Haziran '13 Arşivi |
30 Haziran - 6 Temmuz 2013 |
|
İKİNCİ KAZISINDA
İngiltere'nin Auckland kenti yakınlarında bir kazıda çalışan 19 yaşındaki arkeoloji öğrencisi Alex Kirton, MS 2 veya 3'üncü yüzyılda Roma döneminde yapılmış bir Kelt tanrısının heykelini buldu. Sabah, 05.07.2013 |
|
SURLARA 800 BİN LİRA HARCANACAK
Kara surlarındaki 138 yıllık bostan alanı, yeşil alan olarak korunacak. Surlara 2012’de 1 milyon 350 bin lira harcanırken, 2013’te 800 bin lira ayrıldı.
Kültür ve Turizm Bakanı
Ömer Çelik,
CHP Genel Başkan
Yardımcısı Umut Oran’ın soru önergesine verdiği
yanıtta İstanbul’daki tarihi surlarla ilgili Koruma
Kurulları’nın aldığı kararları ve uygulamaları
açıkladı. Önerge yanıtında özetle şunlar yer aldı: Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 05.07.2013 |
|
|
TÜRKİYE'NİN EN İYİ MÜZESİ
İnternetin en popüler gezi sitelerinden TripAdvisor. com, Gezginlerin Seçimi 2013 (Travellers' Choice 2013) kategorisinde Türkiye'den en iyi 10 müzeyi seçti. 21 farklı dilde yayın yapan ve yaklaşık 20 milyon üyesi bulunan sitenin, ziyaretçilerinin yorumlarına göre belirlediği Türkiye'nin en iyi 10 müzesi şöyle: Sabah, 05.07.2013 |
'VOYVODA HANI' İSMİNE TEPKİ
Başta sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler olmak üzere bu değişime tepki gösterdi. Türkiye Kamu- Sen üyesi bir grup akşam saatlerinde ellerinde Türk bayrağı ve Taşhan yazılı dövizler ile han'ın önüne geldi. Üyeler yanlarında getirdikleri Türk bayrağını ve Taşhan yazılı kağıdı hanın kapısına yapıştırdı.
Burada konuşan il temsilcisi Selim Sarı, Voyvoda kelimesinin Türk milletinin hafızasında, 'Türk düşmanı Müslüman katili' olarak işlendiğini söyleyerek, "Kendi ifadesi ile 20 bin Osmanlı'yı kazıklara geçiren, işkencenin her türlüsünü kadın çoluk çocuk demeden Müslümanlar üzerinde deneyen bu caninin adını çağrıştıran bir kelime Tokat'a, Tokat'ımıza tarihimize yakışmamaktadır. Taşhan'ımızın isminin değiştirilerek Voyvoda yapılması, 1442- 1448 yılları arasında Tokat'ta esir kaldığı rivayet edilen Kazıklı Voyvodaya ile ilgisi olmasa bile Türk milletinin tarihinde kara bir leke olan, insanların aklına bile gelmeyecek işkenceleri yaparak Osmanlı Kanı ile beslendiği söylenen bir caninin ismini çağrıştıran Voyvoda kelimesini Tokat'ımızda istemiyoruz" dedi.
Kentte oluşan tepkilerin üzerine Tokat Valisi Mustafa Taşkesen yazılı bir açıklama yaptı. Vali Taşkesen açıklamasında, "Günümüzde Taşhan olarak bilinen hanın, 2012 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen Tokat sempozyumunda, dönemin ekonomik yapısıyla ilgili sunumlar esnasında orijinal isminin Voyvoda Han'ı olduğu ifade edilmiştir. Tokat tarihi ile ilgili bu bilgiden hareketle Taşhan isminin yanında Voyvoda Han'ı isminin de kullanılması, farkındalık yaratacağı düşüncesiyle uygun görülmüştür. Ancak uygulama esnasında yanlış anlama sonuncunda sadece, 'Voyvoda Hanı' yer almış olup, Han'ın ismi en kısa zamanda yeniden düzenlenecektir. Diğer yandan Tokat, 1659 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir idari-mali birim olan Voyvodalık sistemine dahil edilmiş ve bu durum tanzimata kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında Tokat'ta görev yapan idareciler Tokat Voyvodaları olarak anılmıştır. Şu anda birçok resmi kayıtlarında Han'ın her iki ismi de birlikte zikredilmektedir" ifadelerini kullandı.
KONT DRACULA (KAZIKLI VOYVODA) 1431-1476 yıllarında yaşamış olan Eflak Beyliği prensidir. Macar kayıtlarına "Dracul" (şeytan), Romen kayıtlarına Cepel Puç (Cellat), Almanların "Uber" (cadı) Türklerin Kazıklı Bey, Kazıklı Paşa ya da Kazıklı Voyvoda dediği Prens Drakula, işkenceleriyle ve esirlerini kazıktan geçirmesiyle ün salmıştır. Osmanlı esirleri kazıktan geçirdiği rivayet edilmektedir. 1476 yılında Osmanlı ordusu ile giriştiği savaşta yakalanarak öldürülmüştür. Tokat Kent Haber, 04.07.2013 |
|
ATATÜRK'ÜN ODASINA YERLEŞTİ CHP’li İnce, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’e,” Cumhuriyet Müzesi’ndeki makam odası oluşturulurken sizin ve konuklarınızın odaya rahat girişlerinin sağlanması için binanın müze bölümü ile güvenlik nedeni ile mühürlü olan kapıları açılarak müze güvenliği riske edilmiş midir?diye sordu. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Bakan Ömer Çelik’e Cumhuriyet Müzesi’nde ki II. TBMM binasında makam odası haline dönüştürülmesinin gerekçesini sorduğu önergesini meclis başkanlığına sundu. Muharrem İnce Bakan Çelik’in yanıtlamasını istediği sorular ise şöyle; 1- Atatürk’ün meclis başkanı iken başkanlık odası olarak kullandığı Cumhuriyet Müzesi’ndeki (II. TBMM binası) bölümün size makam odası haline dönüştürülmesinin gerekçesi nedir? Bu tadilat için Koruma Kurulu’ndan onay alınmış mıdır? Koruma Kurulu hangi tarihte böyle bir onay vermiştir? Koruma Kurulu’ndan izin alınmadıysa onay alınmadıysa kültür varlıklarını korumakla görevli bir Bakanlık’ta kültür varlığı olarak tescilli bir yapıda bakana makam odası yapmak için böyle bir işlem hangi gerekçeyle, hangi dayanakla tesis edilmektedir? 2- Cumhuriyet Müzesi’ndeki makam odası oluşturulurken sizin ve konuklarınızın odaya rahat girişlerinin sağlanması için binanın müze bölümü ile güvenlik nedeni ile mühürlü olan kapıları açılarak müze güvenliği riske edilmiş midir? 3- Bakanın opera merkez bina ile Emekteki hizmet binalarında makam odaları dururken, Telif Hakları Genel Müdürlüğü binasında, Mithatpaşa caddesi üzerindeki El Sanatları Mağazasının bulunduğu binada makam odası oluşturulmasının amacı ve gerekçesi nedir? 4- Telif Hakları binası, Mithatpaşa caddesi binası, Opera kavşağı Merkez Binası, Emek Hizmet Binası, Cumhuriyet Müzesindeki toplam beş makam odası yetmezmiş gibi İstanbul’da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde size makam odası yapıldığı iddiası doğru mudur? Doğruysa bu kadar makam odası ihtiyacınız nerden kaynaklanmaktadır? 5- Bütün bu makam odalarının tefriş, dekorasyon, mobilya, TV, Bilgisayar vb. ihtiyaçları ile tadilatları için ne kadar para harcanmıştır? Bu paralar hangi kaynaktan edinilmiştir? İhaleleri hangi usulle, hangi tarihte, hangi firmaların katılımıyla yapılmıştır? İnşaatlar başladıktan sonra ihalelerin yapıldığı iddiaları doğru mudur? 6- Yukarıda belirtilen tüm bu makam odaları için inşaatlar öncesi ve esnasında olağanüstü güvenlik hassasiyeti gösterilmesinin nedeni nedir? 7- Tüm Bakanlık binalarında internet kullanımına sıkı kontroller getirilmesinin, bakanlık bürokratlarının makam araçlarının dahi kontrol edilerek bakanlık binalarına alınmasındaki derin endişenin nedeni nedir? Bakanlık çalışanlarının e-postalarının izlendiği yönündeki iddialar doğru mudur? 8- Devlet kaynaklan ile size Mont Blanc marka imza kalemi alınmış mıdır? Alınan kalemin fiyatı ne kadardır? Kalemin özelliği nedir? Bu kalem nerden alınmıştır? Parası hangi kaynaktan ödenmiştir? 9- Sizin göreve geldikten sonra Bakanlık kaynakları kullanılarak kaç adet I-pad tablet, I-Phone telefon, I-Mac Bilgisayar alınmıştır? Bu ürünler kimlerin kullanımına verilmiştir? Bu cihazlar için toplam kaç lira harcanmıştır? Alımların ihalesi nasıl yapılmıştır? İhaleye kaç firma katılmıştır? 10- Siz göreve geldikten sonra makam odaları için kaç adet televizyon alınmıştır? Bu televizyonların markaları ve ekran büyüklükleri ne kadardır? Bu televizyonlar için toplam ne kadar para harcanmıştır? Bu meblağ hangi kaynaktan karşılanmıştır? İhaleleri nasıl yapılmıştır? İhalelere kimler katılmıştır? Bazı makam odalarındaki TVler için digitürk ve D-Smart Full paketlerinin devlet bütçesinden karşılandığı iddiaları doğru mudur? 11- Sizin için Marriot Oteli’nden aşçı, Rixos Oteli’nden masör geldiği yönündeki iddialar doğru mudur? Masörün yabancı uyruklu olduğu ve çalışma izninin çıkartılması için tarafınızca talimat verildiği iddiaları doğru mudur? 12- Siz göreve geldikten sonra Bakanlıkta yerleri değiştirilen ve görevden alınan yönetici kaç kişidir? İsimleri ve eski/yeni görev yerleri nerelerdir? Değişiklik ve görevden alınma gerekçeleri nelerdir? Görevden alınan ve görev yeri değiştirilen yöneticiler hakkında kesinleşmiş yargı karan veya müfettiş raporu mevcut mudur? 13- Siz göreve geldikten sonra Bakanlık Makamında yüzlerce dosyanın imza için beklediği, imzanın gecikmesi nedeniyle bazı inceleme ve soruşturmaların yasal süresi içerisinde başlatılmasında güçlükler yaşandığı, bazı dosyaların zaman aşımına uğradığı yönündeki iddialar doğru mudur? Doğru ise, yasal süresi içinde başlatılmayan soruşturmaların konusu ve soruşturmaya konu olan kişiler kimlerdir? Bazı yurtdışı fuarlarda ve organizasyonlarda görevlendirilen personelin görev onayları imzadan çıkmadığı için herhangi bir resmi görevlendirmeleri olmaksızın yurt dışında görev yaptığı doğru mudur? Yurt dışı tanıtma müşavirliklerine atama yapılamadığı, hatta yurt dışında olup da görev süreleri dolduğu halde dönüş onaylan imzadan çıkmadığı için geçici görevlendirmeyle görevlerine devam etmek zorunda kalan onlarca müşavir ve ateşe olduğu doğru mudur? 14- Bakanlık Müsteşarının görevden alınması ve yerine başka bir ismin atanması için kararname hazırlandığı ancak bu kararnamelerin Cumhurbaşkanlığı Makamı tarafından iade edildiği yönündeki iddialar doğru mudur? Doğruysa Cumhurbaşkanlığı Makamının bu kararnameleri iade gerekçesi nedir? 15- Bakanlık Müsteşarının ve müsteşar yardımcılarının pasifize edildiği, Bakanlıkta kendisine bağlı olsun veya olmasın tüm Bakanlık birimlerindeki yetki ve sorumluluğun Müsteşar yardımcısı Ali Şahin tarafından kullanıldığı doğru mudur? 16- Ali Şahin’in mesleki tecrübesi ve eğitimi nedir? Bakanlıktaki tecrübesi kaç yıldır? Bakanlıkta bu kadar tecrübeli, mevzuatı bilen yetişmiş insan kaynağı var iken Ali Şahin’in yönetici yapılmasının ve üstelik nerede ise Bakan gücünde yetki kullandırılmasının gerekçesi nedir? 17- Ali Şahin’in Makam odasındaki tadilat, mobilyalar, perdeler,TV’ler, bilgisayarlar, cep telefonları, tablet bilgisayarlar için kaç para harcanmıştır? Bu bedel hangi kaynaktan karşılanmıştır? İhaleleri nasıl yapılmıştır? Hangi firmalar katılmıştır? Firma tadilata başladıktan sonra ihalenin yapılıp ihaleyi kazandığı yönündeki iddialar doğru mudur? 18- Basın Müşavirliği’nde görev yapan yetişmiş tüm personelin görev yerlerinin değiştirilerek yerlerine bakanlık personeli olmayan tecrübesiz görevlilerin getirildiği iddiaları doğru mudur? Doğru ise bu personelin istihdamı nasıl sağlanmıştır? 19- Siz yurtdışında iken sizin dijital imzanız kullanılarak atamalar yapıldığı yönündeki iddialar doğru mudur? Bakan olduğunuz günden bugüne kadar hangi tarihlerde hangi ülkelere gittiniz? Siz yurt dışında iken görevden alınan veya göreve getirilen kişiler kimlerdir? 20- Bakanlığın birden fazla şirketinde Mevzuatın açık hükmüne rağmen yönetim ve denetim kurulu üyeliğinde görev alan yönetici var mıdır? Var ise isimleri ve görevleri nedir? Mer’i Mevzuata hilaf en böyle bir uygulama nasıl yapılabilmektedir? Sözcü, Haber: Cengiz Aldemir, 06.07.2013 |
|
MANASTIR ZİYARETÇİLERE AÇILIYOR
Batman Müze Müdürlüğü personeli ve Beşiri’ye bağlı Ayrancı köyü sakinleri tarafından gerçekleştirilen çalışmayla artık Mor Kuryakos Manastırı, daha güvenli ve daha korunaklı hale geldi. Batman Gazetesi, 04.07.2013 |
|
![]() |
TARİHİ KONAĞA RESTORE
Mersin'in Anamur İlçesi'nde belediye tarafından restorasyonu tamamlanan Lütfi Kısakahyaoğlu Konağının açılışı yapıldı.
Açılışa, Mersin Vali Yardımcısı Suphi Olcay, Kaymakam Cengiz Cantürk, Belediye Başkanı Mehmet Türe, Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Akif Dönertaş, Garnizon Komutanı Ekrem Kesikbaş, İlçe Emniyet Müdürü Fuat Tulluoğlu, STK temsilcileri, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Törende konuşan Kaymakam Cengiz Cantürk, restorasyona katkı sağlayan Mersin Valiliği'ne teşekkür ederken Başkan Mehmet Türe'nin gayretini tebrik etti.
Konağı Anamur'a kazandıran konak sahipleri Tuğrul Ailesi'ni kutlayan Başkan Mehmet Türe ise, konağın artık kent müzesi, kafe, restoran ve yöresel ev yemekleri sunan nezih bir mekan olacağını ifade etti.
Konuşmaların ardından açılı yapılan tarihi konak gezilerek hatıra fotoğrafı çektirildi. Konakta 2000 kişilik misafir grubuna sıkma, yayık ayranı, keşkek, sıcak ve soğuk içecek servisi yapıldı. Mersin Kent Haber, 04.07.2013 |
SANASARYAN HAN'I YARGIDAN KAÇIRMA Radikal, 05.07.2013 |
|
TARİHİ EVDE RESTORASYON
HASİAD, Vakıflar
Müdürlüğü'nden 20 yıllığına kiraladığı tarihi
Antakya evinde, restorasyon çalışması başladı.
Evde restorasyon çalışmalarını başlattıklarını belirten Gül, "Evdeki çalışmalar yaklaşık 3 ay sürecek. Turizme yönelik turistik ve ticari faaliyetlere hizmet edecek evi, sergi ve kokteyl gibi etkinlikler için kullanabileceğiz." dedi. Hatay Kent Haber, 04.07.2013 |
|
![]() |
SÜLEYMANİYE'DE RESTORASYON KAZASI
Fatih’teki Süleymaniye Külliyesi’nin restorasyon çalışmaları sırasında bir işçi iskeleden düşerek yaralandı.
45 yaşındaki iskele ustası Necmi Kaya, dün saat 14.00 sıralarında yaklaşık 4 metre yüksekliğindeki iskelede çalışırken bir anda dengesini kaybederek aşağı düştü. Başının üzerine düşen Necmi Kaya’yı kanlar içinde gören mesai arkadaşları hemen durumu 112 Acil Servis’e bildirdi. İlk müdahalesi olay yerinde yapılan Necmi Kaya, ambulansla kaldırıldığı Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alındı.
İki gün önce işe başladığı öğrenilen Necmi Kaya’nın sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. Polis, kazayla ilgili soruşturma başlattı. Habertürk, 04.07.2013 |
800 YILDIR DİMDİK AYAKTA
Köy sakinlerinin dış sütunların yağmurdan hasar gördüğünü ifade etmesi üzerine 5 yıl önce restorasyon için proje hazırladı. Ancak bir türlü restorasyona başlanamadı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün bir an önce harekete geçmesini isteyen köy sakinleri, aksi takdirde elektrik tesisatı da çok eski olan caminin çıkacak bir kıvılcımla kül olmasından endişe ediyor.
Tarihi cami, Denizli ve Antalya'ya giden kara yolu üzerinde olmasından dolayı turist kafilelerinin akınına uğruyor. Turistlerin buraya hayran kaldığını belirten yöre sakinleri, geçmişi Anadolu Selçuklular dönemine dayanan camiye sahip çıkılması gerektiğini belirtiyor. Yapımı 1120'li yıllara dayandığı rivayet edilen caminin Osmanlı zamanında restore edilerek günümüze kadar geldiği sanılıyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne kayıtlı caminin gelecek nesillere aktarılması gerektiğini belirten Bölmepınar Köyü Muhtarı İzzet Çiçek, restorasyon ve çevre düzenlemesine bir an önce başlanması gerektiğini söyledi. Köy sakinlerinden Süleyman Arı da köy halkı olarak camiye bir çivi bile çakamadıklarını belirterek, "Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden caminin eksikliklerinin tamamlanmasını bekliyoruz. Akdeniz ve Ege Bölgesi'nde böyle ahşap tarihi caminin olmadığını sanıyorum. Buraya bazı günler günde 10 otobüs dolusu turist ziyarete geliyor. Bunun için buraya daha fazla sahip çıkılarak ecdadımızın yadigarının iyi bir şekilde tanıtılması gerekmektedir." dedi. Burdur Kent Haber, 03.07.2013 |
|
EFES KAZILARININ TARİHİ KENT BELLEĞİ'NDE
Selçuk Kent Belleği çok önemli bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Selçuklu tarihçi
Ali Can’ın arşivinden seçtiği fotoğraflardan
oluşan “Osmanlı Arşivlerinde Efes Kazıları”
konulu sergi Temmuz ayı boyunca Selçuk
Belediyesi Kent Belleği’nde ziyarete açık
olacak. Selçuklu tarihçi Ali Can’ın yıllar boyu süren araştırmaları sonucunda ulaştığı bir birinden özel fotoğraflardan oluşan “Osmanlı Arşivlerinde Efes Kazıları” konulu sergisi Selçuk Belediyesi Selçuk Efes Kent Belleği’nde sergilenmeye başladı.
“Serginin kültürel adı “Osmanlı Arşivlerinde Efes Kazıları”, siyasi adı ise “Bağımsızlığınız yoksa egemenliğiniz de yoktur” diyen Ali Can “bu serginin açılmasına destek olan Kent Belleği ekibine ve Selçuk Belediyesi’ne çok teşekkür ederim” diye konuştu. Efes kazılarına ilişkin birbirinden önemli fotoğraflardan oluşan sergi, Selçuk Belediyesi Selçuk Efes Kent Belleği’nde temmuz ayı boyunca ziyarete açık olacak. Selçuk Bölge Haberleri, 03.07.2013 |
|
TÜRKİYE UNESCO'DA ALT KOMİTE ÜYESİ
Türkiye, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'nun (UNESCO) "Kültür Varlıklarının Yasa Dışı İthal İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması Sözleşmesi"nin etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması amacıyla kurulan alt komiteye seçildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan yazılı
açıklamada, UNESCO'nun geçen yıl gerçekleştirilen 2.
Taraf Devletler Toplantısı'nda, 18 üyeden oluşan bir
alt komite kurulmasına karar verdiği ve Türkiye'nin
de mart ayında alt komiteye aday olduğu
hatırlatıldı. |
|
TOKİ SUR YIKTIRDI
İş makineleriyle 2006 yılında tahrip edilen kısımda şimdi çevre düzenlemesi kapsamında park yapılıyor. Yurttaşlar surların, TOKİ’nin yaptığı Yedikule Konakları’na ulaşımı kolaylaştırmak için bir gecede yıkıldığını öne sürüyor.
Tarihi surların Yedikule Kapısı 2006 yılında gerçekleşen inşaat çalışması sırasında iş makinesi tarafından tahrip edildi. Belediyenin müdahale etmediği hasarlı alan zamanla yol olarak kullanılmaya başladı, aydınlatma direkleri ve trafik levhaları konuldu. Şimdi de çevre düzenlemesiyle yapılan tahribat maskelenmeye çalışılıyor. Yedikule esnafından Berna Dikmen, yapılan çevre düzenlemesinin lüks Yedikule Konakları için yapıldığını belirterek “Surlara 200 metre mesafedeki tüm yapıların yıkılacağı söyleniyor. Yedikule Konakları’na dokunulacak mı bilmiyorum” dedi. Akşamları tarihi kapıya konan trafik ışıkları yüzünden yoğun trafik yaşandığını kaydeden Dikmen, “Akıllara ister istemez bu kapının Yedikule Konakları’na alternatif bir yol olarak açıldığı geliyor. Yüzyıllar boyu korunan surları biz muhafaza edemiyoruz” diye konuştu.
Park güzel ama… Esnaf Ayten Aşlar da surların dibine çevre düzenlemesi kapsamında park yapıldığını anlatarak “Park yapılması güzel ancak tarihi yapıya zarar verilmemeli. Ayrıca parkın yapılması da Yedikule Konakları’ndan sonra gündeme geldi” ifadelerini kullandı. Yıllardır Yedikule’de yaşayan yurttaşlar da yolun Yedikule Konakları için açıldığını öne sürerek “Konaklar yapıldığı zaman Fatih’te imar izni yoktu. Surlara 100 metre mesafede hiçbir yapı olmaması gerekiyor ancak konaklar daha kısa mesafede bulunuyor. Sesimizi çıkartmak istesek bile ‘Kimi kime şikayet ediyoruz’ diye düşünüyoruz” dediler. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ise konuyla ilgili sorulara yanıt vermedi.
Soruları yanıtsız bıraktı Yedikule surlarının yıkımıyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 2013 yılı Nisan ayı toplantılarında İBB Meclis Üyeleri Soner Özimer, Hikmet Öz ve Turan Durmuş’un imzaları ile yazılı önerge verilmişti. Önergede, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e surların tahrip edilerek araç trafiği için yol açıldığı konusunda bilgisinin olup olmadığı sorusu yöneltilmişti. Demir de “Trafik çok sıkışık oluyor, biz de buraya yönlendirme levhası koyduk” demişti.
Anıtlar Kurulu onayladı Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Fatih Belediyesi yetkilileri, Yedikule kapısının yanında açılan kapının surların zaman içinde doğal olarak yıkılması sonucu oluştuğunu belirterek “Fatih Belediyesi tarafından surda herhangi bir kapı açılması söz konusu değildir. Ayrıca şu anda İBB tarafından Yedikule-Belgradkapı arasını kapsayan yaklaşık 70 bin metrekarelik alanda rekreasyon düzenleme çalışmasına başlanmıştır. Yapılacak olan bu düzenleme çalışmasının projesi, Anıtlar Kurulu tarafından onaylanmıştır” dedi. Cumhuriyet, 03.07.2013 |
|
MAHKEME TOPÇU KIŞLASI'NI İPTAL ETMİŞ
Projenin dayanağı olan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planları iptal eden İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin verdiği karar, 6. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararının gerekçesinde ortaya çıktı.
1. İdare Mahkemesi’ndeki dava İstanbul Mimarlar Odası, projeye onay veren Koruma Yüksek Kurulu kararının iptali istenen 6. İdare Mahkemesi’ndeki dava ise Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından açılmıştı. Mimarlar Odası yetkilileri iptal kararından haberleri olduğunu fakat gerekçeli kararı beklediklerini, sonra basın açıklaması yapacaklarını bildirdiler. 1. İdare Mahkemesi’nin kararı kesinleşirse, 6. İdare Mahkemesi’ndeki dava dayanaksız kalıp düşecek ve Gezi projesi tümüyle iptal olacak.
BİLİRKİŞİ DAVACI LEHİNE GÖRÜŞ BİLDİRDİ İstanbul Mimarlar Odası’nın İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nde açtığı, Taksim Yayalaştırma Projesi ve ona dahil edilen Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasının önünü açan 1 / 5000 ile 1 / 1000 ölçekli Nazım İmar Plan değişikliklerinin iptaline yönelik davada bilirkişi 13 Mayıs’ta raporunu sundu. Bilirkişi raporunda, ‘‘Dava konusu Koruma Amaçlı İmar Planı değişikliklerinin çevre, kültürel ve doğal miras, kültürel ve ekonomik yapı, teknik altyapı, sosyal donatı, yapı ve sokak dokusu, mülkiyet yapısı, ulaşım, dolaşım sistemi, şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine uygun olmadığı, söz konusu planın sadece Taksim Alanı yayalaştırma projesi gibi görünmekle birlikte, plan notlarında Taksim Gezi Parkı’nı da içerdiği ve plan onama sınırı içindeki bir alanın planlamasının sonradan düzenlemek üzere ayrılarak belirsiz bırakıldığı’’ kaydedildi. Raporu 3 hafta inceleyen mahkemenin, kararını 6 Haziran’da verdiği ortaya çıktı.
YÜRÜTMEYİ DURDURAN MAHKEME, BAKANLIK İTİRAZINI REDDETTİ İstanbul 6’ıncı İdare Mahkemesi’nde görülen dava ise Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açıldı. “Topçu Kışlası süsü verilen alışveriş merkezi yapılmasına olanak tanıdığı ileri sürülen 27/02/2013 tarihli, 139 sayılı Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının iptalini ve yürütmenin durdurulmasını” isteyen dernek, Gezi Parkı’na polisin sert müdahalesinin ardından, olayların ülke çapına sıçradığı 31 Mayıs’ta mahkemeye başvurarak parktaki ağaçların kesilmeye başlandığı gerekçesiyle, projeye onay veren Koruma Yüksek Kurulu kararının yürütmesinin hemen durdurulmasını istedi. Mahkeme aynı gün yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kararda, “davacının .. verdiği dilekçe üzerine oluşan yeni durumu değerlendirmek suretiyle işin gereği yeniden düşünüldü: davalı idarenin 1. savunması alınıncaya veya bilgi ve belgeler gönderilip, yürütmenin durdurulması hakkında yeni bir karar alınıncaya kadar yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne” denildi.
1. İDARENİN KARARI, 6. İDARENİN KARARINDA ORTAYA ÇIKTI Davalı Bakanlık, savunmasını mahkemeye sundu ve projenin yasa ve koruma kurulu kararına uygun olduğunu öne sürerek yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasını istedi. 6. İdare Mahkemesi Bakanlığın itirazını önceki gün reddederek, yürütmeyi durdurma kararının devamına oy çokluğuyla karar verdi. Kararda, Topçu Kışlası’nın yeniden yapılmasıyla ilgili projenin dayanağı olan planların 1. İdare Mahkemesi tarafından 6 Haziran’da iptal edildiği belirtildi. . Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın yeniden inşası ile ilgili projenin Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’nin plan notlarında yer aldığı vurgulanarak, “Projeye dayanak teşkil eden imar planları yargı kararıyla iptal edilen bu davada hukuka uygunluk görülmemiştir.” denildi. Karar, Taksim’de çalışmaları devam eden yayalaştırma, battı-çıktı, Gezi Parkı ve Topçu Kışlası gibi bütün projeleri kapsıyor.
YÜKSEK KURULUN KARARI GEREKÇESİZ İçinde buz pateninin de yer aldığı, Mimar Halil Onur’un hazırladığı Topçu Kışlası projesi, 2 Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından geçen Ocak ayında reddedilmişti. Kurul kararında, projenin 1800’lerde yapılan Topçu Kışlası’nın “özgün” mimarisine dair yeterli bilgi ve belge içermediği belirtilmiş, “Günümüzde 60-70 yıllık kullanım değeri ile tarihe belgelik eden bir nitelik kazanmış, İstanbulluların kolektif belleğinde yer etmiştir” denilerek projeyi kabul etmemişti. Başbakan Tayyip Erdoğan ”reddi reddedeceğiz” açıklamasında bulundu. Bu açıklamadan 3 hafta sonra Koruma Yüksek Kurulu Topçu Kışlası’nın yapımına izin verdi. Yüksek Kurul, bölge kurulunun kararını neden iptal ettiğine dair gerekçe göstermedi, sadece kışlanın sosyo-kültürel amaçlı kullanılacağı belirtildi. Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 03.07.2013
1. İdare Mahkemesi,
Taksim'de
yayalaştırma,
Topçu Kışlası, battı-çıktı tünelleri,
Gezi Parkı ile ilgili tüm projeleri iptal etti.
Mahkemenin 6 Haziran'da aldığı iptal kararı, daha
önce
Topçu Kışlası'yla ilgili yürütmeyi durdurma
kararı alan 6. İdare Mahkemesi'nin gerekçesinde
ortaya çıktı. 1. İdare Mahkemesi gerekçeli
kararında,
Gezi Parkı'nda yapılacak değişikliğin şehircilik
ilkelerine uygun olmadığını,
Topçu Kışlası'nın planlarda belirtilmediğini,
STK, uzman ve işyeri-hane sahiplerinin görüşlerinin
alınması gerektiğini bildirdi.
Habertürk, Haber: Tülay Acar, 03.07.2013
Taksim Dayanışması
İstanbul İdare Mahkemesi'nin Taksim yayalaştırma
Projesi ile
Gezi Parkı 'na Topçu Kışlası yapılmasına onay
veren 1 / 5000 bin ile 1 / 1000 ölçekli Nazım İmar
Planlarındaki tadilatları iptal etmesi ile ilgili
yazılı bir basın açıklaması yayınladı. İşte o basın
açıklaması.
Ayrıca; plan değişikliğine hukuksuz
bir şekilde eklemlenerek, kamuoyuna “Topçu Kışlası”
ihyası adı altında tanıtılan yapılaşma süreci
dayatılmış; tüm yurttaşlara açık, hepimizin hakkı
olan, şehrimizin merkezindeki yegane park alanı,
ayrıca deprem karşısında sığınılacak “Gezi Parkı”
yok edilmeye, 70 yıllık ağaçlarımız, yürüme, buluşma
ve dinlenme alanlarımız betonlaşmaya kurban edilmeye
çalışılmıştır. Tüm bu gerekçeler ile Taksim
Dayanışması bileşenleri ve semt sakinleri tarafından
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne binlerce itiraz
dilekçesi iletilmiştir. Radikal, 03.07.2013
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 04.07.2013
Türkiye ’de 20 gün süren eylemlere ilham kaynağı olan Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmasının önünü açan plan tadilatıyla ilgili İstanbul 1. İdare Mahkemesi nihayet kararını verdi. Mahkeme, bilirkişi raporuna uyarak plan tadilatlarını iptal etti. Mahkeme kararı sadece Gezi Parkı’nı değil Taksim Yayalaştırma Projesini de ilgilendiriyor. Bunun anlamı şu; Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılamayacak, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Sıraselviler ve Gümüşsuyu caddelerindeki tünellerde de iptal oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yeni bir plan tadilatı yapana kadar Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’ndaki tüm inşaat faaliyetlerinin durması gerekiyor. İşte tam da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ’ın “Mahkemenin vereceği karara uyarız’’ diyerek sözünü ettiği karar buydu. Böylelikle plebisit (Halk oylamasına) gerek kalmadı.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 04.07.2013 |
|
AKM 'TESCİLLİ' MİRASTIR
Tarihe geçen “Gezi Parkı Direnişi”ne sadece polis ordusuyla değil, siyasi sözcüleriye de yüklenen iktidar, “AKM yıkılacak, Taksim’e cami yapılacak” sözüyle de yılların gerilimini kaşıyıp durdu.
‘Onay’ların anlamı Peki, mimar Kocagöz’ün belirttiği resmi “onay”lar ne anlama geiyor? Sırasıyla açalım:
Cumhuriyet, Yazı Oktay Ekinci, 03.07.2013 |
|
6 BİN YILLIK DUVAR SIVASI
Niğde'de Kınık Höyük'te devam eden kazılarda bitki kökünden ya da topraktan yapılan kırmızı sıva ile kaplı 13 metre yükseklikteki 6 bin yıllık sur duvarları gün ışığına çıkarılıyor. Sabah, 03.07.2013 |
|
MUŞ'TA TOKİ İÇİN TARİHİ ERMENİ EVLERİ YIKILIYOR
Muş Belediye Meclisi’nce bir yıl önce onaylanan Ermeni evlerinin yıkımına başlandı. “Kentsel dönüşüm” projesi kapsamında yıkımına başlanan evlerin yerine TOKİ yeni apartmanlar yapacak. Yıkılan evlerin sahiplerine ise evlerinin değerine göre daireler verilecek.
“Evlerimizi ‘Gecekondu’ diyerek yıkmak istiyorlar. Benim Osmanlı’ya dayanan bir tapum var. Gecekondunun tapusu olur mu hiç?”
Evinin yıkılmaması için büyük bir çaba sarf ettiğini dile getiriyor Çete ve ekliyor: “Evimin tarihi eser olduğunu söyledim ve yıkılmamasını talep ettim. TOKİ ve Belediye birbirini adres gösteriyor. Valiliğe de başvurdum fakat bir sonuç alamadım.”
Çete yıkılan evlerin altında ve avlusunda altın arayan insanların olduğunu söylüyor. Hatta ona göre kimi evler sırf bundan dolayı da yıkılmış olabilir.
Mahallede 350 civarında ev varmış. “Yıkılmayan kaç ev kaldı?” diye soruyorum “19” diyor.
“Eskiden her şey çok daha güzeldi”“Bizim ev için iki daire vereceklermiş. Her iki ev içinde 135 bin lira borçlanacağımızı söylediler. Daireler yapılana kadar da her ay 300 liralık kira yardımında bulunacaklarmış. Muş’ta 300 liraya kiralık ev bulmak çok zor.”
Yıkımlar başlayınca Muş’ta kira fiyatları da yükselmiş.Çete anlatmaya devam ediyor: “Kardeşimin üçü engelli olmak üzere yedi çocuğu var. Kiralık ev bulması zor. Zaten ev sahipleri çok çocuklu ailelere evlerini vermek istemiyor.”
Çete konuşurken tandırda ekmek pişiren eşi Hacire Çete giriyor araya. “Evlerinin yıkılmasına izin veren komşularımız buraya gelip ağlıyorlar. Çok pişmanlar. Eskiden her şey çok daha güzeldi” diyor.
Ercan Çete’yle konuşuyoruz tekrar. “Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye soruyorum. “Ellerime kelepçe vurulana dek evimin yıkılmaması için mücadele edeceğim” diyor.
“‘Evlerinizi vermezseniz hesabınıza 20 bin lira yatırır evinizi yıkarız. Mahkemeye de verseniz 20 yıl bir sonuç alamazsınız’ dediler bize. Birçok insanı da böyle kandırdılar.”
Sohbete ara verip evini geziyoruz Çete ailesinin. Dolaplar, kapılar ve merdivenleriyle tarihi dokusu bozulmamış evin. Balkona açılan kapıyı aralayınca Ermeni mezarlığını görüyoruz karşı tepede. Yıkılan yapılar ve Ermeni mezarlığı ile Kale Mahallesi gerçeğin yalın haliyle duruyor karşımızda. Bianet, Haber ve Fotoğraflar: Serhat Korkmaz, 03.07.2013
1915 öncesinde Muş299 kilise, 94 manastır, 53 hac yeri ve 5,669 öğrencili 135 okulun bulunduğu 339 köyde, 140,555 Ermeni’yi barındıran (16.927 hane) Muş sancağı, Ermenilerin yaşadığı en kalabalık ve etnik açıdan en homojen yapıya sahip bölgeydi. Daronlu antik Mamigonyan Prensliği’nin bulunduğu bölgede yer akan sancak, beş kazaya bölünmüştü: Muş, Sasun, Manazgerd, Pulaneğ/Bulanık ve Varto/Gumgum.
Kuzeydoğu-güneybatı yönünde akan Doğu Fırat’ın (Murat Suyu) suladığı, dağların arasına sıkışmış olan Muş Ovası, tarihi ve coğrafi açıdan bölgenin merkezi konumundaydı. Doğuda Nemrut Dağı, kuzeyde Bingöl/Püragn Dağı, güneyinde ise Sasun’u da kapsayan Toros Sıradağları uzanıyordu.
Muş; güneye, doğuya ve batıya açılan aynı adlı büyük ovanın sınırındaki bir tepenin üstünde aşağıdan yukarıya doğru basamaklar halinde yayılmıştı. 20. yüzyılın başlarında, Muş evleri genellikle moloz taşı ve kerpiçten inşa edilmişti; hatta taş duvarlar örülerek yapılmış olanları vardı, çoğunlukla ahşap oymalı balkonları bulunan bu evler iki ya da üç katlıydı. Muş, Sasun’un hemen yakınındaki dağlık bölgenin habercisi olan Dzirnagadar Dağı ve Gortuk Dağları’yla kuşatılmıştı. Taraça şeklince ve bostanlarla kapalı olan, sağda-solda kavak ağaçlarının salındığı civardaki bütün tepecikler; buğday, arpa, çavdar, pamuk ve tütün tarlalarının uzandığı vadiye kadar ulaşıyordu. * Kaynak: 1915 Öncesinde Ermeniler, İstanbul, Aras Yay. 2012,. Aktaran: Emre Ertani - Agos Bianet, 03.07.2013 |
|
![]() |
4 ASIRLIK TAŞ KÖPRÜ RESTORE EDİLİYOR
Osmanlı Devleti tarafından 1579 yılında yaptırılan Taş Köprü, Karayolları 18. Bölge Müdürlüğü tarafından orijinali korunacak şekilde restore ediliyor. haberler.com, 02.07.2013 |
TAŞ MEKTEP YENİDEN EĞİTİMİN HİZMETİNDE
Marmara depremi ile büyük oranda hasar gördüğü için kapatılan ve 2009’da çıkan bir yangınla kullanılamaz hale gelen Taş Mektep (Bakırköy İlköğretim Okulu) İstanbul İl Özel İdaresi tarafından restore edildi. Yenilenen bina, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Mesleki Eğitim Merkezi olarak hizmet verecek. Restorasyon kapsamında tarihi binanın, yığma tuğla ve taş duvarları özgün haliyle korunarak, çürümüş olan ahşap döşemeleri, pencereleri, tavan kaplamaları ile çökmüş olan çatısı özgün halinde tüm detaylarına uygun olarak yenilendi. Tarihi yapının çevre düzenlemesi de İstanbul İl Özel İdaresi tarafından yapılıyor. 2 milyon 496 bin TL’ye gerçekleştirilecek çevre düzenlemesinin ise bu yılın sonunda bitirilmesi hedefleniyor. Radikal, 03.07.2013 |
|
AMASYA'DA 1800 YILLIK ELMALI MOZAİK BULUNDU
Kazı yerinde inceleme yapan Amasya Valisi A. Celil Öz, 'Amasya'da belki ilk örneklerden birisi olan bir mozaikle karşı karşıyayız' dedi.Mozaiğin milattan sonra 3. yüzyıla ait olduğunun tahmin edildiğini ve Gaziantep'te bulunan Zeugma mozaiklerine benzer özellikler gösterdiklerini vurgulayan Öz, 'Büyük ihtimalle aynı çağdaş mozaikler ve aynı nitelikte mozaikler. Onun için Amasya tarihine farklı bir sayfa ve farklı bir başlık açacak bir çalışma' diye konuştu.
Amasya'nın misket elmasıyla markalaştığını anımsatan Öz, 'Bin 700, bin 800 yıllık bir geçmişte de bu mozaiğin ortasında misket elması, Amasya elmasının figürünü görüyoruz. Keklik figürlerini görüyoruz ve o dönemin farklı motiflerini görüyoruz' şeklinde konuştu.
Vali Öz, mozaiğin korunması için her türlü tedbiri alacaklarına da değindi. Çorum Hitit Üniversitesi Karadeniz Arkeolojisini Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç.Dr. Esra Keskin de oldukça realist bir üslupta yapılmış tasvirin ünik bir örnek olduğunu söyledi.
Vali Öz'ün incelemelerine Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Kaya, Müze Müdürü Celal Özdemir ile diğer yetkililer de katıldı. Yeni Şafak, 02.07.2013 |
|
HALİÇ'TEKİ ASMA KÖPRÜ
Metronun güzergahı Haliç sularının altından geçirilebilirdi diye düşündüm. Sonra “bunu mutlaka düşünmüşlerdir, yapmamaları için bir neden olmalı” dedim. İyi niyetli düşünmeye çalıştım. İnsanlara, hele günlük yaşamımı düzenleyen yöneticilere yeteneksizlik yakıştırmak istemiyorum. Kendi ruh sağlığımı düşündüğümden yapıyorum bunu. Hayatımın beceriksiz insanların elinde olduğunu düşünmek bende stres, kasvet, korku ve öfke yaratıyor. Bundan dolayı bu köprüye bir anlam vermeye çalıştım. Herhalde Şişhane'den sonra kısa bir mesafe kat ederek denizin altına inmek için metronun çok dik bir yokuştan geçmesi gerekecekti. Yani teknik nedenler vardı bir köprüyü gerekli kılan.
Ama sonra aklıma gelen başka bir alternatif bende stres, kasvet, korku ve öfke yarattı. Asma köprüye ne gerek vardı? Haliç'teki öteki köprüler kolonlar üstünde duruyor. Yani havalara uzanan kazıklar içermiyorlar. Bu tür bir köprü yapılmış olsaydı İstanbul'un silüeti de korunmuş olacaktı. Bu kadar basit! Peki, bu basit çözüme neden gidilmedi? Zorlanıyor ve iyi niyetli düşünemiyorum. Herhalde, diyorum, birileri şatafatlı, dikkati çeken bir eser yaratmak istemişti. Veya köprünün maketi en başta şık görünmüştü; veya asma köprüler üstün bir teknik gerektirdiklerinden “ileriliğin” örneği diye seçilmişti. Ben de asma köprülere hayranım. Ama çevreye uymaları ve çevreyi kirletmemeleri şartıyla. Stres, kasvet ve öfke bir kez belirmesin, insan artık olayların berisindeki yanlışları ve suçluları aramaya başlıyor. Asma köprüyü beğenip seçene veya seçenlere fazla bir şey diyemem: gustoları buysa bunu yapacaklar. Ama böylesine bir projenin kamuoyunda yeterince tartışılmamış olmasına söyleyecek şeyler bulunabilir. İstanbul'u genişletip yeniden inşa ederken “birilerinin” kendi başlarına böylesine önemli kararlar almasıdır yanlış olan. Metot yanlış. Bu tür hayati yapılar aceleye getirilmeden uzmanlarca tartışılmalıdır. Ama uzmanlardan başka bu tartışmaya herkesin katılmasına fırsat verilmelidir. Köprü projesi kamuoyunda tartışılsaydı asma köprü yerine farklı bir öneri de gündeme mutlaka gelecekti. Ve inandırıcı da olacaktı. En azından bu garabetin sorumlusunu da şu an bilecektik.
Son haftalarda ve özellikle Gezi olaylarından sonra “azınlık mı çoğunluk mu karar verecek” diye demagoji içeren sözde sorun olan bir konu açıldı. Demokrasilerde her karar oylama ile alınmaz ki! Teknik kararlar ilgililerce alınır. Tabii ilgili vatandaşların duyarlığını da göz önüne alarak. Ülke çapında aşı yapmak gerektiğinde kamuoyu yoklaması yapılmaz. Azınlıkların ibadethaneleri olsun mu diye çoğunluğa sorulmaz. Futbol milli takımını da Bakanlar Kurulu veya Başbakan oluşturmaz. Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Kaldı ki Parlamento'ya seçilenler “siyasi” kimlikleri ile seçilirler; ve onlardan siyasi kararlar almaları beklenir. Özel uzmanlık alanlarına karışmamaları gerekir. Örneğin Parlamento'nun çoğunluğu bir cami restorasyonunun nasıl yapılacağına karar veremez. Yasalar yapar, ama sonrasına karışmaz. Sanata, eğlenceye, giyime, dine, dile, edebiyata, fikirlere, gazetelere karışmaz. Ama Nasreddin Hoca usulü “ben yaptım oldu” der de karışırsa ne olur? En azından bende -ve herhalde bazı başka insanlarda da- stres, kasvet, korku ve öfke doğar. Çocuk yaşta annemle Eminönü'nden vapura binip Kavaklar'a kadar uzanmayı severdik. Şimdi de fırsat bulunca aynı güzergahtan geçerim. En son gidişimde özellikle Avrupa yakasında yükselen gökdelenler beni rahatsız etti. Fevkalade uyumsuz bir manzara oluşturuyorlar. Eski sarayların, camilerin, yalıların arkasından “kazık gibi” yükselen binalar bende “asma köprü” etkisi bıraktı. Zamanın geçmiş olduğunu, eskinin aynı kalmayacağını biliyorum. Özlemle yok olanı yaşatamayacağımızı da. Hatta yaşatmanın anlamsız olduğunu da. Ama bu değişikliklerin birilerince “çoğunluk bende” anlayışı ile yapılması bende strese (vb) neden oluyor. Bu yazıyı Gezi olayları nedeniyle yazdım. Gezi'de binlerce insan toplandı. Bunların içine -tamam, kabul!- bir süre sonra her türlü insan karıştı. Siyasi yelpazenin tümü, her türlü iyi veya kötü niyetli örgüt, belki yankesiciler de, ruhsal bozukluğu olanlar, isterseniz, ajanlar, provokatörler de. Ama benim gibi stres (vb) yaşayan insanlar da vardı. Ve dikkatimizi bu gruba yöneltmeliyiz. Çünkü yeni olan bu gruptu, yarını haber veren gençlerdi, bizi şaşırtandı, anlamadığımızdı. Yanlışı haykıranlardı, seslerini korkmadan yükselttikleri için kralın çıplaklığını söyleyebilenlerdi. Eleştirendi. Bazı şeylerin strese neden olduğunu bilfiil göstermiş olanlardı. Kimileri de, “bunların” sayısı, “bunların” oy değeri nedir ki diyecek! İşte bu tür laflardır insanları yeniden meydana döken! Bahaneler bularak yanlışları dile getirenleri kovalamamalıyız. Düşünmek ve anlamak zamanıdır. “Biz karar verdik köprünün adını X koyduk” yolu, verilen isimden bağımsız, metot olarak yanlıştır. Haliç'teki asma köprü de benim için strese neden olan bir semboldür. Vatandaş olarak beni yöneticilerden yabancılaştıran bir yaklaşımın abidesi gibi. Şehrin silüetine verdiği zarardan başka devlet-vatandaş ilişkilerini de bozuyor. Yarın “ben yaptım oldu” misali projeler için bir gösteri olsa katılır mıyım? İstanbul'daysam katılırım. Çünkü bazı şeyler yanlış yapılıyorsa veya bu izlenimi veriyorsa, bunu duyurmak gerek. Bu amaçla gösteri olmayacaksa anayasal gösteri hakkına ne gerek kalır? Zaman, Haber: Herkül Millas, 02.07.2013 |
|
İHYA MI? PEH YA!
AKP hükümetinin "yeniden yapmak" mimari anlayışının son dönem örnekleri arasında yerine alacak olan Süheyl Camii'nin "restorasyon" standartları açısından oldukça tartışmalı bir zeminde durduğunu söylemek mümkün.
|
|
MALKARA ERMENİ MEZARLIĞI MEYHANEYE ÇEVRİLİYOR
Konuyla ilgili olarak bilgi veren gazeteci-yazar Ümit Bayazoğlu, Malkara Ermeni toplumundan günümüze sadece Surp Toros Kilisesi’nin yıkıntısı ile talan edilmiş bir mezarlık kaldığını söyledi. Kilise’nin 1970’lerin sonuna kadar sinema-düğün salonu olarak kiraya verildiğini anımsatan Bayazoğlu, “Kilise, 80’ler ve 90’larda, Yağlı Tohumlar Kooperatifi tarafından tahıl deposuna dönüştürüldü. Son 10 yıldır ise yıkıma terk edildi. Bu arada defalarca define maksadıyla tahribata uğradı” dedi.
Trajikomik bir şekilde üç yıl önce kilisenin bir ‘define avcısı’ tarafından Edirne Anıtlar Kurulu’na ‘tarihi eser’ olarak tescil ettirildiği için kilisenin yerine başka bir şey yapılamadığını aktaran Bayazoğlu bugünkü durumu ise şöyle anlattı: “Yıkımı hızlandırmak için kilisenin çatısını yıktılar. Artık kar, yağmur içine yağıyor. Kiliseden geriye sadece dört duvar kaldı. Bunlar da yıkılınca, Anıtlar Kurulu’nun koruması ortadan kalkacak ve hırsızlar nihayet gayelerine ulaşmış olacaklar.”
Mezarlık taşlarından kanalizasyon kapağı Malkara Ermeni mezarlığının yakın zamana kadar bakımsız halde bile olsa yerli yerinde durduğunu dile getiren Bayazoğlu, “Mezarlığın sınırları erguvan ağaçlarıyla çevriliydi. Çocuklar her bahar mezarlığa erguvan ve kuzukulağı toplamaya giderlerdi. 1950’li ve 60’lı yıllarda mezarlık önce define hırsızları tarafından altüst edildi. Sonra belediye mezar taşlarını söktürerek kanalizasyon inşasında lağım kapağı olarak kullandı” dedi.
Bugün mezarlıktan geriye kıymetli bir arsa ve sadece erguvan ağaçlarının kaldığını ifade eden Bayazoğlu, “ANAP’lı, DYP'li yıllarda mezarlığa önce halı futbol sahası, tutmayınca beton bir tribün ve sahne ile bekçi-gişe kulübesi, tuvalet, mutfak vesaire binalar yapıldı” diyerek halen pehlivan güreşlerinin burada yapıldığının altını çizdi. Bayazoğlu bugünkü durumu ise şöyle anlattı: “Geçen hafta yaptığım ziyarette, AKP İlçe Yönetim Kurulu üyesi Demirali Pala’nın, Belediye tarafından açılan ihaleyi kazanarak, mezarlığa gazino-meyhane-pavyon- et lokantası olmak üzere betonarme bir inşaat başlattığını, hafriyat sırasında çıkan kemik ve taşların ise çöplüğe atıldığını öğrendim.” Agos, Haber: Emre Ertani, 02.07.2013 |
|
5 BİN YIL SÜREBİLİR
Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, 5 bin yıl öncesine dayanan medeniyetin ortaya çıkmasının da 5 bin yıl sürebileceğini söyledi.
İlk kazılara 1948 yılında başlanan Kültepe Kaniş Karum bölgesine giden Kayseri Valisi Orhan Düzgün ve Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, sarayın deposu olarak tahmin edilen bölgeye ilk kazmayı vurdu. Kazı Başkanı Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, bölgede süren çalışmalarda bugüne kadar 23 bin 500 bin tablet bulunduğu belirtti. Bölgenin henüz yüzde 1′lik bölümünün kazılabildiğini kaydeden Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu şunları anlattı:
“Kültepe’nin çok az bir bölümü kazılabildi. Devam edecek çalışmalarla birkaç 100 bini bulacak tabletler Ön Asya’daki en büyük koleksiyonu oluşturuyor. Bu da bölgedeki özel tüccarların koleksiyonu. Kültepe tabletlerini dünya bellek listesine almak için çalışmalara da başlandı. Kazı çalışmalarının en az 100 nesil daha devam edeceğini ve 5 bin yılı bulacağını umuyoruz. Uzun soluklu bir çalışma yapmamız gerekiyor. Başarılı bir sezon olmasını bekliyoruz.”
Prof.Dr. Kulakoğlu daha sonra Vali Düzgün ve Başkan Özhaseki’ye kazmaları vererek sezon açılışını yaptı. Sözcü, 02.07.2013 |
|
AYASULUK KALESİ ZİYARETÇİLERİNE HAZIR
Kültür ve Turizm Eski Bakanı Ertuğrul Günay, 6 Ağustos 2012 tarihinde ziyaret ettiği Ayasuluk Kalesinin 15 Nisan 2013 tarihinde turizm sezonuyla birlikte ziyaretçilerle buluşacağını açıklamıştı. Ancak Kültür ve Turizm Bakanının değişmesi üzerine bu açılış yapılmadı. 2012 yılı sonu itibariyle çalışmaları tamamlanan Ayasuluk Kalesi ziyaretçilere açılacağı günü bekliyor.
2007 yılından bu yana Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Ayaysuluk Kalesi Kazı Başkanı Yardımcı Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı Başkanlığında Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ve desteğinin yanı sıra Selçuk Belediyesi tarafından 2008-2011 yılları arasında verilen işçi ve malzeme desteği ile gerçekleşen kalenin sur duvarlarının onarım çalışmaları 2012 yılı sonu itibariyle tamamlandı. 2007 yılında başlanan kazı ve onarım çalışmalarının 2012 yılı sonuna kadar bitirilip, kalenin ziyaretçilere açılacağını hedeflediklerini ve şu anda Ayasuluk Kalesinin ziyaretçilere açılabilir durumda olduğu müjdesini veren Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yardımcı Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı, "6 Ağustos 2012 tarihinde Kültür ve Turizm Eski Bakanı Ertuğrul Günay, Kaleye gelerek son incelemeleri yerinde görerek yapmıştı. İnceleme sonucunda Bakan Günay, 2013 yılı turizm sezonunun Ayasuluk Kalesinde açılacağını söylemişti. Ancak Bakanlığın değişmesi nedeniyle yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Ömer Çelik'in öncelikleri olduğu için henüz Selçuk İlçesi'ne gelemedi ve ziyaretçiyle buluşmaya hazır olan Kalenin kapıları açılamadı" dedi.
Ayasuluk Kalesinde yapılan kazı ve restorasyon çalışmalarından bahseden Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Ayaysuluk Kalesi Kazı Başkanı Yardımcı Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı, beş yıl içerisinde Ayasuluk kalesi içinde yer alan St. Jean Kilisesi kazı ve onarım çalışmalarında 2010 yılında MS 7.Yüzyıl’da Efes’ten St. Jean Kilisesi yakınına taşınan Piskoposluk Sarayı’nın ortaya çıkarıldığını, bu kapsamda Aydınoğulları Beyliği’nin Ayasuluk kentini aldığı tarih olan 1310 yılında inşa edilen üç konut ve bir işlikten oluşan toplam 12 odanın açığa çıkarıldığını söyledi. Yapılan kazı çalışmalarında yine Osmanlı dönemindeki yol güzergahlarının ortaya çıktığını hatırlatan Büyükkolancı; "2007 yılında verdiğimiz sözümüz, 2012 yılı sonunda gerçekleşmiş oldu. 2013 yılı kazı ve onarım programına göre Kaledeki acil onarım çalışmalarımız 15 Nisan-15 Haziran tarihleri arasında 2013 tarihleri arasında Efes Müzesi işbirliği ile gerçekleştirildi. Bu çalışmalar kapsamında 1700 yıllarına inen Kale içerisindeki taş döşemeleri ortaya çıkardık ve sarnıçlarda koruma amaçlı onarım çalışmaları yapıldı. 25 Haziran 2013 tarihi itibariyle de öğrenci ve diğer üniversitelerden gelen Öğretim Üyeleriyle birlikte yoğun kazı ve onarım çalışmalarına başladık" dedi.
Yaklaşık 30 kişilik bir ekiple çalışmalara başladıklarını ifade eden Büyükkolancı, yine 30 kişilik işçi ve usta grubuyla 15 Eylül 2013 tarihine kadar bu çalışmalara devam edeceklerini söyledi. Büyükkolancı; "Geçen yıldan kalan ödeneklerimizle birlikte bu yıl da yine Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından aktarılan ödeneklerle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu anlamda Kalenin kazı ve onarım çalışmalarına büyük destek veren Selçuk Belediyesine ve Kültür ve Turizm Bakanlığına çok teşekkür ediyoruz" diyerek, ziyaretçilere hazır olan Kalenin bir an önce ziyaretçisiyle buluşmasını diledi. Selçuk Bölge Haberleri, 01.07.2013 |
|
MESLEKTEN KENTLİLER GEZİ PARKI HAKINDA NELER SÖYLEDİ? Kentsel mekan, ideolojilerin simgeleştirilmesi bakımından her dönemde önemli bir araç olmuştur. Bu nedenledir ki iktidara sahip olanlar, kentsel mekanı kendi siyasetleri doğrultusunda şekillendirmeyi vazife edinmişlerdir.
2011 seçimleri genel seçim olmasına karşın, mevcut yönetim "kentsel projeler" üzerinden bir siyaseti tercih etmiştir. Proje üretiminin kent için hayati bir önem taşıdığı, günümüzde geniş bir kesim tarafından kabul edilmektedir. Üzerinde tartışılan konu ise üretim süreci, yöntemidir.
Henüz bir kaç yıl önce akademik çevreden hocaların öncülüğünde uzun süreli bir çalışmanın sonucu olarak üretilen ve İstanbul'un önümüzdeki 30 yılına yön vermesi için hazırlanan 1/100.000 Çevre Düzeni Planı başta olmak, hiçbir bütüncül planlama çalışmasında bu projelerden bahsedilmemektedir.
Gezi parkının yıkılarak Topçu Kışlası'nın inşası da, tepeden inme projecilik yaklaşımının bir sonucu olarak bugün hızla devam eden "Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi" nin bir parçasıdır. "Direnişin sembolü" olmasını bir kenara bırakırsak - ki bu hiç de kolay değil- çevresel etki ve zararlar anlamında değerlendirildiğinde, hedeflenen diğer projelerin yanında (3. Köprü, İki Yeni Şehir, Üçüncü Havaalanı, Kanal İstanbul, Yenikapı ve Maltepe Sahil Dolgusu vb.) oldukça "masum" bir proje olduğunu da bir kenara not düşmek gerekir.
Gezi Parkı'yla ilgili imar hareketleri serüveni, 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası'nın yapımı ile başlamıştır. 31 Mart Olayı'nda isyancıların karargahı olarak kullanılması ile ülke gündeminde yer bulan kışla binası, bu olaylar sırasında zarar görmüştür. 1920'li yıllara kadar, harap bir yapı olarak kalırken, 1922 yılında avlusu futbol sahası olarak kullanılmaya başlanmış ve Taksim Stadı adıyla ilk milli maç burada oynanmıştır. Alanın rekreatif faaliyetlere evrilmesindeki başlangıç noktası, stadyum olarak kullanılmaya başlanmasıdır. 1935 sonrasında, dönemin başarılı şehir plancılarından Henri Prost'un İstanbul Nazım Planı kapsamında önerdiği yeşil alan sisteminin, meydanı bütünleyen önemli bir parçası olarak düşünülmüştür. Gerek kışlanın harap durumda olması, gerekse maçların artık İnönü stadyumunda oynanması nedeniyle 1940 yılında alandaki yapılar yıkılmıştır. Yapıların mimari değeri ve İstanbul için tarihsel bir önemi bulunmayışı nedeniyle (daha sonra 1999 yılında tescil edilmiştir), yıkımı öncesinde detaylı bir dökümantasyon çıkarılmamıştır. Yalnızca o döneme ait fotoğraflar bulunmaktadır. Kışlanın yıkılması sonrasında alan yine bir kamusal misyon yüklenerek Cumhuriyet Dönemi'nin ilk parkı olan Gezi Parkı inşa edilmiştir. 1980'li yıllara kadar oldukça aktif biçimde kullanılmıştır. Sonrasında ise sistemin dışladığı grupların kullanmasına karşın İstanbul'un merkezinde yer alan az sayıdaki yeşil alandan biri olarak günümüze ulaşmıştır. 1993 yılında ilan edilen "Beyoğlu Kentsel Sit Alanı" içerisinde yer alan az sayıdaki kamusal açık mekanın en önemlilerindendir. 2010 yılında tamamlanan "Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı"nda park işlevi ile korunmaktadır.
Bugün ise iktidarın proje paketlerinden biri olarak yıkılarak, yerine yapıldığı Topçu Kışlası yeniden yapılmak istenmektedir. Ancak kışla işlevinin korunması düşünülmemektedir. Öncelikle alış-veriş merkezi, sonrasında ise otel ve rezidans olarak düşünülse de dönemin ünlü gazetecilerinden birine ait "dahiyane" fikir ile bir kışla binasının kent müzesi olarak yapılması yönünde adımlar atılmaktadır. Askeri bir yapının yeniden yapılıp müzeleştirilmesi yönündeki gayretlerin, Türklerin asker bir millet olması ile ilgili olup olmadığı ise bilinmemektedir.
Peki, biz bu çalışmayı neden hazırladık?Öncelikle meslek çevrelerine daha sonra ise halkın önemli bir kesimine bu proje doğru gelmedi. Her bir meslek kuruluşu, bu yaklaşımın neden yanlış olduğunu kendi uzmanlığından açıklamaya çalıştı. Bizim amacımız ise bu farklı meslek alanlarının itirazlarını içerecek biçimde bütüncül ama aynı zamanda özet bir anlatımla, sorunun geniş kitlelerce anlaşılabilmesinin sağlanması. Bu amaçla farklı konularda çalışan bir kaç meslek insanını bir araya getirdik.
Sorumuz:
Yılma Karatuna, Y. Şehir Plancısı"Deprem gece uykunuzda olacak diye bir kural yoktur! Ticari faaliyetlerin en yüksek olduğu ve gezi amacıyla gündüz ve özellikle tatil günleri Taksim ile İstiklal Caddesi'nde bulunan vatandaşlarımızın, beklenen büyük İstanbul depremi sonrası toplanma alanı olarak Gezi Parkı'na ihtiyacı olacaktır. Yıkılmış veya ağır hasarlı binalar ve kapanmış dar sokaklardan kurtarılan vatandaşlar için 29 bin 550 metrekare yüzölçümlü Gezi Parkı, yaklaşık 9.000 kişilik bir toplanma ve triyaj alanı oluşturma potansiyeline sahiptir.
İzmit ve Gölcük (1999) depremlerinde İstanbulluların toplanma yeri olarak kullandığı Kağıthane-İETT arazisi, Şişli-Likör Fabrikası ve Ortaköy Vadisi'nin imara açılarak maddi değeri milyar dolarları bulan arazilerin rezidans ve otel fonksiyonları ile imar değişikliğine uğramaları,"afet sonrası toplanma alanı" yerine "rant toplanma alanları" haline gelmelerine neden olmuştur. Topçu Kışlası inşaatı ile Gezi Parkı'nın da rant toplanma alanı olmasına izin vermemeli, kamu yararını gözetmeliyiz!"
Eren Okar, Y. Mimar"Rekonstrüksiyon koruma uzmanları tarafından çok tercih edilen bir yöntem değildir. Nedeni ise zamanında orada bulunan özgün yapının asla geri getirilemeyeceği ve yapılacak binanın bir kopyadan öteye gidemeyeceği gerçeğidir.
M. Leyla Turanalp, Gezgin, Kent Araştırmacısı"Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ICOMOS Taksim Gezi Parkı'nın tarihsel ve İstanbul'un en önemli ve korunmaya değer varlıklarından biri olduğunu ve hatta - Ortadan kaldırılması bir yana, restore edilerek, asli özellikleri iade edilmeli ve Türkiye kültür tarihinde hak ettiği yere yerleştirilmelidir.- diyerek parkın kent merkezindeki önemini bir kez daha belirtmiştir. Açıklamada aynı zamanda; "Birinci sorun şudur; Yok olmuş tarihsel yapıların rekonstrüksiyonu, ancak söz konusu yapıların mimari, inşai, estetik düzey ve tarihsel anılar taşımak gibi gerekçelerle kaybının çok büyük olması halinde meşrudur. Taksim Kışlası ise kaybı bu kadar büyük anlam taşıyan bir yapı değildir. Şayet yerinde duruyor olsaydı, kuşkusuz, korunması gerekecekti. İkinci sorun ise yapının rekonstrüksiyonunu yapmanın ortaya sadece eskisi gibi gözüken, ama hiçbir rasyonel koruma ölçütüne göre tarihsel eser sayılmayacak bir yeni yapı çıkaracak olmasıdır. Türkiye kamuoyunda sık sık aksi gündeme gelmesine karşın, tarihsel çevreyi ve mirası korumak demek değildir. Sadece bazı çok zorunlu hallerde hoş görülebilir bir taklit yapı inşa etme girişimi olarak nitelenir." bilgisi de yer almaktadır.
Dr. Ayşenur Albayrak, Şehir ve Bölge Plancısı"Gezi Parkındaki ağaçlar 70 yıldır İstanbul'un
ikliminin korunmasına yardım ettiği ve yaşamalarına
izin verirsek bundan sonra da iklim değişikliğiyle
mücadelede bizlere yardım etmeye devam edecekleri
için,
Buket Metin, Y. Mimar"Gezi Parkı yerine inşa edilecek bir yapının ve yayalaştırma projesi ile çevresinde oluşturulacak yaya alanlarının o bölgedeki sınırlı doğal çevre bileşenleri üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler kaçınılmazdır.
Gezi Parkı'nın herkesin eşit olarak ulaşabilme/kullanma özgürlüğüne sahip olacağı kamuya ait bir rekreasyon alanı olma özelliğinin sürdürülmesi, sürdürülebilirliğin toplumsal boyutunun sağlanmasının bir gereğidir.
Gezi Parkı yerine yapılacak bir binanın ülke ekonomisine yapacağı katkıyı, doğru planlanmış bir şehir parkı ile sağlamak da mümkündür.
Gezi Parkı'nın yeşil alan kimliğini sürdürmesi, hem çevresel hem de toplumsal gereksinimlerin karşılanması ve bütüncül olarak sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması açısından önemlidir."
Seher Güzelçoban Mayuk, Y. Mimar"Yoğun yapılaşmanın olduğu şehirlerde var olan "ısı adası etkisi" bu nefessizliğin sebeplerinden biridir. Yeşilin, bitkinin bu etkiyi azalttığı bilinmektedir. Kırsal alanda güneş ışınlarının büyük bir kısmı bu yolla geri yansıtılırken, alanın doğal soğutması sağlanmaktadır.
Öyleyse belki de, birkaç ağaç dediğin kadar kolaydır soruna çözüm bulmak, nefes aldırmak... Nedendir var olan birkaç ağacı da yok etmeye çalışmak ve gelecek nesillerin hayatını zora sokmak..."
Simge Özdal Oktay, Kentsel Tasarım Uzmanı"Birbirine ön yargıyla yaklaşan sınıflar yan yana gülümsüyorlar çünkü ilk defa tüm güçleriyle kendilerine ait olana sahip çıkıyor, kentin geleceğini kendi elleriyle şekillendirmenin gücünü hissediyorlar.
Gezi Parkı'ndaki yeni hayatın ilk adımları bir gecede tüm ülkeye, çok kısa zamanda Dünya'ya yayılacak kadar canlı, barışçıl ve özgür adımlardı ve bu adımlar kentin kalbindeki bir park için atıldılar.
Gezi Parkı, yoğun bina dokusu, gürültü, trafik ve ticari kullanımın ardından herkese kucak açan bireyi toplum yapan bir Cumhuriyet haline gelmiştir."
Gizem Erdoğan, Y. Şehir Plancısı"Kamusal alanlar; "diğerleri" ile iletişim kurduğumuz, farklılıklara dokunduğumuz, çeşitlendiğimiz, başkalarından öğrendiğimiz birlikte yaşadığımız, paylaştığımız, ağlayıp, güldüğümüz, sevindiğimiz, birlikte olabildiğimiz, çok renkli, çok sesli, çoğulcu alanlardır.
Gezi Parkı; Paylaşımcı, demokratik, dayanışmacı ve eşitlikçi bir yaşam tarzının olabileceğini sunan ideal bir kamusal mekan örneği olarak 20 gündür karşımızda dikilmektedir.
Ortaya koyduğu etkinlik ve yaşam ritmi ile bu kimliği taşıyabileceğini ve üstelik kentli tarafından da sahiplendiğini göstermiş, tanınır olmuştur. O halde bu fırsatı kaçırmak niye ?!"
Sedef Özçelik Güney, Y. Mimar"...kent, kendi ihtiyaçları doğrultusunda Gezi'yi daha proje bitmeden "yayalaştırdı", tekrar "öteki" olmanın cezalandırıldığı ve Foulcoult'un sözünü ettiği polislik olmaksızın herkesin kullandığı bir kamusal mekana dönüştürdü.
Ümit Ceren Bayazitoğlu, Mimar"Parkın herkese ait, insanla var olan yaratıcı bir üretim alanı olduğu anlaşılabilmektedir.
İçerisinde bulunduğumuz zaman dilimine dahi ait olmayan, belli bir işlev ve dört duvarla sınırlandırılmış bir bina ne kadar bize ait olabilir? O binada biz ne kadar kendimizi, çok sesliliğimizi, yaratıcılığımızı, çeşitliliğimizi açığa çıkarabiliriz ve oradayken biz ne kadar biz olabiliriz?"
Süveyda B. Atagür, Peyzaj Mimarı, Kentsel Tasarım Uzmanı"Gezi Parkı denince aklımıza ne gelir? İstanbul'un göbeğinde beton yığınları arasında kalmış bir açık alan... Taksim Meydanı'nı tanımlayan yeşil bir alan... Ya da Beyoğlu'ndan Harbiye'ye gidilirken geçilen bir mekan... Aslında sadece birilerine ait onca yerin arasında hepimize ait olan kamusal açık bir alan.
Ağaçların taşınması bitkinin cinsi ile alakalı olduğu kadar yaşı ile de alakalıdır ve taşınan ağacın yeni yerinde yaşama şansı da kesin değildir. Ayrıca herkes tarafından bildiği üzere ağaçlar büyüdükçe gövde çapları genişler, tepe taçları büyür. Bu nedenle yerlerinden sökülerek taşınmaları zorlaşır. Gezi Parkı'nda da taşınamayacak boyuta ulaşmış çok fazla ağaç vardır.
Bugün Gezi Parkı'nda yaşadıklarımız yalnızca birkaç ağacın kesilecek olması değil, kamusal bir mekanın artık hepimize ait olmaktan çıkarılması, ve toplum olarak bizleri ilgilendiren bu karar süreçlerinde fikirlerimizin alınmaması ve yok sayılmış olmasıdır."
Özlem Atalay, Y.Şehir Plancısı"Bugün parkta olmak, kaynaşmak, hikayelere tanıklık etmek, hepimizin biraz daha sen-ben olduğunu görmek, görünmez sınırların da kalktığına şahitlik etmek...
Ferah alanlarda gözlerimizi birbirimize uzatacağımız yarınlara..."
Tayfun Salihoğlu, Y. Şehir Plancısı"İstanbul'da kamusal kullanımlara ve rekreasyon alanlarına olan ihtiyaç, diğer bir çok fonksiyona olan ihtiyaçlardan daha acildir. Olimpiyat adaylığındaki bir kentte yeşil alan hiyerarşisinin entegre biçimde kurgulanması, sürekliliğinin sağlanması ve yerel yönetimin sıkça dillendirdiği kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedeflerine ulaşılmasında Gezi gibi parkları, adeta birer nimet gibi başımızın üzerinde tutmalıyız.
Bırakın meslek kuruluşları ve üniversitelerin raporlarını, size sorulsa "İstanbul'da neyi daha çok görmek istersiniz diye, yanıtınız parklar olmayacak mı?"
Hiçbir park, sadece bir park değildir. Sokakları zaten kaybettik, hepimizi büyüten bu parkların hikayelerini, anılarını, yaşanmışlıklarını öldürmeyelim.
Mahallenizde çocuklarınızı büyüttüğünüz parkın yerine, kocaman, sur gibi bir yapı yapıldığını düşünün. Nasıl? Hoşunuza gitti mi?"
Güliz Ö. Salihoğlu, Y. Şehir Plancısı"Amerikan Planlama Derneği (American Planning Association) parkların ekonomik faydalarına ilişkin değerlendirmelerinde olduğu gibi;
Parklar, çevresinde kaliteli yaşam alanı oluşturur, çünkü bir parkın cazibesi, insanlarda o bölgede bulunma-yaşama isteği uyandırır."
Murat Demirer, CG Artist"Konuya insani olarak bakıldığında insan
beynindeki yeşil algısı %1 in altına inmiş bir
bireyden veyahut gelecek nesilden nasıl çevreye
saygılı yada ne kadar hayvan sever olması
beklenmelidir?
Can Boyacıoğlu, Y. Mimar"...topçu kışlası ne İstanbul'un ne de halkındır,
o sadece bugün de İstanbul coğrafyasında
binlercesini gördüğümüz postmodern bir fantazi
mekanıdır, üstten gelmedir, baskıcıdır.
Nüket İpek Çetin, Y. Şehir Plancısı"Yaşam Kalitesi Yüksek" ve "Kalkınmış" bir kent, sadece ekonomik göstergeler ile değil sosyal ve çevresel göstergeleri ile de ön planda olmalıdır.
İstanbul'da uygulanan parçacıl projeler, kent bütününde geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurmakta, doğal çevrenin hızla yok olmasına, kültürel zenginliklerin tahrip edilmesine, sosyal sınıfların ilçelere ve mahallelere göre ayrışmasına, ulaşım problemlerinin artmasına neden olmaktadır.
Beşiktaş Tütün Deposu = Shangri-La Bosphorus Otel .
Esra Okur Coşkunçay, Y. Mimar"31 Mayıs tarihinden itibaren görünür biçimde dışa vurulan toplumsal bilinç, ağaçlarına sahip çıkma, ağaçlarının altında barınma, beslenme, okuma, çalışma, gezinme, dinleme, dinlenme, yardım etme, konuşma vb. eylemlerle "zaten kullanılmıyordu" denilen Gezi Parkı'nda ve diğer parklarda bugüne kadar hiç olmadığı kadar ve hiç olmayan bir biçimde kendini göstermiştir. Tarihi Kentlerin Ve Kentsel Alanların Korunması Tüzüğü (Washington Tüzüğü - 1987) 3.maddesinde "Koruma programının başarısı, kentlilerin katılımı ve görev almalarıyla mümkün olabilir; bu nedenle halkın katılımı desteklenmelidir. Tarihi kentlerin ve kentsel alanların korunması öncelikle orada yaşayanları ilgilendirir." ifadesi yer almakta, 70 yıllık tarihiyle kent belleğinde önemli bir yere sahip olan Gezi Parkı 20. yüzyıl mirası olarak korunmayı hak etmektedir."
Sonuç Yerine....Farklı bakış açılarını yansıtan böylesi bir uğraş
ile konunun bazen tek bir ağaç olabildiği gibi bazen
de sadece bir ağaç olmadığını göstermeye çalıştık.
Genel bir değerlendirme ile gezi parkı;
Biz burada bir direnişin öyküsünü anlatmadık. Ancak; bu direniş hareketinin hepimize öğrettiği birçok şey olduğunu da unutamayız. Mesleki perspektiften; kentle ilgili bir kararın, kritik süreçler ve değerlendirmeler sonucunda toplumsal katılımı gerektirdiğini en ön sıradan görmüş olduk.
Alanın, Taksim Meydanı ve İstanbul ile bütünleşmesine yönelik yeni çalışmalar doğaldır ki üretilecektir. Ancak bu çalışmalara, sadece bir proje olarak bakmanın ötesinde, kolektif akıl ile yaklaşılmalı ve son günlerdeki olaylara da referans verilebilmelidir. Arkitera, 01.07.2013 |
|
SUSTURULAN TARİH
Gezi Parkı direnişini konu alan
son sayısı nedeniyle Doğuş Yayın Grubu'nda krize yol
açan NTV Tarih dergisi kapatıldı, derginin Gezi
Parkı sayısı da yayımlanmadı.
Doğuş Grubu tarafından yayından kaldırılan NTV Tarih'in Yayın Yönetmeni Gürsel Göncü, "Dergi içeriğinin internet ortamında, herkese ulaşmasını sağlamak istiyorum. Hemen olmasa da, derginin yayınını da sürdürmek arzusundayım" diyor.
Çok olağandışı bir karar değil gerçi ama
NTV Tarih’in Temmuz sayısını Gezi’ye ayırmaya nasıl
karar vermiştiniz, nasıl gelişti olay, biraz anlatır
mısınız?
İşte kapatılan NTV Tarih'in yayımlanmayan editör yazısı
|
|
TÜRKİYE PROTESTOLARININ KALBİNDEKİ CAMİ
American Institute of Architects ile olan buluşmasından önce, modernist vizyonu tarif eden ve 7 yeraltı katında bulunan; kütüphane, müze, konferans salonu, restorant ve ziyafet salonunun fotoğraflarından oluşan bir slayt gösterimi yaptı.
Tasarım, 2 tane önemli mimarlık ödülünü kazanmış olmasına rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Osmanlıdan esinlenilmiş bir tasarım için zorluyor.
Şimdi planları liğme liğme olan Alp sadece izleyip bekliyor. Mail'inde "Umarım bu ödül kazanmış cami projesi, politik ve ideolojik çekişmelerin kurbanı olmaz" diye yazdı.
Hükümetin Taksim'in bir kısmı olan Gezi Parkı'nı yıkmayı, Osmanlı askeri kışlasını ve AVM yapmayı planlaması şiddetli sokak protestolarını ateşledi. Bu da Erdoğan'a iktidarda olduğu on yıldan fazla süredir karşılaştığı en büyük politik krizi sundu. Fakat buradaki pek çok analizcinin gözünde Meydan'a büyük bir cami yapma planı çekişmenin gerçek özü olarak görülüyor.
Böyle bir cami; Türkiye İslamcılarının onlarca yıllık umuduydu. Hatta generallerin İslamcı başbakanı devirmek için manevra yaptığı 1997 yılında Türk politikasındaki son askeri müdahalede de rol oynadı.
Şimdi o insanlar askerlerden ziyade, İslamcı hükümetin varolan şehir geliştirme planlarına karşı ayaklandılar. Analistler bu huzursuzluğun sonuçlarından birinin, en sonunda Erdoğan'ın Taksim için olan vizyonunu gerçekleştiremeyeceği yönünde olacağını tahmin ediyorlar.
Eğer denerse, bu ikinci kez cami inşa etmeyi deneyip başaramaması olacak ve aynı rüyayı görüp, askeri müdahaleyle darmadağın olmuş olan 1997'deki belediye başkanı gibi ciddi anlamda siyasi maliyeti olacak.
Buna rağmen vazgeçmiş değil. Protestolar hükümetini yutunca, Erdoğan Taksim'de bir AVM yapma planından geri döndü fakat camiyi desteklemeye devam ediyor.
Yakın zamandaki bir konuşmasında "Cami Taksim'de inşa edilecek. Ana muhalefetten ve birkaç çapulcudan izin alacak değilim. Biz sandıkta bize oy verenler tarafından yetkilendirildik." demişti.
1997 Ocak'ında yerel gazetede yayımlanan bir haberde "Laik Türkler camiye karşılar çünkü bu, islamcıların Taksim'de dolayısıyla tüm Türkiye'deki gücünün bir sembolü olur." cümleleri yer alıyordu. aynı kelimeler bugünün eylemcileri tarafından da kolaylıkla söylenebilir.
Radikal gazetesinde köşe yazarı, tarihçi Ayşe Hür "Taksim'de bir cami ya da kışla projesine karşı çıkan çevreler bunu, Türkiye'nin resmi laik tarihini yeniden yazma girişimi olarak yorumluyorlar." dedi ve ekledi "Hükümetin Osmanlı tarihine nasıl taptığını ve Cumhuriyet tarihine karşı nasıl düşman olduklarını biliyoruz."
Bu yüzden Hür ve diğerleri, çoğu İstanbullu için özellikle önemli bir yeri asla olmamış, tehlikeli olduğu düşünülen ve geceleri uyuşturucu kullanıcılarının ortaya çıktığı Gezi Parkı'nı korumak için yapılan oturma eylemiyle başlayan ve son birkaç haftadır Türkiye'yi sallayan hükümet karşıtı eylemlere sadece bir tesadüftü diyor.
Fakat hükümet ağaçları buldozerle yıkıp geçmeye başlayınca; bu on yıldan fazla süredir iktidarda olan ve hatta tartışmalı olmasına rağmen cami projesinde sağlam adımlarla ilerlemeye karar veren hükümetin kibrinden ve artan otoritesinden incinmiş binlerce şehirli için bir sembol olmaya başladı.
Erdoğan'ın Taksim'i şekillendirme isteği sadece Fransız Konsolosluğu'nun yanına yapılacak camiyle ilgili değil büyük bir meydan yaratmayla da ilgili. Buradaki kebap ve döner dükkanlarını yıkarak Ortodoks Kilisesi'yle cami arasında büyük bir yaya bölgesi yaratmak istiyor. Bu yanyana durma durumu Osmanlı'daki gayrimüslim azınlıklara karşı gösterilen töleransı simgeleyecek.
Başkent Ankara'daki Bilkent Üniversitesi'nde tarih profesörü olan Norman Stone: "Yunan Ortodoks Kilisesi orada olduğundan beri karşı bir ifade olarak duruyordu." dedi. Ayrıca caminin orada İslami milliyetçiliğin bir tablosu olacağını açıkladı ve ekledi: "Taksim'in yeniden şekillendirilmesi Erdoğan için çok önemli."
Alp'in kendisi zaman zaman Erdoğan'la mücadele etti. İstanbul'daki birçok yapım projesiyle yakından ilgilenip bunları yönetmesiyle ünlü Başbakanın, caminin tasarım yönlerinin üzerinden geçilmesine yönelik ara ara itirazlar sunduğunu söyledi Alp.
Minarelere klasik eklemeler yaptığını ve yürüyen merdiveni safdışı bıraktığını ama daha fazlasının olmayacağını söyleyen Alp, Başbakanın ona caminin çok modern olduğunu ve Osmanlı ve Selçuklu tarzlarında olmasını tercih edeceğini söylediğini belirtti ve ekledi: "Bu benim için oldukça hassas bir iş. Ufak tefek değişiklikler yaptık ama kırmızı çizgilerim var."
Erdoğan'ın hükümetinin özellikle ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan'ın işlerinin aynısının yapılmasına yönelik talepleri altında asabı bozulmuş. "Mimarlığın gününü yansıttığına inanıyorum onlara Osmalı camisinin kopyasını yapmayacağımı söyledim. Mimarlık; gününün kültürünü, teknolojisini, malzemelerini ve davranış tarzını yansıtır. Sinan'ı taklit etmek hata olacaktır" dedi.
Alp Erdoğan'ıın hırslı gelişme planlarıyla (sadece Taksim'de değil, heryerde. Özellikle İstanbul'da Türkiye'nin en büyüğü olcak bir camiyle), 80'lerde benzer girişimlerde bulunarak, küstahça girişimler yapmış olmakla eleştirilen Fransız başkanı François Mitterrand'ı karşılaştırdığı bir makale yazdı.
Alp "François biraz Erdoğan'a benzerdi." dedi. Arkitera, Kaynak: The New York Times, 01.07.2013 |
|
KETEN İNŞAAT'TAN 20 MİLYON DOLARLIK RESTORASYON
Yalı, ilk haline uygun olarak 750 metrekarelik bir arsa üzerine inşa ediliyor. Daha önce üzerinde iki bina bulunan arsa üzerine inşa edilecek olan yalının iç düzenlemeleri, modern hayatın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılıyor. Önünde kayıkhane de bulunan yalının arka kısmındaysa 250 metrekarelik ikinci binası bulunuyor.
Keten İnşaat ve EMR tarafından İstanbul'a yeniden kazandırılacak olan yalının restorasyon çalışmaları iki yıl süren detaylı bir araştırmaya dayandığını söyleyen Keten İnşaat AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ferhat Keten, "Osmanlı arşivlerinden yapılan taramalarda Almanlar'ın 1936, Amerikalılar'ın ise 1940 tarihli fotoğraflarına ulaşıldı. Yalıyı havadan ve direkt gören fotoğrafların bulunmasının yanı sıra arazi üzerinde arkeolojik kazılar da yapıldı" dedi.
1846 yılında yapıldığı tahmin edilen, 1905'te bir yangınla kül olan Sipahiler Ağası Mehmet Emin Ağa Yalısı, Kanlıca Körfezi'nin incisi olarak kabul ediliyordu. Yalı, restorasyon çalışmalarından önce otopark olarak kullanılıyordu. Arkitera, Haber: Betül Atasoy, 01.07.2013 |
|
ÇELİK: TAKSİM KAZISINDA KÜLTÜR KATMANI ÇIKMADI
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Taksim Meydanı, Sıraselviler, Tarlabaşı ve Kazancı Yokuşu'nda gerçekleştirilen çalışmalarda kültür tabakasına rastlanmadığını bildirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun soru önergesini yanıtlayan Çelik, İstanbul Taksim Meydanı ve çevresinde yapılan Taksim Meydanı düzenleme çalışmalarının İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü uzmanlarının denetiminde gerçekleştirilmekte olduğunu belirterek, "Söz konusu alan, Kentsel Sit Alanı sınırları içerisinde kalmakta olup, bugüne kadar Taksim Meydanı, Sıraselviler, Tarlabaşı ve Kazancı Yokuşu'nda gerçekleştirilen çalışmalarda kültür tabakasına rastlanmamıştır" dedi. Çelik, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Divan Oteli önünde gerçekleştirilen kanal deplase çalışmaları sırasında, daha önceki yıllarda dolgu olarak atılmış olan 16 adet Ermeni Mezar Taşı bulunduğunu, ayrıca 19. yüzyıla tarihlenen duvar kalıntıları ve atık su kanalına rastlandığını söyledi. Anılan çalışmaların İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü uzmanları denetiminde sürdürülmekte olduğunu belirten Bakan Çelik, "Söz konusu kalıntıların rölövesine yönelik fotoğraf, bilgi ve belgeleri içeren ayrıntılı rapor ilgili Koruma Bölge Kuruluna verilmiştir" dedi. Sabah, 01.07.2013 |
|
BOĞAZ'IN BEKÇİSİNE AKIN
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın 2009 yılındaki bir ziyaretinde verdiği
talimatla restore edilen
Beşiktaş’taki
Şeyh Yahya Efendi Camii ve Külliyesi,
Türkiye’nin dört bir yanından gelen ziyaretçileri
ağırlıyor. Habertürk, 01.07.2013 |
|
TOPÇU KIŞLASI'NDA ISRARIN NEDENİ
Topçu Kışlası
veya Çamlıca tepesine cami kondurma hevesi tarihte
liderlerin iz bırakma arzusunun ne ilk örneği...
Az buçuk bu işlerden anlayanlar, Mausoleum’un
neden dünyanın 7 harikasından biri olduğunu
bilirler.
Şehrin en önemli meydanlarına anıtsal bir yapı
oturtma, insanlık tarihi boyunca sık rastlanmış bir
manzara.
İdeoloji sözcüğü bizde biraz fazla politize olmuş
olsa da, aslen ülkü demek, düşünce yapısı demek.
Topçu Kışlası da Recep Tayyip Erdoğan
ideolojisidir.
Niye Taksim derseniz...
Yalnız atlanan bir nokta var...
Her ne kadar yapımı için oylama karaı alınsa da, son bir ayda bizi bu gergin noktaya getiren öncelikle Topçu Kışlası ısrarı oldu.
Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 01.07.2013 |
|
![]() |
BÜYÜK SİNAGOG İBADET VE DÜĞÜNLERE HAZIRLANIYOR
Edirne'de 108 yıl önce çıkan yangında zarar gören 13 sinagogun yerine, II. Abdülhamit'in fermanıyla yaptırılan, 1983'e kadar kullanılan, ancak Yahudi cemaatinin kenti terk etmesi üzerine kullanılmaz hale gelen, Büyük Sinagog'ta restorasyon çalışmaları devam ediyor. Edirne Valisi Hasan Duruer, Avrupa'nın en büyük 2. sinagogu olan Edirne Büyük Sinagogu'nda restorasyon çalışmalarının yıl sonunda tamamlanacağını ve mekanın Kültür Merkezi olarak hizmete açılacağını belirtti. Sinagogların Yahudi cemaatlerinin önemli ibadet yerleri olduğunu, Edirne Büyük Sinagog'ta Yahudilerin hem ibadet hem de düğünlerini yapmak istediklerini ifade eden Duruer, "Yahudi cemaatinden bana gelerek, restorasyondan sonra sinagogda ibadet ve düğün yapmak istediklerini söylediler. Ben de onlara Büyük Sinagog'ta istedikleri kadar düğün ve ibadet yapabileceklerini söyledim. Yahudi cemaati Büyük Sinagog'ta istediği kadar düğün yapabilir" dedi. Sabah, 01.07.2013 |
5 ASIRLIK KABE ÖRTÜSÜ TAMİRATTA Hatay Gündem, 30.06.2013 |
|
TOPKAPI SARAYI'NA ÖZEL YANGIN ÖNLEMİ
Kültür ve
Turizm Bakanı Ömer Çelik, Topkapı Sarayı’nda alınan
özel yangın söndürme yöntemlerini açıkladı. Arkitera, Haber: Ecem Sarıçayır, 30.06.2013 |
|
İNŞAATA FEDA OLAN MEZARLAR Mezarlıktan biraz ötedeki Surp Toros Kilisesi’yse hala harap ve restorasyon bekliyor. Onun da birkaç yıl içerisinde bir ihaleye kurban gitmeyeceğini kimse garanti edemez, ancak manastırın şansı Anıtlar Kurulu’na kayıtlı olması. Malkara Surp Toros Kilisesi içine girdiğinizde çukurları görebiliyorsunuz. Malkara Surp Toros Kilisesini delik deşik eden hazine avcıları, zamanında kiliseyi satın alıp ambar yapmak isteyen kişilerle anlaşamayınca, kilise arazisinin ihalesi yapılmadan önce 1990’larda Anıtlar Kurulu’na şikayet ederek, kiliseyi kaydettirmiş ve rakip hazine avcılarının ihaleyi almasını önlemiş. Böylelikle Surp Toros Kilisesi’nin belediyenin ihalelerinden birine kurban gitmesi biraz daha zor, ancak imkansız değil.
Taksim’den de mezarlar çıktıTaksim’de kışla ve AVM yapılmak istenen Gezi Parkı ’nın bulunduğu yerden Harbiye Askeri Müzesi’ne kadar giden bir alanın da Surp Agop Ermeni Mezarlığı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu arada Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim Meydanı’ndaki kazıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıtında, Taksim Meydanı’nın altından Ermeni mezarlarının çıktığını açıkladı.
Ermeni evleri dönüşüme fedaTürkiye ’nin en batısında bunlar olurken doğusunda ise bir kentsel dönüşüm faciası yaşanıyor. TOKİ’leştirme çalışmaları eski Ermeni mahallesinde 130 yıllık evlerin yıkımıyla başladı. Sosyal medyada örgütlenen binlerce kişi evleri kurtarmak için kolları sıvadı. Ancak engellenemedi. Muş’ta Ermeni mimarisinin son örnekleri yıkıldı. Duduk ustası Civan Gasparyan’ın da doğduğu, Muş’un adına türküler yakılan, Surp Garabed Köyü yerle bir oldu. Radikal, Haber: Aris Nalcı 30.06.2013 |
|
BU PERDE AYIBINIZI ÖRTER Mİ?
İlk namazda, kilisede bulunan 750 yıllık freskler perdeyle, zemin kaplaması halılarla kapatıldı. Prof.Dr. Akyürek, AKP’nin başka renklere tahammül edemediğini söyledi.
soL gazetesinin haberine göre, her türlü fikre, inanca saygılı olduğunu söyleyerek “demokrasi oyunu” oynayan AKP, 7 yüzyılı aşkın süredir varlığını sürdüren ve kilise olarak yapılan Trabzon Ayasofya’yı yeniden camiye çevirdi. Prof.Dr. Engin Akyürek, AKP’nin farklı renklere tahammül edemediğini belirterek, bunu fetih sürecinin devam ettiğinin göstergesi olarak değerlendirdi.
Trabzon’un Ayasofya Mahallesi’nde bulunan ve uzun süre müze olarak kullanılan Ayasofya, 52 yıl aradan sonra tekrar camiye çevrildi. Bir süredir bu yönde yapılan çalışmalar tamamlandı. Mihrap ve minber yerleştirilen Ayasofya’da ilk namaz, önceki gün kılındı. Namaz sırasında, freskler perde ile kapatıldı.
Mahkeme devretmişti
Freskler arkadan dolanıp görülebilecek! “Kapıların birinin önüne halı serdik ve ayakkabılık koyduk. Cemaat, bu kapıyı kullanarak içeriye girecek. İkinci kanat kapının olduğu yeri ise taş zemin bıraktık. Buradan içeriye giren ziyaretçi bir metre genişliğindeki alandan doğuya doğru geçecek oradan baktığı zaman kubbedeki freskleri görebilecek. Ziyaretçilerin bu mekanı gezerken ayakkabı çıkarması gerekmeyecek” diyen Yıldırımhan, paralı geçişi de kaldırdıklarını söyledi.
Atıl olmaktansa...
‘Başka renge tahammül yok’
Fetih sürüyor
Neydi, ne oldu?
Sol Haber, 30.06.2013 Trabzon’da camiye dönüştürülerek
ibadete açılan Ayasofya Müzesi’nde yapılan
değişiklik ve tadilatın Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koruma Kanunu’na aykırı olduğu iddiasıyla suç
duyurusunda bulunuldu. 52 yıl sonra ilk namazAyasofya Müzesi, geçtiğimiz cuma günü ikindi namazı kılınarak ibadete açılmıştı. Henüz resmi olarak açılışı yapılmayan Ayasofya içerisindeki freskler açılır kapanır bir sistemle perde ile kapatılmıştı. Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Trabzon’un fethinden yaklaşık 100 yıl sonra camiye dönüştürülen Ayasofya, 1961’de müze statüsüne kavuşmuştu. Taraf, 03.07.2013 |
|
1700 YILLIK İNCİL'İ SATMAYA ÇALIŞTILAR
Tekirdağ’da jandarma ekipleri tarafından bir süredir tarihi eser kaçakçılığı yaptığı şüphesiyle takip edilen G.D., ceylan derisi üzerine Aramice yazılan 1700 yıllık İncil’i satmaya çalıştığı sırada yakalandı.
Tekirdağ Jandarma Komutanlığı ekipleri, G.D.’nin Suriye’den temin ettiği İncil’i satmak istediği bilgisi üzerine harekete geçti. Şüpheliyi adım adım izleyen jandarma ekipleri önceki gün operasyon düzenledi. Gözaltına alınan G.D.’nin yanında ceylan derisi üzerine Aramice yazılmış, 17 yapraktan oluşan İncil ele geçirdi. Şüpheli G.D. ifadesinin ardından çıkarıldığı savcılık tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Tekirdağ Müze Müdürlüğü tarafından incelenen İncil’in 30 santim uzunluğunda ve genişliğinde olduğu belirlendi. İncil müzeye teslim edildi. Milliyet, Haber: Ruhan Yalçın, 30.06.2013 |
![]() |
PERU'DA 1200 YILLIK KRALİYET MEZARI BULUNDU
Başkent Lima'nın 300 kilometre kuzeyindeki El Castillo de Huarney kenti yakınlarında ortaya çıkarılan mezarda, Peru'da İnka uygarlığından önce hüküm süren Wari İmparatorluğu'ndan kalma çoğu kadın 63 mumyalanmış insan cesedi, bin 200 altın ve seramik objeler bulunduğu belirlendi.
Varşova Üniversitesi'nden Giersz Milosz, "Çok istisnai bir buluş" dediği keşfin, hakkında çok az şey bilinen Wari kültürüne büyük katkı sağlayacağını belirtti.
Hürriyet, 30.06.2013 |
|
|
TARİHİ ŞATO
Fransa’nın batısındaki La Rochelle şehrinde 15. yüzyıldan kalma tarihi belediye sarayında yangın çıktı.
Elektrik kontağından çıkan yangında ölen ya da yaralanan olmadı. Milliyet, 30.06.2013 |
TARİHİ KÜLLÜĞE ALÇILI KORUMA Radikal, Haber: İdris Emen, 30.06.2013 |
|
TAKSİM'E DEĞİL SİT VE TARİHİ ALANLARDAKİ YANGINLARA BAK
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, koruma kararı olan tarihi ve sit alanı mekanlarının yangınla tahrip olduğunu belirterek, savcılıklara suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
Çelik, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun ‘Taksim’ sorusuna yanıt verdi. Çelik, “ Adana’da 8, Aydın’da 22 cami ve mimari yapı yanarak tahrip oldu. Bursa’da Ulucami yandı. İstanbul’da 19 yapı yanarken, Beyazıd Cami Hünkar Kasrı, Haydarpaşa Garı, Hatice Sultan Yalısı, Galatasaray Üniversitesi yapısı yangın geçirdi. Suç duyurusunda bulunduk. Taksim ve çevresindeki çalışmalar arkeologların denetiminde gerçekleştiriliyor. Sıraselviler, Tarlabaşı ve Kazancı Yokuşu’nda kültür tabakasına rastlanmamıştır” dedi. Star, 29.06.2013 |
|
İSTANBUL ŞEHİR PLANCILARI ODASI BAŞKANI TAYFUN KAHRAMAN: KIŞLA İPTAL OLACAK, REFERANDUM YOK!
Tayfun Kahraman aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Koruma Bölge Kurulu’nda uzman olarak görev yaptığını, Gezi Parkı’ndaki çalışmalarından sonra “geçici görevle” Gaziantep’e gönderilince öğrendik. Kahraman, Gezi Parkı’yla ilgili beklentilerini, Taksim Dayanışması’na dair fikirlerini, referandumla ilgili görüşlerini paylaştı.
Mevcut hükümetin itirazınız olmayan bir
projesi var mı?
Bu cevabınız bize ne anlatıyor?
Dünyada İstanbul’la benzer kaderi
paylaşan şehirler hangileri?
Gezi Parkı’na dair referandumun bir
çözüm önerisi olarak sizde karşılığı var mı?
Başbakan’la görüşmenizde
referandum konusunda mutabık kalmadınız mı?
Bu tartışmaların içinde Başbakan AKM’nin
yıkılacağı haberini de verdi. AKM konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Sizce Taksim Dayanışması 27 Mayıs’tan
sonra sokaklara çıkanların ne kadarını temsil
ediyor?
Bu açıdan bakarsak, Başbakan’la
görüşmeniz ve açıklama yaparken varlığınız eksik
miydi?
Sizin bütün bu görüşme ve tartışmalardan
çıkardığınız sonuç ne? Milliyet, Haber: Zeynep Miraç, Fotoğraf: Hüseyin Özdemir, 29.06.2013 |
|
TOPHANE'DEN BİZANS ÇIKTI
Tophane’deki İmalat-ı Harbiye Usta Mektebi
inşaatında önce tartışmalara neden olan kalıntının
6. 7. yüzyıl erken dönem Bizans kalıntısı olduğu
ortaya çıktı. İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü
tarafından yürütülen kazı çalışmalarında Mimar Sinan
Müzesi olarak yeniden yapılması planlanan İmalat-ı
Harbiye Usta Mektebi’nin yerinde cadde seviyesinde
erken dönem Bizans kalıntısı olduğu ve yapılan
çalışmalarda Bizans dönemine ait çok sayıda sikke ve
kandil de bulunduğu belirtildi. Rektör yanıldıTophane’deki top dökümhanesine ustalar yetiştiren
İmalat-ı Harbiye Usta Mektebi’nin, Mimar Sinan
Müzesi olarak yeniden yapılması projesi Mimar Sinan
Üniversitesi öğretim üyeleri arasında büyük
tartışmalara sebep olmuştu. Öğretim üyeleri, Tarihçi
Semavi Eyice’nin Bizans Devrinde Boğaziçi kitabından
yazılanlardan hareketle Bizans kalıntısı olduğunu ve
arkeolojik çalışma yapılması gerektiğini
belirtmişti. Üniversite rektörü Yalçın Karayağız da
Taraf ’taki mülakatında, “Semavi Eyice orada bir
Bizans Kilisesi’nin kalıntılarının olabileceğini
ifade ediyor. Burada bir soru işareti var. Resimde
görülen 19. yüzyıl İmalat-ı Harbiye Usta Mektebi’nin
tonoz temelleridir. Orada Bizans kalıntısı yok,
oradan çıkabilecek tek şey Tophane Lüleleri
olacaktır.” demişti. Karar çıkmadan ihale edildiSüren arkeolojik çalışmalarda kazıyı yapan firmanın
çekilmesi üzerine çalışmalar tekrar ihale edildi.
Kazı çalışmalarını alan firma aynı zaman da müzenin
yapım işinin de ihalesini almış oldu. Proje kuruldan
geçmeden ihale edilemeyeceği uzmanlar tarafından
belirtiliyor. Kent halkına haksızlıkMimar Korhan Gümüş konu hakkındaki
değerlendirmesinde şunları söyledi: “Araştırma,
projelendirme, planlama işleri açık uçlu olmak
zorundadır ve müteahhitlere yaptırılamaz. Çünkü
kereste, çimento gibi fikir satın alınamaz, kamusal
sürecin bir parçasıdır. Taraf, Haber: Bülent Onur Şahin, 28.06.2013 |
|
MERYEM ANA ADASI
Meryem Ana Arkeoparkı adıyla önümüzdeki günlerde ziyaretçiler tarafından gezilebilecek 10 dönümlük .zeytinli Ada'da MS 4’üncü yüzyıldan kalan vaftizhane, iki hamam, seramik pişirme fırınları gibi alanlar bulunuyor.
Adada yapılan kazı çalışmaların başkanlığını yürüten Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Nurettin Öztürk, Zeytinli Ada'nın daha önce manastır olarak kullanıldığını söyledi. Yakın tarihe kadar adanın Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı kamp bölgesi olduğunu hatırlatan Doç.Dr. Öztürk, “Burada 12-13 tane kamp yeri vardı. 2003-2004 yılında restoran yapmak istediler. Burası SİT alanı olduğu için kurula başvurdular. Biz ise bu dönemde bir kazı çalışması gerçekleştirdik. Belediye Başkanlığı ve kurula bir rapor verdik. Böyle bir işletmeye izin verilemeyeceğini rapor ettik” diye konuştu.
Doç.Dr. Öztürk, MS 2’nci yüzyılda yaşanan deprem ile buranın ada haline geldiğini söyledi. Adada 5 kilogram ağırlığında Meryem Ana ve Hz. İsa’nın ikonasının da yer aldığını ifade eden Doç.Dr. Öztürk, 10 dönümlük alanda, vaftizhane, iki hamam, seramik pişirme fırınları, o döneme ait tuvaletin yanı sıra tapınma ve keşiş alanlarının bulunduğunu açıkladı.
Doç.Dr. Öztürk, adanın daha önce Ortodoks kilisesi ve manastır olarak kullanıldığını hatırlattı. Yaptıkları çalışmada 300 mezar açtıklarını da dile getiren Doç.Dr. Öztürk, “Burada 3 türlü mezar bulunuyor. Bunlar, kendi istekleri ile gömülen din adamları, hastalıktan ölenler ve vasiyetten gömülenler olarak sıralayabiliriz. Burada Meryem Ana Kilisesi olduğu için başka ülkelerden ziyarete gelenler olduğu için yaşlılık ve hastalıktan dolayı burada gömülenler de vardı” dedi.
Osmanlı Dönemi’nde karantina adası olarak kullanıldığını da söyleyen Doç.Dr. Öztürk, “Erdek'e gelen gemiler burada durduruluyordu. Gelenler kontrol ediliyorlardı. Sağlamlar karaya gönderiliyor, hasta olanlar burada kalıyordu. Bu nedenle buraya karantina adası da deniyordu. Ayrıca burada iki suyumuz var. Birisi göz hastalıklarına iyi gelebilecek nitelikte olan, diğeri ise yaz, kış 25 - 26 derece ısıyı koruyabilen hamamlarda kullanılabilen su” açıklamasında bulundu. Akşam, 28.06.2013 |
|
DİREN ŞEHİTLİK DERGAHI!
Tekkelerin, şehirlere manevi anlam katan dergahların, hazirelerin kent merkezlerinde işi ne! Seyyit Nizam haziresinin; Sır Tekke’nin kaderi; daha doğrusu kederi ne olduysa Şehitlik Dergahı’nın başına aynı şey gelmiş. Bugün adı bile sır olan Sır Tekke’yi kim biliyor? Seyit Nizam’daki talan edilen kitabeler kimin umurunda? Nafi Baba Tekkesi’nde kırılan hat sanatı şaheseri kabir kitabelerinin yasını kim yutuyor? Şehremaneti omuzlarına yüklenen devasa emaneti unutmuş ne gam!
Bir zamanlar, arazileri Topkapı’dan Edirnekapı’ya; oradan da Bayrampaşa, Maltepe ve Topçular’a kadar, oldukça geniş bir araziyi taçlandırmış olan Sır Tekke abı gibi sır olmuş; sırra kadem basmış. Şüheda kabirlerinin üzerlerine mahalleler kurulmuş; yol, köprü, iş hanları, matbaacılar sitesi inşa edilmiş…
Bir zaman, hattat Hattat Mahmut Şahin ve Hattat İsmet Gülnihal ile birlikte Seyit Nizam'da, yıkık-dökük tarihi mezar kitabeleri arasında; daha doğrusu kitabe harabeleri arasında saatler boyunca İstanbul Kadısı, Hattat Mehmet Rıza Efendi’nin mezar kitabesini aramış; tahmin edeceğiniz üzere bulamamıştık.
"Kemal'in seng-i kabri kalmadıysa nam-ı kalmıştır" diyen şair ne kadar haklı. Hazirede bulunan 200 kadar tarihi mezar taşının tamamını inceledik; lakin İstanbul Kadısı Mehmet Rıza Bey'in kabrini ve dolayısıyla mezar kitabesini bulamadık. Yok olmuş! Nereye gitmiş koca taş! Hangi yad ellerde şimdi" Hangi Konak'ta mahzun ve mütevekkil bir halde haline; halimize yanıyor, kim bilir?
Ne gam! Avrupa Kültür Başkentliği yapmış kadim şehirde, her biri baha biçilmez maddi ve manevi kıymeti haiz değerler, mezar kitabeleri “iç” edilirken, belediye başkanları, yerel yöneticiler panellerde, sergi açılışlarında, konferans salonlarında öznesinde İstanbul ve Avrupa Kültür Başkenti olan hamasi nutuklar atıyordu: "Neler yapmadık şu vatan için, kimimiz öldük. Kimimiz nutuk söyledik!"
Yazının bu yerinde, Şehitlik Dergahı’na büyükçe bir paragraf açalım. Rumelihisarı ve civarındaki geniş arazilerin asıl sahipleri İstanbul’un fethine katılan Horasanlı bilge bir ailedir. Mezkur ailenin temelleri Fatih Sultan Han Hazretleri’nin talimatıyla, Akşemseddin Hz. ile birlikte Horasan’dan İstanbul’a fetih hazırlıkları için gelen serdengeçti-alperen ailelere dayanmaktadır.
Mezkur alperen ailelerinin serdarı, medar-ı iftiharı Akşemsedin’in rahle şeriki Şeyh Bedreddin’dir. Bir zaman Rumelihisarı’nda tarihi mezarlıkta Şeyh Bedreddin’in torunlarından arif ve kibar bir hocaefendi ceddinin hikayesini bu satırların yazarına şöylece anlatmıştı:
“Şeyh Bedreddin’in İstanbul’un fethi için gelip 1451′de şehid olduğunu mezar taşından görebiliyoruz. Esasen, bu da buradaki Şehitliğin ne kadar kıymetli bir tarihinin olduğunu gösteriyor. Şöyle ki, Fatih, fethi surların içindeki İstanbul’un alınması ile sınırlı değil; bir anlamda burada, Rumelihisarı’nda verilen zorlu mücadelede kazanılan zafer ve bunun sonucu tarihi Rumelihisarı kalesinin inşası, fethi başlatıyor. Yine burada, bu Şehitlikte 1451 yılında şehit düşen Mahmut Çelebi gibi Fatih’in ordularının öncülerinin ve ileri gelenlerinin mezarları bulunuyor. Örneğin, mezar taşlarından birinin üzerinde “Serdengeçti Ağası” olarak zikredilen şehidin mezar taşı mevcuttur. Fatih, burada hayatlarını kaybeden şehitlerin ruhuna, merkezi şimdiki Şehitliğin bulunduğu nokta ve çevresini Şeyh Bedreddin sülalesine bahşetmiştir. Geleneğe göre şehit yeniçerilere gözcülük yapmaları ve ‘ba’sü ba’del mevt’ zamanında kaya diplerinin altından yerden bir kol gibi fışkırarak “çerağlarını yakmaları görevi verilmiştir. İşte bunun için Rumelihisarı ve BÜ haziresinde medfun bulunan yeniçeri şehitleri kayaların hemen altında yatmaktadır.”
İlk taşları, fethin hemen öncesine; 1451 yılına dayanan tarihi mezarlık ve Nafi Baba Dergahı birbirinden ayrılamaz. Çünkü Dergah, mezarlık için kurulmuştur. Dergah’ın türbedarları yıllar yılı tarihlerine sahip çıkarak mezarlığa gözü gibi bakmıştır.
Şehitlik Dergahı: Az önce arz ettiğimiz gibi İstanbul’un Avrupa yakasındaki Fatih Sultan Mehmet Han’ın emriyle kurulan ilk tekke olma hususiyetini haizdir. Tekke önce Bayrami sonra da Bektaşi dergahı olarak asırlar boyunca İstanbulluların hizmetinde bulunmuştur.
Şehitlik Dergahı, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Otağ-ı Hümayunu’nu kurduğu ilk yerdir.
Şehitlik Dergahı, İstanbul’un Fatihinin askerleriyle birlikte dua ettiği yerdir: Bu yüzden Dua Tepe’nin asıl yeri burasıdır.
Şehitlik Dergahı, bütün Türk-Osmanlı tarihine bir ayna teşkil etmektedir... Tevfik Fikret onun için buraya “Beş asrın aşiyanesi” demiştir.
Şehitlik Dergahı, şehitlik mezarlığına göz kulak olmak, korumak, bakmak amacıyla kurulmuştur.
Bölge Halkı, Rumelihisarı sakinleri ve aklı başında olan herkes Şehitlik Tepesi’nin bir bütün olarak, bir Türk-Osmanlı ve İstanbul açık hava müzesi olarak tasarlanmasını istemektedir.
Hasılı Tekke, mezarlık ve hazire bir bütündür. Bölünmeyi, parçalanmayı, tecezziyi kabul etmez…
Şehitlik Dergahı vakıf arazisidir. Mahza vakıftır. Vakfiyesindeki şartlar muvacehesinde korunarak yaşatılmalı; ihya ve inşa edilmelidir.
Vakıf arazileri ve bahusus Osmanlı mülhak tekke hazireleri ve müştemilatı üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan kamu ve yerel yöneticilerinin Şehitlik Dergahı’nın hamisi Fatih Sultan Mehmet’in torunlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın bedduasını her vakit hatırında tutmalıdır:
“Allah'a ve Ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, Sultan, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz. Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, fesh edilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikap etmiş olur. Böylece günahkarlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Malik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez..." Son Devir, 28.06.2013 |
|
HALİÇ TERSANESİ'NE YAT LİMANI TARTIŞMASI
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Beyoğlu kıyısında bulunan tarihi Aynalıkavak Kasrı, Taşkızak Tersanesi ve Divanhane binasının bulunduğu 25 dönümlük bir alanda hayata geçireceği projede, her biri 70 yat kapasiteli 2 adet yat limanı yer alacak.
Otel de var eğlenme merkezi de Bakanlık geçmişi Fatih Sultan Mehmet dönemine dayanan tersanelerin bulunduğu yat limanını inşa ederken limanın yapılacağı bölgede yer alan ve tarihi nitelik taşıyan alanları ve binaları da restore edecek. Proje kapsamında her biri 400 oda kapasiteli 5 yıldızlı 2 otel, apart oteller, dükkanlar, restoranlar, kongre ve kültür merkezleri, sinema ve eğlence tesisleri, 1000 kişilik cami, otopark da yapılacak.
49 yıllığına yap-işlet-devret Haliç’e farklı bir çehre kazandırması beklenen proje kapsamında yat limanı 49 yıllığına Yap İşlet Devret modeli ile yapılacak. 4 yıl inşaat, 45 yıl da işletme süresi olacak. İhaleye katılacak firmalardan 50 bin TL şartname bedeli, 50 milyon TL geçici teminat istenecek. 2 Temmuz ihaleye giren şirketler için tekliflerin son günü olarak ilan edildi. İhale, 10 Temmuz’da kapalı teklif alma usulü ile yapılacak. Teklif veren firmalar puanlamaya tabi tutulacak. Puanlamadan 75 puan üzeri alan ikinci aşamada açık pazarlık usulüne geçilecek.
Hürriyet'in haberine göre, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, projenin kentsel dönüşüm kapsamında da düşünülebileceğini belirterek, şunları söyledi: “Taşkışla ve Camialtı tersaneleri Osmanlı’dan beri Türk denizciliğine hizmet etti. Tersanelerin şehir dışına taşınması projesiyle birlikte bu alan atıl kaldı. Bu alanın halka açılması ve bir yaşam alanı haline dönüştürülmesi için bu çalışmayı başlattık. Bu projeyle birlikte Haliç; içinde marina, apart otel, restoran, dükkanlar, kültür ve eğlence mekanlarının bulunacağı bir yaşam alanı haline dönüşecek.
Yıldırım: “Metruk görüntü yerine yelkenliler" Bu projeyle Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’ndan başlayan bu alanda Haliç Kongre Merkezi ve Sabancı Müzesi ile birlikte bir bütünlük oluşturacak ve İstanbul’un turizm potansiyeline katkı sağlayacak bir kompleks ortaya çıkacak. Ayrıca tarihi bina özelliği taşıyan yapılar da restore edilerek İstanbul’un tarihi dokusuna kazandırılacak. Proje, aynı zamanda kentsel dönüşüm çerçevesinde de düşünülebilir. Haliç’e yapılacak bu kompleks sayesinde Haliç’teki o metruk görüntü yerine yelkenliler, irili ufaklı teknelerin ortaya çıkaracağı yeni bir Haliç, İstanbul siluetinin bir parçası haline gelecek. Her yıl 10 milyona yakın turist çeken İstanbul’un bu potansiyelini de yukarıya çekecek bir proje olacak.”
Fatih Sultan Mehmet'in projesi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “muhteşem proje” diyerek duyurduğu Haliç Yat Limanı ve Kompleksi projesinin yapılacağı haliç Tersanesi’nin temelleri Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanıyor. İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet’in talimatıyla 1455’te kurulan Haliç Tersanesi, en uzun süre faaliyet gösteren tersanelerden birisi oldu. O zamanki adıyla, ‘Tersane-i Amire’, Yavuz Sultan Selim döneminde 100 birimli, Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa birimli dev bir tersane haline geldi. Denizcilikteki gelişmeyle birlikte bu bölge inşa tezgahları, havuzlar, depolar, kışlalar ve yelken dikim atölyelerini de içine alan bir kompleks haline getirildi. Kürek mahkumlarına, Mimar Sinan’ın inşa ettiği zift ambarına ve Avrupa’dan alınan havuzlara ev sahipliği yapan tarihi liman, yakın zamana kadar hizmet verdi. Liman bir süreden beri atıl durumda.
Eyüp Muhcu / Mimarlar Odası Genel Başkanı Haliç, İstanbul’un ilk kent yerleşim bölgesidir ve doğal bir liman olarak önemli bir rol üstlenmiştir. Dünyanın en eski tersanesi olmasıyla birlikte dünyaca önemli bir endüstri mirasıdır. Bu nedenlerle tersane ile ilgili gelişmeleri yakından izliyoruz. Buraya yapılacak her şey çok önemli.
Bir süre önce tersaneye ait kültür varlığı niteliğindeki binalara yıkım ve tadilat uygulamaları gündeme gelmişti. Buna karşı durduk. Kamuoyunda oluşan tepkilerle bu süreç durduruldu. Daha sonra gördük ki Cumhurbaşkanlığı himayesinde Haliç Tersane bölgelerine yönelik çalışmalar kamuoyundan adeta kaçırılırcasına yapılmış ve nihayetinde Haliç’in kültürel dokusunu ve tarihini ortadan kaldıracak bir karar ve ihale gündeme gelmiştir.
Söz konusu proje içeriğiyle uygulanması halinde hem endüstri mirasımız hem de İstanbul’un kentsel kimliği zarar görecektir. Bu mirasın geleceğe taşınılması gerekirken, kararın Cumhurbaşkanlığı himayesinde alınması endişe vericidir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın eksik ya da yanlış bilgilendirildiğini düşünüyoruz. Çünkü bu ihale hukuksuz ve şehircilik ilkelerine aykırıdır. Cumhurbaşkanının bu süreci durduracak tedbirler alması bekleniyor. Diğer yandan Gezi Parkı olayları sürecinde İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “Otobüs duraklarının yerini değiştirirken bile halka soracağız” söylemiyle yarattığı olumlu hava, İstanbul’un tüm değerlerini yok edebilecek bir karar alınırken toplumdan gizlenmesi ile çelişmektedir. Bu durumun toplum tarafından sorgulanması gerekir.
Süleyman Faruk Göncüoğlu / Sanat Tarihçisi Haliç Tersanesi bölgesine tarih ile ilgili bir kültür merkezi yapılabilir. Dünyada bu tarz örnekler var. Ancak sadece alışveriş ve eğlenceye yönelik bir yapı Kasımpaşa kültürünü yok eder. İngiltere’de sadece pazarıyla ünlenen ve bunun korunması için çalışılan bölgeler var. Kasımpaşa da İstanbul’da denizcilikle alakalı önemli bir merkezdir. Yat limanı Haliç’e hareketlilik getirebilir. Ancak bu yapılırken İstanbul’un değerleri korunmalıdır. Bu şehir çakma bir Dubai ya da New York olmamalıdır. İstanbul, İslam Şehir kültürünün doruğa ulaştırdığı bir modeldir. Eğer şehir global dünya değerlerine teslim edilirse bir model olmaktan da çıkar.
Bizde proje yaparken bütün kültürel, coğrafi değerleri ve mizacımızı reddeden projeler yapılıyor. Bunları yapınca toplumun ileri gideceğini zannediyoruz. Oysa geriye gidiyoruz. Evet, Haliç Tersanesi şu anda çok mezbele bir halde. Çünkü bölgenin tersane vasfı gidince yıkıntıya dönüştüğü bir gerçek. Bölgenin yeniden canlandırılması gerekir. Ancak devasa büyüklükte projeler yapılınca 8 bin 500 yıllık tarihinden kopmuş bir proje olur. İstanbul son medeniyet Osmanlı’nın mirasıdır. Bunu silecek projeler yapılıyorsa üzülürüm. Hem kültürel mirası korunmalı hem de çöplük olmamalı. Zeytinburnu örneğinde gördüğümüz gibi betonarme yapılar yükselmemeli. Zira betonarmenin geri dönüşü yoktur. İstanbul betonlaştıkça gelecek ipotek altına alınıyor. Yapı, 28.06.2013
Haliç'e AVM, otel, yat limanı ve cami yapımını öngören Başbakan Erdoğan'ın "muhteşem proje"si, 2 Temmuz'da ihaleye çıkacak.
Ancak Milli Savunma Bakanlığı'na tahsisli
bölgedeki arazi ve binaların İstanbul Büyükşehir
Belediyesi'ne devrini öngören 2005 tarihli
'Kasımpaşa Takas Protokolü'ne göre bu projenin
uygulanması mümkün değil. Balyoz davasından 20 yıl
hapse mahküm edilen dönemin DKK Oramiral Özden Örnek
ile Kadir Topbaş'ın imzalarını taşıyan protokole
göre büyükşehir belediyesine devredilen alanda
yalnızca sosyal amaçlı ve toplumsal kullanıma
yönelik tesislerin yapımını taahhüt altına
alınırken, Bakanlık yetkililerinin verdiği rakamlar
da protokoldeki rakamlarla çelişiyor.
Açık Gazete, Haber: Yusuf Yavuz, 01.07.2013
Haliç’te kuzey yakadaki Haliç Tersanesi, Camialtı Tersanesi ve Taşkızak Tersanesi’nin temelleri İstanbul ’un fethinden hemen sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından atıldı. Bunlara ‘Tersane-i Amire’ deniyor. 1993’te zarar ettikleri gerekçesiyle özelleştirme kapsamına alındılar. Sonra kapatılma kararı verildi, Düzce Depremi’nin ardından kullanılmaları gündeme geldi; Galata Köprüsü yüzünden karar yine değişti. Yoğun dönemlerinde üç bine yakın kalifiye eleman çalıştıran tersaneler atıl kaldılar ve 20 yıl dikkate değer bir üretim yapmadılar. Haliç Tersanesi, Şehir Hatları vapurlarına bakım yaptı, o kadar.
Böylece Osmanlı Donanması, ‘Hedefi torpido ile vuran ilk donanma’ olarak tarihe geçmiştir. Camialtı da az değerli tersane değildir. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturan Mühendishane-i Bahri Hümayun, burada kurulmuştur.
Sadece Haliç hakkında bilgisiz değiliz. Yenikapı projesi için Türk-yabancı ortaklı birkaç mimari büroya iş yaptırıldı, yarıştırıldı, konuşuldu. Umutluyduk. Süreçte gizlilik esas olduğundan bir türlü doğru dürüst bilgi de alamadık. Sonra seçilen proje uygulanmadı, yani tüm bu çalışma çöpe gitti. Şimdi Yenikapı dolduruluyor.
Uzun yıllardır kullanılmayan eski Camialtı ve Taşkızak tersanelerinin bulunduğu alana İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi yapılacak. 250 dönümlük alanı kapsayacak projeyle, tersanelerin şehir dışına taşınması nedeniyle atıl kalan bu alanların yeni bir yaşam alanı haline dönüştürülmesi amaçlanıyor. Kompleksin yapılacağı alanın sadece yüzde 10’unun ticari alan olarak kullanılacak. Alanın yüzde 40’lık bölümüne ise otel, geriye kalan alanda ise kongre ve kültür merkezi, kafe ve restoranlar ile 70’er yat bağlama kapasiteli 2 adet yat limanı yapılması planlanıyor. Söz konusu alan içinde bulunan, tarihi özellik taşıyan ve tescil edilmiş olan binalar ise kapsam dışında tutulacak.
2006'DA İBB'YE DEVREDİLMİŞTİ 916 Ada, 1. parselde bulunan ve tarihi Haliç Tersanesi olarak bilinen alan, 2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredildiği için Tarihi Haliç tersanesi tamamen projenin dışında.
AĞAÇLAR KESİLMEYECEK Projenin yapılacağı alanda tespit edilen tescilli 42 eser de korunacak. Eserler arasında, Aynalıkavak Kasrı ve kapısı, Mehmet Dede Türbesi ile ok taşları ve çınar ağaçları da bulunuyor. Akşam, Haber: Nebahat Koç, 03.07.2013 |
|
RAVANDA KALESİ AYDINLANIYOR
Kilis İl Özel İdaresi tarafından Polateli İlçesi Belenözü Köyü'nde bulunan Ravanda Kalesi'nin aydınlatılması için çalışma başlattı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından sağlanan ödenekle İl Özel İdaresi tarafından Kilis'in en önemli kültür değeri olan Ravanda Kalesi'ne aydınlatma sistemi kuruluyor.
İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Mustafa Bolat ile Kültür ve Turizm İl Müdürü Abdullah Aldemir, aydınlatma sistemi uygulanacağı Ravanda Kalesi'nde incelemelerde bulundu. Kilis Kent Haber, 25.06.2013 |
|
|
TEMEL KAZISINDAN MEZAR ÇIKTI
Konya'da bir inşaatın temel kazı çalışmaları sırasında işçiler insan kafatası ile birlikte parçalanan lahiti buldu. Üzerinde yazılar bulunan lahit ile ilgili çalışma başlatıldığı öğrenildi.
Edinilen bilgiye göre, Konya'nın merkez Meram İlçesi Gödene Mahallesi Hanedan Caddesi kenarında iş makineleri yapımı devam eden siteler için temel kazı çalışması yaptı. Yapılan çalışmada 3-4 metre kazılan bir inşaat alanından henüz geçmişi belirlenmeyen ancak yapımı itibariyle tarihi olduğu düşünülen bir lahit ve insan kafatası çıktı. İşçilerin haber vermesi üzerine olay yerine müze müdürlüğünden yetkililerin gelip inceleme yaptığı öğrenildi. Öte yandan alanda halen üzerinde yazı bulunan lahit ve kafatasının durması dikkat çekti. Lahitin hangi döneme ait olduğu yapılan inceleme sonrasında belli olacak. Konya Kent Haber, 23.06.2013 |
AVRUPALILAR RABAT'I KEŞFETTİ
Kozluk’a bağlı Yanıkkaya Köyü yakınlarında bulunan Rabat tepesi, Avrupalı tarihçilerin dikkatini çekti. Birçok medeniyet ve uygarlıklara ev sahipliği yapan bölgemiz, her geçen gün farklı kesimlerin ilgisi ile karşılaşıyor. Avrupa Tarih Eğitimcileri Birliği Derneği (Euroclıo) Kozluk’a bağlı Yanıkkaya (Smailka) Köyü'nün yukarı kesiminde bulunan tarihi kale ile ilgili önümüzdeki günlerde gezi programı düzenleyecek. Ekim ayında yapılacak gezi ile Batman’ın tarihi alanları Avrupa’da birçok yayın kuruluşuna konu olacak. Konuyla ilgili yapılan açıklamada “Rabat, bilindiği üzere 4.yüzyılın başından itibaren Erzen bölgesinin paylaşımı konusunda Perslerle Bizanslılar arasında başlayan savaşlar, yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir. İşte bu dönemde savunma amaçlı olarak karşı taarruzların bertaraf edilmesi için Bizanslılar tarafından Sason, Kozluk ve Bitlis üçgeninde çok sayıda savunma amaçlı kaleler kurmuşlardır. Kozluk İlçesi'nin 18 km. kuzeyinde bulunan Yanıkkaya Köyündeki Rabat Kalesi de bunlardan bir tanesidir” ifadeleri kullanıldı. Batman Gazetesi, 27.06.2013 |
![]() |
![]() |
DURAKHAN RESTORE EDİLİYOR
Sinop'un Durağan İlçesi'nde bulunan, Selçuklu Veziri Müinüddin Süleyman Pervane tarafından 1246 yılında yaptırılan ve İç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde uğrak ve dinlenme yeri olarak kullanılan han yeniden restore ediliyor.
Samsun Vakıflar Bölge Müdürü İsmail Aktaş, Durağan ilçesini ziyaret etti.
Aktaş, ilçede bulunan ve yıllardır kullanılmayan tarihi Durakhan'da incelemelerde bulundu. Yıllar önce restorasyonu yapılan ancak zaman içerisinde yeniden restorasyon ihtiyacı oluşan han, önümüzdeki yıl yapılacak restorasyonun ardından halkın hizmetine sunulacak. Sinop Kent Haber, 13.06.2013 |
23 - 29 Haziran 2013 |
|
FOTO HABER: #ISTEBOYLEOLURARKEOLOGUNMEZUNIYETI!.. ![]() ![]() ![]() TAYHaber 28.6.2013 |
|
MARMARAY'DAN ÇIKAN KALINTILAR BOZULMAYA TERK EDİLDİ
Yenikapı kazıları 8 yıldır sürüyordu.
Hürriyet, Yazı: Melis Alphan, 29.06.2013 |
|
SAFRANBOLU'DA RESTORASYON ÇALIŞMALARI
Safranbolu Kaymakamı
Gökhan Azcan, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
yaklaşık bir yıl önce projelendirilerek
restorasyonuna başlanan binanın projedeki bölümünün
tamamlandığını ancak çalışmalar sırasında daha geniş
bir alanın restorasyondan geçmesi gerekliliğinin
ortaya çıktığını söyledi. Bu nedenle yeniden ek
proje çizildiğini, ihalenin ardından çalışmaların
yeniden başlayacağını vurgulayan Azcan, şöyle
konuştu: Hürriyet, 29.06.2013 |
|
"HALA MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATIYORUM"
Sanat yaşamına 6 yaşında açtığı ilk sergisiyle ve ‘dahi’ sıfatıyla adımını atmış ressam Bedri Baykam... Bundan tam 50 yıl önce. Bu 50 yıl boyunca Türkiye’de ve yurtdışında düzenlediği sergilerle ve politik hayattaki duruşuyla sık sık gündeme geldi. Sansasyonel işlerinin ardı arkası kesilmedi. 2000’lerde genç kadınlara yağlı güreş yaptırdığı performansıyla, 1972’den beri sakladığı ilk spermli peçetesini sergilemesiyle ya da önceki aylarda sergilediği ‘boş çerçeve’siyle hep gündemdeydi...
- ‘Sansasyonel
olmak’ önemli bir kriter midir sanatınız için?
- Boş çerçeve
çalışmanızdan önce de ‘peçete’ gibi epey eleştirilen
başka işleriniz de olmuştu…
- En çok
eleştirilen sanatçılardan biri olabilir misiniz?
- Hala Müslüman
mahallesinde salyangoz sattığınızı düşünüyor
musunuz?
- Sanat
çevrelerinde ‘Boş çerçeve’ işinizin taklit olduğu
konuşuldu; ne diyorsunuz?
- Biz sizi
keskin ulusalcı, İslami kesime ve ‘yeşil sermaye’ye
mesafeli tavrınızla tanıyoruz. O eserinizi Murat
Ülker’e satmanız baya dikkat çekti…
- Gezi Parkı
eylemlerinin, burada patlayan yaratıcılığın sanatla
ilişkisi hakkında çok konuşuluyor. Ne
düşünüyorsunuz? Akşam Cumartesi, Haber: Eyüp Tatlıpınar, 29.06.2013 |
|
BİN 200 YILLIK MEZAR HEDİYELERİYLE BULUNDU Sabah, 29.06.2013 |
|
400 YILLIK CİNAYET ÇÖZÜLDÜ
ABD-Virginia'da arkeologlar 400 yıllık bir cinayetin izlerini açığa çıkarmayı başardı. Sabah, 29.06.2013 |
|
TARİHİ NAMAZ Habertürk, 29.06.2013 |
|
BOĞA HEYKELİ GİDİYOR, YERİNE BAKIN NE GELİYOR
TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, saray, köşk ve kasırlardan farklı yerlere nakledilen heykellerin ilgili kişi ve kuruluşlardan talep edilerek yerine konulmasının, tarihe sahip çıkma ve gelecek nesillere aktarılması açısından önem arz ettiğini bildirdi.
Sağlam, CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün Milli Saraylar'ın Kadıköy'de bulunan Boğa Heykeli'ni talep etmesine ilişkin soru önergesini, TBMM Başkanı Cemil Çiçek adına cevaplandırdı.
Sultan Abdülaziz döneminde inşa edilen Beylerbeyi Sarayı'nın bahçeleri için Paris'te 12 adet bronz heykel ve 10 adet memer heykel imal edildiğini belirten Sağlam, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra bu heykellerden bazılarının diğer saray, köşk ve kasırların bahçelerine nakledildiğini vurguladı.
-Milli Saraylar'a ait heykeller- Daha sonraki dönemlerde bunlardan dokuz tanesinin saray, köşk ve kasırlardan farklı yerlere gönderildiğini ifade eden Sağlam, şunları kaydetti: "Söz konusu heykellerden 'Dövüşen Boğa' heykeli, Yıldız albümlerinde Yıldız Sarayı bahçelerinde görülmektedir. İstanbul'da farklı yerlerde sergilendikten sonra 1987 yılında Kadıköy'de sergilenmiştir. 'Kaktüsün Üzerinde Zıplayan Aslan' heykeli de birkaç farklı yerde kaldıktan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önünde sergilenmeye başlanmıştır. Günümüzde Emirgan Korusu'nda bulunan 'Su İçen Dişi Geyik ve Yavrusu' heykeli de bir dönem Taksim Gezi Parkı'nda sergilenmiş, daha sonra Emirgan Korusu'na yerleştirilmiştir.
Fakat hırsızlık sonucu heykelde yer alan geyiğin yavrusu kaynakla sökülerek çalınmıştır. Daha sonra onarımı yapılarak yine Emirgan Korusu'nda sergilenmeye devam edilmiştir. 'Elan-Hamle' isimli geyik heykeli ise Yıldız Parkı Çırağan girişinde sergilenmektedir, fakat heykelin üç bacağı kopuk vaziyettedir. Bugün İstanbul Kalender Orduevi avlusundaki 'Yılan Üstünde Aslan' heykeli ve Genelkurmay Başkanlığı Aslanlı Kapı girişinde bulunan iki adet 'Top Tutan Aslan' heykeli de Yıldız albümlerinde Beykoz Kasrı bahçesinde ve girişinde görülmektedir. 'Umutsuz Durumdaki Geyik Avda' heykeli ile 'Şaha Kalkmış Özgürlük Atı' heykeli, Beylerbeyi Sarayı bahçelerinden sonra Büyükdere sırtlarında konumlanmış olan Bilezikçi Çiftliği'ne, daha sonra ise Gazi Ahmed Muhtar Paşa Köşkü'ne (Mermer Köşk) götürülmüştür."
Köşkün kamulaştırılarak Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmesinden sonra, köşkün tüm eşyalarının müzayedede satıldığını belirten Sağlam, "(Şaha Kalkmış Özgürlük Atı) heykeli Hacı Ömer Sabancı tarafından, 'Umutsuz Durumdaki Geyik Avda' heykeli ise Vehbi Koç tarafından satın alınmıştır. Günümüzde 'Umutsuz Durumdaki Geyik Avda' heykeli Taksim Divan Otel'de, 'Şaha Kalkmış Özgürlük Atı' heykeli ise Sabancı Atlı Köşkü'nde bulunmaktadır" dedi.
Mehmet Sağlam, saray, köşk ve kasırlardan farklı yerlere nakledilen heykellerin ilgili kişi ve kurumlardan talep edilerek yerine konması; tarihe sahip çıkma, heykellerle ilgili aktarılan yanlış bilgilerin düzeltilerek kamuoyu ile paylaşılması ve bu heykellerin gerçek yerlerine döndürülerek gelecek nesillere aktarılması açısından önem arz ettiğini bildirdi.
Sağlam, "İadesi talep edilen heykellerin yerine imitasyonlarının yapılıp aynı yerlerde sergilenmesinin mümkün olduğunu ve bu çerçevede çeşitli çalışmalar gerçekleştirildiğini kaydetti. Milliyet, 28.06.2013 |
|
BALKANLAR'DA YENİDEN TÜRK İZİ Sabah, haber: Murat Savaş, 28.06.2013 |
|
MEVLEVİ ŞEYHİ BAHARİ'NİN KAYIP EL YAZMASI DEFTERLERİ BULUNDU
Bahari mahlasını kullanan Beytur'un ‘Şiir, Musiki ve Tarih İlmi Bakımından Mevleviler' ve ‘Mevlevihane Hatıraları' ve ‘Mihrab-ı Aşk' isimli defterleri kayıptı. Araştırmacı Kasım Kocabaş, bir sahaftan satın aldığı defterleri Doç.Dr. Hikmet Atik ile birlikte yayınlamaya hazırlanıyor. ‘Şiir, musiki ve tarih ilmi bakımından Mevleviler' isimli defterde "Mukaddime, Mevlevi ne demektir, tarikat nedir, tekke nedir, Mevlevihanelerde tarikat teşkilatı, mevlevihaneler, destar, serpuş, tennure, Mevlevi sofrası" gibi başlıklar bulunuyor. ‘Mevlevihane Hatıraları' isimli defterde ise Beytur, 15 kadar başlıkta bazı hatıralarını nakletmiş. 1925'te tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Mevlevi dergahları da kapatıldı. Sadece Konya'daki Mevlana dergahı Asar-ı Atika adıyla müze olarak kaldı. Bu süreçte gerek sohbetleriyle gerekse yazdıkları eserlerle Mevleviliği ayakta tutarak, bugüne ulaşmasında önemli rol oynamış şahsiyetler var. Ahmet Midhat Bahari Beytur da bunların başında geliyor. Hayatta iken eserlerinin bir kısmını imkansızlıklar içerisinde bastırma fırsatı bulan Beytur, bir kısmını ise bastıramamış. Bu eserlerin bazıları vefatından sonra kaybolmuş.
Araştırmacı Kasım Kocabaş, bir internet sitesinde Midhat Bahari Beytur'a ait 3 defterin satışta olduğunu görünce hemen almış. Defterlerden biri ‘Şiir, musiki ve tarih ilmi bakımından Mevleviler', ikincisi ‘Mevlevihane Hatıraları', diğeri ise ‘Mihrab-ı Aşk'. Bunlardan sadece Mihrab-ı Aşk daha önce basılmış. Diğer iki eser ise basılmadığı gibi henüz başka bir nüshası da bulunmuyor. Mihrab-ı Aşk'ın basılan nüshasında esas alınan yazma defter ise Kocabaş'ın bulduğundan farklı. Kocabaş, bu durumu “Demek ki bu defterden iki adet var. Büyük ihtimalle bastırmak üzere diğer nüsha yazılarak gönderilmiş.” şeklinde açıklıyor. Ayrıca defterlerin içinde Beytur'un bazı mektupları ve geçmişte yayımlanmış makalelerinin kendisine ait elyazması nüshaları da bulunuyor.
Kocabaş, defterleri aldıktan sonra ilk olarak Mevlevihan Ahmet Kadri Yetiş Dede ile irtibat kurmuş. Mevlevihan Yetiş, eserlerin bulunmasından büyük mutluluk duyduğunu belirttikten sonra, çocukluğunda Bahari Hazretleri'nin yanında bulunduğunu ve bu eserleri de hayal meyal hatırladığını söylemiş. Vefatından sonra eserlerine sahip çıkılamadığını da eklemiş. Daha sonra Prof.Dr. Emine Yeniterzi ile görüşmüş. O da gönderdiği defter resimlerini ‘Sertarik Mesnevihan' merhum Şefik Can'ın öğrencisi Nur Artıran'a göstermiş. Artıran, defterlerin Bahari Hazretleri'nin el yazısı ve defteri olduğunu teyit etmiş.
Daha sonra Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Doç.Dr. Nuri Şimşekler ile görüşmüş. Şimşekler, Mevlevi şeyhi Bahari'nin bazı mektuplarını Pir Aşkına ismiyle kitaplaştıran isim. Bu kitabın 151. sayfasındaki 34. mektupta Bahari Hazretleri, "Şiir, Musiki ve Tarih İlmi Bakımından Mevleviler" isimli defterinden bahsediyor. Şimşekler, dipnotta bu kitap hakkında bir bilgiye ulaşılamadığını belirtmiş.
Kayıp olan defterleri bulan Kocabaş, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hikmet Atik ile birlikte bu defterler üzerinde çalışarak yayımlama kararı almış. Kocabaş, "Defterlerin hikayesi tarihimizdeki önemli şahsiyetlerin bu kıymetli eserlerinin nasıl yok olduğunu ve içler acısı durumlarını ortaya koyuyor." değerlendirmesinde bulunuyor.
Ahmed Midhat Bahari Beytur, 1878 yılında İstanbul Eyüb Taşlıburun Sadi Dergahı’nda doğdu ve çok kuvvetli bir tasavvuf ortamında büyüdü. Devrin mümtaz şahsiyetleri tarafından terbiye edilen Beytur, Bahariye Mevlevihanesi'nde Hüseyin Fahreddin Dede Efendi gibi bir mürşidin elinde yetişti. Kendisi de pek çok insan yetiştirdi. ‘Sertarik Mesnevihan' merhum Şefik Can'ın Bahari Hazretleri'ne manevi bir intisabı olmuşsa da bu beraberlik mürşit-mürit ilişkisinden ziyade iki dost şeklinde geçmiş. Zaman, Haber: Ünal Livaneli, 27.06.2013 |
|
|
VATİKAN'DA SANAL MÜZE
Vatikan tarihinde bir ilk: Ünlü Ertüsk mezarlığı Regoli - Galassi üç boyutlu bir modellemeyle sanal alemde ziyaretçilere açıldı. Vatikan, tarihinde ilk defa bir video oyununa evsahipliği yapıyor. Artnews sitesinin haberine göre Avrupa'nın farklı ülkelerinden oluşturulan bir ekip, MÖ 7'nci yüzyıla ait bir Ertüsk mezarlığını birebir sanal dünyaya taşıdı. Roma 'nın kuzeyindeki Cerveteri kasabasında konumlanan Regolini - Galassi adıyla da bilinen mezarlığın gerçeğine ziyaretçilerin girmesi yasak. 'Etruscanning 3 D' adındaki proje, geçen kasımda İtalya 'nın uluslararası fuarı Archeovirtual'da birincilik ödülü almıştı. Projenin bir amacı da Regolini-Galassi'nin 2600 yıl önceki halini bilimsel bir temelde tekrar hayata geçirmek. Proje, üç metre genişliğinde yüksek çözünülürlüklü bir ekranla sunuluyor ve izleyiciye de hareket sensörüyle hem sitede gezinme hem de etraftaki tarihi kalıntılara daha yakından bakma fırsatı sunuyor. Arkitera, 27.06.2013 |
SIĞACIK KALESİ 284 EVLE TURİZME AÇILACAK
İlçede günübirlik turizmin yanı sıra küçük ölçekli turizm ve ev pansiyonculuğu geliştirmek üzere bir proje hazırladıklarını belirten Soyer, ev pansiyonculuğu yapmak isteyen bölge halkına destek sağlayan bir sistemi devreye sokacaklarını belirtti. Sığacık Kalesi içindeki 284 evin, sit alanında olması nedeniyle yıllardır bakım ve onarımının yapılamadığını ifade eden Soyer, bunun için öncelikle evlerin restorasyonuyla ilgili proje hazırlattıklarını, Anıtlar Kurulu'ndan onay aldıklarını, ardından da İzmir Büyükşehir Belediyesi'yle protokol yapılarak uygulaması için finansman sağlandığını kaydetti.
Soyer, şunları belirtti: "284 evi bir tatil köyüne dönüştüreceğiz. Her evin 1 odasını turizme açmayı hedefliyoruz. Bir odanın iki yatak kapasiteli olduğu düşünülürse yaklaşık 600 yatak kapasiteli bir tatil köyüne dönüşecek. Ev sahiplerine istenen konfor standartlarına ulaşılması için yapacakları yatırımda rehberlik yapacağız, turizm hizmeti ile ilgili eğitim programları uygulayacağız. Cephe ve restorasyon çalışmalarını kasım ayı içerisinde tamamlanmasını planlıyoruz. Dünyanın en otantik tatil köyü Sığacık Kaleiçi evleri olacak. Kaleiçi'nde yaşayan 7'den 70'e yaklaşık bin 500 kişi de turizm personeli olacak. Dünyada eşi benzeri olmayan hayatla, tarihle iç içe, gerçek bir tatil köyü olacak."
Toplantıda proje kapsamında cephe giydirmeleri, çatısı olmayan evlere çatı yapımı, güneş enerjilerini çatıya gizleme, elektrik ve telefon hatlarını yeraltına alınması, altyapı içme suyu kanalizasyon hatlarının yenilenmesi ve mevcut parke taşın kaldırılarak alanın dokusuna uygun doğal taş yol düzenlemesi yapılacağı, çalışmalar için bölge sakinlerinden ücret talep edilmeyeceği bildirildi. Yapı, 27.06.2013 |
|
BİZANS SEMPOZYUMU VE YENİKAPI'NIN BATIKLARI
Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları
Sempozyumu bugün AnaMed Oditoryumu’nda
gerçekleştirilecek toplantılarla son buluyor.
* * *
Katalogdaki makaleler okunduğunda serginin daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim.
* * *
Serginin İstanbul’da yaşayan herkesin ilgisini çekeceğinden kuşkum yok. Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 27.06.2013 |
|
500 YILLIK ŞİFAHANE
Manisa'da bulunan 500 yıllık şifahanenin Tıp Müzesi'ne dönüştürülmesi projesi kapsamında Zafer Kalkınma Ajansı ile Celal Bayar Üniversitesi arasında mali destek protokolü imzalandı. Yapı, 27.06.2013 |
|
![]() |
İŞKENCEYLE ANILAN TARİHİ BİNA KİRALIK
İstanbul Sirkeci'deki tarihi binalardan biri olan Sansaryan Han, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarım karşılığı kiraya verilecek. Bin 505 metrekarelik arsa üzerinde kurulu tarihi bina için 11 milyon 660 bin lira onarım bedeli belirlendi. 18 Temmuz'daki ihaleyle 20 yıl süresince kiralanacak tarihi bina için ilk yıl, aylık 120 bin lira kira değeri biçildi. Binanın restorasyonu 18 ayda tamamlanarak açılışı yapılacak. Han, 1895 yılında mimar Joseph Aznavour tarafından Ermeni tüccar Sansaryan için inşa edildi. Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanıldı. İhtilal dönemlerinde sorgu ve işkencelere ev sahipliği yapan tarihi bina, yüksek tavanlı daracık odalarından dolayı adı "tabutluk" olarak anıldı. Vedat Türkali'nin romanlarında, Nazım Hikmet'in şiirlerinde, Türkçü akımın öncülerinden Reha Oğuz Türkkan'ın anılarında da işkence odalarıyla yer aldı. O dönemde çok sayıda yazar, aydın, sanatçının hücre hapsinde kaldığı binada Nazım Hikmet, Vedat Türkali, Ece Ayhan, Aziz Nesin, Attila İlhan, Mihri Belli, Vartan İhmalyan, Ahmet Arif, Ruhi Su'nun yanı sıra 68 kuşağından Cihan Alptekin, Ömer Ayna gibi isimler sorgulandı. Bina, daha sonra Sirkeci Adliyesi oldu. 118 yaşındaki tarihi bina, 6 kattan oluşuyor. Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 27.06.2013 |
TÜRKİYE, DÜNYA SANAT OLİMPİYATLARINDA SEKİZ KİŞİ İLE TEMSİL EDİLECEK
Resim,
heykel, seramik, fotoğraf, edebiyat, tiyatro, bale,
opera, müzik, TV, film, sokak sanatları, iç mimari,
moda tasarım, mutfak sanatları olmak üzere 15
kategoride yapılacak etkinliklere katılan ülkeler
kendi kültür ve sanatlarını icra ederken, 2015
yılında yapılması planlanan 2. Sanat
Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmak için de
organizasyon komitesini ikna etmeye çalışacak. AA muhabirine açıklama yapan Derya Var, Konak Belediyesi'ne kendilerine verdiği destekten ötürü teşekkür ederek, İzmir'in böyle bir etkinliğe ev sahipliğini yapacak potansiyele sahip olduğunu söyledi.
GEÇEN YIL TANITIM KONFERANSI İZMİR'DEYDİ Dünya Sanat Olimpiyatları'nın en önemli tanıtım
organizasyonlarından biri olan "WAG-Uluslararası
İzmir Konferansı" geçtiğimiz yıl eylül ayında
İzmir'de, Dünya Sanat Olimpiyatları Derneği-Türkiye
Ulusal Komitesi tarafından organize edilmiş ve
Avrupa, Asya, Afrika'dan toplam 60 WAG Ulusal Komite
temsilcileri 2013 yılında gerçekleştirecekleri ortak
kültür girişimlerinin finanse edilmesi hakkında
görüş alışverişinde bulunmuşlardı. Hürriyet, 26.06.2013 |
|
ŞUHUT ULU CAMİİ VE HAMAMI RESTORE EDİLECEK
Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü resmi internet sitesinde yayınladığı ilanla 08.07.2013 tarihinde hamam ve 09.07.2013 tarihinde Ulu Caminin restorasyon ihalesinin yapılacağını duyurdu.
Şuhut İlçesi'nde bulunan hamam ve Ulu Caminin tadilat yapılması hususunda sona gelindi. Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü bünyesinde, kültür varlıkları listesinde bulunan bu iki eser Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından daha önce yapılan açıklamada ödenek yetersizliğinden dolayı tadilat edilemediği duyurulmuştu. Şuhut Belediye başkanı Recep Bozkurt’ un yakından takip ettiği hamam ve Ulu Cami konusunda ihale süreci başladı. Afyon Haber, 26.06.2013 |
|
![]() |
PARİS'İN SİMGESİ OLAN
Yılın 365 günü açık olan Eyfel Kulesi grev nedeniyle dünden beri kapalı. 300 kadar çalışan, sendikaları CGT'nin yaptığı çağrı üzerine çalışma koşullarının düzeltilmesi ve ücret artışı talebiyle greve gitti. 1889 yılında Gustave Eiffel tarafından inşaa edilen kule, kurulduğu tarihten bugüne kadar 250 milyona yakın kişi tarafından ziyaret edildi.
Fransa'nın dünyadaki sembolü olan Eyfel Kulesi'ni, çoğunluğu yurt dışından olmak üzere yılda ortalama 7 milyona yakın kişi ziyaret ediyor. Hürriyet, 26.06.2013 |
'YAYALAŞTIRMA PROJESİ'NDE MAHKEME KARAR VERDİ
'Taksim Yayalaştırma Projesi'ne ilişkin tadilatların ve Koruma Kurulu kararının iptaline ilişkin davanın ilk duruşması görüldü. Mahkeme heyeti kararını yazılı olarak açıklayacak. Kararın açıklanmasının bir aya kadar da uzayabileceği belirtiliyor.
Taksim Platformu üyelerinin de aralarında yeraldığı vatandaşların, Topçu Kışlası, AKM ve yayalaştırma çalışmaları projelerinin içinde bulunduğu plan tadilatlarının iptaline yönelik açtıkları dava görüldü.
İstanbul 4. İdare mahkemesi'nde, görülen davaya, davacılar Avukat Gonca Yılmaz, Taksim Platformunun üyeleri, vatandaşlar ile davalı taraf İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kültür Bakanlığı'nın avukatları katıldı. Avukat Gonca Yılmaz, Taksim Meydanı'nın düzenlenmesini içeren imar planın iptali için dava açtıklarını ve mahkemeye 25 sayfalık dilekçe sunduklarını belirtti. Taksim Meydanı'nın 1993
yılında kentsel sit alanı ilan edildiğini
söyleyen Avukat Yılmaz, 6 Ocak 1999 yılında da
Taksim Meydanı'nın, Cumhuriyet Anıtı, Gezi Parkı ve
AKM'nin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu
yönünde 1 No'lu Koruma Kurulu’nun bir kararı
bulunduğunu söyledi. Taksim Yayalaştırma Projesinin mevzuata aykırı olduğunu savunan Avukat Yılmaz, "Bu plan tadilatları sivil toplum kuruluşlarına ve halka sorulmamıştır. Halkın katılımı engellenmiştir. Bu nedenle bile bu plan düşüyor. Halk söz konusu projelere ilişkin demokratik şekilde tepkilerini dile getirmiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Topçu Kışlası'nın AVM olacağını açıklamıştır" dedi. Avukatın bu sözleri üzerine mahkeme başkanı "Konumuz dışına çıkmayalım" diyerek uyarıda bulundu.
"TAKSİM YAYALAŞTIRMA DENİLEN PROJENİN BEN YAYALAŞTIRMA OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM" Avukat Yılmaz, " Yayalaştırma Projesi aslında yayalaştırmama projesi. Halkın Taksim’e gitmesi için duvarlara yapışarak yürümesi gerekiyor. Gezi Parkı’na girilmiş, Gezi Parkı'na tecavüz edildi. Parkın 747 metrekaresi artık yok" dedi. "Taksim Yayalaştırma denilen projenin ben yayalaştırma olmadığını düşünüyorum" diyen Avukat Yılmaz, Taksim Yayalaştırma Projesi'ne ilişkin fotoğrafları da heyete göstererek projenin mevzuata aykırı oldığınu söyledi.
Fransa ve İngiltere'de yapılan yayalaştırma projelerine ilişkin fotoğrafları da mahkeme heyetine gösteren Gonca Yılmaz, "İngiltere'de meydanlara araç giremez. Kültür miraslarının korunması için egzos dumanlarının da olmaması gerekiyor. İngiltere'de kent merkezine gitmek için vergi uygulaması getirilmiş ve vatandaşların metroyu kullanması öneriliyor. Ben kültür varlıklarının korunması gerektiğini söylüyorum. Yayalaştırma projesi yayalaştırma sağlayamaz, yayaların yürümesinin imkansız olacağı bir projedir. Her yönüyle plan hukuka aykırıdır.Halkta bunu düşünüyor. Planın iptalini ve yürütmeyi durdurma kararı verilmesini talep ediyoruz" diye konuştu.
KARAR DOSYA ÜZERİNDEN GÖRÜLECEK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını temsil eden avukatı ise Taksim’de yapılanların tamamen hukuka uygun olarak yürütüldüğünü söyledi. Avukatlar davanın reddine karar verilmesini talep etti. Avukat konuşmasını salondan yükselen gülüşmeler nedeniyle zaman zaman yarıda kesti. Mahkeme Başkanı duruşmanın bittiğini, kararının taraf avukatlarına yazılı olarak verileceğini söyledi.
GAZETECİLER İLE PLATFORM ÜYELERİ ARASINDA GERGİNLİK Duruşmanın ardınan Taksim Platformu üyeleri, "Bu
daha başlangıç mücadeleye devam" ve "Taksim bizimdir
bizim kalacak" şeklinde slogan
atarak, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'nin
binası önünde toplandı. Davaya ilişkin bilgi veren Avukat Gonca Yılmaz vatandaşlar olarak açtıkları davanın duruşmasının görüldüğünü söyleyerek şöyle konuştu: "Geçen sene Mayıs 2012'de açmış olduğumuz davada, bugün Taksim Meydan Projesi olarak anılan, yayalaştırma projesi olarak anılan plan tadilatlarının iptali için vatandaşlar olarak başvurmuştuk. Ben de vatandaşları temsilen bu davayı açtım. Aradan geçen zaman içinde biz defalarca yürütmeyi durdurma istedik. Maalesef yürütmeyi durdurma taleplerimiz reddedildi. Bu red kararları sonucunda maalesef, sizin de gördüğünüz inşaatlar başladı. Hukuka aykırı olduğunu düşündüğümüz inşaatlardı bunlar zaten. Plan tadilatlarınında hukuka aykırı olduğunu duruşmada dile getirdik.
Dedik ki, 'Böyle bir yayalaştırma projesi olmaz. Çünkü sizin yayalaştırma projesi dediğiniz şey, idari işlemin konu, amaç, maksat ve şekil bakımdan aykırılık teşkil etmektedir' dedik.
Çünkü dedik ki 'Bu plan tadilatlarında plan notlarında, Topçu Kışlası olarak bahsedilen bugün Gezi olaylarının başlamasına neden olan o ucube yapının maalesef plan notlarında da geçtiğini görüyoruz. Bir planlama anlayışına aykırıdır bu. Çünkü, siz bir yerde plan yapıcaksanız, yeşil alanı yapılaşmaya açacaksanız, bir kültür mirasının yok olmasına neden olacaksanız bunun en azından imar planlarına geçirilmesi gerekmektedir.
Hem imar yasasına göre hem koruma kanuna göre koruma amaçlı imar planlarının bu şekilde yapılması gerekmektedir. Ama maalesef bu mevzuata uyulmuştur ne kendi yaptıkları imar plan tadilatlarına uyulmuştur. 27 Mayıs'da bu halkın ayaklanmasına neden olan olay aslında koruma kurulu Asker Ocağı Caddesi'ndeki o Gezi Parkı'na dalan projeyi onaylamamıştır. Kurul kararı olmasına rağmen o caddeye de girilmiştir. O caddeye girilmesi hem koruma kurulu kararına aykırı, hem kendi planlarına aykırı. Kendileri sunmuştur çünkü koruma kurulana bu planları ve kendi kararlarına uymamışlardır. Bir kez daha bunları duruşmada dile getirdik. Yürütmeyi durdurma talebiz oldu, kararı bekliyeceğiz."
Bu arada açıklama öncesinde gazeteciler ile platform üyeleri arasında kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Milliyet, 26.06.2013 |
|
"GEZİ PARKI BİZE BİR DEVRİN BATTIĞINI GÖSTERDİ" Bahar Bayhan: Şimdiye kadar tüm kentsel projeler medyada rant aracı olarak siyasi tartışmalara konu oldu, iktidarın icraatları olarak sunuldu . Mimarlık, şehircilik, arkeoloji gibi meseleler sizin gibi gazeteciler dışında pek dile getirilmedi. Son 10 yıllık süreçte anaakım medyanın kente dair üretimini nasıl değerlendiriyorsunuz?Ömer Erbil: Dün şöyle bir tweet attım: "Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu topraklar bir devrin battığı yerdir." Son yirmi günde bir eşik atladık. Ben gazetecilik hayatım boyunca hep kültür varlıklarının korunması yönünde haber yaptım. Kentin tarihi ve kültürel dokusunun korunması yönünde. Kendi gazetecilik hayatımdan söz ederek anlatmak istiyorum. Başlarda çalıştığım kurumlarda bu tür haberlere kısa haberler gözüyle bakılıyordu. Hatta yazı işlerinde muhabirlik hayatım boyunca "Yine taş haberi mi getirdin?", "Yine ağaç mı? "Yine sit alanı mı?" gibi tepkilerle karşılaşıyordum ama aradan 20 yıl geçtikten sonra bu tür haberlerin bir bilinç oluşturduğunu, hafiza oluşturduğunu söyleyebilirim. Daha sonra o haberlere insanların önem vermeye başladığını gördüm. Bunu yanısıra diğer gazetelerin de bu alanlarda muhabirler yetiştirmeye çalıştığını ya da muhabirlerin o alanlara eğildiğini görmeye başladım. Kültür varlıklarının korunması yönünde benim örnek aldığım insanlaran biri Özgen Acar'dır. Mimarlık konusunda özellikle kent bilinci, kent kültürü konusunda da Oktay Ekinci vardır. Bir de kendi adımı sayabilirim bu konuda. Bu alanda uzmanlaşmış insanlar yoktu ama son dönemde medyada bu konuya eğilen çok sayıda arkadaşımız çıktı. Ben bundan çok gurur duyuyorum çünkü bu sadece benim, sadece Oktay abinin, sadece Özgen abinin yapabilceği bir şey değil. Aslında bütün gazetecilerde olması gereken bir şey çünkü biz bu şehirde yaşıyoruz, bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin kültür varlıklarını, bu ülkenin doğal güzelliklerini korumak hepimizin görevi. Bu noktada medyanın son yirmi yıl içerisinde çok ciddi bir değişim yaşadığını gözlemleyebiliyorum. Tabi son on yıla da bakacak olursak AKP iktidarıyla birlikte şunu kabul etmek lazım ki inşaat sektörünün inanılmaz derecede patlamasıyla ekonomide önemli bir canlanma sözkonusu. Bu patlamayla birlikte tabi korkunç bir rant ortaya çıktı. Yani biz bu rant paylaşımının kente, insana, kamuya ne kadar zarar verdiğini ortaya koymaya çalıştık. Bizi kaale alan olmadı aslında. Hükümet açısından söylüyorum. Ama işte Gezi Parkı'nda bu gerçek ortaya çıktı. Umursamadığını düşündüğümüz halk aslında bunu hafızasında biriktirdi. Bence Gezi Parkı bu hafızadaki birikimin patlaması. Bu birikimin öfkesidir. Mesela ben Onaltı Dokuz'un İstanbul'un silüetine nasıl zarar verdiğini manşet yaptıktan sonra gelen tepkileri gördüğümde "Halk bu konuda uyanmaya başladı" diyordum. Ama hükümet kanadından hiç ses yoktu. Başbakan binalar hakkında serzenişte bulunmuştu ama bunun sorumlusu da Başbakan'dır, İstanbul'u yöneten belediye başkanıdır, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'dır. Ertuğrul Günay'ın arkeolojiye ilgisini biliyorum. Fakat Taksim Yayalaştırma Projesi başladığı anda ben Radikal'deki manşetimde "Burası kentsel sit alanıdır burada müze denetimsiz kazı yapamazsınız, burası elle kazılmalıdır" diye yazmıştım, bundan sonra Ertuğrul Bey beni eleştirmişti. Şahsımı, Başbakan ile Belediye Başkanı ile karşı karşıya getirmekle suçlamıştı. Taksim Yayalaştırma Projesi'ne biz Radikal olarak karşı çıktık. Bu projeyi yapabilirsiniz ama bunu yaparken yasaların size izin verdiği ölçülerde yapmak zorundasınız. Yayalaştırma projesi ayrıca tartışılır, ki bana göre yanlıştır. Battı çıktı yapmak dünyada terkedilen bir yöntemdir. Mesela Ankara bunu yaptı, Ankara'nın trafiği keşmekeşe döndü. Ben diyorum ki "Bunu yaparken imar yasası, koruma yasası sana nasıl yapmanı söylüyorsa sen o çerçevede yapmalısın." Ben devletim, ben buraya AVM, rezidans yaparım diyemezsin çünkü vatandaşa uyguladığın yasa senin için de geçerli ve o yasa bunu yapmana izin vermiyor. Tabii ki bir tarihin ihya edilmesi çok güzel bir şey buna kimse karşı çıkmaz. Ama şurda Rami Kışlası var harabe halde. Kışla restore edilmek isteniyorsa orayı restore etsinler. Bugün Sultanahmet Meydanı içersinde 170'ten fazla cami ve mescit yok edilmiş. Yine yüzlerce sokak çeşmesi harabe halde. Buyrun onları ihya edin. Taksim Yayalaştırma Projesi açıklandığı andan itibaren hem kişisel olarak hem gazete olarak karşı çıktığımız şey bu projenin mevzuata, imar yasalarına, koruma yasalarına uygun yapılmamasıydı. Yani Gezi'de de aynı şey geçerli. Mesela İBB'nin imar planında park olarak ayırdığı yeri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı imar planındaki kararın 10 yıldır uygulanmamasını bahane göstererek bu alanı konut inşasına açıyor. Tartışacağımız o kadar çok şey var ki. Mesela plan yapma yetkisi kimde? Başlı başına sorun burda başlıyor zaten. Belediye yapıyor ÇŞB bozuyor. İlçe belediyelerinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın plan yapma yetkisi var. Gezi Parkı eylemleri bütün karmaşanın patlamasıdır.
BB: Mesele çok çabuk komplo söylemine çevrildi. Yani burada kentsel sorunlara karşı duran insanların toplandığı gözardı edildi.ÖE: Söylem değişti. Neden değiştiğine şöyle bir açıklık getireyim. Aklı selim hiç kimse İstanbul'un ortasındaki küçücük bir yeşil alanın korkunç bir projeyle beton haline getirilmesini kabul etmez. Ki Başbakan'ın çevresindeki gruplar bile bu projeye karşı çıktılar. Ortaya çıkan öfke patlamasının ana konusu buydu, Gezi Parkı'na kışla yapılmasına karşı çıkmaktı. Burada hükümet olarak kışla yapılmasında ısrar edilirse buradaki öfke kendi içlerine kadar yayılabilirdi. AKP bunu sonradan gördü, üç beş gün sonra. Peki buradaki söylem ne olmalıydı? Kışla yapmaktan vazgeçilmiyor çünkü kendini mağlup olmuş gibi algılıyor. Sayın Başbakan'ın bu konuda başka bir söylem bulması gerekiyordu. Olaylar çığ gibi büyümeye başlayınca haliyle bundan yararlanmak isteyen bir takım insanlar ortaya çıkmaya başladı. İşte Başbakan çıkış yolunu orada buldu. "Bunların derdi Gezi Parkı değil, bizi devirmek, iktidarı devirmek" diyebildi. Birkaç kişinin çıkıp sağı solu yakması, Başbakanlık Ofisi'ne saldırmaya çalışması, sağa sola ağza alınmayacak ifadelerle sloganlar atılması, birtakım örgüt bayraklarının asılması Başbakan'ın söylemi değiştirmesine neden oldu. Ama bu söylemin yetmediğini gördüler. Çünkü insanlar da bazı şeylerin farkındaydı. Başbakan için de Taksim Dayanışması için de mahkeme kararı kurtarıcı olacaktı ama bir türlü çıkmadı o karar. Söylemin değişmesinin sebebi halkın bu konudaki tepkisi, direnişi oldu. Ama bunu da gördüler çünkü kendi tabanlarında bile kışlanın yapılmamasını düşünenler vardı. Sonuçta bu kışla Türkiye'nin kurtuluşu olacak bir proje değil ki. Mesela 3. Köprü'de birtakım haklı nedenler ortaya koyabilirsiniz, köprüyü yaparken işte doğaya verdiğiniz zararı tolere edecek haklı nedenler ortaya çıkarabilirsiniz, bunlar tartışılır. Ama Gezi'de böyle birşey yok. 1780 yılında III. Selim tarafından yapılmış bir kışlayı yeniden ihya ederek ülkeye kazandıracağınız hiçbir şey yok. Başbakan başta rezidans, otel ihtiyacı var otel demişti. O kadar çok otel yapılabilecek yer varken niye Taksim? Yani haklı neden bulamadılar ve bu yüzden de bu öfke ciddi anlamda yankı buldu. Tabi bunun arka planında da yine diğer birçok uygulama var ve Gezi Parkı bir patlama noktası oldu.
"Mesele gerçekten sadece Gezi Parkı değildir. Gezi Parkı eylemleri, haksız rant politikalarının yarattığı bir patlamadır."
BB: Belki de Topçu Kışlası'ndaki ısrar son on yıllık AKP iktidarının kent politikalarındaki "yaptım, oldu" anlayışının simgesi oldu.ÖE: Zaten problem orada başlıyor. Sayın Başbakan olaylar başlamadan önceki bir grup toplantısında "Ağlasanız da, sızlasanız da ben oraya rezidans, AVM yapacağım." dedi açık açık. Yani insanların kızdığı nokta bu. Ben projeyi incelemiştim. Proje 10 katlı apartman yüksekliğinde. Yani emin olun o proje gezi parkına yapıldığında taksim meydanında nefes alacak bir alan olmayacak. Oraya korkunç bir kütle getiriyor. Biz başka yerlerdeki ihya projelerini de gördük. Mesela vakıfların yaptığı restorasyonların tamamı yanlış. Niye? Türkiye'de restorasyon yapabilecek kabiliyete sahip teknik eleman, bilgili müteahhit firma sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Restorasyon yapılması hoşuma gidiyor ama bunun usulünün, üslubunun, teknik altyapısının, her şeyin uygun olması lazım. Eğer projeyi denetleyen eleman sayınız yeterli değilse, bu uygulamayı yapacak teknik altyapınız, teknik elemanınız yeterli değilse, müteaahhit bu konuda bilinçli değilse yapılan restorasyondan nasıl bir sonuç beklenebilir ki? Şimdi öyle şeyler duyduk ki. Örnek vereyim, Ayasofya'nın türbelerini restore eden firmanın asıl işi Diyarbakır'da plastik çanta imalatı. Alan firma bu işten hiç anlamadığı için başka bir taşeron firmaya yaptırıyor. Verdiği taşeron firmanın da işi karadenizli müteahhit zihniyetiyle ev yapmak. Bu insanlara Mimar Sinan'ın yaptığı türbenin restorasyon onarımı verildi. O kadar çok örnek var ki. Bu konuda Kültür Bakanlığı'nı suçlamam çünkü gerçekten bu restorasyonları daha ehli kişilere vermeye çalışmışlardır. Vakıflar ise tüm restorasyonları baraj, yol inşaatları yapan firmalara verdiler. Korkunç paralarla verildi ve inanılmaz kötü restorasyonlar çıktı. Bunun denetimini bile yapacak adam yoktu. Horasan bir duvarın derzlerinin doldurulması işi normal bir sıva ustasına denetletildi. Yani bu anlamda korkunç şeyler yaşadık hala da yaşamaya da devam ediyoruz. Bir örnek de Süleymaniye'yi vereyim. Restorasyonunun ihale şartnamesine "daha önce büyük bir cami restorasyonu işinde bulunmak" diye bir şart koyuyorlar. İhaleye giren firmalardan en az teklifi de veren yıllarca Ayasofya'yı restore etmiş bir firma. Fakat Ayasofya'nın cami değil müze olduğunu söyleyerek ihale başkasına verildi. Ayasofya'nın müze değil cami olması gerek diyen bir zihniyet, ihale aşamasına gelindiğinde kendi istedikleri firmaya işi vermek için "burası cami değil müze" diyebilecek kadar da kendi zihniyetlerini aşağıladı. Sonunda Süleymaniye'nin bütün akustiğini bozdular. Hep birilerine para akıtmak derdiyle yola çıktığımızda tarihinizi de, kültürünüzü de, herşeyinizi yok edersiniz. Şimdi biz bunları hep yazdık. Başka gazetelerden arkadaşlar da yazdı. Şimdi Gezi, bütün bunların patlamasıdır. Yani hakikaten mesele sadece park değildir ama ben o anlamda söylemiyorum. Eğer gerçekten burada amaç bu iktidarı bir ihtilalle devirmekse ben orada "dur" derim. Ben demokraside insanların haklı tepkilerini ortaya koymaları gerektiğine inanırım. Ama bu yakıp yıkmak değildir, iktidarı devirmek değildir. Bunun yeri sandıktır. O anlamda söylemiyorum ama meselenin Gezi Parkı olmadığını şu anlamda söylüyorum; yıllardır devam eden haksız bir rant süreci var ve siz kendi tarihinizi, kendi doğal güzelliklerinizi yok etmeye uğraşıyosunuz. Belki insanlar bunu okuyup o an tepki vemiyor ama bunlar öfkeyi daha da büyük bir şekilde karşınıza çıkarıyor. Ben gerçekten meselenin sadece Gezi olmadığını, farklı şey olduğunu böyle yorumluyorum.
BB: İnanılmaz bir çelişki var ortada. Bir yanda Yenikapı kazılarındaki bulgular için "çanak çömlek" tabiri, tarihi Emek Sineması'nın yıkımına ses çıkarmamış bir hükümet var. Ve bunların karşısında Topçu Kışlası'nın ihyası. Bu çelişkiyi nasıl yorumluyosunuz?ÖE: Tabi şimdi Sayın Başbakan Yenikapı'da bi taraftan diyor ki "dört tane çanak çömlek için kıyamet koparılıyor". Fakat o dört tane çanak çömlek dediği şeyin arka planını ya bilmiyor, ya kendisine bu konuda iyi aktarım yapılmıyor, ya da hakiketen sadece siyaseten konuşuyor. Ben şimdi Yenikapı'yı başladığı yıldan beri takip ettim. Yenikapı birçok badire atlattı. İş makinesiyle giriyolardı, hiç arkeolog giremeyecekti. O dönemde ben Milliyet'teydim. Manşet yazdık. Hatta 8.500 yıllık insan iskeletlerinin bulunmaısndan bir hafta önce iş makinasıyla girme kararı almışlardı. Hatta o kelli felli arkeoloji hocalarından birçoğu buna destek vermişlerdi çünkü yeterince kazdık artık tabana geldik diyorlardı. Ama ben orda kazı yapan arkeologlarla konuştuğumda "Biz neolitik bekliyoruz. Buraya iş makinası girerse neolitik bulma şansımız yok." diyorlardı. Ben de iş makinası girmemesi yönünde yayınlar yapıyordum ve artık iş makinası gireceğinin akşamı müthiş bir haber geldi. Urne tipi bir mezar bulmuşlardı. Ertesi gün iş makinasının gireceği bilindiği için ben hemen gece baskıya soktum ve ertesi gün iş makinaları girmedi. Daha sonra kazılar elle devam etti ve sonuçta biz İstanbul'un tarihini 6.500'e kadar götürüyoduk. 2000 yıl daha geriye gitme şansı yakaladık orada ve ayak izleri çıktı, beraberinde yaşam kültürlerini anlatan evlerin temelleri çıktı. Bunun yanında neolitik dönemin insanına dair buluntular ortaya çıktı. Bunu Türkiye Cumhuriyeti İstanbul'la ilgili tanıtımlarda, mesela İstanbul kültür başkentleri toplantısında bunu ballandırarak anlatıyordu çünkü bütün dünyanın ilgisini çekmişti. Bunları bilimsel olarak Türkiye Cumhuriyeti politika olarak anlatıyor yurtdışında, İstanbul'un tanıtımlarında bunu kullanıyor. Ama aynı hükümetin Başbakanı bunlara çanak çömlek parçaları diyor. Çelişki burada başlıyor zaten. Tabi Sayın Başbakan'ın anlamadığı nokta şu; çanak çömlek dedikleri Avrupa kültürünün temellerini oluşturuyor. İstanbul sevdalısı bir Başbakan bunları anlatırken kalkıp çanak çömlek diyor. Şimdi sizin bahsettiğiniz çelişkiye geliyorum. Topçu Kışlası'nın yerinde park değil de, harabe kışla olsaydı buradaki harabe kışlanın ihya edilmesi kimseyi bu kadar rahatsız etmezdi. Mesele Topçu Kışlası'nın oraya yapılması değil, mesele orada kalan küçük bir sosyal donatı alanının, parkın yok edilip yerine betondan korkunç bir kütlenin getirilmesi. Mesela ben hiç kimsenin Sultanahmet'teki bir kışlanın ihya edilip turizme kazandırılma düşüncesine karşı çıkacağını düşünmüyorum. Ama artık burası park olmuş, sosyal donatı ihtiyacımız var, zaten bu bölgede yeşil alanımız yok. Bu alana siz yeniden kütle getiriyosunuz yani insanların karşı çıktığı nokta bu. Ama Başbakan bir siyasi inatlaşma noktasına da getirdi durumu, tek adam olarak, "yaptım oldu" anlayışıyla hareket ediyor.
BB: İstanbul Büyükşehir Belediyesi de burada söz sahibi olamadı mesela.ÖE: Tabi. Bu Başbakan'ın işi değildir ki. Proje zaten İBB'de ama zaten büyükşehir belediye başkanımız kayıp. Başbakan bunu siyasi inatlaşma noktasına getirdi ama ben maalesef Sayın Başbakan'ın etrafında bu konuda ona brief verecek, bu konuları ona anlatacak hiç kimsenin olmadığını düşünüyorum. Varsa bile bunları konuşma cesaretinde bulunamıyorlar. O yüzden Sayın Başbakan "ben yüzde elliyle geldim, benim dediğim olur" şeklinde hareket ediyor. Koruma yasası da bu projeye izin vermiyor çünkü Gezi Parkı doğal sit alanı. Hala bu konuda bir karar çıkarabilmiş değiller. İhya edeceksiniz ama mevcut parkın tescilini ne yapacaksınız? Velhasıl ben Başbakan'ın asıl çelişkisinin bu noktada başladığını düşünüyorum. Yani karşıt taraftaki insanların görüşlerini siyasi olarak ele alarak birinci hataya başlıyor. Olayları diğer taraftan düşünmeye başlasaydı eminim ki "yargı ne derse onu yapacağım, yargı bana yapma izni verse bile ben halka soracağım" noktasına en başından gelirdi. Sağlıklı düşünmediğini veya en başından etrafındakilerin bu konuda kendisine çok iyi aktarım yapmadığını düşünüyorum.
BB: Topçu Kışlası'ndaki ısrar başka konulara da bağlandı, sadece siyasi bir ısrar olmadığı söylendi. Taksim İstanbul'un en önemli meydanı ve "her iktidarın böyle bir alanda simge oluşturma arzusuyla Başbakan Topçu Kışlası'nı ihya ediyor" dendi. Diğer taraftan da "muhafazakar tabanın ideolojik simgesi olduğu için yapılıyor" söylentileri de çıktı ortaya.ÖE: Ben bunlara pek katılmam. Eğer cami konusunda ısrar etseydi "evet" derdim ama Topçu Kışlası'ndaki ısrarının bu olduğunu düşünmüyorum. Taksim'e biz de bir simge koyalım, yani Topçu Kışlası değil de o simge AKM'yi yıkıp yerine başka bir şey yapmak olabilir. Cami yapmak simge olur çünkü cami meselesi Refah Partisi dönemine kadar gider . Topçu Kışlası için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bence tamamen Başbakan burada siyasi bir inat içine girdi. Zaten daha Halil Onur'un projesi bile tartışmalı. Ortada bir ihale de yok. Ben kendi tabanından bile tepki almasına neden olacak bir projeye bu tür şeylerden dolayı kalkışıcağını düşünmüyorum. Ama siyasi bir inat olduğu kesin. Eğer bütün bunlar Başbakan'a daha önce anlatılsaydı ya da anlatılmasına izin verseydi eminim o projeyi yapmaktan vazgeçerdi. Biliyosunuz biz Radikal olarak "Central Park gibi park daha da büyütülsün, AKM'nin yeri de park olsun, Maçka'ya rahat rahat insanlar yürüsün ve bütün bir park olsun" dediğimizde grup toplantısında bize Sayın Başbakan çıkıştı. "Çıkmışlar bir de Central Park olacakmış, siz oranın kaç metrekare olduğunu bile bilmiyorsunuz" gibi sözler etti. Niye olmasın? Niye İstanbul'un merkezinde insanların gezip yürüyüş yapabildikleri bir Central Park olmasın. Bence çok da güzel yapılabilecek bir şey. Ama bu tabi sadece bizim ütopyamız.
Şimdi çok kızacaklar bu sözlerime ama samimiyetsizlik aslında sadece iktidarda değil. İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına hesabı. Bizim medyamızda, mimarlarımızda, arkeologlarımızda da çok samimiyetsizlik var. Mesela bugün eylemlerde ön planlarda olan ÇARŞI'ya Gezi Parkı için verdiği desteğe teşekkür ediyorum ama aynı samimiyeti onlardan İnönü Stadı için de bekliyorum. İnönü Stadı'nın altından kazıldığında neler çıkacak belli değil. Orada arkeolojik dönemden de eser bekleniyor çünkü ben İnönü Stadı yapılırken sütun başları, tamburların çıktığını dönemin fotoğraflarında gördüm. Oradan neler çıkacağını bilmiyoruz. Ben bunları yazdığımda, "inşaat sırasında fore kazıklar çakılmak zorunda kalınacak ve bu fore kazıklar çakılırken de Dolmabahçe çok zarar görecek" dediğimde ÇARŞI grubundaki arkadaşlar bana Twitter'den ağıza alınmayacak sözler söylediler. Ben ÇARŞI grubundaki arkadaşlardan aynı samimiyeti İnönü Stadı için de bekliyorum. Yani kültür varlığını, tabiiat varlıklarını koruyacaksak her yerde koruyalım. "Ama benim burada otelim var ben burda susayım" zihniyetiyle bakarsak Başbakan'ı yerden göğe kadar haklı bulurum. O da siyasi olarak bakıyor, "bu benim siyasi rantım" diyor. Yani ÇARŞI da, Mimarlar Odası da, gazeteci de, iş adamı da, siyasetçi de aynı dürüstlükte olacak.
BB: Şimdi son yirmi güne gelelim. Medya- kent- siyaset üçgeninde çok ciddi bir oynama oldu. Gezi Parkı eylemleri ile ciddi bir kırılma yaşandı. Mesela siyaset bir kentli bilincinin oluştuğunu gördü, medya ile siyaset karşı karşıya kaldı. Bu dönüşümü bunu Gezi Parkı eylemleriyle birlikte nasıl değerlendirir siniz?ÖE: Konuşmamın başında da dedim ya, "dur yolcu, bilmeden gelip bastığın bu topraklar bir devrin battığı yerdir." diye. Evet, Gezi Parkı bize bir devrin battığını gösterdi. Medya da kendisine çeki düzen verecek, siyaset adamı da kendisine çeki düzen verecek, sokaktaki vatandaş da artık bundan sonra nasıl hareket edeceğini, kime güveneceğini daha iyi bilecek. Çünkü saflar sıklaşmadı saflar netleşti. Medya bu konuda çok kötü bir sınav verdi Gezi olayında. Gururla söylüyorum ki biz son iki yıldaki duruşumuzu olaylar bittiğinde de hala korumaya devam ettirdik. Başında da yasaların bu projeye izin vermediği için yapılamayacağını söylüyorduk, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Tabi bir kısım medyanın, çalışan arkadaşlarımın bağlı oldukları kurumların hükümetle, siyasetle iç içe olmasından kaynaklı farklı yayınlar, görmezden gelmeler bu süreçte hepimizin malumu oldu. Bunu örnek vererek söylüyorum. Yayınlamayarak, belgesel yayınlayarak geçiştirmeye çalışan gruplar iktidara yakın olmak, iktidara yaranmak adına bunu yaptılar belki ama tam tersi bir etki yaptı. İnsanlar haber alma özgürlüklerinin olmadığını ve doğru haber alamadıklarını düşününce kendi haberleşme sistemlerini kurdular ve Twitter patladı. Twitter'dan her yazılanın doğru olduğuna inanıp gerçek haberciliğin burada olduğunu düşündüler ve olayların büyümesinin asıl sebeplerinden biri de bu oldu. Yani iktidara yaranayım derken iktidarın aleyhine döndü bu iş. Bir medya kuruluşunda haberler muhabirinden yazı işlerine, yayın yönetmenine kadar bir denetim süzgecinden geçer ve öyle girer sayfaya ya da televizyona. Twitter'da böyle bir şey yok. Yalan haberler sonucunda bir taş atarken on taş atmaya başladı. Eli ateşe gitmezken bu sefer eli ateşe gitti. Peki siyasetçi nasıl bir ders çıkarmalı muhalefetinden iktidarına kadar? Sayın Kılıçdaroğlu gelmişti, kürsüye çıkıp konuşmak istedi, çıkarmadılar. Dediler ki "burası siyasi bir kürsü değil". Ama Sırrı Süreyya Önder nasıl çıkıyor? Sırrı bütün siyasi kimliğini bırakıp gelmişti. Sayın Bahçeli de önce Gezi'dekilere karşı çıktı, "bunlar devleti yıkmaya çalışıyorlar" dedi ama sonra o zeminde duramadı. Başbakan da Fatih Altaylı'nın programının ilk yarısında "burası müze olacak" dedi, ikinci yarısında ise rezidans yapılacağını belirtti. Kimse yerini koruyamadı çünkü beklemedileri bir halk tepkisiyle karşı karşıya kaldılar. Sivil toplum örgütleri de ders çıkarmalı bence. Başbakan'la görüşmeler sonucunda yargı kararının bekleneceği, yargı projenin yapılmasına karar verilse bile halk oylamasına gidileceği kararı çıktı. Bu noktadan itibaren artık bu cidden bir kazanımdı. Evet forumlar yaptılar, tartıştılar, çıkalım diyenler oldu, çıkmayalım diyenler oldu ama o noktada biraz daha hızlı karar verip "bu bir kazanımdır arkadaşlar, sembolik bir nöbet çadırı bırakıp biz burdan çıkalım"ı bir adım daha geride yapmalıydılar. Bunu yapsaydılar Başbakan'ı siyasi anlamda daha zora sokacaklardı. Bunu yapamadıkları için bir Taksim muzaefferi Başbakan çıkardılar. Yani şuan kendi tabanına mesaj vermek isteyen, safları sıklaştırmak isteyen Başbakan galip çıktı bu işten. Fakat öyle değişik bir eylem türüyle karşı karşıya kaldılar ki. Yani düşünün eylemciler ertesi gün ortalığı temizliyor. Polis şaşırıyor noluyor diye. Kavga çıkıyor kendi aralarında kavgayı engelliyorlar. Yani ben sivil toplum örgütlerinin de iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum. Ama buradan onlar da ders çıkarmalılar. Ani karar verebilmeliler. İçlerindeki bir grup bu işi ihtilal noktasına taşımasaydı bu çok daha büyük kazanım olacaktı. Yani Başbakan'ın "bunlar yakıp yıkmak, iktidarı devirmek gibi bi dertleri var bundan dolayı bütün bunları yapıyolar" söylemine izin vermemek lazımdı.
BB: Başbakan kendi tabanına hitap ederken aynı tarafta direnişi de kendisi alevledi bu söylemleriyle.ÖE: Bu Başbakan'ın işine geliyor. "Bu olay Gezi Parkı değil, bu işin arkasında başka işler var" sözünü doğrulatmak oradaki direnişin alevlenmesiyle mümkün olabiliyor. "Bunlar eğer gerçekten çevreci insanlar, masum talepleri olan insanlar olsaydı etrafı yakıp yıkmazlardı" diyor. Olaylar yolun genişletilmesi için parkın içine girilmesi sonucunda başladı. İnsanlar parka girdiler düşüncesiyle oraya gidiyor fakat hala küçük, çevreci bir eylem olarak devam ediyor. Ben ilk iki, üç akşam oradaydım. Fakat akabinde sen gelip insanların suratlarına biber gazı sıkıp insanların çadırlarını yakıp zorla ordan defetmeye çalıştığında tepki büyümeye başladı. Bu tepki büyüdüğünde yine merkezde Gezi Parkı'na Topçu Kışlası yapılması vardı. Fakat Twitter'dan köprüden insanların yürüdüğü fotoğrafı gördükten sonra dedim ki bu olay başka noktaya gidiyor. Şimdi bu noktada Sayın Başbakan eğer "projeyi askıya aldım" deseydi bu olaylar biterdi. Başbakan da bunu biliyordu. Niye inatlaştı? Kendi tabanına bu insanların asıl derdinin gezi parkı olmadığını anlatabilmekti amacı. Diğer türlü mağlup çıkardı siyaseten. Şuan Sayın Başbakan'ın bu olaylardan mağlup çıktığına inanmıyorum. Siyasi anlamda kendi tabanına istediği mesajı verdi ve tabanının saflarını güçlendirdi. Çünkü AK Parti'nin içinde son dönemde çok ciddi bir ayrışma başlamıştı. Hele bu siluet, o iki minarenin arasından çıkan gökdelen muhafazakar camiada çok büyük tepkilere neden oldu. Gezi de sembol siluet te sembol. Yani kendi tabanındaki insanlar bazı şeyleri görmeye başladılar. Şimdi bu olayları kendi lehine çevirmeyi başardı Başbakan ve tekrar AK Parti içinde saflar sıklaştı. O yüzden ısrarla tansiyonu arttırdığını düşünüyorum bir gazeteci olarak. BB: Taksim Dayanışması Başbakan'a belli talepler sunmuştu ama Başbakan yaptığı konuşmalarda bu talepleri görmezden geldi veya küçümsedi. "Bir parkın park olarak korunmasına neden bu kadar karşı çıkıyor ki Başbakan" düşüncesi bütün bu üslupla karışınca direnişe devam etme kararı körüklendi.ÖE: Taksim Dayanışması'nın aldığı karar belki kendi içlerinde doğru olabilir. Ben dışardan okuyan biri olarak, bir gazeteci olarak bunu doğru bulmuyorum. "Ben buraya AVM yapacağım, ben buraya rezidans yapacağım, kime ne" diyen bir Başbakan'ı "yargı kararına uyacağım ve yargı kararı lehime çıkarsa da halk oylamasına gideceğim" noktasına getirmek büyük bir kazanımdır. Benim korkum, "bunların derdi burası değil, iktidarı devirmek, halk ayaklanması yapmak" diyerek kamuoyunu inandırması ki kendi tabanını inandırdı, bundan sonraki eylemlere de insanların bu gözle bakmaya başlayacak olmasıdır. Yarın AKM'nin yıkımında yapılacak eylemlerde de aynı bakış açısı olacak. Ben AKM konusunda yıkılmasından yanayım. Yani AKM'nin içine giren bir gazeteci olarak söylüyorum, kolonlarındaki demirlere elimi attığımda kağıt gibi elimde kaldı. AKM'nin bu haliyle zaten korunması mümkün değil, korunmasına gerek olacak bir bina da değil. Bir sembolü var ama hani Sayın Başbakan'ın "yerine daha güzel bir kültür merkezi yapacağız" demesi çok doğru bir yaklaşım. Ama Gezi bambaşka. Yani ben o kazanımın kaybedilmesi ve zarar görmesi noktasında üzülüyorum. Yani inanılmaz bir mücadelenin sonucunda iyi bir noktaya gelindi. Ama "dertleri kent değil" diye halkı inandırdığınız zaman yarın başka yerde yapacağınız eylemde de halk görmezden gelecek, benim üzüldüğüm nokta bu. Mesela barikat olayı bana yanlış geldi, Taksim'i kurtarılmış bölge yapma düşüncesi. Bunlar masum, güzel, haklı eylemi başka noktaya taşıyor. Bunu bir halk ihtilaline getiremezsiniz. Nişantaşı, Beşiktaş, Şişli, Bakırköy, Kadıköy ile Türkiyede iktidar devrilmez. Bu düşünceden bu arkadaşların çıkması lazım. Ama zihinlerde ihtilali yaptılar. Ben zihinlerdeki ihtilalin sekteye uğramasından korkuyorum.
BB: Son zamanların en çok sorulan sorusu "bundan sonra ne olcak?". Sizce bundan sonra daha katılımcı, daha şeffaf bir kent politikası süreci işler mi?ÖE: Dedim ya zihinlerdeki devrim diye, bundan sonrası için de bir belediye başkanı "ben istediğim yere istediğimi yaparım" derken şimdi bir kez daha düşünecek. Mesela Bahçelievler Belediye Başkanı bir parkı yok ederken "eylemciler buraya da gelir de acaba bu direniş büyür mü?" korkusu yaşayıp tabii ki bunu halka sorma ihtiyacı duyacağını umut ediyorum. Gezi olayları umarım bundan sonrası için belediye başkanlarını "yaptım, oldu" zihniyetinden uzaklaştırır. STK'lar olarak gazeteciler olarak bizler de bu noktada dersimizi almış oluruz. Kamuoyunun yararı olan noktada hepberaber kenetlenip hakkımızı savunuruz.
BB: Çok teşekkür ediyorum.ÖE: Ben teşekkür ederim. Arkitera, Haber: Bahar Bayhan, 26.06.2013 |
|
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI'NDA YABANCI DİL SIKINTISI
Habertürk, 26.06.2013 |
|
KİBRYA TARİHE IŞIK TUTACAK
Kibrya kazılarına bakanlık tarafından 200 bin TL ödenek gönderildiğini bildiren Tanır açıklamasında, “25 Haziran -15 Ekim 2013 tarihlerinde yürütülecek kazıların insanlık tarihine katkı sağlayacağı düşüncesiyle kazı başkanlığını Yrd. Doç.Dr. Şükrü Özüdoğru, yardımcılığını Yrd. Doç. Eray Dökü ile kazı 48 kişilik bir ekiple başlayacaktır. Yabancı üye Ludvig Meıer kazıda yer alacaktır” ifadelerine yer verdi.
Tanır şöyle konuştu: “Kazı restarosyon ve konservasyon çalışmaları stadion meclis binası, agora yer altı oda mezarların da gerçekleştirilecektir. Stadiona doğu oturma sıraları sphendone ve arkası stedion girişi batı analemna duvarı önü tamamen kazılarak bu bölümde propylaionver batı oturma sıralarının, resterosyona hazır hale gelmesi sağlanacaktır. Bazı kısımlarda konservasyon yapılacaktır. Tiyatro, müzik binası yargı binası ve meclis binası olarak da kullanılan meclis binasını röleve resterosyon ve resterosyon çalışmaları yürütülecek”.
Açıklamada şu ifadeler yer verildi: “Meclis binası ile tiyatro arasındaki yol açığa çıkarılacaktır. Yer altı oda mezarları kaçak kazıya maruz kalmadan Kibyra halkının ölü gömme geleneklerini ile ilgili bilgiler elde edilmeye ve kurtarma kazıları yapılmaya devam edilecektir. Koruma ve konservesyon Çalışmaları seramik, madeni eser, cam, terrakota, sikke mimari parça taş benzeri eserler belgelenerek arşivlenecektir. Temizlik konservasyon resterosyon çalışmaları flora fuara (Bitki ve hayvan çeşitliliği) antrogoloji havadan fotoğraflar çalışma yürütülecektir.” Yapı, 26.06.2013 |
|
LOUVRE'U GEZENLER İSTANBUL'DAN BİLE FAZLA
Fransa ’nın dünyaca ünlü Louvre Müzesi, 2012 yılında 9.7 milyon ziyaretçiyle yeni bir rekora imza attı. Leonardo Da Vinci'nin ünlü 'Mona Lisa' tablosunun bulunduğu Louvre Müzesi’ni 2012 yılında ziyaret edenlerin oranı, bir önceki yıla göre yüzde 9.3 arttı. Yani Louvre Müzesi’ni bir yılda ziyaret edenlerin sayısı, İstanbul ’u gelen yabancı turist sayısından bile fazla. Zira İstanbul İl Turizm Müdürlüğü’nün verilerine göre 2012 yılında İstanbul’a gelen yabancı turist sayısı 9.4 milyon.
Radikal, 26.06.2013 |
|
TARİHİ ÇARŞIDA TARİHİ TESPİH
Tarihi Rüstem Paşa Çarşısı'nda 4. Nesil esnaf Sebahattin Beyit, atadan bugüne kalan 200 yıllık tespihi 2 bin TL’den satışa sundu.4 nesil el değiştiren tespihe çarşıya gelen yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiğini dile getiren Sebahattin Beyit, “Tarihi çarşının tarihi tespihi alıcısını bekliyor.“ dedi.
Beyit, “Taşhan Çarşısı'nda en eski tespih bizde bulunuyor. 200 yıllık olan tespih 4 nesil el değiştirmiştir. Buraya gelen yeril ve yabancı turistler bu tespihe çok ilgi gösteriyor. Bu tarihi tespihi 2 bin TL’den satışa sunduk. 200 yıllık geçmişi olan tespih elden ele değiştiği için tahrip görmüştür. Bu yüzden fiyatı az olabilir.“ dedi.
Tarihi çarşıda35 yıllık olan esnaf Beyit, bölge insanının tespihe düşkünlüğünden de bahsederek, pazara sundukları tespihlerle ilgili de ayrıntılar verdi. Beyit, “Biz burada 100 farklı maddeden oluşan çeşitli tespihler satıyoruz. Sattığım tespihler arasında reçine, bal, kehribar, Erzurum taşı, akik, zümrüt, damla kehribardan yapılanlar ilgi görüyor. Bu tespihlerin fiyatları 10 liradan 2 bin liraya kadar çıkıyor. Tespih bizim bölgede çok kullanılıyor.” diye konuştu
“Her taşın kendine göre özellikleri ve faydaları var.” diyerek ayrıntıya devam eden Beyit, “Birçok taşın hastalıklara şifa olduğuna inanılıyor. Bazıları da tespihlere çok meraklı oldukları için özellikle pahalı olanları tercih ediyorlar. Osmanlı dönemine ait bazı tespihler var. Damla kehribardan yapılıyor. Ancak o tür tespihler doğal ortamlar kullanılarak yapılıyor bu dönemde yapılması çok zor. Bu tespihler oldukça değerlidir.“ dedi Erzurum Gazetesi, Haber: İhsan Kumru, 26.06.2013 |
|
ESENLER'DE TARİH CANLANIYOR
Esenler'in tarihinde önemli bir yere sahip olan ve Mimar Sinan tarafından inşa edilen Avasköy Su Kemeri orijinaline uygun olarak restore ediliyor. Bugüne kadar yapılan çalışmalar kapsamında; su kemerinin dış cephelerini temizleyen ve taş duvarlarını kumlama yöntemiyle temizleyen Esenler Belediyesi, su kemerini daha aydınlık ve temiz bir görünüme kavuşturdu. Su kemerinin yüzeyini de aynı renkte olacak şekilde yenileyen Esenler Belediyesi, özgün dokuya zarar vermeyecek şekilde restorasyona devam ediyor. Restorasyonun eylül ayında tamamlanmasının ardından su kemerinin çevresi de düzenlenecek ve modern bir görünüme kavuşacak.
Yapılacak çevre düzenleme çalışmalarıyla tekrar su yüzüne çıkacak tarihi su kemeri, Esenler'de geçmişle geleceği simgeleyen en güzel eserlerden birisi olarak varlığını sürdürecek.
Esenler'deki tarihi eserleri ihya etmek amacıyla başlatılan su kemeri restorasyonunun, kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılması anlamında büyük önem taşıdığını söyleyen Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, "Medeniyetler, tarihleri ile yaşar. Bir kültürün en önemli mirası, sonraki kültürlere bıraktığı değerlerdir. Geçmiş döneminin mirası olan eserler, aynı zamanda o dönemin mimarlarının, ustalarının ve sanatçılarının yeteneklerini, bilgi ve birikimleri ile ruh hallerini de yansıtır. Bu kadar zarif, güzel mimariyi ortaya çıkaran insanların muhakkak ruhları ve kişilikleri de çok zarif ve duygu yüklüydü. Çalışmalar bittikten sonra su kemerinin güzel halini görmek, bu mutluluğu tüm halkımızla paylaşmak istiyoruz" dedi. Göksu, su kemeri restorasyonunun Kentsel Dönüşüm çalışmaları ile bir bütünlük sağlayacağını da kaydetti.
AVASKÖY KEMERİ'NİN ÖZELLİKLERİEski haritalarda Avasköy Kemeri veya Yılanlıkemer diye anılan bu kemerin üzerinden Süleymaniye ile Beylik sularının künkleri geçer. Kemer, Mimar Sinan yapısıdır. Sinan'ın yaptığı su kemerleri arsında gerek Tezkiret'ül-Bünyan ve gerekse Tezkiret'ül-Enbiye'de, Avasköy Kemeri'nden bahsedilmektedir.
Bu kemerin yapısındaki zerafet ve uygulanan
teknik, Mimar Sinan yapısı olduğunu açıkça
göstermektedir. Yatay kuvvetlerin karşılanması için
Sinan'ın, Uzunkemer, Paşa Kemeri ve diğer kemerlerde
uyguladığı 3 m. eninde ve tabandaki 0,60-0,75 m'lik
çıkıntılar tepede sıfır olacak şekilde yapılan
payandalar bu kemerde de aynen uygulanmıştır.
Gözlerin açıklıkları 4,50 m.'dir. Yalnız ortadaki
göz 6 m. olarak yapılmıştır. Talveg'den tepesinin
yüksekliği 10,30 m'dir. Sert kalker taşları ile
yapılmış olan bu kemerde künklerin iç çapı 21
cm'dir. TOKİ Haber, 25.06.2013 |
|
![]() |
GEZİ'NİN KAYIP TARİHİ VAZOSU
Koruma Kurulu’nun onayı olmaksızın Gezi Parkı’nın Elmadağ girişinde gerçekleştirilen yıkım sırasında belediye ekiplerince tahrip edilen Osmanlı döneminden kalan tek eser olan bahçe düzenlemesi ve tarihi değeri olan vazo heykelinin akıbeti belirsiz... Taraf, 25.06.2013 |
'SAKLI LİMANIN KAPILARI' AÇILDI
Vehbi Koç Vakfı ve Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AnaMed) tarafından organize edilen ‘Üçüncü Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu’ dün başladı.
Bizans dönemine yönelik Türkiye’deki bilimsel araştırmaların yaygınlaşması, toplumun Bizans kültür mirasına sahip çıkması için önemli çalışmalarda bulunan Sevgi Gönül’ün anısına düzenlenen sempozyum 27 Haziran’a kadar Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki AnaMed binasında devam edecek. 2007 yılından itibaren her 3 yılda bir düzenlenen sempozyumda bu yıl ‘Bizans’ta Ticaret’ teması işleniyor.
Sempozyum kapsamında ayrıca, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde ‘Saklı Liman’dan Hikayeler: Yenikapı Batıkları’, AnaMed’de ise ‘Artamonoff: İstanbul’da Bizans İmgeleri’ sergileri sanat ve tarih severlere kapılarını açtı. Yenikapı batıklarının sergilendiği ‘Saklı Limandan Hikayeler’ yıl boyunca, Bizans dönemine ait tarihi yapıların görüleceği ‘Artamonoff: İstanbul’da Bizans İmgeleri, 1930-1947’ ise 6 Ekim 2013’e kadar ziyaret edilebilecek. Hürriyet, 25.06.2013 |
|
|
KUZGUN ACAR'IN KUŞLAR HEYKELİ BAKIMA ALINDI
Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, Unkapanı’ndaki İMÇ’nin (İstanbul Manifatura ve Kumaşçılar Çarşısı) simgesi olan Kuşlar Heykeli’nin restorasyonu için çalışma başlattı.
2008 yılında İMÇ'deki duvar mozaiklerinin temizlik ve bakımını yapan, bilgilendirme levhaları asan Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, şimdi de Kuşlar Heykeli'ni restore etmek için çalışma başlattı.
Op.Dr. Oya Bayrı ve sanatçı Canan Bozbağ'ın desteğiyle, Mimar Şevki Pekin'in gözetiminde yürütülecek çalışmalar kapsamında heykel 22 Haziran 2013 Cumartesi günü yerinden alındı. 8 haftalık restorasyon ve bakımın ardından heykel yeniden yerine monte edilecek. Atlas Dergisi, 25.06.2013 |
AKDAMAR KİLİSESİ'NDE İKİNCİ RESTORASYON haberler.com, Haber: Cemal Aşan, 25.06.2013 |
|
BURSA UNESCO'YA HAZIRLANIYOR
Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Peyzaj Mimarları Odası Bursa İl Temsilciliği tarafından düzenlenen panelde ‘Dönüşen Peyzaj: UNESCO Dünya Mirası Bursa’ teması ele alındı.
Panelin açılışında konuşan Büyükşehir Belediyesi Etüd ve Projeler Dairesi Başkanı Nalan Fidan, Bursa’nın yerelde sahip olduğu kültürel ve doğal değerlerin UNESCO Dünya Mirası sürecine taşınmasıyla ilgili bilgiler aktararak dünya mirası listesine alınan Bursa projelerinin çalışma süreci ve gelinen nokta ile ilgili açıklamalarda bulundu.
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Genel Sekreteri Redife Kolçak da Bursa ve dünyadaki dönüşen peyzajların ve peyzaj değerlerine sahip çıkmanın önemine ve peyzaj mimarlığının bu konudaki yerine değindi.
Yıllık eylem planları Moderatörlüğünü Peyzaj Mimarları Odası Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Necla Yörüklü’nün yaptığı panelde, 2014 UNESCO Dünya Mirası listesine kabul edilen Bursa’nın Unesco sürecindeki yapılanması, adaylık dosyasının nasıl çalışıldığı, Bursa’nın tarihi alanlarının (Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri, Cumalıkızık Köyü) uluslararası normlara uygun bir şekilde korunması için Bursa (Hanlar Bölgesi ve Sultan Külliyeleri) ve Cumalıkızık Yönetim Planının hazırlanma süreci ve tarihi alanların yıllık eylem planları ile yönetilmesi amaçlı başarı hikayesi de katılımcılara aktarıldı. Yapı, 25.06.2013 |
|
BİR BİLİM OLARAK SANAT
20. ve 21. yüzyıldaki baş döndürücü bir hızla yaşanan sanatsal gelişmeler, aynı zamanda karmaşıklaşan görsel birikimi ve yeni sanatı anlamlandırabilmek için gereken kuramsal bilgi ihtiyacını da beraberinde getirdi.
Radikal, 25.06.2013 |
|
MOZAİK MÜZZESİNDE GERİ SAYIM
Türkiye'nin en geniş sergi salonlarına sahip olma özelliğini taşıyan ve inşaatı devam eden Antakya Arkeoloji Müzesi'nde bir yandan da tarihi eserlerin taşınma süreci devam ediyor. Sabah, 25.06.2013 |
|
KAPADOKYA'YA AÇIK HAVA MÜZESİ YAPILIYOR
Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya’nın en büyük açık hava müzesi olmaya aday Manastır Vadisi’nin restorasyon çalışmaları tamamlandığında her yıl 500 bin ziyaretçi çekmesi bekleniyor.
Mustafapaşa Belediye Başkanı Levent Ak, beldelerinin 1 kilometre güneyinde 80 bin metrekarelik alanı kapsayan Manastır Vadisi’ni Kapadokya’nın en büyük açık hava müzesi olarak turizme kazandırmak için çalıştıklarını söyledi.2009’da Manastır Vadisi Açıkhava Müzesi Projesi'ni hazırladıklarını ve 2012'de de projelerinin Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından onaylandığını kaydeden Ak, “Manastır Vadisi bundan önceki yıllarda bir harabeyi andırıyordu. Hazırladığımız projeyle burayı açık hava müzesi olarak tescilledik ve ayağa kaldırmaya başladık ” dedi.
Ak, projelerinin onaylanmasının ardından ilk olarak Aziz Nicola Manastırı’nın restorasyonunun tamamlandığını ve 27 Mayıs 2012’de Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da katılımıyla açılışını gerçekleştirdiklerini ifade etti.
"Kapadokya’ya çok iddialı bir turizm merkezi kazandıracağız" Manastır Vadisi’nde bulunan diğer kiliselerin de restorasyonuna başlanacağını ifade eden Ak, şunları kaydetti: “Manastır Vadisi, içinde toplam 5 kilise, 1 yeraltı şehri ve monolitik yapısıyla peribacası oluşumlarının rahatlıkla görülebileceği bir bölge. Şu anda 2 projemiz devam ediyor. Biri Aziz Yoannis Prodromos Kilisesi’nin rölöve ve restorasyon çalışması. İkincisi çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapacak açık hava müzesinin giriş kısmında özellikle günü birlik ziyaretçilere hizmet edebilecek restoran, satış alanları gibi sosyal donatı projeleri. Yürüyüş yollarımızın çoğunu tamamladık. Bu proje bittiğinde Kapadokya’yı ziyaret eden turistlerin çoğu Manastır Vadisi’ni de gezmeden gitmeyecektir. Çalışmalar tamamlandığı zaman Kapadokya’ya çok iddialı bir turizm merkezi kazandırmış olacağız."
Diğer kiliselerin de projeleri onaylandıkça maddi imkanlar çerçevesinde restorasyonlarını yaptıracaklarını anlatan Ak, 2-3 yılda bu çalışmayı tamamlayarak Manastır'ın her yerini turizme kazandırmak istediklerini vurguladı.Manastır Vadisi’ni yakın zamana az sayıda bireysel olarak gelen turistlerin ziyaret ettiğini dile getiren Ak, "Aziz Nicola Manastırı’nı restore ettikten sonra Göreme’ye gelen tur otobüsleri buraya da uğramaya başladı. Vadi yüzde 30’luk kısmıyla turizmin hizmetine girdi. Özellikle de Yunanistan’dan burayı ziyarete geliyorlar. Tamamı turizme açıldığında Kapadokya’da çok büyük bir alanı turizme kazandırmış olacağız ki o süreçte 500 bin turistin burayı ziyaret edeceğini düşünüyoruz” diye konuştu. Manastır Vadisi’nde geçmişte Anadolu’da ipekböcekçiliğinin merkezi konumunda olduğunu ifade eden Ak, bugün yıkık durumdaki ipekböcekçiliği binasını da bu kapsamda vadiye tekrar kazandıracaklarını vurguladı. Yapı, 25.06.2013 |
|
TARİHE YAZIK
Şuna kadar tarihi geçmişi tam olarak bilinmeyen Qasra dimeymê’nin yaklaşık 100 yıl öncesinde en son han olarak kullanıldığı ve daha öncesinin bilinmediği ifade edildi. Zamana yenik düşen Qasra dimeymê’nin duvarlarının yıkılması tarih severleri üzdü.
Batman Gazetesi, 24.06.2013 |
|
"NAMAZ ZAMANI PERDEYİ KAPATIYORUZ"
Habertürk, 24.06.2013 |
|
TAKSİM MEYDANI'NDA AMAK-I HAYAL
Taksim Meydanı
bu aralar Aynalı Baba’nın tekkesi gibi. Gezi
Parkı’nda hayalin derinliklerine dalıp modern bir
dinler savaşı izleyebilirsiniz.
Peki, günümüz şehrinde tefekküre dalmak için ne yapabilirsiniz? İstanbul’da bir Amak-ı Hayal yaşamak için bolca tekke, türbe varsa da günlük hayat başka türlü akıyor. Metrolarda, mağazalarda, restoranlarda ilahi hiçbir şey yok. Şehirdeki Tanrı’nın gücü giderek azalıyor.
Endülüs’te Müslümanlara esir düşen Vikinglerin tanrılarına günlerce dua ettikleri halde, esaretten kurtulamadıklarını görüp Müslümanlığı seçmeleri gibi... Zavallı Vikingler Danimarka’dan çok uzakta oldukları için tanrılarının onları duyamadığını düşünüp, İberya toprağının tanrısına inanmaya karar vermişlerdi.
Şehrin tanrısı modernizm. Şehirdeki bütün ihtiyaçlara o cevap veriyor, insanlar her şeyi ondan bekliyor. Dualar da genellikle karşılıksız kalmıyor, modern toplum insanların istediğini bir şekilde veriyor. İster Müslüman, ister Hıristiyan, ister ateist olsun şehirde herkes önce modernizme iman ediyor. Bu, Paris’te de, Berlin’de de, İstanbul’da da böyle. Bütün o İslam şehri- Batı şehri karşılaştırmaları artık tarih biliminin alanına giriyor. Küçük İtalyan kasabalarıyla, İsfahan’ı, Lahor’u kıyaslayarak bu konuda güncel bir tartışma yürütebiliriz belki ama modern dünya büyük ölçüde birbirine benziyor.
İstanbul da, o sürekli tekrarlanan klişedeki gibi Doğu ve Batı’nın iç içe geçtiği bir medeniyet köprüsü değil, bir Batı şehri. Coğrafi konumundan dolayı Doğu’nun etkilerine maruz kalan bir Batı şehri. Surların içindeki hayat, Batı’daki surların içindekiyle aynı özellikleri sergiliyor.
İstanbul Müslümanların elinde geçirdiği yüzyıllar içinde hiçbir zaman tipik bir İslam şehri özelliği göstermedi. Ardından cumhuriyet geldi, şehir bu kez doğrudan Batılı plancılar tarafından şekillendirildi.
İstanbul’da İslam her zaman siyasi bir anlam taşıdı. Ne ayetlerin indiği varsayılan Mekke ve Medine’deki kutsallığa sahip oldu ne de ilk İslam hukuku uygulamalarının ortaya çıktığı Kufe’nin hükmetme geleneğine. Ne Kahire’nin teolojik derinliğiyle yarışabildi ne de Bağdat’ın, Şam’ın İslami mimarisiyle. İstanbul’u ele geçiren hanedanın ve askeri kastın dini şehirde en çok sözü geçen şey oldu olmasına ama bu İstanbul’u tipik bir İslam şehri yapmaya yetmedi. Tıpkı Türk-Moğol sultanların eline düşen Hint şehirleri Agra ve Fetihpur Sikri gibi. Soğan kubbeli camiler buraları da İslam şehri yapmaya yetmemişti.
İstanbul gibi Müslümanların egemenliğindeki şehirlerde İslamiyet, şehrin üzerinde baskı kurmanın, şehirde yaşayan gayrımüslim gayrıdindar ya da dinsiz toplulukları cezalandırmanın bir aracı. Şehirde modernizme yenilen İslamcılık modern toplumun kodlarını da kullanarak siyasi bir baskı aygıtına dönüşüyor. Ortaya da ne İslam ne Batı olan melez bir otoriterlik çıkıyor.
AK Parti’nin kentsel dönüşüm, ecdat eserlerinin ihyası politikaları tam olarak bu sözünü ettiğim melez otoriterliği yansıtıyor. İktidardaki İslamcı dinamik modern şehirde, kasabanın ya da eski İslam şehri tanrısının gücünün olmadığının farkında şüphesiz. Bunun için mimariyi yardıma çağırıyor. Cami, kışla inşaatları modernizmin mabetlerine meydan okumak için yapılıyor. Tıpkı bir zamanlar ecdatlarının Eyüp’ü bir din merkezi yapması gibi. Köklü İslam şehirleriyle rekabet edebilmek için kurulan Eyüp, kutsallığı kendinden menkul bir semt olarak gelişti.
Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin unutulmaz eseri Amak-ı Hayal’de bilim, felsefe ve inanç üzerine soruları olan Raci Bey Aynalı Baba’nın tekkesinde hayale dalıp sorularına cevap arıyordu. Bu hayallerde melekler, şeytanlar, iyilik kötülük, bütün dinsel semboller vücuda gelip kıran kırana bir mücadeleye girişiyordu.
Taksim Meydanı bu aralar Aynalı Baba’nın tekkesi gibi. Gezi Parkı’nda hayalin derinliklerine dalıp modern bir dinler savaşı izleyebilirsiniz. Taraf, Yazı: Ertan Altan, 24.06.2013 |
|
TÜRK TARİH KURUMU BİNASI'NA YAPILAN MÜDAHALELER TEPKİ ÇEKİYOR
Türk Tarih Kurumu Binası HakkındaMimarlık Dergisi'nin 1966-12 (38) No'lu sayısında Turgut Cansever henüz yeni tamamlanmış yapısını şu şekilde anlatıyordu:
"Türk Tarih Kurumu, Türk Tarihi üzerinde yapılan araştırmaları desteklemek ve yönetmek gayesiyle Atatürk tarafından tesis edilmiştir. Kurum, bu konuda yaptığı çok önemli çalışmalar yanında, önemli bir kütüphaneyi geliştirmekte ve Türk Tarihi araştırmaları için ileri bir çalışma merkezi teşkil etmektedir.
Türk Tarih Kurumu binası, yeni Türk Kültürüne temel teşkil edecek bir tarih bilgisini ve bilincini tesis etmek ve geliştirmek amacıyla kurulan bu bilim merkezinin görevini eksiksiz bir şekilde ifa edebilmesini sağlamak için inşa edilmektedir.
Böylelikle bina, bu alandaki bilimsel çalışmaların MERKEZ'i olacaktır. Aşağıdaki satırlar proje müellifinin binası hakkındaki düşüncelerini yansıtmaktadır.
Yeni bir dünya, ancak tarihin akışına dayanan gerçek ve evrensel amaçlara yönelerek kurulabilir. Amaçlarımızın şekillenmesi tarihin akışına dair bilgimizin derin şekilde etkisi altındadır.
Kopuk, parçalanmış çalışmaların ve sayısız felaketlerin tehdidi altındaki bir dünyada günümüz insanının gerçek bir erdeme ulaşma ve kendisini topyekun tahrip tehditlerinden kurtarma çabasına temel teşkil edecek bir tarih ve gerçek şuurunun geliştirildiği bir merkez olarak Türk Tarih Kurumu binasının aynı tarih ve gerçek şuurunu aksettirmesi gerekiyordu.
Yapının şekillendirilmesinde ve malzeme seçiminde bu zorunluluk göz önünde tutulmağa çalışıldı. Yapı Merkezi bir plana göre bir orta hol etrafında kuruldu.
Tepe ışıklarıyla aydınlanan bu holün etrafına kütüphane, konferans salonu, bilimsel çalışma, toplantı, idare odaları, sergi ve istirahat alanları yerleştirildi.
Geniş, sağır dış satıhların verdiği koruma ifadesini tabii taş kaplamanın geliştirilmesi; aynı ifadenin binanın zeminden yükseltilmesi suretiyle kuvvetlendirilmesi; yapının yerden yükselişini dile getiren iri gövdeli betonarme konsollar altındaki boşluk ile de toplayıcı, karakterinin belirtilmesi düşünüldü.
Yukarıya doğru yükselen betonarme karkasın yapıyı zeminden kurtaran karakteri ile, bakır çatının örten, koruyan ve aşağılara doğru sarkan taş duvar kaplaması ile gelişen ifadesinin karşılaşması; taşıyıcı alt yapı ile koruyucu üst yapının münasebeti mimariyi yönelten önemli bir sorun olarak ele alındı.
Yapının alt ve üst bölümlerinin bu münasebet meselesi yanında orta hol etrafında yer alan yapının farklı hizmet alanlarının yan yana dizilişlerinin belirtilmesi de mimarinin bir diğer önemli özelliği olarak geliştirildi. Mahalli malzeme ile çağdaş malzemenin birleştirilmesi ön görüldü. Mahalli tabii taş - betonarme - alüminyum yapının etkili temel malzemesi olarak seçildi.
Betonarme karkas, yapıya nihai ifadesinde gerekli bütünlüğü kazandırmak ve beton aşınmasını önlemek için renklendirildi ve kaplandı. Tabii taş ve renklendirilmiş betonarme unsurların ölçüleri ve iri geniş ifadelerinden, esasında küçük bir bina olan yapının çevresindeki monümantal ifadeli yapılar yanında ezilmeden durabilmesi için faydalanıldı. Çevredeki yapılarla çatışmak yerine onların bilhassa Dil Tarih Coğrafya Fakültesi esas cephesinin renk düzeninin yeni bir anlamda tekrar ele alınması suretiyle gerekli çevre bütünlüğünün sağlanması öngörüldü.
Yapının mahalli ve evrensel sorunlarının dikkatle açıklanmasına çalışıldı.
Alt ve üst yapı münasebetleri, yanyana gelmenin meseleleri, korumanın ve açılmanın mahalli ve çağdaş tekniklerin karşılaşması, tarihi gelişmenin ve mevcut şartların birleştirici bir görüş açısından değerlendirilmesi yapının tasarlanmasında yöneltici kaygular oldu." Yapı, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 24.06.2013
Ağa Han Mimarlık
Ödülü’ne sahip Türk Tarih Kurumu binası, yapılan iç
müdahaleyle kebapçı dükkanına benzeyince mimarlar
ayağa kalktı Mimar Turgut Cansever ve
Ertur Yener tarafından tasarlanan ve 1980 yılında
Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanan Türk Tarih Kurumu
binasına yapılan müdahaleler, mimarların tepkisine
neden oldu. Turgut Cansever ve Ertur Yener’in 1951
yılında tasarlamaya başladığı bina 1967 yılında
tamamlandı. Türkiye mimarlık tarihinin en önemli
modern tasarımlarından biri olarak kabul edilen
binanın özgün iç mekanına ve bahçesine yapılan
müdahaleler, mimarlar tarafından Turgut Cansever’in
hatırasına saygısızlık olarak değerlendiriliyor.
Mimarlar, binanın tadilatının hemen durdurulmasını
ya da merhum Cansever’in kızı mimar Feyza
Cansever’den yardım ve danışmanlık alınmasını
istiyor. Ankara Mimarlar Odası
Başkanı Ali Hakkan konuyla ilgili şunları söyledi:
“Proje sahibinin telif haklarını sürdüren ailesine
danışılmadan projenin özgün kimliğine zarar verecek
düzeyde bir dekorasyon uygulamasına girişilmiştir.
Yapının iç ve dış doğramalarının bir bölümünde PVC
malzemeler kullanılarak dış cephe karakteri olumsuz
olarak etkilenmiştir. Yine binanın özel olarak
tasarlanmış bahçesinde yapılan hiçbir tasarım ürünü
olmayan havuz ile birlikte yapı önemli ölçüde zarara
uğratılmıştır. TTK Başkanı ile gerçekleştirilen ve
bir yönetim kurulu üyemizin de katıldığı
görüşmelerde yapının özgün haline getirilmesi için
gerekli işlemlerin yapılması gerektiği talep edildi.
Proje müellifi Turgut Cansever’in ailesi tarafından
bu işlemlerin ücret talep edilmeden yapılabileceği
iletildi. Ancak bu konuda TTK’nın nasıl bir tavır
alacağı konusu henüz netleşmedi.” Mimar Aysun Toprak da
Taraf’a yaptığı açıklamada Turgut Cansever’in,
mimari dünyada üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü alan,
mimarisini İslam tasavvuru üzerine konumlandırmış
bilge bir mimar olarak anıldığını belirterek, “Şu
an; müelliflik hakları gibi hukuki bir hakkın yok
sayılması bir yana, yapının ve mimarının mimari
kültüre ve toplum kültürüne kazandırdıklarını yok
sayan, hala tam olarak kapsamını bilemediğimiz, iç
mekana ve bahçesine bir takım niteliksiz uygulamalar
yapılıyor. Yapılar zaman içerisinde değişim
geçirebilirler ama bunun müellif mimar tarafından
veya toplum vicdanı sorumluluğunda yapılması
gerekir” ifadelerini kullandı. Taraf, Haber: Bülent Onur Şahin, 27.06.2013 |
|
BURSA ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDEKİ KADIN CESEDİ 8 BİN 500 YAŞINDA
Bursa Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen 8 bin 500 yaşındaki kadın cesedi görenleri şaşırtıyor. Aktopraklık Höyüğü'nden çıkarılan ceset Milat'tan önce 6 bin'li yıllara ait. Boynunda fildişinden kolye, kolunda fildişi bilezik ve başında kemik tarak bulunan ceset, o dönemde ölülere bakışı da gözler önüne seriyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Bursa Arkeoloji Müzesi, yaklaşık dört yıllık aradan sonra yenilenmiş olarak ziyaretçilerine kapılarını açtı. 18 yaşına kadar Türk vatandaşlarının ücretsiz gezebildiği müze, pazartesi günleri hariç haftanın 6 günü ziyaret edilebiliyor. Müze Müdürü Enver Sağır, restorasyondan sonra ziyaretçi sayısının yüzde 60 artış gösterdiğini bildirdi. Müzenin, Türkiye'nin en eski üçüncü müzesi olduğunu belirten Sağır, "Bursa Arkeoloji Müzesi 1904 yılında kuruldu. 1972 yılından bu yana bu binada hizmet veriyor. 2010 yılında ziyarete kapatılan müzede detaylı bir restorasyon yapıldı. Bu yeni tasarımda hem görsellik, hem bilgi, hem de eğitim ön plana çıkıyor. Müze, bütün insanların anlayacağı şekilde düzenlendi." dedi.
Yeni teşhir düzenlemesi ve restorasyonun ziyaretçi sayısını da artırdığını anlatan Sağır, günde ortalama 250-300 kişi olmak üzere yüzde 60'lara varan bir artış yaşandığını söyledi. Özellikle öğrenci gruplarının ağırlıkta olduğunu anlatan Enver Sağır, müzede özellikle Truva, Athena ve Apollon heykellerinin bulunduğu bölümlerin büyük ilgi gördüğünü aktardı.
Enver Sağır, müzede Milattan önce 15 milyon yıl öncesine dayanan fosillerle birlikte yine Milattan önce 100 bin ile 40 bin arasında tarihlere ait 3 adet aletin bulunduğunu anlattı. Sağır, Milattan önce 6 bin 500'den önceye kadar Doğu Roma (Bizans) dönemi dahil eserlerin sergilendiğini söyledi.
8 BİN 500 YAŞINDAKİ KADIN Aktopraklık Höyüğü'nde çıkan Kalkolitik Döneme ait kadın mezarı insitü şeklinde müzeye taşındı. Şekli ve yanındaki eşyalardan cesedin yetişkin bir kadına ait olduğunun altını çizen Sağır, "Boynunda fildişinden kolyesi, kolunda fildişinden bilezik ve başı arkasından kemikten yapılmış tarak görüyoruz. Ayrıca, mezarda bulunan çanak çömlekler de yine insitu şeklinde, yani mezarda bulunduğu orijinal şekli ile burada teşhir ediliyor. Bu o dönemdeki ölü gömme adeti ile ilgili bize önemli bilgiler sunuyor. Bu ilk Kalkolitik yani Milattan önceki 6 bin'li yıllara ait bir ölü. Bunun özelliği ile 'hocker' tarzı denen ve dizler karından göğse doğru çekilerek ve kollarda yine dirsekten göğse doğru kaldırılarak gömme şekli." şeklinde konuştu.
MÜZE GİRİŞ ÜCRETİ 5 LİRA Bursa Arkeoloji Müzesi'nde Bithynia ve Mysia bölgesinde bulunan ve MÖ 15 milyon yıl öncesine ait fosillerin de aralarında bulunduğu Bizans dönemi sonuna kadarki devirlere ait birçok eser sergileniyor. Pazartesi günleri hariç, haftanın 6 günü sabah 08.00 akşam 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Ziyaret ücreti 5 lira olarak açıklanırken, 18 yaş altı Türk vatandaşları ile 65 yaş üstü kişiler ücretsiz gezebiliyor. 17 bine yakın sikke, 12 bine yakın arkeolojik eser bulunuyor. Antandros Nekropolü'nden kap ve süs eşyaları, Greko-Pers mezar steli, Roma dönemine ait taş eserler, Zeus ve Herakles tasvirleri, Kybele heykelleri, Athena ve Apollon'un bronz büstleri yer alıyor. Zaman, Haber: Ensar Tuna Alatürk, 24.06.2013 |
|
SÜRYANİLER BDP'LİLERDEN MANASTIR ARAZİSİNİ İSTEDİ
Mardin’in Nusaybin
İlçesi'ne bağlı Eskihisar
(Marin) Köyü’nde bulunan ve 30 yıl atıl kaldıktan
sonra restore edilerek 2008 yılında yeniden ibadete
açılan Mor Avgin Manastırı’na ait olduğu iddia
edilen ancak tapuları
BDP ’li bazı yönetici ve ailelerin üzerinde olan
arazileri alabilmek için Süryaniler harekete geçti.
İsveç’te bulunan Mor Avgin Derneği yöneticilerinin
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Mardin
Milletvekili DTK Genel Başkanı Ahmet Türk’e
arazilerin iadesi için başvurduğu, sorunun uzlaşıyla
çözülmesi için komisyonlar kurulduğu, çözüm
bulunamadığı için hukuki yola başvurulduğu
belirtildi. Süryaniler, sorunun arazileri ellerinde
bulunduran BDP’li yönetici ve ailelerin tutumu
nedeniyle uzlaşma ile çözülemediğini öne sürerken,
Demirtaş ise bu ailelerden BDP’li olanlar olsa bile
gayrimüslimlerin hak ve hukukunun yanında
olacaklarını söyledi. Radikal, 24.06.2013 |
|
ARKEOPARK PROJESİ ONAYLANDI haberler.com, 23.06.2013 |
|
ULUSLARARASI PLASTİK SANATLAR DERNEĞİ'NDEN IRKÇI ÖĞRETİM ÜYESİNE İSTİFA ÇAĞRISI
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD), Gezi Parkı eylemlerine katılanlara ırkçılık yaparak saldıran Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölüm Başkanı Ahmet Atan’a istifa çağrısında bulundu.
Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Dernek, Kültür Bakanlığı’nın “sanatçıları fişleme” konusunda görev üstlendiği haberleri üzerine ise şu açıklamayı yaptı:
Sol Haber, 23.06.2013 |
|
MAGNESİA ANTİK KENT GÜN IŞIĞINA ÇIKMAYI BEKLİYOR
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Orhan
Bingöl, yeterli ödenekler olması halinde
Magnesia Antik Kenti'nin şu anda çok farklı konumda
olabileceğini belirtti. haberler.com, 23.06.2013 |
|
|
İNŞAAT ALANINDA
Konya'da Meram İlçesi'nde Gödene
Olay yerine gelen polis ekipleri, çevre güvenliğini alarak durumu Müze Müdürlüğü yetkililerine haber verdi. Cumhuriyet, 23.06.2013 |
OSMANLI DEVLETİ YENİDEN PAYLAŞILIYOR
Yaklaşık iki yıl önce resmi bir kağıt gelmiş Ender Bey’in evine. Fethiye Ölüdeniz’in o ünlü görüntüsünün ait olduğu arazi, Atatürk Havalimanı’nın bir kısmı, Antalyaspor tesisleri ve daha pek çok arazi hakkında açılmış bir davaya ait resmi bir kağıt… Bu geniş arazilerin kendilerine ait olduğunu söyleyip miras hakkı talep eden 444 davacı arasında babasının adını görünce konuyu araştırmaya başlamış Ender Eren ve 1820’li yıllara kadar uzanan bir hikayenin içinde bulmuş kendini.
“Bazen durumu anlatmaya, aradığının burada olmadığını söylemeye çalışıyorum. İkna oluyor önce ama sonra tekrar geliyor. Galiba ‘devlet memuru’ kavramı olumsuz bir imaja sahip bazıları için, ‘Bu beni başından savmaya çalışıyordur’ diye düşünerek tekrar geliyor.”
Osmanlı Arşivleri’ne gitmek istediğimizde, evrakların taşındığı Kağıthane’deki kompleks yeni açılmıştı. Bu kurumun bağlı olduğu Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç.Dr. Uğur Ünal’ın kompleks hakkında bilgi verdiği bir toplantıya katılma ve epey geniş binayı gezme fırsatı bulduk.
Akşam Pazar, Haber: Eyüp Tatlıpınar, 23.06.2013 |
|
FATİH'İN TERSANESİ 'TURİZME' AÇILIYOR
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İstanbul, Haliç’te yapılacağını açıkladığı liman projesi için 2 Temmuz salı günü teklifler alınıyor. Projenin tamamlanmasıyla Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı tarihi tersanenin yerini iki yat limanının da bulunacağı lüks bir turizm kompleksi alacak. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı projeyi 4 yılı yapım süresi olmak üzere 49 yıllığına ihale edecek.
İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet’in talimatıyla 1455’te kurulan Haliç Tersanesi, en uzun süre faaliyet gösteren tersanelerden birisi oldu.
Yabancılardan ilgi İhaleyi kazanan şirket ya da şirketler, liman projesini 4 yıl içinde tamamlayacak. İhaleye büyük şirketlerin oluşturduğu yerli konsorsiyumların yanı sıra yabancı şirketlerin de ilgi gösterdiği öğrenildi. Projenin yap işlet devret (YİD) yöntemiyle yapılması öngörülüyor. Projenin tamamlanmasıyla, tersane bölgesinde sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işlettiği bir bölge kamuda kalmış olacak.
Galataport’a çok uzak değil Haliç için düşünülen yeni projeden kısa bir süre önce İstanbul adına bölgede iddialı bir yatırım için ihale yapılmıştı. Mayıs ayının ortasında Haliç’in Boğaz cephesindeki komşusu Karaköy bölgesinde Galataport olarak bilinen Salıpazarı Liman Sahası’nın 30 yıl süreyle işletme hakkının verilmesini kapsayan ihalede Doğuş grubu 702 milyon dolarla en yüksek teklifi vererek ihaleyi kazandı. Doğuş grubu 3 yıl içinde tamamlamayı planladığı proje için 400 milyon dolarlık yatırım bütçesi çıkarmıştı. Haliç’te ve Salı Pazarı’nda belirlenen alanlara yapılacak yeni turizm projeleriye birlikte Karaköy, Şişhane ve Kasımpaşa hattının önümüzdeki dönemde hareketlenmesi bekleniyor.
Milliyet, 23.06.2013
Haliç Tersanesi turizm kompleksine dönüşecek. Uzmanların önerisi ise tersanenin kimliğine zarar verilmeden kültürel faaliyet alanı haline gelmesi. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, “Haliç Tersanesi dünyanın yaşayan en eski tersanelerinden biri. İhale süreci hukuka aykırı bir şekilde işletilmektedir” dedi.
Fatih Sultan Mehmet'in talimatıyla 558 yıl önce kurulan Haliç Tersanesi, Yap İşlet Devret modeliyle özelleşiyor. 2 temmuzda ihaleye açılacak olan 250 dönümlük alanda, tarihi eserler üzerine 2 yat limanı, 400'er odalı 2 adet 5 yıldızlı otel, bin kişilik cami, AVM ve otopark alanları yapılacak. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı projeyi 4 yılı yapım süresi olmak üzere 49 yıllığına ihale edecek. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Şehir Hatları Genel Müdürlüğü olarak kullandığı alan kamuda kalacak. Durumu Taraf Gazetesi’ne değerlendiren uzmanlar tersanenin özelleştirmesiyle ilgili şöyle konuştu:
Mimar Korhan Gümüş: Tersaneye işlev kazandırmak için tek yöntem özelleştirme değil. Tersaneyi özelleştirmek Topkapı Sarayı'nı, İstanbul surlarını, Süleymaniye Külliyesi'ni özelleştirmekle eşdeğerdir. Ayrıca alan içine halen kullanılmakta olan Kuzey Deniz Saha Komutanlığı ve Kasımpaşa Deniz Hastanesi de gidiyor. “Böyle kalsın” diyen yok ama dünyanın her yerinde kamusal alanlar için, özellikle de kentin korunması gereken kültür mirası için misyon odaklı bağımsız örgütler kuruluyor. Tersane'nin yeni alanları olan Taşkızak ve Camialtı çok iyi bir gemi prototipi geliştirme ve araştırma merkezi olarak kullanılabilir. Bu yapılan İstanbul'a haksızlık.
Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu: Haliç Tersanesi dünyanın yaşayan en eski tersanelerinden biri. İhale süreci hukuka aykırı bir şekilde işletilmektedir. Bu nedenlerle plan kararlarının iptal edilmesi için yetkili kişilerle bir hukuki hazırlık yapılmalıdır. Diyoruz ki hukuken suç niteliğindeki telafisi olmayan zararların verilmemesi için bu oldu bitti bir an önce durdurulmalı ve ihale iptal edilmeli. İstanbul'u İstanbul yapan en önemli değerlerden bir tanesi burası. Cumhurbaşkanı, şehircilik ilkelerine, hukuka, toplumsal bellek değerlerine ve kentin kimliğine açıkça aykırı bir operasyonu himaye etmemelidir. Bu konuda Cumhurbaşkanı'ndan operasyonu durdurmasını bekliyoruz.
Prof.Dr. İhsan Bilgin: Tersane çok kıymetli bir yer. Yeniden kullanılması gerekir. Ancak AVM ve otel çok yanlış bir fonksiyon. Özel bir topografyaya sahip ve düz bir arsa muamelesi yapılamaz. Tersane en iyi şekilde tarihi binaları korunarak park alanı yapılabilir. Açık hava alanı olabilir. Venedik Limanı da dünyanın en eski limanlarından biri. Orası tamamen kimliğine zarar verilmeden kültürel faaliyetlerin yapıldığı alanlara dönüştürüldü. Sergiler düzenleniyor orada. Haliç Tersanesi'nde de aynı uygulama yapılabilir. Yapı, 25.06.2013 |
|
KAZILAR SORUNLU BAŞLADI
Yabancı ülke kazı alanları
|
|
BÜYÜKNEFES KÖYÜ'NDE (TAVİUM ANTİK KENTİ) ARKEO-PARK PROJESİ UYGULANACAK
Vali Yazıcı, Tavium Antik Kenti’nin bulunduğu Büyüknefes Köyü’nde yaptığı gezi ve incelemelerde Yozgat‘ın tarihi ve doğal güzelliklerini gün yüzüne çıkarmaya çalıştıklarını, Yozgat’ın deniz, kum ve güneş üçgenine alternatif sunan coğrafi ve iklim özellikleri ile tarihi ve doğal zenginliklerinin bulunduğunu, Bozok Yaylası’na kurulu Yozgat’ın birçok tarihi eseri de bünyesinde barındırdığını kaydetti.
Büyüknefes Köyü’nde zamanla gün yüzüne çıkan tarihi eserlerin köydeki vatandaşlarca bahçe duvarlarında kullanıldığını anlatan Vali Yazıcı, Arkeo-Park Projesi ile de bu eserlerin bir araya getirilerek sergileneceğini ve koruma altına alınacağını kaydetti. Yazıcı, Büyük Nefes Köyü’nün açık hava müzesi konumunu alacağını vurguladı.
Yozgat Merkez İlçe Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından yapılan projenin Yozgat İl Özel İdaresi, Yozgat İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü (Yozgat Müze Müdürlüğü) ortaklaşa yürüttüğünü belirten Vali Yazıcı, ‘’Hedefimiz proje ile tarih ve kültür turizmine yönelik turizm altyapısını iyileştirmek suretiyle bölgedeki turizmin gelişmesine katkı sağlamak istiyoruz. Arkeo-Park’ın oluşturacağı katma değer ve turizm gelirlerinden köy halkı başta olmak üzere tüm bölge halkı fayda sağlayacak. Arkeo-Park’ı yılda en az 15 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret etmesini hedefliyoruz” dedi.
Yozgat’ta tarihi dokunun her alanda kendini hissettirdiğini vurgulayan Yazıcı, “Kentimiz sınırlarında, Çeşka Kalesi ve Yeraltı Şehri, Kerkenez Antik Şehri (Pteria), 1516 yılında yaptırılan Karabıyık Köprüsü, Almanların atalarının göç ettiği belirtilen, Galatların bir kolu olan Trokmilerin başkenti Tavium (Büyüknefes Köyü), 1779 yılında yaptırılan Çapanoğlu Cami, bünyesinde 600 yıllık tarihi karaçamları bulunduran Türkiye’nin ilk milli çamlığı, 1862 yılında yaptırılan Akdağmadeni Kilisesi, 13. yüzyılda yaptırılan Behramşah Kalesi gibi çok sayıda tarihi ve doğal zenginlik bulunuyor’ dedi.
Yozgat Valiliği, ORAN Kalkınma Ajansı ve İl Özel İdaresi ile tarihi eserlerin gün yüzüne çıkması için art arda projeler hazırladıklarını vurgulayan Vali Yazıcı, “Yerli ve yabancı turistlerimize Yozgat’ın tarihi güzelliklerini göstermek istiyoruz. Kentimiz, Hattuşaş, Kapadokya gibi turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği yerlerin geçiş noktasında. Ayrıca kültür turları ile Karadeniz ve Doğu’ya giden turistleri de hazırladığımız proje ile Yozgat’ta ağırlamak istiyoruz. Kapadokya’dan Kazankaya Kanyonu’na, Sarıkaya’daki Roma Hamamı’na bir turizm güzergahı oluşturmak istiyoruz. Turizmle kentimize ekonomik katkı sağlamayı hedefliyoruz.’’ dedi.
-Tarihi geçmişi- Büyüknefes(Tavium); Tavium Antik Kenti Hitit ve Frig yerleşim izleri görülmesine rağmen asıl yerleşim Galatlar zamanında MÖ 3.yüzyıl ile 1. yüzyıl arasında olmuştur. Tavium; Romalıların Galat dedikleri kavmin MÖ280′li yıllarda Balkanlardan Anadolu’ya gelen Trokme (Trokmi) kolu tarafından kurulmuştur. Kent İç Anadolu Bölgesi’nde Trokmilerin yaşadığı Orta Kızılırmak Yöresinin ticaret merkezi ve başkenti konumundaydı. Tavium (Büyük Nefes)’da şu ana kadar kapsamlı kazı çalışması yapılmamıştır. 1997 yılından beri yörede Avusturya’nın Klagenfurt Üniversitesinden Prof. Karl Strobel başkanlığında yüzey araştırmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında, Büyüknefes ve çevresinde yer alan birçok köyde de yüzey araştırmaları yapılmış (Yakuplu, Süleymanlı, Körpeli, Haydarbeyli, Sağlık, Dereboymul, Beşerek, Susuz, Çamdibi, Çakırhacılı, Zincir, Türkmensarılar, Yassıhöyük, Çatma, Sarıfatma, Cihanpaşa,Salmanlı v.s.) geniş bir çevrede tarihin izleri tespit edilmiştir. Araştırmalar sonunda çok sayıda seramik parçaları, sütun kaide ve tamburları, mezar stelleri, Bizans dönemine ait yazıtlı mezar, birçok mimari parçalarına rastlanılmıştır. Geniş bir çevrede yapılan çalışmalar sonucunda şu ana kadar, Kalkolitik çağdan – İslami döneme kadar iskan izlerine rastlanılmıştır. Sorgun Postası, 22.06.2013 |
|
'ANNE VE KIZ'A SERVET
Dünyaca ünlü müzayede evi Christie’s, Savaş Sonrası Çağdaş Sanat adlı açık artırmaya hazırlanıyor.
Müzayedede Roy Lichtenstein, Nicolas de Stein, John Currin, Andy Warhol ve Jean Michel Basquiat gibi sanatçıların eserleri satışa çıkacak.
Akşam, 22.06.2013 |
|
BİZİM HAZİNEYİ PAYLAŞAMADILAR
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dün St.Petersburg kentinde ev sahipliği yaptığı Uluslararası Ekonomik Forum’da ganimet krizi patlak verdi. Putin, ünlü Ermitaj Müzesi’ndeki “Sınırsız Avrupa’da Bronz Çağı” sergisini Almanya Başbakanı Angela Merkel ile açmak istedi. Ancak diplomatik kaynaklara göre Merkel, 2’nci Dünya Savaşı’nda Sovyet Ordusu’nun Avrupa’dan kaçırdığı objelerin sergilenmesinden rahatsız olarak sergiye katılmaktan vazgeçti.
Putin’in “Savaş dönemindeki olaylar hassas konular. Burada tartışmaya girmeyelim” diyerek ikna ettiği Merkel son anda karar değiştirdi. Rus basınına göre nezaket kuralları uyarınca sergiye katılan Merkel, programda yer alan konuşmasını ise yapmadı. Ancak Merkel, müze gezisinde “Tarihi eserlerin Almanya’ya iade edilmesi gerek” dedi. Putin ise “Bu eserlerin nerede sergilendiği önemli değil. Almanya ve Rusya beraber çalışırsa Türkiye de bu eserleri istemekten vazgeçer” dedi.
Türkiye’den kaçırılmıştı “Ganimet krizine” yol açan Ermitaj müzesindeki sergide 19’uncu yüzyılda Türkiye’de bulunan Truva hazinelerine ait 259 altın eser bulunuyor. 1872-1890 yılları arasında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından bulunan bu eserler daha sonra Almanya’ya kaçırılmıştı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Sovyet Ordusu, hazineye el koyup ülkesine götürmüştü. Tarihi eser krizinde ikinci sırayı 81 altın eserin bulunduğu Bronz Çağ’dan kalma Eberswald hazinesi oluşturuyor. Almanya’nın zamanında gurur kaynağı bu hazine yine İkinci Dünya Savaşı sonrasında Rusya’ya kaçırılmıştı. Türkiye 1992’den beri Rusya’dan hazinelerin iadesini talep ediyor. Hürriyet, 22.06.2013 |
|
TARİHİN KOYNUNDA UYUMAK Sabah Cumartesi, Haber: Sema Engez, 22.06.2013 |
|
YENİKAPI'DA BİR BATIK DAHA BULUNDU
Yenikapı’da bugüne kadar neler bulundu37 batık gün yüzüne çıkarıldı. 8 bin 500 yıl öncesi yaşamış ilk İstanbullulara ait neolitik dönem yaşam alanı keşfedildi. Hoker pozisyonunda gömülü ilk İstanbulluların mezarları bulundu. Neolitik dönem ayak izlerine rastlandı. Neolitik dönem urne tipi mezarlar bulundu. 45 bine yakın müzelik eser bulundu. Radikal, Haber: Ömer Erbil, 22.06.2013 |
|
ÇAĞDAŞ SANATA HÜCUM
Müzayede salonları, bu yılın ilk yarısında en
hareketli ve kalabalık dönemlerinden birini yaşadı.
Türk çağdaş resminin önemli sanatçılarına ait
eserlerin toplam cirosu, 2012'nin tamamının yüzde
14.6 önüne geçince gözler sanat piyasasına
çevirildi. İlk altı ayda 13 sanatçıya ait 356 eserin
satışından 35 milyon TL'nin üzerinde ciro elde
edildi. Geçen yılın tamamında aynı sanatçılara ait
392 eser, toplam 30.8 milyon TL'ye satılmıştı.
Rakamlar, Türk çağdaş resim piyasasının en parlak 6
ayını geçirdiğini net bir şekilde ortaya koydu. Yarı
yılın en yüksek ciroya ulaşan sanatçısı ise 8 milyon
lirayla toplam cironun yüzde 23'ünü oluşturan Nejat
Melih Devrim oldu. İkinci sırada ise 28 eseri
yaklaşık 6 milyon liraya satılan Erol Akyavaş var.
Akyavaş, toplamda ikinci görünse de 2 milyon 900 bin
liraya satılan "Kabe" tablosuyla en pahalı sanatçı
unvanınıelinde bulunduruyor.
Sabah, Haber: Handan Bayındır, 22.06.2013 |
|
|
ÇELEBİ'NİN 'SEYAHATNAME'Sİ HAFIZALARDAN SİLİNMEYECEK
Dünya edebiyatında, en uzun ve bütünlük sahibi gezi kitabı olarak kabul edilen Seyahatname, UNESCO’nun Dünya Belleği Listesi’nde…
Akşam, 22.06.2013 |
TAKSİM MEYDANI'NDA BİR ZAMANLAR -Sultan 3. Selim tarafından inşa ettirilen Taksim Topçu Kışlası'nda, padişahın annesi Mihrişah Valide Sultan'ın yaptırdığı bir cami vardı. -Taksim Topçu Kışlası'nın karşı köşesinde, Taksim Anıtı'nın az ilerisinde Taksim Karakolu vardı. -Topçu Kışlası, şimdiki Gezi Parkı denilen yerdeydi. Kışlanın karşısındaki Talimhane semti, adı üzerinde kışlanın talim yeriydi ve bomboş bir alandı. Şu an tıkış tıkış apartman dolu. -Taksim Meydanı'nın en büyük binası olan The Marmara Oteli'nin ismi bir zamanlar Etap Oteli idi. Daha öncesinde ise İntercontinental Otel. -Taksim Anıtı'nın arkasındaki tarihi su haznesinin önü helalarla doluydu. Bu helalar kaldırılınca, arkasındaki tarihi su haznesi rahat ve temiz bir nefes almış oldu. -Topçu Kışlası, atölye, garaj, kahvehane, gazino ve ev olarak, ortasındaki avlu da stadyum olarak kullanılıyordu. Tüm bunlar belediye başkanı Lütfi Kırdar tarafından yıktırıldı. Eskiden Cumhuriyet Bayramı, Zafer Bayramı, Gençlik ve Spor Bayramı gibi törenler ve kutlamalar ya Beyazıt Meydanı'nda ya da Taksim Meydanı'nda Topçu Kışlası'nın önünde kutlanırdı. -Şimdiki İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) bir zamanlar Taş Kışla idi. Sultan Abdülmecid'in eseriydi. -Şu an Gezi Parkı diye bilinen yerde 1940'lı yıllarda bir heykel kaidesi vardı. Uzun yıllar bomboş bekleyen kaidenin üstüne, Güzel Sanatlar Akademisi profesörlerinden Heykeltraş Belling tarafından, at üzerinde İsmet İnönü heykeli yapılmıştı. -26.000 metrekarelik bir alanı kaplayan Gezi Parkı, Topçu Kışlası'nın arazisiydi. 1940 yılında kışla yıkılarak arazisi Gezi Parkı haline getirildi. -Bugünkü Taksim Meydanında tramvay dolaşıyordu. Gezi parkının ve karşıdaki The Marmara otelinin önünden geçen 2 vagonlu tramvay artık tek vagona indirilmiş ve sadece anıtın etrafından dolaşıp İstiklal Caddesi boyunca uzanan bir güzergaha sahip olmuştur. -Gezi parkının deniz tarafındaki kısmı mezarlıktı. -Şimdiki Ceylan Oteli 70'li yıllarda Sheraton adıyla hizmet veriyordu. Bu otelin yerinde bir zamanlar Taksim Belediye Gazinosu vardı. -Ve bir zamanlar anıtın etrafında troleybüsler dolaşıyordu. -The Marmara Oteli'nin yerinde de bir zamanlar İstanbul Kulübü vardı. İsim babası beyzade-İlçeye ismini veren Venedikli Beyzade'nin konağı da Taksim Meydanı'ndaydı. Venedik Dukası Andrea Gritti (1454-1538) sefir olarak İstanbul'da bulunduğu sırada bir Rum kadınla evlenmiş, oğlu Aloisio Gritti hem Kanuni hem de Sadrazam İbrahim Paşa ile dostluk kurup bu semte yerleşmişti. Bu beyzade sebebiyle semtin ismi Beyoğlu olmuştu. -A.K.M'nin arka tarafı, Alman Sefareti'ne doğru inen kısım, Müslüman kabristanıydı. Bu kabristandan tek bir mezar bile kalmadı.Ceylan Oteli'ne Divan Oteli'ne ve Harbiye Kışlası'na kadar uzanan bölgede Hristiyan mezarlığı vardı. Yeni Şafak, Yazı: M. Sami Şimşek, 22.06.2013 |
|
EYÜP SULTAN'I SÜSLEYEN MİMAR SİNAN ESERİ
Yahya Kemal’in ifadesiyle ‘ölümü güzelleştiren şehir’ Eyüp Sultan’a her bakışta bir başka açı görünür. Eyüp’ün ikinci büyük camisi olan Zal Mahmud Paşa Camii ve külliyesi, semtin işte bu farklı güzelliklerinden biri. Mahmud Paşa’nın lakabı olan Zal, pehlivan anlamına geliyor. Boşnak olduğu ve devşirilerek Enderun’a girdiği anlaşılan Mahmud Paşa, kapıcıbaşılık, dördüncü ve beşinci vezirlik, Halep ve Anadolu Beylerbeyliği gibi önemli görevlerde bulunur. Fakat asıl ikbalini parlatan yıldız 1553’te henüz 23 yaşındayken doğar.
Kanuni Sultan Süleyman; Rüstem Paşa ve Hürrem Sultan’ın tahrikleriyle oğlu Şehzade Mustafa’yı boğdurmaya karar verir. Bu sırada Şehzade Mustafa 38 yaşındadır. Babası Kanuni’ye benzediği rivayet edilen, çok iyi eğitim alan veliaht, Konya Ereğlisi yakınında Aktepe yahut Aköyük denilen yerde otağını kurmuş olan padişahın huzuruna davet edilir. Şehzade Mustafa’ya yöneltilen suçlama düşmanlarla gizli gizli yazıştığı ve işbirliği yaptığı yönündedir. Kanuni Sultan Süleyman, oğlunu çadırda kabul edeceğini haber vermiştir. Şehzade Mustafa, uzun süredir görüşmediği babasının huzuruna çıkmak ümidiyle girdiği çadırda, yedi tane dilsiz celladın saldırısına uğrayınca şaşkınlık içinde kendini savunmaya çalışır. Osmanlı Devleti’nde hanedanın kanı kutsal kabul edildiği için hanedan mensupları silahla öldürülmez, kan akıtılmaz. Boğmak için üzerine saldıran dilsizlere eğitimli bedeniyle karşı koymayı başaran Şehzade Mustafa, bir taraftan da babasını imdada çağırır. Bu durum, o anda bile babasından şüphelenmediğini göstermektedir.
Şehzade Mustafa boğuluyor Nihayet güreşçiliğiyle tanınan Kapıcıbaşı Mahmud Ağa içeriye girmiş ve o sırada dilsizlerle mücadele halindeki şehzadeyi arkasından kavrayarak boyunduruk vurmuş ve dilsizler tarafından kement atılarak boğulmasına yardım etmiştir. Bir rivayete göre o esnada Kanuni Sultan Süleyman da oradadır ve Mustafa babasına hücum etmiştir. Ancak bunun babasına sığınmak mı saldırmak mı anlamını taşıdığı meçhul. Bu sırada Mustafa, Mahmud Ağa tarafından durdurulmuş ve yere çökertilerek boynuna geçirilen kementle bağlanarak dilsizlerce boğulmuştur.
Mahmud Ağa’nın bu kritik rolü, Şehzade Mustafa’nın öldürülmesine karşı en ağır tenkitleri bizzat Kanuni’ye karşı yazmış olan Taşlıcalı Yahya Bey’in mersiyesinde de zikrediliyor:
“Getürdü arkasını yire zal-i devr-i zaman Vücuduna sitem-i Rüstem ile irdi ziyan.”
Dikkat edilirse Yahya bey’in bu beyitte ‘Zal’ ve ‘Rüstem’ adlarını bilinçli olarak birlikte andığı görülür. Hem ‘Zal’ adlı efsanevi kahraman ile onun oğlu Rüstem’i hem de Zal Mahmud Paşa ile Rüstem Paşa’yı kastetmiştir.
Dördüncü vezirliğe yükseldi Zal Mahmud Paşa’nın 1567’de vezirlik yaptığı biliniyor. Buna göre Kanuni’nin sağlığında, onun vezirleri arasında bulunamadı. Fakata onun selefi olan sultan II. Selim öldüğü vakit Zal Mahmud Paşa’nın, Sokullu Mehmed Paşa, Pertev Paşa ve Ahmed Paşa’nın ardından dördüncü vezirliğe yükseldiği biliniyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi olan Zigetvar seferinde onun yanında Anadolu Beylerbeyi olarak bulunmuştur. Bununla beraber, muhasara sırasında Zal Mahmut Paşa’nın üçüncü vezir Ferhat Paşa ile birlikte ‘Sol Kol’a kumanda ettiği biliniyor.
Karmaşık ilişkilerle dolu velveleli bir hayatın sonunda, Eylül 1580’de 50 yaşındayken vefat eder Zal Mahmud Paşa. Hayatındayken Mimar Sinan’a yaptırdığı zarif türbeye gömülür.
Vezir camilerinin en nurlusuEvliya Çelebi’nin İrem bağı gibi bir bahçe içinde vezir camilerinin en nurlusu dediği bu cami, 17. yy’dan sonra birçok felaket geçirdi. Bugün Haliç Köprüsü’nden bakıldığında Eyüp Sultan Camii’nin önünde iri ve yüksek gövdesi ve kalın minaresiyle yükselen cami ve medresesiyle İstanbul’un hafızasına işlenmiş bulunan Zal Mahmud Paşa Camii’nin dış mimarisi Osmanlı mimari tarihinde başka örneği olmayan özellikler taşıyor. 1894 depreminden sonra harap olan yapının minaresi de yıkıldı. Bu minare yeniden yapıldı, ancak 1930’lu yıllarda külliye bakımsız durumdaydı. Bugünkü halini bezemesiyle birlikte, 1955-1963 arasındaki yıllarda yapılan restorasyon sonucunda aldı.
Zal Mahmud Paşa Camii ve Külliyesi Eyüp Belediyesi tarafından 4 milyon 170 bin lira bedelle yeniden restore ediliyor. Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu, restorasyon çalışmalarıyla ilgili olarak Zal Mahmud Paşa’nın yaptırdığı külliyenin, Mimar Sinan’ın son eserlerinden biri olduğunu hatırlatıyor: “Restorasyonda tarihi önemi ortaya çıkartmak, insanlığa sunmak önemli, ama onlara doğru fonksiyonlar verilmediğinde bir müddet sonra tekrar harap hale gelebiliyor.”
Kavuncu, ayrıca burada Mehteran Akademisi’nin de oluşturulacağını söylüyor: “Küçük ve yetişkin mehteranların eğitimleri burada yürütülecek. Mehteran kıyafetleri ve çalgı aletleri sergilenecek. Medresede kültürel aktiviteler yürütülecek.” Zaman Cuma, Haber: Alpaslan Murat Aysu, 21.06.2013 |
|
URFA KALESİ'NDE ARKEOLOJİK KAZILAR Urfa Gündem, 21.06.2013 |
|
DÜNYANIN GÖZÜ ŞİMDİ METROPOLİS'TE
İngiltere'den Oxford ve
Almanya'dan Erlangen Nürnberg gibi seçkin
üniversitelerden bilim adamlarının ilgi odağı haline
gelen
İzmir'in
Torbalı İlçesindeki 2 bin 700 yıllık Metropolis
Antik Kenti, ören yeri çalışmalarının
tamamlanmasının ardından bu yıl dünyaya kapılarını
açacak. haberler.com, Haber: Efsun Yılmaz - Hüseyin Bağış, 21.06.2013
Adını Ana Tanrıça’dan alan Metropolis, 2013 yılında ören yeri olarak ziyaretçilere açılarak kültür turizmine kazandırılacak. Metropolis antik kentindeki kazı çalışmalarının başkanlığını yürüten Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç.Dr. Serdar Aybek, geçtiğimiz yıl başlayan ören yeri çalışmalarının bu yıl tamamlanacağını belirterek şunları söyledi: “Metropolis’in 2013 yılında ören yeri olarak açılması ve kültür turizmine kazandırılması için çalışmalarımız devam ediyor. Metropolis’in aynı zamanda İzmir’in EXPO 2020 adaylığı konusunda yapılan çalışmalarda önemli bir rol oynayacağına inanıyoruz.” Hürriyet, 27.06.2013 |
|
AKDENİZ HAVZASI'NIN EN ÖNEMLİ ANTİK TİYATROSUNDA RESTORASYON 50 YILDA TAMAMLANDI haberler.com, 21.06.2013 |
|
SELİMİYE'NİN RÖLÖVESİNE 600 YIL SONRA KAVUŞACAĞIZ
UNESCO Dünya Kültür Mirası Alan Yönetim Başkanı
Nurçin Çelik, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğünün,
Selimiye Camisi ve Külliyesi'nin rölöve
çalışmalarına başladığını belirterek, "Selimiye'nin
rölövesi 600 yıl sonra çıkarılmış olacak.
Dünyaca ünlü eserin rölövesinin olmayışının büyük eksiklik olduğunu belirten Çelik, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğünün rölöve çalışmalarına başladığını bildirdi.
Çalışmalarla Selimiye Camisi ve Külliyesi'nin çizimlerine kavuşulacağını belirten Çelik, "Elimizde Selimiye'nin vaziyet planlarının çizimi dışında detaylı çizimleri yok. Elimizde olmayan nedenlerle eserde bozulma yaşandığı zaman eserin gelecek kuşaklara aktarılması konusunda en önemli kaynak; yapının çizimleridir. Bu eksiklerimizi gidermeye çalışıyoruz. Selimiye'nin rölövesi 600 yıl sonra çıkarılmış olacak. Bunu söylemek acı ama zararın neresinden dönersek menfaatimize" diye konuştu.
Çelik, Selimiye Camisi ve Külliyesi'nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmesiyle kente gelen turist sayısında ciddi artış yaşandığını belirtti.
Özellikle Japon turistlerin Edirne'ye yoğun ilgi gösterdiğini aktaran Çelik, şunları kaydetti: "Eskiden sadece yerli turistleri misafir olarak ağırlarken, bugün çok sayıda yabancı turisti de ağırlıyoruz.
Dünyada UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne giren eserleri dolaşan bir gezgin grubu var. Bu gruptakilerin sosyal medyadaki görüşleri, gerçekten pekçok insanın bu eserleri görme konusunda harekete geçmesine sebep oluyor. Bu grupta Japon turistler önemli bir yer tutuyor. Turist sayısının artması, Edirne ekonomisi için de önemli bir girdi olarak dikkati çekiyor."
Selimiye Camisi'nin hak ettiği güzelliğe kavuşabilmesi için Selimiye Kentsel Tasarım Projesi'nin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiren Çelik, projenin Anıtlar Yüksek Kurulu'nda değerlendirdiğini hatırlattı.
Selimiye'nin daha iyi korunabilmesi için 7'den 70'e herkesin bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, şöyle devam etti: "Selimiye Camisi ve Külliyesi, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girerken sunmuş olduğumuz bir yönetim planımız var. Bu yönetim planı çerçevesinde yaklaşık 5 yıllık zaman diliminde sokak sağlıklaştırması ve eğitim projeleri devam edecek. İlkokuldan üniversiteye kadar, kamu kurumları da dahil olmak üzere eğitim programları planlıyoruz. Edirne Milli Eğitim Müdürlüğü, geçtiğimiz yıl okullarda öğretmenler için bir eğitim programı düzenledi. Onlar vasıtasıyla da öğrenciler bilgilendirilmeye başlandı. Bu programlar devam edecek. Farkında olma durumu her yaş grubundan her meslek dalına devam etmeli. Ancak o zaman hem değerlerimizin farkına varacağız hem de onları koruma yönünde daha bilinçli davranacağız." Yeni Şafak, 21.06.2013 |
|
KÜÇÜK MENDERES OVASI'NDA HER YETARİH FIŞKIRIYOR haberler.com, 20.06.2013 |
|
KALEHÖYÜK'TE ARKEOLOJİK KAZI
Kırşehir Valiliği, Belediyesi ve Ahi Evran
Üniversitesi'nin de destek verdiği Kalehöyük
kazısı,
Kırşehir'de yaşamış birçok medeniyetin
kalıntılarını içinde barındırıyor.
Kırşehir Müze Başkanlığı'nca yürütülen
kazının bilimsel danışmanlığını Ahi Evran
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji
Bölümü Başkanı Yard. Doç.Dr. Işık Adak Adıbelli
üstleniyor. Adıbelli, ilk defa 2009 yılında
sondaj çalışmalarıyla başlanan kazı
çalışmalarında
Kırşehir'in en eski tarihi olan Erken Tunç
Çağı'na ait MÖ 3 bin, yani günümüzden 5 bin
yıl öncesine ait eserler ortaya çıkarmaya
çalıştıklarını söyledi. haberler.com, 19.06.2013 |
|
5 BİN YILLIK DAĞCI HÖYÜĞÜ YOK OLMAKTAN KURTARILDI haberler.com, 18.06.2013 |
|
KÜLTEPE KAZILARINDA YENİ ARKEOLOJİK BELGELER ARANACAK
Kayseri-Sivas karayolunun 20'nci
kilometresinde bulunan Kültepe Kaniş/Karum
Höyüğü'nde, 1948 yılında başlayan ilk sistemli
kazılar bu sene 66'ıncı yılına girdi. haberler.com, 17.06.2013 |
|
UYARAN, UYMADI!
Zemin kısmı neolotik, üst kısmı ise ortaçağ dönemine ait Batman-Diyarbakır karayolu güzergahındaki tarihi höyüğün yarısı, duble yol alanında kaldı. Yolda oluşan kasisleri kaldırma ve yol genişletme çalışmalarının sürdüğü Batman-Üç yol güzergahı üzerindeki Bıçakçı (Kerike) Köyü bitişiğindeki tarihi höyüğün büyük bölümü yol çalışmalarının enkazına gömüldü. Yol genişletme çalışmalarında Karayolları’nın Müze Müze Müdürlüğü’nden de görüş almadığı ortaya çıktı.
Batman kent merkezine 15 km. uzaklıktaki ‘Gıre Migro’ Höyüğü dibinden geçen kara yolda genişletme çalışmaları tarihi höyüğe büyük tahribat verdi. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, höyük alanında hafriyat çalışmaları başta olmak üzere tek bir çukur ve kazı yapılmaması için ‘uyarı’ levhası monte etti. Uyarı levhası çürümeye terk edilirken, höyüğün yarısı yola kurban gitti.
Batman Turizm ve Kültür İl Müdürlüğü’nün daha önce höyük alanına monte ettiği “2863 sayılı yasaya göre höyükte hafriyat yapmak, çukur açmak yasaktır. Höyük alanında izinsiz kazı yapanlar hakkında en az iki yıl hapis cezası verilir” yazılı tabelaya aldırış etmeyen resmi kurum Karayolları’nın yol yapımını üstlenen firma oldu. 2004 yılında Batman Valiliği, Özel İdare’nin bütçesinde yaptırdığı yol genişletme çalışmaları sırasında höyüğün zemin kısmının bir bölümünde bazı tarihi eserlere rastlanılmıştı.
Uyarı levhasına rağmen yol genişletme çalışmalarında tarihi höyüğün büyük bölümünün yola girdiğini belirten Bıçakçı Köyü sakinleri, şöyle konuştular; “Höyükte büyük bir çukur açılsa bile resmi kurumlar hemen harekete geçiyor. Oysa yol genişletme çalışmalarında neredeyse höyüğün yarısı yolda kaldı. Kimsenin harekete geçtiği yok.” Kültür-Turizm İl Müdür Yardımcısı Şehmus Kartal, yol genişletme çalışmalarında Müze Müdürlüğü’nden görüş alınmasının gerektiğini belirterek, “Maalesef şu ana kadar Müze Müdürlüğümüzden görüş alındığına tanık olmadık” dedi. Batman Çağdaş, 17.06.2013 |
16 - 22 Haziran 2013 |
|
SAİT MADEN'İ KAYBETTİK
İlk şiirleri Türkçe, Soyut, Yazko, İstanbul, Edebiyat, Soyut, Varlık, Gösteri gibi önemli dergilerde yayımlandı. 1950’de Varlık Yayınları’nın düzenlediği çeviri şiir yarışmasında Baudelaire’den uyarladığı ‘Moesta et Errabunda’yla birincilik ödülünü kazanan Maden, o günden bu yana değişik ülke şairlerinden çok sayıda şiir çevirdi. Octavio Paz’dan ‘Güneş Taşı’, Pablo Neruda’dan ‘Kara Ada Şiirleri’, Lorca’nın ‘Bütün Şiirler’i Maden’in çevirilerinden bazıları. Grafik alanında da büyük önem sahibi Maden, hayatını bağımsız ressam ve grafikçi olarak sürdürdü, bu alanda çok sayıda eser üretti, günümüze dek 7000 dolayında kitap ve dergi kapağı çizdi. Sanatçının bu konudaki yapıtları da ‘Türk Grafik Sanatı Tarihi’, ‘Simgeler’ kitaplarında toplandı. Evrensel, 19.06.2013
Yakın dostu şair Turgay Fişekçi, 81 yaşında hayata veda eden ünlü grafik tasarımcı şair, çevirmen Sait Maden'i yazdı.
“Paris’te genç iken koyu Baudelaire’perest idim” der ya Yahya Kemal bir şiirinde, Sait Maden de, nasıl oldu bilinmez, daha 18 yaşında Çorum’da yaşayan bir “Baudelaire’perest”di.
Radikal, Yazı: Turgay Fişekçi, 21.06.2013 |
|
DÜLÜK İÇİN BÜYÜK PROJE
GAZİANTEPLİ MİTRAS'I BİLMİYOR Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Dülük Köyünü turizme açmak istediklerini, bununla ilgili proje hazırladıklarını belirtti. Dülük'ün çok önemli bir kazı merkezi olduğunu dile getiren Asım Güzelbey, "Dülük'teki Mitras tapınağı, bütün dünyanın ilgisini çeken bir kültür varlığı. Ben bundan 3 ay önce, Almanya'nın Augsburg şehrinde Augsburg üniversitesinin düzenlediği 'Mitras günleri' isimli panele katılmıştım. Beni davet etmelerinin nedeni de, Mitras'ın bulunduğu şehrin belediye başkanı olmamdı. Münih başkonsoluğuyla birlikte programı izleme imkanı bulduk. Orda şunu gördümki Mitras'ı Gaziantep'te çok az insan biliyor. Ama Mitras dünyada çok daha fazla tanınıyor" diye konuştu.
SAFRANBOLU EVLERİ GİBİ OLACAK Dülük antik kentinde bugüne kadar çok önemli işler yapıldığını belirten Güzelbey, Dülük'ün turizmden daha fazla pay alması için bir proje hazırladıklarını söyledi. Güzelbey, "Köyün boşaltılıp, köyde yaşayan insanların taşınıp, onlara TOKİ ile anlaşarak konutlar yapıp, köyün kalan yerinde ise tarihi doku korunup, çarpık olanların özellikle kaya mezarlarının üzerine yapılan eklentilerin yıkılıp, ama kalan kısmının turizme açılmasını hedefliyoruz. Mesala orda eski bir ev varsa ve tarihi dokunun üzerinde değilse, yani kaya mezarının üzerinde değilse, o eve dokunmayalım diyoruz. Ama o evin cephesine müdahale edelim, çatısına müdahale edelim, kaldırımına müdahale edelim, orayı Safranbolu örneğindeki gibi bir tatil köyü yapalım istiyoruz" diye konuştu.
EN ÇOK DÜLÜKLÜ KAZANACAK Bu projenin hayata geçmesiyle birlikte, insanların hem Dülük'ü gezeceklerini, hem de Mitras'ı göreceklerini belirten Güzelbey, bugün Safranbolu, Beypazarı'nın inanılmaz turist aldığını, bu projeyle Gaziantep'in de alternatif turizm merkezlerinden biri olacağını söyledi. Güzelbey, "Bu projeden en kazancı Dülük'te yaşayan insanların elde edecektir. Çünkü kendileri hem bir ev sahibi olacaklar, hem de mevcut evleri değerlenecek. Aylığını 200-250 liraya verdiği evlerini, belki geceliğini 200 liraya verecek. Evler restrore edilecek, aynı Gaziler caddesinde olduğu gibi. Dülük'te bir bütünlük sağlanacak" dedi.
ANKET YAPABİLİRİZ Bu projenin gerçekleşmesi halinde Dülük'te bir turizm ofisi kuracaklarını ve ordaki insanları turizm konusunda yönlendireceklerini dile getiren Güzelbey, "Bizim ordaki insanımız pansiyonculuğu bilmez. Bu konuda bir ekip oluşturulacak. Vatandaş da evini kiraya verecek. İsterse de otursun. Bu bir proje. Bunun için Dülük'teki vatandaşlarımıza bir anket de yapabiliriz" dedi. Gaziantep 27, 21.06.2013 |
|
İLBER ORTAYLI: BAŞBAKAN TARİHİ BİLMİYOR
Gezi Parkı gösterileriyle ilgili Süddeutsche Zeitung gazetesine konuşan tarihçi İlber Ortaylı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’nın Osmanlı tarihini bilmediğini iddia etti.
İlber Ortaylı, “Avrupalıların, çok az bilgi sahibi oldukları Türkiye ve geçmişi hakkında karar vermeleri yeteri kadar ürkütücüdür. Ancak daha da korkuncu, Recep Tayyip Erdoğan’nın kendi tarihini çok az bilmesidir. Sevilen bir parkın yerine Osmanlı kışlası inşa etmek istiyor. Bunu da tarihe sahip çıkmak olarak adlandırıyor. O zaman Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nu ve Swiss Otel’in yerine eski oryantal kıraathaneyi de inşa ettirsin” dedi. Hürriyet, 21.06.2013 |
|
ERDOĞAN'IN MİMARİ TERCİHLERİ
- Sorunun sadece Gezi olmadığını, her sabah kalktığımızda sürpriz şekilde garip bir proje veya kararın oldubittiye getirilerek ve delicesine bir hızla hayata geçirildiğini…
- Mimari proje yarışması yapmayı beceremediğinizi. Çamlıca Camii’nin halinin fena olduğunu…
- Bu referandum kararı da dahil olmak üzere, gizemli kararlar alıp yine kamuoyunu merakta bıraktığınızı. Kimseyi teskin etmek gibi bir derdinizin olmadığı.
- “AKM’yi yıkar orada
cami yaparız” dediğinizde ‘cami üzerinde’ kavga
etmek istemeyen kesimi kırdığınızın farkında
mısınız? Taksim’e cami yapılırsa herkesin ortak
paydada buluştuğu, kabul görülen, yarışma ile adil
olarak projelendirilmiş, oranları ve işlevi ile
çağdaş bir simge cami olmasını isteyen, samimi
seçmenden bahsediyoruz. Onlara sormadan “Kışlaya
karşı gelenler, görürsünüz, işte size cami” anlamına
gelen bir demeçle cevap vermek… Sanki onların hür
fikirlerinin olmadığı gibi davranılması…
Radikal, Yazı: Ahmet Turan Köksal/Mimar, 21.06.2013 |
|
SURİYE'DEKİ TARİHİ ESERLER TEHİKEDE
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
(UNESCO), "Tehlike Altındaki Kültürel Miras"
listesine, Suriye'den 6 tarihi mekanı dahil etti.
UNESCO'dan yapılan açıklamada, söz konusu
mekanların, iki yıldan fazla bir süredir devam eden
iç savaş ve çatışmalar nedeniyle ciddi şekilde hasar
gördüğü vurgulanarak, "Suriye'deki silahlı çatışma
durumu, evrensel değere sahip tarihi eserlerin
korunmasını mümkün kılmamaktadır" denildi.
UNESCO'nun açıkladığı listede Şam eski kent merkezi,
Halep eski kent merkezi, Busra antik kenti, Krak des
Chevaliers Kalesi (Salahaddin Kalesi), Palmira antik
kenti ve Kuzey Suriye'deki antik kentler sıralandı.
Tüm bu mekanlar, UNESCO komitesinin Kamboçya'nın
başkenti Phnom Penh'te düzenlediği toplantıda ele
alınarak, tehlike altındaki eserler olarak
değerlendirilmesine karar verdi. Suriye'de devam
etmekte olan savaş nedeniyle, tarihi eserlerin ve
mekanların aktüel durumları hakkında bilgi almanın
imkansız olduğunu kaydeden UNESCO yetkilileri,
sosyal medyadaki görüntü ve fotoğraflarla Suriyeli
resmi ağızların yaptığı açıklamaların durumu tam
olarak anlatmadığını kaydetti. Yetkililer, dışarıdan
göründüğü kadarıyla yıkımın "kısmi" olduğunu
belirterek, yine de tedbir alınmasının zorunluluğu
olduğunu hatırlattı. Sabah, 21.06.2013 |
|
BÜYÜK SELÇUKLU MİRASI PROJESİ'Nİ ANLATTILAR
Merhaba Gazetesi, 20.06.2013 |
|
ESENLER'E KILIÇ ALİ PAŞA CAMİSİ'NİN TAKLİDİ YAPILIYOR
Cumhuriyet tarihinin ikinci taş camisi Esenler'e yapılıyor. Esenler Belediyesi ile Bahçelievler Hak Vakfı'nın ortaklaşa yapacağı taş cami, Mimar Sinan tarafından yapılan Tophane'deki Tarihi Kılıç Ali Paşa Camii'nin bir benzeri olacak.
Birlik Mahallesi'nde 1.000 metrekarelik alanda Esenler halkı arasında "Teneke Camisi" olarak bilinen, tek katlı ve olası bir deprem felaketinde yıkılma riski bulunan Halil İbrahim Camisi'nin yerine inşa edilecek taş cami, Osmanlı mimarisine uygun olarak dizayn edilecek. Kesme taşlardan yapılacak caminin ana kubbesinin her iki yanında şerefeli iki tane minaresi olacak. Minarelerin çevresinde de daha küçük kubbeler yer alacak. Mimarisi ve estetiği ile ilgi uyandıracak caminin ön ve yan cephelerinde de kemerler yer alacak. Esenler'e değer katacak olan taş caminin şadırvanı, avlusu ve çevre düzenlemeleri de camiye uygun bir şekilde tasarlanacak.
|
|
TOPÇU YERİNE RAMİ KIŞLASI
‘Yok olmuş’ Topçu
Kışlası sevdalıları, ‘harap halde bekleyen’ Rami
Kışlası’na da baksınlar İktidarın Topçu
Kışlası’na düşkünlüğünü binanın geçmişindeki siyasi
kimliğine bağlayanlar özetle diyorlar ki “yobazların
‘şeriat isteriz’ diyerek ayaklandıkları 31 Mart
isyanı, 1909’da bu kışlada başlamıştı. İlerici
subayların öldürüldüğü bu gerici ayaklanma, Mustafa
Kemal’in kurmay başkanı olduğu Selanik’teki Hareket
Ordusu’nun İstanbul’a gelmesiyle bastırıldı.”
‘Sahipsiz’ kışla İktidarın bu inatlaşma sürecinde aklıma hep İstanbul’un kenar bir semtinde sahipsiz kalmış anıtsal bir kışla… Rami Kışlası geldi.
Cumhuriyet, 20.06.2013 |
|
TOPÇU KIŞLASINA AİT ESKİ PLAN BULUNDU
Plan ve haritaya ulaşan Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Genel Yayın Editörü, Araştırmacı-Tarihçi Harun Tuncer, konuyla ilgili açıklama yaptı. Tuncer, kışlanın etrafını gösteren 2 parça plan ve harita ortaya çıkardıklarını söyledi.
Tuncer, 1800'lü yılların başında Sultan 3. Selim devrinde yapıldığını tahmin edilen Topçu Kışlası'nın ilk dönemine ait harita, plan ve benzeri çizimlere hala ulaşılamadığını kaydederek, söz konusu plan ve haritanın henüz kamuoyuna sunulmadığını dile getirdi.
Plan ve haritaya Osmanlı Arşivi'nde ulaşıldığını aktaran Tuncer, şöyle devam etti: "Plan 1869,Topçu Kışlası, Talimhane Meydanı ve Borsa Han'ın devri için 100 yıl önce yapılan sözleşme çerçevesinde alanın boyutlarını işaret için hazırlanan harita ise 1913 yılına ait. İçerisinde bu haritanın da bulunduğu dosyadan çıkan evraka göre adı geçen han ve Talimhane Meydanı (kışla hariç) 1913 tarihinde 500 bin lira avans karşılığında 1 yıllığına Belçikalı Bank Anverçoise'a devredilmek istenmişti. İttihat ve Terakki hükümeti zamanında toplanan Meclis-i Mahsus'ta görüşülen ve karara bağlanan meseleye göre, Belçika bankası bu işlemden vazgeçince İstanbul'da bulunan "Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirket-i Milliyye-i Osmaniyyesi" bahsedilen iki mahalden başka anlaşmaya Topçu Kışlası'nı dahil ederek yine aynı ücret karşılığında tasarruf hakkına talip oldu. Devrin hükümeti bu talebi geri çevirmedi. Zira Balkan Savaşları devam ediyordu ve devlet her anlamda buradan gelecek paraya muhtaçtı. Mukavele hazırlandı ve 18 Şubat 1913'te Sultan Reşad'ın konu hakkında çıkan iradesi üzerine 20 Şubat'ta taraflarca imzalandı. Bahsi geçen şirketi temsilen imza atanlar yönetim kurulu üyeleri Mösyö Pissard ve Mösyö Salem'di. Osmanlı hükümetini temsilen de Maliye Nazırı Rifat Paşa'nın imzası vardı."
Mukavele metni Mukavelename metninin 16 esas ve 1 ilave maddeden oluştuğunu ifade eden Tuncer, içerikte dikkat çeken hususlardan bazılarının "Belli şartlarla 1 yıllığına tasarruf hakkı devredilen söz konusu mahaller şayet bir yıl içinde ve sonunda anlaşma feshedilip hükümetçe geri alınmazsa 'Sanayi ve Ziraat ve Ticaret Şirket-i Milliyye-i Osmaniyyesi' tarafından dilediği kadar ve dilediği şekilde kullanılabilecek, adı geçen şirket devraldığı arsalara dilediği ebatta ve dilediği biçimde bina vs. yapabilecek ve bunları dilediğine kiralayabilecek, işlemlerin tamamlanıp devrin gerçekleşmesinin ardından Osmanlı hükümeti fariğ olduğu bu mahalleri ancak 1 yıl içinde geri alabilecek, fakat sonra bu haktan mahrum kalacak" şeklinde sıraladı.
Tuncer, plan ve haritaya ilişkin şu bilgileri aktardı: "Kışlaya ait haritanın en altında görünen ve ağaçlık olduğu tahmin edilen bölgenin 'Kabristan' olduğu belirtilmiş. Hemen üstünde Taksim Kışlası görünüyor. Dikdörtgen biçimindeki kışla çizgilerle 3 parçaya bölünmüş. En sağda Arabi harflerle 'Be' işareti konan bölüm 11 bin 40 metrekarelik bir alana sahip, sol altta 'Cim' harfiyle işaretlenen bölüm 12 bin 975 ve onun üzerinde 'Kef' harfiyle işaretli bölüm ise 12 bin 894 metrekarelik bir alana sahip. Kışla haritası içine yapılan söz konusu bu bölümlerden arta kalan boşlukların da toplam alanı 13 bin 500 metrekare. Kışlaya ait bu panaromik çizim planın üst tarafında kışlanın 'önerilen cephe yüksekliği' ve cephenin görünümü çizilmiş. Altta da yine ön ve yan cepheler kuşbakışı resmedilmiş. Yapının uzunluk ve genişlik değerleri için de çizimin tam ortasına 'arşın'. 2 arşın 1,5 metrekareye denk geliyor. Alttaki çizimde binanın 3 cephesinde yer alan oda, kapı, merdiven ve diğer bölümler ölçüleri verilmeksizin işaret edilmiş." Yapı, 20.09.2013 |
|
DENİZLİ'DE 1500 YILLIK 'JAKUZİ' BULUNDU
Denizli Valisi Abdülkadir Demir bölgede incelemelerde bulundu. Karahayıt bölgesinde sağlık termal turizm merkezi ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Denizli Valisi Abdülkadir Demir, ‘’Burada kür merkezi çalışmaları var. Son 5 yılda TOKİ tarafından kentsel dönüşüm yapılıyor. Bu bölgedeki konutlar yenilenecek. Ayrıca Karahayıt bölgesinde antik döneme ait eserlerin ortaya çıkarılması için çalışmalar yapıyoruz. Şu anda bulunduğumuz yerin adı termal sağlık yapısıyla karşı karşıyayız’’ dedi.
İHA'nın haberine göre, bölgede yapılan çalışmalarda böyle bir yapının çıkacağını kimsenin beklemediğini ifade eden Vali Demir, ‘’Burası MS 5'inci yüzyılda yapılmış. Biz burada tabiri caizse doğal bir jakuzi ile karşı karşıya kaldık. Burası çok özel bir yapı. Üst taraftan kanallar geliyor. Pamukkale’nin termal kaynağı havuzda toplanıyor. Burada kapalı ve etrafı mermerlerle kaplı duşakabinler bile var. Bu da çok önemli bir yapı. Burası bin 500 yıl önceden de termal sağlık merkeziymiş. Demek ki biz bin 500 yıl önce yapılanı yapmaya çalışıyoruz’’ diye konuştu. Yapı, 20.06.2013 |
|
İSTANBUL'UN ANIT AĞAÇLARI
Selçuklu ve
Osmanlıyla yaşıt insan yoktur, fakat ağaç vardır
diye yazmıştık. Olgunluk çağını yaşayan bu ağaçlara,
'anıt ağaç' deniliyor. 21 Temmuz 1983 tarihli ve
2863 sayılı kanunla koruma altındalar. Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu.
İstanbul'un anıt ağaç bakımından bir hayli zengin olduğunu biliyoruz. Özellikle çınar, servi, çitlembik ve sakız ağaçları. Atalarımız, camilerin avlularına, mezarlıklara, namazgahlara, çeşmelerin yanına, velhasıl her yere ağaç dikmişlerdir. Bu ağaçların bir kısmı, işaret olarak dikilmiştir. İşaret için taş yerine ağaç dikmek, ne büyük inceliktir.
Büyük camilerin avlularındaki/hazirelerindeki anıt ağaçları biliyor, görüyoruz. Bir de kıyıda köşede kalmış kıymetli ağaçlar var. Bu yazıya başlamadan evvel, elimde metre, onlarca anıt ağacı ziyaret ettim. Aynalıkavak'tan Sütlüce'ye, Eyüp'ten Alibeyköy'e kadar. Bu ağaçlar, Çelik Gülersoy'un İstanbul'un Anıtsal Ağaçları kitabında da yer almıyorlar. (Türkiye Turing ve Otobomil Kurumu, 1984)
Bunlardan birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Düğmeciler Camii'nin (1550) haziresindeki çınar, bu büyüklüğe ulaşıp da kusursuz kalabilen ağaçların belki de birincisidir. Çınarın çevresini 9,25 metre olarak ölçtüm. Gövdesinde oyuk, çürüme vs yok. Bu caminin bir diğer özelliği de, Sahabe-i Kiram'dan Hz. Cabir oğlu Muhammed el Ensari'nin kabrinin burada olması. Adresini de verelim: Eyüp'ün Düğmeciler mahallesinde.
Çırçır mahallesindeki (Alibeyköy) muazzam çınarı da unutmayalım. Çevre genişliği 8,35 metre. Yarası-beresi bulunmuyor. Öyle ki, aşağıdan yukarıya bakarken, insanın başını döndürüyor; aklınıza, 'şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir' sözü geliyor. Bu iki çınarın, 'ayrıca' koruma altına alınması gerekiyor.
Sütlüce'deki Mahmut Ağa Camii'nin haziresinde, birbirinden kıymetli dört tane sakız ağacı var. Mutlaka görmelisiniz. Bu ağaçlardan en büyüğünün çapı 3 metre 50 santim. Bir sakız ağacının bu büyüklüğe ulaşması, tek kelimeyle söylersek, mucize.
Unatmamamız gereken bir diğer ağaç da, Süleymaniye'deki Anadolu sığla (günlük) ağacıdır. Çapı 3,60 metre olan bu ağaç, gerçekten de görülmeye değerdir. Yeri gelmişken, sığla ağacıyla ilgili kıymetli araştırmalara imza atan Prof.Dr. Asuman Efe'yi rahmetle anmak isterim. (Sığla ağacı, müftülük binasının önündeki botanik bahçesinde bulunuyor.)
Elimizdeki onlarca örnekten birkaç tanesini ancak paylaşabildik. Kasımpaşa'daki Cezayirli Gazi Hasan Paşa ilkokulunun önündeki beş adet çınarı da analım ki, mesajımız verilmiş olsun. Bu çınarlar, zor durumdadır.
***
Çirkin ağaç yoktur, olamaz. Bozkırdaki yalnız ve garip bir alıç ağacı bile, çevresini hareketlendirmek için yeterlidir. Gözlerinizi yeşile boyar.
Türkümüz, 'güzellik bir varlıktır' diyor. Kanunlar, anıt ağaçları 'varlık' olarak kabul ediyor. Ve bir Japon haikusu: 'Esirgemez kokusunu / Dalını kırandan da / Erik çiçeği.'
Anıt ağaçların üzerinde nasıl bir emek olduğunu görmek ve göstermek için, 2003 yılında, şöyle bir şey yapmıştım: 1968'de gövde genişliği 5 metre 28 santim olarak ölçülen bir çınar ağacını bulmuş ve otuz beş yıl sonra tekrar ölçmüştüm. 5 metre 40 santim gelmişti. 35 yıl ve 12 santim! Bu ağaç, Kadırga semtinin parkındadır.
Ne hikmetse, gittiğim-gezdiğim yerler, bende, ağaçlarıyla kalıyorlar. Adana deyince, aklıma sıtma ağaçlarının gelmesi gibi. Sözgelimi, Bolu İli'ne bağlı Taraklı İlçesi, bu yaşıma kadar gördüğüm en güzel çeşme-çınar terkibine ev sahipliği yapıyor. Hicri 1147 tarihli Hüseyin Ağa çeşmesini ve çınarını görmenizi özellikle isterim. Bu terkipten, İstanbul'da da çok sayıda bulabilir, görebilirsiniz. Misal: Küçükköy'deki Hekimsuyu çeşmesi ve çınarı.
Sakarya İli'nin Geyve İlçesi'nde, merkez parkında bulunan muhteşem meşe ağacını da unutmam mümkün değil. Bu ağacın bir benzeri, Kemerburgaz'a bağlı Çiftalan Köyü'nde var.
Benim için en heyecan verici ağaçlardan birkaç tanesini de Söğüt'te görmüştüm. Çelebi Mehmet Camii'nin (1414-1420) avlusundaki kavak ağaçları. Kavaklar o kadar ihtişamlıydı ki, asırlık çınar ağaçları bile yanlarında sönük kalıyordu.
Gönül isterdi ki, İstanbul'un anıt ağaçlarını bir köşe yazısına sığdırmayalım, fotoğraflar eşliğinde özel haber yapalım.
Türklerdeki ağaç aşkı, sadece 'tabiat sevgisi'yle açıklanamaz. Bu ağaçların her biri eserdir, emanettir, aziz birer hatıradır. Bir Japon atasözü, 'hava soğuyunca, gölge veren ağaçları unutursun' der. Bu ağaçları yaz-kış unutmayalım; sadece, şu an yaptığımız gibi, özel durumlarda hatırlamayalım.
Ne var ki, çok sayıda anıt ağaç, plansız şehirleşme, altyapı kazıları ve defineciler gibi başka etkenler yüzünden yok olmuştur.
Kalanları kurtarmak ve korumak adına, İstanbul'un anıt ağaçlarıyla ilgili yeni bir envanter çalışması yapılması gerekiyor. Ve ilave tedbirler.
Bir de öneri: Bu ağaçlara, konunun uzmanı rehberler eşliğinde geziler düzenlenebilir. Çok da güzel olur.
Yazımızı, anlamlı ve dokunaklı bir sözle bitirelim: 'Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun, yaprakları yere düşer.' Yeni Şafak, Yazı: İbrahim Tenekeci, 19.06.2013 |
|
KAMBOÇYA'NIN 'ATLANTİS'İ BULUNDU
Sydney Morning Herald gazetesinin bildirdiğine göre, Avustralyalı araştırmacılar Mahendraparvata kentini örten ormanlık alanda kara mayınlarının neden olduğu tehdidin üstesinden gelerek keşfi yapmayı başardı.
Kamboçya’daki Sidney Üniversitesi arkeolojik araştırma merkezi direktörü Damian Evans, 12’nci yüz yılda Hindistan’da inşa edilen dünyanın en büyük dini anıtı olan Angkor Wat tapınağını hatırlatarak, “Burası her şeyin başladığı, Angkor medeniyetinin doğduğu yer” dedi.
Mahendraparvata’nın keşfedilmesini sağlayan, lazer tarayıcı yeni teknoloji donanım ‘lidar’ olarak biliniyor. Evans “Bu yeni cihazla bir anda daha önce kimsenin varlığından haberdar olmadığı bir şehrin anlık fotoğrafını çekebildik” dedi.Arkeologlar şu ana kadar keşfedilmemiş otuza yakın tapınak ile antik kanal ve yollarını olduğuna dair izleri ortaya çıkardı.
Şehrin geri kalanı keşfedilmeyi bekliyor ‘Işık tespiti ve mesafe belirleme verisi’ adı verilen Lidar teknolojisiyle yapılan taramaların yanı sıra, GPS analizi de tamamlanmış değil.
Bulguları bir araya getiren araştırmacılar, bir adak taşı ile antik bir yolun izlerini ortaya çıkardı. Bu keşifler, kayıp şehir Mahendraparvata’nın unutulan geçmişini de tekrar hatırlattı. Sislerin kapladığı Phnom Kulen adlı bir dağda kurulu olan şehir, Güneydoğu Asya’yı MS 800-1400 yıllarında yöneten Hindu-Budist Khmer İmparatorluğu’nun kontrolü altındaydı.
Araştırma ekibinin başında yer alan Sydney Üniversitesi’nin Kamboçya’daki arkeolojik araştırma merkezinin başındaki Damian Evans, Lidar ve GPS teknolojisi kullanarak kalın bitki örtüsü ve kara mayınlarının örttüğü bir arazideki antik izlere ulaşmayı başardı.
Lidar teknolojisiyle 2009 yılında antik Maya kenti Caracol’da tarım arazilerini ortaya çıkaran bilim insanları, aynı zamanda İngiltere’de bulunan Stonehenge’de de analizler yapmıştı. Lidar, Mahendraparvata’nın bitki örtüsü altında kalan yapılarını muntazam bir şekilde ortaya çıkarırken, yüzyıllar boyunca birçok yapının bozulmadan kaldığını gösterdi.
Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yer alan araştırma hakkında basına açıklama yapan Evans, “Belki de keşfettiğimiz kentin merkezi değil. Daha bu medeniyet hakkında ortaya çıkarmamız gereken birçok şey olduğuna inanıyorum” dedi. Yapı 19.06.2013 |
|
SAFRANBOLU EVLERİ İÇİN 'MAVİ SİSTEM' ÇALIŞTAYI
Dün (18 Haziran Salı) başlayan ve Safranbolu Belediyesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi ile University of Applied Sciences Stuttgart işbirliğinde düzenlen çalıştay, 4 gün sürecek.
University of Applied Sciences Stuttgart Öğretim
Görevlisi Prof. Klauas Peter Goebez,
Cinci Hanı'nda düzenlenen açılış töreninde yaptığı
konuşmada, Safranbolu İlçesi'nin kültürel mirası ile
çok önemli bir kent olduğunu ve bu kentte bu
çalıştayı yapıyor olmaktan mutlu olduklarını
söyledi. Çalıştayı 3 aşamada tamamlayacaklarını
ifade eden Goebez, "İlk aşamada olabildiğince açık
düşünerek tüm fikirleri bir araya getirmek
istiyoruz. Sonra biriktirilen bu fikirler ile daha
da derinlere inerek çözüme ulaşmak yönünde bir
çalışma sürdüreceğiz. Son gün ise bu fikirleri bir
sergiye dönüştürerek çalışmaların görsel yayını
görmüş olacağız" diye konuştu. Yapı, 19.06.2013 |
|
İNÖNÜ'NÜN HATIRASI YARIN SATIŞA ÇIKIYOR Sabah, Haber: Erhan Öztürk, 19.06.2013
Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü’ye ait Anadolu Hisarı’ndaki Komodor Remzi Bey Yalısı’nın dün yapılması beklenen icradan satış işlemi Emlak Bankası’nın alacağını aldığını bildirmesiyle durduruldu. Sevinç İnönü, armatör kardeşi Selim Sohtorik’in 1998’de satın aldığı 3 gemi için bankadan çektiği krediye kefil olduğu için bu borçla karşı karşıya kalmıştı. Alacaklı bankanın talebiyle Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı Genel Merkezi olarak kullanılan 96 yıllık Komodor Remzi Bey yalısı için 7 milyon 600 bin TL muhammen bedel biçildi. Bu bedel bölgeyi bilen emlakçılar tarafından çok düşük bulunmuş ve yalının gerçek değerinin 16-17 milyon dolar olduğu belirtilmişti.
Borcu Özyeğin’in şirketi mi ödedi? Erdal İnönü’nün yaşarken müze olmasını vasiyet ettiği ve Sevinç İnönü’yü çok üzen yalının icradaki satış işleminin durma nedeni borcun başka bir grup tarafından ödenerek temlik alınması oldu. Alınan bilgiye göre yapılan ödemeler ve faiz silinmesi sonucu dosyada 7 milyon 600 bin lirayı bulan borcu önceki gün Hüsnü Özyeğin’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Fiba Holding’e ait bir şirket olan Girişim Varlık Yönetimi A. Ş., Sevinç Hanım adına tasfiye halindeki Emlak Bankası’na ödedi. Vatan Gazetesi'nin haberine öre şirketin temlik altına aldığı borca dair en az bir yıl süre ile hiçbir işlem yapılmayacak.
Ölene kadar oturacak Daha önce de satışa çıkan yalı için son olarak geçtiğimiz Ocak ayında Hüsnü Özyeğin’in oğlu olan Fiba Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin’in satın almak için harekete geçtiği iddia edildi. Murat Özyeğin’in 18 milyon dolarlık teklifinin yanı sıra Sevinç İnönü’ye bir jest yaparak ölünceye kadar Sevinç Hanım’ın yalıda oturmasını teklif ettiği de iddia edilmişti. Yapı, 21.06.2013 |
|
"HAYDARPAŞA TREN GARI'NDA RANT PROJELERİNİN ÖNÜ AÇILDI"
Haydarpaşa Garı, Liman Dönüşüm Projesi kapsamında tren seferlerine kapatıldı. Mimarlar Odası, dün son seferini yapan Haydarpaşa Tren Garı ile ilgili endişelerini paylaştı. Yapılan açıklama şöyle; "Yüzyılı aşkın bir süredir çalışmakta olan banliyö tren hatlarının 19 Haziran 2013 tarihi itibari ile 24 ay süreyle iptal ediliyor olması Haydarpaşa Tren Garı'nı yalnızlaştıracak ve işlevsizleştirecektir. Böylece bu alanda düşünülen rant projelerinin de önü açılmış olacaktır.
Kamu yararına yönelik ciddi tehditler barındıran bu yağma projesi hayata geçirildiğinde Kentin, tarihi ve doğal dokusunda da geri dönülmez hasarlar oluşturacaktır. Bu nedenle kamuoyunu ve yetkilileri iş işten geçmeden bu kararlarını geri almaya çağırıyoruz.
Hatlar iptal edilmeden bakım-onarım ve yenilemenin yapılması teknolojik olarak mümkündür. Banliyö hatlarında zaman içerisinde gerekli görüldüğü durumlarda hat bakımı ve onarımı yapılabilmekte, son zamanlarda olduğu gibi vagonlar da değiştirilebilmektedir. Hatların yenileme çalışmalarında yalnızca müteahhit firmaların karlılığı düşünülecek olursa, çıkacak sonuç: Bu hatta günlük yolculuk yapan 90.000 – 110.000 kişinin tren yoluyla seyahat etme özgürlüğü ellerinden alınmış olacaktır. Diğer taraftan da zaten yoğun bir trafiği olan minibüs caddesi ve E-5 kara yolu daha da işlemez hale gelecektir.
Oluşacak bu olumsuz tablonun yetkililer tarafından farkına varılarak, çok ciddi iş ve zaman kayıplarına yol açılmadan önlem alınmasını kamuoyuyla paylaşıyoruz."
TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Büyükkent Bölge Temsilciliği Yapı, 19.06.2013
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, "Bir yanlış anlamayı düzeltmekte fayda var; Haydarpaşa Garı orada duruyor. Oraya sefer yapılmayacak; demek istediğimiz bu. Yoksa Haydarpaşa Garı'nın kapatılması gibi bir şey söz konusu değil" dedi.
İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi
tarafından düzenlenen
'Türkiye Offshore
Enerji Konferansı' sonrası gazetecilerin
sorularını yanıtlayan
Binali Yıldırım,
Haydarpaşa Garı'nın faaliyetlerine
ilişkin şu bilgileri verdi: Yapı, 19.06.2013 |
|
ROMA ÇİMENTOSUNUN SIRRI ÇÖZÜLDÜ
Roma ve Bizans döneminin binlerce yıllık yapılarının deprem v.b. birçok doğal afet geçirmelerine rağmen dimdik ayakta kalmaları birçoğumuzun aklına " İnşa edenler bu kadar sağlam olmalarını nasıl başarmışlar" sorusunu getirir. Bu sorunun cevabını farklı uluslardan bir grup bilim insanı yaptıklaru uzun soluklu incelemede ortaya çıkardı. Günümüz yapılarında kullanılan çimentodan farklı olarak Romalıların kullandığı çimentonun içeriğinde volkanik kaya, kül ve kireç bulunuyor. Volkanik kayanın içinde bulunan alüminyum ve kirecin ıslak olarak kullanımıyla oluşan kimyasal reaksiyon çimentonun sağlamlaştırıcı özelliğini ortaya çıkarıyor. Bilim insanları antik dönem çimentosunun daha az karbondioksit kabul eden bir yapıya sahip olduğunu da söyleyerek "Karbondioksiti reddeden çimento daha çevreci bir yapının oluşmasına neden oluyor" diyor. Sabah, 19.06.2013 |
|
TARİHİ APOSTOL HANI YENİLENECEK
1850-1870 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen, Muğla’nın 13 hanından biri olan ve 1999 yılında çıkan yangında kullanılamaz hale gelen Apostol Hanı’nın yeniden yapılması için Belediye tarafından çalışma başlatıldı. Rum ustalar tarafından yapılan tek han olmasının yanısıra, kentin Cumhuriyet dönemindeki ilkokulu olma özelliğini de taşıyan Apostol Hanı’nın restorasyonu yüzde 30 seviyesinde tamamlandı.
Apostol Hanı, mübadele öncesi Rumlar'ın yoğun olarak yaşadığı Saburhane Bölgesi’ndeki meydana yakın bir noktada yer alan Rum ustalar tarafından yapıldı. Yapım tekniğinden 1850- 1870 yılları arasında yapıldığı tahmin edilen ve mübadele öncesine kadar alt katı Rum Meyhaneci Apostol tarafından meyhane olarak işletilen üst katı ise konaklama için kullanılan Apostol Hanı, mübadele yıllarından sonra 1927 yılından 1954 yılına kadar ilkokul olarak kullanıldı. 1954 yılından sonra boşaltılan tarihi han 1999 yılında bir gece yarısında elektrik kontağından çıktığı iddia edilen yangınla tamamen yanarak, kullanılamaz hale geldi.
Can ve mal güvenliği açısından tehlike arz eden tarihi han, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi tarafından hazırlanan rölöve ve restorasyon projeleri 2003 yılında onaylandıktan sonra Koruma Kurulu onayı ile 2006 yılında yıkıldı. Özel mülke ait olması nedeniyle Apostol Hanı’nın bulunduğu alan Muğla Belediyesi tarafından 3.5 yıl önce başlatılan kamulaştırma çalışmalarıyla belediye mülkiyetine geçti.Kamulaştırma çalışmalarının ardından Muğla Belediyesi tarihi hanın yeniden yapılması amacıyla çalışmalarına hız verdi. Projeleri tamamlanan Apostol Hanı’nın uygulama işi için Muğla İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği’ne, 'Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı’na Dair Yönetmelik' kapsamında başvuruda bulunuldu. Başvurunun sonuçlanmasının ardından tarihi hanın yapımı için belediye tarafından ihale açıldı. İhaleyi kazanan firma hemen restorasyon çalışmalarına başladı. Çatı seviyesine gelen çalışmaların yüzde 30 oranında tamamlandı.
Belediye Başkanı Osman Gürün, yapının restorasyonunun Muğla kent tarihi ve Saburhane bölgesi için büyük önem arz ettiğini, ilerleyen dönemlerde Saburhane ve çevresinde gerçekleştirilecek olan peyzaj ve cephe düzenlemeleri ile bütünlük sağlayacağını kaydetti. Gürün, "Apostol Hanı bizim için önemli bir tarihi değer. Alanın özel mülkiyette olması nedeniyle belediye olarak bir müdahalede bulunamadık. Yaklaşık 3,5 yıl burayı belediye mülkiyetine kazandırmak için çaba harcadık. Sonunda tarihi yerin mülkiyetini belediyemize geçti. Artık bu tarihi hanı yeniden günümüze kazandırmak için çalışmalara başladık" dedi. Muğla’da şu anda 4 bin 400 tarihi evin bulunduğuna dikkati çeken Gürün, "Muğla’da bacalarıyla ünlü 4 bin 400 tarihi ev buluyor. 400’ünü tescilletip koruma altına aldık. Bu sayıyı artırmak ve kültür envanterimizi genişletmek için çalışmalarımız sürüyor. Projelerimiz sayesinde Muğla’ya dışarıdan yatırımcı gelecek. Belediye olarak korumanın tek yapı değerinde değil dokunun bir bütün olarak korunmasını hedefliyoruz. Çalışmalarımızı da bu yönde yapıyoruz" dedi. Yapı, 18.06.2013 |
|
MÜZELER KONFEDERASYONUNDAN TÜRKİYE HÜKÜMETİNE ÇAĞRI
Altı büyük Avrupa müze ve kurumundan oluşan L'Internationale konfederasyonu müze direktörleri, Türkiye için diyalog çağrısı yaptı. Hiyerarşik ve merkeziyetçi olmayan bir uluslararasıcılık üzerine kurulu olan L'Internationale, Türkiye'deki meşru kamusal protestoların zor kullanılarak bastırılmaya çalışmasından üzüntü duyduklarını dile getirdi. Türkiye'den Salt'ın bünyesinde bulunduğu Konfederasyon'un mesajı şöyle: 'Farklı fikir ve bilgilerin paylaşılması ve desteklenmesini amaçlayan bir kültür kurumu olarak, Türkiye'deki meşru kamusal protestoların zor kullanılarak bastırılmaya çalışılmasından üzüntü duyuyoruz. Türkiye hükümetine, ortamı gerginleştirici ve kültür üreticilerini itibarsızlaştırmaya yönelik yaklaşımlar ile “dış mihraklar” gibi yersiz suçlamaları sona erdirme çağrısında bulunuyoruz. Hükümeti, ivedilikle geniş kesimlerden sivil toplum kuruluşlarıyla diyalog başlatmaya davet ediyoruz. Türkiye hükümetinin son aylarda kültür alanına ilişkin politikaları, sanatsal çeşitlilik ve kapasiteye ket vurmaktadır. Toplumsal, politik ve kültürel farklılıkların tartışıldığı, karşıt görüşlere saygı çerçevesinde fikir alışverişlerinin yürütüldüğü alanlar, sığ politik ortodoksi adına kaygı verici bir biçimde daraltılmıştır. Türkiye'nin saygın ve son derece tanınmış, kültür alanındaki bağımsız seslerinin kınama ve yargı yoluyla tacizlerle bastırılması, sanatsal programlara doğrudan müdahale edilmesi ve kamuya ait önemli kültür kurumlarının yenileme kisvesi altında kapatılmasını kabul edilemez buluyoruz. Türkiye hükümeti, ülkede son 10 yıl ve öncesinden bu yana gelişmekte olan çoksesli ve başarılı sanatsal faaliyetleri ciddi bir şekilde riske atmıştır. Söz konusu nedenlerle hükümeti, sanatsal özgürlük ilkesi ve kültür kurumlarının bağımsızlığını desteklemeye; karşılıklı güven sağlamak üzere yeni müzakere alanları açmaya çağırıyoruz.
Bart De Baere – Museum
van Hedendaagse Kunst Antwerpen (M HKA,
Antwerp, Belçika) Radikal, 18.06.2013 |
|
EDİRNE'NİN YILDIZI PARLIYOR
Gezi Parkı’nda,
eylemlerin ilk başladığı gün “Ben de direneceğim”
diye tutturan genç ruhlu annemi ancak memleketi
Edirne’ye götürerek avutabildim. Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 18.06.2013 |
|
KENT MÜZESİ DE NEDİR? İSTANBUL'DA BİR KENT MÜZESİ VAR MI?
Adalar Müzesi Küratörü Deniz Koç, Topçu
Kışlası'nda açılması planlanan Kent Müzesi'ne dair
görüşlerini kaleme aldı.
Kent müzeleri genellikle bulundukları kentlerde simge olan, hafızalarda yer etmiş, hikayesi kentliyi ezmeyen, bölmeyen mekanlarda kurulur. Çünkü kent müzesi aslında diğer müzelerden farklı olarak kentliyi birleştiren, farklı unsurları bağlayan bir halat işlevi de görür.
Geçmişi anlatırken, bugünü belgeler ve gelecek için hayal etmemizi kolaylaştırır. Kentin geleceğine dair senaryolar sunar. Dolayısıyla esasen kent müzesi, tıpkı bugün Gezi Parkı'nın yaptığı gibi destek veren yüzbinlerce insanın rengini, görüşünü, kente dair tasvirini içine çeker, sindirir.
Gezi Parkı'nda deneyimlenen bir arada olma, kentine sahip çıkma, paylaşma, anlatma, dinleme, koruma hali kentli dayanışmasının en güzel örneği. Bir kent müzesi kurulması, kentli ve müzeci uzmanların, diğer gönüllü, akademisyen, üniversite, sivil toplum kuruluşu, yerel yönetim ve uzman kamu kuruluşları ile birlikte yürütülecek bir süreçtir. Bu bileşenlerin kent müzesi kuruluşuna katkılarını sahiden almak için, daha kuruluş adımları atılırken demokratik katılım sağlamak hiç zor değildir.
Kent müzesi her şeyden önce kentlinin olmalıdır. Bağımsız bir yapısı, bilim insanlarından oluşan bir danışma ve yönetim mekanizması, ancak kimse ve hiçbir kurum ile alış verişi, çekincesi olmayan bir müze kentin müzesi olabilir. Bugün modern anlamda kent müzeleri birer forum alanıdır. Kentin insanı ilgilendiren her teması kent müzelerinin çalışma alanına girer. Toplumsal tarih ve artık giderek kentsel tarih tüm unsurları ile kent müzelerinin çalışma alanı içindedir.
İstanbul'un kent müzesini kurmak için samimi bir adım atan Büyükşehir Belediyesi 17-18 Kasım 2012'de pek çok müzeci, tarihçi, şehir plancı ve başka disiplinlerden uzmanlar, Belediye ve Bakanlık çalışanlarını davet ettiği bir çalıştay gerçekleştirdi. Toplantı sonuçları raporlandı, rapora buradan ulaşılabilir.
Toplantının yöntemi gereği her öneri raporda yer aldı, sadece bir kişiye ait dahi olsa. Raporun müzenin mekanına ilişkin bölümünde Topçu Kışlası önerisi görülecektir. Ancak bu sahiden bir tek kişiye ait bir öneridir. Bu öneriyi veren kişinin de görüşü demokratik olarak yansıtılmalı diye rapora yazıldı. Toplantıya katılan 83 uzman içinden sadece bir öneri.
Peki toplantıdan sonra ne oldu. Aralık ayı içinde kulaktan kulağa gelen bilgilerle projeye, Boris Miçka isimli tasarımcının küratörlüğünde, İstanbul Kent Müzesi çalışması adı ile kapalı kapılar ardında kurulan küçük bir ekiple başlandığını duyduk. Zaten müzenin ihalesi, Belediye internet sitesinde yer alan ihale listesine göre, çalıştaydan önce hazırlanmış olmalı ki hemen sonrasında ihaleye katılım için son gün ilan edilmiş.
Nihayetinde, sanki böyle bir çalıştay yapılmamış, onca uzmana sorulmamış gibi başlayan bu çalışma içeriği ve yöntemi hakkında, nezaketen bile olsa, çalıştay katılımcılarına halen hiçbir bilgi verilmedi, ve Müze'nin parkı yok ederek yapılacak replika bir kışlanın içine tıkıştırılacağını da Gezi Parkı vesilesi ile basından öğrendik.
Bütün bu yöntem ve üslup İstanbul Kent Müzesi'nin içeriği ve hayata geçirilmesinden sonra sunacaklarının bilimselliği konusunda da doğal olarak, bizlerde bir endişe yaratıyor.
Olması gereken, İstanbul üzerine ömürlerini veren akademisyen ve araştırmacılarımızın değerli katkılarının alınmasını sağlayacak, müzecilerin deneyimlerini içine çekecek, İstanbullu'nun tüm aşamaları izlemesini ve bir şekilde dahil olmasına imkan verecek bir çalışma yönteminin hayata geçirilmesidir.
İstanbul'un bunca yıl bir kent müzesi olmadı, biraz daha olmayı versin, replika ve içi boşaltılmış, baştan ölü doğan bir müze olacağına varsın biraz daha bekleyelim ve aceleye getirmeden İstanbul'a yakışan bir müze kuralım.
İstanbul'un ilk ve tek kent müzesi olan Adalar Müzesi'nin kuruluş deneyimi başta olmak üzere, ülkemizde ve dünyada pek çok kent müzesi aynı yeri işaret ederken, kendimize işlevsiz yöntemler seçmeyelim.
İstanbul'un kent simgelerinden olan Taksim Gezi Parkı'na Topçu Kışlası veya başka bir binanın inşa edilmesi Kent Müzesi kurma hevesi ile bağdaşmıyor. Kent Müzesi'ni bunca acı, ölümler, sakatlanmalar, itirazlar, doğa katliamı üzerine kurmayın, kurduğunuz sadece içi boş bir nostalji mekanı olmaktan öteye geçemez. Belki yeni teknolojileri kullanarak, çok paralar harcayarak, gösterişli dev ekranlarda geri planda nasıl bir korumacılık, etkileşim içerdiği bile anlaşılmayan son moda animasyonlar, dijital gösterimler koyabilirsiniz, fakat bunlar müzeyi kent müzesi yapmaz.
Müzeler, çocuk, yaşlı, genç herkes için önemli buluşma, öğrenme, paylaşma, hatırlama mekanlarıdır. İstanbul tarihi, doğal ve kültürel mirası ile eşsiz bir kent. İstanbul'u biricik yapan bu miras, kent müzesinde, burada yaşayan insanların geçmişte ve bugün yarattıkları yaşam kültürünün tüm renklerinde yansıtılmalıdır.
İstanbul Kent Müzesinin Taksim'de gerçekleşen saldırı ve şiddet hafızası üzerine oturtulmaya çalışılması doğru değildir. Kent müzeleri kentliyle birlikte kurulur, onları kucaklar, katılımcı olmayan bir mantığa teslim edilemeyecek kadar yaşamımızda etkin ve önemli mekanlardır. Arkitera, Yazı: Deniz Koç, 18.06.2013 |
|
800 YILLIK AYASOFYA MÜZESİ CAMİ OLMAYA HAZIRLANIYOR
'REKREASYON İHALESİ YAPILDI'Ayasofya Müzesi çevresini çarpık yapılaşmadan kurtarmak amacıyla 44 binanın kamulaştırılarak yıkıldığı ve hak sahiplerine yaklaşık 40 milyon TL'nin ödendiği Ayasofya Kentsel Dönüşüm Projesinde rekreasyon yapım ihalesinin gerçekleştirilirken, Ayasofya Kentsel Dönüşüm Projesi'nde rekreasyon yapımının 2014 yılının Mart ayına kadar tamamlanacağı planlanıyor.
'CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE TEPKİLER SÜRÜYOR'Trabzon'daki Ayasofya'nın ibadethane olarak hizmete girecek açıklamalarının ardından başta mahalle muhtarı ve sakinleri olmak üzere Trabzon'daki sivil toplum örgütleri tarafından tepkiyle karşılanan Ayasofya Müzesi'nin camiye dönüştürülmesine tepkiler sürüyor.
'ÜCRETSİZ GİRİŞLER BAŞLADI'Trabzon'un turizm merkezlerinden biri olan Ayasofya Müzesi'ne ücretsiz girişler 3 Haziran Pazartesi günü başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzede görev yapan gişe ve güvenlik görevlilerinin faaliyetlerini durdurdu. Ziyaretçiler, Ayasofya Müzesi'ni artık ücretsiz olarak gezebilecek. Arkitera, Haber: Elif Tuğba Gürkan, 18.06.2013 |
|
SAGALASSOS'TA ARAŞTIRMALAR BAŞLADI Sabah, 18.06.2013 |
|
ÇİVİSİZ CAMİ, 200 YILDIR AYAKTA
Osmanlı Padişahı 2. Mahmud tarafından 1834 yılında Hemşin Köyü'nde inşa edilen Cuma Camisi, birbirine geçirilen kerestelerden oluşan yapısıyla görenleri büyülüyor. İki katlı caminin alt kısmı yığma taşlardan oluşurken, üst kısmı ise ahşap olarak inşa edildi.
Türkiye Gazetesi, 18.06.2013 |
|
TARİHİ İHYA MI, TARİHE TERK Mİ?
Sürecin başında yapılan “hata” bazen sonuna
kadar katlanarak üstüne koyan “büyük sorun”
olur.
23 Ağustos 1922 tarihini taşıyan sözleşmenin (satış sözleşmesinin G.C) yenilenmesindeki amaç, daha önce şirkete satılan bu yerlerin müştemilatından olup, Evkaf’a ait bulunan kısımların, Evkaf’a iade olunması ve sair pürüzlerin izalesiydi. Diğer taraftan Taksim Kışlası’nın içinde olup, askerin namaz kılması için mescit olarak kullanılan bu yerin, Bakırköy civarında teşkil olunan Sefaköy’de bir cami yapılmak üzere şer’an icap eden istibdal muamelesi de o sırada Evkaf Mahkemesi’nden i’lam istihsali suretiyle icra edilmişti.
Milliyet, Yazı: Güneri Cıvaoğlu, 18.06.2013 |
|
DEFİNE ARARKEN
Bursa'nın Kestel İlçesi'ne bağlı Gölcük Köyü yakınlarında bulunan kazı alanında yasal izinle define arayan Şaban Karış (50), yaklaşık 15 metre derinliğindeki çukura düştü.
Ağır yaralanan Karış, arkadaşları tarafından çukurdan çıkarıldı. Cumhuriyet, 18.06.2013 |
|
TARİHİ TAŞ BİNA ÜNİVERSİTENİN OLDU
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Ulus’ta faaliyetini sürdüren 9 birimi, Eskişehir Yolu’ndaki yeni binaya taşınmaya başladı.
Toplam 57 bin 737 metrekare kullanım alanına sahip yeni binaya Ulus’taki yüksek binadan, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, Risk Yönetimi ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Hukuk Müşavirliği, Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı, Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı, Ulus’taki ana hizmet binasından da Gümrükler Genel Müdürlüğü, AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Personel Dairesi Başkanlığı birimleri taşındı.
Bakanlık ve Müsteşarlık makamı ile Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği ise bu hafta yeni binaya taşınacak.
24 saat izlenecek Hürriyet'in haberine göre, Bakanlığın halen TOBB İkiz Kullerde faaliyetini sürdüren İç Ticaret Genel Müdürlüğü, Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü, Esnaf ve Sanatkarlar Genel Müdürlüğü ile Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü birimleri ise yeni binanın yanında inşaatı devam eden ek binada hizmet verecek.
Yaklaşık bin 500 personelin görev yapacağı binada, gelişmiş bilgisayar, uydu ve telekonferans sistemleri bulunuyor. Modern güvenlik sistemiyle korunan bina, kameralarla 24 saat izlenecek. Binada 180 kişilik konferans salonu, 12 toplantı salonu, yemekhane, kafeterya, spor salonu, terzi, ayakkabı tamircisi, kuru temizleme, kuaför, kütüphane ve 650 araçlık otopark da yer alıyor.
Ay sonuna kadar tamam Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, 4 ayrı yerde 6 farklı binada hizmet veren birimlerin yeni binaya taşınması ile evrak akışındaki zaman kaybının önleneceğini, personel takibinin ve güvenliğin sağlanmasının kolaylaşacağını belirtti. Taşınma işlemlerinin bu ay sonuna kadar tamamlanacağını ifade eden Yazıcı, yeni bina sayesinde tamir-bakım ve onarım, elektrik, su, doğalgaz, telefon giderleri ile farklı yerlerdeki binaların kira giderlerinden de büyük oranda tasarruf sağlanacağını kaydetti. Yazıcı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Ulus’taki tarihi taş binasının da Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine tahsis edildiğini belirtti. Yapı, 17.06.2013 |
|
2 BİN YILLIK ÇARŞI RESTORE EDİLİYOR
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Mevlana Kültür Vadisi Projesi kapsamında Tarihi Bedesten’de sürdürdüğü restorasyon çalışması devam ediyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Konya ticari hayatının merkezi, Romalılar’dan Selçuklular’a, Osmanlı’dan günümüze binlerce yıllık geçmişe sahip tarihi çarşıdaki çalışmalarla “Bedesten”in eski görkemli günlerine döneceğini ifade etti.
“Tarihi Bedesten Çarşısı Sağlıklaştırma ve Dönüşüm Projesi”nin tarihi bölgedeki 2 bin 687 adet dükkan birimini kapsadığını kaydeden Başkan Akyürek, çalışmaların başladığı günden bugüne 900 bağımsız bölümün restore edildiğini, böylece 300 dükkan ve binanınrestorasyonunun tamamlanmış olduğunu, 150 tanesinin restorasyonunun ise son aşamada olduğunu dile getirdi.
Kapalı mekan alanı toplamının yaklaşık 180 bin metrekare olan proje kapsamında çok sayıda türbe, sur duvarı, cami, sokak, okul, medrese ve tescilli yapı olduğunu kaydeden Başkan Akyürek, Tarihi Bedesten’deki çalışmanın dünyada başka bir örneği olmadığını vurguladı.Başkan Akyürek, çalışmanın tamamlanmasıyla ziyaretçi sayısının önemli oranda artacağını, bununla birlikte ticaret hacminin de artarak esnafın cirosunun en az 4 katına çıkacağını ifade etti. Yapı 17.06.2013 |
|
BAKANLIĞIN "HAYIR" DEDİĞİ PROJE NASIL RUHSAT ALDI?
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, “inşaat durdurulsun”, “ruhsat iptal edilsin”, “gökdelenler traşlansın” şeklindeki uyarılarına, Zeytinburnu Belediyesi’nin ret cevabı vermesi dikkat çekti.
“Sorumlu siz olursunuz” Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın, İstanbul’un siluetini bozan 16/9 İstanbul projesiyle ilgili 2011 yılında yaptığı uyarıya ulaşıldı.Taraf Gazetesi’nin haberine göre Günay’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Zeytinburnu Belediye Başkanlığı’na gönderdiği iki sayfalık uyarı yazısında, projenin İstanbul’un siluetini bozduğu belirtilerek, binaların tıraşlanması isteniyor. Günay yazısında, binaların tıraşlanması halinde tüm sorumluluğun iki belediyeye ait olacağını vurguluyor. Günay’ın bizzat kendi imzası ile gönderdiği uyarı yazısında, inşaatların durdurulması konusunda daha önceden de uyarı yazıları gönderildiği hatırlatarak, belediyelerden bu konuda bir cevap bile verilmemesi eleştiriliyor. Yazıda, “İnşaatın durdurulması ve konuyla ilgili bilgi gönderilmesi istenmiş ancak bugüne kadar bakanlığımıza herhangi bir bilgi iletilmemiştir” deniliyor.
Günay aynı uyarı yazısında, söz konusu yapıların yüksekliğinin İstanbul’un siluetini bozmayacak seviyeye bir an önce indirilmesi gerektiği de vurgulandı. Yazıda, İstanbul’un UNESCO’nun “Dünya Miras Listesi”nden “Tehlike Altındaki Miras Listesi”ne düşürülmesinin gündemde olduğu belirtilerek, bu konuda tüm sorumluluğun da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Zeytinburnu Belediyesi’ne ait olduğu hatırlatıldı.
"Ruhsat iptal olursa devletin firmaları zarara girer" Yazışmalardan, her iki belediyenin de gökdelenler konusunda, Kültür Bakanlığı’nın ardı ardına yaptığı tüm uyarıları dikkate almadığı belirlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı’na konuyla ilgili bir cevap vermezken, Zeytinburnu Belediyesi’nin ise şaka gibi bir yazı göndermesi dikkat çekti. Zeytinburnu Belediyesi başkan Yardımcısı Zafer Alsaç imzasıyla gönderilen cevap yazısında, ruhsatların iptal edilmesi halinde, devletin firmanın tüm zararını üstlenmek zorunda kalacağını belirterek, dolaysıyla ruhsat iptalinin söz konusu olmadığı kaydedildi. Aynı yazıda, bahse konu ruhsatların, “yanlışlıkla verildiği” iddiaların da doğru olmadığı ifade edilerek, “Bahse konu yerdeki ruhsat yaşlıkla verilmemiş, inşaatların betonarme kabası da tamamlanmış olduğundan bu maddenin işletilmesi mümkün bulunmamakta ve yürütmeyi durdurma hakkında herhangi bir yargı kararı da olmadığı hususunu da bilgilerinize sunarım” ifadelerine yer verildi.
Daire alanlar satmak istiyor OnaltıDokuz rezidanslarının ruhsatını iptal ederken, projeden mülk alan daire sahipleri ellerindeki daireleri acilen satışa çıkardı.Özellikle yüksek katlarda bulunan daireler alış fiyatından, hatta daha alt seviyeden müşteri bekliyor. Binaların yıkılmasıyla ilgili belirsizlik sürerken, emlakçılar satış yapabilmek amacıyla müşterilere çeşitli bahanelerle güven telkin etmeye çalışıyor. Bir gayrimenkul satış danışmanı, “Binanın 30. katında bir Arap Kralının oğlu da oturuyor, yıkamazlar” sözleriyle, binanın tıraşlanmayacağını ileri sürüyor.Öte yandan, projeyi yapan Mesut Toprak da daha önce yaptığı açıklamalarda, binadaki 496 daireden 120’sinin yabancılara satıldığını belirterek, “Hepsi önemli kişiler. İçlerinde işadamı ve siyasetçiler var. Bunlardan bazıları Türkiye’ye yatırımcı olarak da girecek. Bir Arap şeyhi üç daireyi birleştirdi” demişti. Yapı, 17.06.2013 |
|
BİZANS ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU BAŞLIYOR
Vehbi Koç Vakfı ve Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (AnaMed) tarafından organize edilen “Üçüncü Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu” 24-27 Haziran 2013 tarihleri arasında Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki AnaMed binasında gerçekleştirilecek. Bizans dönemine yönelik Türkiye’deki bilimsel araştırmaların yaygınlaşması, toplumun Bizans kültür mirasına sahip çıkması için önemli çalışmalarda bulunan rahmetli Sevgi Gönül'ün anısına düzenleniyor.
2007 yılından itibaren her 3 yılda bir düzenlenen
sempozyumda, bu yıl “Bizans’ta Ticaret” teması
işlenecek. 4 gün boyunca, 34 bildirinin sunulacağı
14 oturumda, son dönemlerdeki arkeolojik keşifler ve
yazılı kaynakların yeni okumaları ışığında, Bizans
dünyasında ticaret konusunda ulaşılan güncel bulgu
ve belgeler aktarılacak. Bizans dönemi üzerine
yapılan çalışmaların yaygınlaşmasını sağlamak ve
genç Bizans araştırmacılarının yetişmesine destek
olmak amacıyla düzenlenen sempozyuma, konuya ilgi
duyan herkes katılabilecek. Cnn Türk,17.06.2013 |
|
KIŞLAYA İTİRAZIN DELİLLERİ
“Taksim Gezi Parkı ile alakalı animasyonla gösterileri ben 2010’da yaptım. O günden bugüne kimsenin sesi çıkmadı.” 7 Haziran’da “ Türkiye ve AB İçin Ortak Gelecek” konferansında Topçu Kışlası itirazlarına böyle cevap verdi Başbakan Tayyip Erdoğan . 13 Haziran’da AKP ’li belediye başkanları toplantısında tekrarladı: “O zaman ayakta alkışlandım” dedi.
“Hayalet yapının” dönüşü Başbakan 1 Haziran 2011’de kamuoyuna gerçek bir proje değil, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri için hazırlanan “Hayalet Yapılar” sergisinin görsellerini sunmuştu. Kışlanın üzerinde Recep İvedik posteri vardı. Ortadaki sahada ise Bayern Munich’ten Oliç ve Ribery ile Celtic ve Ajax’lı futbolcular top koşturuyordu. Çünkü sergiyi hazırlayanların da, kışlanın yeniden inşa edileceği ve bu görsellerin Başbakan’ın sunumunda kullanılacağından haberi yoktu.
Var olmayanların tescili En tartışmalı konu Topçu Kışlası’nın yeniden yapım gerekçesinin, Bölge Koruma Kurulu’nun 9 Şubat 2011’de kışla için aldığı “korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmesi” kararına dayandırılması. Var olmayan bir yapının nasıl olup da tescillendiği, koruma altına alındığı kolay anlaşılamaz bir durum. Çünkü kurulun iki yıl sonra projeyi reddetme gerekçesinde de belirteceği gibi ortada, kışlaya dair tek bir taş bile yok. Yine de 2011’deki kararıyla kurul sadece, 1939’a dek Taksim’de böyle bir yapının varlığını kabul ediyor; yeniden yapımını değil. Ancak izi yitmiş pek çok Osmanlı dönemi yapısı için bu kararlar “eseri ihya” gerekçesi yapılıyor.
Güçlünün burcu Kışlaya itiraz edenler Başbakan dışında muhatap bulamadı. Randevu taleplerine cevap alamayan 40 mimar, 19 Mart 2012’de tam sayfa gazete ilanıyla meslektaşları Topbaş’a seslendi: “Taksim, gücü her elinde tutanın bayrağı dikeceği bir burç değil” dedi ve “İstanbul’u katılımcı ve çoğulcu akıl ile şekillendirelim” çağrısı yaptı. Tahliye ihtarnamesi gönderilen Gezi Parkı esnafı, 8 Ekim 2012’de yaptığı basın açıklamasında ne İBB ne de Beyoğlu Belediyesi’nin kendilerine cevap vermediğini söylüyordu.
Yargı kararı Şehir Plancıları Odası, Peyzaj Mimarları Odası ve Mimarlar Odası’nın İstanbul şubeleri, İBB’nin projeyi onaylayan Koruma Amaçlı Nazım İmar Plan değişikliğinin iptali için 2012’de dava açtı. İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin belirlediği bilirkişi heyeti 13 Mayıs 2013’te mahkemeye, plan tadilatlarının şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine aykırı olduğunu raporladı. Değişikliğin kültürel ve doğal mirasa, ulaşım sistemine uygun olmadığını, yeşil alanların ne şekilde etkileneceğinin belirsiz olduğunu belirtti. Mahkeme henüz karar vermedi. Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği’nin başvurusunu kabul eden İstanbul 6. İdare Mahkemesi ise, parka kışla yapımına onay veren Kültür Bakanlığı Koruma Yüksek Kurulu kararının yürütmesini 30 Mayıs’ta durdurdu. Şimdi yargının durdurduğu proje için referandumdan bahsediliyor.
Radikal İki, Yazı: Gökhan Tan, 16.06.2013 |
|
1200 YILLIK KAYIP ŞEHİR
Avustralya’daki Sydney Üniversitesi’nden bir grup arkeolog, Kamboçya’nın Siem Reap eyaletinde, mayınlarla dolu olduğu bilinen tehlikeli bir rotayı takip ederek ıssız ormanda antik şehir buldu. Gruba ormanda, mayına basarak tek bacağını kaybeden eski yerli gerilla savaşçısı Heng Heap liderlik etti. Grubun başındaki arkeolog Damian Evans, 802 yılında kurulan Mahendraparvata adlı şehrin yerini helikopterler yardımıyla yaptıkları, “lidar taraması” sayesinde tespit ettiklerini belirtti.
Et yemiyorlarmış Lidar taraması yere lazer ışınları yolluyor ve bu ışınların geri yansıma açılarını hesaplayarak zeminde bulunan ve gözle görülemeyen yapıları tespit ediyor. Arkeologlar, kayıp şehirde gelişmiş bir kanal sistemi ve yollar buldu. Bulguların büyük değer taşıdığını söyleyen Evans, “Şehirde yaşayanların vejetaryen olduklarını ortaya çıkarttık. Et yememeleri ormanları katletmelerine, sulamaya bağımlı hale gelmelerine neden olmuş. Uygarlık bu nedenle yok olmuş olabilir”dedi. Hürriyet, 17.06.2013 |
|
SELİMİYE KIŞLASI KENT MÜZESİ OLSUN
Gazeteci Can
Dündar, 14 Haziran 2013 tarihli köşesinde 4 kişinin
ölümüne, binlerce insanın yaralanmasına neden olan
“Gezi Parkı” restleşmesi konusunda şunları sordu:
|
|
TÜRBE 950 METRE TAŞINACAK
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültürel Miras Bilim Kurulu Komitesi ile Ilısu Barajı ve HES Projesi Bilim Komitesi taşınabilir tarihi eserlerin belirlenmesi için Hasankeyf’te toplantı yaptı. Ilısu Barajı ve HES Projesi Bilim Komitesi Yönetişim Grubu Başkanı Prof.Dr. İlter Turan, şunları söyledi: “Zeynel Bey Türbesi 950 metre kadar yukarı taşınacak. Bu, dünya çapında bir taşıma operasyonu olacak. Türbe, raylı sistem üzerinden, bütünlük içerisinde herhangi bir parçalanma olmadan taşınacak. Hasankeyf’te başka eserler de taşınacak.”
Minare de taşınabilir Prof.Dr. İlter Turan caminin ve kale kapısının da taşınabileceğini söyledi: “Eski caminin tarihi duvarı ve minaresi yeni yerleşim yerine taşınarak cami yeniden kullanılabilir hale getirilecek. Kale kapısının taşınması da söz konusu. Diğer yandan kalenin orta kapısı çökme beklendiği için demonte edilecek ve gelecek yıl müzeye yerleştirilecektir.” Hürriyet, 16.06.2013 |
|
BANA KALIRSA KÖPRÜNÜN ADI MİMAR SİNAN OLMALI
Üçüncü köprüye neden Yavuz Selim adı verildi? Bilemeyiz. Bir gerekçe ilan edilmedi. Gerek banknotlara basılan portreler, gerekse bu gibi heykellere verilen isimlerde bir sistem yok. Bu büyük bir eksikliktir. Zaten çıkan kargaşada bu noksanın etkisi var. Bu gibi işlemler geniş bir anket konusu olmalıdır. Bana kalırsa da köprüye unutulan bir dahinin adı verilmeli; Mimar Sinan...
Dürzilik, Yezidilik hatta Nusayrilik gibi
mezheplerden bahsettiği halde Alevilikten söz etmez.
Milliyet, Yazı: İlber Ortaylı, 16.06.2013 |
|
BÜYÜK SİNAGOG İBADETE AÇILIYOR Restorasyon çalışmalarının yıl sonuna kadar bitirilmesi hedeflendi.
“Bilindiği gibi Edirne’de Yahudi cemaati yok, olsaydı ibadete açılmasında herhangi bir mahsur yoktu. Yahudi cemaatinden bana geldiler ve restorasyondan sonra sinagogda ara sıra ibadet yapmak istediklerini söylediler. Ben de onlara ‘Burası sizin ibadethanenizdir, istediğiniz gibi ibadet edebilirsiniz’ dedim.” Milliyet, 16.06.2013 |
|
KAVALALI'NIN MİRASÇISI
Osmanlı Devleti'nde Mısır Valisi olarak görev yapan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın (1769-1848) üçüncü kuşak torunu Erzan Çatmakaş, vakıf gelirlerinden faydalanabilmek için İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne vakıf evladı olduğunun tespiti için dava açtı. İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvuran ve babası İhsan Çatmakaş'ın vefatıyla mirasçı olduğunu belirten Çatmakaş, "Babam, Kavalalı, İsmail Bey (Paşa) ve Nevrekoplu Altun Mehmet Bey vakıflarının mirasçısıdır. Vakıf gelirlerinden hak sahibi olduğuma karar verilmesini talep ediyorum" dedi. Çatmakaş, babası ölünce mirasçılığın kendisine geçtiğini iddia etti. Babasının veraseten vakıfların mirasçısı olduğunun 53 yıl önceki mahkeme kararıyla sabit olduğunu belirten Çatmakaş "Ankara 2'nci Asliye Hukuk Mahkemesi 1960'da babamın anneannesi, Tevfik Bey'in kızı, Nasiye Şemieva Arifova Hanım'ın, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Hidivli İsmail Bey (Paşa) ve Nevrekoplu Altun Mehmet Bey'in vakıflarının kanuni mirasçısı olduğuna karar verdi" dedi. Dava dilekçesinde "Babamın vefatıyla benim mirasçılığım ırsen ve veraseten sabittir. Mahkemeye sunduğum veraset kararları dikkate alınarak öncelikle davamın kabulü ile vakıfların evladı olduğuma ve vakıf gelirlerinden hak sahibi olduğuma karar verilmesini talep ediyorum" dedi. Sabah, Haber: Ali Oktay, 16.06.2013 |
|
YENİKAPI BATIĞINA ULUSLARARASI ÖVGÜ
Dünyanın en büyük Ortaçağ Gemi Batığı koleksiyonuna sahip olan İstanbul, geçtiğimiz haftalarda uluslararası arkeoloji çevrelerinin en önemli toplantılarından birine ev sahipliği yaptı. UNESCO tarafından düzenlenen WOAM (1 Wet Organic Archaeological Materials-Islak Organik Arkeolojik Eserler) konulu sempozyuma katılan bilim insanları son yılların en büyük arkeolojik keşiflerinden birinin İstanbul’da yapıldığını belirterek gemi kalıntılarını inceledi.
90 makale yazıldı Milliyet, Haber: Gökhan Karakaş, 16.06.2013 |
|
3500 YILLIK TARİH ORTAYA ÇIKTI
Kırşehir Üniversitesi Arkeoloji Öğretim Üyesi Japon Kimiyashi Matsumura'nın başkanlık ettiği kazı çalışmalarında elde edilen bulgular ve arkeolojik eşyalar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na teslim ediliyor. Sit alanı ilan edilen ve kazı yapılan bu bölgelerin güvenliği Emniyet ve Jandarma tarafından sağlanıyor. Çalışmaların tamamlanmasının ardından Büklükale mevkiinin turizme açılması planlanıyor. Hitit uygarlığına ait olduğu söylenen ve taştan örülen evler, tarihi bir görselliği de sergilemiş oluyor.
Kırıkkale Valisi Ali Kolat, eşi İlksen Kolat, İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal, eşi Ebru Kartal ve beraberinde bir grup heyet, Büklükale'de devam eden arkeolojik kazı çalışmalarını yerinde göründü. Heyet, incelemelerin ardından Köprüköyü beldesinde bulunan Çeşnigir Köprüsü üzerinde kısa bir tur atarak, yapım çalışması tamamlanan köprüyü inceledi. Daha sonra heyet, günün anısına tarihi köprüde hatıra fotoğrafı çektirdi. Köprünün girişinde büyük kayalar üzerinde renkli sprey boyalarla yazılan isimleri inceleyen Kolat, bu durumun çevreye çirkin bir görüntü verdiğini ve bu konuda çalışmaların yapılmasını istedi. Vali Ali Kolat ve beraberindeki heyetin ziyaret ve incelemelerine Kaymakam Mesut Gazi Ambarcı ve Belediye Başkanı Salih Avan da eşlik etti.
Ziyaret ve incelemelerin ardından genel bir değerlendirmelerde bulunan Vali Ali Kolat, 3 bin 500 yıllık Hititler'den kalma mimari altyapıya sahip çıkacaklarını söyledi. Karakeçili'nin büyük tarihe ev sahipliği yaptığını ifade eden Kolat, "Ayrıca bizim burada Çeşnigir Köprüsü bulunuyor. Çeşnigir Köprüsü de Selçuklular dönemine ait bir eser. Bu çalışmaları daha da gün yüzüne çıkarırsak, turizm açısından şehrimiz tanınmış olur. Bu tür geçekleştirilen çalışmalar, emek ve zaman isteyen uzun bir iştir." dedi.
Kazı çalışmalarının hızlı bir şekilde devam ettiğini vurgulayan Arkeoloji Öğretim Üyesi Japon Kimiyashi Matsumura ise "Burası MÖ 2 bin yılında Hititlere ait. Büyük şehirlerden bir tanesi. Yanından Kızılırmak geçiyor. Her türlü ticaret yolu o dönemde Kızılırmak üzerinden yapılıyormuş. Üzerinde bulunduğumuz bu şehir, ticaret yolunun bulunduğu çok önemli bir yere kurulmuş. Bu araştırmadan önemli sonuçlar elde edeceğimize inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu. Kırşehir Kent Haber, 15.06.2013 |
|
KONAKLAR ZAMANA YENİLİYOR
Mudurnu İlçesi'nde bulunan tarihi Mudurnu konakları ve müstakil evleri, bakımsızlık nedeni ile günden güne yıkılmaya yüz tuttu. İlçe genelinde bulunan yaklaşık 300 civarındaki koruma ve sit alanı içinde bulunan konaklar, bakım görmediği ve içinde yaşayan kimsenin olmaması nedeniyle yıkılıyor. Evlerin içlerinde yaşam olmadığı için bakımsızlık ve kimsenin ilgilenmemesinden dolayı camları kırılan, çatıları göçen tarihi Mudurnu konakları kurtarılmak için son günlerini yaşıyor. Konaklara bir süre daha bakım yapılmazsa yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Yıllardır tarihi yapısıyla binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlayan Mudurnu İlçesi'nde konakların yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalması turizme de büyük darbe vuracak. Bolu Kent Haber, 15.06.2013 |
|
TAŞ DEVRİ MAĞARALARINI FRANSIZ ARKEOLOGLAR İNCELEYECEK
Samsun'un Tekkeköy İlçesi'nde MÖ 60 bin ile 10 bin yılları arasında Taş Devri insanlarının yaşadığı mağaralar, turizme açılmasının ardından arkeologların da gözdesi oldu Tekkeköy Belediyesi'nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan izin alarak Samsun Müze Müdürlüğü'nün gözetiminde çevre düzenleme çalışmasıyla gün yüzüne çıkarmasının ardından, Taş Devri'nden kaldığı belirtilen mağaraları çok sayıda yerli ve yabancı turist ziyaret etmeye başladı. Turistlerin dinlenmesi için mağaraların ön tarafında bulunan fındık bahçesi de piknik alanına çevrildi.
Mağaralar, turistlerin yanı sıra tarihi yönüyle arkeologların da ilgisini çekiyor. Fransızların, Türk arkeologlarla mağaraların bulunduğu alanda kazı çalışması yapmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvuru yaptığı bildirildi. Tekkeköy Belediye Başkanı Hayati Tekin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Tekkeköy mağaralarının 1941 yılında yapılan bilimsel çalışma sonucunda, milattan önce 60 bin ile 10 bin yılları arasında Taş Devri insanlarının yaşadığı mağaralar olduklarının belirlendiğini söyledi. Mağaraların turizme kazandırılması için bir yıl önce başlattıkları bitki örtüsünü temizleme çalışmasının tamamlandığını belirten Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mağaraların bulunduğu alan viraneydi ama bu virane alan dünya için çok önemliydi. 1941'de yapılan kazı çalışmasında ilk insanların yaşadığı tespit edilmiş, 3 bin 60 metrekare bir alan. Temizleme çalışmasının ardından çok sayıda mağara da ortaya çıktı. Mağaraların etrafında daha önce ev olarak kullanılan 3 bina vardı, bunlar da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nca tescillendi. Bu evlerde ilk çağ, yakın çağ, orta çağ gibi müzeler yaptık. Yolun alt tarafında vadi var, onu da ören yeri olarak düzenledik." - Fransızlar kazı çalışmasına başlayacak- Taş Devri'nde yaşayan insanları sembolize eden heykeller yaptırdıklarını ve mağaraların etrafına yerleştireceklerini vurgulayan Tekin, arkeologların da alana ilgili gösterdiklerini anlattı. Tekin, şunları kaydetti: "Burası birinci derecede arkeolojik sit alanıdır. Burada mağaraların yanı sıra Hitit Yolu, Frig Kalesi bulunmakta. Fransızların Türk arkeologlarla burada kazı yapmak için Kültür ve Turizm Bakanlığımıza müracaatı var. Bakanlığımızın onay vermesinin ardından kazı çalışması başlayacak. Çok eski tarihi yapı olması ve alanının 3 bin 60 metrekare olması nedeniyle arkeologlar bize kazı çalışmasının 30 ile 50 yıl sürebileceğini söyledi. İnsanlık tarihine buranın ışık tutacağı ifade ediliyor. Tekkeköy mağaraları bilimsel dökümanlar neticelendikten sonra tüm dünyanın ilgisini çeken bir mekan haline dönüşecek." Mynet Haber, 15.06.2013 |
|
MAĞARA DEĞİL, BUZDOLABI!
Kavaklıdere İlçesi Menteşe Beldesi'deki Beşpınar yaylasında çam ormanları ve çınar ağaçları ile çevrelenmiş yaylada yöre halkının kullandığı piknik alanları ve yayla evleri de bulunuyor. Beşpınar Yaylası'nda yer alan Yerküpe Mağarası ise İçinde barındırdığı sarkıt ve dikitler ile ziyaretçilerine ayrı bir atmosfer yaşatıyor.
Hava sıcaklığının 30-35 derece olduğu bölgede Yerküpe Mağarası'nda sıcaklık 5 dereceye kadar düşüyor. Yerli halkın yanı sıra günübirlik ziyaretçilerin de gezdiği Yerküpe Mağarası son yıllarda yapılan ışıklandırma çalışmaları ile turizme kazandırıldı. Menteşe Belediye Başkanı Mesut Karataş AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğal sit alanı olarak koruma altına alınan Yerküpe Mağarası'nın üst kısmında bulunan yaylada 600-700 yıllık çınar ağaçları bulunduğunu söyledi. Mağaranın turizme kazandırılmasıyla bölgede hareketlilik yaşandığını belirten Karataş, "50 yıl önce Yörüklerin yiyeceklerin bozulmaması için "doğal buzdolabı' olarak kullandığı Yerküpe Mağarası, her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor" dedi.
Mağaranın 2004 yılında Muğla Valiliği tarafından yapılan çalışmalar ile turizme kazandırıldığını hatırlatan Karataş, "Mağara, yer altı sularının kireç taşlarını aşındırmasıyla oluşmuş. 100 metre uzunluğunda, içinde galeriler, dereler ve küçük göletler var. Mağaradaki doğal oluşumların iyi görülmesini sağlamak amacıyla ışıklandırma ve ziyaretçilerin rahat ulaşmaları için merdivenler yapıldı" diye konuştu.
Mağarayı yılda yaklaşık 10 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiğini vurgulayan Karataş, mağaranın içindeki sıcaklık ortalamasının 5 derece olduğunu dile getirdi.
Muğla Kent Haber, 14.06.2013 |
|
DURAKHAN RESTORE EDİLİYOR
Sinop'un Durağan İlçesi'nde bulunan, Selçuklu Veziri Müinüddin Süleyman Pervane tarafından 1246 yılında yaptırılan ve İç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde uğrak ve dinlenme yeri olarak kullanılan han yeniden restore ediliyor.
Samsun Vakıflar Bölge Müdürü İsmail Aktaş, Durağan İlçesi'ni ziyaret etti.
Aktaş, ilçede bulunan ve yıllardır kullanılmayan tarihi Durakhan'da incelemelerde bulundu. Yıllar önce restorasyonu yapılan ancak zaman içerisinde yeniden restorasyon ihtiyacı oluşan han, önümüzdeki yıl yapılacak restorasyonun ardından halkın hizmetine sunulacak. Sinop Kent Haber, 13.06.2013 |
|
ARKEOLOGLAR DERNEĞİ 11. OLAĞAN GENEL KURUL
TOPLANTISI YAPILDI Arkeologlar Derneği’nin 11. Olağan Genel Kurul Toplantısı, Ankara’da 8 Haziran 2013 Cumartesi günü saat 14.00'de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Osman Özbek Toplantı Salonu’nda yapıldı. Demokratik bir ortamda yapılan seçimler sonrasında, Yönetim Kuruluna seçilen üyeler, 10 Haziran 2013 tarihinde toplanarak görev dağılımı yaptı.
Buna göre; Dr. Soner Ateşoğulları’nın Başkanlığa, Binnur Çelebi’nin Başkan Yardımcılığına, Günay Öztürk’ün Genel Sekreterliğe, H. Uğur Dağ’ın Saymanlığa, Aynur Talaakar, M. And Atasoy ve Tolga Çelik’in üyeliğe getirilmesine oy birliği ile karar verildiği bildirildi. TAYHaber, 10.06.2013 |
|
AKBAŞ ŞEHİTLİĞİ YENİLENİYOR
OPET firmasının, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda 7 yıldır sürdürdüğü "Tarihe Saygı Projesi" kapsamında Eceabat ilçe merkezine 12 kilometre uzaklıktaki Yalova Köyü yolunda bulunan şehitlikte onarıma, geçen şubat ayında başlanmıştı.
Büyüklüğü 10 bin metrekare olan şehitlikteki 5 bin 500 metrekarelik otoparkın zemini, taş dolguyla kaplandı. Giriş kapısı ve rölyef duvarı ile tuvalet, abdesthane, şadırvan ise betonarme malzemeden imal edildi. Çevresi 7 metre yüksekliğinde beton duvarla çevrilen şehitlikteki yüksek gerilim hatları da saha dışına çıkarıldı. Çalışmalar çerçevesinde 150 tonluk su deposu yapıldı ve otoparktan şehitliğe geçiş güzergahındaki merdivenin yanında engelliler için ayrı bir bölüm oluşturuldu. Yabani otların temizlendiği, alanın sınırlarını gösteren ahşap çitler dikildiği şehitlikte, seyir terası yapıldı.
Şehitliğin, çalışmaların tamamlanmasının ardından ağustos ayında yeniden ziyarete açılması hedefleniyor. Çanakkale Kent Haber, 09.06.2013 |
9 - 15 Haziran 2013 |
|
YENİÇERİLER ÇAPULCU MUYDU?
Son zamanlarda herkes birilerini ‘yeniçeri’ diye suçlar oldu. Peki, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının üzerinden neredeyse 200 yıl geçmesine rağmen tarihimizin parçası olan yeniçerilere yönelik bu kin ve nefret neden? Kimdi bu yeniçeriler?
Osmanlı devletinin belki de en büyük başarısı ‘frenler ve dengeler’ mekanizmasının iyi işlediği bir sistem kurabilmiş olmasıdır. Merkezkaç ve merkezçek kuvvetleri arasında sürekli bir denge arayışı olarak da özetlenebilecek bu sistemin merkezinde mutlak otorite figürü olarak padişah bulunuyordu ancak onun da hak ve sorumluluklarının sınırları vardı. Bu sınırları hukuk çiziyordu. Adalet Kulesi’nin Topkapı Sarayı’ndaki en yüksek bina olmasının hikmeti buradadır.
YENİÇERİLER EŞKIYA MIYDI? Doğrudur, yeniçeriler ocakları ayakta olduğu yüzyıllar boyunca defalarca isyan etmişlerdir. Ancak isyanların tamamını ‘bir avuç eşkıyanın’ asi hareketlerinden ibaret görmek hata olur. Aslına bakarsanız yeniçeri isyanlarının çoğu adalet talebi, geçim zorluğu, haksız muamele, onur kırıcı davranışlar, adam kayırma, içki veya tütün yasakları gibi hayat tarzlarına, özgürlüklerine yapılan müdahaleler gibi nedenlerden çıktı. Özellikle Kanuni döneminde şeyhülislamı Ebusuud Efendi’den başlayarak Kadızadeliler’le devam eden süreçte ulema sınıfının Bektaşiliğe yönelen şimşeklerinden de artan bir rahatsızlık duyuyorlardı. Bektaşilik, ritüelleri ve ilahi aşkı anlatan öğretileri yoluyla bu savaşçı sınıfa bir ‘yoldaşlık’ bilinci veriyordu. Bu sayede birbirlerine sıkı bağlarla bağlanan yeniçeriler, yapılan haksızlığın kaynağı ister sadrazam, isterse padişahın kendisi olsun daima kardeşlik yeminlerine bağlı kalıyor ve yoldaşlarının yanında yer alıyorlardı. Ayrıntılarını ‘Turna’nın Kalbi’ adlı kitabımda verdiğim gibi ‘Turna Yoldaşlığı’, yeniçerilerin bir tür siyasi parti gibi hareket etmesini sağlıyordu.
Osmanlı mimarisinin zirvesi sayılan Mimar Sinan (1490-1588) da bir yeniçeriydi. Kanuni zamanında atlı sekbanlıktan zenberekçibaşılığa ve haseki rütbesine yükselen Sinan, baş mimarlık görevini kabul ederek ocaktan ayrılmıştır. Sai Çelebi’ye dikte ettirdiği biyografisinde ocak hakkındaki duygularını şöyle anlatır:
Yeniçeri genelkurmay başkanlığı: İ.Ü. Botanik Bahçesi 1933’te Atatürk’ün emriyle ünlü botanikçi Alfred Heilbronn tarafından kurulan İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi ve hemen üzerindeki İstanbul Müftülüğü’nün bulunduğu alanda vaktiyle Yeniçeri Ağası’nın sarayı vardı. Bu günlerdeyse her nedense bu bahçenin kaldırılması ve satış yoluyla müftülüğe devri konuşuluyor. Yerine Ağa Sarayı mı yapılacak acaba? Hürriyet Cumartesi, Yazı: Dr.Erdal Küçükyalçın, 15.06.2013 |
|
SANAT İÇİN 600 JET İNDİ, 1.5 MİLYAR EURO HARCANDI
Dünyanın en önemli çağdaş sanat fuarlarından Art Basel, başta Avrupa, Amerika, İngiltere Körfez Bölgesi olmak üzere sanatseverleri buluşturdu. Fuar süresince kente her gün yaklaşık 150 özel jet indi. Dünyada sanatı yönlendiren 100 bin kişinin ziyaret ettiği, yaklaşık 1.5 milyar euro tutarında sanat eserinin el değiştirdiği fuar bu anlamda küresel sermayenin de buluşma noktası. Fuarın geçen salı günü yapılan ön izlemesine Rus milyarder Roman Abramovich, koleksiyonunda Basquiat’a ait eserlerin de olduğu bilinen Hollywood yıldızı Brad Pitt de katıldı.
Sanata olan destek
sürecek
Basel’de Akbank Private Banking’in verdiği kokteylde koleksiyonerler, sanat profesyonelleri, sanatseverler ve basın mensupları bir araya geldi. Milliyet, Haber: Songül Hatısaru, 15.06.2013
Çok sayıda polis kalkanı
bir araya getirilip bir nevi çatı oluşturmuş. Havada
asılı duran kalkanların altında ise kırılgan çanak
çömlekler duruyor. Polisin aslında bu kırılganlığı,
toplumun en zayıf olanları kimse onları ve siyasal
sistemlerin en hassası olan demokrasiyi koruyup
kollaması gerektiğini anlatan bir çağdaş sanat işi
bu. (Michael Joo, Indivisible) Radikal, Yazı: Cem Erciyes, 15.06.2013 |
|
473 YILLIK CAMİYE RESTORASYON
Fatih'te Şehzadebaşı Parkı içindeki 473 yıllık Burmalı Mescid Camisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilecek. Sabah, 15.06.2013 |
135 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ
Uşak Banaz'da bir evde yapılan aramada 135 parça tarihi eser ele geçirildi, 1 kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre Banaz İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, Ş.U.'nun tarihi eser ticareti yapıldığı ihbarı üzerine başlattığı çalışma sonrası, Dilek Mahalesi Kurtuluş Sokak'ta bulunan bir eve operasyon düzenledi. Evde farklı dönemlere ait 135 parça tarihi eser, iki ruhsatsız tabanca ve 132 adet mermi ele geçirildiği öğrenildi. Ele geçen eserler, Uşak Arkeoloji Müzesi'ne teslim edilirken, gözaltına alınan Ş.U.'nun (34) sorgusu sürüyor. Sabah, 15.06.2013 |
"BİR HAT LEVHASINI RESTORE ETTİRMEYİ RÜYAMIZDA BİLE GÖREMEZDİK"
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünden mezun olan, master ve doktorasını da aynı okulda yapan Özsayıner, 1982'de Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde çalışmaya başladı. 2008-2011 yılları arasında ise Anıtlar Kurulu'nda sanat tarihçisi olarak görev yaptı. Özsayıner'in verdiği rakama göre Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde 2 bin 674 hat levhası bulunuyor. Müze iki yıldır restorasyonda olduğu için ziyarete kapalı, eserler de depolarda muhafaza ediliyor. Nisan ayında Ayasofya Müzesi'nde açılan ‘Hattın Sultanları' sergisinde yer alan padişah hatlarının bir kısmı buradan gitti. Hepsi yeni restore edilmişti. Geleneksel sanatlarla ilgilenen çevrelerde bu aralar, özellikle hat mirasımızın daha iyi şartlarda korunup sergilenmesi konuşuluyor. Müzenin envanterinde bulunan ve konservasyonları yeni başlayan Kanuni Sultan Süleyman'ın Kızı Mihrimah Sultan'ın vakfiyesi Kur'an-ı Kerim'lerin (yanda) nemden perişan olmuş hali yapılan çalışmaların önemini anlatmaya yetiyor. Özsayıner ile müzedeki eserlerin durumunu ve dünden bugüne Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'ni konuşmak üzere buluştuk.
Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi ne zamandan beri Beyazıt'ta? İlk hat müzesi, 1968'de Vatan Caddesi'nde, Yavuz Sultan Selim Medresesi'nde açılmış. Fakat orası Sultanahmet gibi bir turizm merkezi olmadığı için kapanmış, on yıl kapalı kalmış.
On yıl orada kapalı kalan eserlere bir şey olmamış mı? Vallahi benden evvelkiler için bir şey diyemem. Ben burada göreve başladım. Oradaki eserler, 1983 yılında Beyazıt Meydanı'ndaki II. Beyazıt Medresesi'ne taşınmış. Burası 28 Ekim 1984'te açıldı. 30 yıldır açık. Yapının kendisi anıt müze. Bu anıtın içinde tekrar tarihi eser sergiliyorsunuz. Bu hem zor hem de iddialı bir durum.
İki senedir burası kapalı, neler yapılıyor müzede? Anıtlar Kurulu'ndan müzenin restorasyon, restitüsyon ve rölöveleri çıktı. Hem tarihi yapının kendisi hem de içindeki hat, levha, şamdan, rahle gibi eserler elden geçiyor. Buradaki eserler, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu kapsamındaki taşınabilir eserler. Bu eserleri zaten zaman yormuş, konservasyonları yapılıyor.
Konservasyonun restorasyondan farkı ne? Tarihi eseri olduğu gibi, yapıldığı yüzyıldaki gibi muhafaza etmek. Hat levhaları, el yazması Kur'an-ı Kerim'ler, şamdan, rahle gibi eserleri restore ediyoruz. Eserlerde kurt yeniği var mı, asit etkilemiş mi? Bunlara bakıyoruz. Restorasyonda ise esere müdahale söz konusu.
Müzede ne kadar hat levhası var? 3 binden fazla hat levhası var. Hat levhası deyip geçmeyin. Birkaç anabilim dalında uzmanlık gerekiyor. Bütün restorasyon raporları tutuldu. Önce nasıldı, sonra nasıl oldu? Konservasyon ilkeleri açısından neler uygulandı, hepsi belgelendi. Esere müdahale edildiğinde 2863 sayılı kanun kapsamından çıkıyor eser. Bizim yaptığımız tüm müdahaleler geriye dönük.
Geriye dönük müdahale ne demek? Teknoloji gelişiyor, 22. yüzyıla geldiğimizde yeni bir konservasyon ilkesi çıkarsa, eski müdahaleler çıkarılıp yeni gelişmelerle esere yeniden müdahale edilebiliyor.
Şimdiye kadar kaç eser restore edildi müzede? Yüzlerce hat, yüzlerce el yazması Kur'an-ı Kerim'ler, şamdanlar... Müze tekrar ziyarete açıldığında sergilenecek tüm eserler elden geçmiş olacak. Zaten elden geçenleri Ayasofya Müzesi'nde sergiledik. Pırıl pırıldı hepsi.
Ayasofya Müzesi'nde açılan Hatların Sultanı sergisine kaç eser verdiniz? 29 eser verdik. Ankara'daki sergiye 41 eser gönderdik.
Yüzlerce eser onarıldı, dediniz. Müze restorasyonda olduğuna göre restore edilen diğer eserleri nerede muhafaza ediyorsunuz? Depolarda…
Depoların durumu nasıl? Eserlerin buralarda oldukça tahrip olduğunu, hatta çürüdüğünü iddia edenler var? Niye çürüsün kardeşim! Çürüse biz burada niye varız! Odacı mıyız, kapıcı mıyız, bilim insanı olarak burada görev yapıyoruz. Onu söyleyen gelsin, cevabını verelim. Neyi çürütmüşüz burada?
Çok sinirlendirdik sizi sanırım… Yazık, kul hakkı doğuyor, bunları kim söylüyorsa? Lütfen söyleyenler gelsinler buraya, arkadan konuşmasınlar, mert olsunlar… Her bir eserin teker teker tozunu alıp ilaçlamaktan faranjit olduk. Camilerden müzelere gelen eserlerin, durumu elbette kötü oluyor. Çünkü oralarda korunaklı bir ortamı yok. Onların bakımı yapılıyor. Tarihi eser tabii ki etkilenecek o kadar, ben bile romatizma oldum burada, kemiklerim ağrıyor.
3 bin eserin hepsi camilerden mi? E tabii ki. Bunların hepsi vakıf eserleri. Aslında bu eserlerin camilerde olması gerekiyor fakat geçtiğimiz yıllarda o kadar çok hırsızlık oldu ki, 2003 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün emriyle onlar müzelere toplandı. O dönemde her hafta bir çalıntı duyurusu yapıyorduk. Özellikle Üsküdar ve Fatih'ten çok eser çalınıyordu.
Şimdi var mı hırsızlık? Şimdi yok. 2002'de kurulan kaçakçılık birimi İnterpol'le bağlantılı çalıştığı için kayıp eserler takip edilebiliyor. Şu anda camilerde toplanmamış epey eser var. Bunların da zaman içinde toplanması gerekiyor.
Burada nasıl korunuyor hatlar? Bütün sanat eserlerinin, dünya müzecilik ilkelerine göre 20 derece sıcaklık ve yüzde 45 rutubet derecesinde saklanması şart. Üzerine düşen ışık şiddeti 50 nüksü geçmeyecek. Geçtiği an eserde dağılmalar, parçalanmalar, etkiler, tepkiler oluşuyor. Şu anda tüm makineler çalışıyor.
30 sene içinde eserlerin bakımı nasıl yapıldı? Her mayıs ayında teker teker tozları alınıyor, ilaçlanıyor. Rutubet çekici cihazlar var. Odanın 45 derece nemli olması için onlar çalışıyor. Şu andaki Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün müzelere bakış açısı çok güzel.
Ne açıdan güzel? Şu anda Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tavrı destekleyici. Biz ne istersek alınıyor. Cihazdı, doğrudan hizmetti vs. Bir eseri onaracağım zaman onun doğrudan satın alımını yapıyorum, bu işi piyasada en iyi kim yapıyor, tespit ediyoruz, hemen komisyonlar kuruluyor.
İşleriniz daha mı kolaylaştı, yoksa paranız mı arttı? Daha evvel ödeneğimiz yoktu. Vakıflar Kanunu çıktıktan sonra ödeneklerimiz oldu. Daha evvelki kültürel politikalarda devletin kültüre, müzelere ayırdığı küçük bir pay vardı. O küçük payla siz eserinizi nasıl onaracaktınız?
O kadar mı kötüydü durumunuz? Müzenin en küçük ihtiyacı bile alamayacak durumdaydık. Eskiden bir eserin restorasyonunu, konservasyonunu yaptıracağımızı rüyamızda bile göremezdik.
Bugüne kadar ihmal edildiği için şimdi toparlamak zor oluyor herhalde? İhmal etmek değil. Maalesef biz ülke olarak, bir İngiltere, Amerika değiliz. Bu ülkelerin müzelere ayırdığı payla bizimki aynı değil. Yurtdışındaki pek çok müzeyi de gezdim. İnsan hakikaten gördükçe üzülüyor. Eski politikalar yüzünden bunlara para ayrılamıyordu.
Para ayırmak öncelikli değil miydi acaba? Yoktu ki, nasıl ayırsınlar! Paranız yoksa ne yapabilirsiniz? Eğer bir hükümet kültür varlıklarına zaman ve ödenek ayıramazsa şahsi olarak ya da bürokrat olarak bir şey yapamazsınız.
Ben de onu söylemek istiyorum. Ayrılması gerekirdi. Demek ki yok, ayıramadılar.
Ne kadar iyimsersiniz… Ben Vakıflar için konuşuyorum. Vakıflar Kanunu çıkmadan önce bizim ödeneklerimizin hepsi devletin hazinesine gidiyordu. Türkiye'nin çoğu vakıf eseri kiradadır. Buralardan gelen gelirle her yapıyı, bütün eserlerimizin bakımını ve onarımını yaptıracak durumdaydık ama devletin hazinesine gittiği için bize çay kaşığı kadar bir şey kalıyordu.
Bakın siz söylediniz, para varmış fakat ayrılmıyordu. Şimdi o gelirleri siz mi alıyorsunuz? Evet, şimdi o gelirleri alıyoruz. Şimdi istediğimiz caminin projesini de çizdiriyoruz, restorasyonunu da yaptırıyoruz. O kanun çıkmadan önce bunlar mümkün değildi.
"Beyazıt Meydanı'ndaki II. Beyazıt Külliyesi, o dönemde üniversite eğitimi yapan bir merkez. Eğitim tarihi açısından önemli bir mekan. 16. yüzyılda o kadar çok medrese var ki, müderrisler yani profesörler, medreselere ders vermeye yetişemez olmuşlar. İlk defa derse vekalet sistemi yani şimdiki asistanlık müessesesi Beyazıt Medresesi'nde ortaya çıkıyor. II. Beyazıt Medresesi'nin Türk Vakıf Hat Müzesi olması da tesadüf değil. II. Beyazıt, hat sanatına saygı duyan bir sultan. Kendisi de hattat olduğu için o devrin önemli hattatlarından Şeyh Hamdullah'ı Amasya'dan getiriyor, ona maddi ve manevi imkanlar tanıyor, pek çok caminin yazılarını yazdırıyor. Ve asıl ilginç olan, Şeyh Hamdullah o yazıları yazarken, Sultan, hokkasını ayakta durarak, elinde tutuyor. Hoca da batırıp yazısını yazıyor." Zaman, Haber: Sevinç Özarslan, 15.06.2013 |
|
MONET VE PICASSO TABLOLARI
Saygın müzayede evi Sotheby's 19 Haziran'da çok önemli bir açık artırmaya ev sahipliği yapacak. İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Sothbey's in merkez binasında yapılacak açık artırmada dünyaca ünlü ressamların tabloları "İzlenimcilik ve Modern Sanat" başlığıyla görücüye çıkacak. Sabah, 15.06.2013 |
|
AKM SİT ALANI ÇIKTI AKM'DE
GELİNEN NOKTA Habertürk, Haber: Aykan Çufaoğlu, 15.06.2013 |
|
MANİSA'DA ZAMANA MEYDAN OKUYAN CAMİLER
Şehzadeler şehri olarak bilinen Manisa’nın en önemli tarihî hazineleri camiler, asırlara dayanan geçmişlerine rağmen dimdik ayakta duruyor. Şehrin simge yapılarından olan asırlık camiler, buram buram tarih kokuyor. Manisa il merkezinde bulunan 86 caminin 33’ünün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde. Bunlardan 13’ü de tarihî cami olarak tescillenmiş durumda. Muradiye Camii ise Mimar Sinan’ın Ege Bölgesi’ndeki tek eseri.
Saruhanoğulları Beyliği’nin en önemli yapılarından Ulucami ve külliyesi, Muzafereddin İshak Bey tarafından Mimar Emet Bin Osman’a yaptırılmış. Beylikler döneminin en önemli ve ilgi çekici cami planı olarak gösteriliyor. Spil Dağı’nın kuzey eteğinde kurulan külliye; cami, medrese, türbe ve kuzeydoğusundaki hamamdan oluşuyor. Cami, enine dikdörtgen plana sahip olup sekizgen ayak sistemi üzerine oturan bir büyük kubbeyle örtülmüş. Tek minareli caminin hakiki kündekâri tekniğiyle yapılmış minberi, beylikler dönemi Türk ahşap oymacılığının şaheserlerinden. Caminin minberi, Manisa Müzesi’nde korunuyor.
Sultan Camii’nden 5 asırdır mesir macunu saçılıyor Yavuz Sultan Selim Han’ın eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da bir külliye yaptırmış. Sultan Camii (1522), medrese, imaret, dergâh ve sıbyan mektebi, Hafza Sultan’ın sağlığında inşaa edilmeş. Ölümünden sonra oğlu Kanuni, Darüşşifa ile bir hamam yaptırarak külliyeyi tamamlamış. 1522-1539 yılları arasında tamamlanan külliyenin mimarı, Sermimar Acem Ali. İmaret ve dergah sonraları yıkılmış. Cami, 16. yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en son önemli örneklerinden biri. Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış. Mermer minberi, oyma ve kabartmalı. Kadınlar mahfelinde ise ahşap oymalar var. Mesir macununun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılır.
Muradiye Camii ve Külliyesi, Saruhan Sancağı’nda 13 yıl şehzade olarak bulunduktan sonra Osmanlı tahtına çıkan 3. Murat tarafından yaptırılmış. Caminin tasarımı Mimar Sinan’a ait. Yapımına 1583’te başlanmış. Mimar Mahmut Ağa inşaatla görevlendirilmiş, onun beklenmedik ölümü üzerine yerine Sedefkâr Mehmet Ağa getirilmiş. Caminin yapımı iki yıl sürmüş. Muradiye Camii, Mimar Sinan’ın Ege Bölgesi’ndeki bilinen tek eseri. Muradiye Külliyesi 1592’de tamamlanmış. Külliyenin en gösterişli bölümünü oluşturan, kesme taştan yapılmış ters T planlı cami, klasik Osmanlı mimarisinin en zarif örneklerinden biri.
Karaköy Mahallesi’nde bulunan İvaz Paşa Camii, 1484’de İvaz Paşa tarafından yaptırılmış. Bir büyük kubbeyle örtülü ve tek minareli. Son cemaat yeri ise dört kubbeyle örtülü. İnşaatında kesme taş ve tuğla kullanılan caminin tuğla işçiliği önemli. Son cemaat yerinin doğuşunda yer alan mezar ise İvaz Paşa’ya ait.
Eski garaj civarındaki Esnaflar Parkı’nın güney kenarında bulunan Çeşnigir Camii, 1474’de Fatih Sultan Mehmet’in sofracıbaşısı Çeşnigir Sinan tarafından yaptırılmış. Batı bitişiğindeki kare planlı küçük kütüphane ise 1831 yılında Karaosmanoğulları’ndan Hacı Sabri Ağa tarafından yaptırılmış.
1488’de Sultan 2. Beyazid’in eşi Hüsnüşah Sultan tarafından yaptırılan Hatuniye Külliyesi; cami, medrese, imarethane ve sıbyan mektebinden oluşuyor. Dikdörtgen planlı, tek minareli sade bir cami. Ana mekan, sekizgen bir kasnak üzerine oturan bir büyük ve iki yanda küçük kubbelerle örtülmüş. Minaresi, zikzak kırmalarla süslü. Yalancı kündekâri tekniğiyle yapılan minberi, Türk süsleme sanatlarının güzel örneklerinden. Caminin batı kısmında yer alan sıbyan mektebi, dikdörtgen planlı olup tuğla hatıllı, kaba yontu taş örgü tekniğiyle inşa edilmiş. Külliyenin medrese ve imarethane bölümleri, diğer birçok eser gibi Kurtuluş Savaşı sırasında yanıp yıkıldığından günümüze ulaşmamış. Gelir getirmesi amacıyla 1497 yılında da Kurşunlu Han, külliyeye ilave edilmiş. Kayıtlara göre han, altta 36 ve üstte 38 odaya, havuzlu büyük bir avluya ve ahıra sahip.
Sarabat Camii, 1649 tarihinde yapılmış. Kesme taşların derz aralarına klasik yassı tuğlaların yerleştirilmesi yöntemiyle inşa edilmiş. Beden duvarlarındaki iki pencere, duvar içindeki boşalma kemerinin altına açılmış. Geçirdiği yangında harap olan caminin bugünkü düz ahşap tavanı yerine, orijinal halinde kubbe olması muhtemel. Minare ise orijinalliğini korumuş.
Dilşikâr Hatun Camii ve Külliyesi, 16. yüzyılda Manisa Alaybeyi olan Ferhat Ağa ve eşi Dilşikâr Hatun tarafından inşa ettirilmiş. Külliye cami, imaret, sıbyan mektebi ve çifte hamamdan meydana geliyor. Cami, 1579 yılında inşa edilmiş. Kare planlı caminin tek kubbesi sekizgen olup kiremitle kaplı. Son cemaat yeri, daha sonra ilave edilmiş.
İbrahim Çelebi Camii, 1549’da yapılmış, tek kubbeli. Cami, yaşayan tarihiliği ve peyzaj dokusuyla bulunduğu mahalleye olağanüstü bir görüntü katıyor. Manisa’daki diğer tarihi camiler Ayn-ı Ali Camii 16. yüzyıl, Dervişali Camii 15. yüzyıl, Hüsrevağa Camii 1554 ve Lala Paşa Camii 1569 yılında yapılmış. Zaman, Haber: Mustafa Kuşen, 14.06.2013 |
|
TARİHİ KÖPRÜ RESTORE EDİLİYOR
Gerçek Gündem, 14.06.2013 |
|
ANTİK TİYATRO HAYATA DÖNDÜ Sabah, 14.06.2013 |
|
GERÇEKTEN BU KIŞLANIN TARİHİ VE SİYASİ BİR ANLAMI VAR MI?
Türkiye’de
Gezi Parkı’nın
yıkılıp yerine Topçu
Kışlası’nın replikasının yapılması
tartışmalarında bu kışlanın tarihteki yeri de
gündeme geldi. Bu tartışmalarda Topçu Kışlası’nın
31 Mart Olayı
dolayısıyla tarihî ve ideolojik bir simge değeri
olduğu ifade ediliyor. 31 Mart Olayı, 1909 yılında
şu an Gezi Parkı’nın bulunduğu yerde yer alan Topçu
Kışlası’nda başlamıştı. Padişahın yönetimi meclisle
paylaştığı II.
Meşrutiyet yönetimine karşı yapılan bu
harekete katılan asker ve din adamları ülkenin
şeriate göre yönetilmesini talep etmişti. 31 Mart
Olayı, Selanik’ten
gelen Hareket Ordusu
tarafından bastırılmış ve
II. Abdülhamit,
tahttan indirilerek Selanik’e sürülmüştü. Hareketin
bastırılması sürecinde en yoğun direnişler
Taksim’deki Topçu
Kışlası ve şu an İstanbul Teknik
Üniversitesi'nin bulunduğu
Taşkışla da
olmuştu.
“Siyasi iktidarın bu
kışla projesi ile ilgili ideolojik bir yaklaşımı
olmadığını düşünüyorum. Eğer böyle bir düşünce varsa
bu mutlakiyetçiliği simgeler ki bu durum çok
vahimdir. Belki de bu kışlaya yönelik bir miktar
böyle bir düşünce olabilir. Zira bir zamandır
Osmanlı’yı ihya etme yönünde bir yaklaşım gelişti.
Düşünce olarak olmasa da tüm bu yaklaşımlar
bilinçaltında Abdülhamit döneminin ihya edilmesinin
yer aldığını gösteriyor. Aslında Topçu Kışlası
tarihî olarak bir şey ifade etmiyor. Evet, 31 Mart
ayaklanması orada başladı ve en son orası düştü. Ama
o dönemde Topçu Kışlası ne mutlakiyetçi Abdülhamit
yanlıları tarafından simgeleştirildi ne de
karşıtları tarafından lanetlenen bir yer oldu.
İstanbul’da 1923’ten 1960’lara süren çok büyük ve
duyarsız yıkımlar yapıldı. Topçu Kışlası da İsmet
İnönü’nün heykeli için yıkıldı. İsmet İnönü’nün
sonuna kadar iktidarda kalma hevesi vardı. Ama dönem
değişince heykel oraya dikilemedi. Bu kışlanın
tekrar ihya edilmesi uygun gözükmüyor. Örneğin
Almanya’da Berlin birleşince, daha önce Nazilerin bu
şehirdeki Başbakanlık binası tekrar yapılmadı”. “Bu kışla Osmanlı’nın modernleşmesinin, Batılılaşmasının bir simgesidir. Bu kışlaya sonradan İslamcılığın simge mekanlarından biri gibi davranılmaya çalışıldı, ama böyle bir şey geçerli olmadı. Kışla, 1940’ta vandalca yıkıldı. Son tartışmalara bakıldığında hükümetin bu projeye tarihî ve siyasi anlamı olduğu için yöneldiğini düşünmüyorum. Bence orası park olarak yeniden düzenlenmeli, fakat kışlanın kapısı da oraya yapılmalı”. Yapı, 14.06.2013 |
|
2 BİN YILLIK TARİHİ KALE SANAT MERKEZİ OLACAK
Yapımına Roma İmparatoru 3. Gordion döneminde başlanılan ve Bizans döneminin yanı sıra Selçuklu izleri de taşıyan kale ve surları, Orta Anadolu'nun önemli ticaret yolları üzerinde bulunan kenti koruma görevi üstlendi.
1950'li yıllarda sebze hali olarak da kullanılan kale, daha sonra iç kısmına yapılan küçük dükkanlarla esnafa tahsis edilerek kentin ticari hayatına kazandırıldı.
Kayseri kent merkezi ile bütünleşen ve şehrin 2 bin yıllık tarihine tanıklık eden kale, Büyükşehir Belediyesinin hazırladığı projeyle kentin sosyal ve kültürel faaliyetlerinin merkezi olmaya hazırlanıyor.
Proje çerçevesinde kalenin içinde bulunan esnaf Hunat Çarşısı'na taşınırken, dükkanların da yıkım çalışmasına başlandı.
Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Kayseri Kalesi'nin kültür ve sanat merkezine dönüştürülmesi için başlattıkları çalışmaların hızlandığını, projenin hayata geçirilebilmesi için ilk etapta kale içerisine yapılan betonarme binaların yıkıldığını söyledi.
Özhaseki, kalenin tarihi dokusuna zarar verilmemesi için yıkım çalışmalarının büyük bir titizlikle yürütüldüğünü dile getirdi.
Uzun süredir proje üzerinde çalıştıklarını belirten Özhaseki, şunları kaydetti: "Zeminden üç metre kadar aşağıda Kayseri için bir arkeoloji müzesi yapacağız. Kültür Bakanlığı ile anlaştık. Onlar eski Arkeoloji Müzesinde ne kadar eserleri varsa buraya getirecekler ve eski Arkeoloji Müzesinde sergileyemedikleri eserleri burada sergileme imkanına kavuşacaklar. Kalenin üst katlarında sanat aktivitelerinin yapılabileceği gerek Türk-İslam el sanatları gerekse modern sanatların icra edilebileceği alanlar oluşturulacak. Yemek yenilebilecek mekanlar, müzik dinlenilecek keyifli alanlar ortaya çıkacak. Bunları 2 bin yıl önceki eseri yok ederek veya gölgede bırakarak yapmayacağız. Bu eseri çok daha görkemli hale getireceğiz."
Özhaseki, yaklaşık 13 bin metrekarelik bir alana sahip olan kale içerisinde hayata geçirilecek projeyle Kayseri'de sosyal ve kültürel hayatın canlanacağını ifade ederek, "Tarihi Kayseri Kalesi bu projeyle adeta yeniden doğacak ve çok farklı bir çehreye bürünecek. Kültür ve sanat merkezi Büyükşehir Belediyesinin önemli projelerinden biri olan Kültür Yolu Projesinin de başlangıç noktalarından biri olacak" ifadelerin kullandı. haberler.com, 14.06.2013 |
|
İŞTE TOPÇU KIŞLASI'NIN HUKUKİ DURUMU
Gezi Parkı
için referandum kararı alındı ama buraya yapılması
düşünülen Topçu Kışlası için hali hazırda süren iki
dava var. Bu davalarda Topçu Kışlası yapımına onay
çıkmaz ise yine referandum yapılacak mı? Önce Gezi
Parkı'ndaki süren davalara bir göz atalım. İstanbul 1 ve 6. İdare Mahkemesi'nde açılan davalardan 6. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. 1. İdare Mahkemesi'nde ise Bilirkişi Topçu Kışlası yapımına onay veren Nazım İmar Planlarındaki değişikliğin hukuka uygun olmadığını söyledi. Mahkeme şimdi bilirkişi raporunu değerlendiriyor.
İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nde süren dava şöyle; Topçu Kışlası için Mimar Halil Onur İBB adına yaptığı projeyi İstanbul 2 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu'na sunmuş, kurul projenin rölöve ve restutitesi için yeterli bilgi, belgenin olmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu ise kurulun bu kararını reddederek, projenin uygun olduğuna karar vermişti. Bu aşamadan sonra Taksim Gezi Parkı Dayanışma Derneği İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştı. Mahkeme Kültür Bakanlığı'nınm savunması gelene kadar yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Mahkeme şimdi bakanlığın savunmasını bekliyor.
Diğer yandan İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nde Taksim Yayalaştırma Projesi ve ona dahil edilen Gezi Parkı'na Topçu Kışlası yapılmasının önünü açan 1 / 5000 ile 1 / 1000 ölçekli Nazım İmar Plan değişikliklerinin iptaline yönelik dava sürüyor. Bilirkişi 13 Mayıs'ta raporunu mahkemeye teslim etti.
Bilirkişi 7 maddede özetlediği kararın sonuç bölümünde ''Dava konusu Koruma Amaçlı İmar Planı değişikliklerinin çevre , kültürel ve doğal miras, kültürel ve ekonomik yapı, teknik altyapı, sosyal donatı, yapı ve sokak dokusu, mülkiyet yapısı, ulaşım, dolaşım sistemi, şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine uygun olmadığı, söz konusu planın sadece Taksim Alanı yayalaştırma projesi gibi görünmekle birlikte plan notlarında Taksim Gezi Parkı'nı da içerdiği ve plan onama sınırı içindeki bir alanın planlamasının sonradan düzenlemek üzere ayrılarak belirsiz bırakıldığı'' kaydedildi. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 4 haftadır bilirkişi raporunu değerlendiriyor. Mahkemenin bilirkişi raporuna uyması ve esastan plan notlarını iptal edeceği ön görülüyor. Arkitera, Haber: Elif Tuğba Gürkan, 14.06.2013 |
|
1500 YILLIK BAZİLİKA GÜN IŞIĞINA ÇIKARILACAK
Bursa Valisi Harput, "İlk planda elimizdeki 4
aşamalı projeye göre yaklaşık 1,1 milyon avroluk bir
keşif görünüyor" dedi. Bursa Valisi Şahabettin Harput, Büyükorhan İlçesi'nde bulunan bin 500 yıllık bazilikanın gün ışığına çıkarılması amacıyla bu ay sonuna doğru kazıya başlanmasının planlandığını bildirdi.
Hristiyanlığın ilk dönemlerinde ibadet için kullanılan nadir yapılardan olan ve Büyükorhan'a bağlı Derecik Köyü'nde yer alan tarihi bazilika alanında inceleme yapan Harput, yetkililerden bilgi aldı.
Harput, daha sonra yaptığı açıklamada, Roma İmparatoru Konstantin'in, MS 324 yılında Hristiyanlığı kabul etmesinin ardından birçok yerleşim yerindeki yönetim binalarının ibadethaneye çevrildiğini söyledi.
Bazilika olarak bilinen bu yapılardan birinin, Hristiyanlığın hac yolundaki en önemli duraklarından Derecik'te ortaya çıktığını belirten Harput, şöyle konuştu: "MS 4'üncü yüzyılda özellikle Hristiyanlığın dünyada son şeklini aldığı yer olan İznik ile bağlantılı bu bölgede son yıllarda yapılan kazılarla çok önemli zenginlikler olduğunu ortaya çıkarmış bulunuyoruz. Bursa'nın 8 bin yıla varan bir geçmişi var. Yabancı uzmanlar, akademisyenler, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Bursa Valiliğinin iş birliğiyle mevcut bazilikanın ortaya çıkarılması çalışmaları devam ediyor. İlk planda elimizdeki projeye göre 4 aşamalı ve yaklaşık 1,1 milyon avroluk bir keşif görünüyor. Kazıda ortaya çıkacak değerli hazinelerin burada sergilenmesi için müze benzeri bir yapı da söz konusu olacak. Temmuz ayına doğru bu kazının başlamasını bekliyoruz. Bazı yerli ve yabancı sponsorlar var. Önümüzdeki günlerde bazı sponsorların da bu konuya destek vereceğini biliyorum. Bizimle temas halindeler. Bir an önce bu çalışmaların bitirilerek bu zenginliğin gün yüzüne çıkarılması, Bursa'nın özellikle dünya ölçeğindeki ağırlığının biraz daha etkili bir şekilde hissettirilmesi adına çok önemli."
İnceleme sırasında Harput'a, Bursa İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Çelik, İl Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ömer Çelik, İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Gedik ile Büyükorhan Kaymakamı İbrahim Ethem Kazak ve Belediye Başkanı Selami Selçuk Türkmen eşlik etti. Arkitera, Haber: Elif Tuğba Gürkan, 14.06.2013 |
|
KIRIKKALE'DE 3 BİN 500 YILLIK TARİH ORTAYA ÇIKTI Bugün, 14.06.2013 |
|
'TARİHİ GEREKÇE GÖSTERMEK YANLIŞ" Vatan, Haber: Uğur Koçbaş, 14.06.2013 |
|
HAMAMÖNÜ'NE ESTETİK TRAŞ
Hamamönü'nün silüetini bozan çok katlı yapılarla
ilgili Altındağ Belediyesi ilginç bir çalışma
başlattı. Farklı bir teknikle üst katları yıkılan
binalar 2 kata düşürüldükten sonra dış cepheleri de
tarihi Ankara evlerine benzetildi. Talatpaşa
Bulvarı'na bakan ve Hamamönü'nün tarihi dokusunu
bozan 6 apartmandan ilk ikisi, belediye tarafından
kamulaştırıldı. İki kata düşürülen binaların dış
cephesinde tadilat yapıldı. Diğer 4 apartmanda ise
yapı sahipleri kendileri yıkım yaparak, kat sayısını
2'ye düşürme kararı aldı. Sabah, 14.06.2013 |
|
İSOS ANTİK KENTİ UNUTULDU MU?
Hatay Gündem, 13.06.2013 |
|
Bolu Arastası'nın bilinmeyen tarihi “Sebilci” dergisinin son sayısında gün yüzünde çıktı. Tarih boyunca kentin merkezi olmuş arasta, 14.yüzyılda Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan külliyenin camisinin etrafında oluşmuştur. Arasta sanatlara göre ayrılırdı. Demirciler, terziler, yemeniciler,kasaplar çarsısı gibi. Yemeniciler çarşısına arasta içi kasaplar çarşısına Kan’ara denilirdi. Her çarşıda esnaf kahvesi vardı. Bu kahvenin başköşelerinde Esnaf Kahyası oturdu. Kahyanın sözü kanun hükmündeydi. Çarşının birçok yerlerinde yüksek kahveler vardı. Buralara gençler çıkardı. Esnafın kimine usta kimine de üstad denilmekteydi. Bazılarına da ‘’Beşe ‘’(efendi) unvanı da verilirdi. Arasta'da satılan mallar kadıyla ilgili esnafın ve şehrin ileri gelenlerin maliyet miktarına ekledikleri kar ile tespit ettikleri sabit bir fiyattan satılmak zorundaydı. Ancak kaliteli mal üreten ve satan esnaflara daha yüksek bir fiyattan satılmasına da izin veriliyordu. Bir ustanın mesleğe girişi başka bir ustanın kefalet namesi ile gerçekleşirdi. Meslekten çıkış da kayıt altına alınırdı. Her meslek kendilerini temsil eden bir başkan yiğitbaşı seçerdi yiğitbaşı esnaflar arasında adaleti sağlardı. Örneğin şehirde kesilen hayvan derilerini ve dışarıdan gelen derileri esnafa eşit dağıtırdı. Arasta’nın 1804 yılında tamamen yandı. Kentin ticaret merkezi olan arasta 1960’lı yıllara gelinceye kadar kentle iç içe ve kentle bir bütündü. Kentin kalbi olan arasta, kente birçok yoldan bağlanmaktaydı. 1960’lı yıllarda modernleşme adına, arastayı kente bağlayan yollar, arasta ile kent arasına yapılan beton dükkanlar ile kesildi. Arasta'ya ulaşmak isteyen halk, adeta iki adet dar, dik merdivenli geçite mahkum edilmişti. Fiziksel bağı zayıflatan arasta hem ticari, hem de sosyal işlevini tam olarak yerine getirmedi. Bir kentin yollarını değiştirdiğinizde kentsel mekansal belleğini ve kültürel izlerini de silersiniz. Yıkıp yok edip beton yapılar yapmak yerine mevcut yolları ve yapıları korusaydık, iyileştirseydik şüphesiz Arasta ve bolu bugün daha farklı olurdu. Bolu Olay, Haber: Duygu Kaya, 13.06.2013 |
|
Bolu Olay, Haber: Duygu Kaya, 13.06.2013 |
|
"GEZİ'YE İLLA BİNA DİYE TUTTURMAK NEDİR?"
Kültür ve Turizm Eski Bakanı, İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay, Gezi Parkı'yla ilgili twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Taksim'de çok değerli bir parka 'illa bina' diye tutturmak nedir?" dedi."Tarihe içtenlikle sahip çıkmak istiyorsak İstanbul'da çok iş var" diyen Ertuğrul Günay bunları şu şekilde sıraladı:
1- Vakıflar, Süleymaniye Külliyesi'ni tehlikeli işletmelerden kurtarabilir. 2- Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı'nın adliye yapılırken yıkılan bölümü tamamlanıp İstanbul dünyanın en büyük Türk İslam Eserleri Müzesi'ne kavuşur. 3- Topkapı Sarayı'nda boşalttığımız tarihi askeri depolar bir an önce restore edilip saray depolarında bekleyen eserlere teşhir imkanı sağlanır. 4- Bu uğursuz kışla yerine Rami Kışlası kütüphane ve kültür merkezi yapılabilir. Yıldız Sarayı ve bahçesi restorasyon imkanları arttırılabilir. 5- Süleymaniye'de Sinan'ın mütevazı türbesinin çevresi -kaçkez önerdim- kamulaştılıp, bu büyük mimarın manevi anısına uygun hale getirilebilir. 6- İstanbul'da para ve imkan çoksa, Krikor Balyan'ın kışlası yerine Gökkafes ve/ya Kazlıçeşme kuleleri kamulaştırılıp yıkımı sağlanabilir.
İlla bina diye tutturmak nedir? Günay, 7. madde olarak yaptığı açıklamada da, "Her görüşten İstanbullu'nun ayakta alkışlayacağı böyle işler dururken Taksim'de çok değerli bir parka 'illa bina' diye tutturmak nedir?" dedi. Yapı, 13.06.2013 |
|
HAVA ISINIYOR, MÜZELER SERİN
Mini New York müzeleri rehberi
|
|
SÜMELA'DA RESTORASYON SİL BAŞTAN Sabah, Haber: Serkan Kılınç, 13.06.2013 |
|
|
DÜNYANIN EN ESKİ CİNAYETİ!
Günümüzden 5 bin 300 yıl önce yaşayan ve Avusturya-İtalya sınırındaki Ötztal Alpleri'nde buzulun altında son derece iyi korunmuş olarak bulunduğu için Ötzi adı verilen mumyanın kafasına aldığı darbe sonucu öldüğü ortaya çıktı. Habertürk, 13.06.2013 |
HAFIZADAN TAHAYYÜLE TAKSİM
Aykut Köksal ve Tan Oral: Kışlanın ve ahırların üzerinde oturduğu tüm alan, parçalanmadan, merdivenlerle ayrılmadan gerçek bir park alanına dönüştürülebilir. Böylece Başbakan’ın arzu ettiğini söylediği, yalnızca yayalara ait kılınmış Taksim yaratılabilir.
Yapı, 12.06.2013 |
|
CİZRE İÇKALE'DE ARKEOLOJİK KAZI ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR |
|
Türkiye Gazetesi, Yazı: Prof.Dr. Ekrem Buğra Ekinci, 12.06.2013 |
|
BÜYÜKŞEHİR TARİHİ CAMİYİ BAŞKENTE YENİDEN KALDIRILACAK
Ankara Büyükşehir Belediyesi
Ulus’un tarihi camilerinden biri olan ancak beş ay
önce çıkan yangında büyük hasar gören Tabakhane
Camisi’ni restore ettirecek. Büyükşehir Belediyesi Ulus Kevgirli Sokak’ta bulunan ve yaklaşık 5 ay önce gündüz saatlerinde İmam Odası’nda elektrik kontağından başlayan yangınla iç kısmı tamamen yanan 5,5 asırlık tarihi Tabakhane Camisi’nin restorasyonunu üstlendi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Ulus Tarihi Kent Merkezi’nden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Balamir Gündoğdu, yangında büyük hasar gören ve mülkiyeti Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ait olan Tabakhane Camisi’nin yine Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün gözetiminde Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Dairesi tarafından tamamen restore edileceğini bildirdi.
Balamir Gündoğdu, caminin yeniden ibadete açılmasını sağlayacak sürecin gelişimini anlatırken şunları söyledi. “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek Tabakhane Camisi’nin yanmış olması nedeniyle büyük üzüntü duymuştu. Başkanımızın isteği ve talimatı doğrultusunda gerekli işlemler gerçekleştirilerek bu caminin restorasyonunu Ankara Büyükşehir Belediyesi üstlendi. Başkanımız mümkün olan en kısa sürede de caminin ibadete açılması talimatını verdi. Bu vesileyle takip eden üç ay içinde Tabakhane Camimiz, vatandaşın hizmetine açılacak. Cami ile ilgili bütün protokoller ve gerekli hukuki altyapı Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile oluşturuldu. Sadece ihalesi kaldı. Caminin yapım sürecini ise Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Dairesi sürdürecek ve restorasyon Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün kontrolünde gerçekleşecek. Ayrıca, caminin abdest alma mahalli ile birlikte çevre düzenlemesi de yine Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Dairesi tarafından yapılacak.”
Tabakhane Camisi yangınına tanıklık eden çevre esnafından Ali Gökçe, caminin yeniden ibadete açılmasını sağlayacak restorasyonu, Büyükşehir Belediyesi’nin üstlenmesini mutlulukla karşıladıklarını kaydetti. Esnaf olarak yanan camiye sahip çıktıklarını kaydeden Ali Gökçe, “Yangın 24 Aralık 2012’de saat 11.00 sıralarında imam odasında çıkmıştı, namaz vakti olmadığı için camide cemaat hazır değildi, eğer olsaydı büyük facia olurdu. İtfaiye kısa sürede geldi ama ahşap döşemeler yeni verniklendiği için alevler kısa sürede büyümüştü ve caminin her tarafının kaplamıştı. Bu nedenle iç kısımlarda büyük hasar meydana gelmiş ve cami kullanılamaz haldeydi, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 5,5 asırlık camimizi restore etme kararı bizi çok mutlu etti” diye konuştu.
Bentderesi’nde bulunan Tabakhane Camisi yaklaşık 600 yıllık bir tarihe sahip. Çatılı, sade bir yapıdan oluşan caminin duvarları taş temel üstüne kerpiç örgü olup, son cemaat yeri ise bulunmuyor. Halen kuzeydoğu köşede minaresi bulunmakla birlikte, esas minaresinin kaidesi, güney batı köşede yer alan Tabakhane Camisi, Kadı Necmeddin'in 1428 tarihli Vakfiyesine göre, XV. yüzyılın ilk yarısında kendisi tarafından yaptırıldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi, 12.06.2013 |
|
KORE'NİN
Kore'nin milli hazinelerinin yer aldığı "İhtişam ve Zarafet: Kore'nin Sanatı" sergisi, 18 Haziran'da Topkapı Sarayı Müzesi Has Ahırlar Salonu'nda açılacak. Sabah, 12.06.2013 |
|
PARİS BİR ŞENLİK MİDİR?
Amerikalı yazar Ernest Hemingway 1920’li yıllarda
bir süre yaşadığı Paris için yazdığı ünlü kitabına
isim olarak “Paris Bir Şenliktir” adını uygun görür.
Gittiği kafeler, tanıştığı sanatçılar, konuştuğu
yazarlar ve daha fazlasıyla bu kitap neredeyse tüm
kültür sanat dünyasının zamanla Paris için
oluşturduğu algıda bir klişeye dönüşmüştür. Peki,
Hemingway’e bu kitabın isim ilhamını veren
Hotchner’nin söylediği gibi Paris bugün de gerçekten
“Genç bir insan olarak Paris’te yaşayacak kadar
şansın varsa geri kalan hayatında nereye gidersen
git Paris senin içinde bir şenlik olarak kalacaktır”
sözlerinde anlatıldığı gibi midir? Sorunun yanıtı,
yaptığımız kısa Paris sanat turu ile bir kez daha
gündeme geldi. Hiç şüphesiz Paris hala bir şenlik ve
o şenlik içinde herkese göre bir hayat var.
Radikal, Haber: Oğuz Erten, 12.06.2013 |
|
|
MICHELANGELO'NUN
İtalya'da bir şapelin altındaki gizli odadan, Rönenans ressamı Michalengelo'nun yaptığı çizimler çıktı. Sabah, 12.06.2013 |
İSRAİL'DE DENİZ DİBİNDE 6 BİN YILLIK DEV ANIT
İsrailli bilimadamlarının anıt üzerinde
yaptıkları araştırma,
60 bin ton ağırlığındaki yapının karada inşa
edildikten sonra sular altında kalmış olduğunu
gösterdi. Yapı, Galilee Denizi'nin sahil kesiminde
bulunan alüvyon çakıl taşlarının menşeini araştırmak
amacıyla çalışma başlatan İsrailli bilim ekibinin,
sonarla yaptıkları araştırmalar sırasında tesadüfen
keşfedildi. Çapı yaklaşık 70 metre, boyu 12 metre olan koni biçimindeki yapı üzerinde yapılan daha kapsamlı araştırma, bunun, kayaların tesadüfen bir araya gelmesiyle değil, her biri 3 metre uzunluğundaki, bazalt adı verilen dayanıklı volkanik kayaların bir araya getirilmesiyle oluşturulduğunu ortaya koydu. Çevredeki bu tip kayaların en yakın olduğu yerin 1,5 kilometreden daha uzak mesafede bulunduğuna işaret eden araştırmacılar, kayaların özellikle bu yapı için anıtın olduğu bölgeye getirildiğine inandıklarını belirtti.
Yapının şu an denizin 1.82 ila 3 metre altında
bulunan kaidesi etrafındaki kum birikintilerinin
yüksekliğini ve birikme oranını inceleyen
araştırmacılar, anıtın 5-6 bin yaşında olduğu
sonucuna vardı. Anıtın ayrıntılarına ilişkin elde
edilen en son bilgiler International Journal of
Nautical Archaeology adlı bilimsel dergide
yayımlandı. Eski Eserler Kurumu yetkilisi ve Ben Gurion Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. İzak Paz, büyük ihtimalle erken dönem bronz çağından kalma olan anıtın, Avrupa'da görülen ilk mezarlıkları hatırlattığını kaydetti. Paz, anıtın yakındaki, bölgenin en büyük ve tahkim edilmiş şehri olan Beyt Yerah antik kentiyle bağlantılı olduğuna inandığını belirtti. Hürriyet, 11.06.2013 |
|
MUDANYA'DA BİR ESER DAHA GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, ilk günkü ihtişamı ile yeniden ayağa kaldırılacak olan tarihi hamamın sosyal ve kültürel aktivitelerin yapılabileceği bir merkez olarak hizmet vereceğini söyledi. Bursa’nın turizmden hak ettiği payı alması Cumhuriyet dönemi yapılarından Osmanlı eserlerine, 2300 yıllık Bitinya surlarından 8500 yıllık arkeoparka kadar her alanda tarihi ve kültürel miras çalışmalarına hız veren Büyükşehir Belediyesi, Mudanya’da harabeye dönen iki asırlık bir eseri daha ayağa kaldırıyor. Eski zeytin halini yenilenen yüzüyle Mudanyalıların buluşma noktası haline getiren Büyükşehir Belediyesi, bu alanın hemen arkasındaki tarihi Tahir Ağa (Nur) Hamamı’nın restorasyon çalışmalarını törenle başlattı. Restorasyonun başlangıç törenine Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin yanı sıra Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Yeni Sölöz Belde Belediye Başkanı Güngör Özhan, Mudanya Kaymakamı Adem Öztürk, Bursa Kent Konseyi Başkanı Mehmet Semih Pala, AK Parti Mudanya İlçe Başkanı Kadir Kahraman, Büyükşehir Belediyesi bürokratları ve çok sayıda davetli katıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Mudanya’nın Bursalıların nefes aldığı vizyon bir sahil kenti olduğunu hatırlatarak, Mudanya’nın daha sağlıklı ve yaşanabilir bir kent haline gelmesi amacıyla yoğun çaba içinde olduklarını söyledi. Mudanya’nın tam bir turizm kenti olması için ilçedeki tarihi yapıların bir bir ayağa kaldırıldığını dile getiren Başkan Altepe, ilk olarak tarihi Zeytin Hali’nin hizmete açıldığını, Hasan Paşa hamamı ve Mütareke Evi’ndeki restorasyon çalışmalarının da hızla sürdüğünü vurguladı. Büyükşehir Belediyesi tarafından son 7 yılda Mudanya’da 60 milyon TL’lik altyapı yatırımının hayata geçirildiğini kaydeden Başkan Altepe, planlanan 35 milyon TL’lik yatırımla bu rakamın 90 milyon TL’yi aşacağına dikkat çekti. Mavi Tur Körfez seferleriyle her gün yüzlerce vatandaşın sahilin farkına vardığını ifade eden Başkan Altepe, ilk 3 ayda 100 bin yolcu hedefine ulaşan BUDO’ya aldıkları yeni gemilerle seferlerin talepler doğrultusunda daha da artırılacağını söyledi. Mudanya Belediye Başkanı Hasan Aktürk de genel merkezi hükümet, gerek Büyükşehir Belediyesi ve gerekse de ilçe belediyesi imkanlarıyla Mudanya’nın hizmette tarihi bir dönem yaşadığını söyledi. Mudanya için büyük önem taşıyan sahil projesinin yakın bir zamanda hayata geçirileceğini hatırlatan Aktürk, gerek Büyükşehir, gerek Mudanya belediyesi gerekse özel sektör yatırımlarıyla Mudanya’da 300 milyon TL’lik yatırım rakamına ulaşacaklarını vurguladı. Aktürk, Mudanya’ya sağladıkları katkılar nedeniyle Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ve ekibine teşekkür etti. Konuşmaların Başkan Altepe ve protokol üyeleri ilk harcı koyarak restorasyon çalışmalarını başlattı. Bursa Olay, 11.06.2013 |
|
TARİHİ HAN VE ÇARŞILARA 'KURUMSAL KİMLİK'
Bursa’da, tarihi han ve çarşılara ’kurumsal kimlik’ kazandırılması amacıyla Valilik, Uludağ Üniversitesi (UÜ), Bursa Tarihi Çarşı ve Hanlar Birliği arasında iş birliği protokolü imzalandı.
Bursa Valisi Şahabettin Harput, Koza Han’da düzenlenen törende, vatandaşların, tarihi çarşı ve hanların kıymetini yeterince değerlendiremediğini söyledi. Eskiden sosyal, kültürel, ticari hayat ile medeniyet, yardımlaşma ve kardeşliğin bu mekanlarda hayat bulduğunu dile getiren Harput, şöyle konuştu: "Bugün bu güzelliği sürdürme, geliştirme, tanıtma ve yaşatma adına iş birliğine imza atıyoruz. Bu protokolle geleceğe dönük önemli bir iş birliğinin temelleri atılmış olacak. Kısa bir süre önce İspanya’nın Cordoba şehrine gittim. Cordoba, Bursa’dan çok küçük bir şehir olmasına rağmen her yıl yaklaşık 10 milyon turist ağırlıyor. İnsanlar oraya büyük binaları, görkemli alışveriş merkezlerini görmeye değil, tarih, kültür, medeniyet, asalet, insanlık ve zarafete gidiyor. Aynı güzelliğin bir başka boyutu da burada var. Burada bu güzelliklere sahip olmakla hem bize bu mirası armağan eden o şanlı ecdada karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız hem de bizden sonraki nesillerin, ne kadar güzel bir mirasa sahip olduklarının farkına varmalarını sağlayacağız." UÜ Rektörü Prof.Dr. Kamil Dilek ise protokol kapsamında bölgenin 1400’lü yıllara giden tarihi dokusunun araştırılmasını amaçladıklarını vurguladı. Tarihi çarşı ve hanların restorasyonu, peyzajı, işleyişi ve fonksiyonunda dil birliğini sağlamak ve bunu tarihle örtüştürmeyi de hedeflediklerini anlatan Dilek, "UÜ bu çarşının tarihi dokusu içindeki Ahilik faaliyetlerini de değerlendirecek. Ticareti bile ibadet aşkı ve şevki içinde yapan bir neslin evlatlarıyız. Bu anlayışın, bölgedeki esnafımıza yansıtılması konusunda UÜ birçok kültürel faaliyetler yapacak, konferanslar ve eğitimler verecek" ifadesini kullandı. Daha sonra protokol, Harput, Dilek, Bursa Tarihi Çarşı ve Hanlar Birliği Başkanı Bülent Erginal tarafından imzalandı Bursa Olay, 11.06.2013 |
|
GERİ ADIM YOK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Topçu Kışlası projesi hakkındaki davada savunmasını verdi.
İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi’nde görülen davayı Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği açtı. Dernek, Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açtığı davada, “Topçu Kışlası süsü verilen alışveriş merkezi yapılmasına olanak tanıdığı ileri sürülen 27/02/2013 tarihli, 139 sayılı Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu kararının iptalini ve yürütmenin durdurulmasını” istedi.
Dernek, Gezi Parkı’na polisin sert müdahalesinin geldiği 31 Mayıs’ta mahkemeye başvurarak parktaki ağaçların kesilmeye başlandığı gerekçesiyle Koruma Yüksek Kurulu kararının yürütmesinin hemen durdurulmasını istedi. Mahkeme aynı gün yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kararda, “Karar veren 6.
İdare Mahkemesi’nce, davacının 31/05/2013 tarihinde
verdiği dilekçe üzerine oluşan yeni durumu
değerlendirmek suretiyle işin gereği yeniden
düşünüldü: Davanın durumu ve uyuşmazlığın niteliği
gözetilmek suretiyle davalı idarenin 1. savunması
alınıncaya veya bilgi ve belgeler gönderilip
yürütmenin durdurulması hakkında yeni bir karar
alınıncaya kadar yürütmenin durdurulması isteminin
kabulüne 31/05/2013 tarihinde oyçokluğuyla karar
verilmiştir” denildi.
6. İdare Mahkemesi’ndeki dava, 1. İdare Mahkemesi’nde bölge imar planlarının iptaline dair açılan dava kabul edilirse dayanaksız kalacak. Taksim Yayalaştırma Projesi ile Gezi Parkının ‘Taksim Kışlası’na çevrilmesinin önünü açan 17.01.2012 tarihli 1/5000 ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı Nazım imar plan tadilatlarına Şehir Plancıları, Peyzaj Mimarları ve Mimarlar Odası tarafından 1. İdare Mahkemesi’nde dava açılmıştı. 3 kişilik bilirkişi heyeti iki hafta önce plan tadilatlarının şehircilik, planlama ve koruma ilkelerine aykırı olduğu kanaatine vardı. Bilirkişi, plan tadilatında “çevre, kültürel ve doğal miras, sosyal kültürel ve ekonomik yapı, ulaşım, dolaşım sistemi açısından uygun olmadığı, yeşil alanların ne şekilde etkileneceğinin belirsiz olduğu” sonucuna vardı. Mahkeme bilirkişi raporuna uyarsa, Gezi Parkı’nın mevcut haline müdahale edilmesi imkansız duruma gelecek.
YÜKSEK KURUL’UN KARARI GEREKÇESİZ İçinde buz paten pistinin de yer aldığı, Mimar Halil Onur’un hazırladığı Topçu Kışlası projesi, 2 Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından geçen ocak ayında reddedilmişti. Kurul kararında, projenin 1800’lerde yapılan Topçu Kışlası’nın “özgün” mimarisine dair yeterli bilgi ve belge içermediği belirtilmiş, “Günümüzde 60-70 yıllık kullanım değeri ile tarihe belgelik eden bir nitelik kazanmış, İstanbulluların kolektif belleğinde yer etmiştir” denilerek projeyi kabul etmemişti. Başbakan Tayyip Erdoğan ”reddi reddedeceğiz” açıklamasında bulundu. Bu açıklamadan 3 hafta sonra Koruma Yüksek Kurulu Topçu Kışlası’nın yapımına izin verdi. Yüksek Kurul, bölge kurulunun kararını neden iptal ettiğine dair gerekçe göstermedi, sadece kışlanın sosyo-kültürel amaçlı kullanılacağı belirtildi. Hürriyet, Haber: Ali Dağlar, 11.06.2013 |
|
DÜNYA MİRASINA BİR ADIM KALDI
LİSTEYE GİRMEYİ HAK EDECEK Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean-Maurice Ripert de AB'nin şehirlerde kültürel ya da doğal varlıkların müdahalelere maruz kaldığı durumlarla ilgili projelerde halkla istişare süreçlerine önem verdiğini dile getirdi. Ripert, şunları kaydetti: 'Mardin Valiliği tarafından şimdiye kadar iki adet halkla istişare ve bilgilendirme oturumu gerçekleştirilmesinden memnuniyet duyuyorum. Ayrıca renovasyonun, şehirdeki hayata en az rahatsızlık verecek şekilde yapılmasını öneririm. Sonuçta çalışmaların amacı şehri bir müzeye çevirmek değildir. Halen onun yaşayan bir şehir olmaya devam etmesi gerekmektedir. Mardin'in, UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesine alınmayı hak edeceğine inanıyoruz.' Mardin Belediye Başkanı Mehmet Beşir Ayanoğlu ise projenin yerel yönetimlerle yürütülmesi gerektiğine değinerek, kent halkı adına çalışmada emeği geçenlere teşekkür etti.
9 milyon avroluk proje Proje, AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) çerçevesinde yürütülen programı çerçevesinde finanse ediliyor. Projeyle, yurt içi ve dışında ilin daha iyi tanıtılmasına katkı sunacak kampanyalar hazırlanacak. 9,2 milyon avroluk proje kapsamında sit alanında yer alan binaların cepheleri iyileştirilecek ve cadde boyunca standart tabela, kepenk ve tente sistemi uygulaması yapılacak. Yeni Şafak, 11.06.2013 |
|
KANLI TABYA MÜZE OLACAK
Padişah 1'inci Mahmut döneminde, kenti güneyden gelebilecek İran saldırılarına karşı savunmak amacıyla 1734'te yaptırılan, 1827- 1828 Osmanlı- Rus savaşı sırasında çetin çarpışmalara sahne olan Kanlı Tabya, Sismografik Harp Müzesi olacak.
Halitpaşa Mahallesi'nde 15 dönüm alana kurulu olan ve daha sonraları zarar görmemesi için üzeri 2 metre toprakla örtülen Kanlı Tabya'da geçen yıl restorasyon çalışmaları başlatıldı. Büyük Tabya olan adı, çatışmalar sırasında duvarlarının kanla boyanmasından dolayı halk tarafından şehitler anısına Kanlı Tabya olarak değiştirilen yapıt, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın başlattığı restorasyon çalışmalarıyla turizme kazandırılacak.
Kültür ve Turizm İl Müdürü Hakan Doğanay, Bilimsel Tabyalar Kurulu ile birlikte Karabağ, Nal ve Gemli gibi toplam 46 tabyada çalışma yapılarak tamamının turizme kazandırılacağını söyledi. Kanlı Tabya'daki restorasyon çalışmalarının bu yıl sonuna kadar devam edeceğini vurgulayan Doğanay şöyle dedi:
"Kanlı tabya Sismografik Harp Müzesi olacak. Işıklı efektler kullanılarak 1855 Kars zaferini anlatan bir müze olacak. Bölgenin en büyük müzelerinden biri haline gelecek olan Kanlı Tabya'da başlatılan restorasyon çalışmalarının tamamlanmasıyla diğer 46 tabyada da benzer çalışmalar olacak." Zaman, 11.06.2013 |
|
GEZİ PARKI'NDAKİ HEYKELLER
Anlatmaya nereden başlasam... Sultan Abdülaziz’in Paris yolculuğundan? Sarayındaki aslanhanesindeki aslanlardan? Yoksa Enver Paşa’nın Ermeni bir aileye ait çiftliği kendi malıymış gibi kullanıp bahçesine de kendine ait olmayan heykeller getirtmesinden? Yok yok çok daha bugünden mi? Mesela parkta sokak çocuklarının camekanına sığındığı ve bugün nerede olduğu bilinmeyen çağdaş heykelden? Ya da buldum, belki de Rudolf Belling’den... Akademinin heykel bölümüne heykel sanatımızı geliştirsin diyerek atanan Alman heykeltıraş Belling’in yaptığı İnönü heykelinden. Bu heykelin kaidesiyle kendisinin bir türlü kavuşamamasından? Lütfi Kırdar’ın deyişiyle “o barış günü”nün bir türlü gelmemesinden? Uzattığımın farkındayım. Bilhassa yapıyorum. Çünkü Gezi Parkı’nda bir süre yer almış ya da alamamış bütün heykellerin hikayeleri, aslında bize yakın bir siyasi tarihi anlatmakla kalmıyor. Bu tarihin içindeki kültür hayatını şekillendiren siyasi dengeleri ve gerilimleri ifşa ediyor. Gezi Parkı’ndaki aslanlar mesela... O aslanlardan biriyle parktaki gezici fotoğrafçılara resim çektirmiş Milliyet Ekler Genel Yayın Yönetmeni Deniz Alphan. Küçük bir kızken... O aslan, şimdiki Ceylan Oteli, bir zamanlar Taksim gazinosuyken, mekanın iki girişinde duran iki aslandan biri.
Yine küçük Deniz ve annesi Dina’nın önünde fotoğraf çektirdiği Su İçen Dişi Geyik ve Yavrusu heykeli, Abdülaziz’in Paris seyahati sonucu sipariş ettiği bir grup heykelden sadece biriydi. Abdülaziz’in av merakı ve aslanları olduğu için Fransa’dan gelen hayvan heykellerinden bir kısmını, iktidarı sırasında Enver Paşa kaldığı çiftliğe getirtmek istemişti. Bir kısmı ise daha sonra devlet tarafından yapılan bir açık artırmada Türkiye kültür hayatına yön verecek iki aile tarafından satın alınacaktı. Geyiği Koçlar, atları Sabancılar alacaktı. Boğa ise Kadıköy’e gelecekti. Gezi Parkı’ndaki ‘anneyle yavrusu’ ise Emirgan’a götürülecek. Orada hurdacılar tarafından çalınacak. Yarısı eritilecek. “Yaralı” bulunacak. İnayet Türkoğlu tarafından adeta iyileştirilecekti. Bu gruptan Kaktüsün Üzerinden Atlayan Aslan ise İstanbul Belediyesi’nin önüne yakıştırılacaktı. Hala orada...
Milliyet, Yazı: Ayşegün Sönmez,11.06.2013 Habertürk, Haber: Sultan Uçar, 11.06.2013 |
|
MÜZECİLERDEN MESAJ VAR
Ülkede toplumsal gerginliğe sebep olan, Gezi Parkı projesiyle ilgili "Ne KIŞLA, Ne MÜZE, Ne de başka bir BİNA, sadece PARK İstiyoruz" diyen kurum, hükümete "İstanbul Kent Müzesi'ne bina önerisi isterseniz biz Müzecilere sorabilirsiniz..." diye çağrıda bulundu
Derneğin açıklaması şöyle: "İstanbul’un kent simgelerinden olan Taksim Gezi
Parkı’na yapılmak istenen AVM yapısının yanı sıra
dile getirilen İstanbul Müzesi’nin buraya kurulması
önerileri hakkındaki görüşlerimiz aşağıdaki gibidir:
Kent müzeleri kentin farklı unsurlarını bağlayan
sağlam bir halattır. İstanbul Kent Müzesinin
Taksim’de gerçekleşen saldırı ve şiddet hafızası
üzerine oturtulmaya çalışılmasını kınıyoruz.
Kent müzeleri kentliyle birlikte kurulur,
onları kucaklar, katılımcı olmayan bir mantığa
teslim edilemeyecek kadar yaşamımızda etkin ve
önemli mekanlardır. Akşam, 10.06.2013 |
|
URFA KALESİ'NDEKİ KAZI TARİHE IŞIK TUTUYOR
Ön cephesi iki ay önce yıkılan tarihi Urfa Kalesi’nde göçük sonrası kazı başlatıldı. 30 kişilik bir ekiple sürdürülen kazı çalışmalarında kalenin küçük bir bölümünde 3 metre derinliğe inilebildi. Çok hassas bir şekilde süren kazılarda Roma, Selçuklu ve İslami dönemine ait çok sayıda eser bulundu. Eserlerden en dikkat çekeni ise mancınık gülleleri oldu. Farklı büyüklükte yapılan mancınık güllelerinden şu ana kadar yaklaşık 100 tanesine ulaşıldı. Ayrıca kazıların devam ettiği kalede yeni yapı buluntularına da rastlandı. Metrelerce toprak altında kalan yerleşim yerinde zindan, konak, ahır, tünel, cephanelik ve gizli geçidin kalıntılarına rastlandı. Kalenin restorasyonu ise yeni çıkacak mimariye göre şekillenecek. Kazıların yaklaşık 20 gün daha devam etmesi öngörülüyor.
Harran Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi Cihat Kürkçüoğlu, kazı çalışmalarının sistemli şekilde 10-15 yıl sürdürülmesi gerektiğini ifade etti. Çok zengin bir tarihin çıkacağına inandığını söyleyen Kürkçüoğlu, tüneller, gizli geçitler, yollar ve cephaneliklerin çıkmasının mümkün olduğunu belirtti. Asırlardır kalede kazı çalışmaların yapılmadığını anlatan tarihçi, bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Bakanlığın bu kazılar için ödenek çıkarmasını isteyen Kürkçüoğlu, duvar örtülerek kazıların kapatılmaması gerektiğinin altını çizdi. Çok titiz bir çalışmanın sürdüğü kalede kazılar büyük tehlike altında gerçekleşiyor. Şanlıurfa Müze Müdürlüğü bünyesinde bir arkeolog, bir sanat tarihçisi olmak üzere 30 kişilik kazı ekibi tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkan eserlerin tarihe ışık tutması bekleniyor. Zaman, Haber: Fethi Altun, 10.06.2013 |
|
ÇORUH'UN GÜRCÜ KİLİSELERİ YOK OLUYOR
Ahtamar gibi Çoruh çevresindeki kiliselerin de acilen kurtarılması gerekiyor. Baraj yapımı nedeniyle birçok kiliseye ulaşım yeterince zor. Çünkü bozuk olan yollar iyice bozulmuş. Turistler bile artık gitmiyor, kiliselerin bakımı yok. Camiye çevrilenler bile korunmamış, Hodeçur’daki kilisede olduğu gibi. Diğerlerinin hali içler acısı. Ya içinde ateş yakılmış ya duvarları boyanmış ya da içinde bomba patlatılmış! Buna bir de “define avcıları” eklenince kiliseler için tehlike çanları çalıyor artık. Kültür Bakanlığı müracaat beklemeden bu kiliseleri koruma altına almalı, yoksa çok yazık olacak.
ERMENİLER YAPTI GÜRCÜLER ONARDI Bir kısmı Çoruh Nehri’nin kollarının suladığı Erzurum’un Tortum İlçesi sınırlarındaki bu kiliselerin, üçü de Artvin’de. Ermeniler’in inşa ettirdiği fakat daha sonra Gürcü krallıklarınca kullanılıp restore edilince Gürcü kiliseleri olarak bilinen yapılardan en önemlisi kuşkusuz İşhan Manastır Kilisesi. Yapı, Yusufeli’ndeki İşhan Köyü’nde. Manastırdan günümüze bir kilise ve bir şapel ulaşmış. Kilisenin adı ilk olarak, 951 tarihli “Grigor Khandza’nın Yaşamı” adlı elyazmasında geçer. Khandza Manastırı’nda Gürcü dilinde yazılmış olan ve halen Kudüs’de saklanan elyazmasında, III. Nerses’in piskoposluğu döneminde (641-661), doğum yeri olan İşhan’da tetrakonchos planlı bir kilise inşa ettirdiği belirtilir. Ancak, kısa süre sonra başlayan Arap akınları sırasında kilise tahrip olur ve terk edilir. Dokuzuncu yüzyılın başında Rahip Saba, Kral Adarnese’nin (ölümü, 826) desteği ve maddi katkısıyla, tahrip olan kilisenin yerinde yeni bir manastır kurar ve manastırın ilk rahibi olur. Kilisenin içindeki ve güney duvarındaki beş ayrı Gürcüce yazıttan, kilisenin 917’den başlayarak 1032 yılına kadar değişik dönemlerde onarıldığı anlaşılır. 12 ve 14’üncü yüzyıllarda ise kilisenin batı, kuzey ve güneyine yeni yapılar eklenir.
CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ YİNE KURTULAMADI Artvin’deki bir diğer yapı da Barhal manastırı. Yusufeli’nin Altıparmak Köyü’nde, Barhal Çayı’nın sağındaki yamaçta yer alıyor. Manastırdan günümüze bir kilise ve iki şapel ulaşmış. 973 tarihinde Şatberdi Manastırı’nda kopya edilen “Parhal İncili”ne göre manastır, 961-1001 arasında tahtta olan Gürcü Kralı David Magistros tarafından 961-973 yılları arasında inşa ettirilmiş olmalı. Elyazmasında manastır kilisesinin Vaftizci Yahya’ya adandığı belirtiliyor. 1412-1442 arasında tahtta olan Gürcü kralı Büyük Aleksander döneminde, kilisenin güneyindeki giriş açıklığı önüne bir mekan eklenir. Orta nefin güney duvarındaki kırmızı boyayla yazılan yazıtta, kilisenin, 1495-1507 arasında görevde olan Patrik 8’inci İovan döneminde onarıldığı belirtilir. 1518’de, Atabek Kvarkvare tarafından, kilisenin batı girişi önüne yeni bir mekan eklenir. Bu ekleme günümüze ulaşmamış. Kilise 17’nci yüzyılın ortalarından bu yana cami olarak kullanılmakta.
HAREKETE GEÇMENİN ZAMANI GELDİ Evet; Artvin’deki kiliselerin hikayesi böyle. Sonradan camiye çevrilenler bile kaderine terk edilmiş. Burada şunu önemle vurgulamakta fayda var: Türkiye gerçekten de TRT’deki programlarda iddia edildiği gibi bir “açık hava müzesi” ise gereği yapılsın. Aksi halde bu yapılar yok olacak. Örneğin 10 yıl sonra müzelik durumdan bahsetmek imkansız hale gelecek.
St Petersburg’daki nadide incil Tbeti’de yazılmıştı Tbeti Katedrali, Şavşat’ın Cevizli Köyü'nde. Ondan günümüze kalan bir kilise ve bir şapel. Kilise Gürcü kralı Kuropalates Gurgen’in ölümünden sonra oğlu Aşot Kuhi (899–918) tarafından inşa ettirilmiş. 995 yılında burada yazılmış olan ve çok büyük sanatsal değer taşıyan bir İncil bugün St. Petersburg Halk Kütüphanesi’nde. Meraklıları gidip orada görebilir! 1885’te kubbesine yıldırım düşmesi sonucu hasar gören yapının cami işlevi 1889’da sona erer. Bir süre yanındaki okulun tiyatro salonu olarak kullanılır. 1953’te kubbesiyle birlikte batı bölümü tamamen yıkılır.
500 yıl cami olarak kullanıldı Artvin merkezindeki Hamamlı Köyü'nde bulunan Dolishan Manastırı da tarihin izlerini yok ettiği yapılardan biri. Günümüze sadece bir kilisenin ulaşabildiği yapıyla ilgili olarak tarihi kaynaklarda Dolishan, Dolis-Kana ya da “iri taş ovası” anlamındaki Lodis-Kana adıyla anılır. Manastır kilisesinin, Gürcü kralı Bagrat (937-954) tarafından 10’uncu yüzyılın ilk yarısında inşa ettirildiği tahmin edilir. 14’üncü yüzyıla kadar işlevini sürdüren yapı 16’ncı yüzyılda, güney haç kolu duvarına bir mihrap eklenerek cami olarak kullanılmaya başlanır. 1957’deki onarım sırasında kilisenin içi ahşap bir bölmeyle iki kata ayrılır; üst kat cami, altı depo olarak kullanılmaya devam eder. 2002’de köye yeni bir cami yapılması ile kilise terk edilmiş ve içindeki ahşap kat ayrımı sökülmüş. Hürriyet Seyahat, Yazı: Uğur Biryol, 10.06.2013 |
|
RUSYA'DAN ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Şu sıralar Rusya’da Stalin’in emriyle dağıtılan Yeni Batı Sanatı Müzesi’nin canlandırılması gündemde. Müzenin yeniden kurulmasını istemeyen de var destekleyen de. Devletin çözümüyse müzeyi sanal ortamda yaşatmak...
Gezi Parkı’ndaki ağaçların sükülüp yerine Topçu Kışlası’nın inşa edilmesiyle başlayan tartışma, tüm Türkiye’de kitleleri sokağa döktü. İstanbul, Ankara, İzmir başta 81 vilayet ayakta…
Tarihi yapıların yeniden inşası bugünlerde Rusya’nın da gündeminde. Ama bizdeki gibi yersiz bir kışla inşaatı değil söz konusu olan. Moskova’da bulunan Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi’ne 1961 yılından bu yana başkanlık eden İrina Antonova, Yeni Batı Sanatı Müzesi’nin tekrar canlandırılması için mücadele veriyor.
STALİN KAPADI
SANAL DÜNYA FORMÜLÜ
1973 yılında Komünist Parti yetkililerini bir şekilde ikna eden İrina Antonova, bugün depolarda çürümeye bırakılan empresyonist eserleri o dönemde ortaya çıkardı. Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa”sını, sınırların kapalı olduğu dönemde 1974’te, Rusya’da ilk kez sergileyen de Antonova. Fransızca, İtalyanca ve Almanca konuşan emektar direktör, yurt dışındaki meslektaşlarının saygı duyduğu bir isim. Hala Picasso, Modigliani ve Caravaggio sergileri organize eden Antonova, 1987’de, ölümünden iki yıl sonra, arkadaşı Marc Chagall’ın geniş bir retrospektif sergisini düzenledi. Akşam, 10.06.2013 |
|
LAODİKYA, DÜNYA KÜLTÜR MİRASI GEÇİCİ LİSTESİ'NE GİRDİ
Denizli Belediyesi'nin Türkiye'de ilk kez Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptığı protokolle işletmesini üstlendiği ve kazı çalışmalarına destek verdiği Laodikya antik kenti, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'ne dahil edildi. Denizli Belediyesi bu yıl Mart ayında Türkiye'den Dünya Kültür Mirası Listesi'ne aday gösterilecek 37 kültür mirası arasına Laodikya'nın alınması için Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurdu. Bakanlık da UNESCO'ya gönderdiği listeye Laodikya Antik Kenti'ni ekledi. UNESCO yaptığı değerlendirmeler sonucu Laodikya antik kentini Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi'ne aldı.
Denizli Belediye Başkanı Osman Zolan, bu durumun Denizli adına güzel bir gelişme olduğunu belirterek, "Şimdilik geçici listedeyiz. İnanıyorum Pamukkale'den sonra Laodikya'da Dünya Kültür Mirası asıl listesinde yerini alacaktır" dedi.
Laodikya'nın çok önemli bir kent olduğunu anlatan Zolan, şöyle konuştu: "Döneminde bir metropol, ticaret, sanat ve kültür kenti. Yerleşimiyle, planıyla, devasa yapılarıyla inanılmaz güzellikleri barındırıyor. Laodikya listede olmayı hak ediyor. 2008 yılında Türkiye'de ilk kez düzenlenen bir protokolle işletmesi Denizli Belediyesi'ne devredilen antik Laodikya kentinin listeye alınması için gerekli belgeleri mart ayında hazırladık ve bakanlığa gönderdik. Denizli Belediyesi ile bakanlık arasında yapılan protokolün ardından Laodikya'da kazı çalışmaları 3 aydan 12 aya çıktı. Dört yıl içinde antik kentteki kazı ve restorasyon çalışmalarında büyük aşama kaydedildi. Laodikya'yı geçen yıl 300 bin turist ziyaret etti. Bu yıl bu sayının 1.5 milyona ulaşmasını hedefliyoruz."
Geçici listeye alınmanın çok önemli olduğunu vurgulayan Zolan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bundan sonra yapacağımız çeşitli düzenlemeler ile Dünya Kültür Mirası asıl listesine girebiliriz. Biz, Denizli'nin altına ve üstüne olduğu gibi geçmişine de sahip çıkıyoruz. Geçen yıllarda olduğu gibi bundan sonra da Laodikya'ya desteğimiz devam edecek. Dört beş yıl öncesine kadar kazılarda ilerleme yoktu. 5 bin yıl önce başlamış şehirleşme, toprağın altından çıkarılmayı bekliyordu. Denizli Belediyesi olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla yaptığımız protokolle Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdik. Bir antik kentin kazısı, belediyelere devredilmeye başlandı. Her yıl iki milyon lira kaynak aktarıyoruz.'' Zaman, 10.06.2013 |
|
TOPÇU KIŞLASI'NDA BU ISRAR NİYE?
Çocukları eğlendirmek için söylenen, sürekli aynı sözlerin tekrarlandığı hiç bitmeyen tekerlemeler vardır. Bir süre sonra eğlenceli olmaktan çıkar, çocuk zihninde kaosa neden olur. Bir tanesi şöyle bir şeydi: “Damdan düştü bir kurbağa titretti kuyruğunu. Bunu gören jandarma aldı götürdü onu. Mezarını kazdılar. Başucuna şöyle yazdılar: Damdan düştü bir kurbağa titretti kuyruğunu....”
14 gün önce, tretuvar yapmak bahanesiyle Elmadağ tarafından girilen Gezi Parkı’nda, iktidarın hukuksuz girişimine direnen birkaç gence yönelik şafak baskını büyük bir isyanın fitilini ateşledi. Başbakan’ın otoriter üslubundan fena halde bıkan, Meclis’e gelen alkol, kürtaj ve benzeri yasa tasarıları nedeniyle yaşam tarzlarını gerçekten tehdit altında hisseden yüzbinlerce kişi , Gezi Parkı yağmasından sonra ortaya çıkacak Taksim Meydanı’nda kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini gördüler.
Polisin Taksim’e attığı gaz bombaları, korku duvarını yıktı. Hiç sokağa çıkmayan, eylem, protesto nedir bilmeyen yüzbinler polisle çatışmaktan çekinmedi. Milletvekillerinin bile hazırola geçerek sigaralarını sakladığı otoriter Başbakan’a ağız dolusu küfürler ettiler. Feministlerin sile sile bitiremediği bu yazılar hala Taksim’deki duvarlarda.
Hükümet 10 gün boyunca tüm Türkiye’yi ateşe verdikten sonra heyetler oluşturup Taksim Dayanışması’ndan temsilcilerle görüşmelere başladı. Temsilciler bu görüşmelerde kamuoyuna açıkladıkları talepleri hükümet üyelerine bildirdiler. Önce sanıldı ki hükümet, muhalefet karşısında yenilgiye uğramış görüntüsü vermeden bir çözüm bulmaya çalışıyor, Taksim Dayanışması’ndan bu temelde yardım istiyor.
Kadir Topbaş bu açıklamalarıyla artık İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadığını açıkça ilan etmiş oldu.
İstanbul’da gerçek muhatap olan hükümetin yeni planı, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası projesinin dışında kalan alanı bir köprü ve bir yürüme şeridiyle Maçka Parkı’na bağlamak. Bu yolla, hem artık AVM ve rezidans olmayacağı açıklanan Kışla’yı yapmak hem de park isteyenlere “alın size park” demek hedefleniyor.
Kurbağa tekerlemesi gibi yazmaktan bıktım ama ne yapalım tekrar hatırlatmak zorundayım; rekonstrüksiyon esaslarına göre orijinal mimarisiyle ilgili yeterli materyalin bulunmadığı bu kışlayı yeniden inşa etmek mümkün değil. Eldeki fotoğraflara benzeyen bir bina yapabilirsiniz belki ama bu da rekonstrüksiyon olmaz. Tarihi bir eseri ihya etmiş olmazsınız, yepyeni bir bina yapmış olursunuz. Gezi Parkı 1. derece SİT alanı olduğu için de buraya yeni bir bina yapamazsınız. Eğer yaparsanız, dünyadaki kültürel miras alanlarını koruma bakımından, Afganistan’daki Buda heykellerini patlatan Taliban’la, Timbuktu’daki mimariyi mahvetmeye kalkışan Ensar El Din örgütüyle aynı duruma düşersiniz.
Yani, damdan düştü bir kurbağa kuyruğunu titretti. Taraf, Yazı: Ertan Altan, 10.06.2013 |
|
ÇOBAN 1 MİLYON YILLIK MAĞARA BULDU
Kayseri'nin Yahyalı İlçesi'nde hayvanlarını otlatan bir çoban, tesadüfen bulduğu mağarayı Derebağ Belediye Başkanı Fatih Hurma'ya haber verdi. Derebağ Belediye Başkanı Fatih Hurma ve Yahyalı Belediye Başkan Yardımcısı Yusuf Parlak ile birlikte bir uzman mağarada inceleme yaptı.
Ulaşımı oldukça güç olan mağaranın ancak bir
bölümünü inceleyebildiklerini söyleyen Yahyalı
Belediye Başkan Yardımcısı Yusuf Parlak, 'Mağara'nın
ikinci bölümüne tehlikeli olduğu için giremedik.
Sarkıtlar çok güzel. Yaptığımız incelemelere göre
mağaranın yaklaşık 1 milyon yıllık olduğunu tahmin
ediyoruz' diye konuştu. Sabah, 10.06.2013 |
|
FATİH DÖKÜMHANESİ ZİYARETÇİLERİNİ BEKLİYOR
Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethi sırasında kullanılan büyük topların üretildiği dökümhane hala ayakta.
Kırklareli’nin Demirköy İlçesi'ndeki bulunan ‘Demirköy Dökümhanesi’nde 15. yüzyıla ait bazı mimari kalıntılar göze çarpıyor. Dökümhane, Demirköy güneydoğusunda ve ilçeye 3,5 kilometre mesafede bulunuyor. Toplam 10 bin metrekare kapalı alan ihtiva ettiği bilinen tarihi kompleksin döneminin bölgedeki en modern işletmesi olduğu varsayılıyor. Dökümhanede, büyük ve küçük olmak üzere iki dökümhane var. Büyük dökümhaneye 230 metre mesafede bulunan küçük dökümhanede iki ergitme fırını yer alıyor. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte yerli ve yabancı turistlerin uğrak mekanlarından olması beklenen tarihi dökümhane, Demirköy’ün de en eski yerleri arasında sayılıyor. Zaman, 10.06.2013 |
|
OSMANLI MİRASINI KEŞFE ÇIKMAK
Araştırmacı,
mimar ve restoratör Ali Saim Ülgen’in dünyasından
yola çıkarak 1960 öncesi Türkiye’sinde kültür
varlıklarının durumu ve dönemin restorasyon
pratikleri hakkında bir kesit sunmayı amaçlayan
sergisi ilk olarak SALT Galata'da yer almıştı.
Türkiye’nin ilk restoratör mimarlarından olan
Ülgen, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde çalıştığı uzun
yıllar boyunca sadece Türkiye’de değil,
Libya, Kudüs ve Bağdat gibi kentlerde yüzlerce
restorasyon yaptı. Eski eserleri belgelemek
amacıyla yapı fotoğrafları, gazete kupürleri,
makaleler gibi çeşitli malzemeler topladı, üretti ve
daha sonra yazacağı kitaplar için zengin bir altyapı
oluşturdu. Ancak hazırlık aşamasındaki
birçok eserini tamamlamaya ömrü yetmedi.
Ülgen’in yaşamı boyunca idari unvanlarının yanı sıra, araştırmacılığı ve akademisyen kimliğiyle topladığı tüm malzeme ailesi tarafından titizlikle saklanarak günümüze ulaştı. Mimarlık Vakfı tarafından ön tasnifi yapılan bu belgeler, SALT Araştırma’da araştırmacıların kullanımına sunulmak üzere dijitalize ediliyor ve kataloglanıyor.
Ali Saim Ülgen arşivinde bulunan çok sayıda yazılı ve görsel belge, kültür varlıklarına dair eşsiz bir kaynak teşkil ettiği gibi yeni restorasyon projeleri için önemli bir bilimsel veri oluşturuyor. Arşiv, bir dönemin mimarlık tarihi ile restorasyon yaklaşımları ve koruma politikalarına da ışık tutuyor. Akşam, 10.06.2013 |
|
RESTORE EDİLEN HABİB BABA KONAĞI KÜLTÜR MERKEZİ OLACAK
Restorasyonu tamamlanan konut, tasavvuf, kültür ve sanat merkezi olarak hizmete verecek.
Yakutiye İlçesi Yeğenağa Mahallesi'ndeki yıkılmış ya da yıkılmaya yüz tutmuş tarihi Erzurum evleri Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınıp, restore edilerek şehir turizmine kazandırılıyor. 18. yüzyıl Osmanlı döneminin sonlarında Yeğen Ağa Mahallesi'ndeki iki katlı evde yaşamış olan Habib Baba'nın zaman içerisinde ilgisiz ve bakımsızlıktan yıkılan evine Büyükşehir Belediyesi sahip çıktı. Belediye tarafından satın alınan ev Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı ile Etüt ve Projeler Daire Başkanlığı tarafından aslına sadık kalınarak restore ettirildi. Şehrin manevi kanaat önderlerinden Habib Baba'nın yaşadığı evin iç ve dış restorasyonu tamamlandıktan sonra tasavvuf kültür ve sanat merkezi olarak hizmete açılacak.
Erzurum Büyükyehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, tarihi yapıların korunup, yaşatılmasına önem verdiklerini söyledi. Başkan Küçükler, bu amaçla il merkezindeki çok sayıda tarihi özelliği bulunan eski Erzurum evlerinden satın alıp, şehir kültürüne kazandırma yoluna gittiklerini ifade ederek,"Şehrimin manevi mimarların ve sahiplerinden olan Habib Baba'nın yaşayıp içinde vefat ettiği evi satın alıp restore ettirdik. Şehrimize çok güzel bir konak kazandırdık. Habib Baba konağını virane halde satın aldık. Restore ettirip gelecek kuşaklara ve bu şehre kazandırdığımız Habib Baba konağını tasavvuf konserlerinin verildiği, hat, tezhip eserlerinin sergilendiği bir müze olarak hizmete açmayı düşünüyoruz." dedi.
Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mehmet Emin Öz, söz konusu evin şehirde önemli bir boşluğu dolduracağına dikkat çekerek, "Mimarisiyle, taş dokusuyla Erzurum'un kültürünü en güzelde şekilde yansıtan Habib Baba Konağı, Yeğen Ağa Mahallesi'ne canlılık ve renk katacak. Bu bölgedeki birçok tarihi evi satın alma yoluyla kültürümüze ve tarihe yeniden kazandırdık. Çevre peyzajı ve küçük kalan diğer işlerin tamamlanmasının ardından tarihi mekan, şehir kültürünün hizmetine sunulacak." diye konuştu. Zaman, Haber: Orhan Yıldırım, 10.06.2013 |
|
GEZİ'NİN HAYALİ, KIŞLA'NIN HAYALETİ Kışla, “vesayet rejimi”nin sembollerindendi. Tam da bertaraf edilmesinin eşiğine gelindiği bir dönemde bu sefer de birinin üstelik hayaleti, otorite alameti uğursuz bir bulut olarak İstanbul’un üstüne çöktü. Peki, nedir bu kışlanın ayrıcalığı ve özelliği. Açıklanamıyor. Hikaye bir noktada tıkanıyor. Sorular boşa çıkıyor. O zaman baştan başlayalım.
Taraf, Yazı: Prof.Dr. İhsan Bilgin, 09.06.2013 |
|
EN BÜYÜK PERİ BACASI 9 YIL SONRA YENİDEN AÇILDI
Nevşehir’in Ürgüp İlçesi'ne bağlı Ortahisar beldesinde kaya düşme tehlikesi nedeniyle 9 yıl önce ziyarete kapatılan ve “Kapadokya’nın en büyük peribacası” olarak bilinen 110 metre yükseklikteki tarihi Ortahisar Kalesi, yapılan restorasyon çalışmalarının ardından turizme açıldı.
Radikal, 09.06.2013 |
|
O KIŞLA NELER GÖRDÜ
Projesi artık hayata geçirilecek ve inşaatı başlayacak gibi görünen Taksim Kışlası yapımı uzun seneler sürmüş, sık sık harap olmuş, ikide bir restore ettirilmiş, zamanla bir bölümü yanmış, sonra tamir görmüş ama satılmış, derken pişman olunup geri alınmış, stadyum yapılmış ve en nihayet yıktırılmış, yani bol macera yaşamış şanssız bir binadır!
Günlerden buyana devam eden gösterilerden, direnişlerden, "chappulling"lerden vesairelerden sonra varılan nokta: Taksim'deki Topçu Kışlası projesi hayata geçirilecek ve inşaata başlanacak gibi görünüyor...
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 09.06.2013
Bana
"Taksim'deki kışla 1939'da neden yıktırıldı?" diye
soracak olursanız, cevabım "O zamanın hükümeti de,
İstanbul'un belediyesi de neredeyse enkaz haline
gelmiş olan ve hiç durmadan masraf çıkartan binadan
kurtulmak istemişlerdi, bu yüzden" olur.
DIŞI GÜZEL, İÇİ DERT!Kışlanın dış cephesi güzel olmasına güzeldir ama
İstanbul'da bu derece çürük ve geçmişi böylesine
tamiratla dolu bir başka bina bulmak, nerede ise
imkansız gibidir! İstanbul'daki birçok tarihi eserin İnönü'nün emri ile ortadan kaldırıldığı söyleniyor, Lütfi Kırdar, kışlanın "katili" olarak gösteriliyor, tek parti zamanındaki imar faaliyetlerinin İstanbul'u mahvettiği, Adnan Menderes iktidarının ise bu mahva "dur" deyip şehri güzelleştirdiği iddia ediliyor.
YORUM YAPMADAN ÖNCE...Menderes'in imar projeleri 1950 sonrasında
hazırlanmış "şehri kurtarma planları" değildir ve
tamamına yakınının temelinde tek parti iktidarının
bitiremediği işlerin tamamlanması çabası vardır.
İnönü devrinde birçok tarihi eser yokedilmiştir ama
Menderes iktidarında da bir o kadar tarihi eser
ortadan kaldırılmıştır. Lütfi Kırdar'ın İstanbul
hakkındaki projelerini anlatmak maksadıyla
yayınlattığı "Güzelleşen İstanbul" albümlerini elden
geçirdiğinizde, onun tamamlayamadığı bazı işleri
sonradan Demokrat Parti'nin bitirdiğini
görürsünüz... Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 11.06.2013 |
|
GEZİ PARKI'NI NASIL SAKLAMALI?
Gezi Parkı'nın sosyal medya desteğiyle 'kazanılması' hakkında çok şey söylendi ve çok daha fazlası da söylenecek. Fakat hala soru işaretleri kaybolmadı. Bunlardan belki de en önemlisi şu: Topçu Kışlası'nı yeniden yapmak nasıl bir fikir?
Ayrıca hangi zamandaki halinin yeniden yapılacağı, orijinalinin mi yoksa soğan kubbeli halinin mi daha iyi olacağı, cevabı kesin olmayan bir sorudur. Başka bir yönden bakılırsa, madem binanın dışı birebir kopyalanıyor, o zaman planına da sadık kalmak gerekir. Kışla’nın bir rölevesi dahi yoktur. Eldeki birkaç fotoğraftan bu binanın aynısını yapmak mümkün değildir. Kısaca ‘masum bir tarihi canlandırma’ sayılmayacak bu ‘yeniden yapım’ın altında başka gerekçeler aranabilir.
Radikal, Yazı: Yrd. Doç.Dr. Ahmet Turan Köksal, 09.06.2013 |
|
|
2 BİN 500 YILLIK MUMYA TEMİZLİĞİ
ABD'nin Boston kentindeki Massachusetts General Hospital'da sergilenen 2 bin 500 yıllık Mısır mumyası, arkeologlar tarafından temizleniyor. Sabah, 09.06.2013 |
KADİR TOPBAŞ: AVM'DEN GINA GELDİ, MAÇKA'YA KADAR PARK OLABİLİR
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ta Taksim Meydanı'nda ağaçlandırma düşündüklerini Başbakan Erdoğan'la da bu konuda anlaştıklarını açıkladı.
İBB Başkanı Kadir Topbaş, şunları söyledi; Taksim Meydanı'nda ağaçlandırma planları da
yaptık. Radikal, 08.06.2013
Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Taksim'de yapılacaklar konusunda Mimarlar Odası ile görüştüğünü söyledi ancak Mimarlar Odası herhangi bir görüşme olmadığını açıkladı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın 'mimarlarla görüştük, Maçka'ya kadar park yapabiliriz' açıklamaları hakkında Mimarlar Odası Twitter 'dan 'görüşmedik' yanıtı verdi. Topbaş'ın Topçu Kışlası'nın içine şehir müzesi yapılması konusunda çeşitli kurumlarla ve Mimarlar Odası ile görüştüğünü söylediğini belirten Mimarlar Odası 'herhangi bir görüşme olmadı" dedi.
Radikal, 08.06.2013 |
|
"TOPÇU KIŞLASI'NI AKM'NİN TEPESİNE YAPALIM"
Radikal, Yazı. Pınar Öğünç, 08.06.2013 |
|
ZEUGMA MOZAİK MÜZESİ'NE YOĞUN İLGİ
İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Aykanat: "Yabancılar dünyadaki müzeleri çok iyi biliyor. Hepsinin anı defterine yazdığı ortak şey, 'hayatımızda ilk defa eğitici bir mozaik müzesi gördük' oluyor".
İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Mehmet Aykanat, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zeugma Mozaik Müzesi'ni açıldığı 2011'in eylül ayından bugüne kadar 307 bin 954 kişinin ziyaret ettiğini söyledi. Müzenin bu yılın 5 aylık döneminde 57 bin 472 turisti ağırladığını ifade eden Aykanat, yaz sezonunun başlamasıyla beraber bu sayının artacağını kaydetti.
Büyükşehir Belediyesi tarafından 2008'in nisan ayında inşasına başlanan müzenin, 50-55 milyon dolarlık yatırımla tamamlandığını hatırlatan Aykanat, "Zeuguma Mozaik Müzesi, çevre illerden gelen turistlerin yanı sıra yabancı turistlerden de ilgi görüyor. Özellikle çocukların olağanüstü ilgisi var. Müzemiz, kentimizin tanımında önemli rol oynuyor" dedi.
Müzenin ekonomik anlamda da önemli getirisi olduğunu vurgulayan Akyanat, ziyaretçi sayısının her geçen gün artığına dikkat çekti. Gelenlerin anı defterine düşünce ve dileklerini yazdığına işaret eden Aykanat, "Yabancılar dünyadaki müzeleri çok iyi biliyor. Hepsinin yazdığı ortak şey, 'hayatımızda ilk defa eğitici bir mozaik müzesi gördük. Bu dünyada bir ilk. Çok etkilendik' oluyor" diye konuştu.
- Tunus'taki Bardo Müzesi'nin unvanını elinden aldı Müzenin bin 700 metrekarelik mozaik büyüklüğüyle Tunus'taki Bardo Müzesi'nin unvanını elinden aldığını kaydeden Aykanat, 30 bin metrekarelik kapalı alanda kurulan müzede, 3 kattan oluşan yaklaşık 7 bin 75 metrekarelik sergi salonları bulunduğunu anlattı.
Mehmet Alkanat, şu bilgileri verdi: "Bodrum katta hamam mozaikleri ve 1. yüzyıla ait ünlü savaş tanrısı Mars'ın heykeli, giriş katta Fırat Nehri'nin kenarındaki villalarda bulunan mozaikler yer alıyor. Kazılarda çıkarılan Poseidon ve Euphrates ikiz villaları, mozaikler, duvar resimleri, çeşmeler, sütunlar ve duvarlar orijinal pozisyonlarında ve kazıda ele geçtiği boyutlarıyla yerleştirilmiş durumda. İkinci katın birinci bölümünde 'Çingene Kız' olarak adlandırılan ve simge haline dönüşen Mainad mozaiği için yapılan özel odamız var. Labirent şeklinde dizayn edilen odanın duvarında, kaçakçılar tarafından büyük oranda tahrip edilen Mainad mozaiği de yer alıyor. İkinci katta, Doğu Roma dönemi kilise mozaiklerinin yanı sıra 6. yüzyıla kadar devam eden mozaikler sergileniyor." haberler.com, 08.06.2013 |
|
130 BİN YILLIK KEMİKTE TÜMÖR Sabah, 08.6.2013 |
|
TAKSİM'DE EZBER BOZAN BİR SİYASET
Topçu Kışlası’nı kayda geçiren tarih bir adım ilerleyip iyisiyle kötüsüyle Gezi Parkı’nı, acısıyla tatlısıyla 1 Mayıs’ları Taksim meydanına işledi. Şimdi de Gezi Direnişi’ni kaydetmekle meşgul. Bunlar toplumsal bellekten silinemeyeceği gibi birbirlerini doğurup evrilerek geçip gittikten sonra yeniden yaratılamazlar da.
Yaşadığımız günlerin önemi , toplumsal hayatımızda olağanüstü bir dönüşüme tanıklık ediyor olması. Yalnızca içinde bulunduğumuz dönemin işleyişini değil çok daha köklü, yerleşik devlet-yurttaş ilişkisinin, toplumsal muhalefetin siyaset yapma biçiminin bütünüyle değişme yolunda olduğunu görüyoruz.
Devletin son aylarda çıkarılan yeni yasalarla yaşam alanlarına müdahalesine duyulan tepki olarak yorumlanan eylemlerin tetikleyicisi kent hakkına yapılan bir saldırı oldu. Ama yine bu alanda Sulukule ve Tarlabaşı yenileme projelerinden başlayıp Emek Sineması’na uzanan yerinden edilme, kent hafızasına yerleşmiş mekansal ve toplumsal izlerin silinmesi, Çamlıca Camisi gibi tepeden inmeci projelerin yarattığı birikimi de unutmamak gerek. Türkiye’nin finans merkezi, adeta kendi başına bir devlet haline getiriliyor olması, kentle ilgili bütün kararların merkezden verilmesiyle İstanbullu İstanbul’a yabancılaşmaya başladı ve yerel yönetimle bağı koptu. Birkaç yıldır İstanbul Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’ı hiçbir yerde göremiyor, İstanbul’la ilgili bütün kararları Başbakan Recep T. Erdoğan’ın ağzından duyuyoruz örneğin. Üstelik bu kararlar bir günde aniden değişiveriyor. Şehircilik yasaları da gerektiğinde bir gecede değişiveriyor, Sulukule davasında olduğu gibi mahkemelerin idare aleyhine verdiği kararlara uyulmuyor, dolayısıyla kentliler için hukuk yolu kapanmış durumda.
Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür Sayın Başbakan’ın Fas seyahatine çıkmadan önce vurguladığı bir nokta hayret vericiydi. Bugün birkaç ağacın kesilmesine karşı çıkanların bir zamanlar Mavramoloz ormanına Koç Üniversitesi’nin yapılmasına itiraz etmediklerini iddia etti. Oysa, Türkiye’de pek çok şey eleştirilebilir ama ‘80’lerden itibaren doğa ve kültür mirası konusunda toplumsal duyarlık ve yürütülen etkin faaliyetler görmezden gelinemez. Bu alanda çalışan meslek kuruluşları ve STK’lar bütün hükümetler nezdinde adeta “müzmin muhalif” olarak kabul edilegelmişlerdir. Meslek odalarının rutin işlerinden biri de Mavramoloz ormanı gibi durumlarda dava açmaktır. 1999’da mimarlık ve şehircilik dergileri Koç Üniversitesi’nin orman içinde yapılmasını eleştiren yazılarla doludur. Taksim Yayalaştırma projesi kapsamında gerçekleştirilmesi planlanan Topçu Kışlası’nın projesinin tamamlanmadığından söz edip diğer yandan da “neden şimdiye kadar itiraz etmediniz” diyor Sayın Başbakan. Politik bir manipülasyon yapmaya çalışıyor. Google’da Taksim Yayalaştırma Projesi anahtar kelimesi 271.000 giriş gösteriyor. Bu girişlerin yüzde 99’unun eleştirel olduğunu hepimiz gibi kendisi de biliyor. UNESCO’nun danışman örgütü ICOMOS ve Modern mimarlık ürünlerinin korunması amacını taşıyan ve yine Türkiye’de özel bir yasayla kurulmuş olan uzmanlık örgütü DOCOMOMO’nun devleti ve kamuoyunu bilgilendirme çalışmalarını biliyoruz. Oysa tersi olmalıydı, Sayın Başbakan, Kültür Bakanı ve İstanbul Belediye Başkanı bu örgütlere danışarak projeyi geliştirmeliydiler. Mutlaka yine çok iyi biliniyor ki geçtiğimiz kış İstanbul Dünya Miras Alanları için gelen UNESCO-ICOMOS Ortak Heyeti’nin sayısı belki yirmiyi bulan STK temsilcisi ile yaptığı görüşmede Taksim projesinin sakıncaları da dile getirilmişti.
Sayın Erdoğan’ı kendisiyle bu denli çeliştiren şey olasılıkla ülkemizde alışılmadık tarzda bir muhalefetle karşılaşmış ve bununla nasıl baş edeceğini bilemiyor olması. Sivil toplumculuğun hızla gelişip deneyim kazanmasıyla birey-devlet ilişkisi de dönüşüm geçirmeye zorlanıyor. Gezi parkı eylemini başlatan gençler yaşadıkları kente dair haklarını savunmalarının doğallığıyla davranıyorlar ve doğru bir süreci başlatıyorlar. Kente dair verilecek kararlarda yerel yönetim- uzmanlıklar-halk üçlüsündeki bugüne kadar eksik olan “halk”ı yerine oturtuyorlar. Kamunun ve uzmanlıkların halkın gereksinimlerine hizmet etmesi gereken kurumlardan ibaret olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla devlet-oda (ya da uzmanlık örgütü) kapalı ilişkisinin ve çekişmesinin kırılmasına hizmet ediyorlar. En önemlisi, siyasi partilerin dışında bir siyaset üretiliyor ve muhalefet partileri de bunu dışarıdan izliyorlar. Statüko sarsılıyor. “Ecdad imajı” iddiasını bile dolduramayan proje devlet kurumlarının bürolarından, meslek kuruluşlarının dosyalarının arasından çıkıp hayatın içine oturuverdiği anda anlamsızlığı ve tahribatı kendiliğinden görünüveriyor. Üç tane ağaç bütün hesapları bozuveriyor. “Çimenlere basmak yasaktır” diye büyütülen bizlerin “elbette çimenlere basacaksın, onlar basılmak içindir” diye yetiştirdiğimiz çocuklarımız özgür bireyler olarak ağaçlara sarılıveriyorlar. Devlet-kurum-halk hiyerarşisi tepetaklak oluyor.
Referandum: “Nefes almak istiyor musun” Referandum artık demokratik bir yöntem olarak kabul edilmese de kente ait bazı kararlarda uygulandığı durumlar var. Örneğin Venedik’i su baskınlarından kurtarmak amacıyla yapılması düşünülen bariyerlerle ilgili referandum sürecine tanık olmuştum. Proje günlerce şehrin en görünür yerinde sergilenmişti. Berlin Stadtschloss’ta da bir tür oylama gerçekleştirildi. Ama öncesinde yalnızca Berlin çapında değil uluslararası çapta tartışmalar yapıldı. Bizim mimarlık dergilerimizde bile yer aldı bu tartışmalar. Hükümeti en çok sıkıştıran konu böylesi bir fantezi için kamu fonlarının kullanılmasının ne kadar doğru olduğuydu ve hala hükümetin elini kolunu bağlayan şey bu. Buna Batı demokrasilerinde “halka hesap vermek” deniyor.
Topçu Kışlası için Sayın Başbakan’ın aklına hemen referandum geliyor. Yukarıda verdiğim örneklerdeki bilgilendirme, tartışma hiçbirinin yaşanmadığı İstanbul’da sağlıklı bir referandum elbette yapılamaz. Ancak bunlar üzerine konuşmanın bile yersiz olduğu bir durum var ortada. Referandumun adının bile anılmaması gerektiği bir durum bu. Bir parkı yıkıp yerine hiçbir kamu yararı olmayan bir binanın yapılmasının referandumu ancak “nefes almak istiyor musun istemiyor musun”dur. Devletin böylesi bir referanduma gitmesi bile suçtur; çünkü o, yurttaşlarına Anayasa’nın tanımış olduğu sağlıklı çevreyi ve yaşam koşullarını sunmakla yükümlüdür.
Taksim’de Bir Çıplak Kral Bazı çok büyük olayların altından bazen çok basit bir insanlık hali çıkabiliyor. Çocuk masalları içinde insanlık var oldukça anlamını yitirmeyecek olanlardan biri hiç şüphesiz “Çıplak Kral”. Sayın Başbakan geçenlerde bir televizyon programında bir mimarın Topçu Kışlası projesini kendisine getirdiğinde ne kadar beğendiğini anlatıyordu. Anlatırkenki coşkusu bana o masalı hatırlattı. İnsanların zaaflarından yararlanabilecek düzenbazlar her zaman vardır. Belki de Sayın Başbakan on gündür Gezi Parkı’nı dolduran gençlerin, ülkenin bütün şehirlerinde çalınan tencere tavaların “kral çıplak!” sesine kulak vermelidir. Belki de ülke aslında O’nun iyiliğini istemektedir. Yapı, Yazı: Derya Nuket Özer, 07.06.2013 |
|
AKM'NİN YIKILMASI YASAL OLARAK MÜMKÜN DEĞİL
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile ilgili açıklamalarına yanıt verdi. Mimarlar Odası, "AKM'nin yıkılması yasal olarak mümkün değildir" dedi.
Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AKM'nin yıkılıp yerine opera binası inşa edileceği yönündeki açıklamalarına karşılık verdi. Mimarlar Odası, Başbakan'ın açıklamalarının bilimsel ve hukuksal dayanağının bulunmadığını belirterek, AKM'nin yasal olarak yıkılmasının mümkün olmadığının altını çizdi.
İşte Mimarlar Odası'nın yaptığı açıklama:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 6 Haziran 2013 tarihinde Tunus'ta "AKM yerine opera binası yapacağız" şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Tarihi yapı ile ilgili yapılan açıklamanın hiçbir bilimsel ve hukuki dayanağı bulunmadığı gibi yıkılması yasal olarak da mümkün değildir.
1. AKM korunması gereken 1. Derece Anıtsal Yapı niteliğinde olup özgün niteliklere sahiptir: · AKM'nin Türkiye'nin 1970'li yıllarda, kültürel etkinliklerin en yoğun olduğu kentinde, toplumun kültürel gereksinmelerinin karşılanması için tasarlanan bir yapı olması, bir tasarım anlayışını yansıtması, dönemin yapım teknolojilerine sahip olması, özetle toplumun kültürel yaşamını mekana yansıtması nedeniyle Belge Değeri vardır. · AKM'nin fiziki olarak İstanbul kentinin belleğinin bir parçası olarak Kimlik Değeri vardır. AKM ayrıca sadece İstanbul kent sakinlerinin değil, tüm ülke insanlarının belleğinde olan, şu veya bu nedenle tüm toplum katmanları tarafından kullanılan ve bilinen bir yapıdır. · AKM, yapıldığı dönemin tasarım, mimari ve teknoloji anlayışını yansıtması açısından Mimari Değer'e sahiptir. · AKM, toplumun gereksinimlerini halen karşılayabilmesi açısından İşlevsel ve Ekonomik Değer'e sahiptir. · AKM'nin yapıldığı 40 yıldan fazla süredir kendisine çağdaş toplumda bir yer bulabilmesinden kaynaklanan Süreklilik Değeri vardır. · AKM'nin kültür varlığı olması tartışılmayan birçok yapıdan çok daha fazla belleğimizdeki değişik olaylarla ilişkisi bakımından Anı Değeri vardır. · AKM, bunun da ötesinde çok önemli bir Simge Değeri'ne sahiptir. · AKM'nin Özgünlük Değeri vardır.
2. AKM, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararı ile 1. Derece anıtsal yapı olarak tescil edilmiş ve güvence altına alınmıştır.
3. AKM, 9. İdare Mahkemesi'nin aldığı kararla -korunması ve aslına uygun olarak restore edilmesi- yargının güvencesi altındadır.
4. 20.12.2009 tarihinde Mimarlar Odası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kültür Bakanlığı arasında yapılan protokole göre tarihi eserin aslına uygun olarak restore edilmesi karar altına alınmıştır.
AKM sadece bir bölümü verilmeye çalışılan bu değerleri ile "kültür varlığı" olma niteliğini birçok başka yapıdan daha fazla hak etmiş bir yapıdır ve onun ülkenin yaşamından kopartılması tüm bu değerlerin de yok sayılacağı anlamına gelir. Bu yaklaşım, koruma kuramının temel dayanaklarının inkar edilmesidir. Ayrıca Koruma Kurullarının aldıkları tescil kararlarının bu kadar kolayca ve böylesi politik baskı sonucu kaldırılması, her türlü kararın zaman içerisinde tartışmalı olacağı anlamına gelecektir.
Bütün bu neden, dayanak ve kararlara rağmen Başbakan'ın AKM'nin yıkılacağı yönünde açıklamalar yapmasını bilimi, hukuku, ve yargı kararlarını yok sayan bir tutum olarak değerlendirmekteyiz. Yapı, 07.06.2013 |
|
MEZOPOTAMYA'DA İLK ÜRÜN MERCİMEK Hasankeyf kazılarından sorumlu Prof.Dr. Uluçam, 12 bin yıl öncesine ait höyüklerde ilginç bir ayrıntıya dikkat çekti. "İlçe merkezinde kazılacak yer olmadığından kazı çalışmalarını Dicle nehri kenarındaki höyüklere kaydırdıklarını belirten Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam; “Bu coğrafyada hububatta ilk üretim mercimektir. Ayrıca bazı höyüklerde tilkilerin yenildiğine dair elimizde bazı bulgular var" dedi. TAHILDA İLK ÜRÜN MERCİMEK Hasankeyf kazılarından sorumlu Batman Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Abdüsselam Uluçam, Ağustos ayında Japonya’dan gelecek arkeolojik kazı ekibiyle Dicle nehri kenarındaki en eski höyükte kaldıkları yerden çalışmaların devam edeceğini söyledi. Tarihi ilçede kazı yapılacak alan kalmadığından çalışmalarını bu yıl Dicle nehri kenarındaki eski höyüğe kaydıracaklarını belirten Prof.Dr. Uluçam; “Hasankeyf’te 12 bin yıl öncesine kadar tarihi bulguları daha önce tespit ettik. Eski höyüklerdeki bazı yapılarda tahılda ilk ürünü mercimek olduğu da belirlendi. Yerleşik yaşama adapte olanlar hububatta ilk ürün olarak ektikleri ürünün mercimek olduğunu görüyoruz” diye konuştu. “TİLKİ’DEN BESLENMİŞLER” Eski yapılarda ortaya çıkardıkları bazı tarihi eserler arasında o dönemde tilki et’in de yenildiğine işaret eden Uluçam, şöyle devam etti; “Daire şeklindeki küçük evlerde tilki’ye ait kemikler de bulundu. O dönem tilki’den beslenilmiş. Hatta tilkinin yarısının başka yapılarda olduğuna dair tespitlerde belgelendi. O dönemin insanları tilki’yi paylaşmışlar. Daha çok paylaşımı da aralarında sağlamışlar.” “TAŞINMA OLMADAN KAZI YAPILAMAZ” Tarihle iç içe olan mevcut Hasankeyf’in bulunduğu yerleşim biriminin taşınmadığı sürece kazılarında yapılamayacağına dikkat çeken Prof.Dr. Uluçam; “Kamuya ait yerlerde kazı yapacağımız alan kalmadı. Gayrimenkul sahiplerinin tapuya sahip olduğu yerlerde kazı yapmamız mümkün değil. Yeni yerleşim birimine yönelik taşınma başlamadığı sürece kazıların da yapılamayacağına dikkat çektik. Bu yıl daha çok Dicle nehri kenarındaki höyükte kazı çalışmalarımız sürecek” dedi. Batman Çağdaş, 07.06.2013 |
|
900 YILLIK KALEYE TAŞOCAĞI DARBESİ
DHA'nın haberine göre, Muradiye Belde Belediye Başkanı Erdinç Yavaşlı, merkeze bağlı Uzunburun Köyü’nde yer alan, 13'üncü yüzyılın başlarında yapılan Yoğurtçu Kalesi’nin 4 yıl önce kurulan taş ocağının faaliyetleri nedeniyle yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirterek, bir an önce önlem alınması için çağrıda bulundu. Bizans kalesi olarak da bilinen tarihi kalenin, taş ocağında yapılan patlatmalar nedeniyle zarar gördüğünü belirten Yavaşlı şöyle konuştu: "4 yıl önce burası için İl Özel İdaresi’nden taş ocağı ruhsatı alındı. Kalenin oturduğu zemindeki kayalıklarda patlatmalar gerçekleştiriliyor. Şiddetli patlatmalar Yoğurtçu Kalesi’ne çok ciddi bir zarar veriyor. Kalenin taşları yerinden oynuyor, oturduğu kaya alanı her gün yontuluyor. Süreç içinde bu kalenin tamamen yıkılacağı ortadadır. Bir an önce bu konuda önlem alınmalı."
Başkan Yavaşlı, tarihi Yoğurtçu Kalesi’nin koruma sınırının artırılmasıyla taş ocağının ruhsatının iptal olabileceğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Koruma kurulu toplanmalı ve koruma sınırı kale yok olmadan arttırmalıdır. Koruma sınırı arttırılarak ocağın ruhsatı boşa düşer. Manisa Belediyesi Başkan Yardımcısı Azmi Açıkdil, taş ocağının kaleye gün ve gün zarar vereceği, koruma alanın genişletilmesi hususunda 2012 yılında İzmir 2 no.lu Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na bir yazı göndermişti. Ancak hala bu konuda bir sonuç alınamadı. Sayın Açıkdil ile yaptığımız son görüşmede koruma alanının genişletilmesi hususunda gerekli çalışmaların devam ettiği haberini aldım." Yapı, 07.06.2013 |
|
TARİH VAKFI DA TOPÇU KIŞLASI'NA KARŞI
Siyasetçilerin tarihi mekan uygulamaları üzerinden tarihi çarpıtarak bir istismar alanı haline getirmelerine ve bunun en somut örneği olarak gösterdiği Taksim Topçu Kışlası projesine hayır diyen Tarih Vakfı, çeşitli platformlar üzerinden aylardır verilen mücadelenin milyonlarca vatandaşın 'kent / kentli hakkı' mücadelesine dönüşmesine destek çıktı.
İstanbulluların sokağa dökülmekten başka
yolu kalmamıştı Yapı 07.06.2013 |
|
TARSUS GÖZLÜKLE HÖYÜĞÜ'NDE BU YIL KAZI ÇALIŞMASI YAPILMAYACAK
Kazı Başkanı Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aslı Özyar, kazı heyetinden Yrd. Doç.Dr. Elif Ünlü, Tarsus Müze Müdürü Mehmet Çavuş ile birlikte Kaymakam Orhan Şefik Güldibi'ni ziyaret etti.
Özyar, yaptığı açıklamada bu yıl höyükte kazı yapılmayacağını ancak yaklaşık 5 yıl boyunca yaptıkları kazı çalışmalarında elde ettikleri malzemeler üzerinde bilimsel incelemeler ve depo çalışması yapacaklarını söyledi.
Gözlükule Höyüğü'nün Anadolu arkeolojisinde çok önemli bir yeri bulunduğunu anlatan Özyar, 2007 yılında başladıkları bilimsel kazı çalışmaları sırasında, yaklaşık 200 metre kare alanda 5 ayrı açma noktasında Neolitik çağdan itibaren Abbasi dönemi ağırlıklı olmak üzere Roma ve Son Tunç çağlarına ait bulgulara rastladıklarını bildirdi.
Özyar ayrıca, bir zamanlar 70 dolayında çırçır fabrikasının faaliyette olduğu Tarsus'ta, pamuk ekim alanlarının azalmasıyla, çırçır fabrikalarının önemini yitirdiğini ve restore çalışmaları devam eden Saint Paul müzesinin yanındaki hangarların içine çırçır fabrikası müzesinin oluşturulması konusunda Kaymakam Güldibi'den yardım istedi.
Kaymakam Güldibi ise, Tarsus'un 10 bin yıllık geçmişe uzanan tarihiyle dünyanın ilk yerleşim yerlerinden biri olması nedeniyle turizm açısından da son derece önemli bir konuma sahip olduğunu belirterek, Saint Paul Müzesi yanında bulunan hangarlarda Kültür Bakanlığı'nın restorasyon çalışmasının devam ettiğini gelecek süreçte restore çalışmalarının tamamlanmasıyla bu hangarların, bilimsel çalışmalarda laboratuvar olarak da kullanılacağını ifade etti.
Güldibi, hangarların içinde çırçır fabrikası müzesi oluşturulması düşüncesine her türlü desteği vereceklerini belirterek, "Aslında Tarsus'un kent merkezi mümkün olsa turizmden inanılmaz bir gelir elde eder. Bunun için geleceğe yönelik bir çalışma yapılması gerekir" diye konuştu. haberler.com, 06.06.2013 |
2 - 8 Haziran 2013 |
|
CEVDET BAYBURTLUOĞLU VEFAT ETTİ
Bayburtluoğlu’nun cenazesi dün öğle namazına müteakip Şakirin Camii'nden kaldırıldı. Aktüel Arkeoloji Dergisi, Bayburtoğlu’nu kendisine ait bir hikayeyle uğurladı:
Kendi ağzından Cevdet Hocanın hikayesi... Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Coğrafya Bölümü öğrencisi iken Prof. Şahinbaş ve Prof. Bediz'in kendi derslerinde Arkeoloji Bölümünün burslu öğrenci alacağı duyuruları bir akordeona sahip olabilme hayalleri içindeki bana o günler için arkeolojiyi bir araç görerek alacağım bursla bu hayali gerçekleştirebileceğimi düşündürmüştü. Hocamız Prof. Akurgal zorlu sınavlardan sonra beni bölüme öğrenci olarak kabul etti. 1953 yılındaki bu sınav bambaşka bir amaçla tanıştığım arkeolojiyi, mesleğime ve yaşam biçimime dönüştürdü.
Arkeoloji öğrencisi olarak ilk yılımı tamamladıktan sonra yaz geldiğinde artık kazılara gitme vakti gelmişti. Kazı hayatım 1954 yazında Ankara’dan Ekrem Akurgal’la çıktığımız tren yolculuğunun sonunda ulaştığımız İzmir Foça’da başladı. Öğrencilik ve asistanlık yıllarında katıldığım Ksanthos (Xanthos), Daskyleion, Myrina, Pitane, Smyrna, Erythrai, Kyzikos, Karahöyük ve Ovabayındır kazılarında da deneyim sahibi olduktan sonra “Benim niye her şeyiyle sorumlu olacağım müstakil bir kazım olmasın” diye düşünmeye başladım. Nitekim bu duruma hazırlık daha evvel gerçekleşmişti. 1971 yılında o zamanki Kültür Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı Burhan Tezcan, Erythrai kazısına Ekrem Bey’in ismi yanına eş başkan olarak benim de ismimi koydu ve dönemin Genel Müdürü Hikmet Gürçay’a da tasdik ettirdi.
Aynı yıl kendime kazı için yer beğenmek üzere geziye çıktım. Klasik arkeolog olmam nedeniyle Batı ve Güneybatı Anadolu’ya yaptığım geziler sonunda beğendiğim bazı yerlerin başka hafirlere verildiğini öğrendim. Gezilerim sırasında ilk kez 1954 yılı Ağustos ayı sonuna doğru, uzun yazışmalarımdan sonra, Foça kazısını takiben Ksanthos (Kınık) kazısına katılmamı içeren davet mektubu ile tanıştığım Lykia’da doğasının ve yapılarının güzelliği ile adeta çarpıldığım Arykanda’ya geldim. Böylece bir kazı yeri bulmak amacıyla çıktığım gezim Arykanda’da kazı yapmaya karar vermemle sonuçlanmıştı. Kazı başlangıcı; bir kazı mevsiminde bir yapıyı ortaya çıkarmak iddiasına dayalıydı. O zaman ki Genel Müdür Hikmet Gürçay’a bir sezonda bir yapıyı kazıp tamamen ortaya çıkarabileceğimi; eğer ortaya çıkaramazsam bana bir daha kazı verilmemesini önerdim. Bu iddia böylece 40 yıl tarafımdan sürdürülecek kazının başlangıcı oldu.
1971’de başlayan Arykanda kazısı yine başka bir önem teşkil ediyordu. Lykia Bölgesinde çalışan ilk Türk ekibini ben oluşturdum. İlk yılın kazı ekibi ben, Emre Madran ve Hadi Malatyalıoğlu’ndan oluşmaktaydı. Henüz kazı evi olmadığı için o zamanki muhtar Durdu Ali Göksu’nun abisi ormancı Oktay Göksu’nun harabenin oldukça dışındaki evinin 2 odasında kaldık.
Kazıya başladığımızda çalışmak için köyden oldukça fazla başvuru oldu ve elemelerden sonra 40-50 kişilik bir ekiple çalışmalara başladık. Yevmiye ise 2 TL.ydi. İlk önce herkes kendi kazma-küreği ile geldi. O sezon Stadiumu üstelik onararak bir mevsimde ortaya çıkarttık. Stadiumda 25 günlük çalışmada en küçüğü bir kaç ton gelen ve büyüklükleri 30-40 tona ulaşan yuvarlanmış taşlar, insan gücüyle kırılarak ve Stadiumun batı ucundaki göçüğü örerek dolduracak şekilde ortadan kaldırıldı ve Stadiumun güney-doğu duvarındaki göçük normal bir duvar ve Stadium için iyi bir koşu pisti haline dönüştürüldü. ntvmsnbc, 03.06.2013 |
|
|
RUS RESMİNDEN REKOR ÜSTÜNE REKOR
Londra’da düzenlenen Rus Sanat Haftası kapsamında gerçekleştirilen müzayedelerde, Rus ressamlar Nikolay Rerih ve İvan Şişkin’in yapıtları rekor fiyatlara alıcı buldu.
Rerih’in “Madona Laboris” eseri Bonhams Müzayede Evi’nden 7.8 milyon pound’a (yaklaşık 22.8 milyon TL) satılarak, Rus resim sanatının müzayede rekorunu kırdı.
Akşam, 07.06.2013 |
DİYARBAKIR'DAKİ MAĞARALAR İNSANLIK TARİHİNE IŞIK TUTUYOR
Diyarbakır, 33 ayrı medeniyete beşiklik yapmış kadim bir şehir. Son yıllarda boynu bükük kalsa da artık kabuğunu kırmak istiyor. İslam dünyasının 5. Harem-i Şerifi Ulu Cami, 27 şehit sahabenin yattığı Hz. Süleyman Camii, tarihi surlar, peygamber kabirleri (Hz. Zülküf–Hz. Elyesa) ve dört ayaklı minare gibi şaheserler, görülmesi gereken yerlerden sadece birkaçı. Diyarbakır’ın bilinen tarihi 12 bin yıl öncesine dayanıyor. Milattan öncesine ışık tutan Ergani’deki Hilar ve Silvan’daki Hassuni mağaraları, adeta insanlık tarihini özetliyor. Paleolitik döneme kadar uzanan tarihsel bir seyahat yapmak isteyenlerin şehre uğramaları yeterli. Mağaralar, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçilen önemli bir tarihsel döneme şahitlik ediyor.
Hilar Mağaraları mesela... Diyarbakır’a bir saat uzaklıkta. Paleolitik dönemden itibaren yerleşime sahne olmuş. Silvan yakınlarındaki Hassuni Mağaraları ise mezolitik dönemde yerleşim yeri olarak kullanılmış, antik dönemde özellikle Hıristiyanlığın ilk yıllarında ve Ortaçağ’da da yerleşim özelliğini sürdürmüş. Hilar Mağaraları’nın bir bölümü MÖ 1. yüzyıl ve MS 1. yüzyıla kadar yaklaşık 200 yıl boyunca kaya mezarı olarak kullanılmış. Bölgedeki kaya mezarlar hala orijinalliğini koruyor.
Diyarbakır’ın Bismil İlçesi'nde ise Kartiktepe bulunuyor. Buranın tarihi 12 bin yıl öncesine dayanıyor. Bölgedeki höyükten çıkarılan 198 insan iskeleti mekanın bir zamanlar yerleşim alanı olarak kullanıldığına işaret ediyor. Konut tabanına yerleştirilen mezarlar ise o dönem insanının yaşadığı mekanı bir anlamda kutsallaştırdığını gösteriyor.
Medeniyetin ilk tohumları burada atılmış Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10 bin yıl önceye dayanan tarihiyle sadece bölgeye değil, dünya uygarlık tarihine de ışık tutuyor. Çayönü, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçilen önemli bir tarihsel döneme şahitlik ediyor. Yapılan araştırmalar, insanların ilk kez burada toprağı ekip-biçerek tarımsal alana adım attığını, dört duvar arasında yaşama kültürünün yine burada oluştuğunu gösteriyor. Bilim adamları, medeniyetin ilk tohumlarının buralarda atılarak dünyaya yayıldığını söylüyor.
Diyarbakır’dan gelip geçen Hurri-Mitaniler, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar gibi 33 farklı medeniyet, bölgenin ne kadar ciddi bir cazibe merkezi olduğunu gösteriyor.
Ergani Kaymakamı Erdinç Yılmaz, Hilar Mağaraları ve Çayönü Tepesi’nin tarihe ışık tutan en eski yerleşim yerleri olduğunu söylüyor. Bu yerlerin medeniyet anlamında ilk tarımın yapıldığını, hayvanların evcilleştirildiği yer olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Bu mekan adeta 12 bin yıl öncesine ışık tutuyor. Yerli ve yabancı turistler buraya geldiklerinde sanki zaman tüneline girmiş gibi olacak. Her şey ilk günkü gibi duruyor. Oyulan kayaları herkesin mutlaka görmesi gerekiyor. Dünyayı, Türkiye’yi binlerce yıl öncesine götürmeye davet ediyoruz.” diyor.
Silvan Kaymakamı Yunus Sezer, Diyarbakır’ın tarih ve kültürel alanda Türkiye’nin en zengin kentlerinden birisi olduğunu söylüyor. Silvan’ın çok eski tarihlere sahip bir kent olduğunu anlatıyor: “Güneydoğu Anadolu Bölgesi eşine az rastlanır doğal güzelliklere sahip bir yer. Burası Diyarbakır’dan daha eski bir medeniyet şehri. Bu mağaralarda bir kent yaşamı için gerekli olan her şey var. Hasuni Mağaraları, devasa kaya parçaları oyularak apartman şeklinde yapılmış. Bunlar 3, 5 ve 7 katlı mağaralar. Görenleri hayrete düşürüyor. Hasuni Mağaraları, doğunun birçok yeri gibi turizmde hak ettiği ilgiyi görmeyi bekliyor.” Zaman, Haber: Orhan Karanfil, 07.06.2013 |
|
TARİHE TANIKLIK ETMİŞ MEYDANLAR
Bir kentin merkezi
sayılan meydanlar, diğer kentsel mekan elemanları
olan cadde ve sokak ağlarına göre, sosyal yaşamın
daha fazla yansıtıldığı alanlar olma özelliğini
taşıyor. Kullanıcının duygusal deneyim yaşadığı fiziksel ve psikolojik fonksiyonu olan bu alanlar, kullanıcıyı cadde ve sokaklardaki akıştan uzaklaştırıp koruma sağlayarak bir nevi özgürlük olanağı yaratıyor ki dünyadaki pek çok meydan Özgürlük Meydanı olarak adlandırılıyor. Sosyal yaşantının geçtiği mekanlar tarih boyunca Eski Yunan şehrinde agora, Roma döneminde forum olarak karşımıza çıkıyor.
Dünya tarihinde yer alan önemli olaylara sessizce ev sahipliği yapan bu iletişim mekanlardan bazılarını inceledik.
Kızıl Meydan (Moskova, Rusya) Red Square
Son olarak dün tanklar, 100 tonluk kıtalararası gelişmiş füzeler ve diğer ağır silahlar eşliğinde Rus ordusu 9 Mayıs Zafer Günü provası için Kızıl Meydan'da gösteri yaptı.
Saray Meydanı (Saint Petersburg, Rusya) Palace Square
Tiananmen Meydanı (Pekin, Çin)
Times Square (New York, ABD)
Meydan, 2009 yılında yayalaştırıldı.
Trafalgar Meydanı (Londra, İngiltere)
Concorde Meydanı (Paris, Fransa) Place de la Concorde
Aziz Michel Meydanı (Paris, Fransa) Place Saint-Michel
Potsdam Meydanı (Berlin, Almanya) Potsdamer Platz
Paris Meydanı (Berlin, Almanya) Pariser Platz
Aziz Peter Meydanı (Roma, İtalya) Saint Peter's Square
San Marco Meydanı (Venedik, İtalya) Piazza San Marco
Mayo Meydanı (Buenos Aires, Arjantin) Plaza de Mayo
Puerta del Sol Meydanı (Madrid, İspanya)
Özgürlük Meydanı (Tahran, İran) Azadi Square (Shahyaad Square)
Türkiye'den Meydan Örnekleri
Taksim Meydanı (İstanbul, Türkiye)Meydan adını, eskiden Galata-Beyoğlu suyunun taksim edildiği, Taksim Maksemi'nden aldı. Meydanın ortasında bulunan Cumhuriyet Anıtı, İtalyan heykeltraş Pietro Canonica'ya yaptırılarak, 1928 yılında yerine yerleştirildi. Aynı zamanda kültür,eğlence ve büyük bir alışveriş merkezi olan İstiklal Caddesi'nin girişinde yer alan Taksim Meydanı, 1 Mayıs 1977'de onlarca kişinin öldüğü Kanlı Pazar gibi pek çok olaya sahne oldu. Meydan aynı zamanda çeşitli festival ve kutlamalara da ev sahipliği yapıyor.
Beyazıt Meydanı (İstanbul)Bizans Dönemi'nde kentin en büyük forumu, Osmanlı Döneminde ise bir saray meydanı olan, Tarihi Yarımada'nın merkezinde bulunan Beyazıt Meydanı'nda Cumhuriyet tarihi boyunca pek çok gösteri ve protesto düzenlendi. Bunların en önemlilerinden biri de 16 Şubat 1969'da ABD'nin İstanbul Boğazı'na demir atan 6. filoyu protesto mitingi oldu.
Kızılay Meydanı (Ankara)Kızılay Meydanı, Ankara'nın en işlek caddelerinden Atatürk Bulvarı'nın Ziya Gökalp Caddesi ve Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ile kesiştiği noktada yer alıyor. Adını Kızılay kurumundan alan meydanın hem Metro hem de Ankaray bağlantısı bulunuyor. Haftanın her günü kalabalık ve hareketli olan meydan da kutlamalara ve gösterilere tanıklık ediyor.
Konak Meydanı (İzmir)Kemeralti Çarşısı, hükümet konağı, saat kulesi, ilk kurşun anıtı gibi tarihsel ve sembolik öğeler barındıran meydan en son 14 Nisan 2007'de yoğun katılım olan Cumhuriyet Mitingi'ne tanıklık etti.
Tarihsel süreç içinde Türk kentlerinde, gerçek anlamda meydan kavramının gelişememiş olduğu görülüyor. Günümüzde sınırlayıcı yapı kütlelerinin meydanı kapatmaya yönelik ele alınmaması, aralarında cephe düzenleri açısından bir bütünlük bulunmaması ve alanların iyileştirilmesine yönelik girişimlerde, çevre yapıların bu girişimlerin dışında tutulması gibi nedenlerden dolayı, mekansal tanıma sahip olmayan geniş açıklıkların ve büyük kavşakların meydan olarak adlandınldığı bir süreç yaşanıyor. Bu alanlar, yalnızca transit geçiş alanı olmaktan kurtarılarak, insanların kültürel, politik ve ticari aktiviteler için biraraya gelebileceği kentsel odak noktaları haline getirilerek toplumumuzda meydana olan ihtiyaca cevap verebilirler.1
1 Dağistanlı, Ö., 1997, Meydanın Evrimi, Mekansal Analizi Ve Sosyal Açıdan Önemi, İTÜ - Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Arkitera, Haber: Bahar Bayhan, 06.06.2013 |
|
PERGE ZİYARETE AÇILACAK
Kazı çalışmaları sonucunda, tüm bir Palaestra yapısının ön cephesi gün yüzüne çıkarılacak.
Antalya'nın Aksu İlçesi'ndeki antik kentte, Antalya Müzesi Müdürlüğü başkanlığında 39 işçi, yedi arkeolog ve üç restoratör tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında sütunlu ana cadde üzerindeki yapılarda zemin seviyesinin mozaikli döşeme ile süslendiği anlaşılarak, doğal ve beşeri faktörlerden olumsuz yönde etkilenmemesi amacıyla, bunların üzeri kazılmaksızın kumla kapatıldı.
Perge'ye özgü nitelikteki ve görsel açıdan kente estetik bir duruş kazandıran su kanalı kazıları tamamlanırken, Antik Kentte, daha önce herhangi bir kazı faaliyeti gerçekleştirilmemiş sütunlu batı cadde ve palaestra alanında, yüzlerce mimari bloğun envanterlenmesi esas fotoğraf, çizim, belgeleme ve düzenleme işlemleri gerçekleştirildi.
Palaestra yapısının
nympahion kısmında, mermerden erkek, kadın ve
tanrı-tanrıça sekiz heykelin çıkarıldığı
çalışmalarda, batı sütunlu caddenin köşesinde
bulunan mekanın iç kısmında, yüksek plastik karakter
arz eden kabartmaların bulunduğu üç adet bütüne
yakın korunmuş friz kuşağı ele geçirildi. Akşam, 06.06.2013 |
|
KEPÇEYE ANTİK KENT TAKILDI
Boğazkale İlçesine bağlı Evci Belediyesi tarafından yapılan yol için genişletme çalışmaları sırasında kazı yapan iş makinesi operatörü, mağaraya benzer bir alana rastladı.
BİZANS DÖNEMİNE AİT Belediye çalışanları
durumu hemen Belediye Başkanı Nihat Sarıerik'e haber
verdi. Bölgeye giden Başkan Sarıerik, büyük bir
mağaraya rastladıklarını fark ederek durumu Çorum
Müze Müdürlüğü'ne bildirdi. Olay yerine gelen
yetkililer çalışma başlattı. Yapılan çalışma ve
incelemeler neticesinde Bizans dönemine ait olduğu
tahmin edilen 8 odalı yeraltı yerleşkesine
ulaşıldı.
Yerleşkenin turizme kazandırılması için de çalışma yapacaklarını anlatan İpek, ''Can güvenliği riski ortadan kaldırılınca bu alan turizme açılabilir. Çok geniş bir alan içeride 8 oda bulunuyor. En büyük oda 13 metre, genişliği yaklaşık 3 metre ebatlarında olduğu tespit edildi.''dedi. İpek, son olarak içerisinde kilisesi de bulunan daha büyük bir yapı ortaya çıkma ihtimalinin de olduğunu sözlerine ekledi. Akşam, 06.06.2013 |
|
TAKSİM'DE İMKANSIZ BİR HAYAL
Taksim Gezi Parkı’nda yerinden sökülen “üç ağaç” bütün Türkiye’de demokratik hak mücadelesine dönüştü. Bu süreci bütün yönleriyle değerlendirilmek gerek elbette. Ben, meselenin Gezi Parkı bölümüne, yani aslında “kent hakkı” kısmına değinmek istiyorum. Belki sıkıcı olacak ama teknik bilgileri hatırlamakta yarar var.
Tarihe mal olmuş ancak tamamıyla ortadan kalkmış bir yapıyı yeniden inşa etme arzusunun birkaç nedeni olabilir. Birincisi, bu yapının mimari özellikleri ve içinde yaşanan olayların çok önemli olması nedeniyle toplumsal ve mesleki hafızadan silinmemesidir. Dünyada bu önemde yapı çok azdır. Ayrıca bu konuya bütün mimarlık tarihçileri ve ilgili meslek insanları soğuk bakarlar. Çünkü böylesi bir binayı “aynen” inşa edebilmeniz için istisnasız bütün ayrıntılarının, milimetrik bir titizlikle belgelenmiş olması, özgün malzemelere ulaşılabilir olması gerekir. Bu zorluk aşılsa bile yine de yaptığınız bina “özgün” değildir, çünkü her yapının yaşanmışlıktan gelen bir ruhu vardır . Bu ruhu yeniden yaratmaksa mümkün değildir. Yine de çok özel durumlarda bu tür yenileme işleri gerçekten bir ihtiyaç olabiliyor. Örneğin, 2. Dünya Savaşı’nda yıkılmış olan Avrupa şehirlerinin çoğu savaş sonrasında tarihi dokularına uygun olarak yeniden inşa edildiler. Buralarda yenilenen şey bir şehrin kendisidir. Bu önemlidir. Çünkü şehir dokusu hayata tutunma referansımızdır. Hele de çok ağır travmalar yaşamış topluluklarda anılara tutunma, yersiz yurtsuzluk hissinden kurtulmanın önemi düşünülürse. Bunun sıradan bir insan için ne kadar önemli olduğunu Rotterdamlı bir arkadaşımla konuşurken hissetmiştim. Savaş sonrasında tamamıyla yeniden kurulan Rotterdam’da hiçbir şeyin “eski” olmamasından, hatıraların yokluğundan burukluk duyuyordu.
Berlin’de yılan hikayesine dönen Stadtschloss Ortadan kalkmış yapıların yeniden inşası esasen ideolojik ve ekonomik amaçlı bir durum olarak karşımıza çıkıyor hep. Son yılların uluslararası çaptaki en önemli tartışmalarından biri Berlin’de kısaca Stadtschloss olarak adlandırılan eski sarayın yeniden yapılmasıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında tahrip olan sarayın yerine Doğu Alman hükümeti Cumhuriyet Sarayı’nı inşa etmişti. Birleşmeden sonra yeni hükümet bu binayı yıktı ve yerine Stadtschloss’un inşası gündeme geldi. Tarihi binanın taklidini yapmanın yanlışlığı uzmanlar arasında uluslararası çapta tartışıldı. İtirazlar karşısında hükümet projeyi küçültme zorunluluğunu hissetti. Öte yandan Berlinliler de böyle bir yapıyı isteyip istemediklerini çokça tartıştılar. İstanbulla kıyaslanmayacak yüzölçümünde parklara sahip olan şehirde büyük bir oranda “burası park olsun” talebi yükseldi. Sarayı yeniden inşa etmekte kararlı görünen hükümet elbette içine bir AVM yerleştirmeyi değil Humboldt Forum olarak adlandırdığı bir kültür merkezi olarak kullanmayı planlıyor. Yine de ikna edici olmuyor. Proje bekletilirken, bir yandan da arsanın bir kenarındaki son derece fütüristik bir yapı olan Humboldt Box’ta çeşitli yönleriyle hem Berlinlilere hem de turistlere tanıtılıyor. Hükümet adım atamıyor çünkü öncelikle Berlinlileri kamu bütçesinin böylesi bir proje için kullanılması gerektiğine ikna etmesi gerek.
Topçu Kışlası’nın imkansızlığı Topçu Kışlası İstanbulluların talep ettiği bir proje değil. Hatta hükümetin projesi bile değil. Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay karşı çıkmıştı mesela. Topçu Kışlası yalnızca Başbakan Erdoğan’ın hayali. Bu durum bile bu projenin imkansızlığını ortaya koyuyor. Öte yandan, Sayın Erdoğan Topçu Kışlası’nı Taksim’de Modernizm’in izini silme ve Osmanlı temsilini getirmenin bir aracı olarak ileri sürüyor, ama kendisiyle çelişiyor. Çünkü Topçu Kışlası’nın Taksim’de gösterilmesi amaçlanan “ecdad iziyle”, geleneksel Osmanlı mimarisiyle hiçbir ilgisi yok. Batı ve Doğu’ya özgü çeşitli tarihsel üsluplarla 19. yüzyılda Batı’nın kendi hayalindeki Doğu’yu ifade eden, hatta bir tür aşağılayıcılık içeren Oryantalist üslubu birleştiren herhangi bir yapıdan ibaret. Ne mimari ne de toplumsal bellek açısından amaca hizmet etmiyor.
Türkiye’nin imzalamış olduğu UNESCO Konvansiyonu Operasyonel Rehberi (2005 madde 86), Venedik Şartı ve Avustralya için yayımlanmış olsa da bütün dünyada geçerli olarak kabul edilen Burra Şartı’nda, “bir tarihi yapının rökonstrüksiyonu ancak elde yeterli kanıt varsa mümkündür” diyor. Dolayısıyla Topçu Kışlası’nın aslına uygun olarak inşa edilmesiyle “tarihi bir yapımızın canlandırılması” diye bir şey bilimsel olarak mümkün değil. Aslında Sayın Başbakan ‘ın zaten böyle bir derdi olmadığı bu yeni binaya vermeye çalıştığı işlevlerden de anlaşılıyor. Burada ideoloji k temsil ekonomik kazanç yaratmanın bir aracı olarak kullanılmaya çalışılıyor ama sırıtıyor. Bu uzun girişten sonra asıl konuyu yarın ele alalım. Kent hakkı… Yapı, Yazı: Derya Nüket Özer, 06.06.2013 |
|
AYASOFYA İÇİN İMZA KAMPANYASI
Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkanı Salih Turhan,
İlci Otelde düzenlediği basın toplantısında,
Ayasofya Camisi'nin yeniden ibadete açılmasını
isteyerek, "Ülkemizin tüm şehirlerinden toplanmış
milyonlarca imzaya rağmen Ayasofya'nın cami olarak
açılması talebini Sultan Ahmet Camisi'nde yer bulup
bulmamaya bağlamak, kadim değerlerimizi, tarihimizi,
uğruna şehitler verdiğimiz inancımızı ve insanımızın
taleplerini tamamen tersinden okumaktır" dedi. Sabah, 06.06.2013 |
|
BALAT VAPUR İSKELESİ
Bilinmeyen bir nedenle
yanıyor Balat Vapur İskelesi. 2008 yılında. Balat
halkı yanan iskelenin durup dururken yanmasına
şaşırıyor ve iskelenin yenilenmesini bekliyor.
İskele sıradan bir iskele değil, tarihi değerde.
DİLEKÇE
Hürriyet, Yazı: Yalçın Doğan, 06.06.2013 |
|
MEVLANA ŞEHRİNE TARİHİ MEYDAN Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı sürdürülen Tarihi Kent Meydanı tamamlandığında Kültürpark ile birlikte şehrin en önemli çekim merkezlerinden biri haline gelecek.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Konya'da son dönemde yaptıkları büyük yatırımlarla şehrin standardını yükselttiklerini ve Konya'yı dünya şehirleri arasında farklı bir noktaya taşımak için çalıştıklarını dile getirdi.
Bölge Adliye Mahkemesi yapımı karşılığında devralınan eski Adliye bölgesini şehre kazandırmak için meydan çalışması başlattıklarını kaydeden Başkan Akyürek, çalışma kapsamında meydanın yanı sıra; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayıyla geçmişte var olan, tarihi dokuya uygun Konya evlerinden bir sokak yapısı da oluşturulacağını ifade etti.
Kent Meydanı'nın Kültürpark ile birleşmesiyle şehrin yaklaşık 120 bin metrekarelik yeni bir park ve meydana kavuşmuş olacağını vurgulayan Başkan Akyürek, meydanın yaz sonunda, bölgede yapılacak diğer yapıların ise 1 yıl içinde tamamlanacağını vurguladı.
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı sürdürülen Kent Meydanı, bölgede yapılacak yapılar ve düzenlemelerle birlikte yaklaşık 14,5 milyon TL'ye mal olacak. TOKİ Haber, 06.06.2013 |
|
DEFİNECİ İÇİN KÖY İSMİ YETTİ
Köyün ismi Altınbulak olunca, definecilerin akınına
uğradı. Kazılardan dolayı köyün köstebek yuvasına
döndüğünü söyleyen köylüler çareyi, köyü güvenlik
kamerasıyla donatmakta buldu. Sabah, Haber: Soner İstanbullu, 06.06.2013 |
|
55 MİLYON YAŞINDA PRİMAT FOSİLİ BULUNDU Konya Hakimiyet, 06.06.2013 |
|
MÜZELER RASTGELE KURULAMAZ
BİRBİRLERİNİN YERİNE KONULAMAZ Kent müzelerinin kentliyle birlikte kurulduğunu ve “Ben sadece bana oy verenlerin ne dediğine bakarım” diyen bir mantığa teslim edilemeyecek kadar toplum yaşamında etkin ve önemli mekanlar olduğuna dikkat çekildi: “Parklar, müzeler birbirinin yerine konulamaz değerdedir. Kentlerin ciğerleridir, ciğerlerimiz olmadan nefes alamaz, yaşayamayız. Halkın serbestçe kullanabildiği parkların, yeşil alanların özelleştirilerek özel mülkiyete, özel güvenlik sistemlerine devredilmesine karşıyız. Taksim Gezi Parkı direnişi bir simge olarak bu harekette önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’de para kazanmak veya diğer farklı amaçlarla doğal alanların tahrip ya da yok edilmesine izin verilmemeli, tam tersi buralar titizlikle korunmalıdır.”
Müzelerin, çoluk çocuk, yaşlı genç herkes için önemli bir buluşma, öğrenme, paylaşma ve hatırlama mekanları olduğuna değinilen açıklamada, İstanbul’un tarihi, doğal ve kültürel mirası ile eşsiz bir kent olduğu ifade edildi. İstanbul’u biricik yapan bu mirasın, burada yaşayan insanların geçmişte ve bugün yarattıkları yaşam kültürünün tüm renkleriyle kent müzesinde yansıtılması gerektiğinin dile getirildiği açıklamada, Kent müzelerinin paylaşımcı, demokratik ve katılımcı olması gerektiğine dikkat çekildi.
‘HÜKÜMET KORUMA GÖREVİNİ YERİNE GETİRSİN’ Kent müzelerinin sadece geçmişe ait birtakım eşyaların sergilendiği nostalji mekanları olmadığının belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kamuya açık yeşil alanların ve doğal ortamların 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile devlet tarafından korunması hükümetlere verilmiş bir görevdir. Hükümetten halkı, kültürü ve doğayı koruma görevini yerine getirmesini istiyoruz. Hükümetten, halkının temel yaşam hakkını savunma ihtiyacını görüp kabul ederek halka uygulamakta olduğu sert şiddeti derhal durdurmasını talep ediyoruz. Hem hükümetten hem de büyükşehir belediyesinden kentsel yaşamın vazgeçilmezi olan Taksim Gezisi’nin, yeşil alanın yok edilerek İstanbul Kent Müzesi de dahil olmak üzere herhangi bir kültür kurumu yapılması konusundaki söylemlerini sonlandırmasını istiyoruz.”
KENT MÜZESİ’NDEN SÖZ EDERKEN: * Hangi kurumun
kuracağı, Evrensel, 05.06.2013 |
|
TARİHİ ESERLER 3 DİLDE ANLATILACAK
"Teknolojinin Buluştuğu Yer: Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Projesi" ile Kalehöyük Müzesi ziyaretçilerine 3 dilde ve 3 boyutlu fotoğraflarla tanıtılacak.
Vali Özdemir Çakacak, müzedeki tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, Ahiler Kalkınma Ajansının (AHİKA) desteği ile güzel sonuçlar doğuracak bir projeyi hayata geçirildiğini söyledi. Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin sadece Kırşehir için değil, ülkenin tanıtımı için de çok büyük öneme sahip olduğunu vurgulayan Çakacak, "Teknolojinin Buluştuğu Yer: Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Projesi" sayesinde tarihin teknolojinin en son imkanları ile ziyaretçilere sunulduğunu vurguladı.Çakacak, projeyle yerli ve yabancı turistlerin, tarihi eserleri 3 boyutlu izleyip, eser hakkında sesli anlatımla bilgi sahibi olabileceğini ifade ederek, şunları kaydetti:"Projeyi arkadaşlarımız anlattı, bizler de dinledik. Kulaklıkları taktıktan sonra, objelerin barkotlarını tablet bilgisayarlara okuttuğumuzda tarihi eserlerle ilgili olarak Türkçe, İngilizce ve japonca bilgiler veriliyor. Özellikle buraya gelecek yabancı turistler bu uygulama sayesinde eserler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olacak."
Star, 05.06.2013 |
|
TARİHİ OSMANLI MEZARLIĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim görevlisi Elif Girgin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 18 dönümlük mezarlıkta, 1400'lü yıllarda yaşamış birçok devlet çalışanı, yeniçeri askeri ve vatandaşın mezarının yer aldığını söyledi.
Girgin, kültürel mirası korumak amacıyla yıllardır unutulmuş tarihi mezarlığı gün yüzüne çıkarmak için restorasyon çalışması başlattıklarını belirtti.
Fatih Sultan Mehmet'in komutanı, ilçeyi 1456 yılında fetheden Has Yunus Bey'in türbesinde de bakım çalışması yapıldığını aktaran Girgin, ocak ayında başlayan restorasyon çalışmalarının temmuz ayında bitirilmesinin hedeflendiğini ifade etti.
Girgin, Osmanlı Devleti'nin köklü ve tarihi bir mirasa sahip olduğunu dile getirerek, buna sahip çıkılması gerektiğini vurguladı.
"Amaç, mezarlığı görülür ve gezilir hale getirmek" Mezarlığın, İş-Kur'a bağlı 24 işçinin de yardımıyla gün yüzüne çıkarıldığını anlatan Girgin, "Osmanlı Mezarlığı, arkeolojik ve tarihi bir yer. Amaç, mezarlığı görülür ve gezilir hale getirmek. Mezarlıkta bulunanmermer taşlarındaki motifler o dönemin birer ustalık eseridir ve o döneminsanat anlayışını yansıtıyor" diye konuştu.
Girgin, mezar taşının kime ait olduğunu anlamak için üzerindeki şekillere bakılması gerektiğini belirterek, "Örneğin, üzerinde defne ve üzüm salkımı motifli olan mezar taşları mezarın kadınlara ait olduğunu gösterir. Kavuklu mezar taşları ise Osmanlı döneminde yaşamış önemli kişileri temsil eder. Mezarlıkta yeniçeri mezar taşları da bulunuyor.
Yeniçerilerin mezar taşları ise şapka biçimindedir. Bir de yazısız mezar taşları vardır. Bunlar rivayete göre o dönemdeki cellatlara aittir. Halkın bunlara beddua etmesini önlemek için yazısızdırlar" bilgisini verdi. Manşet Gazetesi, 05.06.2013 |
|
ERZURUM KONGRESİ'NİN YAPILDIĞI BİNA RESTORE EDİLECEK
Erzurum İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adnan Yazıcı, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı'ndan sağlanan ödenekle, Erzurum Kongresi'nin gerçekleştirildiği tarihi binanın restorasyon ve rölöve çalışmalarının başlatıldığını söyledi. Restorasyonun bu yıl sonuna kadar bitirilmesi hedefleniyor.
Yazıcı,"Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na restorasyon için ödenek göndermesinden dolayı müteşekkiriz. Türk ve Erzurum tarihinde önemli bir yere sahip bulunan Kongre binasının restorasyonu aslına sadık kalınarak gerçekleştirilecek. 16 Aralıkta restorasyon çalışmaları tamamlanarak tarihi binamız yeniden müze olarak hizmete açılacak." diye konuştu. İl Özel İdaresi olarak ilk kez sivil bir tarihi eseri restorasyon programlarına aldıklarına da dikkat çeken Yazıcı, hamamın restorasyon sonrasında kültür, sergi ve galeri merkezi olarak hizmet sunacağını da sözlerine ekledi. Yapı, 05.06.2013 |
![]() |
ÇATALHÖYÜK KAYNAK BULUNURSA DENEYSEL EVLERE KAVUŞACAK
Çatalhöyük Kazı Başkan
Yardımcısı ve Ege Üniversitesi
Öğretim Üyesi Yrd.
Doç.Dr. Serap Özdöl
Kutlu, çekirdek ekibin
Konya'ya
Haziran ortası itibarıyla gelip hazırlıklara
başlayacağını, 25 Haziran'da da dünyanın çeşitli
yerlerinden gelecek yaklaşık 130 arkeoloğun
katılımıyla kazıların başlatılacağını ifade etti.
Kutlu, "Bu yıl, daha önce açılan alanlar
derinleştirilecek, farklı katmanlardaki bulgular
karşılaştırılacak. Çok sayıda ekip, pek çok noktada
çalışmalarını yürütecek" dedi. Yapı, Fotoğraf: Michael Ashley, 05.06.2013 |
|
TOPÇU KIŞLASI İÇİN YENİ BAŞVURU
Mimarlar ve Şehir Plancıları Odası, ‘Topçu Kışlası’ projesine yönelik yeni bir başvuruda bulundu. Kurul, 3 Haziran’da yaptığı başvuruda, İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin acilen yürütmeyi durdurma kararı vermesi gerektiğini bildirdi. Başvuruda, “Süre dolmuştur, mahkeme konunun önemi açısından karar vermelidir” talebinde bulundu. Oda, imar planının iptali için Büyükşehir Belediyesi aleyhine 1. İdare Mahkemesi’ne, yürütmeyi durdurma talebiyle başvurmuş, ancak mahkeme bilirkişiden görüş alınmasını uygun görmüştü. Bilirkişi raporunda ise ‘Gezi Parkı’na dokunulmaması’ yönünde karar çıkmıştı. Geçen hafta ise İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği tarafından yapılan başka bir başvuruda, yürütmenin durdurulması kararı vermişti. Davalı kurum olan Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan henüz cevap ya da itirazda bulunulmadığı öğrenildi Habertürk, Haber: Tülay Acar, 05.06.2013 |
|
![]() |
578 YILLIK CAMİ RESTORE EDİLDİ
Eflani İlçesi'nde 578 yıl önce yapılan Küre-i Hadit Camisi restore edilerek ibadete açıldı.
Demirli Köyünde 1435 yılında Candaroğlu İsmail Bey tarafından yaptırılan Küre-i Hadit Camisi'nin 2 yıl önce başlayan restorasyonu tamamlandı.
Karabük Valisi İzzettin Küçük, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Karabük'ün en eski kültürel varlıklarından birisi olan caminin restorasyonunu yaparak yeniden kullanıma açtıklarını söyledi.
Caminin en son 1880 yılında onarım gördüğünü vurgulayan Küçük, "Tarihi camimiz gerçekten önemli bir eserdir. Bu camiyi korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizim öncelikli görevimiz. Cami yapıldığı dönemin izlerini çok bariz taşımaktadır. Restorasyon yapılırken buna çok dikkat ettik. Orijinal haline özen gösterdik. Restorasyon tamamlandı. Şimdi çevre düzenlemesi yapılıyor" diye konuştu.
Eflani Belediye Başkanı İbrahim Ertuğrul ise çok değerli bir yapıya yeniden can verdiklerini, emeği geçenlere teşekkür etti haberler.com, 04.06.2013 |
KİLİSE MEYDAN'A ÇIKACAK MI?
Taksim’deki Rum
Kilisesi’nin önünün açılması ve karşısına bir cami
yapılmasının gündeme gelmesi gözleri bölgede yer
alan mağazalara çevirdi.
Taksim’de yaşanan ‘Gezi Parkı’ gerginliğinin
devam ettiği sıralarda İstiklal Caddesi girişinde
yer alan Rum Kilisesi’nin önünün açılmasının
planlandığı ve hemen karşısına da maksem arazisi
üzerine bir cami inşa edileceğinin açıklanmasının
ardından gözler kilisenin olduğu bölgeye çevrildi.
Balıklı Rum Hastanesi’ne ait arazi üzerinde yer
alan irili ufaklı bir çok işyeri bulunurken, cami
yapımının planladığı arazi ise Kilise’nin tam
karşısında bulunuyor.
Hürriyet, Haber: Burak Coşan, 04.06.2013 |
|
YAZICI TARİHE SAHİP ÇIKTI 2013 yılı Ekim ayı itibariyle restorasyon çalışmasının bitirilmesini amaçladıklarını dile getiren Yazıcı, “Şeyhler hamamı toplam 775 bin metre kare alan üzerine kurulu. 1776 yılında bu yer özel vakıf mazbuat kütüğüne kayıtlı olarak kurulmuş, daha sonra Vakıflar Müdürlüğüne geçmiştir. 2013 yılı itibariyle Şeyhler hamamını 41 yıllığına kiralayıp, onarımını yaptıktan sonra, kültür, sergi ve galeri merkezi olarak halkımızın hizmetine sunacağız. “dedi Erzurum Gazetesi, Haber: İhsan Kumru, 04.06.2013 |
|
'OPERA'DAN 'KÜLTÜR MERKEZİ'NE AKM
Eski İstanbullular, AKM'den 'opera binası' diye bahsederlerdi. 'Şu saatte Opera Binası'nın önünde buluşalım' sözü dillerine yerleşmişti.
Başbakan hafta sonu yaptığı konuşmalarda, Taksim
projelerinden bahsederken, birkaç kez “AKM’yi yıkıp
yerine gururlanacağımız bir opera binası yapacağız”
dedi. Başbakan ilk kez söylemiyor bunu. Taksim’in
yayalaştırılması çalışmaları başlamadan önce,
“AKM’yi yıkıp, çevresindeki boş alanları da içine
katarak yerine çok daha görkemlisini yapacağız”
demişti Erdoğan. O sırada büyük tartışmalar
yaşanmış; ortalık, “AKM, AVM olacak”, “Yok hayır
cami dikecekler” iddialarından geçilmez olmuştu. Radikal, Yazı: Serhan Bali, 04.06.2013 |
|
ATATÜRK'ÜN BABA OCAĞI HATIRA MÜZESİ OLACAK
Atatürk'ün dedesinin Makedonya'daki evi yeniden yapıldı. Başbakan Erdoğan'ın açacağı ev müze olacak.
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, (TİKA) Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dedesi Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin Makedonya'nın Kocacık Köyündeki evini yeniden inşa ettirdi. Önümüzdeki aylarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılması planlanan "Ali Rıza Efendi Anı ve Akraba Evi" müze olacak. TİKA ayrıca, heykeltraş Murat Daşkın'a, Atatürk ve ailesinin gerçekçi silikon heykellerini yaptırıyor. 8 heykelin mizansenleri Türk Tarih Kurumu uzmanlarınca tasarlandı. Atatürk'ün 17 yaşlarında, Askeri İdadi üniforması giymiş iki heykeli yapılacak. Bu heykellerden biri anı evine, diğeri ise Manastır Askeri İdadisi'ndeki anı odasına konulacak. Anı evi için Kızıl Hafız Ahmet Efendi'nin heykeli 70 yaşlarında, rahleden Kuran okur şekilde hazırlanıyor. Atatürk'ün babaannesi Ayşe Hanım'ın heykeli ise 60 yaşlarında ve yün eğirirken olacak. Atatürk'ün ikinci heykeli ise çocukluk dönemine ait olacak. Çocuk Atatürk heykeli, bir topacın ipini sarar şekilde hazırlanacak. Sabah, Haber: Hasan Ay, 04.06.2013 |
![]() |
|
SABANCI HOLDİNG'TEN AKM AÇIKLAMASI
AKM'deki
restorasyon çalışmalarının durdurulması üzerine
gelen sorular ile ilgili Sabancı Holding, bir basın
bülteni yayınladı.
Geçtiğimiz Cuma günü AKM'de yapılan restorasyon çalışmalarının "ikinci bir emre kadar" durdurulduğuna dair açıklama yapılması üzerine Sabancı Holding, tek cümlelik bir basın açıklaması yaparak konuya kendi cephesinden açıklık getirdi.
Yapılan açıklama şu şekilde:"Sabancı Holding olarak, Kültür Bakanlığı ile yaptığımız protokol, Atatürk Kültür Merkezi'nin sadece restorasyonunu kapsamaktadır." Yapı, Haber: Emine Merdim Yılmaz, 04.06.2013 |
OSMANLI ARŞİVİ TEK ÇATI ALTINDA
Fatih Sultan Mehmet’in Bosna Fermanı ve Karlofça Anlaşması gibi İstanbul’un farklı yerlerinde bulunan milyonlarca tarihi Osmanlı arşivi tek çatı altında toplandı.
Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın dün açılışını yaptığı Milli
Arşiv Sitesi’nde padişah fermanlarından anlaşmalara
kadar 370 bin defter, 96 milyon belge koruma altına
alınacak.
TOKİ ile Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
arasında yapılan protokol sonucu İstanbul
Kağıthane’de inşa edilen ve Osmanlı arşivlerini tek
çatı altında toplayan Milli Arşiv Sitesi tamamlandı.
Başbakan Erdoğan, “Bugün, sadece bir kamu yatırımını açmıyoruz, tarihi muhafaza edecek, tarihe yön verecek bir hazineyi Türkiye’ye kazandırıyoruz” dedi. Arşivin, bir ülkenin ve milletin hazinesi olduğu kadar aynı zamanda hafızası olduğunu vurgulayan Erdoğan, arşivi olmayan milletin hafızasının da olmadığını dile getirdi. Hürriyet, Haber: Mustafa Küçük, 03.06.2013 |
|
VAN 'BİNBİR MERDİVEN'İN KAPISINI ARALIYOR
Güneş Kenti (Tuşba) olarak MÖ 9. yüzyılda Urartu Krallığı'na başkentlik yapan Van Kalesi ile güney kısmındaki eski Van şehri, son yıllarda başlatılan kazı ve restorasyon çalışmalarıyla tekrar ayağa kaldırılıyor.
Özelikle daha önce restorasyon çalışmaları tamamlanan, fakat 2011'deki depremlerde hasar gören Kayaçelebi ve Hüsrevpaşa camileri, yeni restorasyon çalışmalarıyla eski ihtişamına kavuşturuluyor.
Eski Van şehrinde devam eden restorasyon çalışmalarını yerinde inceleyen Vali Münir Karaloğlu, Kayaçelebi, Hüsrevpaşa ve Horhor camilerindeki çalışmaları yürüten Mimar Şabettin Öztürk'ten bilgi aldı.
Eski Van şehrindeki çalışmaların devam ettiğini belirten Karaloğlu, Vakıflar Bölge Müdürlüğünün Abbasağa, Ulu ve Kızıl Minareli camilerle ilgili bugün sonuçlandıracağı yeni bir ihalenin yapıldığını ifade etti.
Yakın zamanda bu üç caminin tekrar ayağa kaldırılması çalışmalarına başlanacağını kaydeden Karaloğlu, şunları kaydetti: "Böylelikle eski Van şehrindeki önemli mabet ve camiler tekrar hayat bulmuş, tekrar ezan okunmuş olacak. Horhor Cami'yi bu yaz bitirmek ve ramazan'da bir teravih namazı kılmak istiyoruz. Bizim bütün amacımız Eski Van şehrini yeniden yaşanılır bir mekana dönüştürmek. Tabi çalışmalar bizim istediğimiz oranda hızla gitmiyor. Çünkü bunlar tarihi yapılar ve önce röleve, restorasyon projeleri yapılıyor. Kuruldan geçiyor, işe başlıyoruzi Bu yüzden çok hızlı ilerleyeceğimiz bir konu değil. Ama tarihi yapıları özelliklerine uygun yapmaya çalışıyoruz. İnşallah bittiğinde eski Van şehri güzel bir mekana dönüşecek."
Kralların merdiveni, yeniden kullanılabilecek Urartular dönemi sonrası Selçuklu Sultanı Kılıçarslan tarafından yaptırıldığı bilinen, dönemin krallarının su ihtiyacını gidermek için görevlilerin sarnıç yolu, kralların ise kale arkasına kestirme yol olarak kullandığı merdiven, yeni çalışmayla tekrar kullanılabilecek.
Kalenin eski Van şehrine bakan güney kısmındaki yaklaşık 100 metre yüksekliğe sahip "Binbir Merdiven", yapıldığı dönemdeki haline getirilecek.
Su sarnıcı ve merdiven ile ilgili yapılan çalışmalara değinen Karaloğlu, projelerin tamamlandığını ve keşiflerin bittiğini belirterek, şöyle konuştu: "Sarnıç ve sarnıcı kaleye bağlayan merdivenlerin ihalesini beraber yapacağız. Ordaki amaç, eski Van şehrine gelenler arkaya dolaşmadan o merdivenleri kullanarak kaleye çıkabilecek veya kaleye çıkanlar güney yakasındaki eski Van şehrine o merdivenleri kullanarak inebilecekler. İnşallah bu yıl o sarnıç ve merdivenin ihalesini yapıp bitirmek istiyoruz."
Karaloğlu, eski Van şehrinde incelemesini tamamladıktan sonra kaleden ayrıldı. Haber 7, 03.06.2013 |
|
SEBASTOPOLİS, 21 YIL SONRA YENİDEN KAZILACAK
Sulusaray Kaymakamı Yaşar Kemal Yılmaz, Sebastapolis antik kentinde kazı çalışmalarının 21 yıl sonra yeniden başlatılacağını söyledi.
"Roma'nın önde gelen şehirlerinden Sebastapolis, arkeologlar ve konu ile ilgili uzmanlar tarafından ikinci Efes olarak kabul edilir. Son derece önemli bir şehirdir. Bazı teknik sıkıntılar ve yeterince hassasiyet gösterilmediği için 1987-1991 yılları arasında yapılan kazı çalışmaları yetersiz kalmış. Antik kent kötü ve atıl bir durumda. Biz güvenlik güçlerimizle antik eserlerin korunması için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Eserlerin toprak altından çıkarılıp ve memleketin hizmetine sunulması için bir an önce kazı çalışmalarının yapılması ve eserlerin gün yüzüne çıkarılması gerekiyor."
Antik kentin gün yüzüne çıkarılmasının Sulusaray İlçesi için önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Sebastapolis, stratejik öneme sahip bir kent. Buradan çıkacak eserler geçmişe ışık tutacaktır. Antik kent, gün yüzüne çıkarsa Sulusaray İlçesi cazibe merkezi haline gelecek" diye konuştu.
Kaymakam Yılmaz, antik kentteki kazı çalışmalarına Tokat Müze Müdürlüğü başkanlığında Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Şengül Dilek Ful'un bilimsel danışmanlığında bu ay başlanacağını sözlerine ekledi.
Sebastapolis Antik Kenti Sebastapolis antik
kentinin, bazı kaynaklarda
milattan önce birinci yüzyılda kurulduğu
belirtiliyor. Roma İmparatoru Trajan zamanında,
milattan sonra 98-117 yıllarında, Pontus Galatius ve
Polemoniacus eyaletlerinden ayrılarak Cappadocia
(Kapadokya) eyaletine dahil edildiği bildirilen
antik kentin, o dönem geçiş yolları üzerinde
bulunması ve bugün de kullanılan termal kaynaklar
sayesinde 2 bin yıl kadar önce Karadeniz'in en
büyük beş şehrinden biri olduğu anlatılıyor. Hürriyet, 03.06.2013 |
|
MÜCEVHER 5 BİN YIL ÖNCE DE VARMIŞ
Bilim adamları, yaklaşık 5 bin yıl önce Mısır’da göktaşlarından mücevher yapıldığını ortaya çıkardı.
O zamanlara ait parçaları inceleyen araştırmacılardan Joyce Tyldesley, “Gökyüzünden düşen her şey Allah’ın bir hediyesi olarak düşünülürdü.” diyerek göktaşlarından takı yapıldığını aktarıyor. Diane Johnson ise; Mısır’ın başkenti Kahire’nin 70 kilometre güneyinde gömülü bir yerde takılar bulunduğundan söz ediyor. Zaman, 03.06.2013 |
|
BEZMİ ALEM VALİDE CAMİSİ REVİRE DÖNDÜ Radikal, Haber: İhsan Yalçın-Erhan Tekten/DHA, 03.06.2013
Göstericilerin iki gün boyunca yaralıları tedavi etmek için ilk yardım merkezi olarak kullandıkları ve gazdan kaçıp sığındıkları caminin imamı Radikal'e konuştu.
Radikal, Haber: İdris Emen, 04.06.2013 |
|
![]() |
EN YENİ KÜLTÜREL MİRASIMIZ 9 BİN YILLIK
Dünya Mirası listesi, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür) tarafından belirlenen kriterlere uygun olarak seçilmiş kültürel ve doğal yerlerin listesinden oluşuyor. Belirlenen bu listeyle 'dünya miraslarının' gelecek nesillere aktarılması hedefleniyor.
Yaklaşık 1000 Dünya mirasının 500'e yakını 'Kuzey Amerika ve Avrupa' olarak belirlenen coğrafyada yer alıyor. Asya ile birlikte Arap dünyasında ise 300'e yakın dünya mirası yer alıyor. Türkiye'nin dünya mirası serüveni ise 1985 yılında 'İstanbul'un tarihi alanları', 'Kapadokya Göreme Milli Parkı' ve 'Divriği Ulu Cami ve Şİfahanesi'nin listeye girmesiyle başladı. Günümüzde Türkiye'den 11 Dünya mirası listede yerini almış durumda. Zaman, Haber: Fatih Sınar, 03.06.2013 |
TOPÇU KIŞLASI'NIN MİMARI KONUŞTU: AVM YOK!
Gezi Parkı'nda eski Topçu Kışlası'nın inşa
edilmesine yönelik protestolar devam ederken, mimar
Halil Onur "İhale 'kültür, sosyal ve sanat yapısı'
olarak yapıldı. Onun dışında bir fonksiyonu yok"
diyerek projesini savundu. Sabah, 03.06.2013 |
|
KENTLİLERİ HİÇE SAYAN DAYATMADAN VAZGEÇİLMELİ
Türk Serbest Mimarlar Derneği (TSMD), Taksim Meydanı ve Gezi Parkı hakkında yaptığı duyuruda, 'kentlilik hakkı'nı ihlal eden karar mekanizmalarına sağduyu çağrısında bulunuldu.
Önceki kullanıcılarından emanet aldığımız
kentlerimizi şimdiki sakinleri olarak sonraki
nesillere sadece bina yığını olarak bırakmak
istemiyoruz. Yaşayan, sağlıklı, sürdürülebilir ve
kentsel belleği zedelenmemiş kentler olarak bırakmak
istiyoruz. Türk Serbest Mimarlar Derneği" Yapı, 03.06.2013 |
|
TAKSİM'DE CAMİ YAPILACAK YER AÇIKLANDI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Taksim’de Maksim’in arkasındaki üçgen alana cami yapılacağını belirterek, oradaki kilisenin de önündeki dükkanların kaldırılmasını gündeme getirdi. Kilisenin vakfıyla anlaşılması gerektiğini ifade eden Erdoğan, “Kamulaştırma bedelini ödeyerek kiliseyi meydana çıkaralım” dedi.
Erdoğan, Topçu Kışlası’nın da otel olabileceğini söyledi. HaberTürk TV’de Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, Taksim Gezi Parkı ile ilgili, Gezi Parkı’nı Türkiye’de bilmeyen çok sayıda insan bulunduğunu, ancak bu durumun kullanılarak bazı şehirlerde olaylar çıkarıldığını söyledi. Erdoğan, “Bunların hiçbirinin demokrasiyle filan alakası yok. Buradaki mesele, Taksim’de, aslında Gezi Parkı olayı, AVM olayı da değildir. Buraya AVM yapılabilir mi? Ben bunu alışveriş yeri diye söylerken, üstünde otel, rezidans gibi şeylerin olabileceğini söyledim” dedi.
İstanbul’un AVM’ye doyduğunu dile getiren Erdoğan, şu anda en büyük sıkıntının rezidans ve otel olduğunu vurguladı. Topçu Kışlası’nın büyük ihtimalle otel olacağını belirten Erdoğan, “Altı da şehir müzesi olur büyük olasılıkla. Buraya insanlar geleceği için alışveriş mağazaları da olmalı. Halı mağazası vs. Ama bunların modern olması lazım. Rastgele değil” dedi. Erdoğan, AKM’nin de yerine uluslararası bazda gösterilen olacağı bir yer yapılacağını bildirdi. Yapı, 03.06.2013 |
|
FATİH'İN AHİDNAMESİ 550'İNCİ YILDA SERGİDE
Fatih Sultan Mehmet'in Bosna- Hersek'i fethi sonrasında Hıristiyan din adamlarına verdiği Ahidname, 550. senesinde sergiye açıldı. Fatih, 1463 'te Bosna- Hersek'i fethettikten sonra bir manastırın rahiplerine, özgürlük fermanı vermişti. Belgeyi inceleyen Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, "Ahidname, ecdadımızın din ve vicdan hürriyeti konusunda ne kadar hassas olduklarının resmidir. 550 seneden beri korunuyor. Fatih, rahiplere 'Hiç kimse rahip ve rahibelerin dini yaşantılarına müdahale edemez' demiş" diye konuştu. Ahidname, ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilen 4 Temmuz 1776 tarihli ABD Anayasası'ndan 324 sene evvel yazıldı. Sabah, 02.06.2013 |
|
SURİYE'NİN TARİHİ YAZMA ESERLERİ TÜRKİYE'DE SATILIYOR
Suriye’deki çatışmalarda cami, müze ve kütüphane gibi birçok tarihi eser yıkıldı. Bunun sonucunda yağmacılar ülkenin kültürel eserlerini talan etti. Emeviye Camii’nde kaybolanlar arasında Hz. Peygamber’in mübarek dişi ve sakal-ı şerifi de var. Ülkeden çalınıp satılmak istenen elyazması eserler ise Türkiye’de ele geçirildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı ekipleri, kaçakçıların Suriye’deki tarihi el yazması ve nadir kitapları ele geçirip, sınırdan Türkiye’ye taşıdıklarını belirledi. Kaçakçıların eserleri Hatay, Kilis ve Şanlıurfa’dan Türkiye’ye getirdiği ve İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde sattıkları tespit edildi. Suriye’den çıkarılan eserler arasında Muhyiddin İbn-i Arabi ve onun ekolünden tasavvuf erbabına ait yazma eserlerin yanı sıra fıkıh, tefsir gibi İslami ilimlerle ilgili eserler de var. Ayrıca Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait nadide eserlerin yer aldığı Şam Milli Müzesi’nin de yağmalanan yerler arasında bulunduğu ifade edildi. Çok sayıda tarihi kalıntı, fresk, ikon, renkli mozaikler ve Aramice el yazması eserlerin sergilendiği müzeden de onlarca eserin çalınarak yurtdışına kaçırıldığı belirtildi. Geçtiğimiz günlerde KOM Dairesi ekipleri, gelen bir ihbarın ardından kaçakçılık yaptığı belirlenen iki kişiyi tespit etti. Satış işleminin ardından iki kişiyi gözaltına aldı. Ele geçirilen tabloyu inceleyen birimler, tablonun sahte olduğunu ortaya çıkardı. Son dönemde özellikle Hatay, Kilis ve Urfa hattından Türkiye’ye çok sayıda tarihi eserin sokulduğunu belirten kaynaklar, tabloların ve tarihi eserlerin ekonomik değerinin çok yüksek olduğunun altını çiziyor. Suriye’deki bazı çevrelerin ülkedeki karışıklıkları fırsat bilip tarihi eserleri ucuz fiyatlara sattıklarını aktaran kaynaklar, elde edilen paralarla da silah alındığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre; 100 ile bin dolar arasında değişen fiyatlarla satılan tarihi eserler, Avrupa’da 50 ile 100 bin dolar arasında alıcı buluyor. Ayrıca tarihi eserler Türkiye ile Lübnan’da el değiştiriyor. Suriye’deki tarihi eserlerin satımı için en büyük karaborsa olarak da Ürdün’ün başkenti Amman gösteriliyor. Zaman, Haber: Bayram Kaya - Ünal Lİvaneli, 02.06.2013 |
|
100 GÖRÜLMEMİŞ ESER
Ünlü İngiliz ressam LS Lowry'nin daha önce sergilenmemiş 100 yağlıboya ve kara kalem eseri görücüye çıkıyor.
'Unseen Lowry' (Görülmemiş Lowr) isimli sergi ünlü ressamın özgün stilini nasıl geliştirdiğini ve erotik figürlere bağlılığının boyutlarını gözler önüne seriyor.
Salford'da yer alan The Lowry galeride 22 Haziran'da açılacak sergi, Tate Modern'de yaklaşık 30 yıldır açılan en büyük Lowry sergisiyle aynı zamana rastlıyor.
Lowry'nin 'Picadilly Circus' adlı tablosu 2011'de Christie's Müzayede Evi'nde 8,8 milyon dolara alıcı bulmuştu. Akşam, 01.06.2013 |
|
AKM'DE STATİK TEHLİKE! Habertürk, Haber: Serkan Akkoç, 01.06.2013
Yapı, 03.06.2013 |
|
1500 YILLIK AYASOFYA GÖLGEDE KALDI! Ünlü mimar Sinan
Genim, nitelikli yapıların çevresinde İstanbul’un
siluetinin kaybolduğunu söylerken, Prof.Dr. Ahmet
Vefik Alp, eserlere saygıda İngilizlerin gösterdiği
hassasiyeti gösteremediğimizi ifade etti Habertürk, Haber: Zeynep Yıldırım, Fotoğraflar: Sinan Bilenoğlu - Ayhan Yıldız, 01.06.2013 |
|
ERDOĞAN: AKM'Yİ DE YIKMALIYIZ
Başbakan Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada ilk kez Gezi Parkı'nda yaşananlara ve AKM ile ilgili gündeme değinerek açıklamalarda bulundu.
Başbakan Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Gezi Parkı'nda yaşananlara ve AKM ile ilgili gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Hürriyet.com.tr'nin haberine göre Başbakan ''Topçu Kışlası'nı yapacağız. Polis orada dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak" dedi.
AKM'yi yıkmalıyız "AKM’yi dahi biz yıkmalıyız. Yıkıp gururlanabileceğimiz bir proje yapmalıyız, bir opera binası yapmalaıyız Burası önemli bir merkez olmalı Gelen turistler gururla görmeli Topçu Kışlası yerinde yapılmalı, mevcut yeşil azami şekilde korunarak, yayalaştırmayı bitirelim herkes rahatça gezsin Burada böyle bir amaç var Ama olay başka yerlere çekildi Birilerine rant sağlanacak deniliyor Biz sadece bu millete rant sağlamının gayreti içerisindeyiz Bunların zihniyetine bakarsanız onlar gecekonduda yaşasın Biz kentsel dönüşüm diyoruz Düşüncesini, iradesini serdirebileceği bir adım atsın Benim belediye başkanlığı döneminde İstanbul’da dikilen 10 yaş üstü ağaçlandırma kadar hangi dönemde yapıldı 750 milyona yakın fidan diktik, dikiyoruz Yeşiller noktasında güçlendirelim diyoruz".
Topçu Kışlası'nı Yapacağız "Topçu Kışlası ise kusura bakmasın Onu yapacağız Yeşilin daniskasını da yayalaştırma çalıştırmalarında yapacağız. 94 öncesi dönemde hava kirliliği yüzünden dolaşılamıyordu İçme suyu bulunmuyordu Ormanın yok ki suyun olsun Çöp dağlarından geçilmiyordu 368 bin ağaç kesilecekmiş Nasıl da biliyor Nerden biliyorsun, kim verdi sana bu bilgiyi Nereden yaptınız bu hesabı? Bunlar hesap kitap işi Sen gazetede köşe yazıyorsun diye her şeyi biliyorsun anlamına gelmez Biz bu işi bilenlerle yapıyoruz Hedef nedir? Hedef insandır 3-5 ağacı sökersin, yerine 50 ağaç dikersin..."
"Gezi projesinde kısa bir teknik bir bilgi vermek istiyorum; Cumhuriyet Caddesi’nde araçlar yer altına alınarak geçiş sağlanacak Taksim Meydanı’nda araç görmeyeceğiz, halkımız dolaşacak Toplu Kışlası yapıldığı zaman giriş katı ister AVM yapılabilir, şehir müzesi yapılabilir Atılmış bir adım kesin olarak yok, bir imza yok Cumhuriyet Caddesi’nde mağazalar yok mu, büfeler yok mu Neden bunlara isyan edilmiyor Bu olmazsa olmaz değil. Şehir müzesi de yapabiliriz Bunlar nihai kararlar değil Binanın tamamı AVM olacakmış falan bunlar gerçek değil Bizim orada bir otele de ihtiyacımız var" Yapı, 01.06.2013 |
|
İSTANBULSMD SORDU: BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI NEREDE?
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı Ersen Gürsel, yaptığı basın açıklamasında, Taksim Gezi Parkı’nda İstanbullularla güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesinin, belediyecilik ve kent plancılığı, kent yönetimi açısından çok vahim olduğunu söyledi ve sordu, "Büyükşehir Belediye Başkanı nerede?"
“İstanbul’un elde kalan ender yeşil alanlarından İstanbul Gezi Parkı’nın rant yapılanmasına teslim edilmesi çok temel bir yanlıştır. İstanbullu’nun nefes alma alanlarından birini küçültmekle kalmıyor, aynı zamanda AVM olarak yapılanmaya açarak merkez trafiğini de artırıyorsunuz. Zaten çok sıkışmış durumda olan kentlerimizde boş olan her santimi tasarlayarak yeşillendirecek yerde mevcut yeşilleri sökme kararını insan aklı almıyor. Sökülen her ağaç Istanbullulara ihanettir."
Ersen Gürsel, Taksim Gezi Parkı’nın Cumhuriyet döneminde yapılmış ve kent kimliğini simgeleyen çok önemli bir kentsel mekan olduğunu ancak, İstanbul’a yönelik son uygulamaların kent tarihini ve kimliğini hiçe saydığını söyledi. Gürsel sözlerini söyle sürdürdü.
Yapıldığı dönemde çağdaş bir düşünceyle kamu yararına oluşturulan bu parklar, şimdi yıkılarak yeniden, ticari amaçla değerlendirilmesi ve sözde eski bir yapıyı koruma amacıyla, aslında bir AVM oluşturulmasının çevrecilikle hiçbir ilgisi olamaz.”
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı Gürsel açıklamasına şöyle devam etti: "Her şey bir yana, karar alma sürecinde çarpıklıklar var. Bu kararlar alınırken Büyükşehir Belediye Başkanı nerde? Niye biz kente yönelik kararları Basbakan’dan duyuyoruz? Istanbullular bu sürecin neresinde? Şu anda Taksim Gezi’de nöbet tutanlara protestocu diyemeyiz. Onlar kentlerine ve dolayısıyla yaşamlarına sahip çıkıyorlar. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde parkını savunanların gazlandığını görmek mümkün değildir. İstanbul halkının yeşil alanını korumak amacıyla gerçekleştirdiği direniş sadece ve sadece saygı ile karşılanmalı. Bu davranış demokratik ülkelerde politikacıların saygıyla karşıladıkları bir davranıştır.”
İstanbulSMD Başkanı Ersen Gürsel, Taksim Gezi Parkı uygulamalarının, İstanbul’a yönelik diğer tepeden inme plan kararlarından farklı olmadığını, İstanbul’un akciğeri olan yeşil alanlarını rant uğruna yapılaşmaya feda ettiğini söyledi. Yapı, 01.06.2013
Gezi Parkı yıkımına bir tepki de Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları Federasyonu 'Europa Nostra'ya paralel olarak Türkiye'de faaliyet gösteren Bizim Avrupa Derneği'nden geldi.
"Kamusal bir açık alan olan Taksim Gezi
Parkı'nda, 1940 yılında yıkılmış olan Topçu Kışlası
görünümünde bir alışveriş merkezi ve residans
işlevli bir yeni yapı yapılacağının duyurulması
toplumun çeşitli kesimlerinde ve konu ile ilgili
uzmanlar arasında endişe yaratmıştır. Son günlerde
Gezi Parkı ve çevresinde yaşanan olaylar bu
toplumsal endişenin yoğunluğunu bir kez daha
kanıtlamaktadır. Yol açma çalışmaları nedeniyle
parkın kuzey kısmında yapılan plansız yıkımlar
toplumu derinden sarsmış, pek çok kurum ve duyarlı
bireyi bir araya getirmiştir. Bizim Avrupa - Europa Nostra Türkiye Derneği Yapı, 01.06.2013 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ ÇOCUK İSTİSMARI
Araştırmacılar ilk bakışta istismara uğrayan
çocuğun yattığı ‘Defin 519’ olarak adlandırdıkları
mezarda bir farklılık görmedi. Ancak Wheeler’ın
ekibinde yer alan Tosha Duprasbegan, iskeleti
üzerindeki topraktan arındırdığı zaman kollarındaki
belirgin kırıkları farketti. Duprasbegan hemen
ardından köprücük kemiğindeki kırığı fark etti.
En ilginç kırıklardan bir tanesi çocuğun simetrik
olarak her iki üst kolunda da tespit edilirken,
kemiklerin tamamen kırıldığı fark edildi. Habertürk, 31.05.2013 |
|
GEZİ PARKI'NIN YAĞMA TARİHİ: DÜN ERMENİ MEZARLARI, BUGÜN AĞAÇLAR!
Taksim'deki Gezi Parkı'nın yağmalanmasına karşı İstanbullular kararlı bir direniş eylemi örgütlediler. Gezi Parkı'nın da içinde bulunduğu arazinin çok ilginç bir tarihi var. İşte geçmişte Ermeni mezarlığı olan arazinin devlet tarafından işgal ve yağmalanma tarihi!
Toprak diyerek geçme tanı Bir ulus-devlet için yeni bir başlangıç yapmanın
tarihte en sık rastlanan şekli, resmi tarihini
ortaya koyma ve eskiyi kolektif hafızadan silme
girişimleridir. Yeni sınırlar çizmeye ve eskiyi
kovmaya dönük bu girişimlerde kullanılan araçlardan
biri, kentler ve kent mimarisidir. Tarihin
süreklilik duygusunun yeniden üretildiği yerler olan
'anısal' mekanlar, toplumun geçmişle bağ kurmasını
sağlar. 'Eski' olana ait mimari dokunun kent
yüzeyinden silinmesi, toplumsal hafızadan da
silinmesine yol açar; geçmişle toplum arasındaki
sürekliliği sekteye uğratarak, toplumun 'derine
inememesine', hatırlayamamasına ve dolayısıyla,
geçmişiyle yüzleşememesine neden olur.
Divan Oteli, toplumun geçmişle olan bağını koparma işlevi gören yapılardan biri. Birkaç yıl öncesine kadar Taksim Gezi Parkı'nda karşımıza mezartaşları çıkıyordu. Bugün Gezi Parkı'nın Askeri Müze'nin, TRT İstanbul Radyosu binasının, Hilton ve Divan otellerinin olduğu bu alan eskiden bir Ermeni mezarlığıydı. Surp Agop Mezarlığı'nın tarihçesine ve bugün yeniden açılan Divan Oteli'ne bakıp, köklü bir geçmişin nasıl bir adaletsizliğe kurban gittiğini hatırlamak gerekiyor. Çünkü, Mithat Sancar'ın dediği gibi, "Unuttuğumuz pek çok şey ebedi olarak yitip gitmez; geçici olarak ona erişemeyeceğimiz bir yerde bizi bekler."
Edebiyatın tanıklığı Bu yitip gitmeyi engellemek için tutunulabilecek
en sağlam dallardan biri, edebiyatın tanıklığıdır.
Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları'ndaki
tanıklığıyla, kentin yüzeyinden silinmiş olsa da
yitip gitmeyen bir olayı, Surp Agop Mezarlığı'nı
hatırlatmaya çalışır bize:
Aynı çaba, Ahmet Aziz'in Aşkale Yolcusu Kalmasın romanında da görülür: "Servetlerinin göz doldurur hale gelmesi ise, Varlık Vergisi yılına tekabül ediyor. Ortalıkta bir insanlık dramı yaşanırken, onlar o yıl şaha kalktılar. (...) Geçen yıl istimlak edilen, Surp Agop Mezarlığını ve Surp Krikor Lusavoriç Kilisesini münasebetsiz bir fiyata satın almak için araya öyle hatırlı adamlar koyuyorlar ki şaşırıp kalırsın. Fısıldanan isimleri duydukça hayretler içinde kalıyorum. Mezarlığın ve kilisenin çok ucuza düşürüleceğini düşünüyorum."
Mezarlığın tarihçesi Surp Agop Mezarlığı'nın tarihi, 1560'ta İstanbul'da yaşanan büyük veba salgınıyla başlar. Ermeni cemaati, salgında ölenleri, o zamanlar şehir dışı sayılan Elmadağ'da, bugün Surp Agop Hastanesi'nin bulunduğu alanın karşısındaki Surp Agop Mezarlığı'na gömmeye başlar.
Sultan da, Pangaltı'ndaki geniş araziyi Ermenilere verir. Natanyan'a göre, bu arazi Taksim'den Harbiye'ye kadar uzanır. Vanlı Karaseferyan ailesinden, 1808 yılında ölen Harutyun Karaseferyan da, Manuk Efendi gibi, Pangaltı Ermeni Mezarlığı'na gömülür; mezartaşına, o mezarlığın padişah fermanıyla kendi atasına verildiği yazılmıştır.
1865'teki kolera salgınından sonra, artık şehrin önemli merkezi olan Pera'ya çok yakın olan Surp Agop Mezarlığı'na ölü defnedilmesi yasaklanır. Buna karşılık, fiişli Ermeni Mezarlığı cemaate tahsis edilir. Surp Agop Mezarlığı'na ölü defnedilemediği için boş kalan araziye, Istepan Paşa Aslanyan'ın çabalarıyla, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi inşa edilir.
1872'de, fiehremaneti (Belediye), Surp Agop Ermeni Mezarlığı'na el koyup arazisini Harbiye arazisine katmak ister, ancak Sultan Abdülaziz, mezarlık topraklarının padişah fermanıyla Ermeni cemaatine verildiğini ve Ermenilere ait olduğunu onaylar. 1912'de, Belediye, caddeyi genişletmek için, mezarlığın bir kısmını almak ister. Cemaate, toprağın bedeli olarak değil, sadece, duvarın yapımı, kemikler ve mezartaşlarının taşınması gibi masrafların karşılığı olarak 15 bin altın ödenir.
Mezarlık'taki "anıtlar" 31 Mart Olayı sonrası mezarlığa gömülenler, ayrı bir bilgi karmaşasına sebep olur. 1909'da, Hareket Ordusu İstanbul'a yaklaşırken, Taşkışla ve Selimiye kışlalarında barikat kuran Avcı Taburları'ndaki askerler şiddetle karşı koyar ve öldürülürler. Cesetler Surp Agop Ermeni Mezarlığı'na gömülür. Bir Generalin 31 Mart Anıları adlı kitabın yazarı Mustafa Turan, bu durumu, "31 Mart olaylarının bu zavallı kurbanları bir Müslüman mezarlığına bile layık görülmemişler, Ermeni Mezarlığı Surp Agop'a gömülmüşlerdir" diye anlatır. Öte yandan, bu olayda ölen Hareket Ordusu askerleri ve Hıristiyan gönüllüler, görkemli bir törenle, birlikte gömülürler. Enver Paşa, mezar başında yaptığı konuşmada "Müslümanların ve Hıristiyanların yaşarken ve ölürken, bundan böyle hiçbir ırk ve inanç ayrımı tanımaksızın yurtsever arkadaşlar olduklarının nişanesi olarak yan yana yattıkları"nı söyler. Arsen Avagyan, Ermeniler ve İttihat ve Terakki adlı kitapta, Hareket Ordusu'nda savaşırken ölenlerin de Surp Agop Mezarlığı'na gömüldüğünü, hatta mezarlığa, kardeşliği ve Müslüman-Hıristiyan birliğini temsil eden bir anıt dikildiğini belirtir. Oysa bu iddiaya kaynak olarak gösterilen, Edwin Pears'in Forty Years in Constantinople adlı kitabında, bu anıtın, aslında Hürriyet Tepesi'nde bulunan Abide-i Hürriyet olduğu, Hareket Ordusu'nda hayatını kaybedenlerin de İngiliz Kız Lisesi'ne ait arazinin bitişiğine gömüldüğü yazılıdır. Enver Paşa da bu konuşmayı o anıtın önünde yapmıştır.
Dava başlıyor Beyoğlu İlçesinin en işlek ve geniş caddesi üzerinde bulunan Surp Agop Mezarlığı, geniş ve oldukça değerli bir araziye sahiptir. Bu yüzden, 19. yüzyılın sonunda başlayan, arsayı elde etme çabaları, eskiyle bağını koparmış yeni bir İstanbul kurmayı hedefleyen Cumhuriyet döneminde de sürer.
Bu hedef doğrultusunda, 1931'de, İstanbul Belediyesi, arsanın Sultan Beyazit Veli adlı bir vakfa ait olduğunu iddia ederek, diğer metruk mezarlıklar gibi Belediye'ye devredilmesi talebiyle Tapu İdaresi'ne başvurur ve dava açarak hukuki süreci başlatır.
Ahmed Refik'in "mütaalası" Mahkeme, Sultan Beyazit Veli Vakfı'nın sınırlarının belirlenmesini ister ve içlerinde tarihçi Ahmed Refik Altınay ve İstanbul Asar-ı Atika Müzeleri Müdürü Aziz Ogan'ın da bulunduğu dört kişilik bir bilirkişi heyeti atar. Mezarlığın Ermenilere ait olduğunu gösteren belgelerin sahte olduğunu iddia eden Altınay, arazinin Sultan Beyazit Veli Vakfı'nın mülkü olduğunu 'bilimsel' yollarla ortaya koyar.
"Malum" sonuç Bilirkişi heyeti, yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladığı raporda, mezarlık arsasının Sultan Beyazit Veli Vakfı'na ait olduğunu belirtir. Vakıflar Müdürlüğü'nde yapılan toplantıda, Ahmed Refik Bey, Sultan Beyazit Veli Vakfı'na ait olduğunu ileri sürdüğü belgelerden örnekler sunar ve vakfın sınırlarıyla ilgili bilgi verir.
İkinci bir dava Bir süre sonra, Beyoğlu Üç Horan Kilisesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Hovsep Celal, yapılan haksızlığın giderilmesi amacıyla yeni bir dava açıp 'tedbir-i ihtiyat' talep eder. Mahkeme, bu talebi, mezarlık arazisinin, üzerinde bina olan kısımları için ve 10 bin lira kefalet gösterilmesi şartıyla kabul eder ve bu kısımların dava bitene kadar cemaatte kalmasına karar verir. Fakat Belediye, davanın sonuçlanmasını beklemeden, tapularını çıkarttırıp haritalarını hazırlattığı bu arsaları satmayı planlar. Bu arada, arazinin değer tespiti için müracaat edilen mahkeme, arazinin 3 yıl öncesiyle güncel değeri arasındaki farkın tespiti için bir komisyon kurar. Arazinin değer kaybına uğradığına karar verilince, Belediye, tazminat, ve 3 yıllık toplam kirayı talep eder.
Mahkemenin tespit komisyonunun yazdığı raporda, arazinin 3 yıl içindeki değer kaybının 124 bin lira olduğu belirtilir. Belediye, bu bedele satışın gecikmesinden doğan zararı da katıp, Patrikhane ve vekillerinin aleyhine 180 bin liralık tazminat davası açar. Gazeteci Asım Us'un iddiasına göre, Patrikhane bu bedeli ödememek için araya Sabur Sami Bey'i sokar. Belediye'yi davadan vazgeçiren Sabur Sami Bey, bunun karşılığında, mezarlık arazisinin Patrikhane'nin elinde kalacak olan yaklaşık 6 bin m2'lik kısmını alır. Kızının üzerine yaptırdığı bu araziyi, Milli Reasürans İdaresi adına satışa çıkarır ve 60 bin liraya satar. Bu arada, mezarlığın önündeki haç ve tabela çoktan kaldırılmıştır ve kitabesi bugün Şişli Ermeni Mezarlığı'ndadır.
Mezarlık yok oluyor Vakıf daha sonra, arazinin kendisine ait olduğu iddiasıyla yeni bir dava açsa da sonuç alamaz. Böylece, Belediye ile Ermeni cemaati arasında uzun yıllar süren mesele, İçişleri Bakanlığı'nın emriyle, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ve Beyoğlu Üç Horan Vakfı'nın Yönetim Kurulu'ndan Arşag (Adil) Surenyan arasında imzalanan anlaşma ile sona erdirilir (Atatürk'ün bir dönem diş doktorluğunu yapmış olan Arşag Surenyan, eski Galatasaray başkanı Faruk Süren'in dedesidir). 850 bin metrekarelik arazi Belediye'ye geçer; Patrikhane'ye ise 6 bin metrekarelik arazi ve 3 bin 200 liralık mahkeme masrafı bedeli kalır.
Yeni İstanbul'un temeli Surp Agop Ermeni Mezarlığı, tüm bu uğraşlara ve haklı mücadeleye rağmen, 1939'da bütünüyle istimlak edilir. Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi yıkılır; mezar sahiplerine, mezarları taşımaları için süre tanınır. Ardından, mezarlığın üzerine büyük binalar dikilmeye, Elmadağ da bugünkü halini almaya başlar. Mezartaşlarının çoğu, şehir planlamacısı Henri Prost'un tasarladığı yeni Eminönü Meydanı'nın onarımında ve Gezi Parkı'nın merdivenlerinin yapımında kullanılır.
Rejimin yapıtaşları Surp Agop Mezarlığı davası, bir yolsuzluk vakası olarak apaçık önümüzde duruyor. Resmi ideolojinin, özel mülkiyet, devlet radyosu, askeriye gibi yapıtaşlarını tek tek üzerine döşediği mezarlığı geri almak, bugün 'hukuki' açıdan neredeyse imkansız. Ancak, bu tür haksızlıklar karşısında sessiz kalarak, gaspların üzerini örterek huzur bulamayacağımız da aşikar. Surp Agop örneği, Türkiye'nin gayrimüslimlerinin ölülerinin bile rahat bırakılmadığını; mezartaşlarının, yeni bir İstanbul'un ve yeni bir Türkiye'nin inşasında kullanıldığını gösteren örneklerden sadece biri. Bugün ihtiyacımız olan şeffaflık, yüzleşme ve resmi bir ağızdan çıkacak bir özür, Surp Agop Mezarlığı sakinlerinin ruhlarının huzur bulmasını sağlar belki de... Belki ancak o zaman gerçekten gömebiliriz "ölülerimizi."
Muhittin Üstündağ İstanbul Valiliği, CHP İstanbul İl Başkanlığı ve 1928-1938 yılları arasında İstanbul Belediye Başkanlığı yapmıştır. fiehir Tiyatroları'nı İstanbul'a kazandırmasıyla ve Eminönü Meydanı'nda yaptırdığı düzenlemelerle tanınır.
Sabur Sami Bey Kayseri eşrafındandır. Mülkiye'den mezun olmuş, 1915 ve sonrasında Antalya mutasarrıfı olarak görev yapmıştır. Ermeni katliamlarında aktif görev alıp almadığı bilinmese de, yargılamalar sırasında, kendisine "Erzurum, Diyarbakır ve Musul vilayetlerinde bir tane Ermeni kalmadı, Antalya'da hala ne işleri var?" diye şifreli bir telgraf gönderen Dr. Bahattin fiakir'i ifşa ederek suçunun sabitlenmesini sağlamıştır.
Fahrettin Kerim Gökay
Ahmed Refik Altınay 1880'de Valideçeşme'de doğdu. Askeri eğitim aldıktan sonra, Harbiye Mektebi'nde Coğrafya, Fransızca ve Tarih öğretmenliği yaptı; I. Dünya Savaşı sonrasında askerlikten istifa etti. Tarih araştırmalarıyla tanınır. İttihatçı olmadığı iddia edilse de, İttihatçıların Yeni Mecmua gazetesinde uzun yıllar çalışmıştır. Savaş sonrası Talat Paşa hakkında çıkan arama emri üzerine ilk basılan yerin, Altınay'ın Büyükada'daki evi olduğu bilinir. 1918'in sonlarında İkdam gazetesinde tefrika edilen 'İki Komite İki Kıtal' adlı yazı dizisi, Soykırım'a dair 'mütekabiliyet' tezlerini temellendirse de, özellikle Eskişehir'de yaşananlara tanıklığı ve Krikor Zohrab ile Vartkes Serengülyan'ın katili Çerkes Ahmet'le yaptığı mülakatları içermesi açısından kıymetlidir. Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte, bir tarihçi olarak gözden düşmeye başlar. 1931'in sonlarında mezarlık davasına bilirkişi olarak atanır ve Başbakanlık Arşivi'nden bulduğu tek nüsha belge ile davanın kaderini değiştirir. Buna rağmen, Türk Tarih Tezi'ne destek vermemesi nedeniyle bizzat Mustafa Kemal tarafından aşağılanmış ve hatta "Kalemin bizimle olmasa bile ters düşmesin!" diye uyarılmıştır. 1933'teki Üniversite Reformu'yla, yeni üniversitenin kapısı da yüzüne kapanır. Yayıncısına, parasal açıdan çok sıkışık olduğunu bildiren bir mektup yazar; ardından, mezarlık davasına katkılarından dolayı Belediye tarafından kendisine bir ev hediye edilir. 1937'de İstanbul'da vefat eder. Cumhuriyet'le olan inişli çıkışlı ilişkisi cenazesine de yansır. Ancak, sessiz sedasız gömülmüş olsa da, iktidar Muhittin Üstündağ ve Mahmut Esat Bozkurt tarafından temsil edilmiştir. turnusol.biz, Kaynak: Agos, 30.05.2013
1930'lu yılların sonunda İstanbul'un yeniden
imarı için anlaşılan Fransız mimar Henri Prost'un
planı çerçevesinde Taksim Kışlası'nın istimlak
edilmesine karar verildi. Osmanlı döneminde Fransız
bir şirkete satılan kışla ve müştemilatının
istimlakı için 1938 yılında 600 bin lira ayrılıyordu
bütçeden. Cnn Türk, 31.05.2013
İnşaatı senelerce devam eden, projesi defalarca değiştirilen, açılışından sonra yanan, yıllarca kapalı kaldıktan sonra tekrar faaliyete geçen ve en nihayet restorasyon bahanesi ile yeniden kapanan ve geleceğini uzun zamandan buyana tartıştığımız Taksim'deki AKM'nin yerinde eskiden ne bulunduğunu hiç merak ettiniz mi?
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 02.06.2013
Sosyal medya" dedikleri sanal ortamlarda, birkaç günden buyana bir iddia dolaşıp duruyor:31 Mart ayaklanması meğerse Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Taksim'de yeniden yapılacağını duyurduğu Topçu Kışlası'nda başlamış, ayaklanmanın büyümesi üzerine Rumeli'den gelip İstanbul'a hakim olan Hareket Ordusu kışlaya üslenen isyancıları orada teker teker temizlemiş ve kışlanın yeniden inşa edilmek istenmesinin sebebi de sadece bu, yani bir çeşit "intikam hevesi" imiş!
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 03.06.2013
Geçen gün, sanal medyada dolaşan saçma bir iddiayı yazdım: 1909'da yaşanan 31 Mart ayaklanmasının merkezinin Taksim Kışlası olduğu palavrasını...
Gönderdikleri fotoğrafı burada yayınlıyorum. Resmin altına "Yıl 1909, şeriat isteyen çember sakallı sarıklı yobazların başlattığı ayaklanmanın karargahı Topçu Kışlası'ydı. Mustafa Kemal'in kurmay başkanlığındaki Hareket Ordusu ayaklanmayı bastırıp Topçu Kışlası'nı yıktı. Bugün AKP o kışlayı yeniden inşa edip irticanın simgesi haline getirmek istiyor" diye yazmışlar ve görüntü Facebook'ta, Twitter'da vesaire yerlerde dolaşıp duruyor...
Habertürk, Yazı: Murat Bardakçı, 05.06.2013 |
|
OSMANLI MİMARİSİNİ TAŞERON MU KALDIRDI?
Sonuçta bir kazı çalışmasına değil, 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararıyla Geç Osmanlı Dönemi’ne ait olan buluntuların kaldırılmasına karar verilmişti. Ama iddialara göre uzmanların denetiminde olmadan yangından mal kaçırırcasına bu Osmanlı mimarisi inşaat firması tarafından kaldırıldı.
MÜZENİN DENETİMİNDE KALDIRILACAKTI Osmanlı dönemine ait bu kalıntıların kaldırılma kararı sonrası İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Emre Bilgili, kalıntıların Arkeoloji Müzeleri’nin denetiminde kaldırılacağını üstüne basarak söylemişti. Bilgili, “Yapılardan sıva ve harç örnekleri alınarak, analiz edildi. Bu yapılar için hazırlanan rapor, Koruma Kurulu’na gönderilecek ve Arkeoloji Müzeleri’nin denetiminde kaldırılacak” şeklinde basına açıklamalarda bulunmuştu. Hemen arkasından da birçok yetkili tarafından proje uzamayacak söylemleri uzayarak devam etmişti.
Ancak arkeoloji çevrelerinden ulaşan iddialara göre İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü denetiminde kaldırılması gereken bu kemerin akibeti hiç de beklenen gibi olmadı. İddialar, Arkeoloji Müzesi uzmanlarının izinli olduğu tatil gününe denk gelecek şekilde ve başında hiçbir uzman olmadan projeyi yapan firma tarafından bu Osmanlı kemer yapısının kaldırıldığı yönünde. Oysa hükümet ve Başbakan her fırsatta ‘Ecdat’ kelimesini ağızlarından düşürmüyordu.Taksim Gezi Parkı katliamına Topçu Kışlası kılıfı uydurularak Osmanlı tarihine sahip çıkılıyor görüntüsü verilmişti. Ne de olsa Hükümetin arkeolojiden ve tarihten artık tek anladığı şey rant projelerinin bitme süresini uzatıyor mu uzatmıyor mu...
UZMAN DENETİMİNDE KALDIRILMASI NEDEN ÖNEMLİ? Herhangi bir arkeolojik kazı veya inşaat projesi temelli çalışmalarda bulunan mimari kalıntılar kaldırılırken uzman bulunmak zorundadır. Çünkü bu yapı kaldırılırken altında veya çevresinde başka bir mimari çıkma olasılığı her zaman vardır. Yapı farklı bir yapının devamı olabilir. Ayrıca kaldırılma esnasında envanterlik bir takım eser veya eserlere rastlanılabilir. Ensonu kaldırma işleminin kendisi de bir belgelemedir ve uzmanların denetiminde olmak zorundadır.
MÜZEDEN BİLGİ ALMAK MÜMKÜN OLMADI Hiçbir arkeolog ve uzman olmadan bu yapının
kaldırılması suç teşkil ettiğinden konu hakkında
bilgi almak için İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne
ulaşma çabalarımız sonuçsuz kaldı. Önce İstanbul İl
Kültür Müdürlüğü’ne yönlendirildik. Kültür Müdürlüğü
ise konunun muhatabı Müze’dir diyerek tekrar bizi
Müze’ye yönlendirdi. Müze’yi defalarca aramamıza ve
konuyla ilgili haber yapacağımız bilgisini verip
numaralarımızı bırakmamıza rağmen hiçbir yetkiliden
dönüş sağlanmadı. Evrensel, Yazı: Enis Tartan/Arkeolog, 30.05.2013 |
|
ALTI TARİH ÜSTÜ KAFE
Bursa'nın göbeğindeki tarih, harabeye döndü. Cumhuriyet Caddesi Ertuğrulbey Meydanı'nda bulunan ve Bursa'nın en eski kalıntılarından olduğu iddia edilen Tümülüs, kaderine terkedildi. Bursa Ticaret Borsası binasının restorasyonu sırasında yenilenen Tümülüs demir bir kapıya hapsedilirken, 2. yüzyıldan kaldığı düşünülen tarihi kalıntı pislik yuvası oldu. Ertuğrulbey Meydanı'nda bir kafenin tam altında bulunan taş duvarlarla çevrili Helenistik döneme ait kaya mezarlarının gün yüzüne çıkarılması bekleniyor.
GÖRÜKLE'DE BENZERİ VAR Bursa'nın Nilüfer İlçesi'ne bağlı Görükle Köyü'ne yapılan yeni hal inşaatının çevre düzenlemesi sırasında bir tümülüs mezar açığa çıkarılmıştı. Yerleşkede yapılan bir kazı sırasında antik bir mezar, mezar içinde bir sikke ve çömlek parçaları bulundu. Sikkenin Bithynia krallarından II. Prussisas'ya ait olduğu ve yaklaşık olarak MÖ 180-140 yılları arasında basıldığı belirlenmiştir. Bu çerçevede antik mezar MÖ 2. yüzyıla tarihlendi. Mezarın Bursa ve çevresinde tarihi bilinen ilk antik mezar olduğu, bölgede başka mezarların da bulunduğu belirtilmişti.
KRALA MI AİT? Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Recep Okçu, daha önce Görükle Yerleşkesi'nde bulunan anıt mezarla benzer özellikler gösteren bu yapının bir krala ait olduğunu düşündüklerini söyledi. Tümülüs'ün içinden pek çok kalıntı çıktığını, bu eserlerin Bursa Arkeoloji Müzesi'ne götürüldüğünü söyledi. Anıt mezarın Bursa'daki tarihi en eski buluntulardan birisi olduğunu anlatan Okçu, "Helenistik döneme ait bir mezar yapısı olduğunu düşünüyoruz. Krallara ait bir mezar olduğunu düşünüyoruz. Koridor bölümü ve mezar odası var. Şu anda harabe halde olsa da gün yüzüne çıkarıldığında bir döneme ışık tutacaktır" diye konuştu. Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Ali Altın ise, Tümülüs'ün yapısı itibariyle Roma öncesinde Helenistik dönemde yaşamış bir yöneticiye ait olduğunu ifade etti. Bursa'da Bugün, Haber: Rabia Deniz, 29.05.2013 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |