Haberler logo Arşiv

TOPKAPI SARAYI VE MÜZE KENT

Topkapı Sarayı ve tarihi yarımada, geçtiğimiz hafta yeniden gündeme geldi. Türkiye'nin en kıymetli müzelerinden biri olan Saray önce Kütüphanesi'nde bulunan ve 'Kaşıkçı Elması'yla aynı değerdeki 18 bin 500 el yazması tarihi kitabın, yağmur suyu ile nemden çürümeye başlamasıyla basında yer aldı.

Skandal, Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nin depreme karşı güçlendirme çalışması sırasında ortaya çıktı. Projenin yerinde tespiti için ziyarete açık olmayan kütüphaneye giren yetkililer 'şok eden' manzarayla karşılaştılar; Kütüphanenin temelinden giren yağmur suları, tarihi el yazması kitapları nemlendirerek çürütmeye başlamıştı. Bir mekanın ziyarete açık olmaması onun müze yetkilileri, uzmanları, güvenlik görevlileri, temizlik görevlileri vs tarafından da içine girilmesini engelliyor olmalı ki konu neredeyse iş işten geçerken gündeme geldi. Deprem projesine onay verilmezken, aralarında, padişahların dünyada eşi olmayan minyatür albümleri, özel hat koleksiyonları, Fatih Sultan Mehmet'in çocukluk defterleri, dünyada tek nüsha olan Hz. Muhammed'in minyatür hayat hikayesinin risalesi, Şeyh Hamdullah'ın Kuran-ı Kerim'i ve Kanuni Süleyman'ın şiirlerinin bulunduğu Divan'ın da olduğu eserlerin başka bölüme taşınması ve kütüphanenin restore edilmesi için Kültür Bakanlığı'na başvuruldu.



Derken, yüzlerce yıllık halıların çürüdüğü, küflendiği, kilimlerin lime lime, çini ve porselenler kırık dökük, Osmanlı padişahları ve komutanlarının kullandığı kılıçların kir - pas içinde olduğu depolar ortaya çıktı. Konuyla ilgili açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç depolardaki eserlerle 10 tane müze kurulabileceğini, hem mekan, hem restorasyon, hem düzenleme olarak Topkapı'yı ihya edeceklerini söyledi. 27 Aralık 2005 tarihinde İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün'ün de katıldığı bir basın toplantısı düzenleyen Koç, aralarında Anadolu Medeniyetleri, Antalya, Aydın, Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji müzelerinin de yer aldığı 21 müzede, müze başkanlıkları ihdas edildiğini ve idari yapının yeniden oluşturulduğunu dile getirerek, işleyiş hakkında bilgi verdi. Koç, “Bu uygulamalar sonucunda, dünyadaki çağdaş müzelerde kullanılan işletmelere benzer şekilde ülkemizin önemli müzeleri çağdaş bir müzecilik anlayışıyla yeniden ele alınacaktır.'' şeklinde konuştu. Buna göre müze başkanı, müze müdürü, işletme müdürü ve servisler, müze kurulunu oluşturacak ve müzeyle ilgili kararları alacak. Koç, müzelerde 'alan yönetimi' sistemiyle belediyelerin de sisteme dahil olacağını söyleyerek müzelerin değil, işletmelerin özelleştirildiğini de vurguladı.

Toplantıda kısaca 'Müze Kent' olarak tanımlanan “Topkapı Sarayı Bütünleştirme ve Sur-u Sultani Kapsamında Düzenleme Projesi''nin amacını da anlatan Kültür Bakanı Koç, şunları söyledi: “Bu projenin amacı; Osmanlı öncesinden şehrin önemli alanlarından biri olan ve Osmanlı döneminde bu önemi artarak idare merkezi hüviyetine bürünen Topkapı Sarayı ve çevresinin taşıdığı yüksek seviyedeki sanat, tarih, kültür, mimari ve sosyal değerlerini, toplumumuz açısından simgesel değerini ortaya çıkarmak, turizm açısından önemini vurgulamaktır.”



Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç tarihi yarımadada yapılacakları şöyle özetledi: "Tren yolu Yenikapı'ya taşınacak. Sirkeci Garı'ndan itibaren yol kalkacak, denizle müze alanın bağlantısı kurulacak. Gar bir sanat galerisine dönüştürülecek. Gülhane Parkı, Saray'ın dış bahçesi haline getirilecek. Alay Köşkü, arkeoloji müzeleri, Darphane binaları, Milli Eğitim Basımevi, Zührevi Hastalıklar Hastanesi de dahil Fener'e kadar olan bölüm komple bir müze adası olacak. Saray'ın girişi, Zührevi Hastalıklar Hastanesi'nin oradan yapılacak. Milli Eğitim Basımevi'nin önündeki hangarlar da konservasyon merkezi haline getirilecek."

Hangi yapı, ne olacak?

1. Sirkeci Garı (Sanat Galerisi)
2. Gülhane Parkı (Osmanlı bahçeleri, kafetaryalar)
3. Alay Köşkü (Müze)
4. Darphane-i Amire binaları (Arkeoloji ve Topkapı Sarayı depolarındaki eserler sergilenecek)
5. Milli Eğitim Basımevi (Matbaacılık Müzesi)
6. Basımevi hangarları (Konservasyon Merkezi)
7. GATA Hastanesi (Müze)
8. Cankurtaran Stadyumu (Otopark)
9. Askeri binalar (Müze depoları)
10. Zührevi Hastalıklar Hastanesi (Müze Kent girişi ve idari binalar)
11. Askeri Alan (Dinlenme alanları)
12. Tarım Bakanlığı Misafirhanesi (At Müzesi)
13. İstanbul Adliyesi Arşiv Deposu (İslam Eserleri Müzesi Ek bina)
14. Büyüksaray Kazı Alanı (Açık Hava Müzesi)

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı da basın mensuplarıyla makamında düzenlediği sohbet toplantısında, bazı depoların rutubet nedeniyle çok kötü durumda olduğunu, kurtlanan ahşap eserlerin ise gözden çıkarılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Ortaylı, eski bir yapı olan sarayın çağa uydurulması için yapılan eklemelerin de yetersiz kalması sonucu binalarda rutubet gibi sorunlar yaşandığını söyledi. Ortaylı, 'Bizim depolarımızın iyi durumda olduğunu söylemiyorum. Çünkü burası saray. Depo diye yapılmadı. Eserleri sakladığımız yerler mahzenler. Depolar oluşturmamız lazım' diye konuştu. Sarayda, hazine, kumaş, avadanlıklar, Avrupa porselenleri ve gümüşler, çiniler, araba daireleri, saatler, portreler, kütüphane, silahlar ve arşivin bulunduğu depo bölümleri olduğunu bildiren Ortaylı, bazı depolar iyi durumda olmasına rağmen bazılarının problemli olduğunu belirtti. Ortaylı, 'Silahlarımızın durumu çok zor. Avrupa porselenleri ve gümüşler deposu da kötü' dedi.

Ortaylı, harem girişinde eskiden cami olan kütüphane bölümünde 20 bine yakın kıymetli yazma eser saklandığını, buranın çatısında çatlak bulunduğunu, ancak Anıtlar Yüksek Kurulu'nun restorasyona onay vermediğini söyledi. Ortaylı, bir gazetecinin sorusu üzerine 'Kurul,(Orayı cami yapın) diyor. Nasıl camiye çevireyim? Ben nereye kitap koyacağım?' dedi.

Özellikle bazı ahşap eserlerin kurtlanması nedeniyle diğer parçalara da zarar verebileceği için gözden çıkarılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Ortaylı, 'Basında çıkan resimler uzun zamandan beri tasnifin dışında kalan eserlere ait. Onlar, bir şekilde ihmal edilmiş, kızağa çekilmiş eserler' diye konuştu. Müzede sadece 11 uzmanın bulunduğunu söyleyen Ortaylı, eserlerin tamiri ve restorasyonu için bir konservasyon bölümünün bulunmamasının da eksiklik olduğunu vurguladı.

Bu durumda bize de beklemek ve görmek kalıyor...
TAY Haber, 31.12.2005


ANTİK ŞEHİR ZENGİNİ BALIKESİR'DE ESERLERİ SERGİLEYECEK MÜZE YOK

Antik şehirler ve tarihî eserler bakımından oldukça kısmetli olan Balıkesir, müze açısından aynı durumda değil. İlde yapılan kazılarda çıkarılan eserlerin büyük çoğunluğu, sergilenecek yer olmadığı için depoda bekliyor. Balıkesir sınırları içinde 15 antik şehir var ve şu anda dördünde kazı çalışması yapılıyor. Bugüne kadar buralardan yaklaşık 30 bin eser çıkarılmış. Bunların 4 bin 500'ünün envanteri hazırlanmış, 25 bin civarındaki eserse incelenecek. Bunlar arasında heykel, sikke, şahsi eşyalar, topraktan yapılmış seramik parçalar, mezarlıklardan alınmış numuneler bulunuyor. Bütün bu eserler, Kuvayi Milliye Müzesi'nin iki deposunda saklanıyor. Büyük boyutlu olanlar yere konulurken küçükler mukavva kutularda muhafaza edilmeye çalışılıyor. Daha önce çıkarılan tarihî eserlerden 2 bin kadarı, şu anda Bandırma ilçesindeki arkeoloji müzesinde sergileniyor. Bu müzenin yerinin sapa olması dolayısıyla fazla ziyaretçi gitmediğinden, ayrıca eserlerin taşınırken tahrip olma endişesiyle diğer eserler götürülmüyor. Depolarda bekleyen tarihî eserlerin değerlendirilmesi için Balıkesir'e de arkeoloji müzesi kurulması isteniyor.

Balıkesir'de halihazırda kazı yapılan dört antik şehir Antandros, Adramytteion, Daskyleion ve Kyzikos. Manyas Kuş Gölü yakınındaki 2 bin 500 yıllık Daskyleion'da 1988 yılından beri Ege Üniversitesi (EÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tomris Bakır başkanlığında kazı çalışmaları devam ediyor. Edremit ilçesine bağlı Altınoluk beldesindeki 4 bin yıllık Antandros'ta 1989 ile 1996 arasında yapılan kazılar, 2001'de tekrar başladı. Kazı, Balıkesir Müze Müdürlüğü ve EÜ Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat'ın koordinasyonunda yürütülüyor. Burhaniye ilçesinin 2 kilometre batısında, Pelasglar tarafından kurulan 3 bin yıllık Adramytteion'dan, şehir adına basılan sikkeler çıkarıldı. Bandırma ve Erdek ilçeleri arasında yer alan ve MÖ 8. yüzyılda Milet kolonileri tarafından kurulan Kyzikos'ta ise 1989 ile 1998 arasında yapılan kazılara, Erzurum Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından bu yıl yeniden başlandı. Buradan çıkarılan eserler, Bandırma Arkeloji Müzesi'nde sergileniyor.

Balıkesir İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çaltı, şehir merkezinde bir arkeoloji müzesi açılması için çalışmalarının devam ettiğini söyledi. Müze yapmak istedikleri iki bina bulunduğunu belirten Çaltı, “Belediyeden, tren depolama ve boşaltma alanlarının şehirdışına çıkarılmasıyla boşa çıkacak tarihî binaların birini istedik. Belediye Başkanı konuya olumlu yaklaştı. Özelleştirme İdaresi bünyesindeki Tekel Müdürlüğü'ne ait tarihî bina müze olmaya uygun. Özelleştirme İdaresi'nden kütüphane için Tekel Yaprak İşletmesi binasını almıştık, bu binayı da alabiliriz.” dedi. Mustafa Çaltı, 2005 yılında kazılar için Balıkesir İl Özel İdaresi ve bakanlık bütçelerinden toplam 225 bin YTL kaynak ayrıldığını kaydetti.

Prof. Dr. Tomris Bakır da Daskyleion'da 18 yıl önce kazı başlattıklarını, müze sıkıntısı olunca Bandırma'da arkeoloji müzesi kurma çalışması başlattıklarını söyledi. Bu amaçla Bandırma Arkeoloji Müzesi'ni Kurtarma ve Yaşatma Derneği'ni kurduklarını anlatan Bakır, halkın girişimleriyle başlanan müze inşaatının Kültür Bakanlığı tarafından tamamlandığını ifade etti. Balıkesir'deki müze sıkıntısının da halkın öncülük etmesiyle çözülebileceğini belirten Prof. Dr. Bakır, “Halk girişimde bulunur, belediye bedava arsa verir, bakanlık da belli bir seviyeye gelen çalışmaları tamamlar.” şeklinde konuştu.

Tarihî eserlerin depoda korunmaya çalışılmasına da değinen Tomris Bakır, koruma yöntemlerinin bilimsel ve sağlıklı olması gerektiğini vurguladı. Eserlerin sergilenmesi için müze olmasının önemini aktaran Prof. Dr. Bakır, müzelerin depolarının nem oranının düzenli olarak ölçülmesinin gerektiğini hatırlattı.
Zaman, 31.12.2005



İKİ DİLDE MİMAR SİNAN

Osmanlı mimarisinin büyük ustasının yapıtları "Mimar Sinan ve Eserleri / Sinan the Architect and His Works" adlı iki dilde yayımlanan kitapta toplandı

Yapı Yayınları, Sinan'ın her biri bir başyapıt niteliğindeki çalışmalarını Türkçe ve İngilizce yayımlanan "Mimar Sinan ve Eserleri / Sinan the Architect and His Works" adlı kitapta topladı. Reha Günay'ın yorum yapmadan yayıma hazırladığı kitabın, 224 sayfalık genişletilmiş ikinci baskısında 400'e yakın çizim ve fotoğrafa yer veriliyor. Reha Günay, Sinan yapılarının mimari özelliklerini vurgulayan fotoğrafları bizzat çekti. Kitap, sanatseverler kadar mimarlar ve yapı sektöründe çalışan profesyonellerin de yararlanacağı bir başvuru kaynağı olma özelliği taşıyor.

Kitapta Sinan'ın yapıtları külliyeler, taşıyıcı ayak sayısına göre camiler, medreseler ve öteki özel yapılar olarak gruplandırılıp sunuluyor. İç mekân gelişimi, yapı teknikleri, malzemeler ve ayrıntılar ayrı bölümlerde inceleniyor. Kitapta bir de Mimar Sinan yapıları analizi yer alıyor. Karşılaştırmalı kronoloji tablosu, meraklıların ilgisinden kaçmayacak; Batı, Osmanlı ve Doğu'nun tarihsel serüveni kitapta, 15. - 17 . yüzyıllar boyunca karşılaştırmalı olarak veriliyor. Kitap, Mimar Sinan'ın yapıtlarını incelerken bir yandan da Sinan'ın yapıtlarını dolaylı ya da doğrudan etkileyen kültürel ve siyasal fon hakkında da okuru bilgilendiriyor. Sözgelimi, Mimar Sinan'ın yaşadığı dönemde saraya bağlı bir mimarlık örgütünün bulunduğunu öğreniyoruz: Hassa Mimarlar Ocağı. Kuruluş tarihi kesin bilinmemekle birlikte, 16. yüzyıla tarihlenen örgütün, varlığını 350 yıl süreyle devam ettirdiği, kitaptaki bilgiler arasında.

Kaynaklara göre 400'ü aşkın eser çıkmış Sinan'ın elinden. Bunlar arasında yer alan külliye ve camilere özellikle dikkat çekiyor Reha Günay. "İstanbul'da külliyeler çoğunlukla yüksek bir tepeye ya da algılanması ve ulaşımı çok kolay olan sahillere yapılmıştır, böylece kente yaklaşırken hemen göze çarpar ve kent siluetinin ayrılmaz bir parçası olur" diyen yazar, camilerin dış cephesinin de Sinan'la birlikte hareketlendiğini belirtiyor.
Milliyet, 30.12.2005


BİNLERCE YILLIK MİRAS GÜN IŞIĞINDA

Anadolu'nun antik kentlerinden Sagalassos'un görkemli tarihi, Aygaz'ın restorasyonunu üstlendiği Antoninler Çeşmesi ile gündeme taşındı. Kent, Erken Tunç Çağı'ndan Roma İmparatorluğu'na kadar insan yerleşimine ev sahipliği yaptı. Kazılar, 1990'dan beri Belçika Levune Üniversitesi tarafından, Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında yürütülüyor. Kazılara Türkiye'den de çok sayıda arkeolog, mimar ve akademisyen katılıyor. Yaklaşık 2 bin yıl önce Roma İmparatorluğu zamanında prestij göstergesi olarak inşa edilen, 28 metre cepheli ve 9 metre yüksekliğindeki anıtsal Antoninler Çeşmesi'nin restorasyonunun ve depreme karşı güçlendirme çalışmalarının 2010'da tamamlanması planlanıyor. Restorasyonu, İnşaat Mühendisi ve Mimari Restorasyon Uzmanı Semih Ercan'ın yönettiği ekip tarafından gerçekleştirilen Antoninler Çeşmesi'nde hedef, ziyaretçilerin şelaleli çeşmeden antik çağlardaki gibi su içebilmesi. 1969'dan beri Türkiye'de çalışan Prof. Waelkens ile Sagalassos'u konuştuk:

Sagalassos bölgesinin önemi nedir?
Antik kentler, genellikle çağdaş yerleşim bölgelerinin yakınında yer alır, çünkü kentlerin inşasında kullanılan malzemeler geçen zaman içinde tekrar tekrar değerlendirilir. Sagalassos'ta böyle bir durum söz konusu değil. Deniz seviyesinden çok yüksekte Batı Toroslar'ın bir parçası olan Ağlasun'un güney eteklerinde kurulmuş bir kent. Veba, erozyon, deprem ve savaş gibi pek çok felaket yaşanmış. Kazıdaki yaklaşımımız yalnızca anıtları ve heykelleri ortaya çıkarmak değil. Kent halkı o zaman ne yer, ne içerdi, hayatları nasıldı gibi sorulara da yanıt bulmaya çalışıyoruz.

Sırada hangi çalışmalar var?
Önümüzdeki beş yılda tamamen Romalılardan önceki dönemi, 5. ve 13. yüzyıllar arasında meydana gelmiş değişiklikleri araştıracağız.

Türkiye arkeoloji alanında ne gibi gelişmeler kaydetti?
İnanılmaz bir gelişim gözlüyorum. Teknik yaklaşım çok gelişti. Geçmişte daha çok Helenistik dönem ve Roma dönemi inceleniyordu. Ama şimdi prehistorya (tarihöncesi) uzmanları, hayvan ve bitki kalıntıları gibi buluntuları da araştırıyor.

Antalya'ya 110 km uzaklıktaki Sagalassos antik kenti, Burdur'un Ağlasun ilçesinin 7 km kuzeyinde yer alıyor. Batı Toroslar'ın bir parçası olan Ağlasun Dağı'nın güney eteklerinde, 1450 - 1700 m yükseklikteki meyilli bir arazi üzerine kurulu kentin kalıntıları doğu - batı yönünde 2.5 km, kuzey - güney yönünde de 1.5 km'yi kapsayan bir alana yayılıyor. İlk olarak 1706'da Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilen Sagalassos'ta arkeolojik kazılar 1990'da başlatıldı. Çeşmelerinin görkemiyle anılan Sagalassos, dünyanın en yüksek rakımlı, 9 bin kişilik tiyatrosu ve kendine has kaya mezarlarıyla da dikkat çekiyor. Sagalassos'ta bulunan ve Traian dönemine tarihlenen Ares, Herakles, Hermes, Zeus, Athena ve Poseidon büstleri, antik dönem heykeltıraşlığının önemli örneklerinden sayılıyor. Ayrıca içinde pek çok havuz bulunan Roma Hamamı da iki katı korunmuş şekilde günümüze ulaşmış.
Milliyet, 29.12.2005
























HIRSIZLAR TARİHÎ CAMİDE DEFİNE ARADI

Define avcılarının hedefi bu sefer 550 yıllık Nişancı Mehmet Paşa Camii oldu. İstanbul'un fethinden 22 yıl sonra yaptırılan ve daha önce de bir 'yazıt'ın çalındığı tarihî cami “Duvardaki Osmanlı tuğrasının altında define var” söylentisine kurban gitti.

Caminin dış duvarında bulunan tuğra şeklindeki kabartmanın iç duvara bakan kısmı, hırsızlar tarafından oyuldu. Tahminlere göre, define avcıları yatsı namazında camiye girip kadınlara ait olan üst katta saklandı, gece işlerini bitirip sabaha karşı da pencereden kaçtı. Eminönü Müftüsü Muharrem Bilgiç, olaydan 15 gün önce cami imamının kendisine, 'Birileri duvarda altın var, kazıp paylaşalım teklifinde bulundu.' dediğini aktardı. Bunun üzerine konuyu polise bildirdiklerini vurgulayan Bilgiç, Emniyetten, "İhbarınızı aldık, takip ediyoruz." şeklinde bir yazı gönderildiğini ifade etti. Cami imamı Ahmet Kabakoz ise bilgi vermekten kaçındı. Camide 55 yıldır namaz kılan 76 yaşındaki Turgut Bayram Kardaşlar, semtlerinde "Caminin duvarındaki tuğranın altında altın var" şeklinde bir söylentinin çıktığını, hırsızların da bu nedenle duvarı delmiş olabileceğini anlatıyor. Prof. Dr. Semavi Eyice, 'altın var' şeklinde söylenti çıkaranların kazanlar kadar suçlu olduğuna işaret ediyor. Eyice, "Bunlar Türk sanatının incileri. Bu değerli eserleri tahrip etmenin cezası ağır olmalı." dedi. Eminönü Müftüsü Muharrem Bilgiç ise daha önce de semtlerindeki Mercan Camii hakkında, 'Avlusundaki çınarda altın var' şeklinde söylenti çıktığına değinerek, bu söylentileri çıkaran kötü niyetli insanlara inanılmaması gerektiğini dile getiriyor. Cami cemaatinden Mehmet Karadağ, yıkıntılar içerisindeki camiyi görünce gözyaşlarına hakim olamadığını aktarıyor. Karadağ, mukaddes mekana gösterilen bu muamelenin rüyalarına girdiğini kaydediyor. Nişancı Mehmet Paşa Camii'ndeki soygun şöyle gerçekleşti: Yatsı namazı sonrasında caminin üst katında bulunan kadınlar bölümüne gizlenen hırsızlar, cemaatin dağılmasının ardından ayakkabılıkları üst üste koyarak duvarı kazmışlar. Altın yerine tahta çıkınca da pencereden atlayarak kaçmışlar. Sabah namazı için camiyi açan imam Kabakoz ve cemaat olayı polise haber vermiş.
Zaman, 28.12.2005



TARİHİ ESER KAÇAKÇISI TUTUKLANDI

Adana'nın Yumurtalık İlçesi'nde, tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan 2 kişiden biri tutuklandı.Alınan bilgiye göre, Jandarma Komutanlığı ekiplerinin Zeytinbeli Beldesi'nde düzenlediği operasyonda, M.Ö 2'nci yüzyıla ait çeşitli tarihi eserleri satmak isterken gözaltına alınan Mehmet K. (51) ve Yahya S. (54) ifadelerinin alınmasının ardından adliyeye sevk edildi. Zanlılardan Mehmet K, tutuklanırken, Yahya S. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Zaman, 28.12.2005



YOL ÇALIŞMASI SIRASINDA ROMA DÖNEMİNE AİT ESERLER BULUNDU

Gaziantep Müzesi yetkilileri tarafından, Roma dönemine ait eserler bulundu. Kilis'e bağlı merkez Ceritler köyünde yol yapımı sırasında ortaya çıkan ve MS 2. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen insan heykeli ve kartal figürü, Gaziantep Müzesi'ne taşındı. Köyün Roma dönemine ait yerleşim yerinin üzerine kurulduğu anlaşılırken, alanın sit potansiyelinin tespiti için çalışma başlatıldı.

Vatandaşların ihbarı üzerine Ceritler köyüne giden Gaziantep Müzesi arkeologlarından Ahmet Beyazlar ve beraberindeki heyet, buluntular üzerinde incelemelerde bulundu. Eserlerin bazalt taşından yapılmış ve Roma Dönemi'ne ait kalıntılar olduğunu belirten Beyazlar, “Başı kırık kartal heykeli daha önce bulunmuş ve caminin önüne konmuştu. 1 metre 30 santimetre uzunluğundaki başı olmayan insan heykeli ise yeni bulunmuş. Alanda bulduğumuz bazalt yapı kalıntıları, köyün eski Roma yerleşiminin üzerine kurulduğunu gösteriyor.” şeklinde konuştu.Yerin kronolojik tarihini çıkarmak için köylülerden aldıkları sikkeleri inceleyeceklerini belirten Beyazlar, alanın sit potansiyelinin tespit edilerek, gerekli çalışmaların yapılacağını ifade etti.
Zaman, 28.12.2005



TARİHİ SARAY, ANITLAR KURULU'NU BEKLİYOR

İstanbul'da gizli kalmış nadir eserlerden biri olan Maltepe'deki 'Bryas Sarayı'nın kalıntıları, turizme açılmak için onay bekliyor.

Yapılan kazılarla bir bölümü gün ışığına çıkartılan ve Bizans döneminden günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış en önemli arkeolojik eserlerden birisi olarak adlandırılan bin 200 yıllık Bryas Sarayı turizmin hizmetine açılacağı günü bekliyor. Maltepe'de bir dönem tinercilerin uğrak yeri olan, son 4 yılda yapılan kazılar ve çalışmalar ile gün ışığına çıkarılan saray, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onay vermesi halinde Maltepe Belediyesi tarafından turistlerin hizmetine açılacak ve çevre düzenlemesi yapılıp bölge araç trafiğine kapatılacak.

Maltepe Küçükyalı'da, mahalle sakinleri arasında senelerden beri "mağara" olarak adlandırılan tarihi yapı kazılarla bir bölümü gün ışığına çıktıktan sonra, son günlerde yerli ve yabancı ziyaretçileri ağırlıyor. AB ülkeleri ile Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin Belediye Başkanlarından oluşan 118 kişilik heyetin ziyaret ettiği Bryas Sarayı, İstanbul silüetinin önemli bir parçası olmaya hazırlanıyor. Bryas Sarayı ile ilgili ilk araştırma 1959 yılında Prof. Dr. Semavi Eyice tarafından yapıldı. Prof. Eyice, bu eseri 9. yüzyılda Bizans hükümdarlarının yazlık sarayı olarak niteledi ve Bizans sivil mimarisinin bir örneği saydı. Bu görüş doğrultusunda yapının İmparator Teofilos tarafından 830-837 yılları arasında inşa edildiği, Abbasi ve Emevi köşk ve saraylarında göze çarpan yapısal özellikleri taklit ettiği düşünülmüştü. Bu sebeble İran ve Ürdün'de rastlanan yapı biçimleriyle ilişkilendirmişti.

Günümüzde Küçükyalı'daki arkeolojik alan dikdörtgen biçimli bir temenos duvarı ile çevrelenmiş bir toprak yığını görünümündeki sarayın iç kısmında büyük bir sarnıca ait kalıntılar görülüyor. Üst kısımda ise dini yapının kalıntıları yeralıyor. Söz konusu kalıntının yer aldığı geniş platformun altında başka yapıların da var olduğu ve yapılan jeo-radar araştırması ile saptanmış.
Sabah, 26.12.2005


KAYAKÖY İÇİN 200 BİN YTL GELDİ

UNESCO'nun 'Dünya Dostluk ve Barış Köyü' ilan ettiği Fethiye'deki Kayaköy'ün koruma amaçlı imar planı için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 200 bin YTL ödenek gönderildi. Muğla Kültür ve Turizm İl Müdürü Erdem Uyanık, imar planı ihalesinin kaymakamlık aracılığıyla ile yapıldığını belirterek, "Binin üzerinde tarihi ev ve yapı var. Bunların korunması turizm açısından çok büyük önem taşıyor" dedi.
Radikal, Foto: K. Gürbüz AA, 25.12.2005





SARAYIN DEPOLARINDA ÇÜRÜYEN ESERLERDEN 10 MÜZE KURULACAK!

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Topkapı Sarayı'nın depolarında çürümeye terk edilen tarihî eserlerle 10 yeni müze kurma kararı aldı.

Kültür Bakanı Atilla Koç, bürokratlarını toplayarak 'acil eylem planı' hazırladı. Koç, sarayın sınırlarının, 'Sur-u Hümâyûn' olarak bilinen eski hudutlarına kadar genişletileceğini belirtti. Fikir babalığını Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın yaptığı plana göre, Topkapı Sarayı Müzesi, Cankurtaran'dan Sirkeci Tren İstasyonu'nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Bu sınırlar içerisindeki Gülhane Parkı, Alay Köşkü, Darphane-i Amire, Milli Eğitim Basımevi'ni geçtiğimiz günlerde devralan Bakanlık, tren garını da müze yapacak. Askerlerin kullandığı binaların müzeye verilmesi için de Koç, önümüzdeki günlerde Genelkurmay yetkilileri ile bir araya gelecek. Projenin hayata geçmesi halinde Topkapı Sarayı'nın bulunduğu bölge 'müze adası'na dönüşecek.

Depo skandalına sanat tarihçilerinden de büyük tepki geldi. Prof. Dr. Semavi Eyice, müze yöneticilerine imkan verilmesi halinde gerekenin yapılacağına inandığını belirterek, Bakan Koç'un Anadolu'daki müzelere de el atmasını istedi. Prof. Dr. Mete Tunçay, farklı bir teklifte bulunarak Topkapı Sarayı'nın maddî sorununun giderilmesi için TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı'na bağlanmasını önerdi. Prof. Dr. Oktay Aslanapa ise Avrupalıların müzelerindeki Türk eserlerini daha iyi koruduğuna dikkat çekerek, “Biz ne koruyabildik ne de eserlerin envanterini yaptık.” dedi.

Topkapı Sarayı'nın depolarında bulunan binlerce tarihi eser, restore edildikten sonra bu binalarda sergilenmeye başlanacak. Saray'ın çeşitli yerlerinde bulunan bugün bir harabeyi andıran 50'ye yakın depo ve üçte biri kapalı olan Harem, yeni baştan elden geçirilecek. Buralar süratle restore edildikten sonra yerli ve yabancı ziyaretçilere açılacak. Müze depolarında bulunan ve sergilenemeyecek eserler ise Milli Eğitim Basımevi'ne taşınacak. En kısa zamanda burası, eserlerin saklanabileceği sağlıklı birer depo haline getirilecek. Hem müzenin çeşitli yerlerine hem de depolara nem ölçüm cihazları yerleştirilecek. Böylece, eserlerin nem ve rutubetten dolayı çürümesi önlenmiş olacak. Bakan Koç, Topkapı Sarayı ile ilgili 'acil eylem planı'nın detaylarını salı günü İstanbul'da yapacağı bir basın toplantısıyla açıklayacak.

Öte yandan Topkapı Sarayı'nın depolarında çürüyen ve kaybolan eserleri gündeme gelmesinin ardından Atilla Koç'a çağrıda bulunan sanat tarihçileri, bakanlığın derhal harekete geçmesini istedi. Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Topkapı Sarayı'ndaki skandalı 'ihmal değil imkansızlık' sözleriyle tarif etti. Depolardaki eserlerin yılların problemi olduğunu savunan Atasoy, şöyle konuştu: “Depolar için ayrı bir bina yapılması gerekiyordu. Sarayda her şey yakında olsun diye binanın çeşitli yerlerine eserler depolanmıştır. Bu depolar sağlıklı değil. Bundan dolayı iş bu hale geldi. Bunlara ne oldu, kim yaptı buna bakmamak lazım. Şimdi ne yapabiliriz, ona bakmak lazım. Acele ve doğru hareket etmek lazım. Müzelerimizin bu kadar perişan durumda olduğunu bilmiyordum. İçim sızladı. Ama bunun için bir şey yapılması gerekli. Bu bizim tarihimiz, kültürümüz, kökümüz yani her şeyimiz. Yani bir gün daha beklememek gerekiyor.”

'Sanat tarihçilerinin piri' olarak kabul edilen Prof. Dr. Semavi Eyice, müze depolarında telef olan eserlerin içler acısı halini anlatan haberin kendisine okunduğunda derin bir üzüntü duyduğunu söyledi. Saray'ın depolarını eski müze müdürü ve arkadaşı Sabahattin Batur döneminde (1970'li yıllarda) gezdiğini, durumun o zaman daha kötü olduğunu belirten Eyice, “Şimdi Allah'tan müzenin başında yakın dostum Prof. Dr. İlber Ortaylı var. Göreve başlayalı çok kısa bir zaman oldu. Kendisi de çok değerli bir tarihçi olan Ortaylı, depoların durumu karşısında benden fazla üzülmüştür. İnanıyorum ve ümitliyim; eğer ona imkan verilirse en kısa zamanda o eserleri kurtaracaktır.” dedi. Eyice, Anadolu'daki müzelerin depolarının da Topkapı'dan bir farkı olmadığını söyledi. Eyice, Bakan Koç'tan Anadolu'daki müzelere de el atmasını istedi. Prof. Dr. Afife Batur, Eyice gibi tüm müzelerin depolarında benzer sıkıntılar olduğunu belirterek ödeneksizliğe dikkat çekti. “Tabii ki yöneticilerimiz de bu konuda gerekli dikkat ve hassasiyeti göstermiyor, ama devlet buralara kaynak aktarmıyor.” diyen Batur, bakanlığın Sur-u Hümâyûn projesini ise şöyle yorumladı: “Bu bir hayal. Eğer başarılabilirse fevkalede bir şey olur. Ama müzenin depolarındaki eserlere kaynak yaratamayan bakanlık, bu projeyi nasıl hayata geçirecek bunu merak ediyorum.”

Müzelerde çürüyen eserlerin imkansızlıktan bu hale geldiğini söyleyen Prof. Dr. Mete Tunçay da Topkapı Sarayı'nın TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı'na bağlanmasını önerdi. 'Niçin Dolmabahçe Sarayı milli saray da Topkapı Sarayı Kültür Bakanlığı'na bağlı?' diye soran Tunçay, özel sektörü kültür işlerine yetirince ilgi göstermemekle eleştirdi. Prof. Dr. Oktay Aslanapa ise şunları söyledi: “Topkapı Sarayı'ndaki durum yılların ihmalinin bir neticesi. Sadece burası değil tüm müzelerimizin kara talihi imkansızlık. Dolmabahçe, Ayasofya, Elkaf müzelerinin durumu da ne yazık ki Topkapı'dan farklı değil. Türk eserlerini biz, Avrupalılar kadar koruyamadık. Avrupa ve Amerika müzelerinde bulunan Türk eserleri pırıl pırıl. Biz ne koruyabildik ne de envanterini çıkardık. Yazık! Ben maddi destek verildiği zaman değerli tarihçi İlber Ortaylı'nın Topkapı'yı örnek bir müze haline getireceğine inanıyorum.”

Zaman'ın dün ortaya çıkardığı skandal üzerine harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Saray için 'acil eylem planı' hazırladı. Fikir babalığını Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın yaptığı plana göre, Topkapı Sarayı Müzesi, Cankurtaran'dan Sirkeci Tren İstasyonu'nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Bu sınırlar içerisinde bulunan Gülhane Parkı, Alay Köşkü, Darphane-i Amire, Milli Eğitim Basımevi'ni geçtiğimiz günlerde devralan bakanlık, tren garını da müze yapacak. Askerlerin kullandığı binaların müzeye verilmesi için de Koç, önümüzdeki günlerde Genelkurmay yetkilileri ile bir araya gelecek. Projenin hayata geçmesi halinde Topkapı Sarayı'nın bulunduğu bölge 'müze adası'na dönüşecek. Sur-u Hümâyûn projesi kapsamında Rumeli Demiryolu'nun Avrupa kıtasındaki son noktası olan Sirkeci Garı da kaldırılacak.
Zaman, 26.12.2005



İŞTE OSMANLI MİRASININ BAŞINA GELENLER!

Topkapı Sarayı Müzesi depolarındaki çok sayıda tarihi eserin çürüdüğü ve yıllardır kaderine terk edildiği ortaya çıktı. Uzmanlar, İkinci Abdülhamit'in ahşap karyolası, Üçüncü Selim'in çekmeceli dolabı ve tarihi halıların da aralarında bulunduğu eşyaların fotoğraflarını Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a gönderdi. Koç'un talimatıyla gönderilen iki müfettiş sarayda incelemelerini sürdürüyor.

Geçtiğimiz aylarda soygun olayıyla gündeme gelen Topkapı Sarayı Müzesi bu kez depolarında çürümeye terk edilen tarihi eserlerle gündeme geldi. Sarayın depolarında sergilenemeyen çok sayıdaki tarihi eserin kullanılamaz hale geldiği, uzmanların ısrarlı takipleri sonucunda belgelendi. İddiaya göre, uzmanlar uzunca bir süredir depoların durumunu yetkililere rapor etti, ancak sonuç alamadı. Sonunda konu Ankara'ya ulaştı. Fotoğraf ve raporları gören Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürü Orhan Düzgün de konuyu Koç'a iletti.

Müzedeki duruma geçen hafta müdahale eden Koç, saraya Kaş Kaymakamı Nurullah Çakır'ı Müze Müdürü olarak atadı. Ardından da Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan iki müfettiş soruşturma için özel olarak görevlendirildi. Müfettişler geçen hafta müzedeki evraka el koydu ve depoları da fotoğraflayarak belgelemeye başladı. Bakanlık yetkilileri, olayın yıllardır süren bakımsızlık ve ihmalden kaynaklandığını belirtti. Yetkililer, müfettişlerin bizzat bakan Koç tarafından görevlendirildiğini de vurguladı.

Milliyet'in ele geçirdiği fotoğraflarda şoke edecek görüntüler yer alıyor. Sarayın en kıymetli eserlerinin bulunduğu deponun duvarları tamamen rutubet içinde. Küf ve nemden duvarları kabaran, boyaları dökülen depoda, eserlerin deforme olmadan saklanabileceği raf ya da vitrin de bulunmuyor.

Eserlerin çöplüğü andıracak şekilde üst üste yığıldığı depolarda, tarihi halılar, koltuk takımları, oymalı sandalye, tahtlar, dolap, masa gibi sultanların kullandığı büro malzemeleri, İkinci Abdülhamit'in kendi yaptığı ahşap karyola, Üçüncü Selim'e ait çekmeceli dolap gibi yüzlerce eser çürümeye terk edilmiş...

17 ve 18. yüzyıl halıları rutubetten tamamen parçalanmış. Yumak haline gelen halıların üzerleri güve ve kurt yenikleriyle dolu. Halılar için onarım yapmanın da artık imkânsız hale geldiği belirtiliyor.
Milliyet (Ö.Erbil), 25.12.2005














GEÇMİŞ OLSUN

İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sümer Atasoy geçtiğimiz hafta beyin kanaması geçirdi. İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi'nde gördüğü tedavi sonrasında Atasoy'un sağlık durumu iyiye gidiyor. Kendisine acil şifalar dileriz.
TAY Haber, 26.12.2005


İSTANBUL'UN TATE MODERN'İ



Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk enerji santralı olan Silahtarağa Elektrik Santralı, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nce Santral İstanbul adı altında çağdaş sanat müzesine dönüştürülüyor.

Silahtarağa Elektrik Santralı'nın uluslararası bir çağdaş sanat müzesi, kültür ve eğitim merkezine dönüştürülmesi projesinde yer alan iki stratejik kurucu ortağı Doğuş Grubu ve Ciner Grubu önceki akşam düzenlenen bir törenle imzalarını attı. İmza törenine İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Aydın Uğur, Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk, Ciner Grubu Başkanı Turgay Ciner ile İstanbul Bilgi Üniversitesi kurucusu ve Santral İstanbul Başkanı Oğuz Özerdem katıldı.

Santral İstanbul'un Ekim 2006'da kapılarını açması planlanıyor. Oldukça görkemli yapılara, Türk mimarlık tarihinin modernleşme sürecine ilişkin örneklere, dev tribünlere, kazanlara, sayaçlara sahip olan Santral İstanbul, mimari tasarımıyla da dikkat çekeceğe benziyor. Santral İstanbul'u, ünlü mimarlar Emre Arolat, Nevzat Sayın, Han Tümertekin ve İhsan Bilgin müzeye dönüştürecekler. Binaların içlerindeki donanım, enerji üretiminin öyküsünü anlatacak olan bir Enerji Müzesi olarak korunacak. Ve tüm sanat eserleri endüstri dokusuyla bir arada sergilenecek.

Sanatın sadece sergilendiği ve paylaşıldığı değil aynı zamanda da üretildiği bir merkez olmayı hedefleyen Santral İstanbul, birçok farklı işi barındıran büyük ölçekli bir kültür, sanat ve eğitim projesi olarak adlandırılıyor. Uluslararası etkinliklere de ev sahipliği yapacak olan Santral İstanbul, Türkiye'nin en büyük Çağdaş Sanat Müzesi ve Enerji Müzesi'nin yanı sıra, İstanbul'un en kapsamlı ve kamuya açık kütüphanelerinden birini, Türkiye'nin uluslararası kültür ilişkilerine katkı sağlayacak olan rezidans programını, konser salonlarını, sanatçı atölyelerini ve 7 bin kişilik açıkhava amfitiyatrosunu da bünyesinde barındıracak. Çeşitli eğitim programlarına da yer verecek olan Santral İstanbul'da sanatın çeşitli dallarında üretilen eserler sergilenecek.

Paris'teki bir tren garından müzeye dönüştürülen Mussee d'Orsay, Newcastle'daki un fabrikasına kurulu Baltic Sanat Merkezi, Eyfel Kulesi'nin demir döküm atölyelerinden yeniden oluşturulan Le Magazin Müzesi ve New York'taki eski bir matbaanın temelleri üzerine kurulu Dia Center, Santral İstanbul'a en yakın örnekler arasında yer alıyor. Fakat Santral İstanbul'un dünyadaki örnekleri denildiğinde tabii ki ilk olarak akla, bugün artık neredeyse yılda 5 milyon kişinin ziyaret ettiği Londra'daki Tate Modern geliyor. Silahtarağa Elektrik Santralı'yla aynı yıllarda faaliyetine son verilen Bankside Elektrik Santralı, 1990'lı yıllarda Tate Modern adı altında çağdaş sanat müzesine dönüştürülmüştü.
Milliyet, 24.12.2005


TAYHaber'den Bir Hizmet Daha:

İKRAMİYELİ YENİ YIL MÜSABAKASI!


1. "Benim Türkiye'de 2600 höyüğüm var. 2600 Efes var. (...)"

Bu sözlerin sahibi kimdir?

a) Sayın Baron Mehmet Karahanlı
b) Sayın Bizans İmparatoru Jüstinyen
c) Sayın TC Kültür Bakanı A.Koç
d) Sayın Züğürt Ağa
e) Diğer (Lütfen yazınız)


Bu sözlerin sahibi 2600 rakkamını nasıl bulmuştur?

a) Tek tek parmakla sayarak
b) İstiareye yatarak
c) Kafasına göre sallayarak
d) Birilerine TAY Projesi veri tabanlarına baktırarak
e) Diğer (Lütfen yazınız)



2. "(...) Her biri [höyükler] Orta Doğu'nun petrol kuyularından daha fazla gelir getirir. (...)

Bu cümle telaffuz edilirken ne düşünülmüştür?

a) "Şu höyükleri bir özelleştirebilsek, sen bütçeye bak!"
b) "Höyük toprağıyla çalışan araba geliştirildi, ama şimdilik gizli tutuyoruz."
c) "Haydi kaçak kazıcılar, tarih hırsızları hep beraber: 'Kazmalar elimizdeee...'"
d) "ZzZzZz!..."
e) Diğer (Lütfen yazınız)


Yanıtlarınızı 31.12.2005 Saat 00:00'a kadar
yarisma@tayproject.org adresine göndermeniz halinde, katılımcılar arasında çekilecek kurada Birinciye bir antik kent, İkinciye bir höyük, Üçüncüye ise bir takım kazma kürek verilecektir.

KÜÇÜKÇEKMECE EFES GİBİ OLACAK

Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay, Küçükçekmece Gölü'nün karşısındaki tepenin üzerinde bulunan Bizans dönemine ait sarayın günışığına çıkarılacağını söyledi. Başkan Aziz Yeniay, “Bizanslılar, gölün tam karşısındaki tepeye 5 katlı saray yapmış. Bu sarayı restore ederek, Efes'teki tarihi eserler gibi ziyarete açmak için çalışıyoruz” dedi. Başkan Yeniay bu saraylara Bizans'ın Tekfur Sarayları denildiğini de anlatarak şöyle konuştu: “Sarayın yerin üstünde kalan bir katı talan edilmiş. Buradaki tarihi kalıntılar çalınmış. Saray yerin altında 4 kat aşağı iniyor. Gerekli müracaatları Kültür Bakanlığı'na yaptık. Onlardan gelecek izinle restorasyon çalışmalarına başlayacağız.”
Akşam, 24.12.2005



30 SANİYEDE YOK ETTİLER!

Sanat eseri hırsızlıklarına bir yenisi eklendi. Kaliforniya'daki bir galeriden Picasso ve Chagall'ın iki eseri çalındı. "Modern Masters Fine Art" galerisinin kapısını kıran iki kişi, Picasso'nun "Femme Regardant par la Fenetre" ile Chagall'ın "The Tribe of Dan" adlı eserlerini aldı. Tabloların değerinin 100 bin dolar olduğunu açıklayan galeri sahibi, "İçerde 30 saniyede kalmışlar. Satması kolay olsun diye, orta değerdeki bu iki eseri almışlar" dedi.
Sabah, 24.12.2005



KONYA POLİSİNDEN 'İKONA' OPERASYONU

“İkona'' operasyonunda Bizans ve Roma dönemine ait tarihî eserleri satmak istediği iddia edilen, aralarında bir doktorun da bulunduğu 4 kişi gözaltına alındı. Bir ihbarı değerlendiren Konya Polisi, merkez Meram ilçesi Muhacir Pazarı civarında, ellerindeki tarihî eserlere müşteri arayan 4 kişiyi yakaladı. Şüphelilerin evlerindeki aramalarda, aralarında altın ve gümüş ikonalar, sikke ve mumya parçalarının da bulunduğu 42 parça tarihî eser ele geçirildi. Zanlılar, polisteki ifadelerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Zaman, 24.12.2005



TARİHİ ESER DAVASI TEMYİZE GİDİYOR

Van Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Aşkın'ın beraatla sonuçlanan tarihi eser davasını temyiz edeceği bildirildi. Aşkın, 15 Aralık tarihindeki duruşmada tek celsede beraat etmişti. Van Cumhuriyet Başsavcılığı temyiz için 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nden beraat kararının gerekçesini istedi. Başsavcılık, usul eksikliği ve mahkumiyetin gerekliliği nedeniyle kararı temyiz edecek. Bu arada savcılık Rektör Aşkın'ın evinde ele geçirilen ve kayıt dışı olduğu belirtilen eserleri zamanında envantere kaydetmediği gerekçesiyle Müze Müdürlüğü yetkilileri ve sorumlu görevlileri hakkında da soruşturma başlatmak için de Valilikten izin istedi. Aşkın davasında tanık olarak dinlenen Müze Müdürlüğü Müdür Vekili Ahmet Mete Tozkoparan ile uzman arkeolog Umut Emre Köse, söz konusu eserleri kazı sezonu olması ve işlerin yoğunluğundan dolayı envantere kaydedemediklerini ifade etmişlerdi.
Hürriyet, 23.12.2005



TARİHİ BİNALAR YOK OLMAKTAN KURTARILMALI

Gaziantep'te tarihi yapılar arasında bulunan Bayazhan, restore ediliyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, tarihi kent dokusunun korunması için, tarihi binaların yok olmaktan kurtarılması gerektiğine söyledi. Büyükşehir Belediyesi olarak Bayazhan'ı satın aldıklarını ve restore ettirdiklerini belirten Güzelbey, ''Belediyecilik hizmeti denilince akla sadece altyapı çalışmaları gelmemeli. Sosyal belediyecilik kavramı çerçevesinde biz kentin tarihine ve kültürüne de sahip çıkıyor, sosyal yaşamı canlandırmaya çalışıyoruz'' dedi. Güzelbey, uzun yıllardır atıl bekleyen tarihi Bayazhan'ı kısıtlı olarak da olsa halkın hizmetine açtıklarını ifade ederek, ''Bu tarihi yapıyı restorasyon çalışmaları sonrasında, kentimizdeki sosyal ve kültürel etkinliklerin merkezi haline getireceğiz'' diye konuştu.
www.gaziantep27.com, 24.12.2005



GELİBOLU'DA TARİHİ EVLER GÜNYÜZÜNE ÇIKIYOR

Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'nde, Hocahamza Mahallesi'nde bulunan tarihi ev, işadamı Mehmet Yakup Aksoy tarafından, aslına sadık kalınarak yeniden restore edilecek. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Gelibolu Belediye Başkanı Cihat Bingöl yok olmaya yüz tutan eserlerden birisini daha Gelibolu'ya kazandırmaktan dolayı mutlu olduklarını belirterek, “Vatandaşlarımız üçüncü şahıslara ait böyle güzide yerleri belediyemiz imar müdürlüğüne müracaat ederek, Gelibolu'ya kazandırabilirler. Bizde belediye olarak üzerimize düşen görevi seve seve yaparız. Hocahamza Mahallesi'nde bulunan bu tarihi ev, işadamı Mehmet Yakup Aksoy'un katkıları ile restore edildikten sonra Gelibolu Sanat Evi olarak kullanıma açılacak” dedi.
Gazete Boğaz, 23.12.2005



GÖKDERE MEDRESESİ NİSAN'DA AÇILACAK

Bursa'da, Osmangazi Belediyesi tarafından satın alınan Kayhan'daki Gökdere Medresesi, yoğun bir çalışmayla Nisan ayında hizmete açılacak. Yaklaşık 500 milyar liralık bir gayri menkul takasıyla özel şahıslara ait medrese ve önündeki dükkanların belediye mülkiyetine geçtiğini belirten Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Bayram Vardar, "Medresenin büyük bir kısmı orijinal malzemeler kalarak kültür merkezine dönüştürülecek. 419 milyar lira ihaleyle müteahhit çalışmalara başladı. Evvela mihraplı bölümde 7.5 metre çapında, orijinalinde olduğu gibi 8 köşe kubbe kasnağıyla kubbe örülüyor. 10 odası bulunan bu medresenin orta kısmındaki avlunun üzerini şık bir çelik konstrüksiyonla kapatacağız. Yaklaşık 100 metrekarelik bir alan kapatılarak, aydınlık ve kullanılabilir bir iç mekan oluşturacağız. Bütün kubbeler yaklaşık 15 ton kurşunla kaplanacak. İç avluya bakan kısımlar kirpi saçak sistemiyle yeniden elden geçiriliyor. Ana giriş kasnağı sağlam olduğu için orijinal olarak muhafaza edilecek. Girişe yeni orijinaline uygun şekilde bir taş duvar örülüyor. İç mekanlarda çürüyen tuğlalar değiştirilip, raspa işlemleri yapılacak. Restoratör ekipler yoğun olarak zor şartlarda fasılasız çalışıyor. Hedefimiz Nisan ayında kültür merkezimizi hizmete açmak" diye konuştu. Gökdere Medresesi, Bursa'da önemli şahsiyetlerin eğitim gördükleri önemli bir merkez olarak bilinirken, yaklaşık 600 yıllık duvarların sağlam bir şekilde ayakta kalması dikkati çekiyor.
Bursa Olay Gazetesi, 23.12.2005


NOTLAR VE FOTOĞRAFLARLA LİKYA BÖLGESİ

Güneybatı Anadolu'nun Likya bölgesinde ilk dönem incelemelerini 1892'de yapan Avusturyalı bilim adamlarının "kroki, harita çizimi yapmak ve fotoğraf çekmek" üzere yanlarına aldıkları Avusturyalı istihkâm subayı Ernst Krickl'ın tuttuğu fotoğraflı günlük, yaklaşık 100 yıl sonra, tıpkıbasımı ve günümüz değerlendirmeleriyle ilk kez Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından yayımlandı.
Likya bölgesi ve kültürüne ait eşsiz belgeyi gün ışığına çıkaran "1892 Lykia Günlüğü"nün ilk baskıları, Kasım ayında AKMED (Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü) tarafından Antalya'da düzenlenen III. Uluslararası Likya Sempozyumu'nun kapanışında, bilim adamlarına armağan olarak verildi.
Milliyet, 23.12.2005



"ALLAH RIZASI İÇİN İADE EDİN"

Topkapı Sarayı'nın Bağdat Köşkü'ndeki 'Kavuk Odası'ndan Haziran ayında çalınan 1. Mahmut ve 1. Abdülhamit'e ait tuğra, tuğralı levha, şallardan oluşan 9 parça tarihi eserden bir bölümü, iki çanta içinde Fatih'teki bir cami avlusuna bırakıldı. Hırsızların, çantalardan birine bıraktıkları ilginç notta, "Adım, Ömer Faruk Serendi. Aldığımız şekilde eksiksiz iade ettik. Allah rızası için bu emanetleri yerine teslim edin" yazılı olduğu açıklandı. Polis, notta yazılı isimle ilgili ve diğer üç tuğranın bulunması için araştırmalara başlarken, bulunan tarihi eserler Topkapı Sarayı'na teslim edildi. Fatih'teki Hüsambey Tezgahçılar Camii'nin avlusuna bırakılan çantaların, iki gün boyunca alınmaması üzerine durumdan şüphelenen cami imamı Mehmet İlhan durumu polise bildirdi.
Hürriyet, 22.12.2005


TARİH KAÇAKÇILARI POLİSTEN KAÇAMADI

Kapalıçarşı'da çaycılık yapan M.Ç. ile Z.H., Büyük İskender döneminde yapılan aşk tanrıçası Afrodit heykel başını alıcı rolündeki polislere 250 bin dolara satmaya çalışırken yakalandı. Operasyonda, Bizans dönemine ait tapınak kabartması da ele geçirildi. Öte yandan, Eminönü'nde çeşitli dönemlere ait sikkeleri her biri 100 YTL'den olmak üzere polise satmaya çalışan M.T. suçüstü yakalandı. M.T.'nin otomobilindeki aramada, bin 500 gümüş sikke, 19 adet de Bizans dönemine ait yüzük ele geçirildi.
Akşam, 21.12.2005



ALADAĞ'DAKİ TARİHİ KİLİSE 1500 YIL KORUNDU, 10 YILDA YIKILDI

Adana'nın Aladağ İlçesi'ne bağlı Akören Beldesi'nde yan yana bulunan tarihi kiliseler ve kaya mezarlar, bütçe yetersizliği nedeniyle bekçinin işine son verilince, definecilerin talanına uğradı. Beldede çoğu hazine avcıları tarafından yağmalanan tarihi eserlerin bir kısmı da ilköğretim okulu bahçesinde sergileniyor.

Beldeye yakın bir noktadaki tepede birbirine yakın inşa edilen ve M.S 6. yüzyıldan kaldığı belirtilen 3 kilisenin tavanı tamamen çökerken, duvarlarının önemli bölümünün yıkıldığı, iç mekandaki çok sayıda dini sembolün de söküldüğü gözlendi. Dağ eteklerindeki kaya mezarlar altın bulma umuduyla yağmalanırken, bir krala ait olduğu belirtilen mezar ise dinamitlerle parçalandı.

Belde Belediye Başkanı Ahmet Solaklıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede turizme yönelik ciddi yatırımların yapılmaması ve yeterli korumanın sağlanamaması nedeniyle tarihi eserlerin tek tek kaybolduğunu söyledi. Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar bölgede Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bir bekçinin görev yaptığını ve definecilerin saldırısına karşı eserleri koruduğunu vurguladı. Solaklıoğlu, bütçe yetersizliği nedeniyle bekçinin işine son verilmesinin ardından bölgedeki tarihi eserlerin bilinçsiz şekilde tahrip edilmeye başlandığını söyledi.

Bölge halkının tüm çabasına karşın başka il ve ilçelerden gelen hazine arayıcılarının özellikle kaya mezarları tahrip ettiğini ifade eden Solaklıoğlu, şunları kaydetti:
''Belde tarihi açıdan birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Hatta 5-6 yıl önce bir Alman arkeolog ekibi bölgede araştırma yaptı. Arkeologlar, kaya mezarların ve kilisenin Hıristiyanlık tarihi açısından önemli değere sahip olduğunu vurguladı. Ancak, ne yazık ki eserlere sahip çıkamadık. Halen bazı vatandaşlar, mezarlardan çıkardıkları büyük kaya parçalarını tarlalarının çevresini kapatmak için kullanıyor. Biz Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü yetkililerinden buraya yatırım yapması, en azından bir büfe ile tuvalet kurmasını istedik. Böylelikle turistlerin bölgeye gelmesi için ilk adım atılabilirdi.''
Zaman, 21.12.2005



KÜTÜPHANEDEKİ YAZMA ESERLER DİJİTAL OLACAK

Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi'nde bulunan 85 binden fazla eserden, ender el yazması olan 10 bin 307'sinin CD'ye aktarımının tamamlandığı, bu eserlerin dijital kitap haline getirilerek, internet ortamında okuyuculara sunulacağı bildirildi.

Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kütüphanede yüzlerce yıllık tarihi geçmişe sahip 85 binden fazla eserin bulunduğunu söyledi. Şahin, binlerce eserin, en büyük düşmanları olan güneş, nem, toz ve hava kirliliğine karşı özenle korunduğunu bildirdi. Kitapların daha iyi korunması amacıyla okuyuculara doğrudan kitap vermediklerini, bunun için eserleri CD'ye aktarma çalışması başlattıklarını ifade eden Şahin, şunları kaydetti: ''85 binden fazla eserden ender el yazması olarak nitelediğimiz 10 bin 307'sini uzun ve titiz çalışma sonucunda CD'ye aktardık. Bu eserler bizim için çok önemliydi. CD'ye aktarılmış binlerce eser talep eden okuyuculara satıldı. Şimdi de bu eserlerin dijital kitap haline getirilmesi için çalışma başlattık. Bir program sayesinde sayfalar halinde tamamen dijital hale getirilecek eserler, internet ortamında okuyuculara sunulacak. Öncelikle ender 10 bin 307 eser ardından da bütün yazma eserlerin dijital kitabı yazılacak. Bu tarih ve kültür açısından çok büyük ve önemli bir adım olacak.''
Zaman, 21.12.2005


BEKÇİ KULÜBESİNİN ARKASINDAN TOZLU TARİH ÇIKTI

Ayasofya'da yıllardır varlığından bile haberdar olunmayan, kapısı seyyar güvenlik kulübesiyle kapatılmış bir atölye ortaya çıkarıldı. Osmanlı'nın son döneminde Ayasofya'da restorasyon yapan ünlü mimar Gaspare Fossati'nin de kullandığı, çöplük haline gelmiş atölyede, restorasyon projeleri, çizimler, fotoğraflar, restorasyon malzemelerinin yanı sıra orijinal kubbe korkulukları, küp, amfora, altın mozaik parçaları gibi tarihi eşyalar da bulundu.

Üç ay önce atanan Müze Müdürü Jale Dedeoğlu'nun, "Girilmeyen başka oda kaldı mı?" diye sorduğu uzmanlardan biri, "Galiba bir oda daha var" dedi. Dedeoğlu, o odanın derhal açılmasını istedi. Tarif edilen yere gidildiğinde, odanın girişine güvenlik görevlilerinin dinlenmesi için seyyar kulübe yerleştirilmişti. Kulübenin çekilmesinden sonra asma kilitle kapatılmış kapıya ulaşıldı. Ancak kilidin anahtarı müzede bulunamadı. Bunun üzerine Müdür Dedeoğlu, kapının tutanakla kırılmasını istedi.

Gizlenen kapı açılınca çok kötü bir manzarayla karşılaşıldı. Toz ve pislik içindeki odanın girişindeki tezgâhtaki 1968 tarihli bir gazete buranın çok uzun süredir açılmadığını gösteriyordu. Odadaki tezgâhlardan, proje çalışmalarından ve restorasyon malzemelerinden buranın bir atölye olduğu anlaşıldı. Yaklaşık 10 ton ağırlığında demir iskele, iskele kurmaya yarayan sıpalar, sandık içlerindeki restorasyon malzemeleri ilk göze çarpanlar arasındaydı. Gaspare Fossati, Ernest Hawkings gibi ünlü mimarların çalıştığı atölyedeki proje çizimlerinin önemli olduğuna dikkat çekiliyor.

İtalyan olan Gaspare Fossati, Sultan Abdülmecid'in daveti üzerine Ayasofya Müzesi'nde 1850'li yıllardan itibaren, İstanbul'dan gitme bir Levanten olan İngiliz Ernest Hawkings ise 1955'li yıllarda restorasyon çalışmaları yapmıştı.

Atölyede çıkan malzemelerin inceleneceğini belirten Dedeoğlu, şöyle konuştu: "Yıllardır girilmediği hatta merak bile edilmediği görülüyor. Bunun bekçi kulübesi arkasına gizlenilmesi ise başka bir acı gerçek. Artık müzenin girilmeyen hiçbir bölümünün kalmadığını düşünüyorum. Bu galeri bölümünü de temizleyip ziyaret edilebilir hale getireceğiz. Çıkan eserlerden bazılarını da burada sergileyeceğiz."

Çar Nikolay I tarafından İstanbul'a Rus Elçiliği binasının yapımı amacıyla yollanan Garpare ve Guiseppe Fossati kardeşlerin çalışmasından Sultan Abdülmecit çok etkilendi. Bunun üzerine Ayasofya'daki onarım işleri için İtalyan mimar Gaspare Fossati görevlendirildi. 1848 yılında da altın, gümüş ve bakırdan bu onarıma katkıda bulunanlara verilmek üzere Tamir-i Ayasofya madalyası bastırıldı. Yapının iç ve dış sıvaları değiştirildi, mozaikleri meydana çıkarılarak temizlendi, sonra da üzerleri yeniden ince bir sıvayla örtüldü. Kubbeyi dıştan destekleyen kemerler de bu dönemde yapıldı. Ayrıca çift demir çemberlerle kubbe takviye edildi, üst galeride dik durumlarını yitirmiş 13 sütun düzeltildi ve bazı kapılar yenilendi.
Milliyet, 21.12.2005











































I. ULUSLARARASI ANTAKYA SEMPOZYUMU “KENTSEL ARKEOLOJİ-KENTSEL KORUMA” SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI

10-12 Ekim 2005 tarihleri arasında Antakya'da düzenlenen “I. Uluslararası Antakya Sempozyumu: Kentsel Arkeoloji Kentsel Koruma” başlıklı sempozyumun sonuç bildirgesi yayınlandı.

Antakya'nın kentleşme sürecini hazırlayan çevre verileri ve yerleşim tarihi ile kentleşmeden sonraki gelişim evrelerini inceleyen, günümüzdeki koruma sorunlarını irdeleyen ve çözüm önerilerini tartışan sempozyumda Antakya'nın dünya kentleri arasındaki özel önemi sık sık dile getirilmiş ve tarihi birikiminin korunması konusunda, merkezi ve yerel yönetimin karar ve denetimiyle, yaptırıma yönelik nitelikli girişimlerin başlatılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu amaçla, Antakya'da bir "Antakya Araştırma Merkezi"nin kurulması ve Antakya'yla ilgili her türlü yazılı ve görsel belgenin (kitap, makale, harita, fotoğraf, slayt vb.) bu merkezde toplanması gerekliliği üzerinde durulmuştur.

Antakya gibi bir kentte tarihi mirasın sadece bu kentte yaşayanlara değil, dünyaya ait olduğu bu nedenle Antakya'daki tarihsel birikimin, prehistoryadan 20.yüzyıla dek bütün tabakalarıyla belgelenmesi ve korunmasının gerekliliği üzerinde durulmuş, bu amaçla envanter çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Sempozyumda, yapılacak projelerde kentin tarihi verilerini içeren haritalara önem verilmesi, tüm kalıntıların bu haritalara ciddi bir biçimde işlenmesi ve koruma planı yapılırken de önemle değerlendirilmesi belirtilmiş, koruma çalışmalarının titizlikle ve düşünülerek yapılmasının, bir daha geriye dönüşü olmayan yanlış uygulamaları engelleyeceği açıklanmıştır.

Sempozyumda varılan sonuçlar arasında; 20 Yılı aşkın bir süredir revizyonu yapılmamış olan Antakya koruma amaçlı imar planının yeniden ele alınması, koruma bilincinin ve korumaya inancın arttırılması için, resmi ve özel kuruluş ve kişilerce yaptırılacak nitelikli restorasyon uygulamalarının (tarihi evlerin sıhhileştirilmesi konusundaki örneklerin) sayısının çoğalması sağlanması, merkezi ve yerel yönetimin, Antakya kentsel SİT alanına yönelik kararlarda uzmanlara danışarak görüş alması, hatta kararların uzmanlardan oluşan bir üst kurulun değerlendirilmesinden geçirilmesi, tescilli yapıların onarım çalışmaları için özel bir merkez oluşturulmalı ve burada konularında uzman bir kadro istihdam edilerek, bütün restorasyon çalışmalarının bu elemanlar tarafından takibi ve denetlenmesinin sağlanması, Antakya kenti içinde yapılan modern tasarım örneklerinde de, kentin özgünlüğünü yaratan değerleri, tarih boyu oluşan kuralları ve fikirleri anlama ve algılamaya önem verilmesi, Antakya'nın en önemli özgün değerlerinden biri olan Asi Nehri'ni bugünkü durumundan uzaklaştıracak, yitirdiği niteliklerini yeniden kazandıracak ve koruyacak önlemlerin ivedilikle alınsı, günümüz kentlerinde modernleşmenin, tüketim özgürlüğünün ve kentin gelişmesinin simgesi olarak görülen büyük alış-veriş merkezlerinin yerine Antakya'da, geleneksel alış-veriş ortamı olarak toplumsal yaşam açısından özel yeri olan Uzun Çarşı'nın geliştirilmesine önem verilmesi, Antakya gibi özel bir kentin, belirli noktalarında yapılması düşünülen çevre düzenlemesi, yeni yapı/yapılar grubu türünden tasarımlar için uluslararası proje yarışmaları açılması kararları dikkati çekmektedir.
TAY Haber - K.Kutgün Eyüpgiller, 20.12.2005


OSMANLI TAPULARI İNTERNETE TAŞINIYOR

Osmanlı Devleti'nin, vergi mükelleflerini belirlemek amacıyla 15 ve 19. yüzyıllar arasında tuttuğu tapu kayıtları, bilgisayar ortamına taşınıyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün Oran'daki arşiv binası ile İstanbul Bölge Müdürlüğü'nde korunan binlerce cilt, Tapu Arşiv Otomasyon Projesi (TARBİS) kapsamında elektronik ortama aktarılıyor. İhalesi kasım ayı sonunda yapılan proje 2 yılda tamamlanacak ve yaklaşık 20 milyar YTL'ye mal olacak. Proje kapsamında, çoğu eski dilde kaleme alınan 2 bin 334 Tapu Tahrir Defteri (15-19. yüzyıl), 22 bin 250 Zabıt Kayıt Defteri (1847 - 1934), 31 bin 695 Köy ve Yayla Sınır Kayıdı (1925-1967) ile 270 bin Hasılat Kayıdı Türkçeye çevrilerek, mikrofilm ve dijital kopyalama yoluyla bilgisayar ortamına geçirilecek. Belgeler, çelik kapılar ardında özel yangın söndürme ve soğutma sistemiyle koruma altına alınacak.
Milliyet, 20.12.2005


GAZHANELER
KÜLTÜR MERKEZİ OLUYOR

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy Hasanpaşa ile Şişli Harbiye'deki tarihi Gazhane Tesisleri'nin restore edilerek dünya turizmine kazandırılmasının önünü açtı. Büyükşehir Belediye Meclisi, yıllardır atıl vaziyette duran tesislerin modern birer kültür merkezine dönüştürülmesi için sunulan raporu geçtiğimiz cuma günkü birleşiminde onayladı.

Her iki gazhanenin özel sektör tarafından modernize edilerek kültür merkezine dönüştürülmesi için ihale açılacak, 30 yıl süreyle intifa (kullanım) hakkı karşılığında ihale edilecek tesislere ek yapılamayacak, kültür merkezi dışında kullanılamayacak.
Sabah, 20.12.2005



KÜLTÜR BAŞKENTİ İSTANBUL 10 MİLYON TURİST ÇEKECEK

İstanbul, Avrupa Konseyi'nin 'Kültür Başkenti' projesinde 2010 yılı için aday oldu. 'Avrupa Kültür Başkenti' unvanı, altyapı yatırımları ile dev kültür ve sanat projeleriyle İstanbul'u 'dünya kentleri' ligine taşıyacak. Bu tarih, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin en önemli dönüm noktası olan müzakere sürecinin sonuna, yani Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili kararın verileceği döneme denk geliyor. 100 değişik proje kapsamında 400 ile 600 arasında uluslararası kültür ve sanat etkinliğine sahne olacak İstanbul'a, 7 ile 10 milyon arasında yeni turistin gelmesi de bekleniyor.

'2010 Avrupa Kültür Başkenti' Girişim Grubu Danışma Kurulu Başkanı Egemen Bağış, 'Türkiye'nin aynası' olarak nitelediği İstanbul'un tarih boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yaptığını söyledi. 'Farklı kültürler tarih boyunca barış ve harmoni içinde birlikte yaşamışlardır' diyen Bağış şöyle devam etti: 'İstanbul, farklı geçmişleri olan insanların kendi kültürel zenginlikleri içinde yükselmelerine imkan veren güvenli bir liman da oluşturmuştur.' Bugün, Avrupa'nın sınırının nerede bittiğini tartışmanın anlamsız ve vizyonsuz bir yaklaşım olduğunu da belirten Bağış şunları ekledi: 'Avrupa, İstanbul'da bitmez, İstanbul kıyılarında başlar.'

İstanbul'un kültür başkenti olması için düzenlenecek kültür ve sanat etkinliklerinden bazıları şöyle:

- Anneler, Tanrıçalar ve Sultanlar Sergisi: 10 bin yıllık Anadolu tarihinde çıkılacak bir seyahatle, İmparatoriçe Teodora'dan Artemis'e, Meryem Ana'dan Venüs'e, Hürrem Sultan'dan Mihri Hanım'a kadar bu topraklarda iz bırakmış kadınlar anlatılacak.
- Topkapı Siber Müzesi: Rusya'daki ünlü Hermitage Müzesi'nde IBM'in yaptığına benzer şekilde Topkapı Sarayı da bilgisayar ortamına taşınarak, 'Siber Müze' haline getirilecek.
- Zaman Kapsülünde İstanbul Tarihi: Süleymaniye'den Ayasofya'ya, tarihi Bizans surlarından Fener Patrikhanesi'ne kadar İstanbul'un çok kültürlülüğü, dil ve dinliliği sergilenecek.
- Arkeolojik Belgelerle Göçmenler: İstanbul'un, dünyanın her yerinden gördükleri baskılar üzerine kaçıp gelenlere nasıl bir sığınma mekanı olduğu anlatılacak.
Hürriyet, 19.12.2005



2 TONLUK HEYKELİ VİNÇ VE KAMYONLA ÇALDILAR

Ünlü İngiliz heykeltraş Henry Moore'un dev bronz heykeli ilginç bir hırsızlık öyküsüne kurban gitti. İki ton ağırlığında, 3.5 metre yüksekliğinde uzanmış bir insan figürü şeklindeki heykel, Londra'nın kuzeyindeki Hertfordshire'da bulunan Henry Moore Vakfı'ndan çalındı. 15 Aralık gecesi yaşanan olayda üç hırsız, Vakfın kameralarıyla görüntülenmelerine rağmen vinç ve kamyonla heykeli çalmayı başardı. Dedektif Graeme Smith, heykelin çok değerli olduğunu, sağlam olarak geri getirilmesi için Vakıf ile birlikte çalıştıklarını söyledi. Smith, ayrıca Vakfın heykelin bulunması için bilgi getirene yüklü bir miktar para ödülü vereceğini belirtti. 1898-1986 yılları arasında yaşayan Henry Moore, modern sanatın birçok tanınmış eserine imza atmış, önemli bir heykel sanatçısı. İngiliz polisi, yaklaşık 5 milyon dolar değerindeki heykelin parçalanıp satılmasından endişe ediyor.
Radikal, 19.12.2005



812 'MİRAS' İÇİNDE MOSTAR DA VAR

Bosna'daki Mostar Köprüsü, törenle UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girdi. Böylece dünya mirası sayılan yerlerin sayısı 812'ye yükseldi. 1993'te Hırvatlar tarafından bombalanarak yıkılan tarihi köprü, geçen yıl yeniden açılmıştı. Köprü ve köprünün bulunduğu kompleksin yeniden inşası için 20 milyon dolar harcanmış, Türkiye 1 milyon dolar bağışta bulunmuştu.
Radikal, 18.12.2005



SAVAŞLARIN ATASI

Suriye-Irak sınırında beş yılı aşkın süredir devam eden kazıda, 5 bin 500 yıl önce istilacılar tarafından yerle bir edilen gelişmiş bir yerleşimin sırları gün yüzüne çıkıyor. Araştırmacılar, bunun şimdiye kadar bilinen en eski ve büyük ölçekli savaş olduğunu belirtti. Buluntulara göre geçmişi 8 bin yıl önceye dayanan Kuzeydoğu Suriye'deki Hamukar, M.Ö 4 bin 500'de büyük bir kentti.
Suriyeli ve ABD'li araştırmacıların ortak çalışmasına Chicago Üniversitesi Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nden Clemens Reichel ve Suriye Arkeoloji Dairesi'nden Salam El-Kuntar önderlik ediyor. Bilim dünyası kentleşmiş toplumların, Güney Mezopotamya'da Uruk'ta ortaya çıktığını ve burada yalıtılmış bir halde yaşadığını sanıyordu. Ancak Hamukar, bölgede kent kültürünün yayılmasına ilişkin yeni açıklamaları gündeme getirdi. Bu yıl Hamukar'ı sona erdiren savaşın kanıtları bulundu. Araştırmacılar, istilacıların savaşta 1200'den fazla sapan mermisi ve 100'den fazla 10 santim çapında 'kil gülle' fırlattığını keşfetti. Şehrin duvarları da istila sırasında yakılıp yıkılmış. Kalıntılarda yerel çömlekçiliğin yanı sıra Uruk'taki çömlekçiliğe ait örnekler de bulduklarını belirten Reichel, "Bu bulgu resmi tamamlıyor, Uruk halkı, bu istilayı yapanlar olsun ya da olmasın bundan fayda gören taraftı. Yıkımdan hemen sonra bu yerleşimi ele geçirdiler" dedi.
Radikal, 18.12.2005


SULUKULE'YE SURLARA UYGUN KONUT GELIYOR

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TOKİ (Toplu Konut İdaresi) ve Fatih Belediyesi arasında imzalanan protokole göre tasfiye edilecek olan Sulukule'ye, tarihi Bizans surlarına uygun çağdaş standartlarda konutlar yapacak. Fatih 2 Nolu Kentsel Yenileme Projesi Protokolü'ne göre tarihi surların koruma bandında bulunan ve Sulukule olarak bilinen bölgedeki 355 adet parsel boşaltılacak. Bu parsellerdeki hak sahiplerine, Gaziosmanpaşa Taşoluk bölgesinde TOKİ tarafından yaptırılacak olan toplu konutlardan öncelikle becayiş (karşılıklı yer değiştirme) yöntemiyle devir olacak. Sulukule'de ve Taşoluk'ta yapılacak konutların bedelini TOKİ belirleyecek.

Protokole göre, kentsel yenileme alanında ikamet eden tapu sahibi olan veya olmayan vatandaşlardan, mahsuplaştırma veya borçlandırma yoluyla konut edinmek üzere TOKİ'ye devir edilmesi şartıyla muvafakatname alınacak. Söz konusu alandaki gecekondu, yapı ve eklentilerinin tasfiyesi, yıkımı ve temizlenmesi Fatih Belediyesi tarafından yapılacak.
Milliyet, 18.12.2005


BİR MÜZE BÖYLE TAŞINDI

2006 başında hizmete açılacak olan Aksaray Müzesi'nde taşınma işlemleri devam ediyor. Aksaray Müzesi'nde taşınabilir arkeolojik ve etnografik eserler, depo olarak kullanılan Bedriye Medresesi'nde uzmanlar tarafından kolilere yerleştiriliyor. Sonra da belli bir düzen içinde taşınıyor. Bedriye Medresesi'nde muhafaza edilen kültür varlıkları içinde ise özel olarak muhafaza edilen 6 mumya ayrı bir önem taşıyor. Bugüne kadar medresede büyük bir özenle korunan buluntular içinde ilk olarak mumyalar, sergileneceği yeni Aksaray Müzesi'ne taşındı.
Milliyet, 18.12.2005



Yılın gazetecilik olayı!

TAY Haber, bir ilke daha imza attı!
Yeni tanıtım afişlerini dağıtılmadan ele geçirdi!

Varan 3...




BİRİ KIRILDI BİRİ ÇALINDI

Biri İzmir Arkeoloji Müzesi'nde diğeri ise İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan aşk tanrıçası olan Afrodit heykellerinin başına gelmeyen kalmadı. İzmir'de Roma dönemine ait olan heykel, 19 Mayıs 2004 tarihinde müzeden çalınırken, diğeri ise sergilenmek üzere gittiği Brüksel'de bir kaza sonucu kırıldı.

19 Mayıs 2004 tarihinde çalınan Roma dönemine ait Afrodit heykeli, 18 Kasım 2005 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan bir operasyonla bulundu. İki hırsız tarafından çalınan heykelin, Almanya'da müzayedede satılmak üzere hazırlıkları yapılıyordu. Fotoğrafları Almanya'da müzayedelerde dolaşan heykelin bulunmasında, Interpol'ün bülteni etkili oldu. Şu anda İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde korunan heykeli çalanlar hakkında dava sonuçlanınca heykel, İzmir Arkeoloji Müzesi'ndeki yerine konulacak.

Roma Dönemi 2. yüzyıla ait diğer İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki Afrodit heykeli ise geçen yıl Türkiye'nin tanıtımı çerçevesinde Analar, Tanrıçalar ve Hanım Sultanlar sergisi için Brüksel'e gönderilmişti. 5 milyon dolara sigortalanan 108 santimlik heykelin sol kolu Türkiye'ye getirilirken kırılıp koptu. Kültür Bakanlığı heykeldeki zarar karşılık için 500 bin dolar talep etti. Bu iki olay müzelere güvenlik sistemi şart olduğunu gösterdi. Tüm eserlerin sigortalanması ise maliyet nedeniyle mümkün görülmüyor. Sadece bir yerden bir yere nakledilirken eserler sigortalanıyor.
Hürriyet, 17.12.2005



ADALAR VAKFI DANIŞMA KURULU TOPLANDI

Adalar'ın Tabii, Tarihi Değerlerini Koruma ve Turizm Vakfı Genişletilmiş Danışma Kurulu, 18 Aralık 2005 Pazar günü Heybeliada, Halki Palas Oteli'nde toplandı. “Adalar'da Tarihi - Kültürel Miras ve Kentsel Dönüşüm” konulu toplantıda, Adalar'da tarihi yapı envanteri üzerine kaynak tarama sonuçları, anıt eser kimliği ve barındırdıklarıyla Adalar'ın en önemli 50 yapısının tespiti, tanıtım ve turizm ürünü olarak değerlendirilmesi, kentsel SİT alanı ve anıt eser yönetimi ve dönüşümüne ilişkin çıkarılan son yasa ve yönetmelikler ışığında Adalar'da yapılabilecek çalışmalar ve Adalar'ın acil diğer sorunları ve çözümü üzerine karşılıklı bilgi alışverişi konularında yapılan sunumların ardından katılımcıların görüş ve önerilerini alındı.
TAY Haber, 17.12.2005



DEFİNE TALANINA İSYAN!

Tarihi Frigyalılar dönemine dayanan, Osmanlı'nın fethi ve Kurtuluş Savaşı döneminde önemli bir rolü olan Bursa, Yiğitköy'ün eski yerleşim alanında, özellikle geç saatlerde yapılan kazılar köylülerin şikâyet konusu oldu. Köylülerden Sedat Sevim, Hüseyin Sır ve Arif Çelik, Ayıini ve Kızılçukur Mevkii'nde birçok yerin define avcıları tarafından kazıldığını ve bu kazıların hala sürdüğünü söylediler. Kazı yapılan bölgeleri gösteren ve bunun durdurulmasını isteyen köylüler, yetkililerin bu konuya el atmasını bekliyor.
Sedat Sevim, köyde birçok kişinin tarlasından çeşitli büyüklüklerde küp, insan iskeletleri ve silahlar çıktığını, bunun üzerine define avcılarının bunu fırsat bilerek sürekli köye geldiklerini söyledi. Sevim, "Köyümüzün bulunduğu bölgede irili ufaklı çok sayıda sığınma yerleri var, büyüklerimizden edindiğimiz bilgilere göre daha önce buralarda yaşayan eşkıyaların ganimetleri buralarda sakladıklarına inanılıyor. Köyümüzün tarihi bir özelliği var, durum böyle olunca da define avcıları sürekli buraya geliyor. Artık bıktık, buna bir çözüm getirilmesini istiyoruz" dedi.
Hüseyin Sır ise define avcılarının İnegöl'ün yanı sıra değişik şehirlerden ve hatta yurt dışından bile geldiklerini öne sürdü. Yapılan kazılar nedeniyle birçok yerde 30 metre derinliğinde çukurlar oluştuğunu belirten Sır, "Ben 70 yaşındayım. Daha önce benim arazimde 5 iskelet ve bir silah bulundu. Biz bunların eşkıyalara ait olduğunu sanıyoruz. Buralarda bir şeylerin olduğu kesin, tarlalarımızda sürekli kiremit parçaları çıkıyor, bunların araştırılması gerekiyor. Bu bölgenin talandan kurtarılmasını istiyoruz" dedi.
Bursa Hakimiyet Gazetesi, 17.12.2005



'TARİHİ ESER'DEN YILDIRIM BERAAT

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın 'tarihi eserleri envantere kaydettirmediği' gerekçesiyle açılan ve 3 aydan 1 yıla kadar hapis istenen davada aklandı. Hakim 'suçluluğu yönünde kesin delil elde edilememesi, sanığın samimi savunmalarını tanık beyanlarının da desteklediği' gerekçesiyle beraat kararı verdi. Duruşmada, 1997 yılından beri koleksiyoner olduğunu belirten Aşkın, özetle şu savunmayı yaptı: '7 yılda topladığım ve envantere kaydedilen eser sayısı 231 iken denetim tarihinden el koyma tarihine kadar geçen 6 ayda 581 yeni eser sahibi olmamın yaşamın doğal akışına uymadığı iddia ediliyor. Ancak 581 sayısı doğru değil. Kolye ve boncuk taneleri, bir kabın kırılmış parçaları bile ayrı birer eser sayılarak bu sayıya ulaşılmış. Ayrıca son 6 Osmanlı padişahına ait 80 kadar para da tescile tabi değildir. Kayıtlı olmayan eserleri dört grup halinde haziran ayı içinde aldım. Envantere kaydetmeleri için Müze yetkililerine haber verdim. Kazı mevsimi olması nedeniyle daha sonra kaydedeceklerini söylediler. Azerbaycan'dayken evimde yapılan aramada bu eserlere el koyuldu. Bu gelişme olmasaydı envantere geçirilecekti. Gelirlerim yeterli olmamasına ve hálá oturulabilecek düzgün bir evim olmamasına rağmen bu kültür hizmetini yapıyorum. Altı ayda bu kadar eser sahibi olmam doğaldır. Eşimin Müze'den aldığı belgeye göre, Müze de yılda 3 bini aşkın eseri envanterine geçirmektedir. Ben gereğini yerine getirdim, ama 1 ayda kayıtla ilgili yönetmelik hükmü yürürlükten kaldırıldı. Bu gelişmelerden önce ODTÜ ve Ankara Üniversitesi yetkilileriyle de görüşüyordum. Koleksiyonumdaki eserleri bedelsiz olarak bu üniversitelerden birine bağışlayacağım. 'Tanıklar Müze Müdürü Ahmet Mete Tozkoparan, arkeolog Emre Umut Köse ve arkeoloji öğretmeni Hanifi Biber de Aşkın'ın ifadesini doğruladılar. Tozkoparan, 'Aşkın'ın kayıtlarını kurala ve mevzuata uygun şekilde yaptırmaya özen gösterdiğini' vurguladı. Tanıkların dinlenmesinden sonra esas hakkındaki görüşünü açıklayan Savcı Taylan Özgür Ulu, Aşkın'ın 'kesin ve inandırıcı delil olmadığı' gerekçesiyle beraatini istedi. Bunun üzerine Hákim Cumhur Uluçınar da beraat kararını açıkladı.
Hürriyet, 16.12.2005



SIRRI ÇÖZÜLDÜ

Mona Lisa'nın gülümsemesinde çok şey saklıymış... Leonardo da Vinci'nin ünlü Mona Lisa'sının gülümsemesi 'çözümlendi'. Gülücük yüzde 83 mutluluk, yüzde 9 da küçümseme içeriyor. Hollanda Amsterdam Üniversitesi, 500 yıldır sırrını koruyan Mona Lisa'yı, duyguları analiz edebilen bir bilgisayar yazılımıyla inceledi. Yazılımda kullanılan algoritma, Mona Lisa'nın yüzündeki ifadede yüzde 6 korku, yüzde 2 de öfke tespit etti. Yazılım, dudak kıvrımı gibi ana yüz hatlarını insandaki temel altı duyguyla harmanlayıp sonuç üretiyor.
Radikal, 16.12.2005



ARKEOLOJİ VE SANAT TARİHİ KONFERANSI

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Tekin, eski uygarlıkların önemsemediği sikkelerden, bugün tarih yarattıklarını söyledi.
Prof. Dr. Tekin, ÇOMÜ Terzioğlu Yerleşkesi Troia Kültür Merkezi'nde, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Topluluğu'nca düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, Edirne'nin Enez İlçesi'nde (Ainos) yaklaşık iki yıldır kazı çalışmaları yürüttüklerini, burada birçok farklı ve eski uygarlığa ait bin 120 adet sikke bulduklarını bildirdi. Sikkelere bakıldığında, Enez'de Helenistik, Bizans, Roma ve Osmanlı dönemlerini kapsayan kesintisiz bir yerleşim yeri görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Tekin, bu bölgenin, ayrıca önemli bir ticaret merkezi olduğunu belirtti. Genelde Anadolu'da en fazla ele geçen sikkelerin Roma İmparatorluğu dönemine ait olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tekin, şunları kaydetti: ''Bronz sikkeleri, sokakta gezerken bile bulmak mümkün. Bizim kazılarda bulduğumuz bütün sikkeler, eski dönemlerde insanların rağbet etmedikleri, yola düşen veya kaybolan sikkelerdir. O dönemdeki insanlar, sikkelere önem vermiyor ama biz arkeologlar için bunlar çok önemli. Çünkü, eski uygarlıkların önemsemediği sikkelerden, bugün tarih yaratıyoruz.''
www.burasicanakkale.com, 16.12.2005



OSMANLI KİTAPLARINA 'KİRVE' USULÜ KORUMA

Avrupa Birliği müzakereleri öncesi Türkiye'ye zor anlar yaşatan Avusturya'nın, Osmanlı'ya ait 3 bin 200 kitabı “kirve” yöntemiyle koruduğu ortaya çıktı. 300 yıllık tarihe sahip Viyana'daki Avusturya Milli Kütüphanesi'nde çeşitli devletlere ait toplam 7,5 milyon kitap bu ilginç yöntem sayesinde finansman sıkıntısı çekilmeden muhafaza ediliyor. 500 yıl önce yazılan kitaplar yıpranmamaları için belirli bir oda sıcaklığında özel laboratuvarlarda kimyasal maddelerle korunuyor. Kitapların bakım masrafını karşılamak için kirve adı verilen hamiler devreye sokuluyor. Kitap hangi devlete aitse o ülkenin vatandaşları bir seferliğine mahsus olmak üzere en az 500 Euro vererek kitabın kirvesi unvanını alıyor. Osmanlı'ya ait bazı kitapların kirveliğini Kültür ve Turizm Bakanlığı yapıyor.

Kitap cilt sanatı üzerinde uzman 12 restoratör özel teknikler uygulayarak kitapların yıpranmasını önlemeye çalışıyor. Örneğin kitap sayfaları gaz altında tutularak yıpranması engelleniyor. Geniş bir alana kurulan Avusturya Milli Kütüphanesi'nin en dikkat çekici bölümü 200 bin kitabın yer aldığı muhteşem salonu. Çok eski tarihlere ait sosyal, tarihî ve bilimsel kitapların yer aldığı mekanda kitapların yıpranmaması için oda sıcaklığı belirli bir seviyede tutuluyor, kitapları nemden korumak için klimalar çalıştırılıyor. Flaşlı fotoğraf çekiminin yasak olduğu kütüphanede bakım işinde çalışan 12 restoratörden birisi Türk. Mimar Sinan Üniversitesi mezunu Cahit Karadana, Türk vatandaşlarını Osmanlı'yı anlatan kitaplara sahip çıkmaya davet ediyor. 500 yıl önce yazılmış kitapların da bulunduğu kütüphanede eserleri korumak için özel laboratuvar kurulmuş.

Kitap bakım laboratuvarının masraflarının karşılanması için kütüphane yönetimi ilginç bir yöntem geliştirmiş. 15 yıl önce hayata geçirilen kirve sistemiyle çeşitli ülkelerin cumhurbaşkanları ve başbakanlarının da aralarında bulunduğu kişi ya da kuruluşlar istedikleri bir eserin restorasyon masraflarını karşılıyor. Kirveler restorasyonu yapılacak eser için bir defalığına mahsus olmak üzere 500 Euro ücret ödüyor. Avusturya'da şube açan Türk seyahat acentesi Vasco Touristik de kütüphanede bulunan Karlofça Antlaşması ile Andreas Von Steinach'ın 'Seyahatname' adlı eserinin kirveliğini üstlendi. Kütüphanede görevli Türk restoratör Cahit Karadana, iki kitabın da bozulan yerlerinin bakıma alınacağını söyledi. Kültür Bakanlığı'nın da geçmişte bir elyazması kitabın restorasyonuna katkı yaptığını kaydeden Karadana, Avusturya Milli Kütüphanesi'nde bir bölümü Viyana kuşatmalarından kalmış Osmanlı dönemine ait 3 bin 200 dolayında kitap ve belge bulunduğunu ifade etti. Eserlerin bir bölümünün 13. yüzyıla ait olduğunu ve daha çok tarih, coğrafya, matematik ve edebiyat konularını içerdiğini kaydeden Karadana, Türk kitapseverlerin Osmanlı eserlerine kirvelik yapmalarını istedi.
Vasco Touristik firmasının kirveliğini üstlendiği Karlofça Antlaşması, 26 Ocak 1699'da Sultan 2. Mustafa döneminde imzalandı. Steinach'ın elyazması 'Seyahatname'sinde ise 1583'lerin İstanbul'u ve Nepal'i anlatılıyor.
Zaman, 16.12.2005



CEHENNEM MAĞARASI'NA HERKÜL HEYKELI

Zonguldak'ın Ereğli İlçesi'nde, Herkül'ün (Herakles), cehennem köpeği Kerberus'u kaçırmak için yeraltı tanrısı Hades'in yönettiği, hiçbir ölümlünün geri dönemeyeceği “Ölüler Ülkesi”ne indiğine inanılan Cehennemağzı Mağarası'na heykeli yapılacak.
Mitolojide insanın doğaya karşı yenilmez dayanma ve saldırma gücünü simgeleyen Herkül'ün, efsanevi altın postu aramak üzere yola çıkan gemicilerle geldiği Ereğli'de, Argolis Kralı Eurystheus'un kendisine verdiği 12 görevden sonuncusunu yerine getirmede faydalandığı Cehennemağzı Mağarası, ilginç öyküsüyle turistlerin ilgisini çekiyor.
Ölüler Ülkesi'nin bekçisi üç başlı ve yılan kuyruklu köpek Kerberus'u, Olimpos tanrıları Hermes ve Athena'nın yardımıyla Cehennemağzı Mağarası'ndan yeraltındaki Ölüler Ülkesi'ne inerek kaçıran mitolojik kahraman Herkül'ün, mağaraya yapılacak heykelinin turizme katkı sağlaması hedefleniyor. Yaşayanların Ölüler Ülkesi'ne girmesini engelleyen, ölü ruhların ise dışarı çıkmasına izin vermeyen Kerberus'u yeryüzüne çıkarmasının ardından Kral Eurystheus'un korkması üzerine Ölüler Ülkesi'ne geri götüren Herkül'ün heykelinin 2006'nın sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.
Hıristiyanlığın yasaklı dönemlerinde gizli yapılan ibadetler için kullanılan ilk tapınaklardan biri olan mağaranın inanç turizmi açısından da önem arz ettiğini anlatan İl Kültür ve Turizm Müdürü Zekai Kasap, şöyle dedi: “Arkeolojik SİT alanı mağaranın ışıklandırılmasının yanı sıra alışveriş üniteleri eklenerek çevre düzenlemesi olacak. İhalenin sonuçlanmasının ardından çalışmaların 2006'da bitmesini planlıyoruz. Ayrıca, mağaranın içine ve dış kısmına Herkül'ün heykeli yaptırılarak konuşlandırılacak. Şu anda, bakanlığımız heykelle ilgili çalışmaları başlattı. Önümüzdeki yılın sonunda mağaradaki düzenlemelerin sona ermesini planlıyoruz.”
Hürriyet, 15.12.2005



TARİHİ ALANLARA YOL DAHİ YAPILMAMALI

Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Nevzat Çevik, Kemer Gözcü Gazetesi'nin sorularını yanıtladı. Çevik, Milli Park alanları ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi;
Antalya'da bulunan Milli Park alanlarının “Orman” olarak tanımlanması ve Orman perspektifi içerisinde değerlendirilmesi koruma ve benzeri sonuçlar açısından belli bir risk taşıyor. Ancak, aynı Milli Park, yada koruma alanı gibi veya özel çevre gibi ayrı bir üst kanunla daha sıkı koruma altına alması ayrı anlam taşıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bir yer eğer Milli Park ise zaten bir özelliği vardır. Jeolojik anıtsal zenginliği vardır. Milli Park ilan edilmiştir. Özel çevre koruma alanıdır. Daha önce Milli Park ilan edilmişse bilinmeyen ve tanınmamış nedenler ile siz onu çıkartıp daha alt seviye koruması olan başka alan içinde tanımlıyorsanız ona zarar gelebileceğini de hesaplamalısınız. Milli Park içinde o alana kimse bir şey yapamaz ama orman alanında öyle böyle tehditler var. Orman Bakanlığı'nın da istediği zaman bu alanları çok iyi koruduğunu biliyoruz..

Milli Parkların elinde bulunan bir alan gerçekten yapısal olarak değişmiştir. Kuraklık veya şu bu nedenlerle o zaman değiştirebilirsiniz. Yeniden ekip biçip, aynı hale getirme şansınız yoksa, belki statüsünü değiştirebilirsiniz. Bunun nedenleri bu değil de politik vesaire nedeler ise tamamen yanlış bir şey konuşmuş oluyoruz. Sahile yakın yerler için sahil koruma yasası vardır. Bütün sahil şeridi boyunca bu sahili korur. Orman da artı olarak korur. Bütün bunları aşıp da eğer birileri bir şey yapıyorsa, o zaman halk ne zaman engel olabilmiş ki devlet engel olur. İkincisi rant çok yüksek. İnanılmaz derecede yüksek bir rant olduğu için, dolayısı ile büyük baskılar geliyor.

Tarihi eser olan yerler, doğal olan yerlerde, bu durumda çok uygun koşullarda kullanıma açılabilir mesela Aspendos'da tiyatro gösterisi yapılabilir ama Aspendos kurallarına uyarak. İşte buradaki örnek gibi sıkı kullanım şartlarını yapı olan alanın kendisi verir. Biz veremeyiz. Mesela Aspendos tiyatrosu şu kadar yükü taşıyabilir diye tespit edebiliyorsanız onu aşmamak gerekiyor. Tiyatronun kendisi buna karar verebilir. Doğada böyle olmalı. Doğanın kendi şartlarına göre yorumlayıp karar verebilmeliyiz. Ama buna da bütün politik nedenleri silerek karar verilebilir. Ben Milli Park alanlarına ulaşım için yol yapılmasına da karşıyım. Yol demek bana göre tehlike demek. Yol gittiği zaman her şey gidiyor. Biz dağlarda yeni antik kentler keşfediyoruz. Bu yerleşim alanlarına yakın köylerde yaşayan vatandaşlarımız “hocam buraya yol yapılsa iyi olur” diyorlar. Onlara kıyamıyorum ama yol yapılmasa daha iyi olur. Hiç olmazsa kimse gidemediği için korumuş oluruz. Ne yazık ki, olay bu kadar kötü durumda. Ancak insanlarımız bu konuda duyarlı olabilirse yollar ıslah edilebilir.
Biz şu anda bütün Beydağları'nda yüzey araştırması yapıyoruz. Bir sürü yer keşfedildi küçük büyük. Beydağları'yla ilgili bu antik alanları seri olarak kitap haline getiriyoruz. Beydağları'nda şu anda on tane büyük şehir, ikiyüze yakın küçük tarihi yaşam alanları tespit ettik. Bunların hepsinde bir arkeolojik çalışma ve temizlik yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu alanlar bilim dünyasında bilinmeyen yeni keşifler. İnsanlar buraları gezerek görebilirler. Ancak, hepsinin açığa çıkması anlam taşımıyor. O tarihi kentler biraz gizem de barındırmalı. İnsanlar ayaklarını bastıkları toprağın altında binlerce yıllık tarihin yaşadığını bilmenin güzelliğini yaşamalı. Kazı yapmak çok büyük bir organizasyon. Bunun için çok büyük paralar gerekir. Kumluca'da önemli büyük bir kazı çalışmasına başladık. Ancak kültür turizmi yalnızca, görünen tarihi izlemlemek demek değil. O gizemi keşfetmek de güzel. Bırakalım toprak o dokuları korusun” dedi.
Kemer Gözcü Gazetesi, 15.12.2005



KÜTAHYA'DA TARİHİ CAMİ VE MESCİDLERDEKI ANTİKA EŞYALAR KORUMA ALTINA ALINIYOR

Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün sorumluluk alanındaki illerde, tarihi cami ve mescidlerdeki antika eşyalar ile eski eserlerin koruma altına alınacağı bildirildi. Kütahya Vakıflar Bölge Müdürü Hasan Gök, yaptığı açıklamada, sorumluluk alanlarında bulunan Kütahya, Eskişehir, Uşak ve Afyonkarahisar'daki tarihi cami ve mescitlerde antika değeri taşıyan birçok eşya bulunduğunu belirterek, koruma amacıyla bu eşyaların toplandığını söyledi. Çalışmanın Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün talimatı doğrultusunda yapıldığını bildiren Gök, “Antika değeri taşıyan eşyalar ve eski eserlerin çalınmasını önlemek için böyle bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışma nedeniyle bölgedeki vatandaşlardan çok tepki aldık. Ancak eserlerin korunması için bu gerekli” dedi. Gök, bölge müdürlüğüne bağlı illerden yaklaşık 60 antika eşya ve eski eser toplandığını, bu eşyaların Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Ankara'daki müzesinde sergileneceğini kaydetti.
Kütahya Tellal Gazetesi, 15.12.2005


GUATEMALA'DA MAYA HAZİNESİ

Guatemala'da, Mayalara ait en eski duvar resimleri ortaya çıkarıldı. Amerikan New Hampshire Üniversitesi profesörlerinden William Saturno, M.Ö. 100 yılından kaldıkları sanılan resimlerin arkeologlar tarafından San Bartolo bölgesinde bulunduğunu belirtti. Saturno'ya göre Maya piramitlerinin bulunduğu bu bölgede, Mayalara ait en eski krallık mezarı da ortaya çıkarıldı. Mezarın M.Ö. 150 yılında yapıldığı tahmin ediliyor. Saturno, 9 metre uzunluğunda, 1 metre yüksekliğindeki duvar resimlerini 'Maya sanatına ait başyapıt' olarak nitelendirdi. Saturno, "Bazıları sanki dün yapılmış. Bu modern sanatı bilenlerin Michelangelo ve Leonardo Da Vinci tablolarını bulması gibi" diye konuştu. Orta Amerika yerlileri olan Mayaların kurduğu uygarlık 16. yüzyılda yıkılmıştı.
Radikal, 15.12.2005



HAYRET BİR ŞEY!

Erzurum'un Yoncalık Semti'ndeki tarihi Yoncalık Hamamı restore edildikten sonra çürümeye terk edildi. 1800'lü yıllarda kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Yoncalık Hamamı 2002 yılından itibaren restorasyon programına alındı, 4 yıl süren çalışmalar için yaklaşık 1 trilyon lira harcama yapıldı. Önce Resim, Heykel ve Galeri Salonu için tahsis edilen, ancak daha sonra Bakanlık tarafından tahsisi kaldırılan tarihi hamam bugünlerde yeniden çürümeye terk edildi. Bu arada hamamın Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi'ne tahsis edilmek üzere boş bekletildiği de ileri sürülüyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca yapılan yenileme çalışmaları ve çevre düzenlemesinin ardından tarihi binanın Kültür Bakanlığı'na ait bir birim dışında başka bir birlik veya dernek tarafından kullanılması vatandaşların tepkisine neden oluyor. Erzurum Rölöve ve Anıtlar Müdürü Ali Korkut, 2002 yılında başlayan restorasyon çalışmalarının 2005 yılında bitirilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı emrine teslim edildiğini söyledi.
Erzurum Gazetesi, 15.12.2005


ÖĞRENCİLERE KÜLTÜREL MİRAS YERİNDE TANITILIYOR

Adana'nın tarihi ve kültürel mekanları yeni nesillere hazırlanan bir proje ile tanıtılıyor. Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Genel Meclisi'nin ortaklaşa çalışması neticesinde hazırlanan ''Kültürel Miras Tanıtımı Projesi'' ile unutulmaya yüz tutmuş meslekler, ilköğretim okulu öğrencilerine tanıtılıyor. Geçtiğimiz haziran ayında uygulanmaya başlanan proje kapsamında ilköğretim ve lise öğrencileri kentin kültürel özelliğini taşıyan tarihi Kazancılar Çarşısı'nda gezdiriliyor.
Milli Eğitim Şube Müdürü Atilla Çınar, ''unutulmaya yüz tutmuş'' meslekleri tanıtmak amacıyla ''Kültürel Mirasları Tanıtım Projesi''ni yaşama geçirdiklerini, öğrencileri okul dışına çıkararak geçmişten günümüze ulaşan bazı meslekleri tanıttıklarını anlattı.
İl Genel Meclisi üyesi Ramazan Saygılı da projenin 3 yıl devam edeceğini belirterek tüm okulları projeye dahil etmek istediklerini ifade etti.
Zaman, 14.12.2005



DARENDE EVLERİ'NE İTÜ İNCELEMESİ

Darende İlçesi'ndeki tarihi kerpiç ev ve sokakların bir kısmının yıkılmaktan kurtarılması için Darende Kaymakamlığı'nın girişimleri üzerine şehre gelen İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kutgün Eyüpgiller başkanlığındaki heyet çalışmalarına başladı.

Eyüpgiller başkanlığında araştırma görevlisi Mine Topçubaşı ve Zeynep Eres, yüksek lisans öğrencileri mimar İrem Yaylalı, inşaat mühendisi Murat Alaboz ve mimar İsmail Erdem, ilçedeki tarihi evlerde incelemelerde bulundu. Yuvalı ve Sönmezler sokaklarındaki evler ile Namık Paksoy Konağı'nda inceleme yapan heyet üyeleri, kent ölçeğindeki bir sokağın evlerinin ve cephelerinin yenilenmesi ile Namık Paksoy Konağı'nın restorasyonuna esas teşkil edecek çalışmaların kalan kısmına İstanbul'da devam edecek.

Tarihi Balaban Evleri'nde de incelemelerde bulunan Doç. Dr. Kutgün Eyüpgiller, Darende ve Balaban'da karşılaştıkları kültürel miras olan tarihi evlerden ve mimari birçok eserden etkilendiklerini belirtirken, yıllardır bu yapıların ihmal edildiğini söyledi. Geleneksel evlerin ve kentsel dokunun bir an önce koruma altına alınması gerektiğini belirten Eyüpgiller, bir koruma planı yapılmasına gerek duyulduğunu dile getirdi. Heyet incelemelerin ardından İstanbul'a döndü.
Malatya Haber, 14.12.2005







ÇANAKKALE'DE ESKİ TEKEL BİNASI
"KORFMANN KÜTÜPHANESİ" OLACAK

Çanakkale'de Belediye Fevzipaşa Mahallesi'nde bulunan 100 yıllık tarihi Tekel binasını Troia Antik Kenti'nde yaptığı kazılarla adını dünyaya duyuran ünlü Alman arkeolog Manfred Korfmann'ın ölmeden önce Çanakkale'ye hibe ettiği kitaplarının sergileneceği kütüphane haline getirmek için çalışmalara başladı. Tekel Müdürlüğü'nden 55 milyar liraya 1 yıl vadeli olarak satın alınan tarihi binada incelemelerde bulunan Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, binanın içini ilk kez gördüklerini belirterek, "İlk tespitlerimizde binanın yıpranmamış olduğunu gördük. Ahşap tavanları ve tabanları sağlam. Burada köklü bir değişikliğe gerek yok. Hızlı bir biçimde 6 aylık süre içerisinde bu binayı işlevsel hale getireceğiz. Burasını 55 milyar liraya 1 yıl vadeli olarak satın aldık.Burayı Korfman kütüphanesi yapacağız ve burasını sadece kütüphane olarak değil aynı zamanda Troas bölgesinin eserlerinin araştırma merkezi olarak da kullanacağız. Burada Troia ile ilgili toplantılar ve seminerler de yapılabilecek" dedi. Bu arada Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi İsmail Erten ise yaptıkları ilk incelemede 100 yıllık tarihi binanın Karakteristik hoş bir özelliğe sahip olduğunu belirterek, "Binanın taşıyıcı sisteminde sorun yok. Hemen işlevine devam edecek bir bina. Pek masraf olmadan bu bina hizmete girebilir. Rölöve çalışmalarının ardından hemen çalışmalara başlanacak" dedi.
Gazete Boğaz, 14.12.2005



NERON'UN SARAYI İKİ YIL KAPALI

Roma İmparatoru Neron'un Colosseum yanındaki sarayı, onarım için 2 yıllığına kapatılıyor.
MS 54-68'de imparatorluk yapan ve şiir-müzik alanında yeteneklerini kullanmak için tahtını bırakmayı düşlemiş ''delifişek Roma İmparatoru'' Neron'un çağına uygun ''yeni tanrı yaratma'' hevesiyle yaptırdığı muhteşem sarayının duvarları, su sızıntıları yüzünden yıkılma tehlikesi ve fresko yapıtları yok olma tehlikesi geçiriyor. İtalya Kültür Bakanı Rocco Buttiglione, Neron'un ''Domus Aurea: Altın Evi'' adı altında dev altın heykelinin bulunduğu sarayının onarımı için 5 milyon avro ve 10 yıllık tedricen onarım için de 130 milyon avroya ihtiyaç bulunduğunu açıkladı. Roma'nın MS 64'te geçirdiği, kentin yarısını yok eden büyük yangının bizzat Neron'un eliyle çıkarıldığı ve onun alevleri seyrederek lir çaldığı, tarihte yalnızca ona yakıştırılmış söylenti. Roma Arkeoloji Dairesi Başkanı Angelo Bottini, Ankara'da da muhteşem bir örneği bulunan ve ''dünyanın en büyük dört ilkçağ hamamından biri'' olarak Ulus-Çankırı Caddesi'nde girişi duran İmparator Caracalla'nın (tek başına iktidar dönemi MS 211-217) Roma'daki hamamının da büyük onarıma ihtiyaç duyduğunu hatırlattı.
Bursa Olay Gazetesi, 14.12.2005



İSLAMİ ESERLER İNTERNETTE

ABD'deki Princeton Üniversitesi koleksiyonunda bulunan paha biçilmez değerdeki eski İslami belgeleri modern teknolojiyle birleştirerek isteyenlerin ücretsiz olarak incelemesi için internette erişilebilir hale getiriyor. "Online" hizmet sayesinde araştırmacılar ve meraklılar yüzyıllar önce İslam dünyasında gündelik yaşamın nasıl olduğu konusunda daha ayrıntılı fikir sahibi olabilecek, İslamiyetin zengin tarihini öğrenebilecek.

İslamın dünyaya yayıldığı 8. ve 9. yüzyıldan Osmanlı'nın çöktüğü 19. yüzyıla kadar geniş bir dönemi kapsayan online koleksiyonda, 10 bine yakın el yazması, kitap, mektup gibi İslami belge yer alacak. Tamamlanması 4 yıl sürecek proje çerçevesinde tüm koleksiyon, dijital sistemle yeniden yazılacak. İlk aşamada sisteme 200 eser girilecek. Princeton Üniversitesi'nden Don C. Skemer, "Bu eserleri bir araya getirmemiz 100 yıl sürdü" dedi.
Milliyet, 13.12.2005



TARİHİ SURLARA 'DETAYLI' ONARIM

3 bin yıllık tarihi surlarda, çökme tehlikesi bulunan bölgelerdeki tarihi taşlar tek tek numaralandırıldıktan sonra, üzerindeki toprak baskısı kaldırılarak yeniden inşa edilecek.
Osmangazi Belediyesi tarafından, 1855 depreminde çöken Saltanat Kapı'nın orjinaline uygun yeniden inşasından sonra, çevresinde bulunan 3 bin yıllık surlarda meydana gelen eğilmeler de ilginç bir yöntemle ortadan kaldırılacak. Maltepe Üniversitesi'nin danışmanlığında Anıtlar Kurulu izniyle yürütülen çalışmalarda, Ortapazar Caddesi ve Tophane Caddesi'nin kesiştiği bölgede bulunan orjinal surdaki eğilme taşlar numaralanıp sökülerek ortadan kaldırılacak. Yaklaşık 100 yıldır her geçen sene artan eğilmenin, yukarıdaki toprak baskısından kaynaklandığını belirten uzmanlar, 10 metreye 8 metre yüksekliğindeki bölümdeki yaklaşık 500 taşın numaralandırıldığını, söküldükten sonra, üzerindeki toprak yükün kaldırılıp arka kısma inşa edilecek beton setten sonra surların yeniden numaralandırıldığı şekliyle inşa edileceğini bildirdi.

Taşların yapılan numaralandırmaya göre dizilmesi planlanırken, asırların verdiği kirlilik de yapılacak temizleme işlemiyle ortadan kaldırılacak. Böylece yeni inşa edilen Saltanat Kapısı ile aynı temizlikte bir sur duvarı da inşa edilmiş olacak. Belediyenin kendi ekip ve malzemeleriyle yaptığı çalışmanın 150 bin YTL'ye mal olması planlanıyor. Çalışmalar 2 ay içinde tamamlanarak, Hisar Kapı veya Saltanat Kapı olarak bilinen bölge kullanıma açılacak.
Bursa Olay Gazetesi, 13.12.2005



HEDEF 2010: DARPHANE-İ AMİRE, İSTANBUL MÜZESİ'NE DÖNÜŞECEK

Tarih Vakfı Başkanı Orhan Silier, 22 Kasım 2005 tarihinde yayınlanan yazıya cevap olarak Darphane-i Amire Binaları hakkında Zaman Gazetesi'ne gönderdiği açıklamada Tarih Vakfı olarak, müzeciliğimizde köklü bir iyileşmeyi kültür hayatımızın önemli görevlerinden biri olarak gördüklerini ve İstanbul'un, çağdaş, büyük çaplı, dinamik bir İstanbul Müzesi'ne ihtiyacı olduğunu söyledi.
Silier, “İki yıldan uzun bir süredir, İstanbul Müzesi'ne dönüşecek olan Darphane-i Amire'ye ilişkin hukuki tıkanıklığı gidermek üzere, devlet-yerel yönetim-STK işbirliği modelini önerdik. 10 Ekim 2005'te Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın imzalarını taşıyan bir protokol, hemen 2007 yılından başlayarak önce bir “müze-şantiye” olarak, daha sonra bölümleri adım adım açılarak, İstanbulluların özlemle bekledikleri müzeye kavuşmaları şansını getirdi.” dedi.

Gazetede çıkan yazıda henüz kendilerine tebliğ edilmemiş bir karar hakkında şaşırtıcı bilgiler verilmekte olduğunu ve alındığı iddia edilen bu karar üzerine, şu anda bir yorum yapmak istemediklerini belirten Orhan Silier “Ancak, bu haberde göze çarpan bazı yanlışları gecikmeden düzeltmeyi gerekli buluyoruz. Kültür Bakanlığı ile Tarih Vakfı arasında 10 yıldır Darphane binalarının kime ait olduğu konusunda bir ihtilaf olduğu iddiası geçerli değildir. Aralarında Kültür Bakanlığı'nın da bulunduğu bir dizi kamu kuruluşunun onayıyla, tapuya da tescili yapılarak, Mart 1995'te 49 yıllık bir süre için, Darphane-i Amire, Tarih Vakfı'na tahsis edilmiştir. Bu tahsisi kaldırmak için yapılan dolambaçlı hukuki girişimler kabul görmemiş ve bu konudaki iddiaların ciddiyetten uzak olduğu Yargıtay kararıyla kesinleşmiştir. Dolayısıyla, şu ya da bu kişi, kurum ya da kurulun İstanbul Müzesi için yapılan tahsisi iptali de sözkonusu değildir.” dedi.

Açıklamasına “Öte yandan, Darphane-i Amire binaları, 10 yıldır değil, en azından 38 yıldır zamanın tahribine uğramaktadır. Bu binalara ilişkin tek geniş çaplı koruma çalışması, Tarih Vakfı tarafından 1995-96 döneminde yapılmış, çökmüş çatılar, yıkılmış duvarlar geçici örtülerle koruma altına alınmış, binaların üzerinde büyüyen onlarca ağaç kesilmiş, yüzlerce kamyon çöp boşaltılmıştır. Prof. Doğan Kuban, Doğan Tekeli, Prof. Afife Batur, Prof. Yıldız Sey'in aralarında bulunduğu seçkin bir uzmanlar grubunun danışmanlığında, tarihi eser korumasında en titiz çalışmalardan biriyle, ana strüktürlere dokunmadan, Darphane yüz binlerce ziyaretçinin kullanımına açılmıştır. Vakıf, bu olanakla, Habitat sırasında Türkiye'nin yüzünü ağartan, Anadolu ve İstanbul tarihine ilişkin iki büyük sergiyi düzenlemiş ve 9 yıldır bu geçici barınma koşulları içinde Darphane'yi ülkemizin en saygın kurumları ve STK'larıyla paylaşarak 600'e yakın sergi, konser, tiyatro, kongre, sempozyum vb. kültürel etkinliği gerçekleştirmiştir. Yalnızca bahar ve yaz aylarını ve henüz Darphane alanının üçte birini kullanarak gerçekleştirilen bu kültürel etkinlik düzeyi ülkemizde yanına yaklaşılmayan bir rekordur. Yeni müzecilik anlayışını yansıtan bu yoğun çalışmanın endişe ve kıskançlıklara yolaçması da anlaşılır bir durumdur.” diye devam eden Orhan Silier “İlgili gazete haberinde yer alan, Tarih Vakfı'nın, “Darphane-i Amire'nin mülkiyetinin kendisine verilmediği için iyileştirme çalışmalarında bulunamadığı gerekçesiyle Yargıtay'a başvurduğu” bilgisi de geçerli değildir. Hazine'ye ait olan bu tarihi binaların mülkiyetinin herhangi bir kuruma devredilmesi zaten sözkonusu değildir. Eğer 1996'da engelleme yapılmamış, planlandığı gibi restorasyona geçilmiş bulunsaydı, dört yıl önce İstanbul Müzesi kapılarını yılda 300.000 ziyaretçiye açmış bulunacaktı. İstanbul Borsası'ndan Rockefeller Vakfı'na, önde gelen birçok işadamımız ve bankacımızdan Avrupa Birliği'ne kadar birçok kurumun yakın ilgi gösterdiği bu proje ile devlet bütçesinden önemli bir harcama yapılmaksızın, İstanbul büyük bir kültür kurumu kazanmış olacaktı.” diye konuştu.

Tarih Vakfı Başkanı, şimdi, hedeflerinin artık daha fazla zaman kaybetmeden, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Tarih Vakfı'nın ortak iradesini yansıtan son protokol uyarınca çalışmalarına devam etmek ve tüm engellemelere karşın, hep birlikte, İstanbul Müzesi'ni 2010 yılında ziyaretçilerine açmak olduğunu söyledi.
TAY Haber, 13.12.2005

GEMLİK'TE TARİHİ ESER OPERASYONU

Bursa'nın Gemlik İlçesi'nde jandarmanın yaptığı operasyonda tarihi eserler ele geçirilirken, olayla ilgili 3 kişi yakalandı. Edinilen bilgiye göre, Çanakkale'nin Çan İlçesi'nden Gemlik'e bağlı Kurşunlu Beldesi'ne gelen 3 kişinin tarihi eser satmak istediği ihbarını alan jandarma timleri, 17 HC 998 plakalı kamyoneti takibe aldı. Kurşunlu'da tarihi eseri satmak için müşteri arayan kişilerin temasa geçeceği isme ulaşamayan ekipler, düzenledikleri bir operasyonla Ali S. (46), Recep Y. (35) ve Ülkü K. (43)'yi göz altına aldı. Göz altına alınan zanlılarla birlikte kamyonette bulunan bir adet kolye başı, 1 adet gümüş kadın heykeli, 1 adet rahip kolyesi, 1 adet yılan figürü, 1 adet ibrikçi başı, 1 adet makara, 12 adet sikke, 7 adet boncuk taşı, 2 adet kafa heykeli, 1 adet demir çubuk, 1 adet baş resmi, 1 adet taş ayak, 1 adet yuvarlak taş, 1 adet mezar başı taşı, 1 adet üzerinde yazılar bulunan üçgen taş, 1 adet tarihi ruhsatsız av tüfeği, 22 adet fişek ele geçirildi. Adliyeye sevk edilen zanlılardan Ali S. tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalırken, Recep Y.(35) ve Ülkü K. (43) eski eser kaçakçılığı suçundan tutuklanarak Gemlik Cezaevi'ne konuldu.
Gazete Boğaz, 12.11.2005



Yılın gazetecilik olayı!

TAY Haber, bir ilke daha imza attı!
Yeni tanıtım afişlerini dağıtılmadan ele geçirdi!

Varan 2...





SANAT TARİHÇİLERDEN
FOTOĞRAF SERGİSİ

Sanat Tarihi Derneği, 2005 yılında kaybettiğimiz grafik ve fotoğraf sanatçısı Tolunay Timuçin adına “Gökyüzüne Doğru” başlıklı bir sergi düzenliyor. 12 Kasım'da İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Güzel Sanatlar Bölümü Salonu'nda (Kuyucu Murat Paşa Medresesi) açılacak olan sergide “kubbe, kule, minare, dam, tavan, tonoz, kemer ve bu bağlamda ayrıntılar” içeren, sanat tarihi açısından belge ve sanatsal değere sahip fotoğraflar buluşacak. Dernek üyelerinin fotoğraflarından oluşan sergi 30 Aralık'a kadar açık kalacak.
TAY Haber, 10.12.2005



SANAT TARİHİNDE GENÇLER SEMİNERİ

İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileri, 14-17 Aralık 2005 tarihlerinde İTÜ, Mimarlık Fakültesi, Taşkışla Binası 127 no'lu Salon'da “Sanat Tarihinde Gençler Semineri - 2005” başlıklı bir seminer düzenliyor. Amacı, sanat tarihi ve sanat ile ilgili farklı disiplinlerdeki tez konuları üzerinde bilgi alışverişi oluşturmak ve tartışma ortamını geliştirmek olan seminere, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tezlerini jüriye sunarak tamamlamış ve 2004-2005 öğretim yılında mezun olmuş sanat tarihi veya sanat tarihi ile ilgili (mimarlık tarihi, müzecilik, tasarım, sanat yönetimi) bölüm öğrencileri katılıyor.
TAY Haber, 10.12.2005



ABANA DA TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ'NE ÜYE OLDU

Kastamonu, Tarihi Kentler Birliği içindeki ağırlığını pekiştirdi… Merkez, Taşköprü, Tosya, Araç ve Pınarbaşı'nın ardından Abana ilçesi de Tarihi Kentler Birliği üyesi oldu. Birliğin geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'da yapılan son toplantısına, üye belediyelerin başkanları tam kadro olarak katıldı. Ana teması “Saraylar” olan toplantıda, birliğe katılım için başvuruda bulunan Abana'nın bu başvurusunun kabul edildiği açıklandı.
Kastamonu Postası, 10.12.2005



ALLIANOI'A ALTI AY DAHA

Bergama ilçesinde bulunan 1800 yıllık Allianoi Antik Sağlık Yurdu, altı-yedi ay daha kazandı. Su tutmaya başladığında Allianoi'u yutacak olan Yortanlı Barajı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 18 Aralık'taki İzmir Halkapınar'da düzenlenecek toplu açılış töreni listesinden çıkarıldı.

DSİ 2. Bölge Müdürü Ayhan Sarıyıldız baraj ve antik sağlık yurdu ile ilgili son durumu şöyle açıkladı: "Allianoi'un geleceğine Kültür Bakanlığı karar verecek. Nihai rapor için yeni bilimsel heyet oluşturuluyor. Biz de İzmir 2 No'lu Koruma Kurulu'nun verdiği durdurma kararını uyguluyoruz. Barajın inşaatı bitti, ancak su tutmayla ilgili bir şey yapmayacağız. Bu oradaki işlerimizin altı-yedi ay gecikmesine neden olacak." Allianoi'un dünya mirası olduğunu belirten Koruma Kurulu, bölgenin ciddi önlemlerle korunmasını istemişti.
Radikal, 07.12.2005


BAKIRÇAY BÖLGESİNDE ÜRETİCİLER VE DSİ, ALLİANOİ'YE TEPKİLİ

Bakırçay Havzası'ndaki 200 bin çiftçiye yılda 20 trilyon liralık gelir desteği sağlayacak Yortanlı Barajı'na geçen yıla kadar karşı çıkan olmazken, inşaatın tamamlanmasından sonra "istemiyoruz" diyenlere vatandaşlar ateş püskürüyor.
Yortanlı Barajı'nın inşaatını 1994'te küçük çapta başlatan, 1995'te ise Koruma Kurulu'ndan izin alarak hızlandıran DSİ İkinci Bölge Müdürlüğü, 1998'de kazılmaya başlanan Allianoi için de 3 trilyon lira kaynak aktardı. Milletin ödediği vergilerle 59 trilyon lira harcayarak hem barajı inşa eden hem de kazılara 11 yıl boyunca Kültür Bakanlığı ile yapılan anlaşma doğrultusunda kaynak aktaran DSİ, barajı, karşı çıkılması ve Koruma Kurulu'nun 13 Ekim'de aldığı karar nedeniyle faaliyete geçiremiyor.
Yortanlı Barajı'na, proje değişikliği yapılarak göl alanı yerinin değiştirilmesini isteyen Allianoi Girişim Grubu ve Allianoi Kazı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Yaraş karşı çıkıyor. Allianoi Girişim Grubu ve Yaraş'a tepki gösteren DSİ İkinci Bölge Müdürü Ayhan Sarıyıldız ve Bakırçay Havzası'nın bazı belde belediye başkanları, baraj inşaatı bitene kadar karşı çıkılmamasına anlam veremediklerini belirterek isyan ettiler.



Baraj inşaatının yüzde 70 seviyelerine ulaştığı 2004 yılında avukatlar, çevreciler ve meslek odası üyelerince kurulan Allianoi Girişim Grubu, ilk girişimini Ağustos 2004'te dava açarak yaptı. Allianoi Girişim Grubu üyesi 70 kişi ile Mimarlar Odası, Rehberler Odası, Arkeologlar Derneği ve Tarih Vakfı baraj inşaatının durdurulması talebiyle ayrı ayrı 2 dava açtı. Bunun dışında geçen yıl Aralık ayında 2 no'lu Koruma Kurulu'na dilekçe veren Allianoi Girişim Grubu, baraj inşaatının durdurulmasını talep etti.
Önce bilimsel heyet kurulması kararı veren, daha sonra kendisi inceleme gereği duyan 2 no'lu Koruma Kurulu 13 Ekim 2005 günü, Kültür ve Turizm Bakanlığı çözüm bulacak kararı alana kadar barajda su tutulmaması yönünde karar aldı. Ayrıca Allianoi Girişim Grubu ile Mimarlar Odası, Rehberler Odası, Arkeologlar Derneği ve Tarih Vakfı'nın açtığı davalar Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildi.
Yortanlı Barajı'ndan sulama yapmayı bekleyen 5 belde belediye başkanı ile Bergama ve Kınık Ziraat Odası başkanları, Allianoi Girişim Grubu'na karşı bir hareket başlattı. Barajın faaliyete geçmesi için ellerinden gelen herşeyi yapacaklarını belirten 5 belde belediye başkanı ile Bergama ve Kınık Ziraat Odası başkanları Ankara'ya giderek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşme kararı aldı. Barajın faaliyete geçmesini isteyen Ayazkent Belediye Başkanı İbrahim Özdemir, Yenikent Belediye Başkanı Aziz Kaya, Zeytindağ Belediye Başkanı Feridun Ergül, Bölcek Belediye Başkanı Tevfik Üreten, Göçbeyli Belediye Başkanı İsmail Kaya, Bergama Ziraat Odası Başkanı Bedri Çakmaklıoğulları ve Kınık Ziraat Odası Başkanı Halil Ceylan, en kısa zamanda Ankara'ya giderek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer bakanlarla görüşerek çiftçi için destek isteyecek. "Tarihe sahip çıkalım derken çiftçi tarih olacak" diyen belediye ve ziraat odası başkanları, barajın yapılmaması halinde çiftçinin çok mağdur olacağını belirtiyor.
Yortanlı Barajı, hitap edeceği 5 bin 600 çiftçi ailesine yıllık 20 trilyon lira gelir artışı sağlarken 6 bin kişiye yeni iş imkanı yaratacak. Bir çiftçi ailesinin yıllık gelirine 8.6 milyar liralık katkı sağlayacak olan baraj, 18 bin hektarlık alanı sulayacak. Projenin gerçekleşmesiyle pamuk üretimi 26 bin tona, domates üretimi 450 bin tona, huhubat üretimi 8 bin tona, sebze üretimi 107 bin tona ve patates üretimi 29 bin tona ulaşacak.



Türkiye'deki sanayi domatesinin yüzde 40'ını karşılayan Kınık Ovası'nda Yortanlı Barajı'nın yapılmasıyla birlikte yüzde 30'luk verim artışı elde edilecek. Ekim alanları da yüzde 119 oranında artacak. Yortanlı Barajı'nın ömrünün 500 yıl olacağı tahmin ediliyor.
DSİ İkinci Bölge Müdürü Ayhan Sarıyıldız, bazı kesimlerin kendilerini tarih düşmanı ilan etmeye çalıştıklarını belirterek, "Biz tarihe karşı değiliz. Öyle olsak kazıların yapılması için 11 yılda 3 trilyon lira vermezdik. DSİ olarak baraj inşaatının başladığı 1994 yılından bu yana hiç bir kurumdan inşaatın durdurulmasına ve iptaline yönelik resmi bir yazı ya da emir almadık" dedi. Şimdiye kadar baraja engel olanların bugüne kadar nerede olduğunu soran Sarıyıldız şunları söyledi: "Madem burada tarih vardı, inşaatı yapmamıza neden izin verildi? Neden tam çiftçi suya kavuşacakken engel olmaya çalışılıyor? DSİ olarak köylüye karşı sözümüzü tuttuk ve barajı bitirdik. Fakat faaliyete geçiremediğimiz için kendimizi sözümüzü tutmuş saymıyoruz." Allianoi kazısının bittiğini vurgulayan Sarıyıldız şöyle devam etti: "Su Perisi adındaki 1 heykel ile birlikte taşınması gereken tüm eserler Bergama Müzesi'ne nakledildi. Israrla kazılar sürdürülmek isteniyor. Bundan sonra mille kaplanarak su altında kalmasında bana göre sakınca yok. Ben faaliyete geçiremediğimiz Yortanlı Barajı'na 59 trilyon lira harcanmış olmasından üzüntü duyuyorum. Keşke bu parayı Beydağ Barajı'na harcasaydık. Ayrıca Yunanistan'a barajı durdurmaya yönelik faks ve e-posta gönderen Allianoi Girişim Grubu, barajı bitmemiş gibi gösteriyor."
Yeni Asır, 10.12.2005


DEVLET ŞU İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜ VEYSEL EROĞLU, "TARİHE SAYGILIYIZ" DEDİ, HEMEN EKLEDİ
"SİZDEN RİCA EDİYORUM BARAJI ENGELLEMEYİN"

Değişik bir bürokrat portresi çizen DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu, yapılan müdahaleyi, "vatan hainliğine" benzetmekten çekinmiyor. Eroğlu'nun ilk itirazı, Allianoi kelimesine oluyor. "Allianoi nereden çıktı? Orasının adı, Paşa Ilıcası'dır" diyen Eroğlu, Allianoi ismini verenlere kızgınlığını gizlemiyor ve dava açacaklarını söylüyor:

Türkiye'nin her yerinin tarihi eser zengini olduğunu söyleyen Eroğlu, tarihe saygı duyduklarını, ama yıllardır trilyonlarca lira para akıtarak yapılan barajın bitimine kadar neden sessiz beklendiğinin yanıtının verilmesi gerektiğini ifade ediyor. DSİ Genel Müdürü Eroğlu, Yeni Asır aracılığıyla şu mesajları verdi:
- Biz, 1993'te gerekli girişimde bulunmuşuz. Kazı yapılsın denmiş, protokol yapmışız ve üstüne üstlük biz kendi kaynaklarımızdan 2 trilyon 800 milyar liralık bir ödenek, yani barajın maliyetinin yüzde 8'i kadar ek kaynak aktarmışız. Daha ilk baştan itibaren iyi niyetimizi ve kültüre saygımızı ortaya koymuşuz.
- Yetkililerin raporları var. Burası Romalılar zamanında hamam ve kaplıca özellikleri olan bir yermiş. Bizanslılar zamanında harap olmuş. Osmanlılar, Paşa Ilıcası adıyla tekrar kullanmaya başlanmış. Kutlu Aktaş'ın İzmir Valiliği sırasında Özel İdare'nin kaynaklarıyla tamir edilmiş. Ben arkeolog değilim, mühendisim. Uzmanların dedikleri ortada. Merdivenlerin yeni olduğu, mermerlerin sonradan yapıldığını uzmanlar söylüyor, ben değil. Kimse kimseyi kandırmasın, anlatıldığı kadar tarihi mekan değil.
- Biz, DSİ olarak görevimizi yüzde 100 yerine getirdik. Baraja vermediğim parayı, kazılara verdim. Kimse bizi işimizi eksik yapmakla suçlamasın. Adamlarımı verdim, araç verdim. Şimdi söz uzman kişilerde. Bizim yapacağımız da, oraya giden bilim adamlarının dediklerini yapmak. Biz barajı bitirdik, su tutmaya hazırız. Lütfen kimse barajı feda etmesin.
- Biz, önerecekleri her formüle açığız, yeter ki su tutmaya başlasın. İsterlerse, mozaikleri, istedikleri her yere taşırız. İsterlerse, üzerini kapatır, barajın ömrü bittikten sonra yani 50 yıl sonra yeniden yerinde sergileriz. İsterlerse müzeye götürürüz. Rica ediyorum, kimse barajı çalıştırmamıza engel olmasın.
- Oradaki çiftçiler su bekliyor. Barajı feda etmeyelim. Elektriği, suyu barajlardan sağlıyoruz. Yarın sonra karanlıkta kalınca değerini anlarız, ama çok geç olur.
- Elbette tarihi koruyacağız ama barajımızı da kullanacağız.
- Baraj çalışmazsa yılda 30 trilyon lira kaybolur. Önümüzü tıkamasınlar artık. Koruma amaçlı ne istiyorlarsa yaparız, ama bir an evvel baraj çalışmalı. Kimse bizi saf sanmasın. Milletin kaybolan paraları yüreğimi yakıyor.
- Burada 3 önemli eser var. Peri kızı dedikleri bir heykel çıktı, kazılar sırasında. Bunu Bergama Müzesi'ne teslim ettik. Mozaikler var ki; tüm dünyada geçerli bir kural vardır: İnsan ve canlı figürü olan mozaikler (Zeugma gibi) önemlidir ki, buradakiler geometrik şekillerden ibaret. Bir de kolonlar, sütunlar var. Bunlar asırlardır mil tabakasının altında kalmış. Burası yıllardır Paşa Ilıcası iken, sonradan Allianoi oldu. Kazılarda anlatıldığı gibi antik kent falan bulunmadı. Bizzat ben ve Enerji Bakanımız yerinde inceledik, böyle bir şey yok.
Yeni Asır, 10.12.2005


DOLMABAHÇE SARAYI YENİ REHBERİYLE DAHA BİLİNÇLİ GEZİLECEK

Yerli ve yabancı turistlerin gözde ziyaret mekanlarından biri olan Dolmabahçe Sarayı artık ziyaretçilerine kendini adım adım anlatıyor. Sarayın yenilenen rehberi, yepyeni bilgi ve fotoğraflarla okuyanları Dolmabahçe Sarayı'nın her bir köşesinde gezdiriyor.

Ömer Taşdelen ve Aydan Gürün'ün editörlüğünde hazırlanan 243 sayfalık kitap, sarayın tarihçesiyle başlıyor. Osmanlı sultanlarının, İstanbul'daki üçüncü büyük sarayının mimarisi, süslemesi, döşeme unsurları, aydınlatma ve ısıtması hakkında bilgi verilen bölümü, ana yapının tanıtımı takip ediyor. Ardından birer birer odalar tanıtılıyor. Her oda, iki sayfa boyunca çeşitli resimlerle tanıtılırken en üstte de odanın, genel plan içindeki yeri krokiyle gösteriliyor. Selamlık bölümünden başlayıp harem bölümü ve camlı köşkü detaylarıyla tanıtan kitabın sonunda, Dolmabahçe Sarayı kompleksindeki kaybolmuş yapılar, orijinal bir kıyasla gösteriliyor. Mekânın son dönemini gösteren bir fotoğraf ve onunla eşleşen eski halinin krokisi, saray alanındaki daralmanın yanı sıra saray çevresindeki çarpık yapılaşmayı da gözler önüne seriyor.

Dolmabahçe Sarayı'nı anlatan bir önceki kitap ilk olarak 1989'da basılmıştı. Ömer Taşdelen, bu zaman zarfında Dolmabahçe Sarayı hakkında elde edilen bilgi ve belgeleri yeni kitapta değerlendirdiklerini söylüyor. Çalışmaları yaklaşık bir yıl süren kitapta sarayın seksiyon sorumluları ve araştırmacıları İhsan Yücel, Dr. Sema Öner, Yaşar Yılmaz, Cengiz Göncü, Dr. Hakan Gülsün, Burcu Bitlis, Demet Coşansel, Ayça Özer Demirli, Ayşe Fazlıoğlu, Şule Gürbüz, Güller Karahüseyin, Gülsen Sevinç Kaya, Candan Sezgin ve Ayhan Soylu görev aldı. On bin adet basılan kitap, Dolmabahçe Sarayı'nda satışa sunulacak.
Zaman, 10.12.2004



TARİHİ ESERLER YUVAYA DÖNDÜ

Yıllar önce incelenmek üzere Gaziantep'ten Adana'ya gönderilen ve Adana Müzesi'nde sergilenmesi kararlaştırılan tarihi nitelikteki 7 eser, Ak Parti Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in girişimleri sonucu Gaziantep'e getirildi. Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdürü Mehmet Önal, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in girişimlerinin sonuç verdiğini, bundan büyük memnuniyet duyduklarını belirterek, “Adana Müzesi'nde sergilenmekte olan, ''Stel-Zeugma, Stel Zeugma, Oturan Kadın Heykeli (Zeugma), Zeugma, Stel (Zeugma), Başsız Heykeller (Zeugma), Kapı Aslanı-Zincirli)'' adlı 7 parça eserin, Gaziantep müzesinde sergilenmek üzere geri getirilmesi için yıllarca uğraş verildi. Gaziantep'e ait olan 7 tarihi eserin tekrar Gaziantep'e geri dönmesi sevindirici oldu” diye konuştu.
Olay Medya, 10.12.2005



İŞTE YENİ TANITIM AFİŞLERİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni dönemde Türkiye'nin tanıtımını, beş kıtada 70'ten fazla ülkede, yüzlerce görsel malzemeyle ve 40 milyon dolar bütçeyle yürütecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü'nden edinilen bilgiye göre, tanıtımda Türkiye'nin kültürel ve tarihi özellikleri ön plana çıkarılırken, deniz güneş ve kum alanındaki değerleri vurgulanacak.

Tanıtma Genel Müdürlüğü yetkilileri, turizm çeşitliliğini artırarak, Türkiye'ye olan talebi artırmak amacıyla yeni dönem çalışmalarının yürütüldüğünü belirterek, Türkiye'nin turizm vizyonu olarak kültürel değerleri ön plana çıkararak tanıtım çalışmalarına yön verileceğini bildirdiler. Reklam amaçlı çalışmalar dışında, halkla ilişkiler çalışmalarına da ağırlık verileceğini kaydeden Tanıtma Genel Müdürlüğü yetkilileri, Türkiye imajı için yurtdışından turizm yazarları, film yapımcıları ve gazetecilerin davet edileceğini kaydettiler. Yetkililer, halkla ilişkiler çalışmalarının binlerce dolarlık reklamlardan daha etkili olduğuna dikkati çektiler.
Hürriyet, 09.12.2005



10 BİN YILLIK AYAK İZLERİ

Manisa'nın Salihli İlçesi'nde bazı uzmanlarca 26 bin yıl öncesine dayandırılan, ancak 10 bin yıl önceden kalma olduğu sanılan insan ve hayvan izlerinin bulunduğu Sindel Köyü yakınındaki alan, koruma altına alınıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Jeotermal Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr. Savaşçın, yaptığı açıklamada, bu tür izlerin dünyada çok fazla olmadığını belirterek, bunun, Salihli'nin içinde tarihte çok eski çağlarda bile bir yerleşim alanı olduğunu gösterdiğini söylerek, ayrıca ''bilinebildiği kadar henüz, Fransa, İtalya, Macaristan ve Tanzanya'da bu tür izlere rastlanmıştır. Bu izlerin hepsi tek ayak izi şeklindedir. Buradaki izler ise sayısı ve çeşidi bakımından büyük bir zenginliğe sahiptir" dedi.
Akşam, 08.12.2005


KALEİÇİ'NE İLK KAZMA
ŞUBAT'TA

Tarihi Kaleiçi Çarşısı'nın tarihi dokusuna zarar verilmeden yapılacak düzenlemeye Şubat'ta başlanıyor.

Tarihi Kaleiçi Çarşısı'na, çeşme restorasyonları, oturma grupları ve park yapılacak. Kaleiçi ve Bayramyeri Güzelleştirme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Soner Yıldız çalışmalara Şubat ayında başlayacaklarını söyledi.

Yıldız, "Kaleiçi'nin tarihi dokusuna zarar vermeden alışverişi rahat bir hale getireceğiz" dedi.
www.denizlili.net, 08.12.2005



TARİHİ YARIMADA'YA 'SİYANÜR' TEHDİDİ

Eminönü Belediye Başkanı'nın "Kapalıçarşı'dan akan siyanür, tarihi eserlerin altını oyuyor" demesine Dernek'ten tepki geldi. Eminönü'nde karayolu altgeçidinde kanalizasyon ve atık su odasını temizleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden 2 işçinin zehirlenerek ölmesi ve ölümlerin nedeni olarak kuyumcuların kanalizasyona bıraktığı siyanür gösterilmesi gözleri, bu bölgeye çevirdi.

2 bin 800 kuyumcu atölyesinden kanalizasyona karışan siyanürün Tarihi Yarımada'yı tehdit ettiği ileri sürülürken, içlerinde Yerebatan Sarnıcı'nın da bulunduğu çok sayıda tarihi eser, alttan erimeye başladı. Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er "Bölgedeki kuyumcu atölyeleri yıllarca ihmal edilmiş.Yeteri kadar arıtma sistemleri kurulmamış. Kuyumcu atölyelerinde kullanılan siyanür nedeniyle, bölgede güvercinler ölüyor. Ağaçlar sararıyor. Eminönü'nde yaşayanlar gece camlarını açamıyorlar" dedi. Er "Tarihi eserler altından erimeye başladı. Eğer bir tarihi eser, bu cami olabilir ya da Kapalıçarşı olabilir, yıkılırsa sürpriz olmaz" diye konuştu.

Kuyumcular Derneği Başkanı Alaattin Kameroğlu, siyanür kullanan büyük kuyumcuların tamamının Yenibosna'da kurulan kuyumcu kente taşındığını belirtirken, Kapalıçarşı Esnaflar Derneği Başkanı Hasan Fırat da Kapalıçarşı'da imalatçı bulunmadığını savundu.
Sabah, 08.12.2005



NOEL BABA'NIN KEMİKLERİ İÇİN BM DEVREYE GİRECEK

Noel Baba Vakfı ve Uluslararası Barış Konseyi Başkanı Muammer Karabulut, Aziz Nikolaus'a ait kemiklerin 20 Nisan 1087'de Barili korsanlar tarafından Demre İlçesi'ndeki kilisede lahit kırılarak alındığını söyledi. Kemiklerin Demre'ye getirilmesi için girişimlerden olumlu sonuç alamadıklarını belirten Karabulut, İtalya'ya defalarca çağrıda bulunduklarını kaydetti. Karabulut, “Bu istekten vazgeçildi anlamı çıkarılmaması için, kurduğumuz Noel Baba Barış Konseyi aracılığıyla uluslararası alanda etkin girişimlerde bulunacağız. İlk olarak konuyu BM'ye taşıyacağız” dedi.

Tüm dünyada Noel Baba olarak tanınan Aziz Nikolaus, MS 300'lerde Akdeniz kıyılarında önemli bir Likya kenti olan Patara'da (Demre) yaşadı. Zengin bir buğday tüccarının oğlu olan Nikolaus, babası öldüğünde büyük bir servetin tek mirasçısı oldu. Nikolaus, servetini yoksullara ve çocuklara yardım için harcadı.
Akşam, 08.12.2005



BERGAMA'NIN HEDEFİ TARİH TURİZMİ

Tarihi Kentler Birliği'nin İstanbul'da 2-4 Aralık 2005 tarihleri arasında gerçekleştirdiği toplantıya katılan Bergama Belediye Başkanı Raşit Ürper, toplantının Bergama için çok faydalı sonuçları olduğuna dikkat çekerek, "Üç bin yıllık tarihi geçmişe sahip Bergama'da hedefimiz tarih ve kültür turizmidir" dedi.

Başkan Ürper toplantı sonrası yaptığı açıklamada, üç bin yıllık tarihi geçmişe sahip Bergama'da hedefin tarih ve kültür turizmi olduğunun altını çizdi. Başkan Ürper, "Bergama'daki Rum evlerinin yoğunlukta olduğu tarihi mahallelerin ve Tarihi Osmanlı çarşısı Arasta'nın restore edilerek turizmin hizmetine sunulacağını söyledi.
Toplantıya 13 kişilik bir ekiple katılan Belediye Başkanı Raşit Ürper, söz konusu toplantıda Bergama için bir gerçeğin daha belirgin şekilde ortaya çıktığına dikkat çekti. Başkan Ürper, "Toplantı kapsamında yer alan panel ve söyleşilerde Avrupa'da çok iyi korunmuş ve tamamı restore edilmiş binalardan oluşan şehirlerin tarih ve kültür turizmi sayesinde gelirlerin tamamına yakınının turizminden sağlandığını bir kez daha gördük. Biz de şu an üzerinde yaşadığımız üç bin yıllık tarihe sahip, tarihte Bergama Krallığı ile yerini almış ilçemizde günümüze kadar gelebilmiş tarihi eserleri, tarihi mahalleleri ve çarşıları restore edip turizmin hizmetine sunarak ilçemizin ekonomik sıkıntılarına son verebileceğimizi gördük. Bu yönde hazırlamış olduğumuz projelerimize hız verip, bir dünya markası olan Bergama'nın tarih ve kültür turizmi sayesinde ekonomik sıkıntılarına son vermesini sağlayacağız" dedi.
Haber Ekspres, 07.12.2005



TARİHİ EVLER SOKAĞI OTOPARKA DÖNDÜ

Tarsus Belediyesi tarafından restore ettirilen tarihi evlerin bulunduğunu 37. ve 42. Sokak'lar otomobillerin park yeri haline geldi. Tarsus'a gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bu sokaklara gelişigüzel park edilen araçlar yüzünden turistlerin rahatsızlık duyduğunu ifade eden sokak sakinleri tepkilerini dile getirdiler. Araçların sokağa park edilmesi yüzünden turistlerin rahatça gezemediklerini ve fotoğraf çekerken bile zorlandıklarını anlatan 37. ve 43. Sokak'taki eski evlerde yaşayan mahalle halkı bu duruma yetkililerin acilen çare bulmaları gerektiğinin altını çizerek olayın Tarsus'un turizm potansiyelini baltaladığını bunun da kötü bir reklam olduğunu dile getirdiler.
Tarsus Haber, 07.12.2005


TUNCA NEHRİ ÜZERİNE
YENİ KÖPRÜ

Edirne İl Genel Meclisi Kasım ayında 10'uncu oturumda İmar ve Bayındırlık Komisyonu'na havale ettiği Tunca Nehri üzerine köprü yapımıyla ilgili raporu oy birliğiyle kabul etti.

2006 planına alınan yeni köprü bittiğinde tarihi köprü de üzerindeki yükten kurtulacak.
TAY Haber, 07.12.2005


FOÇA'DA 2600 YILLIK ATLAR

Foça ilçesindeki Athena Tapınağı kalıntılarında 2 bin 600 yıllık grifon (kartal başlı, at kulaklı yaratıklar) ve at heykelleri bulundu. Phokia Kazıları Başkanı Prof.Dr. Ömer Özyiğit, "MÖ 600 yıllarında tapınağın duvarlarında bulunan heykellere ulaşıldı. Bunlar eşsiz, benzeri olmayan eserler. At, Tanrıça Athena'nın sembolüdür. 2 bin 600 yıl önceki eserlere ulaşmamız önemli. Toprak altında bunlardan çok sayıda olduğuna kuvvetle ihtimal veriyoruz. Phokaia'nın 5 bin 500 sene öncesine kadar gittiğini gördük" dedi.
Radikal, 07.12.2005

BİLİYOR MUYDUNUZ?


ÜLKEMİZDE, İLİNDEKİ KÜLTÜR VARLIKLARINA BİLİNÇLE SAHİP ÇIKAN,

TEPKİ GÖSTEREN VE ÇÖZÜMLER ÖNEREN BİR VALİNİN BULUNDUĞUNU...

Afyonkarahisar'ın Ayazini kasabasındaki tarihi ve doğal güzellikler define avcıları tarafından tahrip ediliyor. Frig Vadisi Turizm Kuşağı Projesi kapsamında yapılan çalışmalar sırasında kültür ve tabiat varlıklarına karşı acımasız bir tahribatın olduğu tespit edildi. Çevrelerinde “hazine bulduk” söylentilerine özenen vatandaşlar ise tüm maddi olanaklarını bu işe kullanıp define peşine düşüyor. Zengin olma hayaliyle yanıp tutuşan insanlar kaya anıtlarını, kaya mezarlarını dinamitlerle patlatarak tahribatına neden oluyor.

Yapılan tahribatlara büyük tepki gösteren Vali Muzaffer Dilek, tahribatın nedenlerinden birisinin eğitim eksikliğinden kaynaklandığını söyledi. Bu işin sadece eğitimle olacağı düşüncesinin yanlış olduğunu kaydeden Dilek, “Toplumda okuma yazma oranı her geçen yıl daha da artmaktadır. Bu durumda eğitimli insanların çoğalması ile tahribatın azalması beklenmelidir. Ancak durum tam tersine olmakta ve tahribat artmaktadır. Eğitimden anlaşılması gereken kültür ve sanat bilincinin verildiği eğitimdir. Ne yazık ki son zamanlarda gözlemlenen kültürel yozlaşma, kültür varlıklarının insanlığın ortak mirası olduğu gerçeğini unutturmuştur” dedi.

Tahribatın önlenmesinde kültür varlıklarının bilimsel çalışmalarla incelenmesi, koruma altına alınarak sonuçlarının bilimsel olarak ele alınması gerektiğini hatırlatan Dilek, teknik personelin yetersiz kalması, tescil ve bilimsel yayınların yapılamaması sonucunda kültür varlıklarının gizemli bir şekilde yüzyıllardır beklediğini söyledi. Bir bölümü İhsaniye sınırları içerisinde bulunan Frig Vadisi'nde tahribat olmasının nedenlerinden birisinin koruma konusundaki yetersizlik olduğunu dile getiren Vali Muzaffer Dilek, “Kültür ve tabiat varlıkları yıllardır tahrip edilmektedir. Bunun kısa sürede değişmesini beklemek doğru olmayacaktır. Güvenlik bakımından eksikliklerin ortadan kaldırılarak en üst düzeye çıkartılması çok önemlidir” diye konuştu.
AfyonHaber, 06.12.2005

KARİYE'DE GECE AYİNİ İDDİASI

Fener Rum Patriği Bartholomeos'un Aziz Andrea Yortusu'na davet ettiği Papa 16. Benedict'in Ayasofya Müzesi'nde ayin yapma isteği tartışıladursun, Almanlar, Ayasofya'ya bağlı Kariye'de ayin yapmayı başardı. Dünya sanat tarihinin baş yapıtları sayılan mozaik ve frekslerle süslü eski bir kilise olan Kariye Müzesi'nin idarecisi Mehmet Bayrakçı'nın, iki ay önce, müze akşam kapandıktan sonra bir grup Almanı içeriye alıp ayin yapmalarına izin verdiği öne sürüldü. Kariye Muhtarı Yusuf Koç, AKP Fatih İlçe Başkan Yardımcısı ve mahalle sakinleri, konuyu bir dilekçeyle İstanbul Valiliği'ne bildirdi. Bunun üzerine araştırma başlatılırken, Bayrakçı görevinden alınarak Sefaköy İl Halk Kütüphanesi'ne gönderildi. Müze çalışanları, Bayrakçı'nın bu gece ayini nedeniyle yüklü miktarda para aldığını öne sürdü. Dilekçede ise ayrıca şu iddialara yer verildi. "Giriş kapısının gişe tarafı kanadını bilinçli olarak kapatarak, yolsuzluk için zemin hazırlamakta. Yetkisini aşarak, 19 Ağustos'ta kendisi bütün gün gişede bilet sattı. Mesai dışında ve müzenin kapalı günleri, turistleri aleni olarak arka kapıdan içeri almakta, devleti zarara uğratmakta." İddiaların muhtarla sürtüşmelerinden kaynaklandığını savunan Bayrakçı ise şunları kaydetti: "Müzenin etrafını temizlettim diye muhtar bana husumet besledi. Kimseye ayin yaptırmadım. Yapmak isteyenler olduğunda engel oldum. Hatta namaz kılmak isteyenlere de izin vermedim. Sadece Alman bir film ekibi kısa metrajlı film çekerken, tabut falan getirerek ayin yaptı. Bu da bakanlıktan izinliydi. Turistleri arka kapıdan aldırdığım ise iftiradır."
Milliyet, 06.12.2005



'ARKEOLOJİK' KAZIYA RUMLARDAN ENGEL

Kıbrıs Rum Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin Karpaz'da 26 arkeolojik eseri kurtarmak amacıyla başlattığı çalışma için sağlayacağı 180 bin euroluk fona engel oldu. KKTC'deki Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kaleburnu mevkiindeki arkeolojik kalıntıların korunma altına alınması için çalışma başlattı. Bu kazıların yapılabilmesi için Alman The Fritz Thyssen Stiftung Vakfı'yla temasa geçildi. Vakıf da 180 bin euro yardım ayrıldığını açıkladı. Bu fonla 26 arkeolojik eserin korunması için gerekli tedbirler alınacaktı. Ancak çalışmaları yakından takip eden Rumlar, yardım yapılacağını duyunca harekete geçti. Kazıların uluslararası hukuka aykırı olduğunu öne süren Kıbrıs Rum Üniversitesi, "Kazı yapmak için Rum makamlarından gerekli izni almadılar" gerekçesini ortaya attı. Ayrıca kazıların UNESCO'nun hukuki düzenlemelerine aykırı olduğunu savundu. Baskılara fazla direnemeyen vakıf, yardımı askıya aldı. Kazılar da durdu. DAÜ, bir raporla Rumların UNESCO konvansiyonlarını yorumlayış biçimlerinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi ancak istediği sonucu alamadı.
Milliyet, 06.12.2005



2 BİN 300 YAŞINDA GENÇ KIZ BULUNDU!

İzmir'de, Selçuk - Kuşadası Karayolu genişletme çalışmaları sırasında Hellenistik döneme ait beş lahit bulundu. Açılan ilk lahitin içinde bir genç kız iskeletine rastlandı. 2 bin 300 yıl öncesine ait olduğu sanılan lahitte 30 santimetre büyüklüğünde bronz bir ayna ile mezar hediyeleri de çıktı.
Selçuk Müzesi yetkilileri, lahitlerin yerinde korunması veya taşınması konusunda kararı Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın vereceğini belirtti. Yol inşaatını yapan firmanın yetkilileri ise "Gecikirsek tazminat öderiz. Bu nedenle lahitler taşınmalı" dedi. Kazı görevlilerinden arkeolog Hünkar Keser, bulanan beş lahitten birinin bilinmeyen bir tarihte yağmalandığını bildirdi. Keser, bölgede daha fazla lahit bulunabileceğini kaydetti.
Milliyet, 05.12.2005



FBI TABLO PEŞİNDE

Amerikan Federal Soruşturma Bürosu (FBI) geçtiğimiz günlerde yeni bir 'en çok arananlar' listesini yayımladı. Ancak bu seferki liste suçlulardan değil sanat eserlerinden oluşuyor. FBI birçok analizin ardından yayımladığı listede en çok aranan çalıntı sanat eserlerini açıkladı. FBI ajanlarının en çok aradığı eserler arasında Rembrandt, Renoir, Van Gogh tabloları ile Irak'ta yağmalanan tarihi eserler de yer alıyor.
FBI'ın dünyaya duyurduğu en çok aranan sanat eserleri listesi şu yapıtlardan oluşuyor:
- 2003'te Irak'ta yağmalanan ve çalınan 7 bin ila 10 bin el yapımı tarihi sanat eseri.
- 1990'da Boston'daki Isabella Stewart Gardner Müzesi'nden çalınan 12 tablo.
- 2000'de İsveç Ulusal Müzesi'nden çalınan iki Renoir ve bir Rembrandt tablosu.
- 2004'te Oslo'daki Munch Müzesi'nden güpegündüz çalınan Munch'un 'Çığlık' ve 'The Madonna' tabloları.
- 2003'te Viyana'daki Kunsthistoriches Müzesi'nden çalınan Benevenuto Cellini'nin 'Salt Cellar' heykeli.
- 1969'da Palermo'da yok olan Caravaggio'nun 'Nativity with San Lorenzo' ve 'San Francesco' isimli eserleri.
- 1995'te New York'ta çalınan efsane usta Davidoff-Morini Stradivarius'a ait keman
- 2002'de Amsterdam'daki Van Gogh Müzesi'nden çalınan ünlü ressama ait iki tablo.
- 1999'da Oxford'daki Ashmolean Müzesi'nden çalınan Paul Cezanne'ın 'Auvers-sur-Oise Manzarası' isimli tablosu.
- 2003 yılında İskoçya'daki Drumlanring Şatosu'ndan çalınan Leonardo Da Vinci'nin 'Madonna of the Yarnwinder' tablosu
Radikal, 05.12.2005



TARİHİ KURŞUNLU CAMİİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANMAK ÜZERE

Adıyaman'ın Besni ilçesinde eski ören yerinde bulunan ve 2 ay önce restorasyon çalışmalarına başlanan Kurşunlu Camii'nin turizme kazandırılması için son rötuşların yapıldığı bildirildi.
Besni'nin tarihi ve kültürel varlıklar açısından önemli bir yere sahip olduğunu kaydeden Kaymakam Mahmut Hersanlıoğlu, “Adıyaman genelinde tescilli kültürel varlıkların yarısı ilçemizde bulunmaktadır. Bunların Besni üçgeninde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan restore çalışmaları önemli bir yere sahiptir.” dedi. Restorasyon çalışmalarının hava şartları iyi gittiği takdirde 2 ay içerisinde bitirileceğini ifade eden Kaymakam Hersanlıoğlu, “Çalışmalarda kullanılan beyaz taşlar Şanlıurfa'dan (Urfa taşı), tuğlalar ise İzmir Turgutlu'dan gelmektedir” diye konuştu.
Zaman, 04.12.2005



DİYARBAKIR SURLARI VE İÇKALE İÇİN 10 TRİLYONLUK ÖDENEK TALEBİ BAKANLIKÇA PROGRAMA ALINDI

Kültür ve Turizm Müdürü Songül Göksu, Diyarbakır surları ve eski yönetim merkezi olan İçkale'nin onarımı için talep ettikleri 10 trilyon liranın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca uygun görüldüğünü belirterek, “Surlar için ilk kez bu kadar büyük bir restorasyon ödeneği alıyoruz.'' dedi.
Göksu, yaptığı açıklamada, kitabe ve yazıtlar bütünü ve mimari özelliği bozulmadan günümüzü kadar gelen Diyarbakır surlarının 82 burcundan 76'sının ayakta kaldığını belirterek, kentin burçlarıyla dünyada tek örnek olduğunu belirtti. Sahip olduğu özelliklerle bir dünya mirası olan surları korumanın herkesin sorumluluğu olduğunu ifade eden Göksu, son 3 yılda ciddi bir koruma anlayışı ve onarım çalışmasının geliştiğini söyledi. Surlar ve İçkale'nin restorasyonu için 2000 yılında valilik, belediye ve ÇEKÜL Vakfı'nın ortak çalışmasıyla proje oluşturulduğunu anlatan Göksu şöyle dedi: “Surlar ve eski yönetim merkezi olan İçkale'nin projeleri çıkarıldı. Elimizde mevcut teknik projelerin olması ve kurul kararının bulunması ödenek almamızı kolaylaştırdı. Şu anda surlarda ciddi boyutlarda onarımlar yapılıyor. Onarımlar öncelikle İçkale'de başladı. Bu yıl itibariyle surlardaki 20 burçta kapılar yapıldı. Surlardaki burçlardan en riskli durumda olan 5'i onarıldı, bir tanesinin onarımı da ihale edildi.
Onarımları izleyen bazı vatandaşlar yanlış gördükleri konuları ve uygulamaları bize bildiriyor. Yani yerelde bir denetim söz konusu. Surlarda hatalı onarım olmamasına büyük hassasiyet gösteriyoruz. Bunun için teknik bir ekip oluşturuldu. Restorasyon hatasına tahammülümüz yok.''
Surlar için son 10 yılda sağlanan ödeneklerin çok cüzi miktarlarda kaldığını, ancak son 3 yılda ciddi ölçeklerde ödenek aktarımının söz konusu olduğunu ifade eden Göksu şunları söyledi: “2003 yılına kadarki 10 yıl içinde surlara ayrılan ödenekler çok az miktarlardaydı. Çünkü proje yoktu ve ödenek talep edilemiyordu. Proje oluşturulduktan sonra ödenekler gelmeye başladı. 2004 yılında yaklaşık 5.5 trilyon liraya yakın ödenek sağlandı. 2006 yılı bütçe programına surlar için 5 trilyon ve İçkale için de 5 trilyon liralık ödenek talebimiz oldu. Ayrıca kültür merkezi ve diğer onarımlar için de taleplerimiz oldu. Bunlar da muhtemelen yatırım programına alınacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2006 bütçesinden 81 il içinde en büyük pay Diyarbakır için ayrılmış durumda. İlk kez bu kadar büyük bir restorasyon desteği alıyoruz. Çok ciddi çalışmalarımız var ve Bakanlık da bunları görüyor.''
Songul Göksu, turizm konusunda büyük hedeflerinin bulunduğunu da belirterek, güçlü organizasyonlarla tanıtım yapmak istediklerini ve dünya mirası olarak surları UNESCO'ya sunma çalışmaları bulunduğunu sözlerine ekledi.
Zaman, 04.12.2005



SU ALTINDA KALAN TARİHİ CAMİ BAŞKA YERE YAPILACAK

Birecik barajının yapımı için Fırat'ın suyunun tutulması ile birlikte Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde sular altında kalan caminin başka bir yere inşa edileceği bildirildi.
23 Kasım'da Özel İdare Müdürlüğü salonunda yapılan İl Koordinasyon Kurulu'nda kurtarılmasına karar verilen tarihi cami, Harran Üniversitesi'nin yürüteceği çalışmalarla sular altından çıkartılacak. İl Koordinasyon Kurulu'nun 'Halfeti ilçe merkezinde sular altında kalan tarihi caminin çıkarılarak başka bir yere alınması' yönündeki kararın, ilgili kurumlara gönderildiği bildirildi.
Zaman, 04.12.2005


Yılın gazetecilik olayı!

TAY Haber, bir ilke daha imza attı!
Yeni tanıtım afişlerini dağıtılmadan ele geçirdi!

Varan 1...




'BU BATIKLAR İSTANBUL TARİHİNİ YENİDEN YAZAR'

İstanbul'un iki yakasını tüp geçitle birbirine bağlayacak Marmaray projesi kapsamında yapılan kazı çalışmalarında bulunan tarihi eser sayısı artıyor. Marmaray istasyonunun yer alacağı Yenikapı'daki Langa bostanlarında keşfedilen tarihi gemi batıklarının sayısı yediye ulaştı.

Bizans'ın kayıp ana limanını gün ışığına çıkaran İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin çalışmaları sürerken, arkeolog Doç.Dr. Cemal Pulak, tek bir alanda bu kadar çok batığın bulunmasının, bu mütevazı bostanı dünyada ünlü kıldığını söyledi. Teksas A&M Üniversitesi öğretim üyesi Pulak, tarihi ahşap gemi yapım teknolojisinin dünyadaki sayılı uzmanlarından biri. Merkezi ABD'de bulunan Sualtı Arkeoloji Enstitüsü'nün de ikinci başkanı. Temmuzdan beri Türkiye'de olan ve çalışmalarını gönüllü olarak Yenikapı'da sürdüren Pulak, sorularımızı yanıtladı:



Batıklar hakkında bilgi verir misiniz?
Marmaray alanında iki farklı batık var. Biri 18-20 metre civarında, küreklerle hareket ettirilen ince bir gemi. Bu da beni son derece heyecanlandırdı. Çünkü 11. yüzyıla, yani Bizans sürecinde, bu kadar erken döneme ait bu tipte bir gemi henüz bulunmuş değil. Dolayısıyla, Akdeniz'deki ince gemilerin ilk arkeolojik örneğiyle, aynı şekilde hiç bilmediğimiz bir gemi yapım teknolojisiyle karşı karşıyayız.

Batıktan şu ana kadar elde edilen sonuçlar neler?
Kazısına henüz başlamadık. Önce ilk batığı ele aldık. Ceviz kabuğu biçimindeki üstteki gemi ufak yapıda. Küpeştesinin en üst seviyesine kadar korunmuş olması inanılmaz sürpriz oldu. Çünkü, Akdeniz ve Avrupa'da bugüne kadar kaydedilmiş yaklaşık bin batık arasında küpeştesiyle ele geçenlerin sayısı birkaç tane. Çok değerli. Ayrıca gemi buluntuları da çok zengin. Özellikle iki demir çapası ayrı bir önem taşıyor.



Neden?
Demir çapalar, o zamanlar için, elle yapılan son derece kıymetli denizcilik malzemeleri. Öyle ki 13. yüzyıla ait bazı belgelerde kadınların çeyizine çapaların da kaydedildiğini görüyoruz.

Alanda başka gemiler de bulundu sanırım...
Evet. Marmaray kazı alanında bir başka batık daha saptandı. Öte yandan metro inşaat sahasında da gemiler çıktı. Orada en az dört batık var.

Dünyanın pek çok yerinde kazı yapmış biri olarak bu alanı nasıl değerlendirirsiniz?
İstanbul tarihini yeni baştan yazabilecek nitelikte bulgular sunan olağanüstü bir yer. Aynı şekilde emsalsiz bilgilerin elde edilebileceği ünik bir ortam. Hiçbir yerde, bu kadar fazla, aynı zamanda bu kadar iyi korunmuş batık bulunmuş değil.

Batıkları kaldırmak ne kadar sürer?
Kaldırmak en kolay kısmı. Önce en ince ayrıntısına dek batığı yerinde kaydetmeniz, onu üç boyutlu hale getirebilecek nitelikte incelemeniz gerekiyor. Bu gemiler öylesine narin ki, dokunduğunuzda kırılabiliyor.

Eserlerin istasyonlarda sergilenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Batıklar açısından bence pratik değil. Sıcaklığı ve nemi sabit, klimalı bir ortamda tutulmaları koşuluyla olabilir. İstasyon ortamında bu biraz zor. Bu nedenle üç boyuta tamamlanmış replikalarının sergilenmesi daha uygun bir çözüm. Orijinaller müzeye konabilir.
Milliyet, 03.12.2005


ULUCAMİ'NİN AHŞAP MİNBERİNİ BTSO'LU SANAYİCİLER ONARACAK

Yıldırım Bayezid tarafından 1399'da mimar Ali Neccar'a yaptırılan Bursa Ulucami'nin çökme tehlikesi bulunan 6 asırlık sedef, gümüş ve fildişi kakmalı ahşap işçilik zarafeti minberi Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) tarafından ahşap ustaları ve uzmanları nezaretinde onarılacak.

Hatalı boya ve vernik uygulamaları sebebiyle kaybolan güzelliğinin ortaya çıkartılması için gerekli desteği verme kararı alan BTSO, hiç çivi kullanılmadan, Kur'an'ın ayetleri sayısı olan 6 bin 666 parçadan oluşan minberin onarımı için kolları sıvadı. Ulucami Derneği Başkanı İbrahim Aydın, minberin üzerindeki güneş sistemi ve kainatı anlatan motiflerle Osmanlı'nın astronomi ilminde dünyanın öncüsü olduğunun da tescillendiğini vurguladı.
Zaman, 03.12.2005



TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ ULUSLARARASI BEŞİKTAŞ-İSTANBUL BULUŞMASI
DOLMABAHÇE SARAYI'NDA YAPILDI

TKB'nin 2005 yılının son etkinliği olarak plandığı buluşma, 2 Aralık 2005 Cuma günü İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda yapıldı. Beşiktaş Belediyesi'nin ev sahipliği, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı'nın katkılarıyla gerçekleştirilen buluşmaya, Anadolu ve Avrupa'dan kamu-yerel-özel-sivil kesim üyeleri katıldı.
Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan açılışta, Türkiye Tarihi Kentler Birliği Başkanı Mehmet Özhaseki, Avrupa Tarihi Kentler ve Bölgeler Birliği Başkanı Louis Roppe, birliğin genel sekreteri Brian Smith, TKB üyesi belediye başkanları hazır bulundular. Açılışta Milli Saraylar adına hoşgeldin konuşması yapan Milli Saraylar Daire Başkanı Dr. Cemal Öztaş, Milli Saraylara bağlı olan tarihi yapıların son 20 yılda geçirdiği yenileme çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi.
Toplantıda kentlerdeki tarihî mirasın korunması ile gelecek nesillere aktarılması konusunda çeşitli yaklaşımlar ele alındı, ayrıca “Tarihsel ve Kültürel Mirasın Korunmasında Yeni Yaklaşımlar ve Avrupa” konulu bir panel düzenlendi.
TKB Uluslararası Beşiktaş-İstanbul Buluşması 3 Aralık 2005 Cumartesi günü yapılan toplantılarla sürdü.
TAY Haber, 03.12.2005



RESTORASYON USTASI AÇIĞI AB DESTEĞİYLE AŞILIYOR

Kültürel mirasın korunması, bakımı ve onarımı uygulamalarında yaşanan yetişmiş eleman sıkıntısı, Avrupa Birliği'nin (AB) de desteğiyle düzenlenen kurslarda yetiştirilen restorasyon ustalarıyla aşılıyor. Koruma ve Restorasyon Firmaları Derneği'nce uygulanan ''Kültürel Mirasın Korunması Sürecinde Kalifiye Uygulama Elemanı Yetiştirme Programı'' çerçevesinde eğitilen 50 restorasyon ustası, şantiyelerde çalışmalara başladı.
İTO tarafından Yeni Cami Hünkar Mahfili'nde yürütülen restorasyon çalışmaları hakkında bilgi veren Proje Genel Koordinatörü ve Dernek Başkanı Saadet Sayın, restorasyon, koruma ve bakım çalışmalarının hız kazandığı son yıllarda taş, ahşap, sıva, tezyinat, çini ve sedef işçiliği gibi unutulmaya yüz tutmuş alanlarda yetişmiş eleman sıkıntısı yaşandığını belirterek, ''Programın amacı da kültür varlıklarının korunmasına yönelik uygulama sürecinde kalifiye eleman, usta bulundurulmasını sağlamak.'' dedi. Avrupa Birliği'nce desteklenen 190 bin Euro'luk programa, derneğin de yüzde 10 dolayında katkı sağladığını dile getiren Sayın, programın ilk etapta 50 kursiyer yetiştirdiğini, kursiyerlerin 2 yıllık Restorasyon Bölümü ile Yapı Meslek Lisesi mezunlarından oluştuğunu anlattı.

Programın ilk 2 ayının teorik gerçekleştirildiğini, 7 ay da pratik eğitim yapıldığını ifade eden Sayın, teorik bölümde öğrencilere koruma bilinci verildiğini söyledi. Pratik uygulamaların derneğe bağlı firmaların şantiyelerinde yapıldığını dile getiren Sayın, eğitim sonunda kursiyerlere sertifika verileceğini ve sertifikalı usta olarak çalışmalara devam edeceklerini anlattı. İkinci eğitim programının 40 kişiyle Ocak 2006'da başlayacağını ifade eden Sayın, Belçika Brüksel Bölgesi ile ortak program gerçekleştireceklerini dile getirdi.
İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı da, programa valiliğin de katkıda bulunduğunu belirterek, son yıllarda kültürel eser restorasyonlarına verilen öneme rağmen eleman sıkıntısı yaşandığına dikkati çekti. Taşbaşı, ''UNESCO'nun 'İstanbul'u Dünya Mirası listesinde tehlikeli bölgeye alırım' uyarısı üzerine çalışmalar hız kazandı. Böyle bir işe girişince de usta ihtiyacı ortaya çıktı.'' dedi. Taşbaşı, eski eser restorasyonunun önemine işaret ederek, bundan sonra restorasyon ihalesi alacak firmalardan sertifikalı eleman çalıştırmalarının isteneceğini söyledi.

İTO tarafından Yeni Cami'de yaptırılan ve Nisan ayından bu yana devam eden restorasyon çalışmaları kapsamında caminin çatısı tamir edildi, kurşun işlerine başlanıldı. Halen süren çalışmalarda 14 adet sedef kapının onarımı gerçekleştiriliyor.
Zaman, 02.12.2005



TARİHÎ ESERLER HURDACIDA BULUNDU

Üsküdar'da, tarihî çeşme ve binalardan sökülen 12 adet tarihî eser ele geçirildi. Polisin bir hurdacı dükkanına yaptığı operasyonda eserleri pazarlamaya çalışan 4 kişi suçüstü yakalandı. Edinilen bilgiye göre, İstanbul'da birçok tarihî çeşme ile binalardan sökülen ve çoğunluğu taştan yapılmış tarihî eserlerin satılmaya çalışıldığı ihbarını alan polis, Eski Toptaşı Caddesi 77 numarada bulunan Ercan Ö.'ye ait hurdacı dükkanına operasyon düzenledi. Ele geçirilen 12 adet tarihî eser, incelenmesi için İstanbul Müze Müdürlüğü'ne götürüldü. Gözaltına alınan şahıslar ise ifadeleri alınmak üzere polis merkezine götürüldü.
Zaman, 02.12.2005



DUVARLAR KALKIYOR

Dünyaca ünlü tarihi eserleri çepeçevre kaplayan kalın ve yüksek duvarların kaldırılması için çalışmalara başlandı. İlk adımın atıldığı Ihlamur Kasrı, yakın zamanda vatandaşla kucaklaşacak. Adeta kale duvarı gibi setlerin yerine döküm korkuluklar yer alacak. Milli Saraylar'ın yetkisinde olan kasır duvarlarının kaldıırlma işlemi Beşiktaş Belediyesi ile ortaklaşa hazırlanan proje ile hayata geçiriliyor. Duvarların yerini alacak olan korkulukların maketleri Beşiktaş Belediyesi'nce hazırlandı. Onay alan proje, bu ay sonunda tamamlanmış olacak. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal'ın hayali olan proje ile Ihlamur Kasrı görünümü dikkat çekecek ve şeffaflaşacak. Başkan Ünal, “Prof. Metin Sözen olmak üzere Milli Saraylar Daire Başkanı ve personeline gösterdikleri hassasiyet, işbirliği ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum” dedi.
Edinilen bilgiye göre, Ihlamur Kasrı yapılacak olan restorasyonla geçmiş fotoğraflarda yer aldığı gibi beyaz taş ile imitasyon eski duvar havası verilerek dış dünyaya açılacak. Böylelikle başta Beşiktaşlılar olmak üzere tüm İstanbullulara yararlanabileceği bir yer haline gelecek.
Gazete Beşiktaş, 02.12.2005



ARKEOLOJİK ESERLER TEŞHİR PANOLARIYLA DAHA İYİ TANITILACAK

Gaziantep Müzesi'ndeki eserlerin daha iyi teşhir edilmesi için, bilgilendirme panoları hazırlandı. Arkeolog Fatma Bulgan tarafından hazırlanan yaklaşık 60 panoda, eserlerin kronolojik tarihi ve nasıl kullanıldıklarına dair yazılı ve görsel bilgiler yer alıyor.

Bulgan, Gaziantep Müzesi'nin arkeolojik eserler açısından oldukça zengin bir koleksiyona sahip olduğunu belirterek, “Bunun yanında bakır ve tunç çağları Gaziantep'te çok uzun ve yoğun yaşanmış. Dülük, Birecik Barajı çevresi bu döneme ilişkin önemli yerler. Müzemizde bu dönemlere ait çok sayıda eser bulunuyor. Urartu medeniyetine ait zengin bir koleksiyonumuz var. Ayrıca Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan küçük buluntuların sayısı da oldukça fazla. Eserleri daha zengin bir içerikle teşhir etmek için kronik panolar hazırladık. Panolarda, seramik ve toprak kapların, metal eşyaların nasıl yapıldığı, tıp aletleri ve diğer aletlerin nerelerde ve nasıl kullanıldıklarını yazı ve fotoğraflarla anlattık.” diye konuştu. Bulgan, Türkçe hazırlanan panolardaki bilgilerin, yabancı dilde hazırlanmış küçük broşürler halinde panoların altına konacağını, merak eden yabancı turistlerin bu broşürlerden yararlanabileceğini aktardı. Bulgan, panoların bir bölümünün takıldığını, geriye kalanların ise bir hafta içinde takılacağını sözlerine ekledi.
Zaman, 01.12.2005



MEZAR TAŞLARINI ÇALMAK İSTEDİLER!

Beyoğlu'ndaki Sütlüce Ermeni Mezarlığı'na dün sabah gelen iki kişi tarihi mezar taşlarını çalmak istedi. Yanlarında getirdikleri el arabasına yükledikleri iki mezar taşını alarak uzaklaşmak isteyen zanlılar, köpek engeline takıldı. Mezarlıktaki köpeklerin havlama seslerine uyanan bekçi, hırsızları fark etti. Hırsızlar peşlerinden gelen bekçiyi görünce çalmak istedikleri iki mezar taşını bırakarak kaçtı. Bekçinin haber verdiği polis araştırma başlattı.
Radikal, Foto: Cengiz Çoban (DHA) 28.11.2005



MARMARAY'A YİNE ARKEOLOJİK RÖTAR

İstanbul'da kent içi ulaşıma nefes aldıracak olan Marmaray tüp geçişi, arkeolojik kazılar nedeniyle gecikme tehlikesiyle karşı karşıya. İstasyonların yapımını üstelenen GAMA'nın yönetim kurulu başkanı Erol Üçer, "Karada kazma vurulan her yerden tarihi eser çıkıyor. Bunu baypas etmek mümkün değil" dedi. Gama Yönetim Kurulu Başkanı Üçer, Yenikapı'daki tarihi eserler nedeniyle kazının oldukça yavaşladığını söyledi.

Yenikapı'da bulunan eserler nedeniyle Marmaray'ın gecikmenin bir yılı bulabileceğini belirten Üçer, "Belki sonradan bu süre telafi edilir" dedi. Üçer, gecikme nedeniyle Ulaştırma Bakanlığı'ndan ek süre istediklerini belirtti.
Radikal, 28.11.2005


BİLİYOR MUYDUNUZ?


YILDIZ FOTOĞRAF ALBÜMÜ'NÜN KAYITLARINA,
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ'NDEKİ İNDEKSTEN ULAŞABİLECEĞİNİZİ...

Görüntüyü yazıya tercih eden bir sultan olan II. Abdülhamid tahta çıkışının 25. yılında, 1904'te çıkarılan genel af kapsamına girecekleri seçmek için ülkedeki bütün mahkumların birer ikiser fotoğraflarını çektirir ve albümlerde toplatır. Bütün ülkeyi, yeni binaları, gemileri, fabrikaları, arkeolojik eserleri ülkenin dört yanına saldığı fotoğrafçılara çektirir. “Yıldız Albümleri” sadece bir hazine değil, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçerken devralınan mirasın, günlük yaşamın, toplumsal dokunun, kültürün tanıklığıdır. İstanbul Üniversitesi Bilim ve Sanat Merkezi'ndeki kitap galerisinde duran 800 albümün içindeki fotoğrafların kayıtlarına artık http://www.kutuphane.istanbul.edu.tr/album.htm adresinden, 17 bin konu başlığı altında farklı açılardan yaklaşarak, indeks halinde erişebilirsiniz.
TAY Haber, 03.12.2005

KORKULUKLARI ÇÖKEN KÖPRÜ, ONARIM BEKLİYOR

Halk arasında 'Tunca Köprüsü' olarak da bilinen 400 yıllık tarihî köprü, bir yıldır onarım bekliyor. Deftardar Ekmekçioğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırılan taş köprünün, geçen yıl yan korkulukları yıkılmıştı. Yılların yükünü daha fazla taşıyamayan köprüde, yasak olmasına rağmen ağır tonajlı araçların geçişine izin verilmesi sonucu geçen yıl 4 metrelik korkuluklar çökmüştü.
İstanbul ve Bursa'dan sonra tarihî eser zenginliği bakımından üçüncü il olmasına rağmen Edirne'deki tarihî yapılar yeterli ilgi ve bakımı göremiyor. Nehir taşkınlarının yaşandığı günden bu yanan sık sık sular altında kalan asırlık köprüler, büyük zararlar görmeye başladı. Korkulukları gözle görülür bir şekilde her geçen gün biraz daha aralanan Ekmekçioğlu Ahmet Paşa (Tunca) Köprüsü ve günlerdir taşkın sularına maruz kalarak çökme tehdidi altında olan Mimar Sinan'ın Yalnızgöz, Kanuni, Fatih ve Mecidiye (Meriç) köprülerinin imdat çığlığına rağmen hiçbir yetkili kurum harekete geçmedi.

En yenisinin ömrü 1,5 asra yaklaşan köprüler, o dönemin şartlarına uygun yapılmalarına karşın, günümüzün ağır tonajlı araçları ve her geçen gün artan trafiğin yükünü çekemiyor. Osmanlı Devleti'ne 92 yıl başkentlik yapmış Edirne'nin coğrafi konumu içinde önemli yer tutan nehirler üzerine inşa edilmiş olan ve her an çökme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan köprüler, Bulgaristan'ın nehirlerin baraj kapaklarını açması sonucu sık sık sular altında kalıyor. Taşkınlar nedeniyle kimi köprüler araç ve yaya trafiğine kapatılmıştı.

Öte yandan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu (Anıtlar Kurulu) Bölge Müdürü Emel Hacı Hafızoğlu, söz konusu tarihî köprünün korkuluklarının çöktüğü konusunda bilgilerinin olmadığını söyledi. Personel yetersizliğinden yakınan Hafızoğlu, “Anıtlar Kurulu olarak 4 personelle tüm Trakya bölgesine hizmet vermeye çalışıyoruz. Bu 4 personel de masa başı işleri yetiştirmeye çalışıyor. En son köprünün yan kanatlarının açıldığı bilgisini aldık. Söz konusu bölgeye trafik ekipleri tarafından güvenlik şeridi çekilmişti. Tescilli tarihî köprülerin mülkiyeti Karayolları'na ait olduğu için biz durumu onlara bildirecektik.” dedi. Vali Nusret Miroğlu ise şehirdeki tarihi köprülerin onarımı ve bakımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2 trilyon ödenek ayrıldığını açıklamıştı. Köprülerin restorasyon çalışmalarına en kısa zamanda başlanacağını ifade eden Miroğlu, şunları söyledi: “Tarihi köprülerimiz geçen yıl yaşanan nehir taşkınlıklarında ciddi zarar gördüler. Edirne Valiliği olarak söz konusu köprülerin onarımı için çalışmalar başlattık. İlk önce köprülerdeki zarar tespitini yaptık. Daha sonra köprü ayaklarının sağlamlığını öğrenmek için sondaj çalışması yapıldı.”
Zaman, 28.11.2005

KONYA'DA 500 YILLIK TARİHİ CAMİ YANDI

Konya'nın Taşkent İlçesinde, içinde Osmanlı dönemi ahşap işçiliğinin örnekleri bulunan ve Yavuz Sultan Selim'in Doğu seferi dönüşü sağladığı kaynakla yaptırılan tarihi cami yandı. Şeyh Camii'nin sadece çevre duvarları ayakta kaldı.

Yaklaşık 500 yıl önce yaptırılan camide, içinde cemaatin bulunmadığı sırada yangın çıktı. Caminin tavanı dahil büyük bölümünün ahşap olması, yangının kısa sürede büyümesine neden oldu. İtfaiye, yangını 1.5 saatte söndürebildi. Elektrik kontağından çıktığı sanılan yangın sonucu, caminin, dönemin ahşap işçiliğiyle yapılmış tarihi minber ve mihrabı ile ahşap işlemeleri tamamen yandı. Tonozlarla örtülü çatı kısmı da yanarak caminin içine çöktü.
Milliyet, 27.11.2005






KATKI



ANTALYA'DA YIKILACAK CUMHURİYET YAPILARI

Antalya Büyükşehir Belediyesi kentin şu dört önemli kamu yapısını yıkmaya hazırlanıyor. İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi, İnönü İlkokulu, Doğumevi, Antalya Hükümet Konağı. Bu plan Belediye Meclisi'nin 15.7.2005 günlü oturumunda onaylandı. İlk üçü, İkinci Dünya Savaşı'nın yoklukları içerisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Antalya halkına armağanı olan bu yapıların geçmişlerine kısaca bir göz atmak bunların kent tarihi ve kültürü açısından önemini ortaya koyacaktır.

Doğumevi: 1940'larda kadın ve doğum hastanesi olarak yapılmış olup yarım yüzyıla yakın bir süre boyunca pek çok Antalyalı bu binada doğmuş, doğurmuş ya da tedavi görmüştür. “Doğumevi” İstanbul'un Zeynep Kamil Hastanesi gibi Antalya kent belleğine yerleşmiş; bulunduğu bölgeye, semte adını vermiştir.

İsmet İnönü Kız Meslek Lisesi: 1930-40'larda İsmet İnönü Kız Sanat Enstitüsü adıyla açılan bu okul Antalya kızlarının eğitiminde, çağdaş, uygar bir aile yapısının biçimlenmesinde çok önemli işlevler görmüş; kız çocuklarının orta ve yüksek öğrenim yapmalarının yaygınlaşmasında önemli bir basamak oluşturmuştur.

İnönü İlkokulu: Ünlü valilerden Haşim İşcan döneminde yukarıda belirtilen iki bina ile birlikte ve onlarla aynı uslupta inşa edilmiş, o yıllarda “On Sınıflı” olarak tanınmıştır. Kentin en büyük, çağdaş ve gözde ilkokulu olan bu binada seçkin ve ünlü öğretmenler Antalya'nın on binlerce çocuğunu yetişmişlerdir.

Antalya Hükümet Konağı: Bu bina yukarıdakiler gibi eski olmayıp, 1970'lerde yıkılan tarihi hükümet konağının yerine yapılmıştır. Bu bakımdan tarihsel değer kıyımının bir simgesidir. Şimdi de yıkılmakla bir başka köklü okulun, bulunduğu tarihi mekandan uzaklaştırılmasına yol açacaktır. Çünkü Hükümet Konağı yıkılınca Valilik hizmetleri, hemen arkadaki Gazi M. Kemal İlkokulu binasında görülecektir.

Gazi M. Kemal İlkokulu: Antalya'nın en eski ilkokuludur; “Gazi Mim Kemal” diye bilinir. Bu binada okuyan pek çok ünlünün arasında Deniz Baykal ve devrim şehidi M. Kubilay da vardır. Bina, koruma altında olup, 1980'lerde yanınca eski biçimiyle yeniden yaptırılmıştır. Bu bina yıkılmayacak, ama okul olarak tarihsel işlevi bitirilmiş olacaktır.

Bu yıkımların gerekçesi “kent merkezinin çok kalabalık oluşu; trafiği rahatlatmak” olarak açıklanıyor. Ama bir yandan da kent merkezinde yeni işyerleri, iş hanları planlanıyor, temeller kazılıyor. Bu ve benzeri anlayışlar sonucu Antalya'nın tarihi, sosyal, kültürel değerleri sürekli bir yıkım sürecindedir. 1930'larda “şehir hava alsın” düşüncesi ve “hiçbir tarihi değeri yoktur” gerekçesiyle Antalya kent surlarının büyük bölümü yıktırılmıştır. Özellikle son 20-30 yılda kent ve kamu yöneticilerinin karar ve tasarrufları sonucu kentte simgesel nitelik taşıyan bir çok yapı yıktırılıp yok edilmiştir. Bunlardan birkaçı şunlardır:

Eski Kütüphane (Şimdiki Merkez Bankası), Tarihi Antalya Hükümet Konağı, Özel İdare (Muhasabe-i Hususiye) Binası, Antalya Eski Belediye Binası (52. Sok. Kışlahan Otel güneyi), Elhamra Sineması, Vatan Kahvesi, Yenikapı Karakolu (Üçü de Yenikapı'da), Yediarıklar, Çaylar, Değirmenler (Antalya kentinin eşsiz su sistemi).

Bu yıkımlardan doğan hüzün ve binalarımıza olan özlem henüz Antalya halkının belleğinden silinmemişken Cumhuriyet'in birkaç kadim binasını yıkmak bu kent kimliğine ağır bir darbe vuracaktır. Bunlar yıkılırsa öğrenci ve öğretmenler uzak semtlere sürgün edilmiş; Atatürk ve Sakarya İlkokulları'nın ardından Gazi Mim Kemal, İnönü, İsmet İnönü adları da Antalya Kent Merkezi'nden silinmiş olacaktır.

Yeni plaza, center, hiper süper marketler yapıldıkça kent merkezi yalnızca turistlere yönelik ticaret, kira, rant, alanlarına dönüşecek; Kaleiçi ve İskele'de olduğu gibi Antalya halkı buralardan da uzaklaştırılmış olacaktır. Daha şimdiden Cumhuriyet Alanı, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına kapatılmış, turist otobüslerinin otoparkına dönüştürülmüştür.

Antalya Büyükşehir Belediyesi ön koşul olarak bu binaları yıkmak düşüncesi ile yola çıkmış; buna uygun plan ve projeleri hazırlatmış ve bir çok kurula da onaylatmıştır! Şimdi konu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayına gelmiştir.

Düzeltilmesi olanaksız yeni yanlışlıktan dönülebilmesi için başta bu kurul olmak üzere tüm Antalya Halkı'na, Antalya'yı sevenlere, bu okulların eski, yeni öğretmen ve öğrencilerine görevler düşmektedir. Şu da unutulmamalıdır ki; bu binalar ve arsaları kamunun malıdır. Milli Eğitim ve başka kamu görevlileri öncelikle kamunun mal ve çıkarlarını korumakla yükümlüdürler.

Cumhuriyetimiz'in ve kentimizin simgesel değerlerine sahip çıkalım, okullarımızı, Doğumevi'mizi yıktırmayalım; tam tersine korunmaya alınıp bakım ve onarımlarının yapılarak kent yaşamındaki işlevlerinin sürdürülmesi için çaba gösterelim.

Galip Büyükyıldırım
İnş.Yük.Müh.




Bu levhada sözü geçen ne tür bir kazı acaba?

Foto: Y.Doç.Dr.Engin Akdeniz - Adnan Menderes Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü - Aydın


TOPKAPI SARAYI'NA YANGINDA ZAYIF NOT

Güvenlik açıklarıyla sık sık gündeme gelen Topkapı Sarayı'nda eski elyazması eserlerin saklandığı binanın bodrum katında geçtiğimiz Cuma günü çıkan yangın, İstanbul İtfaiyesi'ni alarma geçirdi. Yangında, sarayın tüm elektriği kesildi. Jeneratör devreye girmeyince ana giriş kapısı açılmadı; itfaiye ekipleri, bölgeye protokol kapısından ulaştı. Saraya giriş ve çıkışlar durduruldu; yangın söndürüldü.

Sarayda, Harem ile Arz Odası'nın arasındaki binanın bodrum katında bulunan elektrik trafosunda dün saat 11.00 sıralarında meydana gelen patlamanın ardından yangın çıktı. Patlama nedeniyle sarayın tüm elektriği kesildi. İtfaiye ekiplerinin saraya girmek için geldiği ana girişteki elektronik kapı, jeneratör devreye girmeyince açılmadı. Gülhane Parkı tarafındaki protokol kapısından dördüncü avluya ulaşan itfaiye ekiplerinin müdahalesi sonucu yangın söndürüldü.

Bu arada yerli ve yabancı turistler dışarı çıkarıldı. Tahliye sırasında yaşanan panik nedeniyle bazı turistler kapıda ezilme tehlikesi geçirdi. Yangın alarm sisteminin arızalı olduğu için devreye girmediği, yangının patlama sesiyle fark edildiği iddia edildi. Trafonun, regülatörün giriş kablolarında elektrik kontağının kısa devre yapmasıyla alev aldığı açıklandı.
Milliyet, 26.11.2005








EDİRNE'DE TARİHÎ BİNALAR, AYNISINDAN YAPILMASI ŞARTIYLA YIKILABİLECEK

Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, Anıtlar Kurulu ile yaptıkları ikili protokol gereği şehir merkezindeki yıkılmaya yüz tutmuş tarihi binaların, yenisini yapmak şartıyla yıkılabileceğini söyledi.
Başkan Sedefçi, şunları söyledi: “Şehir merkezindeki yeni imar projesi kapsamında bazı tarihi binaların yıkılması gerekiyor. Uzun zamandır Anıtlar Kurulu ile bu konuda görüşmelerimiz vardı. Karşılıklı yapılan protokol gereği projeye takılan ve yıkılması gereken tarihi binaların tarihi dokusu ve aslına uygun olarak yenisini yapmak şartıyla yıkma iznini aldık.”
Başkan Hamdi Sedefçi, şehrin geleceğiyle ilgili son derece önemli projelerin bulunduğunu belirterek, Edirne'nin yakın zamanda örnek alınan bir şehir olacağını söyledi. Sedefçi, “Şu anda geldiğimiz nokta bence heyecan verici ve Türkiye'de tek ifadesini kullanabilirim. Tarihi ve kültürel olarak sahip olduğumuz zenginliklerimizin değerlendirilmesi ve turizme açılması gibi önceliklerimiz var.” dedi. Bunları yapabilmek için son Yerel Yönetimler Yasası'yla birlikte, şehirlerin stratejik planlarının yapılması görevinin verildiğine dikkat çeken Sedefçi, bunun sadece anlık planlar olarak algılanmaması gerektiğini kaydetti.
Bu tarihi doku içerisinde koruma ve etkileşim alanlarında imar açısından çok büyük sıkıntılar çekildiğini aktaran Başkan Sedefçi, “Anıtlar Kurulu'na izahta zaman zaman zorlandığımız oluyor.” ifadesine yer verdi.
Zaman, 26.11.2005



YEŞİL TÜRBE'NİN RESTORASYON ÇALIŞMALARI NİHAYET BAŞLIYOR

Osmanlı Devleti'nin 5. padişahı Çelebi Mehmet tarafından yaptırılan ve son yıllarda çalınan çinileri ile restorasyonun kaçınılmaz hale geldiği 'Yeşil Türbe'de çalışmalar nihayet başlıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ve dönemin Bursa Valisi Oğuz Kağan Köksal arasında Yeşil Türbe'nin restorasyonu ve TOBB'un bütün Türkiye'deki restorasyon işlerinde işbirliği ve iyi niyet protokolleri 2 Temmuz 2005'te imzalanmıştı. İmza töreninin ardından TOBB'un 1,5 milyon YTL ile destek verdiği restorasyon için yazışmalar halen sürüyor. TOBB Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker, restorasyonda kullanılacak malzemelerin tespit edildiğini, önümüzdeki aylarda çalışmaların başlayacağını ve çalışmaların aslına uygun olması için ince eleyip sık dokumak zorunda kaldıklarını söyledi.

Kentin doğusunda Yeşil semtinde, Yeşil Camii'nin karşısındaki tepe üzerinde olan Yeşil Türbe, Yıldırım Bayezid'in oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1421 yılında yaptırıldı. Mimarı Hacı İvaz Paşa, nakkaşları Ali bin İlyas Ali, Mehmed el Mecnun'dur. Turkuaz renkli çinilerle kaplanan iç yüzeyde ayet ve hadisler yazılıdır. Yeşile bakan çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir. 1855 depreminde büyük hasar görmüş, 1864'te bugünkü görünümüne sokulmuştur. Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar, türbenin kitabesi ve 13 dilimli yarım kubbe, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Türbe içinde Çelebi Sultan Mehmet'in sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır.
Zaman, 26.11.2005



İNTERNET'TE İSLÂMÎ ESERLER MÜZESİ AÇILIYOR

Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'dan 14 ülkenin ve 17 müzenin ortaklaşa çalışmasıyla oluşturulan “Discover Islamic Art'' isimli sanal İslamî Eserler Müzesi, 9 Aralık'tan itibaren “www.discoverislamicart.org” adlı internet adresinden gezilebilecek. Sanal müzenin tanıtımı için Berlin'deki Bergama Müzesi'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan görsel serginin organizatörü ve Sınırsız Müzeler Derneği (MWNF) Yönetim Kurulu üyesi Eva Schubert, sergide 1.235 sanatsal ve mimari eserin, fotoğraf ve ayrıntılı açıklamalarla tanıtımının yapılacağını söyledi. Müzede Mısır, Cezayir, Almanya, İngiltere, İtalya, Ürdün, Fas, Filistin Özerk Yönetimi, Portekiz, İspanya, İsveç, Suriye, Tunus ve Türkiye'de sergilenen mimari ve sanat eserleri yer alacak. Müzeyi gezenler, Emeviler döneminden Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışına kadarki zaman diliminde ortaya çıkan eserleri görebilecek.
Zaman, 25.11.2005



PICASSO SERGİSİ AÇILDI

İstanbul Emirgan'daki Sabancı Müzesi 20'nci yüzyıl sanatının en önemli ressamlarından birinin, Pablo Picasso'nun yapıtlarına evsahipliği yapıyor. "Picasso İstanbul'da" başlıklı sergide, büyük ustanın sanat yaşamının çeşitli dönemlerini örnekleyen 51 yağlıboya tablo, 47 çizim, 13 seramik, 12 heykel, 8 gravür, 2 taşbaskı ve 2 duvar halısı olmak üzere toplam 135 eser yer alıyor. 24 Kasım'da ziyarete açılan sergi, 26 Mart 2006 tarihine kadar sürecek.

Sergide, Pablo Picasso'nun torunu Bernard Ruiz Picasso tarafından Paris ve Barcelona'daki Picasso Müzeleri ile Musee d'ad'art Moderne Lille Metropole Fundacion Almine y Bernard Ruiz Picasso para el Arte (FABA) ve aile koleksiyonundan seçilen eserler yer alıyor.

Picasso'nun henüz 10 yaşında küçük bir çocukken, ressam olan babasının gözetiminde yaptığı tablolar, bazı ünlü tablolarının eskizleri, başta Guernica olmak üzere pek çok paha biçilmez tablosuna hazırlık olarak yaptığı tablolar da sergilenen eserler arasında. "Picasso İstanbul"da sergisinde sanatçının eserlerinin yanısıra atölyesine girmelerine izin verdiği Andre Villers, Lucien Clerque, Roberto Otero tarafından çekilen fotoğrafları da yer alıyor.

Türkiye'de dünyaca ünlü bir sanatçı için açılan ilk kapsamlı sergi olan "Picasso İstanbul'da"nın basın tanıtımına Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer, Picasso'nun torunu Bernard Ruiz Picasso ile Sabancı Holding CEO'su Ahmet Dördüncü katıldı.
Hürriyet, 24.11.2005



Sergiden Notlar:

- Sergiye giriş ücreti tam 10 YTL olarak belirlendi. Öğrenciler için belirlenen bilet ücreti 3 YTL. En az 10 kişilik gruplar sergiye 7 YTL'ye girebilecek. 14 yaş ve daha küçük çocuklar ile engelliler sergiye bir refakatçi eşliğinde ücretsiz olarak girebilecek.
- Ziyaretçiler sergide yer alan eserler ile ilgili bilgileri İngilizce ve Türkçe ses kayıtların bulunduğu Audioguide aracılığıyla alabilecek.
- İşitme engelliler için özel sergi turları düzenleniyor.
- Görme engelli ziyaretçiler için her cuma 14:00 ile 16:00 saatleri arasında özel turlar düzenlenecek. Bu turlarda sergideki tek bir eser üzerinde yoğunlaşılacak. Sanat eserinin tasviri ve hakkındaki söyleşinin ardından eserlerin üç boyutlu temsili kopyası aracılığıyla algılama sağlanmaya çalışılacak.
- Picasso İstanbul'da sergisi kapsamında öğrencilere yönelik eğitim programları gerçekleştirilecek.
- Sergi kapsamında yerli ve yabancı sanat uzmanlarının yönetiminde konferans ve söyleşiler düzenlenecek.
- Picasso İstanbul'da sergisi, Salı, Perşembe, Cuma ve Pazarg ünleri 10:00 ile 18:00 saatleri araında Çarşamba ve Cumartesi günleri de 10:00- 22:00 saatleri arasında ziyarete açık.
- Sergi 1 Ocak 2006 ve Kurban Bayramı'nın ilk günü olan 10 Ocak'ta kapalı olacak.



EDİRNE'DE, DARÜL HADİS CAMİİ'NİN MUSLUKLARI ÇALINDI

Edinilen bilgiye göre, Sultan II. Murat tarafından yaptırılan, 1435 tarihli Darül Hadis Camii'nin şadırvanındaki 9 musluk kişi veya kişilerce çaldılar. Hırsızların yakalanmasına çalışılıyor.
www.edirneninsesi.com, 23.11.2005



BURSALILARIN YÜZDE 28'İ OSMANGAZİ TÜRBESİ'NİN BULUNDUĞU YERİ BİLMİYOR

Osmanlı payitahtı olmakla övünen Bursa'da Büyükşehir Belediyesi'nin 'kentlilik bilinci'nin geliştirilmesine yönelik yaptığı bir ankete göre Bursalıların yüzde 28.3'ü Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osmangazi'nin türbesinin yerini bilmiyor. Bursa halkı hakkında önemli bilgilerin toplandığı anketin bir diğer çarpıcı sonucu da Bursalıların yüzde 71,5'inin Yeşil Türbe'de hangi Osmanlı padişahının bulunduğunu bilmemesi.
Zaman, 23.11.2005



KAÇIRILANI GETİREMEDİK
KOPYASI İLE YETİNELİM!

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yurtdışına kaçırılan tarihî eserlerin Türkiye'ye geri getirilmesi için farklı bir yol izleme kararı aldı. Yurtdışından bir türlü getirilemeyen eserlerin kopyalarını yaptırma kararı alan Bakanlık, bu eserleri belirli müzelerde sergileyecek.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, yeni projeyi TBMM'de açıkladı. Türkiye'de müzelerin toplama eserlerle oluşturulduğunu, bazı eserlerin ise yurtdışına kaçırıldığını söyleyen Bakan Koç, bu konuda alternatif düşünceler üzerinde durduklarını belirtti. Çalınan eserlerin kopyalarını sergileme düşüncesi üzerinde durduklarını söyleyen Koç, “Yurtdışına kaçırılan eserlerin bire bir kopyasını yapıp, altına da 'ülkemizden kaçırılan bu eserin aslı şuradadır' yazarak sergilenmesini sağlayacağız.” dedi. Türkiye'nin müzeciklik alanında İtalya'yı örnek aldığını belirten Koç, kapalı olan müzelerin açılması için de çaba harcadıklarını söyledi. Koç, “İstanbul'da Âsar-ı Atika Müzesi var, 15 yıldır kapalı, kimsenin haberi yok. Oysa açılması için 1 trilyon lira yeterli.” dedi. Bugüne kadar önemli miktarda eserin ülkeye geri getirilmesi için mücadele eden Türkiye, en çok parayı da avukatlara ödedi. Bu konuda harcanan paralar için de ilginç bir örnek veren Koç, “Yurtdışındaki bazı eserlerin değeri 4-5 milyon dolar. Böyle olmasına rağmen bu eserlerin Türkiye'ye getirilmesi için sadece avukatlara 19 milyon dolar ödedik.” dedi. Türkiye'nin iadesini istediği tarihî eserler arasında Boğazköy Sfenksi (Berlin), Bergama Zeus Sunağı (Berlin), Truva Hazineleri (Rusya), Lidya Eserleri (New York Metropolitan Müzesi), çalınmış Kur'an-ı Kerim Sayfaları (Princeton Üniversitesi ve değişik müze ve şahısların elinde) yer alıyor.
Zaman, 23.11.2005


SİT ALANINDAKİ
2 BİNİ AŞKIN BETON BİNA
MARDİN TAŞI RENGİNE BOYANDI

Mardin Belediyesi'nce düzenlenen 'Hoşgörünün Rengi Duvara Yansıyacak' kampanyası kapsamında, SİT alanı içinde yer alan yaklaşık 2 bini aşkın beton bina, taş bina rengine boyandı. Mardin Belediye Başkanı Metin Pamukçu, yaptığı açıklamada, SİT alanı içinde bulunan ve kenti simgeleyen taş yapıların arasında dış yüzeyleri farklı renkte boyanmış beton binalar bulunduğunu, bunun da çirkin görünümlere sebep olduğunu söyledi. Bu nedenle beton binaların orijinal Mardin taşı rengine boyanması için meclis kararı çıkarttıklarını ve karar uyarınca 6 Ağustos 2005'te 'Hoşgörünün Rengi Duvara Yansıyacak' kampanyası başlattıklarını belirten Pamukçu, kampanya için anlaştıkları bir boya firmasının Mardin taşı renginde boya ürettiğini hatırlattı.

Boyanacak yaklaşık 300 beton bina kaldığını anlatan Belediye Başkanı Metin Pamukçu, “Boyama için 4 kamyon boya kullanıldı. Belediye işçileri hafta sonu da dahil olmak üzere 3 ay boyunca çalıştı. Kampanya için yaklaşık 30 bin YTL harcandı. Boyama işini yıl sonuna kadar tamamlamayı hedefliyoruz.'' diye konuştu. Başkan Metin Pamukçu, sit alanı içerisindeki beton binaların başka renge boyanmasının yasaklandığını da sözlerine ekledi.
Zaman, 23.11.2005



TARİH VAKFI'NA, DARPHANE BİNALARI İÇİN SUÇ DUYURUSU



Kültür Bakanlığı ile Tarih Vakfı arasında yaklaşık 10 yıldır kime ait olduğu konusundaki ihtilaf giderilemediği için yılan hikâyesine dönen tarihî Darphane binalarında tekrar başa dönüldü.
İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 24.10.2005 tarihinde yaptığı toplantıda, bu binaların Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi bünyesinde olduğunu belirterek Tarih Vakfı'nın Darphane'yi boşaltmasını istedi. Kurul ayrıca, tarihî yapıya kurulun izni alınmadan müdahalelerde bulunan, binanın içine birtakım ilaveler yapan Vakıf hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceği, Vakfın binaları terk edip etmeyeceği, konuyu tekrar yargıya götürüp götürmeyeceği bilinmiyor. Ancak acilen restore edilmesi gereken tarihî binalarla ilgili sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, aksi takdirde ayakta zor duran binaların çürüme tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.

Topkapı Sarayı'nın bahçesinde bulunan Darphane-i Amire, 1995 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteğiyle 'İstanbul Müzesi' kurulması şartıyla Maliye Bakanlığı tarafından 49 yıllığına Tarih Vakfı'na verilmişti. Ancak Maliye Bakanlığı'nın bu tahsisini 1996'da Koruma Kurulu kaldırdı. Vakıf da bunun üzerine mahkemeye başvurdu. İstanbul 3. İdare Mahkemesi'nin, Kurul'un verdiği kararı yerinde bulması üzerine Vakıf, bu kez Danıştay'a gitti. Ancak Danıştay'ın verdiği karar yine Vakfın aleyhine oldu. Bu süreç devam ederken Hazine, Tarih Vakfı'yla yaptıkları sözleşmeyi, 'yükümlülüklerini' yerine getirmediği için iptal etti ve binaların kendisine iadesini istedi. Hazine'nin İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde Tarih Vakfı aleyhine açtığı ve 27 Haziran 2000 tarihinde sonuçlanan davada, “Şu ana kadar yapılan restorasyon çalışmalarında sözleşmeye aykırı uygulamalar yapıldığı, bu nedenle de sözleşmenin iptali hakkının doğduğu” kararı verildi.

Mahkemenin kararı üzerine dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay, Darphane'yi Topkapı Sarayı'nın depolarındaki eserlerin sergileneceği bir seksiyon haline getirmek için çalışma başlattı. Kültür Bakanlığı'na karşı davayı kaybeden Vakıf, hem Bakan'ın bu tavrına direndi hem de Hazine'nin kararına itiraz etti. “Kendisine mülkiyet hakkı verilmediği için binayla ilgili iyileştirme çalışmalarında bulunmadığı” gerekçesiyle 2002 yılında Yargıtay'a giden Tarih Vakfı'nı, Yargıtay haklı buldu. Yaşanan süreçten en çok zararı binaların gördüğünü düşünen Kültür Bakanlığı, yanına İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni de alarak Vakıf'la yeni bir sözleşme imzaladı. 'Her şey yoluna girdi; nihayet Darphane binaları yıkılmaktan kurtarılacak' derken İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, yaklaşık bir ay önce yaptığı toplantıda bu sözleşmeyi de 2863 sayılı yasaya aykırı bularak iptal etti. Vakfın bu karara itiraz etmesi bekleniyor. Eğer Tarih Vakfı konuyu tekrar yargıya götürürse, geçen zaman, tarihi binaların aleyhine işleyecek.

Tarih Vakfı Başkanı Orhan Silier, kurul kararı kendisine ulaşmadığı için bu konuda konuşmak istemediğini söyledi. Ancak, Vakfın burayı bırakmayacağı, konuyu tekrar mahkemeye taşıyacağı belirtiliyor. Bu da oldukça uzun bir süreç. Acilen restorasyon yapılması gereken binalara 10 yıldır hiçbir iyileştirmede bulunulmadı. Darphane'nin ayakta zor durduğunu söyleyen Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Bu bina, 10 yıllık mahkeme sürecini daha kaldıramaz. Bir an önce restorasyon yapılmalı.” diyor. Ortaylı, binadan çıkmamakta direnen, konuyu devamlı yargıya götürerek süreci uzatan Tarih Vakfı yöneticilerini de insaflı olmaya çağırıyor: “Tarih Vakfı'nın kurulmasına ben önayak oldum. Benim, kurucusu olduğum bir Vakfa şimdi karşı olmam mümkün değil. Ama benim müzemin buraya çok ihtiyacı var. Eğer vakıf yöneticilerinin birazcık insafı varsa burayı bırakırlar. Devlet, İstanbul'da onlara birçok yer verdi. Yıldız Sarayı'nda hâlâ onların yeri var. Burada niye bu kadar ısrarcı oluyorlar? Mahkeme kararına karşı hâlâ direniyorlar. Olan Darphane binalarına oluyor. Yakında yıkılacak.” 10 yıldır burada hiçbir çalışma da yapılmadığını söyleyen Ortaylı, vakfın kendi imkanlarıyla burayı restore etmesinin mümkün olmadığını belirtiyor.
Zaman, 22.11.2005


BOĞDAN PRENSİ'NİN İSTANBUL'DAKİ EVİ YENİLENECEK

Romanya'nın Ankara Büyükelçisi Constantin Mihail Grigorie, 17'nci yüzyılın sonunda İstanbul'da yaşayan Boğdan Prensi ve Voyvodası Dimitri Kandemir'e ait Fener'deki evi AB fonlarıyla restore edeceklerini açıkladı. Belediye Başkanı Topbaş'ı ziyaret eden Grigorie, bilim ve sanat tarihinde önemli bir yere sahip olan Kandemir'in, Latince yazdığı ve dilimize de çevrilen 'Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi' isimli bir kitabı ile tanındığını hatırlattı.
Hürriyet, 22.11.2005



REŞAT NURİ'NİN EVİ RESTORE EDİLİYOR

Cumhuriyet dönemi Türk romanının önemli isimlerinden Reşat Nuri Güntekin'in 'Çalıkuşu' ve 'Dudaktan Kalbe' romanlarını yazdığı İzmir'in Konak İlçesi'ndeki evi, restore edilerek 'Reşat Nuri Güntekin Kültür Evi' haline getirilecek.

Konak Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, hazırlanan röleve ve restorasyon projeleri, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylandı. Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, geçen yıl ekim ayında 7 binanın yıkımıyla başlattıkları çalışmanın, onayın ardından hızlanacağını ifade etti. Yaklaşık 10 dönümlük alanda yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları, oturma grupları, mini basketbol ve futbol sahaları yapılacağını ve bölgenin yeşillendirileceğini belirten Tunçağ, Çalıkuşu romanında adı geçen çitlembik ağacının ise geçen yıl kurul tarafından tescil edilerek, koruma altına alındığını bildirdi.
Hürriyet, 22.11.2005



ERZURUM, YONCALIK HAMAMI ARTIK MÜZE

Yoncalık Mahallesi'nde yer alan tarihi Yoncalık Hamamı, yapılan tadilatın ardından Güzel Sanatlar Müzesi ve Galeri Müdürlüğü olarak hizmet verecek. Galeri Müdürlüğü'nün tadilatı için 500 milyarlık kaynak harcandı.
Erzurum Gazetesi, 21.11.2005


SARAYDAKİ SON SKANDAL

Topkapı Sarayı'nda meydana gelen hırsızlık olayından bir ay önce, Hazine bölümünün kapı kilidinin bir gece boyunca açık bırakıldığı ortaya çıktı. Olay, Saray Müdür Vekili Göksen Sonat'ın en önemli eserlerin sergilendiği Hazine bölümünü 17 Mayıs akşamı özel bir TV programı için açmasıyla başladı. Sonat, saat 20.00'de programın bitmesinden sonra kapıyı kilitlemedi. Bu durum ertesi gün sabah 09.00'da Hazine bölümünün açılması sırasında ortaya çıktı. Arkeolog Müjgan Harmankaya, güvenlik görevlisi Kenan Bedir, bekçi Veli Aslan tarafından bu durum tutanakla tespit edildi. Sonra da tutanağın bir kopyası Topkapı Sarayı Müdürlüğü'ne teslim edildi. Ancak müdürlük bu yazıyı sümenaltı ederek, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı durumdan haberdar etmedi. Bundan dolayı da müfettiş soruşturması yapılmadı. Kapının gece boyu açık kalıp kalmadığı, içeri birinin girip girmediği konusunda araştırma yapılmadığından, Hazine bölümünde eksik olup olmadığı da henüz öğrenilemedi. Bu olaydan yaklaşık bir ay önce 23 Nisan'da da Portre bölümünün kapısının mühürsüz olduğu belirlenmişti. Her iki olay da İstanbul Valiliği'ne bir raporla bildirildi ancak bugüne kadar bir sonuç alınamadı. Milliyet'in konuyla ilgili soruları üzerine Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Hazine kapısının açık kaldığı rivayeti vardı. Ama ben o zaman müdür değildim. Aradan altı ay geçti" dedi.
Milliyet, 21.11.2005



ÖDÜNÇ TABLOLARI HEDİYE VERDİLER!

Paha biçilemeyen koleksiyonundaki yüzlerce eseri devlet kurumlarına veren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 339 tablo ile 37 heykeli dağıtıldıkları kurumlardan toplayamadı. Bir araştırma başlatan üniversite, şaşırtıcı yanıtlar aldı.
Araştırmalarda, Hoca Ali Rıza'ya ait bir tablonun sahtesiyle değiştirildiği, 4 tablonun çalındığı, 42 eserin nerede olduğunun bilinmediği, 15'inin kayıtlardan düştüğü açıklandı; birer tablonun da Sovyet Başbakanı'na ve Belçika hükümetine hediye edildiği anlaşıldı.

Milliyet Gazetesi'in olayı gündeme getirmesinin ardından Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, konuyu TBMM'ye taşıyan CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol'a, 376 eserin dökümüyle ilgili bilgileri gönderdi. Müzeye ait tablolar yıllardır resmi yazılarla istenmesine karşın, yalnızca Kültür ve Turizm Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nden 6 tablonun kaybolduğunu bildiren bir yanıt gönderildi.

DEMİRBAŞTAN DÜŞÜLENLER : Ömer Uluç (Figür), Hamit Görele (Sfonks), Hamit Görele (Düzen), Özer Kabaş (adsız), Turgut Zaim (Yörükler-Sovyet Başbakanı'na hediye), Cevat Dereli (Gündoğdu Köyü-Belçika hükümetinde).

DIŞ ELÇİLİKLERE GÖNDERİLENLER : Eren Eyüboğlu (Kervan), Cemal Tollu (Erciyas'tan), Şemsi Arel (29 Nisan), Nevin Çokay (kompozisyon), Orhan Tamer (kompozisyon), Betül Gülerman (Bizim Köyün Gelini), Mehmet Pesen (Anaç Tavuk), Cemal Tollu (Ilgın Ağacı), Faik İzer (Ümideden Kuşlar).

ÇALINAN ESERLER : Faili meçhul hırsızlık olaylarına kurban giden eserler: Jija Repin (Ayakta Duran Kadın), Fikret Mualla (Figürler), Fikret Mualla (Kompozisyon), Bonington (Genç Adam Portresi).

NEREDE OLDUĞU BİLİNMEYEN ESERLER

1. Muhittin Sebati (Desen-34 adet),
2. Celal Uzel (Niğde Kalesi ve Tire Çarşısı),
3. Saim Özeren (adsız, Kalkınma ve Denizli manzara),
4. Ercüment Kalmık (Kompozisyon),
5. Üsküdar Cevat Kulları (manzara),
6. İbrahim Çallı (Atatürk portresi),
7. Nazlı Ecevit (Kurtuluş Savaşı),
8. Şükrü Erdiren (Kozlar),
9. Mehmet Güler (İçe Gömülen),

10. Devrim Erbil (Kuşlar),
11. Şeref Aydik (adsız),
12. Ahmet (Koyunlar),
13. Saim Tekcan (2 adsız tablosu),
14. Hoca Ali Rıza (Ağaçlar Arasında),
15. Zekai Paşa (Ayasofya Şadırvan),

16. Hikmet Onat (Kabataş'tan),
17. Şefik Bursalı (Konya'dan İnce Minare),
18. Hakkı Köseoğlu (İshak Paşa Portresi),
19. Zeki Kocamemi (Portre Kadın),
20. Rıza Raşit (Süleymaniye Camii),
21. Nurullah Berk (Renkli Gravür, Dikenler, Düzenleme, Deve Dikenleri ve Deniz),



22. Saime Belir (Cumhuriyet Bayramı),
23. Cihat Burak (Ah Minel Aşk),
24. Cevat Dereli (Balık Lokantası),
25. Aliye Berger (Aile),
26. Adil Doğançay (Dikmen'de Sonbahar),
27. Avni Lifij (Ağaç),
28. Sabri Berkel (Dörtlü Kompozisyon),
29. Altan Gürman (Çiçek),
30. Hoca Ali Rıza (Manzara),
31. Orhan Peker (İstakoz),
32. Güzin Duran (Manolya),
Sanatçısı bilinmeyen bir sahil tablosu ile bir manzara.
Milliyet, 21.11.2005



EMİRGAN CAMİİ'NDEN TARİHİ ESER HIRSIZLIĞI

Birinci Abdülhamit tarafından 1780 yılında yaptırılan Emirgan Camii'nde çerçeveler içinde bulunan ve tarihi eser niteliğinde olduğu belirtilen iki hat eseri ile üzerinde ayetlerin yazılı olduğu bir bez yazması dün sabah namazının kılınmasının ardından iç kapının kilidini kırarak giren kimliği belirsiz hırsız veya hırsızlar tarafından çalındı. Hırsızlık olayı, saat 10.30 sıralarında camiye gelen din görevlileri tarafından fark edildi. Büyük bir titizlikle çalıştıkları tahmin edilen hırsızların, sadece tarihi eserleri aldıkları, boş çerçevelerini ise camide bıraktıkları belirtildi.
Hürriyet, 20.11.2005



PROF.DR. SOMAY ONURKAN VEFAT ETTİ

İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü emekli öğretim üyelerinden Prof.Dr. Somay Onurkan 17 Kasım 2005 tarihinde vefat etti.

Makaleleri arasında “Perge Artemis Kabartmaları ve Artemis Pergaia”, “Perge Keramik Buluntularından Bir Örnek”, “Perge Tiyatrosundan İkinci Bir Artemis Pergaia Kabartması”, “Antik Çağ Resminde Enkaustik ve Boyalar”, yayınları arasında ise "Doğu Trakya Tümülüsleri Maden Eserleri. İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki Trakya Toplu Buluntuları" ile "Perge Tuğla Damgaları Satır ve Monogram" bulunan Onurkan'ın bir de E. Rosenbaum (Alföldi) ve G. Huber ile birlikte hazırladığı, "A Survey of Coastal Cities in Western Cilicia, Preliminary Report" adlı eseri vardır.
TAY Haber (Sedef Çokay), 19.11.2005


FETHİYE MÜZESİ, SEMA GÖSTERİSİ VE VİVALDİ KONSERİYLE AÇILACAK

İstanbul, Çarşamba semtinde bulunan ve yıllardır kapalı tutulan Fethiye Müzesi, 23 Kasım'da helvalı-şerbetli ve sema gösterili bir kokteylle açılıyor. Müzenin açılışında İtalyan besteci Vivaldi'nin eserleri çalınacak.
Bizans döneminde yaptırılan Pammakaristos Manastırı, Hz. Meryem'e adanan bir kiliseydi. Kiliseye bitişik olarak yapılan mezar şapelinde ise Bizans İmparatoru Mikhail Dukas ve eşi Maria'nın mezarları bulunuyor. Tarihi yapı, İstanbul'un fethinden sonra 1455'ten 1586'ya kadar patrikhane olarak kullanılmış; daha sonra, III. Murad'ın Azerbaycan ve Gürcistan'ı fethi anısına, kilise kısmı camiye çevrilerek 'Fethiye' adını almıştı. Yarısı cami olan yapıda, yüzyıllarca Müslümanlar ibadet etti, eserin diğer yarısında da Hıristiyanlar dua etti. Dünyadaki hem Müslümanların hem de Hıristiyanların ibadet ettiği ender mekanlardan biri Fethiye Camii, 1940'lı yıllarda müze haline getirilmişti. Ancak bakımsızlıktan dolayı zor günler geçiren ve kapalı tutulan tarihî mekân, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'nün çalışmasıyla temizlenip restore edildi. Yapının içinden yaklaşık 10 kamyon atık çıkarıldı. Bahçesi çimlenen, duvarları temizlenen, kapıları boyanan, kırık camları değiştirilen, telefon bağlanan ve bir bekçiye kavuşan Fethiye, yeni çehresiyle yeniden müze olarak açılıyor. Yapının diğer kısmı ise halen cami olarak ibadete açık. Hz. Meryem'e adanan bir manastır olduğu için yabancı turistlerin İstanbul'da görmek istedikleri mekanlardan biri olan Fethiye, kubbe ve duvarlarındaki eşsiz mozaik ve resimleriyle de sanatsal bir değer taşıyor.
Yaklaşık iki ay önce Isparta Müzesi'nden Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'ne atanan Jale Dedeoğlu, bugüne kadar adı bilet yolsuzlukları, skandallar ve ihmallerle anılan Ayasofya'yı ve bu kuruma bağlı küçük müzeleri, olumsuz imajından kurtarmak için çaba gösteriyor. Göreve başladığı ilk gün Ayasofya Müzesi'nin o zamana kadar girilmeyen depolarına girerek pek çok değerli eserin toz ve pislik içinde olduğunu gören Dedeoğlu; yapının duvarlarının, minarelerinin, mozaiklerinin, çinilerinin ve depoda unutulmuş malzeme ve mezar taşlarının bakımsızlığı karşısında önce Ayasofya'nın depolarını elden geçirmiş, sonra kapısına kilit vurulan ve çürümeye terk edilen Fethiye Müzesi'ni yeniden açmak için hummalı bir çalışmaya girmiş. Dedeoğlu, kısa süre içerisinde burasını bir müzeye dönüştürdükten sonra Kariye Müzesi'nde 'bekçi odası' olarak kullanılan; ancak duvar süslemeleriyle görenleri hayran bırakan odayı da müzeye dahil etmiş. Yine İmrahor Anıtı'nın (İlyas Bey Camii) mozaiklerinin üzerini temizleten Dedeoğlu, Ayasofya ve buraya bağlı müzeleri çağdaş müzecilik anlayışı içinde yönetmeye başladı. “Ayasofya'nın adı bundan sonra ihmallerle anılmayacak.” diyen Dedeoğlu, önümüzdeki bir yıl içinde bu müzenin çehresinin değişeceğini, dünyanın en güzel yapılarından biri olan Ayasofya'nın bir anıt olarak ziyaretçilerine hizmet vereceğini söylüyor.
Zaman, 19.11.2005



BOSNA'DAKİ I. MURAT TÜRBESİ OSMANLI ARŞİVLERİ SAYESİNDE RESTORE EDİLDİ

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nün düzenlediği Uluslararası Türk Arşivleri Sempozyumu'ndaki bildiriler, arşivlerin önemini bir kez daha gösterdi. Grand Cevahir Otel'de düzenlenen Sempozyum'un ikinci gününde, Balkanlar'daki Osmanlı arşivleri tartışıldı. Sempozyumda bildiri sunan Kosova Arşivi yetkilisi Refike Sulçevsi, I. Murat türbesini onarmanın, Osmanlı arşivleri sayesinde mümkün olduğunu söyledi. Sulçevsi, özellikle Kosova'nın bağımsızlık müzakerelerinin yapıldığı bugünlerde Osmanlı arşivlerinin, pek çok ihtilaflı konuda belirleyici olabileceğini ifade etti ve “I. Murat türbesini onarırken Osmanlı arşivlerinden yararlandık. Tek tek bütün kayıtları gösterdik ve neticede şu an devam eden onarım çalışmaları başladı.” dedi. Osmanlı Arşivleri Sempozyumu'na katılan uzmanların en büyük şikayeti ise özellikle komünist rejim esnasında Türkçe ve Arapçanın yasaklanması yüzünden şu an, arşivde çalışabilecek düzeyde dil bilen uzman olmaması. Bu sorunu aşmak için bölge ülkelerinin çoğu, yakın zamanda Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile işbirliği anlaşması yapmış. Mihai Maxim, genel müdürlükle yapılan anlaşma doğrultusunda bundan böyle Osmanlıca için yaz okulları açılacağını ve bölge ülkelerinin arşivlerinde çalışacak kişilerin de buraya katılacağını müjdeledi.
Zaman, 19.11.2005



BURSA SURLARI ASLINA DÖNÜYOR

Bursa'nın Osmangazi Belediyesi, yapım tarihi bilinmeyen Bursa Surları'nın gün yüzüne çıkarılması için başlattığı çalışmanın ilk ayağı olarak, Osmanlı ordusunun Bursa'yı fethederken ilk girdiği Ortapazar Caddesi'ndeki 'Saltanat Kapısı'nı restore etti. Bursa'yı doğu, güney ve batısından çepeçevre kuşatan Bursa Surları'nın hem doğuya hem de İpek Yolu'na açılan Saltanat Kapısı, projenin ilk ayağı olarak tamamlandı. Eski resimlerdeki orijinaline uygun olarak yeniden yapılan kapının restorasyonuna yaklaşık 400 milyar lira harcama yapıldı. Saltanat Kapısı'nın ardından, diğer 4 kapı olan Yer, Fetih, Zindan ve Kaplıca kapılarının restorasyonuna başlanacak. Kapılarla birlikte surların ortaya çıkarılması çalışmaları da yürütülecek.
Bursa Surları projesini en az maliyetle gerçekleştirmeye çalıştıklarını anlatan Başkan Altepe şunları söyledi: “Bütün surların ortaya çıkarılması 35-40 trilyonluk bir proje. Kültür Bakanlığı 2 trilyon destek sözü verdi. Bunun 200 milyar lirasını gönderdi. Bunun yanında Avrupa Birliği'nden de ilgili fonlar aracılığıyla hibe ya da ucuz maliyetli kredi desteği alma çalışmalarımız devam ediyor. Fetih Kapısı'nın da bulunduğu Pınarbaşı ve çevresinde köklü düzenlemelere gidileceğini açıklayan Altepe, “Pınarbaşı Parkı'ndaki futbol sahası ve tel örgüleri kaldıracağız. Burayı kentin tarihiyle bütünleşmiş bir noktası haline getireceğiz.” dedi.
Zaman, 17.11.2005



HER AN YIKILMASI MUHTEMEL TARİHÎ KÖPRÜNÜN KURTARILMASI GECİKİYOR

Edirne'nin sembollerinden olan ve Türkiye'yi Balkanlar'a bağlayan Ergene Nehri üzerindeki 1,392 metrelik Uzunköprü'nün bozulmadan gelecek nesillere aktarılabilmesi için yanına yapılması planlanan alternatif köprü ihalesi iptal edildi. Uzunköprü Belediye Başkanı Ercan Çobanoğlu, 1. derece tarihî eser niteliğindeki köprünün çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Köprü ihalesini kaybeden firmaların ihalenin ucuza verildiğini iddia ederek Devlet İhale Komisyonu'na şikayette bulunması üzerine, Komisyon köprü inşaatı ile ilgili süreci durdurdu.
Karayolları Genel Müdürlüğü Köprüler Daire Başkanlığı yetkilileri de köprü ihalesinin diğer iki firmanın şikayeti üzerine iptal edildiğini doğruladı. Karayolları yetkilileri, köprü yapımı için yeni bir ihalenin yapılacağını, bunun için çalışmaların başlatıldığını bildirdi.
Uzunköprü Belediye Başkanı Ercan Çobanoğlu, Edirne-İzmir karayolunun Ergene Nehri üzerindeki tek geçiş noktası olan 1. derece tarihi eser niteliğindeki Uzunköprü'nün çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Dünyanın en uzun taş köprüsü olma özelliğine sahip köprünün en son 1963'te onarıldığını ifade eden Çobanoğlu, “Uzmanlarca 6 Eylül 2004'te hazırlanan raporda, 'Köprünün ağır yükü uzun süre taşıması mümkün değil.' deniliyor. Köprünün üzerinden ağır tonajlı araçlar geçiyor. Köprüyü trafiğe kapatabilmemiz için ikinci bir alternatif köprünün yapılması gerekiyor. İhalenin tekrar yapılması için çalışmalarımız devam ediyor.” dedi.
Zaman, 17.11.2005



MISIR'DA 100 ESER EVE DÖNÜYOR

Firavunlar dönemine ait olup yasadışı yollarla yurtdışına kaçırılan 100'den fazla tarihi eser, Mısır'a geri dönüyor. Tarihi eserlerin, Alman polisi tarafından ABD'deki bir alıcıya gönderilmek üzereyken ele geçirildiği belirtildi. Bu önemli kaçakçılık davasıyla bağlantılı olarak, yedi kişi ağır cezalara çarptırıldı.
Sabah, 18.11.2005



DÜZCE, AVNİ AKYOL PARKINA TARİHİ ESERLER YERLEŞTİRİLİYOR

Avni Akyol parkında yürütülen rehabilitasyon çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Parkın girişine ise tarihi eser taşlar yerleştiriliyor. Parkın içerisinde yapılan çalışmalar esnasında topraktan çıkan tarihi eserler parkın kapısının 2 kenarına konuyor. 40 santimetre yükseltilerek 2.5 metreye ulaşan tarihi eser taşlar parka hoş bir görüntü katıyor.
Düzce Damla Gazetesi, 18.10.2005
ALLIANOI'DE SESSİZ SAVAŞ

Bergama'da 1800 yıldır ayakta kalan antik Allianoi kaplıcalarını kurtarmak isteyenlerle DSİ ve ziraat odaları arasında sinir savaşı yaşanıyor. Savaşın kesin mağlubu ise topraksız köylü. Bir yanda sadece bu yıl 9 milyon YTL harcanan bir proje, diğer yanda dünyanın ayakta kalmış en eski kaplıcaları. Bir yanda 'programa göre' 18 Aralık'ta Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılacak olan baraj. Diğer yanda 1. derece sit alanlarına zarar verilmesini ağır cezalık suç sayan yasalar.

Bergama'daki 1800 yıllık Allianoi kaplıcaları ile antik sağlık yurdunu sular altında bırakacak olan Yortanlı Barajı'nın kaderi, birbirlerine bağlı kördüğüm halini aldı. Kazı başkanı Dr. Ahmet Yaraş ile Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü avukat Arif Ali Cangı yetkilileri suçlarken, ziraat odaları başkanları eğer su tutulmazsa köylülerle eylem yapacaklarını açıkladı.

Barajda 15 Kasım'da su tutmaya başlayacağını açıklayan Devlet Su İşleri (DSİ) ise bölge 1. derece sit alanı olduğu için, Kültür Bakanlığı'nın vereceği son kararı bekliyor. Ama daha önce istimlak işlemleri yapılan bölgelerde bulunan binlerce ağaç, inşaatı yapan firmanın elemanları tarafından kesilmeye başlandı bile... Çoğu meyve ağacı olan ağaçlar, baraj arazisinin çevresindeki Yortanlı, Çaltıkoru, Eyiller ve Paşaköy köylüleri tarafından kışlık odun olarak toplanıyor.

İzmir İl Ziraat Odası Başkanı Sedat Köse ve ilçe ziraat odalarının başkanları Yortanlı Barajı'nda bir an önce su tutulmasını istedi. Köse, önceki gün Bergama, Tire, Ödemiş, Selçuk ve Menderes ilçe ziraat odaları başkanlarıyla birlikte İzmir Valisi Oğuz Kağan Köksal'ı makamında ziyaret ederek bu isteği iletti. Basına kapalı ziyaretin ardından konuşan Köse, bölgede yaklaşık 100 bin kişinin tarımdan geçindiğini belirterek tarihi eserlerin bir an önce nakledilerek barajın tarımsal sulamaya açılmasını talep etti.

Bergama Ziraat Odası Başkanı Bedri Çakmakoğulları ise elde edilen turizm gelirleri ile sulama sonrası beklenen 'tarım' gelirlerini karşılaştırdı: "Bergama'da üç ören yeri ile bir müze bulunuyor. Geçen yıl 300 bin kişi buraları ziyaret etti, ülke ekonomisine de turizmden 975 bin YTL'lik gelir kaldı. Yortanlı Barajı'nın suyuyla 183 bin dekarlık alan kapalı boru sistemiyle sulanacak. Baraj suyu tarıma kazandırıldığı takdirde bölgede yılın 12 ayı sulama yapılabilecek. Sulama başladığı zaman dekar başına en az 400 kilo daha fazla ürün almayı hedefliyoruz. Bu kadarlık araziye sırf buğday ekildiği zaman 24 milyon YTL'lik ek gelir sağlanmış olacak. Bu ayın sonuna kadar barajda su tutulmazsa çiftçiler olarak eylem yapacağız."

Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü avukat Arif Ali Cangı, Yortanlı Barajı'nda su tutulsa bile 5-6 yıldan önce sulama yapılmasının imkânsız olduğunu iddia etti. Müteahhidin istihkaka hak kazanabilmesi için gövdenin su geçirgenliğinin kontrol edilmesi gerektiğini belirten Cangı, şöyle konuştu: "Bunun için de baraj gölünde yüzde 10 su tutulması gerekir ve Allianoi su altında kalır. DSİ'den aldığımız bilgiye göre Kınık Ovası Sulama Projesi'nde ova sağ ve sol sahil olmak üzere ikiye ayrılmış. 6 bin hektarlık sol tarafta kanal ve boru inşaatının yüzde 51'i tamamlanmış. 11 hektarlık sağ tarafta ise boru ve kanal inşaatı ihalesi 2006 yılında yapılacak. Bu durumda barajda biriken suyla düzenli sulama yapılması 5-6 yıldan önce mümkün görünmemekte. Daha sulama sistemi yapılmadan köylünün su beklediği açıklamaları yanıltmacadan başka bir şey değil."

Allianoi'da kurtarma kazılarını yürüten ekibin başkanı Dr. Ahmet Yaraş da kararlı. Kazılar bitmeden barajda su tutulursa ilgili herkese tazminat davası açacağını belirten Yaraş, İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 13 Ekim tarihli kararını hatırlatıyor. Bu kararında Allianoi'u 'korunması gereken dünya kültürel mirası' sayan kurul, kalıntıları mille kaplama ya da duvarla çevirme gibi 'kurtarma' projelerini gayribilimsel bulmuş ve yeni bir koruma projesi hazırlanana kadar barajda su tutulmamasına karar vermişti.
Radikal, 18.11.2005



GEÇMİŞİN İZLERİNİ TAŞIYAN ESERLER GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Edirne'nin Osmanlı Devleti'ne 92 yıl başkentlik yaptığını belirterek, ''Kentimizde geçmişin izlerini taşıyan eserleri gün yüzüne çıkarıyoruz'' dedi.
Miroğlu, valilik tarafından Selimiye Camii'nin arka bölümünde yaptırılan Osmanlı Taş Eserleri Sergileme Alanı, Kuşdoğan Camii'nin bahçesindeki tarihi mezarlığı ve restore edilen Kirazlı Paşa Camii'ni ziyaret ederek, yetkililerden çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Miroğlu, yaptığı açıklamada, yapılan çalışmaların büyük bir oranda tamamlandığını ve yılbaşına kadar Osmanlı dönemine ait 198 civarında mezar taşının alanda sergilenmesine başlanacağını söyledi.
Tarihi değerdeki 15. ve 19. yüzyıllara ait mezar taşlarının bir yerde toplanarak kırılmalarının ve yok olmalarının önüne geçileceğini anlatan Miroğlu, ''Bu alanın açılmasının ardından, restorasyonu tamamlanan Taş Odalar ve bitişiğindeki harabe haldeki tarihi hamamı da restore ettirdiğimiz takdirde Selimiye Camii'nin arka kısmı güzel bir görünüme kavuşacak. Ayrıca Selimiye Camii'nin ön kısmında da çevre düzenlemesi yapılması için çalışma başlatıyoruz. Kentimizde geçmişin izlerini taşıyan eserlerimizi gün yüzüne çıkarıyoruz'' diye konuştu.
www.edirneninsesi.com, 17.11.2005



SUALTI PARKI TARİHİ KORUYACAK

Barındırdığı tarihle tüm dünyanın dikkatini çeken Gelibolu'da sualtı kulüplerinin girişimiyle bir kültür ve doğa parkı oluşturuluyor. 'Gelibolu Tarihi Milli Parkı Sualtı Doğa ve Tarihi Kültür Mirasının Tanıtım Projesi' ile yüzlerce savaş gemisi batığı koruma altına alınarak dünyadaki örnekleriyle yarışacak. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) bünyesinde çalışan Beykoz Sualtı Spor Kulübü öncülüğünde hazırlanan proje, Milli Parklar Genel Müdürlüğü'ne sunulan ilk sualtı park projesi. Dünyanın pek çok ülkesinde örnekleri bulunan Gelibolu Sualtı Parkı, bölgenin tarihsel yapısının korunmasına hizmet edecek. Uzun bir süredir Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nde izin alınması için beklenen proje, Gelibolu Yarımadası'nın tamamını kapsıyor. Beykoz Sualtı Kulübü yöneticisi Burhanettin Aktansoy, bölgede çok sayıda savaş gemisi batığının yanı sıra, ticaret gemilerinin de bulunduğunu vurgulayarak, "Bizim sularımızdaki gemi batıkları dünyanın en güzel sualtı parkını oluşturabilir" dedi.
Milliyet, 17.11.2005


SARAYA AİT ESER OFİSE TAŞINIR MI TARTIŞMASI

Dolmabahçe Sarayı'nın eski müdürü Erdal Eren, saraya ait bazı tarihi eserlerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'daki çalışma ofisine nakledilmesi üzerine görevinden 16 Ağustos 2005'te ayrıldığını açıkladı.

'Bu nakli etik bulmadığım için emekliliğimi istedim' diyen Eren şöyle konuştu: 'Dolmabahçe'deki Resim Heykel Müzesi'nin yanında yer alan tarihi 'Musahiban Dairesi'nin Başbakanlık Çalışma Ofisi olarak tahsis edilmesinin ardından aralarında Sultan Abdülaziz'e ait altın varaklı bir saatin de bulunduğu 54 parça eser TBMM Başkanı'nın onayı ve Divan kararıyla, Başbakan'ın ofisine nakledildi. Ben de bu nakli etik ve müzecilik kriterlerine uygun bulmadığım için emekliliğimi isteyerek görevimden ayrıldım. Çünkü bir müzede sergilenenler bir dönemin ruhunu yansıtmaları açısından o mekana aittir. Sarayın yaşantısını anlatırlar. Tarihi bir belge olarak hepimize sunulması lazım. Bir kişinin odasında saklı kalmasını yanlış buluyorum.'

Eren, Başbakan'ın ofisine nakledilen eserlerin güvenliğinden de endişeli. Eren, 'Nakledilenler arasındaki masa ve sandalyeler 2. derece tarihi öneme sahip. Ancak Sultan Abdülaziz'in esvab (giyim) odasında kullandığı mine taşlı, altın varaklı dekoratif saat ve Meclis-i Mebusan'a ait hokka takımı gibi çok önemli eserler de var. Ofis şu anda Milli Saraylar Dairesi'nin koruması dışında. Özel güvenlikler tarafından korunuyor. Eserlerin çalınması halinde sorun olacaktır' diye konuştu. Sarayın eski müdürü Eren, ofiste kullanılmak üzere tablo da istendiğini söyleyerek, 'İstediler vermedik. Saraydan henüz tablo götüremediler' dedi.

Konuyla ilgili açıklama yapan araştırmacı Murat Bardakçı ise kararın doğru olduğunu belirterek depoda duracağına salonda kullanılmalı dedi. Bardakçı, demokrasiyle yönetilen Avrupa ülkelerinde, cumhurbaşkanlarının ve başbakanların ofisleri saraylardan getirilmiş eski ve değerli eşyalarla dolu olduğunu, bu eşyaların mekánlara zenginlik katarken, o devletin gücünü göstermeye de yaradığını ekledi. 'Dolmabahçe ve Beylerbeyi gibi 19. yüzyıl saraylarının depolarında muhafaza edilen ve kimselerin görmediği tarihi eşyanın başbakanın makam odasında ve toplantı salonlarında kullanılmaya başlanması, bence son derece doğru bir karardır. Böylelikle eşyalar kullanılmamaları yüzünden harap olmaktan kurtulurken hem makam odaları ucuz devlet misafirhanesi görünümünden sıyrılır, hem de özellikle yabancı konuklara Türkiye'nin köklü geçmişini ve devlet geleneğini gösterme fırsatımız çıkar.' Diye konuştu.
Hürriyet, 17.11.2005

MUHTARLIĞIM VAR KARİYE ORTASINDA!

Fatih Belediyesi, 900 yıllık bir geçmişe sahip Kariye Müzesi karşısındaki sit alanına muhtarlık binası yapmak isteyince halk isyan etti. Belediyeye başvuran Kariye ve Avcıbey muhtarları, yeni bina yapılmasını istedi. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, muhtarları teknik ekiplere havale etti. Ekipler, Kariye Müzesi'nin karşısındaki ağaçlık alanda karar kıldı. SİT alanında kalan Kariye Çıkmazı'ndaki yeşil alana bina yapılacağını öğrenen mahalle sakinleri, imza kampanyası başlattılar. Mahallede yaşayan bir Fransız'ın da imza attığı dilekçeler, ilgili birimlere gönderildi. Olayı Milliyet'ten öğrenen Demir, "Yerin Kariye olduğundan haberim yok" diyerek kararı iptal etti.
Milliyet, 16.11.2005


İSVİÇRE, PUŞKİN MÜZESİ'NİN ESERLERİNE EL KOYDU

Moskova'daki Puşkin Müzesi'nin bazı eserlerine İsviçre'de mahkeme kararıyla el konuldu. Bern'deki Rusya büyükelçiliğinden alınan bilgiye göre, Rusya'dan alacağı olduğunu öne sürerek dava açan İsviçre şirketi Noga'nın başvurusunu inceleyen mahkeme, müzenin sergilenmek üzere İsviçre'ye yolladığı eserlerin bazılarının müsadere edilmesine karar verdi.
El konulan eserlerin, izlenimci sanatçıların tabloları olduğu kaydedildi. Eserler, Valais kantonundaki Martigny kasabasında Gianadda Vakfı'nda sergileniyordu.

Rusya, İsviçre'nin Moskova'daki Puşkin Müzesi'nin bazı eserlerine el koymasına büyük tepki gösterdi. Rus Meclis Başkanı Boris Grizlov, bu durumu “rehin alma” olarak nitelendirdi ve “Sanat dünyasının başyapıtları, adli anlaşmazlıklar için rehin alınamaz” diye konuştu. Rus Kültür ve Sinematografi Ajansı da, İsviçre ile sergilenmek üzere sanat eseri verilmesi konusundaki görüşmelerin durdurulmasına karar verirken, Dışişleri Bakan Yardımcısı Valeri Loçtçinin, sorunun gün içinde çözülmesini ve tabloların Rusya'ya geri gönderilmesini beklediklerini söyledi. Rusya'dan alacağı olduğunu öne sürerek dava açan İsviçre şirketi Noga'nın başvurusunu inceleyen İsviçre mahkemesi, müzenin sergilenmek üzere İsviçre'ye yolladığı eserlerin bazılarının müsadere edilmesine karar vermişti.
İzlenimci sanatçılara ait eserler, Valais kantonundaki Martigny kasabasında Gianadda vakfında sergileniyordu.
Hürriyet, 16.11.2005



DEFİNECİ DEREYİ YOK ETTİ!

'Kural tanımayan defineciler' Saimbeyli ilçesinde Kirkot Deresi'nin yatağını değiştirdi. İlçe Ziraat Odası Başkanı Kenan Özdemir, "Mağarada define bulacağını uman kişilerin zaman zaman girişimlerde bulunduğu biliniyordu. Sonunda olan oldu ve kaynak 100 metre aşağıdaki bir seviyeden çıkmaya başladı. Dere yatak değiştirince Kirkot mesire alanı susuz kaldı. Burada, yaklaşık 100 dönümlük arazisini sulayarak geçimini sağlamaya çalışan 30 kadar aile sıkıntılı duruma düştü. Maalesef bilinçsizlik doğa ve yaşamı tahrip ediyor" dedi. Bahçelerindeki ağaçların kurumaya başladığını anlatan ilçe halkı ise dertli: "Ne yapacağımızı şaşırdık. Bu çevrede izinsiz pek çok kazı yapılıyor. Ancak, elimizden bir şey gelmiyor."
Radikal, 16.11.2005, Foto: Ahmet Kaytancı

KİTAPLARIN DA BİR HASTANESİ VAR

Dünyada en çok el yazması esere sahip olan ülkemizde eksikliği yıllardır hissedilen hastane ve araştırma merkezinin görevini 12 yıldır Süleymaniye Patoloji Merkezi yürütüyor. Yaprakları kırılan, cildi bozulan, rutubet dolayısıyla mantarlaşmış ve böcekler tarafından tahrip edilmiş kıymetli yazma eserler burada tamir edilip yeniden hayata döndürülüyor.

Bu merkez, iki yıl içinde büyütülerek kitap hastalıklarının araştırılacağı ve tedavilerinin yapılacağı Orta Asya ve Balkanların en büyük kitap hastanesine dönüştürülecek. Kitap hastalıklarının araştırılacağı ve tedavilerinin yapılacağı merkezin yanı sıra, kitap doktorlarının yetiştirileceği Meslek Yüksek Okulu da kurulacak. Kültür Bakanlığı, Süleymaniye Külliyesi içinde bulunan ve yıllardır boş olarak duran Darüşşifa'yı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden satın aldı. Burası restore edilerek kitap hastalıklarının araştırıldığı ve tedavilerinin yapıldığı kitap hastanesine dönüştürülecek. Böylece şu anda kitaplara hayat veren ve Süleymaniye Kütüphanesine bağlı olarak çalışan kitap tedavi merkezi ile birlikte Türkiye çok büyük ölçekli kitap hastalıkları araştırma ve tedavi merkezine kavuşmuş olacak. 300 bin el yazması esere sahip olan Türkiye'de, el yazması eserlere hayat verecek sadece yedi uzman bulunuyor. El yazması eserleri ince ince işleyen uzmanlar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan el yazmalarını adeta yeniden diriltiyorlar. Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan Hz. Osman döneminde yazılan ve 2 yıl içinde 4 kişilik ekip tarafından tamir edilen Kur'an-ı Kerim, en uzun sürede hayata döndürülen yazma eser olmuş.

Süleymaniye Kütüphanesi ve Süleymaniye Yazma ve Nadir Eserler Patoloji- Restorasyon Merkezi Müdürü olan Nevzat Kaya, Türkiye'nin yeni araştırma ve tedavi merkezi ile Avrupa standartlarını yakalayacağını dile getirdi. Yıpranmış kitapların raftan alındıktan sonra önce dezenfeksiyondan geçirildiğini anlatan Kaya "Daha sonra uzmanlar tarafından ince ince işlenerek çok uzun süren uğraşlar sonunda eski haline geliyorlar" dedi. Kaya "El yazması kitapları tedavi edilirken kağıt ve mürekkep uyumuna özellikle dikkat ediliyor. Eğer eser deri ise tamir için kullanılacak derinin eski deri ile ayın özellikleri taşımasına dikkat ediliyor" şeklinde konuştu. İstanbul İl Kültür Müdürü Doç Dr. Ahmet Emre Bilgili ise "Yeni kurulacak merkez Türkiye'de bir ilk olacak ve daha önce insanların tedavi edildiği merkezde kitapları hayata döndüreceğiz. Tarihi belgeleri gelecek nesillere daha sağlıklı bir halde aktaracağız" dedi.
Sabah, 16.11.2005



BİLECİK'TE TARİHÎ ESER SATAN VE ALAN 6 KİŞİ YAKALANDI

Bilecik Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü ekipleri, İstanbul ve Ankara'dan gelen tarihî eser alıcısı ve satıcısı 6 kişiyi yakaladı. Şahıslarla birlikte melek tasviri, kılıç, testi taşıyan kadın figürü, çocuk başı figürü ve kedi figürü bulundu. Yapılan istihbarat çalışması sonrasında harekete geçen ekipler, Y.Ç. isimli şahsın evine baskın yaparak tarihî eser ele geçirdi. Evde yapılan aramada, 1 adet mermerden yapılan 92 cm. boyunda çökmüş vaziyette, altında Latince yazılar bulunan melek tasviri, 1 adet ahşap saplı 66 cm. uzunluğunda tek tarafı kesici kılıç, 1 adet 21 cm. uzunluğunda ayak kısmı kırık metalden yapılmış testi taşıyan kadın figürü, 1 adet mermerden yapılma çocuk başı figürü ve 1 adet 37 cm. uzunluğunda taştan yapılma kedi figürü ele geçirildi. Satıcı konumundaki Y.Ç. ile E.K. ve alıcı konumundaki A.Ç., M.Y., S.G. ve V.S., Teşekkül Halinde Tarihî Eser Kaçakçılığı suçundan yakalanarak savcılığa sevk edildi.
Zaman, 16.11.2005



TARİHÎ TARAKLI EVLERİNDE RESTORASYON BAŞLIYOR

Osmanlı mimarisinin en özgün eserleri arasında bulunan Taraklı'daki tarihî ahşap evlerin bir kısmı restore edilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, 88 tescilli yapı bulunan Taraklı'da 30 tarihî evin restorasyonuna ilk etapta 549 bin YTL para ayırmasından sonra eserlerin onarımı için çalışma başlatıldı. Bakanlık tarafından görevlendirilen ekiplerin tarihî evlerde yaptığı incelemeler tamamlandıktan sonra evlerin restorasyonuna geçilecek. Taraklı evlerinin onarılması için kaynak aktarılmasını güzel bir gelişme olarak niteleyen Taraklı Belediye Başkanı Tacettin Özkahraman, ilçede Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihî ev bulunduğunu söyledi. İlçenin önemli bir turizm potansiyeline sahip olduğunu ve bunun değerlendirilmesi için mücadele verildiğini belirten Özkahraman, evlerin onarılmasından sonra Taraklı'nın tanıtımı için kısa ve uzun vadeli projelerin hayata geçeceğini belirtti.

Taraklı'nın kültürel kimlik ve yapısının bozulmadan korunduğunu ve bunu gelecek nesiller ile turizme kazandırmak istediklerini ifade eden Özkahraman şunları söyledi: “İlçemiz, tarihî kimliğini korumuştur. Bu nedenle doğal güzelliği ve yapılarıyla önem taşımaktadır. Bunları turizme açmak ve turistlerin ilgisini bölgeye çekmek için tanıtım çalışmaları yapacağız. Özellikle gelen turistlerin konaklayabileceği otel ve piknik alanlarının oluşturulmasını sağlayacağız. Bu kapsamda belediyeye ait bir betonarme binayı satarak, eski yapının restorasyonunu sağlayacağız. Ayrıca el sanatları çarşısı oluşturmak istiyoruz. Bunun yanında evlerin maketlerini yaparak, broşür ve kitaplarla birlikte seyahat acentelerine göndereceğiz. Tarihî evlere yönelik bilgi kartı da oluşturacağız.''
Zaman, 16.11.2005


TARİHİ KÖPRÜ İÇİNDEN GEÇİRİLEN BORU PATLAYINCA!..

Malatya'nın Darende İlçesi'nde önceki dönemlerde belediye tarafından tarihi Uzunok Köprüsünün içerisinden geçirilen su borusu patlayınca, eserde tahribat meydana geldi.

ÇEKÜL Vakfı Malatya Bölge Koordinatörü Bekir Sözen yaptığı açıklamada, yıllar önce görev yapan bir Belediye Başkanının eserin içerisinden su borusu geçirilmesine müsaade edilerek tarihi yapının tahrip edilmesine göz yumulduğunu ve bu süreçten sonra eserin her geçen gün sürekli yokolmayla karşı karşıya kaldığını bildirdi. Sözen yaptığı açıklamada; "Belediye Başkanlarının bu ve benzeri esere sahip çıkmayışları yüzünden, köprü şimdi tahrip oluyor. Böylesine güzel bir köprünün içerisinden içme suyu geçiren, kemerlerini kırıp köprüye kocaman bir boru gömen, bu işin yapılmasına müsaade eden Belediye Başkanı ne kadar suçluysa, daha sonra göreve gelip bu boruyu yan tarafa almayanlardan bir o kadar suçludur" dedi. Köprüden geçirilen su borusunun eskimesiyle esere zarar vereceğini ve borudan sızan sulardan da tarihi yapının etkilendiğini kaydeden Sözen, tarihi köprü için kendisinin bütün ikazlarına rağmen, bu eserin göz göre tahrip olduğunu bildirdi.

Bekir Sözen, köprünün içerisinden geçirilen su borusunun patlamasıyla köprüdeki tahribatın arttığını da kaydetti. Yapılacak işlemin son derece basit olduğunu da sözlerine ekleyen Bekir Sözen, köprünün içerisinden geçen içme suyu borusunun düzgün ve daha fazla tahribat vermeden çıkarılarak, köprünün yanına askıyla güzel bir şekilde monte edilip, problem çözülebileceğini bildirdi.
Malatya Haber, 15.11.2005



HARABE BİNA ÇİÇEK GİBİ OLDU

Sultan II. Abdülhamid'in 1905 yılında idadi (lise) olarak yaptırdığı bina, son yıllarda ayyaşların mekanı olarak kaldıktan sonra, Bilecik Belediyesi tarafından restore ettirilerek hizmet binasına dönüştürüldü.

Kurtuluş Savaşı'nın en çetin geçtiği cephelerden birisi olan Bilecik, Yunanlar tarafından 5 defa işgal edilmiş ve 3 defa da yakılmıştı. Ayakta kalan birkaç binadan birisi olan Bilecik İdadisi, son yıllarda savaşta görmediği talanı görmüş ve ayyaşların mekanı haline gelmişti. Tarihi binayı kurtarmaya çalışan Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı, binanın belediyeye devredilmesini sağladıktan sonra restore ettirdi. Çalışmalar geçtiğimiz günlerde tamamen bitti ve Bilecik Belediyesi tarihi binaya taşındı. Bina için yarım trilyon liraya yakın harcama yapıldığını açıklayan Başkan Selim Yağcı, şu bilgiyi verdi: "Bu bina tam 100 yaşında. Savaştan ayakta kalan sayılı tarihi mekanlardan birisi. Yıllardır eğitim kurumu olarak kullanılan ve son birkaç yıldır boş kalan bina, ayyaşların mekanı haline gelmişti. İçinde bulunan her şey talan edilmiş, kalorifer petekleri, elektrik kabloları bile sökülmüş, camları kırılmış, kapıları sökülerek götürülmüştü. Böyle bir manzara her şeyden önce vicdanımızı yaraladı ve bu manzaraya inat 6 ayda restore ettirdik." dedi.

Çalışmaların kısa sürede bitirildiğini, hem tarihi binanın kurtarıldığını hem de tarih şehri Bilecik'in adına yakışır bir belediye binasına kavuştuğunu belirten Başkan Yağcı, "Bu bina bizim için bir başka anlam da taşıyor. Biz bununla tarih alanındaki projelerimizin de ilk adımını atmış olduk. Bilecik'te tarihi canlandıracağız ve ilimizi açık hava müzesi haline getireceğiz." dedi.
Zaman, 15.11.2005



'YAKALANAN' ESERLERLE YENİ MÜZE KURULUR!

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) uzmanlarının el koyduğu, batık banka sahiplerine ait eserler ile kaçakçılardan alınan paha biçilmez yapıtlar, yeni bir müze kurulabilecek sayıda arttı.
Son 10 yılda jandarma, polis ve TMSF uzmanlarının ele geçirdiği eserler, Anadolu'daki pek çok müzedeki sergilenen eserlerin sayısını geçmiş durumda. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin sergi ve depolarında da sikkeler hariç 200 bine yakın eser var. El konulan 25 bin eser müzedeki eserlerin sekizde birini oluşturuyor.

Eserler, nemden ve dış etkenlerden koruma amacıyla müzenin ikinci katındaki mühürlü bir depoda tutuluyor. Üzerlerinde nereden alındıkları ve dava dosya numaralarını gösteren evraklar taşıyan eserler, birbiriyle karıştırılmaması için ayrıca numaralandırılıyor. Müze yetkilileri, bu eserlere yer bulmakta zorlandıklarını belirterek yeni parçalar gelmesi halinde ciddi bir yer sıkıntısı yaşanacağına dikkat çekiyorlar.

Müze Müdürü Dr. İsmail Karamut, ele geçen eserlerin sayısının yüksek olmasının eski eser kaçakçıları için İstanbul'un geçiş bölgesi olmasından kaynaklandığını söyledi. Karamut, şu bilgileri verdi:
"Davalar devam ettiği için eser sahiplerinin isimlerini vermiyoruz. Bir anlamda şimdi yediemin olarak eserleri bulunduruyoruz. İçlerinde çok kıymetli parçalar var. Kırmızı Grek dönemi vazolar M.Ö. 500 yılına tarihleniyor. Anadolu'daki ören yerlerinden sökülmüş mimari yapılara ait parçalar ile postayla yurtdışına kaçırılmaya çalışılırken yakalanmış sikkeler var. Hemen her gün polisten eser geliyor. Mahkemesi biten eserleri, müze envanterine kaydediyoruz."

İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki depoda çoğunluğu anfora, çini, çanak, çömlek, vazo, şamdan, mezar steli ve sikkelerden oluşan 25 bin eser var. Bu eserlerle ilgili olarak da, ünlü isimlerin de aralarında bulunduğu 500 kişi yargılanıyor. Polisin sayısını her gün biraz daha artırdığı eserlerin bir kısmı, özel raf ve kolilerde, bir kısmı da depoda yerlerde istiflenmiş şekilde bekletiliyor.
Milliyet, 14.11.2005















ALMANLAR TRUVA'YA DÖNMEK İSTİYOR

Alman arkeologlar, uzun yıllar Truva'da kazı yapan Manfred Korfmann'ın ölümünden sonra da kazı çalışmalarını sürdürmek istediklerini bildirdiler. Korfmann'ın yerine çalışmaların yöneticiliğini üstlenen Peter Jablonka, Tübingen kentinde yaptığı açıklamada Türk makamlarından bugüne kadar alınan kazı lisansının Korfmann'ın adıyla bağlantılı olduğunu, bu nedenle yeni lisans talebinde bulunduklarını söyledi. Jablonka ayrıca Truva'da bir müze kurulması konusunda girişimde bulunduklarını kaydetti. Kazı çalışmaları için Tübingen Üniversitesi'nden araştırma parası talep ettiklerini ifade eden Jablonka, gelecek yıllarda antik Truva kentinin alt kısımlarında küçük kazı çalışmaları yapacaklarını söyledi.
Sabah, 14.11.2005



''YEPYENİ'' BİR TARİHİ ESERİMİZ OLDU!..

Battalgazi ilçesindeki eski mezarlıkta bulunan ve 350- 400 yıllık olduğu değerlendirilen tarihi "Kanlı Kümbet", restorasyon adı altında yapılan onarımla "yepyeni" oldu!.. Bu tarihi eser, kolonları dışında adeta yeniden inşa edildi ve böylece birçok kişinin "2005 yapımı tarihi eser(!)" dediği bir özelliğe kavuştu..

Meydanbaşı Mahallesi'nde, eski mezarlıkta bulunan "Kanlı Kümbet", çeşitli kaynaklarda Selçuklu dönemi eseri olarak ifade edilse de, Osmanlı dönemi mimarisini yansıtan ve 350 ila 400 yıl arasında tarihi olduğu değerlendirilen bir Anıt Mezar.. Kümbet yapısının altında küçük kapıdan girilebilen, oldukça alçak tavanlı bir de mezar odası bulunuyor.

Meydanbaşı Camii'nin güneyinde yer alan, dört ayak köşe duvarların, tuğla revakla birbirine bağlantılı, kare planlı yapılmış ve ve yine üzerine kubbe örtülmüş olan bu yapının temel kısmı ve mezar üzeri kesme taştan. Duvarları bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla sıralaması şeklinde yapılan kümbetin bu şekli, kubbeye kadar devam etmiş, kubbe ise tamamen revaklarla bir etek oluşturacak şekilde tamamlanmış. 1960'lı yıllardaki kazıda "boya" ile yazılmış kitabesi bulunmuş, ancak okunamadığından kesin yapılış tarihi saptanamamış. Osmanlı döneminde "idam"ların yapıldığı gerekçesiyle halk arasında "Kanlı Kümbet" adı verildiği belirtilen yapının, "infaz yeri" olduğuna dair bir kayıt ise mevcut değil. Kısmen çökmüş kubbesinin kalanı da çökmek üzereyken restorasyonu gündeme geldi.. Kanlı Kümbet, Malatya'da restore edilecek tarihi eserlerle ilgili bir çalışmanın ardından Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün gündemine girdi. Kanlı Kümbet'in restorasyonu ile ilgili ihale Haziran 2005'de Ankara'da yapıldı. Ali Yılmaz adlı mimar-müteahhit, 118 bin 250 YTL (118 milyar 250 milyon TL) bedelle aldığı restorasyon işiyle ilgili sözleşmeyi 29 Haziran'da yapıp, bir süre sonra çalışmalara geçti. Kümbet civarındaki inşaat tabelasında işin bitiş tarihi 28 Aralık 2005 olarak gösteriliyor..

Tarihi Kanlı Kümbet, aynı zamanda mimar olan müteahhit tarafından hazırlanan ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da onay gören "proje" doğrultusunda, restorasyon adı altında adeta yeniden inşa edilirken, buna ilişkin haberlerin ardından, mimar olan AKP Malatya Milletvekili Münir Erkal da, ilçeye gelerek incelemelerde bulunmuş, yapılan çalışmaya onay vermişti. Kanlı Kümbet, projesi doğrultusunda onarıldı. Kümbetin altındaki mezar odası, kubbesi başta olmak üzere kubbe- kolon bağlantı bölümü tamamen "yenilenen" bu eser, kısa bir süre sonra Battalgazi ilçesine yönelik tarihi eser turizminin istifadesine sunulacak.
Malatya Haber, 14.11.2005


Onarımdan önce...







...onarımdan sonra







IHLARA VADİSİ'NDE BULUNAN VE DEPOLARDA TUTULAN MUMYALAR GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR

Aksaray Valisi Hüseyin Avni Coş, Aralık ayında açılışı yapılacak yeni müze binasında aralarında 10 bin yıl önce beyin ameliyatı yapılan kafatasının da bulunduğu 9 bin 500 arkeolojik buluntunun sergileneceğini söyledi.
Vali Coş, Aksaray sınırları içindeki doğal güzelliği ile dünyadaki ender kanyonlar arasında yer alan Ihlara Vadisi'nin, aynı zamanda arkeolojik zenginliğe sahip olduğunu belirtti. İnsan yaşamına ait izlerin 10 bin yıldan daha geriye gittiği bölgede, yıllardır devam eden arkeolojik çalışmalarda elde edilen tarihi buluntuların daha önce Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Niğde Müzesi'nde sergilendiğini anlatan Coş, “Aksaray Şehirlerarası Otobüs Terminali yakınındaki alana inşa edilen müze binasının yapımı tamamlandı. Aralık ayında açılışını yapacağımız yeni müze binasında, Ihlara Vadisi'ndeki tarihi eserler sergilenecek.” dedi
Zaman, 13.11.2005



Şans ve Lanet


"- Yalan tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri bir tohumdur ki bire kırk verir.

- Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da ilham verir.

- Zeka sudur. Tohumları yeşertir. Yalanı da bilgiyi de.

-Yetenek topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.

- Emek güneştir. Tohuma da suya da toprağa da hayat verir.

- Kader çadırındaki kilimdir. İpliğini Ulu Manitu verir sen dokursun. Deseni sendendir, renkleri Tanrı'dan.

- Şans doğal gübredir. Boktan bir şeydir yani. Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir. Desenini değiştirir. Her şeyi bombok eder. Oysa toprağına düşerse besler."

(Bu kitabe okuyana ilham, yazana derman, dağıtana şans getirir. Her kim ki okuyup mailbox'ından siler (Manitu aşkına bu mailbox da nedir ?) türlü lanet kapısından eksik olmaz. Bu kitabeyi 15 kişiye yolla. Dileğin üç vakte kadar gerçek olacaktır. Silersen örnekleri aşağıda, başına gelecekleri sen düşün artık.)


Şans:
Bizim komşunun evde kalmış kızı Zehra kitabeyi 15 kişiye yolladı; 3 ay sonra doktor Vahit'le evlendi.

Lanet:
Dahiliye uzmanı Vahit bey kitabeyi sildi; 3 ay sonra bizim komşunun evde kalmış kızı Zehra'yla evlendi.


Şans:
Çifçi Hüseyin bey yazıyı 15 kişiye yolladı; 3 gün sonra 4 dönümlük bağına çok yağlı bir müşteri çıktı. En çok 20 milyar edecek bağı 100 milyara Vahit beye sattı. Bağı teslim etmeden önce arazinin altından 5 küp altın buldu.

Lanet:
Ev yaptırmak üzere varını yoğunu harcayıp 4 dönümlük arazi satın alan dahiliye uzmanı Vahit bey yazıyı silmişti ya, 3 gün sonra aldığı bağ, altından tarihi eser çıktığı için sit alanı ilan edilerek Kültür Bakanlığınca 20 milyar bedelle istimlak edildi!


Bekir Kemal Ataman'dan



.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi