden toplanan binlerce keçinin boynuzlarına şamdanlı fenerler bağlanarak kaleye doğru sürüldü. Kale görevlileri gece karanlığında kendilerine doğru gelen keçi sürüsünü kalabalık bir ordu zannederek kaleyi terk edip, arka kapısından kaçınca kale kolayca zapt edildi. Bu yüzden keçiler sayesinde alınan kaleye, Keçi Kalesi ismi verildi.
Aydın Denge Gazetesi, 25.04.2006
TARİHİ ESER OPERASYONU

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince yapılan çalışmalar neticesi; Batman İli'nden kaçak kazılarla çıkarılan tarihi eserlerin, bilgisayar monitörü içerisine gizlenip İstanbul'a getirilerek yurtdışına pazarlanacağı, ayrıca İran' dan da İstanbul'a getirilen tarihi eserlerin bir otel içerisinde gizlenerek müşteri arandığı bilgileri edinilmesi üzerine; görevlilerce 21.04.2006 tarihinde İstanbul'un iki ayrı ilçesinde yapılan operasyonlar neticesinde toplam 94 adet eser ele geçirilerek el konulmuş, iki ayrı olayda ikisi yabancı uyruklu 4 şahıs yakalanarak haklarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa Muhalefet suçundan düzenlenen tahkikat evrakıyla birlikte adli mercilere sevk edildiler



Ele geçirilenler arasında yurtdışında 500 bin dolara alıcı bulacağı belirtilen M.Ö. 8000-5500 Neolitik döneme ait tanrıça heykelciği de bulunmakta. 4 cm boyunda 2.5 cm eninde, Neolitik döneme ait, aşık kemiğinden yapılmış, arkeolojik dilde Steatopijik denilen kadın heykelciğin bir benzerinin Konya'daki Çatalhöyük Müzesi'nde bulunduğu belirtildi. Operasyonda ele geçirilen diğer eserler ise şöyle: 23 Adet Gümüş, Bronz, Bakır Sikke Değişik Dönemlere Ait, 1 Adet Bronz Kaşık, 3 Adet Bronz Yüzük (İkisi Kaşlı), 1 Adet Gümüş Küpe (Uçlan Kırık Ve Noksan), 1 Adet Bronz Sarkaç (Can Biçimi), 5 Adet Silindir Mühür (Yan Kıymetli Taş, Akik Ve Vb), 5 Adet Altın Yaprak Biçimli Varak, 1 Adet Kemik Kadın Heykelciği, 1 Adet Bronz Kadın Heykelciği, 1 Adet Bronz Erkek Heykelciği(Dizden Alt Kısmı Noksan), 1 Adet Bronz Sakallı Erkek Heykelciği, 1 Adet Bronz Vazo (Üzeri Damla Kabarcıklı), 1 Adet Cam Koku Şişesi (İç -Kalıp Tekniği, Mavi Beyaz Cam), 1 Adet Cam Kulplu Şişe, 3 Adet Cam Koku Şişesi (Birisi Kınk Ve Tamirli Ve San Renkte), 1 Adet Cam Kapak, 1 Adet Taş Damga Mühür, 1 Adet Cam Silindir Mühür, 2 Dizi Cam Boncuk, 1 Dizi Fosil Boncuk, 9 Adet Sap Delikli Çeşitli Ölçülerde Bronz Balta, 5 Adet Çeşitli Ölçülerde Bronz Kazan Kulbu, 5 Adet Çeşitli Ölçülerde Bronz Mızrak Ucu, 5 Adet Çeşitli Ölçülerde Bronz Hançer, 1 Adet Ucu Açık Bronz Halka, 1 Adet İçi Delik Bronz Süslü Sap, 3 Adet Değişik Ölçülerde Bronz Aplik, 1 Adet Cam Formlu Bronz Obje, 1 Adet Bronz Sarkaç, 1 Adet Kure Gövdeli Uzun Akıtmalı Bronz Kap, 1 Adet Silindirik Bronz Obje, İpe Dizili Değişik Ölçü ve Materyalde Yapılmış Boncuklar ile 4 Adet Değişik Ölçüde Mavi Boncuk
iem.gov.tr, Hürriyet, 25.04.2006
TAKSİYARHİS KİLİSESİ TURİZME KAZANDIRILIYOR

Ayvalık'ın Cunda adasında 1873'de metropol kilise olarak yapılan Taksiyarhis Kilisesi'nin zamanla yıpranması ve yapının riskli hale gelmesi üzerine kapılarına kilit vurulan yapı, tekrar turizme kazandırılıyor.

Mayıs ayı içinde ihaleye çıkacak olan Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yıl binanın güçlendirme çalışmalarının, gelecek yıl da bina kültür sanat merkezi olarak restore edilmesini öngörüyor. Özellikle yerli ve yabancı turistlerin Cunda Adası'ndaki uğrak yerleri arasında yer alan Taksiyarhis'in Ayvalık'ın tarihi kültürel zenginlikleri içinde turizme açılması oldukça önemli. Ayvalıklı turizmcilerin ortak görüşü kilisenin restore edilmesiyle bölgeye gelen turist sayısında artış olacağı yönünde. Turizmci Fatih Jale, “Benim günlerimin büyük bir bölümü Midilli'de geçiyor. Burada yaşayan Yunanlılar, kilisenin onarılacağını duyunca çok mutlu oldular. Onlar bizim kilisemizi yapıyorlarsa, biz de Türklerin Midilli adasındaki camilerini onaralım diye düşünüyorlar. Kilisenin restore edilmesi hem iki ülke insanı arasındaki dini bağların, hem de dostluğun gelişmesine katkı sağlayacaktır” dedi. Turizmci Eşref Lale de, Taksiyarhis Kilisesi'nin restore edilmesi halinde, bölgede inanç turizminde patlama olacağını söyledi. Lale, tarihi kiliseyi her yıl binlerce Yunanlı turistin ziyaret ettiğini belirterek, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kiliseyi restore edip, turizme kazandırmasıyla ilçeye gelen yabancı turist sayısının da artacağını savundu.

Ayvalık Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen'de kilisenin restore edilmesiyle, bölge turizminin canlanmasının yanı sıra tarihi binalarında kurtarılmış olacağını vurguladı. Türközen, kilisenin bu haliyle bile birçok ziyaretçisi olduğunu belirterek, “Şu anda kilisenin güçlendirme projesi onaylandı. Bu sene güçlendirilmesi tamamlanıp önümüzdeki sene ise kültür sanat merkezi olarak restore edilecek. Turist sayısı artacak. Ayrı bir hareketlilik kazanacak bölge. Bu anlamda Ayvalık turizmi de kazanacak” dedi. Başkan Türközen ayrıca, Ayvalık şehir içinde bulunan Ayazma Kilisesi için de kendilerinin belediye olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan talep ettiklerini ve kültür merkezi olarak restorasyon işini belediyenin yapacağını söyledi. Türközen, Bakanlığın bu kiliseyi Belediye'ye Milli Emlak'tan Etnografya ve Sanat Galerisi olarak kullanılmak üzere tahsisinin geldiğini bildirdi.
Balıkesir Kent Haber, 25.04.2006
YERALTI ŞEHRİ ORTAYA ÇIKARILDI

Bayburt'a 25 kilometre uzaklıktaki Aydıntepe İlçesi'nde, Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanlar tarafından yapıldığı ileri sürülen yeraltı şehrinin yeni bir bölümü daha ortaya çıkarıldı. İlçe merkezinin altından geçen yeraltı şehrinin, bir inşaattaki temel kazısı çalışması sırasında tespit edilen yeni bölümü koruma altına alınırken, inşaat belediye tarafından durduruldu. Aydıntepe Belediye Başkanı Orhan Eraslan, kazı çalışmalarının devam ettiği yeraltı şehrini yeteri kadar tanıtamadıklarını belirterek, 8 kilometrelik alana sahip şehrin turizme kazandırılması için seferber olduklarını söyledi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduklarını ancak ciddi bir kaynak sağlayamadıklarını ifade eden Eraslan, AB fonlarından yararlanmak için çalışma başlattıklarını kaydetti. Başkan Eraslan, hazırladıkları 300 bin Euro'luk projenin kabul edilmesi halinde yeraltı şehrinin bazı bölümlerinde yaşanan göçükler için gerekli tedbirlerin alınacağını ve şehrin turizme açılması için gerekli altyapıyı oluşturmayı planladıklarını dile getirdi. Aydıntepe'de yer alan kent, 2-2.5 metre derinlikte kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşuyor. Yaklaşık 1 metre genişliğinde ve 2 ile 2.5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galerilerden 3x8 metrekarelik odalara geçiliyor. Kent hakkında ileri sürülen iki görüşten biri; kentin "Khalde" olarak bilinen Halde şehrine ait olduğu ve eski ismi Hart (Aydıntepe) olan ilçenin isminin de "Halt"dan geldiği. İlçede Roma dönemine ait bir mezarın ortaya çıkarılması nedeniyle diğer görüş ise, Hıristiyanlığın henüz yerleşmediği devirde bölgenin bir sığınak teşkil ettiği, Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanlar'ın bölgede yeraltı şehrini inşa ettiği şeklinde.
Bayburt Kent Haber, 25.04.2006
ALTIN YALDIZLI ARAPÇA EL YAZMASI ELE GEÇTİ

Şanlıurfa'da Emniyet Müdürlüğü, 265 yıllık altın yaldızlı el yazması Arapça kitap ele geçirdi. Bir ihbarı değerlendiren Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı operasyonda, 265 yıllık, ceylan derisi kaplı, sayfaları altın yaldız işlemeli, el yazması Arapça kitap ele geçirildi. Kitapla ilgili B.Y, İ.T. ve F.B. adlı şahıslar gözaltına alındı.
Hürriyet, 25.04.2006
TURANİ'NİN TABLOSU GALERİDEN ÇALINDI

Çağdaş Türk resim sanatının kilometre taşlarından Adnan Turani'nin Ankara'daki İlayda Sanat Galerisi'nde sergilenen bir tablosu çalındı. Galeri yetkilileri, Turani'nin 40X40 boyutundaki tual üzerine yağlıboya tablosunun 1.70 boylarında, esmer siyah saçlı, kahverengi gözlü bir adam tarafınan çalındığının sanıldığını belirtti.
Hürriyet, 24.04.2006
GEMİNİN BİTMESİ 'TANRILARA' KALDI

Yunan mitolojisinin popüler hikâyesinde geçen Argo gemisi 3 bin yıl öncesinin 'teknolojisi' kullanılarak yeniden yapılıyor. Tersanede elektrik, makine ve 1000 yıldan yeni teknoloji yasak. Örneğin metal, 'henüz icat edilmediği için' kullanılamıyor! Bir grup tarihçi ve gemi yapımcısı kendi çağlarından soyutlanmış, sadece tahta çekiç, keski ve insan gücüyle çalışıyor. Amaç, efsanede Jason'un Volos'tan şimdiki Gürcistan olan Colchis şehrine giderek 'altın kürk'ü geri aldığı Argo gemisini yeniden yapmak. Efsaneye göre gemi, tanrıça Atina'nın yardımıyla üç ayda yapılmış. Projeyi yürüten grup da biraz tanrısal gücün fena olmayacağı fikrinde. Yapımı 15 ay önce başlayan 28 metreliklik geminin henüz ancak dörtte biri tamamlanabilmiş. Omurgasında bütün ağaçların kullanıldığı gemide, kalasları yapıştırmak için sadece reçine değil kuvvetli yapıştırıcılar da kullanmış. Bunun nedeni, yolculuğun ardından geminin sonraki nesillerin de görebilmesi için korunması. Bu çalışmadan önce 2004'te yine aynı grup, bronz devrine ait bir taşıma gemisi inşa etmişti.
Radikal, Foto: Reuters, 24.04.2006
NEMRUT'UN BAŞI ADIYAMAN MÜZESİ'NDE SERGİLENİYOR

Kommagene Uygarlığı'nın 5 büyük kentinden biri olan Samsat'ta bulunan ve Nemrut'un başı olarak nitelendirilen 1. Antiochos'un heykeli Adıyaman Müzesi Samsat Salonu'nda sergileniyor. "2 bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m. yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için Kommagene Uygarlığı'nın keşfine gitmek gerekir" diyen Müze Müdürü Fehmi Eraslan, "Kraliyet Akademisi tarafından araştırma yapmak üzere bölgeye gönderilen genç bilim adamı Otto Punchtein başkanlığındaki ekip, Nemrut Dağı'nın tepesindeki tümülüs ve tümülüsün doğu ve batı yanlarında oluşturulmuş teraslar üzerindeki devasa heykeller ve çeşitli kabartmalardan oluşan eserler üzerinde çalıştı. Uzun çalışmalar sonunda Grekçe yazılı kitabeyi çözen Punchstein, bu eserlerin Kommagene Uygarlığı'na ait olduğunu ve Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırıldığını keşfeder. Antiochos'un ağzından yazılan kitabe, Nemrut Dağı'nın sırrını ve Antiochos'un yasalarını içermektedir." diye konuştu. Kommagene Uygarlığı'nın ortaya çıkmasını sağlayan kazıların, Nemrut Dağı'ndan başka Arsameia, Samsat ve Fırat Havzasında gerçekleştiğini söyleyen Eraslan, "Bölgede yapılan kazılarda ortaya çıkartılan taşınabilir eserler müzelerde, geri kalanları da Milli Park Alanı içerisinde korumaya alınmıştır." diye konuştu. Müze Müdürü Eraslan heykelin çok ilginç olduğunu belirterek, "Heykelin ismi yüzü üzerine yazılı. Heykelcilik sanatında böyle bir heykelin yapılan bir kişinin ismi yazılmamıştır. İlk kez o dönemin sanatçısı tarafından stil olarak Nemrut Dağı'ndaki heykellere benzerliği ve Hellenistik kazı katmanında bulunmasıyla birlikte gözünün altındaki Antiochos yazısı heykelin Nemrut'un başı olduğunu gösteriyor." şeklinde konuştu.
adiyamanhaber.com, 24.04.2006
AGORA ALKOLİK YATAĞI OLDU

İzmir'de Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum örgütleri tarafından kentin tarihsel bir hazinesi olarak kabul edilen Agora alkolik ve suçluların yatağı oldu.

Güvenlik önlemlerinin kısıtlı olması nedeniyle özellikle gece saatlerinde içeri giriş çıkışın çok kolay olduğu tarihsel alanda içkicilerin ve tinercilerin cirit attığı ve mahalin suç işleyen hırsızlar ve kapkaççıların saklanmak için kullandığı belirtildi. İzmir'de bir çok kişinin tarihsel bir zenginlik olarak yorumladığı Agora'da rahatsız edici olayların sıkça meydana geldiğini belirten çevre sakinleri yetkilileri duyarlı olmaya çağırdı. Özellikle gece saatlerinde içeriye girmenin çok kolay olduğu tarihsel alanda gece boyunca sadece silahsız iki güvenlik görevlisinin bulunduğu belirtildi.
İzmir Kent Haber, 24.04.2006
SAHTE TARİHİ ESER OPERASYONU

Manisa'nın Gördes İlçesi'nde altın süsü verilmiş sahte Viking heykelini tarihi esermiş gibi satarak 1 kişiyi dolandıran şahıs, jandarma tarafından yakalandı.

Edinilen bilgilere göre, Gördes'e bağlı Oğulduruk Köyü'nde oturan Yasin İnci isimli vatandaş, ilçeye bağlı Tepe Köyde Hüseyin S. (Salman) isimli vatandaştan Viking heykeli aldı ve karşılığında 1 adet traktör ile 25 bin YTL değerinde senet imzaladı. Altın ve tarihi eser zannettiği heykeli satmak isteyen İnci, alıcı bulamayınca heykelin sahte olduğunu öğrendi. Kandırıldığını anlayan İnci'nin durumu jandarmaya bildirmesi sonucu, alıcı kılığına giren jandarma görevlileri Hüseyin S.'yi yakalayarak gözaltına aldı.

Gördes İlçe Jandarma Komutanlığı'nda heykeli inceleyen Manisa Müzesi görevlileri, 22 santimetre boyundaki Viking heykelinin orjinali ile aynı boyutta, ancak sahte olduğunu belirtti. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.
Manisa Kent Haber, 23.04.2006



Prolog

Ne bir Artemis heykeli sadece bir Artemis heykeli demektir, ne de Neolitik bir idol sadece Neolitik bir idoldür. Bu eserler, aslında sanatsal ve estetik değerlerinin çok ötesinde bir anlama sahiptir. Bu anlam da “bilgi”dir. Arkeolojik buluntular, diğer tüm değerlerinden daha önce ve bunlardan çok daha önemli olarak “bilgi”nin birer parçası, çok büyük bir kitabın birer sayfasıdır. Bir arkeolojik esere salt sanatsal bir değer biçerek, onu alınıp satılan bir meta haline getirmek, estetik güzellik uğruna ondan öğrenilebilecek tüm bilgileri bir kalemde yok etmek demektir.

Arkeolojik eserleri, sadece birer sanat eseri olarak algılama düşüncesi sonucu oluşan talep, kaçak kazıları özendirerek, destekleyerek zaman içinde müze ve özel koleksiyonları menşei bilinmeyen parçalar ile doldurmaktadır. Bu anlamda, kaçak kazılar sonucu bulunmuş ve satılmış her arkeolojik eser, uygarlıklar tarihi kitabından koparılmış bir sayfadır. Evet, kitabından koparılmış güzel bir sayfayı çerçeveleyip duvara asabilirsiniz. Ama artık, ne o sayfa tek başına bir anlam taşıyacak, ne de o sayfanın koparıldığı kitap size birşeyler anlatabilecektir.

Bu yazı dizisinde, yüzyılı aşkın bir süre boyunca, Anadolu ve Kıbrıs tarihinden koparılmış sayfalardan örnekler sunacağız. Kopan bu sayfalardan sonra geride kalan parçalanmış, yıpratılmış eksik kitap ise zaten önünüzde açık duruyor...


-1-

BİR RÜYA DUMBARTON OAKS'DA



Antalya yakınlarında, Kumluca'da 1961 yılında, yaşlı bir kadın, rüyasında bir define görür. Sabah ilk iş, çocuklarını, rüyasında gördüğü o büyük ağacın altını kazmaya gönderir. Hikaye efsane gibidir ama gerçektir. Yaşlı kadının gösterdiği yeri kazan çocukları, tam sayısı bugün dahi bilinmeyen, çoğu gümüşten yapılma Bizans kilise eşyalarından oluşan bir define bulurlar.

Defineyi haber alan İstanbul'lu eski eser kaçakçıları hemen Kumluca'ya üşüşür. Aynı şekilde, defineyi birkaç gün sonra haber alan jandarma da baskın yaparak bazı parçaları ele geçirir. Dönemin Antalya Müzesi Müdürü İsmet Ebcioğlu'da defineden haberdar olmuştur. Ama o yıllarda müzenin imkanları çok kısıtlıdır, Antalya'dan Kumluca'ya gidecek bir araçları dahi yoktur. Onlar ulaşana kadar Kumluca Definesi'nin büyük kısmı çoktan İstanbul yolunu tutar. Müze müdürüne ise, jandarma tarafından ele geçirilen ve savcılıkta koruma altına alınan 20 civarında eser kalmıştır.

Antik adı Corydalla olan Kumluca'da bulunan ve üzerlerindeki yazıtlardan Myra kuzeyindeki Sion Kilisesi'ne ait oldukları anlaşılan bu eserlerinin nerede ise tümü MS 6. yüzyıla tarihlenmektedir. Parçaların çoğu tek bir atölyede, değişik teknikler kullanılarak yapılmıştır. Aralarında altar malzemelerine ilave olarak kadehler, kandiller, gümüş levhalar, mimari elemanların gümüş kaplamaları da bulunmaktadır. Eserlerin bir kısmının, yine ithaf yazıtları ve monogramlardan anlaşıldığı kadarı ile, bir hayırsever olan Piskopos Eutykhianos tarafından kiliseye hediye edildiği anlaşılmaktadır. Garip olan nokta ise, Likya dağlarında bulunan ve fazla önemi olmayan böyle bir manastırın böylesi olağanüstü eserlere sahip olmasıdır.

Eserlerin büyük kısmı 1963 ve 1965 yıllarında, iki parti halinde, İsviçre üzerinden ABD'ye gider. Kalan az sayıda eser ise Avrupa'daki bazı koleksiyonlara dağılır. Londra'da Hewitt koleksiyonunda dört, Digby koleksiyonunda ise bir parça vardır. Hewitt koleksiyonu satıldığı için, bugün bu dört parçanın nerede olduğu bilinmiyor. Ayrıca, İsviçre'de bazı koleksiyonlarda da Kumluca Definesi'nden eserler olduğu tahmin edilmekte ise de yerleri ve sayıları bilinmemekte.

ABD'ye giden eserlerin çoğu Dumbarton Oaks Müzesi tarafından satın alınır. Dumbarton Oaks, Georgetown'da bulunan ve Harvard Üniversitesi bünyesindeki bir arkeoloji enstitüsüdür. 1920 yılında kurulduğu zaman amacı Bizans araştırmaları idi. Bu konuda hala dünyanın önde gelen enstitülerinden birisi olarak kabul edilmektedir. İşin acı yanı, ciddi bir bilim kurumu olmasına karşın, müzelerinde, dünyanın birçok ülkesinden kanunsuz yollarla edinilmiş eski eserleri bulundurmasıdır. Müze, bu yazının konusu olan Sion Definesi dışında Anadolu'dan yüzlerce farklı esere de sahiptir. Web sayfalarında resimlerini yayınladıkları ve çoğunun menşei olarak İstanbul'un belirtildiği Bizans eserlerine bir göz atmak yeterli fikir verecektir.

Müze, satın aldığı Kumluca eserlerini, 1967 yılında yayınladığı kataloğun içinde, “Church Treasure” ismi ile duyurur. Türk hükümeti de, bu yayın vasıtası ile, Kumluca'dan kaçırılan eserlerin nerede bulunduğunu öğrenir. Bu katalogda yayınlanan ve yayın dışı, depolarda restorasyon bekleyen 50 civarında Kumluca veya Sion Definesi eseri bugün hala Dumbarton Oaks Müzesi'ndedir. Asıl üzücü olan nokta, bazı eserlerin kazı sırasında veya kaçırılırken kırılması ve bu kırık parçaların da bir kısmının ABD'de, diğer parçaların ise Antalya Müzesi'nde olmasıdır.

Müze ile Türk yetkililerin görüşmeleri 1968 yılında başlar. Müze, buluntuları iade etmeyi kabul etmez, bunun üzerine Dumbarton Oaks'un Türkiye'de sürdürdüğü kazı çalışmaları durdurulur. 1982 yılında tekrar başlayan karşılıklı görüşmelerde müze ilginç bir öneri getirir:

“Bu hazinenin yarısı sizde, yarısı da bizde. Önce elimizdek kırık parçaları tamir ettirelim. Sağlam parçaları da biraraya getirelim. Sonra, dört yıl Türkiye'de, bir yıl bizde sergilensin. Masrafları da biz karşılayalım”.

Bu teklif üzerine anlaşmaya varılmak üzere iken, Dumbarton Oaks'un, anlaşmanın imzalanması ile birlikte, ilk aşamada Antalya Müzesi'nde bulunan parçaların kendilerine teslim edilmesi şartı koşması üzerine dönemin Kültür Bakanı Cihat Baban bu teklifi reddeder. Uzunca bir kopukluktan sonra müze ikinci bir teklif iletir. Benzer ifadeler taşıyan ve restore edilenlerle birlikte tüm eserlerin 100 yıl gibi uzun bir zaman dilimi sonunda Türkiye'ye verilmesini öngören bu ikinci teklif de, iade süresinin uzunluğu dolayısıyla kabul görmez.

Sonuç?

Sonuç üç maddede özetlenebilir:

1. Görüşmeler, uzun aralıklarla, hala sürüyor.
2. Piskopos Eutykhianos'un kemikleri sızlamaya devam ediyor.
3. Corydalla'da ise hala bir kazı veya araştırma yok!





Kitzinger, E., 1967, Handbook of the Byzantine Collection, Dumbarton Oaks, Washington.
Fıratlı, N., 1969, Un trésor du VIé siècle à Kumluca en Lycie, Akten des VII. Internationalen Kongresses für christliche Archäologie, Vatikan.
Boyd, S.A., 1993, Ecclesiastical Silver Plate in Sixth-Century Byzantium, Dumbarton Oaks, Maria Mundell Mango (ed.), Washington.
Özet, M.A. (ed.), 2002, Yitik Miras, İstanbul.
http://www.doaks.org/



Gümüş tabak, Dumbarton Oaks (DO)




Piskopos Eutykhianos'un
monogramını taşıyan
bir polycandelon (DO)




Gümüş kitap kapakları (DO)




İthaf yazıtlı gümüş
kandil kabı (DO)




İsa, St. Peter ve St. Paul resimli,
ithaf yazıtlı kap (DO)




Yazıtlı gümüş bir sütun
ve başlığı (DO)



"Karun hazinesini çalıveemişlee!"*



BİLMECE BİLDİRMECE...


Karun Hazinesi'nin Türkiye'ye getiriliş hikayesini yıllar önce ilk ağızdan, yani Uşak Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'ndan dinlemiştim. O dönemde dinlerken, böyle önemli ve ağır bir sorumluluğu sadece bir müze müdürüne veren devletimizin nasıl olup da sorumluluk verdiği kişiyi “yaban ellerde” bu kadar yalnız bıraktığını da anlamamıştım. Kazım bey kelimenin tam anlamıyla yarı aç yarı tok, bir otel odasında hazinenin kendisine teslim edilmesini beklemişti.

Bu haftanın bana göre en önemli haberlerinden biri olan, Türkiye'nin 40 milyon dolar harcayıp 10 yıllık hukuk mücadelesi sonrasında ABD'deki Metropolitan Müzesi'nden geri almayı başardığı Karun Hazinesi'nin en önemli parçalarından birinin, Toztepe tümülüsünden çıkan "Kanatlı Denizatı" (hippokampos) şeklindeki altın broşun, Uşak Arkeoloji Müzesi'nden çalınıp, yerine de sahtesinin bırakıldığını öğrendiğimde ilk önce gözümün önüne Kazım Akbıyıkoğlu'nun bu hikayeyi anlatışı geldi.



Alınan bilgiye göre, hırsızlık sahte isim ve adres bildiren bir kişinin ihbarıyla ortaya çıktı. Şoke eden bu gelişmenin ardından Kültür ve Turizm Müdürlüğü soruşturma başlattı. Paha biçilemeyen eserin ne zaman ve ne şekilde çalındığı henüz tespit edilemedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na Ocak 2006'da yapılan ihbar üzerine müfettişler Uşak Arkeoloji Müzesi'nde üç hafta süren incelemelerde bulundu. Ancak yerinde duran broşun, İzmir Arkeoloji Müzesi uzmanlarından oluşturulan 3 kişilik komisyonca incelenmesi sonucu çalındığı ve yerine sahtesinin konulduğu belirlendi.

Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu, güvenliğin yeterli olmadığını belirterek şöyle dedi: "Bu eserlerin getirilmesi için 10 yıl mücadele ettim. Eserleri ABD'den teslim alan benim. Köylüler, 'Hazineyi bulanların hepsi birer birer öldü. Müdürüm Karun'un laneti sizi de tutar' derlerdi de inanmazdım. Ama doğru çıktı. Eserler benim üzerime zimmetli."

Karun Hazinesi'nin sergilendiği müzede büyük güvenlik zafiyeti yaşanıyor. Kapı girişinde ziyaretçilerin üzerleri aranmadığı gibi, kapıda dedektör gibi cihazlar da bulunmuyor. Müzede kameralı sistem Aralık 2005'te devreye girmiş. 6 kameranın görüntüleri tek monitörden izleniyor. Müzenin bahçesi de 1 metre yüksekliğinde demir parmaklıklı bir çitle korunuyor.

Örneğin eserlerin sergilendiği vitrinlerin camlarının kırılması veya başka türlü bir müdahalede bulunulması durumunda devreye girecek alarm sistemi bulunmuyor. Eşi bulunmaz eserler küçük bir vitrin kilidi ve kurşun mühürle korunmaya çalışılıyor. Monitöre bakan görevli aynı zamanda bilet kesip ziyaretçilere de bilgi veriyor. Bir kişi bilet kesen görevliyi oyaladığı zaman güvenlik tamamen pasif bir duruma düşüyor.



Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, hırsızlıkla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bakanlığımıza gelen ihbar imzasız olmasına rağmen ciddiye alıp soruşturma istedik. Bakan Bey'in onayıyla başlayan soruşturma sonucunda maalesef bu kötü olayla karşılaştık. Üç kişilik komisyon, eserin sahte olduğunu rapor etti. Soygunun nasıl gerçekleştiği henüz bilinmiyor. Eserin bulunması için yurtiçi ve yurtdışında araştırmalar sürüyor. Biz ihbardan önce müzenin kamera sistemleri arızalı olduğu için çalışma başlatmıştık. 2005'in aralık ayında kamera sistemlerini tamamen yeniledik." İddialar üzerine Uşak Valisi Kayhan Kavas, Uşak Kültür ve Turizm İl Müdürü Şerif Arıtürk'le basın toplantısı düzenledi. Vali Kavas, “Ankara'ya gelen bir ihbar üzerine Uşak'a Bakanlık tarafından dört uzman ve bir müfettiş gelerek incelemelerde bulundu. Müzedeki tüm eserler incelendi ve sadece Kanatlı Denizatı Broşu üzerinde duruldu. Yapılan inceleme sonrası müfettiş bu parçanın orijinal olup olmadığı konusunda tereddütlü olduğunu belirtti. Parçanın orijinal mi yoksa imitasyon mu olduğu kesin değil” dedi.

Karun Hazineleri'nin ilk olarak New York'taki Metropolitan Müzesi'nde sergilendiği tarihten itibaren araştırmanın yapılması gerektiğini ifade eden Vali Kavas şöyle dedi: “Hazine ilk olarak Amerika'da sergilendi. Türkiye'ye teslim edildikten sonra Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilendi. Ardından eserler 'tarih yerinde güzeldir' denilerek Uşak Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilerek 10 yıldır sergileniyor. Bu parça orijinal ile değiştiyse nasıl ve nerede değiştiği araştırılmalıdır. Amerika'da mı Türkiye'ye gelirken mi, Ankara'da mı yoksa Uşak'a teslimatı sırasında mı? Sonuç olarak en uzun ev sahipliğini biz yaptık. Sorumluluğu bizde. Bu eserin ABD'den Türkiye'ye geliş sürecindeki her türlü resim ve kayıt ve kuyudatları zaten mevcut. Bunlar en ince şekilde araştırılarak ortaya çıkarılacak. Eserler üzerinde yapılan araştırma ve soruşturmalar sadece Uşak'ta yoğunlaşmamalı. Amerika'daki kayıtlardan başlanmalıdır. Bu eserlerin her türlü kayıtları ortadadır. Her türlü hesap ve soruşturma sonrası bana gönderilecek müfettiş raporuna bakarak gerekli her türlü işlem yapılacaktır. Devlet bu konuda görevini yapacaktır.”

Uşak'a 10 ay önce atanan Vali Kayhan Kavas, göreve başladığında müzedeki güvenlik önlemlerini gözden geçirterek eksiklikleri tamamlattığını, “Koruma yok, güvenlik yok” gibi ifadelerin yanlış olduğunu söyledi. Müzede 5 güvenlik görevlisi bulunduğunu, kamera sistemleri ve alarm sistemlerinin de çalışır durumda olduğunu anlatan Vali Kavas, “Göreve başladığımda bunların bakımlarını öncelikle yaptırdım. Bu eserin buradan çalınması söz konusu olamaz. Bu bir hırsızlık olayı değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti konuyla ilgili her türlü işlemi yapacaktır” diye konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, haberle ilgili olarak yaptığı açıklamada şöyle denildi: "Bakanlığımıza intikal eden ve Uşak Müzesi'nde bulunan Lidya eserlerinden birinin yerine sahtesinin konulması suretiyle orijinalinin müzedeki yerinden alındığı ihbarı üzerine soruşturma başlatılmıştır. Olayı soruşturan müfettişler, müzedeki eserin yerine sahtesinin konulup konulmadığı ile ilgili olarak bilirkişi heyeti oluşturmuş, yerinde inceleme ve soruşturma yapmışlardır. Ancak rapor henüz tamamlanmamıştır."

Tam 24 yıl boyunca hazinenin Türkiye'ye getirilmesi için çalışan gazeteci Özgen Acar ise şunları söyledi: "1970 Temmuz'unda bir İngiliz gazeteci bu olayı bana anlattı. İlk haberi bu tarihte yazdım. Defalarca ABD'ye giderek eserleri araştırdım. 1984 yılında tekrar ABD'ye gittiğimde 50 parçanın müzede sergilendiğini gördüm. Uşak Müzesi'nin soyulacağını defalarca yazdım. Kimse ilgilenmedi. Müzenin bahçe duvarları yükseltilmeli. Doğru düzgün bir kamera sistemi olmalı. Alarm sistemleri yapılmalı. Gece havada uçan sineği bile algılayacak alarm sistemleri takılmalı."

Eserlerin getirildiği dönemde Kültür Bakanı olan Fikri Sağlar, "O dönemin şartlarında müzeyi restore ettirdim. Daha sonraki dönemlerde güvenlik sistemi modernize edilmemiş. Hatta bugünkü durumlar ortaya çıkmasın diye Uşak'ta yeni bir müzenin projesini yaptırıp temelini attım. Ancak ben görevden gittikten sonra proje de devam ettirilmemiş" dedi.



Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tırpan da müzelerin geçici işçilerle korunmaya çalışıldığına, bakanlığın uzun yıllardır kadrolu memur almadığına değindi. Prof. Dr. Tırpan şunları söyledi: "Önemli eserlerin replikleri vitrinlere konmalı. Müze soymak, kaçak kazı yapmaktan daha kolay oldu. Müzelerde inceleme yapılsa pek çoğunda böyle sahtelik bulmak mümkün."

Sahte eserin ortaya çıkmasından hemen önce Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, yaptığı açıklamada Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Karun Hazineleri'ni son beş yılda sadece 769 yabancı turistin ziyaret ettiğini belirtti. Arıtürk, dünyada eşi bulunmayan hazineye olan ilgisizliğin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığını da söyledi. İnsan sormadan edemiyor, acaba bir de tanıtım olsaydı, elimizde gerçek eser kalır mıydı?

"Çok zengin kişileri" tanımlarken kullanılan "Karun gibi" kelimesinin türemesine neden olan Lidyalıların son kralı Kroisos, namı diğer Karun, MÖ 6. yüzyılda yaşadı. Müzede sergilenen eserler bu döneme ait olduğundan Lidya Hazinesi veya Karun Hazineleri olarak biliniyor. Karun Hazinesi soygunu 1965 yılında Toptepe Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başladı. Burada, altın başlı tutamaklı kepçe, altın makara, altın iğneli küpe, altın kanatlı at broş, akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye, arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik, uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık bulundu. 1966'da ikinci bir soygun İkiztepe Tümülüsü'nde yaşandı. Birkaç yıl boyunca süren kaçak kazılarda çıkarılan eserler yasadışı yollardan yurtdışına kaçırıldı. Köylüler arasında paylaşımda anlaşmazlık çıkınca içlerinden biri ihbarda bulundu ve hazinenin varlığı belirlendi.

Kaçırılan eserlerin Metropolitan Müzesi'nde olduğu yönünde bilgiye ulaşılınca, 1983 yılında Türkiye Karun Hazinesi'ni istedi ancak sonuç alamadı. Kaçırılan eserlerle ilgili ilk resmi kayıt ise 1984 yılında ortaya çıktı. Metropolitan Müzesi'nin "A Greek and Roman Treasury" adlı bir kataloğunda bu eserler yer alıyordu. Katalog, gazeteci Özgen Acar tarafından Kültür Bakanlığı'na iletildi. Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tümülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Karun Hazinesi'nin bir kısmının yer aldığı görüldü. Bunun üzerine Türkiye, "Hays and Sklar" isimli hukuk firmasıyla anlaşarak Mayıs 1987'de Metropolitan'a dava açtı. Davanın aleyhine devam ettiğini gören müze, Ekim 1993'te 363 eserin iadesini kabul etti. Aynı yıl Türkiye'ye getirilen eserler Uşak Arkeoloji Müzesi'ne gönderildi. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10'u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri'ne ait 450 adet eserden 300'ü sergileniyor.

Olayla ilgili soruşturma ne kadar sürecek bilinmez. Mutlaka ortada uçuşan bir sürü soru vardır. Bizim de aklımıza takılan sorular oldu.

Soru 1: Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 30.04.1990 tarih ve 1578 sayılı onayıyla yürürlüğe girmiş olan “Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği”nin İkinci Bölüm, 7. Maddesi müzelerin güvenlik önlemleri konusunda yeterli midir?

Soru 2: Aralık 2005'e kadar Uşak Müzesi'nin koruma şekli nasıldır?

Soru 3: Bakanlık kadro sorununu ne zaman çözmeyi planlamaktadır?

Soru 4: Koskoca Türkiye Cumhuriyeti eserleri geri alabilmek için bu kadar para harcamayı göze almış da işin uzmanlarından oluşan bir ekip için mi para bulamamıştır?

Soru 5: Eserler teslim alınırken sahte mi değil mi diye kontrol edilmez mi? Körü körüne güvenilir mi?

Soru 6: Hazinenin Metropolitan Müzesi'ne ulaştığındaki görünümleriyle teslim edildiği zamanki görünümleri arasında bir fark olup olmadığı araştırılmamış mıdır?

Soru 7: Önce Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenen eserler, niçin tam koruma sağlanmadan Uşak Müzesi'ne gönderilmiştir?

Soru 8: Gönderilmeden önce müzenin güvenlik sistemi kontrol edilmiş midir?

Soru 9: Ankara'dan Uşak'a teslim hangi yolla olmuştur? Bu konudaki tutanaklar uzmanlar tarafından mı hazırlanmıştır?

Soru 10: Bu amatörce hatalar ve beceriksizlik yüzünden daha kaç kere başımıza bu tip olaylar gelecek?


Derleyen: Ayşe Didem Bayvas, TAY Haber, 22.04.2006

Milliyet-Ömer Erbil, Hürriyet-Yavuz Kuşdemir, Sabah, Zaman, 20-22.04.2006
Fotoğraflar: Milliyet, Hürriyet




Gülse Birsel'in yazısı
BOLU MÜZESİ'NE KAVUŞUYOR

12 Kasım Depremi'nde aldığı hasar nedeniyle kapatılan, bünyesinde bulundurduğu eserleri konteynırlarda ve Ankara'da saklamak zorunda kalan Bolu Müze Müdürlüğü, yapılan çalışmalar sonucunda 18-24 Mayıs tarihlerinde kutlanan Müzeler Haftası'nda faaliyete geçirilecek. Eksikliği hissedilen Bolu Müze Müdürlüğü teşhir salonu, yapılan çalışmalar sonrasında faaliyete hazır hale getirildi. Ödenek sıkıntısı nedeniyle 12 Kasım 1999 Depremi'nden sonra bir türlü faaliyete geçirilemeyen Kültür Sitesi bünyesinde faaliyetlerine devam eden Müze Müdürlüğü, 18-24 Mayıs tarihlerinde kutlanan Müzeler Haftası'nda faaliyetlerine yeniden start verecek. Müze Müdürlüğü bünyesinde ise 15 bin 926 adet eserin bulunduğu ifade ediliyor. Yapılan çalışmalar hakkında geçtiğimiz hafta içerisinde bilgiler veren Müze Müdürü Arkeolog Mustafa Güneş, “İlimizde de etkili olan 12 Kasım 1999 tarihindeki deprem nedeni ile ziyarete kapatılan Bolu Müzesi'nin tekrar ziyarete açılmasına yönelik olarak 28 Eylül 2005 tarihinde “Bolu Müzesi Teşhir-Tanzim İşi” ihalesi yapıldı. 18 Ekim 2005 tarihinde yüklenici firma tarafından başlatılan eser vitrinleri, kaide, depo, raflar ve bunun gibi imalatlar 2005 yılı sonunda tamamlanmıştır. 2006 yılı Ocak-Şubat-Mart döneminde de Müdürlüğümüz uzmanlarınca eser depolarında tasnif çalışması yapılmış ve teşhir salonlarında sergilenecek olan eserler ayrılmıştır. Teşhir-tanzim çalışmaları ise halen Müdürlüğümüz uzmanları ve Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü uzmanları ile birlikte yürütülmekte. Müzede, 2 bin 894 adet arkeolojik, 1681 adet etnoğrafik ve 11 bin 351 adette sikke olmak üzere toplam 15 bin 926 adet eser bulunmakta. Eserler; Arkeoloji Salonu ve Etnoğrafya Salonu olmak üzere iki bölümde sergilenecek. Arkeoloji Salonu'nda; Müdürlüğümüzce 1995-2005 yılları arasında Bolu ili, merkez ilçe, Sümer-Çıkınlar-Tabaklar Mahallesi'nde yapılan Roma Dönemi Nekropolü (mezarlık) kurtarma kazılarında açığa çıkarılan mezar hediyeleri (koku kapları, kandiller, sikkeler, gözyaşı şişeleri, süs eşyaları, tıp ve kozmetik aletleri vb.) ile Neolitik dönem, İlk Tunç Çağı, Grek, Roma ve Bizans kültürlerine ait eserler teşhir edilecektir” dedi. Güneş, teşhir ve tanzim çalışmalarının tamamlanmasının ardından Müze'nin 18-24 Mayıs tarihlerinde kutlanan Müzeler Haftası'nda halkın hizmetine açılacağını belirtti.
Bolu'nun Sesi, 22.04.2006
SİVAS'IN PİSA'SI

Sivas'ta 12'nci yüzyılda inşa edilen Ulu Cami'nin tuğladan yapılma minaresi, her geçen yıl biraz daha eğiliyor. Yılda ortalama 5 ila 10 santimetre civarında eğilen minare İtalyanlar'ın ünlü Pisa Kulesi'ni hatırlatıyor. Zeminin nemlenmesinden dolayı minarenin eğildiği ifade ediliyor.

Şehrin ibadete açık en büyük camisi olan Ulu Cami'nin minaresini kurtarmak için bugüne kadar bir çalışma yapılmadı. Uzmanlar, zaman zaman taşları dökülen minarenin önlem alınmadığı takdirde 10- 15 yıl içerisinde yıkılabileceği uyarısında bulundu.
Hürriyet, 22.04.2006
YANAN KONAK YIKILDI

Aksaray'da önce bakımsızlık nedeniyle bir bölümü yıkılan Tarihi Aksaray Konağı, çıkan yangının ardından yıkıldı. Edinilen bilgiye göre, Taşpazar Mahallesi Zafer İlköğretim Okulu arkasında bulunan ve Nevşehir Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tespit edilerek korumaya alındığı öğrenilen Tarihi Aksaray Konağı'nın bir kısmı, bakımı yapılmadığı için cçökmüştü. Son bir ay içinde ise tarihi binada 16 kez yangın çıktığı öğrenilirken, bina gece tamamen çöktü. Gece 00.00 sıralarında konakta yangın çıktığı ihbarını alan Aksaray İtfaiyesi hemen yangına müdahale etmek için olay yerine gitti. İtfaiye ekipleri tarihi binanın Nevşehir Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tespitli olduğu ve binanın yıkılma tehlikesi olduğu iç, sadece dışarıdan su püskürterek yangını kontrol altına almaya çalıştı. İtfaiyeciler, “Koruma Kurulu'nun tespitli binalarına hiçbir şekilde müdahale yapamıyoruz. Tarihi binada son bir ay içinde yaklaşık 16 yangın meydana geldi. Binanın hasırları alev almış ve içten yanıyor. Bizim bu yangını engellememiz ancak hasırı kaldırmakla mümkün. Bu nedenle binanın yıkılma tehlikesi ve Koruma Kurulu ile karşı karşıya gelmemek için yangına müdahale edemedik. Binada zaten sabaha karşı yangına dayanamayarak çöktü” dedi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri ise binanın koruma kurulu tarafından tespit edildiğini ve kurulun izni olmadan bina üzerinde herhangi bir yapılaşma ve onarım yapılamadığını söyledi.
Aksaray Kent Haber, 22.04.2006
SİVAS'IN KÜLTÜREL MİRASI KAYIT ALTINA ALINIYOR

Sivas Kültür ve Turizm Müdürlüğü, şehrin bütün yerleşim yerlerini kapsayan halk kültürü araştırmaları ve köy envanteri hazırlama çalışması başlattı. Bu kapsamda, özellikle kırsal alanda unutulmaya yüz tutmuş kültürel değerler ve halk müziği, görüntülü ve yazılı olarak kayıt altına alınacak. Yaklaşık 5 yılda tamamlanması beklenen araştırma Türkiye'de ilk olma özelliğini taşıyor. Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde kurulan ekip çalışmaya 2005 yılı sonunda başladı. Araştırmaların içerik ve sınırlarını belirlemek, gerçekliğini ortaya koymak için ilk olarak, üyeleri alanında uzman olan kişilerden oluşan Danışma Kurulu oluşturuldu. Kurulda, sosyolog, araştırmacı-yazar, halk oyunları öğreticileri ve müzisyenler görev aldı. Bu kurul bünyesinde ise araştırma ekibi oluşturuldu. Araştırma ekibinde de aynı şekilde alanında uzman kişiler görev aldı. Ekip ilk olarak geçtiğimiz yıl Sivas merkeze bağlı köylerde kaybolmaya yüz tutmuş halay, türkü, masal, ninni, dokuma örnekleri, geleneksel kıyafetler, halk mutfağı, el sanatları, mimarisi ve diğer gelenek görenekleri araştırmaya başladı. Bugüne kadar 144 köy, 2 ilçe ve 6 belde gezildi. 2 bin 300 türkü ve yöreye özgü 56 halay derlendi. Ayrıca 14 değişik yerel kıyafet, 72 dokuma tezgahı, 97 köy konağı, 16 değirmen, 86 çatma bacalı ev, 15 köy camisi, 29 türbe, 4 han, 10 mezarlık, 35 ören yeri, 6 köprü, 7 yazılı kaya, 34 mağara, 91 köy yemeği, 45 halk hikayesi ve masallı ile 29 aşık kayıt altına alındı. Toplam 8 bin 400 kare fotoğraf çekildi, 63 ses bandı dolduruldu ve 106 görüntü kaseti kaydedildi. Kayıtlar yerleşim bölgelerine göre tasnif edildi. Elde edilen bilgiler CD'lere kaydedilerek Halk Kültürü Arşivi'nde 3'er suret halinde saklanacak.
Zaman, 22.04.2006
MEĞER PARİS BOYALIYMIŞ!

Antik dönem heykelleri ve yapıları sanılanın aksine mermer beyazı değildi. Antik kentler canlı renklere boyanmış heykeller ve binalardan oluşuyordu. Bu renklilik durumunu zihinde canlandırmak güç tabii, ama İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde açılan 'Renkli Tanrılar' başlıklı sergi gezilerek iyi bir fikir edinilebilir. İlk kez Münih'te düzenlenen benzer sergide antik dönem heykel ve mimarisinin şaşırtıcı ve etkileyici renkleri izleyiciye sunulmuştu. İstanbul'da gerçekleşen 'Renkli Tanrılar: Antik Heykel Sanatında Çokrenklilik' başlıklı sergide ise antik dönem eserlerinden bire bir kopyalanarak renklendirilmiş toplam 20 rekonstrüksiyon yer alıyor. 'İskender Lahdi' ve 'Aigina Aphaia Tapınağı' figürleri bu serginin ağır topları. İskender Lahdi, orijinal boyaları hakkında fikir veren nadir yapıtlardan biri. Halen orijinali İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen lahdin üzerinde antik boya kalıntıları görülebiliyor... Çoğunlukla antik dönemden günümüze kalan yapıtların üzerindeki boya kayboluyor. Bu nedenle çağlar boyunca bu yapıtların renksiz olduğu sanılmış, 19. yüzyılda büyük tartışmalar ve daha sonra bilimsel analizlerle antik dünyanın renkli atmosferi ortaya çıkmıştı. 'Renkli Tanrılar: Antik Heykel Sanatında Çokrenklilik' başlıklı sergi 16 Temmuz'a kadar açık kalacak.
Radikal, 22.04.2006




'TARİHE SAYGI'DA İLK PROJE TAMAMLANDI

Gelibolu yarımadasında başlatılan "Tarihe Saygı" projesinin ilk adımı olan Alçıtepe köyü iki aylık çalışmayla adeta yeniden yaratıldı. Çanakkale Gelibolu Yarımadası'nda hayata geçirilen "Tarihe Saygı" projesinin ilk etabı olan Alçıtepe köyünde çalışmalar tamamlandı. Sihirli bir değnek dokunmuşçasına değişen köyde yaşayanlar baştan yaratılan köy meydanında keyifle dolaşıyor. Sokakları yapılan, evleri, kahvehaneleri yenilenen, pansiyonculuk, hijyen ve İngilizce konularında eğitim alan köylüler, yeni bir hayata adım atmanın heyecanını taşıyor. 5 kadın ve 5 erkekten oluşan köy komitesinin önderliğinde çalışan köy halkı, meydandaki satış kulübelerini yeniledi, pansiyonları modern hale getirdi. Proje kapsamında köyün girişine savaş anılarını canlandıran panolar yerleştirildi, yollar ağaçlandırıldı, köy meydanı çiçek, bank ve çöp kutularıyla zenginleştirildi. Müze restore edildi. Köy kahvesi, tarihi dokusunu muhafaza edecek biçimde yeniden düzenlendi. Köy okuluna bilgisayar konuldu. Ücretsiz dağıtılan boyalarla herkesin kendi evini boyaması sağlandı. İngilizce ve Türkçe bilgi notları ve yol işaretlerinin asıldığı köyde Eceabat Halk Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği yapılarak köylülere eğitim verildi. Köy halkı da değişimden çok memnun. Elleriyle yaptıkları ürünleri ahşap barakalarda satan köylü kadınlar en çok da kurulan tuvaletlere sevindiklerini söylüyor. Opet, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı'nın desteklediği 5 milyon dolarlık Tarihe Saygı projesinde 3 yıl içinde Gelibolu Yarımadasındaki 12 köy restore edilecek. Opet Yönetim Kurulu Başkanı Nurten Öztürk, Kilitbahir, Bigalı, Seddülbahir köylerindeki çalışmaların devam ettiğini söyledi. Öztürk "Köylerimiz milli park sınırları içinde olduğu için çivi çakmak için bile izin gerekiyor, bürokrasi nedeniyle yavaşlıyoruz ancak halkın ve yöneticilerin büyük desteğiyle değişimin çoğunu gerçekleştirdik" dedi.
Sabah, 22.04.2006
15. MÜZE KURTARMA KAZILARI SEMPOZYUMU

15. Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumu bu yıl 24-26 Nisan 2006 tarihleri arasında Alanya'da yapılacak. 24 Nisan Pazartesi günü saat 10.00'da açılış konuşmaları ile başlayacak olan sempozyumda toplam 41 bildiri sunulacak. Sempozyum 26 Nisan Çarşamba günü yapılacak Alanya Kalesi, Tekne ve Selinus Antik kenti gezileri ile sona erecek.
TAY Haber, 22.04.2006
GÜCÜ ETKİSİNDE...


MÜZELERE GİRİŞ

Geçen hafta İÜ Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Bizans Sanatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Engin Akyürek'in KATKI köşemizde, öğrencilerden müze ve ören yeri girişlerinde ücret alınması konusunda yazdığı haberin etkisi ortaya çıktı.

Bugün öğrendiğimiz bir habere göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı kendisine bağlı müze ve ören yerlerine üniversite öğrencilerinin de -okuduğu bölüme bakılmaksızın- ücretsiz olarak girebilmesini kararlaştırmıştır. Geçen yıl öğrenciler bireysel girişlerde ücret ödeyip, ders için toplu girişlerde ücretsiz girebiliyorlardı. Bu yıl ise, hem öğrenci indirimi kaldırılmış, hem de ders için bile olsa üniversite öğrencileri ücrete tabi olmuştu. Neyse ki bu yanlıştan çabuk dönüldü ve artık üniversite öğrencileri ders amaçlı girişlerin yanısıra, bireysel girişlerde de ücret ödemeyecekler. Umarız ki bu doğru karar artık değiştirilmez ve bütün müze ve ören yerlerinde standart bir biçimde uygulanır.
TAY Haber, 21.04.2006
KÜLTÜR BAKANLIĞI, MÜZELERİ BELEDİYELERE DEVREDİYOR

Kültür Bakanlığı'na bağlı olan il, ilçe ve beldelerdeki kütüphane ve müzeler yerel yönetimlere devrediliyor. Bu kapsamda taşra teşkilatı da kapatılacak. "Kültür ve Turizm Bakanlığının Bazı Taşra Kuruluşlarının İl Özel İdareleri ve Belediyelere Devredilmesi ile Bazı Yasa ve KHK'lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı" TBMM Başkanlığı'na sunuldu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasaya eklenecek maddeyle Bakanlığın taşra teşkilatında bulunup belediye sınırları içinde yer alan güzel sanatlar galerileri, müzeler, kütüphaneler, kültür merkezleri ile danışma büroları belediyelere; bunlardan belediye sınırları dışında kalanlar ile il halk kütüphaneleri ve arkeolojik eser bulunan müzeler ise il özel idarelerine devredilecek. Bu kapsamda il müdürlükleri de kaldırılacak. Yasayla birlikte, 81 il kültür ve turizm müdürü ile 100 müdür yardımcısının görevleri sona erecek.

Bu yöneticiler en geç altı ay içinde derece ve kademelerine uygun olarak il özel idaresi tarafından ihtiyaç duyulan kadrolara atanacak ve yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski görevlerinde eline geçen parayı almaya devam edecek.

Bu personel atandığı yeni kadrolarda, eline geçen paranın eski kadrosuna oranla daha az olması durumunda, aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenecek.
Hürriyet, 21.04.2006
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ,
ULUSLARARASI
TAŞ HEYKEL SEMPOZYUMU

İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 1-30 Mayıs 2006 tarihleri arasında Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu düzenlenecek. Açık alanda sanatçılar tarafından yapılacak eserler üniversite yerleşkesinde sergilenecek.

Uygulamalı Taş Heykel Sempozyumuna Türkiye'den Ayla Turan Tan, Berika İpekbayrak, Ferhat Kamil Satıcı, Nevzat Atalay ve Selçuk Yılmaz, Sırbistan Karadağ'dan Giorgie Cpajak, Mısır'dan Hani Faisal, Gürcistan'dan İvane Markaz Tsiskadze, İspanya'dan Miguel Isla ile Bulgaristan'dan Petra Petrov katılacaklar.
TAY Haber, 21.04.2006
BALIKLIGÖL'DE SANAYİ ATIĞI!

Evren Sanayi Sitesi Kooperatifi atıklarının, 'yeraltı sularına karışarak' kutsal sayılan Balıklıgöl'e ulaştığı ortaya çıktı. Vali Yardımcısı Cevdet Ertürkmen, kooperatif başkanı Mustafa Aslan'a "Sanayi esnafı olarak bir araya gelip metal atıkları için tesis kurmanız gerekiyor. Hiç 'Biz uzaktayız' demeyin. Su havzasındasınız. Balıklıgöl suyunda görülen yağ katmanı sizin metal atıklarınızın katmanı, biz bunu tespit ettik. Bunun için hepiniz bir araya gelmelisiniz. Biz de destek veririz" dedi.
Radikal, Foto: Hasan Atmaca, 21.04.2006
MERMER KENT

Muğla Müze Müdürü Şevki Bardakçı, Yatağan'daki Stratonikeia Antik Kenti'nin duvarlarında, 1800 yıl önce Roma İmparatoru Diocletianus'un enflasyonla mücadele amacıyla aldığı tedbirlerin yazdığını söyledi. Stratonikeia Antik Kenti'nin, dünyanın tek mermer antik kenti olduğunu ifade eden Bardakçı, ''Tamamı mermerden yapılan antik tiyatro 15 bin kişilik. Burası Karya medeniyetinin askeri ve siyasi merkeziymiş. Etrafta mermer ocakları olduğu için mermerden çok iyi yararlanmışlar. Kentte bulunan yapıların çatılarında, döşemelerinde bile mermer kullanmışlar'' diye konuştu. Antik kentteki Roma Meclisi hakkında da bilgi veren Bardakçı, şöyle konuştu: ''Roma Meclisi'nin duvarlarında, 1800 yıl önce Roma İmparatoru Diocletianus'un enflasyonla mücadele amacıyla aldığı tedbirler yer alıyor. Yazılarda o dönemde günlük yaşamda kullanılan ihtiyaç maddeleri, soğan, patates gibi, ayrı ayrı fiyatları yazılmış. Bu yazılar bize 1800 yıl önce de insanların enflasyonla mücadele ettiğini gösteriyor. İmparator Diocletianus, enflasyonu önlemek için bütün fiyatları sabitlemiş. Bu olay M.S. 200 yılında yaşanmış''
Haber Ekspres, 21.04.2006
TARİHİ KONAK ONARIMINA 300 BAŞVURU

Taşınmaz Kültür Varlıkları'nın korunması, bakım ve onarımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ayni, nakdi ve teknik yardımlarına ilişkin yönetmeliğinin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Kastamonu genelinde 300 vatandaşın başvuruda bulunduğu öğrenildi. Ülke genelinde olduğu gibi Kastamonu'da ki Taşınmaz Kültür Varlıkları'nın onarımına yardım sağlanmasına dair yönetmeliğe göre 10 Nisan'da toplanarak başvuruları değerlendirmesi beklenen Bakanlık Komisyonu, bu toplantısını yapamadı ve toplantı Mayıs ayına ertelendi. Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür ve bazı Daire Başkanlarından oluşan komisyonun Mayıs ayında bir araya gelerek Kastamonu'dan da 300 başvurunun olduğu tarihi konak onarım başvurularını değerlendirmesi bekleniyor.
Kastamonu Postası, 21.04.2006
RESTORASYON HAMLESİ

İznik Kaymakamı Hüseyin Avcı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü katkılarıyla Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İznik Kaymakamlığı'nın ilçede 5 önemli kültür varlığını yeniden onaracağını ifade etti. Kaymakam Avcı, yaptığı açıklamada, projelere yönelik protokol de imzaladıklarını belirterek, "İlçedeki Tekel binası, Ayasofya Müzesi, 14. yüzyılda inşa edilen 1. Murat Hamamı, Orhangazi'nin oğlu Süleyman Şah tarafından 1332 yılında yaptırılan 12 hücreli, 1 dershane ve 19 kubbesi bulunan Süleyman Paşa Medresesi ve Padişah Fatih Sultan Mehmet'in fermanı ile idam ettirilen Osmanlı komutanlarından Candarlı Halil Hayrettin Paşa adına 14. yüzyılda yaptırılan türbe ile Candarlı İbrahim Paşa türbeleri, restore edilecek" dedi. İznik'in tarihi ve kültürel zenginliği açısından da çok önemli 5 projenin mayıs ayı içersinde röleve çalışmalarının tamamlanacağını belirten Avcı, haziran ayında da Vakıflar Müdürlüğü'ne teslim edecekleri açıklamasında bulundu.
Bursa Hakimiyet Gazetesi, 21.04.2006
NEMRUT DAĞI'NIN HARİTASI ÇIKARILACAK

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Nemrut Dağı'nın haritasının çıkarılıp, anıtların biran önce restorasyonunun yapılması amacıyla çalışmalara başlayacaklarını söyledi.

Yoğun kış şartlarına dayanamayan 2 bin 206 metre yüksekliğinde ve dünyada en güzel güneşin doğuşu ve batışının seyredildiği yerlerden biri olarak bilinen Nemrut Dağı'nın kurtarılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı düğmeye bastı. Dağın harabeye dönmemesi için harekete geçen Bakanlık, Adıyaman'da incelemelere başladı. UNESCO tarafından Dünya Kültür mirasları arasına alınan Nemrut'ta restorasyon çalışmalarına başlanacak. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, önümüzdeki günlerde Nemrut Dağı'nın haritasının çıkarılması için bir ihale yapacaklarını belirtti. Düzgün, harita yapımı gerçekleştikten sonra Nemrut Dağı'ndaki restorasyon çalışmaları, yürüyüş parkurunun eğiminin biraz daha yükseltilmesinin uygun olacağını söyledi. Düzgün, Milli Parklar tarafından yürüyüş parkurunun kenarlarında Adana Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'nca önerilen dinlenme banklarının yapılmasını sağlayacaklarını da ifade etti.

Genel Müdür Düzgün, Eski Kahta Kalesi'nin restorasyonuna da değinerek, “Eski Kahta Kalesi gün geçtikçe yıpranıyor. Eski Kahta Kalesi'ni de restorasyon projesinin hazırlanması amacıyla yaklaşık maliyet çalışması yapıldı. Önümüzdeki haftalarda da oranın restorasyon çalışmalarının başlatacağız” dedi. Restorasyon çalışmalarının bir an evvel yapılmasının çok büyük önem taşıdığına değinen Vali Halil Işık da, “Nemrut Dağı dünyanın sekizinci harikası olarak nitelendiriliyor ve Dünya Kültür Mirası listesinde 440 eser arasında yer alıyor. Anadolu'da da bu listedeki 7 ören yerinden bir tanesi.” dedi.
Zaman, 21.04.2006
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK VE KAPSAMLI KENT MÜZESİ ANTALYA'DA KURULACAK

Antalya'nın tarihini yansıtacak "Antalya Kent Müzesi" projesine start verildi. Her yıl milyonlarca yerli ve yabancı ziyaretçi çeken dünya metropollerindeki benzer Antalya Kent Müzesi, 2009 yılının başında hizmet vermeye başlayacak. Antalya'ya gelen turistler şehrin tümü yerine kent müzesini gezecek. Antalya Kent Müzesi, turistlerin şehir içine girmelerini sağlayan bir çekim ve cazibe merkezi olacak. Antalya göçün yıprattığı kentlilik bilincini 'Kent Müzesi' ile onaracak. Büyükşehir Belediyesi'nin halen kullanmakta olduğu bina 2009 yılının başından itibaren "Antalya Kent Müzesi" olarak hizmet verecek. Proje tamamlandıktan sonra ve ilerleyen yıllarda her sene milyonlarca ziyaretçi çeken Londra, Amsterdam, Tokyo gibi metropollerdekine benzer çağdaş kent müzesine kavuşmuş olacak. Projenin ilk basamağını oluşturacak olan Haşim İşcan Caddesi üzerindeki 2 katlı eski Antalya Evi Temmuz ayından itibaren Kent Belleği Merkezi ve dernek binası olarak hizmet vermeye başlayacak.
Zaman, 20.04.2006
TARİHİ ESER ONARIM İHALELERİ

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından verilen bilgiye göre, Darende Hacı Müşrif Camii Minaresi, Battalgazi Sütlü Camii Minaresi, Battalgazi Emir Ömer Mescidi ve Türbesi, Darende Yusuf Paşa Bedesteni ve Hüseyin Paşa Camii Minaresi'nin 2006 yılı içinde onarımlarının yapılması, Battalgazi Ak Minare Camii onarım projelerinin hazırlanması için ayrı ayrı ihale düzenleneceği açıklandı. İhaleler Malatya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nde yapılacak.

Darende Hacı Müşrif Camii Minaresi onarım işi 24 Nisan 2006, Battalgazi Sütlü Minare Camii Minaresi onarım işi 25 Nisan 2006, Battalgazi Emir Ömer Mescidi ve Türbesi onarım işi 24 Nisan 2006, Darende Yusuf Paşa Bedesteni ve Hüseyin Paşa Camii Minaresi onarım işi 5 Mayıs 2006 ve Battalgazi Ak Minare Camii onarım projesi ise 26 Nisan 2006 tarihinde ihale edilecek.
Malatya haber, 20.04.2006
DEFİNE AVCILARI 15 METRE KAZDI

İstanbul Çatalca'da piknik ve gezi alanlarıyla bilinen İnceğiz Köyü'nün Mağaralar Mevkii'nde geçtiğimiz pazar günü 7 kişi piknik yapmaya geldi. Kazma küreklerle çalışmaya başlayan piknikçilerden şüphelenen köylüler durumu jandarmaya ihbar etti. Suçüstü yakalanan zanlıların 15 metrelik kuyuyu hiçbir iş makinesi olmadan kazdıkları görüldü. Zanlılar tutuklanırken, define ararken kullandıkları aletlere de el kondu.
Sabah, 20.04.2006
TARİHÎ ESERLER RESTORE EDİLECEK

Vakıflar Konya Bölge Müdürlüğü, ilgisizlik nedeniyle yıpranan Selçuklu dönemine ait 771 yıllık tarihi Küçük Ayasofya Mescidi, Seyid Mahmud Hayrani Türbesi ve Ferruhşah Mescidi'nin restorasyonu için çalışma başlatacak. 2005'te Akşehir Küçük Ayasofya Mescidi, Seyid Mahmut Hayrani Türbesi, Emiryavaşgel Türbesi, Akşehir Güdük Minare Camii, Akşehir Doğrugöz Camii'nin onarım ve çevre düzenlemelerine toplam 240 bin YTL ödenek temin edilmişti.
Zaman, 20.04.2006
TARİHÇİLERE KAÇAK KAZI SUÇLAMASI

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zerrin Günal ile öğrencileri hakkında, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı içerisinde kaçak kazı yapıp harp alanlarına fiziki müdahalede bulundukları gerekçesiyle dava açıldı. Edinilen bilgiye göre, ÇOMÜ Fen Edebiyat Fakültesi Başkanı Prof. Dr. Zerrin Günal, araştırma görevlisi Murat Karataş'ın 2.5 yıldır devam eden “Haritalarla Çanakkale Savaşları” konulu tezi için öğrencileriyle birlikte Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kocadere Hastane Şehitliği mevkiine gitti. Jandarma ekipleri, bu bölgede çalışmalarını sürdüren üniversite öğrencilerinin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu'nun 35. maddesine aykırı olarak kaçak kazı yaptıkları gerekçesiyle Prof. Dr. Günal ile çalışmaya katılan öğrenciler hakkında izinsiz bilimsel nitelikte araştırma yapmak ve harp alanlarına fiziki müdahalede bulunmak suçundan tutanak tuttu. Haklarında dava açılan Prof. Dr. Günal ve öğrencilerinin, aynı kanunun 74. maddesine göre 2 yıldan 5 yıla kadar hapsi isteniyor. Aynı grubun 13 Mayıs 2005 tarihinde de Conkbayırı mevkiinde kaçak kazı yapmak suçundan haklarında tutanak tutularak dava açıldığı öğrenildi. Jandarmanın denetiminde grubun 15 insan kafatası, 3 kalça kemiği, 8 kol ve bacak kemiği, 30 muhtelif kemiği Conkbayırı mevkiine gömmek üzereyken yakalandıkları da resmi kayıtlara geçerken, 1 yıldır ÇOMÜ Su Ürünleri Bölüm Başkanı bünyesinde soruşturmanın devam ettiği öğrenildi. Davayla ilgili adli takibatın devam ettiği bildirildi.
Çanakkale Kent Haber, 20.04.2006
ANTİK KENT SU YÜZÜNE ÇIKIYOR

Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde, Pompeipolis Antik Kenti'ni ortaya çıkarma amaçlı kazı izninin Bakanlar Kurulu'ndan çıkmasının ardından, çalışmaların başlayacağı tarih de belirlendi. Ağustos ayında başlatılacak kazı çalışmalarına başkanlık edecek olan Almanya Münih Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Latife Sümerer, Kastamonu'ya geldi. Sümerer, hemen Taşköprü'ye geçerek incelemelerde bulundu. İncelemelerin ardından bir açıklama yapan Sümerer, Kastamonu'nun ilçesi Taşköprü'deki bu antik kent için 12 yıllık bir kazı çalışması planladıklarını söyledi.
Kastamonu Kent Haber, 20.04.2006
TARİHİ EVLER BİR BİR YOK OLUYOR

Tekirdağ'ın tarihi dokusunun en önemli örneklerinden olan tarihi ahşap evler, ilgisizlik ve olumsuz hava şartları dolayısıyla birer birer yok oluyor.

Tekirdağ'da 300 civarında bulunan tarihi ahşap evlerin SİT alanı olarak kabul edilmesi nedeniyle, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan izin alınmadan herhangi bir işlem yapılamaması en büyük engel olarak göze batıyor. Tekirdağ'ın tarihi dokusunun göz göre göre yok olduğunu dile getiren vatandaşlar da yetkililerden, bir an önce tarihi evlerin kurtarılması ve restore edilmesi için çalışma yapılmasını istiyor.

Tekirdağ Valiliği olarak tarihi evlerle ilgili çalışmaları devam ettirdiklerini belirten Vali Aydın Nezih Doğan, Valilik olarak özel idare bütçesinden bir tarihi evi restore ederek kültür evi haline getireceklerini, Tekirdağ'ın tarihi dokusunun yok olmaması için ne gerekiyorsa yapılacağını söyledi. Tarihi ahşap evlerin, etrafının çevrilerek gerekli koruma önlemlerinin alınmamasından dolayı yersiz yurtsuz kişilerce özellikle kış aylarında tahtalarının sökülerek yakacak olarak kullanıldığını belirten çevre sakinleri, şehir adına kötü görünümler oluşturan harap evler için bir çözüm beklediklerini söylüyor. Adeta harabe görünümünde olan ahşap evlerin çevre adına en önemli sıkıntılarından birisi de madde bağımlısı kişiler tarafından kullanılması. Evlerin yakınında oturan çevre sakinleri, ilgililerden konuya bir an önce bir çözüm getirilmesi gerektiğini ve yıkılma konumuna gelmiş evlerin yoldan geçen insanlar için tehlike oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Tekirdağ Kent Haber, 19.04.2006


SİT ALANINA MERMER OCAĞI

Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Tarih ve Kültür Derneği, Hilar Köyü tarihi sit alanına mermer ocağı kurulmasına tepki gösterdi.

Konuyla ilgili bir basın açıklaması yapan Ergani İlçesi Tarih ve Kültür Derneği Başkanı Ali Sargül, tarihi Hilar Mağaraları girişinde mermer ocağının kurulması için girişimlerde bulunan bir firmanın ruhsat aldığını ileri sürerek, duruma itiraz etti. Sargül, tarihi Hilar Mağaraları ve Çayönü sit alanına 1986'da köyün hudutları dahilinde ve köy ortak mahallinde kazı yapıldığını ve mermer arandığını, fakat bu çalışmaların durdurulduğunu hatırlatarak, 2006 yılında da bu mermer ocağının tekrar gündeme geldiğini, çalışmaların durdurulması için gerekli mercilere durumu bildirdiklerini söyledi. Tarihi yerde mermer ocağının tekrar açılmak istendiğini öne süren Ali Sargül, “Diyarbakır Valiliği İl Meclisi'nin almış olduğu kararla müze denetiminde temizleme çalışmaları yaptırıp, bu doğa harikası köy turizmine açılacaktır. Bunun için İl Meclis bünyesinde 100 bin YTL ödenek ayrıldı” dedi.

Yörenin birçok uygarlığı bünyesinde barındıran bir alan olduğuna dikkat çeken Sargül, “Sonuç olarak, konuya zamanında ve duyarlılıkla yaklaşan gerek Hilar Köyü gerek Ergani Kaymakamlığı ile Diyarbakır Valiliği ve gerekse Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun; dünyaca tanınan, kentin turizmine önemli katkıları olan Hilar doğal ve arkeolojik sit alanıyla Çayönü arkeolojik sit alanının yakınında tekrar açılmak istenen mermer ocağı konusunda aynı duyarlılığı gösterecekleri konusunda şüphe taşımamaktayız. Bu bağlamda halkımız, sivil toplum örgütlerini, yetkili makamları bu doğa harikası ve dünyaca bilinen tarihi yeri sahiplenmeye davet ediyoruz” şeklinde konuştu
Diyarbakır Kent Haber, 19.04.2006
İSTANBUL'DA TARİHİ ESER OPERASYONU

İstanbul'da alıcı gibi davranan polise 47 parça tarihi eser satmaya kalkan bir kişi yakalandı. Mali Şube Müdürlüğü ekipleri, bir istihbaratın değerlendirilmesi sonucu tarihi eser kaçakçılığı yaptığı belirlenen bir kişiyle alıcı gibi davranarak bağlantı kurdu.

Yürütülen çalışmalar sonucu Kartal'da gerçekleştirilen operasyonda, 21 adet bakır Osmanlı sikkesi, 11 adet gümüş Osmanlı sikkesi, 1 adet altın Osmanlı sikkesi, Osmanlı dönemine ait 1 adet gümüş kolye, 10 adet bronz Bizans sikkesi, Roma dönemine ait 2 adet sikke ile 1 adet figür ve haç kabartma madeni eser ele geçirildi.

Olayla ilişkin gözaltına alınan E.A hakkında ''Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet'' suçundan işlem yapıldığı belirtildi.
Sabah, 19.04.2006 Foto: İEM, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Web Sitesi


17 MEDENİYETE EV SAHİPLİĞİ YAPAN İLÇE TANITILMAYI BEKLİYOR

Adıyaman Valisi Halil Işık, Besni'nin Cumhuriyet dönemi ile birlikte 17 medeniyete ev sahipliği yaptığını belirterek, bunun ilçenin turizmin gelişmesi için iyi kullanılması gerektiğini vurguladı.
Besni İlçesi'nde Turizm haftası kapsamında yapılan etkinliklere Vali Halil Işık da katılarak, ilçenin tarihi ve turistik yerlerini gezdi. Vali Işık, ilçesinin tarihi ve turistik değerleri hakkında Kaymakam Mahmut Hersanlıoğlu'ndan kısa bilgi aldı. Daha sonra Halk Kütüphanesi'nde yapılan toplantıda konuşan Vali Halil Işık, Besni'nin binlerce yıldan bu yana konumu, sahip olduğu tarıma elverişli toprakları nedeniyle geçmişten günümüze değişik medeniyetlerin istilasına uğradığını kaydederek, "Gelip geçen bu medeniyetlerin kültürlerini yoğurup bugünlere ulaşmış ve değişik kültürlerin harmanlandığı bir yerdir.Besni ilçemizde turizm ve kültürel değerlerinin bir bütün olarak tanıtılması, dününün bugünlere taşınması ve yeni yetişen neslin de kendisini daha iyi tanıması yanında, yöre turizminin gelişmesine turistik değerlerin tanıtılmasına katkı sağlayacaktır." dedi.
www.adiyamanhaber.com, 19.04.2006
DERE YATAĞINDA ROMA KİTABELERİ

Muğla Yatağan İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, Alaşar Köyü'nde bir dere yatağına atılmış Roma dönemine ait iki parça mermer sütun ile iki kitabe buldu. Bir ihbar üzerine harekete geçen jandarma ekipleri, Yatağan'a bağlı Alaşar Köyü mezarlık mevkiindeki dere yatağında başlattığı aramada, yüzeyde bir parça mermer blok bulunca Muğla Müze Müdürlüğü'nden yardım istedi. Bölgeye gelen müze görevlisi Arkeolog Hakkı Alhan yaptığı ilk incelemede, bulunan parçanın Roma dönemine ait petek örgülü blok taş olduğunu belirledi. Bunun üzerine dere yatağında çalışmalarını sürdüren ekipler, iş makinelerinin de yardımı ile aynı yerde yaptıkları kazıda bir tane daha mimari blok taş ile iki tane üzeri yazıtlı kitabe buldu. Bulunan Roma dönemine ait eserler jandarma tarafından Muğla Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi.
Vatan Gazetesi, 18.04.2006
'ONÇEŞMELER' SUYA KAVUŞTU

Beykoz'un tarihi sembollerinden olan ve halk arasında “Onçeşmeler” olarak bilinen 500 yıllık İshak Ağa Çeşmesi, İSKİ tarafından restore edildi. Kaynak suları ile meşhur Beykoz'da, Türk çeşme mimarisinin şaheserlerinden biri olarak kabul edilen çeşme, Mimar Sinan tarafından yapılmış. Yüzyıllar içinde birkaç defa büyük restorasyonlar geçiren çeşme, 1746 yılında İshak Ağa tarafından da restore ettirilmiş ve o tarihten sonra da İshak Ağa Çeşmesi olarak anılmaya başlanmış. Çeşme, 3 sıra halinde 8 mermer sütunla, sivri kemerlerin taşıdığı geniş saçaklı bir çatı altında, 6 metre eninde, 8 metre boyunda ve 4 metre yüksekliğinde inşa edilmiş. Onçeşmeler'in tunçtan yapılmış on lülesinden 500 yıldan beri gece-gündüz kesintisiz su akıyor. Onçeşmeler'in yanı başında bulunan, Serbostani Mustafa Ağa Vakfı'na kayıtlı Merkez Camii de aslına uygun olarak restore edildi.
Türkiye Gazetesi, 19.04.2006
HANLARDAKİ KAÇAK EKLENTİLER YIKILIYOR

Bursa'da Osmangazi Belediyesi, Kozahan'daki bir kafe ile Geyve Han Yorgancılar Çarşısı'nda bulunan bir dükkkanın tarihi dokuyu bozan eklentilerini yıktı.

Sabah saatlerinde Kozahan'a giden Osmangazi Belediyesi Yapı Kontrol Bürosu ekipleri, bir kafenin tarihi dokuyu bozan ve ruhsatsız yapılan bölümünü yıktılar. Yıkımlara sözlü tepki gösteren kafe sahibi Ender Oğuz, belediyeyi adil davranmamakla suçladı. Burada doğal yapıya uygun hiçbir bina olmadığını ileri süren Oğuz, dükkanının diğerlerinden hiçbir farkının bulunmadığını söyledi. Oğuz, bazı işletmelerin dükkanlarını genişletmek için tarihi kirişleri bile ortadan kaldırdığını öne sürerek, belediyenin bunlar hakkında da işlem yapması gerektiğini belirtti. Oğuz, "Belediye adil davranmıyor. Bir düzenleme yapılacaksa herkese yapılmalı" dedi.

Kozahan'daki yıkımın ardından Yorgancılar Çarşısı'na geçen yıkım ekipleri, buradaki bir dükkanın Han'ın arka kısmına yapılarak tarihi dokuyu bozan ilave kısmını yıktılar. Dükkan sahipleri İsmail ve Doğan Konçi, dükkanda düzenleme yapmaları için kendilerine süre verilmesini istediler. Ancak Yapı Kontrol Bürosu yetkilileri, kendilerine 15 gün önce tebligat yaptıklarını belirterek, ilave süre vermelerinin mümkün olmadığını söylediler. Dükkan sahipleri ile yıkım ekipleri arasında yaşanan tartışmanın ardından işyerinin bir kısmı boşaltılarak ilave bölüm yıkıldı.
Bursa Olay Gazetesi, 18.04.2006
2000 RAKIMDA TURİZM PANELİNDE VURGULANAN ACI GERÇEK:

“ERZURUM EVLERİ YOK OLUYOR”

Erzurum'da 15-22 Nisan Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında "2000 Rakımda Turizm" konulu panel düzenlendi. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) salonunda bugün yapılan panelde bölgenin turizm potansiyeli anlatıldı. Atatürk Üniversitesi Turizm Meslek Yüksek Okulu Müdürü Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir Koşan'ın başkanlığındaki panele Atatürk Üniversitesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Hüseyin Yurttaş, Çevre İl Müdürü Muammer Toraman, Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk ve ETSO Turizm Komisyonu Başkanı ve Palan Otel Genel Müdürü Leyla Mutlutürk konuşmacı olarak katıldı.

Paneli yöneten Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir Koşan, turizmin ekolojik, sosyolojik, kültürel ve çevresel etkilerini anlatarak, turizmin turiste paket olarak sunulması gerektiğini belirtti. 2000 rakımda turizm denilince akla hemen kış turizminin geldiğini ve Erzurum'un bu anlamda ciddi bir potansiyele sahip olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Koşan, bölgenin kültürel ve tarihi geçmişe de sahip olduğunu hatırlattı.

Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Yurttaş Erzurum'un 6 bin yıllık tarihe sahip olduğunu vurguladı. Yurttaş, birçok tarihi eserin harabe durumunda olduğunu savunarak, ''Özellikle Selçuklu mezarlarının durumu içler acısı. Yine aynı şekilde tarihi Erzurum evleri de tek tek yok olmakta. Bu eserlere sahip çıkarak, turizme kazandırmalıyız'' dedi.

Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk ise bölgede varolan turizm potansiyelinin tanıtımı için büyük bir gayret içerisinde olduklarını ve önümüzdeki dönemlerde de tanıtım çalışmalarına hız vereceklerini ifade etti.
Erzurum Gazetesi, 18.04.2006
PADİŞAHLARIN HAMAM EŞYALARI BU SERGİDE

Topkapı Sarayı Müzesi, yeni müdür Prof. Dr. İlber Ortaylı dönemindeki ilk büyük sergisine yarından itibaren kapılarını açıyor. 'Hamam, Osmanlı'da Yıkanma Geleneği ve Berber Zanaatı' başlıklı sergi, Topkapı Sarayı'nda daha önce sergilenmemiş, depolardan çıkarılan eserlerden oluşuyor. Topkapı Sarayı Hazine Bölümü'nde açılacak sergide Osmanlılarda kullanılan hamam eşyaları, berber takımları, kişisel bakımla ilgili eşyalara ve 2. Abdülhamid'e ait som altından leğen ibrik, altın saplı ustura, mineli tombak hamam taşı ve hamam musluklarına kadar gün yüzüne çıkmamış pek çok eser yer alıyor. Sultan 2. Beyazıt dönemine ait 1511 tarihli Hünkâr Hamamı planı da serginin önemli eserlerinden. Müze Başkanı İlber Ortaylı'nın başkanlığında müze uzmanlarından Selma Delibaş, Emine Bilirgen, Deniz Esemenli, Feza Çakmut ve Ömer Tufan tarafından hazırlananan sergiyi Ortaylı eski müze müdürü Filiz Çağman'a ithaf etti. Sarayda, bu sergiden sonra Dolmabahçe Sarayı koleksiyonlarından oluşacak olan 'Faberge' sergisi, bir yıl içinde ise 'Harem' sergisi açılacak. Sergi 31 Temmuz'a kadar görülebilir.
Radikal, 18.04.2006
ATTİLA KOÇ, 1 YIL ÖNCE YENİ ASIR ARACILIĞIYLA MÜJDE VERMİŞTİ

SENEGAL'DE VERDİĞİNİZ SÖZÜ UNUTTUNUZ MU?

Turizm Bakanı Koç, Senegal seyahati sırasında her ilin ören yeri gelirinin o ilde kalması için gerekeni yapacağını açıklamıştı. Koç'un yasal düzenleme için çalışmaların başladığını ve kararın en kısa zamanda çıkacağını söylemesinin üzerinden 1 yıl geçti... Değişen birşey olmadı.

Müze, antik kent ve tapınaklara giriş ücretlerini kapsayan ören yeri gelirlerine, 1998 yılından bu yana görev yapan Suat Çağlayan dışındaki tüm kültür ve turizm bakanları göz dikti. Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 55. Hükümet'in DSP'li Kültür Bakanı İstemihan Talay, ören yeri gelirlerinden yerel yönetimlere verilen yüzde 40'lık payı, 22 Temmuz 1998'de yüzde 5'e düşürdü. Ardından AKP'li Hüseyin Çelik, Kültür eski Bakanı Suat Çağlayan ile İzmir Valisi Vali Alaaddin Yüksel arasında imzalanan ve ören yeri gelirlerinin yüzde 40'ını İzmir'e veren anlaşmayı 6 Ocak 2003'te iptal etti. İzmir'in 3 trilyon lirasına el koydu.

AKP Hükümeti'nin ikinci Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu da, 15 Nisan 2003'te Denizli ve Aydın'ın yılda 5 milyon YTL tutan ören yeri gelirlerinin Ankara'ya gönderilmesi talimatını verdi. Ve Kültür ve Turizm Bakanı Attila Koç, uyarılarımız üzerine 2 Nisan 2005 günü Senegal'de Yeni Asır Aydın Temsilcisi Atila Karpınar'a yaptığı açıklamada, ören yeri gelirlerinin tamamının yerel yönetimlere bırakılacağını, bu konuda yasa tasarısı hazırlanması için bürokratlarına talimat verdiğini söyledi. Gelirlerin Ankara'da toplanmaya başlamasından sonra ören yerlerinin bakımsız ve harap hale düştüğünü belirten Koç, "Bu iş böyle gitmez. Valiliklerle özel sözleşmeler imzalanarak bu paraların tarihi yerler ve müzelerimizin bakımı için kullanılmasını sağlayacağız. Arkadaşlarımız gerekli çalışmaları başlattı. En kısa sürede bu karar çıkacak ve ihtiyaçlar bakanlıktan para gelmesi beklenmeden valilerimizin gözetiminde ören yerleri için harcanacak" demişti. Ancak bu sözün üzerinden 1 yıl 16 gün geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir gelişme yaşanmadı.

Para alamayan belediyelerin ören yerlerinin temizlik ve bakımlarını yapamaması yüzünden bu yerlere gelen turist sayısı azaldı. 2004 yılında 16 milyon YTL olarak gerçekleşen ören yeri gelirleri, bilet ücretlerindeki artışa rağmen 2005'te yaklaşık 14 milyon YTL'ye düştü.
Ege'deki ören ören yeri gelirlerinden belediyelere yüzde 5 civarında pay veriliyor. Gelirin yüzde 95'i Ankara'ya gönderiliyor ve Döner Sermaye İşletmeleri'nde biriktiriliyor. Daha sonra da çeşitli kültür etkinliklerine buradan para aktarılıyor.

Pamukkale girişinden elde edilen 5 milyon YTL ise özel anlaşma gereğince Koruma Amaçlı Pamukkale İmar Planı Projesi için harcanıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Koç'un 2006 Turizm Sezonu'nu açtığı Bergama'nın tarihi sağlık merkezlerinden Asklepion, Akropol ve Kızılavlu, temizliğine yeterli para ayrılamadığı için bakımsız duruyor.

Yerel imkanları ile ören yerlerinin bakım ve temizliğini yapmaya çalıştıklarını, ancak gelirlerinin kısıtlı olduğunu söyleyen Bergamalı turizmciler, "Bergama'ya önceki yıllarda bir milyon civarında turist geliyordu. Geçen yıl bu sayı 500 bine düştü. Turistlere örenyerlerinde bazı imkanları sunmak gerekir. Ancak Kültür Bakanlığı bu konularda yeterince çalışma yapmıyor" dediler. Bölgelerinde ören yeri ve antik kent bulunan belediyelerin başkanları da Bakan Koç'un geçen yıl verdiği söze rağmen ören yeri gelirlerinden ve müzelerden sadece yüzde 5 pay alabildiklerini, Ankara'da acentelere satılan indirimli toplu biletlerin payından ise belediyelere hiç para gönderilmediğini söylediler.

2005 ÖREN YERİ GELİRLERİ
İzmir 5.900.000 YTL, Aydın 558.000 YTL, Muğla 2.198.000 YTL, Denizli 5.000.000 YTL, Çanakkale 400.000 YTL, Manisa 108.000 YTL, Balıkesir 7.000 YTL, Uşak 5.300 YTL, Toplam 14.176.300

55. Hükümet'in Kültür Bakanı İstemihan Talay döneminde, 'torba kanun' denilen yöntemle, yani bir çok kanunu içeren pakette yer alan bir madde ile ören yerleri gelirlerinden yerel yönetimlere ayrılan yüzde 40'lık pay 1998 yılında yüzde 5'e düşürüldü. 22 Temmuz 1998'de 4369 numarasıyla yayınlanan kanunun 81. maddesinin G bendinde, şifre gibi ifadeler kullanılarak, "Belediye Gelirleri Kanunu'nun mükerrer 97. maddesinin a fıkrasında yer alan " ... müzelerin giriş ücretlerinin yüzde 40'ı" ibaresi " ... müzelerin giriş ücretlerinin yüzde 5'i" şeklinde değiştirildi. Yani ören yerlerinden belediyelere ayrılan pay bir anda yüzde 87.5 oranında azaldı. Bu yüzden belediyeler ören yerlerine hizmet veremez hale geldi.
Yeni Asır, Haber: Erdal Çağboğa, 18.04.2006
TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNE AKDAMAR KATKISI

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geçen yıl 2 milyon 400 bin YTL'ye ihaleye çıkarılan Akdamar Kilisesi'nin restorasyon çalışmaları sürüyor. İç kısımdaki freskler, temizlenerek ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Restorasyon çalışmalarında görev yapan Ermeni asıllı mimar Zakaryan Mildanoğlu, kilisenin yapısına dokunmadıklarını, restorasyonun Türk-Ermeni İlişkilerine de olumlu etki edeceğini söyledi.

Van'ın Gevaş ilçesi yakınlarında bulunan ve 10. yüzyılda Keşiş Manuel tarafından inşa edilen Akdamar Kilisesi'nin restorasyonuna yurt içinden ve dışından çok sayıda bilimadamı destek veriyor. Ermeni asıllı Mimar Zakaryan Mildanoğlu, çalışmalar hakkında şu bilgileri verdi: 'Yeni yaşam alanları ortaya çıkardık. Kilisenin önemi restorasyonla daha da artacak. Acele edilmemesi lazım, yoksa restorasyon çalışmalarında ciddi hatalar yaşanabilir. Kilisenin devlet eliyle restore edilmesi de önemli bir girişim. Benim gönlümden geçen, Türk-Ermeni ilişkilerinin olumlu yöne kaymasıdır. Ancak bu zaman alan bir iş. Bu restorasyon, umarım ilişkilere olumlu katkı sağlar.'
Akşam, 17.04.2006
“TROY” ATI DÖKÜLÜYOR!

Başrolünü Brad Pitt'in oynadığı “Troy” filminde kullanıldıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın girişimleriyle, Warner Bros Film Şirketi tarafından Türkiye'de hibe edildikten sonra 1.5 yıl önce Çanakkale Valiliği karşısına yerleştirilen Troy atı dökülmeye başladı. Her gün yüzlerce kişinin ziyaret ettiği ünlü Troy atının bacak kısımlarında meydana gelen dökülmelerin onarılmasını isteyen vatandaşlar, görüntü açısından hoş olmayan bu duruma çare bulunmasını istedi. Bu arada daha önce 2 kez kimliği belirsiz kişiler tarafından tahrip edilen bölgenin, yetkililerin kendi imkanlarıyla onarıldığı öğrenildi.
Türkiye Gazetesi, 17.04.2006
ALİAĞA-MENDERES HATTI'NDAKİ İNŞAATIN TARİHİ YAPIYA ZARAR VERDİĞİ BELİRTİLDİ

Üçyol-Üçkuyular Metro Hattı'nda yüklenici firma Bayındır İnşaat'ın gerekli teminat mektubunu bir türlü getirememesi yüzünden sorunlar yaşayan Büyükşehir Belediyesi'nin başı şimdi de Aliağa-Menderes Hızlı Tren Projesi'nde derde girdi. İzmir 1 no'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Aliağa-Menderes Projesi çerçevesinde belediyenin Turan'da yaptığı Turyağ fabrikası yanındaki istasyon inşaatı sırasında bir tarihi yapıya zarar verdiğini belirtti. Kurul, bu gerekçeyle belediyeden inşaatın durdurulmasını istedi. Kurul, ayrıca belediyenin istasyon inşaatı sırasında iş makinalarının rahat çalışabilmesi için bu bölgede budadığı yıllanmış okaliptus ağaçlarının da kesiminin durdurulması talebinde bulundu. Koruma Kurulu'ndan gelen yazı ile belediyede Üçyol-Üçkuyular Hattı'ndaki sorun nedeniyle zaten iyi olmayan moraller daha da bozuldu. Belediye, gelişme üzerine tedbir amaçlı olarak istasyon inşaatını durdurdu. Belediye, Aliağa Menderes Hızlı Tren Hattı'nın bir kısmı, koruma kapsamındaki yapıların olduğu bölgeden geçtiği için ilgili imar planlarını geçtiğimiz haftalarda İzmir 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na göndermişti. Kurulun, bu son talebi için yapılan bir ihbar üzerine harekete geçmiş olabileceğini belirten belediye yetkilileri, inşaat sırasında bölgedeki tarihi yapılara zarar verilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. Kurulun bölgedeki durumla ilgili belediyeden tespit yapmasını istediğini belirten yetkililer, yapılan ihbarın gerçekleri yansıtmadığını belirlemek amacıyla belediyenin 1996-2001 yıllarında uydudan alınmış fotogrametrik hava haritalarını delil olarak kurula sunacağı belirtti. Yetkililer okaliptus ağaçlarının kesilmediği sadece budandığı yolunda kurula bilgi verildiğini kaydetti.
Yeni Asır, 17.04.2006
SATAMADAN GETİRDİ!

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın çalıntı eserleri tüm koleksiyonerlere, müzelere, gümrük kapılarına ve emniyete bildirmesi, eski eser kaçakçılarının müzelerden çaldıkları eserleri satmakta zorlanmasına neden oluyor. Son olarak bu konuda ilginç iki olay yaşandı.

Side Müzesi'nden 3 Mart 2005'te çalınan Athena büstü, koleksiyoner Haluk Perk'e satılmak üzere geçen ay İstanbul'a getirildi. Ancak koleksiyoner, eseri almadan önce bakanlığın çalıntı eserler listesine bakınca kaçakçılar eseri bırakıp kaçtı. Perk, büstü İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne verdi.

Eskişehir Müzesi'nin bahçesindeki, 2. yüzyıl Roma dönemine ait Sağlık Tanrıçası Hygieia'ya ait heykelin başı ise 26 Şubat 2006'da kırılarak çalındı. Eseri satamayan kaçakçılar bu defa da farklı bir yol izledi. Heykel başını İzmir'den İstanbul'a gelen bir yolcu otobüsünün bagajına koyan kaçakçılar, ihbarda bulundular. Otobüsü otogarda karşılayan polis, bagajda heykel başını buldu.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 17.04.2006
KÜLTÜR ADINA MÜJDELİ HABER

Erzurum'un tarihi dokusunu korumak için çalışmalara başladıklarını ifade eden Erzurum Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk, geçen sene restorasyonuna başlanan Çifte Minareli Medrese'nin bu yıl tamamlanacağını, tabyaların onarımına da başlanacağını bildirdi.
Fikret Öztürk dünyanın en hızlı gelişen sektörlerin başında turizm sektörü olduğunu, Erzurum'u kültürel ve turizm anlamında kalkındırmak için yoğun çaba harcadıklarını söyledi.
Öztürk, "Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak bakanlığın ve yerel yönetimlerin katkısıyla turizm alanında ilimizi tanımak, tanıtmak ve kültürel, tarihi, doğal ve turistik değerlerimize sahip çıkmak, onları korumak ve gelecek nesillere de en iyi şekilde bırakmak adına yoğun bir gayret içindeyiz." dedi.
Erzurum Gazetesi, 17.04.2006
BULAK MAĞARASI'NDA GEZİ

Karabük Çevre Koruma Derneği yöneticileri ve Karabük Teknik Eğitim Fakültesi Çevre Kulübü üyeleri, Bulak Mencilis Mağarası'na gezi düzenledi.
Karabük Çevre Koruma Derneği Başkanı Münife Taner, Bulak Mencilis Mağarası'nın tanıtımını yapmak ve Teknik Eğitim Fakültesi öğrencilerine moral vermek amacıyla geziyi düzenlediklerini söyledi. Taner, "Ancak buradaki izlenimlerimiz bizleri bir hayli üzdü. Her taraf çöplerle kaplı. Ziyaretçileri böyle bir pisliğin karşılaması üzücü. Mağaranın bir an önce bir müstecire verilmesi lazım" dedi. Dernek olarak çevre temizlik kampanyası başlatacaklarını da söyleyen Taner, mağaranın giriş ücretinin de düşürülmesi gerektiğini ifade etti.
Mağaradaki çöpler de öğrenciler tarafından toplandı.
Değişim Medya, 17.04.2006
DEFİNE TAŞKINA UMUT OLDU

Edirne Belediye Başkanı Sedefçi'nin define kazısı nehir ıslahı için de umut oldu. Geçtiğimiz ay yaşanan taşkın felaketiyle ilgili temaslarda bulunmak üzere Edirne'de olan Evros Valisi Nikos Zambunidis ile Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi arasında dün ilginç bir dialog yaşandı. Evros Valisi Zambunidis'e Tunca kenarında yaptıkları define kazısını anlatan Başkan Sedefçi, ”Altınları bulursak birlikte yapacağımız nehir ıslahı projesi için kaynağı da bulmuş oluruz” dedi. Hamdi Sedefçi'nin altın aradığını öğrenen Yunan ve Bulgar heyet kahkahalara boğuldu.

Türk, Bulgar ve Yunan yetkililerin bir daha sel felaketi yaşanmaması için çözüm üretmek adına bir araya geldikleri toplantı sonundaki yemekte, Başkan Sedefçi, Tunca nehri kıyısında yaptıkları altın kazısını anlattı. Sedefçi, altınları buldukları taktirde nehir ıslahı için kaynak bulmuş olacaklarını belirtti. Kazıklı Voyvoda'nın hazinesi olduğu tahmin edilen 400 milyon Euro değerindeki altını bulmak için gayret ettiklerini belirten Sedefçi,” Bu altınları bulursak projeye para veririm”dedi.
www.edirneninsesi.com, 16.04.2006
AKDAMAR'DA 13 ODA BULUNDU

Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'ndaki tarihi Ermeni kilisesinde yüzyıllar önce eğitim gören öğrencilerin kaldığı 13 oda gün ışığına çıkarıldı. Bir yandan kilisenin restorasyonu devam ederken, Van Valiliği, Müze Müdürlüğü ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Akdamar Kilisesi'nin güneyindeki yapı kalıntılarını ortaya çıkarmaya başladı. Kazı başkanı Van Mimarlar Odası Başkanı Dr. Şabettin Öztürk, "Odalarda bir ocak ve üç niş var. Yapıda çamur harcı kullanılmış. Geçen haftaki yağmurda bile kısmen ortaya çıkardığımız bölümlerde yıkılmalar meydana geldi. Bugüne kadar toprak altında kaldığı için korunan yapı, tedbir alınmaması halinde yok olur" dedi.
Radikal, Fotoğraf: Feyat Erdemir, 16.04.2006
KURUL'DAN TARİHİ KARAR

Bursa Hanlar Bölgesi'nin sahip olduğu tarihi değerin ortaya çıkarılması amacıyla ısrarlı biçimde sürdürülen yayınlar sonuç verdi. Büyükşehir Belediyesi'nin hassasiyeti ve Anıtlar Kurulu'nun kararlılığı sonucu bölgenin geleceği adeta teminat altına alındı. Anıtlar Kurulu, Koza Han Taç Kapı karşısındaki tartışmalı yapıların yıkımına engel olan tescili kaldırdı. Büyükşehir yönetiminin özel proje alanı sınırlarını da genişleten karara göre Fidanhan ile Geyve Han çevresinde bulunan ve tarihi öneme sahip olmayan tüm yapılar artık tescilsiz.

Ticaret Borsası binasının kaldırılması ile ilgili onayı aynı karar kapsamında veren Kurul, Gökçen İş Merkezi'nin de projeye dahil edilebileceği sinyalini verdi. Yine karara göre Fidan Han'ın arka cephesi temizlenerek Tuz Pazarı ile bütünleştirilebilecek.
Bursa Olay Gazetesi, 16.04.2006
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ KORUMA ÖDÜLLERİ İSTANBUL'DA DAĞITILDI

TKB Danışma Kurulu, 14 belediyenin sunmuş olduğu proje ve çalışmaları, ilgili ödül yönetmeliği uyarınca değerlendirerek, ödüle layık gördü.



Alınan karar doğrultusunda, üye belediyelerin kültürel miras ve tarihi kent dokularını koruma ve yaşatma amaçlı proje ve uygulamalarıyla aday oldukları ödüllendirmede,
4 Başarı Ödülü:
- Malazgirt kenti için oldukça önemli bir alanı Kale'nin surları ile birlikte yaşama katan “Malazgirt Kale Parkı Düzenleme Projesi”, Belediye'nin sınırlı kaynaklarının böylesine kamusal bir işlev için kullanılması, olası arkeolojik bir kazının gerçekleşmesini engellemeyecek önlemlerin alınarak uygulamanın yapılmış olması gibi tarihi ve kültürel varlıkların korunmasındaki duyarlı yaklaşımı nedenleriyle MALAZGİRT/MUŞ,
- Yerleşmenin ölçeği itibariyle parçacıl olmayan, tersine bütüncül bir yaklaşımı anlatan “Koruma Amaçlı İmar Planı”, gerek korumayla kentsel tasarım ilkelerini bütünleştirmesi, gerekse yeni yapılaşma alanları için getirdiği öneriler ile eskiyi bütünlüyor olması, ayrıca, oldukça iddialı ve güç olan kütleli bir plan çalışmasındaki tutarlılığı nedenleriyle MUSTAFAPAŞA/ÜRGÜP-NEVŞEHİR
- Tarsus'un tarihi kent merkezinde, bütüncül bir anlamda başlamış olan çalışmaların bir devamı niteliğinde yorumlanabilecek “Kırkkaşık Bedesteni Koruma ve Onarım Çalışmaları”, projesi, uygulaması ve Geleneksel Küçük El Sanatları Üretim ve Satış Yeri işleviyle koruma/restorasyon ilkeleri açısından belirli bir duyarlılığı yansıtması nedenleriyle TARSUS/MERSİN
- Çalışmaları 1997 yılında başlatılan, çok önemli yeraltı kiliselerinden olan ve 2004 yılı içinde iki kez ödül alan “Ürgüp Sarıca Kilisesi”, kiliseler geleneğini temsil eden bir yapı-müze olarak işlevlendirilmesi, proje ve uygulama teknolojisi ile doğrudan bir bilimselliği anlatması ve arkeolojik restorasyonun önemli örneklerinden biri olması nedenleriyle ÜRGÜP7NEVŞEHİR belediyelerine,
4 Özendirme Ödülü :
- Kamu adına Bilecik'te önemsenecek boyutta ve %90'ın üzerinde tamamlanmış olan “Bilecik Rüştiye ve İdadisi Restorasyonu'nun (Bilecik Belediye Sarayı)”; yapımının 1905 tarihinde olduğu belirtilen yapının özgün özelliklerine olabildiğince uymuş olduğu, çevre düzenlemesiyle yapının ve kamusal alanın yaşanılabilirliğinin arttırılmış olması nedenleriyle BİLECİK
- Kaymaklı İlçesi ve Yeraltı Şehri adına sorun oluşturan bir alana çözüm aranması açısından önemli bir proje olan “Kaymaklı Yeraltı Şehri Kentsel Tasarım ve Çevre Düzenleme Projesi”, bu alanın bir programa dayalı olarak kazanılmak istenmesi, bunun da oldukça emek içeren ve 3. boyutu anlatan bir maketle sunulması ve yüksekliklerin yakın çevresiyle uyumlu olması nedenleriyle KAYMAKLI/NEVŞEHİR
- İlçe Belediye Konuk Evi olarak kullanılacak Softuoğlu Konağı'nın oldukça özenli bir restorasyonu ve dolayısıyla uygulamayı anlatması, ele alış ve bitirme sürecinin gerçekten bilimsel ve duyarlı yaklaşımları içermesi; sürdürülebilir-çoğaltılabilir-tekrarlanabilir çevre gelişim projesi olarak isimlendirilen trafo kaplamasının, trafo yapılarının kent bütünündeki istenmeyen görüntülerini kaldırmanın yine kent bütününe ait bir karar olmasının gerekliliğine rağmen kültür varlıklarının korunması ve yaşatılması adına olumlu bulunması nedenleriyle NİKSAR/TOKAT
- Bir yönüyle geçmişe dönük belgesel nitelik taşıyan, bir yönüyle de noktasal proje ve uygulamaları kapsayan “Şişli Kentsel Tasarım Projesi”, sokak ve cephe sağlıklaştırma çalışmaları, reklam panoları ve tabelalarını belirli bir düzene alması, rölöve ve restorasyonlar gerçekleştirmesi nedenleriyle ŞİŞLİ/İSTANBUL belediyelerine verilmiştir.

ANTAKYA Belediyesi'nin çalışmaları ise uygulaması sonlanma aşamasına yaklaşan “Belediye Kültür Evi Restorasyonu”, gerek kent adına işlevi, gerek detaylandırılmış projeleri, gerekse eldeki fotoğraflardan özenli olduğu kanısını uyandıran restorasyonu ile ciddi olumluluklar sergilemesi ve kamunun kentine olan duyarlılığı nedenlerinden ötürü “Tarihi Kentler Birliği Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü”ne uygun görülmüştür.

ALTINDAĞ, ÇANKIRI, EYÜP, ODUNPAZARI ve OSMANGAZİ belediyeleri ise umut ve heyecan verici çalışmaları nedeniyle övgüye değer görülmüştür.
tarihikentlerbirligi.org, 16.04.2006
TARİHİ ESER KAÇAKÇISI ÖĞRETMENE SUÇÜSTÜ

Mersin, Erdemli'de, emekli bir öğretmenin evine düzenlenen operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi. İl Jandarma Komutanlığı ve İlçe Jandarma Komutanlığı istihbarat elemanları, tarihi eser kaçakçılığı ve ticareti yapıldığı yolunda aldığı bir ihbarı değerlendirerek, Kumkuyu Beldesi Tırtar Köyü'nde emekli öğretmen olduğu öğrenilen Celal D. (55) ile temasa geçti. Alıcı kılığındaki jandarma ekipleri, emekli öğretmene elindeki tarihi değere sahip sikke ve antik eşyaları almak istediğini söyledi. Tarihi eserleri görmek istediklerini söyleyen jandarma ekipleri, emekli öğretmenin Tırtar Köyü'ndeki evine giderek tarihi eserleri almak için anlaştı. Bu arada diğer ekipler eve baskın yaparak emekli öğretmeni suçüstü yakaladı. Operasyonda 529 adet çeşitli dönemlere ait sikke, 20 santimetre boyunda yılan figürü, 1 santimetre boyunda oturan kadın figürü, 2 adet yılan başlıklı yüzük, 2 CD, 1 adet mini hançer, 2 adet kınlı hançer, 1 adet İsviçre yapımı üzeri Osmanlıca yazılı Dent Gonden marka köstekli saat, 1 adet gerdanlık, 1 adet başlık ve kolyeler, dürbün, define aramada kullanılan metal çubuk ve ağaç dalları ile 8 adet tarihi eser fotoğrafı ele geçirildi. Emekli öğretmen Celal D., jandarmaya verdiği ifadede, sikkeleri uzun süredir kişilerden pazarlık usulüyle satın aldığını, toplam değerinin ise 35 bin YTL olduğunu, ancak Dent Gonden marka İsviçre saatinin çok değerli, oturan kadın figürü, yılan başlı yüzükler ile yılan figürünün de paha biçilmez tarihi eserler arasında olduğunu söyledi. Ele geçirilen tarihi eserler, jandarma tarafından Mersin Müze Müdürlüğü'ne gönderildi. Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
Mersin Kent Haber, 16.04.2006
JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU

Bartın'da jandarma tarafından gerçekles¸tirilen operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi. Aldıkları bir ihbar üzerine harekete geçen Bartın I˙l Jandarma Komutanlıg˘ı ekipleri, ilk olarak Uzunöz Köyü'nde Recep Çömlek'e ait eve baskın yaptı. Evde eski dönemlerde savas¸çıların kullandıg˘ı zırh ve çelik yelek ele geçirildi. Çömlek'in ifadesi dog˘rultusunda aras¸tırmasını derinles¸tiren ekipler, daha sonra Bartın s¸ehir merkezinde bir s¸ahsın muhasebe bürosuna operasyon düzenledi. Burada da 516 adet tarihi eser ele geçirildi.

Müze Müdürlüğü yetkilileri yaptıkları incelemede, eserler arasında Bizans dönemine ait 1 adet İkona, Roma dönemine ait 1 adet kandil, Bizans dönemine ait kilise mimarisinde kullanılan parça, Roma dönemine ait 1 adet pişmiş toprak kase, Roma dönemine ait 1 adet fibula, Osmanlı dönemine ait 1 adet küçük mühür, Osmanlı dönemine ait 1 adet büyük mühür, Osmanlı dönemine ait 1 adet zırhlı yelek, Osmanlı dönemine ait 1 adet zırhlı göbeklik, Osmanlı dönemine ait 1 adet zırhlı başlık ve Roma dönemine ait 34 adet muhtelif ebatlarda ok ucu bulunduğunu belirledi. Şahıslar gözaltına alınırken, tarihi eserlere el konuldu. Olayla ilgili soruşturma ise sürüyor.
Bartın Kent Haber, 16.04.2006
KAÇAK KAZIYA İZİN YOK

Karabük İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerinin yaptıkları operasyonda, kaçak kazı yapan 2 kişi yakalandı.

Edinilen bilgilere göre, Karabük İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerinin uzun süredir yaptıkları istihbari çalışmalar sonucu, Safranbolu İlçesi'nin Yukarı Dana Köyü Örenleryanı Ulucuk Türbesi mevkiinde kaçak kazı yapan M.Ö. ve İ.D. isimli şahıslar suçüstü yakalandı. Yakalanan şahıslar gözaltına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Karabük Kent Haber, 16.04.2006



YAYIN SERGİSİ

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Güzel Sanatlar Bölüm Başkanlığı Prof.Dr. Oktay Aslanapa'nın öncülüğünde, 1943 yılında faaliyete başlamış olan İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nden günümüze kadar mezun olan, yüksek lisans veya doktora yapan, öğretim kadrosunda yer alanların yayınlamış oldukları kitaplardan oluşan bir sergi için çalışmalara başladı. Söz konusu sergi için yayınlarından kitap olanların kapaklarından (orijinal boyutunda, renkli) birer fotokopinin içerik bilgisiyle (bibliyografya, içindekiler, sayfa adedi, resim/şekil sayısı gibi) birlikte gönderilmesi gerekiyor.
TAY Haber, 15.04.2006
ESERLERİNE KAVUŞTU

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın, ihalede usulsüzlük soruşturması kapsamında konutuna yapılan baskında el konulan tarihi eserlerin bir bölümüne 271 gün sonra kavuştu. Rektör Aşkın yurtdışındayken evine baskın yapılmış, yıllardır edindiği toplam 1019 tarihi esere el konulmuştu. Hakkında tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla açılan davanın 15 Aralık 2005'te yapılan ilk duruşmasında beraat eden Aşkın, mahkemenin iadesini kararlaştırdığı eserleri almak için Van Müzesi'ne gitti. Müze envanterine kayıtlı 231 eser ile tarihi eser niteliği taşımayan 210 parçayı teslim alan Aşkın, bunları polis baskınıyla alındıkları rektörlük konutuna götürdü. Prof. Aşkın, eserleri bugüne kadar müzeye giderek almaya zaman bulamadığını belirttti. "Diğerleri karışık paketlendiği için uzunca bir süre uğraşmamız gerekiyordu" diye konuşan Aşkın, şunları kaydetti: "Yargıtay'ın kararı da gelir gelmez, kayıtlı olmayan eserler de envantere kaydedilip bana teslim edilecek. Müzede onarım çalışmaları yapıldığı için eserlerimi tek tek inceleyemedim. Bu yüzden tahrip olup olmadıklarını söyleyemem. Fazla bir hasarın olmadığını tahmin ediyorum. Gerçek sayı ise kayıtlardan sonra belli olacak. Çünkü bir boncuğu bir eser olarak kaydetmişler. Oysa bu boncuklar bir kolye haline getirilip tek eser olarak kaydedilecek."
Milliyet, 14.04.2006
GULBENKİAN'IN DÖNÜŞÜ

26 Mart'ta Pablo Picasso sergisiyle vedalaşan Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, şimdi de ünlü bir koleksiyondan gelen nadir kitapları ağırlıyor. Lizbon'daki Calouste Gulbenkian Müzesi, Avrupa'nın en büyük birkaç özel koleksiyonundan biri. Koleksiyonda 6 bin sanat eseri var. Bu eserler içinden seçilen 111 eser, 'Lizbon Calouste Gulbenkian Müzesi'nden Başyapıtlarla Doğu'dan Batı'ya Kitap Sanatı ve Osmanlı Dünyasından Anılar' başlıklı bir sergi oluşturdu. Sergideki yapıtlardan 75'i nadir el yazmaları; diğerleri ise tekstil ürünleri ve çiniler... Calouste Gulbenkian Müzesi Müdürü Joao Castel-Branco Pereira dün gerçekleşen basın toplantısında serginin izleyiciyi bir yolculuğa çıkardığını anlattı: "Bu yolculuk Avrupa ortaçağının dinsel içerikli kitaplarıyla başlıyor. Bu zarif yazmalar arasında, tezhipli İslam yazmalarıyla karşılaştırılabilecek başyapıtlar yer alıyor. Ardından 16. -18. yüzyıl arasında İtalya'da ve Fransa'da basılmış kitaplar geliyor. Gezi, 19. ve 20. yüzyılda karşılaşacağımız, modern Avrupa beğenisini ifade eden Fransız ciltleri ve ilüstrasyonlarıyla sona eriyor." Sergide ünlü ressam Auguste Renoir'un resmini içeren bir kitap da var.
Calouste Sarkis Gulbenkian, 29 Mart 1869'da Üsküdar'da doğdu. İngiltere'de King's Collage'da okudu ve 1887'de Mühendislik diploması aldı. 1902'de İngiliz vatandaşı oldu. Henüz 22 yaşında girdiği petrol endüstrisinin Ortadoğu'daki gelişiminde önemli rol oynadı. Elde ettiği hisseler, 'Bay yüzde 5' olarak anılmasına neden oldu. 1942 yılında Lizbon'a yerleşti. 20 Temmuz 1955 tarihindeki ölümüne kadar Lizbon'da yaşadı. Büyük bir servete sahip olan Gulbenkian, aynı zamanda 20. yüzyılın önemli koleksiyonerlerinden biri oldu.
Radikal, 15.04.2006
ORMAN YANGINIYLA KEŞFEDİLEN ANTİK KENT RHODİAPOLİS İÇİN KAZI İZNİ ÇIKTI

Antalya'nın Kumluca ilçesine 4 kilometre mesafede bulunan içerisinde tiyatro, tapınak ve pazaryeri olan Rhodiapolis Antik kenti için kazı izni çıktı. Kazı çalışmalarını Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinden Prof.Dr. Nevzat Çevik başkanlığında bir heyet gerçekleştirecek.

Rhodiapolis Antik Kenti'nin tarihi Likyalılar dönemine kadar dayanıyor. 1842 yılında İngilizler tarafından keşfedilen kent zamanla unutulmuştu ancak 2000 yılında çıkan bir orman yangınıyla yeniden bulundu. Bilim adamlarının, kenti restore edilerek tarihi doku ve yapının ortaya çıkartılıp turizmin hizmetine açılması görüşü doğrultusunda Kumluca Belediyesi harekete geçti ve ilgili bakanlık nezdinde girişimlerde bulundu. Kentte incelemeler yapan bilim adamları gördükleri kaya mezarlarına hayran oldu. Orman içerisinde kalan tarihi kente ağaç kökleri zarar veriyor. Toprak altında kalan yazıtları ve taşları ağaç köklerini tahrip ediyor. Bilim adamları kentin bir an önce korumaya alınmasını istiyor. Dünyaca tanınan Rhodiapolis Antik Kenti'nin 5 yıllık bir proje ile ayağa kaldırılabileceğini söyleyen uzmanlar, restorasyondan sonra bölgenin turizm açısından cazip bir hale gelebileceğini aktarıyor.

Bilim adamlarının görüşleri ve belediyenin girişimleri sonuç verdi. Tarihi kent için Bakanlar Kurulu'ndan kazı izni çıktı. Kumluca Belediyesi'nden alınan bilgiye göre Kültür ve Turizm Bakanlığı'na yapılan başvuru sonucu 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 35. Maddesi gereğince 19 Aralık 2005 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından görüşülüp kabul edilen kazı izni Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylandı. Bu izin üzerine kazı çalışmalarını yapacak heyet kentte incelemelerde bulundu. Heyet Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik, "Bir iki yıl içerisinde antik tiyatroyu gün yüzüne çıkararak turizme kazandırabiliriz." dedi. Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya, çalışmalar sonucunda Kumluca'nın seracılıktan sonra turizm açısından da önemli bir merkez haline geleceğini aktardı.
Zaman, 15.04.2006
TOPKAPI SARAYI'NDAKİ 'ANIT AĞAÇLAR'A TEDAVİ

İstanbul genelindeki 'anıt ağaçlar'ın bakımı kapsamında Topkapı Sarayı'nın bahçesinde bulunan 91 tarihi ağaç da tedaviye alındı. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Belediye tarafından Topkapı Sarayı'nda 100 bin YTL harcanarak hazırlanan 'Sarayın Laleleri Sergisi'nin açılışının ardından, bahçede bakımdaki ağaçlar hakkında bilgi aldı. Çalışmaları yerinde inceleyen Topbaş, bazıları 350 yıllık olan sarayın bahçesindeki 91 ağacın bakım ve tedavisinin bu sene içinde tamamlanacağını söyledi.
Sabah, 14.04.2006
TARİHÎ BİTLİS KALESİ, DEMİR KAPILARA RAĞMEN KORUNAMIYOR

İçinde, tarihî bir hazine sayılan Bitlis'in önceki yaşam kültürünü barındırdığı belirtilen kalenin meraklılarından bir türlü korunamadığı belirtildi. Yazılı kaynaklarda M.Ö. 330 tarihinde Büyük İskender'in komutanlarından Lesy Bedlis tarafından inşaa edilen Tarihî Bitlis Kalesi'ni korumak amaçlı merdivenlerine konan demir kapının bile işe yaramadığı belirtildi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör, “Kalenin korunması için ne yaptıksak fayda vermedi. Kale içinde 2004 yılı itibariyle bilimsel kazı çalışmaları başlatıldı. Tarihî dokunun bozulmaması için tüm girişleri kapattık ancak meraklılarından kurtaramadık.” dedi. Tarihî kale içinde kazı çalışmalarında halk arasında 'altın bulundu' söylentilerinin meraklı insanları daha da heyecanlandırdığı belirtilerek, bunun doğru olmadığı kaydedildi. Çevresi 2 bin 800 metre uzunluğunda duvarlarla çevrili, yüksekliği 56 metre olan, içerisinde han sarayı, 300 ev, bir han ve bir cami bulunan Tarihî Bitlis Kalesi'nde yapılan kazı çalışmalarında bugüne kadar birçok sikke ve çeşitli dönemlere ait eşyaların bulunduğu belirtildi.
Zaman, 14.04.2006
BURSA KENT MÜZESİ FİNALE KALDI

Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi, Avrupa Müzesi Ödülü'nde finale kaldı. Norveç Kent Müzesi Müdürü Lars Roede, Bursa Kent Müzesi'nin başarısındaki sırrı öğrenmek amacıyla Türkiye'ye geldi. Roode, Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez ile birlikte müzeyi gezdikten sonra yaptığı açıklamada, "Kendimi bir anda hayran olduğum Osmanlı şehrinde hissettim. Oslo'daki müzemizi de yaşayan bir müze haline getirmek için Bursa Kent Müzesi'ni örnek aldık. Kent Müzesi'ni gezerek, bir rapor tutacağım" dedi. Erdönmez de, Kent Müzesi'ni 2004 yılından bu yana yaklaşık 500 bin kişinin gezdiğini, bunlardan 50 bininin ise yabancı olduğunu söyledi. Kent Müzesi'nin Avrupa Müze Forumu tarafından verilen Avrupa Ödülü'nde finale kaldığını belirten Erdönmez, "Her yıl 50-60 müzenin başvurduğu ödül için finallere kaldık. Siz çok modern bir müze yaparsınız ama halkın hiç umurunda değildir. Bu bakımdan müzenin halkla bütünleşebilmesi çok önemli. 2 yılda 500 bin kişinin gezmesi Kent Müzesi'nin halkla bütünleştiğini gösteriyor. Üstelik yabancıların da ilgi gösterdiği ve örnek aldığı Kent Müzesi'nin finalde de hak ettiği ödülü alacağına inanıyorum" diye konuştu. Erdönmez, Avrupa Müzesi ödül töreninin 13 Mayıs Cumartesi günü Lizbon'da yapılacağını bildirdi.
www.yenibursa.com, 14.04.2006
EKMEKÇİZADE KERVANSARAYI'NA RESTORASYON

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Balkan Ticaret İş Merkezi olarak kullanılması planlanan Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın restorasyonuna başlandığını, bir bölümünü otel olarak kullanmayı düşündüklerini bildirdi.

Nusret Miroğlu, Avrupa Birliği (AB) desteği ile ihale edilen Balkan Ticaret Merkezi projesinin başladığını, proje için 3 milyon avro ödenek ayrıldığını söyledi. İhaleden kalan parayla kervansarayın sürekli canlı kalması için bir teklif hazırladıklarını bildiren Miroğlu, ''Ekmekçizade Ahmet Paşa Kervansarayı'nın bir bölümünü otel olarak kullanmayı düşünüyoruz. Yapılan ihale sonucunda kervansarayın dış bölümleri de restore edilecek'' diye konuştu. Dükkanların bir bölümünün Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yaptırılacağını ifade eden Miroğlu, merkezin restorasyonunun bitirilmesiyle şehrin ticari hayatına canlılık geleceğini söyledi.

İhaleyi kazanan Pekerler ve Meto şirketlerinin şantiye şefi Burhan Barshan da restorasyonun 18 ayda tamamlanacağını, kervansarayın aslına uygun olarak yapılacağını bildirdi. Kervansarayın çatısını söktüklerini anlatan Barshan, çatının yapılmasının ardından üzerinin kurşunla kaplanacağını söyledi. Avluya taş döşeneceğini de bildiren Barshan, ''Kervansarayın yağmur suyu giderlerinin yapılmasının ardından içindeki 4 idari oda restore edilecek. Yıkık olan taş duvarların yapılmasından sonra mutfak ve tuvaletlerini yapacağız'' diye konuştu.

Mimarlığını Sedefkar Mehmet Ağa'nın yaptığı kervansaray, I. Ahmet'in emriyle Başdefterdar Ekmekçizade Ahmet Paşa tarafından 1609 yılında inşa ettirildi. Semte adını veren Ayşekadın Camisi'nin karşısında bulunması ve aynı adı taşıyan bir hanın yerine yapılmış olmasından dolayı Ayşekadın Kervansarayı olarak da anılan kervansaray, 6 bin 500 metrekarelik bir alanı kaplıyor.
www.edirneninsesi.com, 14.04.2006
TARİHÎ KARAKOL MİSAFİRHANE OLDU

Konya, Karatay Belediyesi, kültürel değerlere sahip çıkmak amacıyla çok yönlü restorasyon projelerini hayata geçiriyor. 1970'li yıllara kadar polis karakolu olarak hizmet veren tarihi Köprübaşı Karakolu yapılan restorasyon çalışmaları ile Zabıta Karakolu ve Belediye Misafirhanesi'ne dönüştürüldü. Restorasyon çalışmaları için yaklaşık 220 bin YTL harcandığı belirtildi. Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, Köprübaşı Karakolu'nun bundan sonra Karatay Zabıta Karakolu ve Karatay Belediyesi Misafirhanesi olarak hizmet vereceğini söyledi. Tarihi kent dokusunun canlandırılması ve eski yapıların restore edilmesiyle ilgili çalışmaların devam ettiğini söyleyen Hançerli, 1.668.000 YTL'lik Konya Sokağı projesiyle ilgili olarak da Kültür Bakanlığına müracaatın yapıldığını ve projenin hayata geçirilmesi ile Konya kültürünü ön plana çıkararak dünyaya tanıtmayı amaçladıklarını söyledi. Hançerli, restore edilecek eski yapılardan birinin de emekli vatandaşların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri ve sosyal hayata katılımlarını sağlamak amacıyla emekli konağı olarak hizmet vereceğini de sözlerine ekledi.
Konya Hakimiyet Gazetesi, 14.04.2006
EDİRNE YENİ SARAY KAZISI AKŞAMCILARIN MEKANI

Edirne, Sarayiçi Mevkii Balkan Şehitliği arkasında bulunan Yeni Saray Kazısı temizlik ve kazı çalışmalarının yapıldığı alan akşamcıların uğrak yeri olmaktan kurtulamıyor.



Yeni Saray Kazısı'nın da yer aldığı İl Genel Meclisi Eğitim, Kültür ve Sosyal Hizmetler Komisyonu raporuna göre alanın röleve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazır hale getirilmesi amaçlanıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün 25 Temmuz 2005 tarih ve 106176 sayılı izinlerine istinaden 3 Ağustos 2005 tarihinde kazı ve temizlik çalışmaları yapılan alanda gece akşamcılar alkol almanın yanı sıra içtiği şişeleri de kırarak alanı terk ediyor. Kırık içki şişeleriyle çevrelenip adeta çöplük alanına dönüşen alanda akşamcıların ayrıca ateş yakıp alkol aldıkları kazı alanında sönmüş kül yığınlarından da geceyi bu alanda geçirdikleri tespit ediliyor.

Müze Müdürlüğü Başkanlığı'nda Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Öğretim Üyeleri ve öğrencilerinin katılımıyla başlanan, temizlik ve kazı çalışmalarının tamamlandığı alan için proje hazırlıkları sürüyor. 1878 yılında cephaneliğin patlatılması ile büyük ölçüde tahrip edilen Yeni Saray'ın kente kazandırılması yönündeki çalışmalar sürerken, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanabilir hale getirilmesi de amaçlanıyor.

Bu arada Edirne İl Genel Meclisi'nin Nisan ayı oturumunda Eğitim, Kültür ve Sosyal Hizmetleri Komisyonu'nun sunduğu rapora göre de Yeni Saray Kazısı alanında Arz Odaları, Kum Kasrı, Su Terazisi gibi yapıların temizlik ve kazı çalışmalarının da yapılarak rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanabilir hale getirilmesi planlanıyor.

Bu arada komisyon Edirne Yeni Sarayı kompleksi içinde yer alan Matbahı Amire (mutfaklar) bölümü için yaptığı çalışmaya ilişkin hazırladığı raporda da İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'ne incelemek üzere teslim edilen projenin ödemesinin onaydan sonra yapılacağına yer verdi. Mutfaklar binasında 15 Temmuz 15 Eylül 2004 tarihleri arasında Müze Müdürlüğü Başkanlığında gerçekleştirilen kazı ve temizlik çalışmaları neticesinde Yeni Saray Mutfakları rölövesi, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanabilir hale getirildi.
www.edirneninsesi.com, 14.04.2006
İKİNCİ MİMAR SİNAN SEMPOZYUMU

Trakya Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü tarafından düzenlenen sempozyuma; Edirne Valiliği, Edirne Belediyesi, T.Ü. Balkan Araştırma Merkezi, T.Ü. Trakya Araştırma Merkezi, T.Ü. Edirne Araştırma Merkezi, Türkiye Mimarlar Odası Edirne Temsilciliği, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü, T.Ü. Vakfı, Öztaş Hazır Beton AŞ, ETSO ve DSİ de destek veriyor.

13 Nisan Perşembe günü saat 08.30'da kayıtla başlayan sempozyum 14 Nisan Cuma günü sona erecek. Sırası ile TÜ Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gülçin Küçükkuyu, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erol Akata, Rektör Prof. Dr. Enver Duran, belediye Başkanı Hamdi Sedefçi ve Vali Nusret Miroğlu açış konuşmalarını yaptığı sempozyum boyunca bilim adamları ve uygulayıcılar, “Bulgar Trakyası'nda Kent Gelişimi”, Kuzey Doğu Bulgaristan'da bir türk köyünün Mistik Patronları”, Korumada Hukuki Süreç, Edirne koruma İmar Planı Hedefler, Planlama Sürecinde İhmal Edilen Arayüz Olgusu Edirne Saraçlar Caddesi örneği, Simge Yapı Selimiye Camisinde Mekan Kademelenmesi, Edirne'de Antik Miras, Edirne Kentinin Potansiyelleri, Ergene Havzası Çevre Düzeni Planlamasında Edirne'nin Rolü, Edirne'de Bulgar MirasıBulgar Kiliseleri, Edirne'de Musevi Mirası, Kaleiçi Musevi Evleri, Edirne'de Kentsel SİT Alanı Koruma Örnekleri, Edirne Necmi İge Evi, Edirne'de Bizans mirası, Edirne'de Osmanlı Mirası, Hafız Ağa Konağı, Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı ve Çevresinde Hava Kirliliğine Bağlı Bozulmalar, Edirne Tarihi Yapılarında Taş Bozulmaları, Edirne Koruma İmar Planı ve Önerler” gibi çeşitli konularda tebliğler sundular.

DSİ 11. Bölge Müdürlüğü binasında yapılan sempozyumda konuşan Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof . Dr. Erol Akata, Mimar Sinan sempozyumlarını ulusal sınırların dışına taşımaya başladıklarını ifade etti. Akata, eğitim-öğretim faaliyetlerine yön vermesi ve mühendis ve mimar meslektaşlarıyla olan ilişkilerin güçlendirilmesi bakımından bu tür sempozyumların yararlı olduğunu düşündüğünü kaydetti.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Duran , Mimar Sinan'ın eserlerinin hala ayakta durabildiğine dikkat çekerek, Sinan'ın yapılarının mimarlık bakımından olduğu kadar mühendislik açısından da büyük önem taşıdığını söyledi.

Edirne'nin geçmişten günümüze kadar bir çok medeniyete ev sahipliği yaptığını ifade eden Edirne Belediyesi Başkan Vekili Serdar Yalçıner de Edirne'nin tarih boyunca değişik isimlerle anılan önemli bir kent olduğunu söyledi.

Vali Vekili Cengizhan Aksoy ise Türk Mimarisine seçkin bir yer kazandıran Mimar Sinan'ı 518'nci ölüm yıldönümünde bir kez daha andıklarını ifade etti. Osmanlı İmparatorluğu'na bir asırlık başkentlik yapmış Edirne'nin Mimar Sinan'ın en güzel eserlerine de tanıklık ettiğini kaydeden Aksoy, “Birçok tarihi ve kültürel yapıtları ile içinden üç nehrin geçtiği, büyük bir bölge üniversitesi ile Türkiye'nin Avrupa'ya açılan sınır kapısı Edirne'nin tanıtımı ve Balkan ülkelerine verilecek mesaj açısından sempozyumun yararlı olacağını düşünüyorum. Kimlikli kentlerde yaşayan bireyler evrensel değerlere sahip çıkıp, çağa ayak uydurur ve geleceğe güvenle bakarlar. Kent planları yapılırken sağlıklı bir şekilde yapılmalıdır. Çarpık kentleşmeye izin verilmemelidir” dedi.

İ.Ü.'nden Yüksek Mimar Prof. Dr. Hasan Kuruyazıcı, konuşmasında, Sinan'ın 300'den fazla eseri olduğunu ve 'Mimarlar Ocağı' adı altındaki bir teşkilatın başında olduğunu hatırlattı. Kuruyazıcı, bu teşkilatın dönemin Bayındırlık Bakanlığı veya okulu gibi önemli bir teşkilat olduğunu belirterek, “Sinan'ın bu 300 eseri kendisinin yapmasına imkan yok. Çünkü eserlerin mesafeleri birbirinden çok uzak” dedi ve şunları söyledi. “O dönemdeki şartları düşünürseniz. Bir ömüre 300'den fazla eser sığdırmak çok zordur. Sinan önemli bir kariyere sahipti. Sinan'ın yaptığı iş bugün bir mimarlık bürosu gibidir. Sizin imzanız olur fakat işi yapan başkaları da vardır. Sinan, eserlerinde yeni şemaları kullandığı gibi, kendi döneminden önce yapılan şemaları da kullanmıştır. Cami yapımında iç mekanın büyüklüğü önemlidir. Buraya girecek cemaatin çokluğu hesaplanarak büyük camiler yapılmıştır. Ayrıca namaz kıldıracak hocanın da durumu önemlidir. Herkesin hocayı görmesi ve sesini duyması gerekli. Teknoloji ilerledikçe camilerin ortasındaki sütunların kaldırılması sağlanmıştır. Mimar Sinan bunu en iyi başaran mimarlardandır.”
www.edirneninsesi.com, 14.04.2006
DOSYA



200 MİLYON DOLARLIK BAĞIŞ ÜZERİNE TARTIŞMALAR


ABD'nin önde gelen işadamlarından, 2003 yılında ölen Leon Levy'nin dul eşi Shelby White Nisan ayının ilk haftasında New York Üniversitesi'ne 200 milyon USD bağışladı. Üniversite bünyesinde kurulacak olan Antik Dünya Araştırmaları Enstitüsü için bağışlanan bu meblağ, ABD'de şu ana dek bir üniversiteye yapılan en büyük bağışlardan birisi.

Antik eserlere duydukları ilgi ve bu konuda yaptıkları büyük bağışlarla tanınan Leon Levy ve eşi Shelby White, 1995 yılında Metropolitan Müzesi'ne, isimlerini taşıyan ve şu ana dek sergilenmeyen 5000'den fazla Yunan ve Roma sanat eserinin teşhir edileceği yeni bir salonun inşası için de 20 milyon USD bağışlamışlardı. Bu salon, tamamlandığında Levy ve White'ın özel koleksiyonundan bazı parçaları da teşhir edecek.



Shelby ve Levy (1960)


Shelby ve Levy (2000)


Shelby (2005)

Öte yandan, aynı çift, Harvard Üniversitesi bünyesinde kurdukları Shelby White-Leon Levy Arkeoloji Yayınları Programı çerçevesinde, şimdiye dek 133 araştırmacıya 6 milyon dolardan fazla bağışta bulundular. Bu program çerçevesinde birçok kazı da desteklendi. Bunlar arasında Knossos, Aphrodisias, Kition, Ras Shamra, Sarepta, Mt. Gerizim, Ekron, Lachish, Megiddo, Jerusalem, Pella ve Jerash gibi önemli kazılar da bulunmakta.

Bugüne dek çiftin yaptıkları bağışlar genel olarak çok olumlu tepkiler almış olsa da, New York Üniversitesi'ne Levy'nin dul eşi Shelby White'ın yaptığı olağanüstü büyük bağış bir anda ABD akademik çevrelerinde çok büyük bir tartışma başlattı. Tartışmaların odağını ise bu çiftin antika koleksiyonculuğu ve bu koleksiyonun birçok parçasının menşeinin belirsizliği oluşturmakta. Geçtiğimiz yıl, İtalyan polisi Levy-White koleksiyonunda bulunan 9 eserin İtalya'dan çalıntı eserler alıp sattığı belirlenen bir tüccar tarafından bu koleksiyona satıldığından şüphelendiklerini ve bu konuda kapsamlı bir araştırma sürdürdüklerini bildirmişlerdi. Aynı şekilde, çiftin koleksiyonundan birçok parçayı ödünç alarak bünyesinde bulunduran Metropolitan Müzesi ve bazı üniversite müzeleri de, bu eserlerin bazılarının menşei belirsiz veya çalıntı olma ihtimali yüksek olması ithamı ile karşı karşıya bulunmakta.

Levy-White çifti 20 yıl önce 6000 yıllık bir tanrıça heykeline tam 1.32 milyon USD ödeyerek dünyada bir eski esere ödenen en büyük meblağ rekoruna da sahip olmuşlardı.



Prof. Randall White

Bu bağışa en büyük tepki ise New York Üniversitesi profesörlerinden Randall White'dan geldi. Shelby White ile herhangi bir akrabalığı olmayan ve Paleolitik sanat konusunda dünya çapında tanınan Prof. Randall White, “Bu bağış ile hiçbir şekilde ilişkilendirilmemek istediğini” söyleyerek kürsüsünden istifa etti. Yurdumuzda, Üçağızlı Mağara kazısında da görev alan Prof. White, bu bağış ile ilgili olarak:

“Antik ve kültürel eserler en iyi ait oldukları çevre ve ortam içinde anlaşılabilirler. Onları bu yapıdan koparmak, dünyanın tarih kitabından bir yaprağı yırtmak gibidir. Shelby White ise, eski eser koleksiyonculuğu destekleyen bir düşünce yapısına sahip ve New York Üniversitesi'nde kurulacak bu yeni enstitünün de, onun bu vizyonunu tatmin etmek için imkan tanıyacak olması çok rahatsız edici. 200 milyon USD'nin, arkeoloji ve antik çalışmalar gibi ufak bir havuza atılması durumunda neler olacağını tahmin etmek zor değil. Sadece buluntu ve koleksiyon zihniyeti ile desteklenen bu 200 milyon USD tüm sahneyi ve arkeolojiye gönül veren bizim gibi insanların hayatını dramatik bir şekilde değiştirecektir” dedi.

Öte yandan, New York Üniversitesi rektörü John Sexton ise, The New York Times gazetesine verdiği demeçte “Shelby White ve rahmetli eşi Leon Levy arkeolojinin gelişmesi ve eski eserlere yönelik sevginin yaygınlaşması için, uzun bir süreçte olağanüstü bir çaba göstermişlerdir” tezini savunmaktaydı.



Shelby Levy koleksiyonundan
bir anfora, MÖ 540.


Metropolitan Müzesi'nde Shelby ve Levy
adına inşa edilecek yeni birimin restitüsyonu

200 milyon dolarlık bağış üzerinde birdenbire alevlenen bu tartışma çok kısa bir sürede tüm ABD akademik çevresine yayıldı. Harvard Üniversitesi arkeologlarından ve Levy - White sponsorluğunda yürütülen bir yayın grubunda yer alan Lawrence A. Stager, New York Times gazetesine verdiği demeçte koleksiyonculuğa karşı olan tüm arkeologları “Cihatçılar” olarak nitelendirdi ve bunları, menşei belli olmayan buluntuları gerekirse yayınlatmamaya kadar gidebilecek fanatikler olarak suçladı. Stager'a göre, bu tarz düşünen arkeologlara kalsa Ölü Deniz Yazmaları'nın da yayınlanmaması gerekiyordu.

Öte yandan, konu hakkında daha ağırbaşlı açıklamalarda bulunan Virginia Üniversitesi profesörlerinden Malcolm Bell, özel koleksiyonların kaçak kazılara destek olduğunu ve antik eserler için kanun dışı bir piyasa yarattığını vurguladı. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü'nün (Archaeological Institute of America) Profesyonel Sorumluluklardan Sorumlu Başkan Yardımcısı, yani bir anlamda “Baş Etikçisi” olan Prof. Bell “Arkeolojiyi destekleyen büyük miktarda bir bağış her zaman iyi birşeydir. Öte yandan bu tür bağışların belirli bir takım şart ve kuralları olması da zaruridir. Eğer bu bağış, enstitüye beraberinde Shelby White'ın antikalar ile ilgili perspektiflerini veya eski eser merakını da taşıyacaksa, bu gerçekten büyük bir şanssızlık olacaktır” dedi.

Birçok enstitü ve Cincinnati ve Pennsylvania gibi birçok üniversite bu tartışmalar üzerine White-Levy projelerinden yardım almayı durdurdular. 1997'den beri Levy-White çiftinden herhangi bir yardım almayı reddeden Bryn Mawr Koleji'nin Klasik ve Yakın Doğu Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Miken arkeolojisinde dünyanın önde gelen uzmanlarından Prof. James Wright “Leon Levy ve Shelby White'ın menşei belli olmayan eski eser koleksiyonculuğunun uzun geçmişi, onların bağışlarını kabul etmemizi imkansız kılıyor” dedi.



Shelby Levy koleksiyonundan bir vazo detayı, yaklaşık MÖ 480.


Herakles Heykeli,
Shelby Levy koleksiyonundaki üst kısmı (Bu heykelin alt kısmı Antalya Müzesi'ndedir).


Metropolitan Müzesi'nden bir Halaf heykelciği, MÖ 6. veya 7. yüzyıl Mezopotamya veya Suriye, Shelby Levy Armağanı

Yıllar önce, Başkan Clinton'ın, Shelby White'ı, antik eserlerin kanundışı yollardan satışını engellemeyi amaçlayan Kültürel Eserler Danışma Kurulu'na seçmesi üzerine dönemin Amerikan Arkeoloji Enstitüsü başkanı Nancy Wilkie'nin The New York Times'a verdiği demeç hala hatırlanmakta: “Bu, tavuk kümesine bir tilkiyi gözcü dikmeye benziyor” demişti. Bu sözlerinde çok da haksız değildi, çünkü Shelby White, uzun yıllar boyu senatör Daniel Patrick Moynihan'ı ve onun, eski eser satışının tamamen serbest bırakılmasına yönelik siyasi kampanyalarına destek vermekte idi. Clinton'ın bu kararının arkasında da Senatör Moynihan'ın olduğu zaten bilinmekte idi. Öte yandan, başkanın eşi Hillary Clinton, bu olaydan birkaç yıl sonra Türkiye'ye yaptığı bir ziyaret sırasında, her ülkenin kendi eski eserlerine sahip olması ve ülkelerden çalınan antik eserlerin geri verilmesi gerektiğini vurgulayarak eşini, Senatör Moynihan'ı ve Shelby White'ı oldukça şaşırtmış olmalı. Bu konuşmanın Türkiye'de yapılmasının da ayrı bir önemi var, çünkü Demokrat Parti'nin önemli destekçilerinden biri olan bu çiftin koleksiyonundaki parçalardan birisi de, alt yarısı Antalya Müzesi'nde bulunan bir Herakles heykelinin üst kısmı! Perge ören yerinden kaçak kazılar sonucu çıkarılıp kaçırıldığı anlaşılan bu parçanın geri alınması için 1990 yılında karşılıklı görüşmeler başladı, hala da sürmekte. Öte yandan, Levy ve White çiftinin koleksiyonunda Boubon menşeli olduğu tahmin edilen bronz bir heykel de mevcut.

Peki ya Türkiye'deki Levy ve White'lar? Onlara da çok yakında geleceğiz... Bizden ayrılmayın!..


TAYHaber - Ali Yamaç


Meraklısına ayrıntılar:

insidehighered.com

villagevoice.com

nyu.edu

metamedia.stanford.edu

bloomberg.com

M. Aykut Gözet; Yitik Miras'ın Dönüş Öyküsü, İstanbul, 2002, 58-61.
BAŞBAKAN'IN ÇEŞMESİ MEĞER 'KURTARILMIŞ!'

İstanbul'un 2010 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçildiğinin açıklanmasının ardından, 2010 İstanbul Girişim Grubu önceki gün bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya katılan Başbakan Erdoğan, "Perşembe Pazarı'ndaki Sokullu Camii'nin arkasında tarihi bir çeşme var ve harap halde. O çeşmeyi kurtarmamız lazım" dedi. Başbakan'ın sözünü ettiği çeşme, Karaköy'den Şişhane'ye giderken sol tarafta bulunan Sokollu Mehmet Paşa Camii'nin hemen arkasındaki "Saliha Sultan Çeşmesi"ydi. Ancak çeşme, zaten iki ay önce kurtarılmış ama kimse Başbakan'a haber vermemişti! Sultan I. Mahmud döneminde, 1732'de yaptırılan Saliha Sultan Çeşmesi restore edilmişti.
Eylül 2005'te başlayan restorasyon uygulamalarını Baran İnşaat 235 bin YTL'ye yaptı, 10 Şubat'ta da kullanıma açıldı.
Vatan Gazetesi, 14.04.2006
KARACASU'DA ÜÇ ASIRLIK TÜRBE TADİLATA ALINDI

Aydın, Karacasu'da bulunan Süleyman Rüşdi Efendi'ye ait türbe tadilata alındı. Belediye Başkanı Emin Mete, ilçe merkezinde bulunan tüm tarihi eserleri restore ederek turizmi geliştireceklerini söyledi. Karacasu'da onlarca türbe ve yüzlerce tarihi bina bulunduğunu belirten Belediye Başkanı Emin Mete, Anıtlar Kurulu'nun izniyle bazı türbelerin aslına uygun olarak restore edilmeye başlandığını söyledi. İlçe Merkezi'nde bulunan ve her gün yerli ve yabancı turistlerin yanısıra inanç turizmi bakımından da çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Süleyman Rüşdi Türbesi'nin tadilatına başlandı.

Başkan Mete, yaklaşık 272 yıllık türbenin bugüne kadar hiç bakımdan geçmediğini, bu nedenle dış cephe sıvalarının döküldüğünü söyledi. Türbe içinde hat süslemelerine dokunulmadan yeni bir düzenleme yapılacağını kaydeden Mete, yaklaşık 3 bin yıllık tarihe sahip Karacasu için Süleyman Rüşdi Efendi'nin ayrı bir öneme sahip olduğunu söyledi. Eğitimini tamamladıktan sonra 1806 yıllarında türbesinin bulunduğu bu alana tekkesini açan Süleyman Rüşdi Efendi, fakirlik, susuzluk, salgın hastalık tehlikesi içinde olan Karacasu halkının kanalizasyon, su, hamam sorunları ile uğraşıp vatandaşların sağlıklı yaşamasını sağlamıştır. Servetini su ve temizlik uğruna harcamıştır. Allah'a aşk ile ulaşılabileceğini savunmuş, Padişah 2. Mahmut'un yenilik hareketlerine destek vermiştir. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılışında şikayet edilerek Kayseri'ye sürülen Süleyman Rüşdi, 1834 yılında Karacasu'da hayatını kaybetmiş ve tekkesi türbesi olmuştur.
Aydın Denge Gazetesi, 14.04.2006
ÇANKIRI TUZ MAĞARASI TURİZME AÇILIYOR

Türkiye'nin en büyük, dünyanın sayılı kaya tuzu rezervlerine sahip Çankırı'da tuz mağarası turizme açılıyor. İçerisinde tırların dolaşabildiği toplam 8 kilometre uzunluğunda galerilere sahip Çankırı Tuz Mağarası olağanüstü güzelliği ile ziyaretçilerini büyülüyor. Çankırı Valisi Ali Haydar Öner, yaklaşık 5 bin yıldır tuz üretiminin yapıldığı Çankırı Tuz Mağarasında heykeltraşların çeşitli dönemlere ait heykeller yapmak üzere çalışmalara başlayacağını belirterek “Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi Heykel bölümü ile ve dünyaca ünlü heykeltıraş Sait Rüstem'le çalışıyoruz. Burası yakın bir gelecekte dünyanın en önemli mağaralarından biri haline gelecek” diye konuştu. Tuz mağarası ayrıca astım hastalığının tedavisi içinde kullanılabilecek. Daha önce Tekel tarafından işletilen yaklaşık 2 yıldır özel sektör tarafından çalıştırılan tuz mağarasında firma yetkilileri tuz üretimini başka bir alana kaydırmak için çalışmalarını sürdürüyor. Firma yetkilileri mağarayı turizme açmayı hedeflediklerini bu konuda Valiliğin ciddi çabaları bulunduğunu belirterek, kendilerinin de mağaranın içindeki tuz kayaları temizleme çalışmalarına başladıklarını söylediler. Bu arada yaklaşık 300 yıl önce mağaraya tuz taşımak üzere getirildiği tahmin edilen ve tuzlu suya düşmesi sonucu o günden bugüne bozulmadan kalan merkep mağarayı ziyarete gelenlerin ilgi odağı oluyor.
www.cankirininsesi.com, 14.04.2006
ISRARLIYIZ, GALATAPORT KESİNLİKLE YAPILACAK

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da Perşembe Pazarı'nın çevresindeki tarihi zenginliklerin bilinmemesini eleştirerek, "Israrla üzerinde duruyorum Galataport'u kesinlikle bitirip hazırlamamız gerekiyor. Bütün tarihi eserlerin ortaya çıkabilmesi için" dedi. Erdoğan, İstanbul'u çirkinleştiren, tarihi değerlerini ve kültür varlıklarını yok eden unsurların bulunduğunu belirterek, bunların ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Bu konuda medyanın desteğine ihtiyaçları olduğunu dile getiren Erdoğan, "Eğer bunları acınaklı hale, korunaklı hale getirirsek bizim bu tür çalışmayı yapmamız zorlaşır" diye konuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da bulunan Perşembe Pazarı'nın konumuna değinerek, buradan geçerken orada ne tür zenginliklerin olduğunu kimsenin bilmediğini, burada hem deniz kıyısında hem de yolun sol tarafında ciddi zenginliklerin varolduğunu kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu: "Orada bir Arap Camii'nin olduğunu kimse bilmez. Arap Camii'nin Endülüs mimarisini taşıyan bir yapısı var. Ama onun önünde beton yapılar onu yok etmiş, izole etmiştir. Deniz tarafında çarşılar vardır. Tarihi hanlar yapılmıştır. Bunlar tarihi eserleri ortadan kaldırmıştır. Onların yıkım kararı var mı var. Ama bu hep engellenmektedir. Bu konuda yargının da desteğini istiyoruz. Bunlar açığa çıktığı zaman Perşembe Pazarı çok daha farklı yapıya ve zenginliğe kavuşacaktır. Israrla üzerinde duruyorum. Galataport'u kesinlikle bitirip hazırlamamız gerekiyor. Bütün tarihi eserlerin ortaya çıkabilmesi için." Erdoğan, hükümet olarak kültürler arası diyalogdan turizme, sanatsal etkinliklerden kentsel dönüşümlere kadar bir çok faydayı beraberinde getirecek olan 2010 kültür şehri projesini ellerindeki tüm olanaklarla destekleyeceklerini bildirdi.

Özelleştirme İdaresi Başakanı Metin Kilci, Galataport projesinin yeniden ihalesi ile ilgili daha önce yaptığı açıklamada, şunları söylemişti: "Öncelikle imar planını yeniden yapacağız. Projenin yenilenmesi gerekirse, yeni bir proje hazırlayacağız. Burası her şeyden önce sadece bir liman projesi değil. Burası bir şehircilik projesi. Orada zaten çok fazla bir liman faaliyeti de yok. Bu bir sosyal proje, kültürel proje, tarih projesi."
Hürriyet, 13.04.2006
YEŞİL TÜRBE'NİN ONARIMI BÜROKRASİYE TAKILDI

Bursa'nın sembollerinden Yeşil Türbe'nin restorasyonu için, 10 ay önce Kültür Bakanı Atilla Koç ile parayı verecek olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu arasında protokol imzalanmasına rağmen, yazışmalar bir türlü bitmediği için proje ihale edilemiyor.

20 yıllık süreçte restorasyon projeleri hazırlanarak, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu ile Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden gerekli izinlerin alınmasına rağmen 10 aydır yazışmalar bitmediği için bir türlü restorasyon ihalesi yapılamıyor.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu üyesi Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı İlhan Parseker, ihalenin yapılması için Vali Nihat Canpolat başkanlığında Kültür İl Müdürlüğü ve TOBB'u temsilen BTSO'dan bir kişinin katılacağı özel bir ihale komisyonu kurulduğunu ancak Kültür Bakanlığı içerisindeki yazışmalardan dolayı ihalenin yapılamadığını söyledi. Son olarak işleri hızlandırmak adına, protokolden sonra Kayseri'den Bursa'ya gelen Vali Nihat Canpolat'ın TOBB'dan ihale yetkisi almasıyla komisyon kuruldu. Ancak bütün bu olumlu gelişmelere rağmen Kültür Bakanlığı'nın kurumlar arasındaki yazışmaları maalesef 10 ayda bir türlü bitirilemedi. 2 Temmuz 2005 tarihinde Kültür Bakanı Atilla Koç'un göreve geldiği ilk günlerde türbe önünde Rifat Hisarcıklıoğlu ile tamirat için protokol imzalanmıştı.

Yeşil Türbe'nin sekizgen dış cephesinin yedi cephesinde renkleri dahi birbirini tutmayan 30 yıl önce yapıştırılmış banyo fayansları sökülecek. Orjinaline en yakın evsafta çiniler dökülerek hepsi aynı renkte olacak yeni çiniler kaplanacak. Kubbedeki çatlak tamir edilip kurşunlar yenilenecek. İç ve dış mekandaki eksik yazılı çiniler tamamlanacak. Plastik boya kaldırılıp kireçli boya yapılacak.
Bursa Olay Gazetesi, 13.04.2006
AYDIN'DA MÜZE VE ÖRENYERLERİNDE
“HALK GÜNܔ UYGULAMASI BAŞLIYOR

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından alınan karar doğrultusunda Türkiye'deki bütün müze ve ören yerleri ayda 1 gün ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. Uygulama Aydın'da Mayıs ayında başlıyor.
Aydın Denge Gazetesi, 13.04.2006
İZİNSİZ KAZIYA 11 GÖZALTI

Bursa, Keles'in Denizler Köyü'nde define arayan Ş.K, M.D, E.D, M.S, Y.A. ve Z.A. Jandarma tarafından gözaltına alındı. Ekipler, bu kişilere ait olan 18 adet elektrikli fünye, el feneri, dürbün, kazma-kürek ve jenaratöre de el koydu. Nilüfer İlçesi'ne bağlı Fadıllı Köyü'nde de, yine izinsiz define arayan İ.D, R.E, M.K, H.Y. ve M.C. gözaltına alındı. Bu kişilerin define arama malzemelerine de el konuldu.
Bursa Olay Gazetesi, 13.04.2006
KAÇAK DEFİNECİLER YAKALANDI

Tekirdağ'ın Şarköy İlçesi'nde yufkacı dükkanı içinde Rumlar'dan kalma define arayan 3 kişi, araları bozulan arkadaşlarının ihbarı sonucu yakalandı. Yakalananlar "definecilik hobileri" olduğunu ancak, demir parçalarından başka bir şey bulamadıklarını söyledi.

Şarköy'de yaşayan Ferhat Şengül, İstiklâl Mahallesi'ndeki yufkacı dükkanının Rumlar'dan kaldığını ve define olabileceğini belirterek işyeri sahibi Ahmet Birol'a izin alarak kazı yapmalarını önerdi. Ancak, bu teklifi kabul etmeyen 36 yaşındaki Ahmet Birol, 28 yaşındaki Yıldıray Çakay ve 44 yaşındaki Talip Çelik ile anlaşarak geceleri dükkanın içinde kaçak kazı yaparak define aramaya başladı.
Bir süre sonra teklifini yenilemek için yufkacı dükkanına gelen Ferhat Şengül yerdeki mermerlerde farklılık olduğunu savunarak "24 saat içinde hakkımı vermezsen seni şikayet ederim" dedi. Kaçak definecilerin kazı yapmadıklarını söylemelerine rağmen Ferhat Şengül ilçe jandarma komutanlığına şikayet etti. Şikayet üzerine yakalan defineciler hobi olarak bu işi yaptıklarını, fakat bu güne kadar demir parçalarından başka bir şey bulamadıklarını söyledi. Defineciler, sevk edildikleri mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Vatan Gazetesi, 13.04.2006
KATKI



MÜZELER, HÜKÜMETLERE GELİR SAĞLAYAN TİCARETHANELER DEĞİLDİR!...

İstanbul'da yaşıyor olmak, biz sanat tarihçileri için olduğu kadar, üniversitelerimizin sanat tarihi, arkeoloji, mimarlık ve güzel sanatlar gibi bölümlerinde eğitim gören öğrencileri için de bulunmaz bir şans. Bu kent, bizlere eğitim sürecinde kullanabileceğimiz mükemmel bir laboratuvar sunmaktadır. Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının başkentindeyiz, ve bu uygarlıkların en muhteşem sanat eserleri bu kentte; her an karşımıza çıkıyorlar, her gün defalarca önlerinden geçiyoruz, içlerine giriyoruz. Kentin bize sunduğu bu olanaktan öğrencilerimizin eğitiminde en üst düzeyde yararlanmak amacıyla, İstanbul Üniversitesi'nde verdiğim ve kentteki Bizans dönemi yapılarını konu alan bir dersimi, doğrudan bu yapılarda öğrenci seminerleri biçiminde yapıyorum. Dersliğimiz, 1500 yıllık Ayasofya, 900 yıllık Pantokrator manastırı (bugünkü Zeyrek Camisi), eşsiz duvar resimleriyle Kariye Müzesi, ya da Bizans İmparatorlarının yaşadığı saraylar (Mozaik Müzesi ve Tekfur Sarayı) olmaktadır. Bizans mimarlığı, gerçek Bizans mekanlarında öğreniliyor. Yabancı meslektaşlarım bunu “Ne büyük bir olanak, ne kadar şanslısınız” diye hep kıskanmışlardır. Düşünsenize ABD'de bir üniversitede Bizans sanatı, Osmanlı sanatı, ya da mimarlık tarihi okuyan bir öğrencinin, resimlerden öğrendiği Ayasofya'yı, Topkapı Sarayı'nı, Süleymaniye camisini görebilmek için büyük paralar harcayıp uzun mesafeler aşması gerekiyor. Oysa bizim öğrencilerimiz, ne zaman bu yapılarla ilgili bir şeyi merak etseler, isterlerse yürüyerek bile bu yapıya gidebilir, içine girer, duvarlarına dokunup atmosferini soluyabilirler. Batılı arkadaşlarına kıyasla çok büyük bir avantaja sahip oldukları ender durumlardan biridir bu. Ama ne yazık ki bu avantajın önemli bir kısmı öğrencilerimizin elinden alınmıştır.

Bugün Bizans dönemi yapılarının bir kısmı müze, bir kısmı cami olarak kullanılıyor. Cami olarak kullanılan yapılarda ders yapmak için, namaz saatinin dışında gitmek ve imamın olurunu almak yetiyor. İmamların bu kadar inisiyatifleri var, ve çoğunlukla eğitim konusunda duyarlılar. Ders için deyince, bize zorluk çıkartmıyorlar. Hatta bazı imamlar, örneğin Laleli'deki Bodrum Camisi (Bizans döneminde Myrelaion manastırı kilisesi) imamı, yapı ile ilgili doküman toplamış, bunları öğrencilerimizle paylaşıyor. Onların gözünde eğitim kutsal bir şey. Müze olan yapılarda ise, yap-boz tahtasına dönen müzelere giriş kuralları nedeniyle, ne yazık ki çoğu kez zorluklarla karşılaşıyoruz. Birkaç yıl önce, bütün öğrenciler Kültür Bakanlığı'na bağlı müzelere öğrenci kimliğini göstererek girebiliyorlardı. Sonra bu, arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, güzel sanatlar öğrencileri için geçerli oldu. Bir ara tek başlarına gelen öğrenciler ücret ödüyor, ama hocalarıyla ders amacıyla gelen öğrenci grupları ücretsiz girebiliyordu. Sonra bu bir hak olarak kaldırıldı, ücret konusuna müze müdürleri karar verir oldu. Kısa bir süre için, yine ilgili dallardaki üniversite öğrencileri tek başlarına da gelse girişleri ücretsiz oldu. Geçen yıl tek gelen öğrenci indirimli ücret öderken, ders için başlarında eğitmenleriyle gelen öğrenci grupları ücretsiz girebiliyordu. Bu yıl ise öğrenci indirimi kaldırıldı, ders için grup halinde olsa bile üniversite öğrencileri ücrete tabi oldu. Ya da her ders için Ankara'dan izin alınması gerekiyordu. Bu baş döndürücü değişiklik trafiğine bakan sanır ki, öğrencilerin müzelere ücretsiz girmeleri devleti büyük gelir kaynaklarından yoksun bırakacak. Acaba Kültür Bakanlığı müzelere giren insanların ne kadarının öğrenci olduğu konusunda bir istatistiğe sahip mi? Bu öğrenciler müzelere ücretsiz girebilseler ne kadar gelirden mahrum kalacağını hesapladı mı? Bunun çok küçük bir miktar olacağını düşünüyorum, çünkü öğrenciler için müzelere ücretsiz girememenin alternatifi hiç girmemek! Kaldı ki, bu büyük bir tutar da olsa, gençlerin eğitimi, iyi yetiştirilebilmesi, bilgi ve kültürlerinin arttırılması devletin asli görevi değil mi?

İdeal olanı elbette ki bütün halkın -öz malları olan- müzelere ücretsiz girebilmeleridir. Halkın kültürsüzleştirilmesi bilinçli bir politika değilse, bu böyle olmalıdır. Ayasofya'ya, Arkeoloji Müzesi'ne, Topkapı Sarayı Müzesi'ne, Kariye Müzesi'ne bir gidip bakın; o muhteşem kalabalığın içinde kaç tane Türk vatandaşı görebileceksiniz? Başka bir ilden gezmek için İstanbul'a gelen üç çocuklu bir aileyi düşünün: İstanbul'da nereleri görecekler? Önce Ayasofya, Topkapı Sarayı; merakları varsa Arkeoloji Müzesi, Mozaik Müzesi, Kariye, Dolmabahçe Sarayı. Bu aile sadece Ayasofya'ya girmek için 50 YTL verecekse, İstanbul müzelerini nasıl gezsin? Böyle bir olaya Ayasofya Müzesi'nin girişinde tanık oldum: Yedi kişilik bir aile Müzeye geldi. Öğrendiğim kadarıyla Kastamonu'dan gelmişler İstanbul'u gezmeye. Gişenin başında 70 YTL ödemesi gerektiğini öğrenen yaşlı adam, çaresizce bakınıp şöyle demişti: “Yahu, bu yapıyı Fatih bizim için aldı, Atatürk bizim için müze yaptı, şimdi siz bize göstermiyorsunuz.” Ve aile müzeye giremeden döndü.

Her ayın bir gününün ücretsiz halk günü olması, halkın müzelere girememesi sorununa bir derecede çözüm getiriyorsa da, üniversiteler ders programlarını halk günlerine göre ayarlayamayacaklarından, bu yeni düzenlemelerin esas vehameti eğitim konusunda ortaya çıkıyor. Özellikle arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, mimarlık tarihi, güzel sanatlar, tarih gibi alanlarda eğitim gören öğrenciler için müzeler bir bakıma 'derslik'tir. Bu öğrenciler 'akıllarına her estiğinde', en ufak bir ayrıntıyı merak ettiklerinde, hatta sadece zaman geçirmek için bile olsa müzelere girebilmelidirler. Bir sanat tarihi öğrencisinin bir yıl içersinde sadece İstanbul'un 6-7 önemli müzesine belki beşer, onar kere girmesi gerekir. Bizim de eğitimciler olarak bunu teşvik edip takip etmemiz, onlara müzelerde yapacakları ödevler vermemiz gerekir. Ama her müzeye girişleri için 10 YTL öderlerse bu bir 'servet' tutar ve öğrencilerimizin büyük kısmı bunu ödeyemez. Böyle olunca da, hayatında birkaç kere müzeye giderek üniversitelerin sanat tarihi bölümünden mezun olan 'sanat tarihçileri' çıkar. Mesleki rekabetin artık küresel ölçekte olduğu günümüz dünyasında biz, bu mesleklerde eğitim gören öğrencilerimizin elinden en önemli 'göreceli avantaj'larını almış oluyoruz. İstanbul'daki bir sanat tarihi öğrencisi Ayasofya'yı anfide gösterilen dialarla mı öğrenecek? Bir heykel ya da resim bölümü öğrencisi Arkeoloji Müzesi'ne girip antik heykellerin karşısında günlerce süren desen çalışmaları yapamayacak mı? Ücretli yaptınız da, Arkeoloji Müzesi gelerilerinde bir tane güzel sanatlar öğrencisini çizim yaparken görebiliyor musunuz? Ücretsiz girişi bırakın, öğrenci indirimi bile kaldırıldı. Bu akıl almaz bir şey.

Ama daha da kötüsü, artık ders yapmak üzere, eğitimcileriyle birlikte müzeye gittiklerinde bile 'tam bilet' almak zorundalar. Ders yapmak amacıyla müzeye ücretsiz giriş iznini ise, ancak Bakanlık verebiliyor. Ders izni alabilmek için Ankara'ya gönderilen yazıma -Ayasofya Müzesi yöneticilerinin bütün çabalarına rağmen- üç haftadır yanıt gelmeyince, üniversitemizin ders programına göre Kariye müzesindeki dersimizi yapamadık. Kariye Müzesinin kapısının önünde son dakikaya kadar benden haber bekleyen öğrenciler, içeri giremeden döndüler. Aklıma Ayasofya Müzesi gişelerinin önünde, ailesini Ayasofya'ya sokamayan adamın çaresizliği geldi. Atatürk'ün müze yaptığı bir yapıya, Cumhuriyet'in üniversitelerinde okuyan Atatürk'ün gençliğini nasıl sokmazsınız?

Konu ile ilgili bir başka garabete daha burada değinmeden geçemeyeceğim: Müzede ücret ödemeden ders yapabilmek için izin Ankara'dan, Bakanlıktan alınıyor! Ayasofya, İstanbul Arkeoloji, Topkapı Sarayı gibi müzelerin müdürlerinin, müzelerinde yapılacak ders için müzeye ücretsiz girilmesine izin verme yetkisi yok. Ankara'ya yazılacak: “İÜ Sanat Tarihi Bölümü öğrencilerinden ….., dönem ödevini hazırlayabilmek için şu tarihler arasında Kariye Müzesi'ne girmek istemektedir. Gereği için saygılarımla arz ederim.” Türkiye'nin en önemli müzelerinin müdürlerinin, müzede bir heykelin karşısına oturup birkaç gün desen çizmek isteyen bir üniversite öğrencisine bu izni verme yetkileri yok! Ayasofya, İstanbul Arkeoloji, Topkapı Sarayı müzeleri birer Louvre'dur, Metropolitan'dır. Hiç bu müzelerin müdürlerinin yetkilerini incelediniz mi? Bizim müze müdürlerinin yetkileriyle karşılaştırdınız mı? New York Metropolitan Müzesi'nin müdürü, müzesinde birkaç gün desen çizecek bir güzel sanatlar öğrencisine izin verebilmek için Washington'a mı soruyor? Neden bütün uygar toplumlarda yetki olabildiğince dağıtılmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılırken, bizde en basit bir yetki bile 'merkez'de toplanmaya çalışılıyor? Sizce İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bir antik heykelin karşısına geçip birkaç gün desen çizmek isteyen bir güzel sanatlar öğrencisinin bu talebine 'Bakanlık' mı bakmalı?

Turizm ve Kültür Bakanlığı'na bağlı bütün müze ve ören yerleri, önceden izin almayı gerektirmeksizin, gün kısıtlaması olmaksızın, bütün üniversite öğrencilerine, ama mutlaka ve mutlaka arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, mimarlık tarihi, güzel sanatlar, tarih gibi alanlarda okuyan öğrencilere ve bu alanlarda çalışan bilim insanlarına ücretsiz olmalıdır. Bu, sadece dünyanın her yerinde böyle olduğu için değil; ama öğrencilerimiz daha iyi yetişsin diye, bu alanda çalışan bilim insanlarımız daha rahat bilim üretebilsinler diye gereklidir. Müzeler eski eserlerin toplandığı depolar değillerdir. Müzeler hükümetlere gelir sağlayan ticarethaneler de değillerdir. Müzeler, kuruluş felsefesinde 'kültür' olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, tıpkı okulları gibi, ulusal eğitimin, aydınlanmanın ve bilimin önemli birer kurumudurlar. Böyle görülmeli, bu amaca hizmet edecek biçimde örgütlenmeli ve yönetilmelidirler.

Doç.Dr. Engin Akyürek
İÜ Edebiyat Fakültesi, Sanat tarihi Bölümü, Bizans Sanatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
İSTANBUL 2010'DA AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ

Avrupa Kültür Başkenti Seçici Kurulu, İstanbul'un 2010'da 'Avrupa Kültür Başkenti' olması yönünde tavsiyede bulundu. Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu ve AB Konseyi'nin ikişer, Avrupa Bölgeler Komitesi'nin bir temsilcisinden oluşan yedi kişilik seçici kurul, başvuran kentlerin dosyalarını inceleyerek ve sözlü savunmalarını dikkate alarak seçimini kamuoyuna duyurdu. Seçimde en büyük etken halkın katılımı oldu. Komitenin kararı sembolik olarak AB Komisyonu'na iletilecek ve komisyon kararından sonra 2010'a ilişkin karar 2006'da alınmış olacak. Bugüne kadar, seçici jürinin aldığı kararın değiştirildiği görülmedi.

Brüksel'deki toplantıda yapılan sunumun en etkili sloganı 'Güneşin Avrupa ve Asya'ya aynı anda doğduğu tek dünya şehri' sözü oldu. AB dışındaki şehirler sınıfında Ukrayna'nın başkenti Kiev'le yarışan İstanbul, oybirliği ile bu ünvanın sahibi oldu. İstanbul, 2010 yılında AB üyesi kategorisinde Macaristan'ın Pecs ve Almanya'nın Essen ve Görltz şehirleri ile birlikte kültür başkenti olacak.

Avrupa Kültür Başkenti fikri ilk kez 1985'de dönemin Yunanistan Kültür Bakanı Melina Merkuri tarafından ortaya atıldı. Aynı yıl AB Konseyi projenin kapsamını belirledi ve uygulamaya koydu. 1985'den 2000 yılına kadar AB'ye üye olan ülkelerin kentlerinden biri Avrupa Kültür Başkenti seçildi. 2000 yılından itibaren de yeni binyıl nedeniyle Avrupa Kültür Başkenti ünvanı hem birden fazla kente, hem de AB adayı olan ülkelerin kentlerine de verildi.

İstanbul'un 2010'da Avrupa Kültür Başkentliğini alması için ilk girişim ve mutabakat metni, 7 Temmuz 2000'de yapılmıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik ve Büyükşehir Belediyesi'nin resmi başvurularının yanısıra, başkanlığını Nuri Çolakoğlu'nun yaptığı ve 13 Sivil Toplum Örgütü'nden oluşan Avrupa Kültür Başkenti Girişim Grubu (AKB) da çalışmalarda bulundu. Diğer şehirler için hükümetlerin ve yerel yönetimlerin inisiyatif üstlenmesine karşın, İstanbul projesinin sivil toplum tarafından yürütülmesi, jüriyi en çok etkileyen unsurların başında geldi.

İstanbul Projesi, Aristo'nun 'evrenin dört temel unsuru olarak gösterdiği toprak, su, hava ve ateş' üzerine oturtuldu. Toprağı İstanbul'un tarihi eserleri, havayı minareleriyle ve çan kuleleriyle dini zenginlik ve hoşgörü ortamı, suyu İstanbul Boğazı ve Haliç, ateşi de modern sanatlar, gençlik ve teknoloji temsil etti.

'2010 Avrupa Kültür Başkenti' ünvanının İstanbul'un 'Avrupalı' kimliğine önemli bir katkı sağlaması bekleniyor. Avrupa Kültür Başkenti seçilen şehirler genelde tanıtım ve turizm alanında belirgin ilerleme kaydediyor. İstanbul içinse konunun siyasi boyutu da olacak. Avrupalılığı ve Avrupa kültürüne ait olup olmadığı bazı kesimlerce sürekli tartışılan İstanbul'un bu etikete sahip olması olumlu bir etki yapacak. İstanbul, proje kapsamında 2010'a kadar 31 milyon euro, 2010'da da 65 milyon euro harcayacak.

Ayrıca;
- İstanbul'un adı, 2006 yılından itibaren tüm dünyada kültür ve sanatla anılacak.
- Avrupa Birliği'ne adaylık sürecinde Türkiye'nin sembolü İstanbul'un aslında Avrupa kültürüyle yüzyıllardır karşılıklı etkileşim halinde olduğu projelerle ortaya konacak.
- Kültürel miras sürdürülebilir bir biçimde yönetilecek, kenti daha da bir çekim noktası haline getirecek.
- İstanbul; kentsel dönüşüm, şehircilik, çevresel ve sosyal anlamda kalıcı kazanımlara kavuşacak.
- Kültür varlıklarımızın korunacağı ve sergileneceği yeni müzeler kurulacak, tarihi binalar yenilenecek ve yeni işlev kazandırılarak halka açılacak.
- İstanbullular farklı sanat disiplinleriyle kucaklaşacak. Genç ve yetenekli insanlar sanatsal yaratıcılıkla daha yakın bir ilişki kurma olanağına kavuşacak. İletişimden organizasyona, eğitimden tasarıma, yönetimden yaratıcılığa pek çok kişi için istihdam yaratılacak.
- Kültür ve sanat projelerini izlemek için gelenler İstanbul'un kültürel zenginliğini, camilerini, kiliselerini, saraylarını, müzelerini de gezecek.
- Kültür turizmi hareketlenecek, gelişecek. [Eğitimli ve kültürlü turist, normal turistin üç katı harcama yapıyor. Yani İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti unvanıyla büyük bir turizm potansiyeline sahip olacak.]
- Avrupa ve dünyanın çeşitli ülkelerinden pek çok kültür sanat insanı, yazılı ve görsel basın mensupları İstanbul'a gelecek.
- Bu çerçevede İstanbul'un tanıtımına ve marka haline gelmesine olumlu katkı sağlanacak.
- Avrupa Kültür Başkenti seçilmek Avrupa ile kültürel ilişkilerin yanı sıra ekonomik ilişkilerin de geliştirilmesine katkıda bulunacak.
- Yeni yapısal çalışmalarla, yöneten ve yönetilenler hep birlikte, elele, bilgi ve deneyimlerini paylaşırken gelecek için kalıcı ve sürdürülebilir bir modelin de oluşmasını sağlayacak.
- İstanbullular kentlerinin güzelliği ve sahip olduğu değerleri keşfederken böyle bir kentte yaşadıkları için gurur duyacaklar.

Aynı günlerde, İstanbul'un "Dünya Kültür Mirası" listesinden çıkarılıp "Tehlikedeki Dünya Kültür Mirası" listesine alınıp alınmayacağına ilişkin raporu hazırlamak üzere İstanbul'da bulunan UNESCO heyeti de incelemelerini tamamladı. Armada Otel'de basın toplantısı düzenleyen heyet üyelerinden ICOMOS Kentsel Planlama Uzmanı ve Berlin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Astrid Debold-Kritter, İstanbul'un çok önemli bir dünya kültür mirasına sahip olduğunu söyledi. Kritter, koruma bilinci ve isteğinin bulunduğunu, sivil toplum örgütlerinde ciddi bir kapasite olduğunu belirterek, "İstanbul'da yapılan işlerden çok etkilendik. Olumlu izlenimlerle ayrılıyoruz" diye konuştu.

İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti seçildiği günlerde Britanya'nın en büyük danışmanlık şirketlerinden Mercer Human Resource Consulting'in hazırladığı yaşam kalitesi endeksinde Zürih birinci, geçtiğimiz sene 107. olan İstanbul ise geçen yılla aynı olan yüzde 77.1 puanıyla 108. sırada yer aldı. 350'den fazla şehrin 39 kriter göz önüne alınarak değerlendirildiği listede üst sıraları Kanada, Batı Avrupa ve Avustralya'dan kentler paylaştı.

Bağdat'ın sonuncu olduğu endekste politik, sosyal, ekonomik ve çevresel faktörler, kişisel güvenlik, sağlık, eğitim, ulaşım gibi unsurlar dikkate alındı. Tabii araştırma daha önceden yapıldığı için, 108. olmamızda aynı günlerde Tuzla'da içinde kanserojen içeren fenol madde olan, toprağa gömülü varillerin bulunmasının etkisi olduğunu sanmıyoruz. Toprağa sızan maddenin yeraltı sularına da karışma tehlikesi, fenolün bir sonraki nesle bile zarar veriyor, hatta özellikle akciğer ve sinir sisteminde tahribata yol açıyor olması, gelecek yıl İstanbul'u bu sınıflamada kaçıncı yapar bilmiyoruz.

Belki artık İstanbul'un 2010'da kültür başkenti olması yaşam kalitesini, insana verilen önemi, yapılması zorunlu denetlemeleri de arttırır. Küratör Beral Madra'nın dediği gibi şayet yaratıcı insanların önümüzdeki dört yıl içinde desteklenerek dünya sanat ve kültür sahnesine çıkarılması hedeflenir ve bu işin sanat yönetmeni olarak mutlaka uluslararası çapta tanınmış ve çevresi olan bir kişi seçilirse herşey gerçekleşebilir. Umut da edebiliz, hatta inanabiliriz bile.
Emeği geçen herkese teşekkürler…

TAY Haber, Hürriyet, Radikal, Milliyet 11-13 Nisan 2006
TARİHÎ KENTLER BİRLİĞİ, KÜLTÜREL MİRASI KORUYACAK PROJELERİ ÖDÜLLENDİRDİ

Tarihî ve kültürel eserlere sahip çıkmak için çalışmalar yapan Tarihî Kentler Birliği (TKB), 2005 yılında yapılan projeleri ödüllendirdi.

200'e yakın üyenin katılımıyla gerçekleşen törende Antakya Belediyesi 'Tarihî Kentler Birliği Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü'nü alırken, Malazgirt, Mustafapaşa, Tarsus ve Ürgüp Belediyeleri 'Başarı Ödülü'ne, Bilecik Kaymaklı, Niksar ve Şişli Belediyeleri 'Özendirme Ödülü'ne layık görüldü. Topkapı Eresin Otel'de gerçekleşen törende projelerin hayata geçirilmesini de önemsediklerini kaydeden TKB Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, bunun için Kültür Bakanlığı'ndan destek istedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, özel mülkiyetlere geçen yıl 3 trilyon 100 milyar lira maddi destek verdiklerini hatırlatarak 246 kişiye proje, 2 kişiye de uygulamada yardımcı olduklarını söyledi. Bu yıl 500 trilyon 300 milyar lira ödenek ayrıldığını ifade eden Düzgün, ödül kazanan belediyelerin çalışmalarını dikkate alacaklarını kaydetti.

Törene ev sahipliği yapan Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Fatih'in 2700 yıllık bir şehir olduğunu ve 3 büyük medeniyete tanıklık ettiğini söyledi. Şehrin sadece taş bina, meydan, kale ve ibadethanelerden oluşmadığını kaydeden Demir, insanın tabiat ve sanatla bir bütün olduğunu belirtti. Bir şehrin, tarihinin ve sosyal kimliğinin, mimari ve estetiğinin göz ardı edilemeyeceğini vurgulayan Demir, modern şehir anlayışının tüm unsurları içinde barındırdığını kaydetti. 1995'te tamamı sit alanı ilan edilen ilçenin plansız ve çarpık yapılaştığına dikkat çeken Demir, tarihî mirası yaşatarak koruyacaklarına işaret etti. TKB'ye Anadolu'daki birçok belediyenin üye olduğunu dile getiren Sözen, projelerin hayata geçirilmesinin önemli olduğunu kaydederek, “Süslü projelere değil uygulamaya geçirilmesine bakıyoruz.” diye konuştu. TKB'yi 50 kişiyle kurduklarını ve şimdi 200'e yaklaştığını ifade eden TKB Başkanı Mehmet Özhaseki, 'tarihî eserleri nasıl koruruz?' ve 'başka ne yapabiliriz?' diye düşünülmesi gerektiğini söyledi. “Dünyada kültürümüz ve medeniyetimizle öne çıkacağız.” diye konuşan Özhaseki, eski ile yeni arasında köprü kurmak istediklerini dile getirdi. Tarihî mirası koruyanların yüreklendirilmesi gerektiğinin altını çizen Özhaseki, AB'den fon alarak bu konuda çalışmalar yapan belediyelerin de sayısının arttığını kaydetti. Tarihî eserleri geleceğe bırakılması gereken bir emanet olarak gören TKB Başkanı, yasal düzenlemelerin kendilerine kolaylık sağladığını ifade etti. TKB, yurtdışındaki sivil mimari örnekleri incelemek için Prag-Budapeşte'ye gezi düzenliyor.
Zaman, 12.04.2006
20 MİLYON DOLARLIK KONAĞA 28 ALICI

Ayasofya'nın karşısında, Yerebatan Sarnıcı'nın yanında 3 bin 254 metrekare arazi üzerine bulunan, 20 milyon dolarlık Abut Efendi konağına, dört saatte 28 alıcı teklif verdi. Beş katlı konakta, 12 oda, beş salon, İstanbul'un ilk kapalı spor salonu, eskiden Alemdar Sineması'nın yer aldığı salon ve 115 araçlık açık otopark bulunuyor.

Türkiye'de yaşayan ABD'lilerin kurduğu Yücel Kültür Vakfı tarafından 1969 yılında Abut Efendi'nin varislerinden satın alınan ve bir dönem dil ve muhasebe kursları verilen 1890 yıllarda inşa edilmiş Abut Efendi Konağı, gazete ilanıyla satışa çıkarıldı. Vakıf Genel Sekreteri Haluk Kula, değerine oranla yeteri kadar verim alamadıkları konağı satarak, elde ettikleri gelirle üniversite kurmak istediklerini söyledi. Konağın İstanbul'da ilklere imza attığını belirten Kula, şunları anlattı: "Vakıf Merkez binası olarak kullanılan konak ve eklentileri için Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün görüşleri doğrultusunda eksprertiz raporu hazırlatıldı. Hürriyet'teki ilan üzerine dört saatte 28 ciddi alıcı teklif verdi. Pazarlık usulüyle 15-20 milyon dolar arasında bir fiyata satmayı düşünüyoruz."
Hürriyet, 12.04.2006
MOZAİK SANATÇISI KÖYLÜLER

İzmir Valiliği Çevre ve Orman İl Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen "Antik- Dekoratif- Mermer Mozaik Yapım Tekniği' Projesi Kemalpaşa İlçesi'nin Yeşilyurt ve Cumalı köylerinde hayata geçti. Köylüler mermer ocaklarından kalan artık mermer parçalarıyla Metropolis Antik Kenti'nden çıkan mozaik eserlerin benzerini büyük bir ustalıkla yaptı.

Çevre ve Orman İl Müdürü Osman Tatar, projenin köylüler arasında büyük sevinç yarattığını vurgulayarak, mozaiklere özellikle turistik otellerden yoğun talep geldiğini söyledi. Tatar, "Köylüler, birer mozaik sanatçısı olmuş. Kullanılan malzemeye para vermiyoruz. Mermer ocaklarından artık mermer parçalarını toplayarak çevre kirliliğini önlüyoruz. Bu proje orman köylüsü için bir kurtuluş. Bu projeyi yerinde görmek için ülkenin dört bir yanındaki il müdürleri buraya geldi. Çalışma yaptığımız köyleri gezdi. Bu projeyi kendi orman köylerinde de uygulayacaklarını söylediler" dedi.
Vatan Gazetesi, 12.04.2006
GEVHER NESİBE TIP TARİHİ MÜZESİ'NE RESTORASYON

Dünyanın ilk tıp fakültesi olarak bilinen ve günümüzde “Tıp Tarihi Müzesi” olarak kullanılan Gevher Nesibe Gıyasiye ve Şifahiye Medresesi'ni aslına uygun olarak restore etmek için çalışma başlatıldı.

Selçuklu sultanlarından Alaaddin Keykubad'ın kızkardeşi Gevher Nesibe Sultan'ın vasiyeti üzerine 1206 yılında inşa edilen, Gıyasiye bölümünde modern anlamda tıp eğitimi, Şifahiye bölümünde tedavi ve ameliyatların yapıldığı, son bölümünde ise, hastaların müzik ve su sesi ile tedavi edildiği akıl hastanesi bulunan tarihi eser, kullanımını elinde bulunduran Erciyes Üniversitesi tarafından onarıma alındı.

Mimar Gonca Büyükmıhçı gözetiminde, yapılan restorasyonda Medrese'nin sonradan yapılan sıvaları sökülerek, taşların arasına derz işlemi uygulanmaya başlandı. Bu arada, Medrese'nin akan çatısı da onarıma alındı. Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Utaş, "Ata yadigarı, tıp dünyası için çok önemli olan ve dünyanın batılı anlamdaki ilk tıp fakültesini orjinal haline getireceğiz. Halen tıp doktorlarının yakasındaki çift başlı yılan ambleminin de taştan işlenmiş halinin de yer aldığı bu mükemmel eseri aslına uygun hale getireceğiz." dedi
Vatan Gazetesi, 12.04.2006
3 BİN YIL SONRA GELEN ÇEKİÇ SESİ

AB destekli "Yesemek Tarihi Açıkhava Atölyesi Tanıtım Projesi" sayesinde dünyanın en eski heykel atölyesi olarak bilinen Yesemek'te, 3 bin yıl sonra çekiç sesi duyulacak.

Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Abdullah Sabri Kocaman, GAP Bölgesinde Kültürel Mirası Geliştirme Programı çerçevesinde bölgenin kültürel mirasının gelişimini konu alan, "Yesemek Tarihi Açıkhava Heykel Atölyesi Tanıtımı Projesi"nin Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti liderliğinde İslahiye Kültür ve Sosyal Dayanışma Derneği ve Gaziantep Kültür ve Eğitim Derneği ortaklığı ile yürütüleceğini söyledi.

Kocaman, 24 ay sürecek proje kapsamında konuyla ilgili olan kurum ve kuruluşlarla uzun vadeli olarak işbirliği oluşturulmasını hedeflediklerini belirterek, "Bu temel amaç doğrultusunda ulaşılmak istenen alt amaçlarsa, bölgenin hem Türkiye'de hem de uluslararası sanat platformlarında gündeme gelmesinin sağlanması, uluslararası sanat çevreleri ile Türkiye ve bölge sanatçılarının biraraya gelip birlikte yeni üretim alanları ve projeler gerçekleştirmesi, yerel halkın bölgesindeki bu kültür mirası ve diğer kültür mirasları konusunda bilinçlendirilmesi, bilgilendirilmesi ve öğretim sürecine katkı sunmasının sağlanmasıdır" dedi.

Projenin faaliyet aşamalarında uluslararası sanat çevrelerini ve yerel halkı buluşturarak bölgenin tanıtımını ve bölge mirasını geliştirmek amacıyla uluslararası heykel bienali, atölye çalışmaları, belgesel film, sergiler ve katalog çalışmalarını kapsadığını ifade eden Kocaman, yapılacak çalışmalarla ilgili şu bilgileri verdi: "Proje süresince 10 uluslararası heykel sanatçısının katılımıyla 1 ay sürecek heykel bienali, atölye çalışmaları ve belgesel film yapılacaktır. Bienal kapsamında Zeugma, Halfeti, Nemrut, Şanlıurfa, Hasankeyf, Mardin, Diyarbakır gibi bölgelere yurt dışından gelen heykel sanatçılarının katılımıyla araştırma ve tanıtım amaçlı geziler düzenlenecektir. Geziler bölgenin tarihsel gelişimi ve bölge coğrafyası hakkında uzman 2 yerel rehber eşliğinde yapılacaktır.
15'er gün süreyle yapılacak olan 2 atölye çalışması da, 5 yerel taş ustası 5 genç heykel sanatçısı toplam 20 kişinin katılımıyla gerçekleştirilecektir. Atölye çalışmalarında yapılacak olan heykel üretimlerinin sergilenmesi ise yerel destek alınarak Gaziantep ve İslahiye'de düzenlenecek olan 4 adet sergi yapılacaktır. Bienal ve atölye çalışmalarından sonra ise 4 adet katalog basılacak ve etkinliklerle ilgili görsel tanıtım gerçekleştirilmiş olacaktır."

Kocaman, "Bir Heykel Atölyesi ve Değişen Bir Yaşam" başlığını taşıyacak 1 saatlik belgesel film de çekileceğini, filmin amacının bölgenin tarihsel mirasını anlatabilmek ve bölgenin sanatsal birikiminin uluslararası düzeyde tanıtımının yapılabilmesi ve bu deneyimin paylaşılabilmesi olduğunu söyledi. 24 ay sürecek olan projenin hedef grubunun, temelde bölgedeki yerel halk olduğunu dile getiren Kocaman, açıklamasının sonunda projenin doğrudan ve dolaylı etkileri göz önünde bulundurulduğunda ve bölgenin nüfusu dikkate alındığında ulaşılacak kişi sayısının 25 bin civarında olduğunu bildirdi.
www.e-adiyaman.com, 12.04.2006
PAFLAGONYA'DA BU BİR İLK

Arkeolog Ergün Laflı, Karadeniz'de bir ilk için Bakanlar Kurulu'ndan izin aldığını açıkladı. Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. Laflı ve ekibi, Karabük Eskipazar'daki Hadrianopolis'i kazacak. Bugüne dek sadece müzeler tarafından kazılan Karadeniz'de, 'ilk kez bilimsel bir antikçağ kazısına izin verildiğini' söyleyen Laflı, "Daha önce tespit ettiğimiz üç kiliseden ikisinde dünyada benzeri az görülür taban mozaikleri belgelendi. Mozaiklerde Dicle, Fırat ve Phison ırmakları ikonografik anlamda tasvir ediliyor" dedi. Eskipazar, antikçağda 'Paflagonya' denilen Karadeniz'de önemli bir üzüm üretim ve satış merkeziydi.
Radikal, 12.09.2006
DEFİNE UĞRUNA 30 BİN YTL

Edirne'de, 'Kazıklı Voyvoda' olarak tanınan Eflak Prensi 4. Vlad'a ait ve 10 ton olduğu sanılan altının bulunması için yapılan kazı çalışmalarına yeniden başlanacağı açıklandı. Kazı için neredeyse bir define sayılabilecek miktarda para 'toprağa gömüldü'. Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, beş ay süren kazı çalışmasında 30 bin YTL harcandığını belirterek, "Benim herhangi bir maddi katkım olmadı. Kazı sonunda, mutlaka bir şey çıkacağına inanılıyor" dedi.

Kazı aralarında Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi'nin oğlu Hakan Sedefçi, Meriç Belediye Başkanı Erol Dübek'in de bulunduğu dört kişinin, geçen yıl haziran ayında aldıkları yasal izinle, belediyenin temizlik işleri müdürlüğü bahçesinde başlamıştı. Hamdi Sedefçi çalışmaları şöyle anlattı: "Hava koşulları elverişli olmadığı ve bölgedeki çalışmada kazdıkça yüzeye çıkan nehir suyu tahliye edilemediğinden, geçen yıl kasım ayından bu yana kazılara ara verildi. Bahar mevsimi ve havaların ısınmasıyla birlikte, önümüzdeki aylarda yeniden çalışmalara başlanacak. Yağışlı iklim koşulları nedeniyle zemin ıslak olduğu için, çalışma yapılmadı. Ayrıca bir diğer önemli konu da kazıda 17 metre derinliğe kadar inilmiş ve o noktada bir yapının varlığı belirlenmiş ve maden olduğuna ilişkin sinyaller alınmıştı. Ancak kazı yapılan bölgede sondaj kuyusu açılması için gerekli ekipmanlar temin edilmemesi ve olumsuz hava koşulları ara verilmesine neden olmuştu."
Kazıda yer alanların yeniden firma arayışına girdiğini bildiren Belediye Başkanı Sedefçi, Türkiye'de kuyuda sondaj yapacak, konusunda uzman, yetişmiş çok sayıda personelin olmadığından yakındı.
Radikal, 12.09.2006
MUĞLA'DA OSMAN HAMDİ BEY'İN EVİ RESTORE EDİLİYOR

Muğla'nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Turgut beldesinde, İl Özel İdaresi mülkiyetindeki MELSA'ya ait olan, ilk Türk müzecisi Osman Hamdi Bey'in antik Lagina şehrinde yaptığı kazılarda kullandığı yaklaşık 150 yıllık ev restore ediliyor.
Muğla Valiliği'nce başlatılan kültür turizmine yönelik çalışmalar kapsamındaki restorasyonun projesi, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu uzmanları ile Selçuk Üniversitesi'nden akademisyen bir ekip tarafından tamamlanmak üzere. Mayıs ayında uygulanmaya başlayacak proje, yaklaşık 40-50 milyon YTL'ye malolacak. Osman Hamdi Bey'in dünya tarafından tanındığına işaret eden Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Erdal Korkmaz, “Koruma Kurulu tarafından harabe durumundaki yapının göçmüş olan diğer yarısının enkazı, müdürlüğümüz uzmanlarınca bilimsel yöntemlerle ayıklanarak rekonstrüksiyuna esas olacak.” Dedi.
Zaman, 12.04.2006
SİDE ANTİK ÇAĞA DÖNÜYOR

Antik çağların korsan yatağı Side, 30 milyon dolarlık bir projeyle 'eski şaşaalı günlerine dönecek'. Athena ve Apollon tapınakları yeniden ayağa kaldırılacak. Kentte 'temsili' gladyatör dövüşleri yapılacak.

Side Belediyesi, Lydia, Pers ve Roma dönemlerinde ticaret merkezi olarak ün salan Side için akademisyenlerle bir proje hazırladı. Arkeolog Orhan Atvur ve Akdeniz Üniversitesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölüm Başkanı ve Akdeniz Dil ve Kültürleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Sencer Şahin'in danışmanlığını yaptığı projede hedefler şunlar:



- Limanda mevcut olan deniz feneri kaldırılacak.
- Limanın ağzına 12-13 metrelik Apollon ve Athena heykelleri yerleştirilecek. Heykeller ellerinde taşıdıkları meşalelerle deniz feneri işlevi görecek.
- Apollon ve Athena tapınakları restore edilecek.
- Liman Caddesi'ndeki Atatürk büstü kaldırılacak ve törenlerin yapılacağı yeni bir Atatürk Meydanı oluşturulacak.
- Caddeye inşa edilecek havuza Side Müzesi'ndeki tavan süsleri uyarlanacak.
- Antik kent, sütun başları şeklinde düzenlenecek sokak lambalarıyla ve 'eksedra' denilen eski oturma gruplarıyla donatılacak.
- Örenyerine hamam sahneleri, zeytinyağı işlikleri ve korsanları konu alan dev tablolar yerleştirilecek. Ressam Esma Civcir tarafından yapılacak tablolar, örenyerine gelmeden önce iki yıl boyunca Fransa ve Almanya'da sergilenecek.

Side Belediye Başkanı Osman Delikkulak, "30 milyon dolarlık proje sponsorlar aracılığıyla tamamlanacak. Tapınakların olduğu bölgeyi denize doğru 60 metre doldurduk. Konserlerin verilebileceği 10 bin kişilik kültürel alan yaratacağız. Antik kentin dokusuna uygun projeyle ziyaretçiler 2 bin yıl önceki yaşamları hayal edebilecek" dedi.
Radikal, 11.04.2006
ÇANAKKALE ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDE TEŞHİR ALANI DÜZENLEMESİ

Çanakkale Arkeoloji Müzesi'nin açık hava teşhir alanı, ziyaretçilerin tarihi eserleri daha rahat görebilmeleri amacıyla yeniden düzenleniyor. Müze Müdürü Nurten Sevinç, yaptığı açıklamada, 4 aydır devam eden açık hava teşhir alanı çalışmalarının tamamlanmasının ardından, mimari yapılara ait sütun başlıkları ve kaidelerin, antik yapıların mermer parçalarının, adak ve mezar taşları ile yazılı kitabelerin 3 bin metrekarelik alanda sergileneceğinisöyledi. Açık hava teşhir alanı düzenlemesi kapsamında ayrıca, bahçe aydınlatması yapıldığını ve ziyaretçiler için oturma grupları oluşturularak gölgelik konulduğunu belirten Sevinç, projenin 350 bin YTL'ye malolacağını kaydetti.
gazetebogaz.com, 10.04.2006
DEPREM OLURSA TOPKAPI SARAYI YAĞMALANIR

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Celál Şengör, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayımlanan "99 Sayfada İstanbul Depremi" isimli kitapla ilgili soruları cevaplandırırken umutsuz bir tablo çizdi.

Şengör, “Topkapı Sarayı inecek aşağıya. Topkapı Sarayı yıkıldığı zaman oradaki hazineler ne olacak? O zümrütler, elmaslar birinin eline geçti mi bitti işte. Yeni bir depremde yağmanın önüne kimse geçemez.” dedi.
Hürriyet, Haber: Sefa Kaplan, 10.04.2006
KAHRAMANMARAŞ ULU CAMİİ RESTORE EDİLİYOR

Kahramanmaraş'ta, Dulkadir Beyi Ala Üd-Devle tarafından 1496 yılında yaptırılan Ulu Camii'nde restorasyon çalışmalarına başlandı. Kahramanmaraş'ın en eski camilerinden biri olan ve Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşıyan ahşap çatılı, dikdörtgen planlı Ulu Camii, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Kahramanmaraş Müftülüğü tarafından yapılan restorasyon çalışmaları nedeniyle bir süre ibadete kapatıldı. Yaklaşık 650 bin YTL'ye mal olacak restorasyon çalışmalarının bu yılın sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.
www.e-adiyaman.com, 10.04.2006
MİMARLAR TOPBAŞ'LA İPLERİ KOPARDI

Küçükçekmece ve Kartal için düzenlenen uluslararası proje yarışmasına Türk mimarları yetersiz oldukları gerekçesiyle davet etmeyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ile meslektaşı mimarlar arasında ipler koptu. Mimarlar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile birlikte düzenledikleri "Mimar Sinan'ı anma" etkinliğine, Topbaş'ı protesto için katılmadı.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, tartışmalar yaşanmadan önce basın kuruluşlarına geçtikleri bilgide, Mimar Sinan'ı ölümünün 418. yıldönümünde anmak için düzenleyecekleri toplantıya, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın da katılacağını bildirdi. Ancak dün saat 10.30'da yapılan bu anma programına mimarlar gitmedi. Topbaş konuşmasının ardından Mimar Sinan'ın kabrine bir buket çiçek bıraktı. Mimar Sinan'ın türbesinde saat 14.00'te düzenlenen ikinci törene ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlgi Yüce Aşkun, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu ve Prof. Dr. Hande Suher ve Behruz Çinici'nin de aralarında bulunduğu birçok mimar katıldı. Behruz Çinici, yarışmaya Türk mimarların alınmamasını faşizan ve sömürge zihniyeti olarak değerlendirdi ve "Bizim laleye değil, gerçek devlet adamına ihtiyacımız var" diye konuştu.

Topbaş ise, Polis - Halk Yürüyüşü'nde gazetecilerin soruları üzerine kendisine tepki gösteren mimarları eleştirerek, şöyle dedi: "Bu şehirdeki çarpık yapılaşmanın yüzde 90'ında mimarların, mühendislerin imzası var. Her biri proje çizdi, hangisi takip etti? Saygın mimarlarımız var, hocalarımız var, eserleri var. Ama çok az, bir elin parmakları kadar maalesef."
Milliyet, 10.04.2006
İSTANBUL İÇİN UNESCO'YA S.O.S

İstanbul Çevre Konseyi Sekreteri Zafer Murat Çetintaş, İstanbul'un Dünya Kültür Mirası Listesi'nden çıkarılabileceğini belirterek, "UNESCO'dan kırmızı kart yemeye beş var" dedi.
İki imparatorluğun başkenti İstanbul'un uluslararası koşullara uygun korunmadığını belirten Çetintaş, kentin 2010 Avrupa Kültür Başkenti olamaması bir yana listeden çıkarılma kaygısı yaşadıklarını anlattı. Çetintaş, "Kente ekonomik kalkınma adı altında dayatılan sağlıksız projeler, kanserli tümörün metastaz yapması gibi tüm tarihi ve doğal dokuları da hasta ediyor" diye konuştu.
Hürriyet, 09.04.2006
TEMELİ 30 YIL ÖNCE ATILAN MÜZE BİNASININ İNŞASINA BAŞLANDI

Kahramanmaraş'ta, temeli 1977 yılında atılan müze ek inşaatının tamamlanması için yapılan girişimler netice verdi. Çeşitli sebeplerden tamamlanamayan ek binanın kaybolan projesi güncel haliyle çizilerek onaylandı. Yeni düzenlenen proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onaylanırken, binanın yapımı için gerekli 2 milyon YTL kaynak ayrıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, projenin onaylanması ile işin zor kısmının bittiğini belirtti. Buna ilave olarak bina inşaatı için gerekli ödeneğin ayrıldığını anlatan Küçükdağlı, “Mevcut bina ile yarım kalan ek bina bir bütün olarak, güncel şartlarda, yeniden çizildi. İnşaatın tamamlanması için gereken 2 milyon YTL ödenek ayrıldı. Önümüzdeki günlerde 500 bin YTL hesaba yatacak. Kısacası işin en zor kısmı tamamlandı.” şeklinde konuştu.

Teşhir-tanzim projelerinin yarın Bakanlık görevlileri tarafından inceleneceğini belirten Küçükdağlı, inşaat çalışmasının önümüzde aylarda başlayacağını kaydetti. Mevcut binasına 1975 yılında taşınan Kahramanmaraş Müzesi için 1977 yılında ek bina için temel atılmış. Aradan 29 yıl geçmesine rağmen bitirilemeyen bina için Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2003 yılında girişimlere başladı. Ek bina olan kısımda, Kahramanmaraş'ın tarihi eşyalar, mamut, arkeolojik ve etnografik özellik taşıyan eserler sergilenecek. Bu arada mevcut bina yeniden restore edilecek.
Zaman, 09.04.2006
KALICI ''ANZAK YOLU'' TÖRENLERDEN SONRA

Eceabat Kaymakamı Muhterem İnce ve diğer ilgililerle Gelibolu Yarımadası'nda 24 ve 25 Nisandaki törenlerin gerçekleştirileceği alanı gezerek bölgede incelemelerde bulunan Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, kamuoyunda ''Anzak Yolu'' olarak adlandırılan ve yapımı durdurulan yolda, kalıcı çalışmaların törenlerin ardından yapılacağını belirtti. Törenler öncesinde, müteahhit firmanın bozulan bölümlerde geçici çalışma yaptığını bildiren Kırlı, ''24 ve 25 Nisandaki törenlerde, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk konuklara ait araçlara rahat ve güvenli bir geçiş sağlaması için müteahhite talimat veriyoruz. Burada geçici çalışma yapılıyor. Kalıcı çalışmalar, Avustralya ve Yeni Zelanda yetkilileri ile Türk mühendisleri işbirliğinde, törenlerin ardından yapılacak'' dedi. Avustralya ve Yeni Zelandalıların askeri harekatın yapıldığı bölgenin doğal ortamıyla korunmasını istediklerini belirten Kırlı, ancak yolun genişletilmesi talebinin de Avustralyalılardan geldiğini anımsattı. Kırlı, şunları kaydetti: ''Bu yolun genişletilmesini ilk isteyenler Avustralyalılar. Dolayısıyla yoldaki çalışma normal olarak devam ederken durduruldu. Çalışmanın durması nedeniyle de yol bu hale geldi. Buradaki drenaj sistemi bitmeden, dolgu çalışmaları sona ermeden yol güvenli bir hal alamayacak. Şimdi yapılan geçici çalışmalar, bu güvenliğin sağlanmasına yöneliktir. Yapılan çalışmalar, iki ülke arasında geçici çözüm kavramı üzerine gerçekleştirilmektedir. Bunlar törenler öncesi bitecek. Törenlerin ardından esas çalışmalar sürecek. Biz Avustralyalıların taleplerini karşılıklı saygı esası içinde dikkate alıyoruz.''
www.gazetebogaz.com, 09.04.2006
PATARALI ABD'LİYİ BEKLİYOR

Amerikalıların, ABD Anayasası'nın kabulünün 220. yıldönümünü, 2007 yılında Antalya'nın antik yerleşim merkezi Patara'da kutlamak istemesi üzerine başlayan tartışmaları Miliyet Gazetesi yerinde izledi ve tartışmanın taraflarıyla görüştü.

Patara köyü, arkeolojik sit ile Özel Çevre Koruma bölgesi arasına sıkışmış bir konumda. Köyde 1992'den bu yana imar planları çıkarılamamış. Bu nedenle köyde inşaat yapmak yasak. Kazı ekibinden memnun olduklarını dile getiren köylüler, gerek Likya Meclis binası, gerekse dünyanın ayakta kalmayı başaran en eski deniz fenerine, "Patara'nın geleceği" gözüyle bakıyor. Son 20 yılda köyden hiç kimse Kültür Varlıklarına Koruma Yasası ile eski eser kaçakçılığından da yargılanmamış. Bu sonuç bile köylülerin kazılara verdikleri önemi gösteriyor. Zaten köylüler, "ABD'liler gelsin" diyor.



Patara'da arazilerin yabancılara 'peşkeş çekilmesinden' rahatsız olduklarını söyleyen ve arkeolojik kazı ekibinin bilimsellikten uzak çalıştığını öne süren Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği Başkanı Emine Karakitapoğlu'nun ailesinin, Sit alanı içinde 50 dönüme yakın arazisi çıktı. İddiaya göre Emine Karakitapoğlu'nun ablası Hasibe ile eniştesi Şevki Çetinkaya'ya ait 1. derece sit alanı içinde kalan restoran, arkeolojik kazılar başladıktan sonra kazı başkanı Prof. Dr. Fahri Işık tarafından yıktırıldı. Ağabeyi Sabri Karakitapoğlu'nun da kazı alanı içinde yaklaşık 50 dönümlük arazide bir evi var. Kazı çalışmaları devam ettiği müddetçe arazi turizm amaçlı kullanıma kapalı.

Kazının başlangıcından itibaren Emine Karakitapoğlu'nun eniştesi ile sürekli mahkemelik olduklarını belirten Prof. Işık ise, "1. derece sit alanında restoran işletiyordu. Biz de bunun kaldırılmasını istedik. Aile her yerde 'Biz Fahri Hoca'yı bu kazıdan attıracağız' diyor" diye konuştu.
Emine Karakitapoğlu ise, "Bizim ailemizin her yerde arazisi var. Akılcı ve bilimsel yaklaşım beklerdik. Görüyoruz ki, tüm ülkeyi ilgilendiren konuyu kişiselleştirmeye çalışıyorlar. Bu da duyduğumuz kaygıyı haklı çıkarıyor" dedi.

Prof. Işık ise şu yanıtı verdi: "Hangi arkeolojik bilgileriyle benim kazılarımı bilimsel olmamakla suçluyorlar? Kaç yayınımı takip etmişler? 17 yıldır benimle kazılarda beraber mi çalıştılar? Devletim, milletim Patara'yı bana emanet etti. En iyi şekilde korudum. Korumaya da devam edeceğim."



ABD Anayasası'nın kabulünün 220. yıldönümü kutlamalarının, 2007 yılında Patara'da yapılacak olmasının, Türkiye'yi federatif yönetimlere böleceği öne sürüldü. Kamuoyunda tepki toplayınca, tartışma, kutlamalarla birlikte Patara'nın ABD'lilere peşkeş çekileceği yönünde değişti. Sonra da Emine Karakitapoğlu, "ABD'lilerin Patara'da kutlama yapmasına karşı olmadığını, Patara arkeolojik kazı ekibinin bilimsellikten uzak kazı yaptığını" gündeme getirdi.

Patara köylüleri, 2007'deki kutlamaların Patara için büyük şans olduğu görüşünde. Köyün muhtarı Arif Otlu, "Kutlamalar köyümüzün ismini duyuracak. Böylelikle daha çok turist köyümüzü görmeye gelecek. 'ABD'liler köyümüzü satın alacak' diyorlar. Bugüne kadar tek karış toprak satmadık. Bundan sonra da satmayız. Ama kutlamalar için ABD'lilerin gelmesini istiyoruz. Onlara Türk misafirperverliğini göstereceğiz" diyor. Patara köyünde mülk sahibi tek bir yabancı yok. Köy ihtiyar heyeti ve köylülerin ortak kararı yabancıya bir karış bile toprak satmamak. Muhtar Otlu, "Tarihi eser bulundukça arazilerine otel, restoran yapamıyorlar. Biz bu tartışmanın bundan kaynaklandığını düşünüyoruz" diye konuşuyor.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 09.04.2006
ŞEBİNKARAHİSAR'DA FATİH CAMİİ RESTORASYONU TAMAMLANDI

Giresun'un Şebinkarahisar İlçesi'nde bulunan Fatih Camii'nin restorasyon çalışmaları tamamlandı. Şebinkarahisar'da 25 Eylül 2005 tarihinde başlayan Fatih Camii restorasyon çalışmaları 25 Mart'ta sona ererken, cami 7 Nisan 2006 tarihinde cuma namazıyla ibadete açıldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yaptırılan Fatih Camii'yi Fatih Sultan Mehmet'in 1473'te yaptığı Otlukbeli Savaşı dönüşünde yaptırdığı ifade edildi. 1939 depreminde kubbelerinin çökmesi sonucu 1950 yılına kadar kullanılamayan cami, 1950 yılında zamanın Kaymakamı Mukadder Öztekin tarafından halkında katkılarıyla tekrar ibadete kazandırılarak günümüzdeki halini aldı.
Zaman, 09.04.2006
PROF. İLBER ORTAYLI: ATATÜRK, RUSYA'YA TOPRAK HEDİYE ETMEDİ

Tarih profesörü İlber Ortaylı, Rusya'da bir haber portalında yayımlanan, "Rusya'nın en değerli gayrimenkulünün, İstanbul Boğazı'ndaki villa olduğu" yönündeki ifadeleri değerlendirdi. Atatürk'ün 1920'de Rusya'ya İstanbul Boğazı'nda hediye ettiği bir yerin olmadığını söyleyen Prof. Ortaylı, Sarıyer'de bulunan Rusya Federasyonu'na ait yerin de Atatürk'le ilgisinin bulunmadığını dile getirdi.
Tapu Kadastro İstanbul Bölge Müdür Yardımcısı Gökhan Kanal da Rusya Federasyonu'na ait Sarıyer'de 165 bin 642 metrekarelik bir alan bulunduğunu bildirdi.
Milliyet, 09.04.2006
BATI'YA DÖNÜK YÜZÜMÜZÜN 150 YILLIK ABİDESİ DOLMABAHÇE SARAYI

Kapısında, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı askerlerinin taş kesilmişçesine kımıldamadan nöbet tuttuğu, bir zamanlar Balkan Savaşı'nın ateşkes kararının alındığı, Meclis-i Mebusan'ın açılışının yapıldığı, harf inkılábının ilk adımlarının atıldığı, en önemlisi, Atatürk'ün hayata veda ettiği saray: Tam 150 yaşında.

Üç katlı ve kullanım alanı 16 bin 600 metrekare olan Dolmabahçe Sarayı'nın ihtişamını rakamlar anlatıyor: Yan bina ve bahçelerle birlikte toplam 110 bin metrekare, 285 oda, 43 büyük salon, 82 koridor, 64 hol, 68 tuvalet, 6 büyük Türk hamamı, 9 özel banyo, 5 kiler, 3 mutfak, 1427 pencere. Şimdi Swissotel'in bulunduğu yerin bir zamanlar sarayın bahçesi, İnönü Stadı'nın ise saray atlarının ahırı olduğu hatırlanınca rakamlar daha da büyüyor. Boğaz'ın kıyısında bembeyaz uzanan göz kamaştırıcı sarayın 150. yaşı, yıl boyunca kutlanacak.

Dolmabahçe Sarayı'nın bulunduğu yer 1614 yılına kadar sadece bir koydan ibarettir. Bizanslılar'ın, Roma donanmasına ait gemileri bu koya demirlediği vakidir. İstanbul'un fethiyle koy, zamanla bataklığa dönüşür ve kimse ilgilenmez; ta ki Sultan I. Ahmed'in dikkatini çekene kadar.

1614'te Sultan'ın talimatıyla İmparatorluğun en uzak yerlerinden bulunup getirilen ağaç kazıklar denize çakılır, kazıkların arasına yine ağaçtan hasırlar örülür ve koy doldurulmaya başlanır. Bu işlem 1617'de tahta çıkan II. Osman dönemine kadar devam eder. Sonunda dolma alanda bir hasbahçe yaratılır, adına da dolmabahçe denir. Evliya Çelebi ünlü Seyáhatnáme'sinde, 20 bin kayık ve mavnanın denizi doldurarak 400 arşınlık bir meydan oluşturduğunu yazar. Dolmabahçe, tamamlandıktan sonra şehzadelerin sünnet törenleri ve düğünleri için kullanılır. 1808'de tahta çıkan Sultan Mahmud, bahçeye bugünkü Dolmabahçe Sarayı kadar büyük ama tamamen Şark usulü ahşap bir saray yaptırır.
Aradan yıllar geçer. Batı düşüncelerine açık, piyano çalan, hat yazan, Fransızca dahil birkaç dile vakıf Sultan Abdülmecid çıkar tahta. Ahşap sarayın yıkılıp yeni bir sarayın yapılmasını emreder.

Osmanlı Devleti'nin askeri başarısızlık yıllarıdır. Sultan Abdülmecid, başarısızlıkları görkemli bir saray yaptırarak örtbas etmek, gelen elçileri bu sarayla büyülemek ister. Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Ortaköy Camii, Selimiye Kışlası gibi eserlerde imzası bulunan, dönemin önemli mimarlarından Osmanlı tebası Balyan Kardeşler görevlendirilir. 1843'te başlayan inşaat 10 yıl sonra tamamlanır. Ancak Kırım Savaşı çıkınca, Sultan Mecid böylesine lüks bir sarayın açılışını yapmak istemez. Aradan üç yıl geçip, zafer haberi geldiğinde fırsatı değerlendirir. 7 Haziran 1856'da, Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü, sarayın açılışı yapılır. Hemen akabinde, zafer nedeniyle, Fransız ve İngiliz generallerinin şerefine ziyafet verilir.

Sarayın dekorasyonunda, saf ipekten döşeme kumaşlar, perdeler, Hereke fabrikasında dokutturulur. Halılar Manisa Gördes, Hereke, Isparta, Kayseri Bünyan'dan getirtilir, bir kısmı ise İran ve Avrupa'dan. Bütün o görkemli mobilyalar Fransa ve İtalya'dan alınır, saray İngiliz ve Fransız kristalleriyle donatılır. Yabancı ülkelerden gelen hediyeler ise sarayın çeşitli yerlerine koyulur. Bunlardan biri saraydaki dev avizedir. Kısa süre öncesine kadar, İngiliz Kraliçesi Victoria'nın hediyesi sanılan ve öyküsü ziyaretçilere böyle aktarılan avizenin, gerçekte satın alındığı, arşiv çalışanlarının eline geçen 1852 tarihli bir faturayla ortaya çıkar. Sarayın dışardan mermer ve taş gibi gözüken bütün taşıyıcı sütunları meşe ağacındandır. Sütunlar, kireç külleri ve başka karışımlar elde edilerek büyük ustalıkla mermere benzetilir. 1894'deki büyük depreme dayanması da işte bu ahşap sütunlar sayesindedir.



Sarayda, padişahın huzurunda Kurban Bayramı için toplanan kalabalık depremle sağa sola kaçışır. Fatih Camii'nin kubbesi, Kapalıçarşı'nın bir bölümü çökerken Dolmabahçe Sarayı'nın sadece pencereleri dökülür, avizelerinden parçalar kopar.

Sarayı yaptıran padişah Sultan Abdülmecid 38 yaşında veremden ölünce yerine Sultan Abdülaziz geçer. 25 yıl sonra, Dolmabahçe ilk askeri darbeye tanık olur. Saray askerlerce kuşatılır, Sultan Abdülaziz tahttan indirilir. Tahta 93 gün V. Murat oturur, ardından Sultan II. Abdülhamid çıkar. O da tahttan indirilmek korkusuyla Dolmabahçe Sarayı'nda kalmak istemez. Tam 32 yıl, daha güvenli bulduğu Yıldız Sarayı'nda yaşar. Bu sürede Dolmabahçe Sarayı bomboştur, bakımsız kalır. Sultan Reşat'ın 1909'da tahta yerleşmesiyle saray elden geçer. Parkeler, kalem işçilikleri yenilenir. O güne kadar şöminelerle ısıtılan saraya altın kaplamalı kalorifer petekleri konulur, elektrik getirilir. Saray eski görkemli günlerine geri dönmüştür. Cumhuriyet'in ilanından önce, sarayda yaşayan son Osmanlı Padişahı ise Sultan Vahideddin'dir. Onun sarayı terk etmesi ve cumhuriyetin ilanıyla sarayda artık başka bir dönem başlar.

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Temmuz 1927'de cumhurbaşkanı olarak Dolmabahçe Sarayı'na geldiğinde, kendisini karşılayan halka, "Artık bu milletin sarayıdır ve ben burada bulunmaktan bahtiyarım" der. Atatürk böyle söylese de, saltanatı temsil eden bir sarayda kaldığı eleştirileri ağızdan ağıza dolaşır. Halbuki bu, yönetimin artık padişahlıktan halka geçtiğini göstermek için özellikle alınmış bir tavırdır.

Atatürk, cumhurbaşkanı olarak saraya 31 kez gelir ve en az 2, en fazla 5,5 ay kalır. Son geldiğinde tarih 27 Mayıs 1938'i gösterir. Hastalığının ilerlediği bu tarihten sonra doktorları, sarayı terk etmesine izin vermez. Cumhuriyet'in ilanına kadar Mavi Salon, Pembe Salon, Somaki Oda, Zülvecheyn Salonu gibi isimler verilen odalar, cumhuriyetle birlikte numaralandırılır. Atatürk, daha önce sarayı yaptıran Sultan Abdülmecid'in kışlık yatakodası olarak kullandığı 71 numaralı odada hayata gözlerini yumar.

Dolmabahçe'yi dünyadaki diğer saraylardan ayıran belki de en büyük özelliği, sergilenen eşyaların yüzde 90'ının orijinal olmasıdır. Tabii bu durum, zaman zaman bazı riskleri de beraberinde getirir. Yoğunlaşan deniz trafiği nedeniyle tankerlerin çarpma tehlikesiyle karşı karşıya kalan saray, bu tehlikelerden en büyüğünü 1980 yılında yaşar. Yakınında iki şilep çarpışır. Saraydaki eşyaları, çok değerli tabloları zararlı güneş ışınlarından korumak için takılan mavi camlar kırılır.

Zülvecheyn Salonu : 1936'da Atatürk'ün, İngiliz Kralı 8. Edward'ı ağırladığı salon. Meşhur hikaye ve Atatürk'ün söylediği vecize söz bu odada geçer: Yemek servisi sırasında uşak elindeki çorbayı devirir. Türk yetkililer mahcup olurken, Atatürk, Kral Edward'a dönüp, "Bu millete her şeyi öğrettim, bir tek uşaklığı öğretemedim" der.

Süfera Salonu : Süfera yani Elçiler Salonu, sultana güven mektuplarını sunmaya gelen elçilerin maiyetlerinin bekletildiği önemli bir protokol salonuydu. Atatürk harf inkılábıyla ilgili ilk çalışmaları (Ağustos 1928) yine bu salonda yapmıştı.
Hürriyet Pazar, Haber: Şermin Terzi, 09.04.2006
BELLİNİ'NİN GÖRDÜĞÜ İSTANBUL

National Gallery'de Osmanlı'ya bakan bir sergi açılıyor. 'Bellini ve Doğu' adlı sergi, ünlü Venedikli ressam Gentile Bellini'yi, onun İstanbul seyahatini ve doğu sanatıyla girdiği etkileşimi konu alıyor. Fatih Sultan Mehmet'in davetiyle bu kente gelen ve padişahın portresini yapan Bellini'yi odağına alan sergi 12 Nisan'da açılacak. Dünkü The Guardian'da sergiyi ve Bellini'yi anlatan Orhan Pamuk imzalı bir yazı vardı. Pamuk, yazısında Bellini'nin ünlü Fatih portresinin, 2. Mehmet'in resmi olmanın ötesine geçtiğini, bir 'Osmanlı padişahı' ikonuna dönüştüğünü söylüyor.
Radikal, 09.04.2006


Bellini'nin "Oturan Yazıcı"
adlı tablosu
'AYASOFYA CAMİYKEN MOZAİKLERDEKİ SURETLER AÇIKTAYDI'

Ayasofya'daki dünyaca ünlü mozaiklerin üzerinin Fatih'in İstanbul'u fethinden sonra burayı camiye çevirmesiyle kapatıldığı bilinir. Tarih kitaplarında, halk arasında dolaşan hikâyelerde Osmanlı'nın hoşgörüsünü göstererek mozaikleri sökmeyip üzerini sıva ile kapatmakla yetindiği söylenir. Yabancı kaynaklarda ise Türklerin Ayasofya'daki mozaikleri büyük ölçüde tahrip ettiği yazar.

Oysa mozaikler 1750'lerin sonlarına kadar kapatılmamıştı ve Türkler tarafından bilakis koruma altına alınmıştı. İstanbul'un fethinden 18. yüzyılın ortalarına kadar geçen dönemde İstanbul'a gelen Avrupalı seyyahlar anılarında, o zamanlar cami olan Ayasofya'da gördükleri mozaikleri en ince detayına kadar anlatmışlar ve çizmişler. İsveç Kralı XII. Karl tarafından 1710'da İstanbul'a gönderilen istihkâm subayı Carnelius Loos mozaiklerin detaylı resimlerini çizmişti. Bu da gösteriyor ki Osmanlı mozaiklerin üzerini sıvayla dahi kapatmamıştı. Seyyahların yazdıklarına göre namaz sırasında mozaiklerin yüzleri örtü ile kapatılıyordu. Hatta Kanuni zamanında Ayasofya ve şimdi müze olan Karya camiinde mozaikler açıkta idi ve üzerleri namaz sırasında bir örtü ya da ahşap tabaka ile kapatılıyor, namazdan sonra tekrar açılıyordu. Mozaiklerin bir kısmı ancak 18. yüzyılın ortalarında üzerleri boyanarak veya sıvanarak kapatılmıştı. Bunun sebebi ise Ayasofya'ya gelen yabancı ziyaretçilerin yanlarına hatıra olarak bu mozaiklerden parçalar almasıydı. Hatta edebiyatçı Th. Gautier (1811-1870) bile 1853 yılında birkaç kuruş karşılığı bir avuç mozaik tanesi aldığını yazar. İşte insan boyunun yetiştiği bölgelerdeki mozaiklerde tahribatın yoğunlaştığı bu tarihlerde Ayasofya'daki mozaiklerin hepsinin üzeri sıva ile kapatılır. Ta ki Sultan Abdülmecid'in padişahlığı döneminde Ayasofya'da yapılan büyük onarıma kadar. 1847'de İtalyan İsviçre'sinden mimar Gaspare Trajano Fossati onarıma başladı ve Ayasofya'da sıva-badana altında duran mozaikleri ortaya çıkardı. Mozaiklerden çok hoşlanan Abdülmecid, yabancıların sebep olduğu tahribat ve tepkilerden çekindiği için mozaiklerin üzerini tekrar sıva ile kapattırmış. Bunları Bizans sanatı tarihçisi Semavi Eyice söylüyor. Eyice, Abdülmecid dönemindeki onarımdan sonra 100 yıl kadar mozaikleri görenin olmadığını anlatıyor. 1930'lu yıllarda Amerikalı Thomas Whittemore'un Ayasofya mozaiklerini temizlemek için Türkiye'ye başvuruda bulunması ve 1932'de çalışmalara başlamasıyla mozaikler tekrar gün yüzüne çıktı. Mozaiklerin temizlenme çalışması 1970'lere kadar sürdü. Eyice, Whittemore'un 7 yıl süren mozaikleri temizleme çalışmalarının sonucunda mozaiklerde kasıtlı tahrip ve zedelenmenin bulunmadığını söylediğini anlatıyor. Bilakis Whittemore'ye göre Türkler 500 yıl boyunca mozaikleri korudu. Eyice, camiyken mozaikleri koruyan Türklerin müze iken Ayasofya'da İslamiyet'i temsil eden her şeyden rahatsızlık duyduğunu ve kaldırmaya çalıştığını söylüyor.

Bizans ve Osmanlı sanat tarihçisi Semavi Eyice, bugün kesin olarak mozaiklerin Osmanlı tarafından korumaya alındığının anlaşıldığını ve birçoğunun 18. yy'lın ortalarına kadar açık olduğunu söylüyor. Zira Avrupalı seyyahların anılarında yazdıklarına göre 1750'lerin sonlarına kadar mozaikler açıkta idi. 1538'de İstanbul'a gelen Bertrandon de la Borderie anılarında mozaiklerden bahsediyor. Yine İstanbul'a 1544 yılında gelen Jerome Maurand, cami olan Ayasofya'nın kubbesinin ortasını İsa'nın resminin süslediğini, duvarlarda İncil'den, Tevrat'tan sahnelerin resmedildiğini yazıyor.
Zaman, 09.04.2006
KOZA HAN'I BİTİRDİLER

Bursa'nın sombollerinden biri olan ve 1490 yılında inşaa edilen Koza Han'daki tahribatlar bitmek bilmiyor. Taç Kapı'nın önünü kapatan yapıların kaldırılması için kamulaştırma kararları alınırken, Han içindeki üç dükkana kaçak asma kat yapıldığının ortaya çıkmıştı. Şimdi de dış cephede orjinal görüntüyü kapatan yapılar tespit edildi. Osmangazi Belediyesi'nin 2002 yılında hanları gün yüzüne çıkarmak için Kapalıçarşı'dan İnönü Caddesi'ne kadar uzanan proje kapsamında yapılan röleve çalışmalarında, Koza Han'ın Taç Kapısı'nın sol bölümündaki 7 dükkanın tarihi kemerlerinin zamanla yok edildiği ortaya çıktı. Röleve çalışmaları sırasında tespit edilen tahribatın, ihmallerden kaynaklandığı öğrenildi. Tespitler sırasında, Taç Kapı'nın sağ bölümündeki 7 dükkanın tarihi kemerinin, dükkanlara zamanla yapılan tente, çatı, asma kat gibi ilavelerle yok edildiği, Uzun Çarşı'ya doğru uzanan diğer dükkanların da özgün halinden tamamen uzaklaştığı anlaşıldı. Koza Han'daki tahribatı ortaya çıkaran röleve çalışmalarının ardından yapılan restitüsyon projelerinin de Anıtlar Kurulu'nun onayından geçtiği, ayrıca Osmangazi Belediyesi'nin de bu tahribattan haberi olduğu öğrenildi. Bursa'nın tarihi geçmişi açısından büyük önem taşıyan Koza Han'a yapılan rant amaçlı müdahalelerin ortaya çıkmasının ardından gözler şimdi Taç Kapı'yı kapatan binaları kaldırmak için harekete geçen Büyükşehir ve Osmangazi belediyeleri ile Anıtlar Kurulu'na çevrildi.
Bursa Olay Gazetesi, 09.04.2006
ÜCRETİ YÜKSELİNCE MÜZELERE YERLİ TURİST GELMEZ OLDU

Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde müzelere giriş ücretlerinde yerli-yabancı ayrımının kaldırılması yerli turistleri bu tarihi mekanlara küstürdü.

Dünyanın farklı ülkelerinden binlerce insanın görmek için geldiği müzelere giden Türk vatandaşı sayısı ortalama yüzde 80 oranında azaldı. Şubat ayında yürürlüğe giren fiyat eşitliğiyle Topkapı Sarayı ve Ayasofya gibi müzelerin giriş ücretleri yerli turistler için 3 YTL'den 15 YTL'ye yükseldi. Yerli turist sayısında Topkapı Sarayı'nda yüzde 150, Ayasofya'da yüzde 50, Arkeoloji Müzesi'nde yüzde 25 oranında düşüş yaşandı. Geçen yıl şubat ve mart ayında 302 bin 520 kişinin ziyaret ettiği dünyaca ünlü iki müzeye bu yıl aynı dönemde 129 bin 701 kişi gitti. Müzelerin toplam gelirinde yüzde 90'lık paya sahip olan Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi'nin dışında Yıldız Sarayı, Kariye, Türk İslam Eserleri, Mozaik ve Fethiye Müzesi de bu değişimden nasibini aldı. Aynı şekilde Konya'da Mevlana Müzesi'ne gelen ziyaretçiler bilet fiyatlarının yüksekliği sebebiyle dışarıda dua ediyor. Uygulamanın yürürlükte olduğu 2006 Şubat ve Mart aylarında müzeye gelen yerli turist sayısında yüzde 32'lik düşüş yaşandı.

Halkın tarihini öğrenme hakkının önüne geçen bu duruma çare arayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, yurt genelinde 'halk günü' uygulamasına geçti. Halk günü, yerli turistlerin her ayın ilk haftasının salı günü müzeleri ücretsiz ziyaret edebilmesine imkan veriyor. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, Türk insanının zaten gezme kültürü olmadığını, fiyatlar yükselince de müzelere gitmekten tamamen vazgeçtiğini söylüyor. Bilgili, “İlgi azalınca; gitmek isteyip de parası olmayanlar için her ayın ilk salı gününü ücretsiz hale getirdik. Bir günde 3 bin ziyaretçi bu uygulamadan yararlandı.” diye konuşuyor. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği 2. Başkanı Rıza Epikmen ise müze giriş fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine inanıyor. Yabancı-yerli ayrımına kendilerinin de karşı olduğunu belirten Epikmen, “Müzeler para kazanma kapısı olmamalı. Fiyatlar belli seviyeye çekilecekse bu yerlilerin tarifesine göre olmalı.” diyor. Turist Rehberleri Birliği Yürütme Kurulu Başkanı Şerif Yenen de söz konusu uygulamanın aksine yerli turizmin canlandırılması gerektiğine işaret ediyor. Yenen, şimdiye kadar yabancı turistlere ağırlık verildiğini ve yerli turistlerin ihmal edildiğini belirtiyor. Müzelerin ücretsiz olmasına karşı çıkan Yenen, “Ücretsiz gezildiği dönemlerde bazı insanlar objelere bakmak yerine piknik yapmayı tercih ediyordu.” ifadesini kullanıyor.

Topkapı Sarayı'na 2005'in Şubat ayında 15 bin 725 yerli olmak üzere toplam 53 bin 622 kişi gitti. Uygulamanın başladığı 2006 Şubat'ında bu rakam yerli ve turist toplamı 34 bin 963 oldu. Mart 2005'de 29 bin 628'i yerli olmak üzere 178 bin 684 kişinin ziyaret ettiği sarayı, 2006'nın Mart'ında toplam 44 bin 253 kişi dolaştı. Geçen yılla kıyaslanınca ziyaretçilerin sayısı 134 bin 431 azaldı. Geçen yıl, 11 bin 534'ü yerli toplam 53 bin 42 kişinin ziyaret ettiği Ayasofya'ya bu yıl toplam 35 bin 248 kişi geldi. Mart ayında 17 bin 932'i yerli toplam 123 bin 836 kişinin ziyaret ettiği müzeye bu yıl sadece 66 bin 65 kişi gitti. Geçen yıla göre sayıda 57 bin 771 düşüş var. Geçen yıl şubat ayında bin 197'si yerli 6 bin 622 kişinin ziyaret ettiği Arkeoloji Müzesi'ne bu yıl aynı tarihte yerli ve yabancı toplam 3 bin 873 kişi geldi. Geçen yılın mart ayında 3 bin 568'i yerli toplam 24 bin 560 kişinin ziyaret ettiği müzeye bu yıl yerli ve yabancı turist toplamı ise 6 bin 214 kişiye tekabül etti. Aradaki fark 18 bin 346. Geçen yılın ilk üç ayına göre ücretsiz müze ziyaretlerinde de azalma oldu. 101 bin 503 kişinin ziyaret ettiği müzeleri bu yıl 83 bin 298 kişi gezdi. Uygulama öncesinde en yüksek ziyaret bedeli 3, en düşük ise 1 YTL idi. Yerli ve yabancı fiyat eşitliğiyle birlikte Arkeoloji Müzesi 5, Ayasofya Müzesi ve Galeri Katı 15, Kariye Müzesi 10, Aya İrini Müzesi 4, Mozaik Müzesi 4, Fethiye Müzesi 2, İmrahor Sarayı 2, Tekfur Sarayı 2, Topkapı Sarayı Müzesi 12, Harem 10, Topkapı Sarayı Hazine Dairesi 10, Divan Edebiyatı Müzesi 2, Türk ve İslam Eserleri Müzesi 2, Adam Miçkeiewic Müzesi 2, Rumeli Hisarı 4, Yedikule Surları 4, Yıldız Sarayı Müzesi 2 YTL'ye yükseldi. İstanbul'u en çok ziyaret edenler arasında Almanlar yüzde 14,8 ile birinci, İngilizler 5,2 ile ikinci, Fransızlar ise 5,1 ile üçüncü sırada. Daha sonra sırasıyla Amerikalılar, Ukraynalılar, Hollandalılar, İtalyanlar, Japonlar, İranlılar, Güney Koreliler, İsrailliler, Avusturyalılar ve Moldovalılar geliyor.

Mevlana Müzesi'ne gelen ziyaretçiler bilet fiyatlarının yüksekliği sebebiyle dışarıda dua ediyor. Bilet zammının yürürlükte olduğu 2006 Şubat ve Mart aylarında müzeye gelen yerli turist sayısında yüzde 32'lik düşüş yaşandı. Mevlana dergahına kadar gelip içeri giremeyenler yetkililerden bilet fiyatlarını makul seviyeye çekmesini istiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerdeki yabancı ve yerli giriş ücretlerini eşitlemek için yerli turistlere uygulanan bilet fiyatlarını yükseltti. Uygulama, yerli ziyaretçileri mağdur ediyor. Önceleri 2 YTL olan Mevlana Müzesi'ni ziyaret, 1 Şubat 2006 tarihinden itibaren 5 YTL'ye yükseltildi. Uygulamadan habersiz olarak Konya'ya gelenler pahalı olması yüzünden içeri giremiyor. Bazı kafilelerin yarısı müzeye girebilirken, kalanlar dışarıda dua etmekle yetiniyor. Bu durum müzenin ziyaretçi sayısını da düşürüyor. 2005 yılının Şubat ve Mart ayı toplam yerli ziyaretçi sayısı 107 bin 48 iken, bu rakam 2006 yılının aynı aylarında 72 bin 926'ya geriledi.

Fatma Toklu (45), Konya'nın Doğanhisar ilçesinden 45 kişilik kafileyle gelenlerden. Girişlerin pahallandığından haberlerinin olmadığını kaydeden Toklu, 45 kişeden 20'sinin içeri giremediğini anlatıyor. “Arkadaşlarımızın yarısı içeri girdi, biz dışarıda kaldık. O kadar yolu kat ettik geldik; ama içeriye girip müzede bulunanları göremiyoruz. Hazreti Mevlana'nın kabrini görmeden geri dönüyoruz.” diyerek sitemini dile getiren Toklu, “Yabancı turistlerle eşit hale getirmek için bizim bilet fiyatlarımızı yükselteceklerine, yabancıların giriş ücretlerini düşürselerdi.” teklifinde bulunuyor. Mevlana Müzesi'ni ziyaret etmek için Samsun'dan geldiğini söyleyen Mustafa Kızıl (45), kendisinin müzeye girebildiği; ancak geri dönen çok kişiyle karşılaştığını ifade ediyor. Giriş ücretlerini “çok pahalı” şeklinde niteleyerek, “Burası tarihi ve manevi değeri olan bir mekan. Sadece zenginler gelmiyor ki. Fakir insanlar da gelmek istiyor. O kadar parayı bulamayan vatandaşlar ne yapacak?” diye soruyor.

Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdussettar Yarar, giriş ücretlerinin bakanlık tarafından belirlendiğini kaydediyor. Kendilerinin bu konuda yapabilecek bir şeyleri olmadığını dile getiren Yarar, ziyaretçi sayısındaki düşüşü kış şartlarının bu sene ağır geçmesine bağlıyor.

Askerler, öğrenciler, öğretmenler, sarı basın kartı sahipleri ve 65 yaş üstü siviller müzeleri ücretsiz olarak ziyaret edebiliyor. 2005 yılında Topkapı Sarayı'nı 290 bin 15, Ayasofya'yı 175 bin 23, Arkeoloji Müzesi'ni 47 bin 104 kişi ücretsiz ziyaret etmiş. 2006'nın ilk 3 ayında müzeleri ücretsiz gezenlerin toplam sayısı ise 82 bin 98.
Zaman, 09.04.2006



DEFİNE AVCISI KOKUYU ALDI BİR KERE

Recep Priştina adlı define avcısı, Kırklareli Kavaklı'dan Yunanistan'a göç eden Rum ailenin altınlarını bulmak için iş makineleriyle kazı çalışması başlattı. Rivayete göre, Rum aile Yunanistan'a göç ederken, tahta bir sandık ve toprak küp içine koydukları Osmanlı ve İngiliz liralarını 'Türkiye'ye döndüğümüzde alırız' umuduyla evlerinin mahzenine gömdü. Recep Priştina adlı vatandaş, bu hikâyeyi duyunca Yunanistan'a giderek şu anda 93 yaşında olan ev sahibi kadını buldu. Kavaklı'nın bugünkü durumu gösteren fotoğrafları yaşlı kadına veren defineci, Rum kadından altının yerini tarif etmesini istedi. Priştina'nın iddiasına göre yaşlı kadın şu anda harabe durumda bulunan evlerini tanıdı.

Kırklareli'ne dönen defineci, Valilik, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü'nden gerekli izinleri aldı. Rum kadının adını ve yaşadığı yeri açıklamayan Priştina vakit geçirmeden iş makineleriyle kazı çalışmalarını başlattı. Kazı alanının çevresinde jandarma da güvenlik önlemi aldı. Priştina, "Kazı çalışmaları üç gün serecek. Kadının oturduğu bina 1927'de yıkılmış. O yüzden tam yeri bulmaya çalışyoruz" dedi.
Radikal, 08.04.2006
ZEUGMA, AVRUPA'DA YILIN MÜZESİ ÖDÜLÜNE ADAY OLDU

Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan mozaiklerin sergilendiği Gaziantep Zeugma Mozaik ve Arkeoloji Müzesi, Avrupa Müze Formu tarafından düzenlenen, Avrupa'da Yılın Müzesi Ödülü EMYA'yı almak için aday oldu. Yarışmaya katılım için müzedeki eserler internet ortamına taşınarak, www.gaziantepmuzesi.gov.tr adresinden sanal teşhire açıldı.

Gaziantep Müze Müdür Vekili Mehmet Önal, bir başkan ve Avrupa ülkelerinden seçilmiş 15 üyeden oluşan jüri tarafından seçilen 2007 yılının müzesi ödülünü alabilmek için başvurunun kendileri adına Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca, EMYA'nın İngiltere'nin Bristol kentindeki merkezine yapıldığını söyledi. Önal, 2005 yılının Haziran ayında açılan müzenin, dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi olduğunu, en önemli özelliğinin ise Zeugma'dan çıkarılan mozaik villaların özgün teşhiri ile dikkat çektiğini dile getirdi. Mozaiklerin sergilendiği müzenin, iç dizaynı ve etkileyici teşhiri ile ziyaretçileri etkilediğini belirten Önal, “Müzemiz, etkileyici teşhirinin yanı sıra gelecekte yapılması planlanan pojelerle EMYA'ya katılmak için uygun durumda. Bu ödülü kazanmamız, yurt dışında daha çok tanınmamızı ve yabancı turist sayımızı artıracaktır.” dedi. Yarışmaya katılım şartlarını yerine getirmek amacıyla müzeyi internet ortamına taşıdıklarını belirten Önal, müzedeki eserlerin www.gaziantepmuzesi.gov.tr adresinden görülebileceğini kaydetti. Avrupa Müzeler Birliği'nin, Avrupa genelinde müzeciliğin geliştirilmesi amacıyla 1977 yılında dağıtmaya başladığı EMYA ödülüne başvurular bir yıl önce Mart ayında yapılıyor. Dünyanın değişik ülkelerinden yapılan başvurularda ilk olarak ön eleme turu düzenleniyor. Ön elemeyi geçen müzeler daha sonra ödülü belirleyen jüri üyeleri tarafından ziyaret edilip inceleniyor. İnceleme sonucu ödüle layık müzeler, yıl sonunda Strazburg'da yapılan toplantıda belirleniyor. Günümüze kadar Türkiye'den çeşitli müzelerin katıldığı yarışmada, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1997 yılında Avrupa'da Yılın Müzesi Ödülü'ne (EMYA) layık görüldü. İstanbul Türk-İslam Eserleri Müzesi 1985, Antalya Müzesi 1987, Bodrum Müzesi 1995 yıllarında mansiyon, İstanbul Arkeoloji Müzesi ise 1993 yılında Avrupa Konseyi ödülünü aldı. 1984 yılında Avrupa Konseyi tarafından “Seçkin Müze” ödülüne layık görülen İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, 1988'de “Europa Nostra” ödülünü alan Sadberk Hanım Müzesi, ödüllü Türk müzelerinden bazıları.
Zaman, 08.04.2006
HASANKEYF'E 1.4 MİLYON YTL

CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu'nun soru önergesini yanıtlayan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Hasankeyf'te sular altında kalması muhtemel bölümlerdeki eserlerin kurtarılması amacıyla bakanlık ile DSİ Genel Müdürlüğü; Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam, Batman Valiliği ve GAP İdaresi Başkanlığı arasında protokoller imzalandığını kaydetti. Kültür Bakanı Koç, çalışmalarda kullanılmak için 2005'te, GAP İdaresi Başkanlığı'ndan 1 milyon 14 bin YTL, DSİ Genel Müdürlüğü'nden de 378 bin 100 YTL olmak üzere toplam 1 milyon 392 bin 100 YTL kaynak aktarımı yapıldığını söyledi.
Radikal, 08.04.2006
MÜHÜR BASKI KOLEKSİYONU

Zeugma Antik Kenti'nden kurtarılan kil mühür baskıların (bulla) envanterinin hazırlanarak sergilenmesi için başlatılan çalışma sürüyor. Zeugma Kil Mühür Baskıları Envanteri Proje Asistanı Coşkun Köysu, yaptığı açıklamada, antik Roma dönemi mimarisi ile günümüz mimarisinin iç içe olduğu postmodern vitrin hazırlandığını söyledi. Kil mühür baskıların ciddi sorunla karşılaşılmaması halinde mayıs ayından itibaren sergilenebileceğini kaydeden Coşkun Köysu, halen kil baskı mühürlerin temizliği çalışmasının sürdüğünü bildirdi. Coşkun Köysu, temizlenen kil baskı mühürlerin daha sonra envantere kayıt edileceğini, Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nin dünyanın en zengin kil baskı mühür koleksiyonunun sergilendiği müze unvanına kavuşacağını vurguladı. Kil mühür baskı koleksiyonu sayesinde Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ne ilginin artacağına dikkati çeken Coşkun Köysu Zeugma Antik Kenti'nden kurtarılan 100 bin dolayındaki kil baskı mührün 6 bin 500'ünü temizlediklerini ve envantere kayıt ettiklerini bildirdi. Zeugma kil baskı mühürlerin, bu eserleri müzede görme olanağına sahip olamayanlar için taklitlerini üretmeye de başladıklarını belirten Coşkun Köysu, açıklamasını şöyle tamamladı: ''Kil baskı mühürlerin taklitlerini turistler için hediyelik eşya olarak üretiyoruz. Yani Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ni ziyaret edemeyenler taklitleri sayesinde bu eserlere ilişkin bilgi sahibi olabilecek. Eserlerin sergilenmeye başlanması sonrasında Gaziantep Arkeoloji Müzesi'ne ve bu ürünlere yoğun ilgi olacağını düşünüyoruz.''
Gaziantep, Olay Medya, 08.04.2006
30 BİN TÜRK MİMAR ÖZÜR BEKLİYOR

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, Küçükçekmece ve Kartal ilçeleri için hazırlanan uluslararası proje yarışmasına "Herkes ipek kumaş dikemez" diyerek Türk mimarları çağırmaması, büyük tepki gördü. Meslek mensupları ve temsilcileri, mesleğe hakaret ettiği gerekçesiyle kendisi de mimar olan Topbaş'tan özür beklediklerini açıkladı.

Konuyla ilgili görüşler şöyle:

Oktay Ekinci (Mimarlar Odası Genel Başkanı): Türkiye'de yabancı mimarlara yabancı değiliz. Ama mutlaka yarışmaya o ülkenin mimarları da katılmalıdır. Açıkça Türk mimarlarının becerisi olmadığını söylüyor. Bunu söyleyen başkan olabilir ama mimar olamaz. Sonuçta, mimarsa, ben de onun başkanıyım. Mesleğe hakaret olarak kabul ediyorum. Özür dilemesini bekliyorum.

Eyüp Muhçu (Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı): Mimar bir meslektaşımızın bunu söylemesi çok ilginç. Bundan iki anlam çıkarılabilir. Ya Türkiye'nin mimarlık ve mimarlar potansiyelini bilmiyor ya da İstanbul yağması olan bu projelerin sürecini meşrulaştırmaya çalışıyor. Son derece kötü ve ilkel yarışma anlayışını meslektaşımız olarak savunuyor. Bunu savunurken, mimarları aşağılayan bir tutum içerisine giriyor.

Behruz Çinici (Ağa Han ödüllü mimar): 52 yıllık mimarım. Topbaş'ın mimar olmuş olmasına hayıflanıyorum. Kavşak ve kaldırımdan başka ne yaptı? Asıl cesaretsiz kendisidir, yüreksiz olan kendisidir. Böyle bir başkanın ne kariyerine, ne yüreğine itibar etmem. Selçuklu, Osmanlı ve Atatürk dönemi dışında İslam ülkelerinde genellikle mimara değer verilmez, eh malum...

Prof.Dr. Nur Esin (İTÜ Mimarlık Bölümü Başkanı): Tasarım kalitesi bakımından Türk mimarlığı çok iyi mimarlar yetiştirmiştir. En az birkaç kez, uluslararası çapta büyük ödüller kazandık. Çok saygın yüzlerce mimarımız var. Bunu kabul etmek çok güç. Mimar yetiştirmeye soyunmuşuz, çok uygun bir açıklama değil, talihsiz. Mimarlarımızın performansı konusunda en ufak bir şüphemiz yoktur.

Mete Göktuğ (Mimar): Cesaretle kastedilen şey bilgiyse, doğru. Modern teknolojiye yakın değiliz. Çünkü örneklerine bakınca, Türkiye'deki bazı uygulamaları yurtdışından gelen kişiler ve ekiplerin yaptığını görüyoruz. Bu anlamda kullanılmışsa, gerçek ortada. İstanbul ve Ankara, Alman firmaları tarafından planlandı yıllarca. Ama Başkan Kadir Topbaş'ın ifadesi biraz sert ve çabukça olmuş.

Topbaş, yarışmaya neden Türk mimarların davet edilmediğiyle ilgili olarak gazetecilerin sorularını önceki gün yanıtlamıştı. Topbaş, "Bizde bu alanda ihtisas yapmış mimar yok mu?" sorusu üzerine, "Bu kategoride henüz yok. Bu bir gerçek. Bu projeler cesaret işi. Bu cesareti bizim eğitim kurumlarımız vermedi. O cesaretin verilmesi lazım. Sinan'ları yetiştirecek gücümüz var" demişti. Topbaş, ayrıca "İpek kumaşı herkes dikemez. Dikebilecek kişilerle temasa geçtik" diye konuşmuştu.

Mimarlar Odası Genel Merkezi, projeyi "30 bin Türk mimarın rencide edildiği" gerekçesiyle Uluslararası Mimarlar Birliği'ne şikâyet etmeye karar verdi. Projelerin yasa gereği geleceği Mimarlar Odası'nın onayından geçmeyeceği ve yarışmaya katılan yabancı mimarların da ülkelerindeki meslek odalarına şikâyet edileceği bildirildi. Ayrıca Mimarlar Odası, yarışma jürisindeki Türk mimarlar hakkında da soruşturma açacak.
Milliyet, 08.04.2006
TARİHİ KEMERE KAMYON TEHDİDİ

İstanbul'da Göktürk beldesinde tarihi Uzun Kemer'in restorasyonu için kurulan iskele, geçen salı günü öğle saatlerinde büyük bir gürültüyle çöktü. İskelenin enkazının altında kalan bir kamyon ve iki otomobilin içinde bulunanlar, çevredeki vatandaşlar tarafından kurtarılarak hastaneye kaldırıldı.

Göktürk Beldesi Güzelleştirme ve Koruma Derneği tarafından 31 Ekim 2001'de Uzun Kemer'in altından ağır vasıta geçişi yasaklanmıştı. Göktürk Beldesi Güzelleştirme ve Koruma Derneği Başkan Yardımcısı Gül Fansa, yasağa rağmen her gün 1000 dolayında hafriyat kamyonunun tarihi kemerin altından geçtiğini belirtti. Fansa, kamyonlar geçmeye devam ettiği sürece tarihi kemerlerin çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekti.
Milliyet, 07.04.2006
BEKLENEN YAZI ANITLAR KURULU'NDA

Büyükşehir Belediye Meclisi'nin Kozahan'ın Taç Kapısı'nı kapatan tartışmalı bina ile ilgili aldığı kamulaştırma kararı Anıtlar Kurulu'na ulaştı. Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu Başkanı Neslihan Dostoğlu, ayın 14 ve 15'inde yapılacak toplantıda konuyu değerlendireceklerini söyledi.

Kamulaştırma kararına rağmen tüm hızıyla devam eden bina ile igili Büyükşehir Belediyesi'nden kabul edilen plan değişikliğinin Anıtlar Kurulu'na gönderilmesinin ardından kurul, yapılacak değerlendirmenin ardından görüşünü bildirecek. Kurulun görüşü ve onayının alınmasından sonra Hasan Gülayan'a ait inşaat ile Cumhuriyet Caddesi'ne dikey, yedi dükkanın kamulaştırmaları için çalışmalar başlanacak.

Bina için gereken prosedüre göre; Anıtlar Kurulu'nun onayından sonra Büyükşehir'in yeni bir koruma planı hazırlaması ve encümenden geçmesi gerekiyor. Encümen yeni plana onay verirse konu bir kez daha meclis gündemine gelecek ve meclisin onayı halinde bölgede kamulaştırma ve yıkım çalışmalarına başlanacak.
Bursa Olay Gazetesi, 07.04.2006
EVRİMİN EN ÖNEMLİ KAYIP HALKASI BULUNDU

Canlıların evrimindeki çok önemli kayıp halkalardan biri bulundu. Kanada'nın kuzeyindeki Ellesmere Adası'nda bulunan kafası timsaha benzeyen balık fosili, canlıların sudan çıkıp karada yürümeye başladığı ilk geçiş dönemini temsil ediyor.

Bilim adamlarına göre Ellesmere Adası'nda bulunan fosil, canlıların sudan karaya geçişlerini açıklayan evrim aşamasında eksik olan en önemli bağlantı. Canlıların evrimindeki kilometretaşlarını kanıtlayan daha önceki fosiller, daha çok karasal özellikler taşıyan balıklara ya da deniz canlısı özelliği taşıyan ve balığa daha çok benzeyen omurgalılara ait fosillerdi.



Bu iki aşamanın tam arasında bulunan yeni fosile "Tiktaalik roseae" adı verildi. Keşfi yapanlardan Philadelphia Doğa Bilimleri Akademisi'nden Dr. Ted Daeschler, "Bu buluş, gerçekleşen bir rüyadır" dedi.

Tiktaalik roseae ya da benzeri canlılar, hayvanların 375 milyon yıl önce ilk kez sudan çıkarak karada yürümeye başladığı dönemde, yüzgeçlerin ayağa dönüşmesindeki kayıp bağlantıyı oluşturuyorlar. Bu canlıların kafatası, boynu, kaburga kemiği bulunan ve "tetrapod" adı verilen dört bacaklı canlılara benzeyen ayakları bulunuyor. Ama aynı zamanda ilkel çene yapısı gibi balıksı özellikler de taşıyorlar.

Nature Dergisi'nde dün yayınlanan makalesinde araştırmacılardan Prof. Neil Shubin, "Tiktaalik, hem anatomisi hem de yaşam biçimi bakımından balık ile kara hayvanları arasındaki sınırları bulandırıyor. Bu hayvan hem balık, hem 'tetrapod'. Şaka ile karışık biz ona 'fishapod' (dört ayaklı balık) diyoruz" ifadelerini kullandı.

Ellesmere Adası'nda bulunan fosilden boyları 1.5 ile 2.5 metre arasında olan Tiktaalik'in bir balığın pullarına ve yüzgeçlerine sahip olduğu anlaşıldı. Ancak Tiktaalik'te kara hayvanlarınınki gibi kaburga kemikleri, boyun ve kara canlılarına ait daha başka kemik uzantıları da bulunuyor. Prof. Shubin, "Tiktaalik'in anatomisinin her bir parçası açığa çıktığında bu hayvanın özelliklerinin ne kadar harika bir biçimde kara ve su arasına yerleştiğini gördük" dedi.
Hürriyet, 07.04.2006
TURİZMDE FARKLI BİR HİZMET

Özel bir turizm firmasınca hazırlanan paket tur kapsamında, iş yoğunluğundan ve şehir hayatından sıkılanlar, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesindeki Assos Antik Kenti'nde yoga yaparak stresten uzaklaşıyorlar.Turizm şirketinin müdürü Murat Ayar, yaptığı açıklamada, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan ve yoğun iş temposu içinde olanların, kısa bir süre de olsa farklı bir etkinliğe katılarak, stresten uzaklaşmak istediklerini, bunu düşünerek tarihi ve doğasıyla ön plana çıkan yerlere yoga turları düzenlediklerini söyledi. Çanakkale ve çevresinin yoga turizmi için çok uygun bir bölge olduğunu, bu bölgeye 2 haftada bir tur düzenlediklerini belirten Ayar, Yoga eğitiminin Prof. Dr. Akif Manaf tarafından verildiğini ve her seansın günde bir kez 1,5 saat sürdüğünü kaydetti.
www.gazetebogaz.com, 07.04.2006
TESCİLLİ DUVAR YIKILARAK YENİDEN YAPILIYOR

Antakya Belediyesi İmar ve Fen İşleri Müdürlükleri'nin ortak çalışması, tehlike arz eden tescilli bir duvar yıkılarak yeniden yapılıyor. Belediye İmar ve Fen İşleri Müdürlükleri'nin ortak çalışmasıyla şehrin doğu yakasında bulunan ve bulunduğu bölgede yaşayan vatandaşlar için tehlike arz eden Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan tescilli bir duvar, alınan izinle yıkılarak aslına ve tarihi dokusuna şekilde yeniden yapılıyor.

Duvar, şehrin Şehitler Mahallesi Kıremitli Sokak ile Ayyıldız Sokağın kesiştiği noktada yer alıyor.
Hatay, Kardelen Gazetesi, 07.04.2006
BU KEMER ÇOK SU KALDIRIR

Mimar Sinan'ın 500 yıl önce yaptığı Avasköy Su Kemeri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın temelini attığı toplu konut blokları arasında kaybolmak üzere. Mimar Sinan'ın kentin su ihtiyacını karşılamak için inşa ettiği su kanalı sisteminin bir halkası olan tarihi Avasköy Su Kemerleri, 20 yıl öncesine kadar yemyeşil bir çayırda, beş asırlık bir yalnızlıkla Osmanlı medeniyetinin mimari estetiğini sergiliyordu. 1980'lerin başında gecekondularla sarılan Avasköy'e şimdi de toplu konut yapılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın temelini attığı Albayrak Yapı Grubu'nun Kemer Park Evleri projesiyle, kemerin yanında, iki bodrum ve zemin üstü 16 katıyla toplam 18 katlı 14 blokun inşaatına başlandı. Esenler İlçesi'nde zemin artı dört kata kadar yapılaşma izni verilirken, ilçenin sadece Albayrak Yapı Grubu'nun inşaatına başladığı arazi için imar planları değiştirilmiş. 'Kişiye özel' hazırlandığı iddiasıyla plan değişikliği mahkeme sürecinde ama binalar yükselmeye devam ediyor.



1997 tarihli imar planlarında ağaçlandırma ve mezarlık alanı olan bölge, plan değişikliğiyle önce ticaret merkezi, sonra konut alanına dönüştü. 2003'te imar planlarıyla bölge 'Küçük Sanatlar Ticaret' alanı ve KASK 2 olarak belirlendi. Yani yapılaşma oranı, arazi büyüklüğünün en fazla iki katına ulaşabilir, buna göre 100 metrekare bir arazide dikey veya yatay en fazla 200 metrekarelik yapılaşma olabilirdi. İBB Meclisi'nde Şubat 2005'te yapılan plan değişikliğiyle, bölgenin bir kısmındaki ticaret alanında KASK 2 olarak korunurken, sadece toplu konut projesinin yapılacağı bölgeye KASK 2.5 izni verildi.

Yani ilçedeki 400 bin nüfusun imar hakkı sabit kalırken, 2-3 bin kişinin yaşaması öngörülen kemer evlerinin yapılacağı konutların bulunduğu arazide yapılaşma oranı yüzde 25 artırıldı. Esenler Belediye Meclisi'nin Saadet Partili üyeleri Nuri Sarıoğlu, Burhan Kocaman ve Nurettin Kıdıl, önce 1/5 bin ölçekli Nazım İmar Planı'nı hazırlayan İBB'ye, sonrasında 1/1000'lik uygulama imar planını hazırlayan Esenler Belediyesi'ne itirazda bulundu, ama sonuç değişmedi. İmar planları değişti ve konut projesinde ocak ayında büyük bir törenle temel atıldı.

Meclis üyesi Burhan Kocaman uygulamaya tepkisini şöyle dile getirdi: "Burada bir oyun yaptılar. Meclis üyesi olarak takip ettiğimiz halde biz bile zor haberdar olduk. Bir ayda plan değişti, bir ay askıda kaldı ve iki ayda konutların önü açıldı. Yangından mal kaçırır gibi bu acele neden. Kişiye özel rant sağlama çabası içindeler. Arazi, ilçe halkının nefes alacağı tek alandı. İBB ve Esenler Belediyesi'ni hukuka aykırı imar plan değişikliği nedeniyle mahkemeye verdik. Mahkemeye intikal etmiş bir yerin temelini Kadir Topbaş attı. İstanbul'un en az yeşil ve boş alanlı ilçesi Esenler, ama buraya 3 bin yeni nüfus gelecek. Bunu kaldıracak ne bir yol ne bir sosyal tesis var. Esenler sınırlarındaki Başakşehir'de dahi zemin grovak kaya üzerinde olmasına rağmen yapılanma 1.25'ken, söz konusu yerde Güngören formasyonu kum ve kil zeminde 2.5 yapılaşma izni verildi. Marmara Depremi sonrasında yayımlanan genelgenin imar planlarında yoğunluk artırılamayacağına ilişkin hükmüne aykırı hareket edildi. Mimar Sinan'a da hakaret ediliyor."
Esenler Belediyesi Başkan Yardımcısı Uğur Tayfur, projenin tartışılabileceğini, ancak 5 bin ölçekli imar plan değişiklikliğinin İBB tarafından yapıldığını, kendilerinin de bu plana uyumlu bin ölçekli uygulama imar planı hazırlamak zorunda olduğunu savundu.

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat da dünyanın sayılı kentlerinden İstanbul'un kültür mirasının, rantçı anlayışa kurban edildiğini düşünüyor. Özpolat şunları söyledi: "İstanbul'un tarihi mirasını koruyarak geleceğe taşımak için bir şeyler yapmak gerekiyor. Tarih; bugün Başbakan olan ve "İstanbul sevdalısı" olduğunu söyleyen eski Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan duyarlılık bekliyor."

Yasa gereği yeni yapılar, tescilli eserlere 100 metreden fazla yaklaşamıyor ve tescilli eser çevresindeki her tür yapılaşma için koruma kurulu izni gerekiyor. Kemer önündeki yapılaşma için kendilerinden izin alınmadığını belirten İstanbul 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, "Konut inşaatı bu koruma alanı içinde, çok yakınına girmiş. İnşaata kurul izni alınmadan başlandığı için faaliyetin durdurulması kararını aldık. Kararı İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Esenler Belediyesi ve İSKİ gibi ilgili birimlere gönderdik" dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, inşaatı durdurulmayan toplu konut projesiyle ilgili yazılı sorularımızı yanıtsız bıraktı. Eleştirileri haksız bulan Albayrak Yapı Grubu'nun Kemer Park Evleri satış sorumlusu Salih Yeşilyurt ise, "Biz Kemer Park Evleri dedikten sonra buradaki kemer değer kazandı. Kemerle aramızda 150-200 metre mesafe var. Kemerin restore edilmesini sağlayacağız. İmar iznine ilişkin teknik konularda bir şey söyleyemem" dedi.
Radikal, Foto Vahap Şatır, 07.04.2006
İSA SU DEĞİL BUZ ÜZERİNDE YÜRÜDÜ

Hz. İsa'nın İncil'de belirtildiği gibi suyun üzerinde değil de buz üzerinde yürümüş olabileceği öne sürüldü. ABD'deki Florida Üniversitesi'nden Doron Nof, İsa'nın yaşadığı dönemdeki hava şartlarını, üzerinde yürüdüğü söylenen Galile Denizi'nin özelliklerini inceledi. 930 metre karelik alanı kapsayan araştırmada gölün o dönemdeki sıcaklığına ilişkin istatistikler çıkardı. İsrailli bilim adamına göre, M.Ö. 2500 ile 1500 yılları arasında iki soğuk dönem yaşandı. Bunlardan birinde sıcaklıklar eksi 4 dereceye düştü. Nof, "Son 120 yılda Kinneret Gölü'nde böyle bir donma olayının yaşanma olasılığı en fazla binde birdir. Ancak İsa'nın yaşadığı dönemde, her 30 ila 60 yılda bir donma gerçekleşiyordu" dedi.
Sabah, 06.04.2006
AGORA'YA 10 MİLYON YTL



İzmir Büyükşehir Belediyesi, tarihi Agora'da 10 milyon YTL'lik kamulaştırma daha yapacak. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bu yıl 46 binayı daha kamulaştıracaklarını belirterek, "Yapacağımız yıkımlar ile Agora, Eşrefpaşa Caddesi'nden görünebilecek" dedi. Kocaoğlu, Eşrefpaşa Caddesi 920 ve 939 sokaklarda tespit edilen 46 binanın kamulaştırması için bina sahipleri ile görüşmelerin sürdüğünü söyledi. Kocaoğlu, "Bina sahipleri ile varılacak mutabakat sonucunda yapacağımız yıkımlar ile 'Agora ve Çevresi Koruma, Geliştirme ve Yaşatma Projesi' önündeki en önemli engellerden birini daha aşmış olacağız" diye konuştu.

Kentin geride kalan az sayıdaki tarihi varlıklarını değerlendirmek için çalışmalar yaptıklarını kaydeden Kocaoğlu, şöyle devam etti: "Agora gibi kentin binlerce yıllık tarihine tanıklık eden yerleşimleri gün yüzüne çıkararak kent ile bütünleştirip insanlığın hizmetine sunmak istiyoruz. Şehir içinde sayıları artık iyice azalmış olan sebil, çeşme, şadırvan gibi su yapılarını, kilise, havra, türbe gibi dini yapıları bakım ve onarımdan geçirip İzmir'e kazandırıyoruz."

Agora ve Çevresi Koruma Geliştirme ve Yaşatma Projesi ile Eşrefpaşa (İkiçeşmelik) Caddesi'nin doğusunda, Agora kazı alanının da batısında kalan 1. derece arkeolojik sit alanı, "Arkeoloji ve Tarih Parkı" olarak ayrıldı. Bu alanda yapılacak düzenleme ile agoranın algılanabilir hale getirilmesi, alandaki arkeolojik buluntuların sergilenmesi, Kemeraltı ve diğer kentsel alanlar ile bütünleştirilmesi hedeflendi. Arkeoloji ve Tarih Parkı'nda, el sanatları sergi ve satış, sanatsal çalışma, turizm, danışma, rehberlik üniteleri ve açık alanlar oluşturulacak. Tescilli sivil mimari örneği yapılar, müze, kültür evi, kütüphane, kafeterya gibi kültür ve turizm ağırlıklı işlevlerle donatılacak.

İzmir Agorası'nda ilk kazılar, 1932-1941 yıllarında yapıldı. Bu sırada bir bölümü ortaya çıkarılan tarihi mekanda daha sonra uzun yıllar duran kazılar, tekrar başlatıldı. Bugüne kadar ortaya çıkarılan buluntular arasında, Tanrıça Vesta kabartması, Tanrı Hermes, Dionysos, Eros, Herakles heykelleri, çok sayıda kadın-erkek ve hayvan heykelleri ve pişmiş topraktan eserler bulunuyor.
Yeni Asır, 06.04.2006
ESKİ CAMİ'DE YANGIN

Edirne'de, tarihi Eski Cami'nin görevli odasında çıkan yangın, kısa sürede kontrol altına alınarak söndürüldü. Alınan bilgiye göre, Sabuni Mahallesi'ndeki Eski Camii'nin görevli odasında, elektrik kablolarının kısa devre yapması sonucu yangın çıktı. Odadan duman çıktığını gören camii cemaati, yangına ilk olarak yangın tüpüyle müdahale etmeye çalıştı.

Edirne Belediyesi itfaiye ekiplerine haber verilmesinin ardından olay yerine gelen ekipler, kısa sürede yangını kontrol altına alarak söndürdü. Polis ekipleri de çevrede güvenlik önlemleri alarak vatandaşların camiye girmesini engelledi. Bu arada, olay yerine gelen İl Müftülüğü yetkilileri, odada çıkan yangınla ilgili zarar tespiti yapılacağını bildirdi.
www.edirneninsesi.com, 06.04.2006
MÜZELERİN AYDA BİR DEFA ÜCRETSİZ GEZİLMESİNE BAŞLANDI

Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı'nın müze oluşunun 82'nci yılı nedeniyle aldığı kararla her ayın bir günü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları müzeleri ve ören yerlerini ücretsiz ziyaret edilebilecği açıklanmıştı. Ücretsiz uygulama ilk kez dün Topkapı Sarayı Müzesi'nde başladı. Bundan böyle her ayın belirlenen Salı günlerinde Müze sadece kimlik gösterilerek ücretsiz gezilebilecek. Uygulama kapsamında sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzelerin olduğunu söyleyen Çakır, diğer müzelerin ücretli olduğunu belirtti. Topkapı Müzesi'nin her ayın ilk Salı günü ziyarete açık olacağını ifade eden Çakır, diğer Müze ve Ören yerleri ise Pazartesi günü gezilebileceğini söyledi.
Zaman, 06.04.2006
LİKYA'NIN KEMİKLERİ SIZLADI

Demre ilçesinde yeni imara açılan bir alanda yol açan taşeron firma, Likya döneminden kalan mezarlara rastgelince yolu daha ileriden geçirmek yerine, mezarları söküp yol güzergâhından öteye taşıdı. Belediye Başkanı Ramazan Topçu, 'Kendisi yurtdışındayken, müteahhit arkadaşın çalışmalar sırasında tarihi eserlere ufak tefek zarar verdiğini' söyledi. Demre ilçesindeki Karabucak Mahallesi Hazine arazisi 1990'lı yıllarda imara açılması için belediyeye devredildi. Belediyenin açtığı ihaleyi kazanan Doğan İnşaat Şirketi'nin iş makineleri ile yol açılmaya başladı. İmar planına uygun olarak yapılan çalışma sırasında Likya döneminden kalan mezarlara rastlandı. Bunun üzerine şirket, yolun güzergâhını değiştirmek yerine mezarları söküp ileriye taşıdı. Mezarların büyük zarar gördüğünü ve kırıldığını iddia eden Demreli çiftçi Ramazan Solakoğlu, Demre Belediye Başkanı DYP'li Süleyman Topçu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Savcılık da olayla ilgili olarak inceleme başlattı. 28 Mart'ta Fas'a gittiğini ve geçen cumartesi günü döndüğünü belirten Demre Belediye Başkanı Topçu, "Daha olay yerine gitmedim. Ancak bahsedilen alan imar planı içinde bir yer, sit alanı değil. Yol yapılması gerekiyor. Müteahhit arkadaş savcılığa gidip ifadesini vermiş. Mezarlar zaten kırıkmış" dedi. Topçu şöyle devam etti: "Tarihi eserlerin tahrip edilmesi yanlışlıkla olmuş. Müteahhit arkadaş çalışmalar sırasında tarihi eserlere ufak tefek zarar vermiş."
Radikal, Fotoğraf: Ahmet Acar /DHA, 05.04.2006
GÜN YÜZÜNE ÇIKMAMIŞ 150 TARİHİ YER TURİZME KAZANDIRILMALI

UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınan, Nemrut Dağı'nı ve Atatürk Barajı'nı bünyesinde barındıran Adıyaman'da, tarihi ören yerleri gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Yerli ve yabancı binlerce turistin her yıl ziyaret ettiği Nemrut Dağı'nın gölgesinde kalan tarihi mekanların tanıtımının yapılarak turizme kazandırılmasıyla Adıyaman'a yılda 1 milyonun üzerinde turist geleceği tahmin ediliyor. Başta Kommagene Uygarlığı olmak üzere, farklı uygarlık ve dönemlere ait tarihi yapıları bünyesinde barındıran Adıyaman'da, son yıllarda yerel imkanlarla yapılan kazı çalışmalarıyla çok az bir kısmı ortaya çıkarılan Perre Antik Kent, turistlerin ilgisini çekmeye başladı. Adıyaman'da Perre Antik Kent, Eski Askerlik Şubesi, Tarihi Tuz Hanı, Eski Kahta Kalesi, Arsemia, Hısn-ı Mansur Kalesi, Cendere Köprüsü, Karakuş Tümülüsü, Turuş Kaya Mezarları, Palanlı Mağarası, Eski Besni Ören Yeri, Sofraz Kül Şehri Harabesi, Sofraz Tümülüs Mezarları, tarihi Mor Petros Mor Pavlos ile tanıtımı yapılmadığı için turizme kazandırılamayan 150 ören yeri daha bulunuyor.
www.e-adiyaman.com, 05.04.2006
TÜTÜNSÜZ BABA TÜRBESİNE RESTORASYON

Vakıflar Bölge Müdürlüğü Edirne'deki Tütünsüz Baba Türbesi'nin restorasyonu işini ihaleye çıkardı.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında açık ihale usulü ile gerçekleştirilecek ihale koşulları arasında; ihaleye katılabilme şartları ve istenilen belgeler ile yeterlik değerlendirmesinde uygulanacak kriterler, mesleki ve teknik yeterliğe ilişkin belgeler ve bu belgelerin taşıması gereken kriterler, isteklinin organizasyon yapısına ve personel durumuna ilişkin belgeler gibi bir dizi uzmanlık gerektiren koşullar yer alıyor. Ayrıca, istekliden 5'er yıl deneyimli olmak koşuluyla restoratör mimar, inşaat mühendisi ve sanat tarihçi çalıştıracağına dair teknik personel taahhütnamesinde bulunması isteniyor. İş deneyim belgesi yerine diplomalarını sunmak suretiyle, eski eser restorasyonu konusunda yüksek lisans yapmış, restorasyon uzmanı yüksek mimar, mimar ve inşaat mühendisleri ihaleye katılabilecek. Bu kişiler meznyet belgeleri ile birlikte kamuda veya özel sektörde mesleklerini icra ettiklerini gösterir meslek odası kaydı ve hizmet çizelgelerini de verecekler.

İstekliler tekliflerini anahtar teslimi götürü bedel üzerinden verecek. Sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 5 gün içinde yer teslimi yapılarak işe başlanması, yer tesliminden itibaren de 180 takvim gününde tamamlanması gerekiyor.

Tütünsüz Baba, Edirne evlîyasından olup asıl ismi Ahmed Rıdvânî'dir. İkinci Bâyezîd Han devrinde başdefterdar olarak görev yapmıştır. 1499'da vefât eden Tütünsüz Baba'nın bugün harab halde olan türbesi, Mevlânâ Kara Rüstem Gâzi Câmii ile Erkek Sanat Enstitüsü yanındadır. Tekkesi günümüze ulaşmamıştır.
www.edirneninsesi.com, 05.04.2006
MALABADİ KÖPRÜSÜ İÇİN BATMAN VE DİYARBAKIR VALİLİĞİ ORTAK ÇALIŞMA YAPACAK

Diyarbakır Valisi Efkan Ala, Batman-Diyarbakır il sınırında bulunan tarihi Malabadi köprüsü için ortak çalışma yapacaklarını söyledi. Batman Barajı önündeki karayolu köprüsünün tarihi görünüme yakışmadığını söyleyen Vali Efkan Ala, tarihi köprünün yanındaki köprüyü de ucube olarak nitelendirdi. Batman Çayı ıslah projesi çalışmaları kapsamında düzenlenen törene Tarım Bakanı Mehdi Eker ile katılan Vali Ala, Batman Valiliği ile yapacakları ortak çalışma ile tarihi köprüye yaraşır, tarihi bir görünüm verecek bir köprü yapılması gerektiğine dikkat çekti.

Mezopotamya'nın yüzlerce tarihi değerlerinden biri olan Malabadi Köprüsü Diyarbakır-Silvan yakınlarında Batman çayı üzerinde bulunuyor. Artuklular döneminde 1147 yılında Timurtaş Bin İlgazi tarafından yaptırılan köprü 7 metre eninde ve 150 metre uzunluğundadır. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 metredir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, hem köprü ve hem de otel olarak zamanında kullanılmıştır. Onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.
Zaman, 05.04.2006
ÇİN SEDDİ UZAYDAN GÖRÜLMÜYOR!

Çinli astronot, "Çin Seddi'nin uzaydan görülen tek insan yapısı olduğu" şeklindeki yaygın inancın doğru olmadığını söyledi. Şencou-6 (Kutsal Tekne-6) adlı uzay gemisiyle, geçen ekim ayında Çin'in ikinci insanlı uzay yolculuğunu yapan astronotlardan Fey Cunlong ile Nie Hayşeng, Şanghay Bilim ve Teknoloji Müzesi'nde uzay sergisinin açılışına katıldı.
Fey, uzaydan Çin Seddi'ni göremediklerini, set ile çevresi arasında çok az fark olduğunu söyledi. Daha önce bazı Amerikalı astronotlar da Çin Seddi'nin uzaydan görülmediğini açıklamışlardı.
Milliyet, 05.04.2006
PATARA TAVRINA ARKEOLOG TEPKİSİ

ABD'nin, Eyaletler Anayasası'nın kabulünün 220. yıldönümünü gelecek yıl Antalya'nın Kaş ilçesine bağlı Patara antik kentinde kutlamak istemesi tartışmalara neden oldu. Savcılığa suç duyurusunda bulunan Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği, bu girişimin, ABD'nin Türkiye'yi federatif yönetimlere bölme amacının başlangıcı olduğunu öne sürdü. Patarayla ilgili tartışmanın odağındaki isimlerin değerlendirmeleri şöyle:

Emine Karakitapoğlu (Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği Başkanı): "ABD Anayasası'nın kabulünün 220. yılını kutlayacağız" deniliyor. Daha fazla bilgiye sahip değiliz. Bunu incelemeye aldık. Bölgede yaşayan insanlar olarak bu hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Burada 17 yıldır kazı yapılıyor. Ancak usule uygun kazı yapıldığına inanmıyoruz. Bilimsel mantıkla yürütülmüyor. Kazıdan bugüne kadar 6 profesör ayrıldı. Hepsinin de gerekçesi eserlerin tahrip ediliyor olması. ABD'nin burada bir açılış yapmasına karşı değiliz. Ülkenin lehine olacak her türlü adımın arkasındayız, sonuna kadar da destek veririz. Patara için ABD'den para dilenmelerine gerek yok. Bizim ülke olarak buna sahip çıkacak kadar gücümüz var."

Prof.Dr. Fahri Işık (Patara Bilimsel Kazı Başkanı): Türkiye'nin tanıtımı adına, demokrasinin gerçek anlamda Anadolu'da olduğunu dünyaya duyurmak için bir girişimde bulunduk. Eski ABD Kongre üyesi Stephen Solarz'ın Patara'yı ziyareti sırasında, Likya meclisini göstererek, demokrasinin ilk defa burada yaşandığını kendisine anlattım. Çok şaşırdı. 2 ay sonra tekrar geldi. Anayasa kurulurken yaşanan tartışma tutanaklarında Patara'dan sürekli söz edildiğini görmüş. 2007'deki kutlamaları burada yapmak istediklerini söyledi. Kutlama TBMM ile birlikte yapılacak. Patara 2002'de Kültür Bakanlığı'nın en iyi kazı ödülünü aldı. ABD'nin Patara üzerinden Türkiye'yi yönetmesi gibi bir saçmalık olabilir mi? Patara'yı 17 yıldır kurtarmak ve dünyaya tanıtmak için uğraş veriyorum. Pataralılara sürekli "topraklarınızı satmayın" diye telkinde bulunuyorum. Hiçbir yabancıya bir karış toprak satmadılar. Akdeniz Üniversitesi'nin internetteki sitesine girip Patara ile ilgili makalelerimi görsünler. 200 sayfalık İngilizce kitap çıkardım."

Prof.Dr. Ahmet Tırpan (Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği Başkanı): Patara kendine has özellikleri olan bir bölge. Bağımsız şehir devletlerinden oluşuyor. Şehirler Patara meclisinde toplanıp ortak kararlar alıyor. Yani demokrasinin kaynağıdır Patara. Likya meclisine federatif değil, demokratik uygulama olarak bakmak lazım. Şehirler bağımsız ama ortak kararları seçimle alıyor. Komplo teorileri üretmek bizde moda oldu. İşi abartmalarına gerek yok."



Likya Birliği içindeki Xanthos, Olympos ve Myra gibi Patara da üç oy hakkına sahipti. Birlik toplantıları, çoğu kez birliğin limanı durumunda olan Patara'da yapılıyordu. Roma egemenliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, valiliklerin adli işlerini gördüğü bir merkezdi. "Noel Baba" diye anılan Saint Nicholaos da Pataralıdır.

New York Times, 19 Eylül 2005'teki haberinde, ABD Anayasası'nın, Patara'da doğduğunu yazmıştı. 'Türkiye'nin kumlarına gömülmüş bir kongre' başlığıyla verilen habere göre 3 bin yıl önce Patara'da kurulu olan Likyalıların idari yapısı, ABD federatif sisteminin de temelini oluşturuyor. ABD Anayasası taslağını yazanlara örnek teşkil eden antik Likya Federasyonu, türünün ilk örneği. Haberde, 23 şehrin federatif yapıyla merkezi bir idareye bağlanmasından oluşan Likya Birliği'nin, temsili demokrasinin antik çağlardaki ender örneklerinden olduğu ve bu modelin benzerinin ABD federatif sisteminde gözlendiği bilgisine de yer verildi. Likya Birliği'nin parlamentosunun, ABD meclisine temel olduğu belirtildi.
Milliyet, 05.04.2006
RUSYA, BOĞAZ'DAKİ MİRASIN PEŞİNDE

Rusya, Sovyetler Birliği ve Çarlık Rusyası döneminde aralarında Türkiye'nin de yer aldığı birçok yabancı ülkede sahibi olduğu, sonradan izini kaybettiği mülkün peşine düştü. Pinkerton adlı İngiliz dedektiflik bürosuyla anlaşan Rusların 400 milyar dolarlık uzun listesinde İstanbul Boğazı kıyısındaki Büyükdere'de onlarca dönüm arazi de yer alıyor.



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kremlin Sarayı İdari İşler Müdürü Vladimir Kojin, önceki gün yurtdışında yitirilen taşınmaz mülk bedelinin 400 milyar dolar civarında olduğunu ve günümüz Rus devletinin bu mal varlığından vazgeçmek niyetinde olmadığını açıkladı. Kojin'in saydığı 70 ülkedeki bin kadar mülk arasında İstanbul Boğazı kıyısında Büyükdere'de onlarca dönüm arazi de yer alıyor.

SSCB'nin parçalandığı 1991 yılında Moskova'nın yurtdışındaki taşınmazlarının toplam değeri 110 milyar dolar civarında gösterilirken, İngiliz Pinkerton dedektiflik bürosuyla anlaşan Kremlin Sarayı, malvarlığının aslında 400 milyar doları bulduğunu öne sürüyor.
Kremlin Sarayı'ndan Rus basınına yapılan açıklamada Büyükdere'deki geniş arazi parçasıyla üzerindeki konağın, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1920 yılında yeni Sovyet yönetimine hediye edildiği söyleniyor. Halbuki Hürriyet, Kremlin'in ortaya attığı iddiayı araştırarak çok daha enteresan bilgilere ulaştı.

Türkiye'de görev yapmış eski bir diplomatın, adının yazılmaması kaydıyla Hüriyet'e anlattığına göre, Sovyetler Birliği zamanında 1958 yılında dönemin Moskova yönetimi, Sarıyer'deki arazinin varlığını hatırlayarak Ankara nezdinde girişimde bulunarak araziyi geri istedi. Moskova ile Ankara arasında aylar süren yazışmanın sonunda Türkiye'nin "Tapusunu gösterin verelim" sözleriyle tartışma kapandı. Sovyet yönetimi, toprak tapusunu bulmak için yoğun çaba sarf etse de belgeleri ortaya çıkartamadı. Araştırma sonunda, 1917 yılında Lenin Rusya'da Bolşevik devrimi gerçekleştirdiğinde İstanbul üzerinden Batı'ya kaçan Beyaz Rus olarak adlandırılan eski Rus idarecilerin Büyükdere'deki arazinin tapusunu da beraberinde götürdüklerine karar verildi. Paris'te yaşayan eski Rus göçmeni aileler üzerinden bu tapulara ulaşılabileceği söylendi.

Hürriyet'e konuşan Rus diplomatlar, tapuların iki suretinin bulunduğunu, birinin Ruslarda diğerinin ise İngilizlerin elinde olduğunu savunuyor. Rusların ellerindeki belgeler kaybolmuş olsa bile kopyalarının İngilizlerin arşivlerinde olabileceği belirtiliyor.

Diğer bir iddiaya göre, şu an birçok vatandaşımızın mülkü görülen Büyükdere'deki onlarca dönümlük arazinin satışı 1782 yılı Haziran ayında Osmanlı İmparatorluğu başkenti İstanbul'da yapıldı. Dönemin Rus elçisi Bulgakov, 28 bin piastr (280 altın lira) karşılığında araziyi İngiliz tebasındaki Bay Berkly'den satın aldı. Satış işlemi Rus katip Eyen Pizani ile İngiliz konsolos Robert Ensly şahitliğinde gerçekleşti.
Hürriyet, 05.04.2006

BASK, GUERNİCA'YI İSTİYOR




İspanya'da Bask bölgesinin bağımsızlığını isteyen terör örgütü ETA'nın silah bıraktığını ilan etmesinin ardından federal meclisin kültür komisyonunda, Pablo Picasso'nun meşhur Guernica tablosunun doğduğu topraklara geri dönmesi için yasa tasarısı hazırlandı. Normalde karşı cephelerde olan Halkçı Parti ile Basklı milliyetçiler, Guernica için Sosyalist hükümete baskı yapıyor.

20'nci yüzyılın görsel sanat şaheserlerinden biri olarak kabul edilen İspanyol ressam Pablo Picasso'nun imzasını taşıyan Guernica tablosu, İspanya'da siyasetin gündemine oturdu. Bask bölgesinin bağımsızlığı için savaşan terör örgütü ETA'nın ateşkes ilan etmesinin ardından İspanya parlamentosunun kültür komisyonu, Guernica'nın geçici olarak, esinlendiği Bask bölgesine geri dönmesini öngören bir yasa tasarısını kabul etti.

Normalde karşı cephelerde yer alan Basklı milliyetçiler ve ana muhalefetteki Halkçı Parti, aynı tasarıya onay verip tablonun doğduğu topraklara gönderilmesi için iktidardaki Sosyalist Parti'ye baskı yapmaya başladı. Siyasi gözlemciler, ETA'nın süresiz ateşkes ilan etmesinin ardından Başbakan Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun böyle bir karara onay vermesinin bölge halkı için de iyi bir jest olacağı görüşünde.

Ancak Kültür Bakanı Carmen Calvo, Madrid'deki Reina Sofia Müzesi'nde sergilenen Guernica'nın teknik gerekçeler nedeniyle hareket ettirilmesinin zor olduğunu savunuyor. Bask bölgesinin solcu Eusko Alkartasuna partisinden senatör Jose Ramon Urrutia ise "Eğer değerli tabloları sergilenmek için diğer ülkelere yollayabiliyorsak, niye Guernica'yı Bilbao'ya göndermeyelim" diye soruyor. Yasa tasarısını destekleyenler, Guernica'yı ulusal miras ilan etmeye hazırlanan İspanya Kraliyet Güzel Sanatlar Vakfı'nın da bu girişime arka çıkmasını istiyorlar.

İspanya'da iç savaş sonrasında Picasso'nun Guernica tablosu, demokrasinin en önemli sembollerinden biri haline gelmişti. Diktatör Francisco Franco döneminde sürgünde yaşayan ressam Picasso, demokrasi gelmeden Guernica'yı memleketi İspanya'ya yollamayı reddetmişti.

İspanya iç savaşının başında Franco'yu destekleyen Almanlar, 1937 yılında silahsız sivillerin yaşadığı Guernica kentini havadan bombalamıştı. Bask'ın tarihi başkenti halı bombardımanında yerle bir olurken 1650 kişi hayatını kaybetmişti. Naziler, bu hava operasyonu için uluslararası kınamaya muhatap olurken, katliamı Paris'te haber alan Pablo Picasso, vahşeti aynı adı verdiği tablosuna taşımıştı. Tablo, Franco'nun ölümünden altı yıl sonra demokrasiye geçişin yaşandığı 1981 yılında İspanya'ya geri döndü. Madrid yönetimi izin verirse, İspanya'ya gelişinin 25'inci yılında savaşı en iyi tasvir eden tablo olarak kabul edilen Guernica, doğduğu topraklara geri dönmüş olacak.
Hürriyet, 05.04.2006
ÇALINDIKTAN KISA SÜRE SONRA TEKRAR YERİNE BIRAKILAN KÂBE TAŞI, CAM BÖLMEYE ALINDI

Edirne Eski Cami'de kimliği belirsiz kişi veya kişilerce çalınan ve 9 ay sonra hırsızlar tarafından tekrar aynı yere bırakılan 'Kabe Taşı' cam bölmeye konularak koruma altına alındı. Cami mihrabının yanındaki pencere duvarında bulunan ve “Kabe Taşı” olarak bilinen taş, 16 Mart 2005 tarihinde yerinden sert bir cisimle çıkarılarak çalınmıştı. Eski Cami görevlileri, taşın çalındığını cemaatten öğrenmişti.

Öte yandan Edirne Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, özellikle tarihî camilerde çalınma riski bulunan tarihî kilim, levha, halı, şamdan gibi değerli eserleri toplayarak 9 ayrı müzede sergileyeceklerini söyledi. Toplanan değerli eserlerin yerlerine ise taklitlerinin konulacağını ifade eden Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Çetinkaya, “Türkiye'de cami ve mescitlerde 20 bin civarında eski eser tespiti yapıldı. Bunların korunması gerekiyor.” dedi. Camilerin özelliklerini kaybetmemeleri için alınan eserlerin yerlerine taklit ürünler yerleştirileceğini ve yanlarına konulacak cihazlarla, eserlerin geçmişini dinleme imkanı sağlanacağını aktaran Çetinkaya, “Camilerden toplanan eserler Edirne, Ankara, İstanbul, Bursa, Tokat, Kayseri, Konya, Kastamonu ve Gaziantep'te açılacak olan Vakıf Eserleri Müzesi'nde sergilenecek.” diye konuştu. Edirne'de kurulacak müzenin ise Selimiye Camii'nin bitişiğindeki tarihi mekan olarak düşünüldüğünü vurgulayan Çetinkaya, “Tarihi mekanlardaki paha biçilemeyen eserlerin hepsini burada sergileyeceğiz. Bu müze hem kent ekonomisine canlılık getirecek, hem de tarihi mirasımıza sahip çıkmış olacağız.” açıklamasında bulundu.
Zaman, 05.04.2006
HASANKEYF'SİZ

Doğu ve Güneydoğu'da çıkan olaylar, Batman'ın Hasankeyf ilçesindeki kazıları da vurdu. 1 Nisan'da başlayan kazılara katılacak olan 141 arkeolog, öğretim üyesi ve öğrenciden hiçbiri gelmedi. Geçen yıl 200 kişiyle yürütülen kazılara, 2'si Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan biri Dicle Üniversitesi'nden 3 kişiyle başlandı. Kazı Başkanı Prof. Dr. Abdülselam Uluçam, gelmeleri planlanan kişilerin güvenlik endişesiyle kazılarda çalışmak istemediklerini söyledi. Hasankeyf'te bu yıl kazılara erken başlandı. Kazılarda Gazi ve Selçuk üniversitelerinden 38 öğretim görevlisi ve arkeolog ile 103 üniversite öğrencisinin görev alacağı bildirildi. Ancak, kazılar 1 Nisan'da başlamasına rağmen, Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan olaylar nedeniyle 141 kişiden hiçbiri gelmedi. Kazı başkanı Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülselam Uluçam, öğretim görevlileri, arkeologlar ve öğrencilerin bölgeye gelmekten ürktüklerini belirterek, "Kültür ve Turizm Bakanlığı, yaklaşık 7 ay sürecek kazılara bu yıl 1.5 trilyon liralık ödenek çıkardı. Kazılara Gazi ve Selçuk üniversitelerinden öğretim görevlileri ve öğrenciler ile arkeologlardan oluşan 141 kişiyle başlayacaktık. Ancak, geçen hafta yaşanan bazı olaylar yüzünden, ekibimize katmayı planladığımız kişiler maalesef gelmedi. Onları ne kadar ikna etmeye çalıştıysak da başaramadık. Oysa Hasankeyf çok sakin bir yer ama, onlar Güneydoğu'ya gelmekten ürküyorlar" dedi. Prof.Dr. Uluçam, "Diyarbakır Dicle, Van Yüzüncü Yıl ve Erzurum Atatürk üniversitelerinden öğretim görevlileri ile öğrencileri Hasankeyf kazılarına davet edeceğiz. Ayrıca 40 işçiyi de kaledeki kazı çalışmalarında görevlendireceğiz. Ekibi bir ay içinde toplamaya çalışacağız. Oysa geçen yıl 200'ü aşkın bir ekiple son yılların en büyük kazı dönemini geçirmiştik" dedi.
Hürriyet, 04.04.2006
İSTANBUL'UN KÜLTÜR BAŞKENTLİĞİ 15 NİSAN'DA BELLİ OLACAK

Avrupa Birliği Komisyonu, İstanbul'un kültür başkentliği ile ilgili kararını 15 Nisan'a kadar açıklayacak. Sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları işbirliği ile oluşturulan Girişim Grubu, İstanbul'un, 2010 yılında Avrupa'nın Kültür başkenti olması için gerekli çalışmalarını tamamladı. Son karar AB Komisyonu tarafından 15 Nisan tarihine kadar verilecek. İstanbul, kültür başkentliği için Kiev'le yarışacak. Avrupalılar, adaylık sürecinde, Türkiye'ye; “Kültür başkenti olursanız kendi insanınıza, Avrupa'ya ne vereceksiniz?” sorusunu yöneltti. Girişim Grubu da bu soruya hazırladığı dosya ile cevap verdi. Bu kapsamda, söz konusu bölgelerde yaşayan çocukların müzelere taşınması, bir çocuk müzesinin kurulması, bir TIR'ın üzerine orkestraların, tiyatroların yerleştirilerek, bu bölgelere gönderilmesi gibi projelerin yer aldığı dosya şubat ayında AB Komisyonu'na sunuldu. Komisyon, Ukrayna'nın Kiev şehri ile birlikte İstanbul için hazırlanan dosyayı değerlendirecek. İstanbul'un bu hakkı kazanması halinde, dosyada yer alan projeler için Türkiye'ye maddi destek sağlanacak. Ayrıca, İstanbul'un, Avrupa ülkelerinde tanıtımı yapılacak. AB kültür başkentleri, genelde AB'ye üye ülkeler arasından seçiliyor. Her yıl, iki ülkeden iki şehir başkent oluyor. Son yıllarda AB'ye üye olmayan ülkeler arasından da kültür başkenti seçildi. Türkiye de bu uygulamayı fırsat bilerek adaylığını açıkladı. 2010 yılı için AB'ye üye olmayan Ukrayna ve Türkiye, başkentlik için yarışacak.
Zaman, 05.04.2006
MALATYA MÜZESİ KİTAP OLDU

Zengin envanterine rağmen "Bölge Müzesi" statüsü alamayan Malatya Müzesi'nin kitabı yayınlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Yapı Kredi Bankası Vedat Nedim Tör Müzesi'nin işbirliği ile hazırlanan "Malatya Müzesi" adlı kitap, Yapı Kredi Yayınları arasında çıktı. Ofset baskılı, Türkçe- İngilizce hazırlanmış, müzedeki eserlerin tanıtımının da yapıldığı kitabın yayın komitesi Enver Üstündağ, Sevgi Yavuz, Ayşe Toker, Belma Kulaçoğlu, Hüseyin Şahin, Necdet Keleş ve Jale Velibeyoğlu'ndan oluşan 88 sayfalık kitapta, Yapı Kredi Sanat Yayınları Arşivi ve Hakan Ezilmez fotoğraflarıyla; Müze tarihçesi, neolitik-kalkolitik dönem, tunç- demir çağları, Geç Hitit ve Geç Hitit sonrası Malatya tarihi anlatılıyor. Metinler müzedeki ilgili kısım fotoğrafları ile zenginleştirilmiş. Müzede bulunan, çivi yazılı tabletler, kılıç mızrak ve baltalar, çömlekler, taş döküm kalıplar, çocuk mezarı, taş mühürler, taş hayvan ve insan figürleri, bitki tohumlu kaseler, kemik aletler, obsidisyen ok uçları, metal süs eşyaları, Roma sikkeleri, önemli heykel ve figürler, pişmiş toprak kandiller, cam eşyalar, takılar, kral mezarı buluntuları, Selçuklu Artuklu sikkeleri vs. fotoğraflar yer alıyor.
Malatya Haber, 04.04.2006
IHLARA VADİSİ DAHA KOLAY GEZİLECEK

Tarihle doğanın bütünleştiği, 14 kilometre uzunluğundaki Ihlara Vadisi'nde turistlerin rahatça gezebilmelerine olanak sağlayan düzenlemeler yapılacak. Aksaray Valisi Sebati Buyuran, tektonik yükselmeler ve Hasan Dağı volkanının püskürmesi sonucu oluşan Ihlara Vadisi'nin, içinden geçen Melendiz Çayı ile birlikte, görülmeye değer ender bir yer olduğunu söyledi. Vali Buyuran, 'Kapadokya'nın batıya açılan kapısı' olarak nitelendirilen Aksaray'ın Güzelyurt ilçesindeki vadinin yeşil bitki örtüsü ve şapelleriyle doğa, tarih ve sanat olgusunu bir araya getiren önemli turistik bir alan olduğunu kaydetti. Ihlara Vadisi'nin sadece Kapadokya'ya gezmeye gelenler tarafından ziyaret edildiğini vurgulayan Buyuran, “Bölgeye gelen yerli ve yabancı turistler halen yaklaşık 400 basamaklı beton merdivenle vadiye inebiliyor. İnmek kolay ama çıkmak çok zor. Vadi, gezilmesi kolay olmadığı ve bu konuda düzenleme yapılmadığı için bölge turizmden hak ettiği payı bugüne kadar alamadı.” diye konuştu. Özellikle vadinin içine inilip çıkılmasını kolaylaştıracak cam asansör ile 14 kilometre boyunca yürüyüş ve bisiklet yolları, seyyar tuvaletlerin yapılmasının planlandığını ifade eden Vali Sebati Buyuran, “Yüzlerce basamak merdiven inilip, çıkılması nedeniyle kalp krizlerinin yaşandığı Ihlara Vadisi'ni turistlerin daha rahat gezebileceği bir yer haline getireceğiz.” ifadelerini kulland
ı.
Zaman, 04.04.2006
VAKIF SEFERBERLİĞİ

Dünyanın neresinde olursa olsun, vakıf ve vakıfçılık anlayışı, her dönemde toplum içindeki dayanışmayı, yardımlaşmayı, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkılmasını sağlayan en önemli kurumlar olmuştur. Bazı özel kuruluşların, kendilerini yardıma adayan insanların ve resmi kurumların desteğiyle kurulan vakıfların amacı, “Başta insan olmak üzere, bütün varlıklara hizmet etmek”tir. İlk defa Emevîler döneminde kurumsal bir kimlik kazanan vakıflar, Abbasîler döneminde büyük bir gelişme kaydetmiş, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde de çeşitlenerek günümüze kadar gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de değişik zamanlarda çıkardığı kanun ve kararnamelerle toplumsal dayanışmanın temelini teşkil eden vakıfların kurulup geliştirilmesini destekleyip, teşvik etmiştir. 1924 yılında ilk defa “Vakıflar Genel Müdürlüğü” kurularak vakıf müesseselerinin idare ve denetimi tek elde toplanmıştır. İşte bu kurum, vakıf eserlerine dikkat çekmek ve toplumda 'vakıf bilinci' oluşturmak amacıyla 2006'yı “Vakıf Medeniyeti Yılı” olarak ilan etti.
Türkiye Gazetesi, 04.04.2006
EMİNÖNÜ'NDE 481 BİNA ELDEN GEÇECEK

Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, Kentsel Tasarım ve Sokak Sağlıklaştırma Projesi'yle Sultanahmet, Cankurtaran ve Küçükayasofya'daki 15 cadde ve sokaktaki 481 binanın rölöve, restitüsyon ve restorasyonlarının yapılacağını söyledi. Projenin, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca onaylandığını belirten Er, mülkiyet tespitlerinin tamamlandığını ve tüm binaların fotoğraflarının çekildiğini anlattı. Projenin yaklaşık 1 milyon 400 bin YTL olan maliyetini İl Özel İdaresi tarafından karşılanacak. İki yıl içinde tamamlanmasının planlanan proje ile bir çok konut konfora kavuşurken, metruk binalar da onarılacak. Projenin uygulanacağı cadde, sokak ve bina sayıları şöyle: Şehsuvarbey Sokak 37, Cinci Meydanı Sokak 10, Ödev Sokak 12, Küçükayasofya Medresesi Sokak 9, Küçükayasofya Caddesi 19, Yabancı Sokak 7, Akburçak Sokak 10, Cami Sokak 18, Küçükayasofya Sokak 13, Cankurtaran Caddesi 176, İshakpaşa Caddesi 28, Cankurtaran Meydanı 23, Şadırvan Meydanı 16, Keresteci Hakkı Sokak 65 ve Oyuncu Sokak 48.
Hürriyet, 04.04.2006
ŞEYH KASIM KÜMBETİ KURTARILMAYI BEKLİYOR

Gümüşhane'nin Kelkit İlçesi Çamur Köyü'nde bulunan tarihî Şeyh Kasım Kümbeti kurtarılmayı bekliyor. Çamur Köyü'nde bulunan tarihî kümbetin, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından restore projesi hazırlandığı halde, yaklaşık 26 bin YTL olan proje tutarı için ödenek halen ayrılmadı.

İki dere arasında, etrafı dağlarla çevrili plato görünümünde olan Çamur Köyü'ne rivayete göre Şeyh Kasım isminde bir evliya gelerek bu kümbet etrafına yerleşmeye karar verir. Bir rivayette Ahmet Yesevi'nin talebelerinden olan Şeyh Kasım'ın yedi kardeş olduğu söylenmektedir. Eski Rum Pontus Devleti yerleşim yerlerinden biri olan Çamur Köyü, ismini Şeyh Kasım'ın 'Benim devemin ayağı nerede çamura batarsa biz oraya konacağız' sözünden aldığı ifade ediliyor. Böylece köyde yerleşik hayat başlar. 145 hanelik olan Çamur Köyü, ilçe merkezine 40 kilometre mesafede bulunuyor. Hazırlanan restorasyon projesiyle Çamur Köyü Şeyh Kasım Kümbeti'nin kültür değerleri arasına katılması hedefleniyor. Köylüler bazı definecilerin bu kümbetteki taşları çalıp götürdüklerini ve tarihî eser aramak maksadıyla kümbetin çeşitli yerlerini tahrip ederek duvarlarını uçurduklarını dile getiriyorlar.

Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Ateş ise kümbetin yapı şekli itibari ile sekizgen olduğu için İslâmî ve Türk yapı tarzına benzediğini söyleyerek, “Kümbetin kitabesi tam okunamadığı için yapılış tarihi tam bilinmiyor. Ancak yapı tarzından Selçuklular tarafından yapıldığı tahmin ediliyor.” şeklinde konuştu.
Zaman, 04.04.2006
VALİDE SULTAN'IN KEMİKLERİ SIZLIYOR

Sultan II. Mahmut'un eşi, Sultan Abdülmecid'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yardıma muhtaç hastaların tedavi edilebilmesi için yaptırılan Bezm-i Alem Vakıf Gureba Hastanesi, can çekişiyor. 1843 yılında yaptırılan ve 80 yıla yakın hizmet veren hastane, ilgisizlik yüzünden madde bağımlıları ve hırsızlık çetelerinin yatağı haline geldi. 40 dönümlük arazi içinde hastaneyi yaptıran Bezm-i Alem Valide Sultan'ın emriyle düzenlenen vakıf senedine göre vatandaşlara ücretsiz hizmet vermek amacıyla kuruldu. 1956 yılında kabul edilen '6760 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğü Teşkilat Kanunu' ile hastane yönetimi Sağlık Bakanlığı'ndan alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne verildi. Hastanenin, İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'yle eğitim bağlantısı fakültenin kendi kliniklerinin inşasının bitmesi ile birlikte 1966 yılında kesildi. Bu tarihten itibaren bağımsız vakıf hastanesi kimliğine kavuştu. Ancak hastaneyi yıllar sonra ücretli hale getirebilmek için yeni bir bina inşa edildi. Bir vakıf senedi düzenlenerek 'Hizmet Vakfı' adı altında, hizmet karşılığı ücret alınmaya başlandı. 2000 yılında Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfı'na ait Vakıf Gureba Hastanesi ve müştemilatı 10 yıllığına SSK'ya devredildi. Protokol uyarınca hastane binalarının ve müştemilatının restorasyon, bakım onarımları SSK tarafından 3 yıl içinde yaptırılacaktı. Aradan geçen yıllara rağmen içerisinde tarihi binalara bir çivi bile çakılmadı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, hastaneyi Sağlık Bakanlığı'ndan tekrar almak için çalışmalarına devam ediyor. Bezm-i Alem Valide Sultan Hastanesi 1845 yılında düzenlenen nizannamesinde, hamam, 5 ev, 13 dükkan, 11 bahçe, 73 dönem tarla, 9 zeytinlik, 2 çiftlik, 65 oda, 5 zeytin mengenesi, 180 parça arazi, 29 bin 264 zeytin ağacı, göl, bakkal dükkanı, taş ocağı, samanlık ve iki taşlı bir su değirmeni vakfedilmişti. Tarihi hastane buralardan elde edilen gelirlerle yıllarca muhtaç hastalara hizmet verdi. Hastanede, fakirlere ücretsiz hizmeti verilmesine ilişkin usul ve esaslarla ilgili yönetmelik 20.03.2001'de 24348 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Akşam, 03.04.2006
ÖLMEDEN ÖNCE GÖRÜN

Ölmeden önce bu yerlere gidin! Çünkü bir sonraki kuşak göremeyecek! Amerikan Newsweek Dergisi son sayısının kapağında global ısınma, doğal afetler,terörizm, ilgisizlik ve benzeri nedenlerden ötürü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Dünya'nın 100 harikasına yer verdi. Dünya Anıtlar Vakfı'nın yayınladığı listede Türkiye'den yalnızca Küçük Ayasofya camii ve Aphrodisias antik kenti bulunuyor.

İstanbul'da bulunan Küçük Ayasofya Camii'nin 1999 yılındaki depremden etkilendiğini, oluşan çatlaklardan içeri giren yağmur sularının bu tarihi yapıyı çökme tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığı belirtiliyor. Pamukkale yakınlarındaki Aphrodisias antik kenti ise bakımı için yeterli bütçe ayrılmadığından her geçen gün yok olmaya doğru yaklaştığı belirtiliyor.

Listenin başında 2003 yılından bu yana işgal altında olan Irak tüm ülke olarak yer alıyor. 55 ülkeden Dünya'nın önemli tarih miraslarının bulunduğu listede Amerika'dan 8, İngiltere'den iki yer bulunuyor. Bosna-Hersek'te bulunan Osmanlı mirası ve Mimar Sinan yapımı Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü'de listedeki diğer tanıdık eserlerden..
Sabah, 03.04.2006

LİSTENİN TAMAMI

Afganistan: Hacı Piyade Camii, Balkh

Antartika: Sir Ernest Shackleton Keşif Klübesi, Antartika

Avustralya: Dampier Rock Sanat Kompleksi, Dampier, Burrup Peninsula

Bangladeş:Sonargaon-Panama City, Sonargaon

Bosna Hersek:Mehmet Sokullu Paşa Köprüsü, Visegard

Brezilya:San Francisco Manastırı ve Tarihi Olinda, Olinda, Pernambuco

Cameroon:Bafut Sarayı, Bafut

Cape Verde:Tarrafal Toplama Kampı, Tarrafal

Şili:Tulor Köyü, Antofagasta - Cerros Pintado, Tarapaca

Çin: Cockrow Post Town, Cockrow Post, Huailai - Lu Konağı, Dong Yang - Qikou Town, Shanxi Province - Güney Batı Çin Taş Kuleleri, Çeşitli Tianshui Geleneksel Evleri, Tianshui, Qincheng, Gansu - Tuanshan Tarihi Köyü, Yunnan Bölgesi

Hırvatistan: Novi Dvori Şatosu, ZapreHırvatistan - Aziz Blaise Kilisesi, Dubrovnik

Küba: Finca Vigia (Hemingway'in Evi), San Francisco de Paula

Mısır: Sabil Ruqayya Dudu, Kahire - Tarabay al-Sharify, Kahire - West Bank, Luxor

El Salvador: San Miguel Arcangel & Santa Cruz de Roma, Panchimalco & Huizucar

Eritrea: Asmara TarihiKent Merkezi ve Tiyatrosu, Asmara - Kidane- Mehret Kilisesi,Senafe
Massawa Tarihi Kent, Massawa

Finlandiya: Helsinki- Malmi Havaalanı, Helsinki

Georgia: Jvari Manastırı, Mtshekta

Yunanistan: Helike Arkeolojik Alan, Rizomylos & Eliki, Achaia

Guatemala: Naranjo, El Peten

Hindistan: Dalhouise Meydanı, Kalküta - Dhangkar Gompa, Himachal Pradesh
Guru Lhakhang ve Sumda Chung Tapınakları, Sumda Chung - Watson Otel, Mumbai

Endonezya: Omo Hada, Nias Adası

İran: Bam, Bam

Irak: Kültürel Miras Alanı, Ülke çapında

İrlanda: Wonderful Barn, Kildare

İtalya: Hadrian Villa Akademisi, Tivoli - Cimitero Acattolico, Roma - Civita di Bagnoregio, Bagnoregio - Murgia dei Trulli, Murgia dei Trulli - Portici Kraliyet Şatosu, Napoli - Santa Maria in Stelle Hypogeum, Verona - Portunus Tapınağı, Roma

Kenya: Mtwapa Arkeolojik Kalıntı Alanı, Kilifi, Mtwapa

Laos: Chom Phet Kültürel Manzarası, Luang Prabang

Letonya: Riga Katedrali, Riga

Lübnan: Chehabi Kalesi, Hasbaya - Tripoli Uluslar arası Fuar Alanı, Tripoli

Makedonya: Treskayec Manastırı ve Kilisesi, Treskavec

Moritanya: Chinguetti Camisi, Chinguetti

Meksika: Chalcatzingo, Morelos - Mexico City Tarihi Merkezi, Mexico City - Pimeria Alta Missions, Sonora - San Juan Bautista Cuauhtinchan, Puebla - San Nicolas Obispo, Morelia, Michoacan

Nepal: Patan Kraliyet Şatosu Kompleksi, Patan

Nijerya: Benin City Setleri, Edo Eyaleti

Norveç: Sandviken Koyu, Bergen

Pakistan:Mian Nasir Muhammed Mezarlığı, Dadu Bölgesi - Thatta Anıtları, Thatta

Filistin Bölgesi: Tell Balatah (Shechem veya Eski Nablus), Nablus, West Bank

Panama: Panama Kanal Alanı, Panama Kanal Alanı,

Peru: Cajamarguilla, Lima - Prebistero Maestro Mezarlığı, Lima - Quinta Heeren, Lima
Revash Cenaze Kompleksi, Santo Tomas de Quillay - Tucume Archaeological Site, Lambayeque

Polonya: Teutonic Order Jerusalem Hastanesi, Malborka - Karol Scheibler Mozolesi, Lodz

Portekiz: Teatro Capitolio, Lizbon

Romanya: Oradea Ormanı, Oradea

Rusya: Melnikov'un Ev Stüdyosu, Moskova - Narkomfin Binası, Moskova - Semenovskoe-Otrada, Moskova Bölgesi

Samoa: Pulemelei Mound, Palauli, Letolo Ormanı

Sırbistan Montenegro: Prizren Tarihi Merkezi, Prizren - Subotica Sinagogu, Subotica

Sierre Leone: Yaşlı Fourah Bay Koleji, Freetown

Slovakya: Lednicke- Royne Tarihi Parkı, Lednicke- Royne

Güney Afrika:Richtersveld Kültür Manzarası, Kuzey Cape İli

İspanya: Segovia Su Kemeri, Segovia

Sudan: Suakin, Suakin Adası

Suriye: Amrit Arkeolojik Alanı, Amrit - Shayzar Kalesi, Shayzar - Tell Mozan (Eski Urkesh)

Türkiye: Aphrodisyas Müzesi, Aphrodisyas Antik Kenti - Küçük Ayasofya, İstanbul

Birleşik Krallık: Azize Mary Stow Kilisesi, Stow, Lincolnshire, İngiltere - Aziz Vincent Street Kilisesi, Glasgow, İskoçya

Birleşik Devletler: 2 Columbus Circle New York, New York - Kentucky Bluegrass Kültürel Manzara, Orta Kentucky - Cyclorama Merkezi, Gettysburg, Pennsylvania - Dutch Reformed Kilisesi, Newbergh, New York - Ellis Adası Bagaj ve Yatakhane Binası, New York, New York - Ennis Brown House, Los Angeles, California - Hanging Flume, Montrose Bölgesi, Colorado - Lebanon Shaker Dağ Köyü, New Lebanon, New York - Gulf Kıyısı ve New Orleans

Venezuela: La Guaira Tarihi Kenti, Vargas
AKROPOLİS'TE EZAN SESİ

Atina'nın turistik kesimi Monastiraki'deki Osmanlı döneminden kalma Çarşı Camii'nin yeniden ibadete açılması tartışması siyaset gündemine oturdu. Dışişleri Bakanı Bakoyani caminin açılması için harekete geçti. "Ayasofya açılmadan olmaz" ya da "Akropolis'te ezan sesi olmaz" diyenler de var, "Akropolis ve kiliselerin yanı başında bir cami ne kadar hoşgörülü olduğumuzu gösterir" diyenler de. Kilise ise şimdilik suskun.

Başta Pakistanlı ve Iraklı olmak üzere yaklaşık 300 bin Müslümanın yaşadığı Atina'da bir cami açılması konusu arapsaçına döndü. Yunan hükümetinden Atina'da cami açılması için farklı sesler yükselirken, kilise bu konuyu çeşitli bahanelerle yokuşa sürme çabasına girdi.

Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani, Arap ülkeleri, ABD ve son olarak da Avrupa Konseyi'nden gelen çağrılar karşısında adım atmak niyetinde. Ancak Yunan dışişlerinde bazı çevrelerin, Atina'da yok denecek kadar az Türk bulunmasına rağmen cami konusunu Türk-Yunan "meselesi" gibi göstermeye çalışması dikkat çekiyor.

Bakoyani'ye yakın çevreler Yunan gazetelerine "Türkiye'den Heybeliada Ruhban Okulu'nu açmasını istiyoruz ama Atina'da bir cami bile yok" şeklindeki değerlendirmelerde bulundular. Yaşanan bu kargaşa içinde Atina'da cami açılmasının bir kez daha askıya alınması mümkün.



Bakoyani, gectiğimiz günlerde şehir merkezindeki Monastiraki semti ve çevresinde bulunan camilerden birisinin (en iyi durumda olanı seramik müzesi olarak kullanılan 1759 tarihli Çarşı Camii) ibadete açılması amacıyla harekete geçti. Özellikle kilisenin tepkisini ölçmek isteyen Bakoyani, bu konuda gazetecilere "Henüz bir kararımız yok. Olduğunda öğreneceksiniz" demekle yetindi.

Eğitim ve Diyanet İşleri Bakan Yardımcısı Yorgos Kalos "Camiye evet ama Monastiraki'de olmasına hayır" diyerek Bakoyani'ye tepki gösterdi. Savunma Bakanı Evangelos Meimarakis, bu konuda bir bakanlığın değil hükümetin karar vereceğini belirtti.

Kilise çevreleri, çoğunluğu turistik eşya satan ve hırdavatçıların bulunduğu Monastiraki'de esnafın da görüşünün alınması gerektiğini belirterek cami açılmasını dolaylı engellemeye giriştiler. Bu çevrelere "Akropolis eteklerinde ezan sesi duymak istemiyoruz" diyen dinci-aşırı milliyetçi çevreler de katıldı.

Atina Başpiskoposu Hıristodulos ise her fırsatta medyaya açıklamalar yapmasına karşın, bu defa garip bir suskunluk içinde. Hıristodulos 2004 Olimpiyat Oyunları nedeniyle Atina'dan 40 kilometre mesafedeki Peania kasabasında cami ve islam kültür merkezi inşa edilmesini, hükümet ve parlamento kararı bulunmasına rağmen engellemişti.

Yunanistan'da neo-liberalizmin temsilcisi sayılan eski ulusal ekonomi bakanı ve şimdiki bağımsız milletvekili Stefanos Manos Atina'daki cami tartışmalarına farklı bir boyut getirdi. Manos "Çok az sayıda Rum Ortodoks bulunmasına rağmen İstanbul'da onlarca kilisesinin ibadete açık olduğunu idrak edebiliyor muyuz?" dedi. Buna karşı aşırı dindarlığı ile tanınan bağımsız milletvekili Stelyos Papathemelis "Cami açalım ama önce Türkiye Ayasofya'nın anahtarını patrikahneye versin" diye konuştu.
Hürriyet, 03.04.2006
YABANCI EKİPLERE DENETİM SIKILAŞIYOR 'KAZ-KAÇ' DEVRİ BİTİYOR

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı kazı ekiplerine sıkı denetim getirmeye hazırlanıyor.

Yıllarca denetimsiz şekilde çalışmalar yapan, buldukları birçok önemli eseri yurtdışına çıkaran ekipler artık nereleri kazdıklarını, neler bulduklarını her üç yılda bir bakanlığa rapor edecek; tarihî eserlerle ilgili ayrıntılı bilgiler verecek. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kazı çalışması yürüten 38 yabancı ekip bulunuyor. İtalyan, İsveç, Amerikan, Avusturyalı, Kanadalı, Belçikalı, Fransız, Alman, İngiliz ve Japon ekipler Milas, Ulukışla, Bor, Sorgun, Kaman, Fethiye'de çalışıyor. Yabancı bilim adamlarının çalışma süreleriyle ilgili izinler, 1'er yıllık ara ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından Bakanlar Kurulu onayı ile yenileniyor. Bugüne kadar süren uygulamaya göre, ekipler çalıştıkları yerleri bakanlığa bildirip kazılara başlıyordu. İstendiği takdirde gerekli bilgi veriliyordu.



Şimdiye kadar ekiplerden rapor istemediklerini; ancak bundan böyle, yabancıların çalışmalarının denetim altına alınacağını belirten Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, ayrıca antik kentlerin restore edilip turizme kazandırılmaları için ekipleri yönlendireceklerini ifade etti. Düzgün, ekiplerin kazı sürelerinin uzatılmasının ise düzenledikleri faaliyet raporlarına göre belirleneceğinin altını çizdi. Yabancı kazı ekipleri, Osmanlı döneminden bu yana Anadolu topraklarında kazı yapıyor. Pek çok önemli eseri gün yüzüne çıkaran ekipler eliyle de önemli eserler yurtdışına yasadışı veya yasal yollarla çıkarıldı. Eserlerin birçoğu geri gelmedi.

Kazı ekiplerince yurtdışına kaçırılan eserlerden bazıları:
1906-1912 yılları arasında Alman ekip tarafından Çorum'da yapılan kazılarda iki adet Boğazköy Sfenksi ve 10 bin çivi yazılı tablet çıkarıldı. Bunlar temizlenmek için Almanya'ya gönderildi; ancak birçoğu geri gelmedi.
Alman Mühendis Carl Humann 1868-1878 yılları arasında kaçak kazılar yaptı ve Bergama-Zeus Sunağı'nı yurtdışına çıkardı.
1904 yılında yasal kazılar yürüten Fransız arkeolog Paul Gaudin, Tiberius Portikosu'nda bulunan mermer başın gövdesini yurtdışına kaçırdı.
1870-1890 yılları arasında Troya kentini kazan Heinrich Schliemann, 17 eseri yurtdışına kaçırdı.
Zaman, 03.04.2006
ÇALINAN ATHENA BÜSTÜ MÜZEYE GERİ DÖNDÜ

Side Müzesi'nden çalınan Roma dönemine ait Athena Büstü ile Herkleia Hieron Sit Alanı'ndan kırılarak çalınan Anıt Mezar'a ait mermer kabartmalı mimari friz parçası müzelere geri döndü. Athena Büstü, 2005'in Mart ayında Antalya Side Müzesi'nde sergilenirken çalınmıştı. Büst, İstanbul Müzeleri Müdürlüğü'ne bağlı koleksiyoner Haluk Perk'e satılmak üzere getirildi. Ancak Perk, eserin çalıntı olduğunu tespit ederek, büstü İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü'ne teslim etti. Geçtiğimiz yıl Herkleia Hieron 1. Derece Arkeolojik ve Doğal Sit Alanı içinde kırılarak çalınan Anıt Mezar'a ait mermer kabartmalı mimari friz parçası ise Aydın Merkez Umurlu Beldesi Jandarma Karakol Komutanlığı ekiplerince ele geçirildi. Aralık 2005 tarihinde kırılarak çalınan friz parçası, Eser, Aydın Müze Müdürlüğü tarafından koruma altına alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, çalıntı eserlerin tespiti için yeni bir çalışma içerisine girdi. Özellikle yurtdışına kaçırılarak şu anda önemli müzelerde bulunan eserlerin Türkiye'ye dönmesi için uluslararası arenada yeni adımlar atmaya hazırlanan bakanlık, yurtiçinde de müzelerin daha sıkı korunması adına çalışmalar yapıyor.
Zaman, 03.04.2006
EVİNİ ONARANLARA BAKANLIKTAN RESTORASYON DESTEĞİ

Tarihi değeri olan asırlık ev ve konağa sahip olduğu halde restore ettirecek maddi imkanı olmayan vatandaşların imdadına Kültür ve Turizm Bakanlığı yetişti.

Bakanlığın hazırladığı 'Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair Yönetmelik' sayesinde bu durumda olan şahıslara, evlerini restore ettirebilmeleri için 50 bin YTL proje masrafı ve proje tamamlandıktan sonra 200 bin YTL restorasyon ücreti ödeniyor.

Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği Kasım 2005'ten itibaren yapılan başvurulardan 384'ü kabul görerek, rölöve, restitüsyon ve restorasyon proje taleplerine yardım yapılması kararlaştırıldı. Bugüne kadar toplam 248 adet tescilli taşınmazın rölöve, restorasyon ve restitüsyon proje bedeli için 3 milyon 180 bin 280 YTL ödendi.
Zaman, 03.04.2006
EDİRNE'DE İL TRAFİK KOMİSYONU KARARLARI

İl Trafik Komisyonu'nun 10 Mart 2006 tarihinde yaptığı toplanıtıda alınan kararlar açıklandı. Alınan kararlar arasında Balıkpazarı Caddesi'nin trafiğe kapatılması, Meriç ve Tunca köprülerinde tonaj kısıtlaması uygulanması, Saraçlar Caddesi'nde yeni park düzeni uygulaması, zemininde kayma olan Eski Cami etrafında ağır tonajlı araçlara kısıtlama getirilmesi, talikaların tescillenmesi kamyonların güzergahlarına getirilen kısıtlamalar, fakülte kavşağında yeni düzenleme yapılması gibi konular yeralıyor. Alınan kararlar arasında tarihi köprülerin korunmasına yönelik ağır araçlara yasak getirilmesi tedbirlerinin de yeralması köprülerimiz için tehlike çanları çaldığını da ortaya koyuyor.

Eski Cami'de yapılan incelemeler neticesinde, yoldan geçen ağır tonajlı araçların cami zemininde titreşim oluşturarak zeminin kaymasına sebep olduklarını gözönüne alan komisyon ağır tonajlı araçların cami etrafındaki güzergahları kullanmalarının engellenmesini karara bağladı.

Fatih Köprüsünün araç trafiğine kapalı halinin devamına karar veren komisyon Kanuni, Saraçhane ve Yalnızgöz Köprülerini de kamyon trafiğine kapattı.

Tunca ve Meriç Köprülerini kullanarak Karaağaç istikametine gidecek ağır tonajlı araçlar için başka alternatif güzergah olmadığından Meriç nehri üzerine yeni bir köprü yapılarak ağır tonajlı araçların yapılacak yeni köprüye yönlendirilmesiyle her iki köprüdeki ağır tonajlı araç yoğunluğunun azaltılması, yeni köprü yapılana kadar halen kullanılmakta olan Meriç ve Tunca Köprülerinden kaç tona kadar yük taşıyan ağır tonajlı araçların geçişine müsaade edilmesi teknik bir konu olduğundan bu hususta Karayolları Genel Müdürlüğünün görüşü alınarak bu iki köprüde de tonaj kısıtlaması uygulanması kararlaştırıldı.
www.edirneninsesi.com, 03.04.2006
MEKAN GENİŞLETME ÇALIŞMASINDA 200 YILLIK KUR'AN BULUNDU

Giresun'un Hacıhüseyin Camii'nde mekan genişletme çalışmaları sırasında, 200 yıllık el yazması Kur'an-ı Kerim bulundu. Giresun Müze Müdürü Hulusi Güleç, mekan genişletme çalışmaları yapılan Hacıhüseyin Camii'nin zemin katında bulunan tarihi mezar taşlarını inceledikleri sırada, tesadüfen el yazması Kur'an-ı Kerim ile bir şiir kitabı bulduklarını söyledi. Yaptıkları inceleme sonucu Kur'an-ı Kerim ile şiir kitabının 200 yıllık olduğunu tespit ettiklerini ifade eden Müze Müdürü Hulusi Güleç, “Rutubetten dolayı yıpranmış olan Kuran-ı Kerim ile şiir kitabını koruma altına aldık. Kuran-ı Kerim ile şiir kitabının kimler tarafından yazıldığı hakkında henüz bir bilgiye ulaşamadık. Bunları, bakımını yaptıktan sonra müzede sergileyeceğiz.” diye konuştu. Güleç, ayrıca caminin zemin katında bulunan mezar taşlarından tarihi değeri bulunan 45'ini, gerekli bakımı yaparak, müzede sergileyeceklerini de sözlerine ekledi.
Zaman, 02.04.2006
ANADOLU'NUN İLK MEDRESESİ NİKSAR'DA HAYATA DÖNDÜRÜLÜYOR

Tokat'ın Niksar ilçesinde 22 tarihi eseri bünyesinde barındıran Niksar Kalesi'nde bulunan ve Anadolu'nun ilk medresesi olduğu bildirilen Yağıbasan Medresesi, başlatılan restorasyon çalışmasıyla eski görünümüne yeniden kavuşturuluyor.

Tarihi Niksar Kalesi'nde açıklama yapan Niksar Belediye Başkanı İdris Şahin, kalenin, bölgenin en eski ve arazi olarak en büyük kalesi olduğunu söyledi. Kalenin üzerinde şu anda restorasyon çalışmaları devam eden Yağıbasan Medresesi gibi 22 tarihi eseri daha bünyesinde barındırdığını anlatan İdris Şahin, Niksar'ın Anadolu'ya Türklerin ilk göç ettiği 3 yerleşim merkezinden biri olduğunu kaydetti. Yağıbasan Medresesi'nin de Anadolu'nun ilk medresesi olduğunu ifade eden İdris Şahin, ''Burada tıp eğitimi yapılırken, şu anki adı Çöreğibüyük olan camide ise tekke eğitimi yapılıyordu. Şu anda ise bu eserin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce restorasyonu yapılıyor. Restorasyon çalışmalarının projesini ise belediye olarak biz çizdik'' şeklinde konuştu. Şu anda medresede kazı ve güçlendirme çalışmaları yapıldığını ifade eden Şahin, ''Burası aslına uygun şekilde eski görünümüne kavuşturulacak. Biz de Vakıflar Genel Müdürlüğü ile ortaklaşa olarak bu esere fonksiyon kazandırmayı planlıyoruz. Bunun gibi diğer eserleri de restore ettikçe Niksar Kalesi turizm de ön plana çıkarılacak.'' dedi. Niksar Kalesi'nin geneliyle ilgili de bir çalışma yapılacağını, Kültür Bakanlığı tarafından bu konuda ödenek çıkarıldığını anlatan İdris Şahin, ''Niksar Kalesi, onarımı tamamlandıktan sonra bünyesinde birçok tarihi eseri barındıran bölgesel bir kale olacak. Turistik açıdan da bölgeye büyük bir kazanç olacak. Bunu da başaracağımıza inanıyorum.'' diye konuştu.
Zaman, 02.04.2006




.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi