Karun hazinesini çalıveemişlee!


Karun'un hazinelerini de kaptırdık ya, helal olsun bize! Aslında herhangi bir şeyi çaldırmak büyük bir yetenek gerektirmiyor. Bir miktar salaklık, cehalet, ödenek yetersizliği, güvenlik zaafı yeterli! Ama bir şeyi iki kere çaldırmak hakikaten akıllara durgunluk verecek bir "başarı"! Milattan önce 6. yüzyıldan 1965'e kadar bozulmadan gelen broş, o yıl yapılan kaçak bir kazı sonunucunda, başka birçok değerli Lidya eşyasıyla birlikte toprakaltından çıkarılıp yurtdışına kaçırılmış! Ne zamanki bu işi yapan köylülerin arasında paylaşım konusunda anlaşmazlık çıkmış, biri durumu ihbar etmiş ve 'Karun Hazineleri'nin varlığı anlaşılmış! Trajikomik! Buraya kadar, ilk bahsettiğim durum var. İlgisizlik, kendi değerlerine sahip çıkamama, ahlaksızlık, cehalet, salaklık. Kaçırılan eserlerin yolunun bir şekilde Amerika'daki Metropolitan Müzesi'ne düştüğü ve orada 'Bir Yunan ve Roma Hazinesi' adı altında sergilendikleri anlaşılınca, Türkiye 1987'de Metropolitan'a dava açmış. Güzel.

Lidyalılar bile güler

40 milyon dolar harcanarak sürdürülen dava, 1993'de kazanılmış ve 363 parça değerli eser, geldiği topraklara, Uşak'taki Arkeoloji Müzesi'ne iade edilmiş. Alkışlıyoruz. Ama bundan sonrasına M.Ö. 6. yüzyılın Lidyalıları bile güler! Paha biçilmez, sadece iadesi için 40 milyon dolar harcanan eserlerin saklandığı şartlar şunlar: Uşaklı bir vatandaşımız, yani görevli arkadaş, hem güvenlik, hem bilet kesici, hem de ziyaretçilere bilgi veren eleman olarak çalışıyor. Üst arama, dedektör vs. hak getire! Aralık 2005'de bir zahmet güvenlik kameraları yerleştirilmiş, ama bu 6 kameranın monitörlerini takip eden de yine bu kahraman arkadaş! Bunun dışında da paha biçilmez broş ve diğer eşyaların durduğu camekanın bir tane uyduruk, küçük anahtarlarla açılan kilidi var, bir de mühür! Yani hırsızlık adeta imkansız! Kim uğraşıp güvenlik arkadaşı lafa tutacak da, vitrine bir anahtar bir de mühür uydurup içindeki milyarlarca dolarlık eşyaları çalacak! Ohooo! Mümkün değil.

Kıytırık bir camekan

Baba tarafımın kökleri Uşak'a uzanıyor. Uşak'ın konuşma biçiminde herşeyi yapmak çok kolaydır: "Yapıvee, edivee, bi ev alıvee, iş açıvee!" Eminim, insanoğlu aya ayak bastığında Uşaklılar bu olayı birbirlerine "Armstrong diye bi adam aya gidiveemiş" diye anlatmışlardır! Fakat bu sefer Uşaklılar'ın anlatım şekli doğru. "Adamın teki Karun hazinelerini çalıveemiş!" Gerçekten bu kadar kolay olmuş anladığımız kadarıyla. Çoğumuzun evinde, kendine göre belki biraz para, üç beş mücevher, birkaç parça elektronik eşya var diyelim. En zenginimizin evindeki çalınacak eşya en fazla ne kadar tutar? Yine de çoğumuzun kapısında güvenlik elemanı, yok efendim köpek, güvenlik kamerası, en azından çelik kapı ve kasa var. Hatta kimileri eşyalarını sigorta ettiriyor hırsızlığı karşı. Sıradan bir insan 5 bin, 10 dolar tutacak mücevherini, parasını kasaya koyuyor, binbir güvenlik önlemi alıyor, sigorta ettiriyor, Karun'un hazineleri kıytırık anahtarlı bir camekanın içinde! Çünkü onlar Lidya Kralı Karun'un eşyaları! Eh adamcağız bilseydi bir güvenlik şirketiyle anlaşırdı, ama kendisi MÖ 6. yüzyılda öldüğü için mümkün değil! Şaka mı bu?

Devlet beceremiyor!

Konya'ya gittiğimde koskoca Mevlana Müzesi'nde benzer bir sahipsizliği görmüştüm. Yine ödenek yoktu, rehber yoktu, bilgi verici tabelalar eksikti, güvenlik, hatta camekan sözkonusu bile değildi. Herkes etraftaki eşyaların ne olduğunu birbirine soruyordu. Oradaki tarihi eşyalardan birini kolumun altına alıp gitsem, beni durduracak kimse olmayabilirdi. Çoğu kentimizde birçok müze aynı durumda. Devlet bu işi beceremiyor, kimse kusura bakmasın. İsviçre'nin "Gruyere" kasabasının dünyadaki tek önemi, gravyer peynirinin yapıldığı yer olması! O küçük, manasız kasabaya gidip bir gün geçirip gravyer peynirinin yapılışını görerek, gravyer yiyerek, gravyer satın alarak, bir sürü para harcayıp, üstelik iyi vakit geçirip dönebiliyorsunuz! Yaptım, ondan biliyorum. Ne o? Peynir yapıyorlar! Lidya hazineleri Avrupa'nın herhangi bir kasabasında olsa, o kasaba dünyaca ünlüydü bugün! Bir sanal Lidya kenti inşa edilmiş, kapıda bilet kesilir olmuştu. Hediyelik eşyasından tişörtüne kadar, bu değerlerin etinden sütünden faydalanılmıştı. İzmir'e üç saat mesafedeki Uşak, bu hazineler sayesinde kalkınmış, turizmi gelişmiş bir kent olabilirdi. Biz müzeye adam gibi bir güvenlik sistemi koymaktan aciziz. Bakalım daha ne rezillikler yaşıyıveeceez!

Gülse Birsel, Sabah-Günaydın, 22-04-06