Haberler logo Arşiv

AĞALAR CAMİİ KURTARILIYOR


Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarihi eserleri depreme karşı güçlendirmek için bir proje hazırladı. İlk çalışma, Topkapı Sarayı içindeki Ağalar Camii'nde. Projeyi, BÜ Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, İstanbul İl Kültür Müdürü Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili İdris Güllüce ve Topkapı Sarayı Müdürü Prof. İlbey Ortaylı tanıttı.
Milliyet, 18.08.2005

SAFRANBOLU'YA
RESTORASYON ATÖLYESİ



Karabük'ün tarihi konaklarıyla ünlü Safranbolu İlçesi'nde kurulacak atölyede, 18, 19. ve 20. yüzyılda inşa edilmiş evlerin restorasyonunu yapabilecek ustalar yetiştirilmesi amaçlanıyor.
UNESCO'nun Dünya Miras Kentleri Listesi'nde yer alan ilçedeki yaklaşık 2 bin geleneksel Türk evinin korunmasının çok önemli olduğunu söyleyen Safranbolu Belediye Başkanı Nihat Cebeci, Safranbolu'da yapı kültürünün bozulmaması amacıyla yıpranan evlerin onarımının gerçekleştirilmesi gerektiğini, ancak yeterli ahşap ve taş ustası olmadığını, bunun sıkıntısını yaşadıklarını belirtti.
Cebeci, “Tarihi konakların özgün yapısının korunabilmesi bizim için çok önemli. Bundan dolayı gerçekleştirilen restorasyonların her yönüyle orijinal unsurları taşımasına özen gösteriyoruz. Kaymakamlıkla işbirliği ile açacağımız atölyede, tarihi dokuya uygun onarımlar gerçekleştirecek ahşap ve taş ustası yetiştirerek konakların özgün yapısını korumayı hedefliyoruz.” diye konuştu.
Safranbolu'nun kent kültürünün usta-çırak ilişkisiyle yaşamasına da katkı sağlayacaklarını belirten Cebeci, kursların kısa sürede açılacağını bildirdi.
Ereğli Değişim Gazetesi, 17.08.2005


SARAY KAZISI ÇALIŞMALARI BAŞLADI



Edirne'de birçok Osmanlı padişahının yaşadığı ve Osmanlı-Rus Savaşı'nda, cephanenin Rusların eline geçmemesi için havaya uçurulan Sarayiçi mevkiindeki ''Saray-ı Cedid-i Amire''de (Yeni Saray) kazı çalışmalarına başlandı.
Edirne Valiliği'nin ekonomik destek verdiği çalışmalar, Edirne Müze Müdürlüğü'nün başkanlığında ve Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç ile Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Özkan Ertuğrul'un bilimsel danışmanlığında yürütülüyor.
Yetkililer, 21 işçi, 3 arkeolog ve 1 arkeoloji öğrencisinin görev yaptığı kazı çalışmasının, sarayın kuzey ve batı bölümlerinde yürütüldüğünü belirterek, sarayın temellerinin ortaya çıkarılması amaçlanan kazıda şimdiye kadar Osmanlı Dönemi'ne ait seramik tabak parçalarına rastlandığını kaydettiler. Geçen yıl bölgede yürütülen çalışmalarda, saraya ait giriş kapısı restore edilmişti.
Tunca Nehri kenarında II. Murat'ın buyruğuyla 1450 yılında yapılan saray, daha sonraki yıllarda Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, I. Ahmet, II. Ahmet, Sultan Mustafa ve III. Süleyman ve IV. Mehmet (Avcı Mehmet) tarafından saraya yeni yapılar ekletilerek genişletildi. Saray, 1874'te Osmanlı-Rus savaşında, Edirne'nin Ruslar tarafından istila edileceği düşünülerek, dönemin Edirne Valisi Cemil Paşa'nın emriyle, düşmanın eline geçmemesi için havaya uçuruldu.
www.edirneninsesi.com, 18.08.2005


II. BAYEZID HAMAMI RESTORASYONU

30.07.2005 tarihli haberimizle Beyazıd Meydanı'nda, Patrona Halil Hamamı olarak da bilinen II.nci Beyazıd Hamamı çalışmalarının başlatıldığını duyurmuştuk. İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller 2002 yılının yaz aylarında İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi arasında imzalanan protokolün bugünkü çalışmaların hazırlayıcısı olduğunu belirterek, söz konusu protokol uyarınca, hamamın “Restorasyon ve Yeniden İşlevlendirme Projeleri”nin hazırlanmasına İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerince başlanıldığını aktarmıştır. Restorasyon Projesi'nin müellifliği Doç.Dr. K.Kutgün Eyüpgiller ve Prof.Dr. Ahmet Ersen tarafından üstlenilmiş, yapının statik güçlendirilmesi kapsamında Prof.Dr. Kaya Özgen, yeniden işlevlendirilmesi kapsamında da Prof.Dr. Hasan Şener ve Doç.Dr. Sinan M. Şener proje ekibinde yer almışlardır. “II. Bayezid Hamamı Restorasyon, Güçlendirme ve Yeniden İşlevlendirme Projeleri” 2003 yılının Haziran ayında tamamlanarak ilgili Koruma Kurulu'na gönderilmiş ve onaylanmıştır.



İstanbul Valiliği'nin web sitesinde 28.07.2005 tarihinde yayınlanan haber II. Bayezid Hamamının restorasyonu için son aşamaya gelindiğini bildirmektedir. İstanbul Valisi Muammer Güler'in Hamam'da düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalardan İl Özel İdaresi'nin restorasyon çalışması için 3.5 trilyon TL ödenek ayırdığı ve çalışmaların 2 yılda tamamlanmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.



Yakın gelecekte uygulamaya konulacak proje kapsamında, binanın boyutsal ve hacimsel özelliklerinin “Planetaryum ve Uzay Müzesi” fonksiyonuna çok uygun olduğu görülmüştür. Mimari programın sadece Planetaryum projeksiyon mekanı ile sınırlı kalmayarak evrenin genel kurgusu hakkında bilgilenme, evren geometrisi, uzay bilimleri, uzaydaki gezegen ve yıldız sistemleri, astronomi bilimi, önemli astronomlar, milli astronomi tarihi konularında eğitsel/öğretisel işlevleri barındıracak mekanların yanı sıra hatıra eşya ve konu kapsamındaki popüler yayınların satışı, dinlenme/kafeterya gibi işlevleri de içereceği öğrenilmiştir. Tarihi bir yapının aslına uygun olarak restorasyonu ve yeniden işlevlendirilmesi yoluyla, Valiliğimizin ve üniversitelerimizin girişimi ve desteği ile, kültür ve mimarlık tarihimizin çok değerli bir örneğinin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması mümkün olacaktır.
TAY Haber, 17.08.2005

ERZURUM MÜZE MÜDÜRÜ
MUSTAFA ERKMEN:
“ERZURUM TARİHİNE
IŞIK TUTUYORUZ”

Erzurum'un tarih ve kültür kenti olduğunu belirterek, tarihi eserlerin köklü geçmişe sahip olduğunu vurgulayan ve Erzurum kalesindeki çalışmalar konusunda geç kalındığı görüşünde olan Erzurum Müze Müdürü Erkmen, “Erzurum çeşitli uygarlıklara beşik olmuş bir tarih ve kültür kentidir. Kaledeki çalışmalardan da bu duruma bir kez daha tanık olduk. Kalede Saltuklu dönemine ait sikkelerin yanında, Osmanlı dönemine ilişkin gülleri de bulduk. Kalede bulduğumuz insan iskeletinin de Osmanlı dönemine ilişkin olduğunu tespit ettik” diye konuşuyor. Erzurum'da tarihin tüm aşamaları birlikte ele alınmasının önemine değinen Erkmen,”Kentte bulunan tüm tarihi eserler bir bütün olarak ele alınmalı. Tarihi doku çok zengin ve bu dokunun ön plana çıkarılması kent açısından büyük önem taşıyor” diyor. Bu görüşü Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk de katılıyor ve kentteki tarihi dokunun ortaya çıkmasının turizmde de önemli katkılara sağlayacağı görüşünü savunuyor.
Erzurum Gazetesi, 15.08.2005

BİLİNEN İLK HEYKEL ÖRNEKLERİ MALATYA'DA

Malatya Müze Müdürü Enver Üstündağ, dünyanın şu anda bilinen ilk heykel sanatı örneklerinin Malatya Müzesi'nde bulunduğunu belirtti. Üstündağ, artık Karakaya Baraj Gölü'nün altında kalan Cafer Höyük'te 1981-1983 yılları arasında Fransız Lyon Üniversitesi'nden Prof. Dr. Jacques Cauvin başkanlığındaki heyetin yaptığı kazılar esnasında, M.Ö. 7 bin başlarına tarihlenen çok küçük boyutlu kadın ve erkek heykelciklerinin bulunduğunu kaydetti. Cafer Höyük'te bulunan 1 hayvan 4 insan heykelciğinin Malatya Müzesi'nde sergilendiğini kaydeden Üstündağ, "Bu eserler dünyanın bilinen ilk heykelleri özelliğini taşıyor" dedi.
Malatya Haber, 16.08.2005



ALLIANOI MU, BARAJ MI?



Yortanlı Barajı suları altında kalacak olan Bergama'daki, dünyanın dördüncü büyük antik sağlık yurdu Allianoi, siyasiler ve çevrecilerin mücadele alanı oldu. Bergama, 'barajı isteyenler'le 'Allianoi'nin kurtarılmasını isteyenler' olarak ikiye ayrıldı. Bergama AKP İlçe Başkanı Ali Yazıcıoğlu, geçen hafta milletvekillerinin de katıldığı bir toplantıda, "Tarih düşmanı değiliz. Barajı da istiyoruz, Allianoi'yi de. Yortanlı Barajı'nın acilen yapılması çiftçi için şart" demişti. Kurtarma kazılarının baraj çalışmalarını engellediğini belirten Yazıcıoğlu, baraj çalışmalarının hızlandırılması için vekillerden yardım istemiş, 22 Ağustos'ta çevre köylülerin katılacağı bir eylem yapacaklarını açıklamıştı.

CHP İlçe Başkanı Dr. İdris Yavuzyılmaz ise, Yazıcıoğlu'na şöyle tepki gösterdi: "Bir yanda dünya mirasımız Allianoi, diğer yanda tarlasına su isteyen, baraj bekleyen çiftçimiz. Devlet bu durum karşısında birini yap diğerini boz dememeli. Allianoi korunmaya alınıp turizme kazandırılırsa, milyonlarca insan dünyanın en büyük asklepionu'nu ziyaret eder, turizm gelirimiz çok artar. Diğer yandan da çiftçimiz için bu baraj yapılmalı. Devletin gücü her şeye yeter. Başbakan kendine özel uçak alacağına, o parayı Allianoi'nin kurtarılması için harcasın."

Ovacık altın madenine 15 yıldır direnen Bergamalı köylülerin sözcüsü, Asteriks lakaplı Oktay Konyar da, Allianoi için savaşacağını belirterek, ikileme çözüm için referandum önerdi: "Allianoi, Bergama kültürünün bir parçası, korunmalı. Yortanlı Barajı'nın bir an önce yapılması için AKP'nin güdümündeki Bergama Ziraat Odası eylem örgütlüyor. Ziraat Odası Başkanı ile Belediye Başkanı, köylüyü bahane ediyor. Ziraat Odası, köylünün sorunlarıyla ilgilenmek yerine, dünya kültürünün bir parçası olan Allianoi'nin sular altında kalmasını istiyor."
Radikal, 15.08.2005

'KÜLTEPE' İLE TARİHE YOLCULUK



Anadolu'nun bilinen en eski kültür ve ticaret merkezlerinden biri olan Kültepe hakkında kapsamlı bir kitap yayımlandı. Kitabı, 50 yıldır Kültepe'yi kazan Tahsin Özgüç kaleme aldı

Bir yıl önce Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından İngilizcesi basılan 'Kültepe'nin Türkçesini Yapı Kredi Yayınları hazırladı. Kazının 50 yıllık başkanı Tahsin Özgüç'ün kaleme aldığı kitap şimdi kitapçılara dağıtılıyor. Kitap, Kültepe buluntularından oluşan bir koleksiyonun Tokyo'da sergilenmesi üzerine hazırlanmış. Sergiyi ziyaret edenleri bilgilendirmek amacıyla planlanan 'Kültepe', eski Asur ticaret kolonilerinin yönetim merkezi olan Kültepe'nin kültürünü ayrıntısıyla işliyor. Kitapta, Asur ve Anadolu arasında yaklaşık 250 yıl süren ticaret ilişkilerinin yapısı ve iki ülke arasındaki uzak mesafe ticareti hakkında bilgi bulmak mümkün. Ayrıca Asur kolonileri ile yerli krallar arasındaki siyasal ilişkiler, yerli halkın ticarete katılımı, sosyal yapı, evlenme, boşanma, mirasa ait âdetler ve kült inançlar da kitapta kapsamlı bir şekilde ele alınıyor.

1948 yılında Kültepe'de Atatürk'ün vasiyetiyle Türk Tarih Kurumu adına başkanlığını Özgüç'ün yaptığı bir heyet kazılara başlar. Daha sonraları ise Milli Eğitim Bakanlığı ve Avrupa Kültepe'ye sahip çıkar. Sonuç olarak Kültepe kazıları günümüze kadar ulaşır. "Şimdi şartlar daha kolay. Yollarımız yapıldı, makine imkânlarımız var." Halen devam eden Kültepe kazıları için böyle diyor Özgüç. Türkiye arkeolojisinin kilometre taşlarından biri olan Kültepe'nin önemini Özgüç şöyle anlatıyor: "Anadolu tarihi, Kültepe'deki buluntular ve belgeler ile başlıyor. Ondan önce Anadolu'da yazı yok. İnsanlar okur-yazar değil, yani tarih başlamamış. Kültepe büyük bir ticaret merkezi ve Mezopotamyalılar, Asurlular kervanlar ile tam altı haftada kalay getiriyor buraya. Anadolu'da bakır bol ama kalay yok o zamanlar. Dolayısıyla tunç yapılamıyor. Asur'dan gelen kalay, kumaş ve yün Anadolu'da altın ya da gümüş karşılığında yerli halka satılıyor. Çivi yazısı bu ticaret ağı sayesinde geliyor Anadolu 'ya. Bunların merkezi de Kültepe oluyor." Kültepe, Tahsin Özgüç, Yapı Kredi Yayınları, 2005, 290 sayfa, 70 YTL.
Radikal, 14.08.2005


RESTORASYON "EHLİ EL"LERE TESLİM!



140 yıllık tarihi Muğla Adliye Sarayı, Muğla Belediyesi tarafından hizmet binası yapılmak için restore edilmesi amacıyla 465 bin YTL bedelle bir inşaat firmasına verildi. Restorasyonu yapan firma tarihi belge niteliğindeki kesme taşları söktü, kapı ve pencereleri çöpe attı ve tarihin izleri silindi.

140 yıl önce Şamlı Binbaşı Hüseyin Bey tarafından, Şam'da bulunan bir bina model alınarak yaptırılan bina, mutasarrıflık, valilik, tümen karargahı ve adliye sarayı olarak hizmet verdi. Bina, yeni adliye sarayının yapılmasının ardından 2000 yılında boşaltıldı. Çatısı çökmek üzere olan ve duvarları yıkılmaya başlayan yapı, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müze yapılmak üzere restore edilmeye başlandı. 500 bin YTL harcanarak çatısı yapılan bina ödenek yetersizliğinden tamamlanamadı. Yapı, hizmet binası yapılmak koşuluyla talebi üzerine Muğla Belediyesi'ne devredildi.

Belediye 2005 yılı başında restorasyon işini ihaleyle 465 bin YTL'ye İnta İnşaat Limited Şirketi'ne verdi. Şubat ayında çalışmalar başladı. Tarihi binanın duvarları ve iç bölümleri restore edilirken, kapı ve pencerelerde bulunan kesme taş söveler yerinden sökülerek çöpe atıldı. İki katlı tarihi binanın içindeki ahşap sütunlar kaldırıldı, yerine demir profil kullanıldı. Binanın dış cephesinde, köşelerindeki kırmızı taşlar da söküldü.

Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürü Erdal Korkmaz: 'Projeyi kurul onayladı. Belediye bina bittiğinde bizden iskan ruhsatı için izin alacak. Projeye uygun olmayan bir durum ortaya çıkarsa izin vermeyiz. Eğer taşlar çöpe gidecekse biz olaya müdahale ederiz.'
Yatağan İlçesi'ndeki Lagina Antik Kenti'nde kazı yapan Türkiye Arkeologlar Derneği ve Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tırpan valiliğe başvurarak tarihi binada 'katliam' yapıldığını öne sürdü. Prof. Dr. Ahmet Tırpan, 'İnşaat firmasına restorasyon işi verilmez. Bu, Picasso'nun tablosunu badana ustasına teslim etmek gibi bir olay. Tarihi belgeleri yok ediyorlar' diyerek, yanlıştan dönülmesi gerektiğini vurguladı.
Haber: Hürriyet, 14.08.2005, Foto: Milliyet

PROF.DR. MANFRED KORFMANN HAYATINI KAYBETTİ



Çanakkale, Tevfikiye Köyü sınırlarında yer alan Troya Antik Kenti'ndeki kazılara 18 yıldır başkanlık yapan Prof.Dr. Manfred Korfmann bir süre önce yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.

Almanya'nın Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Manfred Korfmann, Troya'nın antik bir Anadolu uygarlığı olduğunu savunarak, dünyanın Troya'ya bakışını değiştirmişti. Antik kentin UNESCO'nun dünya mirası listesine alınması için olağanüstü çaba gösteren Korfmann Troya'nın Milli Park ilan edilmesi ve çıkarılan eserlerin sergilenmesi amacıyla müze kurulması için gayret göstererek başka kent ve ülkelerde sergilenen Troya hazinelerinin iadesi için de kampanya başlatılmasını istedi.

Korfmann, 1998'de düzenlenen Türkiye Tarihsel, Kültürel Miras ve Sanat Ödülleri kapsamında “Özel Başarı Ödülü”ne, 2001'de Doğu ve Yunan medeniyetlerinin birlikte yaşamlarını belgeleyen eserleri ortaya çıkardığı kazı çalışmaları nedeniyle de Helga ve Edzart Reuter Vakfı'nca “Birlikte Yaşamı Teşvik Ödülü”ne layık görülmüştü.

Korfmann, Troya'daki tarihi eserlerin ve arkeolojiyle ilgili konuların araştırılması, kazı ya da bilimsel çalışmaların tespit edilerek maddi ve manevi açıdan desteklenmesi amacıyla Çanakkale Tübingen-Troia Vakfı kurulmasında büyük çaba sarf etti. 2004'te kurulan vakfın yönetim kurulu başkanlığına getirilen Korfmann, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne Anadolu ve Yakındoğu araştırmaları için çok önemli olan Tübingen Yakındoğu Atlası'nın 283 parçadan oluşan haritalarını vermiş, iki üniversitenin işbirliğiyle Arkeoloji Bölümü'nün daha da gelişmesini sağlamıştı.

Kazılarda bölge halkının sevgisini kazanan ve halk arasında "Osman Hoca" olarak anılmaya başlanan Korfmann, Aralık 2003'te Bakanlar Kurulu kararınca Türk vatandaşlığına kabul edilmiş, ismini Manfred Osman Korfmann olarak değiştirmişti. “Türkiye Cumhuriyeti Hizmet Ödülü” de verilen Korfmann, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden onursal doktora payesi almış ve Rektörlük Arkeoloji Danışmanlığı'nı üstlenmişti.

Troya Antik Kenti'nde Ağustos ayında düzenlenen 42. Uluslararası Troya Festivali açılış töreninde, Çanakkale Belediye Meclisi'nin kararıyla fahri hemşeri ilan edilen Korfmann'ın, rahatsızlığı nedeniyle törene katılamadığı bildirilmiş, hemşerilik beratı kendisine iletilmek üzere Tübingen Üniversitesi öğretim üyesi ve Çanakkale-Tubingen Troia Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Muharrem Satır'a verilmişti.

Prof. Dr. Manfred Korfmann Salı günü düzenlenecek olan törenin ardından toprağa verilecek.
TAY Haber, 13.08.2005

ANTANDROS KAZILARI SÜRÜYOR

Balıkesir'deki, Antandros antik kentindeki kazılar büyük bir hızla ilerliyor. Kazı sorumlusu Gürcan Polat, Paris'in Afrodit'e altın elmayı verdiğine inanılan bölgede yer alan kentin üç bölümünde süren kazıyla ilgili şu bilgileri verdi:
"İlki, geç Roma dönemine ait villa. Mozaik ve duvar resimleriyle süslü villanın sekiz odası, tuvalet ve hamamı açığa çıkarılıyor. Çalışmalar, MS 5. yüzyılda refah düzeyinin düşmesi sonucu villanın bazı bölümlerinin kapatılıp yeni duvarlar örülerek, birkaç aile tarafından kullanıldığını gösterdi. 33 metre uzunluğundaki portiko mozaiğinin restorasyonu da tamamlanmak üzere. İkinci alan, nekropol (mezarlık). MÖ 7. yüzyıla ait mezarlar, yetişkinlerin yakılarak gömülürken, altı yaşından küçük çocukların yakılmadan gömüldüğü bilgisini doğruluyor."

Polat, üçüncü alanla ilgili olarak ise "Üçüncü alan MÖ 6. yüzyılın ilk yarısına ait kalın bir yangın tabakası. Bu tabaka, 100 yıl kadar Antandros'ta yaşadığı bilgisi yer alan Kimmerlerin Lidyalılarca kentten sürülmesiyle sonuçlanan savaşın izleri olabilir" diye konuştu.
Radikal, 13.08.2005


RÖLÖVE VE ANITLAR MÜDÜRÜ MERGAN: TARİHİ ESERLER KORUMA ALTINDA

Rölöve ve Anıtlar Müdürü Fatma Mergan, kurumlarının çalışmaları ile ilgili açıklamalarda bulundu. Kent açısından tarihi eserlerin önemli bir yere sahip olduğu belirten Mergan, tarihi eserlerin korunmasının turizm sektörü açısından da önemli olduğunu vurguladı.
8 ilde faaliyet gösterdiklerini belirten Mergan, “Kurumumuz, Ağrı, Iğdır, Gümüşhane, Bayburt, Tunceli Kars, Erzincan ve Erzurum illerine hizmet veriyor. Erzurum bir tarih kenti ve kentteki tarihi eserlerin korunması için yoğun gayret içerisindeyiz. Erzurum'da ve sıraladığım diğer illerdeki bütün tarihi eserlerin koruması ve onarımı sadece bize ait değil, tarihi eserlerin bir kısmı Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün ve belediyelerin bir kısımda bizim korumamızda yer alıyor. Tarihi eserlerin korunması sadece bir kurumun değil, tüm vatandaşların görevidir. Turizmin gelişmesini istiyorsak, tarihi eserlere önem vermeliyiz.Bakanlığımızdan da bu konuda önemli destekler alıyoruz” dedi.
İnşaat sezonu içerisinde bitirecekleri çalışmalar hakkında da bilgiler veren Mergan, “Bu yıl içerisinde Ebu İshak Türbesi, Yakutiye Medresesinin rölöve ve restorasyon projeleri yapılacak, Yoncalık ve Aliravi Hamamı'nın çevre düzenlemesi gerçekleştirilecek. Erzurum anıtları onarımı kapsamında ayrıca, Yakutiye Medresesi ve Aziziye tabyalarında onarım ve restorasyon çalışmaları yapılacak, bunların yanında arkeoloji müzesinin teşhir ve tanzimi yapılacak, ayrıca çifte minareli medresenin onarımı konusunda çalışmalar başlatıldı” dedi.
Erzurum Gazetesi, 12.08.2005


KARUN HAZİNELERİ İÇİN ARSA ARANIYOR

Uşak'ta dünyaca ünlü Karun Hazineleri'nin sergilenebileceği yeni müze yapımı için arsa aranıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un temmuzda Uşak'ı ziyareti sırasında yeni müze yapılması için verdiği söz üzerine arsa arayışına başlandığını belirten Belediye Başkanı Mesut Apaydın, alternatif birkaç arsa bulunduğunu, arsaların büyüklüğü ve konumu ile ilgili değerlendirmelerin sürdüğünü söyledi. Yeni müze binası için acele ettikleri söyleyen Apaydın, "Fırsatı kaçırmamak için Ankara Karayolu üzerinde bulunan bazı arsalarda incelemelerimiz sürüyor. En az 10 bin metrekare olacak şekilde arsa bulduğumuz takdirde yeni müze yapımı için harekete geçeceğiz" dedi.

Uşak'ta 400 metrekarelik salonu bulunan mevcut müze binasının yetersiz kaldığına dikkat çeken Uşak Arkeoloji Müzesi Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu da şunları kaydetti:
"Yeni müze binası şehir merkezine yakın ve Ankara - İzmir Karayolu üzerinde olmalı. Açık alanı, park yeri ve içinde laboratuvarı bulunan tam teşekküllü bir müze binası Uşak'a acilen şart. Şu anda mevcut müze binasının en az 4 katı büyüklükte olmalı ki, ileride de yer sıkıntısı çekilmesin."
Milliyet, 12.08.2005


3300 YIL SONRA YİNE GİRNE'DE

Antalya'da, Kaş ilçesinin Uluburun açıklarında batan, 1982'de bulunan kalıntısı Bodrum Sualtı ve Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen dünyanın bilinen en eski açık deniz teknesi 'Uluburun' batığının aslına sadık kalınarak inşa edilen kopyası 'Uluburun II', Kıbrıs'a tarihi yolculuğunu tekrarladı.



Yelkenli geminin 360 Derece Tarih Araştırmaları Grubu'nca İzmir Urla'da inşa edilen kopyası, geminin orijinalinin 3 bin 300 yıl önce son yolculuğu için demir aldığı Girne'ye geldi. Uluburun II'nin 19 kişilik mürettebatı, Girne Yat Limanı'nda yetkililer tarafından çiçeklerle karşılandı.

KKTC'ye gelmelerinin 2 nedeni olduğunu vurgulayan proje sorumlusu Osman Erkut, şöyle konuştu: "Kıbrıs, Uluburun'un batmadan önce ayrıldığı son liman. Doğu Akdeniz turu yapmak istiyorduk, ancak sponsor bulamadığımız için 'Bari son limana demirleyelim' dedik. Bu arada Uluburun'un battığı yerde, motorumuz bozuldu. Rastlantı mıdır bilmiyoruz, ancak aynı yerde batma tehlikesi atlattık."

Uluburun'un kabuk parçaları, geç Tunç Çağı'na, dünyadaki en eski açık deniz gemisine ait. Geminin yapıldığı sedir ağacının dendokronolojik tarihlemesine göre, Uluburun, MÖ 1300'de battı. Batığın keşfi, 20. yüzyılın en önemli bilimsel keşiflerinden sayılıyor. 1984'te başlayan ve 22 bin 400'den fazla dalış gerçekleştirilerek yapılan arkeolojik çalışmaların bilimsel veri araştırmaları halen sürüyor. Çoğu bakır ve kalaydan oluşan yüküyle, Uluburun, Tunç Çağı'nı simgeliyor. Yük buluntuları, kehribardan altına, Miken kaplarından fildişine, Nefertiti'nin mühründen Kıbrıs çömleklerine kadar çeşitlilik gösteriyor.
Milliyet, 12.08.2005


KAZILAR İÇİN 10 MİLYON YTL

Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl içinde yapılması planlanan kazılar için toplam 10 milyon 290 bin 250 YTL ödenek ayırdı. Bakanlığın yaptığı yazılı açıklamaya göre Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü'nden 7 milyon 718 bin 70 YTL, bakanlık bütçesinden ise 458 bin 180 YTL olmak üzere toplam 8 milyon 176 bin 250 YTL ödenek aktarıldı. Ayrıca, baraj çalışmaları kapsamında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nden 1 milyon 100 bin YTL, GAP İdaresi Başkanlığı'ndan ise 1 milyon 14 bin YTL mali yardımda bulunuldu.
Radikal, 11.08.2005
TARİH KÜRE'DE CANLANACAK

Küre ilçe merkezinde bulunan tarihi İsmail bey Hamamı'nın restorasyon projesinin hazırlanmasına başlandı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz günlerde hamamın proje ihalesi yapılmış ve ihaleyi Ankara'dan Asmira Mimarlık firması kazanmıştı. Firma yetkilisi Hasan Dilsiz, tarihi hamamın projesinin hazırlanması için çalışmalara başlanıldığını, öncelikle tarihi eserin iç ve dış cephesinin temizlenmesi gerektiğini söyledi. Ön çalışma sonrasında tarihi eseri görmek ve proje çiziminde yardımcı olmak için uzman ekiplerin ve bilim adamlarının yerinde inceleme yapacağını ifade eden firma yetkilisi, restorasyon projesinin biran önce bitirilmesi için yoğun gayret gösterdiklerini ifade etti. Tarihi İsmailbey Hamamı'nın 146O'lı yıllarda faaliyete geçtiği, 1923 yılında geçirdiği yangın sonra¬sında metruk bir yer haline geldiği, daha sonra bir şahıs tarafından restore ettirilip işletildiği biliniyor. 1980'li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırılan tarihi İsmailbey Hamamı'nın 1996 yılından bu tarafa restore edilmesi bekleniyor.
Kastamonu Postası, 11.08.2005


HASANKEYF'TE ROMA DÖNEMİNE AİT BİR HAHAMIN TEMELLERİ BULUNDU

Batman'ın tarihi Hasankeyf İlçesi'nde yapılan kurtarma kazılarında, Roma dönemine ait bir hamamın temeli gün yüzüne çıkarıldı. Kazıları yürüten Prof. Dr. Abdulselam Uluçam, bu yıl ilk kez kazı yaptıkları Dicle Nehri kenarında bir hamamın temellerini bulduklarını belirterek, 'Hamamın alt katları Roma, bazı bölümlerinde Osmanlı dönemi izleri var. Ama inşaatına Romalılar başlamış. Isıtma merkezi ve duş bölümü Romalılar'ın dönemine rastlıyor. Hamamın temeli oldukça sağlam' dedi. Uluçam, kaledeki Bizanslılar'a ait büyük sarayın Roma döneminde askeri garnizon binası olduğuna işaret etti. Uluçam, 'Sarayda büyük yangınlar çıkınca, bir bölümünde yeni köşk ve saraylar yapılmış. Türbelerin altında saraylar var. Yamaç külliyesinde de yeni bir mahalle ortaya çıkardık. Burada da Osmanlı'nın geç dönemine ait yapıtlar var' dedi.
Hürriyet, 08.08.2005

RIFAT ILGAZ'IN EVİ YIKILIYOR

Kastamonu'nun Cide ilçesinde bulunan ünlü şair Rıfat Ilgaz'ın evi belediye tarafından yıkılıyor. Cide'de yıllardan beri atıl durumda bırakılan ve bakımsızlıktan dolayı yıkılacak hale gelen Rıfat Ilgaz'ın evi için Cide Belediye Başkanlığı yıkım kararı aldı.
Konuyla ilgili açıklama yapan Cide Belediye Başkanı Nejdet Demir, "Rıfat Ilgaz sevgisi lafla olmaz. Bu zamana kadar birçok kişi sadece konuştu. Şimdi sıra bizde. Ben belediye olarak evi Kültür Bakanlığı'ndan aldım."
Kastamonu Postası, 11.08.2005


MECLİS'TE TARİHİ ESERLER DİJİTAL TAKİBE ALINACAK

TBMM'ye bağlı Milli Saraylar'da yaşanan hırsızlık olaylarına karşı önlem alınıyor. Meclis, çok kıymetli 190 yağlıboya tablo ile 72 bin 661 parça tarihi eseri kamera ve objelerin dijital izlenmesi anlamına gelen RFİG etiketleriyle takip edecek. Meclis'in belirlemelerine göre, milli saraylarda bugüne kadar üç tablo çalındı. Bunlardan biri 2. Abdülhamit'in saray ressamı olarak bilinen İtalyan Fausto Zonaro'ya ait.
Sabah, 07.08.2005
BÜYÜK İSKENDER'İN TİYATROSU BULUNDU

İzmir'de Çeşme'nin Ildırı Köyü'nde bulunan Erythrai antik kentinde İon kültürüne ait önemli bulgulara ulaşıldı. Antik kentte, Büyük İskender'in yaptırdığı ve Roma İmparatoru Hadrianus döneminde de onarım gören Anadolu'nun en eski Grek tiyatrolarından biri bulundu.
Hürriyet, 08.08.2005

URARTU KRALININ YİYECEK DEPOSU

Van'ın Ayanıs Köyü'ndeki Ayanıs Kalesi'nde Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Bakanı Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu başkanlığında Amerika'nın Stonny Brook ve Boston Üniversitelerinin ortaklaşa yürüttükleri Ayanıs Kalesi ve yerleşkesindeki 16 yıldır sürdürülen kazılarda Urartu Kralı 2'nci Rusa'nın yiyecek deposu ortaya çıkarıldı.

Toplam 30 dev küpün bulunduğu depo, büyük bir titizlikle temizleniyor. Kazı çalışmalarını yürüten Dr. Özlem Çevik, kazı çalışmalarının yüzde 16'sının tamamlandığını ve böyle bir deponun ortaya çıkmasının kendileri açısından önemli olduğunu söyledi. Dr. Çevik, 'Urartu Kralı 2'nci Rusa'ya ait olduğunu düşündüğümüz ve 220 bin litrelik hacme sahip, 2 metre yüksekliğinde 30 küpün içinde kuru gıda maddeleri ve şarap gibi sıvı maddelerin depolandığı üzerlerindeki yazılardan anlaşılıyor. Böyle bir depoyla karşılaşmamız bizim için sürpriz oldu. Bizim için çok önemli bir gelişme' diye konuştu.
Hürriyet, 06.08.2005


MERADA ARKEOLOJİ ZOR

Ani harabelerinde, bu yılki kazı çalışmalarına, Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı başkanlığında başlandı. Ama üç üniversiteden bilim adamları ve öğrencilerin katıldığı kazı çalışmaları, köylülerin harabeleri otlak olarak kullanmaları yüzünden aksıyor.

Kars'a 45 km. uzaklıktaki Ani harabelerinde kazı çalışmalarına Hacettepe, Kayseri Erciyes ve Çanakkale 18 Mart üniversitelerinden 15 kişilik bir ekip katıldı. Katedral ve ticaret merkezi kesimindeki çalışmalarını yöneten Hacettepe Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı, Ani'de kazıya 1989 yılında başlandığını söyledi. Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Turgay Yazar ise "Çalışmalar, örenyerinin katedral, ticaret merkezi ve gezi yollarında sürdürülecek. 1.5 ay sürecek kazı sırasında ortaya çıkan eserler yıkandıktan sonra kayıt altına alınacak. Ancak kazı çalışmaları sırasında örenyeri içerisinde büyükbaş hayvanların otlatılması bizi zor durumda bırakıyor. Hayvanlar kazı çalışmalarına engel olduğu gibi tarihi dokuya da zarar veriyorlar" dedi.

Ani'deki kazı çalışmalarına önümüzdeki haftadan itibaren Paris Sorbon Üniversitesi'nden Prof. Dr. Jean Pierre Mahe başkanlığında altı kişilik Fransız ekibi de katılacak.
Radikal, 06.08.2005


KASTAMONU KALESİ'NDE NELER DÖNÜYOR?

AKP Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a "Kale'nin onarımı" ile ilgili verdiği soru önergesiyle başlayan tartışmalara yeni bir boyut daha eklendi. CHP Milletvekili Mehmet Yıldırım kalede incelemelerde bulunarak; "Şimdi bir mühendis gözü ile bakıyorum, büyük bir tahribatı görmüyorum. Tahribat yok yeni bir düzenleme var" dedi. Yıldırım başlatılan çalışmanın durdurulmasını ise hiç doğru bulmadığını ifade etti. Yıldırım kalede yaptığı incelemelerin ardından basın mensuplarına şunları söyledi; "Kale'nin bugünkü hali ile böyle devam etmesi elbette düşünülemez. Kale'nin Kastamonumuza yakışır, geçmişimize tarihimize yakışır bir şekilde restorasyonunu yapmak Kastamonu'nun sorunudur. Burada sadece burası bir SİT alanıdır, Taşına da toprağına da dokunulamaz anlayışı ile kaynak merkezi hükümetten gelecek diye beklemek doğru değildir. Bu nedenle 2004 yılında Kastamonu Valiliği Anıtlar Kuruluna yazı yazarak buranın Kastamonu Belediyesine devrini düşünmüşler. Elbetteki burada restorasyon projesinin, onaylanmış bir projenin olması lazım. Şimdi bir mühendis gözü ile bakıyorum, büyük bir tahribatı görmüyorum. Tahribat yok yeni bir düzenleme var. Burada insanlar geldiği zaman tarihi dokusuna uygun şekilde bir yapı tesis edilmesi, oturulması belki de kafeterya falan gibi bazı bölümlerde oluşturulabilir. Bununla ilgili taşlarda getirilmiş zaten çevrelerden onarılması gerekiyor. İyi bir çalışma başlatılmış bunun durdurulmasını hiç doğru bulmuyorum. Yanlıştır, bu yanlışın düzeltilip doğru yolun bulunması için çalışacağız. Burasını Kastamonu halkının ve misafirlerine hizmetine sunmamız gerekiyor."
Kastamonu Postası, 06.08.2005


MÜZE MÜHRÜ KAÇAKÇIDA!

Antik Yunan ve Anadolu Selçuklu dönemlerine ait 55 parça tarihi eseri Yunanistan'a götürmeye çalışan üç kişi yakalandı. İstanbul Gümrük Muhafaza ekipleri, kazı ve tapınaklardan çıkarılıp Bursa'dan ahşap malzeme yükle birlikte bir TIR'a konulan eserleri, Erenköy Gümrük Sahası'nda baskınla ele geçirdi. Eserlerin günümüze kadar hiç hasar görmediği, bu nedenle çok değerli oldukları açıklandı. Üç zanlının müze oluru alarak bazı mermer eşyaları yurtdışına çıkarmaya çalıştıkları, bu işlemi yaparken, 20 kadar tarihi esere de müze görevlileriymiş gibi sahte mühür yaptıkları da tespit edildi.
Radikal, 05.08.2005


BAŞKA BİR EFES VAR MI?



Antik çağların en önemli merkezlerinden Efes kenti, piknik alanına döndü. Her yıl yaklaşık 2 milyon kişinin, kişi başına 15'er YTL ödeyerek gezdiği antik kent, para basmasına karşın sahipsiz bırakıldı. Ziyaretçilerin tarihi eserlerin üzerine oturup güneşlendiği kentte çöp toplama işini esnaf üstleniyor.

Ünü M.Ö. 4000'lere uzanan antik kentte ilk göze çarpan binlerce yıllık kalıntıların üzerinde sere serpe yatan ve gezinenler. 8 kilometrekarelik alanın temizliğini ise girişteki çarşı esnafının maaşlarını ödediği iki görevli üstlenmiş. Ama sadece iki kişinin yerli ve yabancı turist akınına uğrayan alanın temizliği konusunda pek de yeterli olmadığı fark ediliyor.

Efes'in ışıklandırma tesisatının kabloları da içler acısı halde. Kentin jandarma dışında güvenliğinin bulunmaması ise görenleri hayrete düşürüyor. Yerli ve yabancı turistlerin güvenlik zincirlerini hiçe saydığı, bazı turistlerin yeri eşeleyerek yanlarında getirdikleri kaplara toprak doldurup götürdüğü gözleniyor. Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür de Efes'in başıbozukluktan kurtarılması için mutlaka alan yönetiminin devreye sokulması gerektiğini savunuyor. Ülgür, "Altı yıldır bağıra bağıra söylüyorum. Bakanlık, her yıl Efes'ten 15-20 trilyon lira geliri alıp götürüyor, buraya bir bekçi bile vermiyor. Her şeyden önce Efes'in sahibi belli değil. Kâğıt üzerinde Efes Müzesi koruma sağlıyor ama, doğru dürüst bekçisi bile yok. Alan yönetimi kurulur, belediye, bakanlık, müze, kazıevinin oluşumuyla bir inisiyatif kurulur ve gelirlerden pay almaları sağlanırsa sorun çözülür" diye konuştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ise Efes'te temizlik ve aydınlatma işlerinin 2006'da özel hizmet alma yoluyla karşılanacağını söyledi. Bakanlığın bugün konuyla ilgili resmi açıklama yapması bekleniyor.

İzmir'in Selçuk ilçesi sınırlarındaki Efes antik kentinde ilk yerleşim, M.Ö. 6000 yıllarına, cilalı taş devrine kadar uzanıyor. Son yıllarda yapılan kazılarda, Efes çevresindeki höyükler ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde tunç çağları ve Hititlere ait yerleşimler de saptandı. Hititler döneminde kentin adı Apasas. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşındı. Bugün gezilen Efes ise Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kuruldu. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200 bin kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans döneminde tekrar yer değiştirmiş ve ilk kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelmiş. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğullarının merkezi olan Ayasuluk, 16. yüzyıldan itibaren küçülmeye başladı, 1923'te Selçuk adını aldı. Bugün Selçuk 30 bin nüfuslu turistik bir yer. Antik dünyanın en önemli kent merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 4000'e dek uzanan tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında daima önemli rol oynadı.
Radikal, 05.08.2005


DİYARBAKIR'DA 12 BİN YILLIK ÜÇ MEZAR

Diyarbakır'ın Bismil İlçesi'nde, Ilısu Barajı suları altında kalacak Kortik Tepe'de yapılan kazılarda, 12 bin yıl öncesine ait 3 mezar bulundu. Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vecihi Özkaya, '3 mezarın, Yukarı Mezopotamya Bölgesi'nde bugüne kadar rastlanan gelişmiş kültürün en eski bulguları olduğunu düşünüyoruz' dedi.
Hürriyet, 05.08.2005


TARİHE TOSUN ELİ DEĞERSE...

Hem Türkiye'nin hem de dünyanın en güzel adalarından Kekova'da tarih, 'tosun' zulmü altında. Antalya'nın Demre ilçesine bağlı adada, ünlü Tersane Koyu'ndaki antik kent kalıntıları, ilan tahtası gibi kullanılıyor. Her gün yerli yabancı çok sayıda turistin ziyaret ettiği antik kentin halini görenler, tarihin bu şekilde tahrip edilmesinin önüne geçilmesini istiyor.
Foto: Ahmet Acar - Radikal, 04.08.2005

URARTU DEPOLARI
YOK OLUYOR

Bitlis'in Güroymak İlçesi'nde tahılların saklanması amacıyla
Urartu döneminde yapılan depolar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü Okutmanı Abdülaziz Kardaş,
Urartu Krallığı döneminde Gölbaşı Beldesi'nde 37 tahıl deposu yapıldığını söyledi.
Yeraltındaki kayalara oyularak yapılan ve derinliği 2 metreyi bulan bu tahıl ambarlarının yerleşim yerlerinin yakınında bulunduğunu anlatan Kardaş,
koruma altına alınmadığı için giderek yok olduğunu belirtti.
Hürriyet, 04.08.2005


SAHİBİNDEN 12 MİLYON DOLARA BİZANS SARAYI

337 - 324 yılalrı arasında Doğu Roma (Bizans) İmparatoru I. Konstantin'in elçileri kabul edip toplantılar düzenlediği Magnaura Sarayı, 12 milyon dolara satışa çıkarıldı. Eminönü eski Belediye Başkanı Tahir Aktaş'ın sahibi olduğu saray 10 yıllık kazı çalışmasının ardından gazete ilanıyla satılmaya çalışılıyor. Aktaş'ın 12 yıl once satın aldığı fabrikanın altından çıkan saray aslında Büyük Saray'ın önemli bir parçasını oluşturuyor. Kazı çalışmaları sırasında çıkan eserler ise Büyük Saray Mozaikleri Müzesi'ne teslim edilmişti. Sarayın ortaya çıkmasının ardından Bakanlığa çeşitli başvurular yapıldığı halde yanıt alamadıklarını söyleyen Tahir Aktaş sarayın yeniden gün ışığına çıkması için satışa çıkarıldığını söylüyor. Saraya, özellikle nikah salonu, turistik tesis veya özel müze yapmak isteyen yatırımcılar teklif veriyor.
Hürriyet, 04.08.2005

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TARİHE IŞIK TUTUYOR

Erzurum Atatürk Üniversitesi (AÜ) Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Eskiçağ Tarihi Araştırma Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Ceylan, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Van 100. Yıl Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Kafkas Üniversitesi'nden 1 doçent, 1 yardımcı doçent ve 4 asistanla birlikte yaklaşık 20 kişilik bir ekiple Ardahan'ın Çıldır İlçesi'nde Çıldır Gölü üzerindeki Akçakale Adası'nda bir haftadır kazı çalışmaları yaptıklarını söyledi. Kazı ekibinin bir haftalık çalışması sonucu 5 bin yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen taş kapılı bir barınak ortaya çıkarıldı.

Doç. Dr. Ceylan, "Kazı öncesi adanın uydu fotoğrafları çekilerek, detaylı incelendi ve çalışma yapacağımız yerler tespit edildi. GPS kayıtları alınarak koordinatlar belirlendi. İlk defa helyum gazıyla balonlar kaldırılarak hava fotoğrafları çekildi" dedi. Kaçak kazı sonucu ortaya çıkarılan tarih kalıntıları temizleme çalışmalarının yapıldığını anlatan Doç. Dr. Ceylan, "Çalışmalarımız sonucunda dikdörtgen şeklinde 35 metre kare alanlık bir yapıyı toprak altından çıkardık. Kazılar sonucu ortaya çıkan bulgular yaklaşık 5 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen, ama ne amaçla kullanıldığı henüz kesinlik kazanmayan ve üç ihtimal üzerinde durduğumuz taştan kapılı olan yer ortaya çıkarıldı. Bu yer birinci ihtimalle barınak olarak kullanılmış olduğunu düşünüyoruz. İkinci ihtimal tapınak, üçüncü ihtimal ise çok düşük olsa da mezarlık olarak kullanılmış olduğu tahmin ediliyor. Şu an ortaya çıkardığımız tarihin kesin ne için kullanıldığı ilerleyen günlerde başka bulgular ortaya çıkmasıyla kesinlik kazanacaktır. Burada 5 bin yıl öncesine ait bulgular ilerleyen günler ve çalışmalarda belki de daha eski çağlara ait olan yapıtlar veya bulgular gün yüzüne çıkarılacaktır.” diye konuştu.
Erzurum Gazetesi, 04.08.2005


ZEUGMA MÜHÜRLERİNE AB DESTEĞİ

Gaziantep Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Mehmet Önal, GAP Bölgesinde Kültürel Mirası Geliştirme Programı çerçevesinde, Turizm ve Turizm Bakanlığı'nın sahipliğinde yürütülecek ”Zeugma Kil Mühür Baskılarının Envanterleşmesi ve Tanıtımı Projesi”nin, Avrupa Birliği'nden hibe almaya hak kazandığını belirtti.

Proje çerçevesinde, Zeugma kil mühür baskılarının tümünün tasnif edilip envanterinin yapılması, kopyalarının alınması, tanıtılması ve müzede teşhir edilerek, müzeye gelen ziyaretçi sayısının artırılmasının amaçlandığını kaydeden Önal, “Şu an, mozaiklerimiz ve fresklerimizle, ülkemizin en büyüğüyüz, sayısı 100 bini bulan mühür baskılarıyla da dünyanın en büyüğü olacağız” diye konuştu.

Mehmet Önal, proje tamamlandığında mühür baskılarının tamamının envanter defterine kayıtlarının yapılarak bilgisayar ortamına aktarılmış olacağını ifade ederek, şunları söyledi: “Kil mühür baskıları, bir zamanlar mühürlenmiş papirüs ve deri doküman, mektuplar, noter kontratları ve makbuzlar, para torbaları, gümrük balyaları, şarap küpleri, parfüm şişeleri ve kapıların mühürlenmesinde kullanılan devlet veya özel arşivlerinin günümüze ulaşan kalıntılarıdır. Mühür baskıları, resmi otoritenin veya kişilerin mülkünü veya yetkisini belirtmekteydi. Papirüs belgelere bağlanan mühür baskılarının ayrıca gönderildiği belgede, bazen mührün ayrıntılı tarifi ve gönderenin adı da mevcuttu. Bu mühür baskıları, günümüzdeki imzanın karşılığına geliyordu. Ayrıca gönderilen paketlere bağlanan kil çamurunun mühürlenmesiyle, o paketin alıcıya ulaşana kadar geçecek süre içerisinde açılıp açılmadığının bir tür güvencesiydi. Bu mühür baskıları, aynı zamanda malı teslim alan için de bir tür makbuz alındı olarak işe yarıyor, alınan mühür baskısı da resmi veya özel arşivlerde saklanıyordu. Zeugma kazılarında hem agora arşivi, hem de Poseidon ve Dionysos evlerinde arşivler bulunmuştur.”

Mühür baskılarının şu ana kadar küçük bir bölümünü incelediklerini belirten Önal, yaptıkları incelemede, Zeugma'nın, en fazla dönemin eyalet başkenti olan Antakya ile ilişkili olduğunu belirlediklerini söyledi. Mehmet Önal, mühür baskılarının bazılarında Antakya şehir tanrıçası Tykhe'nin ve Asi nehrinin tanrısı Orantes'in resimlerinin yer aldığını belirtti.

Dülük Antik Kenti'ndeki Jupiter Dolichenos tasvirli mühür baskılarının ise az sayıda bulunduğunu ifade eden Önal, sözlerini şöyle tamamladı: “Edessa (Urfa) yazılı mühür baskıları ve Carhae'yi (Harran) sembolize eden hilal resimli mühür baskıları da bulunanlar arasındadır. Uzak yerlerden ise Efes, Kıbrıs'ta New Paphos, Afrika'da Apollonia ile ilgili mühür baskıları da bulunmuştur. Bu mühür baskıları, Akdeniz'in Mezopotamya'ya açılan kapısı olan Zeugma'nın, Hindistan'dan gelip, Akdeniz limanlarına ulaşan kervan yolu üzerindeki geçit konumunu vurgulamaktadır.”
Hürriyet, 02.08.2005


KALKOLİTİK BALIKÇILAR

Kalkolitik Çağ'dan kalma 8 bin yıllık küçük bir balıkçı köyünün bulunduğu Aksaray'ın Gülağaç ilçesine bağlı Güvercinkayası Höyüğü, turistlerin gözdesi oldu. Aksaray Müze Müdürü Yücel Kiper, bölgede 1996 yılında başlayan kazı çalışmalarında, bugüne kadar 100'ün üzerinde müzelik eser bulunduğunu söyledi. Müze Müdürü Kiper, şu bilgileri verdi:
"Kalkolitik ve Neolitik çağlarda, yakınlarında göletlerin bulunduğu bölgede yaklaşık 8 bin yıl önce yaşayanlar genellikle balıkçılıkla uğraşmış. Balıkçılığa ilişkin kemikten yapılmış kesici ve delici aletlerle bunların pişirildiği malzemeler bulundu. Seramik eşyalara bile rastlandı. Tepe üzerine kurulmuş küçük bir yerleşim birimi olan bölgede, yaşanan odaları birbirine bağlayan koridorlar halinde dar sokaklar ortaya çıktı. Güvercinkayası'ndaki buluntular Çatalhöyük ve Aşıklıhöyük'teki buluntularla zaman zaman paralellik gösteriyor. Kazı çalışmaları 1 Ağustos'ta yeniden başlayacak. Çalışmaların bu yıl tamamlanması planlanıyor, ancak ulaşılacak yeni bulgulara göre kazı çalışmaları uzatılabilecek. Elde edilen buluntular henüz tam aydınlatılmamış İç Anadolu Bölgesi'nin Kalkolitik dönemini gün ışığına çıkarmamızı sağlayacak."
Radikal, 31.07.2005


KATKI



BİR ADAMIN GÖZYAŞLARI…

Vakıflar Genel Müdür Vekili Ahmet Tanyolaç'ın basında çıkan fotoğraflarda gözyaşlarını görmeseydim “restorasyon” denilen tehlikeli konuda henüz birşeyler yazmayı düşünmüyordum.

Konu, tehlikeli çünkü olur olmaz herkes bu konuda duayen olduğunu zannediyor, ihaleler açılmadan işin uzmanı olmayan kişilere restorasyon projeleri teslim ediliyor. Sonra da birileri ağlıyor…


Bu geçtiğimiz haftanın başlıkları arasında en hüzünlü olanı kuşkusuz Konya'nın Meram ilçesindeki Selçuklu dönemine ait Sahipata Külliyesi'nde restorasyon çalışması yapan işçilerin, tarihi çinileri paramparça etmesiydi. 1258 yılında Selçuklu Veziri Sahip-Ata Fahreddin Ali tarafından mescid, türbe ve hamam olarak yaptırılan külliyenin mimarı Abdullah oğul Kelük. İlk camiden bugüne sadece çinili mihrap ile çifte minarelerden biri ulaştı. Külliyede yer alan türbedeki çiniler dönemin Selçuklu mimarisinin önemli örnekleri arasında yer alıyor. 1276 yılında inşa edilen türbe, 1279 ve 1283 yıllarında yapılan eklemelerle bugünkü durumunu aldı. Restorasyon ihalesi Gündağ Turizm İnşaat Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi'ne verilen külliyede 8 Temmuz'da çalışmalar başladı. Restorasyon devam ederken, 29 Temmuz'da işçiler Vakıf yetkililerin olmadığı bir sırada, Külliye'nin çini duvarlarını yıkmaya başladı. Durum, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ekiplerinin aynı gün inceleme için külliyeye gelmesiyle ortaya çıktı. Yapılan incelemde, Selçuklu dönemi çini sanatının en güzel örneklerinin yer aldığı külliyenin kuzey bölümündeki iki altıgen formlu çini levhanın, batı bölümünde bulunan 10 metrekalik çini panonun ve güney bölümünde yer alan 9 metrekarelik altıgen çini pano ile 1.5 metrekarelik altıgen çini panonun tahrip edildiği belirlendi. Ve külliyede incelemelerde bulunan Vakıflar Genel Müdürvekili Ahmet Tanyolaç gözyaşlarını tutamadı. İşte söz ettiğim gözyaşları bunlar…



Daha önce Topkapı Sarayı ve Anadoluhisarı'nda restorasyon yaptıkları belirtilen firmanın işine el koyuldu ve firma hakkında suç duyurusunda bulunuldu tabii ama giden de gitti. Firma uzman olabilir ama ya çalışanlar, ya çalışanları yönlendirmesi gerekenler???

Öte yandan Kastamonu Kalesi'nin Belediyeye tahsis edilmesine rağmen kalede yapılan çalışmaları uygun görmeyen AKP milletvekili Musa Sıvacıoğlu da 23.06.2005 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'a soru önergesi sundu. Musa Sıvacıoğlu'nun Bakan Atilla Koç tarafından cevaplamasını istediği soru önergesinde,
“1. Birinci derecede arkeolojik sit alanı olan Kastamonu Kalesinde bir takım çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan bu çalışmalar 2883 sayılı kanuna ve yerleşik mevzuata uygun mudur ?
2. Uygun ise bu çalışmalar kimler tarafından yapılmaktadır ?
3. Kaledeki bu düzenleme çalışmaları mezkur kanuna ve mevzuata uygun değil ise çalışmayı yapanlar hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır ?” şeklindeki sorular yer alırken, Sıvacıoğlu, soru önergesi vermeden önce Kastamonu Kalesinin Kastamonu Belediyesine tahsis edilmesi hakkında Bakan Koç, Maliye Bakanlığına bir yazı yazarak gereğinin yapılmasını istemişti.



Yapılacak her türlü uygulama öncesinde Ankara Bölge Kurulundan izin alınması, bakım, onarım ve güvenliğinin sağlanması işlerinin tahsis edilen Belediye tarafından yapılması ve bu hususlarda tapu kaydına şerh düşülmesi koşuluyla Kale, Kastamonu Belediyesine tahsis edildi. Bir restorasyon projesi olup olmadığı açıklanmayan Kale'deki çalışmalar bittiğinde kimin ağlayacağı ise şu anda belli değil.

Yanlış restorasyon harap görüntüden daha iyi değil maalesef. Bunları kıyaslamak da mümkün değil, tıpkı elma ile armutu toplayamayacağınız gibi. Türkiye'de restorasyon konusunda önemli çalışmalar yapan kişiler var. Projeler konusunda onlardan profesyonel yardım alma fikrinin ilk bizim aklımıza geldiğini söylemeyin lütfen bana…

Ayşe Bayvas


PATRONA HALİL'İN HAMAMI KURTARILIYOR

Beyazıt Meydanı'nda, Patrona Halil Hamamı olarak da bilinen 2'nci Beyazıt Hamamı çalışmalar başlatıldı, İstanbul Üniversitesi tarafından hazırlanan restorasyon ve güçlendirme projesinin Anıtlar Kurulu'ndan onay aldığını belirten İstanbul Valisi Muammer Güler, 3.5 trilyon lira bedelle restorasyon ihalesine çıkılacağını ve çalışmanın 2 yılda tamamlanacağını açıkladı. Hamam tamamlandığında sanat merkezi ve gözlemevi olacak.

Sultan 2'nci Beyazıt tarafından 1502-1505 yıllarında yaptırılan ve Patrona Halil İsyanı elebaşılarının burada çalışmasından dolayı halk arasında Patrona Halil Hamamı olarak da anılan 2'nci Beyazıt Külliyesi'nin hamamı, çifte hamam olarak yapıldı. 15 metre çapında yüksek kubbeli iki soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık kısımlarından oluşan hamamın, 1714 yılında karşısındaki Simkeşhane ile birlikte geçirdiği yangından sonra onarıldığı biliniyor.
Vatan, 30.07.2005

DEFİNE AVCILARI, ERZURUM'DA ESAT PAŞA CAMİİ BAHÇESİNDE KUYU KAZARAK, TARİHİ DOKUYU ZEDELEDİLER

Erzurum'da, Esat Paşa Camisi'nin bahçesindeki tarihi mezarlıkta kaçak kazı yapan define avcıları, 7 metre derinliğe inerek hazine aradı. Alınan bilgiye göre, din alimlerinin mezarlarının bulunduğu belirtilen ve 1900'lü yıllara ait olduğu sanılan tarihi mezarlıkta, 4. kez kimliği belirlenemeyen define avcılarınca kaçak kazı yapıldı.
Kazıda, define avcılarının, hazine bulmak umuduyla bir mezarı 7 metre kazdıkları belirlendi.
Caminin 24 yıllık imamı Musa Şekerci, halk arasında bu mezarlıkta hazine bulunduğuna dair söylentiler olduğunu belirterek, bu nedenle define avcılarının gece mezarlığa gelerek kaçak kazı yaptıklarını ve mezarların metrelerce derinliğine kadar indiklerini söyledi.
Esat Paşa Camisi'nde kazılan mezar, yapılan incelemelerin ardından tekrar kapatıldı. Define avcılarının yakalanması için çalışma başlatıldığı bildirildi.
Erzurum Gazetesi, 30.07.2005

TRUVA HAZİNELERİ İÇİN MÜZE KURULMASI İÇİN GİRİŞİMLER BAŞLADI

Truva antik şehrinden kaçırılarak değişik ülkelerdeki müzelerde sergilenen eserlerinin toplanması için Çanakkale'ye Truva Müzesi kurulma çalışmaları başlatıldı.
Truva ören yerinde 17. dönem kazı çalışmalarını yürüten Arkeolog Rüstem Aslan, 1980'li yıllarda yapılan kazılar sonrası bulunan ve gizlice başta Moskova'daki Puşkin Müzesi olmak üzere yaklaşık 40 ülkeye kaçırılan eserlerin Türkiye'ye iade edilmesinin tek yolunun müze kurulması olduğunu söyledi. Çanakkale merkezde veya Truva'da müze yapımı için ilgili bakanlıklarla görüştüklerini kaydeden Arkeolog Aslan, yakın zamanda somut adım atılacağını belirtti. Ayrıca bölgeye ziyarete gelen yıllık 500 bin turistin de müze sonrası ikiye katlanacağını vurgulayan Aslan, Truva müzesinin kurulmasıyla ziyaretçilerin ören yerinde daha fazla vakit geçireceğini sözlerine ekledi.
www.burasicanakkale.com , 30.07.2005

KINIK KAZISI ÖDENEK BEKLİYOR

Kastamonu'nun Devrekani İlçesi Kınık Köyü'ndeki arkeolojik kurtarma kazısını yürüten Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, kazının bu yılki ayağıyla ilgili müracaatın yapıldığını, Alacahöyük'teki kazıyı erken bitirip Kastamonu'ya gelmeyi planladıklarını söyledi.

Bu yılki kazı çalışmaları için 100 milyar ödenek talebinde bulunduklarını, ancak ödenekle ilgili yasal prosedürlerin henüz yerine getirilip getirilmediğini bilmediğini ifade eden Çınaroğlu, ödeneğin çıkması halinde 15 Ağustos'tan sonra Devrekani'ye gelebileceklerini ifade etti. Daha önceki yıllarda yaptıkları kazı çalışmalarında, Kınık'ta bol miktarda kene bulunduğunu, kazıya başlamadan önce alanın ilaçlanması talebinde bulunacaklarını da ifade eden Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, "Geçmişte keneden her hangi bir sorun yaşamadık. Ancak, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının Kastamonu'da olduğunu duyduğumuz için, gerekli önlemi almak istiyoruz. İlaçlama yapmadan kazı çalışmalarına başlamamız pek doğru olmaz" dedi.
Kastamonu Postası, 30.07.2005


ELYAZMASI ALTIN YALDIZLI KURAN ÇALINDI

Malatya'nın Darende ilçesinde, Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'nde bulunan elyazması altın yaldızlı Kuran'la 2 adet elyazması eser çalındı.

Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Vekili Mustafa Paşalıoğlu, geçen hafta, kütüphaneye giren kişi ya da kişilerin sandık içerisinde korunan Arapça nesih yazı türü ile kaleme alınan 17 yaprak, 34 sayfa ve her sayfasında 7 satır bulunan set halindeki 30 cüzlük Kuran'ı çaldığının belirlendiğini söyledi.

Paşalıoğlu, elyazması Buhari Şerhi ile Ayni'nin kaleme aldığı 2 ciltlik tarih kitabının kapaklarını söküp atan kişilerin, bu eserlerin içlerini de çaldığını kaydetti. Paşalıoğlu, soruşturma kapsamında Kültür Bakanlığı'ndan 4 kişilik bir heyetin kütüphanede kapsamlı bir inceleme ve sayım yapacağını ifade etti.
Milliyet, 29.07.2005



Darende'deki Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'nden çalındığı saptanan
el yazması Kur'an-ı Kerim'i, Görüş ve
İHA Darende Muhabiri İsmet Uğur
geçtiğimiz yıllarda böyle görüntülemişti.
Şimdi bu eser çalındı ve akıbeti bilinmiyor.
BU HIRSIZLIK ''ÇOK İYİ İSTİHBARAT VE UZMAN'' İŞİ!..

Darende İlçesi'ndeki "bekçisiz" Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'ne 10 gün önce giren hırsız ya da hırsızların, "nokta hedefi"nin paha biçilemeyen el yazması 30 ciltlik Kur'an-ı Kerim olduğu değerlendirliyor. En az 500 yıllık olduğu belirtilen Kur'an-ı Kerim'i çalanların izine rastlanamadı. Bu arada, kütüphanedeki el yazması 622 eser, Konya'daki Milli Kütüphane'ye naklediliyor..

622'si "el yazması" olmak üzere 28 bin'in üzerinde kitabıyla, bölgenin en önemli kütüphanelerinden biri olan Sadrazam Mehmet Paşa Halk Kütüphanesi'ne hırsız yada hırsızların, zemin kattaki kalorifer dairesinin kapısını zorlayarak girdikleri saptanmıştı.

Bekçi kadrosu bulunmayan ve bu nedenle de bekçisi olmayan kütüphanede hırsız ya da hırsızların ne çaldıklarının envanter incelemesinden sonra ortaya çıkacağı belirtilmişti.

Yapılan araştırmalar sonucunda, hırsız ya da hırsızların, kütüphaneye 35 yıl önce bağışlanan ve en az 500 yıllık olan 30 ciltlik çok değerli el yazması Kur'an-ı Kerim'i çaldıkları saptandı.

Milliyet'te yayınlanan habere göre de; Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Vekili Mustafa Paşalıoğlu, geçen hafta, kütüphaneye giren kişi ya da kişilerin sandık içerisinde korunan Arapça nesih yazı türü ile kaleme alınan 17 yaprak, 34 sayfa ve her sayfasında 7 satır bulunan set halindeki 30 cüzlük Kuran'ı çaldığının belirlendiğini söyledi.

Paşalıoğlu, elyazması Buhari Şerhi ile Ayni'nin kaleme aldığı 2 ciltlik tarih kitabının kapaklarını söküp atan kişilerin, bu eserlerin içlerini de çaldığını kaydetti. Paşalıoğlu, soruşturma kapsamında Kültür Bakanlığı'ndan 4 kişilik bir heyetin kütüphanede kapsamlı bir inceleme ve sayım yapacağını ifade etti. Hırsız ya da hırsızların; "çok iyi istihbarat" yapmış oldukları değerlendirilirken, polis olayı bu yönüyle de araştırıyor.

Bu arada, çok değerli eserlerin muhafaza edildiği Darende'deki kütüphaneye, tüm isteklere karşın bir bekçi kadrosu verilmemesi ve ardından meydana gelen hırsızlık olayı ilçelilerin tepkisine neden oldu. Darendeliler, "Malatya'daki bir konakta 3-5 bekçi çalıştırıyorlar. Burada çok değerli eserler varken, bir bekçi verilmedi.. Sonra da beklenen oldu.." diye konuşuyorlar.

Ayrıca, çalınan Kur'an-ı Kerim'e Malatya'daki uzmanlarca kıymet biçilemediği, bu nedenle Adana'dan bir uzman grubunun bu konuda çalışmalara başladığı haber alındı.
Malatya Haber, 29.07.2005

ADIM ADIM TAHRİBAT

Türkiye, geçmiş medeniyetlerini gün ışığına çıkartıp, bunun turizme yansımasından payını arttırmak için, tanıtım ve arkeolojik kazılara her yıl milyonlarca dolar harcama yaparken, yerüstüne çıkartılan eserler de, insan ve doğa faktörüyle hızla yok ediliyor. İskenderun'un Konacık Köyü'nde bir çobanın keçilerini otlatırken, Ağustos 1998'de tesadüfen bulduğu Roma ile Bizans dönemi şapel ve mezarlık, önce doğanın, daha sonra da insanların yarattığı etkenle, adım adım tahrip oluyor. M.S. 4. yüzyıl dönemi Roma Mezarlığı ile M.S. 6. ve 7. yüzyıla ait şapelin bulunduğu alan, tel örgülü korumaya sahip olmasına karşın 1600 yıllık mozaikler üzerindeki mezarlıkta kaçak kazılar sürüyor...

Büyük İskender'in Mısır seferine çıktığı sırada askerlerinin konaklayıp, yerleştiği yerler arasında gösterilen Konacık Köyü, döneminin de en önemli ticari limanları arasında gösteriliyor. Hırıstiyanlığın Antakya üzerinden dünyaya açıldığı dönemde, nüfusu ve ticari potansiyeliyle dünyanın en büyük ve önemli kentleri arasında gösterilen Hatay yöresi, Çevlik ve Konacık limanları üzerinden de ticari dünyaya açılıyordu.

Bölgedeki tahribatlar sadece kaçak kazılarla da sınırlı değil. 60-70 yıl önce Kale Köyü sakinleri, köye adını veren Roma dönemi kalesinin sur kalıntılarını sökerek, ev ve ahır yapımında kullanmış. Şekilli taşları ile tarihi kayıtlara not düşecek sur kalıntıları, 11 yıl önce dönemin Hatay İl Kültür Müdürlüğü uzmanları tarafından köylüye 'yediemin' olarak teslim edilirken, bu durum kale kalıntıları ile yapılan evlerin üzerine betonarme yapıların çıkmasıyla farklı şekil almasını da sağlamış. Yüzlerce yıllık kale surlarının üzerine yükselen kerpiç ve beton evler, Kale Köyü ziyaretçilerinin de en çok ilgilendiği bölgeyi oluşturuyor. Aynı bölgede, yüzlerce yıllık eserler ise üzerindeki topraklara köklerini salan meyve, sebzelerin büyümesine katkı veriyor...
Hatay Gazetesi, 29.07.2005











KAZILAR SONUCU ELDE EDİLEN BİLGİLER!

Tel Taynat Höyüğü'nde 15 Haziran'da başlayan kazıların, Temmuz ayının sonuna kadar devam edeceği belirtildi. Toronto Üniversitesi'nden Prof. Dr. Timothy P. Harrison, kazılarda ABD, İngiliz ve Türk arkeologlardan oluşan 25 kişinin görev yaptığını belirterek, bölgedeki vatandaşların da kazı çalışmalarına katıldıklarını söyledi. Tunç çağına ait bulgular Prof. Harrison, çalışmaları 3 grup halinde sürdürdüklerini belirterek, birinci grubun 100 metre karelik alanlarda çalışmalara devam ettiğini ve İlk Tunç Çağı'na ait 2200 yaşında bulgular ortaya çıkardığını söyledi. Kazılarda çanak, çömlek, seramik ve çeşitli figürler bulduklarını da ifade eden Harrison, 400 metre karelik alanda yapılan ikinci bölge kazılarında ise, M.Ö. 1200-900 yılları arasındaki Eski Demir Çağı'na ait kalıntılar bulunduğuna dikkat çekti.
Hatay Gazetesi, 29.07.2005

PICASSO NİHAYET TÜRKiYE'DE

21 Kasım 2005 - 26 Mart 2006 tarihleri arasında Sakıp Sabancı Müzesi'nde gerçekleştirilecek sergi, sanatçının tüm dönemlerini kapsayan 135 eserinden oluşuyor. Sanatçının ömrü boyunca kendisine sakladığı ve ailesine devrettiği daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş bir koleksiyon ile Paris ve Barcelona Picasso müzelerinden gelen eserleri içeren serginin açılabilmesi için, Pablo Picasso'nun torunu Bernard Ruiz - Picasso ile Sakıp Sabancı Müzesi yönetimi uzun süredir süredir görüşmeler yapıyordu.

İstanbul'a gelen Bernard Picasso ve eşi Almine Picasso, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı ve Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer ile sergi anlaşmasını imzaladılar.

Sergide ayrıca Picasso'ya ait özel yazışmalar, aile albümlerinden seçilen ve önemli fotoğrafçıların çektiği fotoğraflar yer alacak, sergi boyunca belgesel filmler ve konferanslar da bu etkinliğe eşlik edecek.
Milliyet, 28.07.2005

LATİFE HANIM KÖŞKÜ KAMUNUN

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ömrünün son günlerini geçirdiği İzmir'in Karşıyaka ilçesinde 'Latife Hanım Köşkü' olarak bilinen Uşakizade ailesine ait 1860'lardan kalma olduğu tahmin edilen bina, restore edilerek kültür hizmetine sunulmak üzere Karşıyaka Belediyesi'nce kamulaştırıldı. Yapı aynı zamanda 'Atatürk'ün evliliğinin ilk dört gününü geçirmesi' gibi önemli değerlere de sahip.
Radikal, 28.07.2005

AYVANSARAY TURİZMİ İÇİN SEFERBERLİK BAŞLATILDI

İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan tarihi Ayvansaray'da turizme hazırlık ve restorasyon çalışmaları TÜRSAB'ın da desteğiyle başlıyor.
Vatan, 27.07.2005


28 BİN YILLIK ERKEK HATIRASI

Dünyanın en eski erkeklik organı (fallus) yontusu Almanya'nın Ulm kenti yakınlarındaki bir mağarada bulundu. Bilim adamları, Hohle Fels adlı mağarada yapılan kazılar sırasında bulunan 20 santimetre uzunluğunda ve 3 santimetre genişliğindeki cilalanmış fallus'un yaklaşık 28 bin yıl öncesine ait olduğu sanılıyor.

Tübingen Üniversitesi Erken Prehistorya Bölümü'nden Prof. Nicolas Conard, tarih öncesi buluntunun erkeklik organını sembolize etmesinin yanı sıra çakmaktaşlarına şekil vermek amacıyla da kullanılmış olabileceğini belirtti. Bilim adamları, 14 kırık parçanın yeniden birleştirilmesiyle elde edilen yontunun çok iyi cilalandığını, Avrupa'ya ilk modern insanın geldiği 40 bin yıl öncesi döneme ait en eski erkeklik organı yontusu olduğunu söyledi.
Radikal, 27.07.2005

LAODIKE HEYKELİ BULUNDU

Denizli'deki Laodikya Antik Kenti'nde, Pamukkale Üniversitesi tarafından sürdürülen çalışmalarda, kent adını veren Kraliçe Laodike adına yapıldığı belirlenen, üzerinde Artemis, Diana ve geyik kabartmaları bulunan, M.S. 303 yılına ait bir heykel bulundu.

Kral II. Antiakos'un, Laodikyalılar tarafından 'Bereket Tanrıçası' olarak nitelendirilen eşi Kraliçe Laodike'nin adına yaptırdığı belirlenen 2.80 metre yüksekliğindeki heykel, kazı ekibinde heyecan yarattı. Kazı Başkanı Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Celal Şimşek, Sebastian Alanı'nda bulunan Laodike heykeli sayesinde, Laodikya Kentiyle ilgili önemli bilgiler elde edileceğini belirtti. 40 gündür süren kazıların çok verimli geçtiğini söyleyen Doç. Dr. Şimşek, 'Daha önce de çeşitli heykeller ve yazıtlar bulduk' dedi.
Hürriyet, 27.07.2005

2400 YILLIK TRAKYA HAZİNESİ BULUNDU

Bulgar arkeologlar, başkent Sofya'nın 300 km doğusundaki Zlatinitsa'da yaptıkları kazılarda, eski Trakya medeniyetine ait mezarlarda 2400 yıllık altın hazine buldular. Hazinenin parçaları arasında bu altından defne tacı gibi çok sayıda paha biçilmez eser bulunuyor.

Trakyalılar M.Ö 4000 yıllarından M.S 8. yüzyıla kadar, bugünkü Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya ve Türkiye topraklarının bulunduğu bölgede yaşıyordu. Bu tarihte bölgeyi işgal eden Slavlar tarafından asimile edildiler.
Hürriyet, 26.07.2005

TOPKAPI SARAYI BU KEZ SOYULMADI

Topkapı Sarayı'nın arka tarafındaki inşaat bölümünden elinde bir poşetle çıkarken jandarma tarafından yakalanan Ersin Öztürk isimli kişi, 'Saray soyuldu' paniğine neden oldu. Olayın hırsızlık olarak anlaşılması polisi ve saray yetkililerini harekete geçirdi. Ancak Ersin Öztürk'ün elindeki 3 adet taşı inceleyen uzmanlar bu taşların platform yükseltmede kullanılan ve molozların içine atılan değersiz İtalyan 'Maiolica' (İtalyan fayansı) olduğunu anladı.

Topkapı Sarayı Müdürü Prof. Dr. İlbey Ortaylı ise herhangi bir soygununun ve soygun girişiminin olmadığını belirttiği açıklamasında, 'Sarayın, Gülhane girişinin bulunduğu duvar daha önce çökmüştü. Bu duvar içinde bulunan bu fayanslar ise moloz olarak orada duruyordu. Bu fayanslar tarihi eser değil, 'Maiolica'dır (İtalyan fayansı). Zaten kimsenin Harem'den çini sökmesi mümkün değildir. Ancak bütün sistemi gözden geçireceğiz. Ayrıca güvenlik personeli sayımızı da artıracağız' diye konuştu.

İstanbul Vali Yardımcı Cumhur Güven Taçbaşı da çalınanların envanterlerle hiçbir ilgisi olmadığını belirterek, 'Hafta sonu Gülhane çok kalabalık oluyor. Ayrıca sarayın duvarında da bir çalışma var. Ancak çalındığı söylenen taşlar molozlar içine atılmış değersiz İtalyan fayanslarıdır' dedi. 'Topkapı Sarayı'ndan çini çaldığı' iddiasıyla gözaltına alınan Ersin Öztürk, çıkarıldığı savcılıktaki sorgusunda, hırsızlık yapmadığını, taşları da moloz yığınlarının içinde bulduğunu söyledi. Serbest bırakılan Öztürk, 'Yerde bir şeyler buldum, vatandaş olarak yetkililere bildirmek istedim' dedi.
Akşam, 26.07.2005

SARAY, ASMA KİLİT BEKLİYOR!

Güvenlik açıkları saymakla bitmeyen, önceki gece bir soygun girişimiyle daha karşı karşıya kalan Topkapı Sarayı'nın güvenliği için önlem bulundu: 2.5 YTL'lik asma kilit! O da bürokrasi nedeniyle alınamadı.

Son 1 ay içinde bir kez soyulan, önceki akşam da soygun girişiminde bulunulan Topkapı Sarayı Müzesi'nin güvenlikle ilgili sıkıntıları bitmiyor. Bir yıl içinde müzeyi gezen 2,5 milyon ziyaretçinin müze kasasına bıraktığı 20 milyon YTL'yi aşkın paraya rağmen saraya, piyasada 2,5 YTL olan bir asma kilit alınamıyor. Müze, mühürlü kapılar için gerekli olan kilitleri Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nden (DÖSİM) yazışma yoluyla istemek zorunda kalıyor.

Topkapı Sarayı Müzesi Bağdat Köşkü'nün 27 Haziran'da soyulmasından sonra, idari soruşturmayı yapan muhakkikin hazırladığı rapora, bazı kapıların üzerinde kilit olmadığı yansımıştı. Yeterli sayıda kamera ve alarm sisteminin bulunmadığı müze depolarının güvenliği için asma kilit takılması uygun görüldü.Ancak bunu alacak parası olmayan müze yöneticileri, bir yazı ile durumu DÖSİM'e bildirdi.

Topkapı Sarayı Müze Müdür Vekili Göksen Sonat imzalı ve 5 Temmuz 2005 tarihli yazıda şöyle denildi: "Müzenin çeşitli yerlerinde kullanılmak üzere 3 adet sarı renkte, iyi kalite küçük boy asma kilide ihtiyaç duyulmaktadır. Gereğinin yapılmasını arz ederim."

Müzeler daha önceleri bünyelerinde kurulan yaşatma ve koruma dernekleriyle ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Ancak kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı derneklerin kapatılmasından sonra bu tür ihtiyaçları karşılayamaz hale geldiler. Bir müze müdürü, sıkıntılarını şöyle anlattı: "Her şeyi yazıya dökmek zorundasınız. Tuvalet kâğıdı, fotokopi kâğıdı, el sabunu, ampul gibi her türlü ihtiyaç yazı ile DÖSİM'den isteniyor. DÖSİM uygun görürse ihtiyacımız karşılanıyor. Bazen yazışmaları bile kâğıt yokluğundan geç yapıyoruz. Acil ihtiyaçlarda kullanabileceğimiz bir bütçemizin olması gerekir."

Sarayda önceki akşam tekrar soygun girişiminde bulunulması güvenlik zaafiyetini yeniden ortaya çıkardı. Yıkılan saray duvarının 5 aydır onarılmaması ihmal olarak değerlendirildi.

700 bin metrekare alana kurulu 80 bin metrekarelik sarayda personel yetersizliği nedeniyle geceleri sadece 3 güvenlik görevlisi bulunuyor. Bunların yanında da 6 bekçi var. Yetkililer, bu sayının acilen, artırılması gerektiğinin altını çiziyor.
Milliyet, 26.07.2005

KAPALIÇARŞI TEPEMİZE YIKILACAK

Tarihi Kapalıçarşı, bakımsızlıktan çürüyor. Günde yaklaşık 500 bin kişinin ziyaret ettiği çarşının harabeye dönmüş damında otlar bitmeye başladı. Günden güne uzayan otlar ile ağır su depoları çarşı için büyük tehlike arz ediyor. Yağmurlu havalarda tarihî çarşının çatısı akıyor. Yağan yağmurlardan dolayı kolonlarında yer yer çatlamalar ve boyasında da dökülmeler gözleniyor.

Yapının çatısı en son 1980'lerde değiştirildi. Ancak yeniden onarım yapılması için Anıtlar Yüksek Kurulu'nun izni gerekiyor. Gerekli izinlerin alınabilmesi için 3 ayı aşkın bir süre beklemek şart. Bu sebeple tarihî çarşıda hiçbir tadilat yapılamıyor.
Vatan, 26.07.2005

MÜZELER, SANATI HAYATTAN MAHRUM EDİYOR MU?

İletişim Yayınları'ndan çıkan "Sanatçı Müzeleri", müzelerin geleneksel muhafazakâr yapısına tepki gösteren ve kendi alternatif müzelerini kuran sanatçıları anlatıyor, müze anlayışını sorguluyor.

Ali Artun editörlüğünde yayımlanan "Sanatçı Müzeleri", sanatçıların müzelerle ilişkisi üzerine kaleme alınmış makalelerden oluşuyor. Müzelerin sanatı hayattan mahrum ettiği iddiasıyla kendi müzesini kuran sanatçılara bakış niteliğinde olan kitabın üzerinde durduğu örnek isimlerden biri Marcel Duchamp. Onun müzesi bir valizdi! Valizin içinde eserlerinin fotoğrafları ya da küçültülmüş maketleri yer alıyordu.

Eserleri tasnif etmek, birbiriyle ilişkilendirmek ve ortak bir konu başlığı altında izleyenin bir değerlendirme yapmasına imkân tanımak fonksiyonuyla tanımlanıyorsa müzeler, Andy Warhol örneği bu düşünceyi sarsıyor. Warhol, 'eserleri' belli bir mantıkla buluşturmaktansa, 'ürün'leri depolarcasına bir araya getiriyordu. Andy Warhol Müzesi bu anlayışı yansıtıyor.

20 çekmeceden oluşan ve sanatçıların minyatür eserlerini bir araya getiren 500 bölmeli Herbert Distel'in Çekmece Müzesi ile daimi bir koleksiyonu ve yeri bulunmayan Daniel Spoerri'nin Duygusal Müzesi, geleneksel kategori ve hiyerarşileri ortadan kaldıran alternatif müzelere örnek.

Burhan Doğançay (Burhan Doğançay Müzesi) :
Çeşitli özel müzeler var. Mesela koleksiyoncular kendi adlarına kişisel müze kuruyor; Guggenheim Müzesi gibi. Üçüncü şahıslar sevdikleri bir sanatçı adına müze kuruyor; Andy Warhol Müzesi gibi. Bir de yapıtçılar, benim gibi kendi müzelerini kuruyor. Bir yapıtçının eserleri en önemli müzelere girse de bütün eserlerinin müzede gösterilmesine imkân yok. Onun için birçok yapıtçı bugün kendi müzesini kuruyor. Ayrıca yıllardır Türkiye'de bir modern sanat müzesinin açılmasını bekledim. O müzeye eserlerimin önemli bir bölümünü hibe edecektim. Ama Türkiye'de müzecilik geçtiğimiz iki senede başladı. O yüzden Türkiye'deki ilk kişisel modern sanat müzesini açtım. Müzelerin sanatı hayattan mahrum ettiği düşüncesine katılıyorum.

Hüsamettin Koçan (Bayburt Baksı Müzesi):
Öğrenci olduğum dönemde müzelerin sanat yapıtı ile izleyici arasına bariyer koyduğunu düşünüyordum. Bu nedenle müzeye girebilecek tuval resim gibi ürünleri bir kenara itip çok sayıda duvar resmi taslağı hazırlamıştım. Zaman içinde bu görüşümü geri çektim. Çünkü insanoğlunun ayrıcalıklı yaratısının bir yerde depolanması ve tasnif edilmesi gerekiyor. Aksi taktirde yaratıcılığının izi yeteri kadar geniş ve anlamlı biçimde takip edilemeyebilir. Müzeler bir bellek yaratır ve o bellek hayatın içinde oluşamıyor. Aslında sanatçıların tepki duyduğu, müzelerin kuruluşu sırasında devreye giren ideolojilerdir. Sanatçı müzeleri bir başkaldırı mı? Sayılabilir. Mesela Türkiye'de terzi söküğünü dikmiyor, biz o söküğü dikmeye çalışıyoruz.

Süleyman Saim Tekcan İMOGA (İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi):
Türkiye'de müze dediğimiz zaman akla Osman Hamdi Bey'in kurduğu Arkeoloji Müzesi geliyor öncelikle. Müze olarak inşa edilen ilk bina o, ikincisi de İMOGA. Diğer müzelerin çoğu, başka binaların restorasyonuyla oluşmuş. Türkiye'de müzecilikte önemli bir oluşum görmüyoruz. Atatürk'ün kurduğu Dolmabahçe Sarayı'nın Veliaht Dairesi'ndeki Resim Heykel Müzesi ile Ankara'da Türkocağı Binası'ndaki Resim Heykel Müzesi'nin halka yönelik olduğu söylenemez. Arkeoloji Müzesi de müzeden çok depo gibi. Durum böyleyken, günümüzdeki önemli müzelerin İstanbul Modern ve İMOGA olduğunu düşünüyorum. Sanat eğitiminin devlet görüşleriyle olmayacağını bildiğim için İMOGA'yı kurdum. Türkiye'de Atatürk dışındaki siyasiler çağdaşlaşmadan uzak durmaya çalıştılar.
Milliyet, 26.07.2005


KÜLTÜREL AYIBA DAVA

İstemihan Talay'ın döneminde, Kültür Bakanlığı'nın Atatürk zamanında yapılan ve uzun yıllardır kullandığı tarihi binanın orijinal merdivenlerini kırarak, yerine taştan bir duvar ördürdüğü ortaya çıktı.

Olayı Bilgi Edinme Yasası kapsamında Bakanlığa başvurarak öğrenen Hukukun Egemenliği Derneği Başkanı Av. Erdem Akyüz, dava açacaklaırnı bildirdi.
Birirnci dereceden SİT alanı olarak kabul edilen ve Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılan tarihi bina, Opera semtindeki Türkocağı Binası (Devlet Resim ve Heykel Müzesi) ve Etnografya Müzesi ile birlikte Kültür Bakanlığı'nın üç önemli eserinden birisi konumunda.
Hürriyet, 23.07.2005

MÜZELER PRESTİJ KAZANMAK İSTİYOR

İstanbul Valiliği ve İl Kültür Müdürlüğü tarafından başlatılan 'Müzelere Prestij' projesi Prof.Dr.İlber Ortaylı'nın rehberliğiyle dün başladı. Arkeoloji Müzesi'nde düzenlenen ilk geziyle başlayan kampanyaya İstanbul Valisi Muammer Güler ve İl Kültür Müdür Ahmet Bilgili katıldı. İl Kültür Müdür Ahmet Bilgili, İstanbul Arkeoloji Müzesi ile başlayan projenin Türk İslam Eserleri Müzesi ve Yıldız Sarayı Müzesinde düzenlenecek gezi programlarıyla devam edeceğini söyledi. İstabul Valisi Muammer Güler de atılan adımın halkı kültürle buluşturma adına önemli olduğunu belirterek projeyi gerçekleştirenlere teşekkür etti. Konuşmaların ardından Prof.Dr. İlber Ortaylı aralarından sanatçıların da bulunduğu gruba Arkeoloji Müzesi'ni gezdirdi.Sabah,
23.07.2005

TARİHİ SURLARDA ÇIKAN YANGIN PANİK YARATTI

Yedikule'deki tarihi surların yanındaki TCDD'ye ait kullanılmayan boş barakada dün saat 14.00 sıralarında belirlenemeyen bir sebeple yangın çıktı. Barakanın ahşap olması nedeniyle kısa sürede büyüyen alevler heryanı sardı. İtfaiye ekipleri, tarihi surlara bitişik barakadaki yangına kısa sürede müdahale etti. Merdiven aracıyla surların üzerinden de müdahale edilen yangın çevredeki binalara sıçramadan konrol altına alınarak söldürüldü. Yetkililer barakanın boş olduğunu ve kullanılmadığını belirtirken, vatandaşlar barakanın tinerciler tarafından kullanıldığını, yangının da tinerciler tarafından çıkartılmış olabileceğini söylediler.
Sabah, 23.07.2005

TROİA'DA KAZILAR BAŞLADI



Merkeze bağlı Teyfikiye köyü sınırları içinde bulunan Troia antik kentinde arkeolojik kazılar başladı.
Almanya'nın Tübingen Üniversitesi Profesörlerinden Arkeolog Prof. Dr. Manfred Korfman'nın başkanlığını yaptığı bu yılki kazılara 12 ülkeden 50 bilim adamının katıldığını belirten yetkililer, "2005 yılı kazıları kapsamında, daha önceki dönemlerde çıkartılan tarihi kalıntılar laboratuar ortamında incelenecek. Bu yıl özellikle aşağı kent çalışmaları üzerinde duracağız ve önceki senelerde yapılan yüzey araştırması sonuçlarını kazılar ile ispatlanmaya çalışacağız. Bunun dışında Troia antik kentinde deprem olduğuna dair izler var. Bunlar daha önceki yıllarda yapılan kazılarda da tespit edilmişti. Depremler hem Troia 6, hem de 7 dönemlerine denk geliyor. Hem Troia savaşı öncesi, hem de daha sonraki Hellenistik dönemde Athena tapınağının yapımı sırasında temellerin yıkıldığını gördük. Bu da depremler konusunda bize ip ucu veriyor."
Burası Çanakkale, 23.07.2005

KALE TARİHİ GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR

Erzurum Müze Müdürlüğü'nce yaptırılan kazının başkanlığını yürüten Müze Müdürü Mustafa Erkmen, yaptığı açıklamada, kazının ilk 10 gününde kalede yüzlerce top, seramik ve sikke bulduklarını belirterek, ''Kazının ilk haftasında, elde etmek isteğimiz bulgulara ulaşabileceğimizi tespit ettik'' dedi.
Osmanlı dönemine ait güllelerden birkaç tanesini sergilemek üzere muhafaza edeceklerini ifade eden Erkmen, ''Güllelerden hemen hemen her gün çıkıyor. Bunların kalede üretildiği anlaşılıyor'' diye konuştu.
Kazıda Osmanlı dönemine ait onarılabilecek durumda mekanların da ortaya çıkarıldığını kaydeden Erkmen, şunları söyledi:''Kazının ilk 10 gününde elde etmek isteğimiz bulgulara ulaşabileceğimizi tespit ettik. Ortaya çıkan bulgular bunu gösteriyor. Erzurum Kalesi'nin çok eski bir döneme ait olduğunu düşünüyoruz. 1 ay daha sürecek kazının sonucunda çok daha önemli bulgular elde edeceğimiz konusunda ümidimiz arttı.''
Bulunan sikke ve seramiklerin Selçuklu ve Saltuklu dönemine ait olduğunu tahmin ettiklerini belirten Erkmen, bunun kazının ardından yapılacak etüt çalışmasından sonra kesinlik kazanacağını kaydetti.
Erzurum Gazetesi, 22.07.2005

SOYULMASI İÇİN HER ŞART MEVCUT

Topkapı Sarayı Müzesi'nde geçen ay gerçekleşen ve sekiz adet tarihi eserin çalınmasına ilişkin soruşturma çok yönlü sürdürülüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Müfettişi Celal Kılıç, idari soruşturmayı tamamlayıp Ankara'ya döndü. İstanbul Valiliği'nin muhakkik tayin ettiği İslam Eserleri Müze Müdürü Seracettin Şahin, 30'a yakın müze çalışanının ifadesini alarak hazırladığı raporunu teslim ederken, İstanbul polisi de failleri bulmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Muhakkik raporunda, hırsızlığın geçen şubat yıkılan ve halen onarımı süren, sarayın Gülhane Parkı tarafındaki duvardan girilerek yapılmış olabileceği ifade edildi. Raporda, müze idarecileri ile güvenlik amiri ve çalınan eserlerin zimmetli olduğu memurun hırsızlıkta ihmallerinin bulunduğu da öne sürülüyor.
Polis ifadelerine göre, 27 Haziran Pazartesi sabahı 07.30'da Bağdat Köşkü Kavuk Odası'nın camının kırıldığını önce temizlik görevlisi Ali Kılıç farketti.
Durum, Topkapı Sarayı Güvenlik Amiri Mehmet Aydın'a iletildi. Ancak Aydın, ilgilenmedi. Aydın ifadesinde, şöyle konuştu: "Sarayın başka bölgesinde arıza olduğu söylendi. Onunla ilgilenmeye gittim. Sabahki olayı unutmuşum. Olay bana ikinci kez söylendiğinde saat 15.30'du. Bu durumun depo sorumlusu Ferda Albek'e bildirilmesini istedim. Olay mahalline gidip, polis geline kadar delillerin ortadan kaldırılmaması için önlem aldım." Müze Müdür Vekili Gülsen Sonat ise ifadesinde, durumu polise bildirdiklerini kaydetti.
Olaydan bakanlığın da haberdar edildiğini söyleyen Sonat, deponun çok kötü durumda olduğunu, polisin toz ve pislikten parmak izi bile alamadığını belirtti. Sonat, ayrıca, nöbetçi imza defterlerinden, Bağdat Köşkü'nün o günkü nöbetçi memurlarca kontrol edilmediğinin anlaşıldığını da iddia etti.
Cevap aranan sorular : 1) Müzenin bahçesinde güvenlik amaçlı dört kangal köpeği bulunuyor. Bağdat Köşkü'nün hemen alt tarafındaki Fil Bahçesi'nde gezen köpekler o gece hırsızlara niye hiç havlamadı? 2) Köpekler hırsızları tanıyor muydu? 3) Hedef tuğralar iken, şaşırtmak için mi kumaşlar alındı? 4) Hırsızlık tuğra toplayan bir koleksiyonerin siparişi mi? 5) Sabahın erken saatinde, camın kırık olduğu müzenin güvenlik amirine bildirilmesine rağmen neden müdahale 15.30'da yapıldı. 6) Böylece hırsızların müze ziyaretçilerinin arasına karışması mı sağlandı?
Milliyet, 22.07.2005

KRAL MEZARI UCUZ KURTULMUŞ



Nemrut'ta 2001 yılından bu yana restorasyon ve kazı çalışmaları yürüten Prof. Dr. Herman A. G. Brijder başkanlığındaki Hollandalı ekibin asıl amacının 'Kral Antiochos'un mezarını kazmak' olduğu iddia edildi. Ekip hakkında geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı'na sunulan bilirkişi raporunda, 'Ekibin çalışmalarıyla Nemrut'a zarar verdiği' de belirtildi.
Raporun bakanlığa sunulmasının ardından ekibin çalışmaları durdurulmuş, ekip başkanı Brijder bu yıl yeniden Nemrut'a dönmeyi beklerken, Kültür Bakanı Atilla Koç, pazartesi günü yaptığı açıklamayla "Hollandalı ekibin Nemrut Dağı Tümülüsü'ne zarar verdiğini, çalışmaları bundan sonra Türk bilim adamlarının yürüteceğini" söylemişti. Radikal'in ele geçirdiği bu raporda, şu saptamalar yer alıyordu:
- Zemin etütleri yapılmadan, terasın tümünün sağlamlaştırma yöntemi geliştirilmeden, yalnız iki heykelin (Antiochos ve kartal-aslan) kaidesinin ön kısmında lokal sağlamlaştırmalar gerçekleştirilmiştir. Bu sağlamlaştırmalarda çimento bazlı malzeme kullanılmıştır ki, bu özgün malzeme ile uyumsuzdur.
- Gerek epoksi (taşları yapıştırmak için kullanılan reçine bazlı yapıştırıcı) gerekse çimento harcı uygulamalarının zaman içinde eserlere zarar verdiği gözlemlenmişken Antiochos heykeli gövdesi onarımında gene epoksi kullanılmıştır.
- Antiochos heykelinin vücudunu oluşturan bloklar arasına, noktasal konulan kurşun levhalar zamanla taşların kopmasına neden olabilir.
- Korumayla ilgili bilimsel planlama gereği gibi yapılmadan uygulamalara başlanmış, heykelleri oluşturan taş blokların indirme ve kaldırma işlemleri gerçekleştirilmiştir.
- Ana kaya üzerine yığılmış kırma taşlardan oluşan tümülüsün (Antiochos'un mezarı) yüzeyindeki gevşek taşlar hareket etmektedir. Depremlerle fiziksel gücü yıpranmış kaygan arazide 90 tonluk bir vincin çalışması konusunda olumsuz görüşler dikkate alınmamıştır.
- Ekip başkanı ile yaptığımız görüşme ve genel müdürlüğe sunduğu programdan yakın gelecekte esas amaçlarının, mezar odasına yönelik kazı olduğu izlenimi elde edilmiştir.

Rapor, İ.Ü Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, ODTÜ Mimarlık Bölümü Malzeme Koruma Laboratuvarı'ndan Prof. Dr. Emine Caner Saltık, bakanlığın İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkezi Laboratuvarı'ndan kimya mühendisi Güven Gökçe ve yüksek heykeltıraş Ali Osman Avşar'dan oluşan heyetin yerinde yaptığı incelemelere dayanıyor.

Merkezi Hollanda'da bulunan Uluslararası Nemrut Vakfı adına restorasyon çalışmalarını yürüten Prof. Dr. Herman Brijder, 23 Haziran'da bu yılki çalışmalarına başlamak üzere Koruma Kurulu izni bekliyordu. Brijder, "2012'ye dek sürecek program hazırladık. Nemrut'un 10 yılı kaldı. Önemli olan Nemrut'a sahip çıkmak" diyordu.
Radikal, 21.07.2005

KİLİSENİN ÇANLARI ÇALINDI



Dolapdere'deki Panayia Evangelistria (Meryem'in Müjdelenişi) Rum Ortodoks Kilisesi'nin tarihi iki çanı 1 Temmuz'da gece yarısı çalındı. Panayia Evangelistria Kilisesi Vakfı Başkanı Kozma Kozmaoğlu, çanlardan Rus yapımı olanın Türkiye'de sesi en güzel çan olduğuna dikkat çekerek, "Bu çan yaklaşık 100 kilogram ağırlığındaydı. 110 yıl önce Rusya'da dökülüp getirilmişti. Diğer çan ise 80 kilogram ağırlığında ve 80 yıl önce Türkiye'de dökülmüştü. Bu çanı ancak Patrik kilisemizi ziyaret ettiğinde çalıyorduk" dedi.
Çanların kilisenin yan sokağındaki fırının arkasına merdiven koyarak indirildiğini belirten Kozmaoğlu, şöyle konuştu: "Çanlar iki gün arayla çalındı. Saat kulesinin içinde komando merdiveni var. Onu kullanarak yandaki ayazmanın çatısından indirmişler. Ayazmanın çatısındaki 25 kiremit kırılmıştı. Ayazmanın çatısındaki kurşun kaplama oluktaki yırtık ilk gün 30 santimetre, ikinci gün ise kırık 1 metreye ulaşmıştı. O iki gece sokaktaki elektrik direklerinin elektriği de kesilmiş. Çanların içine yapım aşamasında sesinin güzel olması için kıymetli metaller de katılmış. Çanlar tunçla kızıl karışımı (bakırçinko-kalay alaşımı). Döküm aşamasında içine altın ve gümüş gibi kıymetli metaller de katılıyor. Yalnız bu çanı eritirken çok yüksek sıcaklık gerektiği için, içindeki kıymetli metaller yok oluyor. Çanları b

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Kimya Metalurji Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İsmail Duman ise, "Çanların metal değeri en fazla 400 dolar eder. Hurdacıya satılsa 200 dolara ancak satılır. Ancak özellikle Rusya'da yapılanın o tınıyı vermesi için çok özel teknikle yapıldığı için değeri çok yüksek. Bu tınıyı sağlamak için yapımında ayin yapar gibi çok özel teknikler kullanıyorlar. Çanları döktükten sonra da çeşikli otların özsuları ile soğutma işlemi yapılıyor. Dünyada bu işi yapan artık yalnızca 3-5 kişi kaldı. Tekniğini de söylemezler. Böyle bir çanı 100 bin dolar verseniz alamazsınız. Örneğin, Zilciyan zilinin metal değeri çok düşüktür ama tını ve teknik açısından çok yüksek değere satılır. Bütün ünlü gruplar da bu zilleri kullanır&quo;

Taksim'den Dolapdere'ye inen yokuşun sonunda karşınıza çıkan kilise, Osmanlı döneminde Tanzimat ve Islahat fermanları ile sağlanan yeni kilise inşa edebilme hakkı doğrultusunda 1893'te inşa edildi. Yapımı 16 yıl süren kilisenin ithaf edildiği Panayia, İsa'nın annesi Meryem'in Doğu kiliselerinde kullanılan adı. Davud sülalesinden İoakim ve Anna'nın çocuğu olan Meryem, uzun zaman çocuk sahibi olamayan ebeveynleri tarafından, Tanrı'ya şükran ifadesi olarak küçük yaşta tapınağa sunuldu. 14 yaşında Nasıralı Yusuf ile nişanlandırılan Meryem'e Tanrı katında kutsandığı bildirilerek, evlenmeden bir çocuk doğuracağı ve adının İsa olacağı melek tarafından söylenir. İsa'nın sonsuza dek 'Tanrının Oğlu' olarak bilineceği de kendisine müjdelenir. Kilise de 'Meryem'in Müjdelenişi'ne (Panayia Evangelistria) ithaf edilmiş durumda. Rus mimari stilinde inşa edilen, yapımında Malta taşı kulla
Radikal, 20.07.2005

PERU'DA 5 BİN YILLIK "DÜĞÜM YAZISI"
BULUNDU

Arkeologlar, Peru'da, 5 bin yıllık düğümlerle hesap ve bilgi aktarmada kullanılan “quipu” (düğüm yazısı) buldular. Antik Caral kentindeki araştırmaları yürüten ekibin başında bulunan arkeolog Ruth Shady, son bulgunun “quipu”ların sanılandan binlerce yıl önce kullanıldığını gösterdiğini söyledi. İnkalarla birlikte anılan “quipu”ların şimdiye kadar MÖ 650'ye uzanan bir tarihi bulunuyordu, ancak Caral'da bulunanın 5000 yıllık bir tarihe uzandığı belirtildi. Shady, Caral'daki bulgunun eski quipu olduğunu ve antik toplumun İnka imparatorluğuna kadar devam eden bir yazı sistemini kullandıklarını gösterdiğini söyledi.

Quipo sistemi, sözleri kaydetmek ya da unutmamak ve hesap yapmak için ipe ve yan iplere atılan çok sayıda düğümden oluşuyor. Quipu, 12. ve 16. yüzyıl arasında And dağlarında büyük bir imparatorluk kuran ve İspanyol sömürgeciler tarafından 1650'de yok edilen İnkalarla birlikte anılıyor.
Hürriyet, 20.07.2005


KIZKALESİ
'KÜLTÜR MERKEZİ' OLUYOR

Mersin'in Erdemli ilçesine bağlı Kızkalesi beldesindeki tarihi Kızkalesi'ni "kültür merkezi"ne dönüştürecek olan, ancak 2001 yılındaki yüzey kazısı sırasında insan iskeletlerinin bulunması nedeniyle durdurulan çalışmalara yeniden başlanacağı bildirildi.
Kızkalesi Belediye Başkanı Necati Kale, kentin sembolü olan Kızkalesi'nin turistlerin en fazla merak ettikleri tarihi mekanlardan birini oluşturduğunu, ancak yıllarca ihmal edilmiş olması nedeniyle yeterince faydalanılamadığını belirtti.
Kale, Kültür Bakanlığı'nın da konuya sıcak bakmasıyla, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan izin alarak, amfitiyatro ve bir restoran yapımı için tabanda yüzey kazısına başladıklarını belirtti. 11. yüzyıl sonlarında tamamlanan Kızkalesi, 11 bin 800 metrekarelik bir ada üzerinde bulunuyor.
Bursa Olay Gazetesi, 23.07.2005

KÜLTÜREL MİRASI KORUYAN ÖDÜL

Avrupa Komisyonu'nun, 'Kültür 2000 Programı'nın bir parçası olarak, 'Avrupa Birliği Kültürel Miras Ödülleri'ne (Europa Nostra) son başvuru tarihi bellli oldu. Avrupa'da her yıl kültürel mirasın korunması alanında başarılara imza atmış seçkin kişi veya kuruluşlara verilen Europa Nostra Ödülleri'ne, mimari miras, kültürel araziler (tarihi park ve bahçeler, kırsal veya kentsel alanlar gibi) sanat eserleri ve arkeolojik yörelerin korunması, restorasyonu, rehabilitasyonu alanındaki projelerle katılınıyor.


Ödüle son başvuru tarihi kategori 2 için (kültürel araziler) 1 Ağustos; kategori 1 ve 3 için (mimari miras / sanat eserleri ve arkeolojik yöreler) 15 Eylül olarak belirlendi.
Milliyet, 20.07.2005


ZAMANA DİRENEN TARİH' İÇİN FOTOĞRAF YARIŞMASI

Koç Allianz'ın her yıl siyah-beyaz ve renkli olmak üzere iki ayrı dalda düzenlediği fotoğraf yarışmasında 2005 yılının konusu “Zamana Direnen Tarih” olarak belirlendi.

Zamanın gücü ve bu güce direnen her türlü yapı, insan ya da mekan gibi figürlerin işlenebileceği 12. Koç Allianz Fotoğraf Yarışması'na katılabilmek için son başvuru tarihi 15 Eylül 2005. Yarışmanın seçici kurulunda öğretim üyeleri Murat Germen ve Güven İncirlioğlu; fotoğraf sanatçıları Ersin Alok, Lale Per Aytek ve İsa Çelik; 'Fotoğraf' Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Nadir Ede ile Koç Allianz Murahhas Âzâsı ve Genel Müdürü M. Kemal Olgaç yer alıyor. Yarışmanın her iki kategoride belirlenecek birincileri 5000, ikincileri 3000, üçüncüleri ise 2000 YTL ile ödüllendirilecek. Sonuçlar 1 Ekim 2005 tarihinde duyurulacak.
Zaman, 23.07.2005

'BU, BANA KOMPLO'

Üniversite kampusu içindeki konutu basılarak, bazı evrak ve evde bulunan tarihi eserlere el konulan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, kendisine, Van'da çağdaş üniversite istemeyenlerin komplo kurduğunu iddia etti.



Perşembe günü yapılan aramanın ardından dün makam odasında Milliyet'in sorularını yanıtlayan Aşkın, hakkındaki iddialara yanıt verdi. Kara para aklama yöntemi olarak tarihi eser topladığına ilişkin ortaya atılan iddiaların temelsiz olduğunu belirten Aşkın, koleksiyonculuğa rektör olmadan ve soruşturması süren tıbbi cihaz ihalesinden önce başladığını söyledi.

Koleksiyonculuk yapmasına izin veren 1997 tarihli ve 756 sayılı envanteri gösteren Aşkın, "El konulan eserlerin 231'i bu defterde kayıtlı. Kayıtlı olmayan eserleri de, 2 Temmuz'da müze müdürüne deklare ettim. Bana, 'Şu an fotoğrafçımız görevinde değil. Siz, Bakü'ye gidin dönüşünde bunların kayıtlarını yaparız' dedi. Yasa zaten yeni elde edilen eserlerin kaydı için süre veriyor. Hukuki açıdan bir sorun yok. Müze müdürü de bunu teyit etti" dedi.

Koleksiyonunu 1.5 yıl sonra bağışlayacağını belirten Aşkın, eski Başbakan Bülent Ecevit'in ve değişik zamanlarda evine gelen yargı mensuplarının da bu koleksiyonu incelediklerini vurguladı. Aşkın, şöyle devam etti: "Kaçakçılık yapan bir insan bunları niye göstersin? Bunlar gülünç iddialar. Bu işle hobi olarak uğraşıyorum. Benim oturacak, kendime ait evim bile yok. Tıbbı cihaz ihalesi ben rektör olmadan önce yapılmış. Evimde arandığı iddia edilen protokol belgesinin de bende yalnızca bir fotokopisi var."

Van'ın yeniliklere açık bir kent olduğunu da ifade eden Aşkın, "Ancak burada çağdaş bir üniversite görmeye tahammülü olamayanlar var. Ben 10 yıldır bu kâbusu yaşıyorum. İhbarlar, soruşturmalar, tehditler sürekli yapıldı" diye konuştu. Evinde arama yapılmasına rağmen bugüne kadar ifadesinin alınmamasını garipsediğini de belirten Aşkın, "Bir an önce ifadem alınsın istiyorum. Bu aşama geçsin hukuki olarak bu olayın peşini bırakmayacağım" şeklinde konuştu. Aşkın, evine yapılan baskının ardında siyasi iktidarın bulunduğu iddialarıyla ilgili de "yorum yok" demekle yetindi. Bu arada, Prof. Aşkın, baskında el konulan kasasının şifresi ile anahtarlarını adliyeye gönderdi. Kasanın nöbetçi savcı gözetiminde açılacağı kaydedildi.

YÖK'ten Prof. Dr. Aşkın'a destek: Amacını kat kat aşan böylesi bir uygulama yıpratma ve küçük düşürme niteliklidir. Uygulama, hukuk devletine duyulan güveni sarsmıştır

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Van Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla ev ve ofislerinde arama yapılan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'a destek veren bir açıklama yaptı. Başsavcılığın Aşkın'ın evinde arama kararı çıkarması üzerine, Van Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri, evi ve ofisinde aramalar yaptı. Aşkın'ın evindeki çok sayıda tarihi eser, el konularak emanete alındı. YÖK'ten yapılan konuyla ilgili açıklamada da şunlar kaydedildi: "Van Cumhuriyet Savcılığı'nın kararı üzerine, 14 Temmuz 2005'te YYÜ Rektörü ve yardımcılarının görev yerlerinde ve konutlarında amacı kat kat aşan ve benzeri görülmemiş bir uygulamayla arama yapılması ve bu sürecin rektörün gıyabında gerçekleştirilmesi, yükseköğretim camiasında deri
Milliyet, 19.07.2005

AMİK OVASI'NDA TARİH

Hatay'ın Reyhanlı İlçesi'ne bağlı Varışlı Köyü yakınlarındaki Tel Taynat Höyüğü'nde yapılan kazılarda İlk Tunç Çağı'na ait 2200 yıllık bulgular elde edildi. 15 Haziran'da başlayan kazı çalışmaları Mustafa Kemal Üniversitesi ve Kanada Toronto Üniversitesi işbirliğiyle yürütülüyor. Kazının başkanlığını yapan Kanada'nın Toronto Üniversitesi Prof. Dr. Timothy P. Harrison, 'Aralarında 3000 yıllık bir küpün bulunduğu kazılar sırasında yaklaşık olarak 20 bin parça eser çıkarıldı' dedi.
Hürriyet, 19.07.2005

EVLİYA ÇELEBİ'NİN CAMİSİ BETON KAZIKLA KURTARILDI



Eminönü'nde 1500'lü yıllarda inşa edilen Ahi Çelebi Camii'nin denize doğru kayması, 40 metre boyunda 360 beton kazıkla durduruldu. Evliya Çelebi'nin heyecandan 'Şefaat ya Resulullah' yerine 'Seyahat ya Resulullah' dediği meşhur rüyasını gördüğü rivayet edilen Ahi Çelebi Camii ramazanda ibadete açılacak.

Cami, 1980'li yıllarda Haliç'teki çevre düzenlemesi ve yeni Galata Köprüsü inşaat çalışmaları sırasında büyük hasar gördü ve denize doğru çökmeye başladı. Güvenli olmadığı gerekçesiyle de ibadete kapatıldı. O yıllardan itibaren kaderine terk edilen 5 asırlık tarihi caminin çinileri çalındı, duvar ve tavan süslemeleri rutubetten döküldü.

2000 yılı kasım ayında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün harekete geçmesiyle caminin kayan zemini 360 adet 40 metre boyunda 1,2 metre çapında beton kazıklar ile desteklendi. Bu çalışmanın ardından 2 yıl boyunca düzenli olarak caminin zemininde kayma olup olmadığı kontrol edildi. Zemindeki kaymanın durduğunun tespit edilmesi üzerine Anıtlar Kurulu'nun da izniyle restorasyon çalışmaları başlatıldı.

Caminin yıkılan minaresi aslına uygun olarak yeniden inşa edilirken, kubbe ve duvarlardaki sağlamlaştırma çalışmaları halen sürdürülüyor. Restorasyon çalışmalarının ardından duvarlarındaki yazı ve süslemeleri yeniden yapılacak caminin önümüzdeki ramazan ayında ibadete açılması planlanıyor.
Hürriyet, 18.07.2005

TAPINAK DİSKO-BAR!

Anadolu'da ayakta kalan en eski tapınaklardan Side'deki Apollo Tapınağı, disko bar oldu. Manavgat Kaymakamlığı, 1. derece arkeolojik sit alanında kalan disko için 2 yıl önce vermediği ruhsatı bu yıl verdi. Aynı yerde açılan diskoyu 1999'da Kültür Bakanlığı kapattırmıştı. Kaymakam Kasım Fikret Dayıoğlu, "Göreve başlamadan, vekâlet edenler izni vermiş" dedi. Side Müze Müdürü Arif Küçükçoban ise, "Yapı Koruma Kurulu'nun izniyle yapıldı. Tapınağın bitişiğinde ama özel mülkiyet" diye konuştu. Antalya Koruma Kurulu Başkanı Prof. Haluk Abbasoğlu ise şunları söyledi: "Onarım izni vermişizdir. Ama onlar uygulamayı farklı yapmışlardır. Belediye denetlemeli."
Milliyet, 17.07.2005

KARAGÜMRÜK STADYUMUNUN ALTINDAKİ GLADYATÖR KIŞLASI



Avusturyalı arkeolog Josef Strzygowski'nin 1893 yılında ortaya attığı bir iddiaya göre İstanbul'un sur içi bölgesinde yer alan, bugünkü adıyla Karagümrük stadyumu, Sultan Selim ve Altımermer çukurbostanları tarihte 'sarnıç' ya da 'su havzası' zannediliyordu. Arkeolojik literatürdeki isimleri 'Aetius su sarnıcı, Aspar su sarnıcı ve Mokios su sarnıcı' olarak geçen tesislerde yapılan bir keşif sonunda ortaya çıkan yeni bulgular, İstanbul'un arkeolojisinde taşları yerinden oynatacağa benziyor. Yeditepe Üniversitesi Öğretim Elemanı Ali Kartal'ın bölgede yaptığı bir keşfin sonuçlarına göre, bugüne kadar sarnıç sanılan bu tesisler aslında Geç Roma dönemine ait birer askeri kışlaydı. Kartal'a göre, bu kışlalarda barınan askerler Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olarak ilan edilen Konstantinopolis'i kuşatan surların ve şehrin en önemli yapılarının inşasınd

Kartal, günümüze kadar su havzası olarak kabul edilen bu üç araziyi kuşatan duvar yapılarının mimari, fiziksel ve işlevsel özelliklerini inceleyerek yukarıdaki sonuca vardığını ve elde ettiği bulgularda bu tesislerin neden bir sarnıç ya da su havzası olamayacağını şöyle açıklıyor:

- Adı geçen tesisleri dört bir yandan çepeçevre kuşatan duvarların yüksekliği yer yer 10 m.'yi aşmaktadır ve duvarlar dikdörtgen şeklinde bir kutu gibi inşa edilmiştir. Genişliği ortalama 4-5 m.'yi bulan duvarların iç ve dış cephesi kaba yontulmuş taşlarla örülerek, içi moloz taşlarla doldurulup sıkıştırılmıştır. Bu şekildeki duvar örgü tekniği açık su depolarının duvarları için uygun ve yeterli değildir.

- Sarnıç yapımlarında suyun dışarıya sızmaması için duvarların iç yüzeyleri ve sarnıçın tabanı su geçirmez bir sıva (Stucco) ile kaplanması gereklidir. Oysa, bu üç tesisi çevreleyen duvarların iç yüzeyinde hiçbir şekilde, bir metrekare dahi olsa, sıva izine rastlanılmamaktadır.

- O dönemde inşa edilen açık su toplama havuzlarının (Piscinae) tabanı suyu tutacak şekilde büyükçe taş plakalarla kaplanmaktaydı ve su sızdırmazlığı (Opus Signinum) için taş plakaların arası özel bir derz dolgusuyla yalıtılıyordu. Ancak, günümüzde bu arazilerin üzerinde derinliğe kök salmış ağaçlar var, yani tesislerin tabanı sadece toprak dolgudan ibarettir ve taş plakalarla kaplanmamış olduğu tespit edilmiştir. Bu da bu tesislerin bir su deposu olamayacağının kanıtıdır.

- Bu tesislere kanallarla su getirildiği ve doldurulduğu tezi fizik kanununun eşit kaplar sistemine aykırıdır. Tesislerin taban kotu yükseltisi deniz seviyesinin 70-75 m üzerindedir, oysa şehre su getiren kanalların deniz seviyesinden yüksekliği 40 m. civarındadır. Bu durumda, kanalların içinden akan suyun, salt kendi özgül ağırlığının sağladığı basınçla (piezometrik basınç) duvarların yüksekliğine erişerek, bu tesisleri doldurabilmesi olanaksızdır. Şehre su getiren kanallarla tesislerin arasında hiçbir bağlantı saptanılmamıştır. Bunun yanı sıra, alan ölçüleri ve duvar yükseklik ölçüsünden yola çıkıp bir hacim hesabı yapacak olursak, ortaya çıkan yüzbinlerce metreküplük suyun basıncına dayanabilmesi için, tesisleri çevreleyen istinat duvarlarının dikine kutu şeklinde değil, bilakis, üçgen biçiminde

- İkisi dikdörtgen ve diğeri kare biçiminde olan tesislerden her biri takriben 2,2 ha.'lık bir alanı kaplamaktadır. Yani herbirinin içine iki adet futbol sahası sığabilecek büyüklükte olup, zemini dümdüz planya edilmiştir. Geç Roma dönemi askeri kışlaları buna benzer ölçeklerde kurulmuştu ve tıpkı bir iskambil kağıdı formatında olup duvar köşeleri yuvarlatılmaktaydı. Bu tipik özelliği her üç tesiste görmek mümkün.

-Tesislerde kuyular keşfedilmiştir. Bir su deposunda kuyunun hiçbir işlevi yoktur. Bu olsa olsa burada barınan askerlerin su ihtiyacını karşılamak üzere açılmış kuyulardır. Ayrıca, bir su sarnıcında, suyun kente dağıtımı ve sel baskınlarına karşı alınması gereken önlemlerin arasında tahliye kanalları ve kapakları gelmektedir. Bu önemli teknik donatıların hiçbiri bu tesislerde yoktur.

- Bu tesislere Geç Roma döneminin ünlü askeri komutanlarına atfen Aetius, Aspar ve Bonus isimlerin verilmesi de ayrıca dikkate değer bir ölçüdür. Aetius, Hunların lideri Attila'ya karşı savaşmış Romalı bir komutandı. Aspar ise Germen kökenli bir ordu komutanıydı ve M.S. 471 yılında katledilmişti. Bonus adını, Roma döneminde askeri yetkilere sahip olan 'Asia' eyaletinin valisi olarak görmekteyiz. Demek ki, bu tesislerin askeri amaçla kuruldukları anlaşılmaktadır.

- Tesislerin herbiri şehrin en yüksek tepelerine kurulmuştur. Son derece stratejik bir pozisyona sahiptir. Bu noktalardan şehrin giriş çıkışları, Marmara denizinin açıkları, Boğaziçi'nin deniz trafiği ve Haliç'in kıyıları rahatlıkla kontrol edilebiliyordu.

- Bütün bunların haricinde Çarşamba çukurbostanı olarak anılan tesiste çok önemli bir yapının kalıntılarına rastladım. Tesisin kuzey-doğu köşesinde bulunan harabede yaptığım incelemelerde bunun Geç Roma dönemine ait bir hamamın (Tepidarium) olabileceği kanısı çok ağır basmaktadır. Bu keşif ayrıntılarıyla ele alınarak incelendiği takdirde, burada bir askeri kışlanın varolduğu gerçeği daha da iyi anlaşılacaktır.

-Bu kapsamda ortaya çıkan bulgular doğrultusunda bir ekip tarafından ayrıntılı arkeometrik çalışmalar yapılmalı, bu tesislerin rölevesi çıkartılmalı ve bir rekonstrüktif oluşturularak tesislerin tekrardan kategorik değerlendirmesi yapılmalıdır.
Foto: Ali Kartal - TAY Haber

İSTİKLAL MADALYASI’NI BİLE ALMIŞLAR

Van 100. Yıl Üniversitesi kampusundaki lojmanı geçtiğimiz perşembe günü, kendisi yurtdışındayken polis tarafından basılıp 13 saat süreyle aranan Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın, Bakü Üniversitesi’nin davetlisi olarak 4 gündür bulunduğu Azerbaycan’dan İstanbul’a döndü. Adının karıştığı öne sürülen yolsuzluğun belgesini bulmak iddiasıyla evinin 15 polis tarafından basılmasına tepki gösteren Prof. Dr. Aşkın, hakkındaki iddiaları ‘çirkin bir iftira ve komplo’ olarak niteledi.



Prof. Aşkın, hiçbir belge bulunamamasına rağmen evdeki kayıtlı tarihi eserlere ve aralarında dedesine ait İstiklal Madalyası’nın da bulunduğu şahsi eşyaya polis tarafından el koyulduğunu belirtti. Kültür Bakanlığı’ndan izinli olarak tarihi eser koleksiyonu yaptığını anlatan Prof. Aşkın, 6 yıllık koleksiyonun bu süre içinde sürekli kontrol edildiğini de söyledi. Rektör şunları anlattı:

‘10 yıldır orada çağdaş ve cumhuriyet değerlerine bağlı bir üniversite oluşturmak için arkadaşlarımızla bir gayret gösteriyoruz. Bunu başardık ve bunların sonucu da bu çirkin iftiralar olmamalıydı. Başka bir değerlendirme olmalıydı. Ödüllendirme olmalıydı. Maalesef böyle bir yola girildi. 10 yıldır görev aldığım üniversitenin çağdaş bir düzeye gelmesini hazmedemeyenlerin komplosuyla karşı karşıya kaldım.

Eserler Kültür Bakanlığı ve Arkeoloji Müzesi’nce kontrol ediliyor. Eserlerin gayet iyi saklandığı, bakımının yaptırıldığı ve bir kültür hizmeti verildiği 6 yıldır hem belgelenmiş, hem de takdir edilmiştir. Geçen yıl İstanbul Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde Urartu Sergisi açıldı. Oradaki takı koleksiyonun neredeyse tamamı bana aitti ve bunlar basılıp Yapı Kredi tarafından yayımlandı. Bu kitapta bana teşekkür de var.

2 Temmuz’da da Bakü’ye gitmeden önce müzenin müdür ve müdür yardımcısını davet ettim. Hem koleksiyonu kontrol ettiler, hem de yeni aldığım eserleri gösterdim. ‘Bunların kaydını yapın’ dedim. Bir ay içinde deklare edilmeleri gerektiği için bunları deklare ettim. Ayın 2’sinde deklare etmemiş olsam, Vali’nin haberi olmasa anlayacağım. Kaydedilmemiş olan yeni aldığım eserler var, onları da üstelik gördüler. Aynı gün evimi ziyaret eden Bülent Ecevit ve Van Valisi eserleri görerek beni takdir etti.’

BAKÜ Üniversitesi’nin davetlisi olarak eşi Yrd. Doç. Dr. Oya Aşkın ile Azerbaycan’a giden Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın Türkiye’ye döndü. Prof. Dr. Aşkın, hakkı olmasına rağmen, Atatürk Havalimanı’nda VIP’ten değil, normal yolcuların kullandığı salondan geçti.

Prof. Aşkın özetle şöyle konuştu: "Burada kaçırılmış saklanmış bir eser yok. Biz bir kültür hizmeti verdik ve orayı koruduk. Bir sürü eserin kaçmasına engel olduk. Yıllardır yabancı diplomatlar Van’a gelen çok sayıda yerli yetkili burayı gezdi. Bir buçuk yıl içinde de bunları kamu kurumuna devredeceğim. Türk yargısına güveniyoruz. Sayın Savcı işin doğruluğunu tespit edecektir. 10 yıldır üniversitenin durumunu hazmedemeyenlerin işi bu. Bu sadece basına yansımış olanıdır. 10 yıldır ne sıkıntı çektiğimi ben biliyorum."
Hürriyet, 17.07.2005

HAYDARPAŞA MUAMMASI

Haydarpaşa'nın geleceği konusu, hâlâ bir bilmece. Son olarak basında yer alan 'lale şeklinde yedi gökdelenli' projenin 'Haydarpaşa Turizm Bölgesi' için hazırlanan çok sayıda öneriden biri olduğu, nihai projenin ise ihaleyle belirleneceği ve imar planlarına aykırı olmayacağı öğrenildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ise "Haydarpaşa'da gökdelen tarzı binalar olmayacak" dedi.

Spekülasyon konusu olan bölge ile ilgili son olarak mimar Şefik Birkiye'nin hazırladığı proje basına yansıdı. Projede Haydarpaşa Garı'nın arkasında lale şeklinde yedi gökdelen ve eski İstanbul evlerini andıran yapılar, denizden havaya su fışkırdan fıskiyeler göze çarpıyor. Projede 8 bin yataklı otel, hastane, yat kulübü ve ticaret merkezleriyle bölgede 800 bin kişiye iş imkânı sağlanabileceği savunuluyor.

Kent turizminden yüzde 3 pay alan Asya yakası için en uygun bölgenin Haydarpaşa olduğunu belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş'a göre ise projede gökdelenler olmayacak. Topbaş, "Haydarpaşa İstanbul siluetini en iyi gören bölge. Çevreyi rahatsız etmeyecek ölçekte, özentilerden uzak bir proje düşünüyoruz. Gökdelen tarzında rahatsız edici binalar olmayacak. Yeşili olan çevreyi rahatsız etmeyecek, düzenli olabilecek en ideal boyut ne ise onu oraya koyacağız" diye konuştu.
Radikal, 16.07.2005

KÜLTÜR VARLIKLARININ DURUMU ELE ALINACAK

Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde bulunan 22 ilin kültür varlıklarının durumu Trabzon'da ele alınacak. Edinilen bilgiye göre, illerde tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakım ve onarımı ile yarım kalmış kültür merkezlerinin tamamlanması için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği arasında sağlanan mutabakat gereği çalışmalar sürdürülüyor.

Erzurum da dahil olmak üzere Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'ndeki 22 ilin vali, belediye başkanları ile ticaret ve sanayi odaları başkanlarının katılacağı toplantı 22 Temmuz'da Trabzon'da gerçekleştirilecek. Toplantıda illerin kültür ve turizm değerlerini 5 dakikalık CD'ler ile yapılacak.
Erzurum Gazetesi, 16.07.2005


TOBB TAŞKÖPRÜ' DE KONAK ONARACAK

Kastamonu, Taşköprü'nün Gizlice Mahallesi'nde bulunan ve el sanatları üretim ve teşhir merkezi olarak kullanımı planlanan tarihi bir konak Türkiye Odalar ve Borsalar birliği tarafından restore edilecek.

Öte yandan, Kastamonu İl Genel Meclisi 2006 yılı proğramına Taşköprü Merkezdeki Şehy Hüsamettin Çoban Külliyesini ve Abdal Hasan köyünde bulunan Abdal Hasan Hazretleri türbesinin onarımını programa aldı.
Kastamonu Postası, 16.07.2005

ANTİK KENTTE KAZILAR BAŞLADI

Çanakkale'nin merkeze bağlı Tevfikiye Köyü sınırlarında bulunan Truva Antik Kenti'deki 17. dönem kazı çalışmalarının başladığı bildirildi. Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkililerinden edinilen bilgiye göre, Arkeolog Prof.Dr. Korfmann'ın başkanlığını yaptığı bu yıl ki kazılara 12 ülkeden 50 bilimadamı katılacak.Yetkililer, 2005 yılı kazıları kapsamında, daha önceki dönemlerde çıkartılan tarihi kalıntıların laboratuvar ortamında inceleneceğini belirttiler.Öte yandan, Prof.Dr. Korfmann'ın kazı çalışmalarına 1 Ağustos tarihinde katılacağı ve kazıların 30 Ağustos tarihinde sona ereceği kaydedildi.
Gazete Boğaz, 16.07.2005

TARİHİ ESER Mİ, KALSIN!

Tarihi eser zengini Yunanistan'da yol çalışması ya da çevre düzenlemesi esnasında ortaya çıkan bazı kalıntılar, 'Amaç tarihi eser bulmak değildi' denilerek yeniden toprak altına gömülüyor. Son örnek Selanik'te yaşandı. Şehrin simgesi olan Beyaz Kule (eski adı Kanlı Kule) çevresindeki sahil düzenleme çalışması sırasında gün ışığına çıkan Osmanlı dönemine ait bir avlunun da tekrar kapatılmasına karar verildi. Ethnos gazetesinin haberine göre, deniz kıyısındaki Beyaz Kule'nin çevresinde Haziran ayından bu yana devam eden düzenleme çalışmaları sırasında Osmanlılardan kalma bir avlu ortaya çıkarıldı. Yunan arkeologlar tarihi avluyla ilgili çalışmalara başlamak isterken, Yunan Kültür Bakanlığı Genel Sekreteri Hristos Zahopoulos, 'avlunun tesadüfen keşfedildiğini ve asıl amacın çevre düzenlemesi olduğunu' belirterek avlunun tekrar kapatılması talimatını verdi.

Karara tepki gösteren arkeologlardan profesör Athanasios Paliuras, avlunun tarihi açıdan çok önemli olduğunu vurgulayarak bu karar nedeniyle Selanik'in, tarihinin önemli bir parçasından mahrum kalacağını söyledi. Daha önce başkent Atina çevresindeki yol yapım çalışmaları sırasında bulunan Bizans kalıntılarının da aynı gerekçeyle kapatılması tartışmalara neden olmuştu. Avlunun yakınında yer alan Beyaz Kule de Osmanlı tarihi açısından önemli bir yere sahip. 1536'da Venedikli mimarlar tarafından yapılan 30 metrelik kule 1878 yılına dek Osmanlılar tarafından zindan olarak kullanılmıştı.
Radikal, 15.07.2005

ÇALINTI ESERLER KATALOGDAN ORTAYA ÇIKTI

Bodrum'da 16 Temmuz'da yapılacağı ilan edilen 'ilk yaz müzayedesi'nden, 'çalıntı eser' çıktı. Beşiktaş Sinan Paşa Camii'nden çalınan iki tarihi tombak şamdan, Bodrum'da satılmak üzere sergilendiği otelde ele geçirildi. Tombaklar, müzayedede 7 bin YTL fiyatla satışa çıkacaktı. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt, dün düzenlediği basın toplantısında, 29 Şubat 2004'te Sinan Paşa Camii'nden çalınan iki tombak şamdanın Genel Müdürlük uzmanları tarafından takip edilerek ele geçirildiğini açıkladı. Şamdanların çalındığını bu yılın ocak ayında öğrendiklerini ve hemen harekete geçerek ilgili noktalara haber verdiklerini belirten Beyazıt, İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi Müdürü ve sanat tarihi uzmanı Zübeyde Cihan Özsayıner'in bir antikacılık şirketinin Bodrum'da düzenleyeceği müzayedenin kataloğunda çalınan şamdanları belirlediğini söyledi. Beyazıt, iki şamdanın teslim alınarak dün genel müdürlüğe getirildiğini belirtti.

Bodrum'daki müzayedenin düzenleyicisi olan Alif Art A.Ş. yetkilileri ise olayda sorumlulukları bulunmadığını iddia etti. Şirket adına açıklama yapan avukat İdil Uçanay Özargun tüm eserlerin önceden ilgili resmi mercilerce incelendiğini belirterek şöyle konuştu:
"Firmanın müzayedeye koyduğu tüm eserler, satışa arz olunmadan evvel, müzayede prosedürü gereği ilgili resmi mercilerce; yani İstanbul İl Kültür Müdürlüğü'ne verilen dilekçe üzerine onların yönlendirdikleri, Topkapı Sarayı Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi ve Ayasofya Müzesi uzmanları, ayrıca onlardan bağımsız olarak Harbiye Askeri Müzesi uzmanlarınca Alif Art'ın Nişantaşı'ndaki galerisinde tek tek incelenmiş olup, resmi izinle satışa sunulmuşlardır." Avukat, açıklamasında, "11 Temmuz günü İstanbul Vakıflar Müdürlüğü'nden ve Bodrum Müzesi'nden iki kişinin İber Otel'e gelip şamdanların menşei ile ilgili bilgi vermesi üzerine bu şamdanlar Bodrum Müzesi'ne firma yetkililerince teslim edilmişlerdir" dedi.
Radikal, 14.07.2005

TARİHİ ERZURUM EVLERİ YAŞATILACAK

Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nce, Erzurum evleri mimarisini yaşatmak amacıyla üniversite yerleşkesine, evlerin benzerleri yapılıyor. Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü'nce kampüs içinde yaptırılması planlanan tarihi Erzurum Evi'nin temeli dün düzenlenen bir törenle atıldı.
Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu binasının arka bölümünde yapımına başlanan örnek Erzurum Evi'nin yıl sonuna kadar bitirilmesi planlanıyor. 400 metrekare alan üzerinde 2 katlı inşa edilecek Erzurum Evi'nin yaklaşık 200 milyar liraya mal olması bekleniyor.
Erzurum Gazetesi, 13.07.2005

KALENİN TARİHİ AYDINLATILIYOR

Müze Müdürlüğü tarihi Erzurum Kalesi'nde kazı çalışması başlattı. Kazının başkanlığını yapan Müze Müdürü Mustafa Erkmen, yaptığı açıklamada, yıllar boyu savaşlara ve çatışmalara sahne olan Erzurum Kalesi'nde 70 kişilik ekiple kazı çalışması başlattıklarını belirterek, ''Erzurum Kalesi'nde, kazı sonucunda Urartular'a ait izlere ulaşılacağını umuyoruz'' dedi.

Kazının 1.5 ay süreceğini ve bu çalışmalar için 150 bin YTL kaynak ayrıldığını anlatan Erkmen, kaledeki kazının kentin tarihiyle ilgili de son derece önemli bir çalışma olduğunu ifade etti. Erkmen, şunları kaydetti:
''Erzurum Kalesi'ndeki kazı çalışmaları, şehrin tarihiyle ilgili belge ve bilgi sunacak konumda. Bu kalede daha önce kısa süren kazı yapılmıştı. İzlerine rastladığımız Osmanlı dönemine ait mekanlar vardı. Şimdiki kazıda ise bu mekanlara öncelik vereceğiz.''

Kalenin peyzaj çalışması için kurul kararına ihtiyaç duyulduğunu da anımsatan Erkmen, şöyle devam etti: ''Bu karar alınmadığı için dolayısıyla kalede herhangi bir düzenleme yapılamıyordu. Kazıdan sonra iç düzenleme yapacağız. Dış kısımlarını kamulaştırıp, kalenin iç kısımlarını bu halde bırakmak doğru olmazdı. Bu açıdan da önemli olan kazı sonucunda ayrıca çıkmasını beklediğimiz bazı mekanlar var. Bunlar açığa çıkarılıp onarıldıktan sonra, kentimize gelen turistler için dinlenme yeri yapılacak.''

Kazının bilimsel başkanlığını yapan, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alparslan Ceylan, Erzurum Kalesi'nin mevcut belgelerde 415'te yapıldığı belirtti. Ceylan, şöyle dedi:''Ancak Erzurum Kalesi'nin çevresindeki kaleleri incelediğimizde, bu kalelerin daha eski dönemlere ait olduğunu görüyoruz. Hemen yakınında Umuttepe, Hasankale ve Erzincan'daki Altuntepe'nin M.Ö 1. bin yıla ait olduğuna dair belgeler var. Dolayısıyla bu noktalar arasında bir geçiş yolu üzerinde bulunan Erzurum Kalesi'nin atlanarak geçilmiş olması oldukça zayıf bir ihtimal. Zaten bu konuda da yeterince arkeolojik çalışma yapılmadı. Bu nedenle Erzurum Kalesi'nin MÖ bir döneme ait olma ihtimali çok yüksek. Ümidimiz, kalenin M.Ö 1. bin yıla, hatta 2. bin yıla ait veriler elde etmek.''

Erzurum Kalesi'nin Tarihi

İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi'nin M.S. 5.yüzyılın ilk yarısında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar ve Romalılar arasında sık sık el değiştiren Erzurum Kalesi, 11. yüzyılda Türkler'in eline geçmiştir. İç Kale'de Erzurum'daki ilk Türk-İslam eserlerinden Saltuk Oğulları dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadır.

Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ile bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Bugün iç kale sağlam kalmış olmasına rağmen, şehri çevreleyen dış kale surlarından hiç bir eser kalmamıştır. Surların dört kapı ile dışa açıldıkları, bugün yerlerinde bulunmayan bu kapıların Tebriz Kapı, Erzincan Kapı, Gürcü Kapı ve Harput Kapısı adlarını taşıdıkları bilinmektedir. Günümüze ulaşan iç kalenin duvar kalınlıkları 2-2,5 m. arasında değişmekte olup, halen sekiz burcu ayakta durmaktadır.
Erzurum Gazetesi, 13.07.2005

BİZANS KENTİ İÇİN
GERİ SAYIM



Erciyes Dağı'nın 1789 rakımlı Gereme Harabeleri bölgesindeki Roma kentini ortaya çıkarmak için kazı çalışmalarına başlandı. AB'nin desteklediği 115 bin avro bütçeli kazı iki ay sürecek. 'Küllerdeki Ekmek' projesi kapsamında başlatılan çalışmada 50 kişiden oluşan ekip, iki kilise ile bir hamamda temizlik çalışması yapıyor. Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nilay Karakaya, "2 bin yıllık bu kazı bölgesi 2 bin 900 kilometrekarelik bir alana yayılıyor" dedi.
Foto: Mustafa Yıldız - Radikal, 13.07.2005


PERRE ANTİK KENTİ'NDEKİ KAZIYA ARA VERİLDİ

Adıyaman Arkeoloji Müzesi Müdürü Fehmi Eraslan, ''Perre Antik Kenti'nde yapmayı planladığımız kazıyı, aşırı sıcak nedeniyle ilkbahara erteledik'' dedi.
TAY Haber, 13.07.2005

TARİHİ EVDEKİ LEVHA AYIBI

Her bir tarafı tarih kokan Erzurum'da tarihi Erzurum evleri kaderine terk edilmeye devam ediyor. Kümbet Sokak'ta bulunan harabe görünümündeki tarihi Erzurum evinin üzerine asılan levhada da bu gerçek açık bir şekilde ifade edilmiş, tarihi Erzurum evinin üzerinde bulunan levhada” Dikkat yıkılma tehlikesi var” ifadesi bulunuyor.

Büyük bir ihmalkarlıkla, yıkılmasına izin verilen tarihi Erzurum evinin harabe görüntüsü, Erzurum'da tarihi dokuya gereken önemin verilmediğin bir göstergesi iken, evin kent merkezinde tehlike oluşturması da bir diğer duyarsızlık örneği. Konuyla ilgili olarak görüşlerini aldığımız mahalle sakinleri, evin yıkılması konusunda duyarsız davranıldığını ifade ediyorlar. Mahalle sakinleri, “Tarihi evin onarımı yıllarca ihmal edildi., sonunda harabeye dönüştü. Yetkililer yıkılma tehlikesinden sonra “ Dikkat yıkılma tehlikesi var” ifadesini kullanarak, görevlerini yerlerine getirdiğini sanıyorlar. Bina bu haliyle büyük bir tehlike oluşturuyor” diye konuşuyorlar.
Erzurum Gazetesi, 12.07.2005


MOZAİKLER KÜL

Simav'da, tabanında Doğu Roma dönemine ait M.S. 3. yüzyıldan kalma mozaikler bulunan tarihi ev, şüpheli bir yangın sonucu kül oldu.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca sit alanı ilan edilen, Karşıyaka Mahallesi'ndeki kimsenin oturmadığı evde, dün henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı. Kısa sürede söndürülen yangında, tabanında M.S. 3. yüzyıldan kalma Doğu Roma dönemine ait renkli mozaiklerin bulunduğu ev tamamen kül oldu. Mirasçıların yangın sırasında ilçe dışında olduğu öğrenildi. Geçen hafta ilçeyi ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Simav'ın tek tarihi binası olan evin restorasyonu için 200 bin YTL ödenek gönderileceğini açıklamıştı.
Radikal, 13.07.2005

AYASOFYA: AYDINLIK HARABE!

Sadece İstanbul'un değil, dünyanın en önemli tarihi değerleri arasında yer alan Ayasofya, artık geceleri aydınlatılıyor ancak yapının içi tam bir harabeyi andırıyor.

Uzmanlar yüzyıllar boyunca sayısız depreme direnen tarihi binanın yeni bir depreme dayanamayacağı görüşünde. Zemininde bir çöküntü olduğunu bildirilen binanın özellikle kubbelerinin tehlike altında olduğu ve acilen güçlendirilmesi gerektiği ifade ediliyor.

Daha acıklı olan ise paha biçilemez tarihi eserlerin bakımsızlık yüzünden çöpü boylaması. Müzenin altında bulunduğu söylenen sarnıç nedeniyle yaşanan yüksek nem, binadaki eserleri her geçen gün biraz daha çürütüyor. Müzenin içinde yer alan I. Mahmut kitaplığında çiniler dökülüyor. 17. yüzyıldan kalan çinilerin düşmemesi için koli bantlarından medet umuluyor. Çiniler için alınan bir başka önlem ise düşmemeleri için kalaslarla destek vererek duvara tutturmak. Kitaplığın okuma bölümünün ise turistlerin camdan görebilecekleri kısmı olabildiğince toplu görünürken diğer tarafta karton koliler ve sedef kakmak rahlelerin sedef parçalan yerlerde duruyor.

Ayasofya'da bulunan Mimar Sinan imzalı II. Selim Türbesi'nin hali ise bir başka dram. Türbenin çinileri koli bantlarıyla birbirine tutturulmuş. Çinilerin üzerindeki yazılarda bakımsızlıktan kaybolmuş durumda.

Dahası geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayı'nda yaşanan soygun her an Ayasofya'da da yaşanabilir. Çünkü binanın alarm sistemi tam üç aydır bozuk. Asıl tehlikeli olan şey ise bu tehlikelere karşı hiç bir önlemin alınmıyor olması...
Vatan, 13.07.2005

ALLIANOI'DE 1800 YILLIK MOZAİK BULUNDU



Kasım ayından itibaren su tutulmaya başlanması planlanan Yortanlı Barajı Göleti altında kalacak İzmir'in Bergama İlçesi yakınlarındaki Allianoi Antik Kenti'nde, 1800 yıllık mozaik eserler bulundu. Kazı Başkanı Ahmet Yaraş, Paşa Ilıcası'ndaki kazılar sonucu çıkarılan 8 granit sütunun tabanında farklı renklerde geometrik mozaiklerin bulunduğunu söyledi.Yaraş, bu mozaiklerin sağlam olması ve bir bütün olarak ortaya çıkmasının, arkeoloji bilimi açısından büyük önem taşıdığını belirtti.
Çok büyük olan mozaiklerin, çıkarılıp müzeye taşınamayacağını ifade eden Yaraş, 1. derecede SİT alanı olan alanın su altında kalmasının yasal olarak mümkün olmayacağını söyledi. Yaraş, “Buraların korunması gerekir. Baraj bu şekilde biterse 17 metre su altında kalacak. Bu çağdaşlıkla bağdaşmaz. Umuyorum ki bu güzellikler su altında kalmaz” diye konuştu. Yaraş, 1998 yılında başladıkları kazı çalışmalarında taşınır ve taşınmaz çok değerli eserlere rastladıklarını belirterek, bulunan eserlerle yeni bir müze kurulabileceğini vurguladı.
Kazı çalışmalarının DSİ sponsorluğunda yürütüldüğünü, DSİ'nin gönderdiği ödenekle ancak 2 ay çalışabildiklerini ifade eden Yaraş, şunları söyledi:“Bu ödenek yetmediği için kazı ekibi olarak yeni bir sponsor arayışı içindeyiz. Ödenek yetersizliğinden 6 ay çalışmamız gerekirken, 2 ay çalışıyoruz. Kazı çalışmalarının hızlı yapılıp bitirilmesi için 2 trilyon lira ödeneğe ihtiyacımız var.”
Hürriyet, 13.07.2005

BİZANS 'BİZANS' OLARAK KALACAK

Radikal'in gündeme taşıdığı, 'hoyrat restorasyon' haberleri üzerine, Fatih Belediyesi'nden ses geldi. Belediye Başkanı Mustafa Demir, surların restorasyonunda eski hataların tekrarlanmayacağını söyledi. Demir şöyle konuştu: "İstanbul Surları'nda 'keşke hiç müdahale edilmeseymiş' denilen restorasyonlar yapılmış. Şu anda yeni bir restorasyon yapmayacağız ama 6.5 kilometre uzunluğundaki surların çevresinde 40-100 metre arasında değişen kamulaştırmalarla yeşil alan, yürüyüş parkurlarıyla bir 'Sur Koruma Bandı' oluşturuyoruz. Fatih bölgesi Sultanahmet gibi bir turizm potansiyeline sahip. Tekfur Sarayı ve Anemas Zindanları'nın ihalesi bitti. Altı ay içinde bitecek ve 4 milyon YTL'ye mal olacak restorasyonda, bu yapılara yeni bir fonksiyon yüklemeyeceğiz, duvarlarını olduğu gibi koruyacağız.
Eski ihale yasasında restorasyon sorunu olduğunu savunan Demir, "Üç ay içinde yönetmelikleri de çıkacak olan yeni 5366 sayılı yasayla sorun bitiyor. Tarihi eserlerin restorasyonu 'en ucuz teklif verene' yaptırılması sona eriyor" diye konuştu. Prof. Dr. Cengiz Eruzun, Prof. Dr. Semavi Eyice, mimar Korhan Gümüş, arkeolog Nezih Başgelen ve İKSV'den Nilgün Mirze'nin bulunduğu bir Fatih Geliştirme Platformu oluşturduklarını belirten Belediye Başkanı Demir, platformun onayı olmadan hiçbir restorasyona başlamayacaklarını vurguladı
Foto: Selim Efe Erdem - Radikal, 12.07.2005

BU MANZARAYA DÜNYA KARŞI


Hükümetin, Haydarpaşa'yı Manhattan'a benzetecek olan, sivil toplum örgütlerinin tepkisini toplayan imar projesi, hafta sonu toplanan Uluslararası Mimarlar Birliği Genel Kurulu'nun da gündemine girdi.

Dünya Mimarlar Kongresi'nin ardından geçen hafta sonu İstanbul'da toplanan genel kurulda, Türk mimarların girişimiyle Haydarpaşa Projesi gibi, kamuoyu ve uzmanların görüşleri alınmadan gerçekleştirilen değişiklikler de görüşüldü. Mimarlar, "Kentlerdeki her türlü proje, demokratik süreçlerle kararlaştırılmalıdır" ifadesini kurul tutanaklarına geçirdi.

Genel kurul üyesi mimarların, bu nedenle projeyi kınadığını belirten Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci, Başbakanlık ve Bayındırlık Bakanlığı'na geçen ay başvuruda bulundukları halde, bu projenin detayları konusunda hâlâ yanıt alamadıklarını da kaydetti.
Haydarpaşa projesinin bir an önce kamuoyuna ilan edilmesini isteyen Ekinci, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın da projeden rahatsız olduğunu tahmin ettiğini sözlerine ekledi.
Projeye, tüm uzman sivil toplum örgütleri de karşı çıkarak, rant için İstanbul'a telafisi imkânsız zararlar vereceğini iddia ediyorlar. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, projeye göre bölgeye gelecek 1 milyon insanı ve yapılacak tesisleri altyapının kaldırmasının mümkün olmadığını ileri sürdü. Gökçe, "Şu anda bile Kadıköy ve Üsküdar'da yürümek zor. Proje yapılınca trafik tam bir kaos olacak, deniz kirlenecek, kanalizasyon sistemi yetmeyecek. Tarihi doku elden gidecek" diye konuştu.

Şehir Plancıları Odası yetkilileri de, bölgenin İstanbul siluetinin önemli bir parçası olduğunu vurgulayarak, şu görüşleri gündeme getirdi: "Proje inanılmaz yüksek ve geniş binalar içeriyor. Bu orantısızlık İstanbul siluetini ezer. Bölge zaten dolgu alanı üzerinde. Bu şekilde yapılırsa çok tehlikeli, önlem için milyonlarca kazık çakmak lazım. Bu da bölgeyi tahrip eder." Bu arada Büyükşehir Belediye yönetimi de, bakanlığa, projenin nazım imar planı bütününde değerlendirilmesi gerektiğini iletti.

Bu arada, Bayındırlık Bakanlığı'nın onay için gönderdiği projeyi inceleyen 3 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, projeye onay vermedi. Büyükşehir Belediyesi'nden de görüş alınmasını isteyen Kurul'un gerekçeleri şunlar:
- 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği teklifinde, plan notları ile plan kararları arasında bulunan çelişkiler,
- 240 bin kişiye iş imkânı sağlayacağı öngörülen çalışmada, 'Bölgeye ilave trafik yükü getirmeyecek çözümler aranmıştır' tezinin, bir ulaşım raporu ve etüdüne dayanmadığı için gerçekçi olmaması,
- Projenin, İstanbul kent bütününden kopuk olarak ele alınması,
- Tarihi rıhtım ve mendirek hatlarının etrafında çok derin, teknik açıdan uygulanması zor dolgu düzenlemeleri içermesi; bu dolgu alanlarının kıyı ekolojisinde tehlikeli olabilecek ve kirliliği artırabilecek düzeyde olması.

Çıkarılan yasayla, projenin kapsadığı bölgedeki arazi ve tesislerin mülkiyeti Hazine'den TCDD'ye geçti. Böylece projeye Ulaştırma Bakanlığı'nın onay vermesi yetecek. Hükümet, detaylı bilgi vermese de, 3 Nolu Koruma Kurulu'na onaya giden projenin detaylarına göre, 3 milyon metrekarelik inşaat alanı olacak. En yükseği 300 metrelik tam 7 gökdelen inşa edilecek. Yat limanı, dev alışveriş merkezi, kongre merkezleri ve konut alanları da projede yer alıyor. Tarihi Haydarpaşa Garı ise, otel olacak. Projenin toplam maliyetinin 5 milyar doları bulacağı belirtiliyor.

Haydarpaşa (solda), biri 300 metrelik 7 gökdelenin yanı sıra, alışveriş, kongre merkezleri ve yat limanını da kapsayan proje ile bu hale gelecek (sağda). Uzmanlar, projenin, İstanbul silueti ve tarihi gibi birçok değeri mahvedeceği görüşünde.
Milliyet, 12.07.2005

YENİ REHBER GELİYOR



İTÜ Mimarlik Fakültesi öğretim üyesi ve eski Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Afife Batur, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce 22. Dünya Mimarlar Kongresi'nde dağıtılan "tartışmalı" İstanbul rehberine alternatif olacak rehberin yakında piyasaya çıkacağını söyledi. Rehberin proje koordinatörü ve editörü Batur, belediyeye, bundan sonra yapılacak kongrelerde hazırladıkları İngilizce baskılı "Architectural Guide to İstanbul"u (İstanbul'un Mimari Rehberi) dağıtmasını teklif ettiklerini belirtti. Başkan Kadir Topbaş'ın teklife sıcak baktığını kaydeden Batur, "Umarım tartışılan rehber yerine bu rehberi dağıtırlar" dedi. Batur, "Rehberi, Mimarlar Kongresi'ne bazı aksaklıklar nedeniyle maalesef yetiştiremedik.

Topbaş, rehberin hazırlanmasını olumlu karşıladı. Büyükşehir Belediyesi olarak bize maddi destek verdi" diye konuştu. Rehberde, tartışılan rehberin aksine, cumhuriyet döneminin öneminin anlatıldığını söyleyen Batur, "Mimari uygulamaların ve akımların cumhuriyet döneminde başlatıldığını özellikle vurguladık. 1958'deki imar operasyonlarıyla tarihi yapıların nasıl ortadan kaldırıldığına değindik. İstanbul'da yasadışı olduğu yargı tarafından da belirlenen Park Otel, Gökkafes ve Ayamama'daki Yeşilköy Ticaret Merkezi (EGS) gibi 3 yapıyı ele aldık" dedi. Ayasofya'nın da diğer rehberin aksine, müzeler bölümünde yer aldığını belirten Batur, kitabı 4 cilt olarak hazırladıklarını anlattı. Batur, şöyle konuştu: "Bölümleri coğrafi bölgelere göre düzenledik. Birinci ciltte tarihi yarımadayı, ikincisinde Galata bölgesini, üçüncüsünde Boğaziçi'ni, son ciltte de Asya yakasını ele aldık. 1000 yapıyı anlattık. Prof. Zeynep Ahunbay tarihi yarımadayı, Prof. Tülay Kılınçaslan kentin ulaşım tarihini ve SİT alanlarını, Prof. Doğan Kuban kentsel tarihini yazdı. Galata'nın tarihini ben ve Prof. Nur Akın, Boğaziçi'ni Dr. Yıldız Salman, Anadolu yakasını ve Adalar'ı Yrd. Doç. Gülsün Tanyeli ve Doç. Yegan Kahya yazdı.
Prof. Nuran Zeren Gülersoy, Göze Üner, Işıl Çokuğraş, Şebnem Aykol, Birol Topaloğlu, Jale Alguadiş ve Günhan Danışman da diğer editör ve katkıda bulunanları oluşturuyor. Türkiye Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci de bir sunum yazdı. Toplam 42 haritanın yer aldığı bu rehber, Türkiye'de ilk kez yapılıyor. Ciddi, akademik bir çalışma oldu."
Milliyet, 11.07.2005

TARİHİ ADADA FESTİVAL KİRİ

Uluslarası Çıldır Göl Festivali'nin 6.'sı dün Ardahan'ın Akçakale köyündeki tarihi adada gerçekleştirildi. Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı festivalde, SİT alanı ilan edilen adadaki tarihi kalenin ağaç ve çiçekleri tahribata uğradı. Festivale katılanlar, atıklarını çevreye rastgele atarak çöp yığınları oluşturdu. Bazı vatandaşlar da tarihi kalenin taşlarını sökerek mangal yaparken kullandı. Birkaç vatandaş da gölge oluşturmak için fidanları kırıp şemsiye yaptı. Festivale katılanların tuvalet ihtiyaçlarını gidermesi için, Çıldır Belediyesi'nin kepçeleri adanın bir çok yerinde çukurlar açtı.
Milliyet, 11.05.2005

TAHRİBAT MENDERES DÖNEMİNDE BAŞLADI



İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nca hazırlanarak Dünya Mimarlar Kongresi'nde dağıtılan ve Cumhuriyet karşıtı görüşlere yer verdiği için tepki toplayan İstanbul rehberindeki bilgilerin doğruluğunu kent tarihçileri ve mimarlara sorduk.

Prof. Dr. Semavi Eyice, "Fuhuş Osmanlı İmparatorluğu döneminde de vardı" derken, Prof. Dr. Doğan Kuban, "Türkiye'yi dünyada küçük düşüren olguların başında cahil insanların ideolojik anlamlarla yazdıkları gelmektedir" diye konuştu. Prof. Dr. Afife Batur ise İstanbul'un planlı yapısının Cumhuriyet'le başladığını, asıl kırımın ise Adnan Menderes döneminde gerçekleştiğini söyledi. Kent tarihçilerinin değerlendirmeleri şöyle:

Prof. Dr. Doğan Kuban (Mimar-Kent tarihçisi): Türkiye'yi dünyada küçük düşüren olguların başında cahil insanların ideolojik anlamlarla yazdıkları geliyor. İstanbul hakkında uydurma birkaç cümle, başta ciddi bir hizmet yaptığını düşünen belediyeyi küçük düşürüyor. Yazar, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başında Türkiye'ye gelenlerin gözlemlerini okusaydı, hatta Türkçe roman okusaydı ya da eski fotoğraflara baksaydı, kentin neden yok olduğunu anlardı. Bu kişi, Osmanlı tarihi bilseydi, sultanlar, Dolmabahçe Sarayı'na geçtikten sonra Topkapı'nın gecekonduya dönüştüğünü öğrenirdi. Mimari tarihini bilseydi, Abdülaziz'in saray bahçesinden demiryolunun Sirkeci'ye gelmesine izin verdiğini bilirdi. Soruyu belediyeye sormak gerek: "Bu üstatları nereden buluyorsunuz?"

Prof. Dr. Semavi Eyice (Kent ve sanat tarihçisi): İstanbul'un başkent hüviyetini kaybetmesinden sonra ilginin Ankara'ya kayması normal. Ancak İstanbul Cumhuriyet'ten önce büyük yangınlar geçirdi. Kent, 1911 ve 1918'deki yangınlarında büyük zarar gördü. İşgal zamanında da tahrip edildi. İstanbul'un öneminin kaybolmasını Cumhuriyet'in ilanına bağlamak doğru değil. Rehber daha ciddi hazırlanabilirdi. Uluslararası bir kongrede dağıtılmasını onaylamak mümkün değil. İstanbul'un o zamanlar mistik bir havası var mıydı, yok muydu o da ayrı bir durum. Bunları Cumhuriyet'in ilanına bağlamak ters düşünceyi yansıtıyor. İstanbul'un işgalden kurtuluşu, Kurtuluş Savaşı'nın sonucunda olmuştur. İstanbul'da gecekondulaşma da, 1950'lerden sonra başlamıştır. Fuhuş Rus kadınlarıyla değil, Osmanlı döneminde de vardı. Topkapı ve Ayvansaray'ın dış kısımlarında fuhuşhaneler vardı."

Prof. Dr. Afife Batur (İTÜ Öğretim Üyesi): Rehberde yer alan ifadelerde kötülük var. Başkent Ankara'ya gidince, İstanbul görünürde herhangi bir kent gibi oldu ama, tabii İstanbulluluğunu hiçbir zaman kaybetmedi. Binaların, tarihi eserlerin hiçbiri yıkılmamıştır, restorasyon süreci başlatılmıştır. Rehberin Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın direktifi doğrultusunda yapıldığını sanmıyorum. İstanbul'da asıl 50'li yıllarda plansız icraatlar yapılmıştır. Esas kırım Menderes döneminde olmuştur.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı rehberdeki tartışmalı ifadeleri kabul etmesinin mümkün olmadığını söyledi. 22. Dünya Mimarlar Kongresi'nde dağıtılan rehberdeki ifadeler hakkında bir bilgisi olup olmadığı sorusuna, "Bu konuda benim ya da hükümetin bir bilgisi yok" karşılığını veren Şahin, "Basından öğrendiğim kadarıyla bilgiye sahibim. Cumhuriyet'i rencide edecek ifadeler varsa, bunu kabul etmem mümkün değil. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş konuyla mutlaka ilgilenecektir. Cumhuriyet'i demokrasiyle taçlandırarak geliştirmeyi hedeflemiş bir iktidar olarak bunu tasvip etmeyiz."
Milliyet, 11.07.2005

SÖZDE RESTORASYON



İstanbul Surları, Tekfur Sarayı, Divriği Ulu Cami, İshak Paşa Sarayı, Aksaray Ulu Cami, Akdamar Adası, Sinan köprüleri ve daha birçok tarihi eser. Yüzlerce yıllık yapılarda başlayan restorasyon projeleri, bilim adamlarına göre 'kurtarma adı altında tarih katliamı.' Bilim adamları, restorasyonların, ihale kanunu değiştirilip yeni bir yapılanmaya gidilene kadar durdurulmasını, eserlerin mevcut haliyle korunmasını istiyor.

Yaptıklarıyla eleştirilen belediyelere, geçen hafta Resmi Gazete'de yayımlanan 'Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun', daha geniş restorasyon yetkisi veriyor. Belediyeler, şehrin yıpranan ve özelliğini kaybetmeye başlamış, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil edilen bölgeleri, kentin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore ederek bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal alanlar oluşturulması, afet risklerine karşı tedbirler alınması, kentin tarihi ve kültürel dokusunun yenilenerek korunması ve kullanılmasında yetkilendiriliyor.
Uzmanlar ise, başta belediyeler olmak üzere restorasyon projelerinin çoğunun yanlış uygulama nedeniyle tarihi eserlere büyük tahribat verdiğini savunuyor. Uzmanlar şöyle uyarıyor:

Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci: İhale sisteminin, restorasyonu gözetmeyen kuralları yüzünden anıtsal eserlerin yüzde 90'ı kötü restore edildi. Karayollarının yaptığı köprüler, İshakpaşa Sarayı, Afyon Kale Surları, Zeynep Ahunbay'ın yaptığı hariç İstanbul Surları böyle. Bağımsız bir kuruluşça restorasyon projesinin bilimsel denetimi tamamlandıktan sonra, projenin uygulanması için yapımcı firma bulunmalı. Ama şu anda önce yapımcı firma bulunuyor, sonra da mimarların çizdiği projeye uygun davranılmıyor. Yüklenici firma, 'Al bunu onar' diye ustaya veriyor. Başında mimar yok. En düşük kim yapar diye restorasyon ihalesi olmaz.

YTÜ öğretim üyesi Prof. Uğur Tanyeli: Düzgünü yok ki. Son örnek, Aksaray Ulu Cami. Selçuklu yapısı kapı, güçlendiriyoruz diye tahrip ediliyor. Doğan Kuban 'Divriği Ulu Camii restore edilmesin' diye uğraşıyor. Bizans'tan kalan tek saray Tekfur'du, o da kötü restorasyona kurban gidiyor.

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhçu: En kötü restorasyon örneği, İstanbul Surları. Süslemeler, surun sanatsal değerini ortaya koyabilecek taş işçilikleri yok edildi. Bunları restore edecek birikime sahip değilseniz, olduğu gibi bırakıp, geleceğe taşımalısınız. İhale Yasası, betonarme inşaatla tarihi eser restorasyonu arasında fark görmüyor ve tarihi yapı kısa sürede tamamlanıyor. Roma'daki tiyatro restorasyonu 20 yıl sürüyor, ama finansman ya da eleman yetersizliğinden değil. İstanbul Surları'nı restorasyon için bir yıl değil, belki 30 yıllık öngörünüz olmalıydı. Süleymaniye Camii bir depremde zarar görse, aynen inşası mümkün olmayabilir, çünkü doğru dürüst rölevesi yok. Bu tip bir restorasyondansa, yeniden düzenleme yapılana kadar tümü durdurulmalı.

TAÇ Vakfı Başkanı Sinan Genim: Kısa sürede gösterişli sonuç isteği sürdükçe eserlerin sağlıklı onarımı bir düş. Türkiye'de restorasyon büyük sorun. Konya Alaaddin Camii rezil bir halde. Akdamar Adası'nın restorasyonu için altı ay süre veriyorlar.

MSÜ öğretim üyesi Aykut Köksal: İstanbul Surları'nın restorasyonu, bugüne dek yapılmış en büyük tarihsel yapıt tahribatlarından. Tarihsel nitelikleri dışlanarak yeniden inşa edilen surların, günümüze ulaşması anlamsız kılındı. Sonuç yalnızca kötü bir 'dekor'. Yanlış onarımın tahribatı, zamanın getireceği tahribattan daha büyük. Doğru bir restorasyon anlayışıyla surları ele alacak bilgi birikimi ve anlayışa sahip değilsek, bırakalım dağınık kalsın. Zeynep ve Metin Ahunbay' ın restore ettiği bölüm örnek olmalı.

İTÜ öğretim üyesi Prof. Feridun Çılı: Restorasyonda mal sahibi ve mühendis, 'Bunu yıkıp, aynısını daha güzel yapalım' der. Sağlam diye çimento kullanılır, oysa mevcut yapıda kullanılan malzemenin aynısı ya da en yakını kullanılmalı. İstanbul'a yeniden sur inşa edildi. Surlar yıkık halinde müze gibi korunabilirdi. Yeni kulelerle, yeni saldırılara karşı sur mu yapacağız?
İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Gülsün Tanyeli: Tarihi eserde yapının detayları görülmeden restorasyon projesi yapılmışsa, ortaya çıkan yeni verilerle proje yenilenmeli. Küçük Ayasofya'da olduğu gibi ortaya çıkan yeni bulgularda proje revizyonu yapılmadan tarihi eser restorasyonlarına devam edilmesi yanlış.

İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş:Bizans imparatorlarının yaşadığı Blachernae Saray kompleksinden ayakta kalmış tek yapı olan Tekfur Sarayı'nın bugüne gelebilmesinin nedeni, İstanbul'da örneklerini gördüğümüz türden bir restorasyon geçirmemiş olması. Restorasyon adı altında surların büyük bölümünde olduğu gibi yeniden inşa etmeye kalkışmak, yüzyılların birikimini bir anda yok edebilir. Tekfur'un cephe duvarları Bizans mimarisinin en ilgi çekici taş tuğla almaşık duvar örgü tekniğinin örneği olarak ve özgün halleriyle, sapasağlam duruyor. İstanbul'da aklı başında kalmış herkesi, Tekfur Sarayı'na sahip çıkmaya çağırmalıyız.
Radikal, 11.07.2005

KONURALP MÜZESİNİ 6 AYDA 1961 KİŞİ ZİYARET ETTİ

Düzce' nin Konuralp Beldesinde bulunan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait eserlerin sergilendiği Konuralp Müzesini 6 ayda bin 961 kişi ziyaret etti. Düzce' nin tarihine ışık tutan Konuralp Müzesinde bin 831 arkeolojik, 456 etnografik ve 3 bin 837 adet çeşitli devirlere ait sikke olmaz üzere toplam 6 bin 124 eser yer alıyor. Arkeolojik ve etnografya salonlarında birbirine bağlı duvar vitrinleri yer alan müze 3 teşhir salonu, 1 laboratuar, 2 depo, 1 konferans salonu bulunuyor. Konuralp Müzesini yerli ve yabancı turist olmak üzere 6 ayda bin 961 kişi ziyaret gerçekleştirdi. Yetkililer Müze ziyaretinin 1 YTL olduğu belirttiler.
Düzce Damla Gazetesi, 09.07.2005

SİVEREK'TE TARİHİ ESER OPERASYONU YAPILDI

Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nin Sabuncu Köyü, Subastı Mezrası'nda iki kişinin izinsiz kazı yaptığı ihbarı üzerine bölgeye operasyon düzenlendi. Operasyonu düzenleyen İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri olayla ilgili kişileri gözaltına aldı.

Operasyonda 40 metrekare alanda insan ve hayvan figürlerinin bulunduğu kazı alanı tespit edildi. Şanlıurfa Müze Müdürlüğü yetkililerinin yaptığı incelemeler sonucu, bulunan tarihi eserlerin Zeugma Antik Kenti'ndeki eserlerin benzeri olduğu kaydedildi.
TAY Haber

TATVAN'DA 5 BİN YIL ÖNCEYE AİT BİR YERLEŞİM YERİ OLAN HÖYÜK BULUNDU

Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Sinan Kılıç, Bitlis'in Tatvan İlçesi'nde üniversitenin jeoloji bölümünden ö_retim görevlileriyle yaptıkları incelemeler sonucunda, günümüzden beş bin yıl önceye ait eski bir yerleşim yeri olan höyük bulduklarını açıkladı.

Kılıç, ilçenin Feribot İskelesi sınırları içinde göle uzanan bir çıkıntının ucundaki Kale Mahallesi olarak bilinen tepenin dikkatlerini çektiğini belirtti. Burada yaptıkları incelemelerde, arkeolojik kalıntılar ve defineci çukurlarıyla karşılaştıklarını dile getiren Kılıç, mahalle sakinleriyle yaptığı görüşmelerde burada eski bir kalenin olduğunu, ancak Feribot İskelesi yapılırken kalenin tamamen sökülerek göle doldurulduğunu öğrendiklerini belirtti

Kılıç, “Bugüne kadar halk arasında Tatvan'ın en eski yerleşimi Reşadiye Mevkii çıkışındaki Küçüksu Köyü veya ilçedeki Tuğ Mahallesi kabul edilirken Feribot İskelesi'nde edinilen bulgular sonucunda ilçede 5 bin yıl önceye ait eski bir yerleşim yeri olan höyük olduğu ortaya çıkmıştır.” diye konuştu.

Feribot İskelesi'nin arkasındaki kayalık tepe üzerinde de Urartu Kalesi olduğunu tahmin ettikleri bir kalenin bulunduğunu bildiren Kılıç, kalede bulunan mezar odasının Urartu mimarisine özgü olduğunu vurguladı. Ancak kaledeki tüm kalıntılar 1965 yılında iskelenin yapımı sırasında sökülüp, göle doldurulduğundan inceleme yapmak zorlaştığını belirten Kılıç, iskele inşaatında çalışanların aktardığı bilgiye gore kale denilen yerde en az 8 metre kalınlığında arkeolojik kalıntının bulunduğunu, bu kalıntının kazılması sırasında çok sayıda büyük duvarlar, ev temelleri, ocak yerleri, küpler, kaplar ve maden eşyaları çıktığını ve bütün malzemenin Feribot İskelesi yapımı için göle doldurulduğunu ekledi.
TAY Haber

KENTSEL ARKEOLOJİK SİT ALANLARI

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kentsel Arkeolojik Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları'na ilişkin ilke kararı aldı.

Resmi Gazete'nin 12 Haziran 2005 tarihli sayısında yayımlanan karara göre, ''3386 ve 5226 sayılı kanunlarla değişik 2863 sayılı Kanun kapsamına giren arkeolojik sit alanları ile birlikte korunması gerekli kentsel dokuları içeren ve korumaya yönelik özel planlama gerektiren alanlar kentsel arkeolojik sit alanları'' olacak.

Bu alanlarda, arkeolojik değerlerin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılması, onarılması ve sergilenmesi işlemlerinde, sağlıklı ve kapsamlı arkeolojik envanter temeline dayalı planlama çalışmaları ivedilikle yapılacak. Bu planlar onanmadan parsel ölçeğinde uygulamaya geçilmeyecek. Kentsel arkeolojik sit alanlarında, mevcut yıkıntı temeller üzerine o temellerin ait olduğu eski yapı korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıyorsa, ayrıca içinde bulunduğu sitin tarihsel kimliğinin yeniden canlandırılmasında önemli bir boşluk yaratıyorsa, yapıya ait eski bilgi, resim, gravür, fotoğraf, anı belgeleri gibi dokümanlarla restitüe edilebilecek. Bu kararı Koruma Bölge Kurulu alacak. Koruma Bölge Kurulu'nun kabul etmesi halinde restitüsyon projesi düzenlenerek, eski yapılar yeniden ihya edilebilecek.

Tek yapı ölçeğindeki korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıyan yapı ve yapı kalıntıları, rölöve ve restorasyon projelerinin Koruma Bölge Kurulu'nca onaylanması koşuluyla onarılıp kurtarılabilecek. Kentsel doku ile bütünlük sağlayan ve tescili bulunmayan mevcut yapılar da aynı koşullarda hazırlanarak projelere dayalı olarak onarılabilecek.
TAY Haber

KÜLTÜR VARLIKLARININ KORUNMASI

Resmi Gazete'de yayımlanan, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının Yapı Esasları ve Denetimine Dair Yönetmelik, tescillenen korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının gruplarının belirlenmesi, bakımı, onarımı, yapı esasları ile yapıya ilişkin proje ve uygulamaların denetim esaslarını düzenliyor.

Yapı grupları, Koruma Bölge Kurulu'nca Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararında belirtilen kriterler doğrultusunda belirlenecek. Yıkılacak haldeki tehlike yaratan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları, belediyeler veya il özel idaresinin talebi üzerine valilikler tarafından boşaltılacak. Gerekli güvenlik önemleri alındıktan sonra, konu Bölge Kurulu'na iletilerek, alınacak karara göre işlem yapılacak.

Taşınmaz kültür varlıklarının tadilat ve tamiratları, özgün biçim ve malzemeye uygun yapılacak. Esaslı onarımlarda tescilli yapı için hazırlanacak rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve diğer belgeler, Koruma Bölge Kurulu'na sunulacak, Kurul'un onayladığı proje ve koşullarda uygulama gerçekleştirilecek. İlgili idareler; taşınmaz kültür varlığı parselinde ek veya eklenti suretiyle yapılacak yapılar, sit veya koruma alanı içinde yeni inşa edilecek yapılar ve taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonu ile ilgili olarak Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmış projelerde değişiklik yapamayacaklar. Ancak, inşa edilecek yapının fen ve sağlık şartlarının mevzuata uygunluğunu kontrol edecekler.

Koruma Bölge Kurulu, taşınmaz kültür varlığı parsellerinde taşınmaz kültür varlıklarının mahiyetlerini etkilemeyecek şekilde ayrılma ve birleştirilmelerine izin verecek.

Tescilli taşınmaz kültür varlıklarının herhangi bir şekilde yok olmaları halinde, bulunabilen yapının kalıntıları, daha önce hazırlanmış rölöve, restitüsyon, restorasyon projesi, her türlü arşiv belgesi, diğer yazılı, görsel ve sözlü bilgiler gibi kaynaklardan yararlanarak kendi parsellerinde daha önce bulunduğu oturum alanında belgelerin elverdiği oranda kitle, yükseklik ve özgün mimari özeliklerinde yeniden yapılacak. Yeni yapım sürecinde bu belgelere dayalı bir restitüsyon ve restorasyon etüdü ile Koruma Bölge Kurulu'ndan izin alınması gerekecek.

Taşınmaz kültür varlıklarından depreme maruz kalan yapılar ile ilgili uygulamalar, Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararları ile konuya ilişkin diğer mevzuat hükümleri dikkate alınarak yerine getirilecek.

Tescilli taşınmaz kültür varlıklarının rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ve bunların uygulanmasında; restoratör mimar veya mimarın bulunması zorunlu olacak. Bu varlıkların yapımında uzmanlaşmış kişiler çalışacak.

Sit alanları, taşınmaz kültür varlığı parseli ve bunların koruma alanlarında onaylı plan ve proje dışı uygulama yapan ve yapılmasına yol açan sorumluların, Koruma Bölge Kurulları ile ilgili konularda plan ve proje düzenlemesi, uygulama sorumluluğu yapması 5 yıl süreyle yasaklanacak. Bu husus, Koruma Bölge Kurulu Müdürlükleri ile ilgili idareler tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ve ilgili meslek odasına bildirilecek.

Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, Proje Büroları ile Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul ve Esaslarına Dayalı Yönetmelik de Resmi Gazete'de yayımlandı.

Buna göre, İl Özel İdareleri'nin Büyükşehir Belediyeleri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca izin verilen Belediyeler bünyesinde taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili işlemler ve uygulamaları yürütmek ve denetimlerini yapmak üzere Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu (KUDEB) kurulacak. KUDEB'lerde mimarlık, şehir planlama, mühendislik, sanat tarihi, meslek alanlarında en az birer uzman, arkeolojik sit alanı bulunması halinde, alanın özelliğine göre en az bir arkeoloğun bulunması zorunlu olacak. KUDEB'de görevlendirilen uzmanlar, 3 ay süre ile ilgili Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'nde staj yapacaklar.

KUDEB'lerin görevleri :
- Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında yapılacak olan tadilat ve tamirat uygulamaları öncesinde yapıyı inceleyerek yapılacak onarıma ilişkin koşulların belirtildiği onarım ön izin belgesini düzenlemek.
- Taşınmaz kültür ve tabiat varlığı parseline bitişik parsellerde ve koruma alanlarında yer alan ve yürürlükteki yasal düzenlemelere göre ruhsatı bulunan tescilsiz taşınmazlardaki tadilat ve tamirat uygulamalarına, varsa koruma amaçlı imar planı koşullarını da dikkate alarak izin vermek ve denetlemek.
- Taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanlarında Koruma Yüksek Kurulu'nun ilke kararları, Koruma Bölge Kurulu kararlarına aykırı ve ruhsatsız olarak yapılan inşaatlar ile koruma amaçlı imar planlarında plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre gerekli işlemleri yapmak, uygulamaları durdurarak konuyu belgeleri ile Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'ne iletmek.
- Tescilli kültür varlıklarının mail-i inhidam (yıkılmak üzere) olmaları halinde, can ve mal güvenliğinin sağlanması için gerekli işlemleri yaparak, durumu Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü'ne iletmek.
- Maliki bulundu_u taşınmaz kültür varlığının onarımını gerçekleştiremeyecek durumda olan maliklere, ilgili idarelerce yapılacak mali yardımlar ile ilgili düzenlemeleri gerçekleştirmek.
- Belediyenin görevleri arasında yer alan kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin korunmasına yönelik programları hazırlamak, bu amaçla yapılacak uygulamalara ilişkin işlemleri yürütmek.'

Tadilat ve tamiratlar için verilen izinler, 1 yıl geçerli olacak. Bu süre içinde uygulamanın yapılmaması halinde, ilgili kişi ya da kuruluş yeniden KUDEB'e başvuracak.

Koruma amaçlı imar planı bulunmayan sit alanlarında tadilat ve tamiratlar dışında tüm uygulamalar için Koruma Bölge Kurulu'ndan izin alınacak.

İl Özel İdareleri bünyesinde kültür varlıklarının korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon, restorasyon projelerini ve raporlarını hazırlayacak ve uygulayacak proje büroları kurulacak. Ayrıca, sertifikalı yapı ustalarını yetiştirecek eğitim birimleri de kurulacak. Buralarda yerel yapı ustalarını yetiştirmek amacıyla eğitim programları düzenlenecek.

Vakıflar Genel Müdürlüğü idare ve denetiminde olan mazbut veya mülhak vakıfların mülkiyetindeki taşınmaz kültür varlıklarının tadilat ve tamiratları, özgün biçim ve malzemeye uygun olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yaptırılacak.
TAY Haber

YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ'NÜ KURTARMA ÇALIŞMALARI BAŞLATILDI

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve İzmir Arkeoloji Müzesi ortak çalışmasıyla, kent içindeki en eski yerleşim merkezi olan Yeşilova Höyüğü'nü kurtarma çalışmaları başlatıldı.
Yapılan açıklamada bu alanda yapılacak çalışmalar sonucunda, İzmir tarihinin en az 8 bin yıl öncesinin ortaya çıkarılacağı ve buradan elde edilecek sonuçların Avrupa halklarının kökenine ve İzmir'e ilk yerleşen toplulukların varlığına ışık tutacağı bildirildi. Proje ilk olarak 3 yıllık bir süreyi kapsayacak.
TAY Haber

TÜRKİYE'DE 93 ALANDA KAZI ÇALIŞMASI YAPILDIĞI BİLDİRİLDİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan bilgilere göre, 2005 yılında, yabancı bilim heyetleri tarafından 37, Türk bilim heyetleri tarafından 56 olmak üzere, 93 bilimsel kazı yapılacak.

Yabancı bilim heyetleri tarafından çalışma yapılan Gordion (Ankara- Polatlı), Troia (Çanakkale-Merkez), Milet (Aydın-Didim), Didyma (Aydın- Didim), Boğazköy-Hattuşa (Çorum-Boğazkale), Ephesos (İzmir-Selçuk), Çatalhöyük (Konya-Çumra), Aizonai (Kütahya-Çavdarhisar) gibi kazı alanlarının ödeneği, sponsorlar ve bağlı oldukları üniversiteler aracılığıyla karşılanırken Türk bilim heyetlerince çalışma yapılan 56 kazı alanına ise Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü bütçesinden ve Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nden 2 milyon YTL'lik ödenek sağlanıyor.

Türkiye'de yabancı heyetlerce yapılan kazılardan 9'u Alman, 8'i İtalyan, 8'i ABD'li, 2'si Avusturya, 3'ü Fransa, 3'ü İngiltere, 2'si Belçika, 1'i Japon ve 1'i de İsviçreli bilim adamları tarafından yürütülüyor.
TAY Haber


.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi