©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Aktopraklık

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Aktopraklık
Türü:
Höyük
Rakım:
146 m
Bölge:
Marmara
İl:
Bursa
İlçe:
Nilüfer
Köy:
Akçalar
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:

     


Yeri: Bursa İli'nin güneybatısında; Nilüfer İlçesi'nin batısında Akçalar Belediyesi'nin 2 km kadar doğusunda Akçalar Sırtı mevkiinde yer almaktadır. Aktopraklık, Bursa İli'nin yaklaşık 25 km batısında, Uluabat Gölü'nün doğu kıyısında kademeli olarak yükselen teraslardan birinin üzerinde yer almaktadır. Yerleşme Akçalar Sırtı Höyüğü adıyla da bilinmektedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Yerleşme; Hasanağa Organize Sanayi Sitesi'nin yakınında yer almaktadır. Kazı çalışmaları sırasında; yerleşmenin üst tabakalarının tarım faaliyetleri nedeniyle tahrip olduğu görülmüştür. Bunların yanısıra proje aşamasında olan Bursa-İzmir otoyolunun höyüğün bulunduğu alandan geçeceği bildirilmektedir. Höyük; göle doğru uzanan iki dere yatağının ayırdığı iki yükseltinin üzerinde ve bu yükseltilerden güneydekinin eteğinde olmak üzere bağımsız 3 alana ayrılmaktadır. Eldeki veriler her üç alanın da birbiri ile kültürel ve kronolojik olarak ilintili olduğunu göstermektedir. A; B ve C olarak adlandırdığımız alanlar göz ile kolay ayırt edilemeyecek kadar küçük bir yükseltiye sahiptir [Karul 2008:65]. Yerleşme, iki dere yatağı arasında, bunlardan birinin kuzeyinde, sırt üzerinde uzanmaktadır. Her üç yerleşme de (Aktopraklık A-B-C) Miyosen anakaya üzerindedir, Aktopraklık C bahsedilen kuzey sırt üzerindedir. Bursa, Akçalar ve Hasana'yı birleştiren yolun güney kenarından başlayan yerleşme, doğu-batı istikametinde ve hafif eğimli bir yüzey üzerindedir. Günümüzde arazi zeytin ağaçlarıyla kaplıdır ve sistemli kazılar başlamadan önce birkaç test çukuru açılmıştır [Karul-Avcı 2011:2].
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'ndan Necmi Karul başkanlığında 2004 yılında kurtarma kazılarına başlanmıştır. 2005 yılı kazılarının hemen ardından Bursa Arkeoloji Müzesinin sit alanı belirleme çalışmaları sırasında höyüğün 100 m kadar kuzeyinde; yine doğal bir sırtın üzerinde Kalkolitik Çağ'a tarihlenen bir mezarlık tespit edilmiş; buraya ilişkin kazı çalışmaları 2006 yılı projesine dahil edilmiştir [Karul-Özeren 2006:14]. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma: Höyük üst konisindeki çalışmalar 15-16-17 H ve 15-16 I olmak üzere 5 açma biriminde toplam 450 metrekarelik bir alanda gerçekleştirilmiştir. Höyük üst konisinin 150 m kadar güneyinde; düze yakın bir görünümü olan güney kazı alanında ise bir açmada çalışılmıştır. Yağmur sularının oluşturduğu doğal bir su kanalının derinliğinden faydalanılan 30 L açmasında; önce 10x2 m boyutlarında bir alanda kazı yapılmaya başlanmış; daha sonra açmanın boyutları daraltılarak 4x2 m'lik bir alanda derinleşilmiştir. Malzeme üzerinde yapılan ilk değerlendirmeler sonucuna höyükteki yerleşimin Neolitik Çağ'da başladığı; Son Neolitik'ten sonra hemen hemen aynı yerde yeniden kurulduğu ve burada İlk ve Orta Kalkolitik boyunca yerleşilmiş olduğu belirtilmektedir. 2005 yılı çalışmalarında Aktopraklık Höyüğü'nün birbiri ile kronolojik olarak ilişkili; yakın mesafelerde kurulmuş 3 höyük alanından oluşmakta olduğu anlaşılmıştır. B alanında ele geçen çanak çömlek buluntularının ön değerlendirmeleri ve açığa çıkarılan yapı kalıntıları aynı bölgede yer alan Ilıpınar V dönemi yerleşmesi ile yakından benzerlik gösterir. Bu tabaka kalibre tarihlerle MÖ 5500-5400 yıllarına tarihlenmektedir. A alanında henüz yerleşmenin tarihlendirmesi kesin değilse de B alanı ile benzer çanak çömlek buluntuları bu kesimde de Kalkolitik Çağ'ın başlarına tarihlenen bir yerleşim olduğunu göstermektedir [Karul 2008:71-72].
Buluntular: Mimari: Höyük üst konisindeki kazı alanın en kuzeybatısında bulunan 15 H açmasında tarım toprağının hemen altında yanmamış bir yapı kalıntısı ve taş temeller ortaya çıkartılmıştır. Açmanın kuzeybatı köşesinde ise yaklaşık 50 cm kalınlığında; iki sıra; tek diziden oluşan bir taş temel bulunmuştur. Bunun altında bir ana duvar daha ortaya çıkartılmış ve duvarın etrafında en az üç oda tespit edilmiştir. Yapının duvarlarının yaklaşık 40 cm kalınlığında ve tekrarlamalar sonucu 4 cm'yi bulan kalınlıkta kalker içerikli sıva ile kaplı durumda olduğu bildirilmiştir. Ana duvarın güneyindeki büyük oda tabanının yeşil renkli killi toprakla kaplandığı ve üzerinin kalker içerikli bir harçla sıvandığı görülmüştür. 16 H açmasının kuzeydoğu köşesinde dikdörtgen planlı; 5x9 m boyutlarında bir yapı kalıntısı bulunmuş ve dal örgü ya da yığma tekniği ile yapılmış duvar izleri görülmüştür. Yapının kuzeydoğu kenarında; tabandan yükseltilmiş; 1.3 m çapında yuvarlak planlı kubbeli bir fırın kalıntısı otaya çıkartılmıştır. 16 H açmasında dört adet çukur tespit edilmiş ve bunlardan biri içindeki çanak çömlek parçalarına dayanılarak Ortaçağ'a tarihlendirilmiştir. Bir çukurda iskelet; diğer bir tanesinde ise tarihöncesi döneme ait çanak çömlek ve küçük taşlar bulunmuştur. Gömü çukurunun hemen batısında yer alan; çevresi 1.3 m olan başka bir çukurun; çevresine ve üzerine özenle yerleştirilmiş büyük taşlar görülmüştür. Bu taşlar kaldırıldığında çok sayıda öğütme taşı parçasının ortaya çıktığı ve bu sebeple; "adak çukuru" izlenimi taşıdığına karar verildiği bildirilmiştir. 17 H açmasının güneydoğu köşesinde iki mekana bölünmüş dörtgen planlı bir yapı kalıntısı bulunmuş; mekanlardan birinin 3x3 m boyutlarında ve etrafı duvarlarla çevrili durumda olduğu tespit edilmiştir. Bu alandaki duvar kalıntılarının 15 H açmasındakilerle aynı özelikleri taşıdığı görülmüştür. 16 I açmasında; yüzeyi yoğun bir kalker tabakası ile kaplı; iki yenileme evresi bulunan bir hendek ortaya çıkartılmıştır. 16 I açması; hendeğin en uzun izlenebildiği alandır; kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu bu hendek; 16 H açmasının güneydoğu köşesinden geçerek; 17 H açmasının batı profiline kadar devam etmektedir. 17 H açmasında hendeğin dış kenarına paralel devam eden ve çapları 30 cm'yi bulan dört tane kazık deliği saptanmıştır. Hendeğin kuzey kenarına ait kalker kaplama; 15 H açmasının güneybatı köşesinde ortaya çıkartılmış ve 16 H açmasının kuzeybatı köşesinden geçip; güneye doğru hafif bir eğimle zemine saplanarak; batıya; kazı alanın dışına doğru devam ettiği tespit edilmiştir. 15 I açmasında tarım toprağının hemen altında dörtgen planlı bir yapının taş temeli ortaya çıkartılmıştır. 30 L açmasının kuzeydoğu köşesinde oldukça büyük taşlardan oluşan bir duvar kalıntısına rastlanmıştır. Duvarın kalınlığının kimi yerlerde dört taş sırası halinde 1.5 m'ye ulaştığı görülmüştür. Kazı alanının darlığı nedeniyle tam olarak planı anlaşılamayan duvarın; kullanılan taşların büyüklüğü ve dizilişi gözönünde bulundurularak çevirme sistemine ait olabileceği düşünülmüştür. 30 L açmasının derinleşilen kesiminde yarı genişliği 3.5 m olan ve yaklaşık 30 derece eğimli bir hendek tespit edilmiş ve dip noktasına kadar ulaşılmıştır. Yaklaşık 1.5 m derinliğindeki hendeğin; en az üç tabakalı ve yaklaşık 40 cm dernilğindeki bir yerleşim dolgusunu kestiği görülmüş ve yerleşmenin bu alanda 2 m'lik bir arkeolojik dolguya sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu alanda kalker oluşumlu anakaya yüzeyinin yer yer düzeltildiği; çukurlar açıldığı saptanmış ve höyüğün en eski tabakasına ulaşılmıştır. 2005 yılındaki çalışmalar: Aktopraklık A Alanı adı verilen kesim Ulubat Gölü'ne uzanan küçük bir vadinin kenarında olasılıkla kurumuş bir dere yatağının terasına kurulu olması nedeniyle yer yer 1 m'yi aşan kalınlıkta akıntı toprak ile kaplı alanın yüzeyinde arkeolojik malzemeye rastlamak hemen hemen mümkün olmamaktadır. Jeomanyetik ölçümler ile A alanındaki yerleşmenin en azından 150x150 m'lik bir alana yayıldığı söylenebilir. Sondajlar arkeolojik dolgu kalınlığının en az 2.2 m kadar olduğunu göstermektedir. Açığa çıkarılan kalıntılar sadece bir hendek ve hendeğin dışında uzanan paralel iki masif duvardan oluşmaktadır. Ölçümler sonucu 65 m çapında olduğu anlaşılan hendeğin 30 derece açı ile derinleşen kenarları tabanda hafif düzleşerek birleşmektedir. 6 m üst açıklığa sahip hendeğin derinliği 2 m'yi bulmakta ve ana kayaya inmektedir. Hendek içindeki dolgu en üstte tamamen ufalanmış yanık kerpiçten; alta doğru inildikçe büyük yanık kerpiç bloklardan oluşmaktadır. Kerpiç blokların çoğunda dal ve ağaç izlerine rastlanması bunların yanmış yapı duvarlarına ait olduğu izlenimini verir. Dar alanda açılmış olmasına rağmen hendeğin ulaştığı ana kayanın yüzeyinin yer yer işlenerek düzeltildiği; zemine yuvarlak planlı bazı derin olmayan çukurların açıldığı anlaşılmaktadır. Hendeğin iç kenarında; hendeğe paralel uzanan bir taş duvar bulunur. Hendek ile birlikte inşa edildiği düşünülen duvar olasılıkla buradaki çevirme sistemini destekleyici bir işleve sahiptir. Hendeğin dışında; biri hendeğe teğet geçen paralel iki taş duvar bulunmaktadır. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan taş duvarlar oldukça düzenli bir hat oluşturmaktadır. Her iki duvarın da güneye bakan yüzlerinde dikine; boyutları 1.5x2 m'ye ulaşan taşlar kullanılmıştır. Bu taşların; dışa bakan yüzleri olasılıkla su ile aşınarak düzleşmiştir. Duvarların arka kısımları ise genişliği yer yer 2 m'ye ulaşan orta boy taşlardan bir kaplama ile desteklenmiştir. İki duvar arasındaki yaklaşık 10 m'lik açıklıktaki homojen toprak dolgunun yer yer her iki yanındaki taş duvarların üzerine kadar yükseldiği kimi yerde bu duvarları örttüğü görülmektedir [Karul 2008:65-67]. 2007 yılında Alan A'da geçen yıl incelenen hendeğin yan tarafında taş bir altyapı bulunduğu belirlenmiştir. Geniş bir alana yayılan taşlar, hendekle paralel sıralar oluşturmaktadır. Büyük olasılıkla istinat duvarı kalıntısı olan bu altyapı, aynı zamanda suyun akışını yönlendirmek için kullanılmış olabilir [http://cat.une.edu.au/page/aktopraklik; 16.11.2009, 12:16]. A alanının 100 m kadar kuzeyinde bulunan Aktopraklık B Alanı; günümüzde meşelerle kaplı küçük bir ağaçlığın eteğinde kuruludur ve yüzey buluntularının dağılımından yaklaşık 150x150 m boyutunda bir alana yayıldığı anlaşılmaktadır. Sondaj sonucu dolgunun en az 2.5 m kadar olduğu anlaşılmıştır. Bu kesimde de büyük bir hendek ile karşılaşılmış olup yapılan ölçümler sonucu hendeğin yaklaşık 100-130 m çapında olduğu anlaşılmıştır. Üst açıklığı 11 m'yi bulan hendeğin kenarları birçok kez yenilenmiş ve ilk üç evrede birkaç cm kalınlıkta kalker ile sıvanmış; ardından yeşil renkli kalın bir sıva kullanılmıştır. Kalker sıva; kenarlardan dışarıya doğru genişliği yer yer 2 m'yi bulan bir bant halinde yüzeyde de devam eder. Kimi yerlerde yenileme evrelerinin arasına kalın bir toprak tabakası serildiği görülür. Bu uygulama olasılıkla yenileme sırasında hendek yüzeyinin gerekli yerlerine toprak dökülerek düzeltildiğini akla getirmektedir. Hendeğin üst seviyesinde bir ocak kalıntısının bulunması bu alanın işlevi bittikten sonra farklı amaçla kullanılmaya devam ettiğini göstermektedir [Karul 2008:67]. B alanında hendeğin çevrelediği alanın içinde ve dışında hendeğe paralel uzanan düzenli bir yerleşim dokusu ile karşılaşılır. Yüzey toprağının hemen altında açığa çıkarılan bu yapılar kuzeydoğu-güneybatı yönünde yerleştirilen kareye yakın planlıdır. Yanmamış olmasına rağmen toprak rengindeki farklılık ve duvar sıvaları ile planı ayırt edilebilen yapılar yaklaşık 35 metrekarelik bir alanı kaplar. Yapıların güney duvarları standart olarak yarıdan itibaren 35 cm kadar dışarıya doğru çıkıntı yapar. Kerpiç tuğlalardan örülen duvarlarda yatay ahşap hatılların kullanıldığı anlaşılır. Duvarların tümünün iç yüzeyi kalker içerikli bir harç ile sıvanmış ve sıva birkaç kez yenilenmiştir. Duvarların tamamında mekan içine doğru uzanan payandalar vardır. Uzunluğu 90 cm'yi bulan ve olasılıkla çatıyı ya da üst katı taşıma işlevini üstlenen payandalar aynı zamanda mekanı da oda türevi alanlara böler. Nitekim; yapılardan birinin kuzeybatı köşesinde; payandaların sınırladığı alan içerisinde; yuvarlak planlı bir fırın yer alır. Zeminde 30 cm kadar yükseltilen; olasılıkla kubbeli olan fırın yine duvarlar gibi dıştan kalker içerikli bir harç ile sıvalıdır. Aynı plana sahip yapıların hendek dışında ve ona paralel uzandıkları görülür. Burada henüz taban seviyesine kadar açılan yapı bulunmamakla birlikte korunan duvar yükseklikleri 1 m'ye ulaşır. İçinde derinleşilen yapılardan birinde; kalın yeşil renkte steril bir kil dolgunun ardından yanık moloza rastlanması duvarların bu kadar yüksek kalmasını açıkladığı gibi yapıların bir insan gibi gömülmüş olabileceğini de akla getirmektedir. Bu da Yakındoğu ya da Orta Anadolu Neolitik yerleşmelerinden bildiğimiz bu uygulamanın kuzeybatı Anadolu'ya kadar uzandığını gösterir [Karul 2008:68-69]. Yukarı höyük kesiminde; hendek ve çevresinde yoğunlaşan açmaların 40 m kadar kuzeyindeki ikinci kazı alanında taşın kullanıldığı nadir duvar örnekleri ile karşılaşılır. Bu kalıntıların hemen altında yine ahşap ve kerpiçin kullanıldığı yapı kalıntıları vardır. Önlerinde avlular bulunan bitişik düzende iki yapı açığa çıkarılmıştır. Bu yapılardan biri dikdörtgen; sade bir plana sahipken batıdaki oldukça hareketli duvarları ile dikkati çeker. Doğu-batı doğrultusunda kurulan yapı 7.5x5.5 m boyutlarındadır. Kalınlıkları 60-70 cm arasında değişen duvarlar genel olarak dikdörtgen bir alanı kaplamakla birlikte kimi yerde nişleri; kimi yerde de dışa doğru çıkıntılar ve mekan içine doğru uzanan payandalar ile hareketli bir plan anlayışı sergiler. Kuzey duvarının orta kesiminde; iki yanında payandalar bulunan açıklık; mekanın girişini oluşturur. Bu yapıda da batı duvar yarıdan itibaren 50 cm kadar dışa doğru çıkıntı yapar. Aynı duvarın önünde yine kubbeli bir fırın kalıntısı yer alır. Duvarlar içte ve dışta 3-4 cm kalınlıkta yeşil renkli bir kil ile sıvandıktan sonra sadece iç yüzeylerde bu kil sıvanın üzerine kalınlığı 2 cm'yi bulan kalker içerikli bir sıva görülür. Diğer yapı kalıntılarında olduğu gibi çoğu zaman dış yüzeylerde beyaz renkli kalker sıva izlerine rastlanmaması duvar eteklerine düşen ya da çatıdan buraya akan yağmur sularının sıçrayarak duvar diplerindeki sıvayı akıttığı şeklinde yorumlanabilir. Yapının güneydoğu köşesini oluşturan duvarların kesitlerinde yatay ahşap hatıllara rastlanmıştır. Uzunluğu 2.5 m'ye ulaşan hatılların birleşme noktasında mekan içine doğru başka ağaç parçalarının uzanması tabanın da ahşap kaplı olduğunu akla getirir. Duvar sıvasının bu ahşapların üzerinde devam etmesi de bu düşünce ile örtüşür. Aynı biçimde dışa doğru devrilen duvarlardan da kerpiç tuğlalar kadar; birleştirici olarak duvar sıvasõnda kullanılan kalker harcın tuğlaları birleştirmede de kullanıldığını göstermektedir. Kazı alanında kısmen açığa çıkarılan diğer bir mimari öğe ise ikinci bir hendek yapısına aittir. Söz konusu yapıların hemen güneyinde bir kenarı gözlemlenebilen hendek; diğeri gibi eğimli; sıvalı yüzeylere sahiptir [Karul 2008:69-70]. Aktopraklık C Alanı; B alanının hemen kuzeyindeki sırtın üzerinde yer alır. Arazinin ağaç kökleri; Roma yerleşimi tarafından tahrip edilmesi ve sondajların çokluğu nedeniyle dolgu niteliği anlaşılamamakla beraber bazı yapı kalıntılarına da rastlanmıştır. Bunlarda ikisi daire biçimli taş örgülerdir [Karul 2008:71]. 2007 yılında yapılan çalışmalarda, Alan B'nin üst tabakalarındaki konutlar mevsimlik izlenimi verdiği anlaşılmıştır. Bunun altındaki tabakada daha iyi korunmuş, iç tarafta niş veya pekitme ayaklarına sahip kerpiç duvarlı, çatıyı destekleyen ahşap dikmeli ve tabanı platformlara bölünmüş kare-planlı yapılar bulunmaktadır. Bu yıl konut işlevine ait etkinliklere işaret eden çok sayıda buluntu ortaya çıkarılmıştır [http://cat.une.edu.au/page/aktopraklik; 16.11.2009, 12:16]. Çanak Çömlek: 15 H açmasındaki kalker kaplı tabanda iki adet depolama kabı in situ olarak bulunmuştur. 2005 yılında yapılan çalışmalarda; A alanında dolgu içinde bulunan çanak çömlek; sapan tanesi gibi buluntuların ikincil yanıktan aşırı etkilendiği ve üzerlerinin kalker kaplı olduğu görülmektedir [Karul 2008:66]. B alanında hendek dışındaki iki duvar arasındaki yaklaşık 10 m'lik açıklıkta oldukça homojen bir toprak dolgu ile karşılaşılmaktadır. Dolgu içinde çanak çömlek parçaları bulunmaktadır. Genelde siyaha yakın kurşuni ve koyu kahverengi oldukça ince kenarlı; özenle yapılmış bu kaplar arasında kısa boyunlu; küresel gövdeli kapların yanı sıra küçük ayaklı; uzun şerit kulplara sahip çanaklar da bulunmaktadır. Bazı parçalarda üzengili kulpların varlığı dikkat çekicidir. Parçaların büyük çoğunluğu; içleri beyaz renkte bir macunla doldurulmuş çizi bezeme ile süslüdür. Bezemenin ağırlıklı olarak kapların boyun ile karın arasında kalan üst kesimine uygulandığı görülür. Yaygın olarak kullanılan motifler arasında içi verev çizgilerle dolu üçgenler; tarama şeklinde ardışık çiziler ve başak motifi olarak adlandırabileceğimiz dik bir çizginin iki yanına sıkça yerleştirilen küçük çentiklerden oluşur [Karul 2008:68]. B alanında hendek çevresinde açığa çıkarılan yapılarda genelde kahverengi ve kurşuni-siyah renkli; alçak boyunlu; kalın kenarlı küresel kaplara rastlanmıştır. Kapların yüzeylerinde ender olarak derin; birbirini takip eden dalgalı hatlar görülür. Gerek genel kap anlayışı gerekse bezeme yine güney Marmara Bölgesi'nde Ilıpınar V dönemi ile yakın benzerlikler taşır. Aktopraklık C alanında bulunan çanak çömlekler basit "S" profilli; geniş tutamaklı yalın kaplardan oluşur. Açık kahverengi tonlara sahip kapların yanı sıra kutu biçimli kaplar da Ilıpınar X dönemi ve Fikirtepe ile yakından benzeşir [Karul 2008: 71]. Kil: Yaklaşık bin adet sapan tanesi ele geçirilmiştir [Karul 2006:132]. İnsan Kalıntıları ve Mezarlar: 16 H açmasındaki çukurların birinde kısmen tahrip olmuş bir iskelet açığa çıkartılmıştır. Yetişkin bir kadına ait olduğu anlaşılan gömünün; hocker pozisyonda yatırıldığı ve bacak kısımlarının sonradan tahrip olduğu bildirilmiştir. Yerleşmenin hemen kuzeyindeki sırtın üzerinde Kalkolitik Çağ mezarlığı tespit edilmiştir [Karul 2006:132]. 2005 yılındaki çalışmalarda; Aktopraklık B Alanında hendek içinde bazı çukur ve gömüler tespit edilmiştir. Açığa çıkarılan 3 gömüden ikisinin hendek kenarlarında kullanılan kalker içerikli bir harçla sıvalı zemine hocker pozisyonunda yatırıldıkları görülmektedir [Karul 2008:68]. Aktopraklı C alanında 2005 yılı kazı sezonundan sonra bir fabrika inşaatı izni için Bursa Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan sondajlarda çok sayıda iskeletin yanı sıra arkeolojik malzemeye de rastlanmıştır. 2006 yılında sondaj toprağında 4 bireye ait kemik parçaları ile kazılarda hocker pozisyonunda iskeletler bulunmuştur [Karul 2008:71]. Diğer: Kalkolitik Çağ'a ait buluntular arasında spatül; bız; sapan tanesi; kemik boncuk; taştan kadın heykelciği; yassı balta; mermer halka parçası; kemik kaşık sapı ve boncuklar vardır; ancak henüz ayrıntılı olarak yayınlanmamıştır. 2005 yılında B alanında hendek çevresinde açığa çıkarılan yapıarda sayıları yüze ulaşan; kalker taşından boncuk; spatül ve bız türü kemik aletlerin yanı sıra büyük miktarda sapan tanesi ele geçmiştir [Karul 2008:69].
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Akçalar Sırtı Höyüğü'nde çapı üst konide 100 m; güney kazı alanında ise 70 m olan iki hendek sistemi ve bunların çevrelediği bir yerleşme ortaya çıkartılmıştır. Yerleşmenin özellikle üst kesiminde; 1. tabaka olarak değerlendirilen dolguda ele geçen çanak çömleğin; bölgedeki diğer yerleşmelerde görülmediği; Orman Fidanlığı; Höyücek ve Demircihöyük gibi İç Batı Anadolu yerleşmeleri ile benzerlik taşıdığı bildirilmiştir. Buluntu grubu içinde; kemik kaşık; spatül ve mablak gibi Marmara Bölgesi ve Balkanlar'daki Neolitik yerleşmeler için tipik alet toplulukları da yer almaktadır. Akçalar Sırtı Höyüğü en yakınındaki prehistorik yerleşme; Ilıpınar ile de benzerlikler taşımaktadır ancak buradan bilinmeyen buluntular da ele geçirilmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda yerleşmenin Kuzeybatı Anadolu prehistoryası ile ilgili yeni bilgiler edinilmesi açısından önem taşıdığı düşünülmektedir. 2005 yılı çalışmaları; höyükte korunagelmiş en yeni tabakanın; buluntu analojilerinden yola çıkarak Ilıpınar VA dönemine; MÖ 5. binyılın ortalarına tarihlenebileceğini göstermektedir. Ancak henüz bu sonuçları doğrulayacak 14C analizleri yoktur [Karul-Özeren 2006:14] 2005 yılındaki çalışmalarda B alanında hendek dışındaki iki duvar arasındaki yaklaşık 10 m'lik açıklıktaki homojen toprak dolgu içinde aşınmamış çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Bu toprağın yer yer iki yanındaki duvarın üzerine yükselmiş olması dolgunun oluşum sürecinin tarihlenmesi hakkında fikir vermekle beraber bulunan çanak çömleklerin aşınmamış olması bu dolgunun olasılıkla sudan kaynaklı bir oluşum olduğu ve hızla gerçekleştiği görüşünü destekler. Bu oldukça masif duvarların yapılması organize bir iş gücü gerektirdiği kadar daha basit çözümler ile karşılanamayacak bir ihtiyacı akla getirmektedir. Yeterli veri bulunmamakla birlikte hendeğe paralel uzanan duvarların olasılıkla bu kesimde taşkınlara neden olan bir su kaynağının bulunduğunu ve duvarların bir anlamda kademeli bir engel oluşturan sedde duvarları olduklarını düşündürür. Nitekim topografya bu kesimde Ulubat Gölü'ne doğru oldukça dik bir eğimle alçalır [Karul 2008:66-67].


Liste'ye