Haberler logo Temmuz '15 Arşivi

26 Temmuz - 1 Ağustos 2015

ANTALYA ANTİK KENT HARİTASI YAPILDI

 

Antalya il sınırları içindeki yerleşimlerin binlerce yıllık geçmişe sahip olan Anadolu Uygarlıkları içinde bölgeye özgü kültürel miras özellikleriyle diğer kentlerden ayrıldığını söyleyen Ali Kazım Öz, Süper Kent dosyası kapsamında incelediğimiz Antalya kentindeki önemli tarihsel alanları haritaladı.

 

Ali Kazım Öz hazırladığı harita ve Antalya hakkında ise şunları söylüyor:

Bölge, insanlığın başladığı Paleolitik Dönem’den itibaren Osmanlı Dönemi’ne kadar sürekli yerleşim görmüş, hem kültürel hem de doğal değerler bakımından zenginleşmiştir. Antalya ili, antik dönemde Lykia, Pamphylia ve Pisidia olarak adlandırılan üç bölgede yaklaşık 100 farklı yerleşimi kapsamaktadır. Toplumsal kültürün ortak mirası sayılan ve korunması gerekli alanların çeşitliliği sayesinde, Antalya özel bir durum arz etmektedir. Bu nedenle ilk aşamada, il sınırları ölçeğinde arkeolojik sitler, ören yerleri ve önemli tarihsel alanlar harita üzerinde belirlenmiş ve kısa açıklamalar eklenmiştir.

Antalya antik kentler haritası hazırlanırken, popüler ve bilimsel çalışmalara destek olmasının yanı sıra bölge planlama ve koruma çalışmalarına da kaynaklık yapması hedeflenmiştir. Yapılacak bilimsel çalışmalar sayesinde diğer yerleşim alanlarının tespiti, envanter kayıtlarının tamamlanması, çağdaş ilkeler doğrultusunda korunması ve kültürel turizme kazandırılması mümkün olacaktır.

Arkitera, Haber: Başak Çelik, 30.07.2015

SATIŞA ÇIKARILAN TROÇKİ EVİ NE OLACAK?

 

 

Orijinal adı Yanaros Köşkü olan, Sovyet devrimci Troçki'nin Türkiye'deki sürgün yıllarında 1929-33 arasında Büyükada'da yaşadığı tarihi bina satışa çıkarıldı.

 

1884'te Galatalı banker Konstantinos İlyasko tarafından yaptırılan bina, 20. yüzyılın başlarında Arap İzzet Paşa'nın mülkiyetine geçmiş, 1976'da bir inşaat şirketine satılmış, iki yıl sonra yıktırılarak yerine aynı boyutlara ve cephelere sahip bir yazlık konut yapılmış.

 

Müze Olsun İstenmişti

2011 yılında imar planlarına Kültürel Tesis Alanı olarak işlenen tarihi yapının sahibi, Belediye İmar Komisyonunda köşkün Kültürel Tesis Alanı'ndan çıkarılarak Konut Alanı'na alınmasını talep etti. Bunun üzerine Büyükşehir Belediyesi köşkün konut alanı olmasını kabul etti. Ancak yapının sit alanı olması sebebiyle 5 No'lu Koruma Kurulu yeniden kültürel tesise dönüştürülmesini kararlaştırdı. Koruma Kurulu'nun kararında köşkün, Kültür ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce 2013 kamulaştırma programına alındığı belirtilerek, plan değişikliği teklifinin uygun olmadığına karar verildi. 

 

Konunun kamuoyunda büyük yankı uyandırması üzerine 2013 yılında müze olarak hizmete açılması planlanan yapı, müze olamadığı gibi bugün sahiplerince satışa çıkarılmış durumda. Siyasihaber.org'un haberine göre ev sahipleri yapının Kültür Bakanlığınca satın alınarak müzeye dönüştürülmesini istiyor.

 

Yapının Mimarisi

Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'nde Baha Tanman yapının mimarisine dair daha detaylı bilgi veriyor:

 

Bir bodrum katı üzerine oturan ve kısmi bir çatı katı ile donatılmış olan iki katlı köşk kagir duvarlı ve ahşap döşemelidir. Setler halinde deniz kıyısına kadar inen geniş bir bahçenin, caddeye komşu olan en üst setine yerleştirilen yapı, kuzey-güney doğrultusunda gelişen bir eksene göre simetrik olarak tasarlanmıştır. Caddeye bakan giriş (güney) cephesinde, zemin kat sofasına açılan kapı, tam ortada, geriye çekilmiş olan kesimde yer almakta, bu girintinin üstü bir balkon şeklinde değerlendirilmiş bulunmaktadır. Denize bakan kuzey cephesinin ortasında da, üstü revakla örtülü bir sahanlık yer almakta, altında bodrum katına açılan, yuvarlak kemerli bir kapı ile iki yuvarlak pencerenin bulunduğu bu sahanlıktan, çift kollu merdivenlerle bahçeye inilmektedir. Revak üzerine oturan teras, ayrıca merdivenler, mermerden yontulmuş baklavalı korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Neoklasik üslubu yansıtan cephelerde ve revakta antik Yunan ve Rönesans mimarilerinden alınma ayrıntılar gözlenir. Revağın sütunları Toskana tipinde başlıklarla donatılmış, bunların üzerine, kilit taşları çıkıntılı yuvarlak kemerler yerleştirilmiş, zemin kattaki kapılar ve pencereler de aynı türde kemerlerle taçlandırılmıştır. Dikdörtgen olan üst kat pencereleri ise üçgen alınlıklar (frontonlar) ile dikkati çeker. Cephelerdeki bütün açıklıkların söveleri beyaz mermerdendir.

Köşkün iç tasarımında "karnıyarak" tabir edilen orta sofalı planın uygulandığı, zemin kattaki salonlar ile üst kattaki yatak odalannın, katların ekseninde uzanan sofalara açıldığı, sofaların uçlarına da her iki cephedeki balkonların yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Bugünkü bina inşa edilirken cephelerdeki ayrıntılar bozulmuş, salonların ve yatak odalarının tavanlarında yer aldığı bilinen yağlıboya bezemeler ve tablolar da ortadan kalkmıştır.

Arkitera, Haber: Bahar Bayhan, 30.07.2015

ORDU'DA BİR EVDE ÇOCUK LAHDİ BULUNDU

 

 

Ordu'nun Çatalpınar İlçesi'nde bir vatandaşın evinde jandarma tarafından içi boş çocuk lahiti bulundu.

 

Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu, lahitin incelenmesi için Müze Müdürlüğü'ne teslim edildiğini söyledi. İddiaya göre; Ordu'nun Çatalpınar İlçesi'ne bağlı Göller Mahallesi'nde jandarma ekipleri ihbar üzerine ismi açıklanmayan bir vatandaşın evinde arama yaptı. Yapılan aramada evin içinde gizlenmiş vaziyette içi boş olan bir çocuk lahiti ele geçirildi. Olayla ilgili evin sahibi çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, ele geçirilen lahit de incelenmek üzere Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Lahdin tarihi eser olup olmadığı uzmanlar tarafından araştırılırken değeri de henüz tespit edilemedi.

 

Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu ise olayla ilgili 1 kişinin tutuksuz yargılanmak üzere savcılık tarafından serbest bırakıldığını, çocuk lahitinin ise müze yetkililerince incelendiğini, değer ve durum tespiti yapıldıktan sonra durumun daha net olarak ortaya çıkacağını söyledi. Jandarma ayrıca bulunan eserin tarihi eser kaçakçılığı ya da kaçak kazıyla bulunup bulunmadığına ilişkin de soruşturma başlattı.

Türkiye Gazetesi, 29.07.2015

ARKELOJİ MAHKUMLARI

 

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Selimiye Cami'nin çevre düzenlemesi çalışmaları çerçevesinde ortaya çıkarılmaya çalışılan Yemiş Kapanı Hanı'nın kazı çalışmalarında Edirne Valiliği ve Tarım Açık Cezaevi Müdürlüğü arasında imzalanan “Toplum Yararına Çalışma Projesi” protokolü kapsamında 50 hükümlü adeta arkeolog gibi çalışmaya başladı. 


Edirne Bölge Koruma Kurulu'nun kararıyla 6 ay önce 4 bin metrekarelik alan üzerinde yeniden başlatılan kazı çalışmaları sonrasında tarihi hanın yaklaşık yüzde 30'u gün yüzüne çıkarken Edirne Valiliği ile Tarım Açık Cezaevi Müdürlüğü arasında imzalanan “Toplum yararına çalışma projesi” protokolü ile kazı çalışmalarında 1.5 ay süre ile hükümlülerin çalışması kararı alındı.  


Daha önce Belediye tarafından sağlanan işçi katkısı ile 6 ay süre çalışan işçilerin ardından şimdi de Valilik, imzalanan protokolle 50 kişilik hükümlü kadrosunu kazı alanında görevlendirdi. Başlarındaki infaz korumu memurlarıyla mesai saatlerinde ücretleri ödenmek şartı ile çalıştırılan 50 hükümlü, kalıntıları ortaya çıkarmak için adeta profesyonel kazı ekibi gibi çalışıyor. Kazı ekibinin arkeologları tarafından kontrol altında tutulan alanda, toprak altından çıkan her bulgu büyük bir titizlikle çıkartılarak kayıt altına alınıyor.


“1,5 AY BOYUNCA ÇALIŞACAKLAR”
Söz konusu çalışmalarla ilgili açıklama yapan Vali Dursun Ali Şahin, projenin hanın ortaya çıkarılması için çalıştırılan hükümlülerin halkın arasına katılması ve sosyal hayata entegrasyonları için çok önemli olduğunu belirtti. İşlerin hızlanması için takviyeye ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Şahin; “Toplum yararına çalışma programından çalıştırdığımız 70 kişi 5 ay çalışması yetmediğinden bu kez Kültür Bakanlığı'ndan gönderilen bir miktar para ile burada hükümlüleri çalıştırma yoluna gitmiş bulunmaktayız ve 50 kişi 1.5 ay süre ile burada çalışmalarını sürdürecek. Ondan sonrada biz Valiliğimiz imkanlarıyla bütçesini zorlayarak çalışmaları yıl sonuna kadar devam ettirmeyi düşünüyoruz” dedi. 


“SELİMİYE EDİRNE'NİN BİR PARÇASIDIR”
Selimiye Cami'nin Edirne için çok önemli olduğunu ve en iyi şekle getirilmesinin gerektiğine vurgu yapan Şahin şöyle devam etti; 
“Selimiye Edirne'nin büyük bir par-çasıdır. Selimiye olmayınca Edirne olmaz. O vesile ile burada esnafın gözü, kulağı hep Selimeye'dedir. Selimiye'yi en iyi şekle getirmeliyiz ki; turizm bakımından son derece önemlidir. Bu vesile ile gözbebeğimiz olan Selimiye'nin etrafını en iyi şekilde korumak ve kollamak ve oradaki kazıları yapmak, halkımıza sunmak sadece camii göstermekle değil, oradaki tarih öncesi durumlarda nedir, ne değildir, bunu da halkımıza teşhir etmemiz gerekmektedir ve bunun için uğraşı sarf etmekteyiz.” 


“HERŞEY YASAL PROSEDÜR İÇİNDE YÜRÜTÜLÜYOR”
Proje kapsamında çalıştırılan hükümlülerin sigorta şartlarının yerine getirildiğini ve sigortaların ödenerek maaşlı çalıştıkların belirten Vali Şahin; “Her şey yasal prosedürü içerisinde yürütülmektedir. Bundan sonraki bölümlerde de hükümlü çalıştırmayı düşünüyoruz. Ancak Edirne'de bu kadar işsiz varken biz hükümlü çalıştırmayı pek düşünmüyoruz. Doğru da olmaz. Ama Selimiye çevresinin acil açılması gerektiği için bu hükümlüleri çalıştırmayı uygun gördük. Hükümlüler belli bir prosedürden geçtikten sonra burada çalışmaları uygun görülüyor. Kaçmaları durumunda yattıkları günlerde yanmaktadır” ifadelerini kullandı.

Hudut Gazetesi, Haber: Olgay Güler, 29.07.2015

FRANSA'DA 560 BİN YILLIK İNSAN DİŞİ BULUNDU

 

 

Fransa'nın güneyindeki Pyrenees-Orientales bölgesinde yapılan kazıda 560 bin yıl öncesine ait insan dişi bulundu. Dişin bugüne kadar Fransa'da bulunan en eski insan kalıntısı olduğu tahmin ediliyor.

 

Fransa'nın güneyindeki bir mağarada yapılan kazı çalışmasında 560 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen insan dişi bulundu.

 

Ülkenin güneyindeki Pyrenees-Orientales bölgesindeki Tautavel kentinde Arago mağarası kazı bölgesinde ortaya çıkarılan dişin, geçen hafta iki gönüllü gencin çalışması sırasında bulunduğu belirtildi. İncelemeler sonucunda uzmanlar dişin en az 560 bin yıl öncesine ait olduğunu belirledi.

Kazı sorumlusu paleoantropolog Amelie Vialet, dişin Fransa'da bugüne kadar bulunmuş en eski insan kalıntısı olduğunu söyledi. Kazının yapıldığı seviyede 500 bin yıl öncesine ait kalıntılar bulmayı beklediklerini ama insan kalıntısı bulmayı ummadıklarını kaydeden Vialet, "Bu dişin bulunduğu seviyede o döneme dair daha fazla insan kalıntısı ortaya çıkarabiliriz" dedi.

Vialet, daha önce Arago mağarasında bulunan ve bölgenin üne kavuşmasını sağlayan 450 bin yıllık "Tautavel insanı" adı verilen insan kalıntısıyla 560 bin yıl öncesine ait insan dişini karşılaştıracaklarını ifade etti. Vialet, böylece iki insan tipi arasındaki farkların öğrenilebileceğini dile getirdi.

 

Vialet, dişin bulunmasıyla pre-neandertal insan hakkında şimdiye kadar ulaşılmamış bilgilerin de su yüzüne çıkacağına inandığını belirtti.

Dişin bulunmasıyla bilim insanlarının Avrupa'daki ilk insanların morfolojik yapısı hakkında yeni bilgilere ulaşabileceği tahmin ediliyor.

Dünyanın birçok yerinden arkeolog ve gönüllülerin katıldığı Tautavel kasabasındaki kazılarda geçen yıllarda 450 bin yıl öncesine ait insan kalıntısı bulunmuştu. Bugüne kadar yaklaşık 80 bin ila 500 bin yıl arasında geçmişe sahip 600 binden fazla kalıntı ortaya çıkarılan mağarada 148 insan kalıntısı bulunmuştu.

Geçen hafta bulunan ve basına bugün duyurulan Arago 149 ismi verilen diş ise bölgede bulunan 149'uncu insan kalıntısı olarak tarihe geçti. Arago 149, bölgede bulunan en son insan kalıntısından yaklaşık 100 bin yıl daha eski.

Bölgedeki kazının sorumlusu Fransız paleoantropolog Amelie Vialet, Paris'teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi'nde araştırmacı olarak çalışıyor. Vialet, Denizli'de 2002'de bulunan "Denizli Adamı" adı verilen 1,2 milyon yıl öncesine ait kafatasını bulan kazı ekibinde de yer almıştı.

Denizli'nin Kocabaş mahallesinde bir mermer işçisinin tesadüfen bulduğu ve bazı kaynaklarda ismi "Kocabaş Adamı" olarak da geçen fosilin en başta 500 bin yıllık olduğu tahmin edilmiş, ardından yapılan araştırmalar sonucu 1,2 milyon yıl önceye ait olduğu tespit edilmişti.

Bilim insanları, Afrika'da bulunan ve bugüne kadar bulunanların en eskisi sayılan insan fosilinin 2,8 milyon yıl öncesine ait olduğunu belirtiyor.

Hürriyet, 29.07.2015

O ASKERLER AÇLIKTAN ÖLMÜŞ

 

Ünlü devlet adamı Napolyon Bonapart’ın ordusunda görevli olan ve Litvanya’da bir toplu mezarda bulunan 3 bin Fransız askerinin neden öldükleri sonunda ortaya çıktı.

 

ABD’deki Central Florida Üniversitesi’nden arkeologlar, cesetler üzerinde yaptıkları araştırmada, bu askerlerin büyük ölçüde açlıktan öldüğünü bildirdi. Napolyon, 500 bin kişilik ordusuyla Haziran 1812’de Rus İmparatorluğu’nu ele geçirmek için harekata başlamıştı. 6 ay içinde harekat başarısızlıkla sonuçlandı ve Fransız ordusu geri çekildi. Askerler Litvanya’ya çekilirken geriye sadece 40 bin asker kalmıştı. Bu askerler de genellikle hipotermi, açlık ve tifüsten ölmüştü.

Hürriyet, 29.07.2015

DALYAN'DAKİ TARİHİ KAYA MEZARLARI TEL ÖRGÜYLE KORUNACAK

 

Muğla’nın Köyceğiz İlçesi’ndeki 2 bin 400 yıllık geçmişe sahip koruma altındaki kaya mezarlarına, yasak olmasına rağmen hatıra fotoğrafı çektirmek için çıkanların verdiği zararın önüne geçilmesi amacıyla Ortaca Belediyesi tarafından tel örgü çekilecek. Öte yandan, kaya mezarlarının alt kısmına Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın talimatıyla yaptırılan seyir teraslarının da tamamlandığı, önümüzdeki günlerde törenle açılışının yapılacağı bildirildi.

 

 

Köyceğiz sınırları içinde olan ancak Ortaca İlçesi, Dalyan Mahallesi’nden rahatça görülebilen tarihi kaya mezarların daha iyi korunabilmesi için Kaunos Antik Kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık’ın yoğun çabaları 2010 yılında kabul gördü. 13 Temmuz 2010 tarihinde bölgeyi gezip inceleme yapan dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kaya mezarlarının daha rahat ve çevreye zarar vermeden izlenebilmesi için seyir terası yapılması isteğine onay verdiğini açıkladı. Seyir terası çalışmaları geçtiğimiz günlerde tamamlanarak Fethiye Müze Müdürlüğü’ne teslimi yapıldı. Terasın, yakında resmi törenle açılışının yapılıp, hizmete sunulacağı bildirildi.





’AKIL İŞİ DEĞİL’

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen yasak dinlemeyenlerin kaya mezarlarının içine kadar girerek hatıra fotoğrafları çektirmeleri tarihi eserlere zarar veriyor. Harabeler ile kaya mezarlarına geçiş alanlarında kurumlarca gerekli önlemlerin alınmasına rağmen, bazı kişilerin canlarını hiçe sayarak yaklaşık 70- 80 derece diklikteki patikadan yürüyerek mezarlara ulaştıklarını belirten Kaunos Antik Kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık, "Buradan sorumlu kurumların bu duruma yapacakları bir müdahale ne yazık ki yok. Bekçisini koydu ve mezarlara girişin yasak olduğunu ilan etti. Ama buna kimse aldırış etmeden tahribata devam ediliyor. İrili ufaklı taşlar ile çakılların bulunduğu alanlardan tarihi mezarlara tırmanmak akıl ve mantık işi değil" dedi.

 

’KORUMAK YERİNE, NEDEN TAHRİP ETMEYİ SEÇİYORLAR?’

Tarihi kaya mezarlarına çıkmak isteyenlerin hemen alt kısımda bulunan ve halen gömü yapılan Çandır Mezarlığı’nı kullandığına dikkati çeken Prof. Dr, Işık şöyle devam etti:

"CHP’li Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik’le görüşüp, mezarlık duvarının üzerine tel örgü çekilerek buradan geçişin engellenmesini rica ettim. Kısa sürede yapacaklarının sözünü verdi. İnsanlar yasak olduğunu bile bile hayatlarını hiçe sayarak buraya tırmanıyor. Her an birisi düşüp ölebilir. Tarihimizi korumak yerine neden tahrip etmeyi seçiyorlar anlamış değilim."

 

Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik de, duvar üzerine telörgü yapılması için hazırlıkların tamamlandığını belirtip, "Bir, iki gün içerisinde tel örgülerin takılması tatamlanır" diye konuştu.

Milliyet, Haber: Mustafa Sarıipek, 29.07.2015

BATIK GEMİDEN 1 MİLYON DOLARLIK HAZİNE ÇIKTI

 

ABD Florida açıklarında hazine arayan bir aile, meşhur bir gemi batığında 1 milyon dolar değerinde altın buldu. 3 asır önce batan Queens Jewells (Kraliçenin Mücevherleri) adlı gemide bulunan hazinenin 51 altın sikkeden ve 12 metre uzunluğundaki altın bir zincirden oluştuğu belirtildi. Hazineyi bulan Schimitt ailesinin, uzun yıllardır batık gemilerin peşinde koştuğu belirtildi. Florida eyalet yasalarına göre devlet bulunan hazinenin yüzde 20'sine el koyarak müzede sergileyecek.

Sabah, 29.07.2015

BEŞ KİLİSELER YOK OLMA TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA

 

 

Kars’ın Digor İlçesi’nde bulunan Beş Kiliseler'den ayakta kalan tek yapı Aziz Sarkis Kilisesi de bakımsızlık nedeniyle yok olmak üzere.

 

Ani Antik Kenti'nin yaklaşık 25 kilometre güneybatısında bulunan ve Digor’a 5 kilometre uzaklıkta bulunan 3 kaya çıkıntısı üzerine kuruluna Beş Kiliselerden günümüze kadar kalmayı başaran tek yapı Aziz Sarkis Kilisesi de geçen süre içerisinde bakımsızlık ve ilgisizlikten dolayı yıkılarak kaybolmaya yüz tuttu.

 

Aziz Sarkis Kilisesi kısa süre içerisinde önlem alınmazsa diğer dört kilise gibi yıkılacak. 

 

İhlas Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, Aziz Sarkis Kilisesi’nin içi hayvan barınağı haline gelmiş, kilisenin duvarları yıkılmış, taşları sökülerek vatandaşlar tarafından götürülmüş ve bazı kısımları da define avcıları tarafından kazılmış durumda. 

 

Bugüne kalan Aziz Sarkis Kilisesi dışında Digor bölgesinde Aziz Karapet, Meryem Ana (Surp Astvatsatzin), Aziz Stefanos, Aziz Krikor ve Aziz Sarkis Kiliseleri bulunuyordu.

 

13. yüzyılda Moğol istilası nedeniyle terk edilen kilisenin 1878’de, Kars bölgesinin Rus yönetimine geçmesiyle onarıldığı ve kilisenin yeniden ibadete açıldığı tahimn ediliyor.

Agos, 29.07.2015

HOŞAP KALESİ'NDEKİ KAZI VE RESTORASYON ÇALIŞMASI

 

 

Van'ın Gürpınar İlçesi'nde sarp kayalıklar üzerindeki Hoşap Kalesi'nde Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Mehmet Top başkanlığında 2007 yılından bu yana yürütülen ve sağlanan ödenekle yeniden başlayan kazı ve restorasyon çalışmalarında yeni bölümlerin ortaya çıkarılması amaçlanıyor. 

 

Urartular'a ait kalenin temelleri üzerine 16. yüzyılda kurulan ve uzun yıllar Mahmudi beylerinin saray olarak kullandığı bilinen Hoşap Kalesi'nde YYÜ tarafından 8 yıl önce başlatılan kazı çalışmalarında önemli mesafe kateden Top ve ekibi, yeni bulgular elde etti.

 

Kazı çalışmalarında çok sayıda eseri gün ışığına çıkaran ve birçok yapıya da yeni bir görünüm kazandıran Top, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki kazı çalışmalarına 10'u uzman 30 kişilik ekiple başlandığını belirtti.

 

Çalışmaların iki aşamalı devam ettiğini kaydeden Top, geçen yıllarda bulunan duvarlarda geleneksel taş ustalarıyla orijinaline uygun sağlamlaştırma ve konservasyon çalışmaları yürüttüklerin söyledi. 

 

Kalede toplam üç alanda kazı çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Top, şu bilgileri aktardı:

"Bunlardan birincisi giriş burcu. Geçen yıl giriş burcunun özellikle duvarlar içerisinde su sarnıcına giden yolu bulmuştuk. Hem bu yolun temizliği hem de kale ile bağlantısını bulmak amacıyla giriş burcunun duvarları içerisinde temizlik ve kazı çalışmalarımız sürüyor. İkinci alan olarak daha önceki yıllarda planladığımız ancak gerçekleştiremediğimiz, zindan olarak adlandırılan, birinci alan ile ikinci alan arasında kalan, yaklaşık 10 metre derinliğinde yüksek duvarlarla çevrili alanda bir kazı çalışması başlatacağız. Buradaki çalışmalarımızın altyapısını oluşturduk."

 

Top, kalenin giriş yolunu da tamamladıklarını dile getirerek, "Kalenin giriş kapısından en üst kısımda yer alan seyir köşküne kadar yolu orijinal şekilde ortaya çıkardık. Bu da kale ile ilgili yaptığımız en önemli çalışmalardan biri oldu. Bundan böyle bu yolu takip ederek en üst kısımdaki seyir köşkü, harem ve hamam yapılarına da ulaşma imkanımız olacak" dedi.

 

-8 döküm gülle bulundu

Kalenin özellikle ikinci alanında hamamın doğu kesiminde geçen yıllarda başlatılan kazı çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Top, "Burada birtakım buluntular elde ettik. Özellikle seyir köşkünün doğu kesimde 8 tane döküm gülle bulduk ki bu çok önemli. Bu kalenin o dönem dışarıdan birtakım saldırılara da maruz kaldığını ortaya koyuyor. Yine bunların dışında duvar kalıntıları, alçı parçaları, 200 yıllık olduğu değer ve bazı bulgular elde ettik. Kazı çalışmalarımız ilerledikçe değerlendirmelerimiz daha da artıyor" diye konuştu. 

 

Top, 2007 yılından beri kalede yapılan kazı çalışmalarında hem kalenin mimari ögeleri hem de tarihsel süreci anlamında birçok gelişme katettiklerini ifade ederek, Hoşap Kalesi'nin bölgedeki Osmanlı kalelerinden en önemlisi olduğunu ve burada Osmanlılara bağlı yerel Mahmudi beylerinin yaşadığını bildirdi.

 

16. yüzyıldan itibaren kaledeki mimari gelişime bakarak buradaki yaşamı yorumlayabildiklerini anlatan Top, "Geldiğimiz noktada kalenin ilk sakinlerinin özellikle 16 ve 17. yüzyıllardaki beylerin hem idari hem ekonomik anlamda güçlü olduklarını hem de kaledeki birtakım kalıntılar, o dönem beylerinin zevk sahibi olduklarını gösteriyor. Tabii 18 ve 19. yüzyıllarda kale terk edilmeye yüz tuttuğu zaman burası sadece askerlerin kullandıkları bir karakol olarak kullanılmış ve o dönemdeki yapılaşmaların da daha basit nitelikte olduğunu düşünüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.  

 

- Uyuyan 150 yıllık tarih uyandırılıyor

Top, 1850'li yıllarda terk edildikten sonra 2007 yılına kadar Hoşap Kalesi'nde çalışma yapılmadığını belirterek, "Buradaki kazı çalışmalarımız 150 yıllık uyuyan bir tarihi yeniden uyandırıyor. Kültür Turizm Bakanlığının bize bu yıl ayırdığı 110 bin liralık bütçe ile çalışmalara başlattık. Temmuz'un 7'si itibarıyla başlattığımız çalışmalarımız 2 aya yakın sürecek" dedi.

 

Güzelsu Mahallesi muhtarı Nevzat Yıldız ise buranın yeniden turizme kazandırılmasını önemsediklerini vurgulayarak "Yapılan çalışmalarla daha da güzelleşen kaleyi hem yerli ve yabancı turistler ziyaret ediyor hem de gençlerimiz restorasyon çalışmalarında geçici de olsa istihdam edilmiş oluyor" şeklinde konuştu.

Radikal, 28.07.2015

DEĞERİNDEN HABERSİZ TABLO

 

Güney Afrika'nın önde gelen sanatçılarından Irma Stern imzasını taşıyan "Arab in Black" isimli tablo, Londra'daki bir evin mutfağında bulundu. Ev sakinlerinin değerinden habersiz olduğu tablonun, 1970'lerde Londra'ya göçen ve isimleri açıklanmayan aile tarafından mutfakta mantar pano olarak kullanıldığı belirtiliyor.

​Aile tabloyu Nelson Mandela'nın siyasi hareketine destek için düzenlenen bir açık artırmada alıp İngiltere'ye giderken yanlarında götürmüş. Tablonun 1 milyon sterlin (4.2 milyon TL) değerinde olduğu belirtiliyor.

artfulliving.com.tr, 28.07.2015

KÜÇÜK ARKEOLOGLAR ANTİK KENTTE KAZI YAPTI

 

 

Tarihi eser ve tarihi mirasa karşı farkındalık oluşturmak amacıyla sosyal sorumluluk projesi olarak uygulanan “küçük arkeologlar” etkinliğinin ikincisi bu yıl yapıldı. Yaşları 7 ile 17 arasında değişen öğrenciler Çanakkale’deki Parion Antik Kenti ile Apollon Smintheus Tapınağı tarihi alanında kazılara katıldılar. Küçük arkeologlar hem tarihi mekanlar hakkında bilgi sahibi olurlarken, kendileri için hazırlanan ‘simülasyon kazı alanında’ tarihi eser aradılar. Etkinlik sonrası öğrencilere “Küçük Arkeolog Katılım Belgesi” verildi.

 

Çanakkale’de çelik, enerji, tersanecilik ve ulaştırma alanlarında faaliyet gösteren İÇDAŞ A.Ş. Truva Antik Kenti, Parion Antik Kenti ile Apollon Smintheus Tapınağı kazılarının ana sponsorluğunu sürdürüyor. İÇDAŞ, kazılarla tarihi değerlerin ortaya çıkmasına destek olmakla kalmayıp, genç nesillerin bu eserlere karşı bilinçlenmeleri için de çaba gösteriyor.

 

Oluşturulan “küçük arkeologlar projesi” ile tarihi kazı alanlarında çocuk ve gençlerin tarihi miras ve tarihi değerlere karşı bilinçlenmelerine katkıda bulunuluyor. İlki geçtiğimiz sene 2 gün yapılan projeye 100 çocuk katılmıştı. Bu yılki katılım ve uygulamalarla bu sayı 200’e çıktı.

 

Etkinliğin ilk gününde Parion Antik Kenti’nde kazı başkanlığı yapan 19 Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç.Dr. Vedat Keleş tarafından öğrencilere bilgi verilerek simülasyon alanında kazı uygulaması yapıldı. Dünyanın sayılı, Türkiye’nin ise en büyük tarihi kazısının yapıldığı milattan önce 8’inci yüzyıla ait Parion Antik Kenti’ndeki tiyatroda küçük arkeologlar için kazı alanı oluşturuldu. Küçük arkeologlar, toprağın altına önceden yerleştirilen bazı objeleri gün yüzüne çıkarmak için çabaladılar.

 

Ellerinde küçük çapa, mala ve fırçalarla tıpkı uzman arkeologlar gibi kazı yapmaya çabalayan küçük arkeologlar, tarihi eserlerin hangi zorluklarda ve sabırla çıkarılması gerektiğini öğrendiler. Toprak altından çıkardıkları seramik parçaları, bakır eşyaları hassas bir şekilde taşıyacakları sandıklarda topladılar. Ardından da yıkayarak bu parçaların üzerinde yer alan yazı, sembol, işaretleri incelediler.

 

 

Parion Antik Kenti kazı başkanı Doç.Dr. Vedat Keleş, uygulanan proje ile çocukların ve gençlerin tarih bilincinin gelişeceğini belirterek “Tarihi eserleri korumak çok önemli. Bu nedenle bu uygulamayı yaparak çocukların ileriki yaşlarda daha hassas olmalarını hedefliyoruz. Türkiye toprakları arkeolojik değerlerle dolu. Etkinliğe katılanlara arkeoloji bilimini de anlamalarını ve bu arkeolojik eserlerin hangi süreçlerle ortaya çıkarıldığını görmelerini sağlıyoruz” dedi.

 

Uygulamanın ikinci günü ise küçük arkeologlar Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi Gülpınar Köyü'ndeki Hellenistik döneme ait (MÖ 330-30) Kuzey Batı Anadolu’nun en önemli kutsal alanlarından olan Apollon Smintheion Tapınağı alanında kazı yaptılar. Kazı başkanı Prof.Dr. Coşkun Özgünel tarafından bilgilendirilen küçük arkeologlar, burada da kazı yaptılar. Özgünel kazılara katılan öğrencilere Küçük Arkeolog Katılım Belgesi verirken “Tarihi eserlerin, tarihi değerlerin korunması sizlerle mümkün. Gençlerin bu değerlere karşı amatör olarak uzmanlaşmasını istiyoruz. Uygulanan sosyal sorumluluk projesi nedeniyle İÇDAŞ’ı da gönülden alkışlıyoruz” dedi.

arkeolojihaber.net, 28.07.2015

BİR ANTİK KENT DAHA UNESCO YOLUNDA

 

Mersin'in merkez Mezitli İlçesi'nde bulunan Neolotik, Hellenistik ve Roma dönemleri gibi birçok medeniyetin izlerini taşıyan antik kent olan Soli Pompeiopolis'in, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girebilmesi için çalışmalar sürüyor.

 

 

Toprak altındaki binlerce yıllık tarihi mirasın gün yüzüne çıkarılması için 17'nci kazı çalışmalarını yürüten 9 Eylül Üniversitesi Müzecilik Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Remzi Yağcı, Soli'nin çalışmalar tamamlandıktan sonra UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girebileceğini söyledi.

Arkeolojik açıdan Kilikya tarihinin önemli hazinelerden biri olan antik kentte sürdürülen çalışmalar sayesinde günümüzden 3 bin yıl öncesine yüzlerce muhteşem eser bulunduğuna dikkat çeken Remzi Yağcı, antik kentin hiçbir zaman cazibesini kaybetmeyeceğini belirterek, "Neresini kazarsanız Roma ve Bizans dönemlerine ait zengin eserlere rastlıyorsunuz. İmparator ya da üst düzey yöneticilerinin büstlerini taşıdığı sütunlu caddede, Tanrı heykelleri gün ışığına çıkarıldı. Kazılarda, Roma dönemine ait 2 bin yıllık tapınak kalıntıları ile liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol su kemeri gibi yapılar ortaya çıkarıldı" dedi.

UNESCO Dünya Mirası Listesi'ni zorluyor
Çalışmalar ile amaçlarının UNESCO dünya miras listesine girmek olduğunu kaydeden Yağcı, "Sahip olduğumuz yer altındaki serveti, insanlığın mirası olan bu tarihi mekanları bulup insanlarımızın hizmetine ve tanıtımına sunacağız. Burada Mersin'in dip tarihi yatıyor. Kazdıkça biraz daha gün yüzüne çıkmaya başlayacak. Soli bir turizm kenti haline gelecek. Çünkü Soli harabeleri çok kıymetli bizim için. Beklentimiz buranın 5 yıl içinde bir müze şehir haline gelmesi ve UNESCO dünya miras listesine girmesidir" diye konuştu.

Dünyaya tanıtılacak
Kazı çalışmalarına her türlü destek sağlayan Mezitli Belediye Başkanı CHP'li Neşet Tarhan ise, şimdiye kadar elde edilen önemli buluntuların kendilerini heyecanlandırdığını belirterek şu bilgileri verdi:
"Buraya her gelen gördükleri karşısında şaşkına dönüyor. Bizim hedefimiz toprak altında kalmış değerleri toprak üstüne çıkarmak ve ortak mirasımızı dünyaya tanıtmaktır. Çalışmalara olan katkılarımız artarak sürecek. Yapılacak çalışmalarla Soli Pompeiopolis gerçekten önemli potansiyeli olan ülkemiz turizminde önemli bir yer edinebilir. Tarih kokan bu bölgeye turist akını olabilir. Soli Pompeipolis, Mersin'in değil tüm Türkiye'nin dünyaya açılan kapılarından birisi olacaktır."

Yeni Şafak, 28.07.2015

GEVALE KALESİ'NDE TARİHE YOLCULUK

 

 

Konya'nın siluetini oluşturan tarihi Gevale Kalesi'ni gün yüzüne çıkartmak amacıyla 2012 yılında başlatılan arkeolojik kazı çalışmaları yaklaşık bin 700 metre yükseklikte devam ediyor.


Selçuklu Belediyesi, Kültür Bakanlığı, Konya Müzeler Genel Müdürlüğü ve Necmettin Erbakan Üniversitesi'nin iş birliği ile tarihi Gevale Kalesi'nde yürütülen kazı çalışmalarının bu yıl ki kısmında çalışmalar zirvede devam ediyor. Konya'nın batısında yer alan ve Selçuklu'nun yanı sıra birçok tarihi dönemin önemli muhafız kalelerinden biri olan Gevale Kalesi, yapılan çalışmalarla Konya turizmine kazandırılacak.


Bu yıl 1 Haziran da başlayan ve akademik kazı ekibi tarafından titizlikle yürütülen çalışmalar ile birçok mimari mekan ortaya çıkarıldı. Sırlı, sırsız seramik kap, kacak, bazı metal objeler ve bunların yanında çeşitli küçük el eşyaları tespit edildi. Ayrıca tapınak, potern (tünel) ve burçların restore edilmesi için çalışmalar başlayacak.

"ZİRVE TAMAMEN ORTAYA ÇIKACAK"
Gevale Kalesi arkeolojik kazı çalışmalarının 2012 yılında yüzey araştırması ile başladığını ifade eden Necmettin Erbakan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Zekeriya Şimşir, "Kazı çalışmalarımız Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nden izin alınarak yapılıyor. Çalışmalarda 2013 ve 2014 yılında tapınak bölgesi, çeşitli kaya oyma mekanlar ve bazı sarnıçlar ortaya çıkartıldı. 2014 yılında da zirveye çıkıldı ve burada da çeşitli mekanlar elde edildi. Bu yıl da 1 Haziran 2015 tarihinden itibaren yaklaşık 30 işçi ile çalışmalarımıza başladık. Ramazan ayı içinde de bu çalışmalarımız büyük bir özveri ile devam etti. Son dönemde çalışmalarımızı Gevale'nin zirvesinde yoğunlaştırdık. Bu yıl zirveyi tamamen kazıp ortaya çıkarmayı amaçlıyoruz" dedi.


Kazı çalışmalarının yanında bazı restorasyon çalışmalarının da yapılacağını ifade eden Şimşir, "Tapınak ve potern diye bilinen mekanların yanı sıra sarnıçların restorasyon projesi çizildi. Sarnıç, potern ve burçların restorasyon projeleri kurul tarafından onaylandı ve imalata başlanacak. Bu yıl zirvedeki çalışmalarda daha çok üst örtüsü ortaya çıkmamış mimari mekanlar tespit ediliyor. Birçok buluntu da ele geçirmiş durumdayız. Sırlı, sırsız seramik kap, kacak, bazı metal objeler ve bunların yanında çeşitli küçük el eşyaları buluntu olarak tespit ediyoruz. Bir ekibimiz tarafından bunların temizlik çalışmaları yapılıyor. Daha sonra konservasyon ve restarosyonu yapılacak. Envanterlik değerde bulunanların ileride gerçekleştirilecek bir müzede de sergilenmesi düşünülmektedir" diye konuştu.

"GEVALE'DEN KONYA SEYREDİLECEK"
Gevale Kalesi'nin ikiz tepelerden oluştuğunu ifade eden Şimşir,"Büyük Gevale olarak bilinen yer bin 710 metre, Küçük Gevale ise bin 670 metre yüksekliktedir. Kazı çalışmalarımız Küçük Gevale'de devam ediyor. Kazı ve restorasyon çalışmalarının tamamlanmasından sonra burada bir çevre düzeni projesi yapılacak. Gezinti noktaları, bakı ve seyir terasları ile belirlenecek gezi güzergahı ile şehrin her tarafı izlenebilecek. Böylece ilk çağdan itibaren Roma, Bizans, Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı döneminde de kısmen kullanılmış olan ve kültür ve tarih açısından son derece önemli bir alan Konya turizmine kazandırılmış olacak" şeklinde konuştu.

Habertürk, 28.07.2015

KURŞUNLU MANASTIRI ÇÖKMEK ÜZERE

 

EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, tarihi Kurşunlu Manastırı'nın her an çökme ihtimali bulunduğunu açıkladı; İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürü Cemil Karabayram, "Manastırın turizme kazandırılması için yapılacak çalışmalar, genel müdürlük ve bakanlıkça 2016 yatırım programına alındı" dedi.

 

 

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, yaptığı yazılı açıklamada, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Zeynep Mercangöz ile Kurşunlu Manastarı'nda incelemelerde bulunduklarını belirtti. Sürücü, uzun yıllardır bakımsız durumdaki tarihi yapının üzerinde biten kızılçamların, zaman içerisinde büyüyerek manastırın yapısına zarar vermeye başladığına işaret etti. Sürücü, "Tarihi manastır yapısını ayakta tutan payelerden birisi tamamen yıkılmıştır, her an çökme ihtimali de bulunmaktadır" ifadesini kullandı.

Ziyaretçiler tehlike altında uyarısı
Sürücü, manastırın bölgeye gelen turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaştığını ve turlar düzenlendiğini, bu nedenle can güvenliği açısından da tehdit oluşturduğunu kaydetti. Sürücü, tarihi eserdeki iyileştirmeler yapılıncaya kadar etrafının bir çitle çevrilerek ve bilgi levhaları konularak içeriye girilmesinin önlenmesi gerektiğini savundu.

"Manastır restorasyonu 2016 yatırım programına alındı"
İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürü Cemil Karabayram da konuya ilişkin açıklamasında, Kurşunlu Manastırı ile ilgili bir proje çalışması başlattıklarını ifade etti.  Bu konudaki çalışmaların sürdüğünü ifade eden Karabayram, şunları belirtti:

"Kurşunlu Manastırı'nın turizme kazandırılması için yapılacak çalışmalar, Genel Müdürlük ve Bakanlıkça 2016 yatırım programına alındı. Proje ile manastırın orijinal dokusunu bozmadan çok titiz bir çalışma yürütüyoruz. Geçtiğimiz hafta bölgede bir çevre planlaması yapıldı. Manastır yapısı üzerinde çıkan ağaçların, çevresindeki ağaçlar zarar görmeden sökülmesi gerekiyor. Bu çalışma, Orman Bölge Müdürlüğünce yürütülecek. Bunun sonrasında Kurşunlu Manastırı'nda rölöve ve restorasyon çalışmaları kısa sürede başlayacak. Projenin tamamlanmasıyla manastırı, 2017 yılında turizme kazandırmayı hedefliyoruz".

Yapı, 28.07.2015

TATE MODERN'İN 2016 BOMBALARI

 

Dünyanın en etkili sanat kurumlarından İngiltere'deki Tate Modern, 2016 yılında 20. yüzyıl sanatının iki devi sayılan Amerikan sanatçılar Georgia O'Keeffe ve Robert Rauschenberg'ü ağırlayacağını duyurdu. Çiçek resimleriyle tanınan O'Keeffe, dünyanın en pahalı kadın sanatçısı rekorunu kırmıştı. Rauschenberg ise pop art'ın en önemli isimlerinden.

 

 

Sanat dünyasının en etkili kurumlarından Tate Modern, 2016 programını açıkladı. 20. yüzyıl sanatının iki devi sayılan Amerikan sanatçılar Georgia O’Keeffe ve Robert Rauschenberg’ü ağırlayacağını açıklayan Tate Modern, Francis Bacon’ın Liverpool’da, Paul Nash’in Tate Britain’da ve genç İngiliz sanatçı Jessica Warboys’un St. Ives’teki sergilerini de duyurdu.

 


Georgia O’Keeffe

 

Georgia O’Keeffe, Amerikan modern sanatının gelişiminde esas rolü oynayan isimlerin başında yer alıyor. O’Keeffe’nin 6 Temmuz 2016’da açılacak Tate Modern’deki sergisi, 20 yıldan bu yana İngiltere’deki en büyük sergisi olacak.

 


Detaylı çiçek resimleriyle tanınan O’Keeffe’nin 1932 tarihli ‘Jimson Weed/White Flower No 1’ tablosu, geçen yıl 44.4 milyon dolara satılarak kadın sanatçı müzayede rekorunu kırmıştı.

 

Tate Modern’in sergi direktörü Achim Borchardt-Hume, bu tarzda büyük bir sergi yapmanın sebebinin insanların kolaylıkla gidemeyeceği O’Keeffe gibi bir sanatçının işlerini herkese gösterebilmek olduğunu söylüyor.

 


Robert Rauschenberg

 

Borchardt-Hume, Amerikan pop art sanatının en önemli isimlerinden Rauschenberg için “1950’lerden 2000 yılının ortalarına kadar çok ilginç bir kariyeri oldu” dedi. 30 Kasım 2016’da açılacak serginin, 2008’den ölen sanatçının İngiltere’de 35 yıl sonra açılan en kapsamlı sergisi olacağı belirtiliyor.

 

İki dünya savaşını da gören ressam Paul Nash’ın Tate Britian’daki sergisi sanatçının bugüne kadarki en büyük sergisi olacak. Tate Liverpool’da ise Francis Bacon’ın yanı sıra geçen yıl ölen Avusturyalı ressam Maria Lassnig sergiler açılacak. Tate St. Ives ise genç İngiliz sanatçı Jessica Warboys’un sergisine ev sahipliği yapacak.

Radikal, 28.07.2015

MİMAR SİNAN CAMİSİ'NE CUMBALI EK BİNA

 

 

İstanbul ’un önemli tarihi yapılarından Beşiktaş ’taki Sinan Paşa Camii’nin bitişiğine yaptırılan Hünkar Mahfili’nin görüntüsü ortaya çıktı.

 

Geçtiğimiz yıl ilk kez gündeme gelen ve tartışmalara neden olan mahfil, caminin Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından 1555’te Mimar Sinan’a yaptırılan asıl halinde yer almıyor. ‘Hünkar Mahfili’nin (Osmanlı padişahlarının ibadetleri için yapılan yapı bölümü) 19. yüzyılda camiye eklendiğini ifade eden Mimarlık Tarihi Uzmanı Prof.Dr. Uğur Tanyeli, “Mimar Sinan yapısını bozduğu gerekçesiyle 1940’larda yok edilmiş bir binayı eski fotoğraflarına bakarak yeniden inşa ettiler. Caminin orijinal halinde bir mahfil yoktu. Yıktırılmasaydı tabii ki o mahfili de korumak gerekirdi. Ama, yıkılmış ve tarihsel açıdan da kaybı çok hayati önemde olmayan bir ek binayı ve sadece eski fotoğraflara bakıp inşa etmek doğru değildir. Mahfil, Sinan yapısına hoyrat bir müdahaledir” diye konuştu.

 

‘OSMANLI'DA ÖRNEĞİ YOK’
Milliyet gazetesinden Mert İnan'ın haberine göre, 2.5 milyon liraya mal olan Hünkar Mahfili’nin Beşiktaş Müftüğü’ne tahsis edilmesi planlanıyor. Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü tarafından 2011’de restore ettirilerek geçtiğimiz yıl hizmete açılan yapıyı 'gülünç' olarak nitelendiren Prof. Afife Batur, “Projeyi yapan her kimse ne Sinan’ı, ne de Osmanlı mimarlık geleneğini biliyor! Ortaya uydurma bir yapı çıkmış. Hünkar Mahfilleri’nin cumbası olmaz. Yeniden ihya neye göre yapıldı o da belli değil. Projenin eski belgesi var mıydı? Bizim mesleki bilgimiz Sinan Paşa Cami’nin yanında öyle bir mahfil olmadığı yönünde. Mahfil Sinan yapısına uyumlu görünmüyor. Ne yazık ki projenin şuanki görünümü çok uygunsuz bir konum ve detaylar içeriyor. Osmanlı dönemine baktığımızda herhangi bir yapıya böyle bir ekleme yapıldığını görmedik” dedi.

 

‘Yapılan bina kurumca yıkılmıştı’
Sami Yılmaztürk (TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı): “Mimar Sinan tarafından 1555’te yapılan Sinan Paşa Cami’ne bitişik olarak 19. yüzyılda eklendiği sanılan ‘Hünkar Mahfili’ Vakıflar İdaresi tarafından 1936-37 yılında yıktırılmıştır. Hünkar Mahfili, sultanlar için yapılırdı. Halbuki bu cami bir sultan-padişah cami değildir. Padişahların kendi adlarına yapılmış camiler dışında ibadet etmesi söz konusu olmadığı için bu camide söz konusu Hünkar Mahfili’nin olduğu bile sanat tarihçileri tarafından tartışmalıdır. Orijinalinde olmayan ve camiinin özgünlüğünü bozan bir ek olması nedeniyle bugün yapıyı yeniden yapan kurum tarafından bizzat yıkıldığı bir gerçektir. Siyaseten atanmış kişilerce oluşturulmuş koruma kurullarının almış olduğu kararların hukuksal hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Yapımı sürmekte olan Sinan Paşa Cami Hünkar Mahfili yenilemesinin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.”

Radikal, 27.07.2015

KURTARMA KAZISINDA MEZAR SAYISI 40'A YÜKSELDİ

 

 

Muğla’nın Bodrum İlçesi Göktepe mevkiinde devam eden inşaat alanında bulunan tarihi mezarların sayısı her geçen gün artıyor.


Mayıs ayı başlarında inşaat alanında çalışan iş makinası tarafından zarar verildikten sonra bulunan 11 adet tarihi kaya mezarda Bodrum Sualtı arkeoloji Müzesi ekiplerince kurtarma kazısı başlatılmıştı. Göktepe’nin Batı yamacında bulunduktan sonra başlatılan kurtarma kazılarında, çekmece tipi olarak bilinin kaya mezarlarının sayısı 40’a yükseldi. Mezarların içerisinde yapılan kurtarma kazılarında gözyaşı şişesi gibi tarihi değeri olan eserlerde bulunurken, bölgenin tahmin edilen nekropol alanı olması nedeniyle de daha bir çok tarihi mezarın ve eserin ortaya çıkabileceği tahmin ediliyor.






KEPÇE DARBELERİYLE BULUNMUŞTU

Göktepe mevkiinde yapımına başlandığı günden bu yana tarih ve doğaseverlerin yanı sıra Bodrumlu birçok vatandaşında tepkisine neden olan inşaat alanındaki çalışmalarda, iş makinasının darbeleri sonucu zarar gördükten sonra bulunan MÖ 1’inci Yüzyıl’a ait olduğu tahmin edilen mezarlarda Temmuz ayı başından bu yana kurtarma kazıları devam ediyor. Müzeye bağlı arkeolog ve işçiler tarafından devam eden çalışmalarda gözyaşı şişesi gibi tarihi değeri olan eserlerde bulunmuştu.






YENİ BULUNAN MEZARLAR DA ZARAR GÖRMÜŞ

Göktepe mevkiinde devam eden kurtarma kazıları kapsamında Temmuz ayı ortalarında mezar sayısı 11’den 26’ya yükselmişti. Arkeologlar tarafından sürdürülen çalışmalarda bulunan mezarların yaklaşık 3 metre yukarısında yeni mezarlar tespit edildi. Bulunan son mezarlarla birlikte bölgedeki mezar sayısı 40’a yükselirken, yeni bulunan tarihi mezarlarında iş makinası tarafından büyük zarar gördükleri de dikkatlerden kaçmıyor.

 



GÖSTERMELİK SONDAJ İDDİALARI VARDI

Göktepe mevkiinde devam eden lüks villa inşaatları yerel ve ulusal basında çıkan haberlerin dışında Bodrum Belediye Meclisinde de gündeme gelmiş, MHP’li meclis üyeleri yapılan inşaatın kaçak olduğunu iddia etmişlerdi. Mayıs ayı meclisinde konuyu gündeme taşıyan MHP’li meclis üyeleri basın mensuplarına konuyu takip ederek kendilerine gerekli bilgileri aktaracaklarını belirtirken, 2005 yılında Bodrum Sualtı ve Arkeoloji Müzesi arkeologlarından birinin imzasıyla Yarımadanın değişik bölgelerinde göstermelik sondaj kazıları yapıldığı ve bu kazılar sonrasında düzenlenen raporlarla alanların imara açıldığı ve inşaat izni verildiği iddia edilmişti.


Göktepe mevkiinde de yapılan sondaj çalışmalarında yapımına devam eden inşaat alanı içinde aynı kişi veya kişilerin imzası olduğu iddia edilirken, alınan raporlar, imar izinleri ve belediyeden alınan izinler sayesinde Göktepe’de başlatılan villa inşaatları ise devam etmekte.


Milliyet, 27.07.2015

BİR BİLANÇO: TAKVA'DAN 'MARKA'YA, AKP DÖNEMİ KÜLTÜR POLİTİKALARI

 

 

Türkiye, 7 Haziran’da yapılan genel seçimlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 13 yıllık tek partili iktidar dönemini geride bıraktı. 7 Haziran’dan beri yeni hükümet bir koalisyon mu olacak, azınlık hükümeti mi yoksa yeniden seçim mi” tahminlerini konuşuyoruz ve bu konu hala bir muamma... Ama bu yazının amacı da önümüzdeki süreçten çok, geçen 13 yıllık AKP dönemine bakan bir kitaba odaklanmak.

 

Evrensel Basım Yayın’dan çıkan, Kemal İnal, Nuray Sancar ve Ulaş Başar Gezgin’in hazırladığı ve 40 yazarın yazılarının yer aldığı “Marka Takva Tuğra- AKP Döneminde Kültür Politika ” isimli kitap , Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ilk defa bu kadar keskin ve hatları belirginleşmiş bir dönemi, AKP dönemini, kültür politikaları ekseninde mercek altına alıyor. Kitap, AKP’nin iç ve dış siyasetinden ziyade, partinin “her kesimi kucaklayan” söylemi ardındaki sınıfsal analizinden kamusal alana çıkışı ve kendi yaşam tarzını dayatan politikalarından kültürel kod ve yapılarına, 13 yılda inşa ettiği “yeni söylemi” ve bunun somut örnekleri üzerinden yükseliyor.

 

Birçoğu akademisyen ve gazeteci olan 40 yazarın kaleme aldığı yazılardan oluşan kitap, 13 yıllık AKP döneminin kültürel kodlarının deşifresini yaparken, bunu ‘altyapı’ bağlamından koparmayan bir yol izliyor. Kitapta yapılan birçok analizin temelinde, muhafazakar AKP’nin sınıfsal yapısının “her kesim”den önce, Anadolu Kaplanları’nın, (Anadolu sermayesi olarak ortaya çıkan ve bugün artık ana sermaye boyutuna ulaşan, Esnaf- KOBİ, MÜSİAD) “kucaklaşma” alanı olarak tanımlandığını belirtmek gerek.

 

AKP’nin, “kendi seçmenine” bir ‘kamusal alan’ açması ve Cumhuriyet dönemi sonrası “politik tepki” olarak çıkmadıkları kamusal alanlara, kendi tuğralarını (imza) atmasıysa başlayan süreç,  gökdelen ve AVM’lerin gölgesinde bir muhafazakarlık tablosu resmediyor.

 

Elbette AKP, bu 13 yıllık dönemde kendinden önceki sağ partilerden farklı bir yöntem izliyor. Özünde farklı olmayan fakat sistematik olarak ayrışan bu yöntemi; hem tek parti iktidarından ve seçim iradesinden alınan hegemonik özgüvenle, hem de ele geçirilen alt yapının, yaşam tarzı üzerindeki etkileriyle oluşan gücünün, daha derinlere nüfuz edebileceğini kavrayıp izliyor.

 

Böylelikle AKP,  siyasal ve kültürel alanda yapacaklarını, önceki sağ partilere göre daha somut bir şekilde ortaya koyuyor “Yeniden üretmek”: “AKP, kendi düşünce geleneğimizden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakar siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır. Yeni ‘muhafazakar demokrat’ çizginin muhafazakarlığın genlerine ve tarihi kodlarına uygun şekilde, ama siyaset yaptığımız coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya konması Türk siyasetine yeni bir soluk getirecektir. AKP geçmişten veya bir medeniyet havzasından siyaset çizgisi ödünç almak yerine, kendi düşünce geleneğiyle dünya genelinde de test edilen bir siyasal tutumu yeniden üretmeyi doğru bulmaktadır.”

 

Neo-liberal politikalar pratiğini “muhafazakar” nesil, kadın, mimari, işçi, eğitim ve seçmen yaratma hamlesiyle birleştirip 2071’e uzanan, milli ve dini duyguların harmanlandığı “cihan devleti” politikasına entegre ediyor... Ama bu sanıldığı kadar kolay olmadı. Kitap, her ne kadar seçimden önce kaleme alınan yazılardan oluşsa da bugün AKP’yi tek parti iktidarından eden “toplumsal kırılmaları” es geçilmiyor. AKP’nin demokratikleşme vaatlerinin, belli bir kesim üzerinden “liberal- demokrat” olarak parlatılması ve hemen ardından devletin kritik noktalarını ele geçiren iktidarın, otoriterleşme konusunda dozajı günden güne artırması, Gezi, HES ve kent direnişleri bu kültürel kodlar içinden derinlemesine (farklı bir tartışma alanı olduğu için) olmasa da yerini alıyor.

 

AKP’nin bu 13 yılda dayattığı yaşam tarzının hedefinde toplumun tüm kesimleri yer alsa da kadınlar üzerinden üretilen muhafazakarlık, öncüllerinden farklı olmayan ve daha da keskinleşen bir hal aldı. Kadın bedeni ve cinselliği üzerinden konuya ele alan kitap, farklı iki cepheden bunun yansımalarını inceliyor. Bir yandan dinin kadına yasakladığı kamusal alan, bir yandan o kamusal alanda “markalaşan” muhafazakar elit kadını.  Öte yandan da kürtaj, üç çocuk doğurma “tavsiyesi”ne varan kadın-beden politikaları. AKP, bir yandan kadın bedenini dizayn ederken öte yandan ailenin diğer fertleri için de yeni kodlar hazırlayarak dolaşıma sokuyordu.

 

İzlenen dizi ve filmlere “müdahale”, “sansür”, “yasak”, “kitap toplama”, Selçuklu iddialı neye benzediği belli olmayan “Barok” mimari, kentsel ve rantsal dönüşüm, TOKİ vb. 13 yılda örnekleri çoğaltılacak toplam politikanın baş aktörleri, hedefleri ve dahası... Tüm bu konuları alt başlıklar atında inceleyen kitaptaki en önemli tespit ise, AKP’nin var olan sanat faaliyetlerine alternatif üretememesi bu konuda kadük kalması. Bunu ise sanat ve yaşam tarzına baskı uygulayarak bertaraf etmeye çalışması.

 

En başa dönecek olursak AKP, yaratmaya çalıştığı ütopyanın belli bir aşamasına kadar başarılı oldu. Koalisyon tartışmalarının sürdüğü şu günlerde sözü, kitabının editörlerinden Nuray Sancar’ın “Çarşıdan ‘Pazar’a Kamusal Alanın Dönüşümü” makalesinden alıntıyla bitirmek gerek: “Tarihin hiçbir zamanında homojen bir kamusal alan inşa edilememiştir. Talepleri karşılanmayan, ezilen, dışlanan ve yoksunlaştırılan kesimlerin pahasına kurulabilen bir toplum da olmamıştır. AKP’nin ütopyası da en başından imkansız bir ütopya olarak yazılmıştır."

Radikal, Haber: Suzan Demir, 27.07.2015

TÜRKİYE'NİN MEYVE VEREN TEK AĞACINI KESTİLER

 

 

Erzurum’un Uzundere İlçesi'nde bulunan Türkiye ’nin meyve veren tek anıt ağacı olan 170 yıllık tescilli dut ağacı ilçeye yapılacak yeni hükümet konağı için kesildi. Vatan gazetesinden İlker Akgüngör'ün haberine göre vatandaşın tepkisinden çekinen belediye, şehir merkezinde belediyenin çay bahçesi olarak kullanılan Hikmet Çimen Parkı’na iş makinelerini gece gönderdi. İş makineleri parkta anıt ağaçla birlikte 100 yıla yakın tarihi bulunan ceviz ve kiraz ağaçlarını da yerinden söktü. 

 

BAŞKA YER Mİ KALMADI?
Tortum Şelalesi ve Öşvank Kilisesi’yle birlikte bölgenin en önemli kültürel ve doğal ziyaret noktası olan ağacın kesilmesine bir çok kişi tepki gösterdi. CHP İlçe Başkanı İkram Kadirhan, “Biz de kesildikten sonra gördük. Çok üzücü. Adliye ya da hükümet konağı yapılacak başka yer bulunabilirdi. İlçemizin en önemli tarihi ve doğal varlıklarından birini kaybettik. 1995’te DYP kesmek istemişti. O zaman tepkiler yüzünden vazgeçilmişti” dedi. Bazı vatandaşlar ise gündüz devam eden kesimi eleştirerek, “Hükümet konağı yapılacak başka yer mi kalmadı? Ağacı kesmeden bina yapılabilirdi” diyerek tepki gösterdi.

ŞİFALI AĞAÇ 
Kent merkezine 88 kilometre olan Uzundere’deki anıt ağaç daha önce ulusal medyaya ‘şifalı ağaç’ diye haber olmuştu. Hikmet Çimen parkında 13.5 metre yüksekliğindeki 1.5 asırdan fazla bir zamandır meyve veren ağacı görmek ve dut yemek için Türkiye’nin dört bir yanından ilçeye gelenler oluyordu. Ağacı kesimiyle ilgili Belediye Başkanı Halis Özsoy ve Uzundere Kaymakamı Hacı Arslan Uzan şimdiye kadar bir açıklama yapmadı.

'ÇOK İYİ BAKIYORUZ' DEMİŞTİ

Anıt ağacın kesim emrini veren AKP ’li Uzundere Belediye Başkanı Halis Özsoy, anıt ağaç ünlendiğinde medyaya demeçler vererek ağaca gözü gibi baktıklarını söylemişti: “Ülkemizin birçok bölgesinde anıt ağaçlar var. En ünlüleri Bursa Uludağ’da bulunuyor. Fakat onlar meyve ağacı değil. Beyaz dut veren ağacımız türünün tek örneği. Bu ağacın dutlarının şifa kaynağı olduğuna yöne halkı tarafından inanılmaktadır. Son yıllarda çevre illerden hatta yabancı ülkelerden bile gelip bu ağacın meyvelerinden tadarak şifasından faydalanmaya çalışıyorlar. Erzurum’da Tortum Şelalesi’nden sonra büyük bir üne sahip olan dut ağacına gözümüz gibi bakıyoruz.”

Radikal, 27.07.2015

113 MİLYON YILLIK YILAN FOSİLİ BULUNDU

 

 

Bilim insanları, Brezilya ülkesinde 113 milyon yıllık dört bacaklı yılan fosilinin bulunmasının ardından günümüze dek yapılan araştırmalarda ilk kez dört bacaklı bir yılan fosili bulunduğunu açıkladı.

 

2008 yılında Fransız bilim insanları tarafından Lübnan ülkesinde bir kireçtaşı içerisinde bulunan 92 milyon yıllık iki bacaklı yılan fosilinden sonra, Brezilya ülkesinde bulunan 113 milyon yıllık dört bacaklı yılan fosilinin modern yılan türlerinin ortak atası olduğu düşünülüyor.

 

Diğer yandan 113 milyon yıllık dört bacaklı yılan fosili bulunması ile yılan türlerinin denizden gelmediği tezini de güçlendiren bu buluş, bu türde bulunan canlıların yüzmeye değil, delik açmaya adapte olduklarını işaret eden bulgular taşıyor.

 

Science de yayımlanan araştırma sonuçları ile, bu buluşun detayları da yılan türlerinin karada evrim geçirdiği tezini destekliyor.

 

İngiltere ülkesinde bulunan Bath Üniversitesi nezdinde görevli Doktor Nick Longrich konuyla ilgili yaptığı açıklamada, -Yılanların deniz canlılarından türedikleri tezi giderek zemin kaybediyor. Bu bilinen en ilkel yılan fosili ve deniz canlısı olmadığı çok açık ifadelerini kullandı.

 

BBC gazetesine de konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Doktor Nick Longrich, 113 milyon yaşındaki dört bacaklı yılan fosiline ait kuyruk bölümünün palet şeklinde olmadığına dikkat çekerek, fosil üzerinde hiçbir yüzgeç işaretinin bulunmadığını, uzun bir gövde ve kısa burnun toprak kazan canlı türlerine özgü özellikler olduğunu belirtti.

 

113 milyon yıllık dört bacaklı yılan fosiline Tetrapodophis Amplectus verilir iken, fosilin 19,5 santimetre uzunluğunda olduğu belirtildi. Yılan fosilinin, ön ayakları (kolları) 4, arka ayakları da 7 milimetre olarak ölçüldü.

 

Dört bacaklı yılan türünün, vücuduna oran ile daha zayıf kalan bacaklarını yürümek için değil, avını kavramak için kullandığı düşünülüyor.

 

Dinozorlar ile aynı dönemde yaşayan dört bacaklı yılan türünün midesinde bulunan kalıntılarda ise, yılanın son avının bir başka omurgalı canlı olduğuna işaret ediyor.

 

Yılanlar Hakkında: Latince adı Serpentes olan bu canlı türü, Pullular (Squamata) takımına ait uzun, ayaksız etçil bir sürüngen türüdür. Serpentes alt takım üyeleri, ayaksız kertenkelelerden dış kulakların ve göz kapaklarının olmayışı ile ayırt edilmektedir. Tüm pullular gibi yılanlar da, vücudu üst üste binen pullar ile kaplı ektotermik amniyot omurgalılardır. Birçok yılan türünde ataları olduğu düşünülen kertenkele benzeri türlerden çok daha fazla eklemi olan kafatasına sahiptirler. Bu eklemlerde son derece hareketli bir çene yapısı sağlamakta kafasından çok daha büyük avları yutma imkanı vermektedir. Yılanlar, Antartika ve çoğu ada dışında dünyanın her yerinde bulunur. 456 cins ve 2900 çeşidin üzerinde türü kapsayan tanımlanmış on beş adet familyası bulunmaktadır. Büyüklük aralıkları 10 santimetre ile Leptotyphlops Carlae türünden başlar, 7.6 metre büyüklüğündeki piton ve anakonda yılan türlerine dek değişkenlik gösterir.

Maarif Gazete, 26.07.2015

KYZIKOS ANTİK KENTİNDE 10'UNCU KAZI

 

 

Balıkesir'in Erdek İlçesi'nde bulunan Kyzikos antik kentinde, 2500 yıllık tarihi gün yüzüne çıkarmak için bu yıl 10'uncusu yapılan kazı çalışmaları başladı.

 

Erdek İlçesi Düzler Mevkii'nde bulunan 2500 yıllık tarihi geçmişi olan Kyzikos antik kentinde bu yılın kazı çalışmaları başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Balıkesir Valiliği, Erdek Kaymakamlığı ve Erdek Belediyesi'nin katkılarıyla başlayan 2015 yılı kazı çalışmalarına Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyeleri'nden Doç.Dr. Nurettin Koçhan başkanlık ediyor. Aynı üniversiteden Yrd. Doç.Dr.Kurmaz Meral'in Başkan Yardımcılığı yaptığı kazı çalışmalarında, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Temsilcisi Arkeolog Ömer Kalın ile 1 araştırma görevlisi, 2 doktora görevlisi, 2 yüksek lisans öğrencisi, 2 arkeolog, 1 Epigraf, 16 öğrenci ve 17 işçi görev yapıyor.

 

Eylül ayına kadar sürecek çalışmalar hakkında bilgi veren Yrd. Doç.Dr. Kurmaz Meral, Hadrianus Tapınağı'nda tarihe ışık tutacak eserlerin gün ışığına çıkartmayı hedeflediklerini söyledi. Önceki yıllarda olduğu gibi Hadrianus Tapınağı'nın batı kısmına ağırlık vereceklerini söyleyen Meral, "Geçen yıllarda ne olduğuna karar veremediğimiz bölümler vardı. Bu yıl o sorunları gidereceğimizi tahmin ediyoruz." dedi.

 

Kazı çalışmalarında bu yılki beklentilerin fazla olduğuna dikkat çeken Yrd.Doç.Dr.Meral, "Tapınağın batı yönünde yer alan ek yapının işlevi konusunda tereddütlerimiz var. Ana yapıyla yani tapınakla duvar işçiliği örtüşmüyor. Bunun daha sonraki dönemde Orta Çağ'da yapıldığını düşünüyoruz. Kireç ocağı veya dükkan olabileceği düşüncemiz var. Bu konuyu aydınlatacağımızı düşünüyoruz. Bu yapının, tapınağın batı tarafındaki basamakları tahrif ettiklerini gördük" şeklinde konuştu.

 

Kyizkos'ta 2013 yılında yapılan kazı çalışmalarında, Roma dünyasının en büyük sütün başı olan Anadolu'da benzeri olmayan 2 metre çapında, 2.5 metre yüksekliğindeki devasa sütun başını gün yüzüne çıkardıklarını hatırlatan Korkmaz Meral,"Bu sütun başının en yakın örneği, Lübnan'daki Baalbek'te var. Roma tapınağı ki, o da Anadolu dışında. Bu kadar büyük boydaki bir tapınakta 30 kadar sütünün olduğu kabul ediliyor. En büyük endişemiz, Kyzikos Hadrian tapınağında çok büyük tahribatların olması" diye konuştu.

 

Kyizkos antik kentinde 10 yıldır sürdürülen kazı çalışmalarında, mermerden yapılan aslan başlı su olukları, tapınağa ait 105x85 ebadında tam boyutta mermer çatı kiremidi, 2.25 çapında sütün tamburları, 'Pithos' denilen topraktan küp şeklinde erzak deposu ,Kyzikos paraları, Kral başı, içinde 10 kişinin hediyeleriyle birlikte gömülü lahit mezar ile mezarla ilgili bilgi veren yazılı taş, frizler ortaya çıkarıldı. Ayrıca, gerçek boyutunun 116 metre olarak tespit edilen Hadrianus Tapınağı'nda son dönemlerde yapılan kazılarda, kireç elde etmek için tarihi eserlerin yakıldığı 2 adet kireç kuyusu ortaya çıkartılmıştı.

 

Kyzikos antik kentinde çıkartılan önemli tarihi eserler, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde olduğu gibi Bandırma Arkeoloji Müzesi'nde de teşhir ediliyor.

Gerçek Gündem, Haber: Erdem Özcan, Taygun Ertan, 26.07.2015

İZNİK'TE ARKEOLOJİK SEFERBERLİK

 

 

7 bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan ve Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı'nın izlerini taşıyan İznik, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bu yıl adeta arkeolojik kazı merkezi haline getirildi. Her yıl tek bir noktada yapılan arkeolojik kazıların sayısı bu yıl 3'e çıkarıldı.

BÜYÜKŞEHİR DE DESTEK VERECEK

Yıllardır devam eden Maltepe Caddesi'ndeki Çini fırınları kazısının yanı sıra, Yenişehir Kapı Mevkisi'ndeki Kırgızlar Türbesi karşısında yer alan Orhan Bey İmareti ile Selçuk Mahallesi'ndeki antik Roma Tiyatrosu'nda da arkeolojik kazılar yapılacak. Ağustos ayının ilk haftasında başlayacak İznik Müze Müdürlüğü başkanlığındaki Roma Tiyatrosu kazını Uludağ Üniversitesi, Orhan Bey İmareti'ni ve Çini fırınları kazını Kültür ve Turizm Bakanlığı ile işbirliği yaptığı üniversiteler yürütecek. Çini fırınları kazıları Kültür ve Turizm Bakanlığı Orhan Bey imareti ve Roma tiyatrosu kazıları ise Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından finanse edilecek. İznik'te bu yıl ayrıca Yeşil Cami'nin çinili minaresi de incelenerek, çinilerin durumu kontrol edilecek.

Sabah, 26.07.2015

TARİHİ ALTINTEPE KÜL OLDU

 

 

Erzincan’ın Üzümlü İlçesi sınırlarında bulunan Altıntepe’deki anızlar bilinmeyen bir sebeple tutuştu.


Edinilen bilgiye göre, küçük bir alanda başlayan anız yangını daha sonra rüzgarın da etkisi ile büyüyerek tepenin tamamını sardı. Olay yerinde Altıntepe’yi korumakla görevli bulunan kolluk kuvveti çıkan yangını fark etmesi üzerine itfaiyeye haber verdi. Kısa sürede olay yerine gelen Üzümlü Belediyesi itfaiyesi geniş alana yayılan yangını söndürmeye müdahale edemeyince Erzincan Belediyesi İtfaiye ekiplerinden takviye istenildi. Ekipler tepeyi çepeçevre saran yangına müdahalede bulunmak için bir yol güzergahı ararken, büyük çaba sarf ederek yangına müdahalede bulundu.






Çıkan yangında herhangi bir can kaybı yaşanmazken, yangın Altıntepe de bulanan Mozaik yapı ve çevrede bulunan köylülerin tarlalarına ulaşmadan olay yerine gelen itfaiyenin zamanında müdahalesi ile söndürüldü. Yangının söndürülmesinin ardından olay yerine gelen yetkililer konu hakkında herhangi bir açıklamada bulunmazken, yangının çıkış sebebi ve tahribat ile ilgili inceleme başlatıldığı öğrenildi.


Öte yandan Altıntepe, Erzincan’ın Üzümlü İlçesi sınırlarında Urartu, Bizans ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri olduğu ve Urartu döneminde kurulan yerleşim yerinde halen arkeolojik kazıların sürdürüldüğü öğrenilirken, ova seviyesinden 60 metre yükseklikteki bu tepenin ilk kez 1938 daha sonra da 1956 yıllarında yasal olmayan yollardan iki mezarın soyulmasıyla adını duyurduğu edinilen bilgiler arasında.

Milliyet, 26.07.2015

WASHINGTON'DA BİR OSMANLI YADİGARI

 

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin simgelerinden Washington Anıtı, içinde bir Osmanlı yadigarı saklıyor. 19. asrın ortasında Sultan Abdülmecid'in gönderdiği levha, dikilitaşın 50. katında teşhir ediliyor. Okyanus ötesine okumaya giden Türk talebelere duyurulur.

 

Amerikan Federal Devlet teşkilatı, on sekizinci asırda Philadelphia'da tesis edildikten birkaç sene sonra yeni başkentin Washington DC'ye taşınacağı ilan edilmiş (1790), Amerikalılar Başkanlık Sarayı, Kongre Binası ve muhtelif devlet kurumlarına tahsis edilecek binaları tek tek inşa etmeye başlamışlardı. Bunlardan biri de ülkenin bugünkü sembollerinden biri olan Washington Abidesi (Washington Monument) idi. Güney Karolinalı Mimar Robert Mills'in tasarladığı ve Amerika Birleşik Devletleri kurucusu George Washington adına ithaf edilen abideye 1840 senesinde başlandı. Bir Mısır obeliski şeklinde dikilen anıtın Türkleri alakadar eden tarafı ise Sultan Abdülmecid Han'ın yaptırdığı mermer levhanın burada bulunuyor olması.

 

Diplomatik basirette Osmanlı tavrı

Amerika Birleşik Devletleri ile Türklerin münasebetinin ilk demleri, Osmanlı Hükümdarı Sultan II. Mahmud (1808-1839) devrine kadar uzanıyor. Karşılıklı ilk diplomatik anlaşmanın yapıldığı 1830 senesinden sonra Nusretiye adlı geminin yapımı için çağrılan Amerikan mühendisi ile kıta ötesi Türk-Amerikan münasebetleri ilk meyvesini verir. Nihayet Fransız İhtilali'nin tüm dünyaya tesiriyle yaşanan isyanlar ve ayrılıkçı hareketler, Avrupa'ya oradan da Balkanlar'a ve Ortadoğu'ya uzanacaktır. 1848 senesinde Fransa'da çıkan iç karışıklık neticesinde bazı Macar ve Lehistanlı gruplar Avusturya ve Rusya'ya karşı isyan bayrağını çeker. Moskof ve Nemçeli tazyikinden kaçan ihtilalciler, güneyde Osmanlı'ya sığınır ve ancak Devlet-i Aliye sınırları içinde emniyete kavuşur. Prof.Dr. Uğur Derman, Macar devrimcisi Kossuth'un kaldığı evin bugün Kütahya'da hala müze olarak kullanıldığını naklediyor. Yaşanan bu hadise, dünya siyasi muvazenesine aksedince Osmanlılar politik sahnede büyük bir taraftar kitlesi bulur. Çok geçmeden Amerika Birleşik Devletleri, münasebetlerin inkişafı adına bir heyeti Amerika'nın başkenti olan Washington DC.'ye davet eder ve bugüne kadar uzanan ilişkiler başlar. Heyete riyaset eden Mekteb-i Bahriye hocalarından Binbaşı Emin Bey'in deniz yoluyla yaptığı seyahat, her iki tarafı da memnun edecek ilişkilerin sağlamlaşmasına vesile olur.

 

Açıldığında dünyanın en yüksek kulesiydi

İşte bu dönemde (4 Temmuz 1848) temeli atılan Washington Abidesi için beynelmilel bir kampanya düzenlenir. Gerçekleştirilen ziyarette Amerikan Başkanı tüm dünya devletlerine tebliğ ettiği talebini Türk sefaret heyetine de iletir. Bir dikilitaş olarak inşa edilecek Washington Abidesi bütün devletlerden bir hatıra istenir. Zira bu projenin hamisi olan Washington National Monument Society (Washington Milli Abide Cemiyeti) eserin yalnız Birleşik Devletleri'nin değil tüm yeryüzüne ait bir eser olmasını hedeflemiştir. Bazı kaynaklar inşaatın maddi yetersizlikler yüzünden akamete uğraması üzerine böyle bir çözüm yolu üretildiğini de kaydediyor. Başta Amerikan eyaletleri olmak üzere eserin tamamlanması için her yerden birer hatıra plakası gönderilir. Devrin Çin İmparatoru, Mısır Valisi, Yunan Kralı, Kuzey Afrikalı kabile reisleri kendi kültür ve dillerinde emareler taşıyan hatıraları ABD başkentine gönderirler. 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Han da devrin meşhur hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye celi ta'lik bir kitabe yazdırır ve Amerikan mercilerine bağışlar. 9 Şubat 1853 tarihli resmi vesikada “Amerika Birleşik Devletleri ahalisine hem ikram, hem de padişahın bir dostluk nişanesi olmak üzere iki endaze (130 cm) boyunda, bir endaze eninde tuğralı ve tarihi beytin ihsan buyrulması” not edilmiş.

 

Türk talebeler ziyaret etmeli

Hazırlanacak mermer levha için şair Ziver Paşa'dan mevzua münasip düşecek bir beyit talep edildi. Şair, ebcet ile tarih düşürerek ve düşürmeden yazdığı üç ayrı beyiti huzura arz eder. Sultan, bunlar içinden “Devam-ı hulleti te'yid içün Abdülmecid Han'ın/ Yazıldı nam-ı paki seng-i balaya Vaşinkton'da” (Abdülmecid Han'ın pak ismi dostluğumuzun pekişmesi için Washington'daki bu yüksekteki taşa yazıldı) beyitini seçer. Kitabenin başka bir hususiyeti de devrin musiki ve hat sanatında bir üstat olarak bilinen Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye hazırlatılmış olmasıydı. Hemen hatırlatmalı ki Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Ayasofya'daki abidevi levhalara imzasını atmış devrin en tanınmış hat sanatkarıydı. Mehmet Haşim Efendi imzalı padişah tuğrası ile süslenen mermer kitabe, 3 bin 750 kuruş masrafla tamamlandı ve deniz tarikiyle Amerika kıtasına nakledildi. İç savaşlarla yarıda kalan 169 metre yüksekliğindeki abide uzun bir süre sonunda açıldı (12 Şubat 1885). Sultan'ın hediyesi olan mermer levha da obeliskin ellinci katında yerleştirildi. O gün bugündür, Devlet-i Ali Osmani'nin yadigarı olarak saklı yerinde ziyaretçilerini bekliyor. Türkiye'den Amerika'ya tahsil için giden talebeler ve burayı ziyaret eden Türk turistlere duyurulur. Oraya kadar gitmişken görmeden gelmeyin. Ama önce, ecdadın hatırasını görmek için 340 merdiveni tırmanacak cesareti kendinizde bulmanız gerekiyor.

Zaman, Haber: Erkam Emre, 26.07.2015

AYANİS KALESİ'NDEKİ KAZI ÇALIŞMALARI

 

 

Urartu Kralı II. Rusa tarafından Van Gölü’ne hakim bir tepe üzerinde yaptırılan ve süslemeleriyle dikkati çeken Ayanis Kalesi’ndeki kazı çalışmaları devam ediyor.


Dünya üzerindeki en önemli ve özel Urartu tapınaklarından biri olan Haldi tapınağının bulunduğu Ayanis Kalesi’nde, bu yılki restorasyon ve konservasyon çalışmaları devam ediyor. Kalede 25 yıl önce kazı çalışmalarını başlatan ve Urartular dönemine ait sayısız eseri envantere kazandıran Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Altan Çilingiroğlu’nun emekliye ayrılmasının ardından görevi 3 yıl önce Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Mehmet Işıklı başkanlığındaki kazı ekibi devraldı. Çalışmaların bir çok üniversitenin arkeoloji ve restorasyon bölümü öğrencileri ile restoratörlerden oluşan kapsamlı bir ekiple yürütüldüğünü anlatan Işıklı, şu an Van merkez Tuşba İlçe sınırları içerisinde bulunan Ağartı Mahallesi’ndeki Ayanis Urartu Kalasi’nde olduklarını, kalenin ise merkeze yaklaşık 38 kilometre uzaklıkta yer aldığını söyledi. Bu kalenin yaklaşık 1989 yılından bu yana kazı çalışmalarının yapıldığını, kendisinin de öğrencilik döneminde de buradaki kazı çalışmalarında bulunduğunu ifade eden Işıklı, “Kalenin ilk kazı çalışmalarında saygı değer hocam Prof.Dr. Altan Çilingiroğlu yürüttü. Daha sonra hocamın emekli olması üzerine 2012 yılından beri kazıları ben sürdürmekteyim. Kazılarımız Kültür Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izni ve desteği ile gerçekleştirilmekte. Bu seneki çalışmalarımız 15 haziran itibarı ile başladı ve ağustosun ilk haftası itibarı ile de devam edecek. Ayanis Kalesi 25 yıllık bir kazı geçmişine sahip. Bu 25 yıllık bir geçmişe rağmen kalemiz ne yazık ki çok az bir kısmı gün ışığına çıkarılmış. Kale kazıları oldukça zor. Çok büyük iş gücü gerektirir, büyük miktarlarda ödenek gerektirir. Ne yazık ki koşulların gereği biz bunların hepsine sahip durumda değiliz. Bu sene sınırlı sayıda işçi ile çalışmak zorunda kaldık. Öğrencilerimiz çok büyük fedakarlık göstererek burada emek sarf ettiler. Kazı çalışmalarımızı bu sene 3 temel alanda yürüttük. Bunların büyük bir kısmı sur alanlarında oluştu. Ayanis Kalesi’nin ve Urartu kültürünün en önemli yapı grubunu oluşturan haldi tapınağında çalışmalarımızı sürdürdük. Surlarda çok önemli sonuçlar elde ettik. Batı ve kuzey sura dahil bilgiler elde ettik. Onun dışında tapınak alanında eksik kalan bilgileri tamamlamaya başladık. Bu sene Urartu kültürü ile ilgili çok çarpıcı sonuçlara ulaştık. Bu sonuçlar her sene yaz aylarında yine bakanlığımız tarafından yapılan kazı ve araştırmaları sonuçları toplantısında bilim dünyasına sunulacak” dedi.

 

 

Bu sene Ayanis Kalesi’nde restorasyon koruma çalışmaları kapsamında da bir dizi çalışmaların yapıldığının ifade eden Işıklı, “Bu çalışmaların bir kısmını surda ve anıtsal kapıdaki çalışmalar oluşturmakta. Urartu mimarisinin esasının taş temel ve kerpiç mimari oluşturmakta. Özellikle açık havada kalan kerpiç mimarisinin korunması biz arkeologlar için sorun teşkil etmekte. O yüzden de biz elimizden geldiğince ve imkanlarımız dahilinde acil koruma gerektiren pasif koruma önlemleri çerçevesinde bir dizi çalışma yürütüyoruz” şeklinde konuştu.






Ayanis Kalesi, Urartu’nun son büyük Kralı II. Rusa tarafından inşa edilen bir kale olduğunu, kalenin inşaat tarihinin ise milattan önce 7. yüz yılın ortalarına denk geldiğini söyledi. Ellerindeki yazılı verilerin yanı sıra ağaç halka tarihleme yöntemi dedikleri yöntemin dental kronoljik yöntemi ile elde ettikleri tarihlemeleri, kalenin yaklaşık 20 ile 25 yıllık bir ömrü olduğunu gösterdiğini ifade eden Işıklı, “Kale kurulduktan 20 ile 25 yıl sonra büyük bir deprem ve bu depreme bağlı yangınla yıkılıyor. Kale çok anıtsal büyük görkemli kerpiç mimarinin mühürlenmesi sonucu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelebiliyor. Bugün kazdığımızda elde ettiğimiz mimari veriler ve bunun dışındaki buluntular, kalenin ne kadar iyi korunarak günümüze geldiğini göstermekte. Bunun da en canlı ve en güzel örneği Haldi tapınağı oluşturmakta” dedi.

 

“URARTULAR TAŞ MİMARİSİNDE BÜYÜK USTA”
Urartuların gerçekten dağlık bir bölgede yerleşim kurmayı ve mimari oluşturmayı gayet iyi başaran bir uygarlık olduğunu ifade eden Işıklı, “Nitekim günümüze kalmış olan görkemli kaleleri ve anıtsal yapıları bunu bize çok açık şekilde göstermekte. Urartular, taşı çok güzel bir şekilde işliyor. Taşla nerede ise oyuncak gibi oynayabiliyor. Muntazam bir taş işçiliği örnekleri var. Bizim kalede çok fazla örneği var. Özellikle güney sur dediğimiz bazaltla yapılmış anıtsal kapının da bundu sur kesimi muntazam bir işçiliğe sahip. Bu gün bile yapılması gerçekten kolay olmayan bir teknikle işlenmiş, çok pürüzsüz yüzeyleri olan taş blokları ile örülmüş bir sur tekniği görüyoruz. Onun dışında doğu ve batı surda bölgenin kireç taşından yapılmış kikrobik bloklardan oluşmuş anıtsal bir mimarisi var. Burada da ana kayanın muntazam bir şekilde işlendiğini ve ana kayaya oturtulan taş bloklarının yüzlerce yıla, hatta binlerde yıla dayandığını, büyük depremlere rağmen yerinde kaldığını görüyoruz. Nitekim son 2 yıl önce Van’daki büyük depremden sonra bölgede yaptığımız tespit çalışmalarında kalede çok büyük çaplı hasarın olmadığını, ama şu an içerisinde bulunduğumuz modern bina olarak tanımladığımız kazı evinin çok büyük ciddi tahribat aldığını gösterdi. Kalenin bu anlamda ve Urartu taş işçiliğinin ne kadar takdire şayan olduğunu bu son yaşadığımız deprem çok açık bir şekilde bize göstermekte” dedi.

Hürriyet, 25.07.2015

ANADOLU'DA SUYA DÖKÜLMÜŞ İLK KURŞUN BULUNDU

 

 

Amasya'daki Oluz Höyük arkeolojik kazılarında nazara karşı suya kurşun dökme geleneğinde kullanıldığı düşünülen 2 bin 500 yıllık ilk kurşun parçaları bulundu.

 

Kurşun eserler üzerinde yaptıkları gözlemlerde bazı ilginç sonuçlara vardıklarını belirten kazı başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Şevket Dönmez, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, "Oluz Höyük'teki bu örneklerin Anadolu'daki en azından ilk örnekler ve en geniş koleksiyon olduğunu düşünüyoruz Suya kurşun akıtılması, kurşunun suyun içinde gelişigüzel bir şekil alması, bununla ilgili yorum yapılması, kurşun dökme geleneğiyle ilgili Anadolu'daki ilk ve en geniş koleksiyon olduğunu görüyoruz" dedi.

 

Oluz Höyük'ün Pers döneminde güçlü bir mimari kimliği ve kültürü olan bir yerleşme olduğunu ve bu dönemde halkın kurşun madenine ilgisi olduğunun bilindiğine, bulunan 52 kurşun sapan tanesi ve 7 kurşun külçenin yanı sıra farklı şekiller almış kabartılı 30 parçanın ise kendilerini şaşırttığına değinen Prof.Dr. Dönmez, "Bir Anadolu geleneği olan nazarla ilgili olduğunu artık düşünmeye başladık. Çünkü kurşun yüz derecenin biraz üzerinde ergiyen ve doğada oldukça bol bulunan önemli bir maden. O dönemde silah yapımında kullanıldığı gibi bu kurşunun bolluğunun Anadolu kültüründe bu güne kadar izleyebildiğimiz nazar ve onunla ilgili konularda da bir arkeolojik kimlik kazandığını görüyoruz Oluz Höyük'te. Bunlar büyük olasılıkla bugün hala toplumda sık kullanılan 'üzerinde nazar var' söylemiyle ilgili olabilir. Nazarı almak için yapılan bir takım ritüeller vardır. Kurşun dökme gibi. İşte nazar olduğuna inanılan insanın tepesinden suyun içine ergimiş kurşun dökülür. O şekillere bakılıp da insanda ne kadar nazar var? Bunun ölçüsü nedir? Onun yorumu yapılır. Buradaki amorf kurşunların da benzer bir eylemde, benzer bir ritüelde kullanıldığını düşünüyoruz. Çünkü bunların hiçbiri birbirine benzemiyor. Hepsi farklı şekillerde, farklı büyüklüklerde" diye konuştu.

 

Kurşun dökme geleneğinin Orta Asya ve Şamanizm ile ilgili olduğunun düşünüldüğünü ancak Oluz Höyük'te bulunan parçalarla bu geleneğin Anadolu'dan da köken aldığını belirlediklerini vurgulayan Dönmez, "Anadolu'da bir kökeni olduğunu ve Kuzey Orta Anadolu ile Amasya'nın ve Oluz Höyük'ün bu konuda arkeolojik bulgu sağladığını, bir arkeolojik kimlik kazandığını bize gösteriyor. Bu etno-arkeolojik bakımdan çok önemli bir sonuç. Yani bugün yaşayan bazı geleneklerin, bazı bulguların bir arkeolojik kökenini bulmak, o devamlılığı sağlamak etno-arkeolojinin konularından birisi. Amasya'nın da Anadolu'nun bugün yaşayan, Türk inancında güçlü bir devamlılığı bulunan bir ritüelinin 2 bin 500 yıllık geleneğinin yansıtması Amasya bölgesinin ne kadar güçlü bir kültüre sahip olduğunu gösteriyor" şeklinde konuştu.

 

Höyükteki 8 yıllık kazılarda bine yakın eserin bulunup Amasya Müzesi'ne teslim edildiğini anımsatan Şevket Dönmez, Pers dönemi ikinci yapı katında çıkan kurşun parçalarla birlikte bulunan kurşun eser sayısının 100'ü bulduğunu söyledi.

haberler.com, 25.07.2015

"ACELE KAMULAŞTIRMA ULUS İÇİN YIKIM KARARIDIR"

 

 

Ulus tarihi kent merkezinde yürütülen yenileme alanı projesi kapsamında Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından acele kamulaştırılacak bazı taşınmazlara ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı. Birgün Gazetesi'nin haberine göre, tarihi kent merkezinde yürütülen çalışmalar kapsamında kalan, 11 parsel ile 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı kapsamında kalan parsellerin acele kamulaştırılması kararlaştırıldı.

 

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Ulus’ta acele kamulaştırılacak durum yok. Yangından mal kaçırırcasına alınan bu acele kamulaştırma kararı hukuk dışıdır. Dava sürecimiz devam ederken alınan bu acele kamulaştırma kararı, Ulus için yıkım ve talan kararıdır” diye konuştu. Candan, Ulus’taki acele kamulaştırma kararını yargıya taşıyacaklarını söyledi.

Yapı, 25.07.2015

OLUZ HÖYÜK'TE 8 YILDA BİN ESER BULUNDU

 

 

Amasya Oluz Höyük’te 8 yıldır sürdürülen arkeolojik kazılarda yaklaşık bin civarında eser bulunup müze yetkililerine teslim edildi.






Kazı başkanı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Şevket Dönmez, “8 yıllık çalışma sürecinde yaklaşık bin civarında müzelik değerde çok önemli eser Amasya Müzesi’ne teslim edildi. Bunların içinde çanaklar, çömlekler, metal eserler, miğferler, silahlar, takılar, boncuklar, bilezikler ve dinsel objeler var. Bu eser çeşitliliği Amasya Oluz Höyük’ün ne denli köklü bir kültüre sahip olduğunu gösteriyor” dedi.

 

 

Şu ana kadar 10 katman saptanan höyükte MÖ 3500’lü yıllardan Hellenistik döneme kadar 4 bin yılık bir kesintisiz yerleşimin olduğunu, Assur, Hitit, Frig, Pers, Hellenistik ve Kuzey Kapadokya Krallığı dönemine ait unsurların görüldüğünü belirten Prof.Dr. Dönmez, “Öncü Türkler’e ait 115 mezar açığa çıkartıldı. Bunların bazıları çok önemliydi. İçinde buluntular olan 6 yaşındaki küçük bir kız çocuğunu yeniden yüzlendirme, etlendirme çalışması yapıldı. Bunun kemikleri üzerinde yaş tayini yapıldı. 1020 ile 1077 yılları arasında öldükleri ve Türklerin Malazgirt Savaşı’ndan önce Anadolu’ya girdikleri anlaşıldı” diye konuştu.

 



Amasya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile müze yetkililerinin de kazılara önem verdiğini anlatan Şevket Dönmez, 100 yıl kadar sürmesi planlanan kazılar için kendisinden sonra rol alacak ekibinde hazırlığını yaptığını söyledi.


Dönmez ve ekibi bu yılki çalışmalara başlamak üzere Gözlek Köyü'ndeki kazı evine yerleşti.

Milliyet, 24.07.2015

AVUSTURYALI ARKEOLOGLAR SİDE ANTİK KENTİNDE KAZI ÇALIŞMASINA BAŞLADI

 

Antalya Side antik kentte 2015 yılı yaz dönemi kazı çalışmaları başladı. Antik kentte 1947 yılından bu yana süren kazı çalışmalarının bu sene üç ay süreceği belirtildi.

Tarihi ören şehirde 63 yıl önce Türkiye'nin ilk arkeologları arasında yer alan Ordinaryüs Prof.Dr. Arif Müfid Mansel tarafından yapılan kazı çalışması 7 yıldır Anadolu Üniversitesi tarafından yapılıyor. Kazı başkanlığını ise Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Hüseyin Sabri Alanyalı tarafından yürütülüyor.

Anadolu Üniversitesi'nin kazı çalışmalarına 4 yıldır Avusturya'dan gelen arkeologlar eşlik ediyor. Avusturyalı arkeologlar kazı çalışmasını Avusturya Akademy Üniversitesi Arkeloloji Bölümü arkeoloğu Prof.Dr. Andreas Pölz öncülüğünde 5 kişilik ekiple yapıyor. Kazı çalışmalarını Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Side Kazı Başkanı Prof.Dr. Alanyalı'nın öncüğünde yaptıklarını belirten Pölz, "Side Antik Kent tarihi ve arkeolojik varlık zenginliğiyle dünyanın sayılı tarihi ören yerlerinden biri. Side'nin dünya turizminde de özel bir yeri var. Side'de kazı çalışması yapmak bizim için bir onur. Side ayakta kalan tarihi ve erkeolojik zenginliğiyle büyüleyici bir yer." dedi.

68 YILDA ANTİK KENTİN YÜZDE 10'U GÜN YÜZÜNE ÇIKARILABİLDİ
Antik kentin gün yüzüne çıkması için 68 yıldır Prof.Dr. Arif Müfid Mansel, Prof.Dr. Jale İnan, Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, Dr. Ülkü İzmirligil, Prof.Dr. Mehmet Özhanlı ve Prof.Dr. Hüseyin Alanyalı tarafından kazı çalışması yapılıyor. 68 yıl içinde bugüne kadar antik kentin yüzde 10'unun gün yüzüne çıkarılabildiği, tamanının ise 4 asırda ancak ortaya çıkacağı belirtiliyor.

haberler.com, 24.07.2015

'KRALİÇE VALENTİNA YOLU' ZİYARETE AÇILDI

 

 

Çanakkale'nin Gökçeada İlçesi'nde, 1400'lü yıllarda hüküm süren Palamede Gattilusio'nun eşi, "Kraliçe Valentina" için yaptırdığı ve zamanla toprak altında kalan 250 metre uzunluğundaki yol, belediye tarafından düzenlenerek halkın kullanımına sunuldu.

 

Gökçeada Belediye Başkanı Ünal Çetin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, adanın 8 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip olduğunun tahmin edildiğini söyledi.

 

Hacettepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerince ilçede yapılan kazılar sayesinde adanın geçmişiyle ilgili detaylı bilgilere sahip olmaya başladıklarını belirten Çetin, Gökçeada'nın pek çok farklı kültür ve medeniyete ev sahipliği yaptığını dile getirdi.

 

İlçeye özgü değerleri gün yüzüne çıkarmayı, halkın bilgi ve kullanımına açmayı hedeflediklerini aktaran Çetin, Kaleköy'de Kraliçe Valentina Yolu olarak bilinen tarihi bir yol bulunduğunu söyledi.

 

Bu yolun, ilk olarak Cenevizliler döneminde kullanıldığına değinen Çetin, şöyle devam etti:

"Bu yol, daha sonra bölgenin hükümdarı Palamede Gattilusio tarafından eşi Kraliçe Valentina için 1440'lı yıllarda yaptırılmış. Valentina adaya geldiğinde evinden çıkıp denize giderken hep bu yolu kullanmış. Bu yol sadece kraliçe için, eşi tarafından inşa ettirilmiş. Adamızın tarihi açısından büyük bir öneme sahip. Geçen yıllarla toprak altında kalmıştı. Yağmur suları ve çöplerle kullanılamaz hale gelmişti. Biz de belediye olarak bu yolu yeniden düzenledik, gün yüzüne çıkardık."

 

Çetin, yolu kullanılabilir hale getirdikten sonra ışıklandırdıklarını anlattı.

 

Bir dönem sadece Kraliçe Valentina'nın kullandığı bu tarihi eserin şimdi ada halkı ve turistler için yürüyüş yolu olduğunu vurgulayan Çetin, "Yukarı Kaleköy ile Aşağı Kaleköy'den denize girilebilecek, limana ulaşılabilecek bu yoldan şimdi halkımız yararlanıyor. 'Şu anda adada yaşayan herkes bir kraliçe' diyebiliriz" diye konuştu.

 

Çetin, yolun sonundaki iş yerini de düzenleyip "Valentina Kafe" adıyla hizmete açtıklarını sözlerine ekledi.

 

Bazı tarihi kaynaklara göre, Gökçeada'daki söz konusu yol, ilk kez adada hüküm süren Cenevizliler döneminde kullanıldı. 

 

Daha sonra ise 1440'lı yıllarda dönemin hükümdarı Palamede Gattilusio tarafından sadece eşi Valentina için Yukarı Kaleköy ile Aşağı Kaleköy arasında yol yaptırıldı.

 

Valentina, adaya gelişinde ve adada bulunduğu sürece denize girmek için yaptırılan bu yolu kullandı. Kraliçe, Gökçeada'ya her gelişinde limanda ve yol girişinde tören yapılarak, çiçeklerle karşılanırdı.

Radikal, Haber: Burak Akay, 24.07.2015

DEMRE'DE ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

 

Antalya’nın Demre İlçesi'nde iki ay sürecek olan arkeolojik kazı çalışmaları başladı.


Myra Antik Kenti, Andriake Antik Liman Kenti ve Roma dönemine ait tarihi hamam olmak üzere üç ayrı bölgede yapılacak olan arkeolojik kazı çalışmaları başladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Nurettin Öztürk başkanlığında başlayan çalışmalar 20 Eylül tarihine kadar sürecek. Kazılarda, bir öğretim üyesi, 3 asistan, 5 arkeolog 26 işçi ve yüksek lisans öğrencileri görev yapıyor. Kazılara aynı zamanda Fransa’dan 3 araştırmacı da katılacak.






Antalya bölgesi için Myra Antik Kenti’nin çok önemli bir bölge olduğunu vurgulayan Doç.Dr. Nurettin Öztürk, Andriake Liman Kenti’nin de kazılar sonrası Demre ve Antalya turizmi için yeni bir destinasyon olacağını kaydetti. Öztürk, "Demre’nin tarihi mirası oldukça fazla. Bu bölgede tarih toprak altında kalmış. O yüzden tarihi daha net bir şekilde gün yüzüne çıkartma olanağımız var. Bu bölgede yapacağımız kazı çalışmaları da ortaya çıkacak yeni buluntular, tarih turizmi için başta Demre’ye, Antalya’ya ve Türkiye’ye katkı sağlayacaktır” dedi.

Hürriyet, 24.07.2015

KEYKUBADİYE SARAYI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILACAK

 

 

Kayseri Valisi Orhan Düzgün, Selçuklu dönemine ait Keykubadiye Sarayı'nda kazı çalışmalarına pazartesi günü başlanacağını bildirdi.

 

Valilikten yapılan yazılı açıklamaya göre, Düzgün, Keykubadiye Sarayı Kazı Ekibi Başkanı, Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ali Baş, arkeolog Sezai Arık ve araştırma görevlisi Şükrü Dursun'u makamında kabul etti.

 

Kazı programı hakkında bilgi alan Düzgün, saraydaki kazı çalışmalarının başlatılması için geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne başvurulduğunu belirtti.

Çalışmalar için Bakanlar Kurulu izni çıktığını kaydeden Düzgün, Şeker Gölü yakınındaki saraya ait iz ve kalıntıların ortaya çıkarılmasının, Selçuklu kenti Kayseri için özel önem taşıdığını ve ilin kültür turizminin gelişmesine katkı sağlayacağını vurguladı.

 

Vali Düzgün, şöyle devam etti:

"Selçuklu döneminde 1225'li yıllarda Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığı tahmin edilen Keykubadiye Sarayı'nda kazı çalışmalarına yönelik kararlar alındı. Pazartesi gününden itibaren çalışmalara başlanacak. Moğolların istilası sonucu tahrip olan sarayı açığa çıkarmak amacıyla Prof.Dr. Ali Baş başkanlığındaki ekip, 10 Eylül 'e kadar sahada kazı çalışması yapacak."

 

Prof.Dr. Baş da kazı çalışmalarına başlanabilmesi için yürütülen çalışmalara destek veren Vali Düzgün'e teşekkür etti.

 

Kazılara başlamanın heyecanını yaşadıklarını bildiren Baş, daha önce inceledikleri alanın bu yıl yağışlar nedeniyle aşırı otlandığını, ilk etapta yapacakları temizlik çalışmasının ardından kazıya ağırlık vereceklerini kaydetti.

Radikal, 23.07.2015

ADA ARTIK YAMYASSI

 

 

1970 yılından beri 1.Derece Doğal ve Tarihi Sit, III. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak belirlenen Yassıada’da otel ve kongre merkezi uğruna tarih yokediliyor. Yıllardan beri Anıtlar Kurulu koruması altında bulunan Yassıada’nın önce doğal, tarihi ve arkelojik Sit olma statüsünü ortan kaldıran hükümet, “Yassıada Projesi” adıyla adayı imara açmasından sonra iş makinaları önce Adnan Menderes ve arkadaşlarının 464 gün tutuklu kaldığı binayı yıkarken, daha önce varlığı bilinmeyen ve Doğu Roma İmparatorluğu dönemine ait kilise, zindan ve prens mezarları da dozerlerle tahrip edildi. Kiliseden çıkarılan büyük çanın ise akıbeti bilinmiyor.

 

TOBB’a verildi

2011 yılına kadar Hazine mülkiyetinde olan Yassıada ile Sivriada Hazine mülkiyetinden çıkarılıp Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Müdürlüğü’ne tahsis edilince adım adım yapılaşmaya açıldı. Turizm ve Kültürel Tesis alanı olarak “Yap-İşlet-Devret” modeliyle TOBB’a tahsis edilen bu iki adada, otel, müze, konferans salonu ve otopark yapılması için 13 Mayıs 2015’te temel atma töreni yapıldı. Törende konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “ Yassıada ve Siviriada’daki hatıralar muhafaza edilecek. Sivriada ve Yassıda burada yaşananlarla yaşayacak. Buradan izler silmeyeceğiz, aksine yaşatacağız. Tarihi doku itibariyle Bizans’tan kalan tarihi kalıntılar da muhafaza edilecek ve tarihi dokuya zarar verilmeyecek” sözünü vermesine karşın Yassıada’ya giren iş makinaları Menderes ve arkadaşlarının tutuklu kaldığı binaları yerle bir ederken zeminde yapılan harfiyat çalışmaları sırasında ortaya çıkan 4.yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’na ait zindanlar, kilise ve prens mezarları da tahrip edildi.

 

Adalar Belediyesi’nin yaptığı itirazları dikkate alınmadığı gibi yapılan plan değişiklikleri ile adaların kayalık bölgeleri ve iskeleleri de dahil olmak üzere tamamı yapılaşmaya açıldı. Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’na uyulmaksızın yapılaşmaya açılan Yassıada Projesi’nde sadece Adalar Belediyesi değil Kültür Bakanlığı’na bağlı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu da by-pass edildi.

Mesa, Yassıada ve Sivriada’da yapılacak otel ve kongre merkezi projelerinin müteahhitlik görevini üstlendi.

 

“Kiliseme dokunmayın”

Yassıada ve Sivriada projeleri ile ilgili İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne başvuran CHP’li Adalar ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Avedis Kevork Hilkat, “yürütülen planlama, projelendirme, ihale,ruhsat, yer teslimi gibi süreçler tamamen Belediyemiz bilgisi haricinde, büyük bir gizlilikle yürütülmüş ve sürece müdahale etme imkanımız tümüyle ortadan kaldırılmıştır” diyerek yapılan proje ve düzenlemelerin yasalara, koruma, ilke,yöntem ve tekniklerini aykırı olduğu gerekçesiyle yapılmaşmanın durdurulmasını istedi. Gazetemize yaptığı açıklamada Hilkat şunları söyledi:

“Bu kalıntılar insanlığın ve dünya medeniyyetinin ortak mirasıdır. Zaten bir avuç azınlık kaldık burada. Kiliselerimizin büyük çoğunluğu tahrip edildi. Bari bu kiliseye ve zindanlara dokunmayın. Arkeologlar gelip incelesin. Ben kilisemi ve çanımı istiyorum”

Cumhuriyet, Haber: Miyase İlknur, 23.07.2015

 

******


YASSIADA'DAKİ OTEL İNŞAATI ARKEOLOJİK KALINTILARI DÜMDÜZ EDİYOR

 

 

Yassıada’da yapımı devam eden otel inşaatının arkeolojik kalıntılara zarar verdiğini bildiren “Adalar Savunması” konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Adalarımızı, ‘demokrasi ve özgürlük adası’ yapıyoruz görüntüsü altında 5 yıldızlı oteller, marinalar, lokantalar, pasta salonları, kafeteryalar, gece kulüpleri, kuaförler, helikopter pistleri, eğlence salonları ve otoparklarla doldurmayı hedefleyenler, tarihimizi ve kültürümüzü yok edenler, arkeolojik değerlerimizi talan edenler tarih ve insanlık önünde suç işliyorlar” ifadeleri kullanıldı.

 

‘İNŞAATLAR YASADIŞIDIR’

Adalar Savunması’nın açıklamasında Yassıada ve Sivriada’da yürütülen inşaatlarla ilgili şu tespitlere yer verildi:

- Sivriada ve Yassıada hakkında Adalar halkının takipçisi olduğu davalar ve hukuki süreç devam etmesine rağmen içine Yassıada ve Sivriada’da başlatılan inşaat süreci yasadışıdır.

- Yassıada ve Sivriada’nın imara açılmasının doğal ve kültürel yaşam için geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçları olduğu mahkemelere sunulan çeşitli bilirkişi raporlarıyla gösterilmesine rağmen, bilirkişi raporlarını ve uzman görüşlerini yoksayan bu inşaat süreci bir doğal hayat ve kültür katliamıdır.

- Yassıada ve Sivriada’nın kültürel ve arkeolojik varlıkları için hiç bir koruma planı yapılmadan imar ve turizme açılması, adalarda delici ve vinçlerle çalışma yapılması bu adaların Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden bugüne uzanan tarihi varlıklarının yok edilmesi demektir. İstanbul 5 numaralı KVKBK iki adadaki inşai faaliyetler sırasında 8.5.2014 tarih ve 154 sayılı kararıyla müze müdürlüğü denetimini şart koşmuş olmasına rağmen inşaat hiç bir denetim olmadan devam etmektedir.

- Verilen inşaat ruhsatları ve turizm yetki belgeleri yasal ve teknik açıdan usulsüzlük, yolsuzluk ve suç unsurlarıyla doludur. Bu nedenle defalarca talep edilmesine rağmen inşaat ruhsatları tarafımıza verilmemekte, her tür düzenleme ve belge gizlenmeye çalışılmaktadır.

Radikal, Haber: İdris Emen, 27.07.2015

 

******


AKP'NİN 'DEMOKRASİ' ADASI

 



Adalar Savunması, sit alanı olmasına rağmen imara açılan Yassıada'daki kültür ve doğa katliamının fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflarla birlikte Adalar Savunması,tarafından bir açıklama yapıldı.

 

Adalar Savunması tarafından yapılan açıklamada "Adalarımızı 'demokrasi ve özgürlük adası' yapıyoruz görüntüsü altında 5 yıldızlı oteller, marinalar, lokantalar, pasta salonları, kafeteryalar, gece kulüpleri, kuaförler, helikopter pistleri, eğlence salonları ve otoparklarla doldurmayı hedefleyenler, tarihimizi ve kültürümüzü yokedenler, arkeolojik değerlerimizi talan edenler tarih ve insanlık önünde suç işliyorlar" ifadelerini kullandı.

 

Adalar Savunması'nın Yassadı'daki duruma dair açıklaması ve paylaştığı fotoğraflar şöyle:

Yassıada’da tarih, kültür ve yaşam katlediliyor!

 

Yassıada’da arkeolojik ve kültürel kalıntılar tahrip ediliyor, bu kültür katliamı Yassıada yasak bölge ilan edilerek gizlenmeye çalışılıyor!

 



AKP ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği eliyle MESA Holding’e bağlı MESA İnşaat tarafından yok oluşa sürüklenen Yassıada’nın yıkımı devam ediyor, arkeolojik kalıntılar tahrip ediliyor. Defalarca vurguladığımız gibi Yassıada'da hiçbir arkeolojik ve çevresel etüd yapılmadan, siyasi ve ticari rant amacıyla başlatılan inşaatın doğaya, insanlığa, tarihe ve kültüre karşı işlenen bir suç olduğu tekrar ortaya çıktı. Yassıada’daki Bizans dönemine tarihlenen arkeolojik eserler, korunması gereken kültür varlığı olarak tescillenen 1. Grup Arkeolojik eserler, Bizans dönemi zindan, sarnıç ve hücre kalıntıları MESA İnşaata bağlı şantiye ekipleri tarafından tahrip edildi. 

 

“BİR TÖRENLE ADAYA KEPÇE VURAN…”

 



TOBB’a bağlı Gümrük Turizm İşletmeleri A.Ş Genel Müdürü Ömer Gebeş’in bugün basına yansıyan “Yassıada’daki tescilli yapıların itinayla korunduğu” yönündeki açıklamaları gerçeği yansıtmıyor. Ekte sunduğumuz fotoğraflarla bir kez daha kanıtlanan bu tahribat hakkında tüm yetkili kurumları, arkeologları, koruma kurullarını ve savcıları harekete geçmeye çağırıyoruz!

 

İnşaatın başladığı 14 Mayıs tarihinden bu yana deniz yoluyla adaya gitme ve inşaatın durdurulmasını talep etme yönündeki tüm girişimlerimizi engelleyen, havadan adayı fotoğraflama girişimlerimizi “NOTAM uyarısıyla” durdurmaya çalışan hükümet kurumları, TOBB ve MESA Holding doğaya ve tarihe karşı suç işlemeye devam ediyor.

 

6 Mayıs 2015 tarihinde TOBB’a bağlı şirketlere ve MESA İnşaat’a ruhsat verilmesiyle yeni bir aşamaya gelen ve 14 Mayıs 2015 tarihinde seçimler öncesinde alelacele düzenlenen bir törenle adaya kepçe vuran doğa ve kültür katillerine karşı bir kez daha duyuruyoruz:

 

“BİZANS, OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMLERİNDEN…”
 -    Sivriada ve Yassıada hakkında Adalar halkının takipçisi olduğu davalar ve hukuki süreç devam etmesine rağmen içine Yassıada ve Sivriada’da başlatılan inşaat süreci yasadışıdır,

 -    Yassıada ve Sivriada’nın imara açılmasının doğal ve kültürel yaşam için geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçları olduğu mahkemelere sunulan çeşitli bilirkişi raporlarıyla gösterilmesine ragmen, bilirkişi raporlarını ve uzman görüşlerini yok sayan bu inşaat süreci bir doğal hayat ve kültür katliamıdır,

 -    Yassıada ve Sivriada’nın kültürel ve arkeolojik varlıkları için hiçbir koruma planı yapılmadan imar ve turizme açılması, adalarda delici ve vinçlerle çalışma yapılması bu adaların Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinden bugüne uzanan tarihi varlıklarının yokedilmesi demektir. İstanbul 5 numaralı KVKBK iki adadaki inşai faaliyetler sırasında 8.5.2014 tarih ve 154 sayılı kararıyla müze müdürlüğü denetimini şart koşmuş olmasına rağmen inşaat hiç bir denetim olmadan devam etmektedir.

 

“DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK ADASI’ YAPIYORUZ GÖRÜNTÜSÜ”

 



-    Verilen inşaat ruhsatları ve turizm yetki belgeleri yasal ve teknik açıdan usulsüzlük, yolsuzluk ve suç unsurlarıyla doludur. Bu nedenle defalarca talep edilmesine rağmen inşaat ruhsatları tarafımıza verilmemekte, her tür düzenleme ve belge gizlenmeye çalışılmaktadır.

 

1. Derece Doğal Sit, Tarihi Sit ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak koruma altında olan Yassıada ve aynı şekilde 2. Derece Doğal Sit ve 3. Arkeolojik Sit alanı olarak korunan Sivriada’daki inşaat süreci derhal durdurulmalıdır. Siyaset ve inşaat rantı için kuşa, balığa, denize, gökyüzüne, ağaca, ormana, tarihe, kültüre ve insana karşı açılan savaş son bulmalıdır.

 

Adalarımızı “demokrasi ve özgürlük adası” yapıyoruz görüntüsü altında 5 yıldızlı oteller, marinalar, lokantalar, pasta salonları, kafeteryalar, gece kulüpleri, kuaförler, helikopter pistleri, eğlence salonları ve otoparklarla doldurmayı hedefleyenler, tarihimizi ve kültürümüzü yokedenler, arkeolojik değerlerimizi talan edenler tarih ve insanlık önünde suç işliyorlar.

 

Adalar ve Marmara ekosistemi, balık yumurtlama alanları, kuş göç yolları ve tarihi arkeolojik değerleriyle korunması gereken Yassıada ve Sivriada için Adalar halkı ve Marmara ahalisi olarak bir kez daha sesleniyoruz: Yassıada ve Sivriada’dan Elinizi Çekin!

 

Deniz, Orman, Özgürlük, Bırak Issız Kalsın!

 

ADALAR SAVUNMASI

Sol Haber, 27.07.2015

İNSANLAR TARIMA 23 BİN YIL ÖNCE BAŞLADI

 

 

İsrail'in Bar-İlan Üniversitesi uzmanlarının Taberiye Gölü (Celile Denizi) kıyısındaki Ohalo II yerleşkesinde yaptığı kazı çalışmalarının sonucu online bilimsel dergi "Plos One"da yayınlandı.

 

Aşırı kullanım ve kuraklık nedeniyle Taberiye Gölü'nün su seviyesinin düşmesi, 1989 yılında Ohalo II adı verilen yerleşkenin keşfini sağlamıştı. Bar-İlan Üniversitesi uzmanları bunun üzerine Ehud Weiss başkanlığında yerleşkede kazı çalışmalarına başladı.

 

23 bin yıl öncesine ait olduğu saptanan çok sayıda barınak ortaya çıkarıldı. Bu barınaklarda çeşitli bitki ve hayvanlara ait kalıntılar, araç-gereç, takılar ve ahşap nesneler keşfedildi. Bütün bunların gölün dibinde, çamur tortularının altında kalmış olması, aradan geçen binlerce yıla rağmen iyi durumda korunmalarını sağladı.

 

Yabani tahıl tohumları bulundu

Yerleşkede yulaf, arpa ve bir tür buğday cinsi olan emmerin yabani tohumları bulundu. Taş bıçak ve değirmen taşı olarak kullanılan araçlar üzerinde yapılan incelemeler, tohumların ekilip hasat edildiğini ortaya koydu. Yabani tahılların başağındaki değişim ise uzun süreli bir tarımsal faaliyete işaret ediyor.

 

Uzmanlar yerleşkede ayrıca "proto (ön) yabani otlar" adını verdikleri 13 farklı türde yabani ota rastladı. Yabani otlar, tarım yapılan alanlarda ortaya çıkıyor. Otların bir kısmının yenmek üzere insanlar tarafından toplandığı belirlendi.

 

12 bin değil 23 bin yıl önce başladı

İsrailli uzmanların bulguları tarımsal faaliyetlere ilişkin saptamaların gözden geçirilmesine neden oldu. Daha önceki keşiflere göre tarımın bundan 12 bin yıl önce, Cilalı Taş Devri sırasında başladığı tahmen ediliyordu. Akdeniz'in doğusundan Basra Körfezi'ne kadar uzanan bir alanda yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte tarımın başladığı tahmin ediliyordu.

 

İsrail'de gün ışığına çıkan yeni bulgular ilk tarımsal faaliyetlerin bundan 23 bin yıl öncesine uzandığını ortaya koydu. Uzmanlara göre tarım daha sonra yaygınlık kazanmasına rağmen Ohalo II'de bu yönde ilk adım atıldı.

T24 Haber, 23.07.2015



19 - 25 Temmuz 2015

GÖLYAZI'DAKİ TARİHİ YEL DEĞİRMENİ RESTORE EDİLDİ

 

 

Bursa Nilüfer Belediyesi, Gölyazı'da atıl durumdaki  yel değirmenini restore ettirerek mahalleye kazandırdı.

 

Nilüfer Belediye Başkanı Bozbey, yel değirmeninin Gölyazı'ya ayrı turistik değer kazandıracağını belirtti. Bursa'nın en zengin antik yerleşim yerlerinden biri olan Gölyazı, bir değerini daha yeniden kazanıyor. Gölyazı'da bulunan ve uzun süredir terk edilmiş halde kalan yel değirmeni, Nilüfer Belediyesi'nin çalışmasıyla yeniden canlandı. Belediye, yıllar içinde yoğun bir bitki örtüsüyle kaplanan ve yan tarafta bulunan okulun kömür deposu olarak kullanılan yel değirmenini eski haline kavuşturmak için restorasyon gerçekleştirdi.

 

Türkiye'de örneklerine az rastlanan, Bursa ve çevresinde de çalışan örneği bulunmayan yel değirmeninin tekrar canlanması için Nilüfer Belediyesi'nce proje hazırlandı. Yel değirmenini aslına uygun hale getirmek için Türkiye'deki 2 yel değirmeni ustasından biri olan ve Samsun'da yaşayan Orhan Sanaroğlu ile çalışma başlatıldı. Usta Sanaroğlu, yel değirmeninin ahşap kısımları için Samsun'da çalışırken, yapı zaman içinde yapılan müdahalelerden arındırıldı. Bozulup yok olan bölümleri aslına uygun olarak onarılıp iyileştirildi. Yel değirmeni ustası Orhan Sanaroğlu, Samsun'da hazırladığı ahşap kısımları Gölyazı'ya getirerek monte etti. Aslına uygun olarak onarılan yel değirmeni işleyebilecek hale getirildi.

 

Yel değirmeni, yapılacak çevre düzenlemelerinin ardından açılacak. Başkan Mustafa Bozbey, bu çalışmanın 2 bin 300 yıllık tarihe sahip Gölyazı'ya ayrı bir turistik değer kazandıracağını belirtti. Bozbey, “Bu turizm değerine inanıyorum ki Gölyazılılar da sahip çıkacaktır. Bundan böyle bölgeye gelecek olan yerli ve yabancı her bir turist bu yel değirmenine mutlaka uğrayacaktır.” dedi.

 

Orhan Sanaroğlu, Türkiye'de yaşayan 2 yel değirmeni ustasından biri. Gölyazı'daki değirmeni orijinaline sadık kalarak yaptıklarını belirten Sanaroğlu'nun tek isteği, değirmenin çalıştırılması. Şimdiye kadar Samsun, Sinop, Çanakkale ve Ordu da toplam 6 yel değirmenini aslına sadık kalarak yeniden çalışır hale getirdiklerini belirten Sanaroğlu, Gölyazı'daki değirmenin ise yedinci olduğunu söyledi.

Zaman, Haber: Ensar Tuna Alatürk, 24.07.2015

TORBALI'YA MÜJDE

 

 

Torbalı'daki Metropolis antik kentinin ören yeri olması için Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan onay geldi. Biletleri beş liradan satışa çıkan Metropolis antik kentine çok sayıda turistin gelmesi bekleniyor.

 

Torbalı'nın tanıtımına büyük katkı yapması beklenen Metropolis antik kentinin ören yeri olması için Kültür ve Turizm Bakanlığı resmi onayı verdi. Torbalı'nın bir hayali projesi daha gerçek oldu. 1990 yılından bu yana kazıları devam eden Metropolis antik kentinin ören yeri olması için yaklaşık 5 yıldır süren çalışmalar olumlu sonuçlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ören yeri olması için resmi onay verilen Metropolis antik kenti turistik gezilere açıldı. Biletleri 5 liradan satışa çıkan Metropolis antik kentine çok sayıda turistin gelmesi bekleniyor. Metropolis antik kentini müze kartı bulunan vatandaşlar bilet almadan da gezebilecek. Metropolis ziyarete açılırken diğer yandan kazı ekibinin çalışmaları aralıksız bir şekilde sürüyor. Metropolis antik kentinin kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı, Torbalı Belediyesi, Sabancı Vakfı ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi tarafından destekleniyor. Metropolis antik kentinin koca bir şehir olduğunu ve ören yeri olmasıyla Torbalı'nın markası haline geleceğini kaydeden kazı ekibi başkanı Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Öğretim üyesi Doç. Dr. Serdar Aybek, "Ziyaretler yapılan kazı çalışmalarını daha anlamlı bir hale getirecek. Metropolis gezilip görülmesi gereken önemli tarihi şehirlerden birisi. Bakanlığın onayı ile çok sayıda turist bekliyoruz" şeklinde konuştu.

25 YILDIR KAZILIYOR
25 yıldır süren kazılarda gün yüzüne çıkarılan önemli eserler bulunuyor. Antik kenti ziyaret edecek olan turistler hamam, anfi tiyatro, mozaikler, stoğa, meclis binası, akrapol gibi antik kentin önemli yerlerini gezip bilgi edinebilecek. Ören yeri olan Metropolis antik kentinde bulunan mozaiklerin çatıları onarılırken yürüme yolları ışıklandırılırken Metropolis en kör noktalarına dahi kameralar yerleştirildi. 3 yıldır süren ören yeri çalışmaları bir yıl önce sona ermişti. Bir türlü resmi onayı verilmeyen ve açılış tarihi ertelenen ören yeri projesi nihayet sonuçlandı. Biletlerin basılması ile antik kente turlar düzenlenmeye başlayacak.

Sabah, 23.07.2015

ANTİOCİA AD CRAGUM KAZILARINA BOULEUTERİON YAPISINA ULAŞILDI

 
Antalya ili, Gazipaşa İlçesi'ndeki Antiochia ad Cragum kazılarının 15 Haziran’da başlayan 2015 sezonu çalışmalarında, kentin bouleuterion yapısına ulaşıldı.


Diğer bölge yerleşimleriyle yapılan kentsel doku karşılaştırmalarına dayanarak, benzer bir yapının Antiochia ad Cragum kentinde de olması düşüncesiyle kentin kamusal yapılarının yoğunlaştığı teras üzerinde  başlatılan çalışmalar sonucunda, yoğun bitki temizliğinin ardından   bouleuterion yapısına ait mermer basamaklar in-situ olarak görülebildi.


Nebraska Üniversitesi’nden Prof. Dr. Michael Hoff başkanlığında sürdürülen ve Batı Dağlık Kilikia bölgesinin tek aktif arkeolojik kazı projesi olan Antiochia ad Cragum kazılarının 2015 sezonu çalışmaları 14 Ağustos  tarihine kadar sürdürülmesi planlanıyor.

kulturvarliklari.gov.tr, 23.07.2015

BURDUR'DA 2 BİN 200 YILLIK TİCARET BİNASI BULUNDU

 

 

Burdur'un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos antik kentinde, soğuk hava deposu olarak da kullanıldığı tahmin edilen yaklaşık 2 bin 200 yıllık iki katlı ticaret binası bulundu.

 

Sagalassos Kazı Başkanı Belçikalı Prof. Dr. Jeroen Poblome, AA muhabirine, bu yıl kazılara agoranın doğusunda başladıklarını, bölgede normal bir portiko (sütunlu galeri) beklerken milattan önce 2. yüzyıla ait iki katlı ticaret binası bulduklarını söyledi. 

 

Bu yapının Sagalassos için önemli olduğunu belirten Poblome, "Çünkü o dönemden kalan bir yapı üzerinde kazı çalışması yapmamıştık. Bu yapının bütün parçaları yerinde. İnşallah ağustos sonuna kadar kazıyla ilgili sonuçları elde edebiliriz" dedi. 

 

- Birinci kat soğuk hava deposu olarak da kullanılmış 

Poblome, ticaret binasının ilk katında dükkanlar bulunduğunu ve burada tüccarların tarım ürünlerini koruduğunu kaydetti.

 

Bu bölümün bir çeşit soğuk hava deposu şeklinde de kullanıldığını anlatan Poblome, şöyle devam etti:

"Birinci katta vergi toplama işlemlerinin de yapıldığını tahmin ediyoruz. Dükkanlar çiftçiler tarafından kiralanmış olmalı. Atölyeler de olabilir. Ancak bu bölümünün içine henüz girmedik. İkinci katta ise antik kentin önemli toplantılarının, ticaret toplantılarının yapıldığını düşünüyoruz. Buradan manzara da izliyor olabilirler. Çünkü yüksek bir yerde bulunuyor."

 

- 30 metre uzunluğunda, 15 metre genişliğinde

Poblome, binanın yaklaşık 30 metre uzunluğunda ve 15 metre genişliğinde olduğunu bildirdi.

Büyüklüğü nedeniyle binanın önce içinde değil çevresinde kazı yapacaklarını ve yapının dış bölümünü tamamen ortaya çıkaracaklarını dile getiren Poblome, "Daha sonra iç kısmını kazacağız ve kronolojiyi daha iyi anlayacağız. Milattan önce 2. yüzyıla ait olduğundan eminiz ama erken, orta ya da geç dönem mi bilemiyoruz" diye konuştu.

 

Poblome, dönemin önemli yapıları arasında yer alan binanın, toprak altında iyi durumda kaldığını ve tüm parçalarının bulunduğunu kaydetti.

Radikal, Haber: Gökmen Yüce, 23.07.2015

1370 YILLIK KURAN BULUNDU

 

 

İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi'nde dünyadaki en eski Kur'an-ı Kerim olabileceği düşünülen kitaptan bazı bölümler bulundu.Karbon 14 tarihleme metoduyla yapılan incelemeler, kitabın en az 1370 yıllık olduğunu gösteriyor.

 

Söz konusu Kur'an'ın, yaklaşık yüz yıldır üniversite kütüphanesinde olduğu ve farkedilmediği belirtildi. Kitap, dünyadaki en eski Kur'an Kerim'den bölümler olduğu belgelenmemiş halde, Orta Doğu bölgesinden diğer birçok kitap ve belgelerin yer aldığı koleksiyonda bulundu.

 

 

DOKTORA ÖĞRENCİSİ KEŞFETTİ
Bir doktora öğrencisinin, koyun veya keçi derisinden parşömene yazılmış olan kitabın parçalarını dikkatle incelemesinden sonra, karbon 14 tarihleme yöntemi uygulanması kararlaştırıldı ve büyük heyecan uyandıran, bu yazıların bugüne dek ulaşmış en eski Kur'an-ı Kerim'e ait olabileceği sonucu ortaya çıktı. Yapılan tahliller, parşömenin yüzde 95 olasılıkla, 568 ile 645 yılları arasındaki dönemden kalmış olduğunu gösteriyor. Birmingham Üniversitesi özel koleksiyonlar bölümü başkanı Susan Worrall, araştırmacıların, kitaptan geriye kalmış bölümlerin bu denli eski olabileceğini "hayal bile edemediklerini" söylüyor.

 




YAZAN KİŞİ HZ. MUHAMMET İLE AYNI DÖNEMDE YAŞADI
Birmingham Üniversitesi Hristiyanlık ve İslamiyet Profesörü David Thomas, "Bu el yazmaları, İslamiyet'in kurulduğu ilk yıllara ait. Kur'an-ı Kerim, 610 ve 632 yılları arasında indirildi. Bu el yazmalarını yazan kişinin, Hz. Muhammed'le aynı dönemde yaşadığını, hatta peygamberi tanıdığını düşünüyoruz" dedi. Kur'an-ı Kerim'in bölümlerinin önce parşömen, taş, palmiye yaprakları ve develerin kürek kemikleri üzerine yazıldığını hatırlatan Thomas, kutsal kitabın daha sonra 650 yılında kitap haline getirildiğini ve üçüncü halife Osman bin Affan tarafından dağıtıldığını söyledi. British Library'deki uzmanlardan Dr. Muhammad Isa Waley, "heyecan verici bu keşfin Müslümanlar için çok büyük bir sevinç kaynağı olduğunu" söyledi.

1920'LERDE IRAK'TAN GÖTÜRÜLDÜ
Hicaz Arapçasıyla yazılmış olan Kur'an bölümlerinin "çok güzel ve şaşırtıcı derecede okunaklı durumda" olduğu kaydedildi. Birmingham Merkez Camii imamı Muhammad Afzal da, "üniversitede bulunan Kur'an bölümlerini görmekten mütehassis olduğunu" söyledi. Mingana Koleksiyonu adıyla anılan 3.000'i aşkın belge ve kitap, 1920'lerde, Musullu Keldani rahip Alphonse Mingana tarafından derlenmişti. Mingana, koleksiyon malzemesi derlemek üzere varlıklı iş adamı Edward Cadbury tarafından Orta Doğu'ya gönderiliyordu.

Milliyet, 22.07.2015

GÖKÇEADA'NIN TARİHTEKİ İLK SAKİNLERİ ANADOLU'DAN

 

 

Çanakkale'nin Gökçeada İlçesi'nde 6 yıldır yürütülen arkeolojik kazılarda, bölgenin ilk sakinlerinin 8 bin 500 yıl önce Anadolu 'dan göç ettiği bilgisine ulaşıldı.

 

Uğurlu-Zeytinlik Kazı Heyeti Başkanı ve Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Burçin Erdoğu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kazıları Uğurlu Köyünün 900 metre doğusundaki höyükte sürdürdüklerini söyledi.

 

Kazıların 2009'dan bu yana dönemler halinde yapıldığını belirten Erdoğu, adada insan varlığının 8 bin 500 yıl öncesine tarihlendirildiğini anlattı.

 

Asıl amaçlarının, adaya ilk yerleşenleri tespit etmek olduğunu dile getiren Erdoğu, "Buraya nereden geldiler, nasıl yerleştiler, burada nasıl yaşadılar, yaşamlarını nasıl sürdürdüler? Bunları öğrenmek istiyoruz" dedi.

 

Erdoğu, elde ettikleri bulgulara göre, Gökçeada'ya ilk yerleşenlerin 8 bin 500 yıl önce Anadolu'dan geldiğini aktardı.

 

Bu coğrafyanın, doğu Ege adalarının en erken yerleşim yeri olduğunu belirten Erdoğu, şöyle devam etti:

"Anadolu'dan tarımcı topluluklar, koyun, keçi, sığır gibi hayvanları ve buğday, arpa gibi malzemeleriyle gelmişler, küçük bir yerleşim yeri kurmuşlar. Milattan önce 6000'li yıllarda bu yerleşimin çok daha büyüdüğünü ve yavaş yavaş kendi kimliğini oluşturduğunu görüyoruz. Milattan önce 5500'lü yıllara geldiğimiz zaman bir kesinti var gibi. Gerek mimari gerek buluntular gerek beslenme ekonomisinde birtakım değişiklikler olduğunu ancak adanın kimliğini koruduğunu görüyoruz. Yani bir ada kültüründen, ada kimliğinden bahsedebiliyoruz."

 

Ada kültürünün nasıl oluştuğunu öğrenmeyi amaçladıklarını ifade eden Erdoğu, "Gökçeada'nın ilk sakinlerinin gerek ana kara gerekse diğer adalarla geniş çaplı iletişime nasıl geçtiklerini araştırıyoruz" diye konuştu.

 

- "Balıkçılık ikinci plandaymış"

Erdoğu, kazılarda değişik buluntular elde ettiklerine değindi.

 

Çok yoğun olarak heykelcikler bulduklarını söyleyen Erdoğu, "Bu kadar çok küçük çaplı heykelcikleri böyle bir kazı yerinde beklemiyorduk. Yine çok sayıda kemik ve taş aletler var" dedi.

O dönem insanların çok geniş çaplı ticaret içinde olduğunu belirlediklerini bildiren Erdoğu, Gökçeada kazılarında, Melos Adası'nda ve İç Anadolu'da bulunan obsidyenlere (volkan camı) rastladıklarını anlattı.

 

Kazılarda Bulgaristan'a özgü çakmak taşının da çıktığına işaret eden Erdoğu, şunları kaydetti:

"Adada mermer yok ama mermer buluntularla karşılaştık. Yani burada yaşayanların çok geniş çaplı iletişim ağı içinde olduğunu anladık. Bunlardan yapılmış değerli objeler elimize geçti. Kemik buluntuların çeşitli amaçlarla kullanıldığını tespit ettik. Kemiklerle tabii delici, kazıcı gibi aletler yapmışlar. Daha çok, 'bız' dediğimiz delici aletler var. 'Mablak' dediğimiz, belki deri işlemelerde işe yarayan birtakım aletler de söz konusu. Yine kancalar, olta gibi aletler var. Bunların bir kısmının da balık tutmada kullanıldığını düşünüyoruz. Gökçeada'da balıkçılığın biraz daha ikinci planda olduğunu anladık. Daha çok hayvancılık ve tarımla uğraşmışlar."

 

Erdoğu, 2015 kazı döneminin ağustos sonunda tamamlanmasının planlandığını sözlerine ekledi.

Radikal, Haber: Burak Akay, 22.07.2015

TARİHİ CENEVİZ KALESİNİN RESTORASYONU

 

 

Düzce'nin Akçakoca İlçesi'nde, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınan kalenin restorasyonuna gelecek yıl başlanacak Düzce'nin Akçakoca İlçesi'nde, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan tarihi Ceneviz Kalesi'nin restorasyonuna gelecek yıl başlanacak. Akçakoca Belediye Başkanı Cüneyt Yemenici, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 8 asır önce Cenevizliler tarafından yapılan kalenin eski görünümüne kavuşturulması için ilgili bakanlığın çalışma başlattığını söyledi.Kalenin görünümünün düzeltilmesine yönelik restorasyonla ilgili ön hazırlıkların tamamlandığını bildiren Yemenici, "Restorasyon için 2016'nın ilk yarısına kadar ihaleye çıkılacak. Çalışmalarda kullanılacak malzemeler belirlendi" dedi.Yemenici, UNESCO tarafından Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınan tarihi Ceneviz Kalesi'nin restorasyonuna gelecek yıl başlanacağını kaydetti.Bu kapsamda 2017'nin yaz aylarına kadar kalenin turizme açılmasının planlandığını anlatan Yemenici, Kültür ve Turizm Bakanlığıyla temaslarının süreceğini bildirdi.

haberler.com, 22.07.2015

PİRİNÇ TANESİ KOMANA'NIN GEÇMİŞİNE IŞIK TUTTU

 

 

Tokat'taki Komana Pontika antik kentinde yürütülen kazı çalışmalarında geçen yıl bulunan bir pirinç tanesinin, kentin eskiden tarım ve ticaret merkezi olduğu yönünde fikir verdiği bildirildi. 

 

ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yerleşim Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Burcu Erciyas, AA muhabirine yaptığı açıklamada, antik kentte yaklaşık 10 yıldır kazı çalışmaları yaptıklarını belirtti.

 

Kazı çalışmalarında 25 kişilik bilimsel heyetin ve 25-30 işçiden oluşan ekibin görev aldığını dile getiren Erciyas, çalışmaların bu yıl 55 gün süreceğini söyledi.

 

Amaçlarının geçen senelerde ortaya çıkardıkları 2 kilise ve nekropol (mezar yapısı) alanında daha detaylı çalışma yapmak olduğunu aktaran Erciyas, "Çalışmalarımız uzman ekiplerle sürdürülüyor. Tokat'ın ilk yerleşim yeri Komana hakkında bilgi edineceğiz. Özellikle birinci bölge diye adlandırdığımız Bizans dönemi kilise evresi üzerinde yoğunlaşacağız" diye konuştu.

 

Erciyas, büyük bir yerleşim yeri olan Komana'nın Tokat için önemli olduğunu ifade ederek, "Burası, Bizans döneminde de önemini sürdürüyor ancak Türkleşme sürecinde, beylikler döneminde Komana tamamen küçülerek köy yerleşimine dönüyor. Komana, aslında Tokat'ın antik çağ tarihini aydınlatması açısından çok önemli bir yer. Ziyaretçiler için de ilgi çekici bir antik kent" dedi.

 

Çalışmaları sırasında antik kentte yaşayanlar hakkında bulgulara ulaştıklarını belirten Erciyas, şunları kaydetti:

"Çok önemli ipuçlarına ulaştık. Hem bulduğumuz mezarlıklarda hem de yaptığımız antropolojik araştırmalarda, insanların yedikleri içtiklerinden ne şartlarda yaşadıklarına kadar bilgi edinmemiz mümkün oldu. Kilise evresinde kırsal hayat süren, tarımla geçinen, çok varlıklı olmayan, çok iyi beslenemeyen halkla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Daha sonra beylikler döneminde Komana'da üretimin arttığını ve lüks malzemelerin daha çok Komana'ya ulaştığını tespit ettik. En önemli bulgumuz, pirinç tanesi. Pirinç lüks sayılan bir ürün, kazılarda az bulunur. 10 yıllık çalışmamızın sonucunda Komana antik kentinin hem tarım hem ticaret merkezi olduğunu tespit ettik. Yüzyıllarca zenginlik içerisinde yaşamını sürdürmüş bir yerleşim."

 

- Komana Pontika Antik Kenti

Mitridat Krallığı'nın yönetiminde önemli bir kültür merkezi olan ve Roma İmparatorluğu döneminde de özerkliğini koruyan Komana Pontika'nın, tarihte Anadolu tanrısı Ma'ya adanmış kutsal alan olduğu belirtiliyor.

 

Aynı zamanda ticaret merkezi olduğu ifade edilen bölgenin, o dönemde kutsal alanda düzenlenen festivaller, zengin pazar yeri ve kenti çevreleyen verimli arazisiyle Anadolu'nun tüm bölgelerinden ziyaretçi çektiği kaydediliyor.

 

ODTÜ ve TÜBİTAK tarafından da desteklenen Komana Pontika Arkeolojik Araştırma Projesi, Orta Karadeniz bölgesinin klasik çağ kenti Komana Pontika'nın konumunu belirlemek ve kentsel dokusunu anlamak amacıyla 2004 yılında uygulamaya konulmuştu. Gümenek Hamamtepe bölgesindeki yüzey araştırmalarının ardından antik kentin gün yüzüne çıkartılması için kazı çalışmaları başlatılmıştı.

Radikal, Haber: Ekber Türkoğlu, 22.07.2015

UÇHİSAR BELEDİYE BAŞKANI ALİ KARAASLAN: MAHKEME YIK DERSE YIKARIZ

 

Nevşehir Uçhisar Kentsel Sit alanına zarar verdiği gerekçesiyle 2 otel hakkında yıkım ve mühürleme olarak kamuoyuna yansıyan haberler Belediye Başkanı Ali Karaaslan tarafından reddedildi. Mahkeme kararının yanlış aksettirildiğini belirten Karaaslan, "Mahkemeden mühürleyin, yıkın gibi bir karar gelmedi. Danıştay, Kayseri Bölge İdare Mahkemesi’nden yeniden bilirkişiyle inceleme istedi" dedi.

 

KURUL ÜYELERİ GÖREVDEN ALINDI

Sit alanında mevcut yapılaşmaya aykırı şekilde 'CCR Otel' ve 'Arinna Otel'in inşaatı son birkaç yıldır Uçhisar’da tartışılıyor. Kayseri 2. İdare Mahkemesi'nde Mimarlar Odası tarafından plan ve ruhsat iptaline yönelik dava açıldı.  Mahkeme bilirkişisi inşaatlar için koruma kurul kararlarının alındığını, arazilerin imar planı alanında kaldığını, plana uygun yapılaşma olduğunu, Sit alanlarında uygulanan ilke kararlarına göre yapılaşmanın yapıldığını söylemişti. Mahkeme de bilirkişi tespitlerine uyarak davayı reddetti. Ancak otel inşaatlarına izin veren Nevşehir Koruma Kurulu üyelerine, Kültür Bakanlığı müfettişlerince inceleme sonucunda görevden el çektirildi. Yapılan inşaatların 2863 sayılı yasaya uygun olmadığı tespit edildi. Bunun üzerine Danıştay Kayseri 2. İdare Mahkemesi'nin kararını yeniden gözden geçirmesi ve yeni bilirkişiyle inceleme yapması için dosyayı mahkemeye geri gönderdi. Şimdi yeni karar Kayseri 2. İdare Mahkemesi’nden bekleniyor.

TAZMİNAT ÖDERİZ!

Uçhisar Belediye Başkanı Ali Karaaslan otelleri mühürlemediği gerekçesiyle Mimarlar Odası tarafından eleştiriye maruz kaldı. Başkan Karaaslan, Kapadokya’da silüeti bozan otellerle ilgili şöyle konuştu:

Mahkeme kararıyla bazı işletmelerin kapatılması kararı verilmiş gibi değerlendirilerek Uçhisar Belediyesi tarafından bu işletmelerin mühürlenmediği, kapatılmadığı dillendiriliyor. Bize herhangi bir kapatma kararı, hangi işletme için olursa olsun ulaşmış değil. Danıştay yeniden yargılanmasına karar vermiş. Benden önceki dönemde inşaat ruhsatları verilmiş. Belediyemiz proje sahiplerine koruma kurulundan izin al demiş. Koruma Kurulu projeyi onaylamış. Belediye ruhsatı vermek zorunda. Ama şimdi de mahkeme yeni bir karar alır da yıkılacak derse yıkarız, mühürlenecek derse de mühürleriz. Mahkeme kararı karşısında durmamız mümkün olabilir mi? Ancak proje sahiplerinin de suçu yok. Koruma kurulu projesini onaylamış. Kurul demeliydi ki bu proje sit alanına uygun değil. Tüm yasal izinlerini alan projeyi bugün mahkeme yasaya uygun görmez ise inşaat izinlerini veren herkes tazminat ödemeye mahkum kalır. Eski dönemde verilmiş bir izinden dolayı belediyemiz de tazminat hükmü altında kalır. Ancak mahkeme kararını uygulamıyorum diyemeyiz. Hukuk hepimiz için lazım.

Radikal, Haber: Ömer Erbil, 22.07.2015

TABLOLARI KENDİ ÇİZİMLERİYLE DEĞİŞTİRDİ

 

 

Çin'de bir sanat galerisinde çalışan memur 140'tan fazla eseri çalarak yerine kendi çizimlerini yerleştirdi. Şiao Yuan adlı memur mahkemede suçunu itiraf etti.

 

Yuan, Guangzhou Orta Halk Mahkemesi'nde görülen duruşmada, Guangzhou Akademisi Güzel Sanatları Kütüphanesi'ndeki bir galeriden güzel yazı eserleri ve kır manzaralı resimlerin bulunduğu ünlü sanat çalışmalarını 2006 yılına kadar iki yıl süresince kendi çizdiği sahteleriyle değiştirdiğini itiraf etti.
      
Şiao savunmasında, ilk iş gününde galerideki bazı eserlerin sahteleriyle çoktan değiştirilmiş olduğunu fark ettiğini belirterek, kalan bazı büyük eserlerin yerine kendi çizimi olan sahtelerini koymasının ardından bunların da daha kötü resmedilmiş sahteleriyle değiştirildiğini fark edince hayrete düştüğünü söyledi.
     
Sahte tabloları başka sahte eserlerle değiştiren kişinin kimliğini bilmediğini anlatan Şiao, 2004-2011 yılları arasında açık artırmayla 125 tabloyu 16 milyon Türk lirasının üzerinde bir rakama sattığını, kazancıyla da evler ve yeni tablolar aldığını dile getirdi.

 

Savcılara göre, sanığın çaldığı diğer 18 tablo, yaklaşık 30 milyon Türk lirası değerinde.
     
Şiao, hakkındaki görevini kötüye kullanma suçlamasını kabul ederken, yaptığından pişman olduğunu söyledi.
     
Çalıntı eserler arasında 20. yüzyıl ressamlarından Çi Bayşi'nin ve Cang Daçian tabloları, tek renk mürekkep kullanan, 17. yüzyıl ressamı ve hat ustası Cu Da'nın "Rock and Birds" isimli eserinin de bulunduğu belirtildi.

Hürriyet, 22.07.2015

2016 YILINI İZNİK YILI İLAN ETTİ

 

 

İznik Belediyesinden yapılan yazılı açıklamaya göre, France Monde Actualites (Fransa Dünya Haber gazetesi) ve Pithiviers Magazin dergisinde yapılan haberlerde, Pithiviers'te 2016 yılının İznik Tanıtım ve Anlaşma Yılı olarak ilan edildiği yazıldı. Bu çerçevede, ocak ayında kutlama törenlerinin "Kardeş Şehir İznik" adıyla yapılacağı belirtildi.

 

Lorient kenti Belediye Başkanı Philippe Nolland, gelecek ocak ayında İznikli yetkililerle kardeş şehir protokolü imzalanacağını aktardı.

 

Pithiviers Belediye Meydanı'nda kardeş şehir ülkeleri olan İngiltere, Almanya, Portekiz ülkelerin bayraklarından sonra Türk bayrağı ve İznik Belediyesi flamasının yer alacağını belirten Pithiviers Belediye Meclis delegesi Konut Konseyi İlişkilendirme Üyesi Ercan Afacan ise "Amacımız; iki kardeş şehir arasındaki Kültürel ve tarımsal benzerlikleri harmanlayıp karşılıklı olarak ilişkileri artırmak olacaktır. Ayrıca dalgalanan bayraklar altında kardeş şehirlere olan kilometre uzaklıkları yazılıyor" ifadesini kullandı. 

 

İznik Belediye Başkanı Osman Sargın ise kardeş şehir ilişkilerinin yürütülmesinde önemli koordinasyon sağlayan Ercan Afacan ve Öner Erim'e teşekkür ederek, "Sayın Pithiviers Belediye Başkanı Philippe Nolland'a saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Kardeşlik protokolünün imzalanması, tanışmak ve İlişkilerin geliştirilmesi için ilçemize davet ediyorum. Özellikle 2016 yılı İznik'e armağan etmesi bizleri gururlandırmıştır" değerlendirmesinde bulundu.

bursa.com, 21.07.2015

ROMA'NIN SİMGESİNİ FARELR BASTI

 

 

İtalya’nın başkenti Roma’nın tarihi simgelerinden olan ve “Aşk Çeşmesi” diye anılan Trevi Çeşmesi fare tehdidiyle karşı karşıya kaldı. 


Corriere della Sera gazetesinin haberine göre, hizmete açıldığı 18. yüzyıldan bu yana İtalyan moda devi bir firmanın sponsorluğunda geçen yıl haziran ayında kapatılarak ilk kez bu denli büyük restorasyona alınan tarihi çeşmenin aylardır su geçmeyen borularını fareler istila etti. Trevi semti sakinleri farelerin, yiyecek aramak için çeşme etrafında dolaşmalarından dertli. Semt sakinleri, farelerin çevredeki restoranların atıkları için borulardan dışarı çıktıklarını belirterek, Roma Belediye Başkanı Ignazio Marino ve diğer yetkililere şikayetlerde bulundu. Mahallelinin, fareler nedeniyle Roma’nın turizmde gözden düşeceği endişesi taşıdığı da dile getirildi. İtalyan yönetmen Federico Fellini’nin “Tatlı Hayat” filminin unutulmaz sahnelerinin çekildiği İtalyan kültürel mirasının önemli ögesi çeşmenin, ilerleyen aylarda 2 milyon avroluk restorasyon ve temizlik çalışmasının tamamlanmasıyla 1,5 yıllık aranın ardından eski görkemli ve çekici günlerine geri dönmesi bekleniyor. 

Habertürk, 21.07.2015

GENELEV GİTTİ MOLOZU KALDI

 

 

Ankara’da 2013 yılında tartışmalı bir şekilde yıkılan genelevden geriye kalan moloz hala temizlenmedi. Başkent’in simgelerinden biri olan Ankara Kalesi’nin tarihi surlarının dibindeki inşaat atıklarıyla bölge çöplüğe döndü.

 

Ulus’ta, yıkımı 2013’te tamamlanan Ankara Kalesi’nin sur eteklerindeki genelevden geriye kalan inşaat atıkları, kaldırılmayı bekliyor. Ankara Hürrriyet, daha önce yaşanan kirlilik nedeniyle defalarca gündeme getirdiği Ankara Kalesi’nin etrafını fotoğrafladı. Başkent turizminin gözbebeği ve kentin simgelerinden olan Kale’nin surlarının etrafı da moloz yığınları, çöp ve kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan binalardan kalan inşaat atıklarıyla dolu. Kalenin, Bentderesi Caddesi tarafındaki surlarının önünde bulunan eski Anakra Genelevi’nin olduğu bölge ise atık döküm alanına dönüştü. Yıkımı yılan hikayesine dönen genelevin olduğu bölgede bulunan evlerden geri kalan inşaat atıkları da çevre kirliliğine sebep oluyor.

 

İNŞAAT ATIKLARIYLA DOLDU

Moloz yığınlarının yükseldiği alanda, 2 yıl önce yıkılan binaların duvar ve çatılarındaki betonlar etrafa saçılmış durumda. Kiremit ve tuğla yığınlarının arasında ise ev aletlerinden geri kalan kumaş ve ahşap parçalarının olduğu görülüyor. Ayrıca, bölge bilinçsiz vatandaşlarca da kirletiliyor. Çöplüğe dönen alana yoldan geçenler ellerindeki çöpleri atıyor.

 

TARİHİ MİRASA SAHİP ÇIKILMALI

Ankara Kalesi’nin yanı başındaki kirliliğin Başkent’e yakışmadığını belirten vatandaşlar ise yetkililere tepki gösteriyor. Genelevin yıkılmasının ardından bölgede hiçbir temizlik yapılmadığını savunan Başkentliler, “Tarihi surların dibi inşaat pisliğiyle dolu. Bölgedeki evler yıkıldıktan sonra hiç temizlik yapılmadı. Yoldan geçenler de burayı çöplük gibi kullanıyor. Kirlilik gün geçtikçe büyüyor. Tarihi mirasımıza sahip çıkmalıyız. Kenti yönetenler, bölgeyi tamamen temizlemeli ve güzelleştirmeli” ifadelerini kullandı.

 

ANTİK TİYATRO YOK OLUYOR

Ankara Hürriyet’in daha önce ‘Evsizler tiyatrosu’ ve ‘Böyle giderse yok olacak’ manşetleriyle gündeme getirdiği genelev bölgesinin yanındaki Roma Dönemi Antik Tiyatrosu da ilgisizlikten yok olmak üzere. M.S. 1. ile 2. yüzyıl arasında yapıldığı sanılan tarihi tiyatro, madde bağımlıları ile evsizlerce mezkin edinildi. Etrafı derme çatma bir şekilde çevrilen tiyatronun taşlarında yanık izleri görülüyor. Duvarların arası ise karton ve plastik çöplerle dolu.

Hürriyet, 21.07.2015

ORDU'DA APOLLON HEYKELİ BULUNDU

 

 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ilk arkeolojik kazısı alanı olan antik Kurul Kalesi’nde 2100 yıllık bronz Apollon heykeli bulundu.


Doğu Karadeniz Bölgesi’nin ilk arkeolojik kazısı olma özelliğini taşıyan, 2100 yıl önce Pers İmparatorluğunun Amasya merkezli eyaletin kralı 6. Mithridat dönemine ait olduğu tespit edilen tarihi Kurul Kalesi’nde 5 yıldır sürdürülen kazılar sonucunda giriş kapısı, dinsel ve kültsel alanlar seramik, sikke, ok ucu, küpler ve bronz Apollon heykeli bulundu. Kazı çalışmalarını yürüten Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt, Kurul Kalesi’nde yürütülen kazı çalışmalarında bulunan eserlerin Ordu’nun antik tarihi açısından en önemli buluntulardan biri olduğunu söyledi.


HEM SAVUNMA HEM YERLEŞİM ALANI
Arkeoloji bölümü öğrencilerinin gönüllü çalışmasıyla destek verdiği kazı çalışmalarında bu yıl önemli bulgular elde edildiğini söyleyen Prof.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt, kalenin çok tanrılı pagan dönemine ait olduğunun kesinlik kazandığını belirtti. Yücel, “Kurul Kalesi MÖ 2100 yıllarında yaşamış Pontus kralı 6. Mitridat’ın yaptırdığı çok fonksiyonlu bir kale. Antik dönemlerde kentsel yapılar savunma amaçlı olarak bir sur duvarı içerisinde oluyordu. Bu amaçla Mitridat burayı hem yerleşime hem savunmaya uygun bir şekilde yaptırmış. Kalenin esas fonksiyonu bölgede çok geniş bir alana hakim bir yerde kurulmuş olması. Kale, denizden 572 metre yüksekliğinde kıyıda Fatsa’dan Giresun’a, iç bölgelerde Kabadüz’e kadar geniş bir alana hakim olan ve kontrol altında tutan bir yerde bulunuyor. Burada aynı zamanda yerleşim bulunuyordu. Kalenin zirvesinde kurbanların sunulduğu sunaklar, kurbanların konulacağı oyuklar var, hem ateş yakılan, hem kurban sunulan pagan ayinleri yapılan bir alan var. Daha çok antik Yunan’ın, Roma’nın, Perslerin çok tanrılı dinlerin yaşandığı dönemi ait küp, seramik ve Apollon heykeli bulundu. Burası 2 yıl sonra bölge tarihi açısından önemli bir turistik alan olabilecek” dedi.
2 bin yıllık bronz heykelin 6. Mithridat dönemine ait olduğunu kaydeden Prof.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt, bulunan eserlerin Ordu Etnografya Müzesi’ne verildiğini sözlerine ekledi.

 


Milliyet, 21.07.2015

SEZAR'IN KALESİ RESTORASYON BEKLİYOR

 

 

Roma İmparatoru Julius Sezar'ın Basforos Kralı 2. Pharnake'ye karşı zafer kazanarak, dünyaca ünlü ''Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)'' sözünü söylediği Zile Kalesi'nin surlarından zaman zaman aşağıya yuvarlanan taşlar, kale ayaklarına inşa edilen evlerde yaşayanları tedirgin ediyor.

Zile Belediye Başkanı Lütfi Vidinel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zile Kalesi'nin Anadolu'daki en güzel kalelerden biri olduğunu söyledi.

Son zamanlarda kalenin surlarından yuvarlanan taşların can ve mal güveliğini tehdit eder duruma geldiğini belirten Vidinel, "Maalesef bu taşlar, evlerin çatısından içeri girmekte. Hane halkları bu durumdan mağdur oluyor" dedi.

Surların bulunduğu bölgede çalışmalar yaptıklarını dile getiren Vidinel, "Acil restorasyon talebimizle ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığını bilgilendirdik. Geçici önlem olarak uyarıcı levhalarımızı koyduk. Surlardan taşların yuvarlanması, tarihi ve kültürel dokuya önem veren bizleri üzmekte" diye konuştu.

Vidinel, gerekli dosyaları hazırlayarak Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderdiklerini aktararak, "İnşallah, en kısa sürede restorasyon programına alınır. İnşallah, bu tarih hazinesinin, Sezar'ın, "Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)'' sözünü söylediği yerin en kısa sürede restorasyonu yapılır. Kaleyi gezmeye gelen turistlerden mahcubiyet hissediyoruz hatta taşları yuvarlanan surları da görmelerini arzulamıyoruz" ifadelerini kullandı.

Zile Kalesi yakınlarındaki evlerde yaşayanlardan Turan Aydın, zaman zaman kaledeki surlardan taşlar yuvarlandığını belirtti. Aydın, birkaç yıl önce bir evin çatısına taş düştüğünü anlatarak, "Kaledeki surların bir an önce restore edilmesini istiyoruz. Şu haliyle surlar tehlike saçıyor" dedi.

Erol Arslan ise surlardan taşların yuvarlandığını ve herkesin buranın bir an önce restore edilmesini istediğini dile getirdi. Belediyenin surlara uyarıcı levhalar yerleştirdiğini aktaran Arslan, "Belediyemiz gerekli yerlere başvurmuş. İnşallah, kısa sürede gerekli çalışmalar yapılır. Biz de taş düşecek korkusundan kurtuluruz" diye konuştu.

Zile Kalesi
Tarihi kaynaklarda, Roma İmparatoru Julius Sezar'ın, Pontus asıllı Basforos Kralı 2. Pharnake ile Zile Altıağaç mevkisinde çok kanlı bir savaş yaptığı belirtiliyor. İki tarafın da büyük kayıplar verdiği savaşı, Roma İmparatoru Sezar'ın kazandığı, bunun üzerine dünyaca ünlü ''Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)'' sözünü söyleyerek durumu Roma Senatosu'na bildirdiği ifade ediliyor.

Ntv, 20.07.2015

YALVAÇ'TA 1300 YILLIK TAHIL BULUNDU

 

 

Isparta’nın Yalvaç İlçesi’ndeki Pisidia Antiocheia antik kentinde yapılan kazı çalışmalarında 7’nci yüzyıl’a ait olduğu tahmin edilen ambarda büyük küpler içerisinde stoklanmış buğday, arpa, nohut, fasulye, haşhaş ve mercimek türü tahıllar bulundu.

 

Pisidia Antiocheia antik kentinde Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) adına 8 yıldır kazı çalışmalarını yürüten Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mehmet Özhanlı, bu yılki kazı çalışmalarının Roma atriumlu evde devam ettiğini söyledi. Yapılan kazıda ilginç sonuçlar ortaya çıktığını aktaran Prof.Dr. Özhanlı, “Mimari açıdan baktığımızda burada çıkan küçücük verileri değerlendirerek bizden önceki sosyal yaşantının nasıl olduğuna yönelik izler bulduk” dedi.

 

KULLANILDIĞI YERDE BULUNDU
Evin depo kısmı olarak kullanılan mekan içerisinde 7 pitos (büyük küp) ortaya çıkarıldığını vurgulayan Prof.Dr. Özhanlı, “Bu pitosların bazısının içerisinde in sutu halinde (bir buluntunun gündelik yaşamda kullanıldığı yerde ele geçmesi) olarak tahıllara rastlanıldı. Bu tahıllar bize Yalvaç’ta Bizans ya da Romalıların döneminde yaşamış insanların ürettikleri ürünler hakkında bilgi sunmaktadır” diye konuştu.

 

“BUĞDAY, NOHUT, ARPA ORTAYA ÇIKARILDI”
Elde edilen materyaller ışığında geçmişte de tarımsal ürünlerin günümüzle aynı olduğu verilerinin ortaya çıktığını kaydeden Prof.Dr. Özhanlı, “Bugün Yalvaç’ta üretilen buğday, arpa, nohut, fasulye, mercimek ya da haşhaş gibi ürünlerin o dönem içerisinde de üretilmiş olduğunu, ele geçen veriler bize belgelemiş oldu. Bunlardan bazı örnekler var. Burada epey miktarda nohut açığa çıkarıldı. Aynı zamanda mercimek bulundu ki bugün yeşil mercimek olarak adlandırdığımız mercimek türüne benziyor. Bir diğer örnekte haşhaş ve fasulye aynı yerde bulundu” diye konuştu.

 

“KENT ARAP AKINLARINDA YAKILMIŞ”
Geçen yıllarda yapılan kazılarda kentte büyük bir yangın çıktığına ilişkin veriler elde ettiklerine ve bu yılki verilerin bunu daha da kuvvetlendirdiğine dikkati çeken Prof.Dr. Özhanlı, şöyle dedi: “Bu malzemelerin gelmiş olduğu tabaka da bizim için önemli. Çünkü bu bir yanık tabakasında ortaya çıkarıldı. Daha doğrusu konut yanıp yıkıldıktan sonra altında kalmış bu depolama kapları bize kentin tarihiyle ilgili veriler sunmakta. Zira geçen yıl ulaştığımız sonuçlarda özellikle 713 yılında Arap akınlarıyla kentin büyük bölümünün yangın geçirmiş olduğuydu. Burada da o yanık tabakasının devam ettiğini görüyoruz. Ancak bu yanık tabakası 8’inci Yüzyıl’daki Arap akınlarıyla meydana gelen yanık tabakası mı yoksa daha sonra geç dönemde bir yanık mı olduğunu şimdi ayırt etmemiz mümkün değil. Bu kazı sezonu sonunda buradaki yaşamın ne zaman terk edilmiş olduğunu daha detaylı verilerle ortaya koyabiliriz. Şimdilik sadece evin depo kısmında bulunmuş olan bu materyallerle Bizans döneminde daha doğrusu Doğu Roma döneminde buradaki günlük yaşantıda tüketilen gıdaların neler olduğunu arkeolojik olarak belgelemiş bulunmaktayız.”

 

“ARKEOLOJİK AÇIDAN OLDUKÇA ÖNEMLİ”
Pitosların sıralı halde bulunduğu yerin 4’üncü yüzyıl sonrasında kiler olarak kullanıldığını tespit ettiklerini vurgulayan Prof.Dr. Özhanlı, “Bu ambarda saklanan malzemelerin büyük küpler içerisine konulmuş olduğu ve bugün de Yalvaç’ın ihtiyacını karşılayan nohut, fasulye, mercimek ve tabi ki haşhaş gibi gıdaların burada korunmuş olduğunu, burada konutta yaşayan insanların bu malzemeleri tüketmiş olduğu anlaşıldı. Arkeolojik açıdan oldukça önemli bir veri. Tahıl türü malzeme çok iyi korunan bir malzeme değil, çok hızlı çürüyebilen bir malzeme. Bu yanık tabakasında ele geçmesinden dolayı çok sağlam bir şekilde ele geçti. Böylece bizim için güzel bir arkeolojik veri oluşturdu” dedi.

haberler.com, 20.07.2015

BİZANS MEZARLARI BULUNAN GARİBALDİ TAMAMLANIYOR

 

 

İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde İtalya’nın ünlü ulusal kahramanı Giuseppe Garibaldi adı ile bilinen binanın restorasyonu bu yıl sonunda bitiyor. Bizans mezarlarının ve birçok tarihi seramiğin çıktığı restorasyonun ardından buluntular sergilenecek.

 

1863’te kurulan İtalyan İşçi Yardımlaşma Cemiyeti’nin aldığı arsada yapımına 1884’te başlanan Casa Garibaldi binası, 1885’te tamamlandı. Kapsamlı bir restorasyonla Ocak 1910’da bugünkü haline getirilen bina, 100 küsur yıldır el değmeden varlığını korudu.

 

İtalyan birliğini kurarak İtalya’nın tek bir ülke olarak kurulmasını sağlayan ulusal kahraman Giuseppe Garibaldi, 1863 yılında İstanbul’da İtalyan İşçi Yardımlaşma Derneği’ni kurdu. Cemiyet’in bugün halen faal olan binası 1885 yılında açıldı. Bina 1910 yılında kapsamlı bir değişime uğrayarak bugünkü halini aldı. “Societa Operaia Binası” bilinen adıyla “Garibaldi” binasında yaklaşık bir yıldır hummalı bir restorasyon çalışması sürdürülüyor.

 

 

Müze arkeologları gözetiminde yapılan kazı çalışmasında 4 ya da 5. yüzyıla tarihlenen bir mezar olduğu anlaşıldı. Ardından binanın bodrumunda yapılan araştırmada Bizans dönemine ait 7 mezar daha bulundu. Arkeologlar, komşu binaların altında da bu tür mezarlar olabileceğini ileri sürüyor.

 

Temel kazıları sırasında Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait çok sayıda tabak, çanak, şamdan gibi pişmiş toprak kaplar da bulundu. İskeletleri tam tarihleyebilmek için karbon testi yapılacağı belirtildi.

Ülke Haber, 20.07.015

TÜRBEDEN ÇALINAN TARİH SÜTUN KAİDESİ GERİ GETİRİLDİ

 

Afşin İlçesi'nde ramazanda Dedebaba Türbesi'nden çalınan Roma dönemine ait sütun kaidesi, bayramın ardından yerine konuldu.

 

Dulkadiroğulları Beyliği döneminden bu yana  Atatürk Caddesi'nde bulunan tarihi Dedebaba Türbesi'nde, Roma döneminden kalan sütun kaidesi, ramazanda kayboldu. 

 

Türbe görevlisi ve esnafın kaidenin çalındığını bildirmesi üzerine polis soruşturma başlattı.

 

Soruşturma sürerken, tarihi kaide yerine konuldu.

Türbe görevlisi Hasan Karakaya , AA muhabirine yaptığı açıklamada, ramazanda kaybolan kaidenin bayram sonrası geri geldiğini, olayın şokunu yaşadıklarını söyledi.

 

Karakaya, kaideyi kimlerin aldığı ve nasıl geri geldiği hakkında bilgisi olmadığını kaydetti.

Radikal, 20.07.2015

REZA ZARRAB'IN YALI SAVUNMASI

 

Reza Zarrab, Boğaz’da tanınmaz hale getirdiği tarihi Mehmet Arif Bey Yalısı’yla ilgili, “Yüksekliği değişmedi” diye açıklama yaptı.

 

KANUNA GÖRE YASAK

İkinci derece tarihi eser olduğu için çivi bile çakmanın yasak olduğu Boğaz’daki tarihi yalıyı 3 kattan 4 kata çıkaran, dışarıdan asansör yapan Reza Zarrab, “Binanın orijinal yüksekliği aynı kaldı” diyor. Oysa Boğaziçi İmar Kanunu’na göre bu tür binaların dış görünümü hiçbir şekilde değiştirilemiyor.

 

İiadamı Reza Zarrab, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Başmüfettişi’nin şirketleriyle yönelik ‘karapara, vergi, dış ticaret’ yönünden incelemeye alınmasıyla ilgili rapora tepki gösterdi. Raporların gerçek olmadığını savunan Zarrab, yazılı açıklamasında şunları kaydetti:

"Raporu düzenleyen kişi tamamen kasıtlı olarak uzun zamandır ben ve şirketlerim aleyhinde sözde incelemeler yapıp hizmet ettiği yasadışı odaklara bağlılığını sergilemeye çabalamaktadır. Nitekim bu kişiyle ilgili yasal müracaatlarımızı yapmış bulunmaktayız. Soruşturmalar sırasında hazırladığı raporların gerçek dışı olduğu resmi verilerle ispat edilecektir. Bizim tüm ticari faaliyetlerimiz devlet kurumlarının denetimine açıktır ve bu konuda en ufak bir endişemiz bile bulunmamaktadır."

 

Zarrab, Boğaziçi’nde şarkıcı eşi Ebru Gündeş ve kendisine ait iki yalıya kaçak kat çıkıp dış görünüşünü değiştirdiği iddialarına ise şu yanıtı verdi:

"Eski hali ile yeni halinin resimlerine bakıldığında çıplak gözle bile görülmektedir ki binanın orijinal yüksekliği kesinlikle değiştirilmedi ve aslına sadık kalınarak sadece restore edildi."

 

 

ESKİ HALİ
Tarihi yalının sağ tarafındaki blok üç katlıydı. Arada da diğer binaya bir geçiş ya da asansör yoktu. Soldaki blokun birinci katında iki pencere vardı.

 

 

YENİ HALİ
Yalının sağ taraftaki bölümünde dört kat var. Araya açıkça görünen bir asansör yerleştirilmiş. Soldaki blokta da iki pencere yerine tek büyük pencere konulmuş.

Hürriyet, 20.07.2015

YASSIHÖYÜK KAZISI BAŞLIYOR

 

 

Nevşehir’in Gülşehir İlçesi'ne bağlı Ovaören Köyü sınırları içerisinde kalan Ovaören arkeolojik yerleşim alanı içerisindeki Yassıhöyük kazısının bu yılki bölümüne 1 Ağustos 2015 tarihinde başlanacağı bildirildi.


Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. S. Yücel Şenyurt’un bilimsel başkanlığında, 20 arkeolog ve 30 işçiden oluşan 50 kişilik bir ekip ile yürütülen ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın maddi katkı sağladığı Ovaören Köyü'ndeki Yassıhöyük kazısının bu yılki bölümünün 30 Ağustos’a kadar devam etmesi planlanıyor.


Yürütülen kazı çalışmaları ile ilgili bilgi veren Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Şenyurt, 2007 yılında Nevşehir’in Gülşehir İlçesi'ne bağlı Ovaören Köyü'nde 50 hektarlık bir alan içerisinde gerçekleştirilen kazı çalışmalarında, günümüzden binlerce yıl öncesine ait etrafı dev surlarla çevrili bir yerleşim merkezine ve bu merkeze ait kaleye ulaşıldığını ifade etti.


Şenyurt, “Bölgede 1996’da yaptığım yüzey araştırması sonunda 2007 yılında kazı çalışmalarına başladık. Gerçekleştirdiğimiz ön çalışmalarda ilk olarak Demirçağ dönemine ait surlara rastladık. Bin 200 metre uzunluğundaki surların Demirçağ’dan başlayıp Hititler dönemini de içine alabilecek düzeyde ve en önemlisi de Hititlerin yaşamlarını sürdüğü kalenin giriş kısımlarının ve sur yapılanmalarının dönemin özelliklerine uygun bir ahenk içerisinde konumlandırıldığını belirledik. Kalenin 7 metrelik taş duvarının hemen ardından Orta Anadolu’da bu döneme ait pek de gözlenmeyen 3 metrelik bir yükseltiye ulaşan kerpiç kale duvarı yapısını ortaya çıkardık” dedi.


Bölgenin tarihsel kimliğini Neolotik dönemden daha da önceki dönemlere ulaştırmasını beklediklerini söyleyen Şenyurt, günümüzde bir köy olmasına karşın Ovaören’in tarihi süreçte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını ve Doğu ile Batı’nın birleştiği orta bir noktada bulunmasıyla jeopolitik bir özelliğe sahip olduğunu kaydetti.


Şenyurt, bu yılki kazı çalışmalarında antik kentin Hitit dönemindeki ismini ortaya çıkartacak yazılı belgelere ve Hitit saray kalıntılarına ulaşmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Milliyet, 20.07.2015

'İYON YOLU' İLE 6 TANE ANTİK KENT BİRBİRİNE BAĞLANACAK

 

 

İzmir'de Yarımada Kalkınma Strateji Planı'nın önemli adımlardan biri olan tematik yolun rota belirleme çalışmaları tamamlandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sivil toplum kuruluşlarıyla yürüttüğü proje kapsamında, yön tabelaları ve bilgi panoları yerleştirilmeye başladı.

 

Büyükşehir Belediyesi, yarımadanın tanıtımı için hayata geçirdiği projelerden biri olan, altı tane İyon antik kentini birbirine bağlayacak yol için çalışmalarını sürdürüyor. Tali güzergahlarla birlikte 700 kilometreye ulaşan "İyon Yolu" için ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla yürütülen rota belirleme çalışmalarının ardından sıra saha çalışmalarına geldi. Oluşturulan el kitabı ve haritanın ardından ekipler, bölgeye gidecek turistler için uluslararası standartta bilgi ve yön tabelaları ile rota üzerinde yön işaretlemelerine başladı. İlk etapta 51 kilometrelik Germiyan-Barbaros-Urla-İçmeler-Özbek-İskele, 18 kilometrelik Germiyan-Ildır-Gerence Körfezi ve 17 kilometrelik Barbaros-Balıkova rotalarında, 41 noktaya toplam 93 yön tabelası ve 6 bilgi panosu yerleştirildi. Diğer güzergahlarda devam eden işaretleme çalışmalarının yanısıra rotayı kullanmak isteyenlere internetten bilgilendirme sunacak mobil rehber uygulaması için de çalışmaların devam ettiği bildirildi.

 

TARİH KOKAN YOL

Büyükşehir Belediyesi, şehrin güneybatı aksında kurulmuş antik İyon kentleri Ephesos, Kolophon, Lebedos, Teos, Klazomenai ve Erythrai'yi birbirine bağlayarak Karaburun Yarımadası'nı saracak tematik yol için yürüyüş, bisiklet, tarih, bağ, zeytin ve deniz olmak üzere altı çeşit rota oluşturmuştu. Yarımada tarih yolunun bisiklet rotası ile Eurovelo Avrupa Bisikletli Turizm, bağ rotası ile Wine Cities, zeytin rotası ile Gurme Şehirler ağları ile Delice ve Slow Food'a dahil olması öngörülüyor. Belediye, düzenlenecek ultra maratonlar, macera, oryantiring, bisiklet, su sporları yarışları ve bölgeye özgü tematik şenlik ve festivallerle 450 kilometrelik rotaya ulusal ve uluslararası nitelik kazandırmayı hedefliyor. Selçuk İlçesi'ndeki Efes antik kentinden başlayarak Çeşme İlçesi Ildır- Erythrai'ye, oradan Mimas hattı ile Karaburun'a ulaşacak ara güzergahların eklenmesiyle 700 kilometreyi bulan tematik yol sayesinde bölgenin tarihi, doğal ve sosyokültürel değerleri tanıtılacak ve yerinde görülmeleri sağlanacak. Yarımada tarihi yolunda dünyada alternatif turizm odaklı çalışmalar arasında olan doğa sporları temeline dayanması sebebiyle bölgede yeni bir turizm profili oluşmasına da olanak verecek. Doğa sporcuları, izcilik kulüpleri, bisiklet kulüpleri, su sporları, zeytin ve bağ üretim alanlarına ilgi duyanların çekim merkezi olacak proje, kamp ve rekreasyon alanlarıyla da İzmirlilere günübirlik doğaya kaçış imkanı sunacak.

 

Çeşme, Kuşadası, Efes merkezli tarih ve deniz turizmi için bölgeye gelen turistlerin, en az bir veya iki günlük turlarla yarımada tarih yoluna gelmesi sağlanarak, kırsal kesimin kalkınması için önemli bir adım atılacak. Rotanın geçtiği köylerde kamp alanları, pansiyonculuk ve günübirlik hizmetler için küçük aile işletmelerinin kurulması desteklenerek, köylüye yeni iş alanı ve ek gelir sağlanması hedefleniyor. Köylerde üretici pazarı, köy pazarı veya yeryüzü pazarı niteliğinde pazarlar kurularak ve şenlikler düzenlenerek, müşterinin üreticinin ayağına götürülmesi de hedefler arasında yer alıyor.

Zaman, Haber: Hasan Çilingir, 20.07.2015

MISIR'DA TARİHİ TABETLER BULUNDU

 

 

Mısır Tarihi Eserler Bakanlığından yapılan açıklamada, Polonya Akdeniz Tarihi Eserleri Araştırma Merkezi ve Varşova Üniversitesinin iş birliğiyle Kızıldeniz şeridindeki Berenice Limanı'nda yapılan arkeolojik kazılarda iki tablete rastlandığı belirtildi. 

 

Açıklamada, bulunan tabletlerin, Orta Krallık Dönemi'nde söz konusu bölgeye deniz üzerinden gelen malların ulaştırılması amacıyla kurulmuş bir sahil merkezinin varlığına işaret ettiği kaydedildi. 

 

İlk tablette milattan önce yaşamış Mısır firavunlarından Amenemhat IV'e ait kabartma resimlerin bulunduğu bildirilen açıklamada, diğerinde ise antik Mısır'da büyük önem atfedilen lotus ve papirüs figürlerinin yer aldığı aktarıldı. 

Ntv, 20.07.2015

NEMRUT DAĞI TÜMÜLÜSÜ DUVARLA KORUNACAK

 

 

UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'nde yer alan Nemrut Dağı'ndaki tümülüsü korumak amacıyla bir metre yüksekliğinde duvar örüldü.

 

Kahta İlçesi'nde "dünyada güneşin doğuşu ve batışının en güzel izlendiği yer" olarak nitelendirilen Nemrut Dağı'nda Kommagene Kralı Antiokus'un mezarının da yer aldığı 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında tümülüs bulunuyor. Tümülüsün doğu ve batı terasında yer alan devasa heykelleri görmek isteyen binlerce turist, her yıl ören yerine akın ediyor.

 

Adıyaman Valiliğince yürütülen proje kapsamında hem ören yerindeki tümülüsün bozulmaması hem de ziyaretçilerin tümülüse ve heykellere zarar vermemesi amacıyla tümülüsün etrafına bölgedeki doğal taşlarla bir metre yüksekliğinde duvar örüldü. 

 

Örülen duvarın üst kısmına koruma zinciri yapılmasıyla turistler, ören yerine herhangi bir zarar vermeden alanı gezebilecek. 

 

Tümülüs 5 metre alçaldı

Adıyaman Valisi Mahmut Demirtaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ören yerindeki tümülüsün yapıldığı dönemde 55 metre yüksekliğinde olduğunu ancak günümüzde yüksekliğin 5 metre alçaldığını söyledi.

Tümülüsü korumak amacıyla çalışma başlattıklarını belirten Demirtaş, "Maalesef tümülüsteki malzeme aşağı doğru kaymaktadır. Aşağıya kayan malzemenin dağılmasını önlemek amacıyla duvar örüyoruz" dedi.

 

Ören yerini ziyaret eden turistlerin heykellerin arasına girmesini engellemek için de ön kısma zincirlerle bariyer yaptıklarını ifade eden Demirtaş, projenin tamamlanmasıyla ziyaretçilerin tümülüse ve heykellere zarar veremeyeceğini vurguladı.

 

İlerleyen dönemde güvenlik kamerası sistemi kuracaklarını belirten Demirtaş, "Yakın zamanda ören yerini kameralarla 24 saat izlemeye çalışacağız" diye konuştu.

Anadolu Ajansı, Haber: Mehmet Fatih Aslan, 19.07.2015

TABAE ANTİK KENTİ KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI

 

 

Denizli'nin Kale İlçesi'nde bulunan ve birçok uygarlığın izini taşıyan Tabae antik kentindeki kazı çalışmaları başladı.

 

Kazı çalışmalarına başkanlık yapan Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Mustafa Beyazıt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çalışmaların PAÜ ile Müze Müdürlüğü işbirliğiyle sürdürüldüğünü bildirdi.

 

Beyazıt, çalışmalarda antik kentin geçmiş dönemlerdeki evrelerini bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarmayı, kültür katmanlarını belirlemeyi, elde edilen eserleri koruma altına alarak turizme kazandırmayı amaçladıklarını söyledi.

 

Kazılarda, antik kentte yaşayan toplumların tarihsel süreç içerisindeki değişimlerini gün yüzüne çıkartacaklarını belirten Mustafa Beyazıt, "Roma Hamamı" alanında çalışmalara yoğunluk vereceklerini söyledi.

 

Beyazıt, şu bilgileri aktardı:

"Bu yılki çalışmalarımızda, halen ilçe mezarlığı olarak da kullanılan mezarlıktaki eski mezar taşlarının temizliğini yaparak, yazılarının okunmasını sağlayacağız. Mezarlığın 200 yıllık olabileceğini düşünüyoruz. Buradan çıkan sonuçlarla envanter işlemleri yapılarak, Türk-İslam tarihine ait bu kültürel mirasın ortaya çıkartılması, restorasyonu yapılarak korunması ve tanıtılması, şehrin ve ülkemizin kültürel yapısına ışık tutmasına katkıda bulunacağını düşünüyoruz."

Trt Haber, 19.07.2015

ORDU'DA DEFİNECİLER 15 YILDIR BOŞUNA KAZIYOR

 

 

Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak, kentte son 15 yılda 117 define kazı ruhsatı verdiklerini, müze uzmanları ve jandarma gözetiminde 706 gün süren bu kazılarda hiç define bulunamadığını söyledi.

 

DEFİNECİLER ELİ BOŞ DÖNDÜ
Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürü Uğur Toparlak, define bulacağını düşünen birçok kişinin kazı yapmak için Müze Müdürlüğü’ne resmi başvuruda bulunduğunu söyledi. Toparlak, son 15 yıldır kentte yapılan başvurularda durumu uygun görülenlere 117 kazı ruhsatı verdiklerini, 706 gün boyunca süren resmi ruhsatlı kazılarda tarihi eser ve altına rastlanılmadığını belirtti.

 

“HENÜZ BULAN OLMADI”
Geçen yıl 17 ruhsatlı kazı yapıldığını, bu yıl ise 2 kazı ruhsatı verdiklerini vurgulayan Toparlak, “Vatandaş geliyor define kazısı ruhsatı talep ediyor. Devlet arazisi ve özel mülkiyetse muvafakatname alıyor bize başvuruyor. Talep edilen yerde daha önceden kültür varlığına rastlandıysa izin vermiyoruz. Eğer rastlanmadıysa raporlayarak kazı ruhsatı veriyoruz. Müze uzmanları ve jandarma gözetiminde kazı yapılıyor. Kazının 30 günde bitirilmesi gerekiyor. Kazıyı yapan eser bulursa bulunan eserin maddi değerinin yüzde 40’ını kazıyı bulan kişiye yüzde 10’unu mülk sahibine veriyor. Şehirde 15 yıldır ruhsatlı kazı yapılıyor ama henüz hiç bulan olmadı” dedi.

 

RUHSATLI KAZI İÇİN 40-100 BİN LİRA HARCAYANLAR VAR
Ruhsatlı define kazısı yapanlar arasında 40-100 bin lira arasında para harcayan defineciler olduğunu, şehir efsanesine göre kazılar yapıldığına da dikkat çeken Toparlak “Ordu’da geçmişte bulunan eserler var. Gölköy ve Altınordu İlçesi'nde. O eserler şu anda müzede bulunuyor. Arkeoloji Müzesi açılınca kentte bu eserleri müzede sergileyeceğiz. Dönem dönem ciddi kazı talepleri oluyor. Geçen yıl 17 ruhsat verdik. Bu sene yeni talep var ama merak edip kazmak için soranlar daha çok. Kazının maliyetli olduğunu anlatıyoruz. Kazı harcı, görevlilerin harcı, ulaşım, güvenlik gibi bunların ekonomik maliyeti var. Bunları kazı sahibi karşılıyor. Dolayısıyla bunları anlatıyoruz caydırıcı olsun diye. Günlerce iş makinesi çalıştıran var maliyeti 40-100 bini bulan kazılar oluyor. Şehir efsanelerine göre kazı yapmak istiyorlar. ‘Şu değirmenin altından çakal geçmiş, at nalı izi var, yılan başı var’ gibi tamamen efsanelere dayalı fakat somut bilgi yok” diye konuştu.

 

KURUL’DA 400’E YAKIN ESER BULUNDU
Öte yandan Uğur Toparlak Karadeniz’in en önemli tarihi arkeolojik SİT alanı içinde yer alan Kurul Kalesi bölgesinde 2000 yılından itibaren arkeolojik kazı çalışması yapıldığını beiirterek “Buranın 6’ncı Mithriadates dönemi kalesi olduğu tespit edildi. Kazılarda seramik, sikke, ok ucu, tanrı ve tanrıca büstleri, tapınak ve kale duvarlarından oluşan 2 bin 200 yıllık yaklaşık 400’e yakın eser bulundu” diye konuştu.

haberler.com, 19.07.2015

ÇATIŞMALAR VE TURİSTLER TARİHİ YOK EDİYOR

 

 

Dünya daralıyor mu? Yoksa büyüyor mu? İlk bakışta yer bilimcilerin tartışması gibi geliyor. Ama bu iki sorunun cevabına şimdilerde daha çok siyaset bilimciler kafa yoruyor. Bir gruba göre çatışmalar, iç savaşlar ve terör olayları nedeniyle dünya giderek küçülüyor. Bu durum özellikle Batılılar için geçerli. Avrupalı veya ABD'liler, Ortadoğu veya Kuzey Afrika'daki ülkelere gidemiyor artık. Diğer kesim tam aksini iddia ediyor. İletişim ve ulaşım ağlarının gelişmesinin insanların daha fazla ülkeyi ziyaret etme şansı bulmalarına olanak sağladığı söyleniyor. BM Dünya Turizm Örgütü'nün verileri de kanıt olarak sunuyorlar. 1950'de dünya genelinde uluslararası turist sayısı 25 milyon iken geçen yıl bu rakam 1 milyar 133 milyondu. Üçüncü bir grupsa farklı bir konuya dikkat çekiyor. Hem çatışmalardan hem de hızla artan turist sayılarından dolayı dünya tarihinin kaybolduğunu söylüyorlar.

BARSELONA İSYANDA: GELMEYİN
Turist sayılarının giderek artması aslında beraberinde yeni bir tartışmayı getiriyor. Turistler, yerel halkları rahatsız eder oldu. İspanya'nın Barcelona kenti bunun en iyi örneği. Turist isyanı başladı. Kentin nüfusu 1.7 milyon. Ama geçen yıl 8 milyon turist geldi. Barcelonalılar "Artık nefes alamıyoruz. Daha fazla turist istemiyoruz" diyor. Yeni belediye başkanı bundan böyle Parc Güell, Sagrada Familia Katedrali ve La Boqueria Pazarı gibi yerlere gün içinde sınırlı sayıda turist kabul edeceklerini söyledi. ABD'de Hollywood yazısının bulunduğu Beachwood Drive bölgesi sakinleri de aynı dertten şikayetçi. Turistlerden bıkmış durumdalar. Los Angeles Belediyesi'ne turistlerin önünü kesmeleri için dava açtılar. Dünyanın yedi harikasından biri olan Çin Seddi de turistlerin tuğlaları hatıra amaçlı almasından dolayı haritan siliniyor. Çin'deki tarihi günlerde 24 saat içinde 8 milyon kişinin ziyaret ettiği Çin Seddi'nin yüzde 30'u ortadan kayboldu. Dünyada metrekare başına en şok turist çeken yer, İtalya'daki Sistina Şapeli olarak biliniyor. Şapelde Michelangelo'nun dört yılda çizdiği freskler, şimdilerde milyonlarca turistin fotoğraf makinelerinden çıkan flaşlar nedeniyle yok olma tehdidi altında. Vatikan aslında bu duruma bir önlem aldı. Şapeli yılda sadece altı milyon turist ziyaret edebilecek. Ancak uzmanlar fresklerin zamanla daha büyük hasarlar göreceğini savunuyor. Hindistan'daki Taç Mahal, her yıl en az 4 milyon turistin akınına uğruyor. Turistlerin 17'nci yüzyılda yapılan anıt mezardan sürekli çeşitli parçaları "hatıra" olarak alması, tarihi yapıya büyük zarar veriyor. Diğer taraftan Taç Mahal'in hemen kıyısındaki Yamuna Nehri'nin suları aşırı nüfus yoğunluğundan dolayı tükeniyor. Bu nedenle Taç Mahal'in ahşap yapısı tahribata uğruyor.

BOMBALAR MİRASI YOK EDİYOR
Son yıllarda çatışmalardan dolayı yok olan tarihi eserler ise genelde Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde karşımıza çıkıyor. Suriye'de dünyanın en eski camilerinden Şam'daki Emevi Camisi, Humus'taki Halid Bin Velid Camii veya Halep'teki Kapalı Çarşı, Hz. Zekeriya Camisi ve Halep Kalesi büyük zarar gördü. Yine Suriye'de antik kent Palmira, DAEŞ'in tehdidi altında. DAEŞ militanları daha önce tarihi milattan önce 13. yüzyıla dayanan Irak'ta Nemrut kalıntılarını yok etmişti. Mali'de radikal gruplar, 15'inci yüzyıldan beri ilim merkezi olan antik Timbuktu şehrini neredeyse tamamen yok etmişti. Şehirdeki Ahmet Baba Kütüphanesi'ndeki yaklaşık 10 bin el yazması eser yakıldı.

Sabah, Haber: Selçuk Eren, 19.07.2015

ESKİ MEZAR TAŞLARI BİLECİK'İN GEÇMİŞİNE IŞIK TUTACAK

 

 

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinden bir grup öğretim üyesinin yürüttüğü proje ile Osmanlı'dan kalan mezar taşlarındaki yazılardan yola çıkılarak kentin tarihi kimliğine katkı sağlanması hedefleniyor.

 

Üniversitenin Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinin yürüttüğü "Şehrin Kimliği: Mezar Taşları ve Kitabeleri (1299-1924)" projesi çerçevesinde Bilecik'teki tarihi mezar taşları ve kitabeleri tespit ediliyor. Numaralandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşlarındaki yazılar, Türkçeye çevriliyor.

 

Proje yürütücüsü Doç.Dr. İlhami Yurdakul, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye 'de, Osmanlı arkeolojisine yönelik çalışmaların henüz emekleme safhasında bulunduğunu belirterek, söz konusu çalışmayla buna katkı sağlamak istediklerini söyledi.

 

Mezar taşlarının Osmanlı'nın kültür mirasını yansıttığını ve kent kimliğindeki en önemli unsurlardan biri olduğunu anlatan Yurdakul, şöyle konuştu:

"Bu mirasın mutlaka korunması gerekiyor. Bir şehrin tarihi mirası olan mezar taşları yok olursa, o şehrin kimliği de yok olacaktır. Ecdadımızdan miras kalan mezar taşlarını okumayı, fotoğraflamayı, kayıt altına almayı ve bunları tarihe kazandırmayı amaçlıyoruz. Mezar taşları sadece şehrin kimliğini anlatmaz, aslında o şehrin sanat , estetik ve edebi duygularını da gösterir. Dolayısıyla her bir mezar taşının taş ocağından mezarlıklarda bir mezarın başına dikilişine kadar ayrı bir hikayesi vardır. Mezar taşları, sadece bir şehrin kimliği ve o şehirde yaşayan insanların hayat hikayelerini yansıtmaz, ayrıca bir toplumun ve o şehirde yaşayan insanların estetik, sanat ve diğer edebi değerlerinin ve zevklerinin de bir göstergesidir. Bu nedenle mezar taşları korunması gereken maddi kültür unsurlarının önemli bir parçasıdır."

 

Projede görevli Yrd. Doç.Dr. Refik Arıkan ise bu çalışmayla kentin tarihi kimliğine ışık tutmayı hedeflediklerini dile getirdi.

 

Taşlardaki eski Türkçe yazıları Latin alfabesine aktarıp bunları pirinç levhalara yazıp mezarların yanına bırakmak istediklerini kaydeden Arıkan, "Projenin devamı olarak üniversitemizin ve valiliğimizin de desteğiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü ile irtibat kurup izin alınması halinde mevcut mezar taşlarının yerine yeni mermer mezar taşları dikerek, eskilerini bir müze bünyesinde toplayıp koruma altına almak istiyoruz" ifadesini kullandı.

Radikal, Haber: Muhsin Arslan, 18.07.2015

ANTALYA ARKEOLOJİ MÜZESİ 'MÜKEMMEL'

 

Seyahat sitesi TripAdvisor’ın ziyaretçilerinin katılımıyla yapılan ankette, Antalya Arkeoloji Müzesi’ne 2015 yılı ‘Mükemmellik’ sertifikası verildi.

 

Antalya’ya tatile gelen ve Antalya Arkeoloji Müzesi’ni gezme fırsatı yakalayan turistlerin oylarıyla belirlenen Mükemmellik Sertifikası, TripAdvisor Başkanı Marc Charron tarafından imzalanarak müze yönetimine gönderildi.

Hürriyet, 18.07.2015

BAHÇE DÜZENLERKEN 2300 YILLIK HEYKEL BULDULAR

 

 

Çanakkale merkeze bağlı Çıplak Köyü'nde bahçe düzenleme çalışması sırasında 2300 yıl öncesine ait tarihi özelliği olan heykel bulundu. Edinilen bilgiye göre Çıplak Köyü'nde Mehmet Çalım’a ait eski bir evin yıkımının ardından bahçe düzenleme çalışması yapan aile bireyleri toprak içinde büyük bir taş kütlesinin olduğunu gördü. Bunun üzerine toprağı kazdıklarında büyük mermer bir heykeli fark eden Çalım ailesi durumu ilgili birimlere bildirdi. Bölgeye gelen Çanakkale Müze Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarihi özelliği olan heykelin 2300 yıl öncesi Hellenistik döneme ait olduğunu belirledi. “Oturan Kadın” olarak adlandırılan heykel daha sonra bölgede Troia Antik kentinde kazı çalışmalarını yürüten kazı heyeti başkanı Prof.Dr. Rüstem Aslan’a teslim edildi. Bilindiği gibi Troia antik kentinin bulunduğu bu bölgede zaman zaman tarlalarla bu tür tarihi eserler çıkabiliyor.

canakkaletravel.com, Haber: Ayhan Öncü, 17.07.2015

DEFİNECİLER, ZENGİBAR KALESİ'Nİ KEPÇEYLE KAZMIŞ

 

 

Konya'nın Bozkır İlçesi yakınlarındaki antik İsaura şehrinin kalıntıları arasında bulunan Zengibar Kalesi, defineciler tarafından tahrip ediliyor.

 

Şehri gezen bir arkeolog, önceki ziyaretlerinde gördüğü bazı kalıntıları son gezisinde yerinde bulamadığını belirtiyor. Define arayanların tarihi yapıyı ekskavatör (kepçe) ile kazdığını belirten arkeolog, ödenek yetersizliği nedeniyle arkeolojik kazı yapılamayan bu kültür hazinesinin yavaş yavaş harap edildiğini anlatıyor.

 

İç Anadolu'nun Efes'i olarak kabul edilen antik Isaura şehri, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararı ile 1988 yılında tescil edildi. Sahanın sınırları 2006 yılında birinci ve üçüncü derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendi. Antik şehrin çevresine 2007 yılında Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararlarıyla İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından tel örgü çekildi. Ancak tel örgü bir yıl kadar sonra parça parça çalındı. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nden 2010 yılında izin alan Aksaray Üniversitesi Arkeoloji Bölümü akademisyenleri, 5 yıldır sahada yüzey araştırmaları yapıyor. Arkeologlar, kentin yapıldığı dönemde etrafının son derece sağlam surlarla çevrili olduğunu belirledi. Şimdi ise antik kentin çevresinde herhangi bir güvenlik önlemi bulunmuyor. Henüz arkeolojik kazı yapılmayan antik kentin define arayanlar tarafından delik deşik edildiğini belirten arkeolog, “Önceki ziyaretimde tespit ettiğim bazı kalıntıların son ziyaretimde kepçeyle kazılmış olduğunu gördüm. Her seferinde farklı farklı yerlerde define arandığını gözlemliyorum. İsaura kültür hazinesine sahip çıkmamız lazım.” diyor.

Zaman, Haber: Ünal Livaneli, 17.07.2015

ZERZEVAN KALESİ TARİHE IŞIK TUTACAK

 

 

Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'ndeki tarihi Zerzevan Kalesi'nde geçen yıl başlatılan arkeolojik kazılar devam ediyor.

 

İlçeye 13 kilometre uzaklıktaki Demirölçek Mahallesi yakınlarında 60 dönümlük alan üzerindeki Zerzevan Kalesi'nde, 12 metre yüksekliğinde ve bin 200 metre uzunluğunda sur kalıntısı, kilise, saray, 22 metre yüksekliğinde gözetleme kulesi, konut, kaya mezarları, hamamlar, tahıl, silah depoları ile 54 su sarnıcı bulunuyor.

 

Kaymakam İsmail Şanlı, kaledeki kazılara ilişkin yaptığı açıklamada, çalışmaların Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik, Dicle Üniversitesi ve Kaymakamlığın katkılarıyla devam ettiğini anlattı.

 

Zerzevan Kalesi'nin tarihe ışık tutacak nitelikte olduğunu belirten Şanlı, "Kalede kazı çalışmalarının tamamlanmasıyla hem ülke turizmi açısından hem de dünya tarihi açısından önemli verilere ev sahipliği yapacak" dedi.

 

Şanlı, kalenin, Çınar, Batman, Mardin ve Diyarbakır sınırında bulunduğuna işaret ederek, bu kentlerin gezilmeye değer tarihi eserlere sahip olduğunu ifade etti.

 

Zerzevan Kalesi'nin bu kentler için önemli bir fırsat sunduğunu vurgulayan Şanlı, "Zerzevan Kalesi ülkemiz adına önemli bir değer olarak ortaya çıkacaktır. Diyarbakır'ın tarihi kadar eski bir mazisi var. Askeri amaçlarla konuşlandırılmış. Gerçekleri ortaya çıkaracaktır" diye konuştu.

 

- Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin UNESCO'ya alınması

Şanlı, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri'nin UNESCO kapsamına alınmasının çok önemli bir gelişme olduğunu ifade ederek, turistlerin Diyarbakır'a geldiğinde UNESCO kapsamında olmayan ancak bir o kadar benzer tarihe sahip diğer yerleri de gezme fırsatı bulacakların bildirdi.

 

Şanlı, şöyle devam etti:

"Kaledeki çalışmaların 30 yıl devam etmesi nedeniyle üniversiteye öğrenci olarak giren bir arkeolog da profesör olarak emekli olacağına yetecek kadar büyük bir sahadır. Onun için çok uzun yıllar sürecek bir çalışma ortamının olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Zamanla tanınırlığı ve popülerliği artıkça da bölgede bilinen yerler kadar tanınır hale gelecektir."

 

- "Zerzevan Kalesi 3 bin yıllık bir geçmişe sahip"

Dicle Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Aytaç Coşkun ise Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle başlatılan çalışmaların sürdüğünü söyledi. 

 

"Zerzevan Kalesi 3 bin yıllık bir geçmişe sahip, önemli ve askeri bir yerleşim alanıdır" diyen Coşkun, mevcut yapılara bakıldığında kalenin özellikle Roma döneminde çok büyük bir önem kazandığını anlattı.

 

Çoşkun, Zerzevan Kalesi'nin bölge ve Roma tarihi açısından önemli bir yerleşim alanı olduğunu belirtti. Çoşkun, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Antik yol güzergahında özellikle Roma'nın sınır kentlerini koruyan, Amide ve Dara arasındaki önemli bir yerleşim alanı. Zerzevan son zamanlarda verilen bir isim. Antik Roma'daki ismi Samaçi. Asur'daki ismi ise Kinagop olarak geçmekte. Çalışmalara geçen yıl itibariyle başladık. Şu an 60 kişilik bir ekiple çalışmalara devam ediyoruz. Özellikle kamu ve sivil yerleşim alanlarının bulunduğu yerlerde çalışmalarımızı sürdürüyoruz."

 

Konumu itibariyle stratejik bir noktada bulunan tarihi kalenin hem askeri hem de sivillerin yaşadığı alan olduğunu vurgulayan Coşkun, şunları kaydetti:

"Baktığımız zaman milattan önce 882'den başlayarak, 639'daki İslam ordularının gelişine kadar bu alan kullanılmış. 1890'lara kadar herhangi bir yerleşim olmamış. Diyarbakır özellinden baktığımız zaman Roma dönemine ait Surlar ve Zerzevan dışında ayakta kalmış herhangi bir yer yok. Özellilikle Zerzevan kilit bir noktada. Çok fazla zarar görmemiş bir yer."

Radikal, Haber: Mehmet Çakan, 17.07.2015

SAGALASSOS'UN 'ONURSAL SÜTUNLARI' AYAĞA KALDIRILIYOR

 

 

Burdur'un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos antik kenti agorasında (meydan) bulunan 4 onursal sütundan üçü ayağa kaldırıldı, dördüncüsü için çalışma başlatıldı.

 

UNESCO Dünya Miras Geçici Listesinde bulunan Sagalassos'ta yaklaşık 23 yıldır görev yapan mimar ve restorasyon uzmanı Semih Ercan, AA muhabirine, önce kentin yukarı agora bölümünde küçük bir Hellenistik çeşme ve kütüphane yapısının restorasyonunu tamamladıklarını, 1998 yılından beri de aynı bölgede çalıştıklarını söyledi.

 

Agoradaki Antoninler Çeşmesinin restorasyonunu 2010 yılında bitirdiklerini, daha sonra diğer bölümler için çalışmaya başladıklarını anlatan Ercan, 2011 yılından sonra başlayan çalışmalarda ilk 3 sene agoranın kuzey kısmına yoğunlaştıklarını bildirdi.

 

Bu meydanın yaklaşık 3 bin 500 metrekarelik bir alan olduğunu, içinde birçok anıt barındırdığını dile getiren Ercan, şöyle devam etti:

"Burada agoranın 4 kenarında 4 büyük onursal sütun mevcut. Bunlar, bu agorayı yaptıran kentin soyluları tarafından inşa ettirilmiş ve üzerlerinde kendi bronz heykelleri olduğu tahmin ediliyor. Onursal sütunların üçünün restorasyonunu bitirdik, güneydoğu tarafında bulunan dördüncü sütun için de çalışmalara başladık. Son sütunu bu sene ayağa kaldırmayı düşünüyoruz."

 

Ercan, agoranın 3 giriş kapısını ayağa kaldırdıklarını, bunlardan ikisinin restorasyonunu tamamladıklarını ifade etti. 

 

- "İnsanları  zaman tünelinden geçirmek istiyoruz"

Agoranın kentin merkezi olduğunu, kentteki düşmelerin, yükselmelerin, her türlü değişimin bu bölgeden okunabildiğini vurgulayan Ercan, buradaki tarihi gün yüzüne çıkarmayı amaçladıklarını belirtti. 

 

Antik kentte irili ufaklı yaklaşık 30 yapı bulunduğuna işaret eden Ercan, şunları kaydetti:

"Sagalassos, hamam, agora, seramik üretim merkezi, tiyatro, Neon Kütüphanesi, Antoninler Çeşmesi, meclis binası, kilise ve heroon (kahramanlar için yapılan yapı) gibi pek çok yapıyı bünyesinde barındırıyor. Amacımız agoranın zemininde de düzeltmeler yapıp Sagalassos antik kentini insanlara açık hava müzesi olarak gösterebilmek. Her anıtın kendi tarihini anlatarak insanları zaman tünelinden geçirmek istiyoruz."

 

- Sagalassos'un onursal sütunları

İmparator Augustos zamanında Sagalassos'taki agora yeniden düzenlendi. Taş döşenir ve üç tarafına sütunlu galeriler (portiko) yapılır. Bu düzenleme kentin seçkinleri tarafından yaptırılır.

 

Meydanın dört köşesine Sagalassos'un dört önemli kişisinin bronz heykelini taşıyan yaklaşık 14 metrelik birer onursal sütun inşa edildi. Bu yüksek tek sütunlar, kentin her yerinden görülmek üzere yapıldı.

 

Yazıtlarından, batıdaki iki sütunun Eilagoas ve Krateros adlı iki kardeşe ithaf edildiği anlaşıldı.

 

- Sagalassos Antik Kenti

Ağlasun İlçesi'nin 7 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Sagalassos, antik Yunan'da Pisidya'ya başkentlik yapmış. Antik şehrin çoğu yapısı kısmen günümüzde ayakta bulunuyor. Bunların en iyi durumda olanı ise tiyatro bölümüdür.

 

 İlk olarak 1706'da Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilen Sagalassos'ta arkeolojik kazılar 1989'da başlatılmıştı.

Radikal, Haber: Gökmen Yüce, 17.07.2015

1000 YILLIK VİKİNG KILICI BULUNDU

 

 

Arkeologlar, Viking kralı Sweyn ve tahtını ele geçirdiği Wessex Kralı Ethelred'in döneminden kalan görkemli bir Viking kılıcını ilk kez gözler önüne serdi. Kılıcın, 11'inci yüzyılın başlarında yaşanan ve Vikinglerin son dönemlerine tanıklık eden günlerde yapıldığı belirtildi.

 

Anglo-Sakson kralı Ethelred'i 1013'te tahtından eden Sweyn, bir yıl sonra ölünce taht tekrar Ethelred'e kalmıştı. Ethelred'in 1016'da ölmesi üzerine Sweyn'in oğlu Knud İngiltere, Norveç ve Danimarka kralı olarak tahta geçmişti. Norveç'in Setesdal Vadisi'nde 2011'de bulunan kılıcın, İngiltere'deki taht değişimleri zamanından kaldığı tahmin ediliyor.

 

Kılıcı bulan ekipte yer alan Norveç'in Kültürel Tarih Müzesi'nden Camilla Cecilie Wenn, kabzası altın işlemeli olan kılıcı buldukları mezarın, bölgedeki diğer 20 mezardan çok daha büyük olduğuna dikkat çekti. Wenn, 'kılıcın bulunduğu mezarın önemli ve güçlü birine ait olduğunu düşündüklerini ancak sadece iki gümüş sikke kalıntısı çıkardıklarını' söyledi.

 

Radyokarbon tarihleme yöntemi, mezarın Knud'ın tahtta olduğu M.S 1030 veya M.S 1035 sonrasına ait olduğuna işaret etti.

 

Hristiyan sembolleri taşıyor
Wenn, mezarda kılıcın yanı sıra aynı derecede pas içinde kalmış bir savaş baltası bulunduğunu ve her iki silahın tabutun dışına gömüldüğünü söyledi. Altının yanı sıra gümüş ve bakır alaşım işlemeli olan kılıç, henüz deşifre edilmeyen işaretlerle süslenmiş.

 

Kılıcın topuzunda haç tutan bir el olduğunu belirten Wenn, 'Viking çağında Hristiyan sembolü taşıyan nadir eserlerden birini bulduklarını' belirtti. Kılıcın üzerindeki işlemeler ve değerli metaller, Norveç'te yaşayan önemli birine değerli bir ganimet olarak getirildiği düşüncesini doğurdu.

 

Savaş baltasının kabzasının pirinçten yapılmış olması ise Vikinglerin İngiltere'deki savaşlarda kullandığı silahlardan biri olduğuna işaret etti. 12'nci yüzyıldan kalan notlar, Sweyn ve Knud'un ordularının, Ethelred ile savaşırken benzer silahlar kullandığını belirtiyor. Thames Nehri'nde de bu tanıma uyan birçok balta bulunduğu biliniyor.

 

Arkeologlar, kılıcın bulunduğu vadinin yakınındaki bir taşın, kılıcın sırrını çözebileceğini düşünüyor. Kayada eski Nordik dilinde, "Arnstein bu kayayı oğlu Bjor'un anısına diktirdi. O, Knud İngiltere'ye gittikten sonra ölümü buldu. Tanrı tektir" ifadesi yer alıyor.

 

Wenn ve meslektaşları, mezarda yatan kişinin Arnstein olabileceğini ve kılıcın da oğlunun anısını yaşatmak için mezarına konduğunu tahmin ediyor.

Haber 7, 17.07.2015

KOLEZYUM'A ZARAR VEREN FUTBOLCU GÖZALTINDA

 

 

İtalyan basınına yansıyan haberlere göre, nişanlısıyla İtalya'nın başkentine tatile geldiği belirtilen Rusya'nın Rubin Kazan takımında forma giyen 33 yaşındaki Bulgaristan'ın milli futbolcusu Blagoy Georgiev'in, Roma'nın dünyaca ünlü simgesi Kolezyum'da yaptığı hareket başına açtı.

 

Georgiev'in, yapımı milattan sonra 80'li yıllara uzanan tarihi arenanın zemin katında bir taşa daha önce yapılan grafitiye, cüzdanından çıkardığı bozuk parayla kendi adının baş harflerini eklemek için taşı oymaya kalkması, tarihi yapıda görev yapan güvenlik güçlerinin dikkatinden kaçmadı. Georgiev'e, yaptığı hareket dolayısıyla güvenlik güçlerince tarihi anıtı tahrif etmekten gözaltı işlemi uygulandı.


Blagoy Georgiev'in yaptıkları İtalya'nın yüksek tirajlı spor gazetelerinden Corriere dello Sport'ta da haber oldu. Gazetenin haberi "Georgiev'in kariyerindeki en aptalca kendi kalesine attığı gol" başlığıyla vermesi dikkati çekti.

 

İtalyanların üzerine titrediği tarihi eserlerinden olan dünyanın ilk en büyük arenası Kolezyum, son dönemde çok fazla tahribata uğramasıyla gündeme geliyor. Roma'nın simgesinde, kısa süre önce Georgiev'inki gibi hareket yapan bir Lübnanlı turist gözaltına alınırken, geçen kasım ayında da bir Rus turist taşa "K" harfi yaptığı için 20 bin avro para cezasına çarptırılmıştı.

Radikal, 17.07.2015

MARDİN'DE TARİHTE 800 YILLIK YOLCULUĞA ÇIKARACAK KAZI

 

 

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin turizm potansiyeli yüksek kentlerinden biri olan Mardin'deki tarihi kalede yürütülen arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkarılan eserler kentin tarihi derinliğine ışık tutuyor.

 

 "Gecesi gerdanlık gündüzü seyranlık" olarak nitelendirilen taşın ve hoşgörünün kenti Mardin'de Hamdaniler tarafından 10. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Artuklu döneminin en büyük medeniyet eserlerinden biri olan, bin 200 metre yükseklikteki kalenin ören yeri olarak turizme kazandırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinesinde geçen yıl başlatılan güçlendirme, restorasyon ve arkeolojik kazı çalışmaları sürüyor.

 

Hazineye ait olan ancak askeriyeye tahsis edilen alanda bulunan kalede 16 uzman ekiple gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalarda 1860 yılından önceki döneme ait yapıların yanı sıra sikke, savaşlarda kullanılan zırh parçaları, gülle, ok uçları, kap, seramik ve pipo gibi taşınabilir 600'ü aşkın kültür varlığı bulundu.

 

- "Kalenin tarihi ortaya çıkmış olacak"

Mardin Müze Müdürü Nihat Erdoğan, AA muhabirine, tarihi kaledeki arkeolojik kazıların kentin tarihine ışık tutması bakımından önemli olduğunu vurgulayarak, kazılarda Artuklu döneminden Osmanlı dönemine kadar mimari izler ve kalıntılara rastladıklarını söyledi.

 

Kalede ayakta olan ve toprak altında bulunan çok sayıda yapının mevcut olduğuna işaret eden Erdoğan, "5 yıl içerisinde toprak altında kalan yapıların açığa çıkarılması, restore edilmesi, fonksiyon verilmesiyle hem kalenin tarihi ortaya çıkmış hem de yapıların ayağa kaldırılması sağlanmış olacak" dedi.

 

Erdoğan, kazılarda en üst tabaka da yakın dönem, aşağıya doğru indikçe de insan elinin değdiği tarihi ve kültür katmanlara ulaştıklarını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Bu kültür katmanlarından Artuklu dönemine kadar belli alanlara sondajla indik. Tarihi kaynaklara göre bu alanda Roma dönemine kadar giden bir kültür katmanı olduğunu düşünüyoruz. Çoğu yapıların fonksiyon değişikliğiyle diğer dönemlerde de kullanıldığını tespit ettik. Yani Artuklu dönemindeki bir yapının genç Osmanlı'da askeri bir mutfağa dönüştürüldüğünü belirledik. Cami ve medreseler ile diğer bazı yapılar da sürekli kullanımdan dolayı fonksiyon değiştirerek mevcudiyetini devam ettirmiş."

 

- "Eserler kale turizme açılana kadar müzede teşhir edilecek"

"Kalede tarihe ışık tutacak çok önemli ipuçlarına ulaştık. Kentin hemen hemen 700-800 yıllık geçmişini kaledeki kazı çalışmaları tamamlandığında izlenebilir hale getirmeyi planlıyoruz" diyen Erdoğan, kalenin 1860'lı yıllara kadar fonksiyonunu sürdürdüğünü aktardı.

 

Erdoğan, bu tarihten sonra kentteki imarın kalenin eteklerinde devam ettiğini anlattı.

 

Kalede gün ışığına çıkarılan 600'ü aşkın kültür varlığına ilişkin Erdoğan, şunları kaydetti:

"Kazılarda yaklaşık 300 sikke bulundu. Tarihlendirme açısından önemli olan sikkeler bize hangi döneme ait olduğu konusunda bilgi veriyor. Bunun yanı sıra bulunan ok uçları, kaplar, seramikler, pipolar gibi eserler, o dönemdeki yaşama dair ipucu niteliğinde. Ramazan Bayramından sonra devam edecek kazılarla bu eserlerin sayısı daha da artacaktır. Kalede bulunun eserlerin yapılacak incelemenin ardından kale turizme açılana kadar müzede teşhir edilecek."

Radikal, Haber: Halil İbrahim Sincar, 16.07.2015

KÜLTEPE'DE 4 BİN YIL ÖNCEKİ GELİN-KAYNANA KAVGASININ TABLETLERİ ÇIKTI

 

 

Kayseri'deki Kültepe-Kaniş Karum ören yerinde yapılan kazılarda bulunan tabletlerde, kadın hakları, çocukların evlat edinilmesi, beşik kertmesi, bir gelinin kayınvalidesinden şikayet etmesi gibi pek çok konular işleniyor. Kültepe Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, pek çoğu ticari yazışmalar olan tabletlerin aynı zamanda milattan önce (MÖ) 4 binli yıllardaki sosyal yaşantıyı da anlattığını söyledi.

 

Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, 2015 dönemi kazı çalışmalarının haziran ayında başladığını ve günümüzden 4 bin yıl öncesine ait sosyal yaşamla ilgili çok değerli bilgilere ulaşıldığını söyledi. Kültepe-Kaniş Karum medeniyetinin MÖ 4 binli yıllarda bile yazışmalar ve yazılı belgelerin tutulduğu ilk ören yerlerinden biri olduğunu belirten Prof.Dr. Kulakoğlu, Anadolu'nun bu kısmının 4 bin yıl önce okuma yazma öğrenirken batıda henüz yazının olmadığını ifade etti.

 

Bu yılki kazı çalışmalarına bölgedeki alan temizlenmesiyle başladıklarını belirten  Prof.Dr. Kulakoğlu, şunları söyledi:

"Kazı alanında bir tepe kısmımız var, bir de aşağı şehrimiz var. Karum dediğimiz alanımız var. Günümüzden 4 bin yıl öncesine ait yapı katlarını araştırmak istiyoruz. Kültepe'de yapılan Karum adı verilen Asurlu tüccarların gelip yerleştiği alanda da çalışmalara devam etmek istiyoruz. Kültepe, Anadolu tarihini başlatan bir yer. İlk yazılı belgeler Kültepe'de çıkıyor. Tam 4 bin yıl önce Kayseri'deki insanlar okumayı, yazmayı başka yörelerden çok daha erken öğreniyor. Anadolu'nun bu kısmı o zamanlar okuma ve yazmayı öğrenirken mesela batıda henüz yazı yok. Batıda daha sonraki dönemlerde yazı ortaya çıkıyor. Anadolu'nun belki aydınlanmasının başladığı nokta burası, Kültepe. Anadolu insanı okumayı yazmayı burada öğreniyor. Malum gelen tüccarlar sayesinde ekonomik aktivitelerini, her türlü etkinliğini kaydettiklerini biliyoruz. Kazılarda bulduğumuz 23 bin küsur tablette bunları okuyoruz. 23 bin 500 civarındaki tabletlerin büyük bir kısmı ticaretle ilgili, ekonomi ile ilgili."

 

Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, bugün şirketlerin muhasebe arşivlerinde alacak, verecek, borç, vergi, ödenecekleler, alınacaklar, satılacaklar gibi ne varsa, 4 bin sene önce Kültepe'deki bir tüccarın arşivinde de aynı belgelerin bulunduğunu anlattı. Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, "Bunlardan biz o dönemin sadece ekonomisi değil aslında diğer taraftan kültürünü, siyasetini, politikasını da öğrenmiş oluyoruz. O kadar zengin ki bu belgeler, dünyadaki zaten en zengin arşivleri oluşturuyor. O anlamda da yine inşallah UNESCO dünya bellek listesine alınacak" dedi.

 

Tabletler, sosyal yaşamı da anlatıyor

Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, kazı alanında bulunan tabletlerin, ticari yaşamın yanı sıra sosyal yaşamla ilgili de çok önemli bilgiler içerdiğini belirterek şunları söyledi:

"Aslına bakarsanız dünyada ve Anadolu içinde aynı şekilde daha 4 bin yıl öncesinden basit anlamda söylüyorum, kadınların haklarından başlayarak, çocukların evlat alınmasından ya da beşik kertmesine kadar aklınıza gelebilecek o dönem dünya görüşlerindeki her türlü medeni ve sosyal bilgilere ulaşabiliyoruz. Onun dışında bir kadının kocasına yazdığı aşk demeyim ama duygusal mektuplar var. Öbür taraftan da bir gelinin kaynanasından şikayet ettiği mektuplar da var. Bunları normal şartlarda herhangi bir resmi kayıtta bulamazsınız. İmparatorluk arşivi alsanız da yoktur. Orada resmi kayıtlar vardır. Bizde bunlar da mevcut."

 

 

67 yıldır süren kazı çalışmalarında ortaya çıkan tabletlerde, bir şehirde, bir mahallede, bir evde geçen her türlü sosyal harekete ilişkin verilerin, Kültepe'deki o tüccarların özel arşivlerinde bulabildiklerini kaydeden Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, "Bu çok büyük bir zenginlik. Normalde bizim Kültepe'den çıkartılan tabletlerin yüzde 90'lık kısmı Ankara Anadolu Medeniyetler müzesinde saklanıyor ve korunuyor. Sergide çok az tabletimiz var. Çünkü malum Anadolu Medeniyetler müzesi ama onu içinde belli bir nokta Kültepe'ye ayrılmış aslında" dedi.

 

Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, Kayseri'de kurulacak arkeoloji müzesinde bu eserleri sergileneceğini ve müzenin Kapadokya'nın en önemli müzesi olacağını sözlerine ekledi.

Cnn Türk, 16.07.2015

ÇADIRHÖYÜK'ÜN 6 BİN YILLIK TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKARTILIYOR

 

Yozgat'ın Sorgun İlçesi'nin Çadırhöyük bölgesindeki 6 bin yıllık yerleşim kalıntılarının gün yüzüne çıkarılması için 1994'te başlatılan kazı çalışmaları devam ediyor.

 

Peyniryemez Köyü'nde bulunan tarihi Çadırhöyük bölgesindeki çalışmaları 63 kişilik ekibiyle sürdüren New Hampshire Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gregory M\'Mahon, AA muhabirine yaptığı açıklamada, höyüğün önemli tarihi özellikler taşıdığını, çalışmalarda Kalkolitik çağlardan Bizans dönemine kadar çeşitli bulgulara rastladıklarını söyledi.

 

M'Mahon, bu bulguların Çadırhöyük'te en az 6-7 medeniyetin yaşamış olduğunu gösterdiğini vurgulayarak, "Bizans, erken Tunç, orta Tunç, genç Tunç, Demir, Kalkolitik çağlarla ilgili uzmanlarımız çalışıyor" diye konuştu.

 

MÖ 5000'li yıllardan beri 5 medeniyetin yaşadığı belirtilen bölgede ilk yüzey araştırması ve kazı çalışmalarının 1927 - 1935 döneminde Alman Wonder Osten tarafından yapıldığına dikkati çeken M'Mahon, 1993'te başlanan yüzey araştırmalarının ardından 1994'ten itibaren kazılara başladıkları bilgisini paylaştı.

 

- Kazı çalışmaları 21 yıldır sürüyor

21 yıldır kazı çalışmalarının aralıksız sürdürüldüğünü anlatan M'Mahon, şöyle devam etti:

"1994 yılında buraya geldik, her yıl kazı çalışması yapıyoruz. Burası höyük olduğu için tarihi MÖ 3 bin 500 yılına dayanıyor. Kazılarda alt kısımlarda tarihli çanak, çömlek, kemik ocak, biraz yükseğe çıkıldığında eski Tunç çağına ait mimari kalıntılar, surlar bulunuyor. Onun üstünde ise Demir Çağı'na ait bir açmamız var. Orası endüstriyel bir yer. Tepede ise Bizans kalıntıları var. Orada ahırlar var, çok hayvan kemikleri bulduk. MS 11. yüzyılda höyüğün terk edildiğini gördük. Burada bulduğumuz tarihi eserleri, külleri, önemli tozları poşetleyip, köydeki kazı evine götürüyoruz.

 

Orada temizleyip, konservasyon işleminin ardından numaralayarak müzeye teslim ediyoruz."

 

Genç Tunç ve Hititler dönemiyle daha fazla ilgilendiğini aktaran M'Mahon, bu dönemlerle ilgili açmaların höyüğün batısında bulunduğunu dile getirdi.

 

M'Mahon, Hitit İmparatorluğu'nun izlerinin Anadolu'nun birçok bölgesinde görüldüğüne işaret ederek, "Buralar Boğazkale, Hattuşa'ya bağlıymış. Kazılarda onu da gün yüzüne çıkarmak istiyoruz çünkü genç Tunç Çağı'ndan Demir Çağı'na nasıl geçildiğini henüz bilmiyoruz. Bunun nasıl olduğunu yaptığımız açmalarda anlamaya, bulmaya çalışıyoruz" ifadesini kullandı.

 

M'Mahon, Çadırhöyük'ün 7 katmandan meydana geldiğini ve her katmanın farklı kültürün izlerini taşıdığını kaydederek, şu bilgileri paylaştı:

"Açmalardaki sikkeler, üzerinde tarih bulunduğu için çok önemli. Geçen yıl açmalarda rastladığımız en önemli bulgu surlardır. Geçen yıl güney bölgesinde kalkolitik açmalar yapan ekibimiz ise 5 bin yıllık olduğunu tahmin ettiğimiz boğa heykelciği buldu. Dolayısıyla 'Burada rahatlıkla 5 bin yıllık bulgulara rastladık' diyebiliriz. Güney açmalarında küp içinde bulduğumuz mezarlar ise buranın kutsal bir yer olduğunu gösteriyor."

 

Gregory M'Mahon, Çadırhöyük'teki kazının yaklaşık 25 yıl daha süreceğini belirterek, kazıların tamamlanmasının ardından ilçede ve dolayısıyla Yozgat'ta turizmin ivme kazanacağını düşündüğünü sözlerine ekledi.

Haber 7, Haber: Özcan Güney, 16.07.2015

TİEİON ANTİK KENTİ YENİLENİYOR

 

 

Zonguldak'ın Çaycuma İlçesi'nin Filyos beldesinde yer alan ve ''Karadeniz'in Efesi'' olarak adlandırılan Tieion antik kentinde yaz mevsiminde sürdürülen bu yılki kazılara, ABD'den gelen 5 kişilik ekibin katılımıyla başlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İl Özel İdare Müdürlüğünün desteğiyle 2006'da Filyos'ta başlatılan kazılara, bu yıl America Central Florida Üniversitesinden Dr. Edward Dandiow ile beraberindeki 4 öğrenci de katıldı.

 

Kazı çalışmaları iki ay sürecek

Karabük Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Filyos Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Şahin Yıldırım, Ereğli Müze Müdürlüğüyle yürütülen kazı çalışmalarının iki ay süreceğini söyledi. Bu sezon yapılacak kazıların öncelikle akropol ve savunma kulesinde süreceğini belirten Yıldırım, "Yaklaşık 45 kişilik bir ekiple kazı devam ediyor. Bu yıl uluslararası bir çalışma haline getirdiğimiz kazıya Dr. Dandiow ve ekibi de destek veriyor" diye konuştu.

 

Tieion Antik Kenti

Zonguldak'ın kuzeydoğusundaki sahil kenti Filyos'ta yer alan Tieion Antik Kenti, "Tios" adlı rahibin önderliğindeki "Miletos kolonisi"nce kurulmuş. Tarih boyunca Herakleia Pontika (Ereğli) ve Amastris'in (Amasra) gölgesinde kalan kent, çeşitli krallıklara bağlı olarak varlığını sürdürmüş. Romalılar tarafından yıkılıp yağmalanan kent, daha sonra yeniden inşa edilerek Roma eyaletlerine bağlı ticaret ve balıkçı bölgesi olarak varlığına devam etmiş. Bölge, sonraki dönemlerde ise balıkçı kasabasına dönüşmüş. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yabancı araştırmacılar ve seyyahlarca araştırmalar yapılan antik kentte 2006'da başlatılan kazı çalışmalarının, Karadeniz ve Küçük Asya tarihi ile arkeolojisine ışık tutması amaçlanıyor. 

Milliyet, 16.07.2015

SINIRDA ELE GEÇİRİLEN MOZAİKLER

 

Hatay Valiliği, bazı basın yayın organlarında yer alan Hatay'da 2 yıl önce kazı alanından çıkarıldıktan sonra kaybolan mozaiklerin Suriye sınırında ele geçirildiği haberlerine ilişkin açıklama yaptı.

 

Valilik internet sitesindeki açıklamada, Altınözü İlçesi Suriye sınırında 13 Temmuz günü güvenlik güçleri tarafından ele geçirilerek Hatay Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilen mozaiklerin ön incelemesinde, sahte olduğunun değerlendirildiğini bildirdi.

 

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"13 Temmuz 2015 Pazartesi günü ilimiz Altınözü İlçesi, Türkiye-Suriye sınırında güvenlik güçleri tarafından ele geçirilerek Hatay Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilen mozaiklerin ön incelemesinde, mozaiklerin sahte olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca mozaik panonun, ilimiz Reyhanlı İlçesi'nde bulunan Atçana Höyük'ten çıkarıldığı iddia edilmiştir. Atçana Höyük'te günümüze kadar yapılan arkeolojik kazılarda mozaik olabilecek Hellenistik, Roma ve Geç Roma Dönemi'ne ait yapı katmanlarına rastlanmamış olup, dönemsel olarak Atçana Höyük bölgesinde böyle bir buluntunun çıkmış olma ihtimali bulunmamaktadır. 

 

Öte yandan haberde 2 yıl önce Hatay'da kazı alanından çıkarıldıktan sonra kaybolan mozaik olduğu iddiası ile ilgili müzede yapılan arşiv taraması neticesinde, böyle bir olay yaşanmadığı teyit edilmiştir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur."

haberler.com, 16..05

IŞİD'İN ÇALDIĞI TARİHİ ESERLER TEKRAR IRAK'TA

 

ABD, mayıs ayında Suriye’de IŞİD’e karşı gerçekleştirdiği operasyon sırasında örgütten geri almayı başardığı tarihi eserleri Irak’a iade etti.

 

 

Irak tarihi mirasına ait kalıntıların Suriye’deki operasyonda ele geçirilmesi, örgütün tarihi eser kaçakçılığını finansman olarak kullandığına dair kanıt oluşturdu.

 

Tarihi kalıntıların arasında silindir mühür, çini, metal bilezik, renkli bir vazodan kalan cam parçaları ve birçok farklı mücevher yer alıyor. Ebu Sayyaf isimli IŞİD komutanına karşı düzenlenen operasyonda ele geçirilen tarihi eserler arasında İslami akçeler de bulunuyor. 

 

IŞİD, ele geçirdiği Nemrut ve Musul gibi tarihi şehirlerde ‘putperestliği’ çağrıştırdığı için paha biçilemez tarihi kalıntıları yok etmişti. 

 

Örgüt, eserlerin yok oluşunu gösteren videolar yayınlamıştı. Iraklı yetkililer, IŞİD’in tarihi eser ticaretinin üzerini örtmek için bu tip görüntüler yayınladığını belirtti.

Milliyet, 16.07.2015

DOĞA VE TARİHE 'SANTRAL' KISKACI

 

Çanakkale, termik santrallerin kıskacında. Şu an 4 termik santral faaliyet gösterirken ikisi için daha Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporu verildi. Yeni rapor verilen termik santrallerden biri, endemik bitki merkezi olan Kaz Dağları Milli Parkı sınırında yapılacak. İnşaatı devam eden ve izin verilenlerle birlikte sayı 15'e çıkacak.

 

Çanakkale'nin Lapseki İlçesi'nden başlayarak Balıkesir'in Bandırma İlçesi'ne kadar olan sahil bandında açılan termik santrallere yenileri ekleniyor. Çanakkale'de iki termik santrale daha Çevresel Etki Değerlendirmesi'nden (ÇED) olumlu rapor verildi. Şu anda dört termik santral faaliyet gösterirken inşaatı devam eden, ÇED süreci biten ve izin verilenlerle birlikte sayı 15'e çıkacak. Olumlu rapor verilen santrallerden biri, bölgenin oksijen deposu ve endemik bitki merkezi olan Kaz Dağları Milli Parkı sınırında yapılacak.

 

Boğazı, Kaz Dağları ve yeşil alanları ile Çanakkale, doğası bozulmayan illerin başında geliyor. Sanayinin gelişmediği il, son zamanlarda termik santrallerin kıskacında. Çanakkale Boğazı boyunca Lapseki'den Bandırma'ya kadar olan sahil bandında birbiri ardına açılan termik santraller, şehrin geleceğini tehdit ediyor. Poyraz hakimiyetindeki Çanakkale, hem merkez hem de diğer bölgeleri itibarıyla termik santrallerin yol açacağı kirlilikten yoğun bir şekilde etkilenecek. Tarihi ve doğal değerlerinin yanı sıra tarım üretimiyle önemli bir yere sahip Çanakkale'nin, bu kirlilikle telafisi imkansız zararlar göreceği ifade ediliyor.

 

Termik santral kurmak için firmalar adeta sıraya girmiş durumda. Birçok firma, bölgede arazi bakarken bazıları başvurularını yaptı. Bölgede biri devlete ait olmak üzere dört termik santral şu anda faaliyet gösteriyor. Dört firmanın başvurusu da olumlu ÇED raporu aldı ve birisinin inşaat çalışması devam ediyor. Yedi firmanın yaptığı başvuru sonucu iki firmaya daha ÇED izni verildi.

 

KAZ DAĞLARI MİLLİ PARKI'NA KOMŞU SANTRAL

Yeni ÇED olumlu raporu verilen termik santrallerden biri, bölgenin oksijen deposu ve endemik bitki merkezi olan Kaz Dağları Milli Parkı sınırında yapılacak. Altın madeni şirketlerinin göz diktiği, köylülerin sondaj çalışmaları ve doğa talanına karşı yaşamı savunmak için direndiği Kaz Dağları'nda şimdi de termik santral tehlikesi başgösterdi. Taşzemin İnş. Madencilik Enerji Üretim San ve Tic. AŞ, Yenice İlçesi'ne bağlı Çırpılar Köyü'nde santral kurmak istiyor. “Çırpılar Termik Santrali, Kül Depolama Sahası, IR:60 Ruhsat Numaralı Kömür Saha, Kireçtaşı Ocağı ile Kırma Eleme Tesisi” projesi için ÇED süreci başladı. Kurulu gücü 495 MW termik santral kül depolama alanı, kömür ve kireç taşı ocağının planlandığı yaklaşık bin hektarlık alan Çırpılar, Kovancı, Boynanlar, Suuçtu ve Öğmen köyleri arasında kalıyor. Fıstık çamı, kızıl meşe ağaçları ve tarım arazileriyle kaplı ruhsat sahasının etrafında göletler, akarsular, kuru dereler ve çok sayıda kuyu yer alıyor. Termik santralin soğutma suyu olarak, Gönen Barajı'na kadar uzanan bu havzadaki kaynaklar kullanılacak. Köylünün içme ve sulama suyu bitince yeni kuyular açılacak.

 

Projenin ÇED başvuru dosyasında yer alan bilgilere göre Kaz Dağları'nın eşsiz doğasında, köylülerin yaşam alanlarının ve su kaynaklarının tam ortasında 25 yıl boyunca, açık ocak işletmeciliğiyle 65 milyon ton kömür çıkarılacak. Toprağı oyarak çıkarılan kömür, termik santralde yakıldığında yılda 1,5 milyon ton kül oluşacak. Yılda 465 bin ton cüruf, proje sahasındaki kül depolama alanında toplanacak. Kaz Dağları'nda hakim rüzgarların etkisiyle o küller Yenice'den Çanakkale'ye, Edremit Körfezi'ndeki zeytinliklerden Balıkesir'e kadar savrulacak.

 

ÇANAKKALE BOĞAZI'NA BİR TERMİK SANTRAL DAHA

Çanakkale Boğazı'nın Anadolu yakasındaki sahil kesimi, termik santral kurulması için en çok tercih edilen alanlar. Tamamı orman ve tarım arazileriyle kaplı bu sahil şeridi, termik santrallerle kararacak. Lapseki'den Bandırma'ya kadar olan şeritte, şu anda üç termik santral çalışıyor. Bir santralin inşaatı devam ederken yeni bir tane kurulması için de ÇED raporu verildi.

 

Lapseki'de Namal şirketi tarafından yeni bir termik santral başvurusu yapıldı. 1 milyar 500 milyon dolar bütçeyle hazırlanan başvuru dosyası için Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, “Lapseki Papazbağı mevkiinde Namal Elektrik Üretim AŞ tarafından yapılması planlanan Namal Entegre Termik Santrali projesi ile ilgili olarak bakanlığımıza sunulan ÇED başvuru dosyası, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 8. maddesi doğrultusunda incelenmiş ve uygun bulunmuş olup projeye ilişkin ÇED süreci başlamıştır.” denildi. Üretim faaliyeti sırasında saatte 320 ton, yılda ise 2 milyon 560 bin ton kömür harcanacak. Denizden temin edilecek soğutma suyu, tekrar denize deşarj edilecek. 40 ay sürecek inşaat aşamasının ardından projenin ekonomik ömrünün 30 yıl olduğu öğrenildi.

 

Termik santrallerin en çok kurulmak istendiği yer ise Biga İlçesi'ne bağlı Karabiga. Küçük bir tatil yeri olan bu deniz kenarındaki beldede üç termik santral kurulacak. Uzun süre tartışma konusu olan ve adı 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında geçen Mehmet Cengiz'in ortağı olduğu Cenal Elektrik Üretim AŞ'nin santral inşaatı devam ediyor. Onun yakınında santral kurmayı planlanan Sarıkaya Elektrik Üretim AŞ de olumlu rapor aldı. Yeni bir başvuruyu ise Biga'da faaliyet gösteren ve Doğtaş'ı bünyesinde bulunduran Doğanlar Yatırım Holding yaptı. Bu da diğer iki termik santralin yanında ve deniz kenarında yer alacak. Beldenin şehir merkezine çok yakın olan bu santrallerin yanında bir de sit alanı bulunuyor. Termik santraller, beldeyle iç içe olacak. Biga'daki termik santral sayısı, üçü faaliyette olmak üzere yeni başvurularla altıya çıkacak.

Zaman, Haber: Mehmet Güler, 16.07.2015

DANIŞTAY KARAR DÜZELTME VERDİ, TOPÇU KIŞLASI NE OLACAK?

 

 

Danıştay 6. Dairesi, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasını da içeren imar planlarına ilişkin geçen yıl verdiği iptal onama kararını oyçokluğuyla kaldırdı. Şimdi ya yerel mahkeme direnecek, o olmazsa Topçu Kışlası projesiyle ilgili başka bir mahkeme kararının sonucu beklenecek.

 

Mimarlar Odası'nın açtığı dava sonucunda 1. İdare Mahkemesi 6 Haziran 2013'te Yaylaştırma Projesi ve Topçu Kışlası'nın yapımını öngören 17.01.2012 tarihli, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan tadilatlarını iptal etmişti.

 

Danıştay 6. Dairesi, 29 Mart 2014’te kararı onamıştı.

 

Cumhuriyet gazetesinden Alican Uludağ’ın haberine göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Danıştay 6. Dairesi’ne başvurarak karar düzeltme istedi.

 

Danıştay 6. Dairesi bunu kabul ederek yerel mahkemeden “uzman yeni bir heyetle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması ve İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararının kesinleşmesinin beklenmesi suretiyle” davada yeniden karar verilmesi gerektiğini vurguladı.

 

Karara daire başkanı ve bir üye karşı oy kullandı.

 

Danıştay karar düzeltme kararını 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesi olan "karar düzeltme" başvurusunu kabul ederek yaptı. Bu madde şu anda yürürlükten kalktı.

 

Atalay: Bu karar baskı altında alınmış

bianet’e konuşan Mimarlar Odası avukatı Can Atalay, “Danıştay 1. İdare Mahkemesi’nin kararını onamıştı. Böyle bir karar düzeltme kararı veremez. Bu karar düzeltme çok istisnai durumlarda verilir. Belgenin sahte olması, ya da dosyanın sonucu etkileyecek yeni bir belgenin ortaya çıkması gibi durumlarda olabilir. Ancak Danıştay bunların hiçbirini tartışmadan karar düzeltme verdi. Şimdi 1. İdare Mahkemesi’nin bu karar düzeltme kararına direnip direnmeyeceğini bekleyeceğiz.”

 

Beklenen diğer karar nedir?

İdare Mahkemesi kararında direnmezse o zaman Danıştay’ın kararında belirtilen Topçu Kışlasına ait olan bir diğer mahkeme kararının sonucu beklenecek.

 

Danıştay’ın kararında, kesinleşmesi beklenen karar Topçu Kışlası'nın avan projesine onay veren 2 No'lu Koruma Kurulu’nun kararı.

 

Bu kararla ilgili şu anki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da müdahil olduğu süreç şöyleydi:

 

Topçu Kışlası Projesi, 17 Ocak 2013'te Koruma Kurulu'nca "kamu yararına aykırı" denerek reddedildikten hemen sonra dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’dan “Reddi reddederiz” açıklaması gelmişti.

 

Ardından 2013 Şubat’ta Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, 2 No’lu Koruma Kurulu’nun reddettiği projeyi, hiçbir gerekçe göstermeden onaylamıştı.

 

Bunun üzerine Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği bakanlığa dava açarak yüksek kurul kararının iptalini ve yürütmesinin durdurulmasını istedi.

 

İstanbul 6. İdare Mahkemesi, 31 Mayıs 2013’te "Telafisi mümkün olmayan zararlar doğacağı" gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak aynı mahkeme, 21 Şubat 2014’te davanın reddedilmesine karar vererek “Dava konusu işlemde hukuki isabetsizlik görülmemiştir” diyerek durdurma kararını kaldırmıştı. Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği bu kararı temyize götürmüştü.

 

Karar düzeltme veren Danıştay 6. Dairesi temyiz edilen bu kararın sonucunu bekliyor. Ancak Can Atalay, Mimarlar Odası'nın da Topçu Kışlası'nın avan projesinin iptaline karşı bir dava açtığını ve mahkeme sürecinin devam ettiğini söyledi.

Bianet, Haber: Nilay Vardar, 15.07.2015

 

******


TAKSİM DAYANIŞMASI: AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN

 

 

Danıştay'ın Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılması ve ağaçların kesilmesi projesinin iptal edilmesine dair geçen yıl verdiği kararı oyçokluğuyla kaldırmasının ardından açıklama yapan Taksim Dayanışması, “Aklınızdan bile geçirmeyin” dedi.

 

Taksim Dayanışması üyeleri, Danıştay 6. Dairesi'nin Gezi eylemlerine neden olan Taksim Yayalaştırma Projesi için geçen yıl verdiği iptal kararını İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür Turizm Bakanlığı'nın 'karar düzeltme' başvurusu üzerine oy çokluğu ile kaldırılması kararı ile ilgili olarak basın açıklaması yaptı.

 

"NİYETİNİZİN FARKINDAYIZ, AKLINIZDAN DAHİ GEÇİRMEYİN"

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında Danıştay 6. Dairesi'nin kararını 'zorlama ve ısmarlama' olarak niteleyen ve Taksim Dayanışması adına konuşan Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Genel Sekreteri Mücella Yapıcı, “Alanında uzman kişiler tarafından düzenlenmiş bir bilirkişi raporu, alanında uzman olmayan kişiler tarafından işlevsizleştirilmeye çalışılmıştır. Taksim Meydanı ve Gezi Parkı artık sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin ve hatta bütün dünyanın koruması altındadır. Niyetinizin farkındayız, aklınızdan dahi geçirmeyin” dedi. 

 

"ZORLAMA VE ISMARLAMA BİR KARAR"
Danıştay 6. Dairesi kararının önceki gün kendilerine ulaştığını belirten Yapıcı, "Bilindiği gibi, İstanbul 1 İdare Mahkemesi 06 Haziran 2013 tarihinde 'Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi'ne ilişkin koruma amaçlı nazım ve uygulama imar planı değişikliklerinin iptaline karar vermiş, bu karar Danıştay 6. Dairesi tarafından 29 Nisan 2014 tarihinde onanmıştı. Ancak bütün uyarılarımıza rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sınırlı sayıda ve istisnai durumlar için uygulanabilecek 'karar düzeltme' talebiyle Danıştay'a başvurmuştur. 6. Daire, 31 Mart 2015 tarihinde bu talebi kabul ederek yeni bir bilirkişi raporu isteyip dava sürecini yeniden başlatmaya yönelik hukuksal ve bilimsel dayanaktan yoksun, siyasi ve rant ekonomisinin çıkarlarına dönük 'zorlama ve ısmarlama' bir karar oluşturmuştur" diye konuştu.

 

"BU KARAR, YARGI ÜZERİNDEKİ BASKININ NASIL GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİN GERÇEK BİR KANITI NİTELİĞİNDEDİR"

Mücella Yapıcı, "Danıştay 6. Dairesi'nin dosyada daha önce de görev yapmış olan Başkan Habibe Ünal ve kıdemli üye Ünal Demirci'nin muhalefetlerine ve karşı oylarına rağmen dosyada yeni görev üstlenen Mehmet Gökpınar, Ekrem Özübek ve Ramazan Demir'in oylarıyla verilen bu 'karar düzeltme' kararı; iktidarın, siyasi ve doğal tarihi ve kültürel varlıklarımızın yağması üzerinden sürdüğü kısa vadeli ekonomik çıkarları uğruna neleri göze aldığının ve yargı üzerindeki baskısını nasıl gerçekleştirdiğinin gerçek bir kanıtı niteliğindedir" dedi.

 

CAN ATALAY: HAKİMLİK MESLEĞİNİN ARKASINA GİZLENEMEZLER. BU VEBAL ONLARI TAKİP EDECEKTİR

Yapıcı'nın ardından söz alan Avukat Can Atalay, "Bütün zorlamalara rağmen biz kent ve doğal varlıkların korunması mücadelesinde özellikle son 5 yıldır olmadık kararlarla karşı karşıya kaldık. 2013 yılından itibaren AKP iktidarı  ve tek adam devleti adım adım bu 'karar düzeltme' kararını kendi yasal koşullarına dahi aykırı olan bu kararı almak için adım adım ulaşmıştır. Danıştay 6. Dairesi'nin bu yeni üç üyesi çok ağır bir vebal altındadırlar. Hakimlik mesleğinin arkasına gizlenemezler. Bu vebal onları takip edecektir.

 

"BU SÜRECİN ALEYHİMİZDE SONUÇLANMA İMKANI YOKTUR"

Toplantıda bir gazetecinin "Hukuki süreç sizin açınızdan müspet sonuçlanmazsa tavrınız ne olur, Taksim Dayanışması'nın yeni bir çağrısı olur mu?" şeklindeki bir sorusuna Mücella Yapıcı, "Taksim Dayanışması'nın çağrısı artık herkesin çağrısıdır. Biz hem hukuki hem de yurttaş olarak görevimizi, kamusal sorumluluğumuzu, her türlü baskıya rağmen yerine getirmekte bir dakika bile tereddüt etmeyiz" diye yanıtladı. Aynı soruyu Can Atalay ise "Bu sürecin aleyhimizde sonuçlanması imkanı yoktur. Durum çok açıktır. Bunun aleyhimize sonuçlandığı bir Türkiye başka bir ülkedir. Onunla ilgili ne yapılacağı bambaşka bir konudur" diye yanıtladı. Öte yandan basın toplantısını CHP Milletvekilleri Oğuz Kaan Salıcı, Onursal Adıgüzel ile çok sayıda Taksim Dayanışması üyesi izledi. Toplantının sonunda basın mensuplarına Danıştay 6. Dairesi'nin 31 Mart 2015 tarihinde verdiği 'karar düzeltme' kararının fotokopisi dağıtıldı.

Hürriyet, 17.07.2015

MAHKEME, SARAÇOĞLU MAHALLESİ'NİN SİT DERECESİNİ DÜŞÜREN KARARI İPTAL ETTİ

 

 

Cumhuriyet döneminin ilk toplu konut projesi olma özelliği taşıyan Saraçoğlu Mahallesi'yle ilgili Ankara 12. İdare Mahkemesi'nden dikkat çekici bir karar çıktı.

 

Mahkeme, Koruma Kurulu'nun mahallede inşa ve restorasyon faaliyetleri başta olmak üzere söküm, taşım, kazı gibi çalışmaların önünü açan sit derecesinin 1'den 2'ye düşürülmesi kararını iptal etti. Böylece Saraçoğlu Mahallesi'nin 1. derece kentsel sit alanı olduğu tescillendi. Kararı değerlendiren mahalle sakinleri, "Beklediğimiz ve bizim için çok önemli bir karar oldu." yorumunda bulundu.

 

Kamuoyunda Saraçoğlu Mahallesi olarak bilinen Namık Kemal Mahallesi, Bakanlar Kurulu tarafından iki kez riskli alan ilan edildi. Bu kararların biri Danıştay tarafından iptal edilirken, diğerinin de yürütmesi durduruldu. Daha sonra ise arsa tahsisleri kaldırılarak Maliye Bakanlığı'na devredildi. Bu arada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın talebiyle 13.09.2013 tarihinde ise Ankara 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, mahallenin sit 1 olan sit derecesini 2'.ye düşürdü. Böylece mahallede bulunan lojmanlarda söküm işlemlerinin yanısıra kazı çalışmalarının da önü açılmış oldu. Namık Kemal Mahallesi'ni Koruma ve Yaşatma Derneği de Koruma Kurulu'nun bu kararını yargıya taşıdı.

 

MAHKEME 'HUKUKA UYGUNLUK YOK' DEDİ

Davada bilirkişi heyeti sit derecesinin düşürülmesinin doğru olmadığını tespit eden bir rapor yazdı. Davayı görüşen Ankara 12. İdare Mahkemesi de bilirkişi raporuna dayanarak Koruma Kurulu'nun söz konusu kararını iptal etti. Mahkeme, bilirkişi raporunun bilimsel ve teknik incelemenin sonucu olarak doğru olduğunu kabul ederek, itirazları da reddetti. Alanın kentsel sit alanı olduğunu belirten mahkemeye heyeti, koruma amaçlı imar planı hazırlanmadan alanla ilgili herhangi bir tasarruf yapılamayacağına hükmetti. Mahkeme kararında, "Kentsel Sit alanı olan Namık Kemal Mahallesi'ndeki yapıların koruma grubunun '2. Grup yapılar' olarak belirlenmesinin mevzuata uygun olmadığının bilirkişi raporu ile sabit bulunması karşısında tesis edilen davalı idare işlemlerinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

 

"ZİNCİRLEME HATALAR YAPILDI"

Kararı değerlendirmek üzere Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nde bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya Mimarlar Odası Ankara Şube yöneticileri, Şehir Plancıları Odası Ankara Şube yöneticileri ve Saraçoğlu Mahallesi sakinleri katıldı. Toplantıda konuşan Namık Kemal Mahallesi'ni Koruma ve Yaşatma Derneği Avukatı Asım Özcan, "Bundan sonra lojmanlarla ilgili yapılması planlanan her şey ayrı ayrı Koruma Kurulu'nun izniyle yapılmak zorunda. Biz lojmanların da mahalledeki kamu binalarının da aynı şekilde korunmasını istiyoruz." dedi. Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Kimyon ise "Saraçoğlu'yla ilgili zincirleme hatalar yapıldı, hepsi de mahkemeden öndü. Riskli alan denildi, olmadığı mahkemece sabit. Koruma derecesi düşürüldü, mahkemeden döndü." ifadelerini kullandı.

 

"SARAÇOĞLU'NUN TÜRGEV'E VERİLECEĞİNİ DUYUYORUZ"

Mahkemenin kararının 'sevindirici bir gelişme' olarak niteleyen Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, daha önce dile getirdiği 'Mahallenin TÜRGEV'e devredileceği' iddiasını da yineledi. Candan, "Mahalleyle ilgili bir yandan TÜRGEV süreci de devam ediyor. Duyumlarımıza göre Başbakanlık'ta bu konu konuşuluyor. Mahalledeki yapıların vakıfların kullanımına açılması öngörülüyor. Böyle bir plan var mıdır bilmiyoruz ama duyumlarımız bu yönde." şeklinde konuştu.

Zaman, Haber: Yavuz Akengin, 15.07.2015

BELÇİKALI PROFESÖRÜN SAGALASSOS TUTKUSU

 

 

Belçikalı profesör Jeroen Poblome, 25 yıldır Burdur'un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos antik kentinde yürütülen kazı çalışmalarında görev alıyor. 

 

Roma'nın 5 önemli seramik üretim merkezinden biri olma özelliğine sahip Sagalassos'ta kazı çalışmaları, 1989'da Prof.Dr. Marc Waelkens başkanlığında başladı. 

 

Belçikalı Waelkens'ın 2 yıl önce emekli olmasının ardından bu göreve, Leuven Katolik Üniversitesi'nde görev yapan vatandaşı Prof.Dr. Jeroen Poblome getirildi.

 

Poblome, 1991'de Belçika'da askerlik yaptığı dönemde NATO'dan özel izin alarak Sagalassos'taki kazılara katıldığını söyledi. Yaklaşık 25 yıldır Sagalossos'taki kazılarda görev aldığını ifade eden Poblome, doktorasını da Sagalassos'taki seramikler üzerine yaptığını anlattı. 

 

Poblome, Sagalassos'ta görev yaptığı süre içinde asistan, doçent ve profesör olduğunu belirterek, "Yıllarca Marc Waelkens ile çalıştım. O emekli olduktan sonra kazı kitapları çıkardı, biz ise burada yeni projeler başlattık" dedi.

 

Türkiye'de olmaktan ve Sagalassos'ta çalışmaktan mutluluk duyduğunu dile getiren Poblome, şöyle konuştu:

"Saçlarımızı burada bıraktık. Sagalassos, hayatımın bir parçası diyebilirim. Benim için en önemlisi arkeoloji. Buranın araştırma potansiyeli çok yüksek. O yüzden buradayım. Türküm diyemem çünkü Belçikalıyım ama Ağlasun'da biri ölüyorsa ben de ağlıyorum."

 

Türkçe'nin zor bir dil olduğuna dikkati çeken Poblome, "Bu nedenle Türkçem o kadar iyi değil. 'Ağlasunca' konuşuyorum. Burası için yeterli. Belçika'da bir yıl Türkçe kursuna gittim ama kurs iyi değildi. Sonra burada işçilerin arasında Türkçe'yi öğrendim" ifadelerini kullandı.

 

Poblome, antik kentte 60'ı Türk, 55'i yabancı 115 kişinin görev aldığını, bu yılki kazıların 31 Ağustos'ta sona ereceğini kaydetti. 

 

Poblome, Sagalassos'taki kazılarda birkaç yıl daha görev almak istediğini sözlerine ekledi.

Anadolu Ajansı, Haber: Gökmen Yüce, 15.07.2015



5 - 18 Temmuz 2015

SANAT TARİHİ ÖKSÜZ KALDI

 

 

1944 doğumlu Semra Germaner, 1962 yılında öğrenci olarak girdiği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünden 1967 yılında mezun oldu. Hemen ardından sanat tarihi eğitimi için Paris’e gitti. 1968-1973 yılları arasında Sorbonne Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ve Çağdaş Sanat dalında eğitimini tamamladı. 1979’da İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde doktor unvanı aldı. Germaner, uzun yıllar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü’nde hocalığını sürdürdü. Germaner, ‘1960 Sonrası Sanat’ kitabında 20. yüzyılın ikinci yarısındaki sanat akımlarını, ‘18. Yüzyıl Avrupa Resmi’ kitabında Batı sanatının bu dönemini tanıttı. Yakın dostu akademisyen Zeynep İnankur’la birlikte ‘Oryantalistlerin İstanbul’u’ isimli kitabı hazırladı. S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi, resim koleksiyonunu sergileyen ‘Bir Ülke Değişirken - Tanzimattan  Cumhuriyete Türk Resmi’ sergisi de Semra Germaner’in ve akademisyen Ahu Antmen’in danışmanlığında hazırlanmıştı. Germaner kendi ifadesiyle yaşamının 50 yıla yakın bir kısmını Mimar Sinan Üniversitesi’nde geçirdi. 

 

‘Son büyük duayendi’

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Yalçın Karayağız: “Türkiye’de sanat tarihinin en büyük hocalarından biri, hepimizin hocası, benim de hocamdı. Son kalan büyük duayeni kaybettik. Çok üzgünüz. Büyük emekleri olan hocamızı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Yazdıkları, bıraktıkları rehberlik edecek, ilham kaynağı olacak. Semra Hoca, her çalıştığı kişiyi özenle seçer, bilgisini aktarmayı da görev bilirdi. Onun açtığı yoldan yetişenler umuyorum ki aynı kararlılıkla onun çizgisini devam ettirecekler. Sanat tarihi bölümümüzün varlığı da onun emeği sonucudur.”

Milliyet, 12.07.2015

 

******


SEMRA GERMANER'İ KAYBETTİK

 


Semra ve Ali Teoman Germaner

 

Türkiye'de Cumhuriyet sonrası sanatına ilişkin ilk yayınların çoğu sanatçılara ait: Sami Yetik, Avni Lifij, Namık İsmail, Abidin Dino, Bedri Rahmi, Mahmut Cuda, Malik Aksel, Refik Epikman, Elif Naci, Cemal Tollu, Halil Dikmen... Bir bölümü de, kimi bürokrat ve siyasetçi de olan aydınların, edebiyatçıların yazdıkları yazılar: İsmail Hakkı, Ahmet Haşim, Fikret Adil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Suut Kemal Yetkin, Necip Fazıl, Peyami Safa, Nazım Hikmet, Ahmet Muhip, Nahid Sırrı, Şekip Tunç, Yakup Kadri... Genellikle gazete yazılarından oluşan bu ilk 'tarihler', ulusallaşma sürecindeki her ülkede olduğu gibi, bir ulusallık davası güdüyor. Estetik normlar kadar, tarihsel normlar da ulusallıkla bağlanıyor. Ne var ki, Batı'daki gibi, aynı zamanda modernlikle ilgili değil. Çünkü, modern sanat tarihinin aklını oluşturan, onun işlemesini sağlayan "stiller" üzerine kurulu değil.

 

Cumhuriyetin çağdaş sanatı üzerine bu ilk birikimi sistemleştiren, Nurullah Berk. O da bir sanatçı, "ulusal kübizm"in önderlerinden. Ama aynı zamanda bir küratör ve son derecede verimli bir yazar. İnanılmaz bir külliyat bırakıyor geriye. Onunla, 20. yüzyıl Türk sanatı bir kronolojiye bağlanıyor; ilk kez dönemselleştiriliyor. Berk tarihi, ardından gelen tarihyazımı üzerinde son derecede etkili oluyor. Turan Erol, Adnan Turani, Adnan Çoker gibi, gene ressam olan ve kitapları uzun zaman ders kitabı olarak okutulan tarih yazarlarının hepsi, 1900-1950 arası sanatına ilişkin Berk şemasını esas alırlar. Monografik çalışmalar ve eleştiri edebiyatı alanlarındaki zengin birikimine rağmen, bir ölçüde Kaya Özsezgin de... Zamanımızda bile Berk'in anlatısının izlerini sürüyoruz. Oysa, tarihsel bir malzeme ortaya koymakla birlikte, bu anlatı da, estetik temeli bakımından modern değil. Çünkü, sanatçılar arasındaki cemiyetleşmeler ve bu cemiyetler arasındaki çatışmalar üzerine kurulu. Meslekçi, "korporatist" bir havası var ve dolayısıyla hala ulusal inşa süreciyle eklemleniyor. Ve sonunda Türkiye'deki tarihyazımına özgü bir ekol çıkıyor ortaya. Tabii bir de, bu ekolün etkili olduğu dönem boyunca, sanat tarihinin nesnesi olan eserlerin ortada olmadığını, müzelerin olmadığını, yegane müzenin genellikle kapalı kaldığını, koleksiyon kataloglarının bulunmadığını ve galerilerin de gayet cılız olduğunu hesaba katmak gerekir. Bu koşullarda, tarihyazımı ister istemez metinden metine devrolarak evrilir.

 

Kanımca bu tür tarihyazımının aşılmasında Sezer Tansuğ kadar Semra Germaner'in de etkisi vardır. Onlar sayesinde Cumhuriyet dönemi sanatıyla ve çağdaş sanatla ilgili tarihyazımı resmi cenderesinden sıyrılarak, modern bir ufuk kazanmıştır. Toplumsal sanat tarihiyle, ve Germaner'le Zeynep İnankur'un Batı harem tablolarındaki dişil ve eril estetiği inceledikleri çalışmalarında olduğu gibi, çağdaş feminist tarihle buluşmuştur. Ayrıca, Semra Germaner'in zamanımız sanat tarihinin akademik bir mahiyet kazanmasındaki katkısı da son derecede kritiktir. Germaner'in ve İnankur'un danışmanlığında yazılmamış doğru dürüst bir teze rastlamak zordur. Gerçekten de, onları izleyecek bir tarihçi kuşağının yetişmesi için olağanüstü çaba göstermişlerdir.

 

Semra Germaner'in, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nin açılması; onun kültürün özelleştirilmesi yolundaki politikalara, muhafazakar sanat polikalarına feda edilmemesi, ve kuruluşunda olduğu gibi bir güzel sanatlar akademisinin himayesinde yaşaması doğrultusundaki girişimleri de unutulmamalıdır. Özel müzelere egemen olan iletişim ve gösteri atmosferiyle kıyaslanınca, modern bir müzenin nasıl bir yer olduğunu, onun 2009 yılında Resim Heykel Müzesi'nin asli mekanı olan Dolmabahçe Sarayı Veliaht Köşkü'nde düzenlediği "Serginin Sergisi"nde yeniden hissettik. Burada yıllardır açılması engellenen Müze'nin koleksiyonuna bir pencere açılarak, hem bu kurumun tarihi, hem de onun gösterdiği tarih hatırlatılmak isteniyordu. Bu "son" serginin arkasından Müze evinden atıldı. Ve yıllardır bitirilemeyen restorasyonu birden toparlanarak, Müze yapısı, modern sanattan Osmanlı saray ve saraylı sanatına devroldu. Yetmiş yıl sonra "Osmanlı canlanması"na feda ediliverdi.

 

Semra Germaner'i çok arayacağız. Hem birikimli, çalışkan, meraklı, hakiki bir tarihçi ve akademisyen olarak, hem de son derecede zarif, mütevazı, diğerkam, güzel bir insan olarak.

E-skop, Yazı: Ali Artun, 12.07.2015

ADANA'DA ÜZERİNDE İNCİL'DE ALINTI OLAN YENİ BİR MOZAİK BULUNDU

 



Adana'da üzerinde İncil'den alıntı içeren 120 metrekarelik yeni bir mozaik bulundu.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Adana Müze Müdürlüğü Başkanlığında kentte gerçekleştirilen mozaik kazıları kapsamında, Sarıçam İlçesi'ne bağlı Karlık Mahallesi'nde özel mülkte yapılan kazıda, MS 5-6 yüzyılda Doğu Roma dönemine ait olduğu belirlenen 120 metrekare büyüklüğünde yeni bir mozaiğe ulaşıldı.

 

Üzerinde kurt, kuzu, leopar, oğlak, boğa, aslan, ayı, yılan gibi 16 hayvan resmedilen mozaikte, vahşi ve evcil hayvanların yan yana yattığı, birbirlerinin yemini yediği, otladığı görülüyor. Vahşi hayvanlar ile evcil hayvanların birlikte yaşayabildikleri, otlakları paylaşabildiklerini konu edinen mozaikte resimle ilişkili Grekçe yazılmış metin, müze tarafından bilim adamlarına tercüme ettirildi.

 

Çeviri sonucu metinde, İncil'de Isiah bölümünde 65-25 numaralı kısımda bahsedilen, "Kurt ve kuzu birlikte otluyorlar ve aslan öküzle birlikte karnını doyuruyor; yılanın yemeği toz toprak olacak. Onlar şeytani ya da zararlı değil. Hepsi benim kutsal dağımdalar dedi yüce yaratan" ifadesinin bulunduğu belirlendi. 

 

Hakkında detaylı bilimsel çalışmalar devam eden mozaik, Adana'da tarihi Milli Mensucat Fabrikasında kurulma çalışmaları süren müze kompleksi laboratuvar bölümüne taşındı.

 

Adana Kültür ve Turizm Müdürü Sabri Tari, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in destekleriyle kentin turizm alanında istenen seviyeye gelmesi için önemli çalışmalar yapıldığını söyledi.

 

Bakanlığın kentte bir çok yerde kazı yaptırdığını, kazılar sonucu çıkacak eserlerin de modern şartlarda sergilenmesine imkan verecek müze kurma çalışması yürüttüğünü anlatan Tari, söz konusu müzede sergilenmek üzere Müze Müdürlüğü Başkanlığında Adana merkez ve ilçelerinde 15 ayrı merkezde mozaik kazısına başlandığını ifade etti.

 

Sarıçam ilçesinde özel mülkte yapılan kazıda yeni bir mozaik bulduklarını vurgulayan Tari, "Müze Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmada M.S 5-6 yüzyılla tarihlenen Doğu Roma döneminden kaldığı belirlenen mozaik, bizleri çok heyecanlandırdı. Mozaik, müzemiz için nadide eserler içinde yer alacak. Müzemizin laboratuvar kısmına taşınan mozaik konservasyon ve restorasyon işlemleri bittikten sonra yeni müzemizde sergilenecek" dedi.

 

Tari, Adana'nın tarih boyunca sahip olduğu tarım şehri olma özelliğinden dolayı tarım müzesi, sanayi müzesi ve etnografya müzesini içeren 68 bin metrekare alana sahip kompleksin yaklaşık 10 bin metrekarelik ilk kısmının fiziki gerçekleşmesinin tamamlanarak eserlerin taşınmasına hazır hale getirildiğini belirtti. Tari, mozaikte değinilen konuların tüm semavi dinlerde yer aldığını, İslam 'ın da barış, huzur ve kardeşlikten bahsettiğine dikkati çekti.

 

Adana Müzesi Müdür Vekili Nedim Dervişoğlu da Bakanlığın destekleriyle yaptıkları 15 mozaik kazısının ilkinde böyle bir esere ulaşmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi.

 

Türkiye 'de bu yönde mozaik eserlerinin sayılı olduğuna dikkati çeken Dervişoğlu, "İlk mozaik kazısında bir konutun zemini olduğunu tahmin ettiğimiz alanda 15 metreye 8 metre boyutunda 120 metrekare mozaik bulduk. Mozaik üzerinde detaylı bilimsel çalışmalar devam etmekte. Bulduğumuz mozaik, ülkemizde çıkartılmış üzerinde İncil'den alıntılar bulunan sayılı mozaiklerden biri. Müzemiz için önemli bir eser" diye konuştu.

Radikal, Haber: Ömer Fansa, 15.07.2015

ARKEOLOGLARIN ZİMMET İSYANI

 

İzmir’in Konak İlçesi’nde bulunan Atatürk Müzesi’nden 12 metrelik tarihi Uşak halısının çalınmasının ardından son 10 yılda Türkiye genelinde 1745, Ege Bölgesi’nde ise 697 tarihi eserin müzelerde kaybolduğu ortaya çıktı.

 

Güvenlik görevlisi ve kameralara rağmen kaybolan eserler arasında, altın kolye, yüzük, iğne, sikke, haç, tabanca, tablo, kandil, mermer, halı ve kilimler bulunurken, eserlerin bazılarına değer biçilemediği öğrenildi. Müzelerdeki tüm eserlerin arkeologlara zimmetlendiğini belirten Arkeologlar Derneği Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları, “Arkeolog binlerce eseri nasıl sayacak, nasıl depoda koruyacak? Üstelik eserler kaybolduğu zaman parasını 2-3 bin lira maaş alan arkeologdan kesiyorsunuz, sahip çıktığı zaman ise ödül vermiyorsunuz” dedi.

Habertürk, 15.07.2015

ADI TÜRGEV'LE GEÇEN SARAÇOĞLU MAHALLESİ HALKI KAZANDI

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a verileceği iddia edilen Saraçoğlu Mahallesi sakinleri, Kültür Bakanlığı Koruma Kurulu'nun mahalleleri hakkında verdiği kararlar hakkında açtığı davaları kazanmaya başladı. Mahalleyi 2. Derece Sit alanına düşüren karar mahkemeden döndü. 

 

Konu hakkında Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nde mahalle sakinleriyle beraber basın toplantısı düzenleyen  Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, mahalle sakinlerinin dava sonucunda mahalleleri hakkında sit derecesinin 1. derecen 2. dereceye düşürülmesini önlediklerini duyurdu. 

 

KORUMA AMAÇLI İMAR PLANI YOK

Davanın sonucunu ne anlama geldiğini anlatan Namık Kemal Mahallesini Koruma ve Yaşatma Derneği Avukatı Asım Özcan, “Koruma kurulu 2. derece olarak bura hakkında karar verince bu mahalledeki yapılar hakkında daha kolay tadilat yapılabilmesinin önü açılmış oluyordu. Biz buranın Cumhuriyet tarihi açısında önemli olduğu için mevcut haliyle kalması için dava açtık. Dava sonucunda burası hakkında koruma amaçlı imar planında olmadığı ortaya çıktı. Dolayısıyla mahallenin şu aşamada binaların başka bir amaçla kullanılması ve tadilata tabi tutulması mümkün değil” dedi.“Buraları restore ederek ekonomiye kazanım” gibi bahanelerin ortaya atıldığını hatırlatan Özcan, “Koruma amaçlı imar planı olmadan burada restorasyon yapılması fiilen uygulanabilir değil” diye altını çizdi. 

 

SERMAYE İHTİYACI

Saraçoğlu Mahallesi'nde zincirleme hatalar, hukuksuzluklar ve zorla tahliyeler yapıldığını söyleyen Şehir Plancıları Odası Şube Sekreteri Deniz Kimyon, “ Yarışmalarla sermayenin ihtiyacına yönelik mekân şekillendirilmeye çalışılmıştı. Yarışma sesiz sedasız kapatıldı. Hatadan geri dönüldü. Dava sonucunda da zincirleme hataların yargıdan döndüğünü görüyoruz.” dedi.

 

TÜRGEV İDDİASI VARDI

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından AVM yapılmayacağı, yıkılmayacağı, restore edilerek şehre kazandırılacağı söylenerek bir proje yarışması başlatılacağını duyurmuştu. Duyuru üzerine ise Saraçoğlu Mahallesi’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da yönetiminde bulunduğu vakıf olan TÜRGEV’e verilmeye çalışıldığı ileri sürülmüştü. 

Evrensel, 15.07.2015

ATAKÖY'DEKİ BARUTHANE DE ELDEN GİTTİ, TOPKAP SARAYI TEHLİKEDE

 

Ataköy'deki tarihi Baruthane binasının bulunduğu alandaki inşaata izin vermeyen Koruma Kurulu, aynı alandaki '1 tescilli ağaç' nedeniyle yetki 'Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu'na verilerek by-pass edildi. Tarihi bölgede şimdi 7 blok inşaat yükselecek. Bu 'içtihat' Topkapı Sarayı'nı bile riske atıyor...

 

 

Rant ne tarih dinliyor ne çevre. Bir yandan UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girdik diye seviniyoruz diğer yandan bir kültürel alanı yok etmenin yollarını kolluyoruz. Maalesef Ataköy’deki tarihi Baruthane binalarının ve kulenin olduğu 564 ada 160 parseli de kaybettik. Alanda yapılaşmaya izin vermeyen 1 Nolu Koruma Kurulu’nu, mahkeme kararıyla devre dışı bırakan arazi sahipleri ve inşaat şirketi, “Blumar projesi” için düğmeye bastı. İnşaat izni veren mahkeme, kültür varlıkları ile tabiat alanlarının çakıştığı yerde son sözün ‘Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu’na ait olduğunu da tescillemiş oldu.

 

MAHKEME KARARI İLE…

Ataköy’de 160 parsel içindeki tarihi Baruthane binaları ile kule ‘kültür varlığı’ olarak tescilliydi. Parsel içinde de sadece bir tane ‘tescilli ağaç’ yer alıyordu. İşte o tescilli ağaçtan dolayı burada inşaat izni verme yetkisi Tabiat Varlıkları Komisyonu’na verildi. Bu komisyon da aynı arazideki tarihi binaları yok sayarak ‘inşaat yapılabilir’ izni verdi.

 

Şirketin inşaat çalışmalarına başlaması üzerine İstanbul 1 Nolu Kültür varlıkları Koruma Kurulu, çalışmaların kendilerine sorulmadan başlandığını belirterek inşaat şirketini savcılığa şikayet etti. Bakırköy Belediyesi de inşaatı mühürledi. Ancak şirket 2 yıl sonra 5. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. “Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun tarihi Baruthane binalarının bulunduğu alanda hiçbir söz hakkı yok” şeklinde karar veren mahkeme, kültür ve tabiat varlıklarının bir arada bulunduğu alanlarda son sözün Tabiat Varlıkları Komisyonu’na ait olduğunu da tescillemiş oldu.

 

DOĞAL SİTLER BİRER BİRER DÜŞTÜ

Ne demekti ‘çakışan’ alanlar?

Bu konuyu biraz derinleştirelim.

2011 yılında “Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları” ikiye ayrıldı. Doğal sit alanları ile tescilli tabiat varlıklarının bulunduğu alanlarda imar, çevre düzenlemesi, yenileme gibi değişikliklere bakmak üzere “Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları” kuruldu. Kültür varlıkları, arkeolojik, tarihsel ve kentsel sitlere bakmak üzere ise kültür varlıkları bölge koruma kurulları oluşturuldu. Amaç doğa, bitki bilimi, doğal yaşam konusunda uzmanlık gerektiren bilimler olduğunda bir arkeolog ya da şehir plancısının doğal sitler konusunda bilgisinin yeterli olamayacağı gösterilmişti. Kağıt üzerinde akıllıca bir ayrım gibi gözükse de uygulama böyle olmadı. Gerçek sonradan anlaşıldı. Doğal sit alanları Çevre ve Şehircilik bakanlığına bağlı tabiat varlıkları komisyonlarında birer birer sitten düşürülerek imara açıldı. Örnek Şişli Likör Fabrikası, Ağaoğlu Maslak 1453, Gezi Parkı, Kaş İnceboğaz Plajı, Çıralı sahili gibi…

 

ÇAKIŞAN ALANLAR KOMİSYONLARA BIRAKILDI

En büyük sorun çakışan alanlarda yaşandı. Parsel içinde hem kültür hem de tabiat varlığı olduğunda son söz kimin olacaktı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararnamesinin 13A maddesinin ç bendinde öyle deniliyor:

 

“Tabiat varlıkları, doğal, tarihi, arkeolojik ve kentsel sit ile koruma statüsü bulunan diğer alanların çakıştığı yerlerde koruma ve kullanma esaslarını ilgili bakanlıkların görüşünü alarak belirlemek ve bu alanların kısmen veya tamamen hangi idarelerce kararını vermek, her tür ölçekteki çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını yapmak, yaptırmak ve onaylamak, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün görevleri arasındadır.”

 

Genel Müdürlük, çakışan alanlardaki yetkiyi yönetmelikle tabiat varlıkları komisyonuna verdi.

 

BAKAN ERTUĞRUL GÜNAY’DI

Bu yasa ve yönetmelik çıkarken Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’dı, Çevre ve Şehircilik Bakanı ise Erdoğan Bayraktar. Bu yasa geçerken her ikisi de bakanlar kurulunda eminim bu konuyu görüşmüştürler. Daha sonra iki bakanlık arasında centilmenlik anlaşması yapıldı. Protokolün 5.1 maddesine atıfla “Çakışan alanlara ilişkin başvurular öncelikle kültürel değerler yönünden ilgili koruma kurulunca değerlendirilir. Kültürel değerler açısından alınan karar ile birlikte doğal değerler açısından değerlendirme yapılarak Koruma Bölge Komisyonu’nca nihai karar alınır” denildi. Protokolde de son söz tabiat varlıkları komisyonuna bırakıldı ama en azından kültür varlıkları için bir denetim söz konusuydu. Ancak 5. İdare mahkemesi ‘’kanun hükmünde kararname, ilgili bakanlıklar arasındaki protokol hükümleri kapsamında hukuki irdeleme yapılmasının normlar hiyerarşisine aykırılık oluşturmaktadır. Kültür varlıkları koruma kurulunun yetkisi yoktur’’ dedi.

 

TARİHİ ESERLERİN İÇİNE 7 BLOK YAPILACAK

Böylelikle tarihi Baruthane binalarının bulunduğu imar parselinde tek bir tescilli ağaç nedeniyle son söz komisyona bırakıldı. Komisyon daha önce TOKİ'nin yıllık 6 milyon TL'den 49 yıllığına Çelebican A.S.'ye kiraladığı parselde dördü 80 metre, üçü 40,25 ve 19 metrelik, toplam 7 blok inşaat projesine onay vermişti. Topkapı Sarayı bahçesinde de tescilli ağaçlar var, - dolayısıyla çakışan alan statüsünde- artık buradaki restorasyonlarda kültür varlıkları koruma kurullarının verdiği kararlar geçerli değildir. Vatana millete hayırlı olsun!

Radikal, Haber: Ömer Erbil, 15.07.2015

YASSIADA VE SİVRİADA'YA DOKUNMA!

 

 

Bir süre önce AKP hükümeti tarafından turizm ve kongre merkezine dönüştürme “vesilesiyle” imara açılan Yassıada ve Sivriada’da otel, marina vb. yapıların inşaatı için iş makinelerinin faaliyete geçtiği tespit edilmiştir. Her iki adanın arkeolojik veriler içermesi nedeniyle Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi olarak açıklama yapma gereği duyulmuştur.

 

Bizans Dönemi’nde inziva ve sürgün yeri olarak kullanılan her iki adada birer manastır olduğu, yüzeyde günümüze kadar korunagelmiş kalıntılardan ve antik kaynaklardan bilinmektedir. Prof. Dr. Erendiz Özbayoğlu’nun 1998 yılında gerçekleştirdiği yüzey araştırmaları ile Sivriada’da (antik adı Okseia), Bizans Dönemi’ne tarihlenen mendirek kalıntısı, sarnıç ve gözetleme kulesi kalıntıları; Plate/Plateia adıyla da bilinen Yassıada’da ise sarnıç kalıntıları ve olasılıkla manastırın çilehanesi ya da hapishane olarak kullanıldığı düşünülen hücreli bir yapı kalıntısı belgelenmiştir. Ayrıca, antik kaynaklardan varlığı bilinen ancak henüz yeri tespit edilememiş yapıların varlığı da bilinmektedir. Yassıada’yı 19. yy ortalarında İngiliz elçisi Sir Henry Bulwer satın alıp ortaçağ görüntülü şato yapıları, seralar ve bir takım hizmet yapıları inşa ettirmiştir. Ada daha sonra Hidiv’lerin ailesi tarafından satın alındıysa da pek oturan olmamıştır. Adada 1960'da Yassıada yargılamalarının yapıldığı spor salonunun da arasında bulunduğu tescilli yapılar da vardır.





Yassıada 1. derece doğal sit ve 3. derece arkeolojik sit alanı, Sivriada 2. derece doğal sit ve 3. derece arkeolojik sit alanıdır. Ancak, 6456 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 27. maddesi ile 3996 sayılı kanuna eklenen Ek 2. maddede "Yassıada ve Sivriada’da yapılacak olan planlama, imar ve inşaat uygulamaları ile diğer düzenlemeler 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu hükümlerine ve diğer mevzuatta yer alan kısıtlama ve prosedürlere tabi değildir" denilerek, doğal ve arkeolojik sit alanı olan her iki ada da 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamından çıkarılmış ve arkeolojik katmanların mevzuat üzerinden korunması engellenmiştir. 3. derece arkeolojik sit alanlarında ancak arkeolojik kazı ve sondajlar yapıldıktan sonra, uygun görüldüğü takdirde inşaat yapılabilecekken Yassıada ve Sivriada’daki inşaat çalışmaları söz konusu düzenleme ile bu zorunluluktan muaf tutulmuştur. Aynı şekilde her iki adadaki tescilli yapıların restorasyon projelerinin koruma kurulu onayından ve denetiminden geçmesi zorunluluğu da bu düzenleme ile ortadan kaldırılmıştır.





14 Mayıs 2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı temel atma töreni ile MESA İnşaat tarafından inşaat çalışmaları başlatılmıştır ve o günden beri Yassıada’da arkeolojik katmanlar üzerinde iş makineleri ile çalışıldığı görülmektedir. Arkeoloji biliminin yöntemleri kullanılmadan yapılan bu kazılar, adanın arkeolojik dolgularının belgelenmeden yitirilmesine neden olacaktır. Üstelik torba yasayla her iki adanın 2863 sayılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamından çıkarılarak tarihsel tüm katmanların devlet eliyle korumasız bırakılması, devletin anayasal görevini yerine getirmemesi anlamına gelmektedir. Siyasal rant ve inşaat projeleri karşısında koruma mevzuatının etkisizleştirilerek bilimsel kritelerin yok sayılması, denetimin engellenmesi etik olarak da kabul edilemez bir uygulamadır.

 

Sivriadanın ve Yassıada’nın doğal ve tarihsel zenginlikleri ile, Yassıada’nın 1960 idamlarıyla beraber toplumsal hafızanın içinde önemli bir yer tutması gerekirke böyle hoyrat bir biçimde harcanması kabul edilemez bir durumdur.

 

     

 

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi olarak, her iki adanın tüm tarihsel katmanlarını doğal çeşitliliğini yok sayan inşaat çalışmalarının derhal durdurulmasını, Yassıada ve Sivriada’nın kültür varlıklarının tekrar korumaya alınmasını talep ediyor, tüm İstanbul halkını ve sivil toplum kuruluşlarını bu kültürel yok edişe ve kasıtlı hafıza kaybına karşı durmaya çağırıyoruz.

 

“Yassıada ve Sivriada'ya Dokunma, Bırak Issız Kalsın!”

Arkeologlar Derneği, İstanbul Şubesi, 13.07.2015

TARİHİ YARIMADA İÇİN TARİHİ KARAR!

 

İstanbul 2. İdare Mahkemesi, İstanbul'un tarihi ve turistik merkezi olarak kabul edilen ve 'tarihi yarımada' ya da 'Suriçi' gibi isimlerle anılan bölgesine ilişkin planların iptali istemiyle açılan davada, 61 konu başlığından 37'sine yürütmeyi durdurma, 7'sine ise kısmen yürütmeyi durdurma kararı verdi.

 

 

İstanbul 2. İdare Mahkemesi, eski İstanbul’un kalbi "tarihi yarımada"yı ilgilendiren 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama planın iptali istemiyle açılan davada, 61 konu başlığından 37’sine yürütmeyi durdurma, 7’sine ise kısmen yürütmeyi durdurma karar verdi. 24 Nisan 2015'de verilen yürütmeyi durdurma kararının ana başlıklar arasında Avrasya Tünel Geçişinin bağlandığı Kennedy Caddesi, tarihi yarımada trafiğini yoğunlaştıracağı öngörülen ulaşım kararları, AVM ve otel yapılmasının önü açılan Topkapı İETT Garajı, Kumkapı Balık halinin marina olmasına ilişkin planlar yer alıyor.

 

Soylu: Fatih halkının lehine bir karar

CHP ’li 8 Meclis üyesi, Fatih Belediye Meclisi’nin 9 Mayıs 2012, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ise 4 Ekim 2012 tarihinde onayladığı “Tarihi Yarımada Kentsel tarihi, Kentsel arkeolojik, I. Derece Arkeolojik sit alanı 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı uygulama imar planının” iptali için istemi ile İdare Mahkemesine dava açmıştı.

 

DHA'nın haberine göre, Fatih’in çehresini değiştirecek planlara karşı dava açan isimlerden biri olan CHP’li Meclis Üyesi Fazıl Uğur Soylu, “Yürütmeyi durdurma kararı Fatih halkının lehine olmuş bir karardır. 61 konu başlığından 44 tanesinde yürütmeyi durdurma kararı vermiş, 17 başlığı da reddetmiştir” açıklamasında bulundu. Soylu mahkemenin aldığı önemli kararları, CHP’nin dava dilekçesinde yeşil alan olarak kullanılması gerektiğini belirttiği Topkapı İETT garajının ticaret alanından çıkarılması, Kumkapı’da bulunan balıkçı barınağının marina olmasının engellenmesi, Yedikule Sur bandının UNESCO Dünya Kültür Mirası kararları doğrultusunda korunması, Avrasya Tünel Geçişine bağlanacak sahil projesinin durdurulması olarak sıraladı.

 

Detaylı bilirkişi raporu hazırlandı

1/1000 ölçekli planı değerlendirmek üzere, 9 Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden 3 öğretim üyesi 286 sayfalık detaylı bir bilirkişi raporu hazırladı. İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nin bilirkişi raporuna dayanarak verdiği ara kararda öne çıkan bazı başlıklar şöyle:

 

Avrasya tünel geçişi tarihi yarımada trafik hızını arttırır

Tarihi yarımada bölgesindeki araç trafiği ve sahil şeridinde yer alan Kennedy Caddesi’ne ilişkin ulaşım kararlarında oy çokluğuyla yürütmenin durdurulmasına karar verildi. Hazırlanan ulaşım planlarının Tarihi yarımadanın gerçekliğinden yola çıkılarak değil, metropol kentin ulaşım taleplerine göre belirlendiğinin ifade edildiği raporda, toplu taşımaya yönelik araştırmaların yetersiz olduğu vurgulandı. Araç trafiğinin kademeli olarak azaltılmasına ilişkin politikaların benimsenmesine rağmen Aksaray, Yenikapı, Eminönü kavşaklarda yolların yer altına alınmasının hızlı trafik akışına neden olacağı belirtildi.

 

Siluetin korunmasından çok, trafik hızının artırılması amaçlanmış

Bilirkişi raporunda Tarihi Yarımadaya bağlanacak Avrasya Tünel Geçişi’ne ilişkin ise “Tarihi Yarımadanın siluetinin korunması kaygısından çok, Avrasya Tüneli vasıtasıyla trafik akış hızının arttırılmasının amaçlandığı” tespitinde bulunuldu. Avrasya Tüneli projesi kapsamında sahil şeridinde yer alan Kennedy caddesinin 3 şeritten 4 şeride çıkarılması, alt geçitler ve U dönüşü gibi uygulamaların trafik hızını arttıracağı ifade edildi. Oyçokluğu ile verilen kararda ‘ayrışık oy’ kullanan Bahtiyar Kayışoğlu, İstanbul’un artan nüfusu, metro ulaşım ağının geliştirilmesi ve siluete etkilerinin sınırlı olacağı gerekçesiyle aksi yönde görüş bildirdi. Kayışoğlu Avrasya Projesi ile Asya ve Avrupa arasında yolculuk süresinin kısalacağı şerhini de düştü.

 

‘Topkapı İETT garajı ticaret alanından yeşil alana döndü’

Topkapı İETT Garajı’nın bulunduğu alana ilişkin, oy birliğiyle yürütmenin durdurulması kararı verildi. CHP’nin dava dilekçesinde yeşil alan olarak kullanılması talebinde bulunduğu Topkapı İETT garajına ilişkin olarak da Soylu “Şehremini mahallesinde bulunan İETT garajının ticaret alanından çıkartılarak yeşil alan olarak kullanılması önemli kararlardan bir tanesidir” diye konuştu.

 

Kumkapı Balık hali marina olmayacak

1. Derece koruma bölgesinde yer alan ve geçtiğimiz aylarda Avrasya Tüneli geçiş güzergahı üzerinde olduğu gerekçesiyle yıkılan Kumkapı Balık Hali’nin marina olarak düzenlenmesine ilişkin kararda ise mahkeme oy birliğiyle yürütmenin durdurulması kararını verdi. Mahkeme kararında ‘Belediye Hizmet Alanı’ olarak belirlenen alanın ne işleve sahip olacağı ve alandaki yapılaşma koşullarının net olarak belirtilmemiş olduğu gerekçesini sundu.

 

Yedikule Bostanlarına da yürütmeyi durdurma

UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer alan ve Yedikule’den Ayvansaray’a kadar uzanan kara surları koruma bandında yapılacak işlemler için yürütmeyi durdurma kararı verildi. Yedikule Bostanlarının da yer aldığı bölgelerde yapılması planlanan açık spor alanları, rekreasyon alanları “Kara surlarının tarihsel kimliği ile çelişecek olması” gerekçesiyle uygun bulunmadı.

 

Sirkeci Garı kültürel amaçlı kullanılacak

2. İdare Mahkemesinin kısmen yürütmeyi durdurma kararı verdiği yerler arasında Sirkeci Tren İstasyonu, Yedikule TCDD Atölyeleri, Yedikule Gazhanesi, Fatih bölgesi geneline inşa edilecek otoparklar, Sur içinde kalan öğrenci yurdu ve meslek okulları gibi maddeler öne çıkıyor. Mahkeme, Sirkeci Tren istasyonun ‘demiryolu hattının atıl kalması nedeniyle gar olarak kullanılmaması’ ancak kültürel amaçlı kullanılması yönünde karar verdi. Yedikule TCDD Atölyeleri ve Gazhanesi için ise yeni yapılaşmaya izin verilmezken, mevcut alanın turizm ve kültür alanı olarak düzenlenmesi yönünde karar verildi.

Yapı, 14.07.2015



******


BURASI 'HÖYÜK'TÜR

 

İstanbul 2. İdare Mahkemesi, tarihi yarımadada yapımı planlanan 45 adet yeraltı, katlı ve açık otopark alanlarını tek tek inceleyip, otopark alanı oluşturulmasına karşı çıktı. Buna gerekçe olarak da, tarihi yarımadanın bir “höyük” olmasını gösterdi.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın İstanbul’daki otopark ihtiyacını karşılamak amacıyla seçimler öncesi hedef koyduğu 100 bin araçlık otopark projesinde İstanbul 2. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Mahkeme buna gerekçe olarak da tarihi yarımadanın bir ‘höyük’ olmasını işaret etti.

 

RAPOR HAZIRLANDI

Fatih Belediye Meclisi’nin 9 Mayıs 2012 tarihinde aldığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 4 Ekim 2012 tarihinde onaylanan “Tarihi Yarımada Kentsel Tarihi, Kentsel Arkeolojik, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı uygulama İmar Planı”yla ilgili CHP’li 8 Meclis üyesi, uygulama imar planının iptali için istemi ile İdare Mahkemesine dava açmıştı. 7 Mayıs 2013 günü alınan ara karar uyarınca, planların mevzuata ve şehircilik ile planlama ilkelerine uygun olup olmadığı konusunda bilir kişi raporu hazırlandı. Bilirkişi raporları doğrultusunda mahkemece alınan ara kararla, tarihi yarımadada hayata geçmeyi bekleyen projeler askıya alındı. Mahkeme, oy birliğiyle, planın genel ulaşım kararlarına ilişkin kısmında şehircilik esasları, planlama teknikleri ve kamu yararı yönlerinden hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldı.

 

MİNİMUM MÜDAHALE

Mahkeme, tarihi yarımada içlerinde yapımı planlanan toplam 45 adet yeraltı, katlı ve açık otopark alanlarını tek tek inceleyip, mevcut mülkiyet düzenini tamamen değiştirecek otopark alanı oluşturulmasına karşı çıktı. Tarihi yarımadayı ‘höyük’ olarak tanımlayan mahkeme, yeraltına yapılacak her müdahalede korunması gereken kültür katmanları ile karşılaşılabileceği gerçeğine dikkat çekti. Belirlenmiş arkeolojik sit alanları içinde kalmaksızın, tarihi yarımadanın bütününde zemin altında yapılacak her türlü müdahalenin minimumda tutulmasını isteyen Mahkeme, düzenlemelerin bu kapsamda değerlendirilmesini gerekli kıldı.

 

MUĞLAK BIRAKILDI

Ayrıca, geleneksel ve mevcut yapılaşma düzeniyle örtüşmeyen gabari ve kütle içeren katlı otoparkların yer seçimini de evrensel koruma planlaması yaklaşımları, planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı açısından uygun olmadığına görüşüne yer verdi. Mahkeme, bilirkişi raporu doğrultusunda itiraz edilen otopark projelerine ilişkin “Arkeolojik akıntıya rastlanmaması halinde kamuya açık yeraltı,  otoparkı yapılabilecek” şeklindeki ifadelerle muğlak bırakıldığını ve parsele özel münferit kararlarla yönlendirme üzerine bir politikanın benimsendiğine hükmedip, bu tür planın şehircilik esasları, planlama teknikleri ve kamu yararı yönlerinden hukuka uygunluk görülmedi. Ticaret alanlarında Koruma Kurulu’nun uygun kararı halinde, yapılacak özel otoparkları ise hukuka aykırı bulmadı.

 

Sit alanlarında bodrum kat yapılamayacak

Bilirkişilerce yapılan tespite göre, “Tarihi yarımadada kültür varlıklarının envanterlerinin tamalanmamış olması nedeniyle, beklenmedik yer altı bulgularına ulaşma potansiyeli yüksek. Bu nedenle yapılarda bodrum kat yapılamayacağı yönünde bir plan hükmü geliştirilmemiş olması, silüet çalışsamı ile gabarisi düşürülen yapılarda silüet etkisini koruma çabalarını zayıflatıyor. Arkeojeofizik yöntemlerle (jeoradar, jeomanyetik, jeo elektirk v.b) tamamlanmadan Bodrum Kat yapılmasına izin veren plan hükmü, planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı açısından uygun bulunmadı.”

 

Projeler yayaya değil trafiğe yönelik

Bilirkişi raporunda yer alan tespitler şöyle:


* Kent ulaşımında toplu taşımacılığın payını arttırmaya yönelik projelerin, tarihi yarımadanın özgün ve biricik niteliği üzerinde yarattığı ve yaratacağı etkileri ölçen araştırmaların yetersiz.
* Tarihi Yarımada’da yapılmakta olan metro istasyon inşaatlarının da gerek alanın arkeolojik sit niteliği, gerek kentin siluetine etkileri ve gerekse kentsel sit alanının tarihsel doku niteliği ile uyumu sorunlu.
* Lastik tekerlekli taşıt trafiğinin kademeli olarak azaltılmasına yönelik politikaların benimsenmiş olmasına rağmen, Aksaray, Yenikapı ve Eminönü kavşaklarında yolların yeraltına alınmasının ya da bazı noktalarda dönüşlere olanak tanıyıcı alt geçişli kavşak çözümlerinin öngörülmesi, Yarımada bütününde hızlı trafik akışına neden olma riski taşıyor.
Kavşağın yeraltına alıması durumuna ilişkin kesit, silüet, battı-çıktı noktalarının tespiti, battı çıktı noktalarında ortaya çıkacak olan yarmaların yaya geçişlerine engel olmaması için ne tür çözümler üretileceği araştırılmalı. Bütün alt ölçek etütlerin yapılmasından sonra bu kararın tarihsel alanın sit özelliği, kentsel tasarım ölçütleri, mülkiyet ilişkileri açısından uygulanabilirliğinin olması durumunda üst ölçekli planlara işlenmesi gerekiyor. 
* Planda, alan bütünlüğünde süreklilik taşıyan ve tarihsel değerlerin yürünerek gezilmesine olanak sağlayan bir yaya sistemi oluşturmayıp, trafik sistemine öncelik verilmiş. Trafiğin girmesine olanak vermeyen dar eğimli yollar da yaya yolu olarak bırakılmış.


Tarihi Yarmada’nın bir “Höyük” olduğu gerçeği dikkate alınarak arkeojeofizik araştırmalar, plan proje uygulamaları aşamasında noktasal değil, plan kararlarına esas teşkil edecek biçimde analiz aşamasında yapılması gerekiyor. Tarihi Yarımada’nın kendi gerçekliğinden yola çıkılarak değil, tarihsel alanın dışından kaynaklanan metropol kentin ulaşım talepleri belirlenmiş.

 

Sahil yolu otobana dönüşmeyecek

Mahkeme, Avrasya Tüneli Kapsamında Kennedy Caddesi’nin yaklaşık 5.4 kilometre boyunca genişletilerek 2 X 3 şeritten 2 x 4 şeride çıkarılması, cadde üzerinde 5 U dönüşü alt geçidi ve 7 yaya köprüsü oluşturmak suretiyle alt geçitlerde trafik akış hızının yükselteceği tehlikesine dikkat çekti.


Tarihi Yarımada’nın siluetinin korunması kaygısından çok, Boğaz altından Avrasya Tüneli vasıtasıyla geçerek Anadolu Yakasına yapılan trafik bağlantısının akış hızının arttırılması amacına öncelik verildiği vurgulandı.


Sarayburnu’ndan Anadolu Yakası’na geçeceği anlaşılan Avrasya Tüneli’nin yeraltı tünel imalatı, paralı geçiş gişesi ve işletme binası ve tünelin her iki ucunda inşa edilecek olan havalandırma bacalarının, korunmaya çalışılan tarihi Yarımada silüeti üzerindeki etkilerini ortaya koyan somut bilimsel çalışmaların yapılmaması nedenleriyle, tarihsel değerlerin korunmasına yönelik evrensel koruma planlaması yaklaşımları, planlama esasları, şehircilik ilkeleri, kamu yararı açılarından uygun olmadığına oy çokluğuyla karar verdi.

Hürriyet, Haber: Fatma Aksu, 16.07.2015

MONA LİSA DA BİZİ GÖRECEK

 

 

Dünyanın en çok bilinen tablosu Mona Lisa’yı artık gülmenin dışında başka ifadelerle de görebileceğiz. Leonarda Da Vinci’nin ünlü tablosu yeni interaktif versiyonu sayesinde ruh haline göre dudaklarını büzüp alnını çatabilecek aynı zamanda gözleriyle kendisine bakanları takip edebilecek.


40 kişilik Fransız teknisyen ve sanatçıdan oluşan ekip yaklaşık bir yıldır yapay zeka kullanılan dijital 'Yaşayan Mona Lisa' üstünde çalışıyor. “Leonardo Da Vinci onu hayata getirmek istedi bizim de onun amacını bir adım öteye götürmemiz gayet yerinde bir hareket” diyen projenin fikir babası Florent Aziosmanoff esas fikrin Mona Lisa’nın modern bir formata uyarlanması olduğunu açıkladı.


Paris İnternet ve Multimedya Enstitüsü başkanı Jean-Claude Heudin “Yaşayan Mona Lisa”nın interaktif video oyunlarında kullanılan bir hareket sensörü sayesinde ona bakanların hareketlerini ve görüntülerini algılayıp kendi ruh haline göre tepki verdiğini anlattı.

YAŞAYAN MONA LISA KOLYESİ 
Orijinali Louvre Müzesi’nde sergilenen Mona Lisa'nın dijital versiyonunun farklı boyut ve formatlarda üretilerek satılması planlanıyor. Sonbaharda satışa çıkacak 'Yaşayan Mona Lisa'nın tablosu ya da daha küçük boyutlarda takıları tasarlanacak. Heudin “Gelecekteki amacımız duyguları dikkate alarak geçmişteki deneyim ve etkileşimleri kullanacak bir sistem oluşturmak” diyor.

Radikal, 14.07.2015

NAZIM HİKMET VAKFI POLİS ZORUYLA TASFİYE EDİLİYOR!

 

 

Beyoğlu’nda Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın da kiracısı olduğu 116 yıllık Hrisovergi Apartmanı’nın sahibi Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nın binanın boşaltılması için gönderdiği ihtarın ardından polis, vakfın tahliyesine başladı.

 

Diken.com.tr’nin haberine göre; Beyoğlu Kent Savunması, Twitter  hesabından yaptığı çağrıda, Sıraselviler caddesinde bulunan vakfın tahliyesinin engellenmesi için destek isterken, polisin içeri girmek isteyenlere izin vermediğini belirtti.

 

NE OLMUŞTU?
Hrisovergi Apartmanı’nın sahibi Balıklı Rum Hastanesi Vakfı, Nazım Hikmet Kültür Vakfı’na binayı boşaltmaları, boşaltmamaları halinde Beyoğlu Belediyesi tarafından tahliye işlemlerinin başlatılacağına dair ihtar göndermişti.

İhtarnamede, binanın tadilat amaçlı boşaltılması istense de kiralandığı Azade Nisa Turizm İnşaat Gayrimenkul Yatırım Ltd. şirketiyle yapılan sözleşme, ‘Hrisovergi Apartmanı’nın otel-alışveriş merkezi yapımı için yeniden inşası ve tadilatını öngörüyor.

Radikal, 14.04.2015

 

******


RUTKAY AZİZ: "NAZIM HİKMET VAKFI'NIN TAHLİYESİ SANATI YOK ETME POLİTİKASININ SONUCU"

 

‘Nazım Hikmet Vakfı AVM mi oluyor’ tartışmalarını beraberinde getiren, vakfın da bulunduğu 116 yıllık Hrisovergi Apartmanı’nda tahliye işlemleri başladı. Balıklı Rum Hastanesi Vakfı’nın binanın boşaltılması için gönderdiği ihtarın ardından polis binayı boşaltıyor. Nazım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz konu ile ilgili hurriyet.com.tr’ye konuştu.

 

Beyoğlu Kent Savunması’nın Twitter hesabından yaptıkları paylaşımlarda, polisin Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nı tahliye ettiği ve içeri girmek isteyenlere izin vermediği belirtildi.

 

Konu ile ilgili hurriyet.com.tr’ye açıklama yapan Rutkay Aziz şunları söyledi: “Nazım Hikmet Vakfı’nın tahliyesini, kültür ve sanata karşı kıyım ve yok etme politikasının bir sonucu olarak görüyorum. ‘Riskli bina’ gerekçesini bir oyun, bir aldatmaca olarak kullanıyorlar. Oysa mahkeme devam ediyor.

 

Kiracı olarak adı geçen Ran Organizasyon bizden kopuk değil, vakfın yan şirketi. Sadece bu bina için değil, birçok tarihi bina için bu ‘riskli bina’ politikasını uyguluyorlar.


Neticede para uğruna burayı bir butik otel ya da AVM yapacaklar. Bizler, Nazım Hikmet’in adına yakışır bir şekilde vakfı ayakta tutmaya çalıyoruz. Hatta çok yakında Nazım Hikmet Müzesi’ni hayata geçireceğiz”

 

Nazım Hikmet Vakfı avukatı Gonca Küçükardalı'nın açıklamaları ise şöyle: “Belediye "Burası riskli yapıdır, bu sebeple de yıkılacaktır” diye bir tahliye gerçekleştirdi. Ancak burası 2. Derece tescilli bir kültür varlığı olduğu için yıkımı söz konusu olamaz. Hukuk mahkemesinde riskli yapı olmadığının tespitine dair bir dava açtık. Dava sürerken tahliyenin yapılması usulsüz değil ama kiracılar açısından hak kaybına açılabilecek durum”

 

"ANITLAR KURULU PROJEYİ ONAYLADI"

Balıklı Rum Hastanesi Vakfı avukatı Neslihan Duran ise şu açıklamayı yaptı: “Burada idari bir işlem yapılıyor. Nazım Hikmet Vakfı içerideki kolonları keserek resim galerisi yapmışlar. Dolayısıyla bina riskli yapı haline geldi. Kolonları kaldırınca binanın yıkılma riski oluyor. Binada güçlendirme yapmak için biz orayı kiraya verdik. Kiraladığımız şirket şu anda toplam 5-10 milyon dolar para harcayıp, restorasyon yapacak. Ayrıca 15-20 gün önce Anıtlar Kurulu’ndan restorasyon projesi onaylandı. Tarihi eser aslına uygun olarak güçlendirilecek. Bina yıkılmıyor”

Hürriyet, Haber: Elvan Yarma, 14.07.2015

ATTIKLARI POŞETTEN MOZAİK ÇIKTI

 

 

Kevgire dönen Suriye sınırında Türkiye’ye kaçırmak istedikleri mozaiklerle yakalandılar. Askeri görüp kaçan şahısları attıkları poşetlerden çıkan mozaiklerin yaklaşık 2 yıl önce Hatay’dan kaçırılan mozaikler olduğu ortaya çıktı.

 

39′uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na bağlı 2′nci Hudut Alay komutanlığı ekipleri, Hatay’ın Altınözü İlçesi’ne bağlı Suriye sınırındaki Bohşin Mahallesi’nde sınırdan Türkiye’ye geçmeye çalışan 2 kişiyi tespit etti. Askerlerin ‘Dur’ ihtarına uymayan şüpheliler, ellerinde poşeti atarak Suriye tarafına kaçtı. Sınırda inceleme yapan ekipler bir poşet içerisinde santimetre ebatlarında tarihi mozaik buldu. Yapılan işlemlerin ardından tarihi eser Hatay Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi. Burada yapılan incelemede tarihi eserin Hatay’ın Atçana Höyüğü’ndeki kazı çalışmalarında 2 yıl önce çıkarılan ama ortadan kaybolan Roma dönemine ait mozaik olduğu belirlendi.

Sözcü, 14.04.2015

İSTANBUL'U RAHAT BIRAKIN

 

Gezi Direnişine neden olan Taksim Yayalaştırma Projesi’ne ilişkin kendi verdiği iptal kararını kaldıran Danıştay’ın kararında Topçu Kışlası yapılması da savunuldu. İstanbul 2. İdare Mahkemesi, tarihi yarımadayı imara açan plandaki 61 maddeden 37’sini iptal etti. Kararla Yedikule Bostanları’ndan Kumkapı’ya kadar pek çok alanda yapılaşma engellendi.

 

 

Danıştay 6. Dairesi, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasını ve ağaçların kesilmesini içeren, bu nedenle Türkiye çapında direnişe neden Taksim Yayalaştırma Projesine ilişkin geçen yıl verdiği iptal kararını oyçokluğuyla kaldırdı.

 

İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin iptal kararını bozan Danıştay 6. Dairesi, yerel mahkemeden “uzman yeni bir heyetle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması ve İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararının kesinleşmesinin beklenmesi suretiyle” davada yeniden karar verilmesi gerektiğini vurguladı. Danıştay kararıyla, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası yapımına olanak veren kararın iptal istemini reddettiği ortaya çıktı. İptal kararının, Danıştay’a geçen yıl sonunda yapılan toplu üye ataması sonrasında dengelerin hükümet lehine değişmesinin ardından gelmesi dikkat çekti.

İstanbul 1. İdare Mahkemesi, “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesine ilişkin” imar planı değişikliklerini, 6 Haziran 2013’te iptal etmişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin itirazını değerlendiren Danıştay 6. Dairesi, 29 Nisan 2014’de iptal kararını onadı. Ancak belediye, Danıştay 6. Dairesi’ne başvurarak karar düzeltme istedi. Normalde bu yol, istisnai olarak kullanılıyordu ve yüksek yargı maddi hata yapılmadığı sürece karar düzeltme taleplerini reddediyordu.

 

Yeni bilirkişi

Ancak Danıştay 6. Dairesi’nin karar düzeltme talebini 31 Mart 2015 tarihinde kabul ettiği ortaya çıktı. Cumhuriyet’in ulaştığı karara göre Danıştay 6. Dairesi, daha önce Taksim Yayalaştırma Projesine ilişkin verdiği iptal kararını kaldırarak davanın esasına girdi. Daire, İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının bozulmasına oy çokluğuyla karar verdi. Kararda, uzman yeni bir heyetle yeni bir keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasını isteyen daire, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 21 Şubat 2014’te verdiği kararın söz konusu uyuşmazlığa etkisinin olacağını belirterek bu kararın keşinleşmesi gerektiğine hükmetti.

 

Kışla’ya onay

Kararda, kesinleşmesi beklenen kararın ne olduğuna da yer verildi. Buna göre, İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Topçu Kışlası’na onay veren kararının iptaline ilişkin istemi reddetti.

 

Kışla kültür varlığı

Kararda, Taksim Topçu Kışlası’na örtülü destek verildi. Plan notlarında 1. grup taşınmaz kültür varlığı olarak Taksim Kışlası’nın yer almasına değinilen kararın gerekçesinde, 2863 sayılı Kültür ve Taibat Varlıklarını Koruma Kurulu Kanunun 6. maddesinde “tarihi kışla”ların da korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları olduklarının “hiçbir yoruma mahal bırakmayacak şekilde açıkça belirtildiği” anlatıldı. Karara başkan Habibe Ünal ve üye Ünal Demirci muhalefet etti.

 

Tarihi yarımada için tarihi kararlar

İstanbul 2. İdare Mahkemesi, tarihi yarımadayı imara açan koruma amaçlı uygulama planındaki 61 maddeden 37’sini iptal etti. Yedikule Bostanları’ndan Kumkapı’ya kadar pek çok alanda yapılaşma engellenmiş oldu. Sirkeci Garı alanının ise kültürel amaçlı kullanılmasına karar verildi.

 

İstanbul 2. İdare Mahkemesi “Tarihi Yarımada’yı” ilgilendiren Binlik Koruma Amaçlı Uygulama Planının İptali istemiyle açılan davada, 61 konu başlığından 37’sine yürütmeyi durdurma, 7’sine ise kısmen yürütmeyi durdurma karar verdi. 24 Nisan 2015’te verilen yürütmeyi durdurma kararının ana başlıkları arasında Avrasya Tünel Geçişi’nin bağlandığı Kennedy Caddesi, Tarihi Yarımada trafiğini yoğunlaştıracağı öngörülen ulaşım kararları, AVM ve otel yapılması amaçlanan Topkapı İETT Garajı, Kumkapı Balık Hali’nin marina olmasına ilişkin planlar yer alıyor. Kararlardan bazıları şöyle:

 

* Tarihi Yarımada bölgesindeki araç trafiği ve sahil şeridinde yer alan Kennedy Caddesi’ne ilişkin ulaşım kararlarında oy çokluğuyla yürütmenin durdurulmasına karar verildi. Hazırlanan ulaşım planlarının Tarihi Yarımada’nın gerçekliğinden yola çıkılarak değil, metropol kentin ulaşım taleplerine göre belirlendiğinin ifade edildi.

 

Avrasya tünel geçişi

* Tarihi Yarımada’ya bağlanacak Avrasya Tünel Geçişi’ne ilişkin “Tarihi Yarımada’nın silüetinin korunması kaygısından çok, Avrasya Tüneli vasıtasıyla trafik akış hızının arttırılmasının amaçlandığı” tespitinde bulunuldu.

* Topkapı İETT Garajı’nın bulunduğu alana ilişkin, oy birliğiyle yürütmenin durdurma kararı verildi. CHP’nin dava dilekçesinde yeşil alan olarak kullanılması talebinde bulunmuştu.

* Avrasya Tüneli geçiş güzergâhı üzerinde olduğu gerekçesiyle yıkılan Kumkapı Balık Hali’nin marina olarak düzenlenmesine ilişkin kararın yürütmesi durduruldu.

* Dünya mirası listesinde yer alan ve Yedikule’den Ayvansaray’a kadar uzanan kara surları koruma bandında yapılacak işlemler için yürütmeyi durdurma kararı verildi.

 

Kültür alanı olacak

Kısmen yürütmeyi durdurulan yerler arasında Sirkeci Tren İstasyonu, Yedikule TCDD Atölyeleri, Yedikule Gazhanesi, Fatih bölgesi geneline inşa edilecek otoparklar, Sur içinde kalan öğrenci yurdu ve meslek okulları gibi maddeler de var. Mahkeme, Sirkeci Tren İstasyonu’nun kültürel amaçlı kullanılması yönünde karar verdi. Yedikule TCDD Atölyeleri ve Gazhanesi için ise yeni yapılaşmaya izin verilmezken, mevcut alanın turizm ve kültür alanı olarak düzenlenmesi yönünde karar verildi.

Cumhuriyet, 14.07.2015

KARAHÜYÜK'ÜN TARİHİ GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR

 

 

Elbistan’da bulunan höyüklerin en eskilerinden biri olan Karahüyük’ün tarihini ortaya çıkaracak kazı çalışmaları başladı.

 

Kazı heyetinin başkanlığını yapan Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Bora Uysal, höyükteki ilk yerleşimin milattan önce 2000 yılında Asur ticaret kolonileri döneminde başladığını söyledi.

 

İçinde bulunduğu mahalleye de isim kaynağı olan Karahüyük’teki kazı çalışmalar, Sivas-Cumhuriyet Üniversitesi’nden gelen yaklaşık 25 kişilik uzman ekip tarafından sürdürülüyor. Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Bora Uysal’ın başkanlığında gerçekleşen kazıların, uzun süre devam etmesi planlanıyor. 2015 yılı için ön çalışma niteliğindeki kazıların 2016 yılından itibaren daha geniş bir ekiple devam etmesi planlanıyor.

 

Karahüyük’teki kazı çalışmaları hakkında bilgi veren kazı başkanı Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Bora Uysal, höyükle ilgili daha önce 2 araştırma yapıldığını belirtti.

 

Karahüyük’te 1947 yılında Arkeolog Tahsin ve eşi Özgüç tarafından bir araştırma yapıldığını kaydeden Uysal, bu çalışmada Geçitit kültürü ve Hitit İmparatorluğuna ait bir tabakayı ortaya çıkardığını anlattı.

 

Karahüyük’teki yerleşimin Hellenistik ve Roma döneminde küçüldüğünü ifade eden kazı başkanı Yrd. Doç.Dr. Bora Uysal, “Daha önce burada birkaç araştırma yapılmış. 1907 yılında bir Alman arkeolog burada çalışma yapmış. Esas olan ise 1947 yılında merhum Tahsin Özgüç ve eşi Nimet Özgüç bir yıl çalışma yapıyorlar. Yaklaşık 20 metrelik bir alanda 5 metre kadar derine iniyorlar. Burayla ilgili bir kitapları var. Onlar, Geçitit kültürü ve demir devrine ait tabakalarda çalışmışlar. Daha çok bir de Geçitit kültüründen daha eski olan Hitit İmparatorluğu’na ait bir tabakayı açığa çıkarmışlar. Ama bizim bildiğimiz, daha başka araştırmalara göre burası Asur ticaret kolonileri çağında başlıyor.

 

Milattan önce (MÖ) 2 bin ile 1750 yılları arasında. Ondan sonra Hitit devleti kurulduğu zaman yerleşim devam ediyor. Hitit devletinin yıkıldığı MÖ1200 tarihine kadar Hitit şehirlerinden birisi olarak kalıyor. Hititler yıkıldıktan sonra Geçitit beylikler çağı dediğimiz bir zaman dilimi daha var. MÖ 1200’lerde başlayıp MÖ 700’lü yıllara kadar inen bir devir. Bu zamanda da burası yerleşime sahne olmuş. Sona çok zayıf olarak Hellenistik ve Roma döneminde de küçülerek günümüze kadar gelmiş” bilgilerini aktardı.

 

Cumhuriyet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Bora Uysal, açıklamasının devamında Karahüyük’teki yapılaşmanın ve kaçak kazıların yol açtığı tahribatın altını çizdi.

 

Höyük alanının 3’te 2’sinin evler tarafından kaplandığına işaret eden Uysal, 18 metre yükseklikteki höyükteki tabakalardan Geçitit dönemine ait katmanın büyük zarar gördüğünü söyledi.

 

 

Çalışmanın uzun bir zaman dilimini kapsadığını da anımsatan Uysal, “Biz bunları yavaş yavaş zaman içerisinde açığa çıkaracağız. Karahüyük, çok büyük bir höyük. Ama gördüğümüz gibi neredeyse 3/2’si evler tarafından kaplanmış vaziyette. Çok ağır bir tahribat var. El değmedik bir yeri yok. Geçitit dönemine ait katmanlar bayağı bir kötü durumda. Höyüğün 500*300 metrelik alanı kapladığı belli. 17-18 metre de yüksekliği var. Bu yükseklik de pasta gibi kat kat tabaka halinde. Bir yerleşim yıkılmış üstüne kurulmuş. 1947 yılında yapılan kazılar neticesinde çok güzel eserler ortaya çıkmış. Çeşitli müzelerde sergileniyor bu eserler. Kaçak kazılar da burada ciddi tahribata yol açmış. Kaçak kazılar sonucu çıkarılan ve müsadere sonucunda müzelere kazandırılmış epeyce bir eser var” ifadeleri ile açıklamasını tamamladı. 

Elbistan'ın Sesi, 14.07.2015

YALOVA'DA TARİH ESER OPERASYONU

 

 

Yalova'da bir evin bahçesinde Roma döneminden kaldığı tahmin edilen mezar steli ele geçirildi.

 

Alınan bilgiye göre, jandarma ekipleri, M.S'nin Çınarcık İlçesi Teşvikiye beldesindeki evinin bahçesinde tarihi dönemlere ait taş eser bulundurduğu bilgisine ulaştı.

 

Söz konusu eve operasyon düzenleyen ekipler, Roma dönemine ait olduğu değerlendirilen mermer mezar steli buldu. Eser, incelenmek üzere  Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevlilerine teslim edildi.

 

M.S. hakkında ise "Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanununa muhalefet " suçundan yasal işlem yapıldı.

Radikal, 13.07.2015

MİMAR SİNAN'A AYIP DÜZELTİLDİ

 

Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü hasekisi Hürrem Sultan tarafından 1538-1539 yılları arasında Mimar Sinan'a yaptırılan Haseki Sultan Camisi'nin arka giriş kapısına takılan otomatik kepenk ile demir ızgaralar SABAH'ın haberinin ardından kaldırıldı. Fatih Müftüsü İrfan Üstündağ'ın yaptığı incelemenin ardından, Mimar Sinan'ın ilk eseri olma özelliğini taşıyan caminin eski kapısı tekrar yerine yerleştirildi. Camiye ait külliyenin içindeki eğitim merkezinin yetkilisi makam otomobilini caminin avlusuna park edebilmek için kapıya otomatik kepenk taktırmıştı.

Sabah, 13.07.2015

EN ESKİ MUSHAFLAR YAYINLANDI

 

 

İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), dünyanın dört bir yanındaki önemli kütüphane ve müzelerde yer alan ve hicri ilk asra ait en eski Kur’an-ı Kerim nüshalarını yayınladı.

 

IRCICA'dan yapılan açıklamaya göre IRCICA, büyük bir titizlikle yürütülen çalışmalar sonucu Mushafları hem basılı hem de dijital ortamda yayınlayarak bir ilki gerçekleştirdi.

 

IRCICA Genel Direktörü Halit Eren, konuya ilişkin değerlendirmesinde, projenin detaylarını ve mukaddes eserlerin bir araya geliş sürecini anlattı.

 

IRCICA olarak, Mushafların nüshalarının temini ve yayına hazırlanması ve yayınlanması çalışmalarına 2005 yılında başladıklarını belirten Eren, şunları kaydetti:

"Araştırmadan basıma kadar Dr. Tayyar Altıkulaç ve bendeniz olmak üzere IRCICA’da oluşturulan bir heyet süreci takip etti. Kufi ve hicazi hatlarla yazılmış olan harekesi olmayan bu Mushafların baştan sona kadar satır satır okunması, yeniden yazılması, elimizde mevcut Mushaflarla ve zikredilen diğer Mushaflarla harf harf, kelime kelime karşılaştırılması çalışmasını eski Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç Beyefendi büyük bir sabır ve titizlikle gerçekleştirdi. Sayın Altıkulaç, bu çalışmaların en yorucu kısmını, bugüne kadar dünyada hiç kimsenin yapmadığı meşakkatli bir hizmeti gerçekleştirmiştir.

 

Hicri ilk asra ait bu eserler bir elin parmaklarını geçmiyor. İşe en yakınımızdaki nüsha ile başladık. Topkapı Sarayı Müzesi’nde muhafaza edilen ve Hz. Osman’a nispet edilen Mushaf’ın tıpkıbasımını yayınladık. Akademik bir edisyonunu elimizdeki Mushaflarla karşılaştırarak yayınladık. Topkapı Mushafını Kültür Bakanlığı’nın izni ile inceledik ve yayınladık. Ancak, çok arzu ettiğimiz halde karbon testini yaptıramadık."

Akşam, 13.07.2015

'SAHİBİNDEN SATILIK KİLİSE' MECLİS GÜNDEMİNDE

 

Geçtiğimiz günlerde Mardin Artuklu’da Süryani Kilisesi’nin, Bursa Mudanya’da ise Rum kilisesinin, tapu sahipleri tarafından satışa çıkartılması Meclis gündemine taşındı. HDP Mardin Milletvekili Erol Dora, Kültür ve Turizm Bakanlı Ömer Çelik’in yanıtlaması için verdiği soru önergesinde ‘tedbir alacak mısınız’ diye sordu.

 

HDP Mardin Milletvekili Erol Dora, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik’in yanıtlaması talebiyle yazılı soru önergesi verdi. 

 

Her iki kilisenin satışta olduğuna dikkat çekilen önergede şu soruları soruldu,

 

 “1. Söz konusu kiliselerin basına yansıdığı üzere internet üzerinden satışa çıkarıldığına ilişkin bilginiz var mıdır? Var ise bu ve benzer vakıalara ilişkin karşı ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

2. Adı geçen iki kilisenin tapularının şahıslara geçtiği iddiaları doğru mudur? Doğruysa nasıl ve hangi şartlarda bu kiliselerin tapuları söz konusu şahıslara geçmiştir?

3. Bakanlığınızın tarihi varlıkları korumak, geliştirmek, yaşatmak ve bir sonraki kuşaklara aktarılmasını sağlamak gibi görevleri olmasına karşın bakanlığınızın bu tarihi yapıların korunması noktasında sergilediği ihmalkar tutumun gerekçesi nedir?

4. Hıristiyanlığın kutsal ibadet yerleri olan kiliselerin şahıslarca satışa çıkarılması girişimlerinin Hıristiyan yurttaşlarımızı rencide eden bir durum olduğundan hareketle, Hıristiyan yurttaşlarımızın karşı karşıya bırakıldığı bu ve benzer muhteviyattaki sorunlara ilişkin Bakanlığınızın ne gibi planlamaları vardır? Başkaca ne gibi planlama ve uygulamalarınız olacaktır?

5. Söz konusu kiliselerde olduğu gibi, farklı sebeplerden dolayı Süryani, Ermeni ve Rumlar’a ait olan ve tapusu Hazine veya şahıslar adına geçmiş yüzlerce kilise veya tarihi yapıları tekrar esas sahiplerine iade etmeyi düşünüyor musunuz?

 

Mardin'deki satılık kilisede inceleme

Mardin Artuklu’da, tapu sahibi tarafından satılığa çıkartılan Süryani Mor Yuhanna Kilisesi’nde inceleme yapıldı.

 

Cihan Haber Ajansı’nın haberine göre, kilisenin satılığa çıkartılmasıyla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı inceleme başlattı. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü Koruma Kurulu'ndan bir heyet Mardin’e gelerek Mor Yuhanna Kilisesi'nde incelemelerde bulundu.

 

Diyarbakır Anıtları Koruma Kurulu’ndan sanat tarihçisi Ahmet Demir, mimar Yılmaz Akgün, müze araştırma görevlisi Mehmet Deniz’den oluşan heyet, inceleme yapmak üzere Mardin’e geldi. Heyeti, inceleme sonrası herhangi bir açıklama yapmadı. Kiliseyi fotoğraflarını çeken heyet, raporlarını kurula sunacaklarını söyledi.

Agos, 13.07.2015

 

******


SATILIĞA ÇIKARILAN TARİH KİLİSEDE İNCELEME

 

 

Mardin’deki 1700 yıllık Mor Yuhanna Süryani Kilisesi’nin 12.5 milyon liraya satışa çıkarılmasına Süryanilerin gösterdiği tepki üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı dün kilisede inceleme başlattı.

 

Mardin’de yıllardır depo olarak kullanılan ve 1700 yıllık olduğu belirtilen, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da ‘kültür varlığı’ olarak tescillediği Mor Yuhanna Süryani Kilisesi’nin tapusunu elinde bulunduran İbrahim Aycun, emlakçı aracılığıyla kiliseyi 12.5 milyon liraya satışa çıkarmıştı. Süryaniler’in kilisenin satışına tepki göstermesinin ardından olaya el koyan Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, dün kilisede incelemelerde bulundu. Diyarbakır Anıtları Koruma Kurulu’ndan sanat tarihçisi Ahmet Demir, mimar Yılmaz Akgün ve müze araştırma görevlisi Mehmet Deniz’den oluşan heyet, Mardin’in Teker Mahallesi Akın Sokak üzerinde bulunan kilisede inceleme yapmak üzere Mardin Müzesi yetkilileri ile birlikte kiliseye gitti. Kilise kapısının kilitli olması üzerine devreye giren Mardin Müzesi yetkilileri İbrahim Aycun’dan kilise kapısına ait anahtarları istedi.

 

 

HEYET 5 SAAT SOKAKTA BEKLEDİ

Aycun’un bakanlığın inceleme yapmak istediğine dair yazıyı görmek istemesi üzerine heyet yaklaşık 5 saat boyunca sokakta anahtarın gelmesini beklemek zorunda kaldı. Anahtar geldikten sonra kiliseye geçen heyet burada kilisenin 2009 yılında tescil edilen yapısı üzerine bir değişiklik yapılıp yapılmadığını inceledi. Yapının bütün bölmelerini fotoğraflayan ve Süryani cemaati temsilcisi olan Metin Eğilmez’den kilise hakkında bilgi alan heyet inceleme sonrası herhangi bir açıklama yapmadı. Kilisenin satılıp satılmayacağı kararını Anıtlar Koruma Kurulu’ndan çıkacak raporun belirleyeceğini belirten sanat tarihçisi Ahmet Demir, hazırlayacakları raporları kurula sunacaklarını söyledi.

Hürriyet, 14.07.2015

ANİ İÇİN HAREKETE GEÇİLDİ

 

 

Binlerce yıllık geçmişe sahip Ani antik kentinin UNESCO tarafından "dünya mirası" kabul edilmesi için çalışma başlatıldı.

 

Kars Kültür ve Turizm Müdürü Hakan Doğanay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ani antik kentinin, kabul edilmesi halinde Türkiye’deki 16'ncı dünya mirası olacağını anlattı.


Ani antik kentinin yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çektiğini belirten Doğanay, “Bakanlık olarak Şubat 2015'te Ani Antik Kenti için çok kapsamlı bir dosya hazırlayarak UNESCO’ya başvuruda bulunduk ve geçici listeye alındık. Asıl liste için çalışmalarımız devam ediyor” diye konuştu.

Doğanay, UNESCO tarafından görevlendirilecek ekibin Kars'a gelerek incelemelerde bulunacağını vurgulayarak, şunları söyledi: “Dünya Mirasları listesinde, Türkiye’de bulunan kültür varlığı sayısı 15’e çıktı. Dünya Mirası listesine son olarak Diyarbakır Surları-Hevsel Bahçeleri ve Efes Antik Kenti girdi. Eylül'de UNESCO’dan bir ekip Kars'ta son çalışmalarını yapacak. Bu senenin sonunda Ani antik kentinin Türkiye’deki 16'ncı dünya mirası olarak kalıcı listede yerini almasını bekliyoruz.” 

Vatan, 13.05.2015

İSTANBUL'DA TARİHİ ESER OPERASYONU

 

İstanbul'da gerçekleştirilen tarihi eser kaçakçılığı operasyonunda 10 parça tarihi eser ele geçirildi. Suriye'den getirdikleri tarihi eserleri pazarlamaya çalışan iki Suriyeli Bayrampaşa Otogarı'ndan itibaren takibe alındı. Yapılan operasyon sonucunda ele geçirilen eşyaların değerlendirilmesinde, dokuz adedinin Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu kapsamındaki tarihi eserler olduğu, ancak bir sikkenin imitasyon olduğu anlaşıldı.

Sabah, 13.07.2015

TARİHİ SİNAGOGTA KAUÇUK ATÖLYESİ!

 

İstanbul’daki tarihi Mayor Sinagogu’nun hali görenleri utandırıyor... 1930’lardan sonra depo ve imalat atölyesi olarak kullanılan tarihi yapı, bakımsızlık nedeniyle aradan geçen zamanda adeta harabeye döndü...

 
Hasköy’deki tarihi Mayor Sinagogu sadece Türk Yahudi Cemaati’nin değil, aynı zamanda İstanbul’un da önemli kültür varlıkları arasında bulunuyor. Sefarad göçlerinde İspanya’nın Mayorka Adaları’ndan göç edenler tarafından kurulan ancak Cumhuriyet dönemi sonrası Hasköy’deki Yahudiler’in bölgeyi terk etmesiyle ibadethane işlevini kaybeden Mayor Sinagogu, uzun yıllar boyunca kiraya verildi. 1930’lardan sonra depo ve imalat atölyesi olarak kullanılmaya başlayan tarihi yapı, bakımsızlık nedeniyle aradan geçen zamanda adeta harabeye döndü. Hasköy Mallem Sinagogu Vakfı’na ait olan tarihi yapının durumuna daha fazla kayıtsız kalamayan Türk Yahudi Cemaati ise içler acısı durumdaki tarihi mekanın restorasyonu ve yeni bir kültür alanı için düğmeye bastı.


Kültür kompleksi
Projede yer alacak isimlerden Mimar Hayim Beraha, neredeyse yıkılma tehlikesi yaşayan tarihi sinagogun kapılarını Milliyet’e açarken, şu bilgileri verdi:
“Mayor Sinagogu, çok uzun yıllardır, ibadethane işlevi dışında kullanılıyordu. Restorasyon projesi ile birlikte yapıyı restore etmek ve yeni bir kültür merkezini hayata geçirmek isitiyoruz. Mayor Sinagogu hem bizim cemaatimiz açısından, hem de İstanbul’un tarihi değerleri açısından önem taşıyor. Edirne Sinagogu’ndan sonra pilot projelerle Türk Yahudileri’ne ait tarihi eserleri ayağa kaldırmak istiyoruz. Yeni projenin detayları henüz netlik kazanmış değil. Ancak içerisinde sergi alanları, sanatsal aktivitelerin yapılacağı bir kompleks olmasını arzuluyoruz. Tarihi yapının kapladığı toplam alan 600 metrekare. Mesele bina yapmak veya restorasyon değil. Tarihi dokuya uygun işlevsel bir yapıyı ortaya çıkarmak. Yahudi gençler, tarihi eserler konusunda oldukça ilgililer. Türkiye için değer taşıyan tarihi eserlerimizin ihya edilmesi için yoğun bir istek var.” 

 

Bizans yapısı mı?

Tarihi kaynaklarda Mayor Sinagogu hakkında farklı bilgiler yeralırken, sinagogun 300 yıl önce inşaa edildiği tahmin ediliyor. Tarihçi Lorans Tanatar Baruh ise sinagogun Bizans dönemine ait olduğunu ve o dönem Hasköy’deki en büyük sinagog olmasından dolayı Mayor adının verildiğini belirtiyor. Diğer tarihi kaynaklara göre ise Mayor Sinagogu 300 önce Mayorka’lı Yahudiler tarafından yaptırıldı. 70 yılı aşkın süre depo, iş yeri ve atölye olarak kullanılan ibadethanede 2009 yılında sanatçı Serge Spitzer tarafından sergi açıldı. 6 yıldır kimsenin uğramadığı tarihi yapı ise bakımsızlık nedeniyle çökme tehlikesi yaşıyor. İç mekanında ahşap kaplamalı bir kubbe bulunan eserin tavanlarında da ahşap kaplamalar yeralıyor.

Milliyet, Haber: Mert İnan, 13.07.2015

GÖBEKLİTEPE'DE 'İLK RESİM YAZISI' EMARELERİ

 

 

"Tarihin sıfır noktası" olarak nitelendirilen ve geçmişi 12 bin yıl öncesine dayanan Göbeklitepe'deki kazılarda bulunan bir dikilitaş üzerindeki sahnenin, "ilk resim yazısı" olabileceği düşünülüyor.

 

Şanlıurfa Müzesi Müdürü ve Göbeklitepe Kazıları Başkanı Müslüm Ercan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Göbeklitepe'nin "dünyanın en eski tapınak merkezi" olarak kabul edildiğini söyledi.

Neolitik döneme ait alandaki çalışmalar sırasında çıkan birçok eserin kendi alanında "ilk olma özelliği" taşıdığına işaret eden Ercan, Göbeklitepe'nin bir dini merkez olarak kullanıldığını ve yapılan jeo radar taramalarında bölgede 23 tapınak yapısıyla karşılaştıklarını belirtti.

 

"T" biçimindeki dikilitaşların, o dönemin insanları tarafından inandıkları kutsal varlığı sembolize ettiği şeklinde yorumlandığını bildiren Ercan, "Müzemizde sergilenen küçük boyutlu bir domuz figürü var. 'C' tapınağındaki merkez stellerin önünde adanmış tarzda bulunmuştu. Buradan da anlaşılıyor ki bu steller Göbeklitepe insanı için kutsalı sembolize ediyordu. O dönemin insanları yılın belli bir dönemi toplanıyorlar ve bu tapınaklarda kutsallarına kurbanlar adıyorlar ve ibadet ediyorlar. İbadetlerden sonra da asıl yaşam alanları olan ovalara geri dönüyorlar" diye konuştu.

 

'İlk resim yazısı örneği olarak düşünülebilir'
Ercan, Göbeklitepe'de çıkan eserlerin o dönemin "ölü gömme geleneği" ile ilgili de bilgiler verdiğine dikkati çekerek, 12 bin yıl öncesinde mezar geleneğinin bulunmadığını, açıkta bırakılan ölülerin yırtıcı kuşlarca yenildiği, böylece ölünün ruhunun göğe erdiğine inanıldığını aktardı.

Akşam, 12.07.2015

TARİHİ SELÇUKLU MEZARLIĞI KADERİNE TERK EDİLDİ

 

 

Muş’un Korkut İlçesi'ne bağlı Sazlıkbaşı Köyü'ndeki Selçuklu Mezarlığı her geçen gün yok oluyor.


Korkut İlçesi'ne bağlı Sazlıkbaşı Köyü'ndeki tarihi Selçuklu Mezarlığı, sahipsizlikten her geçen gün yok oluyor. İki metre boyunda ve üzerindeki kılıç, hançer, kalkan, güneş ile çeşitli süslemeleriyle hayran bıraktıran mezar taşlarının bir kısmı halen ihtişamıyla ayakta dururken bazıları ise tamamen harap olmuş durumda. Mezarlığın yan tarafından geçen yol ve toprak yapısının toz olması nedeniyle mezarlığın tahrip olmasına neden olduğunu belirten Köy Muhtarı Yusuf Akın, acil yardım çağrısında bulundu. Her yıl köy çocukları ile birlikte mezarlığı kontrol edip tahrip olan mezarları taşlarla korumaya çalıştıklarını ifade eden Akın, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sahip çıkmasını istediklerini söyledi. Mezarlıkta ecdadın yattığını ve bunun için yetkililerden yardım beklediklerini kaydeden Akın, “Bu mezralık Selçuklu zamanında kalmadır. Bizim ecdadımızın mezarlığıdır. Yanından yol geçiyor ve toprak yumuşak olduğu için kemikler hep dışarı çıkmıştır. Kültür Bakanlığı’ndan bir ricamız vardır, şu mezarlığa sahip çıksın. Her sene çocuklarla biz taş çekiyoruz üstünü örtüyoruz, ama hayvanlar geçerken yine bozuluyor” dedi.


“KÖY HALKI OLARAK ÜZÜLÜYORUZ”
Köy halkının mezralığın bulunduğu bölgede geçtiği zaman üzüldüğünü ve özellikle mezarlıktaki kemiklerin dışarı çıktığının altını çizen Muhtar Akın, “Köylü olarak hepimiz bu mezralıktan geçerken üzülüyoruz. Çünkü hepsinin kemikleri dışarı çıkmış. Kültür Bakanlığı’ndan bir ricamız vardır. Buna sahip çıksın. Şimdiye kadar Selçuklu Mezarlığı’na sahip çıkmamışlar. Buna sahip çıkmaları için ricada bulunuyoruz” diye konuştu.






Köy halkından Tahsin Gök isimli vatandaş ise, “Burası Selçuklu Mezarlığı’dır. Biz köy halkı olarak bu mezarlılığa bakmalarını istiyoruz. Burada köyün hayvanları geçiyor, etrafını kapatmalarını istiyoruz. Tarihi eser olup ecdadın mezarlığıdır. Ecdadın mezarlığı olduğu için sahip çıksınlar” ifadelerini kullandı.


Köy muhtarı ile birlikte her yıl taş taşıyarak bozulan mezarların üstlerini kapattıklarını ve dışarı çıkan kemikleri sakladıklarını vurgulayan Mehmet Mehdi Sençin de, “Muhtar ile her yıl taşlar topluyoruz, çıkan kemikleri saklıyoruz. Bu mezarlığa sahip çıkmalarını rica ediyoruz” şeklinde konuştu.


İl Kültür ve Turizm Müdürü Hayrettin Çetin de, “Ahlat Müze Müdürlüğü ile birlikte ilimizde bulunan tarihi mezatlıklarda yapılan çalışmada korunması gereken kültür varlıkları tespiti yapılmıştır. Söz konusu köyümüzün şu ana kadar resmi talebi olmaması ile birlikte tarihi mezarlıkların bakımı, onarım ve korunması için bulunulduğunda mevcut yönetmelikler kapsamında gereken yardımlar yapılmaktadır. Bununla ilgili bize bir talep olduğunda yönetmeliğe uygun birşekilde çalışmalarımız olacaktır” dedi.

 

  


Hürriyet, 12.07.2015

AYVALIK, EGE TARİHİNE IŞIK TUTACAK

 

Ayvalık dediğimiz kasaba bir yarımada ve iki adadan oluşur. Lale Adası ve Cunda yakın zamana kadar ilçe merkezinden iki küçük boğazla ayrılmıştı. Bugün hepsi köprü vasıtasıyla birleşmiştir. Cumhuriyet sonrasında Cunda Adası’ndaki Rumların Midilli’ye ve Girit Adası’ndan gelen mübadillerin buraya yerleştirilmesiyle ilginç bir kültürel yapı oluştu. Girit mutfağı Cunda ve Ayvalık mutfağını zenginleştirdi. Mesela, Cunda enginarı mübadillerle gelmiştir.

 

Çok olumlu bir gelişme

İki adanın tarihini çok eskilerde aramayalım. 18’inci yüzyılda bile birtakım haydutların yaşadığı boş   yerlerdi. Kilise bu bölgeye, başıboş nüfusu etkilemeye ve arazinin bereketinden yararlanmak için gelmiş  gibi görünüyor. Adadaki Agios Dimitrios (Selina veya Ayışığı) Manastırı’nın her halükarda ilk restorasyon tarihinin 1765 olduğu saptandığına göre, bu manastırın kurucularının doğrudan doğruya Halkidiki Yarımadası’ndaki Aynaroz manastırlarından gelen keşişler olduğu da bilinir.

 

Ortodoks manastırlarının bazıları tıpkı Avrupa’da Orta Çağ’daki Benedikten rahipleri gibi ziraat ve diğer   zanaatlerle uğraşan çalışkan keşişlerden oluşuyor. Bu sayede etrafı da kontrol eder ve kalkındırırlardı. 1865 yılında bu klasik manastır 19’uncu yüzyıl modası olan Bizantino-Morik üslupla yeniden inşa edildi. 1915’te manastır hemen hemen terk edildi. 1922’de de son rahip ayrıldı. Mübadele devrinde Selanik’ten gelen bir aileye verilen manastır binası ve zeytinliğin zamanla bu aile tarafından da terk edildiği anlaşılıyor. 2008’de Suzan Sabancı Dinçer ve Haluk Dinçer ailesinin satın alıp restorasyonuna başladıkları bu bina, şu sıralar bazı kültür faaliyetlerine açıldı.

 

Ayvalık’ta son yıllarda eski kiliselerin, ayazmaların, hatta katedralin ve Ayışığı Manastırı’nın restorasyonu,  bizim memleketin şanı için olumlu bir gelişmedir. Çünkü benim bildiğim kadarıyla Balkanlar’da hiçbir eski caminin Türk kurumlarından başka hiç kimse tarafından restore edildiğini söylemek mümkün değildir. 

 

Ayışığı Manastırı’nda bu yıl temmuz ve ağustos aylarında, Midilli-Ayvalık ekseninde zeytin, zeytinyağı, zeytincilik, üzüm bağcılığı ve şarapçılık üzerine tarih seminerleri yapılıyor. Mimari yönden restorasyon kadar tarihin değerlendirilmesi de söz konusu.

 

Ayvalık daha da tanınacak

Bu yılki seminerleri düzenleyen ünlü tarihçi; Karaman asıllı, Atina Küçük Asya Enstitüsü’nden Prof. Evangelia Balta’dır. Evangelia bizim Osmanlı tarihçileri arasında Yunanistan’la ilgili vesikaları taramakta ve Karamanlıca dediğimiz Ortodoks Anadolu Oğuzlarının edebiyatını yayımlamakta önde gelen bir simadır. Türk tarihinin önemli sorunlarını ele aldı. Mesela “Eğriboz (Euboeia) Adası Tahrir Defterleri”, “Karamanlı Edebiyatı Üzerine Araştırmalar” (İş Bankası Yayınları) bence en çok bilinmesi gereken iki eseri. Halen yazları Ayvalık’ta Harvard Üniversitesi Yaz Okulu’nda ders veriyor.

 

Ayvalık ilginç bir biçimde Osmanlı Ege tarihinin araştırma ve öğrenilmesine yönelik merkezlerden biri haline geliyor. Ayışığı Manastırı ünlü sanayici ailemizin yönlendirdiği bir merkez olacak ümit ederim. Bir yandan, Harvard Üniversitesi’nin yaz tarih kursları, bir yandan Filiz Ali’nin genç sanatçıları eğitime aldığı müzik okulu ve Ayışığı Manastırı’ndaki konferans merkezi Ayvalık’ı daha fazla tanıtacak. Şehirler illa nüfusla ya da liman etkinlikleriyle büyümez. Mevcut zenginliği kullanmak ve kültüre yönlendirmek şehri daha çok yaşanır hale getirir. 

Milliyet, Yazı: İlber Ortaylı, 12.07.2015

CUMHURİYETİN ANKARA'SINI YIKACAKLAR

 

 

Uzun yıllardır Ulus projesine karşı bilimsel mücadele yürüten Şehir ve Bölge Plancısı Prof.Dr. Mehmet Tunçer, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının tamamen hukuka aykırı olduğunu belirterek, “proje uygulamaya konursa eski ve tarihi yapıların yerini granit ve camla kaplı gösterişli binalar alacak ama Ankara ve Türkiye tarihinden ve kimliğinden çok şey yitirecek, binlerce yıllık tarihi birikim unutuluşa terk edilecektir” görüşünü dile getirdi. 

 

ERDOĞAN: SARAYI GÖREN YABANCILAR ‘BURASI BÜYÜK DEVLET’ DİYOR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde kaçak sarayda vatandaşlara verdiği iftar yemeğinde eleştirilere neden olan sarayın önemine vurgu yaparak, “yabancılar burayı görünce ‘haa burası büyük bir devlet’ diyor” diye ifadelerini kullanmıştı.

 

‘ANKARA’DA YABANCILARI GEZDİRECEĞİMİZ YER YOK’
Kaçak sarayın en çok istismar edilen konulardan biri olduğunu dile getiren Erdoğan, “Yabancılar, Topkapı Sarayı’nı Süleymaniye’yi, Fatih Camii’ni geziyor. Göstereceğimiz yerler işte buralar. Ankara’da gezilecek yerleri bir soralım. Acaba Ankara’da kaç tane gezdirebileceğimiz yer var. Soruyorum. Parmak sayılarını bulur mu? Ama bakın şurada Beştepe Millet Camii’ni yaptık. Geçen Cuma’dan bugüne her gün dolup taşıyor. Sadece Ankara’dan değil Türkiye’nin değişik yerlerinden buraya vatandaşlar geliyor. Böyle bir merak oluştu. Mesele bu” görüşünü dile getirmişti.

 

BAKANLAR KURULU DANIŞTAY KARARINI BOŞA ÇIKARARAK ULUSUN YIKIMINI ONAYLADI
Erdoğan’ın bu açıklamaları, AKP iktidarının Ankara’ya ilişkin yıllardır bitmek bilmeyen kimliksizleştirme politikalarını da gözler önüne serdi. Ankara Büyükşehir Belediyesi’yle Ulus esnafı ve meslek odaları arasında yıllardır hukuk savaşına neden olan ve 125 hektarlık bir alanı kapsayan ‘Ulus Tarihi Kent Merkezi Yenileme Projesi’, Danıştay’ın verdiği iptal kararına karşın geçtiğimiz günlerde yeniden gündeme geldi. 22 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Danıştay’ın durdurma kararı yürürlükten kaldırılarak Ulus Meydanı’nın kimliksizleştirilmesi projesinin önü açıldı.

 

ULUS MEYDANI ARABESKLEŞTİRİLECEK
Geçtiğimiz Nisan ayında Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında imzalanan bir protokolle, Ulus’ta SGK’ya ait iş merkezleri ve Ulus Hali ile Büyükşehir Belediyesi’ne ait 9 işyeri takas edilmişti. Takasa konu işyerlerinin yıkılmasını da kapsayan meydan projesi, yeraltı kavşağı, 2 adet tünel, raylı toplu taşıma üniteleri ve 3 katlı kavşak gibi temel değişikliklerin yanında arabesk anlayışı yansıtan çevre düzenlemeleriyle çok sayıda ticari alan inşa edilmesini öngörüyor.

 

PROF.DR. M. TUNÇER: ‘BAKANLAR KURULU KARARI HUKUKA AYKIRI’
Ankara’nın Cumhuriyet’le özdeşleşen Ulus Meydanı’nın altında 2 bin yıllık bir Roma kenti bulunduğuna dikkati çeken Yük. Şehir ve Bölge Plancısı Prof.Dr. Mehmet Tunçer, alanda yapılacak kavşak ve tünellerin bölgenin altında bulunan tarihi eserlere zarar verebileceğini söyledi. 20 yıldır Ulus Projesi’ne karşı bilimsel mücadele yürüten Tunçer, Danıştay’ın durdurma kararını baypas eden Bakanlar Kurulu Kararı’nın hukuka aykırı olduğunun altını çizdiği değerlendirmesinde, “Ankara Tarihi Kent Merkezi üç temel parçadan oluşmaktadır: Ulus, Kale ve Hamamönü. Ulus bir kentsel dönüşüm bölgesi ilan edilerek Büyükşehir Belediyesinin asıl niyetinin Ulus’u korumak değil yıkıp yeniden yapmak olduğu görülmektedir. Yeni Plan Ulus için geriye dönülmesi çok zor yıkım kararı içermekte, ekonomik ömrünü tamamlamamış pek çok binanın yıkılmasını öngörmekte, inşaat süresince turizm ve ticaret gelirlerinde yaşanacak düşüşler ve kaybedilen işler düşünüldüğünde trilyonlarca liralık ülke kaynağının israf edilmesine yol açacaktır” görüşünü dile getirdi.

 

‘ULUS MEYDANI ANKARA’NIN MODERNLEŞME ÖYKÜSÜDÜR’
Ulus Meydanı ve çevresindeki yapıların, başkent Ankara’nın modernleşme öyküsünü tanımlayan örnekler olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Mehmet Tunçer, “Söz konusu yapılar, dönemin ünlü mimarlarının jüri üyesi olduğu yarışmalarla elde edilmiştir. Bu özellikleri bakımından da dönemin estetik eğilimlerini, beğenilerini ortaya koymaktadır. Ulus Meydanı ve çevresindeki yapılar, sosyal ve kültürel yaşamlarda yer edinmiş kimlikleri, romanlara konu olmuş özellikleri ile sadece Ankara için değil Türkiye ölçeğinde ‘ortak kültürel miras’ olarak değerlendirilmelidir” diye konuştu.

 

‘PROJE UYGULANIRSA TÜRKİYE ÇOK ŞEY YİTİRECEK’
Tüm dünyada yapılan benzeri uygulamaların tarihi kent merkezlerini insansızlaştırarak yaşamayan alanlara dönüştürdüğünün de altını çizen Tunçer, “Proje uygulanırsa, eskimiş tarihi yapıların yerini granit ve camla kaplı gösterişli binalar alacak ama Ankara ve Türkiye tarihinden ve kimliğinden çok şey yitirecek, binlerce yıllık tarihi birikim unutuluşa terk edilecektir” dedi.

 

‘YIKARAK YENİLEMEYİ ÖNGÖREN RANT PROJESİ KENTİ TEHDİT EDİYOR’
Yargının da Ulus projesini korumadan çok yıkarak yenileme ölçekli olduğuna hükmettiğini kaydeden Tunçer, “bu yenileme etkinliğinin, rant üretici, vizyonu sınırlı ve sığ bir görüşe sahip olduğu ve tarihi bölgedeki yenilemeyi de büyük rant getireceği umulan yeni ticaret alanları ile yaratmayı amaçladığı açıkça görülmektedir. Planın bu sınırlı vizyonla Ankara’nın arkeolojik katmanlarını, geleneksel kent dokusunu ve Ulus’un tarihsel kimliğinin en önemli niteliğini oluşturan erken Cumhuriyet dönemi mimari mirasını oluşturan mimari yapı, kentsel mekan, çevre ve yer özelliklerini de tehdit eden bir belge olduğu düşünülmektedir” görüşünü dile getirdi.  

 

ANKARA’NIN DİRENİŞİ KİTAP OLDU
Tunçer, Ulus başta olmak üzere son yıllarda Ankara’daki yıkıcı projelere karşı yürüttüğü bilimsel mücadeleyi ve bilimsel görüşleri yansıtan makalelerini, ‘Çevresini Arayan Ankara’ adlı kitabında bir araya getirdi.

Sol Haber, Haber: Yusuf Yavuz, 11.07.2015

USTA RESSAMLAR ARTINTERNATIONAL'DE

 

 

Bu yıl üçüncüsü 4-6 Eylül 2015 tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleşecek uluslararası sanat fuarı Artinternational, modern ve çağdaş sanatın ünlü isimlerini İstanbul'da buluşturacak.

 

İngiltere'nin en köklü galerilerinden Andipa standında Banksy'den David Hockney'e, Andy Warhol'dan şu anda Pera Müzesi'ndeki sergisiyle de ilgi gören Grayson Perry'ye, Joan Miro'ya pek çok eser üç günlük bu kısa fuarda olacak. Fabien Mérelle (Edouard Malingue Gallery), fuara üç yıldır katılan Tony Cragg (Galleri Andersson/Sandström) ve güncel sanatın en kışkırtıcı sanatçılarından biri olarak tanınan Jan Fabre'nin (Mario Mauroner Contemporary Art) eserleri de fuar kapsamında görülebilecek. Artinternational'ın en çok ilgi gören bölümlerinden, kongre merkezinin terasındaki açık hava heykel galerisi “By The Waterside”ın da sanatçıları belli oldu. Filibeli galeri Sariev Contemporary'den Rada Boukova ve Stefan Nikolaev, Barcelona'dan Galeria Carles Taché Projects'ten Javier Pérez, Aspan Gallery'den Yerbossyn Meldibekov, Dirimart'tan Ichwan Noor ve Chen Wenling, Pi Artworks'ten Paul Schwer ve Galeri Zilberman'dan Guido Casaretto ile Walid Siti ziyaretçileri karşılayacak. Fuarı geçen yıl 20 bin kişinin ziyaret etmiş, 26.500 Euro'luk satış yapılmıştı.

 


Andy Warhol; Myths: The Star, II.258, 1981; Screenprint on Lenox Museum Board, edition 136/200, Signed and numbered on verso, 96.5 x 96.5 cm (38 x 38 in.)

 


Banksy; Custardized Oil #3, 2006; Digital print on canvas and oil paint, edition of 3, signed, 70x60 cm; Courtesy of Andipa Gallery

 


Joan Miró; “Quatre colors aparien el món… ”, 1975; Etching, aquatint, 90x63,5 cm.; Courtesy of Galeria Joan Gaspar

 


Stefan Nikolaev; I Hate America and America Hates Me, 2013; Bronze, black patina, aluminium pedestal, 92cm x 59 cm x 60cm;Courtesy of Sariev Contemporary

Zaman, 11.07.2015

İZMİR'DE EN FAZLA TURİST EFES'E

 

UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin Almanya’da yapılan toplantısında Dünya Miras Listesi’ne kabul edilen Efes, yılın ilk 6 ayında İzmir’in en fazla turist çeken yeri oldu.

 

 

İzmir Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre, 2015 yılının ilk 6 ayında kentteki müze ve ören yerlerini ziyaret  edenlerin sayısı 1 milyon 218 bin 42 oldu. Milattan önce 6 bin yıllarına kadar uzanan bir tarihe sahip Selçuk İlçesi'ndeki Efes ören yeri, sahip olduğu insanlık tarihinin birçok döneminden eserlerle turistlerin yoğun ilgisini çekti. 

 

Ocak-Haziran 2015 döneminde Efes’i 700 bin 350 kişi ziyaret etti. Efes, bu sayı ile İzmir’deki 16 müze ve ören yeri arasında ziyaretçi sayısı bakımından ilk sırada yer aldı. Efes’i ziyaret edenlerin sayısı, İzmir’de müze ve ören yerlerini gezenlerin yüzde 57’sini oluşturdu. Efes’i yine aynı bölgedeki St. Jean Kilisesi takip etti. Kiliseyi 115  bin 488 turist gezdi. 

Milliyet, 11.07.2015

İZLEYİCİNİN SOLUNUM PORBLEMLERİ VE İSTANBUL BİENALİ

 

 

Carolyn Christov-Bakargiev, İstanbul Bieali'ni bu kez öyle bir dağıtmış ki, 'kente yayılmış' lafı bile yetersiz kalıyor. Artık Bienal bir günde gezilmesi, tamamının görülmesi neredeyse imkansız bambaşka bir sergiye dönüşüyor.

 

Evet İstanbul Bienali’ni, sanat aleminin über küratörü Carolyn Christov-Bakargiev’in düzenleyeceğini duyduğumuzda farklı bir şeyler olacağını sezmiştik. Sonra Kadıköy Haldun Taner tiyatrosunda gazetecileri sahneye dizip saatler süren bir basın toplantısı düzenlediğinde bundan emin olduk. Dün mekanların açıklanmasıyla birlikte her şeyin tam da tahmin ettiğimiz gibi, yani şaşırtıcı ve hatta gerçek üstü bir seviyede seyretmekte olduğu ispatlandı.

 

Tam da öğlen güneşi tepemizdeyken maillerimize düşüveren İKSV’nin basın bülteni ’14. İstanbul Bienali’nde tuzlu suyu keşfedin’ başlığını taşıyordu. Bizleri tuzlu su içmeye davet ettiğini düşünebileceğimiz bu bülten neyse ki, sadece bienal mekanlarını tanıtıyordu. Ama bunu Bakargiev’e yakışır bir soğukkanlılık ve mizah duygusuyla gerçekleştiriyordu. Sanki bienalin İstanbul’a bu kadar yayılması, 80 katılımcıdan 1500 eserin sergilenecek olması sıradan şeylermiş gibi… Bir başka küratör, bütün bunları bir olaya dönüştürebilirdi. Ama Bakargiev, bienali azar azar görünür olan bir büyük sürpriz gibi kurguluyor. Ve aslında biz biliyoruz ki bu sürprizin tamamı hiçbir zaman tam olarak görülemeyecek.

 

30'dan fazla mekana yayılması, İstanbul’u Rumelifeneri’nden Büyükada’ya kadar Boğaziçi aksında kat eden bir güzergah izlemesi 14. İstanbul Bienali’nin kenti tüm hafızasıyla birlikte işin içine kattığını gösteriyor. 'Tuzlu Su' temasına uygun biçimde bizi deniz yolculuğuna zorlayan bir güzergah bu.

Mekanların önemli bir kısmı Osmanlı’dan miras. Dolayısıyla hepsinin kendine özgü ya da bir üst anlamda kolektif hafızası var. Yıllardır, kent kimliğiyle rekabet etmeyen, bir ya da iki mekana toplanmış bienal sergiler görüyorduk. Bakargiev, en eski İstanbul Bienalleri’nde olduğu gibi kentin kimliğini de işin içine katıyor. Ama tabii ki iddialı kişilik, işin çapını o kadar büyütüyor ki, İstanbul Bienali daha önce yaşamadığımız bir tecrübeye dönüşüyor.


Bu tecrübeyi tarif etmeden önce şunu da belirtmek gerek. Sergi mekanı tarihsel bir yapı olduğunda mekanın kendisi de bir şeyler söylemeye başlıyor. Bu tercihin siyasi bir tartışmaya bile dönüşebildiğini, 10. Bienal'de Hou Hanrou’nun AKM’yi mekan olarak kullanmasıyla görmüştük. Şimdi neler olacağını ancak eserler ortaya çıktığında söyleyebiliriz…

 

Önceki bienallerde zor da olsa bir gün içinde, merkezdeki büyük mekanları gezip, serginin genel kişiliği hakkında bir görüş geliştirmek mümkündü. Artık içeriğinde telaş kadar yanılgı payı da olan bu yönteme hiç heves etmemek gerekecek. Bienal, devasa Documenta sergileri gibi ya da bütün bir Venedik gibi tam anlamıyla gezilemez olacak. İstanbul Modern ve Arter alışıldık sergi mekanları oldukları ve çok sayıda eseri bir araya getirdikleri için Bienal’in merkeziymiş gibi davranacaklar. Ama aslında bu sergiyi gezmek için elimizde harita kentin içinde, o vapurdan bu iskeleye savrulmak şart olacak. Bu iş, zaman zaman adresleri bulanların bulamayanlara hava attığı bir define bulma oyununa filan bile dönüşebilecek! Dolayısıyla, kaçınılmaz olarak Bienal gezmeyi günlere bölüp, elimizde mekan çetelesiyle sokaklarda dolanacağız.

 

Peki bu halin bir faydası var mı? Bakargiev’e göre var. Konuyla ilgili şunları söylüyor: “Mekanlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor.”

 

Açıklamanın alaycı tonunu siz de benim gibi sezmiş olmalısınız. Aslında bir an için “Acaba Bakargiev, bizim solunum problemlerimizle de ilgileniyor olabilir mi?” diye düşünmedim değil. Ama sonra karar verdim ki, hayır bu bir şaka. Öyle koştura koştura sergi gezip, video odalarına şöyle bir girip çıkıp, resimlere fotoğraflara öylesine bakıp sonra da Bienal gördüm diyenlerle; aslında hepimizle dalgasını geçiyor.

 

Bu nedenle biz de bu sefer her zamankinden çook daha dikkatli olacağız. Her şeyi ince ince görüp, kılı kırk yararak değerlendireceğiz. Carolyn Hanım ve arkadaşları bunu böyle bilsin… (Not: Fotoğraftaki Mizzi Köşkü adlı bu yapı Venedik'te değil, İstanbul Büyükada'dadır ve bienal mekanlarından biri olarak hizmet verecektir.)
Radikal, Yazı: Cem Erciyes, 11.07.2015

 

******


İSTANBUL KAZAN, BİENAL KEPÇE

 

Bu yıl 5 Eylül - 1 Kasım arasında İstanbul’da düzenlenecek 14. İstanbul Bienali’nin mekanları hakkında yeni bilgiler açıklandı. ‘TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori’ başlığı altında düzenlenecek olan bienale bu yıl İstanbul Modern ve Masumiyet Müzesi gibi müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkanlar ve özel konutlar ev sahipliği yapacak. 

 

30’dan fazla yerde

Toplamda 30’dan fazla mekanda gerçekleşecek olan bienal, sanatseverler tarafından en az üç günlük bir sürede gezilebilecek. Bu süreyi sanatseverler belli rotalar eşliğinde gezerek değerlendirebilecek. Bu esnada bienali gezenlere tanıtım görevlileri ve geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi eserler hakkında bilgi veren bienal rehberleri eşlik edecek. Bu kapsamda, İstanbul Modern, ARTER, Özel İtalyan Lisesi ve Galata Özel Rum İlköğretim Okulu gibi mekanlar karma sergiye ev sahipliği yapacak, diğer tüm mekanlarda ise tek sanatçı ya da tek bir sanatçı topluluğunun işleri görülebilecek. 

 

Rumeli’den Ada’ya

Bienali birkaç farklı eksende gezmek mümkün. Galata Tophane ve Beyoğlu çevresindeki mekanları gezmek her ne kadar en az bir gün alacak olsa da buraları yürüyerek dolaşabilirsiniz. kabataş’tan Kadıköy’e geçip buradaki mekanları gezdikten sonra Büyükada’ya geçebilirsiniz. Sergiyi hazırlayan Carolyn Christov-Bakargiev bienalin uzandığı bu geniş alanı, “Sergi, Karadeniz’deki Rumelifeneri’nden Yunan mitolojisinde Altın Post’u arayan İason önderliğindeki Argonotlar’ın geçtiği, 8 bin 500 yıl önce bir su kanalı olarak açılmış dar ve kavisli bir fay hattı olan İstanbul Boğazı’na, oradan da Akdeniz’e doğru, Bizans İmparatorluğu’nun düşmanlarını sürgün ettiği ve Troçki’nin 1929’dan 1933 yılına kadar yaşadığı Büyükada’ya uzanacak” diyerek tanımlıyor. 

 

1500 katılımcının eseri sergilenecek

Bienali şekillendiren Carolyn Christov-Bakargiev eserler hakkında da ipuçları verdi. 1500’e yakın eserden 50’den fazlasının yeni eserler olacağını belirten Bakargiev, “Projeler, Aslı Çavuşoğlu’nun çok eski ve artık kaybolmuş bir Ermeni tekniğini yeniden yaratarak bir böcekten kırmızı boya elde ettiği yeni projesinden Troçki’nin Türkiye’de geçirdiği dönemden esinlenen William Kentridge’in çok kanallı yeni enstalasyonuna kadar uzanacak” diye belirtti.

Milliyet, 12.07.2015

BAKSI'DA ULUSLARARASI BULUŞMA

 

Avrupa Parlamenterler Meclisi tarafından verilen Avrupa Konseyi 2014 Yılın Müzesi Ödülü’nün sahibi Baksı Müzesi, kuruluşunun 10. yılında Uluslararası Müzecilik Workshop’ına ev sahipliği yapacak.

 

ICOM (Uluslararası Müzeler Konseyi) ve Baksı Müzesi işbirliğiyle düzenlenen workshop, 23-26 Temmuz tarihleri arasında Baksı Müzesi’nde gerçekleştirilecek. ‘Kalkınmanın İtici Gücü Olarak Bölgesel Müzeler’ ana başlığıyla hazırlanan workshop’a uluslararası alanda 20 üye katılacak. Ayrıca 50 dolayında yerli müze temsilcisi de bu özel etkinlikte yer alacak. 

Milliyet, 11.07.2015

EMLAKÇIDAN, 12 BUÇUK MİLYON LİRAYA, AZ KULLANILMIŞ, TARİHİ KİLİSE!

 

Mardin'deki, 4. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Mor Yuhanna Süryani Kilisesi, internetteki bir emlak satış portalı üzerinden satışa çıkarılmış durumda. Tarihteki ilk kiliselerden biri olan Mor Yuhanna'nın haraç mezat satışıyla ilgili konuşmak istediğimiz yetkililere ise 'ulaşılamıyor'...

 

Türkiye , özellikle seçimlerin yaklaştığı dönemlerde ‘camilerin kapatılması’, hatta ‘ahır yapılması’ iddialarına dayanan politik tartışmalara sahne oluyor. Sağ siyaset, neredeyse bir ‘ siyasi gelenek’ olarak solu ve solcuları ‘ibadethaneleri kapatmak ve ahır yapmak’la suçluyor. Ancak son günlerde internet üzerinden satışa çıkarıldığı görülen tarihi kilise ve manastırlar, "güncel" sorunun, siyasi çekişmelerin istismar malzemesi olmanın çok ötesine geçerek, bir kültür ve tarih yağmasına dönüştüğünü gösteriyor. Ülkenin 10 yılı aşkın süredir en hareketli ve ‘cazip’ sektörü haline gelen emlak piyasasında, neredeyse antik döneme ait tarihi-kültürel yapılar bile, gayet sıradan bir şey yapılıyormuşçasına, internette emlak aracılığı yapılan portallara ilanlar verilerek satılıyor. Konunun muhatabı olan/olması gereken kurumlar bu satışlardan ya habersiz ya da bir başka kuruma işaret ederek sorumluluk üstlenmekten kaçınıyor. Bu kiliselerin cemaatlerinin geriye kalmış son temsilcileri, atalarına ait kalıntıların trajik mezatı konusunda çoktan ümitsizliğe kapılmışlar ve ellerinden, "belki sizin bir faydanız olur" demekten daha fazlası gelmiyor.

 

Burada size neredeyse antik dönemden kalma tarihi bir kilisenin iç acıtan satış hikayesini anlatacağız. Ama benzer durumda çok sayıda tarihi kültürel varlık, ‘emlak piyasasında işlem görüyor’ ve herkes bu durumu seyrediyor.

 

KİLİSEYİ ALANA, 'PATRİKLERE AİT MEZARLAR' BEDAVA

Mardin… Son yıllarda internetteki ‘fırsat kuponları’yla yahut ‘itibarlı tatil’ görüntüsü veren tarih-kültür turlarıyla çok sayıda ziyaretçiyi ağırlayan kentin merkezindeki ünlü Kuyumcular Çarşısı’nın hemen arkasında, dar, kesme taşlı bir sokak… Derme çatma binaların arasında bütün bakımsızlığına rağmen bir 'kalıntı' dikkat çekiyor. Tarihi 4. Yüzyıla, yani 1700 yıl önceye kadar dayandırılan bir kilise bu. Mor [Aziz] Yuhanna Süryani Kilisesi... Şimdi derme çatma bir depo olarak kullanılıyor.  Ve dahası internet üzerinden satılıyor!

 

Mardin’deki Mor Yuhanna Süryani Kilisesi’ne, bir emlak komisyoncusunun aracılığıyla, Sahibinden.com sitesi üzerinden 12.5 milyon liraya ‘müşteri’ aranıyor… İlandaki “Kat Mülkiyetli Tapu” ibaresi dikkat çekiyor. İlanı verenler ‘ilgiyi artırmak ve pazarlıkta koz yükseltmek’ gibi düşüncelerle olsa gerek, kilisenin tarihi özelliklerini ilana da yazmışlar… Aynen şöyle deniyor ilanda: “Mardin'de yıllardır depo olarak kullanılan ve 5'inci yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen yapının kilise olduğu belirlendi. (…) Burada patriklere ait mezarlar var.”

 

Aynı satış ilanında, kiliseye ait tarihi bir kapının Deyrulzafaran Manastırı'na taşındığı bir başka kapısının ise Mardin Kalesi’nde olduğu belirtiliyor. Süryani patriklerine ait mezarlar bulunduğu da -'gayrımenkulu' daha cazip hale getirecekmiş gibi- özellikle belirtilmiş. 

 

Kiliseyi internet üzerinden satışa çıkaran “Emlak Dünyam” adlı aracı kuruluşun yetkilisi Yusuf Kanak, ‘mal sahibi’ ile ilgili bilgi veremeyeceğini söylüyor. Kendinden emin, "Tapusu var mal sahibinin" diyor. 

 

Peki bu "mal" satışa çıkarıldıktan sonra, Kültür Bakanlığı'ndan, koruma kurullarından arayan olmamış mı? 

 

"Hayır!" 

 

Alıcı var mı? 

 

"Evet ilgileniyor insanlar..."

 

Satış olabilir her an! 

 

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Diyarbakır Bölge'den mimar Neslihan (Özkan) hanımla konuşuyoruz. "Tapusu olduğu için sorumluluk Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde. Tarihi bina olduğu için satış ve tapu devri sırasında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü belki görüşümüze başvurur ama şu an bizim alanımızda değil" diyor. 

 

Bu cevabın yetersiz göründüğüne bakmayın. Resmi kurumlardan konuyla ilgili alabildiğimiz tek yanıt bu!

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü Diyarbakır Bölge'yi aradığımızda "gazeteciler arıyor" endişesi hissediliyor hemen. Bir kaç aramadan sonra bir muhatap bulunamayacağı anlaşılıyor. Ahizeyi bir ateş topu gibi tuttuğunu sandığım bir memur -ihalenin üstüne kalmasından da çekinerek belli ki- "Tüm personel il dışında, sergiye gittiler" diyor. 

 

Pes yani, konuşabileceğimiz kimse yok mu?

 

"Hayır tümü şehir dışında, akşam arayın, yarın arayın..."

 

Mardin'de dünyanın en eski kiliselerinden biri olduğu anlaşılan Mor Yuhanna internet mezatına konmuş, bir gazeteci iki çift soru sormak için konuyla ilgili resmi kurumları arıyor, böyle acemice, böyle alelacele bir "efendim herkesçikler şehir dışındaki sergiye gitti" bahanesinin arkasında "resmi kurum" kayboluyor... 

 

"BİZE DE 'SATIN ALIN' DİYORLAR"

Mardin Süryani cemaatinin temsilcilerinden Gabriel Akyüz'le konuşuyoruz... Kilisenin, internetteki ilanda belirtilenden de eski olduğunu söylüyor:

"Bizim tespitlerimiz kilisenin 4. Yüzyılda yapılmış olduğu yönünde... İçinde mezarlarımızın olduğu, bizim için dini ve manevi değeri çok yüksek bir kilise Mor Yuhanna. Tapusunu elinde bulunduran kişiyle temasa geçtik, bizim için önemini söyledik daha önce. Satın almamızı önerdi; ama o miktarı ödeyecek gücümüz, kaynağımız yok. Bazı yasal başvurular da yaptık ama sonuca ulaşamadık. Kilisemiz artık 'özel mülk' olduğu için bir şey yapılamayacağı söyleniyor maalesef."

 

Peki ne olacak?

 

"Belki siz gündeme getirirseniz, bir çözüm arayışı başlar" diyor Gabriel Akyüz...

 

Anlaşılıyor ki, Türkiye'nin tarihsel anıt değerindeki bazı kiliselerinin, "benim tapum var" diyen 'mal sahipleri' tarafından internet üzerinden satışa çıkarılması konusunda çözüm umudu gazete haberlerine kalmış durumda.

 


Radikal, Haber: Hakkı Özdal, 10.07.2015

 

******


MARDİN'DE SÜRYANİLER TARİHİ KİLİSENİN SATIŞA ÇIKARILMASINA TEPKİ GÖSTERDİ

 

 

Mardin'de'de yıllardır depo olarak kullanılan ve 1700 yıllık olduğu belirtilen, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın da kültür varlığı olarak tescillediği Mor Yuhanna Süryani Kilisesi'nin satışa çıkarılmasına kentte yaşayan Süryaniler tepki gösterdi. Kilisenin tapusunu elinde bulunduran İbrahim Aycun'un emlakçı aracılığıyla satışa çıkardığı kiliseyi Radikal gündeme getirmişti. Mardin'in Teker Mahallesi Akın Sokak üzerinde bulunan yıllardar depo olarak kullanılan Mor Yuhanna Süryani Kilisesi, tapusunu elinde bulunduran İbrahim Aycun tarafından bir emlakçı aracılığıyla 12.5 milyon liraya satışa çıkarıldı. İbrahim Aycun, babasının bu yapıyı depo ve yeri olarak satın aldığını, babasından kendisine miras kaldığını ifade etti. Mardin'de 2009 yılına kadar tescilli kilise sayısı 8 olan Mardin'de, bu yapıyla birlikte 9'a çıkmıştı. Tarihi kilisenin bir internet sitesinde kilisenin satışına ilişkin verilen ilanda 'Kat mülkiyetli tapu' ibaresi yer aldı.

 

SÜRYANİLERDEN TEPKİ

Mardin'de yaşayan Süryaniler kilisenin satışa çıkarılmasına tepki gösterdi. Mardin Süryani cemaatinin temsilcilerinden Başpapaz Gabriel Akyüz, kilisenin, internet üzerinden verilen bir ilan satılığa çıkarılmasına bir anlam veremediğini ve çok üzüldüklerini belirterek, "Biz kendisi ile daha önce görüştüğümüzde 'Bize kiliseyi ver burayı manastır veya kilise yapmak yerine Mardin kültür turizmini kazandıralım restore edelim' dedik ancak kendisi yanaşmadı. Maalesef kendisini ikna edemedik. 'Senin adına bu hibeyi kabul edelim. Ölülerin hayrına olsun, ilan verelim herkes bilsin' diye kendisine teklifte bulunduğumuzda yine kabul etmedi. Bugün de bu kiliseyi internet üzerinden satışa çıkardığını öğrenince çok üzüldük. Kendisinin orada verdiği rakamlar gerçekçi değil. Bu Mardin'e yakışmıyor. Orası bir kültür varlığı, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü'nün bu konuda karar yazısı var. Böyle olmaması lazım. Bu kilisenin bize verilmesini talep ediyoruz. Bunu karşılayacak paramız kaynağımız yok. Verdiği fiyat da mantık dışı bir şey. Elinde tapusu olduğu için biri çıkıp satın alabilir ancak bu doğru değildir"dedi.

 

'SATIN ALACAK GÜCÜMÜZ YOK'

Kilise tarihinin 1700 yıllık olmasından dolayı Süryani cemaati için ayrı bir önemi olduğunu belirten Akyüz, "Bu adamın elinde bu yapının tapusu olsa da orası bir kilisedir, tarihi bir binadır. Orası tarihi kültürel bir varlık olarak tescil edilmiş. Zamanında ambar olarak kullanılmasına karşı çıkmadık. Ancak buranın satılarak amacı dışında bir şekilde kullanılmasına izin verilmemesi gerekiyor. Bizim tespitlerimiz kilisenin 4'üncü yüzyılda yapılmış olduğu yönünde. İçinde ruhanilerimize ait mezarlarımızın olduğu, bizim için dini ve manevi değeri çok yüksek bir kilise Mor Yuhanna. Tapusunu elinde bulunduran kişiyle temasa geçtik, bizim için önemini söyledik daha önce. Satın almamızı önerdi, ama o miktarı ödeyecek gücümüz, kaynağımız yok. Bazı yasal başvurular da yaptık ama sonuca ulaşamadık. Kilisemiz artık özel mülk olduğu için bir şey yapılamayacağı söyleniyor maalesef" dedi.


'ALLAH'IN EVİNİ NASIL SATLIĞA ÇIKARIYORLAR?'
İlanla bir kilisenin tapulu olduğu gerekçesi ile satılmasına tepki gösteren Süryani cemaatinden Suphi Hindiyerli, dünyada olmayacak bir şeyin Mardin'de gerçekleştiğini söyledi. Hindiyerli, "Dünyada kilise satılmaz, satılmaması lazım. Kendisi kilisemizi yıllardan beri ücretsiz bir şekilde kullanıyor. Kendisi kira vermeden bedavadan oturdu. Biz kendisinden bir ücret talep etmiyoruz. Kendisi şimdi gidip Süryanilere ait olan kiliseyi yani Allah'ın evini satılığa çıkarıyor. Hiç Allah'ın evi satılığa çıkarılır mı? Uygun bir fiyat söylese belki cemaat olarak kendi aramızda kendisine bir yardımda bulunurduk. Ancak söylediği rakam çok uçuk bir şey" diye konuştu.


TARİHİ KİLİSE
Mardin'de satışa çıkarılan Mor Yuhanna Süryani Kilisesi hakkında verilen ilanda Mardin Valiliği Koruma Denetleme Bürosu'nda görevli sanat tarihçisi ve Sabancı Mardin Kent Müzesi Müdürü Gani Tarkan'ın yaptığı açıklama da eklenmiş. Açıklamada kilise hakkında şu görüşlere yer verilmişti:"Mardin'de yıllardır depo olarak kullanılan ve 5'inci yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen yapının kilise olduğu belirlendi. Burada patriklere ait mezarlar var. Kilise içinde bulunan bir kapının Deyrulzafaran Manastırı'na gittiğini, bir kapının ise kaleye gittiği söyleniyor. Yaklaşık olarak 400 metrekarelik alana sahip yapının yüksekliğinin ise 15 metre civarında. Çünkü burada patriklere ait mezarlar var. Bildiğiniz klasik bir kilise. Kitabesi olmamasına rağmen yapıdaki süsleme özellikleri, yapının karakteristik özelliklerinden yola çıkarak, bölgedeki yapılarla benzerliği göz önünde bulundurularak yapının 4, 5 ya da 6'ıncı yüzyılda yapılmış olabileceğini tahmin ediyoruz. Bu kiliseye benzer yapıların kitabesi olan yapıların 4-5'inci yüzyılda yapıldığını biliyoruz. Onlarda kitabe var. Benzer bir örneği Savur'a bağlı Dereiçi Köyü'nde Mor Yohanne Kilisesi, aynı şekilde Deyrulzafaran Manastırı içindeki Azizler Evi bu yapıyla benzerlik arz ediyor. Nusaybin'deki Mor Yakup Kilisesi'nde, bu yapıya benzer süsleme özellikleri var. Duvar örgüsü aynı, mimari olarak plan şeması olarak aynı. Mor Yakup Kilisesi'ne kapıları çok benziyor. Patriklere ait mezarlar da Deyrulzafaran Manastırı'ndaki mezarlıklarla aynı özelliklere sahip. Apsisi ortada hala sağlam. O dönemde Hıristiyanlar tarafından kullanılmış. O dönemin özelliklerini de almış. Özellikle yan yana duran 3 mezar var. Mezarın üstündeki süsleme özelliklerine baktığımızda Selçuklu özelliklerini görmemiz mümkün. İslami döneme ait süsleme özellikleri de var. Onun dışında devasa büyüklükte taşlar var. Bu blok taşlar da yapının erken Bizans döneminde yapıldığını, genç Roma döneminde yapıldığını bize gösteriyor. Yapı karışık üslupta yapılmış bir yapı. Tek bir dönemde yapılmamış. Farklı dönemlerde de restore edilmiş. Cami olarak da kullanılmış. Güneyinde bir mihrap var. Biliyorsunuz kiliselerde güneye bakan mihrap olmaz. Mihrap varlığı da buranın bir dönem cami olarak kullanıldığını bize ispatlıyor."

Radikal, Haber: Nezir Güneş, 10.07.2015

IŞİD'İN HEDEFİNDE GİZE PİRAMİTLERİ VE SFENKS VAR

 

 

“Mısır Halife’nin himayesine girdiğinde, artık piramitler, Sfenks ve  puta tapma olmayacak, sadece Hak kalacak!”

 

Bunlar İngiliz vatandaşı Müslüman aktivist Anjem Choudary’nin BBC sunucusu Dan Cruikshank’a söylediği sözlerdi. Bu açıklamadan birkaç gün sonra IŞİD sözlerini hayata geçirmeye başladı. Bu hedef, Irak ve Suriye’nin ardından terör örgütünün medeniyetin beşiğini yağmalama eylemlerinin son halkası olacak ve IŞİD vakti kolluyor.

 

Mısır olası bir beklenmedik saldırıya karşı Sina Yarımadası’nda savaş uçaklarını ve birliklerini harekete geçirdi.

 

Yeni kaos dalgası

Mısır genelinde yükselen tansiyonla birlikte Sina’daki son çatışmalar, Mısır medyası ve resmi makamlarınca savaş olarak nitelendiriliyor. Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık iktidarının ardından devrilmesiyle başlayan “Arap Baharı” itibariyle Mısır git gide kaosa sürüklendi.

 

Mursi’nin askeri darbe ile devrilişinin ikinci yıl dönümü olan 3 Temmuz’a yaklaştıkça olaylar da alevlendi. 29 Haziran’da Başsavcı Hisham Barakat’in Kahire’de arabasında bombalanarak öldürülmesi, General Abdül Fettah el Sisi’nin İslamcı militanları hedefleyen daha katı kanunlar çıkarma çabasına hız vermişti.

 

Hemen sonrasında özel kuvvetler Kahire’de bir daireye baskın yaparak Muhammed Mursi yandaşı Müslüman Kardeşler üyesi dokuz kişiyi öldürmüştü. Bunun üzerine Müslüman Kardeşler isyan çağrısı yapmıştı. Bu çağrı, IŞİD’in harekete geçmesi için de uygun zemin hazırlıyordu.

 

Mısır Ordusu’nun bildirdiğine göre Temmuz ayının ilk günü Sheikh Zuweid kasabasındaki polis noktasını hedef alan intihar saldırısı sonrasında roketatarlar ve ateşli silahlarla gün boyu süren çatışma sırasında 17 birlik ve 100’den fazla militan öldürülmüştü.

 

Muazzam miras tehlikede

IŞİD mesajını verdi: Yerle bir edilmeli!

 

Dogma malum; Hiçbir nesne put ve tapınma öğesi olamaz. İmam El-Kandari, Al-Watan Daily’ye verdiği demeçte, “Mısır’ın tarihi mirasının çoğunun kültüre ait olduğu kabul edilemez, bu dine sığmaz” ifadelerini kullanmıştı. Kandari'nin daha önceki açıklaması ise şöyleydi:

 

“Hz.Muhammed’in müridi olan ilk Müslümanların Mısır’a girerken firavunların anıtlarını yıkmamış olmaları bugün bunu yapmamamız gerektiği anlamına gelmiyor.”

 

IŞİD lideri Bağdadi de sıkça tarihi anıtların imha edilmesinin dini bir vazife olduğunu belirtmişti. Mısırlı IŞİD destekçileri de Mısır’ın tarihi mirasının Allah’a karşı gelme anlamına geldiğini düşünüyor.

 

 

İslamcı örgütler, İslam’ın canlı varlıkların tasvir edilmesi ve puta tapma konusundaki yasağını öne sürerek bugüne dek 1991-2003 yılları arasında Afganistan’da Bamiyan Budhaları, Irak’ta Musul Müzesi, ve önceki yıldan bu yana Suriye’de Dur Sharrukin, Hatra, Nimrud gibi birçok UNESCO dünya mirasını da hedef almış, kendi kültürleri dışındaki kalıntılara karşı tutumunu sergilemişti.

 


Bimyan Budaları'nın saldırı öncesi ve sonrasındaki halleri

 

Fakat IŞİD son günlerde tutum değiştirerek Pamira’daki Roma harabelerini koruma sözü vermiş, bölgedeki birkaç Ortaçağ mabedini havaya uçurmakla yetinmişti. Yağmalanan eserler yok edilmiyorsa çalınarak satılıyor.

 

Bu Gize Piramitlerinin ve Sfenksin ilk tehdit edilişi değil. Napolyon’a mal edilse de, Büyük Sfenks’in burnunun 14.yy’da köylülerin anıta tapmalarından endişe eden Muhammed Saim el-Dahar tarafından tahrip edildiği de iddia edilir.

 


Giza Piramitleri

 

Güvenlik görevlileri hava bombardımanı sırasında Gazze şeridinde yakın kilit bir nokta olan Refah’ın güneyinde 23 militanın öldürüldüğünü belirtti. Ordunun önceki günlerde bir dizi kontrol karargahının saldırıya uğradığı Sheikh Zuweid kasabasında da militanları aramaya devam ettiği de bu habere eklendi.

 

Konu hakkında basına bilgi verme izni olmayan görevliler, anonim bir söylemle askerlerin mayınlı bubi tuzakları ve patlayıcılarla dolu bölgede mayın temizliği yaptığını iddia ediyor.

 

Resmi yetkililer ayrıca Ordu güçlerinin Refah’ta bir evi basarak askeri üniformalı altı IŞİD militanını öldürdüklerini ve Sheikh Zuweid Polis Karakolu çevresindeki bölgeyi mayın ve patlayıcılardan arındırdıklarını bildirdi.

 

IŞİD Kuzey Afrika’da mı teşkilatlanıyor?

Mısır hükümetine yakın bir gazete Sina saldırısının arkasındaki milislerin Rus yapımı Kornet anti-tank füzeleri gibi sofistike silahlar kullandığını iddia etti. El-Watan Daily ise takip eden haberinde uçaksavar silahlar ve güdümlü füzeler kullanıldığını öne sürdü.

 

Sina’da faaliyet gösteren ve kendilerini IŞİD Sina İli olarak tanıtan isyancı bir organizasyon, mücahitlerinin 15 ordu ve polis karargahına saldırdığını ve ikisi kontrol noktalarına birisi bölgenin en büyük kenti Ariş’te bir resmi görevlinin klübüne olmak üzere üç intihar saldırısı düzenlediklerini iddia etti. İddianın doğruluğu hızla teyid edilememekle birlikte iddia organizasyonun Facebook sayfasında paylaşıldı.

 

Sina’nın kuzeyinde milisler güvenlik güçleriyle yılardır çatışıyor, fakat Mursi’nin 2013’te Askeri darbe ile devrilişi sonrasında saldırılar şiddetlenmiş ve kitlesel gösteriler artmıştı. Bunu takiben Sisi yönetimi devralmış ve 2014’te yapılan seçimlerde başkan seçilmişti.

 

Siyasi muhalefet suçlanıyor

Mısırlı yetkililer ve hükümet yanlısı medya son zamanlarda artan şiddetten terörist tescilli Müslüman Kardeşler'i sorumlu tutuyor. Müslüman Kardeşler kendilerinin ve diğer Mursi yandaşlarının maruz kaldığı tutuklamalar, toplu hüküm ve idam kararlarına rağmen bu suçlamayı kabul etmiyor.

 

Demokratik yollarla seçilmiş devrik cumhurbaşkanı Mursi de ölüm cezası alanlar arasındaydı. Mursi’nin davası temyize gitti.

 

Son hükümler üzerine Müslüman kardeşler “isyan” çağrısı yaptı. Özel kuvvetlerin cinayetlerini “kendi yansımalarını yaratacak bir dönemeç” olarak niteleyen örgüt “Baskı görenin öfkesini kontrol etmek mümkün olmayacaktır” dedi.

 

İsrail Başbakanı Netanyahu ise bölgedeki son gelişmelere ilişkin bölgede büyüyen IŞİD tehdidine dikkat çekerek Sina’daki IŞİD saldırısındaki kayıpları için Mısır’a başsağlığı diledi.

 

“İslam Devleti’nin kuzey ve güney sınırlarımızda gözlerimizin önünde sergilediği akıl almaz zulmü izliyoruz. Kalbimiz Mısır halkının yanındadır, Mısır Hükümeti’ne ve zalim terörle savaşta öldürülenlerin ailelerine başsağlığı dileklerimizi gönderiyoruz.”

 

* Bu haber, AP muhabiri Jamie Seidel’in Adelaidenow sitesinde yer alan makalesinden derlenmiştir.

t24.com.tr, Haber: Eren Topçu, 10.07.2015

DİNOZOR AİLESİNE BOYNUZLU YENİ ÜYE

 

Kanada'nın Alberta eyaletinde arkeologlar, yaptıkları kazıda yeni bir boynuzlu dinozor türünün kafasına ait 200 kemik fosili buldu. Bulunan türün, bugüne kadarki tek boynuzlu dinozor olarak bilinen "triceratops"tan farklı bir yapısının olduğu belirtildi. 79 milyon yıl öncesinde yaşadığı tahmin edilen; 1 ton ağırlığa ve 6 metre uzunluktaki dinozora "Wendiceratops" ismi verildi. Diğer boynuzlu dinozorlardan farklı olarak bu türün boynuzları, ileriye doğru kavisli görünümüyle kanca şeklini andırıyor. Wendiceratops'ların başlarındaki taç da diğerlerinden farklı olarak daha basık ve kemikli...

Sabah, 10.07.2015

JAPONYA'DA MOĞOL İSTİLASINA AİT İKİNCİ GEMİ BATIĞI BULUNDU

 

 

Japonya'nın Nagasaki açıklarındaki bulunan gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu belirlendi. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı.

 

Nagasaki açıklarındaki bir gemi batığının 13. yüzyıl Moğol donanmasına ait olduğu doğrulandı. 13. yüzyılda Moğollar Japonya’yı istila etmeye kalkıştı, fakat donanmanın bir tayfuna yakalanmasıyla başarılı olamadı. Gemi batığı, Moğol donanmasına ait bulunan ikinci gemi batığı.

 

Ryukyus üniversitesi ve Matsuura il eğitim kurulundan arkeologlar, kısmen geminin yapısına bakarak, Moğol istilası donanmasına ait olduğunu belirledi.

 

Araştırmacılar, gemi enkazının içinde ve etrafında bulunan 12. ve 13. yüzyıla tarihlenen Çin seramiklerinin de bu sonucu desteklediğini belirtti.

 

Geminin pruvası

Batık geçen sene, Takashima Kozaki sualtı arkeolojik alanında yapılan yüzey araştırmaları sırasında, 15 metre derinlikte ve Takashima adasının 200 metre güneyinde bulundu.

 

Geminin kalıntıları 12 metre uzunlukta ve 3 metre genişlikte. Deniz tabanındaki geminin pruvası güneye bakıyor.

 

Ryukyus ünersitesinden projeyi yöneten arkeolog Yoshifumi Ikeda, üç ayrı konumda da olasılıkla Moğol istilası donanmasına ait gemi enkazları bulduklarını söyledi.

 

“İki geminin kesin olarak Moğol istilasına ait olduğunu doğruladık. Gelecek araştırmalar daha da fazla Moğol gemisinin keşfini sağlayacak” diyor Ikeda.

 

İlk Moğol savaş gemisi 2011 yılında, yeni batığın 1.7 km batısında bulunmuştu.





Moğol İstilası Donanmasına Ait İkinci Gemi Batığı

Takashima Kozaki alanında deniz tabanındaki geminin, 1281deki ikinci Japonya’yı istila girişiminde gönderilen donanmaya ait olduğu belirlendi. Enkazda birçok buluntu ortaya çıkarıldı.

 

1274 ve 1281’deki her iki Moğol istilası girişimi, iki donanmanın da tayfunlar tarafından telef edilmesiyle başarısızlıkla sonuçlandı.

 

Deniz tabanında bulunan beyaz porselen çanak

Enkazı bulunan geminin, pruvasından kıçına kadar 20 metre olduğu, ve 6-7 metre eninde olduğu düşünülüyor. Bu ölçüler ilk gemiden biraz daha küçük.

 

Geminin gövdesinde dokuz tahta bölme bulunuyordu. Ayrıca gemi, denge ağırlığı olarak kullanıldığı düşünülen taşlarla doluydu.

 

Geminin omurgası henüz bulunamadı. Arkeologar omurganın denizin dibinde gömülü olduğunu düşünüyor.

 

Araştırmacılar enkazın içinde ve çevresinde, beyaz porselen bir çanak, kahverengi sırlı bir vazo, çatı kiremitleri ve demir eşyalar da dahil olmak üzere yaklaşık 20 buluntu ortaya çıkarıldığını söyledi.

 


Deniz Haber Ajansı, 10.07.2015

İŞ DÜNYASI KAZIYOR

 

Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri'nin yanı sıra Efes'in UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesiyle dikkatler bir kez daha bu toprakların en değerli hazinesi olan antik kentlere çevrildi.

 


Celcus Kitaplığı, Efes

 

Antik kentlerle ilgili iyi haber şu: İş dünyasında yüzyıllık geçmişleri olan bu şehirlerin kazılarına sponsorluk trendi hızla yayılıyor. Yaşar Holding, Borusan, Eczacıbaşı, Doğuş , Koç ve Sabancı ilk akla gelenler.

 

Efes'e 3 gruptan büyük destek

 


Efes Vakfı üyeleri



EFES VAKFI

Efes'in UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesine girmesinde Borusan'ın öncülügünde Eczacıbaşı ve Doğuş'un 2010 yılında kurdukları Efes Vakfı'nın payı da var kuşkusuz. Zira vakıf yönetim kurulu üyesi ve Efes kazı başkanı Avusturyalı Sabine Ladstaatter UNESCO'da kazılarla ilgili sunum yapmış. Aynı zamanda Efes Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olan Borusan Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kocabıyık'a göre, Efes'in UNESCO'nun listesine girmesi Türkiye'nin tanıtımına büyük katkı yapacak. Afrodisias Vakfı'ndan esinlenerek Efes Vakfı'nı kurduklarını belirten Kocabıyık bakın ne diyor: "Binlerce yıl sayısız uygarlığa ev sahipliği yapan, sayısız göçlere tanık olan Anadolu gerçek bir hazinedir. Biz bu hazineyi iyi değerlendirir, korur ve tanıtırsak ülkemiz için ciddi bir kaynak yaratmış oluruz".


3 MİLYON DOLAR

Kültür turizminin Türkiye'de son yıllarda geliştiğini belirten Kocabıyık bu alanda daha çok yatırım yapılması gerektiğini söylüyor. Devletin kazıların geliştirilmesine daha fazla destek vermesi gerektiğini, ören yerlerinden elde gelen gelirin aynı ören yerlerinde kullanılması gerektiğini belirten Kocabıyık'a göre, iş dünyasında, özellikle büyük ve kurumsal şirketlerde kazılara sponsorluk anlamında belli bir bilinçlenme var. Kocabıyık "sosyal sorumluluk alanlarını kültüre ve tarihe sahip çıkmak olarak belirleyen şirketlerin sayısı önceki yıllara göre artıyor" diyor. 150 yıldan beri kazılmakta olan bu antik şehre Efes Vakfı'nın, Yamaç 2 evlerinin restorasyonu, Büyük Tiyatro'nun Sağlamlaştırılmasının yanı sıra en büyük katkısı Serapis Tapınağı'nın ayağa kaldırılması olacak. Kocabıyık'a göre, Serapis Tapınağı, Efes Kütüphanesi'nin yanı sıra UNESCO'nun listesine giren bu antik şehrin yeni yüzü olacak.


Restorasyonu 8 yıl sürecek olan tapınağın ayağa kalkması 3 milyon dolara mal olacak.

 


Teos

 

Teos, Yaşar'ın kanatları altında

Hafta sonunda Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Feyhan Yaşar'ın davetiyle, kişisel olarak sponsor olduğu Seferihisar'daki antik liman kenti Teos'u ziyaret ettik. 2011 yılından beri Teos kazılarının ana sponsoru olan Feyhan Yaşar aynı zamanda Sagalassos Derneği'nin üyesi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Çoğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji öğretim üyesi Profesör Dr. Musa Kadıoğlu başkanlığında kazıları süren Teos Türkiye'deki en büyük Dionysos Tapınağı'na sahip. Dionysos kültünün bu kentteki önemi nedeniyle MÖ yüzyılda şair, müzisyen, tiyatrocu ve şarkıcılardan oluşan Dionysos Sanatçılar Birliği Teos'ta kurulmuş.

 


Feyhan Yaşar ile Profesör Kadıoğlu

 

OSCAR HAYALİ

İşte bu yüzden Feyhan Yaşar'a eşlik eden Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer " Dünyada ilk kez sanatçılar birliğinin kurulduğu Teos'ta bir Oscar töreni hayalim" diyor. 2008 yılında "Türkiye'nin en az ziyaretçi alan ören yeri" unvanını alan Teos artık ziyaretçilerin uğrak yeri. Kazı başkanı Prof. Kadıoğlu'na göre, Feyhan Yaşar'ın desteği kazıyı birkaç adım ileriye taşımış. Bu arada Feyhan Yaşar'ın verdiği bilgiye göre, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı 1998 yılından beri Aydın, Sultanhisar'daki Nysa Arkeolojik kazılarına destek veriyor. Vakıf, 2015 yılında ise İzmir, Bayraklı Höyüğü'ndeki Smyrna antik kenti kazılarına destek verecek.

 


Göbeklitepe



Kazılara kişisel destek de artıyor

İş dünyasında kazılara sponsorluk hızla yayılıyor demiştim. Aklımda kaldığı kadarıyla Doğuş Holding Göbeklitepe'ye, Sabancı Vakfı da Metropolis kazılarına destek. Koç Holding'de Zengibar Kalesi ile Pamukkale'deki Hierapolis Antik Kenti'ni restore ediyor. Koç ayrıca kısa süre önce Urla Limantepe'de kara ve su altı kazı çalışmaları yapan 'Ankara Üniversitesi Mustafa Vehbi Koç Deniz Arkeolojisi Araştırma Merkezi'ni açtı. Bu arada Anadolu'nun her köşesinde iş insanlarının kazılara kişisel desteği var. En son Kapadokyalı turizmci Ömer Tosun'un da desteğini alan antik Sobesos kentini ziyaret etmiştim.

 


Metropolis


Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 10.07.2015

ANİ HARABELERİ'NDE KAZI ÇALIŞMASI

 

 

Kars'taki Ani Harabeleri'nde başlatılan kazı çalışmalarında, Sultan Alparslan'ın şehri fethinden sonra ilk cuma namazını kıldığı Fethiye Cami ortaya çıkarılacak.

 

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan, 85 hektarlık alandaki Ani Harabeleri'nde, Bakanlar Kurulu kararıyla Pamukkale Üniversitesinden Prof.Dr. Fahriye Bayram başkanlığındaki ekip tarafından kazı çalışması başlatıldı.

 

Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ticaret kenti Ani Harabeleri'nde birçok farklı dine ait eserin bulunduğunu söyledi.

 

Ayakta kalmayı başaran yapıları korumaya çalıştıklarını belirten Alp, "Fethiye Cami, 1064'te Sultan Alparslan tarafından Ani'nin fethiyle birlikte ilk cuma namazını kıldığı camidir. Bu caminin restorasyon ve konservasyonu için arkeolojik kazılar yapılıyor. Kazı çalışmaları eylüle kadar aşamalı devam edecek" dedi. 

 

Kazı ekibi sorumlusu Prof.Dr. Fahriye Bayram da 34 kişilik ekiple yoğun çalışma yürüttüklerini bildirdi.

 

"Büyük Katedral" olarak da bilinen caminin restore edileceğini vurgulayan Bayram, şunları kaydetti:

"Geçen yıl güney ve batı cephede çalışmaları sürdürdük. Bu yıl da doğu ve kuzey cephede çalışıyoruz. Bu çalışmalarda, ön ve arka kısımda iki avlu var. Katedralden sonra yapılmış, daha sonraki dönemlerde bunlar çeşitli duvarlarla bölünerek mekanlar oluşturulmuş. Şimdi bu mekanları açığa çıkarıyoruz. Dolayısıyla yapının etrafındaki mimari oluşumları tespit etme şansına sahip olacağız."

Radikal, 10.07.2015

YERLİ DİNOZORCUYA DESTEK VAR

 

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Tabiat Tarihi Müze Müdürlüğü Ambarı için dinozor iskelet ve maketleri alacak. İhalede, yerli üreticiye destek verilecek.

 

Resmi gazete’nin dünkü sayısında yayımlanan ilana göre, genel  müdürlük, dinozor iskelet ve maketleri ile bilgilendirme levhaları satın almak için ihaleye çıktı. İhale, 4 Ağustos’ta açık usul ile yapılacak.

Isı kalkanı var...
Etobur dinozorlardan Allosaurus, otobur dinozorlardan Triceratops, sırtında ısı ayarlayıcı kalkanlar bulunduran dinozor Stegosaurus iskeletlerinin alınacağı ihale ile bilinen en büyük dinozorlardan Brachiosaurus, deniz sürüngeni Ichthyosaurus, kabuklu Ammonit, ön bacakları kısa arka bacakları uzun Spinosaurus ve kuyruğunun ucundaki taş gibi kemiği ile çok büyük kayaları parçalayabilen Ankylosaurus dinozorlarının maketleri, avcılığı ile meşhur T-Rex dinozorunun kafası ve birer adet de Asya fili ile gerçek görünümlü ayı maketi alınacak.

 

Yüzde 15’lik avantaj

MTA, ihale ile ayrıca, dinozorlar hakkındaki ayrıntıları içeren bilgilendirme levhaları da satın alacak. Yerli ve yabancı tüm isteklilere açık olacak ihaleye katılacaklardan sanayi sicil belgesi, imalat yeterlik belgesi gibi belgeler istenecek. İhalede yerli malı teklif edenlere yüzde 15 oranında fiyat avantajı uygulanacak. İsteklilerden “teknolojik ürün deneyim belgesi” de talep edilecek.

Milliyet, 10.07.2015

DANIŞTAY'DAN CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI İLE İLGİLİ FLAŞ KARAR

 

 

Dantitay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, beş meslek odasının itirazlarını haklı buldu ve Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisinin kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilerek, Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi kararların yürütmesini durdurdu.

 

Kurul, AOÇ alanının Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılabilmesi için “T.C. Başbakanlık Gazi Yerleşkesi (OGM) Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, projeye ilişkin sınır teklifini onaylamasına ilişkin 16 Ocak 2012 günlü 136 sayılı kararlarının yürütmesini “hukuka aykırı” olduğu gerekçesiyle ve oyçokluğu ile durdurdu.

 

AOÇ ÖZEL STATÜYE SAHİP

11 Haziran tarihli iki Kurul kararında da AOÇ sınırları içinde yer alan uyuşmazlığa konu proje alanının Atatürk Orman Çiftliği Kuruluş Kanunu çerçevesinde “özel statüye” sahip ve “Devlet malı” olduğu belirtildi. Çiftlik arazilerinin planlama ve uygulama bütünlüğünü ortadan kaldıracak biçimde lokal/mevzii çözümler öngörülmesi mümkün olmadığı; bu nitelikte bir işlem olan kentsel dönüşüm ve gelişim ilanına ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararında “hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtildi.

Hürriyet, Haber: Oya Armutçu, 10.07.2015

TARİHİ EL YAZMALARI ABD'DEN TÜRKİYE'YE GETİRİLDİ

 

 

Konya'daki Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi'nden çalınan iki el yazması eserin, ABD'deki bir üniversitenin özel koleksiyonunda olduğunu belirleyen Türk öğrenci, durumu Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşine iletince, eserlerin Türkiye'ye iadesi sağlandı. 

 

Utrecht Üniversitesi doktora öğrencisi Hüseyin Şen, internette araştırma yaparken, ABD'deki Pennsylvania Üniversitesi Yazma ve Nadir Eser Kütüphanesi Lawrence J. Schoenberg koleksiyonunda Selçuklu dönemine ait 2 el yazması eser olduğunu fark etti. 

 

Şen'in durumu Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu, Konya Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerine bildirmesinin ardından yapılan incelemede, eserlerin Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi'nden 2000'de çalınan 103 el yazması eserle 7 Arap harfli matbu eserin arasında yer aldığı belirlendi. 

 

Kütüphaneye, 5544 demirbaş numarası ile kayıtlı "El-İşaret Ve't-Tenbihat Fi'l-Mantık" ve 5545 demirbaş numarası ile kayıtlı "Miftahu'l-Ulum" adlı el yazması eserler, bakanlığın girişimleriyle 22 Haziran'da Türkiye'ye getirildi ve kütüphaneye konuldu.

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu da Konya'yı ziyaretinde, Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesine giderek, yazma eserleri inceledi.

 

Hüseyin Şen, eşinin "Osmanlı kuş evleri"ne ilgisinin olduğunu, kendisinin de araştırmalarında eşine yardım ettiğini söyledi.

 

Araştırmaları sırasında "Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi'nden çalınan yazma" yazan bir görsel gördüğünü anlatan Şen, "Satır sayısı ve hangi tarihe ait oldu gibi bilgiler vardı. Bakanlığın sitesine girip, çalınan yazma eserlerle ilgili bilgilere baktım. Bilgileri teyit ettim, büyük oranda benzerlik gösteriyordu" diye konuştu.

 

Konya Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin de yazma eserlerle 64 kitap kapağının da çalındığını belirterek, "Çalınan kitap kapaklarından yeni kapak üretmişler. Bir kitabı bölüp, iki ayrı şekilde satmışlar. Bu kitapla birlikte, iki cilt kapağı da gelmiş oldu" dedi.

Akşam, 09.07.2015

TÜRK RESMİNİN 150 YILINDAN SEÇKİ

 

 

Sanat Akmerkez'de etkinliği 11. yılında, Türk resim sanatı tarihinin yaklaşık 150 yılına ait eserlerin sergisine ev sahipliği yapıyor.

 

130 sanatçının 300'e yakın eseri sergi kapsamında bir araya getiriliyor. Osmanlı ressamlarının Doğu resim anlayışından batı resmine geçiş sürecindeki aşamalarına ve günümüze kadar gelen sürece tanıklık eden sergi, resim tarihimize geniş bir yelpazeden bakış imkanı sağlıyor. Osman Hamdi'den Haluk Akakçe'ye kadar farklı kuşak ve ekollerden sanatçıyı buluşturan sergi, Tunca Sanat Galerisi işbirliği ile 30 Ağustos'a kadar açık kalacak. Sergide eseri yer alan sanatçılardan bazıları şöyle: Abidin Dino, Adnan Çoker, Balkan Naci İslimyeli, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Doğançay, Cihat Burak, Devrim Erbil, Diyarbakırlı Tahsin, Erol Akyavaş, Ferruh Başağa, Fikret Mualla, Halil Paşa, Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı, Komet, Mahmut Cuda, Mübin Orhon, Neşe Erdok, Neşet Günal, Nuri İyem, Ömer Uluç, Selma Gürbüz, Turan Erol, Yüksel Arslan, Zeki Faik İzer.

Zaman, 09.07.2015

SELÇUKLU MEZARLIĞI'NDA İLK DEFA GÖRÜLDÜ

 

 

Bitlis’in Ahlat İlçesi'nde bulunan Selçuklu Mezarlığı’nda yapılan liken temizliği ve restorasyon çalışmalarıyla birlikte yeni bilgilerde gün yüzüne çıkıyor. Eski Ahlat Şehri Kazıları Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof.Dr. Recai Karahan tarafından yürütülürken, son yapılan çalışmalarla birlikte Dünyada ki iki örnekten biri olan Emir Bayındır Kümbetini yapan Babacan isimli ustanın yapmış olduğu bir mezar taşı bulundu.

 

Babacan isimli sanatkarın yapmış oldu mezar taşında ilginç bilgiler bulunurken, mezar taşının ön cephesine işlenen kar motiflerinin ise Selçuklu Mezarlığı’nda ilk kez görüldüğü belirtildi. Konu hakkında İHA muhabirine açıklamada bulunan Eski Ahlat Şehri Kazı Ekibi Üyesi Uzman Sanat Tarihçi Mustafa Oral, yapılan liken temizliğinin ardından okunan mezar taşlarıyla birlikte yeni bilgilerin gün ışığına çıktığını vurguladı. Uzman Sanat Tarihçi Mustafa Oral, Babacan isimli ustanın yapmış olduğu mezar taşında ilk kez rastladıkları kar motifinin olduğuna değinerek, “Burada yaptığımız çalışmalardan ilk olarak liken temizliğinin öneminden bahsetmek istiyorum.

 

Liken temizliği yapılmadan önce bu mezar taşlarının üzerindeki herhangi bir motifi çözümlemek veya kitabeyi okumak mümkün değildi. Dolayısıyla bu şaheserlerin kimler için hangi dönemde yapıldığını üzerinde hangi süslemelerin olduğunu nelerin yazıldığını ve bu eserleri yapan maharetli ustaların isimlerini bilmiyorduk. Mezar taşlarının uzman restoratörler tarafından liken temizliği yapıldıktan sonra hem liken ve benzeri oluşumların esere verdiği zararlar önlenmiş oluyor hem de eserin süsleme programı ve kitabesi çözümlenebilecek duruma geliyor" dedi.

 

 

Bu sezonda liken temizliği çalışmaları yapılan eserlerde yaptıkları epigrafik çözümlemelerde daha önce mezar taşlarında ismine rastlanmayan bir sanatkar isminin tespit edilmesi kendileri için çok önemli olduğunu ifade eden Oral, "Çünkü bu sanatkar aynı zamanda dünyada yalnızca iki örneği bulunan yarı baldaken tarzda yapılmış olan Emir Bayındır Kümbetini yapan Babacan adlı sanatkardır. Ayrıca bu eserdeki usta kitabesinde sanatkar babasının ismini de Teoman olarak belirtmiştir. Daha önce böyle bir bilgi yoktu. Bu bilgiyi ilk defa ortaya çıkardık. Mezar taşının ön cephesinde bir kartuş içerisine alınmış kar motiflerinin ilk defa işlenmiş olması yine Ahlat mezar taşlarında daha önce görülmemiş bir süsleme örneğidir. Bu mezar taşının diğer bir önemi ise usta kitabesidir. Genellikle ustalar imzalarını batı dış yüze işlerken, bu usta ise güneye bakan yan yüze işlemiştir.

 

Daha önce okunmuş olan hiç bir eserde sanatkar imzasının bu kısma atıldığı tespit edilmemiştir. Bu gelişmeyle birlikte Emir Bayındır Kümbetini yapan ustanın bir mezar taşını yaptığı ortaya çıkmıştır. Bu mezarda oldukça önemlidir. İçinde yatan meftunun 12 yaşında olduğu bildiriliyor. Yine bu özellikte bir ilktir çünkü daha önce korunan hiç bir eserde ölen kişinin kaç yaşında öldüğünü belirten bir ibareye rastlanmamıştır. Bu kişinin 12 yaşında olmasına rağmen hafız olduğu belirtilerek, mezar taşının yan yüzlerine Farsça şiirler yazılmıştır.

 

İşte tüm bu bilgilerin elde edilmesi liken temizliği ile mümkün hale gelmektedir. Ahlat mezar taşlarının liken temizlikleri ve restorasyonları yapıldıkça buna bağlı olarak yapılan kitabe çözümlemeleri ışığında Ahlat'ın demografik yapısı, siyasi tarihi, yetiştirdiği bilim adamları, sanatkarlar, kadılar ve daha bir çok bilgi gün yüzüne çıkarılarak Kubbetül İslam Ahlat'ın ne denli önemli bir şehir olduğu daha net anlaşılmış olacaktır. Tarihi onu yağmalayanların değil; ona gönül ve emek verenlerindir” dedi. 

İhlas Haber Ajansı, Haber: Serdar Adıyaman, 09.07.2015

GÖBEKLİTEPE'DE ÇATI KORUMASI ÇALIŞMALARI

 

Dünyanın en eski tapınak merkezi olarak kabul edilen Göbeklitepe'deki kazı alanına yapılacak koruma çatısının alt yapı çalışmaları sona erdi.

 

Göbeklitepe Kazıları Başkanı ve Şanlıurfa Müzesi Müdürü Müslüm Ercan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Göbeklitepe'deki kazı çalışmalarının Şanlıurfa Müzesi koordinesinde, Türk ve Alman arkeologların işbirliğinde devam ettiğini söyledi.

 

Göbeklitepe'de çıkan eserlerin korunmasına önem verdiklerini ifade eden Ercan, "Göbeklitepe'nin korunmasına yönelik uygulanacak çatı projesinin hazırlıklarını yürütüyoruz. Prof.Dr. Klaus Schmidt, hayattayken bu çalışmaları başlatmış ve belirli bir aşamaya getirmişti. Bizim çalışmalarımızla da çatı projesinin alt yapı hazırlığı tamamlanmış oldu. Şu anda çatı projesini uygulamaya hazır haldeyiz. AB projesi kapsamında yapılan proje , ihale aşamasında. Yıl sonuna doğru uygulama işinin başlamasını ve 8 ay içerisinde tamamlanmasını hedefliyoruz" dedi. 

 

Ercan, Göbeklitepe kazı çalışmalarının sonbahar döneminde de devam edileceğini sözlerine ekledi. 

 

- Göbeklitepe

Neolitik döneme ait yerleşim yeri Göbeklitepe, Şanlıurfa'ya 18 kilometre mesafede Örencik Mahallesi yakınlarında bulunuyor.

 

İlk kez 1963'de  İstanbul ve Chicago üniversiteleri görevlilerinin yüzey araştırmaları sırasında fark edilen Göbeklitepe'deki kazı çalışmalarını, Şanlıurfa Müzesi ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü 1995'ten bu yana ortaklaşa yürütüyor.

 

Şimdiye kadar bölgede neolitik döneme ait yabani hayvan figürlü "T" biçimli dikili taşlar, 8-30 metre çapında dairesel ve dikdörtgen şekilli dünyanın en eski tapınak kalıntıları, çok sayıda yabani hayvan figürü, insan heykeli, dikili taşlar ve yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğu belirtilen 65 santimetre uzunluğunda insan heykeli gibi tarihi eserler bulundu. 

 

Dünyanın en eski "tapınak merkezi" olduğu belirtilen Göbeklitepe, bir süre önce UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınmıştı.

Radikal, 09.07.2015

PROF.DR. MEHMET ÖZHANLI: FİTRELERİ ARKEOLOJİK KAZILARA VERİN

 

Isparta'nın Yalvaç İlçesi'ndeki Pisidia Antiocheia antik kentinde 8 yıldır kazı başkanı olarak görev yapan Prof.Dr. Mehmet Özhanlı, fitrelerin arkeolojik çalışmalara katkı sağlamak için verilmesini istedi.

2008 yılından bu yana Bakanlar Kurulu kararıyla Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) adına kazı çalışmalarını yürüten SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mehmet Özhanlı, 67 hektarlık Pisidia Antiocheia antik kentinde bugüne kadar sadece yüzde 5'lik alanın kazıldığını söyledi. Kazı çalışmalarının Kültür ve Turizm Bakanlığı ve üniversitenin sağladığı kaynaklarla yürütüldüğünü vurgulayan Prof.Dr. Özhanlı, "Üzülerek ifade etmek istiyorum ki böylesi önemli bir arkeolojik kente karşı Isparta ve yöre halkı oldukça duyarsız. Daha burayı bilmeyen insanlarımız var, hatta hiç gelmeyenler var. Halbuki Isparta maddi anlamda oldukça zengin bir kent ve Türkiye'nin yaşanabilir üçüncü kenti. Şayet buraya halktan yardım yapılsa bütün yıl kazı çalışmalarımız devam eder ve kent daha çabuk ayağa kalkar ya da kazılmış alanlarda konservasyon çalışmaları yapabiliriz. Kısıtlı ödeneklerle bunu yapmak imkansız" dedi.

YARDIM GELECEK NESİLLERE DÖNER
Türkiye genelinde Müslümanların fitrelerini arkeolojik kazılar için verebileceğini kaydeden Prof.Dr. Özhanlı, "Gönüllerinden koptuğu kadar fitrelerini bu kente verdikleri zaman ya da kazılara yardım ettiklerinde burası onların çocuklarına ve daha sonra gelecek nesillere tekrar ekonomik olarak geri dönecektir. Çünkü bu tür kentlerin açılması yerel turizmle birlikte turizmi canlandıracak ve başka bir ekonomi oluşturacaktır. Onun için buradaki çalışmalarda ilimizde yaşayan herkesin en küçük birimine kadar sağlayacakları katkılar, ülkemiz için, ülkemizin geleceği için tabi ki tarihi eserler için oldukça önemlidir. Bundan dolayı böyle bir teklifimiz var. Eğer yardım ederlerse biz onu iş olarak geri dönüştüreceğiz, ekonomik olarak tekrar Isparta'ya kazandıracağız" diye konuştu.

BU YILKİ ÖDENEK 100 BİN TL
Bakanlığın bu yılki kazılar için 100 bin lira ödenek ayırdığını vurgulayan Prof.Dr. Mehmet Özhanlı, kazı çalışmalarında 30'u arkeoloji bölümü öğrencisi olmak üzere 40 kişinin çalıştığını, bu ödeneğin ise işçi sigortalarıyla birlikte sadece 2 aylık bir süreye yettiğini aktardı.

HIRİSTİYANLIĞIN DOĞDUĞU KENT OLARAK BİLİNİYOR
Roma ve Bizanslılara ev sahipliği yapan Pisidia Antiocheia antik kenti, Hz. İsa'nın havarilerinden Saint Paul'un Efes'ten gelerek ilk vaazını verdiği ve Hıristiyanlığı tebliğ ettiği kent olması dolayısıyla Hıristiyanlar için önem arz ediyor. Kentin MS 7'nci yüzyılda Arap akınları sonucu yakılarak talan edildiği biliniyor.

haberler.com, 09.07.2015

2 BİN 800 YILLIK STELLER MÜZEYE GETİRİLDİ

 

 

Ağrı'nın Patnos İlçesi'nde bulunan Urartulara ait Aznavurtepe Kalesi'inde askerler tarafından 1990'da yapılan telefon direği dikmek için yapılan kazı sırasında 2 bin 800 yıl öncesine ait olduğu belirlenen üç metre uzunluğundaki üç stel bulundu.

 

Dönemin komutanları tarafından koruma altına alınan stellerden iki tanesi Ağrı Tugay Komutanlığında, bir tanesi de Patnos Tugay Komutanlığı bahçesinde 25 yıl boyunca sergilendi.

 

Askeri alanlarda bulunan stellerin Van'a getirilerek müzede sergilenmesi için çalışma başlatan Van Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığıyla 2 yıl süren görüşmelerin ardından üç stelden ikisini Van Müzesine getirdi.

 

Tanrı Haldi için yaptırıldı

Konuyla ilgili gazetecilere açıklama yapan Kültür ve Turizm İl Müdürü Muzaffer Aktuğ, stellerin milattan önce 800 yıllarında Urartu Kralı Minua tarafından Tanrı Haldi için yaptırıldığını bildirdi.

 

Dini anlam taşıyan stellerin Türkiye'de başka benzerlerinin bulunmadığını vurgulayan Aktuğ, "Türkiye'de şu anda Van Müzesi için getirdiğimiz bu iki eserin dışında bir tanede Ağrı'nın Patnos İlçesi'nde var. Patnos'taki stel, yol yapım çalışmaları nedeniyle zarar görmüş, parçalanmış. Onun tekrar Van Müzesi'ne kazandırılması için çalışmalarımızı başlattık. İnşallah tamirini, onarımını yaptıktan sonra onu da tekrar Van Müzesi'ne kazandırmış olacağız ve yeni müzemiz bittiği an, bu stelleri orada vatandaşlarımızın görme imkanına sunmuş olacağız" diye konuştu.

 

Stellerin bulundukları ilk halleriyle günümüze ulaşmasının en önemli nedeninin askeri alan içinde korunması olduğunu dile getiren Aktuğ, "Çok eski bir tarihe dayalı olan stelleri Van Müzesine kazandırmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Stellerin müzeye kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim" dedi.

 

Kutsal Taşlar

Stellerle ilgili çalışmayı yürüten arkeolog Kenan Işık ise "Tanrı Haldi Kapıları" diye adlandırılan stellerin Patnos İlçesi'nde Urartulara ait Aznavurtepe Kalesi'nde askerler tarafından yapılan telefon direği dikmek için yapılan kazıda bulunduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

"İki yıl önce stellerin Van Müzesi'nde sergilenmesine dair çalışmalara başladık. İki yıllık bir çabanın sonucunda, üç gün önce taşları vinçlerle Van müzemize kazandırdık. Bu steller kutsal bir alana ait. Urartu Kralı Minua tarafından Tanrı Haldi'ye adanmış kapılardır. Bir kutsal alana aittirler. Bunların üç tanesi yan yana durmak suretiyle önlerinde de Tanrı Haldi'ye kurban törenleri düzenleniyordu. Taşlar kutsal taşlardır."

Star, 09.07.2015

DÜNYADA EŞİ BENZERİ YOK

 

Ermenek’in Gökçeseki Köyü'nde nisan ayında başlayan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Kazılarda, daha eski yüzyıllara ışık tutacak buluntulara rastlanıldı. Yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Karaman Müzesi Müdürü Abdulbari Yıldız, çok sayıda heykel, üsler, seramik ve cam buluntuları ortaya çıkardıklarını, kazıda çıkan eserleri kazı alanında fotoğraflayıp fişledikten sonra müze müdürlüğüne getirdiklerini belirterek, “Müze müdürlüğümüzde yapılan son incelemeler neticesinde, küçük çapta restorasyon ihtiyacı olanlar Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Arkeoloji Laboratuvarına getirilir. Özellikle pişmiş toprak ve cam eserlerde restorasyon ve konservasyon çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaların yanı sıra fotoğraflama, çizim ve belgeleme işlemleri de yapılıyor. Restorasyondan sonrasında tüm eserleri, müze müdürlüğümüzde sergilemek üzere geri alacağız. Bunlar ayrıca KMÜ Arkeoloji Bölümü tarafından da bilimsel yayınlar için kullanılacak” dedi.

 

 

“ÇOK ÖNEMLİ BİLİMSEL SONUÇLARA ULAŞTIK”

Arkeoloji Bölümü Başkanı Yrd. Doç.Dr. Ercan Aşkın ise, Gökçeseki Köyü'ndeki kazılarda çok önemli bilimsel sonuçlara ulaştıklarını söyleyerek, antik ismiyle Philadelphia’da yapılan kazılarda çok sayıda heykel parçası, seramik buluntu, cam buluntu, sikke ve buna benzer pek çok kalıntı bulduklarını, söz konusu bu kalıntıların, kentin özellikle üçüncü ve daha sonraki yüzyıllar hakkında bilgi edinmelerini sağlayacağını dile getirdi. Yrd. Doç.Dr. Aşkın, “Kazı çalışmaları neticesinde ortaya çıkan eserler üniversitemize getirilmekte. Burada gerekli temizlikleri yapıldıktan sonra, tasnifleri yapılmakta ve seramikler özellikle formlarına dönemlerine göre ayrılmaktadır. Çizimleri yapılmaktadır, yayına hazır hale getirilme çalışmaları sürdürülmektedir. Seramiklerin dışında, tabi ki terakota figürlerimiz ve cam buluntular da söz konusu. Bunlarda yine benzer işlerden geçirilerek yayına, bilimsel çalışmalara konulmaya hazır hale getirilmektedir” diye konuştu.

 

"LİTERATÜRDE GÖRÜLMEYEN SERAMİKLER BULUNDU"

Gökçeseki’de başlayan kazıların, 6 akademisyen ve 4 uzman tarafından gerçekleştirildiğini belirten KMÜ Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Ertuğ Ergürer, “Çalışmanın ilk başlarında lahitler ortaya çıkmıştır, sonraki dönemde son aylarda çok özel bir buluntu topluluğuyla karşılaştık heykeller ve heykellerin çevresinde inanılmaz yoğunlukta seramik buluntular, metal buluntular, cam ve çeşitli objeler ele geçti. Bizim için tabi ki daha önemli olanlar seramikler. Seramikler içinde, bildiğimiz gruplar yanında, arkeoloji literatüründe hiç karşılaşmadığımız, yayınlarda hiç görmediğimiz çeşitli seramiklerle karşılaştık ve bu bizim için çok büyük bir mutluluk. Bunları bilim dünyasına tanıtmak bizim için çok güzel olacak. Bu bölge çok az araştırılmış bir bölge. İç kesimi daha az araştırılmış bir bölge. Burada yapılan yüzey araştırmalarda daha farklı çalışmaları ya da yakın kazılara baktığımızda bazı seramikler örtüşüyor ama bazılarını hiç göremiyoruz. Yani belki de ilk kez yayınlanacak malzemeler olacak. Şu anda yeni tespit ettiğimiz 10-15 beş grup var” dedi.

 


Haber 7, 09.07.2015

TARİHİ SÜTUNLARA PLATFORM DARBESİ

 

 

Muğla’nın Bodrum İlçesi'nde, klasik çağdan günümüze bozulmadan ayakta kalan nadir tarihi yerlerden biri olan antik tiyatroda kurulan platformun eserlere zarar verdiği iddia edildi.






Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biri olan Bodrum antik tiyatrosunda da her yıl binlerce kişinin izlediği konserler bu yıl 17 Temmuz’da Volkan Konak konseri ile başlayacak. Sanatçıların sahneye çıkacağı alana yapılan platformun demir ayakları tarihi sütunların üzerine denk geldiği için tarihi sütunlara zarar verdiği öne sürüldü. Kulis arkasına konulan seyyar tuvaletlerin ise görüntü kirliliğine neden olduğunu belirtildi.






Volkan Konak, Duman, Nilüfer, Funda Arar, Sibel Can, Sıla, Teoman, MFÖ VE Sezon Aksu’nun hayranlarıyla buluşacağı yaz konserleri öncesi platformların hazırlanması sırasında organizasyon firması haricinde tiyatronun güvenliği dışında hiçbir yetkili bulunmazken, yapılan çalışmaları kontrol etmek için antik tiyatroya gelen Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ekipleri ilgili firmayı uyararak platformun düzeltilmesini firma yetkililerine bildirdiler.

 




Hürriyet, 09.07.2015

BURSA'DA DEFİNECİLER TARİHİ MEZARLIKLARI TALAN ETTİ   



 

Bursa’nın Yenişehir İlçesi'nde Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen tarihi mezarlıklar, defineciler tarafından talan edildi.


Yenişehir İlçesi'ne bağlı Kadıkaltı Köyü dağlık alanlarında Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen tarihi yer altı mezarlıklar, defineciler tarafından talan edildi. Yerin 2 metre altındaki mezarlıklarda insan kemiklerine rastlanırken, tuğla, tahta ve en altında özel olarak yapılan yerleşim birimleri görüldü.


Yenişehir’in en yüksek köyü olan Kadıkaltı Köyünün Kumlu Yol mevkinde defineciler tarafından talan edilen tarihi yer altı mezarlıkları hakkında konuşan 77 yaşındaki Hamza Behadır, "Bundan 6-7 yıl önce o bölgede yol açılırken suyun yatan tuğlaları çıktı. Ama tarihi bilinmiyor. Dedelerimizden de orada yerleşim birimleri olduğunu duyduk" diye konuştu.
Zülkif Yardımcı ise "Bu bölgelerde tarihi mezarlıklar olduğunu çocukluğumuzdan beri biliyorduk. Daha öncelerden oralarda yerleşim bölgeleri olduğu söyleniyordu" dedi.


Uzmanlar da Bizans döneminde özellikle tuğla mezarlıkların kullanıldığını belirtti.

Milliyet, 09.07.2015

KORUMA KURULU'NUN KARARI BEKLENİYOR: TARİH Mİ, RÜZGAR SANTRALİ Mİ?

 

Hellenistik , Roma ve Bizans dönemlerine ait buluntuların çıktığı Silivri Fener Köyü'ndeki araziye rüzgar gülü dikmek isteniyor. Koruma Kurulu,  çıkan tarihi eserleri müze rapor etmesine rağmen Abdullah Tivnikli'nin sahibi olduğu Silivri Enerji A.Ş'ye ait arazisini  sit yapmamakta direniyor.

 

 

Silivri’nin Fener Köyü yakınında Abdullah Tivnikli’nin sahibi olduğu Silivri Enerji A.Ş tarafından Rüzgar Enerji Santrali (RES), türbin inşası sırasında tarihi eserlere rastlandı. Geçtiğimiz şubat ayında başlanan kazılarda Hellenistik ve Roma dönemlerine ait çok sayıda eski mezar ve genişliği 1 metreyi bulan mimari yapı duvarları çıktı. Koruma Kurulu’nca 1. Derece arkeolojik sit ilan edilmesi gerekirken kurul aylardır kararını vermedi. Şirketin ‘araziyi definecilere karşı koruyamayız üzerine beton döküp rüzgar güllerini dikelim’ şeklinde kurula teklifte bulunduğu iddia ediliyor.

 

İMAR PLAN DEĞİŞİKLİĞİ YAPILDI

Silivri’nin Fener, Kurfallı, Akören köyleri yakınlarındaki Rüzgar Enerji Santrali kurulması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin 15 Haziran 2011’de aldığı kararla 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzen Planı’na aykırı bir biçimde, arazi “tarımsal niteliği korunacak alan” olmaktan çıkartıldı. Plan tadilatına aykırı işlemin ardan 440 dönümlük alana santralin kurulmasına izin verildi.  “Silivri Gazitepe Mahallesi, Fener, Kurfallı, Akören köylerinde ‘Silivri RES Projesi’ ne ilişkin toplam kurulu gücü 52,50 MW olan 21 adet Türbin ve Şalt Sahası’na İmar Planı değişikliği teklifi, gerekli düzenlemeler yapılarak ve plan notları eklenmek suretiyle, tadilen re’sen onaylanmıştır” denildi.  Teklif, 2012 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne geldi. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, kendisinin kabul ettiği İstanbul Çevre Düzeni Planı’nı bir anlamda delerek söz konusu RES’e oy çokluğu ile geçti. Söz konusu planlar, 28.08.2014-26.09.2014 (30 gün) tarihleri arasında Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ilan panosu ile web sitesinde askıya çıkarıldı. Silivri Belediyesi ve çevre halkının itirazları da dikkate alınmadı. Eksim Yatırım Holding’e bağlı Silivri Enerji A.Ş. tarafından hazırlanan proje kapsamında, tarım arazilerine 21 adet türbin dikilmesi planlandı.

 

1.DERECE ARKEOLOJİK SİT OLMALI

Şirket geçen yıl tribünlerin inşasına başladı. Bu yılın başında Fener Köyü yakınında 2 tirbün inşa edilecek alanda arkeolojik kalıntılara rastlandı. İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne haber verildi. Müze arkeologlarınca yapılan kazılarda inanılmaz mimari buluntulara rastlandı.  Mimari kalıntıların 11.-12. yüzyıla tarihlenen geç Bizans dönemine ait olduğu düşünülürken, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait buluntulara da rastlandı. Yakın çevresinde ortaya çıkarılan çok sayıda Bizans dönemine tarihlenen mezarların bulunması da bir manastırın varlığını akıllara getirdi. Uzmanlar konu hakkında şöyle konuxştu:  “Karadeniz’den Marmara Denizine kadar uzanan yaklaşık 52 km. uzunluğundaki Anastasius surları Bizans Devletinin batısını koruyan en önemli savunma yapısıydı ve bu çevrede antik Silivri ( Selymbria) ve Çatalca (Metrai) gibi iki büyük yerleşimin yanı sıra çok sayıda köy ve birçok manastırın olduğu biliniyordu. Trakya ve İstanbul arkeolojisi için çok önemli gelişme. Derhal 1. Derece Arkeolojik sit alanı ilan edilmeli.”

 

RAPOR SİT ALANINA İŞARET EDİYOR

İstanbul Arkeoloji Müzesi raporunda da şu ifadelere yer verildi:  “Duvar kalıntılarında kullanılan harçta tuğla parçalarına rastlanmamış olması ve kaba yontu taş kullanılması sebebiyle erken Roma dönemine ait bir yerleşim yeri olabileceği, Bizans döneminde ise mezarlık olarak kullanıldığı, 1512 parselde yer alan işlevi henüz anlaşılamayan doğudan batıya doğru basamak halinde devam eden büyük blok taşlardan oluşan yapı kalıntısının ise Hellenistik döneme ait bir duvar olabileceği, alanda yoğun olarak bulunan seramik parçalarının Hellenistik ve Roma seramiği özelliği göstermesi bakımından alanın bütününün Hellenistik, Roma yerleşim yeri olduğu, Bizans döneminde de mezarlık olarak kullanıldığı düşünülmektedir.’’

 

KURULDA HARARETLİ TARTIŞMALAR

İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu çıkan buluntulara rağmen aylardır araziyle ilgili kararını veremedi. 1. Derece arkeolojik sit alanı özelliklerindeki arazi için Silivri Enerji A.Ş şirtetinin kurul üzerinde baskı yaptığı, definecilere karşı araziyi koruyamayacağını belirterek arkeolojik buluntuların üzerine beton dökmeyi teklif ettiği iddia ediliyor. Bu teklif üzerinden kurulda büyük tartışmalar yaşanırken, sadece arkeolog üye Yrd.Doç.Dr. Aslıhan Yurtsever Beyazıt bu teklife karşı çıktı.  Kalıntıların belgelenip üstünün kapatılmasını ve şirkete devredilmesi istenirken, Aslıhan Yurtsever yerinde inceleme istedi. Kurul üyeleri henüz yerinde inceleme yapmadı. Bugünlerde kararın verilmesi bekleniyor.

 

BELEDİYE BAŞKANI: YEREL YÖNETİMLERİN GÖRÜŞÜ ALINMIYOR

Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, konu hakkında şu açıklamayı yaptı: “Rüzgar Enerji Santralleri yapımı sırasında maalesef yerel yönetimlerin görüşleri alınmıyor. Resmi gazetede çıkıyor ve “kamu yararı” ibaresi konularak tarım arazilerimiz itirazsız kamulaştırılıyor. Kamulaştırılarak firmalara kiralanıyor. Rüzgar tribünü inşaatı sırasında tarihi eserlerin gün yüzüne çıkarıldığı ve Bizans mezarları bulunduğunu öğrendik. Bölgenin sit alanı ilan edilmesi konusunda kamuoyu oluşturarak, tarihi eserlerin korunması konusunda elimizden geleni yapıyoruz. Binlerce yıllık geçmişe ve eşsiz bir kültürel mirasa sahip Silivri’mizin tarihi geçmişte yaşadığı evreler, gün ışığına çıkmayı sürdürüyor. Belediyemizin bünyesinde hizmet veren Tarihi Yapılar Birimimizle bu eserlerin korunması ve tanıtılmasına yönelik çabamızı sürdürüyoruz. Geçmiş dönemlerde talan edilmiş tarihi eserler korunabilseydi Silivri’miz de; bir Efes, Milas, Bergama gibi yüzbinlerce turisti çeken bir bölge olacaktı. Çalışmalarımız ve tarihe sahip çıkma projelerimiz gelecek nesillere bırakacağımız en kıymetli değerlerimizdir.”

Radikal, Haber: Ömer Erbil, 09.07.2015

KINIK HÖYÜK'TE HELLENİSTİK DÖNEME AİT TÖR KABI BULUNDU

 

Niğde İli, Altunhisar İlçesi, Kınık Höyük’teki kazı çalışmalarının 5. sezonu bu yıl 03 Haziran 2015’te başladı. Projenin başkanlığını Pavia ve New York Üniversitesi’nden bir katılımcı ekibin öncülüğünde Prof.Dr. Lorenzo D’ ALFONSO yürütmektedir.   

   




Kazı çalışmaları sırasında, Hellenistik Dönem'e ait iki kerpiç duvarla tanımlanan bir odanın köşe kısmında kare bir niş içinde  silindirik bir kap bulundu.Yerel bir üretim olduğu düşünülen kabın bir örneği de Niğde Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Kerpiç yapı ve bulunan kabın kült aktiviteleri ile bağlantılı olabileceği düşündürmektedir. Kınık Höyüğü'nde bulunan bu önemli buluntu üzerinde bilimsel değerlendirmeler ve konservasyon çalışmaları devam etmektedir. 

 


kulturvarliklari.gov.tr, 09.07.2015

KANDİLLİ'DEKİ TARİHİ KÖŞKÜ YIKTIRDI

 

 

Kanlıca'daki tarihi yalıya kaçak kat çıktığı ve iki yalıyı usulsüz şekilde asansörle birleştirdiği ortaya çıkan işadamı Rıza Sarraf'ın, Kandilli sırtlarında satın aldığı tarihi köşkte de yeniden inşaata başladığı ve bitişiğine ek bina da yaptığı ortaya çıktı.

 

Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, projede restorasyon yapılması öngörülmüş olmasına rağmen, binanın yasadışı şekilde yıkılıp ortadan kaldırıldığını belirterek, "2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na göre açıkça suç işlenmiştir" dedi.

 

İNŞAAT ALANI SIKI SIKIYA BRANDAYLA ÇEVRİLMİŞ

İşadamı Rıza Sarraf'a ait Kandilli sırtlarında bulunan ve İstanbul Boğazı panaromalı resminin bulunduğu branda ile kapatılan köşk, 'Korunması gereken kültür varlığı' olarak tescil edilen yapılar arasında. Köşkün sadece ön cephe duvarı bırakılarak binanın tamamı yıkıldı. Şu anda tarihi köşkün yerinde yeni bir bina yükseliyor.

 

 

YENİDEN İNŞA EDİLEN KÖŞKÜN ARKASINDA YENİ BİNA YÜKSELMİŞ

Ön cephesi ayakta bırakılarak yeniden yapılan tarihi binanın arka tarafında ise yeni bir yapı yükselmiş durumda. Ek bina görünümünde olan yapının, köşke çok yakın olarak inşa edildiği görülüyor. Geçmiş yıllara ait uydu fotoğraflarında da yeni binaya ilişkin herhangi bir iz görülmüyor.

 

MİMARLAR ODASI: BİNA YASADIŞI ŞEKİLDE ORTADAN KALDIRILMIŞ

Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, tarihi köşkün yıkılma sürecinin hukuksuz olduğunu belirterek, şunları söyledi:

"Projede restorasyon yapılması öngörülmüş olmasına rağmen, bina yıkılmış. Sadece bir cephesi muhafaza edilmiş. Diğer bütün bina ilgili aksamı yerle bir edilmiş, hafriyat gibi ortadan kaldırılmış. Bina yasadışı şekilde yıkılıp ortadan kaldırılmış. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na göre açıkça suç işlenmiştir" diye konuştu. Tescilli bir kültür varlığının 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'na aykırı bir şekilde yıkıldığını belirten Muhçu, "Arsa sahipleri, yapımcı firma, yıkım süreci ile ilgili herhangi bir işlem yapmayan İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Bölge Müdürlüğü suç işlemiştir. Bu süreci denetlemekle sorumlu olan Boğaziçi İmar Müdürlüğü de suç işlemiştir. Bu suçun karşılığı hem para hem hapis cezasıdır. Ancak yaptırımların herhangi bir kurum tarafından işletilmediği görülüyor."

 

 

KORUNMASI GEREKLİ KÜLTÜR VARLIĞI OLARAK TESCİL EDİLDİ

Önceki yıllara ait görüntülerde ağaçlıklı yemyeşil bahçesiyle Yeşilçam filmlerindeki köşkleri andıran tarihi yapı, 1974 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 'korunması gereken kültür varlığı' olarak tescil edilmişti. Öte yandan Doğal ve Tarihi sit alanında bulunan ve Boğaziçi öngörünüm bölgesinde yer alan yapı, 1986 yılında Kültür ve Tabiat Varlıkları İstanbul Bölge Kurulu tarafından 2. Derece Tarihi yapı olarak tescil edildi.

 

 

KORUMA KURULUNUN ONAYI YOK

Boğaziçi öngörünüm bölgesinde kalan yapılar için ruhsat vermekle sorumlu olan Boğaziçi İmar Müdürlüğü yetkilileri, köşkün 'Koruma kurulundan onaylı restorasyon ruhsatı' olduğunu savundu. Ancak söz konusu köşkle ilgili değişiklik yapmak için Üsküdar bölgesinden sorumlu olan İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü "Söz konusu taşınmaza ilişkin işlem dosyasında 1991 yılı sonrasında herhangi bir müellif değişikliği ya da kira sözleşmesi bilgisine rastlanmamıştır" açıklamasında bulundu.

 


Gerçek Gündem, Haber: Ezgi Çapa, 09.07.2015

 

******


REZA ZARRAB, TARİHİ BİNALARDA YASADIŞI KAT ÇIKIP İSTEDİĞİ GİBİ RESTORE EDİYOR

 

17 Aralık ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonunda ismi geçen İşadamı Reza Zarrab’ın Kanlıca’daki yalısına kaçak kat çıkması ve asansör eklemesinin ardından, ‘yıkılamaz’ kaydı olduğu ileri sürülen Kandilli’deki tarihi köşkü yıkarak bir kat fazla ve aslına uygun olmayan şekilde yeniden inşaa ettiği ileri sürüldü.

 

Türiye İhracatçılar Meclisi’nin düzenlediği ödül töreninde önceki gün aldığı ‘ihracat ödülü’ ile yeniden gündeme gelen İşadamı Reza Zarrab’ın Kanlıca’daki yalısına kaçak kat çıkıp restore etmesinden sonra, Kandilli’de satın aldığı köşkü de yıkarak aslına uygun olmadan yeniden inşa ettiği ileri sürüldü.

 

 

Sözcü gazetesinin gündeme getirdiği iddiaya göre, Kanlıca’daki yalıya kaçak kat çıkılmasının ardından, tadilat projesine onay veren Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, denetimden sorumlu Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden projenin dışına çıkılıp çıkılmadığı konusunda bilgi istedi. Kurul, ayrıca Zarrab’ın Kandilli sırtlarındaki tarihi köşkündeki yenileme çalışmalarının da denetlenmesini istedi. Boğaziçi İmar Müdürlüğü ekipleri önce Reza Zarrab-Ebru Gündeş çiftinin yaşadığı Kanlıca’daki Mehmet Arif Bey Yalıları’na gitti. Kaçak yapılaşma ve yasaya aykırı restorasyon işlemleriyle ilgili tespitlerini yaptı ve rapor haline getirdi. Ardından, Zarrab’ın Cem Kozlu’dan 25 milyon dolara satın aldığı Kandilli’deki tarihi köşk ve arazisindeki çalışmaları denetlemeye giden ekipler 1986 yılında korunması gerekli kültür varlığı olarak tescillenen köşkü yıkıp yenisini inşa etmeye başlayan Reza Zarrab’ın fazladan bir kat inşa ettiği ve köşkü aslına uygun yapmadığını tespit etti. Ayrıca, bahçedeki ağaçların kesilip yerine üç katlı betonarme bir yapı inşa edildiğini gören Boğaziçi İmar Müdürlüğü ekipleri inşaat çalışmalarını durdurdu.

 

500 BİN LİRA CEZA

İranlı işadamı Reza Zarrab’a ait hem Kanlıca’daki iki yalı hem de Kandilli’deki tarihi köşk için hazırlanan denetim raporu 6 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nın önümüzdeki ay yapılacak toplantısında ele alınacağı ifade edildi. Kurul’un yasaya ve mevzuata aykırı yapılaşma nedeniyle inşaat sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunması bekleniyor. 2960 sayılı Boğaziçi İmar Kanunu’nda tarihi ve doğal güzelliklerin yoğunlaştığı kıyı, sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde doğal yapıyı tahrip eden veya niteliğini bozanların iki aydan bir yıla kadar hapis ve 200 bin liradan 500 bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılacağı belirtiliyor.  Kanuna göre, Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nün, masrafların iki katı bedeli mal sahibinden tahsil ederek tarihi yapıları aslına uygun hale getirmesi gerekiyor. TCK’nın 186’ncı Maddesi ise, imar kirliliğine neden olanların 5 yıla kadar hapisle yargılanması gerektiğini söylüyor.

 

 

BOĞAZDAN HAFRİYAT ÇIKARILDI

İşadamı Reza Zarrab’ın yalı ve köşkte yaptığı işlemler ise şu şekilde sıralandı: “Korunması gereken tescilli tarihi eser tamamen yıkıldı. Boğaz öngörünümde yer alan tarihi eserin orijinal çatısı bozularak, çelik konstrüksiyondan kaçak çatı katı yapıldı. Genişlik ve yüksekliği yasalara aykırı şekilde değiştirildi. Kot seviyesini alanın tamamında 6 metre düşürerek, kottan dolayı yeni katlar kazanıldı. Arazinin kot seviyesi düşürülürken çivi çakmanın yasak olduğu Boğaz’da, iş makineleri ve kamyonlarla hafriyat çıkarıldı. Sit alanında topografya bozularak suç işlendi. Arazinin bahçesindeki ağaçlar kesilerek, sit alanına üç katlı yeni beton yapılar yapıldı.” İBB Meclisi üyesi Hüseyin Sağ’ın da hem Zarrab hem de Boğaziçi İmar Müdürlüğü yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunduğu ifade edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yapan Sağ, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet edildiği, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma ve aynı kanunun 184. maddesinde bulunan ‘imar kirliliğine neden olma’ suçunun işlendiğine dikkat çekti. Talebi değerlendiren başsavcılık, dosyayı örgütlü ekonomik suçları soruşturma bürosuna gönderdi.
 
Zarrab için soru önergesi

17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına adı karışan işadamı Reza Zarrab’ın, eşi Ebru Gündeş adına 2011 yılında aldığı ve yasa gereği çivi bile çakılması yasak olan Kanlıca’daki tarihi ikiz yalı, İBB Meclisi’nin seçim sonrası ilk oturumunda CHP’li meclis üyeleri tarafından soru önergesi olarak gündeme taşındı. Kanlıca’da, Osmanlı Dönemi’nde inşa edilen ve 1970 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Envanterine ‘2. Derece Tarihi Eser’ olarak işlenen tarihi Kanlıca Mehmet Arif Bey Yalısı ile ilgili verilen yazılı önergede, “Tarihi yalıya kaçak kat çıkıldığı, zemin katı dış cephesi yıkılarak tamamen camla kapladığı, yalılardaki  ahşap korkulukların sökülerek yerine cam takıldığı, Boğaz’a açılan bahçelerin ise tamamen yıkılarak birleştirildiği,  deniz araçları için iskele yapıldığı, aydınlatma için özel ışıklandırma için 3 ton renkli taş döküldüğü, çatıdaki kiremitlerin kaldırılarak modern çatı yapıldığı, tescilli ağaçların kesildiği, iki yalıyı birbirine bağlayan tüp geçit yapıldığı”, buna ilişkin de, tarihi yalıların eski ve yeni fotoğraflarına bakıldığında net olarak görülen kaçak yapılaşmanın, kamu kurumu görevlilerince görülmediği” iddialarına yer verildi.

 

 

YASAL İŞLEM YAPILDI MI

CHP Grubu, Başkanlık Makamı’na havale edilen önergede şu soruları sorup, yanıtlarını ve yapılan işlemlerin belgelerini istedi: “Yalılar ile ilgili sorumlu kamu görevlileri ve kamu kurulu tarafından kaçak yapılaşmayla ilgili yasal işlem yapılmış mıdır? Yapıldıysa gerekleri yerine getirilmiş midir? Belediyemiz ilgili birimlerine Kurul tarafından işlem yapılması için yazı yazılmış mıdır? Yine Tarihi Yalıda yapılan inşaat faaliyetleri ile ilgili ruhsat alınmış mıdır? Ruhsat hangi kamu kurumu tarafından verilmiştir? Anılan yalılarda yapılan inşaat faaliyetleri ile ilgili kontroller yapılmış mıdır? Tescilli Tarihi eser olan yalıda yapılan kaçak yapıları görmeyen kamu görevlileri ve mülk sahibi ile ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musunuz?”

 

Kadir Topbaş’a haber veriyoruz
CHP’li Hakkı Sağlam, Sait Coşkunoğlu, Coşkun Tanış, Hüseyin Sağ, İsmail Söylemez, Taner Kazanoğlu, Deniz Erzincan, Nadir Ataman ve Aydın Düzgün imzalı soru önergesinde özetle şöyle denildi: “Boğaz’dan kuş uçurtmayan Boğaziçi İmar Müdürü nerede? Niye kendisine emanet edilen tarihi eserleri korumuyor. İşlem yapmayıp, görmezden geliyor. Bir vatandaş çatısında kiremit oynatsa elli tane zabıta gidiyor. Eğer adamına göre muamele yapılıyorsa ki öyle gözüküyor; bu kamu vicdanını yaralar her şey Reza Sarrab’a serbest gözüküyor. Sayın Topbaş’a bir şey sorulunca ‘Benim haberim yok’ diyor. Olabilir, biz Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi grubu olarak kendisini haberdar ediyoruz.”

Hürriyet, Haber: Fatma Aksu, 13.07.2015

TARİHİ SURLAR TEHLİKE SAÇIYOR

 

’ın Silvan İlçesi Selahattin Mahallesi’ndeki Roma dönemine ait tarihi surlardan taşlar düştüğünü dile getiren vatandaşlar bu durumun mahalle sakinlerini endişelendirdiğini söyledi.


Tarihi surların bir an önce koruma altına alınması gerektiğini belirten Murat Saklanmış adlı vatandaş, böyle köklü bir şehrin kaderine terk edildiğini söyledi. Saklanmış, "Tarihi surlardan kopan taşlar mahalle sakinlerini endişelendiriyor. Surların yanından geçmeye korkuyoruz. Geçerken bile endişeli ve hızlı bir şekilde geçiyoruz. Gönül isterdi ki bu tarihi surlara sırtımızı dayayıp yaslansaydık ama ne yazık surlar bizi ürkütüyor. Geçen gün park halindeki bir aracın üzerine surlardan kopan taşlar düştü. Orada insanlar olabilirdi. Tarihi surların bir an önce restore edilip turizme kazandırılması gerekiyor. Buradan yetkililere sesleniyoruz. Böyle bir tarihin yok oluşunu izlemek yerine gelsinler el birliğiyle tarihimizi kurtaralım. Bu surların tarihi çok eskilere dayanıyor. Bu surları inşa edenler yaşıyor olsaydı bize veryansın ederlerdi. Bu surlar geçmişte insanların rahat ve güven içinde yaşaması için inşa edilmiştir. Fakat biz insanlar bu mirası yok etmeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Surlar mahalle sakinleri için tehlike arz ediyor. Surlardan taşlar düşüyor ama bu hiç kimsenin umurunda olmuyor. Düşen taşlar bir vatandaşa zarar verirse bunun hesabını kim verecek. Surların etrafının temizlenip restore edilmesi gerekiyor. Surlara zaman içinde vatandaşlar çok zarar verdi. Kimi yerlerde surun duvarı kullanılarak ev yapılmış. Bazı tarihi yapıların içinde madde bağımlısı gençler gelip alem yapıyor. Bu da mahalle sakinlerinin huzurunu bozuyor. Bu konuya da bir önlem alınması gerekiyor. Devletin bir an önce tarihi koruma altına alması gerekiyor" dedi.

Sabah, 09.07.2015

 

İstanbul Fatih'te bulunan Mesnevihane Cami'ne uygulanan restorasyon caminin bütün tarihi dokusunu yok etti.

 

Geçen günlerde de Bursa’nın Yenişehir İlçesi’ndeki Sinan Paşa Külliyesi’nin geçen ay başlatılan restorasyon çalışmalarında, araç ve malzeme girişini sağlamak amacıyla tarihi duvarın yıkılmış kapı açılmıştı. Odatv'nin gündeme taşıdığı konuyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı da inceleme başlatmıştı.

 

Ancak bir restorasyon skandalı daha ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıllarda başlanan restorasyon çalışmaları sonrasında1844 yılında yaptırılan Fatih'teki Mesnevihane Cami'nin neredeyse tüm tarihi dokusu düz bir duvara dönüştü.

 

Kayıtlara göre Şeyh El- Hac Hafız Seyyid Mehmet Efendi tarafından yaptırılan caminin devrinin önde gelen Mesnevihanlarından biri olan Şeyh Mehmet Murat Efendi tarafından Mevlana'nın Mesnevi eseri doğrultusunda eğitim vermek amacıyla inşa ettirilmişti. Restorasyonla yok edilen tarihi dokunun bulunduğu arazi içerisinde dershane olarak da kullannılan Mescit, Tevhidhane, Derviş Hücreleri, Kütüphane, Şadırvan, Su Haznesi, Çeşme, Mutfak, Selamlık ve daha sonra  eklenen türbeden oluşan külliyeden ayrıca Mescid, Türbe, Su Haznesi, Çeşme ve Şadırvan da bulunuyordu.

 

BEYAZA BOYANDI

Restorasyon öncesinde yığma taş üzerine mevlevi sikkesi biçiminde alemi olan minare üzeri tamamen düzleştirilerek beyaza boyandı. Aynı minare aslı korunarak en son 1968'de tamir görmüştü.

 

Camiyi önemli kılan bir diğer unsurlardan biri de tarihi Fener Rum Lisesinin tam karşısında bulunmasıydı. Ancak restorasyon sonrasında Batı Hrıstiyan mimarisiyle yapılmış tarihi Fener Rum Lisesi karşısında sembolik değeri olan tarihi cami mimari değeri olmayan sıradan bir camiye dönüştü. Ayrıca tarihi caminin duvarlarının da restorasyon sonrasında başkaları tarafından üzerine yazılan Arapça yazılarla da kirletildiği fotoğraflara yansıdı.

 

ERDOĞAN'A YAKIN

Restorasyon işini Başbakanlık Vakıf İşleri Genel Müdürlüğü'nden alan yüklenici firma ise Taksim Yapı AŞ olduğu anlaşıldı. Firmanın yönetim kurulu Başkanı Erhan Uludağ da restorasyon işinin başında yer alan isimdi. AKP'ye yakın olan Uludağ'ın AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sempati duyduğu ortaya çıktı. Uludağ'a ait Facebook profili de şu şekilde:

 

 

Ayrıca Uludağ'ın başında olduğu Taksim Yapı AŞ. hali hazırda 3 restorasyon projesi daha yürütüyor. Şirket, Kazlıçeşme Fatih Cami, Çorlu Fatih Cami ve Hüseyin Ağa Cami'sinin de restorasyon işlerinde yüklenici firma olarak bulunuyor.

 

İşte restore edilmeden önce Mesnevihane Cami:







 

Bu fotoğraflar da camini restore edildikten sonrasına ait:

 






odatv.com, Haber: Mert Taşçılar, 09.07.2015

BURSA'DA SAHİBİNDEN SATILIK BİZANS DÖNEMİNE AİT KİLİSESİ

 

 

Bursa’nın Mudanya İlçesi’nde yer alan ve antik kent yerleşimi olan Trilye Kasabası’ndaki Kemerli Kilise adıyla bilinen Panagia Pantobasilissa’ya yani Bakire Meryem’e adanan Bizans Kilisesi internetteki ikinci el satış yapılan bir sitede satılığa çıkarıldı. Kiliseye 1 milyon Amerikan Doları fiyat biçildi.

 

sat7turk.com’un haberine göre, ilanda verilen bilgide eserin röleve ve restitüsyon planlarının Bursa Anıtlar Kurulu tarafından onaylandığını ve çeşitli hibe programları veya krediler için uygun olduğu belirtilirken takas olanağının da bulunduğu belirtiliyor.

 

 

KEMERLİ KİLİSE
1676’da Dr. J. Covel tarafindan hazırlanan el yazması bir belgede,kilisenin Panagia Pantobasilissa’ya (Bakire Meryem) adandığı belirtilmektedir. Ana giriş, kemerli taş bir kapıdandır. Giriş bölümü 3 katlıdır. Giriş katında pencereler küçük ve karedir. Ikinci katta pencereler daha büyüktür ve dikdörtgendir. Üçüncü katta ise pencere üstleri kemerle tamamlanır.

 

İlk yapı,duvar tekniği ve başka özellikleri göz önünde bulundurularak 13.yüzyıl sonlarında yapıldığı kabul edilmektedir. Rumların bölgeyi terk etmesi ardından özel mülkiyete geçen kilise Dündar Evi olarak da biliniyor. 

arkeolojihaber.net, 08.07.2015

KAUNOS ANTİK KENTİNDE KAZI SEZONU BAŞLADI

 

 

Muğla'nın Köyceğiz İlçesi'nde bulunan Kaunos antik kentinde bu yılki kazı çalışmaları başladı.

 

Kaunos Antik Kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kentteki kazı çalışmalarının ekim ayına kadar devam edeceğini söyledi.

 

Antik kentte ilk kazıların 1966'da başladığını anımsatan Işık, "Önümüzdeki yıl Kaunos'ta kazıların 50'nci yılı. Kaunos kazısı, özellikle Türkiye 'deki arkeolojik kazı alanları dikkate alındığında uzun soluklu kazıların başında geliyor" dedi.

 

Işık, Sultaniye kaplıcalarının antik çağda tanrıça Leto adına tesis edilmiş kutsal bir mekan olduğunu dile getirerek, bu yıl kaplıcaların yanı sıra Apollon kutsal alanında kazı, tiyatroda alanında da restorasyon çalışmaları yapılacağını kaydetti.

 

Sultaniye kaplıcalarında 10 yıl önce hem su altında hem de karada 5 yıl süren çalışma yapıldığını bildiren Işık, bu yıl tekrar karada ve suda araştırma yürütüleceğini belirtti.

 

- Kaunos bir fanus ile korunmalı

Işık, Kaunos antik kentinin geçen yıl UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alındığını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Kaunos Antik Kenti, bölgede en fazla ziyaretçi çeken ören yeri konumunda. Kaunos, bir fanus altında korunması gereken bir yer. Bölgenin koruma altına alınması ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilmesinde çok geç kalınmış. Geçici listeye alındı ama bu ne zaman sonuçlanır, belli değil. Efes bile 21 yıl sonra kabul edilmiş. Biz ne kadar bekleriz, bilemiyorum ama geçici listeye de alınması bir başarı."

 

- Kaunos Antik Kenti

Geçmişinin milattan önce 10. yüzyıla kadar dayandığı sanılan Kaunos Antik Kenti, bir efsaneye göre, Miletos'un ikiz çocuklarından Kaunos tarafından Karya-Likya sınırında kuruldu. Antik çağda liman kenti olan Kaunos, günümüzde kıyıdan hayli içeride bulunuyor. 

 

Arkaik, klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yerleşim bulunan kent, daha sonra terk edilmiş.

Radikal, 08.07.2015

PAMUKKALE'YE 3 'MÜKEMMELLİK SERTİFİKASI'

 

 

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan " beyaz cennet" Pamukkale'nin, uluslararası bir seyahat sitesi tarafından üç ayrı "mükemmellik sertifikası" ile ödüllendirildiği bildirildi. 

 

Denizli  Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Pamukkale'nin, Türkiye 'nin en önemli destinasyon bölgelerinin başında geldiğini belirtti. 

Dünyanın dört bir yanından turistlere rehberlik eden ve 45 ülkeden üyesi bulunan uluslararası seyahat sitesi "TripAdvisor"ın değerlendirmesi sonucu, Pamukkale'nin önemli başarıya imza attığını kaydeden Korkmaz, Pamukkale'nin, bünyesinde barındırdığı antik kenti, Hierapolis Arkeoloji Müzesi ve travertenleriyle üç ayrı "mükemmellik sertifikası" ile ödüllendirildiğini ifade etti.

 

- "Turist sayısı artışla kapanacaktır"

Korkmaz, her yıl dünyanın dört bir yanından ziyaretçinin geldiği Pamukkale'nin, ülkenin en çok ilgi gören ören yerleri arasında bulunduğunu söyledi.

 

Bu yıl Türkiye'ye gelen yabancı turist sayındaki düşüşe işaret eden Korkmaz, buna bağlı olarak Pamukkale'de de sayının azaldığını ancak bu durumun yıl sonuna yansımayacağını kaydetti.

 

Pamukkale'ye geçen yılın ilk 6 ayında 710 bin turistin geldiğini, bu yıl ise sayının 700 bin olduğunu dile getiren Korkmaz, "Geçen yıla göre yüzde 1,4 azalma görüyoruz. Ancak Pamukale'ye gelen turist sayısının yıl sonuna doğru, eksi değil artıyla kapanacağına inanıyorum" dedi. 

Radikal, 08.07.2015

YIKILAN OKULUN TEMELİNDEN TARİH ÇIKTI

 

Çanakkale'nin Lapseki İlçesi'nde depreme dayanıksız olduğu için yıkılan okul binasının yerine yenisinin yapılması için sondaj kazıları başlatıldı. Çalışmalar sırasında tarihi temel kalıntıları ortaya çıktı.

 

 

Lapseki İlçesi’nde MÖ 600 yıllarına ait tarihi buluntuların çıkması nedeniyle Cumhuriyet ve Gazi Süleyman Mahallesi’nin bir bölümü arkeolojik SİT alanı ilan edilmişti.

1912 yılında yapılan ve Çanakkale Savaşları sırasında hastane olarak, sonraki yıllarda ise okul olarak kullanılan bina yıkılarak 1987 yılında tekrar okul binası olarak hizmet vermeye başlamıştı. Lapseki Lisesi adıyla eğitim verilen bina, daha sonra Plevne İlkokulu olarak kullanıldı.

2013-2014 eğitim-öğretim yılında Okul Müdürü Kemalettin Kocaoğlu, bodrum katın temizliği sırasında tesadüfen kolonların patlamaya başladığını gördü.

Kocaoğlu’nun yetkililere bildirmesinin ardından dayanıksız binanın yıkımına karar verildi. Okulun bulunduğu arazinin sit alanı içinde olması nedeniyle sondaj kazısı yapıldı. Kazı sırasında tarihi bazı bulgulara rastlanıldı. Çanakkale Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kurtarma kazılarının ardından okul inşaatına izin verilip verilmeyeceği belirlenecek.

Posta, Haber: Orhan Aktuğ, 08.07.2015

MİMAR SİNAN'IN ESERİNE OTOMATİK KEPENK AYIBI

 

 

Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü hasekisi (haremde en sevdiği kadın) Hürrem Sultan tarafından 1538-1539 yıllarında Mimar Sinan'a yaptırılan ve Mimar Sinan'ın ilk eseri olma özelliğini taşıyan Haseki Külliyesi yanındaki Haseki Sultan Camisi'nin arka giriş kapısını görenler gözlerine inanamıyor. 500 yıl önce yapılan caminin kapısına otomatik kepenk yaptıran cami içinde faaliyet gösteren eğitim merkezi yetkilisi, makam otomobilini de tarihi kapının altına yaptırdığı demir ızgara sayesinde avlunun içine sokarak garaj haline getirmiş. Gündüz kapalı olan kepenkler, iftar saatinde açılarak teravih namazına gelen kadınların giriş kapısı olarak hizmete açılıyor. Tarihi esere yapılan bu eklentiye vatandaşların tepkisi üzerine Fatih Müftüsü İrfan Üstündağ tarihi kapıya yapılan otomatik kepenkle ilgili camiye giderek incelemede bulundu. Müftü Üstündağ, yapılan kepenkin kaldırılması için işlem başlattığını söyledi.

Sabah, 08.07.2015

O EV RESTORASYON BEKLİYOR

 

İzmir’de, Evliyazade Hacı Mehmet Efendi’nin torunu, Türkiye'nin eski başbakanlarından Adnan Menderesin eşi, Berin Menderes'e ait olduğu bilenen ev dökülmeye başladı.

 

Zaman içersinde el değiştiren, tuğlalı yapı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan, alt katında işyerleri bulunan, 19 Yüzyılın sonunda inşa edilen, Kestelli Caddesi üzerinde bulunan tarihi izmir evinin, bölgedeki diğer eski yapılar gibi ihmal edilmesi dikkat çekiyor. Restorasyona ihtiyacı olan evin ahşap panjurları ve bir bölümü kopan cumbasının onarılıp, tekrar kente kazandırılmasını isteyen çevre esnafı, "Bölgenin en ihtişamlı evlerinden olan, Menderes ailesinin de bir dönemler yaşadığı, bu tarihi değerin, daha fazla zarar görmeden restorasyonuna başlamasını umut ediyoruz" dedi.

Hürriyet, Haber: Mustafa Oğuz, 08.07.2015

İSTANBUL DENİZ MÜZESİ'NE 'MÜKEMMELLİK SERTİFİKASI'

 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İstanbul Deniz Müzesi’ne dünyaca ünlü seyahat sitesi Tripadvisor tarafından Mükemmelik Ödülü verildi.

 

Dünyanın en çok ziyaret edilen seyahat portallarından Tripadvisor, ziyaretçilerinin görüşleri çerçevesinde “Mükemmellik Ödülü”ne İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’nı layık gördü. Beşiktaş’taki İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’nın ziyarete gelenleri ağırlama, rehberlik etme ve uğurlama gibi konularda yüksek puan aldığı öğrenilirken, yurtdışından gelen turistlerin büyük çoğunluğunun da olumlu görüş bildirdiği vurgulandı. 20 bin parça eser ve 20 milyon belge bulunan müzede; 16. yüzyıla ait dünyanın en eski kadırgası, Osmanlı Dönemi saltanat kayığı koleksiyonu, 1222’den kalma tarihli denizcilik ölçüm aleti, Piri Reis’in 500 yıllık Kitab-ı Bahriyesi, Atatürk’ün kayığı ve 1890’da Japonya’da batan Ertuğrul fırkateynine ait eşyalar gibi pek çok değerli eser bulunuyor.  

Mlliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 08.07.2015

NEVŞEHİR'DE SİLUETİ BOZAN OTELLER MÜHÜRLENECEK

 

UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'nde bulunan Nevşehir Uçhisar'da yapılan otel inşaatları Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından yargıya taşınmıştı. Mühürlemenin reddine açılan davada ise mahkeme mühürlemeli kararı verdi.

 

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan,"Uçhisar'da devam eden CCR otel inşaatı sit alanı içerisindeydi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Nevşehir Koruma Kurulu üyelerinin tamamı görevden alınmıştı. Koruma Kurulları'nın kültürel mirasımıza yönelik bilimsel davranması gerekirken, dokunun bozulmasına yol açacak yapılaşmaların altında imzalarının bulunması Koruma Kurullarını ve kurul üyelerinin hakkında soruşturma açılması ve Kültür Bakanlığı'nın görevden alması ile sonuçlanmıştı.

 

Koruma kurullarını görevden alınmasını da mahkemede delil gösterdik. Bilirkişi keşfinin eksik olduğu sonucuna da varan Danıştay 6. Dairesi tekrar bilirkişi keşfinin yapılmasını öngörürken, mühürleme talebimizi reddeden belediyenin reddine açtığımız davada ise Kayseri 2. İdare Mahkemesi  mühürlenmesi gerektiği yönünde karar verdi" dedi.

 

"BELEDİYE'NİN MÜHÜRLEMEKTEN KAÇMASI SÖZ KONUSU DEĞİL"

Candan, Uçhisar Belediyesi'ne resmi yazı ile ikinci kez mühürleme başvurusunu yaptıklarını vurgulayarak "Uçhisar belediyesi ilk mühürleme istemimizi dikkate almamıştı. Kayseri 2. İdare Mahkemesi'nin kararını örnek göstererek, ikinci kez Uçhisar Belediyesi'ne 'dokuyu bozan sit alanını işgal eden otelleri mühürle' dedik. Otellerin açılışının yapılacağına dair basına yansıyan haberlerin talihsizlik olduğunu düşünüyoruz.  Belediye'nin mühürlemekten kaçması gibi bir durum artık söz konusu değil" diye konuştu.

 

Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından Uçhisar Belediyesi Başkanlığı'na yazılan resmi yazıda; 'Uçhisar Belediyesi sınırları içerisinde yapımına başlanılan Arinna Lodge Otel ve CCR otel inşaatlarının mühürlenerek durdurulması ve eski hale getirilmesi istemiyle Kurumumuz tarafından Belediyenize yapılan başvurunun reddine ilişkin Belediyeniz aleyhine mühürleme talebinin reddi işlemlerinin iptali talebiyle açılan davalar Kayseri 2.İdare Mahkemesi'nin 2014/526E. ve 2014/529E. sayılı davalar üzerinden kabul edilmiştir. Mahkemenin anılan kararlarının ivedilikle uygulanarak mahkeme kararları gereğince Arinna Lodge Otel ve CCR Otel inşaatlarının mühürlenerek neticesinden bilgi verilmesini talep ederiz' ifadelerine yer verildi.

Hürriyet, 07.07.2015

TOPKAPI SARAYI EN GÜZEL 10'DA



 

Almanya merkezli yayın organı Deutsche Welle, Avrupa’nın en güzel 10 sarayını derledi. Topkapı Sarayı’da listede yer alırken, Topkapı sarayı için döneme göre ileri derecedeki bahçecilik nedeniyle de övgü alıyor. 5 bin kişinin çalıştığı belirtilen sarayı 1570’li yıllarda ziyaret eden Avrupalı seyyah Salomon Scweigger, bahçeyi şöyle anlatmış: “Yol boyunca ve yolu dikine kesecek biçimde çok güzel serviler dikilmiş, ağaçların arasında bir buçuk insan boyunda, hoş görünümlü biberiyeler yetiştirilmişti”.

 

18 yılda tamamlandı

Haber, 1985 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde bulunan Topkapı Sarayını “Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden sonra 1460 yıllarında yapımına başlanan ve 1478 yılında tamamlandı” diyerek anlatıyor.Fransa’nın başkenti Paris’teki Versailles Sarayı, Rusya’da bulunan Peterhof Sarayı, Britanya monarşisinin haftasonları ikamet ettiği Windsor Kalesi ilk 10’a giren diğer ünlü saraylar oldu. 

Milliyet, 07.07.2015

BURSA'DA ANTİK KENTİN ÜZERİNE AVM TALANI

 

 

Mudanya’da, yargı kararları hiçe sayılarak üzerine alışveriş merkezi yapılan Myrleia antik kenti ile ilgili talana yeniden yeşil ışık yakıldı.

 

Bursa Hakimiyet gazetesinin haberine göre, Myrleia Antik Kent Platformu’nun korunması için yoğun mücadele verdiği tarihi kent kalıntısı üzerine yapılan AVM ile ilgili hukuksal süreç devam ederken, Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, yargı kararına rağmen 09.04.2015 tarihli toplantısında yeni bir plan değişikliği yaparak, tarihi alanı yeniden ticarete açtı.

 

Myrleia antik kentinin bulunduğu Mudanya İlçesi, Ömerbey Mahallesi, H21b13c ve H21b14d pafta, 1. ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na ilişkin 1/5 bin ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı 1 ay süre ile Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı’nda askıya çıktı.


 

 

HAPİS CEZASI İSTENMİŞTİ 
Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Bursa’nın Mudanya İlçesi’nde bulunan Myrleia Antik Kenti üzerine Tesco Kipa Kitle Pazarlama Ticaret ve Gıda Sanayi A.Ş.’nin alışveriş merkezi projesine ilk kez 5 Eylül 2012 tarihinde onay verdi. Fakat Mudanya Belediyesi’nin isteği üzerine proje revize edilerek bir kez daha kurula sunuldu.

 

Koruma Kurulu, antik kentin AVM’nin alt katında sergilenmesini öngören revize edilmiş projeye 19 Ekim 2012 tarihinde bir kez daha onay verdi. Tüm bu olanların üstüne bölge halkı Myrleia antik kenti için bir platform oluşturdu. Yerel halka destek veren sivil toplum kuruluşları ile yapılan eylemler büyüdü ve tartışmalı karar bölge Cumhuriyet Başsavcılığı’na götürüldü. 





SÜREÇ SİL BAŞTAN 
Değerlendirmeye alınan itiraz sonucu savcılık, bölge koruma kurulu üyelerinin “görevi kötüye kullanma” suçundan cezalandırılıp, adlarına kamu davası açılması için bir iddianame hazırlayarak mahkemeye sundu. Savcılık, şüpheli olarak nitelendirdiği zanlıların “atılı suç” işlediklerini ve tek tek cezalandırılmaları gerektiğini belirtti.

 

Üyelerin bu karara itirazı reddedilirken dava süreci devam eden Murat Taş başkanlığındaki aynı kurul yine mahkeme kararlarını dinlemeden bölgeyi tekrar ticaret alanı olarak planladı. Şehir Plancıları Odası Bursa Şube Başkanı Hakan Karademir de gelişmeler sonrası askı sürecine çıkan plana direkt dava açacaklarını ifade etti. Böylece 2012 yılında gündeme gelen süreç sil baştan tekrar yaşanacak.

Sol Haber, 07.07.2015

POLİS PAHA BİÇİLMEZ SİKKELERİ KURTARDI

 

Ankara polisi, önemli bir tarihi eser operasyonuna imza attı. Roma ve Bizans dönemine ait paha biçilemeyen 155 adet sikke, koleksiyoncu kılığına giren polisler tarafından satılmaktan son anda kurtarıldı.

 

Piyasa değeri 2 milyon TL olduğu belirtilen sikkeler müzeye teslim edilirken, şüpheli özel güvenlik görevlisi F.T., denetimli serbestlik kararıyla serbest bırakıldı. Ele geçirilen eserler incelenmek üzere Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gönderildi. Yapılan incelemede sikkelerin Roma ve Bizans dönemlerine ait orijinal tarihi eserler olduğu anlaşıldı. F.T.’nin ifadesinde, “Bunları değişik yer ve zamanlarda yaptığım kazılar sırasında buldum” şeklinde konuştuğu öğrenildi. Adliyeye sevkedilen F.T., çıkarıldığı mahkemece denetimli serbestlik kararıyla serbest bırakıldı. 

Milliyet, Haber: Sertaç Koç, 07.0.2015

İNŞAAT ALANINDA BULUNAN KAYA MEZARLARINDA KURTARMA KAZISI BAŞLADI

 

 

Muğla’nın Bodrum İlçesi Göktepe mevkiindeki inşaat alanında bulunan kaya mezarlarında kurtarma kazısı başlatıldı.






Yapımına başlandığı günden bu yana doğa ve tarih severlerin tepkisine neden olan inşaat alanında bulunan kaya mezarlarında Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ekiplerince başlatılan kurtarma kazılarında, çekmece tipi mezarların bir çoğunun inşaat çalışmaları nedeniyle zarar gördüğü tespit edilirken, kurtarma kazılarında şu ana kadar sadece seramik parçalarına rastlandı.






M.Ö 1. YY. Helenistik döneme ait olduğu tahmin edilen ve ilk bulunduğunda 11 adet olan çekmece tipi kaya mezarlarının sayısı 12’ye çıkarken, bölgedeki mezar sayının artabileceği de öğrenildi.

 


Hürriyet, 07.07.2015

BİZANS ÜZERİNE İLK MERKEZ

 

Koç Üniversitesi bünyesinde Ocak ayından bu yana faaliyet gösteren GABAM (Geç Antik Çağ ve Bizans Araştırmaları Merkezi), kültür tarihinin önemli döneminlerinden birine ışık tutacak.

 

 

Yurtdışındaki üniversitelerde Bizans ve Roma kürsüleri bulunmasına rağmen, Türkiye'de dönem olarak derin bir incelemeye tabi tutulmayan Roma ve Bizans dönemini inceleyecek bir merkez kuruldu. Ocak ayında çalışmalarına başlayan merkezin açılışı 10 Temmuz Cuma günü üniversitenin Rumelifeneri kampüsünde gerçekleşecek. Koç Üniversitesi bünyesinde oluşturulan kurulan GABAM (Geç Antik Çağ ve Bizans Araştırmaları Merkezi), Türkiye'de Geç Antik Çağ ve Bizans dönemi sanatı, tarihi ve arkeolojisi üzerine çalışacak.

 

'Osmanlı uygarlıklarını tanımak açısından da önemli'

Bilimsel araştırma ve sempozyumların yanı sıra, Geç Antik ve Bizans dönemlerini kapsayan araştırmalara destek olacak, yeni çalışma alanları oluşturacak ve farklı disiplinlerden bu süreci pekiştirmek üzere yardım alacak GABAM'ın direktörlüğünü Prof.Dr. Engin Akyürek gerçekleştiriyor. Stavros Niarchos Vakfı tarafından desteklenen ve Ocak ayından bu yana çalışmalarını sürdüren merkezin açılışına dair Prof.Dr. Engin Akyürek yayımladığı bildiride, şu ifadeleri kullandı:

'Geçmiş uygarlıklardan günümüze kalan kültür varlıkları, bütün insanlığın ortak mirası sayılmakta ve günümüz dünyasında toplumların en değerli zenginliklerinden biri olarak görülmektedir. Tarihin en eski çağlarından beri çok sayıdaki uygarlığa anayurt olan bugünkü Türkiye toprakları, kültürel mirasının zenginliği ve çeşitliliği bakımından Dünya’nın önde gelen ülkelerinden birisidir. Antik Çağ’ın sonlarından başlayarak bütün Ortaçağ boyunca on bir yüzyıl bu topraklarda varlığını sürdürmüş olan Bizans uygarlığı da, modern Türkiye’nin kültür mirasının önemli parçalarından birini oluşturmaktadır. Bizans uygarlığını tanımak, Anadolu ortaçağını tanımak; bu coğrafyayı süreç içersinde paylaştıkları, etkileşimde ve kültür alışverişinde bulundukları Selçuklu, Türk Beylikleri ve sonrasında Osmanlı uygarlıklarını tanımak açısından da önem taşımaktadır' 

Roma İmparatoru I. Constantinus tarafından imparatorluğun başkenti yapılan İstanbul, MS 4. yüzyıldan 1453 fethine kadarki sürece yayılan bir Bizans ve Roma kültürüne sahip. Bu nedenle GABAM'ın destekleyeceği projelerle bu döneme dair çok daha fazla yerli kaynak üretilebilinecek.

Al Jazeera, 06.07.2015

BOYANAN TARİHİ TOPLAR ZARAR GÖRMEMİŞ

 

 

Bodrum Sualtı ve Arkeoloji Müzesi Müdürü'nün görevinden alınmasına neden olan top soruşturmasında bilirkişi raporu tamamlandı.


19. Yüzyıl ikinci yarısı dönemine ait 14 topun restorasyonu, konservasyonu ve bakımı için daha önceki yıllarda boyandığı şekliyle arkeolog gözetiminde tekrar boyanmasına ilişkin açılan soruşturma kapsamında inceleme raporu tamamlandı.


Ulusal ve yerel medyada da büyük yer alan tarihi topların boyanmasının ardından Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Emel Özkan açılan soruşturma sonunda görevinden alınarak görev yeri değiştirilmişti. Soruşturma kapsamında, İstanbul ve İzmir Restorasyon ve Konservasyon Merkez ve Bölge Laboratuvar Müdürlüğüne bağlı bir ekip toplar üzerinde inceleme başlatmıştı.


Alanında uzman kişiler tarafından yaklaşık bir hafta süren incelemeler sonunda hazırlanan rapor Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne gönderilirken, raporda, toplar üzerinde yapılan incelemelere dair şu ifadelere yer verildi;






“Topların üzerindeki katmanları ortaya çıkaran uzmanlar topların üzerinde sırasıyla gri, gri, yeşil, gri, açık okra ve turuncu tabakaların varlığı tespit edildi. Eserlerin hava ile temaslarını keserek bozulmalarını önlemek amacıyla mevcut olan boyaların üzerine yeni boya yapıldığı, aynı uygulamaların defalarca yapıldığı, topların üzerindeki boya katmanlarından anlaşıldığı, envantere kayıtlı olan toplar dahil diğer topların boyanmasıyla yüzeylerinde ve bünyesinde her hangi bir fiziksel ve kimyasal nitelik bozulmasının söz konusu olmadığı ortaya çıktı”


Hali hazırda Bodrum’da yürütülen bazı kurtarma kazılarının Kazı Başkanı olarak görevli olan Emel Özkan’ın ise hakkında açılan bu soruşturma ve atanma kararı ile ilgili olarak dava açtığı öğrenildi.

Hürriyet, 06.07.2015

SAGALASSOS'TA İKİ BİN YILLIK SOĞUK HAVA DEPOSU BULUNDU

 

 

Burdur'un Ağlasun İlçesi'ndeki Sagalassos antik kentinde 2 bin yıl önce yapıldığı ve soğuk hava deposu olarak kullanıldığı tahmin edilen bir yapı bulundu.

 

31 AĞUSTOS'TA SON BULUYOR
Ağlasun'daki Sagalassos antik kentinde 1989 yılından beri süren kazıların bu yılki bölümü başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi'nden Prof.Dr. Marc Waelkens'in 2 yıl önce görevini bırakmasıyla kazı başkanı olan aynı üniversiteden Prof.Dr. Jeroen Poblome, 60'ı Türk 115 görevli ve bilim insanının görev aldığı kazıların bu yılki bölümünün 31 Ağustos'ta sona ereceğini söyledi.

 

"HELLENİSTİK DÖNEME AİT ESERLER ORTAYA ÇIKIYOR"
Bu yıl 8 değişik alanda kazı çalışması yürüttüklerini anlatan Prof.Dr. Poblome, "Bu yıl Sagalassos'un erken yüzyıllarını araştırıyoruz. Biliyoruz ki Büyük İskender burada savaş yaptı. O zamanki kaynaklar Sagalassos'un küçük bir kent olmadığını belirtiyor. O yüzden erken Sagalassos'u bulmak istiyoruz. Hellenistik dönemin kokusunu aldığımız her yeri kazmak istiyoruz. O yüzden Yukarı Agora etrafında kazı yapıyoruz. Büyük ihtimalle kentin merkezi oradaydı. Şu ana kadar Büyük İskender zamanına dair herhangi bir şey bulamadık ama Hellenistik döneme ait eserler yavaş yavaş ortaya çıkıyor" dedi.

 

 

2 BİN YILLIK SOĞUK HAVA DEPOSU
Antik kente milattan önce 2'nci yüzyılda önemli binalar ve anıtsal yapılar yapıldığını kaydeden Prof.Dr. Poblome, "Yukarı Agora'da büyük, iki katlı bir bina ortaya çıkıyor. Bu binanın orta Hellenistik dönemde soğuk hava deposu olarak kullanıldığını düşünüyoruz. Bu yapı tipi daha başka antik kentlerde de var ama Sagalassos'ta bugüne kadar bu eksikti. Şimdi bulduk. O çağa göre büyük bir bina. Bu iyi bir haber. Bina o kadar büyük ki kazılar 5 yıl sürebilir" diye konuştu.

haberler.com, 06.07.2015

BİNGÜR SÖNMEZ: DEFİNECİLER ŞEHİT MEZARLARINI HARABEYE ÇEVİRMİŞ

 

 

Sarıkamış Dayanışma Grubu Kurucu Başkanı, tanınmış Kalp Cerrahı Prof.Dr. Bingür Sönmez, Sarıkamış Harekatı sırasında şehit düşen askerlerin mezarlarının defineciler tarafından harebeye çevrilmesine tepki gösterdi. Prof.Dr. Sönmez, "Bu saygısız davranış bize dağlarda bulunan şehitliklerimizin ne kadar sahipsiz kaldığının örneğidir." dedi.

 

ALLAHU EKBER DAĞLARINDA 60 BİN ASKER ŞEHİT OLDU
Sarıkamış'ın Allahu Ekber Dağları'nda Rus ordusunu püskürtmek isteyen Enver Paşa komutasındaki Mehmetçik, 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihleri arasında ağır kış koşullarına yenik düştü. Allahu Ekber Dağları'nda bazı tarihçilere göre 90 bin, Genelkurmay kayıtlarına göre de 60 bin asker şehit oldu.

 

 

YÜRÜYÜŞE 4 İLDEN KATILIM OLDU

Sarıkamış Harekatı sırasında 9'uncu Kolordu'ya bağlı 17 ve 29'uncu tümenlerin kullandığı 'Top Yolu Yürüyüşü', 2 Temmuz günü Erzurum'un Narman İlçesi'ne bağlı Çimenli Köyü yakınındaki 2 bin 335 rakımlı Çimenli Geçidi'nden başladı. Sarıkamış şehitlerini anmak amacıyla yapılan ve AKUT Erzurum İl Temsilcisi Bünyamin Akbulut yönetimindeki yürüyüşe, İzmir, İstanbul, Ankara ve Erzurum'dan gönüllüler katıldı. Çimenli ile Bardız arasındaki 65 kilometrelik top yolu yürüyüşü 5 Temmuz günü tamamladı.

 

İKİ AYRI ŞEHİTLİKTE 4 MEZAR KAZILDI
Çakırbaba Şehitliği'nde toplanan ve üstlerinde 'sizinleyim' yazılı Bingür Sönmez'ın fotoğrafının bulunduğu tişörtü giyen gönüllüleri, iki ayrı şehitlikte 4 mezarın defineciler tarafından kazılması derinden yaraladı.

 

 

"DEFİNE BULMA ADINA YAPILAN BU ARAMALAR TARİHE VE ŞEHİTLERE SAYGISIZLIKTIR"

Geçen yıl yapılan yürüyüşün ardından 24 Ağustos günü Sarıkamış'ta eski Belediye Başkanı İlhan Özbilen'in tabancasından çıkan kurşunlarla yaralandığı için bu yıl yapılan etkinliğe katılmayan Prof.Dr. Bingür Sönmez, şehit mezarlarının defineciler tarafından kazılmasını konusunda şunları söyledi:

"Erzurum'daki AKUT lideri Bünyamin Akbulut'un rehberliği ile sorunsuz olarak tamamlanan yürüyüşün tek üzücü noktası arkadaşlarımızın Ziyarettepe Şehitliği'nde şehit mezarlarının kazılmış olduğunu bulmaları olmuştur. Defineciler şehit mezarlarını harabeye çevirmiş. Ziyarettepe, 65 kilometrelik yürüyüş parkurunda, 3'üncü günde gelinen, Çamlıkale Köyü'ne yakın büyük bir şehitliktir. Bu kadar olamaz dedirtecek bu olay define avcıları tarafından yapılmış ve mezarlar açık bırakılmıştır. Define bulma adına yapılan bu aramalar tarihe ve şehitlere saygısızlıktır. Bu saygısız davranış bize dağlarda bulunan şehitliklerimizin ne kadar sahipsiz kaldığının örneğidir. Bu işte tarihi bir yanılgı var: Ermeniler giderken altınlarını, şehit mezarlarına gömmüşler, 'dönüşte tekrar buluruz' diye. Bu söylentilerden yola çıkan define avcıları, dağlarda şehit mezarlarını talan ediyorlar. Oysa Müslümanlar şehit mezarlarına saygı duyar, el vurmazlar.

haberler.com, 06.07.2015

SARAY'A KARŞI SEMTİN ZAFERİ!

 

 

İstanbul Çengelköy’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışma ofisi için restore edilen Vahdettin Köşkü’nün bitişiğindeki hanelere çıkan yıkım kararı yargı tarafından iptal edildi. Kuleli Mahallesi’nde İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) encümeninin 13 hanenin tahliye ve yıkımına ilişkin Mayıs 2014’te aldığı karar mahallelinin bireysel olarak açtığı davalarda yargıya taşınmıştı. İdare mahkemelerinden 7 hanenin yıkımına ilişkin iptal kararları geldi.

 

Mahkemeler, belediyenin herhangi bir inceleme yapmadan binaların yıkımına karar vermesini hukuka aykırı buldu. İBB Başkanlığı tarafından yapılan savunmada Kuleli Mahallesi’ndeki yıkım kararı çıkarılan hanelerin Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama imar planının “eğim ve Boğaziçi yönünden yeşil olması gereken alanda ve yolda kaldığı”, inşaat ruhsatı olmayan yapıların ise yıkılması gerektiği savunuldu. Mahalleli ise dava dilekçelerinde evlerinin 1957’den önce inşa edildiğini ve 2981 sayılı yasaya göre İmar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1957 yılından önce yapılmış yapıların imar mevzuatına uygun inşa edilerek kullanma izni almış yapılar olarak kabul edildiğini belirtti. Mahkemeler ise mahalleliyi haklı bularak belediyenin yapıların inşa edildiği tarihe ilişkin araştırma yapmadan binaların yıkımına karar vermesini hukuksuz buldu.

 

İNCELEME YAPILMAMIŞ
Semt sakini Vacide Kaymaz’ın açtığı davada 8. İdare Mahkemesi’nin aldığı iptal kararında belediyenin binaların yapım tarzı, mimari uslubu, kullanılan malzemesi gibi özelliklerini dikkate alarak hangi tarihte yapıldığının belirlenebilmesi için teknik elemanlar tarafından bir inceleme yaptırması gerektiği, yapıların hangi dönemde yapıldığı belirlendikten sonra bir işlem tesis edilebileceği belirtildi. Kararda, “yapının yasallığına dair belge bulunmadığı gerekçesiyle doğrudan yıkım kararı alınması ve tahliyesine yönelik tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamıştır” denildi.

 

‘BİZ KAZANDIK'
Mahalleli ise iptal kararlarını sevinçle karşıladı. Mahalle sakinlerinden İsmail Sever: Davaları kazanmaya başladık. Peş peşe iptal kararları geliyor. Biz zafer kazandık. Belediyenin ilk bize çıkardığı karar 3 gün içinde evlerimizi terk etmemize yönelikti. Yıkım için çıkan encümen kararı hukuksuzdu.

 

NE OLMUŞTU?

Vahdettin Köşkü’nün bitişiğindeki hanelere çıkan yıkım kararını, BirGün ‘Savulun semte başbakan geliyor’ başlığıyla duyurmuştu. 60 yıldır Kuleli’de yaşayan mahalle sakinlerine yıkıma gerekçe olarak alanın köşkün güvenliği için ‘yeşil alan’ olarak düzenleneceği söylenmişti.

 


Birgün, Haber: Olgu Kundakçı, 06.07.2015

ANTİK KENTİN CADDELERİ GÜN YÜZÜNE ÇIKACAK

 

 

Milattan önce 1. ve MS 1. yüzyıllarda aktif bir liman olduğu ortaya çıkan Mersin'deki Soli Pompeipolis antik kentinde gelecek hafta başlayacak kazıda, Roma dönemine ait sütunlu caddenin devamının ortaya çıkarılması hedefleniyor. 

 

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Müzecilik Bölümü Başkanı Prof.Dr. Remzi Yağcı, AA muhabirine, Mezitli İlçesi'ndeki Soli Pompeipolis antik kentinde, ilk kazı çalışmasının Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından 1999'da başlatıldığını, geçen sürede önemli bulgulara ulaşıldığını söyledi.

 

Geçen yıl yapılan ve 37 gün süren kazıda, antik kentin, MÖ 1. ve MS 1. yüzyıllarda çok aktif bir liman olduğunun ortaya çıkarıldığını anımsatan Yağcı, 2013'deki çalışmada da sütunlu cadde ve Roma dükkanlarının mimari bütünlük içerisinde açığa çıktığını ifade etti.

 

Yağcı, aralarında arkeolog, mimar ve öğrencilerin de olduğu 80 kişilik ekiple gelecek hafta kazılara başlayacaklarını, çalışmaların yaklaşık 2 ay süreceğini belirtti.

 

Kazılarda, sütunlu cadde bölgesi ve Roma dükkanlarındaki restorasyonlara yoğunlaşılacağını ifade eden Yağcı, "Ekibin çoğunluğuyla sütunlu caddede çalışacağız. Amacımız sütunlu caddenin restore edilen kısmının devamını getirebilmek. Yeni açtığımız alanlarda da restorasyon yapılabilir mi ve buralarda proje üretilir mi, buna bakacağız" dedi.

Anadolu Ajansı, Haber: Sezgin Pancar, 06.07.2015

FİLDAMI SARNICI RESTORE EDİLECEK

 

Bizans sarayının su ihtiyacını karşılamak için inşa edilen, Osmanlı döneminde ordu ve padişahın fillerinin barındırıldığı Fildamı Sarnıcı, kaderine terk edilmekten kurtarılıyor. Askeri özel mülkiyet olarak kullanılan yapı, 1996'da kamulaştırıldıktan sonra kültürel etkinlikler, açık hava sinema gösterilerine ev sahipliği yapmıştı.

Restorasyon için Bakırköy Belediyesi tarafından ilk adım atılıyor. Bin 500 yaşında olduğu tahmin edilen yapının statik durumunun tespit edilerek, rölövesi çıkarılacak. Restorasyon için yol haritası belirlendikten sonra çalışmalara başlanacak.

Sabah, 06.07.2015

ANTİK KENT ÇEVRESİNDE DEV YARIKLAR OLUŞACAK

 

 

Çanakkale’nin Ezine İlçesi'nde bulunan, tarihi 2 bin 300 yıl öncesine dayanan Neandria Antik Kenti, maden arama çalışmaları ile tehdit ediliyor. Kanadalı Teck Madencilik tarafından “Yarma” yöntemi ile yapılacak maden arama çalışmaları ile ilgili daha önce Ezine’ye bağlı Üsküfçü Köyü’nde olduğu gibi şimdi Yaylacık Köyü'nde de “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararı verildi. Yani kısa bir süre sonra, 2 bin 300 yıllık antik kentin yakın çevresi 6-405 metre arasındaki ‘dev yarıklar’ ile çevrelenecek. Projelerin en önemli özelliği ise ÇED Başvuru dosyalarında Neandria Antik Kenti’ne değinilmemiş olması. 

 

405 METREYE KADAR ‘DEV YARIKLAR’ AÇILACAK

Proje dosyasında yer alan, “Proje konusu maden arama çalışmaları sırasında yarma açma tekniği kullanılacaktır. Bu işlem sırasında ruhsat sahası dahilinde 11 adet yarma açılacaktır. Her yarma, 2 metre genişlik ve 2 metre derinlikte açılacak olup, boyları 6 metre ve 405 metre arasında değişecektir. Proje kapsamında DSİ 25. Bölge Müdürlüğünün görüşüne istinaden 2 nolu ve 9 nolu yarma hatlarında kısaltma yapılmıştır. Yeni durumda, 2 nolu yarma hattı her iki ucundan kısaltılmış ve 196 metre ve 9 nolu yarma hattı ise kuzey ucu kısaltılarak 103 metre olmuştur” ifadeleri, arama çalışmaları kapsamında bölgede dev yarıkların açılacağı sinyalini verdi. 

 

Ayrıca dosyada, “Belirtilen koordinatlar yarmaların alınması ve sahayı temsil etmesi açısından yeterli olmaması durumda belirtilen ruhsat sahası dahilinde farklı yarmalar açılması gerektiğinde gerekli izinler alınarak farklı noktalardan yarmalar açılabilecektir” denildi. 

 

Hem Üsküfçü hem de Yaylacık köylerindeki iki ayrı maden sahası da Neandria Antik kentine yakınlıkları ile dikkat çekiyor. Ezine’de Çığrı Dağı’nın zirvesinde bulanan, Neandria’nın günümüze kadar ulaşan surları bulunuyor. Neandria’da yaşam, bölgedeki insanların MÖ 310 yılında inşa edilen Aleksandria Troas’a göç ettirilmesiyle sona erdiği tahmin ediliyor. Günümüzden 2 bin 300 yıl öncesine kadar yaşam sürülen Neandria Antik Kenti, bugün hem Üsküfçü’de hem de Yaylacık’ta başlayacak altın madenleri ile çevrelenmiş durumda. “Yarma yöntemi” ile yapılacak maden aramaları ile antik kentin çevresinde 6-405 metre arasındaki dev yarıkların açılacağı maden çalışmaları ile Neandria antik kentinin geleceği noktasında da kaygılar var. 

 

Daha önce Üsküfçü Köyü’nde bulunan yine Teck Madenciliğe ait maden arama çalışmaları kapsamında hazırlanan proje dosyasında olduğu gibi, Yaylacık Köyü civarındaki proje dosyasında da Neandria antik kentinden bahsedilmedi. 

 


Evrensel, Haber: Seçkin Sağlam, 06.07.2015

YEMEN'DEKİ TARİHİ MİRAS YOK OLUYOR

 

Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyon güçlerinin Yemen'deki hava operasyonları üç ayı doldururken, operasyonlar, ülkedeki Osmanlı'nın da izlerini taşıyan tarihi dokuyu tahrip ediyor.

 

 

Sana'daki 2 bin 500 yıllık tarihe sahip ve dünyanın ilk gökdelenleri olarak bilinen eski Sana evlerinin de yer aldığı Bab'ül Yemen kenti, operasyonlarda tek tek tahrip oluyor.

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan binlerce yıllık binalardan dördü son operasyonlarda bombalanması sonucunda tamamen yıkıldı. Tarihi kentte Husi militanlarının siyasi yapılanmalarının yer aldığını belirten koalisyon ülkeleri, kentin operasyonlardan nasibini almasını ''kaçınılmaz'' olarak nitelendiriyor.

 

Tarihi kentin sakinleri endişeli

İçerisinde yaklaşık 10 bin kişilik bir nüfusun yaşadığı tarihi evlerin sakinleri operasyonlardan dolayı endişeli. Husilerin bu kenti hareketin karargahı gibi kullanmasına karşı çıkan mahalleliler operasyonlarda hedef olmaktan korkuyor.

 

Suud jetlerinin bombaladığı kentteki dört binanın yıkılıp bir çoğunun da tahrip olması endişeleri daha da arttırıyor.

 

"Kararlılık Fırtınası" adı ile başlayan, daha sonra ikinci merhalesine geçilen ve Umuda Dönüş ismi ile anılan operasyonlarda daha önce Marib bölgesindeki bir sit alanı da isabet almıştı. 

 

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun 26 Mart'ta başlattığı "Kararlılık Fırtınası" adı verilen hava harekatında ise tarihi Marib bölgesindeki eserler büyük oranda zarar görmüştü.

 

Bu saldırılarda, Marib Barajı'nın duvarları üzerindeki el yazma eserleri zarara uğradı. Zomar Milli Müzesi ise silahlı saldırılarda tamamen yok oldu.

 

Dünyanın ilk gökdelenleri

Hazreti Nuh’un oğlu Sam tarafından kurulan Sana şehri, şu an surlar içindeki Bab’ül Yemen (Yemen kapısı) adı verilen bölgeden oluşuyor.

 

Tarihi şehir bir "site şehri" görünümü andırırken, şehri çevreleyen surlar Sultan 2. Abdülhamid tarafından restore edildiği şekli ile varlığını koruyor. Surlar içindeki "Zamanın gökdelenleri" görünümündeki 8-9 katlı binalar, tamamen kerpiçten yapılmış olmalarıyla dikkati çekiyor.

 

Klasik Yemen mimarisinin temelini oluşturan "kerpiç gökdelenler", 400 yıllık Osmanlı hakimiyeti sırasında, üzerindeki Osmanlı eklemeleri ile orjinal bir görünüme sahip.

 

Yemen mimarisinin olmazsa olmazı "kameriyelerle" süslü küçük pencereli eserler, Osmanlı mimarisindeki cumba ve ahşap pencere pervazları ile modern mimarinin içinde adeta zamanın durduğu izlenimini veriyor.

Anadolu Ajansı, 05.07.2015

SELÇUKLULAR İSTANBUL'A TAŞINDI

 

 

Kadim bir medeniyetin inanç, kültür, zafer, bilim, sanat ve estetiğine şahitlik eden ‘Selçuklular' sergisi 28 Haziran'da İstanbul Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde açıldı.

 

Konya İnce Minareli Medrese Müzesi, Konya Karatay Medresesi Müzesi, Konya Mevlana Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ve Beyazıt Kütüphanesi gibi farklı müze ve kurumlardan getirilen 227 eser ile birlikte animasyonların ve canlandırmaların yer aldığı sergi, Sevgi Kutluay'ın küratörlüğünde hazırlandı.

 

‘Tarihçe-Selçuklular', ‘Hanedan-İktidar Alametleri', ‘İktidar-Siyasetname', ‘Mimari-Kentler ve Yapılar', ‘Sembolizm-Mimari', ‘Sembolizm-Düğümler ve Desenler', ‘İnanç Tasavvuf', ‘Günlük Yaşam-Konut', ‘Ticaret-Kervansaraylar ve Yollar', ‘Saray-Mimari', ‘Saray-İhtişam', ‘Saray-Eğlence', ‘Saray-Aşk', ‘Saray-Av ve Savaş' olmak üzere 14 bölüme ayrılan serginin en önemli parçalarından biri, hiç şüphesiz ‘‘siyasetnamelerin' yer aldığı ‘İktidar-Siyasetname' başlıklı bölüm. Devrin idarecilerine ve devlet adamlarına pratik tavsiyelerde bulunmak ve adaletli bir yönetim oluşturmalarını sağlamak amacıyla yazılan siyasi, ahlaki ve dini eserler olan Siyasetnameler'in (Nasihatname) en ünlü örneklerinden biri, Selçuklu veziri Nizamü'l-Mülk'ün (1018-1092) yazdığı Siyerü'l-müluk/Siyasetname. Sergide, siyasetnamelerin bir devleti nasıl inşa ettiği örnekleriyle ortaya konuyor.

 

Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Seracettin Şahin, “Hüküm sürdükleri bölgelere göre ‘Büyük Selçuklular' ve ‘Anadolu Selçukluları' olarak adlandırılan Selçuklular, sergi kapsamında devlet teşkilatlarından günlük yaşam, eğitim, sanat, mimari ve ticari hayatına kadar her alanda ele alınıyor.” diyor. Konya Selçuklu Belediyesi'nin gerçekleştirdiği sergi, 17 Kasım'a kadar ziyarete açık kalacak.

Zaman, 04.07.2015

KÜLTEPE KAZISINA 'YABANİ OT' ENGELİ

 

 

Kayseri'deki Kültepe Kaniş/Karum Höyüğü'nde kazı çalışmalarına, bu yıl, boyu 1 metreyi aşan yabani otlar nedeniyle başlanamadığı bildirildi. 

 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kazı çalışmalarının yabani ot engeline takıldığını söyledi.

 

Bol yağışlı geçen bir ilkbahar mevsimi yaşadıklarını belirten Kulakoğlu, "Ben 1994'ten beri Kültepe'de çalışıyorum, şimdiye kadar böyle bir ot görmedim. Mayıs'tan itibaren insan boyundaki otlar bütün ören yerini kapladı. Kültepe'yi anlatmak için 17 Mayıs'ta öğrencilerimi buraya getirdim. Hiçbir şey anlatamadım, giremedik, bütün kalıntılar otların altındaydı. Şimdi Kayseri Müze Müdürlüğü ve Büyükşehir Belediyesinin ekipleriyle ot temizliğine başladık. Ot temizliği belki 1-1,5 ay sürecek" diye konuştu.

 

Kulakoğlu, şunları kaydetti.

"Kazılar yapılırken bile ziyaretçilerin daha rahat gezmesini sağlamak için temizliğe devam etmek zorundayız. Bu yıl gerçekten çok sıkıntılı bir dönem. Umarım sezon sonuna kadar temizliğimizi bitiririz. Yağışlar nedeniyle neredeyse 1 ay geciktik çünkü gelsek de otları biçemedik, temizlik yapamadık. Açıkçası bu sadece kazı başkanlığının da yapacağı bir iş değil. Buna gücümüz yetmez. Bu nedenle Büyükşehir Belediyesinden yardım istedik. Onlar da bizi kırmayıp geldiler, burada temizlik yapıyorlar."

 

Bu yıl ki kazı çalışmalarının yaklaşık 4-5 ay süreceğini ifade eden Kulakoğlu, "Kazılar başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere Kayseri Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi tarafından destekleniyor. Onlar sayesinde bu kadar uzun süre çalışabiliyoruz" dedi.

 

Kulakoğlu, bu sezon günümüzden 5 bin yıl öncesine ait eski Tunç Çağı dönemi yapılarını araştıracaklarını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Ekibimizde bu alanda uzman yaklaşık 50 bilim adamı yer almakta. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen bilim adamları Kültepe'de kendi alanlarında çalışmakta. Bizim esas niyetimizi Kültepe'nin tarih öncesi dönemleri yani Asurlu tüccarlardan önceki dönemini anlayabilmek çünkü son yıllarda yaptığımız kazılarda keşfettiğimiz anıtsal bir yapı var. Büyük bir olasılıkla saray ya da idare binası gibi bir yapı. Bunu açığa çıkarmak istiyoruz. O dönem için sadece Anadolu'nun değil belki de Yakın Doğu'nun en büyük binası. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Belki de içinde keşfedeceğimiz yeni buluntular Anadolu tarihini değiştirebilecek nitelikte olacak. Bir de eğer şartlar uygun olursa Asurlu tüccarların ve Anadolulu insanların bir arada oturdukları Karum alanında kazılar yapmak istiyoruz. Orada da günümüzden 4 bin yıl öncesinin yapılarını, tüccar evlerini, arşivlerini keşfetmeye devam edeceğiz."

Anadolu Ajansı, Haber: Orhan Canbulater, 04.07.2015

 

******


ANADOLU İNSANI OKUMA YAZMAYI KÜLTEPE'DE ÖĞRENDİ

Eski Assurca çivi yazısı metinlerin çözülmesi ve 1948’de başlayıp halen devam eden arkeolojik kazılar sayesinde, Hititler öncesinde Anadolu’nun siyasi yapısı, Kültepe ve Kültepe’nin yakın civarında koloni kurmuş olan Assurlu tüccarların varlığı ve günlük hayata dair bilgiler aydınlanmaya başlarken, kazı başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fikri Kulakoğlu, Anadolu insanının okuma ve yazmayı Kayseri Kültepe’de öğrendiğini söyledi.


Kayseri-Sivas Karayolu’nun 20. kilometresinde bulunan Kültepe, Kaniş, Karum Höyüğü’nde 1948 yılında başlayan kazılarda bugüne kadar yaklaşık 23 bin 500 tablet çıkartıldı. En az 4 bin yıllık tarihi geçmiş hakkında bilgilerin çıkartılan bu çivi yazılı tabletlerden öğrenildiğini söyleyen kazı başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Fikri Kulakoğlu, çıkartılan belgeler ile Anadolu insanının da okuma ve yazmayı Kayseri Kültepe’de öğrendiğini söyledi. Kültepe, Kaniş, Karum bölgesi hakkında bilgiler veren Kulakoğlu, “Kültepe, Kaniş, Karum ören yeri Kayseri’nin yaklaşık 20 kilometre kadar kuzeydoğusunda yer almaktadır. Burası daha 18. ve 19. yüzyıldan itibaren batı dünyası tarafından bilinmekte. Buradaki ilk bilimsel kazılar da 1948 yılında Ankara Üniversitesi Tarih Kurumu desteği ile başlatıldı. Yaklaşık 70 yıldır süren kazılarda ön Asya’nın ve Anadolu’nun en önemli tarihi verilerine ulaşıldı” dedi.






ANADOLU İNSANI OKUMA VE YAZMAYI KÜLTEPE’DE ÖĞRENDİ
Anadolu insanının okuma ve yazmayı Kayseri Kültepe’de öğrendiğinin anlaşıldığını kaydeden Kulakoğlu, “Anadolu için burasının önemi yazının ilk kez burada kullanılmış olması. Anadolu insanı ilk kez Kayseri Kültepe’de okumayı, yazmayı öğrendi ve tarih devirlerine girdi. Özellikle de Kültepe’de bulunan yaklaşık 23 bin 500 tablet de Anadolu en eski dönemden itibaren tarihi bilgileri vize vermeye başladı. Bu sayede bizim en azından 4 bin yıllık bir tarihi geçmişi başta Kültepe ve daha sonra Hitit dönemi olmak üzere bu çivi yazılı belgelerden öğrenmeye başladık” diye konuştu.


Yaklaşık 70 yıldır yapılan kazılarda o dönem insanlarının oturduğu saraylar, depo binalarının ve mabetlerin bulunduğunu dile getiren Dr. Fikri Kulakoğlu, “Şimdiye kadar yapılan kazılarda Kültepe’de o dönem insanlarının, yöneticilerinin oturduğu saraylar, depo binaları, mabetler bulundu. Onun yanında aşağı kısımda ise özellikle Asur’dan gelen tüccarların Anadolu insanı ile yan yana oturdukları mahalleler açığa çıkartıldı. Tabi onlar için en önemli bilgiler de tabletlerden gelmekte. Bu tabletlerde de o dönem ekonomisi, o dönem siyaseti ve sosyal yaşantısı hakkında verilere ulaşıldı” ifadelerini kullandı.

 


Milliyet, 06.07.2015

BAKANLIĞIN SAHİP ÇIKMADIĞI ANTİK KENTİ DEFİNECİLER YAĞMALAMIŞ

 

 

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Adıyaman'da yeni bir antik kent keşfedildi. Dünyanın ikinci Zeugma'sı olmaya aday tarihi kentteki taban mozaikleri, lahit ve kaya mezarları, kaçak kazı yapan define avcıları tarafından talan edildi.

 

Binlerce yıllık geçmişi olduğu düşünülen ve değişik figürlerin yer aldığı mozaikler, kazmalarla paramparça edilirken, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kültürel mirasın korunması adına antik kentin etrafında hiçbir güvenlik önlemi almadığı görüldü. Antik kenti keşfeden araştırmacı yazar Hasan Mahir, dünya tarihi için büyük bir önem taşıyan bölgeyle ilgili büyük bir ihmal yaşandığını ifade etti. Mahir, paha biçilemez eserlerin yer aldığı böylesine değerli bir kentin sahipsiz kalmasına üzüldüğünü belirterek yetkilileri eleştirdi.

 

Besni İlçesi'ndeki antik kent içerisinde, mozaik, lahit, kaya mezarları, tapınak ve günlük yaşama dair birçok unsur bulundu.  Kendisine ulaşan vatandaşların yapılan talanı anlatması üzerine bölgeye giden Mahir, büyük bir kıyıma maruz kalan antik kentte aylarca kaçak kazı yapıldığının anlaşıldığını söyledi. Mahir, “Duyarlı vatandaşların, bölgenin talan edildiğini bize bildirmesi üzerine geldik ve bu antik kenti keşfettik. Mabet olarak kullanılan alandan günlük yaşama dair birçok ize rastladığımız bölge. İlginç mağaralar da bulunuyor ve kül mağarası denilen yerde uzun süre kalındığında insan zehirlenebiliyor.” ifadelerini kullandı. Zeugma benzeri bir kentin burada açığa çıkabileceğini kaydeden Mahir, dünya tarihi için de büyük ipuçlarının burada yer aldığını vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Adıyaman ve Gaziantep Kültür Turizm Müdürlüğü'nü konu hakkında bilgilendirdiklerini belirten Mahir, gerekli çalışmaların yapılmasını beklediklerini aktardı.

 


Zaman, Haber: İlkay Göçmen, Fotoğraflar: arkeolojihaber.net, 04.07.2015

LAODİKYA'YA 'MÜKEMMELLİK SERTİFİKASI'

 

 

DENİZLİ’de geçmişi 2 bin yıl öncesine dayanan ve UNESCO’nun geçici kültür mirası listesinde yer alan Laodikya Antik Kenti’ne, dünyada 45 ülkede üyesi bulunan uluslararası TripAdvisor seyahat sitesi tarafından 2015 yılı Mükemmellik Sertifikası verildi.

Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptığı protokolle işletmesini üstlenerek, kazı çalışmalarına destek verdiği Laodikya Antik Kenti, dünya çapında bir ödül aldı. Dünyada 45 ülkede üyesi bulunan uluslararası TripAdvisor seyahat sitesi, UNESCO’nun geçici miras listesinde bulunan Laodikya Antik Kenti’ni konuk ağırlama açısından ödüle layık gördü. Konuk ağırlama konusunda 2015 Mükemmellik Sertifikası ile ödüllendirilen antik kentin bu başarısı Denizli’yi gururlandırırken, ödülün Türkiye ve dünyada önemli bir prestij olarak görüldüğü kaydedildi.





12 AY KAZI ÇALIŞMASI

Kazı Heyeti Başkanı ve Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Celal Şimşek, Laodikya’nın Türkiye ve dünyada önemli tarihi mekanlardan biri haline geldiğini belirterek şunları söyledi:

"2008 yılından itibaren yapılan kazı ve restorasyon çalışmaları Türkiye’de ve dünyada örnek oldu. Laodikya’da 12 ay boyunca kazı çalışmaları yapıyoruz. Dünyanın değişik yerlerine giden insanlar gezip gördükleri yerlerle ilgili görüşlerini TripAdvisor’da beyan ediyorlar. Mükemmellik sertifikası da turistlerin çok memnuniyet duyduğu yerlerle ilgili bir puanlamaya giriyor. Bunun sonucunda Laodikya Antik Kenti 2015 yılında mükemmellik sertifikası kazandı. Bu Laodikya’ya dünyanın her yerinden gelen insanların burayı güzel ve iyi görmüşler anlamına geliyor. Bunun için biz onur duyduk, gurur duyduk. Bu belge Denizli’nin belgesi. Uluslararası bir belge."

Hürriyet, Haber: Ramazan Çetin, 04.07.2015

HASANKEYF'TE TARİHİ ESERLERİN TAŞIMA YERLERİ BELLİ OLDU

 

Ilısu barajı suları altında kalacak olan Hasankeyf'teki tarihi eserlerin taşınmasıyla ilgili çalışmaların başladığı bildirildi.

 

Hasankeyf Arkeolojik Kazı Heyeti Başkanı Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Hasankeyf'te tarihi eserlerin taşıma yerleri belli olduğunu belirtti.

 

El-Rızk camisi ve minaresi, Orta kapı, Sultan Süleyman Camisi ve kapısı, İmam Abdullah türbesi ile çok sayıda tarihi eserin yeni Hasankeyf'e taşınacağını açıklayan Rektör Abdüsselam Uluçam hazırlıkların yapıldığını, çalışmaların da bir süre sonra başlayacağını ifade etti.

 

Zeynel bey türbesi dışındaki tüm eserlerin taşınabileceğini söyleyen Hasankeyf kazı Başkanı Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam "belirlenen tarihi eserler, yeni Hasankeyf'te oluşturulan Kültürel parka taşınacak ve burada sergilenecekler. Onun için Hasankeyf'te bu eserler için yer tahsisi yapıldı" dedi.

haberler.com, 03.07.2015

DALGIÇLAR BU KEZ TARİH İÇİN DALDI

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin tarihi kültürel miras çalışmaları kapsamında İznik’te gerçekleştirdiği hava fotoğrafı çekimleri sırasında göl içinde görüntülenen ve dünya genelinde ‘2014 yılının en önemli 10 keşfi’ arasında gösterilen batık bazilikanın turizme kazandırılması için çalışmalara başlandı. Sualtı arkeologları balık adam kıyafetleriyle daldıkları İznik Gölü’nde bazilika çevresinde başka herhangi bir kültür varlığı olup olmadığını tespit çalışmalarına başladı. Batık bazilikanın dünyanın ilgisini çekecek önemli bir eser olduğunu belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, yapılacak özel düzenlemelerle göl içindeki bazilikanın vatandaşlar tarafından gezilebilir hale getirilmesi için farklı projeler geliştirileceğini söyledi.

 

Tarihi ve kültürel miras çalışmaları kapsamında kentin her köşesindeki tarihi eserleri bir bir ayağa kaldıran ve bu çalışmalar sonucunda da Bursa’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesini sağlayan Bursa Büyükşehir Belediyesi, merkeze yeni bağlanan ilçelerde de tarihi miras yatırımlarına hız verdi. Henüz Büyükşehir sınırlarına girmeden İznik üzerinde yapılan hava çekimlerinde göl içinde görüntülenen yaklaşık 1500 yıllık Batık Bazilika, Amerikan Arkeoloji Enstitüsü tarafından 2014 yılının en önemli 10 keşfi arasında gösterilmişti. Tüm dünyanın ilgisini çeken batık bazilikanın evrensel bir değer olarak turizme kazandırılmasını hedefleyen Büyükşehir Belediyesi, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin koordinatörlüğünde çalışmalara başladı. Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’ndeki sualtı arkeologları göl içindeki bazilika çevresinde başka bir kültür varlığı olup olmadığını belirlemek için bugün dalış yaptı. Prof.Dr. Mustafa Şahin’in yönettiği çalışmada balık adam kıyafetlerini giyen arkeologlar İznik Gölü’ne dalarak bazilika çevresinde tespit çalışmalarını gerçekleştirdi.

 

Bazilika için özel proje
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe de İznik Belediye Başkanı Osman Sargın ve ilçe kaymakamı Hüseyin Karameşe ile birlikte bazilika çevresinde başlatılan çalışmaları yerinde inceledi. Bursa’dan da önce başkent olan İznik’in Hıristiyan dünyası açısından da büyük önem taşıdığını, ilk konsülün toplandığı ve İncil’in 4’e indiği İznik’e büyük önem verdiklerini ifade eden Başkan Altepe, “Göl içinde yapılacak çevre düzenlemeleri ile burayı sualtı müzesi olarak Bursa’ya kazandırmayı hedefleniyoruz. Dünyanın ilgisini bu bölgeye çekecek özel bir proje hazırlamak istiyoruz. Gölün içinde kotu göl seviyesinin de altında ada gibi bir düzenleme ile bazilikanın vatandaşlar tarafından da gezilebilir olmasını istiyoruz. Bunun için de bazilika çevresinin cam duvarlarla sudan arındırılması başta olmak üzere farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu konuda üniversitemizin Arkeoloji bölümü de özveriyle çalışıyor. İznik’in turizm kenti hedefine en büyük katkıyı sağlayacak bir projeyi bölgeye kazandırmak istiyoruz” diye konuştu.


Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin de tamamı kendi öğrencilerinden oluşan 15 sualtı arkeoloğunun dalış yaparak göl altında tespitlerde bulunduğunu, göl dışındakilerle birlikte toplam 25 kişilik ekiple yoğun bir çalışma içinde olduklarını vurguladı.

Bursa Büyükşehir Belediyesi, 03.07.2015

IŞİD, PALMYRA'DA HEYKELLERİ PARÇALADI

 

 

Irak Şam İslam Devleti IŞİD, Suriye'de Palmyra antik kentindeki harabelerinden kaçırıldığını söylediği bazı heykellerin parçalanma fotoğraflarını yayımladı.

 

Fotoğrafta, altı heykel, kalabalığın önünde balyozlarla parçalanıyor.

 

IŞİD, bu heykellerin bir kaçakçıdan ele geçirildiğini duyurdu.

 

Örgüt, söz konusu kaçakçının kırbaçlanma fotoğraflarını da yayımladı.

 

 

Bu arada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, IŞİD'in Irak ve Suriye'de yağmaladığı sanat eserlerinin İngiltere'deki koleksiyoncuların eline geçmeye başladığını açıkladı.

 

UNESCO Başkanı Irena Bokova, BBC'ye açıklamasında "IŞİD'in terör faaliyetlerini finanse etmek için bu eserleri gizlece sattığını" söyledi.

 

Bokova, Orta Doğu ve Afrika'da son dönemde dünya kültür mirasının "acımasız bir şekilde tahrip edildiği" uyarısında bulundu.

 

Suriye'de Halep'in eski bölümünün yüzde 60'ı çatışmalarda yıkıldı.

 

Irak'taki 10 bin arkelojik alanın yüzde 20'si şimdi IŞİD'in denetiminde.

 

 

IŞİD Mayıs sonunda Palmyra'yı ele geçirdi.

 

Örgütün, Irak'ta yaptığı gibi, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan antik kenti yıkmasından endişe ediliyor.

BBC Türkçe, 03.07.2015



******


İRAN: IŞİD ŞİİLER İÇİN KUTSAL SAYILAN TÜRBELERE YAKLAŞIRSA DOĞRUDAN SAVAŞA GİRERİZ

 

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney'in yüksek askeri danışmanı Tümgeneral Yahya Rahim Safevi, Elburz eyaletinde katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada Tahran yönetiminin IŞİD'i Irak'taki kutsal türbeler konusunda uyardığını söyledi.

 

Safevi, "IŞİD militanları Irak'ta kutsal mekanlara gelmek isteyince İran tarafından uyarıldı. Örgüte, bu türbelere yaklaşırsa doğrudan savaşa gireceğimiz mesajını ilettik. IŞİD, İran güçlerine karşı koyamayacağını biliyor" diye konuştu.

 

Irak'ta Şiiler için kutsal sayılan türbeler, Kerbela, Necef, Kazimiyye ve Samarra kentlerinde bulunuyor.

 

"Bazıları İran'ın neden Suriye ve Irak'ı desteklediğini soruyor" diyen Tümgeneral Safevi, "Eğer IŞİD canileri ile sınırlarımız ötesinde savaşmazsak, bu teröristlerle sınırlarımıza yakın noktalarda savaşmak zorunda kalırız" ifadesini kullandı.

Hürriyet, 03.07.2015

UNESCO'DAN İSTANBUL'A GÜZEL HABER

 

 

UNESCO Komitesi, İstanbul’un Tarihi Alanları Koruma Durum Raporu’nu tartışmaya açmadan kabul etti. Almanya’da yapılan 39. Dünya Miras Komitesi’nin toplantısına giden Selçuk Belediye Başkanı Zeynel Bakıcı, UNESCO’da tüm hazırlıkları tamamlanan Efes’in Dünya Miras Listesi’ne dahil edileceği haberini alarak döneceklerini söyledi.

 

39’uncu Dünya Miras Komitesi, Dünya Miras Listesi’ne kayıtlı kültürel miras alanlarının Koruma Durum Raporları’nın görüşüldüğü Almanya’daki oturumunda, İstanbul’un Tarihi Alanları Koruma Durum Raporu’nu tartışmaya açmadan kabul etti. Komitede alınan karar gereğince, Türkiye 1 Şubat 2016 tarihinde Dünya Miras Merkezi’ne ilerleme raporu sunacak. Ayrıca 2017 yılında gerçekleştirilecek olan 41’inci Dünya Miras Komitesi’ne sunulmak üzere, Koruma Durum Raporu’nun tamamlanarak 1 Aralık 2016 tarihine kadar iletilmesine karar verildi.

Efes’in UNESCO’ya girmesiyle ilgili tüm hazırlıkların tamamlandığını söyleyen Selçuk Belediye Başkanı AKP'li Zeynel Bakıcı, aralarında CHP ve MHP’li Belediye Meclis üyeleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu 20 kişilik ekip ile Almanya’nın Bonn kentine gitti. Başkan Bakıcı, daha önce Dünya Miras Listesi’ne dahil edilecek yeni doğal ve kültürel varlıklar arasında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ICOMOS’un olumlu görüş sunduğu Efes’in asıl listede yer almasına kesin gözüyle bakıldığını ifade etti. Başkan Bakıcı, "İnşallah Almanya’dan ilçemize Efes’in Dünya Miras Listesi’ne dahil edilerek döneceğiz. Ben buna yürekten inanıyorum. 1994 yılından bu yana verilen mücadelenin mutlu sonucunu hep birlikte yaşayacağız" dedi.

Hürriyet, 03.07.2015



******


EFES, UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ'NE GİRDİ

 

 

Almanya 'nın Bonn kentinde düzenlenen Dünya Miras Komitesi 39. Dönem Toplantısı’nda Türkiye 'nin “Efes” dosyası, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildi.

Müjdeli haberi, Kültür Bakanı Ömer Çelik, twitter hesabından paylaştı. Böylece Türkiye'nin, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükseldi.

 

2015 Yılı İtibariyle Türkiye’den UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alan tarihi yerler şöyle:

 

Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçesi Kültürel Peyzajı
Efes Antik Kenti (İzmir)
İstanbul ’un Tarihi Alanları
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)
Hattuşaş (Boğazköy)
Nemrut Dağı (Adıyaman)
Xanthos-Letoon (Antalya)
Hieropolis (Pamukkale)
Safranbolu (Karabük)
Truva Antik Kenti (Çanakkale)
Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)
Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya)
Bergama Çok Katmanlı Kültür Peyzajı (İzmir)
Cumalıkızık (Bursa)

Radikal, 05.07.2015

 

******


MİRAS LİSTESİ'NE GİRDİK AMA KORUYOR MUYUZ?

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne 2 önemli kültürel alanımız daha girmeyi başardı. Efes Antik kenti ve Diyarbakır Hevsel Bahçeleri. Elbette ülkemiz tanıtımı, turizmi açısından çok önemli bir gelişme. Fakat daha da önemlisi bu miras listesini koruyabilmek. Peki koruyor muyuz?

 

 

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne 2 önemli kültürel alanımız daha girmeyi başardı. Efes Antik kenti ve Diyarbakır Hevsel Bahçeleri. Elbette ülkemiz tanıtımı, turizmi açısından çok önemli bir gelişme. Fakat daha da önemlisi bu miras listesini koruyabilmek. Peki koruyor muyuz? İstanbul 1985 yılında miras listesine alındı. 30 yıldır Tarihi Yarımada’nın geldiği nokta ortada. Ayvansaray, Balat, Sultanahmet, Süleymaniye’de tescilli binaları birer birer yıkmadık mı? İstanbul’un tarihi siluetine hançer gibi saplanan 16/9 Kuleleri mahkemenin yıkım kararına rağmen hala durmuyor mu?

Türkiye 1954 yılında Lahey’de başlayan, 1970 yılında Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili sözleşme ile devam eden süreçte, 17 Aralık 1975 yılında UNESCO Dünya Doğal ve Kültürel Mirasın Korunması sözleşmesi ile taraf olduk. Bu sözleşmelerde ülkedeki somut ve somut olmayan kültürel mirasın korunması için mücadele edileceğinin sözünü verdik.

Uluslararası önem taşıyan ve bu nedenle takdire ve korunmaya değer doğal oluşumlara, anıtlara ve sitlere “Dünya Mirası” statüsü tanınıyor. Sözleşmeyi kabul eden üye devletlerin UNESCO’ya başvurusuyla başlayan ve Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ve Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) uzmanlarının başvuruları değerlendirmesi sonunda tamamlanan bir işlem dizisinden sonra aday varlıklar Dünya Miras Komitesinin kararı doğrultusunda bu statüyü kazanıyor. 2014 yılı itibariyle Dünya genelinde UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kayıtlı 1007 kültürel ve doğal varlık bulunmakta olup bunların 779 tanesi kültürel, 197 tanesi doğal, 31 tanesi ise karma (kültürel/doğal) varlıktır. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Efes ve Diyarbakır ile birlikte 13 adet kültürel varlığımız dahil edildi. Hatırlayacak olursak o liste şöyle oluşuyor; İstanbul'un Tarihi Alanları [1985], Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) [1985], Hattuşa (Boğazköy) - Hitit Başkenti (Çorum) [1986] Nemrut Dağı (Adıyaman - Kahta) [1987], Xanthos-Letoon (Antalya - Muğla) [1988], Safranbolu Şehri (Karabük) [1994], Troya Antik Kenti (Çanakkale) [1998], Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) [2011], Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya) [2012], Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) [2014], Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa) [2014],Diyarbakır Kalesi ve Surları (2015), Efes Antik kenti (2015). Hem kültürel hem doğal olarak ise Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (1985), Pamukkale-Hierapolis (1988) listeye girdi.

Divriği ve Ulucami’ye yapılan müdahaleler eserin hem statik yapısını hem de pek çok tarihi özelliğini yitirmesine neden oldu.  Etrafındaki gece kondu yapılaşmaları hala kamulaştırılamadı. Taş işlemeciliğinin en harika örneği ‘Çarşı Kapı’ yıllar önce yapılan yanlış müdahaleler neticesinde çökme tehlikesi yaşıyor. Yıllardır koordinasyon eksikliği nedeniyle bir türlü bilimsel restorasyona başlanılamadı. Pamukkale’nin durumu ortada. Travertenler yıllarca çevredeki otellerin suyu çekmesi sonucunda karardı. Turizmde gözden düştü. Şimdi eski günlerine kavuşması için yıllardır projeler üretiliyor. Kapadokya bölgesi ona keza hala koruma amaçlı imar planı bile yok. Her kurumun ayrı yönetimi bu bölgeyi de her geçen gün yok ediyor. Miras listesinde yer alan en korkunç tahribatın yaşandığı yer ise tartışmasız İstanbul.


İstanbul 1985 yılında miras listesine girmeyi başardı. Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Arkeolojik Park; Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı;  Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve Tarihi Surlar Koruma Alanı olarak 4 ana bölümde dahil edildi. 30 yıl önceki fotoğrafları ile karşılaştırmaya kalkalım bu alanların tamamı eskisini aratır noktaya geldi. Restorasyon ile harabe haldeki kültürel varlıkların ayağa kaldırılmasını bırakın mevcut günümüze kalmayı başaran taşınmaz kültür varlıkları bile yok edildi. Yıllarca Koruma Amaçlı Nazım İmar planları yapılamadı. UNESCO ve Koruma ilke kararlarına uyulmadı. Tarihi Yarımada’da hiçbir hafriyat iş makinası ile yapılmayacak karalarına rağmen bugün hali hazırda tarihi yarımada da çalışan onlarca iş makinası bulabilirsiniz. Ayvansaray, Yedikule hatta Sultanahmet’in ortasında iş makinaları Fatih Belediyesi’nin izniyle çalışıyor, çalışmaya devam ediyor. Sadece son 5 yıldır takip edebildiğim onlarca örnek sıralayabilirim. Süleymaniye’de neredeyse tarihi sivil mimarlık örneği bırakılmadı. Kentsel dönüşüm adı altında kültürel miras yok edildi. Ayvansaray’da tescilli onlarca sivil mimari örneği ahşap evler yok edildi. Tarihi surların dibinde Yedikule’de ve Balat’ta yeni konutlar inşa edildi.

UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil olmak elbette çok önemli. Lakin bunları korumayıp gelecek kuşaklara aktaramadıktan sonra önemi her geçen yıl kaybolup gider. UNESCO kararlarının yaptırım gücü olmasa da tavsiye kararları kültürel değerlerimizin korunması için uyulması gereken kurallardır. Onlar istediği için değil biz gelecek kuşaklara saygı için bu koruma bilincini geliştirmeli ve uygulamalıyız.
 
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girişinin 30. Yılında  İstanbul’un Tarihi Alanları’nın durumu
Nezih Başgelen  Arkeolog- Editör: İstanbul Tarihi Yarımadası  ancak 2005 yılında bir koruma planına sahip olabilmiş, buna paralel yerel idareler bünyesinde Kültür Varlıkları Projeler Müdürlüğü, Koruma, Uygulama ve Denetim Müdürlüğü (KUDEB)  2005’te Alan Başkanlığı 2006’da oluşturulabilmiştir. Öte yandan İl Özel İdaresi bünyesinde emlak vergisiyle oluşturulan fonla, kültürel mirasın restorasyonu amacıyla özellikle Tarihi Yarımada’daki yerel idarelere aktarılan çok büyük kaynakların yönlendirildiği buna karşılık  hızlı ve denetimsiz restorasyon projelerinin  UNESCO yetkililerinin de uyardığı gibi   “ tarihi yapılarda yapıyı korumak yerine yeniden inşasına varan ciddi problemler “ yarattığı   İstanbul'un pek çok güzide tarihi eserinin  “parayla tahribatına” yok açtığı üzülerek izlenmiştir.   UNESCO raporlarına yansıdığı gibi Tekfur Sarayı bunun tipik bir örneğidir. 


Bu 30 yıllık süreç içinde uygulanan büyük projeler de Tarihi Yarımada’nın geleceğini ciddi riskler altına sokulmuştur. Marmaray –Metro Projelerinin olumsuz etkileri yaşanmaya başlarken diğer bir risk de Avrasya Tüneli projesidir. Lastik tekerlekli  taşıtlar için tasarlanan tünel  Göztepe’den dalmakta, Sur önünde Çatladıkapı’da yüzeye çıkmakta,  4 şerit gidiş, 4 şerit dönüş olmak üzere sahili izleyen bir otoyolla Sur dışına yönelmektedir.  Sözkonusu Otoyolun, İstanbul Tarihi Yarımadası’nın denizle olan ilişkisini tümüyle ortadan kaldırması ciddi bir sorun oluşturacaktır. Öte yandan  Yenikapı’da çok geniş bir miting alanı düzenlemek için doldurulan alan,  Tarihi Yarımada’nın binlerce yıllık morfolojisini  büyük ölçüde bozmuştur.

UNESCO Dünya Miras Alanı olan Kara Surları’nın önünde ve arkasındaki koruma zonundaki Büyükşehir Belediyesi’nin yapılaşma girişimleri ise kaygı vericidir. Fatih Belediye Başkanlığı tarafından yürütülen "Yedikule Restorasyon Uygulama Projesi" bağlamında   Karasurları Bostan Alanı Projesi   yurt içinde ve dışında büyük tepki almıştır. Uluslararası  ilgili kurumlar İstanbul yönetiminin Karasurları’nı korumada gerekli özeni göstermediğini açıkça belirtmektedir. Karasurları Bostan Alanı‘nda   ve  Kentsel Dönüşüm gerekçesiyle Sulukule  ile  Ayvansaray’da yapılanlar ilgili hukuk açısından da kabul edilemez uygulamalara dönüşmüştür.

Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nın yer aldığı Arkeolojik Park’ta (Sultanahmet semtinde) yapılan yeni inşaatlar ve temel kazılarında etkilenen arkeolojik değerler kaygı vericidir.

Galata Kulesi’nden Eyüp’e, tepelerini selatin camilerinin taçlandırdığı, şehrin büyüleyici Altın Boynuz Haliç  peyzajı yeni yapılan “Haliç Metro Geçiş Köprüsü’ nün  askı çubuklarıyla büyük ölçüde örselenmiş, köprü bu haliyle  tüm dünyanın tepkisini çekmiştir. İstanbul’un tarihi peyzajının en karakteristik parçası olan Tarihi Yarımada’nın silueti de gene son yıllarda pek çok yönde yeni yapılan gökdelenlerce büyük ölçüde zarar görmüştür.

İstanbul  8500 yıllık kültürel birikimiyle, hiçbir yerde olmayan çeşitliliğiyle kültürel ve doğal çevrenin en güzel örneklerine sahip bir yerdir. UNESCO tarafından da Dünya Mirası olarak tescil edilmiş bu değerler aynı zamanda İstanbul ‘u yönetenlere de vazgeçilemez yükümlülükler  ve sorumluluklar   getirmektedir.  Binlerce yılın birikiminden gelen, Dünya Kültür Miras’ının da bir parçası olan İstanbul’un Tarihi Yarımadası’nın akılcı artı değerler katılarak gelecek kuşaklara aktarılması üzerimizdeki önemli bir sorumluluktur.

Radikal, Haber: Ömer Erbil, 06.07.2015



******


SELÇUK'TAKİ MERYEM ANA EVİ'NE UNESCO DESTEĞİ

 

 

İzmir’in Selçuk İlçesi'ndeki dünyaca ünlü Efes antik kentinin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmesinin yankıları sürerken, Almanya’nın Boon kentindeki toplantıda son anda listeye dahil edilen Meryem Ana Evi hakkında Lübnan’ın önerge verdiği ve bu önergenin dünya ülkelerinden destek gördüğü ortaya çıktı.


Almanya’nın Boon kentinde düzenlenen UNESCO listesine dahil edilecek alanların görüşüldüğü toplantıda ilginç bir gelişme yaşandı. Türkiye’den, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçelerinin Birleşmiş Milletler eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kabul edilmesinin ardından her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin akınına uğrayan Selçuk İlçesi'ndeki Efes antik kenti listeye kaydedildi. 21 yıldır listeye dahil olmayı bekleyen Efes’le birlikte, Ayasuluk kalesi, Çukuriçi höyük ve Meryem Ana Evi de listeye girdi.


Toplantının ayrıntıları yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Listeye son anda dahil edilen Meryem ana Evi hakkında, Lübnan’ın bir önerge vererek listeye dahil edilmesini istediği ortaya çıktı. Türk heyetinin böyle bir talebi olmamasına rağmen Lübnan’ın bu teklifine toplantıdaki dünya ülkeleri destek oldu. Portekiz, Japonya, Malezya, Filipinler, Senegal, Hindistan, Jamaika, Kazakistan, Almanya, Hırvatistan, Kolombiya, Vietnam, Kore ve Finlandiya temsilcileri söz alarak konuşmalarında Meryem Ana Evi’nin listeye dahil edilmesi gerektiğini dile getirerek önergeye destek verdi. Özellikle Finlandiya temsilcisinin Efes’i dünyanın en önemli antik kenti olarak tanımlaması ve ve Meryem Ana Evininin listeye dahil edilmesini isteyen konuşması herkesin dikkatini çekti. Önerge 21 ülkenin oy birliğiyle kabul edilirken, böylece Meryem Ana Evi 4. bileşen olarak Efes ile birlikte UNESCO listesine dahil edilmiş oldu.


Almanya’nın Bonn kentinden büyük sevinçle dönen ve ilçeye gelir gelmez yaşadığı sevinci değerlendiren Selçuk Belediye Başkanı Zeynel Bakıcı, “Bu gurur hepimizin gururudur” dedi.
UNESCO’nun inanç turizmi açısından önemine dikkat çeken Bakıcı, "Her zaman Selçuk’un inanç turizminin önemli merkezlerinden biri olduğunu söylüyorduk. Dünya tarafından kabul gören ve destek verilen bu karar bizim ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha göstermiş oldu" şeklinde konuştu.


Bakıcı, Selçuk’un İslam kültüründeki özel yerinin herkesin malumu olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Dolayısıyla kültür değerlerin dışında bu topraklar inanç turizminde en önemli merkezlerinden biri olmaya aday. Ben bu kapsamda Selçuk’u çok güzel ifadelerle anlatan ve destekleyen tüm ülke delegasyonlarına ilçe halkım adına bir kez daha teşekkür ediyorum. 1994 yılından bu yana verilen bu mücadele geçmişten bugüne hepimizin mücadelesidir. Bu yolda bize destek veren ve yalnız bırakmayan herkese teşekkür ediyorum."

Milliyet, 08.07.2015

 

******


DÜNYANIN MİRASI BU LİSTEDE SAKLI

 

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Miras Listesi'nde dünyanın 163 ülkesinden toplam bin 31 kültür ve doğa varlığı yer alıyor.

 

Dünya Miras Listesine, 1972 yılında Dünya Doğal ve Kültürel Mirası Koruma Antlaşmasını imzalayan 175'ten fazla ülkenin korumayı garanti ettikleri anıt ve sit alanları arasından Dünya Mirası kıstaslarına uygun görülenler ekleniyor.
     
Dünya genelinde 163 ülkenin kültürel ve doğal varlığı listede bulunuyor.
     
Listenin en başında 51 kültürel varlıkla yer alan İtalya'yı, Çin 48, İspanya  44, Fransa 41 ve Almanya 40 varlıkla takip ediyor. Almanya'nın Bonn kentinde düzenlenen son toplantıda Efes Antik Kenti ile Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri'nin de eklenmesiyle Türkiye'nin listedeki kültürel varlık sayısı 15'e yükseldi. Türkiye listede 19'uncu sırada yer alıyor.
     
Ülkeler için kültürel ve doğal varlıklarının listeye girmesi, dünyada farkındalık yaratarak tanıtım sağlamak açısından yönetimlere yardımcı oluyor.
     
Listeye giren alanların korunması için UNESCO tarafından maddi destek de sağlanabiliyor. Ülkelerin, listeye giren alanları koruyamaması halinde ise Dünya Miras Komitesi söz konusu varlıkları listeden çıkarabiliyor.
     
Son toplantıda listeye alınan kültürel varlıklar     
Tarihte "Meiji restorasyonu" olarak tanımlanan ve Japon İmparatoru Meiji'nin 20'nci yüzyılın başlarında güneybatıdaki Hashima adasında başlattığı endüstriyel devrimin izlerini taşıyan tarihi alan da bu yılki toplantıda listeye alındı. Savaş gemisine benzediği için "Battleship Island/Savaş Gemisi Adası" olarak analın adada, o dönem demir- çelik ile gemi inşa ve kömür madenciliği üretimi yapılıyordu.
     
Meksika'nın başkent Meksiko ile Hidalgo kentlerinin arasındaki alanda 16'ncı yüzyıldan kalan tarihi su kemeri, Uruguay'da Fray Bentos kentindeki 1899 yılında et üretimi amacıyla 50 ülkeden göçmen işçilerin çalıştığı endüstriyel alan, Batı'nın giderek artan tarımsal üretimini karşılamak için 20'nci yüzyılda Norveç'teki bir dağ yamacında kurulan ve içerisinde hidroelektrik santralinin bulunduğu kompleks de son toplantıda listeye alındı.
     
İsrail'deki nekropol, Fransa'daki üzüm bağları     
Almanya'nın liman kenti Hamburg'un Speicherstadt ve Kontorhaus bölgesi, İsrail'de 2'nci yüzyıldan kalma nekropol (mezarlık), İngiltere'nin İskoçya bölgesinde 1890 yılında inşa edilen 2 bin 529 metre uzunluğundaki Forth demiryolu köprüsü de listeye girmeye hak kazandı.
     
ABD'nin Teksas eyaletindeki tarihi San Antonio bölgesinde tarih mekanlar, Fransa'nın kuzeydoğusundaki Champagne bölgesinde 17'nci ve 19'uncu yüzyılda şarap üretiminin yapıldığı tepe, evler ve mahzenler ile Dijon'un güneyindeki Côte de Nuits and the Côte de Beaune'deki üzüm bağları da bu yıl Dünya Miras Listesine alındı.
     
Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ın 30 kilometre kuzeybatısındaki ormanlık ve kültürel peyzaj bölgesi ile güneydeki Jutland bölgesinde yeralan Moravian Kilisesi, Çin'in güneybatısındaki dağlık alandaki tarihi Tusi sit alanı, İran'ın güneybatısındaki Zagros dağının eteklerindeki tarihi sit alanı ile güneydeki Maymand kültürel alanı, Singapur'un kalbinde yeralan botanik bahçesi, Moğolistan'daki Burkha Khaldun Dağı (Burhan Haldun), Güney Kore'nin batısındaki dağlarda 8 arkeolojik alanın bulunduğu Baekje tarihi bölgesi de kültürel ve doğa varlığı listesine girdi.
     
İtalya'nın Sicilya bölgesinin kuzeyinde çeşitli medeniyetlere ait 9 sivil ve dini yapılar, Ürdün'de ise Ürdün Nehri'nin doğusunda, Ölü Deniz'e 9 kilometre uzaklıktaki Tell Al-Kharrar bölgesinde yer alan tarihi alanlar, Suudi Arabistan'daki Shamli bölgesindeki çölün ortasında üzerinde deve ve değişik şekillerin bulunduğu kayalar da UNESCO'nun listesinde kendisine yer buldu.

Hürriyet, 09.07.2015

 

******


KAZI BAŞKANI'NDAN UNESCO İSYANI: HAKKIMI HELAL ETMİYORUM

 

Selçuk Efes antik kentinin UNESCO’nun tarafından Dünya mirası listesine alınmasının yankıları sürerken ilçede Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasuluk Tepesi ve St. Jean Kilisesi’nde kazı yapan Yrd. Doç Dr. Mustafa Büyükkolancı isyan etti. Büyükkolancı, “Selçuk- Efes'e verdiğim 40 yıllık helal etmiyorum” dedi. Büyükkolancı çalışmalarının yok sayıldığını vurguladı.

 

 

Türkiye’nin bu dönem en büyük turizm-kültür ve tanıtım atılımları arasında gösterilen Selçuk’taki Efes antik kentinin UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınması nedeniyle yaşanan sevinç sürüyor. Bakanlar Kurulu kararı ile Selçuk’ta iki farklı bölgede kazı yapılırken Efes’teki kazıları Avusturyalılar, Efes Antik Kenti dışında kalan tarihi mekanlardaki kazıları ise Türk heyeti yapıyor. Selçuk'ta Efes dışında listeye Meryamana ve Ayasuluk Kilisesi ile İsabey Camii’nin olduğu bölgeler de dahil edilmişti. UNESCO’nun kararının ardından Selçuk’ta kriz çıktı.

 

Tanıtımlarda ve teşekkür metinlerinde Türk heyetinin kenara itilip Avusturya Arkeoloji Enstitüsü Efes Kazıları Başkan Doç.Dr. Sabine Ladsteatter’in ön plana çıkartılması tartışmalara neden oldu.

 

 

Yıllardır, bölgede Türk heyetinin kazı başkanlığını yapan Ayasuluk Tepesi ve St.Jean Anıtı Kazı Başkanı, Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı isyan etti. Büyükkolancı, “Selçuk- Efes'e verdiğim 40 yıllık helal etmiyorum. Ortada 40 yıllık bir emek var. Bunu görmezden geldiler. Türk heyetinde en az 18 kişi yıllardır kazı yapıyor. Bizim reklama ihtiyacımız yok. Ama ne yazık ki UNESCO kararından sonra bizi yok saydılar. Törene davet bile edilmedik. Heyetlerde, danışma kurullarında aktif görev almamıza rağmen kenara itildik” dedi.

 

 

Avusturya severler
Bakanlar Kurulu’nun iki yerde yetki verdiğini ifade eden Büyükkolancı Avusturyalıların göklere çıkartılmasına anlam veremediğini söyledi. Büyükkolancı, “Bir yanda sürekli teşekkür edilen bir yapı diğer yanda da yok sayılan bir yapı oluştu. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Dile kolay tam 40 yıldır biz burada çalışıyoruz. Buralara ömrümüzü adadık. Bu memleketin evladı ve yetişmiş bilim insanı olarak yıllarımı buraya verdim” diye konuştu.

Cumhuriyet, Kaynak: Egedesonsöz, Haber: Fatih Yapar, 11.07.2015

 

******


MESELE UNESCO'YA GİRMEK DEĞİL EVLAT!

 

Önce UNESCO'nun açılımını yeniden hatırlayalım: Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı. Kasım 1945 senesinden beri ülkelerin kültürel miraslarıyla ilgileniyor. Malum, Türkiye'den en son Efes Antik Kenti, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri listeye dahil oldu. Peki, ülkemizden herhangi bir yere UNESCO'nun projektörlerini dikmesi ne anlama geliyor?

 

Bir kere uluslararası kamuoyu oluşturuyor ki bilhassa yabancı turistlerin ilgisi söz konusu bölgelerin üstünde geziniyor. Madalyonun diğer yüzünde ise trajedimiz yer alıyor, şöyle: Yaşadıkları şehirleri büyük bir yatakhaneden ibaret görenler için ‘farkındalık' oluşturuyor. Klasik bakışımız biraz biraz değişiyor. Yani önünden her gün umarsızca geçtiğimiz tarihi ‘şey'ler bir anda popüler hale gelebiliyor. Şu bilgiyi de araya sıkıştıralım, Türkiye ilk olarak 1985'te İstanbul'un tarihi alanlarıyla boy gösterdi dünya arenasında. Sonrasında ise devamı Nevşehir-Göreme/Kapadokya, Sivas-Divriği Ulu Camii, Çorum-Hattuşaş, Adıyaman-Nemrut Dağı, Muğla-Ksantos ve Letoon, Denizli-Hierapolis/Pamukkale, Karabük-Safranbolu, Çanakkale-Troya Antik Kenti, Edirne-Selimiye Camii, Konya-Çatalhöyük, Bursa-Osmanlı'nın kurulduğu yerler/Cumalıkızık, İzmir-Bergama ile geldi. Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a göre Türkiye'de tarihsel açıdan önem taşıyan bazı alanların dünya mirası olarak evrensel kayıtlara geçmesi ve korumanın hem Türkiye hem dünyanın gözetiminde yapılması, belli kurallara bağlanması anlamını taşıyor.

 

“UNESCO'ya girdik ama evlerimiz üstümüze çöküyor”

Haziran 2014 senesinde UNESCO, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk başkenti Bursa ve Cumalıkızık'ı kültürel listeye dahil etmişti. Şehirde gözle görülür bir değişim yok gibi… Mesela şehrin ortasındaki Doğanbey TOKİ hala yerinde duruyor. Bursalılar ise yerinde yeller esmesini beklemeye devam ediyor. 700 yıllık Osmanlı köyü olduğu serdedilen Cumalıkızık'ta ise işler yolunda gitmiyor. Ahali, köylerine neredeyse bir yıldır yatırım yapılmadığını söylüyor. Göstermelik birkaç ev ile Etnografya Müzesi onarılmış o kadar. Galiba mevzuu özetleyen en çarpıcı tespit Cumalıkızıklı kadınlardan geliyor: “UNESCO'ya girdik ama evlerimiz üstümüze çöküyor.” Ertuğrul Günay, tam da burada mezkur yerlerin birinci derecede arkeolojik ya da tabiat varlığı olduğu için herhangi bir yapılaşmadan uzak tutulması gerektiğini ifade ediyor ve diyor ki: “Eğer yapıları zaman içinde yıkılmaya terk ederseniz, UNESCO gelip bu eserlere bakıyor. Bu alanların tarihselliğini bozan yapılaşmalar olduysa sizi uyarıyor. Projelerinizi güzel hazırlarsanız ‘Dünya Anıtlar Fonu' size maddi destek veriyor. Kurallara uymazsanız listeye dahil ettiği miras alanların tehlike altında olduğunu ilan ediyor. Bu da kültürel açıdan bir yaptırımdır.” Kültürel mirasları koruyamamanın altında devletin kültüre verdiği önem ve ayırdığı kaynakla ilgili sorunlar yattığını belirten Günay, devletin sadece UNESCO'nun belirlediği alanlara değil, diğer kültürel miraslar için de yeterince kaynak ayırması gerektiğine vurgu yapıyor. Bir de çok ilginç bir bilgi paylaşıyor: “Devletin kültüre ayırdığı fon yüzde yarım ölçü, bir bile değil. Sit alanlarında yaşayan vatandaşların şikayetleri UNESCO'ya girmekten değil, devletin bu yerlere yeterince maddi gelir sağlamamasından kaynaklanıyor.”

 

Mesele ciddiye alınırsa asıl liste 30'a çıkar

Ertuğrul Günay (Eski Kültür ve Turizm Bakanı): “Türkiye'nin UNESCO macerası 1985'te başlıyor, 1998'de kesiliyor. Ben 2008'de vazifeye başladığımda dokuz kalıcı listeye 18 aday listeyle bizim UNESCO ile irtibatımız vardı. Şimdi kültürel miras olan Bergama aday listesinde bile yoktu mesela. ‘Yeni alanları listeye dahil edelim.' dediğimizde bürokrasi bunun ‘imkansız' olduğunu söyledi. 2009-10'da yeni alanlar için çalışmalara başladık. On yıl aradan sonra Selimiye Camii ve Külliyesi listeye girmeyi başardı. Bu önemliydi çünkü UNESCO'ya doğrudan doğruya bir Mimar Sinan eseri, Osmanlı eseri listeye girdi. Aday listesi 55'lere ulaştı. Bürokrasi, ‘bu işler olmuyor' diye kulak tıkayacağına ‘olacak' diye çabaladı mı her yıl yeni alanları listeye sokabiliriz. Örneğin, Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Sümela Manastırı, Noel Baba Kilise Müzesi, Kula, Zile, Ödemiş, Birgi çok kolaylıkla listeye girebilir. Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nda bu işler için gayret gösteren arkadaşları yürekten tebrik ediyorum. Ancak meselenin üzerine daha da eğilirsek asıl liste 30'a çıkar diye ümit ediyorum.”

 

Türkiye'nin dünya mirasına girmeyi bekleyen mekanları:

Antalya-Karain Mağarası, Bitlis-Ahlat eski yerleşim yeri ve mezar taşları, Mersin-Alahan Manastırı, Antalya-Alanya, Şanlıurfa-Harran, Ağrı-İshak Paşa Sarayı, Konya-Selçuklu Başkenti, Mardin-Kültürel Peyzaj Alanı, Denizli/Doğubayazıt Güzergahı-Selçuklu Kervansarayları, Antalya-St. Nicholas Kilisesi, Mersin-St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve çevresi, Trabzon-Sümela Manastırı, Aydın-Afrodisias Antik Kenti, Burdur-Sagalassos Antik Kenti, Şanlıurfa-Göbeklitepe Arkeoloji Alanı, Konya/Beyşehir-Eşrefoğlu Camii, Hatay-St. Pierre Kilisesi, Kars-Ani Tarihi Kenti, Kütahya-Aizanoi Antik Kenti, Muğla-Beçin Ortaçağ Kenti, İzmir-Birgi Tarihi Kenti, Ankara-Gordion, Nevşehir-Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi, Muğla- Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı, Niğde-Niğde'nin Tarihi Anıtları, Mersin-Mamura Kalesi, Eskişehir-Odunpazarı Tarihi Kent Merkezi, Gaziantep-Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi, Gaziantep-Zeugma Arkeolojik Siti, Denizli-Laodikeia Antik Kenti, Manisa-Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri, Adana-Anavarza Antik Kenti, Muğla-Kaunos Antik Kenti, Mersin-Korykos Antik Kenti, Malatya-Arslantepe Arkeolojik Alanı, Kayseri-Kültepe Arkeolojik Alanı, Çanakkale-Çanakkale ve Gelibolu I. Dünya Savaşı Alanları, Konya-Hitit Su Anıtı, Bursa-İznik, Kastamonu-Mahmutbey Camii, Kırşehir-Ahi Evran Türbesi, Hatay-Vespasianus/Titus Tüneli, Mardin-Zeynel Abidin Camii ve Mor Yakup Kilisesi, Van-Akdamar Anıt Müzesi, Kütahya/Afyon/Eskişehir-Dağlık Frigya Vadisi, Antalya-Antik Aspendos Kenti Tiyatrosu ve Su Kemerleri, Amasya-Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları, İstanbul-Yıldız Saray Kompleksi, Muğla- Stratonikeia Antik Kenti, Edirne-Uzunköprü, Kahramanmaraş-Ashab-ı Kehf, Bolu-Mudurnu Tarihi Ani Kenti, Siirt-İsmail Fakirullah Türbesi.

Zaman, Haber: Samet Altıntaş, 12.07.2015

 

******


DİYARBAKIR'DA UNESCO TOPLANTISI

 

Kültü ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Ahmet Haluk Dursun, Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmasının ardından kente gelerek, önümüzdeki süreçte yapılacak çalışmaları anlattı. Dursun, bundan sonra hem bakanlığın, hem yerel yönetimlerin ve hem de sivil toplum kuruluşlarının yapması gereken çok önemli görevler olduğunu söyledi.

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Ahmet Haluk Dursun ve beraberindeki heyetle Diyarbakır'a gelerek çeşitli incelemelere bulundu. İncelemelerin ardından Sur İlçesi'nde bulunan İçkale Yerleşkesi'nde yer alan Adliye Binası'nda basın toplantısı düzenleyen Dursun,  Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmasının önemine ve bundan sonra yapılacak çalışmalar hakkında bilgi verdi.

 

Diyarbakır Vali Yardımcısı Ahmet Dalkıran'ın da bulunduğu basın toplantısında konuşan Dursun, Diyarbakır'ın UNESCO listesine girmesiyle birlikte, Türkiye'nin bu konuda atmış olduğu adımların çok önemli bir merhalesi olduğunu söyledi. Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri ile birlikte Efes Antik kentinin UNESCO listesine eklenmesiyle birlikte büyük bir sorumluluğu da yanında getirdiğini belirten Müsteşar Dursun, "Bundan sonraki gündemimiz bu eserlerin korunması ve bunların tanıtılmasında bize düşen büyük bir görev var. Sadece bakanlığımıza düşen bir görev değil, aynı zamanda hem yerel yönetimlere hem de sivil toplum örgütlerine düşen bir görevdir" dedi.

 

'2016'DA YAPILACAK UNESCO TOPLANTISINA TÜRKİYE EV SAHİPLİĞİ YAPACAK' 

UNESCO'nun önümüzdeki yıl yapacağı toplantıya Türkiye'nin ev sahipliği yapacağını aktaran Müsteşar Dursun, "Türkiye'nin tanıtımında zorlandığımız anlar ve etrafımızı çeviren ateş çemberinden dolayı negatif bir yöne çekiliyordu. Biz son aldığımız başarıyı ve attığımız adımı çok değerli görüyoruz. Bu bölge artık mimari ve uluslararası kültürel değeriyle ön plana çıktı. Bu, bizim açımızdan çok büyük bir fırsattır. Bu fırsatı çok iyi kullanmamız gerekiyor. Hem bölge barışı bakımından, hem bölgenin kültürel yapısının uluslararası normlara uygun bir hale gelmesinden dolayı, Diyarbakır bizim için önemli bir kazanım. Türkiye'nin tanıtımı açısından da değerli buluyoruz. UNESCO ile ilişkilerimizi geliştirmek açısından da önemli bir gelişme oldu. UNESCO'nun 2016 yılında yapacağı toplantıya Türkiye ev sahipliği yapacak. Türkiye'nin kültürel zenginliğini, çeşitliliğini ve kültürel katmanlarının üst üste gelmesinden kaynaklanan bize vermiş olduğu avantajıyla bizi mutlu ediyor. Bölgenin bir barış bölgesi olduğunu, Türkiye dışındaki yanlış algılara karşı etrafımızdaki ateş çemberinin bizim dışımızda olduğunu ispatlamak için çok doğru bir zaman ve önemli bir hamle olduğunun düşüncesindeyiz" diye konuştu.

Akşam, 13.07.2015

'GLADYATÖRLER ŞEHRİ'NDE KAZI SEZONU BAŞLADI

 

Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde bulunan, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan Stratonikeia antik kentinde bu sezonki kazılara başlandı.

 

Antik kentin kazı başkanı ve Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bilal Söğüt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, başkanlığında 2008 yılından bu yana yürütülen antik kentteki sistemli kazıların sekizinci sezonunun yaklaşık 100 kişilik ekiple başladığını belirtti.

 

Stratonikeia'nın dünyanın en büyük mermer kentleri arasında gösterildiğini ve bünyesinde barındırdığı gladyatör okulu nedeniyle "Gladyatörler şehri" olarak adlandırıldığını bildiren Söğüt, antik kentteki ilk kazının 1977 yılında Prof.Dr. Yusuf Boysal başkanlığında yapıldığını kaydetti.

 

Boysal dönemindeki kazıların kısa süreli olduğunu dile getiren Söğüt, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Pamukkale Üniversitesi adına 2008 yılından bu yana Stratonikeia'da kazı çalışmalarını yürüttüğünü söyledi.

 

Başkanlık görevini yürüttüğü günden beri zaman zaman 10 ayı bulan kazı, konservasyon ve restorasyon çalışması yaptıklarını anlatan Söğüt, "Çalışmalarımızı aralık ayına kadar sürdüreceğiz. Çalışmak için yeteri kadar ödeneğimiz var" dedi.

 

Söğüt,  kuzey şehir kapısı ve antik dönemin en büyük gymnasiumlarından (atletlerin eğitiminin yapıldığı yer) birisinin kalıntıları, tiyatro, tapınaklar, Roma hamamları gibi birçok yapıda yürütülecek çalışmanın belirlendiğini ifade ederek, bir taraftan kazıları sürdürdüklerini, diğer taraftan da konservasyonu yaptıklarını dile getirdi.

 

Stratonikeia antik kentinde antik, Bizans, beylikler, Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerine ait yapılar bulunduğunu vurgulayan Söğüt, şöyle konuştu:

"Özellikle beylikler dönemine ait Selçuklu hamamı ve Osmanlı dönemine ait Şaban Ağa Camisi, buradaki güzel ve ayakta olan yapılarımızdandır. Bunların restorasyonları ile ilgili çalışmalara bu sene başlamayı ümit ediyoruz. Şu an çizim çalışmaları devam ediyor. Geçen yıllarda bulduğumuz Osmanlı dönemine ait boya atölyesi ile ilgili koruma çatısını gerçekleştirmiştik. Şimdi onun etrafındaki diğer çalışmalar sürdürülüyor."

Radikal, 02.07.2015

ÇANAKKALE'DEKİ APOLLON SMİNTHEUS TAPINAĞI EYLÜL'DE ZİYARETE AÇILACAK

 

 

Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi'ne bağlı Gülpınar Köyü'nde bulunan Apollon Smintheus Tapınağı'nda yapılan çalışmalarının yaz sonunda tamamlanacağı belirtildi.

 

DHA’nın haberine göre; 18'inci yüzyıldan itibaren yağmalanan Apollon Smintheus Tapınağı için gerçekleştirilen çalışmaların 15 Eylül’e kadar sürmesi planlanıyor.

 

Apollon Smintheus Tapınağı'nda Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına 1980'den beri kazı çalışmalarını yürüten Prof.Dr. Coşkun Özgünel ve 30 kişilik ekibi, çalışmalarına başladı.

 

18'inci yüzyıldan itibaren yağmalanan tapınağın güney giriş cephesini, yüzde 80'i ellerinde bulunan özgün parçalarla ayağa kaldırmak için geçen yıl çalışma başlatan kazı ekibi, geçmiş yıllarda yağmalanan orijinal mermer ve andezit basamakların yerine imitasyon olarak beyaz çimento, mermer pirinci ve mermer tozundan oluşan harç kullanarak yeni basamaklar yaptı. Eldeki orijinal ve imitasyon sütun parçaları birleştirilerek, tapınağın güney giriş cephesine 8 sütun dikildi.

 

Prof.Dr. Coşkun Özgünel ve ekibi, bu yaz, sütunların üzerine büyük bölümü ellerinde olan sütun başlıklarını, baştabanı, frizleri ve çatı alınlığının köşesini koyarak çalışmayı tamamlayacak. Böylece yaz sonuna kadar Apollon Smintheus Tapınağı'nın güney giriş cephesi uzun yıllar sonra orijinal görünümünü alacak. Ziyaretçilerin, tapınağın nasıl tahrip edilip bu hale geldiğini görebilmeleri için, tapınağın bir bölümünde orijinal halinin görüntüsü, diğer bölümlerinde ise kalıntılar sergilenecek. 

t24.com.tr, 01.07.2015




.. TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B
34345 Kuruçeşme İstanbul
Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298
e.posta: info@tayproject.org

Copyright©1998 TAY Projesi