Haberler logo Arşiv

GELENEK, KİMLİK, BİREŞİM: KÜLTÜREL KESİŞMELER VE SANAT SEMPOZYUMU

Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü tarafından Prof. Dr. Günsel Renda onuruna 16 - 18 Kasım 2005 tarihlerinde, Beytepe Yerleşkesi, Mehmet Akif Ersoy, 'K' ve Sergi Salonları 'nda uluslararası bir sempozyum gerçekleştirilecek. Kültürel kesişmelerin odağında konumlanan çok kültürlü, çok uluslu, çok dinli Osmanlı İmparatorluğu ekseninde Sanat Tarihi Bölümü'nce düzenlenen “Gelenek, Kimlik, Bireşim: Kültürel Kesişmeler ve Sanat” konulu disiplinlerarası bu sempozyumda ana tartışmalar, “Edebiyat, efsane ve söylem”, “Yaşam, yaşantı, komşuluk ilişkileri ve öteki”, “Cemaatler arası etkileşim, ibadet ve inanç”, “Göçler, sınırlar ve savaş”, “Yönetim, imar ve mimar”, “Bakış, Doğa ve Kültürel Manzaralar”, “Beden, Cinsiyet, Aşk ve Cinsellik”, “Modalar, yollar ve alışveriş”, “Bilim ve Bilgi Evreni” olarak belirlendi.
TAY Haber, 12.11.2005



KORUMADA 50 YIL
SEMPOZYUMU

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi tarafından 17-18 Kasım 2005 tarihleri arasında “Korumada 50 Yıl Sempozyumu” düzenlenecektir.

Oditoryum'da yapılması planlanan Sempozyum toplam 5 oturumdan oluşmaktadır.
TAY Haber, 12.11.2005

ÇELİK: 5 TABLO ÇALINDI

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, CHP'li Kemal Anadol'un soru önergesine verdiği yanıtta, Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlı Resim Heykel Müzesi'nde, biri Hoca Ali Rıza'ya ait manzara tablosu olmak üzere 5 tablonun çalındığını açıkladı. Kültür Bakanlığı ile bağlı birimlerine gönderilen müze envanterine kayıtlı 339 tablo ve 37 heykelin de geri gönderilmediğini belirten Çelik, 1993-1996 arasında sahtesiyle değiştiği tespit edilen Hoca Ali Rıza tablosuyla ilgili soruşturmanın sürdüğünü kaydetti.
Milliyet, 12.11.2005


ADİLE SULTAN KASRI RESTORE EDİLDİ

149 yıllık geçmişe sahip Adile Sultan Kasrı, son adıyla Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi bugün yeni hayata merhaba diyecek. İstanbul'da Boğaziçi'nin en güzde tepelerinden Beykoz Kandilli'de bulunan Adile Sultan Kasrı, yani son adıyla Kandilli Kız Lisesi, dördüncü kez hayata merhaba diyor. 19'uncu yüzyıl Osmanlı Mimari Sanatı'nın en iyi örneklerinden kabul edilen kasır 1916 yılında Türkiye'nin ilk yatılı kız lisesi, olarak kullanılan bina şimdi de Kandilli Kız Lisesi eski mezunlarının 12 yıllık çabalarının ve Sakıp Sabancı'nın dev yardımları sayesinde yeniden kültür hayatına kazandırılıyor.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan'ın önderliğinde Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı'nı (KANKEV) kurdu. Sakıp Sabancı'nın ölümünden önceki dev desteği sayesinde okullarını yeniden ayağa kaldırmakta Saylan'ın en büyük yardımcılarından olan mimar Prof. Dr. İmre Orhon ve ekibi kasrın adının, “Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi” olmasını kararlaştırdı.
Akşam, 12.11.2005



500 YILLIK TARİHİ SERGİLİYOR

Çanakkale'nin Bayramiç İlçesi'ne bağlı Çavuşköy'de bir köylü tarafından müze açıldı. Bircan Üresin isimli köylü eski eşyaları toplayarak yine eski bir köy evinde sergilemeye başladı. Köyünün tanıtımı amacıyla böyle bir müze kuran Bircan Üresin'in 10 yıldır biriktirdiği 800 parça tarihi eşyada en eskisi 500 yıllık. Ev malzemelerinden, çiftçi malzemelerine, günlük hayatta kullanılan tüm tarihi eşyaları toplayan Bircan Üresin “İrili ufaklı 800'ün üzerindeki eşyanın tam dokümanını yapmış değiliz. Eski eserler 250 yıl ile 500 yıla kadar gidiyor. Yeni eserlerde var. Bulunmayan yörede kullanılan. Tarım, hayvancılık, iş makineleri, el aletleri, ev araç gereçleri, bunları mümkün olduğu kadar hepsinden birer adet olmak üzere sergiliyoruz” dedi.
www.burasicanakkale.com, 12.11.2005


EFES ANTİK KENTİ IŞIL IŞIL

Selçuk'ta yıllardır geceleri de ziyarete açılması istenen Efes antik kentinde ışıklandırma yapılması turizmcileri sevindirdi. İlk kez 10. Avrupa Ekoloji Kongresi için Selçuk'ta bulunan 42 ülkeden 400 bilim adamı onuruna antik Celsus Kütüphanesi önünde bir kokteyl verildi. Antik kentin konukları antik Roma dönemi giysileri giymiş gençler karşıladı. Şarap servisini yine antik dönem giysileri içindeki genç kızlar yaptı. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği tarafından yürütülen ışıklandırma çalışmaları devam ediyor.
Radikal, 11.10.2005 Foto: Latif Sansür /DHA



EDİRNE'DEKİ TARİHİ
DERTLİ MUSTAFA PAŞA
ÇEŞMESİ VALİLİK
ÖNÜNE TAŞINACAK

Tarihi Dertli Mustafa Paşa Çeşmesi'nin Edirne Valiliği önüne taşınacağı bildirildi. Edirne Valisi Nusret Miroğlu, E-5 Karayolu üzerinde bulunan tarihi Dertli Mustafa Paşa Çeşmesi'nde incelemelerde bulundu.

Miroğlu, burada yaptığı açıklamada, tarihi Dertli Mustafa Paşa Çeşmesi'nin Valilik bahçesine taşınarak, çeşmeden su akmasının sağlanacağını söyledi.
www.edirneninsesi.com, 11.11.2005



HIDIRLIK TABYASI ''BALKAN SAVAŞI MÜZESİ'' OLACAK

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Hıdırlık Tabyaları'nın ''Balkan Savaşı Müzesi'' olarak düzenleneceğini bildirdi. Miroğlu, yaptığı açıklamada, Edirne'de 1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşı'nda karargah binası olarak kullanılan Hıdırlık Tabyaları'nın müze olarak düzenlenmesi için 10 bin YTL ödenek sağlandığını bildirdi. Edirne Valiliği'nin maddi katkıları ve 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na bağlı askerlerin işgücü desteğiyle yürütülecek çalışmalarda Edirne Müzesi görevlileri ile sanat tarihçilerinin de görev alacağını belirten Miroğlu, düzenleme çalışmalarıyla ilgili görüşmelerin sürdüğünü söyledi.
www.edirneninsesi.com, 11.11.2005



KADIKÖY'DE BİZANS SARNICI

Yapımı halen süren ve İstanbul ulaşımı için büyük ümitler bağlanan Marmaray Projesi'nde bir tarihi eser daha ortaya çıktı. Kadıköy'deki kazılarda son dönem Bizans mimarisine ait olduğu düşünülen bir su sarnıcı bulundu. Marmaray kazıları, Bizanslılar'ın yaptıkları sarnıçlarla su nakline ve dağıtımına ne kadar önem verdiklerini bir kez daha gösterdi. Koşuyolu Mahallesi'ndeki İbrahimağa Zaviyesi Yolu olarak bilinen noktadaki kazılarda bulunan tarihi sarnıç koruma altına alındı. Marmaray'ın altyapı ve tünel kazıları kapsamındaki Maviray Projesi'nde ortaya çıkarılan su sarnıcı, İstanbul Arkeoloji Müzesi arkeologları tarafından incelendi ve "Son dönem Bizans mimarisine ait olabilir" yorumu yapıldı. Yaklaşık 20 gün önceki kazılar sırasında çıkarılan çeşitli seramik parçaların incelemesi sürüyor. 1261 ile 1453 yılları arasında yapıldığı düşünülen su sarnıcının bir benzeri de Marmaray Projesi kapsamında yapılan Üsküdar kazılarında ortaya çıkmıştı
Milliyet, 10.11.2005


ZEYREK EVLERİ RESTORE EDİLİYOR

'Tarihi Sağlam Bir Çatı' projesi çerçevesindeki 'Zeyrek Evleri Projesi'nde Siemens'in sponsorluğuyla onarılan evlerden ilki bitirilerek törenle plaket çakıldı. Ulusal Ahşap Birliği'nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı, UNESCO, İstanbul Valiliği, Büyükşehir ve Fatih belediyelerinin desteğiyle yürüttüğü projeyle onarılan ev için düzenlenen basın toplantısında konuşan Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı, bürokrasi yüzünden işlemlerin hızlı yürütülemediğinden yakındı.

Taşbaşı, İstanbul Valiliği'nin de Zeyrek'te 10 evin onarımını gerçekleştireceğini anlatarak, 6 evin projesinin hazırlandığını ve yapımı için Fatih Belediyesi'ne 700 bin YTL verildiğini bildirdi. Ulusal Ahşap Birliği Başkanı Prof. Dr. Nurgün Erdin de kampanyanın yavaş ilerlediğini ve bu süre içinde 6 evin yıkılmaktan kurtarılamadığını vurguladı. Onarılan Fazilet Sokak'taki 14 numaralı evin iyi bir örnek olduğunu belirten Erdin, kaynak sağlanırsa bölgenin halen yer aldığı 'Dünya Mirası' listesinde kalmasının sağlanacağını söyledi. Restorasyon için 25 bin dolar para harcandığı kaydedildi.
Hürriyet, 10.11.2005


40 TARİHİ ESER GÜN IŞIĞINA ÇIKARILDI

Malatya Aslantepe Höyüğü'nde her yıl düzenlenen kazı çalışmalarının bu yılki bölümü tamamdı. Çalışmalarda 40 tarihi eser gün ışığına çıkarıldı. Malatya Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay, Merkez Orduzu beldesinde bulunan Aslantepe Höyüğü'nde yaklaşık bir ay süren kazı çalışmalarının bu yılki bölümünün İlk Tunç 1 ve 2. dönem, Orta Tunç ve Orta Çağ Bizans tabakalarında yapıldığını belirtti. Özbay, "Bu çalışmalarda oda duvarları ve ocak yerleri ortaya çıkarıldı. Kazılarda ayrıca 40 tarihi eser bulundu. Bunlar, bilezik, yüzük, mühür, çeşitli figürler, çanak, çömlek, taş ve metalden yapılmış aletler. Çıkarılan tarihi eserlerin Malatya Müzesi'ne teslim edildi" dedi. Aslantepe Höyüğü'nde kazı çalışmalarını, İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Prof.Dr. Marcalla Frangipane başkanlığındaki kazı heyeti gerçekleştiriyor. 1962 yılından beri yapılan kazılarda 15 bin civarında tarihi eserin gün ışığına çıkarıldığı Aslantepe Höyüğü'nde önümüzdeki yıl Eylül ve Ekim aylarında kazı çalışmalarının devam ettirileceği kaydedildi.
Malatya Haber, 10.11.2005


'YONTMA TAŞ'TAN BERİ GÖZDE MEKÂN

Fethiye'deki Tlos Antik Kenti kazıları sırasında dış duvarında yontma taş çağına ait kaya resimleri olan mağara bulundu. Mağara, arkeoloji meraklısı Orhan Çelen'in dikkati sayesinde fark edildi. Çelen, Fethiye'nin Arsa Köyü'nde gezerken bir kısmı 'çok yakın çağlardan' duvar yazılarıyla iç içe geçmiş resimleri görüp Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi'nin sürdürdüğü kazı çalışmalarının başkanı Klasik Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık'a başvurdu. Prof. Dr. Işık, buluntuların önemini şöyle anlattı: "Mağaranın dış duvarında, Antik Likya bölgesinde bugüne kadar ortaya çıkarılan ilk kaya resimleri var. Bunların Paleolitik (yontma taş çağı) döneme ait. Anadolu, Üst Paleolitik dönemden çok sayıda mağara resimleri barındırıyor. Ancak mağara resimlerine Likya bölgesinde hiç rastlanmadı. Bu mağara Likya'nın diptarihi (tarih öncesi-prehistorya) açısından olağanüstü önem taşıyor." Işık, mağaranın Bizans döneminde de kullanıldığını belirtti: "Burada üç mağara var, Bizans dönemine kadar kullanılmışlar. Ama kaya resimleri kesinlikle Paleolitik (yontma taş çağı) döneme ait. Ayrıca Kalkolitik ve Tunç Çağı'na tarihlenen çanak çömlek de bulduk. Tekil buluntular olsa da Likya'da hiçbir zaman 2, 3, 4 ve 5 bininci yılları tam olarak yakalayamadık. Şimdi tarih öncesi bir mağaramız var. İnanıyorum ki kesin olarak tekil bir mağara değil. Buradaki mağaralarda bağlantılı yeni verilere ulaşılacak." Motiflere Anadolu'daki diğer tarih öncesi mağaralardan aşina olduklarını belirten Işık, "Mağara ve çevresinin koruma alanı ilan edilmesi için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvuracağız. Daha sonra bilimsel yöntemlerle temizleyeceğiz. Mağaranın dış duvarı camdan bir koruma tabakasıyla kapatılabilir. Mağara, bulucusu Orhan Çelen'in ismiyle literatüre girecek" dedi.
Radikal, 10.11.2005, Foto: Fatma Ünal/AA


TARİHİ HAVUZDA DEFİNE AVI

Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Koruma ve Güvenlik Müdürü'nün, Halkalı'daki Roma'dan kalma Kleopatra havuzunda kompresörlerle define aradığı iddia edildi. Halkalı'da Roma döneminden kalma ve Kleopatra'nın süt banyosu yaptığına inanılan havuzun da bulunduğu tarihi bölge, geçmişte defalarca define avcılarının talanına maruz kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 20 yıl önce tarihi bölgeyi yanıcı ve patlayıcı maddelerin depolandığı 350 dönüm arazinin sınırları içine katarak koruma altına aldı.

Ancak bu defa da bizzat bir belediye çalışanının, söz konusu bölgede define aradığı iddia edildi. İddiaların göbeğindeki isimse, 15 gün önce bir gece yarısı dev kompresör ve projektörlerle havuzun ortasını kazdığı öne sürülen İBB Kontrol Daire Başkanlığı'na bağlı Koruma ve Güvenlik Müdürü İsmail Özbek. Depoların bulunduğu alana zaman zaman denetim için gelen İsmail Özbek, havuzun altında üç ton altın bulunduğu söylentilerine dayanamayarak kazı yapmaya karar verdi ve iki gün boyunca aramalarını sürdürdü. Yine iddiaya gore yanıcı maddeler nedeni ile itfaiye teşkilatından da bir ekibin nöbet tuttuğu kuurmda görevli itfaiye eri Sezgin Şen, olayı farkederek merkeze bildirdi. Bunun üzerine kazıyı durduran Müdür hızla çukuru kapatarak havuzu yeniden suyla doldurdu.

Olayla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda olay gecesi görev yapan güvenlik görevlisi Bayram Aksoy sorumlu bulunarak kendisine uyarı cezası verildi. Özbek'in yerine ise Mehmet Comcuoğlu müdür olarak atandı. Müdür İsmail Özbek ise iddiaları yalanlayarak söz konusu gece, olay yerine denetleme ve iftara katılmak amacıyla gittiğini belirtti. Özbek "İftardan sonra oradaki görevli arkadaşlardan biriyle havuzun etrafında gezerken, bazı arkadaşları havuzun içinde gördüm. 'Orada ne yapıyorsanız hemen kapatın, çünkü yasal değildir' dedim. Kontrol Daire Başkanı'na da gerekli bilgileri verdim. Ben görevimi yaptım, bir kabahatim yok "diye konuştu.
Sabah, 09.11.2005



SİNOP'TA YERALTI ŞEHRİ

Sinop'un Boyabat İlçesi'nde yapılan kazı çalışmaları sırasında çeşitli tünel ve dehlizlerden oluşan bir yeraltı şehri ortaya çıkarıldı. Sinop Kültür ve Turizm İl Müdürü Hikmet Tosun, şu bilgileri verdi: 'Kalenin altında bulunan derenin ağzındaki tünelin giriş bacasından kaleye su taşımak için kullanılan 96 metre uzunluğunda bir yol var. Bu yolun sağ ve sol tarafında başka dehlizler olduğu anlaşıldı. Kazılarda labirent gibi yollar bulundu. Burası Karadeniz Bölgesi'nin tek yeraltı şehri olması açısından önemli.
Hürriyet, 09.11.2005




İSTANBUL PROJESİ BAŞLADI

İstanbul Metropoliten Planlama ve Tasarım Merkezi'nin ev sahipliğinde hayata geçirilecek "2005-2006 İstanbul Projesi: Galata/Karaköy", dünyaca ünlü Hollandalı plancı Prof.Dr. Kees Christiannese'in de katıldığı bir programla başlatıldı. Zürih ve İstanbul'dan ikişer üniversitenin işbirliğiyle gerçekleştirilen projede İsviçreli öğrenci ve akademisyenler, 5-10 Kasım tarihleri arasında İstanbul'da ilk derin araştırmalarını yapacak.
Sabah, 08.11.2005


İSRAİL'DE TARİHİN EN ESKİ KİLİSESİ ORTAYA ÇIKARILDI

İsrailli arkeologlar, iyi ile kötü arasındaki Armageddon savaşının yapılacağı varsayılan Kidron Vadisi'nde, kutsal toprakların en eskisi olduğu sanılan bir kiliseye ait kalıntıları bulmuş olabileceklerini açıkladılar. İsrail Eski Eser İdaresi, İncil'de sözü edilen Armageddon savaşının yapılacağı yer yakınlarında bir cezaevi zemininde buldukları kalıntıların yaşının, Milattan Sonra üçüncü ya da dördüncü yüzyıla kadar uzandığını tahmin ettiklerini, kalıntılarda Hazreti İsa ve balık gibi tasvirler bulunduğunu belirtti. Baş Arkeolog Yotam Tepper, Galile bölgesindeki Megiddo Cezaevi'nde kazı çalışmalarının 18 aydır devam ettiğini, önemli bulgularınsa son iki hafta içinde elde edildiğini söyledi. Tepper, arkeolojik keşfin dördüncü yüzyıla kadar yasak olan Hıristiyanlığın bu yasaklı dönemine ışık tutabileceğini belirterek, kazı bölgesinde arkeolojik bulgulardan daha ziyade tarihi bulgular elde geçirdiklerini ifade etti. Antrapolog ve İdare'nin eski müdürü Joe Zais ise, kalıntıların dünyanın en eski kilisesine ait olduğunu sanmadığını, Hıristiyanlığın Bizans İmparatorluğu dönemine kadar yasak olduğunu, bu yüzyıldan önce de kilise yapılmadığını kaydetti.
Sabah, 07.11.2005



















AYASOFYA DEPOSU ÇÖPLÜK GİBİ!

Milliyet Gazetesi Ayasofya Müzesi'nin ilk defa kapıları açılan taş eserler deposuna girdi; eşsiz eserlerin toz ve pislik içinde düzensizce barındırılmasına şahit oldu. Manzara, Müze deposundan çok harabeyi andırıyordu. Amforalar, çiniler, Bizans ve Osmanlı seramikleri, kilise malzemeleri, mezar taşları ve daha pek çok tarihi eser depoda bırakılmış; yıllarca bakımları yapılmamıştı.

Milliyet daha önce de Ayasofya'daki ikonaların bulunduğu depodaki kirliliği görüntüleyerek temizlenmesini sağlamıştı. Bu kez de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle girdiğimiz Ayasofya Müzesi'nin taş eserler deposunda kırılan, parçalanan, ilgisizlik yüzünden perişan haldeki tarihi eserleri gün ışığına çıkardık. Işığı bile bulunmayan, uzun yıllardır el değmemiş depodaki eserler, yerlere saçılmış, bir kenara atılarak birçoğu işe yaramaz hale getirilmiş.

Sırları dökülen bir vazo, Osmanlı mezar taşları, sayısız amfora, kilise çanları, tarihi çini sobaya ait çini parçalar ve seramikler... Depoya atılmış bu eserleri üzerlerindeki tozlar nedeniyle tutmak bile mümkün değil.
Nemden duvarları çürüyen bir yoldan geçilerek ulaşılan müzenin vaftizhanesinde de benzer görüntüler hâkim. Bir kenarda bırakılan vaftiz havuzu ve tarihi küplerin durumu içler acısı. Isparta Müzesi'nden Ayasofya'ya geçtiğimiz ay tayin olan Müze Müdürü Jale Dedeoğlu, buradaki durumu görünce şoke olmuş. Dedeoğlu, ilk iş olarak, nemden yosun bağlayan duvarlardaki çürümeyi önlemek için Bilimsel Kurulu toplayıp acil kararlar alınmasını istemiş.

Dedeoğlu, "Maalesef bugüne kadar müze müdürleri makamda konukları karşılamışlar. Müzenin bu hale gelmesine göz yummuşlar" dedi. Müzede 16 eski kameradan 7'sinin çalıştığını belirten Dedeoğlu şöyle konuştu: "Onlarda siyah beyaz kayıt yapıyor. Gişe yolsuzlukları ile çalkalanan müze için yeterli değil. Ayasofya'ya dijital aydınlatma yaptıracağız. Aralık ayına kadar içerideki iskele kalkacak. Kubbe kurşunları yenilenecek. Nemlenmenin önüne geçmek ilk işimiz."
Milliyet, 07.11.2005



İLK ARKEOLOJİK PARK KAUNOS OLACAK

Muğla'nın Ortaca ilçesine bağlı Dalyan beldesinde bulunan Kaunos antik kentinde kazı çalışmalarının başkanlığını yapan Prof. Dr. Cengiz Işık, Kaunos'u Türkiye'nin ilk arkeolojik parkı haline getireceklerini söyledi. Antik kentte 1966'da başlayan kazıların uzun yıllar süreceğini belirten Işık, bu yılki çalışmaların Liman Agorası ve Çeşme binasında gerçekleştiğini ifade etti. Restorasyon çalışmalarının geçtiğimiz ay tamamlandığını belirten Işık, şunları söyledi: "Liman Agorası'nı, Çeşme binasını, Teras Tapınağı'nın güney duvarını, Murena Anıtları'nı restore ettik. Kaunos antik kentini arkeolojik park haline getirme projemiz var. Bu, Türkiye'de bir ilk olacak. Onun hazırlıklarını yapıyoruz."
Milliyet, 07.11.2005



800 YILLIK AMFORANIN
İÇİNDEKİ ŞARAP MI?

Yaklaşık 2 yıl önce Sarıkum açıklarında bulunup Sinop Müzesi'ne teslim edilen, Bizans dönemine ait olduğu düşünülen amforanın içindeki sıvı, merak konusu oldu. Amforanın en az 800 yıllık olduğunu belirten Sinop Müze Müdürü Musa Özcan, amforanın Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan gelecek uzman bir ekip denetiminde açılacağını söyledi. Özcan, amforanın içinde şarap ya da zeytinyağı olabileceğini söyledi. Arkeolog Fuat Dereli de "Eğer içindeki sıvı şarap çıkarsa, yüzlerce yıllık şarap olacak. Ağzı kil ile kapalı olduğu için içindeki sıvının çok bozulduğunu sanmıyoruz" dedi.
Milliyet, 07.11.2005



'AYASOFYA CAMİİ' YAZAN MÜDÜR İÇİN İNCELEME

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ayasofya'dan 'Müze' ibaresinin kaldırılarak cami olarak anılmasını isteyen İstanbul Bölge Müdürü Adnan Ertem hakkında inceleme başlattı.

Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvurarak, imar planlarında yer alan 'Ayasofya Camisi (Müze)' ifadesine itiraz ederek müze fonksiyonunun kaldırılmasını istemişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama Müdürlüğü bu istemi değerlendirilmek üzere Belediye Meclisi'ne göndermişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu gelişmeler üzerine Vakıflar İstanbul Bölge Müdürü Adnan Ertem hakkında soruşturma başlattı.
Hürriyet, 06.11.2005



TARİHİ FENERLER TURİZME AÇILIYOR

Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü, 150 yıllık geçmişi olan tarihi deniz fenerlerini turizme açıyor. Genel Müdür Salih Orakçı, sahip oldukları 417 fener içerisinde, çok eski tarihi eser konumunda bulunanları turizme açmayı hedeflediklerini belirtti. Orakçı, şunları söyledi: 'Kıyılarımızda 100-150 yıllık fenerler var. Birçoğu tarihi bina, görseniz büyülenirsiniz. Ancak kötü durumdalar. İstanbul'da Anadolu Feneri, Rumeli Feneri küçük birer denizcilik müzesi haline geldi. Şile Feneri de çok güzel oldu. Turistlerin büyük ilgisi var.'
Hürriyet, 06.11.2005


İŞTE İLK BOĞAZ KÖPRÜSÜ

Boğaziçi'ne üçüncü köprü inşa edilmesi tartışmaları devam ederken, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı İstanbul'daki Osmanlı arşivlerinde ilginç bir proje dikkat çekti. İtalyan Mimar Mondrakol, Padişah 2. Abdülhamit döneminde, İstanbul Boğazı'na bir köprü inşa etmek için proje hazırladı. Ancak, maket çizimleri de yapılan projeyi beğenmeyen 2. Abdülhamit, köprünün inşaatına izin vermedi.

Osmanlı arşivlerindeki 'Y.A.Hus 411/174' numaralı belgede, Sadrazam Sait Paşa projeyi anlatan dilekçeyi 6 teşrin-i evvel 1316'da (6 Ekim 1901) üst yazı ile padişaha sunuyor. Yazıda proje tüm detaylarıyla anlatılıyor. Köprünün yapım fikri, '93 Harbi' olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ortaya atıldı. Almanların İstanbul-Bağdat Demiryolu'nu yapımı sırasında da yeniden gündeme geldi.

İstanbul-Bağdat Demiryolu ile Güney Avrupa ve Avrupa'nın merkezinin birleştirilmesini hedefleyen projenin, Boğaz'ın en dar yeri olan, bugün Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün bulunduğu Rumelihisarı ile Anadoluhisarı arasında yapılacağı belirtiliyordu. Köprünün mimarisi ise şöyle anlatılıyordu: İki yakanın arası 600 metre. Projede üç asma köprü olacak ve bu gayet heybetli bir manzara kazanacak. Büyük binanın ortaları minareler ve özel kubbelerle süslenecek. Son direklere çelik kablolar çekilecek, kubbelerden her birinin kaidesi granit olacak. Köprünün ayaklarının altı, taarruzdan korunmuş şekilde oluşturulacak. Yüksek kuleler, 15 fenerle ışıklandırılacak. Ayrıca kubbeler, çini ve yaldız tuğralarla süslenecek. Köprünün yüksekliği altından büyük bir geminin geçebileceği şekilde inşa edilecek. Kulelerin arasından da tren geçecek."
Milliyet, 06.11.2005



Bu beyefendinin adı İstanbul.
Elinde sımsıkı tuttuğu da İDO'ya devredilen Şehir Hatları vapurlarından biri.
Arkasındaki kocaman korkunç şey Haydarpaşa Projesi.
Diğer korkunç şey de Galataport Projesi...
3. Köprü ve Dubai Kuleleri kadraja sığmadı..."



MÜZELERİN İŞLETMESİ ÖZELLEŞTİRİLİYOR

TÜRK ŞİRKETLER ŞARTNAMEYE TEPKİLİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerin işletmesini özel sektöre devrediyor. Aralarında Ayasofya, Topkapı, Efes, Pamukkale, Bergama, Assos, Afrodisias gibi tarihi ve kültürel açıdan Türkiye'nin en önemli mekanlarının da bulunduğu müzelerin gişeleri ile çevredeki hediyelik eşya mağazaları özel kuruluşlarca işletilecek.

Ancak ihale şartnamesinde yer alan 9. madde Türk girişimcilerin tepkisini çekiyor. Buna göre, kültür ve turizm alanında belli bir süre tecrübe sahibi olmayan ihaleye katılamıyor. 'Türkiye'de müze işletmeciliği konusunda tecrübeli bir kuruluş yok' diyen Türk şirketleri, ihaleyi sadece yabancıların alabileceğini ileri sürüyor.

Bakanlık uzun süredir konuşulan çalışma için ihale şartnamesini hazırladı. Önümüzdeki günlerde de ihaleye çıkılacak. Ancak şartnamede Türk şirketlerinin ihaleye katılmasını engelleyecek bir madde bulunuyor. Şartnamenin, ihaleye katılacakların taşıması gereken nitelikleri düzenleyen 9. maddesinde yer alan 'Müze ve satış yerleri işletmeciliği, kültür ve turizm alanında özellikle tanıtmaya ilişkin konularda en az ... yıl tecrübe sahibi olmak' şartı Türk şirketlerinin önünü kesiyor. Türkiye'de müze işletmeciliği yapan tecrübeli bir kuruluş bulunmuyor. Söz konusu maddede ilk olarak '10 yıl tecrübe' ibaresi yer aldı, ancak daha sonra '3 yıl tecrübe' olarak değiştirildi. Son olarak da bu kısım boş bırakıldı. Ancak Türk şirketlerinin önünü kesen tecrübe isteği şartnameden çıkarılmadı.

9. maddede yer alan 'müze ve satış yerleri işletmeciliği' ifadesi de Türk şirketlerinin önünü kesen bir diğer nokta. 'Müze ve satış yeri' ifadesi, söz konusu mekanların işletmesine talip olacak Türk şirketlerinin en başından ihaleye katılmasını engelliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ihaleye Türk şirketlerinin katılabilmesi için ya tecrübe ibaresinin ya da müze işletmeciliği ibaresinin kaldırılması gerektiğine vurgu yapıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç daha önce Türk şirketlerinin katılımını beklediklerini söylemişti. Şartnamede eleştirilen konulardan birini gişelerin de işletmesinin devredilmesi oluşturuyor. Gişelerin devredilmesinin 'fiilen kamu gücünün kullanılması, alanın mahremiyetinin ortadan kalkması, yerli turiste uygulanan indirimlerin de kaldırılması' anlamına geldiğini belirten uzmanlar, gişe devrinin şartnameden çıkarılması gerektiğini söylüyor.

Dünyadaki diğer önemli müzelerin işletmeciliği de genellikle özel şirketler kanalı ile yapılıyor. Müze işletmeciliği konusunda söz sahibi olan Yahudi asıllı İspanyol şirket ALDEASA, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurarak Ayasofya'nın gişe ve çevresindeki hediyelik eşya mağazalarının işletmeciliğini de almak istediğini belirtti. ALDEASA'nın yanı sıra İtalyanlar da yine Ayasofya'ya talip olan ülkeler arasında bulunuyor. Bakanlık, ilk olarak Ayasofya, Topkapı, Efes, Assos, Pamukkale, Afrodisias, Bergama'nın gişe ve mağaza işletmeciliğini devredecek.
İhale şartnamesinin 8 özel maddesi:
- Gişe ve satış reyonlarından elde edilen gelir, işletmeci şirket tarafından toplanacak, yıl sonunda bakanlığa ciro payı ve kira bedeli ödenecek.
- Müzelerin içinde bulunan tarihî eserlerin imitasyonunun üretilip satılma hakkı şirkete devredilecek. Örneğin, Ayasofya veya Topkapı'da padişahların kullandığı özel eşyaların, kılıçların imitasyonları işletmeci tarafından üretilecek.
- İmitasyonların son hali bakanlık yetkililerine gösterilecek, daha sonra satılacak.
- İşletme hakkını alan şirket, bakanlıkla yapılan sözleşmede belirlenen süre içerisinde başka bir şirkete devredemeyecek.
- İşletme hakkı sahibi sabotaj, yangın gibi tehlikelere karşı her türlü tedbiri alacak.
- İşletmeci, Koruma Bölge Kurulu kararlarına uygun davranacak. Tedbirsizlik, dikkatsizlik, ihmal, kusur gibi nedenlerle vuku bulacak zarar ve ziyanı bakanlığa ödemek zorunda kalacak.
- İşletmeci, müze güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine uymakla yükümlü olacak. Gerekli her türlü güvenlik tedbirini şahsen alacak.
- İşletmeci, faaliyetlerinden dolayı müze başkanı ve bakanlığa karşı sorumlu olacak.
Zaman, 05.11.2005



VAKIFLARDA 'ŞİMDİ YAP-İŞLET 49 YIL SONRA DEVRET' MODELİ

Meclis'te bekleyen yeni Vakıflar Kanunu ile “yap-işlet-devret” ve “restore et-işlet-devret” modelleri 29 yıldan 49 yıla çıkarılıyor.
Böylece işletmeci, restore ettiği binayı 29 yıl değil, 49 yıl boyunca işlettikten sonra devredecek. Vakıflar'dan alınan bilgiye göre, eski eserlerin maliyetinin yüksek olması sebebiyle yatırımcılar eseri onarmak için harcadıkları maliyeti 29 yılda çıkaramıyor. Bu sebeple eser onarımları da talep edilmiyor. Genel Müdürlük bu sebeple Meclis'te bulunan yeni Vakıflar Kanunu'nda “yap-işlet-devret” ve “restore et-işlet-devret” modellerini 49 yıla çıkarıyor.
Zaman, 05.11.2005



İSTASYONLAR MÜZE OLACAK

Marmaray Tüp Geçit Projesi'nin kazı çalışmaları, şehrin 3 bin yıllık tarihine ilişkin soru işaretlerini de aydınlatıyor. Kazılar sırasında Üsküdar'daki antik Kirsopolis Limanı'nın ardından, Yenikapı'daki kazılarda antik Theodosius Limanı, bu limana ait bir kent parçası ve bugüne kadar benzeri görülmemiş gemi kalıntıları bulundu. Üsküdar, Yedikule, Yenikapı, Sirkeci ve Cağaloğlu'nda tarihi eserler için 'kurtarma' kazılarını yöneten İstanbul Arkeloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut, buldukları 495 sikke, seramik parçası, amfora, tahta tarakları Arkeoloji Müzesi'ne yolladıklarını söyledi. İstanbul'a hatta dünya tarihine yeni ışık tutabilecek taşınmaz eserler için Üsküdar ve Yenikapı'da müze-istasyon hazırlıkları başladı.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile işbirliği halinde çalıştıklarını anlatan Karamut, şu bilgileri verdi: "Kurul, Yenikapı'da ortaya çıkan kalıntılarla entegre edilecek bir 'müze-istasyon' projesinin geliştirilmesini istedi. Marmaray Projesi sorumluları da bu konuda bir proje hazırladı. Bu proje, Kurul'da genel hatlarıyla kabul gördü. Buna göre Yenikapı'daki arkeolojik kazılar sırasında bulunan tarihi mimari kalıntıların bir bölümü, istasyonun içinde entegre edilerek korunacak. Bir bölümü de istasyon içinde yapılacak müzede sergilenecek." Karamut, Kurul'un Üsküdar için de benzer bir proje istediğini söyledi.

Yenikapı kazılarını Arkeoloji Müzesi ekibiyle birlikte yöneten Teksas Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cemal Pulak ise kalıntılarının dünya tarihi açısından önemine dikkat çekti: “Dünya genelinde bugüne kadar sadece binin üzerinde batık kazıldı. Akdeniz'deki kazılarda bugüne kadar küpeştesine kadar korunmuş gemi kalıntısı beşi geçmez. Yenikapı'daki bu gemi kalıntıları, küpeştesinin en üst noktasına kadar korunmuş antik dönem batıklarından olması açısından çok değerli. Şu anda çok küçük bir alanda kazı yapıldı ve beş gemi kalıntısına rastlandı. Başka gemiler de çıkabilir. Burada bulduğumuz geminin, insanlığın gemi yapım sürecindeki eksik olan bir bölümü doldurması açısından çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Üstteki 12 metrelik batığın hemen altında ince uzun bir gemi var. Bu 18-20 metrelik kürekle çekilen bir gemi. Akdeniz'de ortaçağdan kalma ince, kürekle çekilen gemi yok elimizde. Tamamen yeni bir gemi tipiyle karşı karşıyayız. Küçük bir Roma-Bizans donanmasına mı sahip olacağız yakında, onu bilemiyorum."

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail Karamut: "Marmaray hattındaki kazılarda İstanbul'un tarihinde karanlıkta kalan noktaları aydınlatabilecek yeni bilgilere ulaştık. Yenikapı'da katmanlar halinde Cumhuriyet, geç Osmanlı, Osmanlı, Bizans ve Roma önemlerine ait eserler bulduk. İmparator 1.Theodosius'un yaptırdığı antik limanın yanı sıra, Roma dönemine ait duvarlar, Bizans'a ait kemerli galeriler ve Osmanlı taş yapıları bulduk. Üsküdar'da da 18-19. yüzyıl Osmanlı çarşısı ve Tabakhane bulundu."
Radikal, 05.11.2005


CAMİLERDEKİ TARİHİ ESERLERE KORUMA

Vakıflar Genel Müdürlüğü camilerde çalınma riski bulunan tarihi kilim, levha, halı, şamdan gibi değerli eserleri toplayarak 9 ayrı müzede sergileyecek. Camilere ise eserlerin taklitleri bulundurulacak. Türkiye'de cami ve mescitlerde 20 bin civarında eski eser tespiti yapılmış durumda.

Camilerin özelliklerini kaybetmemeleri için de alınan eserlerin yerlerine taklit eserler yerleştirilecek. Eserlerin yanlarına yerleştirilecek cihazlarla, eserlerin geçmişini dinleme olanağı sağlanacak. Camilerden toplanan eserlerin Ankara, İstanbul, Bursa, Tokat, Edirne, Kayseri, Konya, Kastamonu, Gaziantep'te açılacak Vakıf Eserleri Müzesi'nde sergileneceğini bildiren Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, yeni müzenin camilerden daha korunaklı olacağını kaydetti. Beyazıt ayrıca, toplanan eserlerden onarıma ihtiyaç duyulanların yine uzmanlar tarafından gözden geçirileceğini bildirdi. Dokuz müzenin dördü 2005'in sonlarına kadar, diğerleri ise 2006 yılında tamamlanacak.

Türkiye'de cami ve mescitlerde 20 bin civarında eski eser tespiti yapılmış durumda. Bunların her biri için renkli fotoğraflı envanter fişi düzenlendi. Müzelerde korunması ve sergilenmesi amacıyla 10 bin eser toplandı. Camide kalması gereken Hat Levha, Sakal-ı Şerif kutusu, kapı ve pencere kanadı gibi unsurların da taklitleri yapılarak asıllarının müzelere alınması çalışmaları başlatıldı
Kastamonu Postası, 05.11.2005



DEFİNE BULMA RÜYASI 200 YIL ÖNCE DE VARDI

Bugün defineciler, tarihi ve doğal zenginliklerimize onarılması imkansız zararlar veriyor. Günümüzde bir sektöre dönüşen definecilik, 200 yıl önce de vardı. Yüzyıllar önce de insanlar rüyalarına giren ak sakallı dedenin peşine düşüp define arıyordu. Bunların bazıları tarihi kayıtlara da geçti.

Anadolu'nun her köşesinde yüzyıllardır rivayet edilen, rüyalara giren 'ak sakallı dede' ve 'küpler dolusu altınlar'; halk deyişiyle 'gömü' hikayelerinden birisinin resmi belgesine Osmanlı arşivinde rastlandı. Tam 223 yıl önce Sivas'ın Divriği ilçesi yakınlarında yaşanan, dönemin Osmanlı bürokratları arasında yazışmalara konu olan bu ilginç olayın belgesine, Osmanlı Arşivi'nde uzman-danışman Hüseyin Irmak ulaştı.

Olay, 223 yıl önce Divriği'ye 6 saat uzaklıktaki Hondruh kazasında meydana gelir. Hikayeye göre burada yaşayan 'Deli Hasan'ın rüyasına 3 gece peşpeşe giren ihtiyar, hazinenin yerini işaret etmektedir. İlk gün rüya deyip geçen Deli Hasan, iki gün daha aynı rüyayı görünce ihtiyarın işaret ettiği yeri kazar. Rüyasında söylendiği gibi de ağzı Horasan kireciyle sıvanmış, altın dolu 2 küp bulur. Altınları heybesine doldurur. Tam evine dönecekken bir çoban tarafından durdurulur. Çoban, olan bitenden habersiz, Deli Hasan'a o gün ekmeğini kazanamadığını, varsa kendisine vermesini söyler. Deli Hasan'ın 'Ekmek yok' deyip başından savmak istemesi üzerine çoban, heybeye elini sokar ve altınları göstererek, 'Ya bunlar ne?' diye çıkışır. Bunun üzerine Deli Hasan, çobana, kimseye söylememesi halinde kendisine altınlardan birkaç tane verebileceğini söyler. İkili anlaşır, herkes yoluna gider.

Olayı bir ihbar üzerine haber alan Gümüşhane Emini Mustafa Paşa, Deli Hasan'ı huzuruna getirtir. Paşa, defineden devleti haberdar etmediği için zor duruma düşen Deli Hasan'a 'Seni kurtarırım' der. Sonra da altınlardan 55'ini Deli Hasan'a verir, kalanlarına el koyar. Aynı belgeye göre şehremini, alıkoyduğu altınların bir kısmını da İstanbul'a, 'hediye' adı altında Asitane'ye gönderir, ama önemli bölümünü kendisinde saklar. Belgede, köylü ile şehremini arasında yaşanan diyalog ve sonraki gelişmelerin de İbrahim adlı birisi tarafından Saray'a ihbar edildiği, olayın tüm açıklığıyla ortaya çıktığı anlatılıyor.

Kağıthane Belediyesi'nde 13 yıldır danışman olarak görev yapan, geçen sürede ilçenin tarihi dokusunu canlandırma adına birçok proje ve uygulamaya imza atan Hüseyin Irmak, belgeye ulaşma süreci şöyle anlattı: 'Kağıthane, tarihte görkemli bir yaşam sürmüş; ne yazık ki 20. yüzyılda, en fazla tahrip edilmiş ilçelerden biri olmuş. Belediye olarak bu tahribattan geriye ne kalmışsa onu kurtarmanın peşinde koşuyoruz. Osmanlı belgeleri de bu koşuda, bizi áfáki konuşmaktan ve ikinci-üçüncü el kaynaklara bağımlılıktan ve hata paylarından kurtaracak yegane bilgi yumağı. Bu çalışma sırasında hoş sürprizlerle karşılaştık. Divriği'deki gömü hikayesini anlatan evrak da bunlardan biriydi.'
Hürriyet, 05.11.2005


'KABE TAŞI' 8 AY SONRA YERİNDE

Edirne'de Eski Camii'ndeki ''Kabe Taşı''nı çalan kişi veya kişilerin 8 ay sonra taşı, aynı yere bıraktığı bildirildi. Edinilen bilgiye göre, cami mihrabının yanındaki pencere duvarında bulunan ve ''Kabe Taşı'' olarak bilinen taş, 16 Mart 2005 tarihinde yerinden sert bir cisimle yerinden çıkarılarak çalınmıştı. Eski Camii görevlileri, dün ikindi namazı kılındıktan sonra yanlarına gelen cemaatin ''Kabe Taşı''nın yerinde olduğunu söylediklerini belirterek, ''Taşı aynı yerde gördüğümüzde çok sevindik. Çalan kişinin bu mukaddes taşın ağırlığını taşıyamayacağını anlayarak bıraktığını düşünüyoruz'' dediler.
Fotoğraf: Radikal, www.edirneninsesi.com, 04.11.2005

EDİRNE'DEKİ HAVRANIN
RESTORASYONU

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, Edirne'deki havrayla ilgili İstanbul'dan gelen Musevi cemaatiyle görüştüğünü belirterek, ''Musevi cemaatini havrayı yapmaları için motive etmek ve yönlendirmek istiyoruz'' dedi. Miroğlu, yaptığı açıklamada, Musevi cemaatinin, havrayı onarmak için kampanya başlatacağını bildirdi. Edirne Vakıflar Bölge Müdürlülüğü yetkilileri de havranın restorasyonu için İstanbul'dan gelen uzman ekibin, havranın rölövesini çıkardığını belirtti.
Restorasyon için hazırlanacak olan projenin kendilerine teslim edileceğini ifade eden Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, projelerin kendilerine teslim edilmesinden sonra, onarım izni için Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'na gönderileceğini bildirdiler.

Edirneli tarihçi-yazar Oral Onur da Edirne'ye gelen bir grup Musevi mimarın, çatısı çöken havrada incelemelerde bulunduğunu bildirdi. Mimarlarla yaptığı güreşmede, havranın onarımı için gerekli finansmanın Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nden (UNESCO) sağlanacağının kendisine söylendiğini ifade eden Onur, Edirne'ye kiliseden sonra havranın da kazandırılmasının sevindirici olduğunu belirtti.

Havranın onarımı için Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden izin alındığını da kaydeden Onur, şunları söyledi: ''Havranın onarımı için, mimarlar projelerini tamamladılar. Hazırlamış oldukları bu projeyi UNESCO'ya sunacaklar. Buradan sağlanacak olan ödenekle onarıma başlanacak. Havra'nın onarılmasıyla Edirne'nin kültür zenginliği artacak. Kentte inanç turizmi gelişecek ve ticaret canlanacak.'' Kaleiçi Semti'nde yanan 13 havra yerine 1908 yılında yapılan bin 200 kişilik havranın çatısının 1997 yılında çöktüğünü belirten Onur, havranın bir kültür mirası olarak ayağa kaldırılması gerektiğini kaydetti.
www.edirneninsesi.com, 04.11.2005


EDİRNE'DE RESTORASYON ÇALIŞMALARI

Edirne Valisi Nusret Miroğlu, ildeki tarihi eserlerin restorasyon çalışması için, Valilik tarafından çalışma başlatıldığını söyledi. Vali Miroğlu, yaptığı açıklamada, Edirne Valiliği'nin Karayolları Genel Müdürlüğü ile yaptığı protokol kapsamında, Kanuni, Fatih, Saraçhane, Yalnızgöz ve Bayezid köprülerine ait mimari projelerin, İl Özel İdare bünyesinde faaliyet gösteren Edirne Turizm Endüstri ve Ticaret A.Ş'nin (ETUR A.Ş.) teknik bürosu tarafından hazırlandığını ifade etti. Bu köprülerin restorasyonu için hazırlanan projelerin onaylandığını ifade eden Miroğlu, proje bedelinin toplam 120 bin YTL olduğunu belirtti. Vali Miroğlu, Süleyman Paşa Camii, Lari Çelebi Camii, Havsa Sokullu Camii'nin de rölöve projelerinin onay aşamasına getirildiğini ve restorasyon projesinin hazırlandığını ifade ederek, şunları kaydetti: ''ETUR A.Ş. Rölöve-Restorasyon Bürosu'nun yürüttüğü Makedonya Kulesi'nin mimari proje bedeli, 32 bin YTL olarak belirlendi. Rölöve çalışmaları da tamamlandı. Kurul onayından sonra restorasyon çalışmalarına başlanacak. Kent merkezinde koruma amaçlı sokak ölçeğinde olan Maarif Caddesi'nin de projesi hazırlanarak onaya sunuldu. Valilik önü ve tarihi Paşa Kapısı çevresi meydan tanzimi için de ön proje hazırlandı.'' Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından Edirne Valiliği koordinatörlüğünde gerçekleştirilen Selimiye Camii kısmi onarım, aydınlatma ve çevre tanzimi restorasyon uygulamasının da ETUR A.Ş. tarafından yapıldığını ifade eden Miroğlu, bu onarımın bedeli olarak TOBB tarafından 779 milyon YTL ödeme yapıldığını bildirdi. Vali Miroğlu, askeri tabya, Edirne Yeni Saray mutfakları, eski Tekel binası, Ahmet Necmi İğe Evi, Edirne Yeni Saray Adalet ve Kasrı ile Şehit Asım İlköğretim Okulu binalarının da rölöve ve restorasyon projelerinin ilerleyen günlerde ETUR A.Ş. tarafından hazırlanacağını ifade etti. Miroğlu, projesi tamamlanan tarihi eserlerin restorasyonu için en kısa sürede çalışmaların başlatılacağını kaydetti.
www.edirneninsesi.com, 04.11.2005



TARİHİ ÇİNİLERİN ESRARLI YOLCULUĞU

FİLM GİBİ TESLİMAT

Mimar Sinan'ın bir benzeri bulunmayan eserlerinden, 3. Murad'ın annesi Nurbanu Valide Sultan'ın yaptırdığı Atik Valide Cami'nin çinileri, çalındıktan 1.5 yıl sonra esrarengiz bir yabancı diplomatın yardımı ile bulundu. İstanbul-Beyrut-Paris hattında dolaşan panoların serüvenine, "Türk hayranıyım" diyen ancak isminin gizli kalmasını isteyen Suriyeli fahri konsolosun dışında dünyaca ünlü antikacılar da karıştı. Paha biçilemeyen panolar geçen yılın Nisan ayında çalınmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan "Kaçakçılık Bürosu" da hırsızlığı İnterpol'e bildirmişti. O zamandan beri hiçbir ize rastlanmayan çinilerle ilgili geçen hafta ilginç bir gelişme yaşandı. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt'ı, Türk Dışişleri'nden bir yetkili ve yabancı bir fahri konsolos sürpriz bir şekilde ziyaret etti. İsminin gizli tutulmasını isteyen yabancı fahri konsolos, kayıp çinilerin nerede olduğunu bildiğini ve isminin gizli kalması şartıyla bunların teslimine yardımcı olmak istediğini söyledi. "Ben Türk hayranıyım" diyen konsolos, çinileri Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği'ne teslim ettireceğini belirtti. Bu gelişme üzerine Paris Büyükelçiliği'ne bilgi verildi. Gerçekten de çini pano, 28 Ekim 2005'te büyükelçiliğe geldi. Eserler, bayram sonrası Paris'e gidecek vakıf uzmanları tarafından Türkiye'ye getirilecek. İstanbul'dan kaçırılan çinilerin öyküsü hayli çarpıcı. Tarihi eserlere meraklı olan Suriyeli fahri konsolos, Beyrut'ta gezerken pazarda çinileri görüyor. Yetkililerin anlatımına göre konsolos, bu çinileri dünyaca ünlü bir antikacıya soruyor. Antikacı, çinilerin paha biçilmez olduğunu ve Osmanlı'nın en nadide eserleri arasında yer aldığını anlatıyor. Çinilerin Türkiye'den kaçırılmış olabileceğine dikkat çekiyor. Olayların bundan sonrası karışık. "Çiniler, gerçekten pazara kadar düştü mü, yoksa satın alan kişi Paris'te satamayacağını anlayınca Türk tarafına böyle bir bilgi mi verdi" bu detaylar henüz bilinmiyor. Bilinen şu ki Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Interpol'le işbirliği de devreye girince, çiniler yurtdışında müzayedeye çıkamıyor.
Sabah, 04.11.2005



İLYADA DESTANI BODRUM'DA ÇEKİLİYOR

Tarihi belgesel kanalı History Channel, 'İlyada Destanı'nı konu alan bir belgesel çekmek için Bodrum'a geldi. Bodrum'da 2 gün sürecek olan çekimlerin Türkiye yapımcılığını, daha önce de birçok projeye imza atan Sualtı Arkeoloji Enstitüsü Başkanı Tufan Turanlı yapıyor. İlk gün Yassıada'da çekimleri yapılan belgeselin çekimlerine dün de Bodrum'un Bitez beldesinde devam edildi. İlyada Destanı'nın işlendiği 'Digging for the thruth' adlı belgesel, önümüzdeki sezon gösterime girecek.
Hürriyet, 03.11.2005



TÜRKİYE, ECDAT YADİGÂRI CAMİYE SAHİP ÇIKTI

Kosova'nın ecdat yadigârı küçük şehri Prizren'in, hem 87 metrekarelik kubbesi hem de şânıyla en büyük camii olan Sofu Sinan Paşa, eski ihtişamına kavuşmak için gün sayıyor.
420 yaşındaki cami, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde başlatılan restorasyon projesiyle, gelecek yıldan itibaren cemaati çok daha iyi şartlarda ağırlayabilecek. Mart 2006'da başlayacak proje için Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) birlikte hareket ediyor. Her köşesiyle Osmanlı'yı hatırlatan Prizren'in 'alâmet-i fârikası' Taşköprü ve Şadırvan Meydanı'na yukarıdan bakan Sofu Sinan Paşa Camii, Sultan Üçüncü Murad döneminde, 1585'te inşa ettirilmiş. Caminin bânisi Sinan Paşa, birçok eyalette valilik görevinde bulunduktan sonra geldiği Prizren'de, eski bir kilisenin sütunlarını da satın alarak bu camiyi yaptırmış. Cami, savaşlar ve talanlarla yıkıldıktan sonra 1615'te yeniden inşa edilmiş.
Zaman, 03.11.2005



ÇALINAN ÇAN BULUNDU

Kayseri'deki Surp Krikor Lusovoriç Ermeni Kilisesi'nin bir ay önce çalındığı fark edilen 82 kiloluk çanı, 102 km uzaklıktaki Pınarbaşı İlçesi'nde bir tarlada bulundu.

Yapımında altın kullanıldığı yönünde söylentiler bulunduğu için çalındığı sanılan çan daha önce tüm aramalara rağmen bulunamamıştı.
Dökümden yapılmış çanın önümüzdeki günlerde Kayseri'ye getirilerek, yerine konacağı belirtildi.
Hürriyet, 02.11.2005



SAKAL-I ŞERİF 34 YIL ÖNCE YURTDIŞINA ÇIKARILMIŞ

Kültür Bakanı Koç'un Sakalı Şerif'i havaalanına getirtmesinin ardından çıkan 'Yurtdışına göndermeye hazırlanıyordu' tartışmalarının yankıları henüz dinmemişken, Sakal-ı Şerif'in 12 Mart döneminde Belçika ve Almanya'ya götürüldüğü, 10 gün boyunca cami cami dolaştırıldığı ortaya çıktı. Eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Sami Uslu, yurtdışındaki vatandaşların isteği üzerine Sakal-ı Şerif'in herhangi bir kararname çıkarılmaksızın, THY uçağının pilotuna teslim edildiğini ve pilot tarafından Brüksel'e götürüldüğünü söyledi.
Hürriyet, 02.11.2005



BİR MÜZENİN İŞLEVİ

New York Guggenheim Müzesi eski direktörü Thomas M. Messer, 'Modern Sanat Müzelerinin İşlevi' başlıklı bir konferans vermek üzere İstanbul'a geliyor. Bilgi Üniversitesi Santral İstanbul'un davetiyle İstanbul'a gelen Messer'in konferansı 11 Kasım saat 19.00'da Dolapdere Kampüsü'nde gerçekleşecek.
Radikal, 05.11.2005



TARİHİ BİNALARA
5.3 MİLYON YTL'LİK YARDIM

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, kişisel mülkiyette olan, korunması gerekli tarihi binaların onarımı için mülk sahiplerine toplam 5.3 milyon YTL yardım yapılacağını belirtti.

Koç, Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Yardım Sağlanmasına Dair Yönetmelik uyarınca kişisel mülkiyette olan tescilli taşınmaz kültür varlıklarına sahip olmanın malikler açısından büyük sıkıntılar yarattığını dile getirdi.

Bu eserlerin kamu yararına korunmasına karar verildiği halde kamunun külfete katlanmadığını kaydeden Koç, "Yaptığımız değişikliklerle eski eser sahipliği külfet olmaktan çıkarıldı" dedi. Koç'un verdiği bilgiye göre, toplam 384 röleve, restitüsyon ve restorasyon projesi ile üç uygulama projesine 5.3 milyon YTL yardım yapılacak.
Milliyet, 02.11.2005



KOÇ: ALLIANOI İÇİN GEREĞİ YAPILACAK

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Allianoi Antik Kenti'nin korunmasıyla ilgili üzerine düşen görevi yerine getireceğini bildirdi. CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün soru önergesini yanıtlayan Koç, İzmir'in Bergama İlçesi'nde bulunan Yortanlı Barajı'nın suları altında kalacak Allianoi Antik Kenti'nin korunmasına ilişkin önlemleri tespit etmek üzere toplanan İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararlarına istinaden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce bir bilim kurulu oluşturulduğunu kaydetti. Çalışmalarını tamamlayan kurulun hazırladığı raporun İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'ne gönderildiğini belirten Koç, alınacak karar çerçevesinde bakanlığının üzerine düşen görevi yerine getireceğini ifade etti.
Milliyet, 02.11.2005



TARİHİN SAATİ DURDU

Erzurum'un tarihi sembollerinden birisi olan Saat Kulesi üzerindeki saatin sürekli aynı zamanı göstermesi vatandaşın tepkisine neden oluyor.

Saat Kulesi üzerindeki saat aylardır çalışmıyor ve ibre 14.30 saatine sabitlenmiş durumda.
Erzurum Gazetesi, 01.11.2005





PAHA BİÇİLEMEYEN 'TILSIM KABI' ELE GEÇTİ

İstanbul'da, Paleolitik dönemden Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanan 182 parça tarihi eser ele geçirildi. Polisin ele geçirdiği paha biçilemez eserler arasında, Osmanlı döneminde büyü bozmakta kullanıldığı belirtilen "Tılsım Kabı" dikkat çekti. Eserleri toplayarak sattığı öne sürülen işyeri sahibi A.C gözaltına alındı. A.C. tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Milliyet, 01.11.2005



İKİ METRELİK VAZOYU 10 SANİYEDE ÇALDILAR

Otantik yapısı ve yaşattığı Erzurum kültürüyle, şehri ziyaret eden yerli-yabancı turistlerin yanısıra bir çok siyasi ve ünlünün uğrak yeri olan tarihi Erzurum Evleri hırsızlık kurbanı... Evlerin önünde bulunan 2 metre uzunluğundaki 150 yıllık antika vazolardan biri çalındı. İran yapımı vazonun Türkiye'de bir benzeri daha olmadığını belirten işletme sahibi Siyami Demir, "İki metre uzunluğundaki vazoyu evde muhafaza etmenin imkanı yok. Eğer bakır vazoyu eritip hurdacıya satacaklarsa tarihe yazık etmiş olurlar" diye konuştu.
Vazoların bakırdan yapıldığını ve her birinin 40 kilo ağırlığında olduğunu belirten Siyami Demir, tanesine 5 bin dolar ücret ödediğini belirterek, "Biri çalınınca diğerini içeri almak zorunda kaldık" dedi. Erzurum Evleri Sorumlu Müdürü Hasan Dumlu ise vazonun bulunması için Erzurum ve çevre illerde antika eşya satanlara haber verdiklerini belirtti. Yerel gazetelere de kayıp ilanı verdiklerini kaydeden Dumlu "Vazoyu bulana 500 doları ödül vereceğiz" dedi
Sabah, 31.10.2005



OSMANLI'NIN İLK ESERLERİ KORUMA ALTINA ALINIYOR

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı mimarisinin ilk örneklerini yansıtan Bursa ve Bilecik'teki eserleri koruma altına alıyor.
İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi döneminde inşa edilen eserler, Genel Müdürlük tarafından restore edilerek inanç ve kültür turizmine kazandırılacak. Genel Müdürlük, 2006 sonuna kadar aralarında Orhan Camii, Emir Sultan Hamamı, İbrahim Paşa Türbesi, Bedreddin Camii'nin bulunduğu 32 eseri restore edecek. Bu yılın sonuna kadar ise Orhan Gazi'nin yaptırdığı Yenişehir Postunpos Zaviyesi, Bursa Orhan Camii, İmaret Camii, Hocaalizade Camii, İbrahim Paşa Türbesi, Vezirhan, Kasımpaşa Camii gibi 14 eser yeniden ayağa kaldırılacak. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, eserlerin korunması için yaklaşık 15 milyon YTL harcayacaklarını söyledi. Bilecik ve Bursa'daki tarihi eserlerin birçoğunun yıkılmak üzere olduğunu anlatan Beyazıt, doğru restorasyonla eserlerin gelecek nesillere aktarılabileceğini belirtti. Beyazıt, “Osmanlı'nın ilk eserleri, kuruluş döneminde bir süre başkentlik yapmış olan Bursa'da hayat bulmuştur. Bursa aynı zamanda vakıf kültürünün yaşatılarak dünyaya yayılmasının da ilk başladığı yerdir. Bu sebeplerle Bursa bizim için çok büyük bir önem taşıyor.” dedi.
Zaman, 31.11.2005

MÜZE MÜDÜRÜNE FATURA DAVASI

Aynı zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesi eski Müdürü olan Pasinli'yi yargı önüne taşıyan olaylar, Hüseyin Yavuz isimli bir kişinin 18 Temmuz 2003'de Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir şikayet dilekçesi göndermesiyle başladı. Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun onayıyla, müfettişler Faruk Şahin ve Ekrem Diler tarafından yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan raporda İstanbul Arkeoloji Müzesi çalışanları tarafından kurulan Arkeoloji Müzelerini Sevenler Derneği'nde 1999 yılının Temmuz ayına kadar başkanlık görevini yürüten Alpay Pasinli'nin dernek yönetim kuruluna Toyota Corolla marka bir otomobil aldırdığı, bu otomobili de üst makamlarından izin almadan Ankara'ya götürdüğü anlatıldı. Pasinli'nin 4 yıl kullandığı bu aracın bakım ve benzin masraflarını derneğe ödettiği ifade edilen raporda başkanın cep ile ev telefonlarının faturalarını, otomobilinin sigorta poliçesi taksitlerini, yazlığına gidip gelirken kullandığı otoyolun geçiş ücretlerini de dernek kasasından ödettiği ileri sürüldü.

Raporda Pasinli'den sonra göreve gelen İbrahim Halil Özek de suçlandı. Özek'in derneğe gelir getirmesi için Arkeoloji Müzesi ile Topkapı Sarayı'nın avlusuna büfe ve hediyelik eşya standları açtırdığı, ancak bazı ürünlerin faturaları ile dernek harcama belgelerinin kayda alınmadığı, bu yolla derneğin zarara uğratıldığı iddia edildi. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı söz konusu rapor doğrultusunda Pasinli ile İbrahim Halil Özek'in Dernekler Kanunu'na muhalefet suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası talebiyle yargılanması için dava açtı.
Akşam, 31.10.2005




PROF.DR. TAHSİN ÖZGÜÇ VEFAT ETTİ

Ankara Üniversitesi eski rektörü ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi eski dekanı Prof.Dr. Tahsin Özgüç tedavi edilmekte olduğu İbn-i Sina Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Özgüç'ün cenazesi, 30 Ekim Pazar günü saat 10:00'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde yapılan törenden sonra Kocatepe Camii'nde kılınan öğle namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.
1916 yılında Kırcaali'de doğan Özgüç 1940 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı fakültede 1942 yılında doktor, 1945 yılında asistan, 1946 yılında doçent, 1954 yılında ise profesör unvanını aldı. 1968-1969 yılları arasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi dekanı, 1969-1980 yılları arasında Ankara Üniversitesi rektörü olarak görev yaptı. 1981 yılında emekliye ayrıldıktan sonra 1981-1986 yılları arasında Yüksek Öğretim Kurulu başkan vekili görevini yerine getirdi. Prof.Dr. Tahsin Özgüç yetiştirdiği öğrencileri, çeşitli merkezlerde yaptığı bilimsel kazılar ve yayımladığı 100'ü aşkın bilimsel makale ve kitap ile ülkemiz arkeolojisine önemli katkılarda bulundu. 1962-1964 yılları arasında The Institute for Advanced Study, Princeton, 1964 yılında Universität des Saarlandes ve 1975-1976 yılları arasında Universität München'de konuk profesörlük yaptı. Anadolu tarihini aydınlatan ve yaklaşık 50 yıldır başkanlığını yaptığı Kültepe / Kaniş kazısından başka Karahöyük Elbistan, Horoztepe (Tokat), Altıntepe (Erzincan), Maşathöyük, Kazankaya ve Kululu kazılarını yönetti. Yabancı bilim kurumları ve meslektaşlarıyla sürdürdüğü işbirliği nedeni ile 1978 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti Büyük Haç Nişanı, 1990 yılında Doğan Güneş Altın-Gümüş Nişanı, 1991 yılında Belçika Tacı Ulusal Nişanı ve 1992 yılında Türk Tanıtma Vakfı Ödülü ile onurlandırıldı.






Türk Tarih Kurumu, Alman Arkeoloji Enstitüsü, British Academy, Amerikan Arkeoloji Enstitüsü, Bavyera Bilimler Akademisi, Londra Eski Eserler Kurumu ve Türkiye Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü'ne üye olan Prof.Dr. Tahsin Özgüç'e 2001 tarihinde Berlin'de Frei Universität'de düzenlenen bir törenle 'Şeref Doktoru' unvanı verildi ve 'Önasya Arkeolojisi'nin Nestoru' ilan edildi. Prof.Dr. Tahsin Özgüç'e daha önce de Arkeoloji bilimine yaptığı katkılardan dolayı Münih (Almanya) ve Gent (Belçika) üniversiteleri tarafından 'Şeref Doktoru' unvanı verilmişti.

Bugüne kadar yayınladığı en önemli kitaplar arasında Kültepe Kaniş I, Assur Ticaret Kolonilerinin Merkezinde Yapılan Yeni Keşifler (1959), Altıntepe II, Depo Binası ve Fildişi Eserler (1969), Maşathöyük II, Boğazköy'ün Kuzeydoğusunda Bir Hitit Merkezi (1982), Kültepe-Kaniş II, Eski Yakındağu'nun Ticaret Merkezinde Yeni Araştırmalar (1986) ve İnandıktepe, Eski Hitit Çağında Önemli Bir Kült Merkezi (1988) sayılabilir.
TAY Haber, 29.10.2005


REKTÖRE İLK DAVA AÇILDI

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın hakkında 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet' suçlamasıyla dava açıldı. Aşkın hakkında 'Görevi kötüye kullanmak, ihaleye fesat karıştırmak ve zimmet' iddiasıyla açılan dosya da YÖK'e gönderildi. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianamede, 15 Temmuz'da rektörlük lojmanında yapılan aramada 1019 adet tarihi esere el konulduğu, eserlerden 231'nin envantere kayıtlı, ancak 578'nin kayıtlı olmadığı belirtildi. Eserlerden 210'nun da yasa kapsamında olmadığı için iade edildiği ifade edildi. Aşkın'ın edindiği taşınır kültür varlıklarını yönetmelik gereği 1 aylık sürede kaydetmediği belirtilen iddanamede, 1997'den bu yana 231 tarihi eser edinen rektörün suç tarihinden önceki 1 ayda bunun 2 katından fazla kültür varlığı edinmesinin yaşamın olağan akışına uymadığı savunuldu. İddianamede ayrıca, Aşkın'ın ilgili maddeler çerçevesinde cezalandırılması istendi. Söz konusu kanunun 'müze, özel müze ve koleksiyonculuk' başlıklı 26. maddesinde, 'Koleksiyoncular faaliyetlerini, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirmek ve yönetmelik gereği taşınır kültür varlıklarını envanter defterine kaydetmek zorundadır' ifadeleri yer alıyor. Aşkın'ın 14 Ekim'de tutuklanmasının ardından 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bulunan 6 dosyadan 5'i görevsizlik kararıyla savcılığa gönderilmişti. Van Başsavcılığı da 'kişisel verileri hukuka aykırı olarak toplamak' suçlamasıyla ilgili dosyayı YÖK'e göndermişti. Aşkın'ın yanı sıra Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Fırat Cengiz'in de adının geçtiği 'Görevi kötüye kullanmak, ihaleye fesat karıştırmak ve zimmet' suçlarıyla ilgili dosya da dün YÖK'e gönderildi. Diğer Ağır Ceza Mahkemesi'nde sadece "Çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak" iddiasıyla açılan dosya bulunuyor.
Milliyet, 29.10.2005


MÜJDE, ALLIANOI BOĞULMAYACAK!

İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Allianoi antik sağlık yurdu için koruma önlemleri alınana kadar Yortanlı Baraj Gölü'nde su tutulmaması kararı verdi. Yortanlı'da 15 Kasım'dan itibaren su tutulması planlanıyordu. Kurul, bu kararıyla, antik sağlık yurdunun mille kaplanması ve çevresinin duvarlarla çevrilerek baraj alanı dışına çıkarılması önerilerini de geri çevirdi.

AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e gönderdiği 25 Ekim tarihli mektupta, şu ifedelere yer vermişti: "Allianoi, insanlığın ortak mirasıdır, mutlaka yerinde korunmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Türkiye'nin Avrupa için önemli olan arkeolojik hazineleri yok etmesi, olumsuz imaj yaratacaktır."

DSİ, Yortanlı Barajı Projesi'ni 1970'lerde yaptı. Allianoi ile ilgili ilk kararı, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 29 Nisan 2001'de, "Alanın 1. derecede arkeolojik sit olarak tescil edilmesi ve antik yerleşimin göl alanı dışına çıkarılması, İlya Çayı'nın su baskınlarından korunması için DSİ tarafından gerekli bilimsel ve teknik çalışmaların yapılması" şeklinde vermişti. Ancak bu karara rağmen inşaatın sürmesi üzerine Allianoi Girişim Grubu, İzmir 2 Numaralı Koruma Bölge Kurulu'na başvurmuştu. Bölge kurulu da önceki kararın geçerli olduğuna karar vermiş, öne sürülen önlemlerin teknik açıdan yerinde incelenmesine karar vermişti.

Antik yazarlardan Aristides'in “Hieroi Logoi” isimli eserinde de bahsedilen Allianoi, 1800 yaşında. 1998 yılından bu yana yapılan kazı çalışmalarında Allianoi'de, Helenistik Dönem'de buradaki sıcak sudan yararlanıldığı da ortaya çıkarıldı. Osmanlı Dönemi'nde de önem taşıyan Allianoi'nin adı, o yıllarda ”Paşa Ilıcası” olarak anılıyor. 20. yüzyılın başında Bergama Kaymakamı Kemal Bey tarafından ılıcanın yeniden kullanıma açılması da sağlanmış. Burası, Türkiye'de sağlam kalmış, halen kullanılabilecek sıcak suyu olan, dünyanın doğa tarafından en iyi korunmuş ve en sağlam kalabilmiş sağlık yurtlarından birisi.
Radikal, 29.10.2005



KONURALP MÜZESİ'NDEKİ MOZAİK HALININ TAŞLARI ELDEN GEÇİRİLECEK

Düzce, Konuralp Müzesi'nde bulunan mozaik halı ile ilgili çalışmalar yıllar sonra başlatılıyor. Yıllar önce bir kazı sırasında bulunan ve Konuralp Müzesi'nin bodrumunda muhafaza edilen mozaik halının taşları düzenlenecek.

Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Fisun Tülek, Konuralp Müzesi'nde bulunan mozaiklerle ilgili çalışma yapmak için hazırlanan proje ile birlikte başvuruda bulundu. Tülek'in başvurusu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kabul edildi. Mozaik halının, düzenleme bittikten sonra Müze'de teşhir edilmesi bekleniyor.
Düzce Damla Gazetesi, 28.10.2005



OSMANLI STİLİ ABD'DE

Koç Holding'in ana sponsorluğunu yaptığı, Kültür Bakanlığı ile Smithsonian Enstitüsü arasında imzalanan ve kültürel paylaşımı temel alan 10 yıllık antlaşmanın ilk adımı olan "Stil ve Statü: Osmanlı Türkiyesinden Saray Kıyafetleri" sergisinin galası, 26 Ekim'de Washington Arthur M. Sackler Sanat Galerisi'nde yapıldı. Serginin açılışına Büyükelçi Faruk Loğoğlu, Kültür Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Türkiye'ye yakınlıklarıyla bilinen ABD'li politikacıları katıldı.

Sergide, Osmanlı İmparatorluğu'nun güç ve zenginliğinin sanatsal yaratıcılıkla buluştuğu 68 obje yer alıyor. Topkapı Sarayı Müzesi'nden kaftanlar, şalvar, başlık, yastık ve ipek örtülerle işlenmiş kumaşlar da sergide yer alıyor. Konya Mevlana ve St. Petersburg Hermitage müzelerinin aralarında yer aldığı 7 müzeden getirilen objeler de kaftanlara eşlik ediyor. Serginin küratörlüğünü Prof. Nurhan Atasoy ile İslam sanatı uzmanı Dr. Massumeh Ferhad yaptı. Smithsonian Vakfı'nın, Washington'daki 16 müzesinden biri olan Arthur M. Sackler Gallery, yarın açılacak "Stil ve Statü" sergisine 22 Ocak 2006'ya kadar ev sahipliği yapacak.
Milliyet, 28.10.2005



MALATYA ATATÜRK EVİ'NİN RESTORASYONU TAMAMLANDI

Restorasyon çalışmaları tamamlanan Atatürk Evi, düzenlene törenle yeniden açıldı. 1926 yılında Türk Ocağı olarak hizmete açılan, daha sonraki yıllarda ise Cumhuriyet Halk Fıkrası, Cumhuriyet Halk Partisi, ardından da Halk Eğitim Merkezi olarak hizmet veren Atatürk Evi, 1983 yılından itibaren de Atatürk Evi olarak hizmet vermeye başlamıştı.

2.Ordu komutanlığının girişimleri ile Atatürk Evi'nin restorasyonuna karar verilmiş, 1 Ağustos 2005 ile 30 Eylül 2005 tarihleri arasında yapılan çalışmalarla restorasyon tamamlanmıştı. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan alınan izinle aslına uygun şekilde yapılan restorasyon çalışmalarının tamamlanması dolayısıyla tören düzenlendi.
Malatya Haber, 28.10.2005


FİRAVUNLARIN KIRMIZISI

Mısır'ın ünlü firavunu Tutankamon'un mezarında bulunan kuru şarap izleri üzerinde yapılan analizler Tutankamon'un kırmızı şarap içtiğini ve şarabıyla birlikte gömüldüğünü gösterdi. Mezardan çıkan çömleklerdeki kurumuş şarap artıklarını analiz eden Maria Rosa Guasch-Jane, British Museum'da gazetecilere yaptığı açıklamada, antik Mısır'daki en değerli içki sayılan 'Şede' adlı likörün de kırmızı üzümden yapıldığını açıkladı.

Guash-Jane'in verdiği bilgiye göre firavun Tutankamon zamanında şarap kaplarının üzerindeki etiketlerde, ürünün ismi, mahsul yılı, hatta asma yetiştiricisinin adı bulunuyordu. Ancak rengi belirtilmiyordu. Binlerce yıllık kalıntılarda beyaz şarapta bulunmayan bir tür asidi belirlemeyi başaran Guasch-Jane ise 1922 yılında Tutankamon'un mezarından çıkarılan iki çömlekteki izleri test ederek içindekinin kırmızı şarap olduğunu kesinleştirmiş oldu. Bilinen en eski üzüm bağı kalıntıları, 1994 yılında İran'ın kuzeyinde bulundu. Bağ kalıntılarına ulaşan Amerikalı moleküler arkeolog Patrick McGovern'e göre, şarabın kökeni MÖ. 5400 yılına uzanıyor. Bilim adamları, Mısır'da, MÖ 3125 yılında Akrep Kral'ın mezarından çıkan şarabın da aslında Ürdün'de üretildiğini ve oradan eşekler ve tekneler üzerinde 800 km. taşınarak Mısır'a getirildiğini belirlemişti. Guasch-Jane antik Mısır'da firavunlar ve üst sınıf düzenli olarak, halkın ise sadece festivallerde ve özel günlerde şarap içebildiğini söyledi. Firavunlar törenlerde tanrılara sundukları şarap çömlekleri ve ziyafet yiyecekleriyle birlikte gömülüyordu.
Radikal, 28.10.2005


10 YILDA BİR PLAN YAPILAMADI

UNESCO'nun 2006'ya dek hayata geçmemesi halinde 'İstanbul'u Dünya Kültür Mirası Listesi'nden çıkarırız' uyarısı yaptığı Tarihi Yarımada Koruma İmar Planı yine davalık. 10 yılda hazırlanabilen plan sürenin dolmasına birkaç ay kala tamamlandı ancak uyarıları dikkate alınmayan Mimarlar Odası, planın 12 maddesi için iptal davası açtı. Koruma planı adı altında yapı yoğunluğu ve yüksekliğinin arttırıldığını savunan Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Eyüp Muhçu, planı 'Osmanlı'yı ön plana çıkarırken, Bizans ve Roma'yı mümkün olduğunca gözardı eden şovenist bir koruma anlayışı ürünü' olarak niteledi.

Türkiye'nin 1983'teki başvurusu üzerine İstanbul'u 'Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alan UNESCO, özellikle Tarihi Yarımada'daki Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait tarihi ve kültürel eserlerin koruma altına alınmasını istedi. Plan 1993'te hazırlandı ancak 1994 yılında Mimarlar Odası'nın açtığı davayla birlikte koruma kurulu tarafından SİT alanı ilan edilen bölgenin mevcut planlarının yerine koruma amaçlı imar planı hazırlanmasına karar verildi. Aradan geçen 10 yıla rağmen planın hazırlanmaması üzerine de UNESCO, Temmuz 2004'te, İstanbul'a 2006'ya kadar süre tanıdı.

İstanbul'un listeden çıkarılmaması için planın komple değil, 12 maddesinin iptali davası açtıklarını belirten Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu, "Bu, bir koruma değil, korumama planıdır. Bölgesine göre bir katlı binaya beş kat çıkma ve lüks konut alanlarıyla yoğunlaşma izinleri veriliyor. Yedikule'de, Dubaili veya bir başka şirkete yatırım yapma süreci sunuluyor" dedi. Mimarlar Odası'nın plana ilişkin itirazlarının bazıları şunlar:

- Özel araç trafiğinden arındırılması öngörülen Tarihi Yarımada Planı'nda, altında zengin arkeolojik bölge olan 17 noktada katlı ve yeraltı otoparkına yer veriliyor.
- Tescilli arkeolojik yapı ve kalıntı alanlarına, arkeolojik park yerine spor kompleksi ve farklı fonskiyonlarla inşaat hakkı tanınıyor. Boşaltılacak İstanbul Adliyesi kültür amaçlı kullanıma açılırken, arkeolojik alanda yeni inşaat izinleri veriliyor.
- Yeni konaklama tesislerine ve mevcutlarının genişletilmesine izin veriliyor. Kültürel amaçlı kullanılması beklenen Yedikule TCDD ve Sirkeci Tren İstasyonu'na konaklama alanı ayrılıyor.
- 20. yüzyılın korunması gerekli modern mimari yapılarından İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'nın yerine 'Prestij Konut Alanı' ayrılarak yeni yapılaşma ve yoğunlaşmalara yol açılıyor.
- Yeşil alana ihtiyaç duyulan Topkapı İETT garajında geleneksel Türk mahallesi şeklinde taklit konut alanı açılıyor.
- +50 kotu üzerinde 12.50 metre, +40 kotu üzerinde 15.50'ye çıkarılan irtifayla, eski yapılara beş kat imkânı veriliyor.
- Yeni yapılara eskilerini kopyası olma koşulu ve mevcut yapıların cephe özellikleri değiştirilerek rehabilite edilmeleri koşulu getiriliyor. Suriçinde standart geleneksel yapılaşma, dönülmez hatalara yol açacak bir yaklaşımdır.
Radikal, 27.10.2005



"Talihsiız defineciyi..."

DEFİNE ARAYIŞINA BAYRAM MOLASI

Edirne'de, ''Kazıklı Voyvoda'' olarak tanınan Eflak Prensi 4. Vlad'a ait altınların bulunduğu sanılan bölgede yapılan kazılara, yaklaşan Ramazan Bayramı dolayısıyla ara verildi. Altın arayan ekipte yer alan Şefik Topçu, altın arama çalışmalarında kullanılmak üzere İstanbul'dan getirdikleri ekskavatörden umdukları verimi alamadıklarını belirterek, Samsun'dan bölgeye gelen bir inşaat firmasıyla anlaştıklarını söyledi.

Bu firmanın kazı yapılan bölgede kuyu açacağını ifade eden Topçu, kuyunun çevresine, çimentolu harç dökülerek göçüklerin önlenmesine çalışılacağını bildirdi. Topçu, ''Bayramdan sonra mutlaka altınlara kavuşacağız. Tüm ekip olarak bundan umutluyuz'' dedi. Ramazan bayramının yaklaşması nedeniyle kuyu açma işlemini Kasım ayının 2. haftasında yapacaklarını belirten Topçu, şu ana kadar 17 metre derinliğe indiklerini ve altınların içinde olduğu sanılan tünel kapağının yerini saptadıklarını kaydetti. Topçu, kazı yapılan bölgenin içinde açılacak kuyunun 5 metre genişliğinde olacağını ve 17 metre daha derinliğe ineceklerini söyledi. Topçu, ''Şimdiye kadar nehir seviyesine inildiğinden, altınları çıkaramadık'' dedi.
www.edirneninsesi.com, 27.10.2005




ÜSKÜDAR'DA TARİHİ DOKU CANLANACAK

Üsküdar'da dün sabah saatlerinde Mihriman Sultan Camii'nin tarihi dokusunu bozdukları gerekçesiyle iki gazete bayii ve bir halk ekmek büfesi alınan mahkeme kararı doğrultusunda Belediye yıkım ekipleri tarafından kaldırıldı. Belediye yetkilileri tarihi dokuyu yeniden canlandırmak için yıkımların devam edeceğini ve mahkeme kararları doğrultusunda İstanbul genelinde sahil kenarlarında bulunan büfelerin tarihi dokuyu düzeltmek adına kaldırılacağını söyledi.
Sabah, 26.10.2005



İSTANBUL'UN YERALTI TARİHİ BELGESEL OLUYOR

The History Channel, İstanbul'un yeraltındaki tarihi kalıntıları belgesel yapıyor. Belgesel yeni yılda ekranlarda olacak.

20 farklı dilde 200 milyon eve ulaşan The History Channel'in 4'ü Amerikalı 5'i Türk, 9 kişilik çekim ekibi İstanbul'un altında metrelerce derinlikteki tarihi eserleri görüntülüyor. Hollywood'dan gelen çekim ekibi, gece gündüz demeden Topkapı Sarayı, Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi'nin altı, Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya Müzesi, Anemas Zindanları'ndaki çekimlerine devam ediyor. Emre Şahin'in yönetmenliğinde belgeselin montaj aşamasının 2006'nın ocak ayında tamamlanarak kış sonunda izleyiciyle buluşması planlanıyor.
Vatan, 25.10.2005


VAN'DA KEHANET TAŞLARI

Van'da 2001'de bulunan, düzgün biçimde sıralanmış ve boyutları 1-1.30 metre arasında değişen 2475 adet taşın sırrı araştırılıyor. Kazılar halen sürmekle birlikte, taşların antik bir takvim veya büyülerin, büyücülerin gizli mekânı; hatta dünya dışı varlıkların ziyareti için tasarlanmış bir alan olabileceği üzerinde duruluyor.

Van il merkezine kuş uçuşu birkaç kilometre uzaklıkta kurulu Kalecik Köyü'nün yakınlarındaki Şahbağı Tepesi'nin eteklerinde, 39 x 40.5 metre boyutlarında geniş bir alan üzerinde, büyük bir özen, hesap ve geometri bilgisi kullanılarak son derece düzgün biçimde 45 x 55 olarak sıralanmış ve kaba işlenmiş 2475 adet taş barındıran bir tarla, bu tarlanın hemen etrafında taşlarla çevrilmiş dört dev halka ve az ileride bir nekropol alanı uzanıyor. 2001'de Yrd.Doç.Dr. Rafet Çavuşoğlu tarafından keşfedilen alanda kazılar halen sürüyor. Bulgular, bölgenin astronomik ya da ezoterik bir işleve sahip olduğu yönünde. Yani bu dizilim antik bir takvim de olabilir, bir gözlem evi, belki dünya dışı varlıkların ziyareti için tasarlanmış bir alan; hatta kadim büyülerin büyücülerinin gizli mekânı. Ucu nereye varırsa varsın, bu taş dizileri, akla hemen İngiltere'nin güneyinde yılda bir milyon turistin ziyaret ettiği Stonehenge'i hatırlatıyor. Peki bu esrarengiz taşların, çemberlerin ve önündeki nekropolün anlamı gerçekte ne olabilir?

Jeologlar tarafından yapılan incelemelere göre taşlar, hemen yakındaki Şahbağı Tepesi'nden alınma. Ancak hiçbirisinin üzerinde bir sembol, yazı ya da ince işçilik olarak tanımlanabilecek bir uygulama görünmüyor. Üstelik çeşitli hizalardaki bazı taşlar diğerlerinden daha büyük. Daha önce define avcılarının kazmış olduğu 25 taştan anlaşıldığı kadarıyla, bu alanın altında başka bir gömü, ya da meseleyi aydınlatacak bir yapı bulunmuyor. Taşların boyutları 1-1.30 metre arasında olsa da binlerce yıldır süregelen erozyon nedeniyle, bugün kısmen toprak altındalar. Alana ait sırlardan biri de zaten taşların şekli ve ebadıyla alakalı. Çünkü Urartuların her türlü kayayı peynir gibi kesebilme yetisine sahip olduğu biliniyor. Oysa buradaki taşlar sadece kaba işçilikle ovalleştirilmiş durumda. Ayrıca taşlar, toprağa saplanacak bir ayağa sahip değil. Önceden hazırlanmış sert, düzgün bir zeminde, yanlardan daha ufak taşlarla beslenerek ayakta tutuldukları anlaşılıyor. Taş alanın önünde 30, 18 ve 13 metre çaplarında düzgün çizilmiş ve çevresi taşlarla belirlenmiş üç çember göze çarpıyor. Bir çember de dikilitaşların 200 metre batısında. Bu dördüncü halkanın etrafı bir duvarla çevrili gibi. İçinde büyük taşlardan örülmüş radyal duvarlı birtakım bölümlerin varlığı seziliyor. Ancak bilim insanlarından önce davranan mezar hırsızları her şeyi tahrip etmiş.
Tempo Dergisi, 25.10.2005














MERİÇ VE TUNCA KÖPRÜLERİNİN ZEMİN ETÜT ÇALIŞMALARI TAMAMLANDI

Edirne'de tarihi köprülerde yapılan inceleme kapsamında, Tunca ve Meriç köprülerinin zemin etüt çalışmaları tamamlandı. Yetkililer, İstanbul 1. Bölge Karayolları Müdürlüğü kontrolünde yapılan çalışmalarda, köprülerin altında bulunan ana kayadan 5 metrelik numune alınarak İstanbul'daki laboratuvarda tetkik edileceğini ve tetkiklerin 15 gün içerisinde sonuçlanacağını belirtti. Çıkan sonuçlar hakkında rapor hazırlanarak Karayolları Genel Müdürlüğü'ne gönderildiğini ifade eden yetkililer, raporların incelendikten sonra yapılması gereken çalışmalara başlanacağını kaydetti.
www.edirneninsesi.com, 24.10.2005



VAKIF ESERLERİ DİJİTAL ORTAMDA

Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı döneminden günümüze kalan yaklaşık 12 milyon vakıf eserinin envanterini çıkararak, tamamını Şubat ayında bilgisayar ortamına yüklemiş olacak. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, günümüze kadar ulaşan vakfiye defterleri, ferman ve berat gibi vakıf eserlerinin tasnifi ve mikrofilm çekimlerinin tamamlandığını, cami ve mescitlerde bulunan, yazma veya basma Kur'an-ı Kerim, cüz ve kitap, Sakal-ı Şerif, Kabe örtüsü gibi 10 bini aşkın teberrükat eşyasının sayımının bitirildiğini söyledi.
Radikal, 23.10.2005



MALKARA,
HACERZADE İBRAHİM BEY
CAMİİ RESTORE EDİLECEK

İlçe Müftülüğünden alınan bilgiye göre, Hacerzade İbrahim Bey Camiinin rastorasyonu, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılacak. Yetkililer, caminin 1406 yılında Hacerzade İbrahim Bey tarafından yaptırıldığını, 599 yıllık camide, zaman zaman özünü bozmadan, onarımlar ve restorasyon çalışmaları yapıldığını belirtti.
www.edirneninsesi.com, 24.10.2005


MALATYA YENİ CAMİ'DE ''MECBURİ'' ONARIM

Yeni Cami'de Vakıflar ile Belediye'nin ortak projesiyle yapılması planlanan onarım ve çevre düzenlemesi, Belediye'nin projedeki kendi sorumluluğundaki bölümü başlatamaması üzerine, 2005 yılı için ayrılan onarım bedelinin iptal edilmemesi için harekete geçen Vakıflar'ın, "kısmi onarım" ihalesini yapma ile ibadete kapatılarak başladı..

1999 yılında Malatya Belediyesi ve Vakıflar tarafından ortaklaşa hazırlanan bir projeyle; Yeni Cami çevre düzenlemesinin yapılması hedeflendi. Projenin uygulanması bu yıl gündeme gelirken, Malatya Belediyesi Cami önündeki Soykan Parkı'nın yıkımını yaptı. Ancak, belediyenin sorumluluğundaki bu bölümle ilgili uygulama projesi ve ihale yapılmamış, parkın altındaki işyerlerinin tahliyesi gerçekleştirilememişti. Belediye, Ağustos ayında parkın hafriyatını yaparak, mahkemelik olan kiracılarına kararlılığını göstermek istemişti. Ancak, bunda başarılı olamayınca, projenin belediye sorumluluğundaki bölümü, parkın bulunduğu alanda büyükçe bir çukur açılması ve buranın otoparka dönüşmesiyle öylece kalakaldı. Vakıflar ise, 1913 yılında yapılan caminin 698 metrekaresi kapalı alan olmak üzere toplam 2 bin 346 metrekare olan tüm alanı için projede öngörülen onarımı başlatmak üzere ihale yaptı. Vakıflar, bu yıl ihaleyi yapmasa, ihale için ayrılan para Genel Müdürlüğe iade edilecekti. İhalenin yapılmasının ardından, Ramazan ayına rağmen, Yeni Cami ibadete kapatıldı ve çalışmalara başlandı. Öncelikle caminin avlusunun ön kısmındaki umumi tuvaletler tamamen söküldü, avlu kazıldı. Bir yandan da kubbe kurşunları, kapı ve pencereler ile son cemaat yerinin büyük ölçüde yıpranmış olan tezyinatının onarımı çalışmalarına başlandığı bildirildi.Çalışmaların, Aralık ayı sonuna kadar tamamlanması planlanırken, caminin bu sürede ibadete açılamayacağı belirtildi. Yetkililer, resmi kayıtlarda Hacı Yusuf Vakfı'na ait Taş Cami olarak geçen Yeni Cami'nin duvarlarındaki çatlakların onarımının Anıtlar Kurulu'nun "dikiş" diye bilinen yöntemle yapılmasına onay vermediğini, bu onarım çalışmasının daha sonra ayrı bir iş olarak, enjeksiyon yöntemiyle gerçekleştirilmesinin planlandığını bildirdiler.
Malatya Haber, 23.10.2005


















AŞKIN'A AİT TARİHİ ESERLER İADE EDİLECEK

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın evine geçen Temmuz ayında yapılan polis baskınında el konularak adli emanete teslim edilen tarihi eserlerden Van Müze Müdürlüğü'ne kayıtlı olanların, Aşkın'a iade edilmek üzere müzeye gönderildiği ortaya çıktı. Aşkın'ın eşi Oya Aşkın, "Bu eserlerle ilgili bir sorun olmadığı anlaşıldı. Gelip almamız istendi. Eşim eserleri teslim almadan önce hasar görüp görmediği konusunda inceleme yapacaktı, ancak tutuklandı. Ben eserleri almayacağım, eşim cezaevinden çıktığında alır" dedi.

Aşkın'ın evinde savcılık izniyle 13 saat boyunca arama yapılmış, 750'ye yakın tarihi esere el konulmuştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan izinli koleksiyoncu olan ve eserlerinin büyük bölümü müzeye kayıtlı bulunan Aşkın, 'tarihi eser kaçakçılığı yapmakla' da suçlanmıştı. Ancak Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği görevsizlik kararının ardından, müzeye kayıtlı eserler adli emanetten alınıp, Aşkın'a verilmek üzere Van Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. 750 eserden yaklaşık 250'sinin kayıt işlemlerinin henüz tamamlanmadığı, bunların adli emanette bulunduğu belirtildi.
Radikal, 22.10.2005



ÇİN HAZİNESİNİ BULDU!

İlk Çin imparatoru, devlet hazinesiyle gömülmüş. 'Qin'in açılmamış mozolesini inceleyen arkeologlar, içeride çok miktarda para olabileceğini açıkladı. Eski imparatorluk başkenti Şian yakınlarındaki mozole, 1976 yılında yapılan kazılarda, topraktan yapılmış 8 bin asker figürü tarafından korunduğunun ortaya çıkarılmasıyla dünya çapında ün kazanmıştı. Çin'i MÖ 221-210 yılları arasında yöneten ve 'zalimliğiyle' tanınan imparatorun bu devasa yeraltı mezarını 700 bin işçiye, onlarca yılda yaptırdığı sanılıyor. Hazineye zarar vermemek için sadece manyetik tarama yöntemiyle çalışan Çinli ve Alman arkeologlar, mezarda 'büyük miktarda madeni para' olduğunu söylüyor. Ören yerlerindeki madeni paralardan sorumlu uluslararası konseyin başkanı Michael Petzet de yeraltı mezarındaki paranın, zamanının imparatorluk serveti olabileceğini açıkladı. O dönemde bronz ve gümüş paralar vardı. Petzet arkeologların paraları korumak için garantili bir yöntem bulmadıkları takdirde kesinlikle mezarı kazmamaları gerektiğini söyleyerek, "Bırakın paralar yeraltında yatsın. Sırf meraktan kazı yapılamaz" dedi.
Radikal, 21.10.2005


ÇANAKKALE ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDE
DÜZENLEME ÇALIŞMALARI

Arkeoloji Müzesi'nde çatı onarım ve çevre düzenleme çalışması başlatıldı. Edinilen bilgiye göre, çalışmalarla altı ayrı arkeolojik bölgedeki kazı çalışmalarından çıkarılan lahitler ile taş eserlerin, daha rahat bir ortamda sergilenebilmesi ve müzeyi ziyaret edenlere çağdaş müzecilik anlayışıyla hizmet verilmesi hedefleniyor.
Yetkililer, bu yıl sonunda tamamlanması planlanan çalışmalar kapsamında, müzenin bahçesine yeni oturma grupları konacağını, böylelikle ziyaretçilere yönelik her türlü konforun sağlanacağını kaydettiler.
www.burasicanakkale.com, 22.10.2005



III. ULUSLARARASI LİKYA SEMPOZYUMU

Suna - İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED) tarafından düzenlenen III. Uluslararası Likya Sempozyumu bu yıl 7-10 Kasım 2005 tarihleri arasında Antalya'da gerçekleştirilecek. Sempozyuma değişik ülkeden katılan akademisyenler Likya'nın tarih öncesinden başlayıp, Ortaçağ'ın sonuna kadar uzanan süreçteki tarihi coğrafyası, tarihi, arkeolojisi, epigrafisi, nümizmatiği ve sanat tarihini içeren kapsamlı bir çerçevede bildiriler sunacaklar.
TAY Haber, 22.10.2005



EDİRNE'DEKİ TÜRBE VE TARİHİ MEZARLIKLARIN ONARIMI

Edirne'deki türbe ve tarihi mezarlıkların onarımı ve korunması amacıyla toplantı düzenlendi. Kültür ve Turizm İl Müdürü Yavuz Ilgaz'ın Başkanlığı'nda toplanan Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Belediye, İl Müftülüğü ve Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri ile araştırmacı-yazar Oral Onur, türbeler ve tarihi mezarlıklarla ilgili yürütülmesi gereken çalışmaları görüştü.
www.edirneninsesi.com, 21.10.2005



“KAZIKLI VOYVODA DEFİNESİ” ARAYIŞINA TEPKİ

Tekirdağ Kültürel ve Doğal Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Mehmet Akif Işın, Edirne'de, Kazıklı Voyvoda olarak tanınan Eflak Prensi 4. Vlad'a ait olduğu sanılan altınların bulunması için yapılan kazıya tepki göstererek, ''Edirne'de yapılan define kazısı, tabiat varlıklarını tahribe yöneliktir'' dedi.

Işın, yaptığı açıklamada, define yönetmeliğine göre, define kazısı yapılacak alanın 100 metrekareyi geçmemesi gerektiğini, geçmesi durumunda ise kültür varlığı sayıldığını bildirdi. Definenin kültür varlığı olmayan, yakın zamanlarda gömülen, sahibi belli olmayan para ve kıymetli eşya anlamına geldiğini ifade eden Işın, aranan definenin 'Kazıklı Voyvoda'ya ait olduğunun' söylenmesinin bile definenin 'korunması gerekli kültür varlığı' statüsüne girdiğini söyledi.

Kazıyı gerçekleştirenler arasında belediye başkanının oğlunun bulunmasına da değinen Işın, ''Belediye başkanları halkı olumlu yönde yönlendirmeleri gerekirken boş hayaller peşinde önderlik etmeleri anlaşılmamaktadır'' diye konuştu. Definecilerin daima kültür varlıklarının bulunduğu bölgelerde kazılar yaparak, tahribata yol açtıklarını savunan Işın, şunları kaydetti: ''Edirne'de yapılan define kazısı da tabiat varlıklarını tahribe yöneliktir. Bu tür kazılarla halkı boş hayallere sürüklemenin hiçbir anlamı yok. Yapılmakta olan kazıda hiçbir define bulunmayacağı gibi yasal boyutlarını aşan kazıya bir an önce son verilmelidir. Ayrıca asli görevleri Kültürel Varlıkları Koruma ve Kollama olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün yaşanmakta olan bu olaya seyirci kalmalarına bir anlam veremiyoruz.''
www.edirneninsesi.com, 21.10.2005



ABD'YE RAĞMEN KÜLTÜR KORUMADA

UNESCO, ABD'nin sert muhalefetine rağmen kültürleri korumaya aldı. UNESCO, yarın düzenlenecek genel kurul toplantısında, kültürel zenginliğin ve çeşitliliğin korunması için hazırlanan uluslararası sözleşmeyi onaylayacak. Uzun müzakerelerin ardından, ilgili komisyon toplantısında yapılan oylamada, AB ülkelerinin, 'kültürel ürünler için serbest ticaret kurallarında korumacılığa izin verilmesini' savunan teklifi, ABD'nin sert muhalefetine rağmen kabul edildi. Sözleşme, kültürel zenginliğin korunması amacıyla, kültür ürünleri için Dünya Ticaret Örgütü'nün belirlediği serbest ticaret kurallarında özel korumacı tedbirlere izin veriyor. ABD'nin sinema, müzik, medya ve diğer kültürel eserlerin üretimi ve dağıtımında dünya üzerinde bir hegemonya oluşturduğunu belirten AB ülkeleri, UNESCO üyelerinin, kendi kültürel zenginliklerini ve çeşitliliklerini korumak amacıyla, ABD ürünlerine karşı korumacı tedbirlere başvurmalarına olanak sağlanması gerektiğini savunuyor.
Radikal, 20.10.2005



KARTAL'DA
TARİHİ ESER YAKALANDI

Tarihi eser kaçakçılığı yaptığı belirlenen Sezgin İ., İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı Kaçakçılık Şube Müdürlüğü ekiplerince takibe alındı. Elinde bulunan çeşitli tarihi eserleri 200 bin dolar karşılığında satan Sezgin İ., dün teslimatın yapılacağı Kartal Veysel Karani Sokak'ta önlem alan jandarma ekiplerince gözaltına alındı. Tarihi eser kaçakçısı İ.'nin olay yerine geldiği otomobilde yapılan aramada, Roma dönemine ait bronz sikke, Bizans dönemine ait bronz sikke, İslam dönemine ait bronz sikke, 1 adet 2 parça halinde bronz bilezik ve tarihi değer taşıyan 1 adet cam cinsi boncuk ele geçirildi.
Akşam, 20.10.2005



KAÇAK KAZI
OPERASYONU

Kırklareli'nin Kofçaz İlçesi'nde, kaçak kazı yaptıkları iddiasıyla 4 kişi gözaltına alındı.

Bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Malkoçlar Köyü'nde B.T'ye ait 39 LY 365 plakalı minibüste arama yaptı.

Aramada, elektronik dedektör ele geçirildi. Olayla ilgili B.T'nin yanı sıra B.E, E.T. ve M.E. gözaltına alındı.
www.edirneninsesi.com, 21.10.2005


BU 'TAŞRA PANAYIRI' KİMİN ESERİ?



Tarihi Sultanahmet Meydanı'nda ramazan eğlencesi adına tam bir karmaşa yaşanıyor. İnsanlar, baş döndüren bu karmaşada üzerine basıp geçtikleri tarihin hiç de farkında değil.

Tarihi Sultanahmet Meydanı'na, Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er'in fonda Sultanahmetli posteriyle "Ramazan Sultanahmet'te yaşanır... Hoş geldiniz" diyerek ahaliyi davet ettiği çağrıya uyarak gitmiş ve geçen hafta, 12 Ekim Çarşamba günü izlenimlerimi "Sultanahmet'te 'şenlik' var" diye yazmıştım.
Yer Sultanahmet olunca insanın beklentileri doğal olarak yükseliyor. Bende de öyleydi. Fakat gördük ki, oraya bu şuurla gidenler için karşılaşılan manzara hayal kırıklığından başka bir şey değildi. Ramazan kültürüne dair bir arayışa koyulduğunuzda o koca meydanda bulduğunuz ve bulacağınız kocaman bir hiç. Bu tabloyu o yazıda şöyle ifade etmiştim: "Bir medeniyet ancak bu kadar yozlaştırılır, bir kültür ancak bu kadar sığ hale getirilebilir. O güzelim meydan tam anlamıyla bir semt pazarına dönüştürülmüş. Arabeskleştirilmiş bir 'şenlik' var, ramazan adına Sultanahmet Meydanı'nda her akşam..." Bu kadar olamazdı. Gördüklerim bir kâbus muydu, diye sorguladım kendimi. Onun için bir hafta sonra bir kere daha indim Sultanahmet Meydanı'na.

Foto muhabiri arkadaşım Yurttaş ile dolaştık bütün meydanı. Değişen bir şey yok. Gördüklerim gerçekmiş. Sadece Burmalı Sütun'da dilek tutanların attığı demir paraları toplayan çocuklar yoktu, bir de açık havada kurulmuş bir kahvede, masaları dolaşıp ısrarla bahşiş toplayan kemancı. Tezgâhtaki satıcıların, "Macuna gel, kestaneye gel, şerbete gel, pamuk helvaya gel, ayrana gel, kokorece gel, patlamış mısıra gel, bozaya gel, nargileye gel, dürüme gel, künefeye gel, kahveye gel, turşuya gel, lolipopa gel, çiğköfteye gel, kumpire gel, sütlü mısıra gel..." naraları aynı yerde duruyor ve bu kez aynı anda çalan ve birbirine karışan türkü ve ilahileri bastırıyordu.
Görme engelli müzik ekibi, önünde müzik aletleriyle duruyor bir köşede... Onların da sesi karışıp kayboluyor kalabalıkların oluşturduğu uğultuda. Orada birçok şeyin başında bir "satış stratejisi" olarak Osmanlı var. Osmanlı macunu, Osmanlı elbiseleri, Osmanlı helvası...
Türklerin tarihi içeceği kefir de "kefirix" olarak orada yerini almış.
Bir aylığına meydana park etmiş, üzerinde reklam ettiği motosikletleriyle TIR da orada duruyor. Şu meşhur Çelik de meydana inmiş. Hatıra fotoğrafı veriyor hayranlarına. Robotlaşmış bir ramazanı resmediyor bu tablo. Bir çadırda âşıkların atışması var. "Geleneksel ramazan kültürünün neresinde yer alır bu âşık atışmaları?" diye uzun uzun düşündüm. O çadırın duvarlarını süsleyen ama adını daha önce hiç duymadığım "sanatçıların" posterleri asılı. Biraz sonra düşeceklermiş gibi eğreti duruyorlar.
Birkaç tip stand gördüm, kimisi sıradan, kimisi tezgâh, kimisi de baraka gibi. Dört yanı açık onların, tek ön cepheleri renkli, cazip, diğer üç cephesi iyi bir "fakirlik edebiyatı" yapmak için yeterli malzeme veriyor. Dikilitaş'ın dibinde kurulan baraka - tezgâh görülmeye değer. Sırtını bir ağaca yaslayıp keyif yapanlar... "Osmanlı kostümleri ile resim çekilir" diyen sanal fotoğraf stüdyosu... Dev ekranlarda mutfak ürünleri tanıtımı... Harıl harıl çöplerin üretildiği ve gecenin o vaktinde çöplerin peşinde koşan temizlik görevlileri... Durmadan çöp üreten bir ramazan kültürü bana pek tanıdık gelmedi.
Meydana yerleştirilmiş seyyar tuvaletler...

Sultanahmet Meydanı'nda aydınlatma zayıf; tezgâhları, barakaları aydınlatan kimi kablolar ortalıkta duruyor, ayaklara dolanıyor. O kadar reklam içinde kaybolmuş tarihi Sultanahmet Meydanı ve muhteşem Mavi Cami. Bu meydandaki tarihi unsurlara sıradan bir turist kadar ilgi gösteren bir yerli görmedim o kalabalıkların içinde. Yüksekliğini ve aşağıdan yukarıya kurulan aydınlatmayı seyretmek yetiyordu çoklarına.
Yine o "şenlikli yola" ya da "piyasa caddesi"ne paralel giden birkaç metre duvarın ardında bütün sanatıyla duran caminin yine farkında değil kalabalıklar, üzerine basıp geçtikleri tarihi meydanda. Burası herhangi bir yer gibi... En iyisi biz o meydanı ve camiyi turistlerin ilgisine bırakalım. Burada özgünlük değil, özenti ve kimliksizlik var.
Belediye Başkanı, "Ramazan Sultanahmet'te yaşanır" diye çağırıyordu ahaliyi. Galiba o ramazan bu ramazan değil. O meydan büyük bir reklam panosundan başka bir şey değil artık. Reklama meraklı olanlar koşa koşa gitsinler Sultanahmet'e. Burmalı Sütun, Dikilitaş, Alman Çeşmesi, At Meydanı ve Sultanahmet Camii'nin bulunduğu bu meydana ramazan kültürünü yaşamak için gelmeyi düşünenleri bir kere daha uyarıyorum, bir taşra panayırına geliyor gibi gelin...

Şimdi Sultanahmet'te tertiplenen ramazan etkinlikleri için tek bir cümlem var: Ramazanda Sultanahmet'le eksiksiz bir "taşra panayırı" kurulmuş...
Bazı camilerde kurulan mahyalar, "Müminler kardeştir" diye ışık veriyor.
Aşağıdaki manzara kardeşlerden kimin eseri acaba...Eğer bu manzara böyle sürüp gidecekse bir önerim var: Ya Sultanahmet Meydanı'ndan bu etkinlikleri kaldıralım ya da Sultanahmet Meydanı'nın adını ramazan ayı boyunca değiştirip taşradan bir isim bulalım.
Milliyet, 20.10.2005



'AYASOFYA KİLİSE OLSUN'

İnternette bir kampanya, AB'yi, Türkiye'ye "Ayasofya'nın tekrar kiliseye dönüştürülmesi" için baskı yapmaya çağırıyor. Bazı siteler de 'kilise'nin kimin kontrolüne verilmesi gerektiğini tartışmaya açtı! İsviçre Zürih Üniversitesi'nde akademisyen olduğu belirtilen Angeliki Papagika tarafından internette başlatılan bir kampanyada, Ayasofya'nın kilise haline dönüştürülmeden Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üye olmaması gerektiği savunuluyor. Site, AB'yi, Türkiye'ye "Ayasofya'nın tekrar kilise haline dönüştürülmesi" için baskı yapmaya çağırıyor. Papagika, 1 milyon imza toplanırsa AB Parlamentosu'nun Türkiye'ye bu konuda baskı yapabileceğini belirtti. Sitede, Ayasofya'nın bir kilise olarak inşa edildiği ve tekrar eski haline dönüştürülmesi gerektiği ifade ediliyor. "Ayasofya, ikinci Kudüs gibidir" diyen Papagika, Ayasofya'nın, İstanbul'un fethinden sonra cami haline dönüştürülerek orijinal atmosferini kaybettiğini iddia ediyor. Papagika, "Türkiye, AB'ye girmek istiyor. Ayasofya'nın Hıristiyanların ibadetine açılması vakti de geldi" dedi. Site özellikle Ortodokslar arasında çok çabuk yankı buldu. Bazı internet sitelerinde "Ayasofya Kilisesi'nin kime teslim edilmesi gerektiği" tartışılmaya başlandı. Bazı Ortodokslar Ayasofya'nın Yunanistan'a verilmesi gerektiğini, bazıları Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı olması gerektiğini savunuyor.
Milliyet, 20.10.2005


CAMİ YAPMAK İÇİN KİLİSEYİ YIKTILAR

Diyarbakır'ın Kulp İlçesi'ne bağlı Argün Köyü'nde korumaya alınan Ermenilerden kalma kilise, cami inşa etmek amacıyla yıkıldı. Şikâyet üzerine cami yapımı durduruldu. Cumhuriyet öncesi Ermeniler tarafından kullanılan 100 haneli Argün köyündeki tarihi kilisenin taşları önce ev yapımında kullanılmak için söküldü. Kullanılamaz duruma getirildikten sonra kaderine terk edilen kilise ve yanı başındaki Ermeni mezarlığı, tarihi mekân olarak tescillenerek Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca korumaya alındı. Aynı köyde oturan müteahhit Kerem Emre, kilise üzerine 2 katlı cami yapmak için köylülerin onayını alarak izinsiz inşaat çalışması başlattı. Emre, iş makineleri ile kilise ve Ermeni mezarlığının bir bölümünü yıkarak caminin temelini attı. Kilisenin taşları da cami temelinde kullanıldı.

İnşaatına 10 Mayıs'ta başlanan 2 katlı caminin durdurulması için Kulp Kaymakamlığı ile Diyarbakır Müze Müdürlüğü'ne vatandaşlarca yapılan başvuru geç de olsa yetkilileri harekete geçirdi. İnceleme sonucunda inşaatın durdurulmasına karar verildi. Argün Köyü Muhtarı Sadık Turan, müteahhit Emre'nin kilise üzerine cami yapılması için cemaatler tarafından kendisine 150 milyar lira para verildiğini belirterek, sevap olsun diye kendisine yardım edilmesini istediğini söyledi. Müteahhit tarafından Ermenilikle suçlandığını da ileri süren Sadık Turan, şunları söyledi: "Ben kilise üzerine cami yapılmasını engellemeye çalıştım. Cami için başka yer gösterdim. 'Zaten köyümüzde 2 cami var' deyip kabul etmedim. Bu kez köylüleri örgütleyip evime getirdi. 'Sen cami yapılmasını istemiyorsun, Ermeni misin?' diyerek baskı kurdular. Dayanamadım."
Milliyet, 19.10.2005



TUNÇ ÇAĞI'NDAN GELEN KADINLAR

Tunç Çağı'nın küçük, kutsal kadınları İstanbul'a konuk oluyor. Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'ndeki "Tunç Çağı'nın Gizemli Kadınları" adlı sergi, MÖ 3 binli yıllarda 'tunç'un kullanıma girmesiyle başlayan yeni bir çağın küçük heykelciklerini içeriyor. Vedat Nedim Tör Müzesi yöneticisi ve aynı zamanda serginin de küratörü olan Şennur Şentürk, sergi için 9 müzeden eser aldıklarını söylüyor: "Ankara Anadolu Medeniyetleri, Antalya, Adıyaman, Burdur, Afyonkarahisar, Kütahya, Kayseri, Eskişehir ve Edirne müzelerinden seçilen 89 eser bir araya getirildi. 9 eser de özel bir koleksiyoncudan geldi." Serginin danışmanı Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün, sergideki küçük heykelciklerin bildik 'ana tanrıça' figüründen farklı olduğunu belirtiyor: "Anadolu'da Neolitik Çağ'dan beri gelen bir ana tanrıça geleneği var. Bu gelenek kadının hükmedici, otoriter betimlerini gösteren heykeller olarak bize yansıyor. Ana tanrıça heykelleri MÖ 7 binli yıllardan itibaren ortaya çıkıyor ve Tunç Çağı'nın başladığı 3 binli yıllara gelene kadar değişime uğruyor. Şişman kadınlar inceliyor, soyutlaşıyor. Baş, boyun, omuz çıkıntısı ve gövdeden oluşan çok stilize, basit formlara ulaşıyor." Tunç Çağı'nda bir yanda idoller, bir yanda da figürinler görülüyor. Bu dönemde ana tanrıça idol biçiminde yani daha soyut betimleniyor. Öte yandan küçük heykelcik olarak nitelendirilen ve daha plastik formlara sahip olan figürinler ise, kutsal rahibe, koruyucu tanrıça ya da yönetici sınıfın kadınları olarak düşünülüyor. Şentürk, sergideki heykelciklerin 'soyut' görüntülerinden yola çıkarak çağdaş sanata gönderme yaptığını söylüyor. Sergiye Tomur Atagök'ün tarihi 1980'lere uzanan "Tanrıça Serisi"nden eserler katıyor. Gerçekten de sergideki heykeller çağdaş sanatı anımsatıyor. Örneğin ilk Tunç Çağı'na ait bir heykel, ilk bakışta akla hemen Munch imzalı "Çığlık" isimli tabloyu getiriyor. Sergidekilerin her biri nadir eserler. Dolayısıyla bir araya gelmeleri de çok zor. Şentürk, "Belki de bu sergi önemli ve nadir olan eserlerin bir araya gelebildiği ilk ve son sergi olacak" diyor. Sergideki eserlerin son derece sıkı güvenlik koşulları altında getirildiğini, her bir esere eskortların eşlik ettiğini de sözlerine ekliyor. Sergi 30 Mart 2006 tarihine kadar izlenebilir.
Milliyet, 19.10.2005


SARAYDA CEZA ÜÇ KİŞİYE

Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu'nın, Topkapı Sarayı'nda Haziran ayında meydana gelen hırsızlığa ilişkin soruşturmasından 3 kişiye ceza çıktı. Müze Müdür Yardımcısı Göksen Sonat, güvenlik amiri Mehmet Aydın ile soyulan deponun sorumlusu müze uzmanı Ferda Albek kınama cezası alırken, Albek'e ayrıca, soruşturmayı yürüten müfettiş Celal Kılıç'ın raporuyla tazmin etme cezası çıkarıldı. Sarayda hırsızlığın ortaya çıktığı 27 Haziran sabahı 07.30'da Bağdat Köşkü Kavuk Odası'nın camının kırıldığını temizlik görevlisi Ali Kılıç fark etti. Durum, güvenlik amiri Aydın'a bildirildi. Ancak, bu bilgiye rağmen bir şey yapmayan Aydın, kınama cezası aldı. Bağdat Köşkü, Sünnet Odası, Revan Köşkü, Mustafa Paşa Köşkü, Ekinbaşı Odası ve Zülüflü Baltacılar Koğuşu'nda alarm bulunmuyor. Kubbealtı'ndaki alarmlar, uzun süredir bozuk olduğu için çalışmıyor. Yine sarayda sergilenmeyen eserlerin muhafaza edildiği depoların yarısından fazlasında da alarm ve kamera yok. Bu eksikleri gidermekle yükümlü Müze Müdür Vekili Göksen Sonat da soruşturma sonucunda kınama cezası aldı. Bağdat Köşkü ve deposundan sorumlu müze memuru Ferda Albek ise zararı tazmin etmeyle en ağır cezayı aldı. Albek, Müze Müdürlüğü'ne depolarda, alarm ve güvenliğin bulunmadığını defalarca rapor edip uyarmış, olaydan 6 gün önce, yani 21 Haziran 2005 tarihinde de güvenlik müdürüne depoların durumunu gösteren rapor sunmuştu.
Milliyet, 19.10.2005



ALLIANOI'YE KORUMA

Bergama'daki Allianoi'de incelemelerini tamamlayan ve geçen cuma günü Bergama Belediyesi'nde toplanan Koruma Kurulu'nun Allianoi'nin korunmasına karar verdiği ortaya çıktı. Prof. Dr. Çınar Atay başkanlığındaki yedi kişilik kurul, bilimsel bir heyet tarafından hazırlanan ve uzun süre kamuoyundan gizlenen raporu da dikkate alarak Allianoi'nin 1'inci derece SİT alanı olarak korunması yönünde karar verdi. Kurul resmi bir açıklama yapmazken, aldığı kararda Bakanlığın Allianoi'nin korunması için proje geliştirmesi istendiği ifadesini kullandığı öğrenildi. Bu arada, kamuoyundan gizlenen raporda da Allianoi için zaman kaybetmeden harekete geçilmesi gerektiği belirtilerek kurtarma planı için bir dizi öneride de bulunulduğu anlaşıldı. Öte yandan, İzmir Bergama'daki tarihi eserlerin UNESCO tarafından korunması için çalışmalar başlatıldı.
Akşam, 18.10.2005



“KAZIKLI VOYVODA DEFİNESİ” ARAYIŞI SÜRÜYOR

Edirne'de, ''Kazıklı Voyvoda'' olarak tanınan Eflak Prensi 4. Vlad'a ait olduğu sanılan altınların bulunması için kazı yapılan bölgede kuyu açılacak. Altın arayan ekipte yer alan Şefik Topçu, yaptığı açıklamada, İstanbul'dan getirdikleri ekskavatörden umdukları verimi alamadıklarını söyledi. Kazı çalışmasına bir süre ara verdiklerini ifade eden Topçu, şimdi de anlaşma yaptıkları özel bir firmanın, kazı alanında kuyu açacağını bildirdi. Şu ana kadar 17 metre derinliğe indiklerini ve altınların içinde olduğu sanılan tünel kapağına ulaştıklarını söyleyen Topçu, nehir seviyesine inildiğinden altınları çıkaramadıklarını savundu.
www.edirneninsesi.com, 17.10.2005


TARİHİ EFLANİLİ KONAĞI
ÜÇ SAATTE KÜL OLDU

Kastamonu'da, 300 bin YTL harcanarak restore edilen ve restoran olarak hizmet veren tarihi Eflanili Konağı, kül oldu. Hepkebirler Mahallesi'ndeki konakta, saat 03.00 sıralarında belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. 3 saatte söndürülebilen yangında tamamı ahşap olan bina kül oldu. Daha önceki yıllarda atıl durumda bulunan Eflanili Konağı, Vali Mustafa Kara'nın girişimleri sonucu yaklaşık 300 bin YTL'ye restore edilmişti.
Hürriyet, 18.10.2005




İnanılır gibi değil!:
Bu bir T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü tabelası...
Yani Türkiye'de birçok restArasyonu yaptıran kurumun!!!

Eğer onarımın kendisi de adı gibi olursa...


Foto: Rüçhan Ziya




.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi