Kasım '11 Arşivi |
27 Kasım - 03 Aralık 2011 |
|
ILISU BARAJI ÜLKEYE ÖNEMLİ KATKI SAĞLAYACAK!
Ilısu Barajı’nın yapımının gündeme gelmesiyle birlikte birçok sivil toplum kuruluşu harekete geçerek Baraj inşaatının durdurulmasını istedi. Bu konuda davalar açıldı. Batman Gazetesi, 01.12.2011
Radikal, Haber: Serkan Ocak, Fotoğraf: Erhan Sevenler, 02.12.2011 |
|
VAN GOGH MÜZESİ'Nİ 1,5 MİLYON KİŞİ GEZDİ
Hollanda’da turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerlerin başında gelen Van Gogh Müzesi’ni bu yılın 11 aylık döneminde 1.5 milyon kişinin ziyaret ettiği açıklandı.
Müze tarafından yapılan açıklamada, 2010 yılına kıyasla bu senenin 11 ayında ziyaretçi sayısında yüzde 10’luk artış olduğu bildirildi. Başkent Amsterdam’ın merkezi Museumplein’de yer alan Van Gogh Müzesi, restorasyon çalışmaları nedeniyle 2012’de 6 ay kapalı kalacak. Ekim 2012’de başlayacak olan restorasyon çalışmalarının Mart 2013’te tamamlanması bekleniyor. Bu süre zarfında müzedeki önemli eserler yine Amsterdam’da bulunan Hermitage Müzesi’nde sergilenecek. Hürriyet, 02.12.2011 |
|
YORGUN HERAKLES'E YOĞUN İLGİ
Antalya Müzesi’nde sergilenen Yorgun Herakles heykelini 45 günde 35 bin kişi ziyaret etti.Heykelin ekim ayı başında ziyarete açıldığını hatırlatan Antalya Müze Müdürü Mustafa Demirel, “Özellikle heykelin kaçırılış öyküsünü, getirilmesi için süren mücadeleyi öğrenenler, Herakles’e büyük ilgi gösteriyor. Dış basında heykelin hikayesinin yer alması yabancıların ilgisini de artırdı. Özellikle güz döneminde kültür gezilerine katılan yabancıların müzeyi gezerken sergilenen Herakles’e özel ilgi gösterdiklerini fark ettik” diye konuştu.
Hürriyet, 02.12.2011 |
|
TÜMÜLÜSTEKİ KAZI ÇALIŞMALARINA ARA VERİLDİ
Karabük’ün Safranbolu İlçesi'nde bulunan ve MÖ 4. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Büyük Göztepe Tümülüsü’nde yaklaşık bir ay önce başlatılan kurtarma kazılarına ara verildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınan izinle Karabük Valiliği, Karabük Üniversitesi, Safranbolu Kaymakamlığı, Safranbolu Belediye Başkanlığı ve Karadeniz Ereğli Müze Müdürlüğü’nce, Karabük Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Şahin Yıldırım başkanlığında başlatılan kazılar havaların soğuması kış şartları doğrultusunda Mayıs ayına kadar ara verildi. Şahin Yıldırım, 2 bin 500 yıllık ve MÖ 4. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettikleri ve açıldığında ilçenin turizmine ve tarihine önemli katkılar sağlayacak tümülüste kazı çalışmalarına ara verdiklerini söyledi. Kazı çalışmalarından Mayıs ayına kadar verilen aranın tamamen hava şartları nedeni ile olduğunu anlatan Yıldırım, “Tümülüste yaklaşık 1 ay önce başlatılan kazılara hava şartları nendei ile ara verdik. Kazıların Mayıs ayında yapılması her anlamda daha uygun olacaktır. Bu tümülüs çok önemli. Safranbolu’nun 16. yüzyıl öncesine ait verileri yok elimizde. Burası elimizde o döneme ait en önemli unsur olacak. Safranbolu’nun Antik Çağ’la ilgili verilerini burada bulmayı umut ediyoruz. Çok büyük bir tümülüs olması nedeniyle uzun soluklu bir kazı olacak” dedi. Haber 3, 01.12.2011 |
|
MOZAİKLER YENİDEN HAYAT BULACAK
Osmaniye'nin Kadirli İlçesi'ndeki tarihi Alacami'de kapsamlı bir restorasyon çalışması için proje çalışmalarına başlandı.
Geçmiş yıllarda tarihi caminin çevresinde ortaya çıkarılan ve ödeneksizlikten dolayı üzeri toprakla örtülen mozaikler şu günlerde yapılan proje çalışması kapsamında tekrardan gün yüzüne çıkartılıyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı temsilcisi gözetiminde tarihi caminin doğu kısmından başlanan kazı çalışmalarıyla üzeri toprakla örtülen mozaikler açığa çıkartılacak ve çeşitli nedenlerle yığılma yapan toprak temizlenerek zemine ulaşılacak.
Proje sorumlusu Arkeolog Ufuk Erdoğan, yaptığı açıklamada, daha önceki kazılarda ortaya çıkarılan ve üzeri toprakla örtülen mozaiklerin yeniden hayat bulacağını belirterek, "Caminin bazilika bölümünün güneyi ve doğusunda kazı çalışmaları yapıyoruz ve zemini bulana kadar kazacağız. Kazı yaptığımız bölümlerin zemini tamamıyla mozaiklerle kaplı. Bu mozaikler geçmişte ortaya çıkartılmasına rağmen ödeneksizlikten dolayı, korunmak için üzerleri toprakla örtülmüş. Tarihi cami çevresinde yapılacak olan kapsamlı bir restorasyon için proje çalışmasını şu anda yürütüyoruz. Daha sonra buranın çevre planı hazırlanarak önümüzdeki yıl ihaleye çıkartılacak ve hemen restorasyonuna başlanacak" dedi.
İkinci asrın başlarında Romalılar tarafından yapılan daha sonra kilise olarak kullanılan ve Dulkadiroğlu Beyliği zamanında bazilika bölümüne minare eklenerek cami olarak kullanılan tarihi mekan 90 yıl aradan sonra geçtiğimiz yıl alınan kararla tekrardan ibadete açılmıştı. Osmaniye Kent Haber, 01.12.2011 |
![]() |
İKİNCİ EFES 'LAODİKYA'
Denizli'deki Laodikya antik kentinde, kazıların 15. yılında ikinci bir Efes'in ortaya çıkarılması hedefleniyor. Antik kentte 9 yıldır sürdürülen kazı çalışmalarında sergilenebilecek nitelikte 3 bin 50'nin üzerinde eser ortaya çıkarıldı. Augustus heykeli başı, Daidolses Aphroditesi, Knidos Aphroditesi, Dionysos heykeli başları, Zeus heykeli başları, imparator heykelleri, Hera heykeli, İmparatoriçe heykeli gibi çok sayıda önemli buluntuya ulaşıldı. Laodikya Kazısı Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek, Laodikya'da kazı çalışmalarının 2003'te kendisinin başkanlığında başladığını anımsattı.
Kazıların ilk etapta 4 ay, daha sonra 6 ay sürdüğünü anlatan Şimşek, ''Kazı çalışmaları 2008'den itibaren 12 ay üzerinden devam ediyor. Bunda en önemli etki 18 Ağustos 2008'de Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve eski Denizli Belediye Başkanı şimdi milletvekili olan Sayın Nihat Zeybekci arasında yapılan protokoldür'' dedi.
Laodikya'nın kazılarak yeniden ayağa kaldırılmasını, dünya kültür mirasına kazandırarak gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamayı amaçladıklarını belirten Şimşek, ''Buradaki bir diğer amaç, insana önem veren ve bölgenin depremselliğini de kronolojik olarak sergileyen yaşayan bir arkeoloji parkı oluşturmaktır. Antik kent 9 yılda ziyaretçi sayısı yükselen önemli bir ören yeri haline gelmiştir. Özellikle Erken Bizans Dönemi'nde Hristiyanlık için çok kutsal bir kent olan ören yerinde Laodikeia Kilisesi ziyarete açılınca bu sayı ikiye katlanacaktır. Çünkü kent Anadolu'nun en eski 7 kilisesinden birine sahiptir. Hedef, 2015'te kazıların 15. yılında ikinci bir Efes, yılda 2 milyon kişinin ziyaret edebileceği bir kent ortaya çıkarmaktır'' dedi.
Laodikya antik kentinin altyapısı, planlaması, caddeleri, çeşmeleri, tiyatroları, dini yapıları, stadyumu, hamamları, pazaryerleri, anıtsal giriş kapılarıyla mükemmel bir planlamayı yansıttığını ifade eden Şimşek, 9 yıldır devam eden kazılarda sergilenebilecek nitelikte 3 bin 50'nin üzerinde eser ortaya çıkarıldığını söyledi.
Bu eserler içinde Augustus heykeli başı, Daidolses Aphroditesi, Knidos Aphroditesi, Dionysos heykeli başları, Zeus heykeli başları, imparator heykelleri, Hera heykeli, İmparatoriçe heykeli ve başlarının yanı sıra çok sayıda heykel ile kabartmaların da yer aldığını anlatan Prof.Dr. Şimşek, ''Bunlar kentte bir heykel atölyesinin varlığını ortaya koymaktadır. Binlerce değişik tiplerde seramikler, sikkeler, cam eserler, bronz ve altın eserler ortaya çıkarılmıştır'' dedi. Gazete Yenigün, 01.12.2011 |
|
HERANUŞ'UN ÇEŞMELERİ YENİDEN AKIYOR
Radikal, Haber: Pınar Öğünç, 01.12.2011 |
|
MEZAR TAŞLARININ DİLİ ÇÖZÜLÜYOR
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, şehir merkezindeki 93 hazire alanındaki yaklaşık bin 100 mezar taşının özgünlüklerinin korunarak usulüne uygun olarak restore edileceğini açıkladı. Akademisyenlerin kontrolünde gerçekleştirilecek çalışma sonucunda mezar taşları üzerindeki Osmanlıca ifadelerin Türkçesinin de mezarlarda yer alacağını söyleyen Altepe, mezar taşlarının tarih bilinci ve toplumsal hafızanın saklandığı depolar olduğunu dile getirdi.
Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nden Doç.Dr. Doğan Yavaş'ın danışmanlığında yürütülen ve 'Hazire alanları düzenleme, mezar taşları onarım ve restorasyon projesi' adı verilen çalışmaya Yeşil Türbe bahçesindeki mezar taşlarından başlandı. Çalışmaları yerinde inceleyen Başkan Recep Altepe, "Her mezar, bu toprağa basılmış bir mühür ve tarihe düşülmüş not olarak görülmelidir. Çünkü mezar taşları sadece mezarda yatanın kimliğini değil, bir medeniyete de şahitlik eder. Bu yüzden bu belgelerin korunarak yarının Türkiye'sine hakkıyla teslim edilmesi, biz yöneticilerin manevi sorumluluğundadır." şeklinde konuştu.
Proje danışmanı Doç.Dr. Doğan Yavaş ise düzenlenecek alanlar arasında birçok kadı, ilim adamı ve bilgin şahsiyetin defnedildiği tarihi vesikalarla zikredilen mezarların aslına uygun restore edileceğini vurguladı. Zeyniler Haziresi ile gündelik hayatta önünden defalarca geçilmesine rağmen insanların dikkatini çekmeyen, harabe görünümündeki cami veya tekke hazirelerinin sokak başlarında yalnızlığa itildiğine dikkat çeken Doç.Dr. Yavaş, kent merkezi ve köylerdeki tarihi mezarların da proje kapsamında onarılacağını belirtti. Proje kapsamında Emir Sultan, Ali Paşa, Altıparmak, Daye Hatun, Bedreddin, Hoca Taşkın, Kayhan, Molla Arap, Selçuk Hatun, Üftade, Yeşil Türbe, Yıldırım, Zeyniler Camii'nin de aralarında bulunduğu 91 cami, mescit ve türbe bahçesindeki hazire alanları elden geçirilecek. Zaman, Haber: Fatih Karakılıç, 01.12.2011 |
|
![]() |
ARKAİK ÇAĞIN EN BÜYÜK LİMANI URLA'DA KEŞFEDİLDİ
İzmir’in Urla İlçesi’nde bulunan ve Türkiye’nin ilk su altı arkeolojisi araştırma merkezi olan Ankara Üniversitesi Su Altı Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKÜSAM), havadan ve su altından yaptığı çalışmalar sonucu MÖ 7. ve 6. yüzyılları kapsayan Arkaik Dönem’e ait bugüne kadar keşfedilen en büyük liman tesisini buldu.
Prof.Dr. Hayat Erkanal, “Yunanistan’da bazı adalarda o döneme ait basit çapta liman tesisleri var, fakat bu kadar gelişmiş olanı ile ilk kez karşılaşıyoruz” dedi.
Milliyet, 01.12.2011 |
HATAY'DA MÜZE OTEL YAPILACAK
Arkeoloji Müzesi Proje Sorumlusu Demet Kara, Mimarlar Odası yönetim kuruluyla birlikte müze otel inşaatındaki incelemelerde yaptığı konuşmada, otelin çalışmalar tamamlandığında Türkiye'nin gururu bir proje olacağını söyledi.
|
|
SULTANAHMET'TE TOPKAPI SARAYI'NA SİLAHLI SALDIRI
İstanbul Sultanahmat’te Topkapı Sarayı’na gelen bir kişinin elindeki pompalı tüfekle sarayın önündeki güvenlik görevlilerine ateş açtığı bildirildi. Ateş sonucunda 1 asker ve 1 otopark görevlisi yaralandı. Sürdürülen operasyon sonucunda saldırganın öldürüldüğü bildirildi.
Alınan bilgilere göre pompalı tüfekle gelen adam, bir güvenlik görevlisinin de silahını aldı. Saray içindeki çatışma yaklaşık 1,5 saat sürdü. Çatışma başladıktan 50 dakika sonra sarayın içinde yakalandı haberi geldi. Ancak ardından silah sesleri daha da sık duyulmaya başlandı. Ardından 1 saatlik çatışma sonucunda saldırganın öldürüldüğü açıklandı.
Topkapı Sarayı'nın önüne gelen saldırgan yüzünden müze ziyarete kapatıldı. Polis caddeyi ve meydanı boşalttı.
Sultanahmet Meydanı’nda, Libyalı
saldırganın yaraladığı 23 yaşındaki jandarma er
Şerafettin Eray Topçu’nun sağlık durumunun iyi
olduğu bildirildi. Sol bacağına isabet eden kurşun
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi
Hastanesi’nde gerçekleştirilen operasyonla çıkarılan
Şerafettin Eray Topçu’nun bacağı alçıya alındı.
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 02.12.2011
Bunca yıllık gazeteciyim, ben böyle manyak bir baskın görmedim. Acaba silahları kuşanmış, Topkapı Sarayı’na dalan Libyalının aklında ne vardı? Harem’i mi ele geçirecekti yoksa Aya İrini’yi mi işgal edecekti? Kaşıkçı Elması’nı çalmayı düşünmüş olmasın! Dün ortaya atılan bir iddia, bu esrarengiz baskını biraz daha ilginçleştirdi. İddiaya göre Libyalı baskıncı bir gün önce Beyoğlu’nda bir pavyonda soyulmuştu. Bu baskın da onun intikamıydı. İntikam için pavyon yerine saray basmak pek akla uygun gelmese de neden olmasın!
Radikal, Yazı: Cüneyt Özdemir, 02.12.2011 |
|
HAYDARPAŞA PORT HAYATA GEÇİRİLİYOR Tarihi Haydarpaşa Garı ve Harem otogarının bulunduğu alan, turizm ve ticaret merkezi oluyor. TCDD ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında 2007'de imzalanan protokolle ilgili proje planı, Koruma Kurulu tarafından onaylandı. Koruma Kurulu'nun onayladığı söz konusu düzenleme, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin kasım ayı toplantılarında görüşülerek oyçokluğu ile kabul edildi.
Haydarpaşa ve Kadıköy Merkez bölgesi olarak belirlenen kısmın plan düzenlemesini inceleyen 6 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, emsal ve inşaat yüksekliklerinin 4 katla sınırlandırılmasına karar verdi. Daha önceki planlarda 5 kat ve 27 metre olarak belirlenen yapı yüksekliği 4 kat olarak sabitlendi. Kültürel tesis alanı olarak belirtilen kısımlarda kültür tesisi büyüklüğünde ticaret merkezi yapma izni yüzde 20 olarak sınırlandı. Haydarpaşa gar binasının giriş katı gar hizmeti kapsamında kullanılacak. Zemin ve üst katlar ise müze, konser, sergi, kültürel tesis ve konaklama amaçlı kullanılabilecek. Tescilli yapıların emsal dışına çıkarılmasını iptal eden Koruma Kurulu, toplam yapılaşma miktarını da azalttı. Ayrıca plan üzerinde korunan akaryakıt istasyonları da iptal edildi. Proje safhasında belirlenecek ihtiyaca göre akaryakıt istasyonları konulabilecek. Zaman, Haber: Sevgi Korkut, 26.11.2011
Haydarpaşa Garı yangınıyla ilgili BTS ve MO’nun birlikte yaptıkları suç duyurusunun yanında TÜKODER ve İstanbul Barosu’nun da suç duyurusu var. TCDD müfettişlerinin hazırladığı veTeftiş Kurulu Başkanlığı imzasıyla açıklanan raporda yangının tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu çıktığı, İşin başında kontrolle görevli TCDD personelinin ihmali ve kusuru olduğu belirtildi. Suçlu olarak bulunan müteahhit firma ve çalışanları iş teslim tarihinin sona ermesinden 3 gün sonra Pazar günü Haydarpaşa Garı’na gelerek çalıştıkları için suçlu oldukları belirtildi. BTS 2 No’lu şube başkanı Hasan Bektaş raporda ağır cezalar önerildiğini, sorumluların bu işten el çektirilmeleri gerektiğinin önerildiğini fakat raporun üzerine yatıldığını çünkü sorumluların görevine devam ettiğini söyledi. Bektaş, sorumlular işten el çektirilmiş olsalar ve ağır cezalara çarptırılmış olsalardı bile yangının arkasındaki büyük tablonun aydınlatılması gerektiğini belirtti.
Birgün, Haber: Seray Mansuroğlu, 28.11.2011 Bugün haberlerde bolca yer tutan Haydarpaşa Garı Yenileme Projesi'ne ilişkin Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nin yaptığı yazılı açıklmanın tam metni şu şekilde:
"Kamuoyunca da çok yakından izlendiği ve bilindiği gibi; İstanbul'un en önemli simgesel değeri ve kent içi ulaşımın önemli bir unsuru olan tarihi ve kültürel varlığımız Haydarpaşa garı ve çevresinin uluslar arası emlak tacirlerine pazarlanma süreci 2003 yılından beri sekiz yıldır kesintisiz olarak sürdürülmektedir. Ve bu yağma savaşının uğrunda hiçbir fırsat kaçırılmamış, kamuoyunu yanıltmak amacıyla her türlü hile kullanılmış, anayasaya aykırı yasalar, yönetmelikler, kararnameler çıkartılmış, bütün ülkenin içini yakan ve birinci yılını dolduran 28.Kasım yangını dahi bu rant savaşının bir fırsatı olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır.
100 yıllı aşkın geçmişinde tarihimizin önemli olaylarına sahne olmuş ve Anadolu'nun batıya açılan kapısı konumuyla toplumsal belleğimizde çok özel bir yer edinmiş olan Haydarpaşa Garı ve yakın çevresi tarihi, kültürel değerleriyle aynen korunması gereken 1. grup kültür varlığı olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmış olmasına rağmen; başta TCDD yönetimi olmak Haydarpaşa Gar Liman ve çevresi ile tüm demiryollarımızı Türkiye'nin en büyük özelleştirme projesi olarak ilan ederek uluslararası pazara çıkaran iktidarların elinde kasıtlı bir özensizliğe ve bakımsızlığa mahkum edilmiştir.
Bütün uyarılarımıza,yasadışı yapılan tadilat çalışmaları hakkındaki savcılıklara yapılan suç duyurularımıza ve kamuoyunun süregelen yoğun ilgisine rağmen neredeyse kasıtlı olarak gerçekleştirilen özensizlik ve bakımsızlık sonucunda Haydarpaşa Garı 28.Kasım 2010 günü dünyanın gözü önünde TCDD'nin Teftiş Kurulu Başkanlığının raporlarına dahi yansıyan bir dizi tedbirsizlik, özensizlik sorumsuzluk ve ihmal sonucu yanmış ve çok ciddi bir hasar almıştır. Yangın sonucunda gerekli yasal soruşturmanın yapılması ve suçluların cezalandırılması beklenirken; toplumsal tepkiler nedeniyle bugüne kadar gerçekleştirilemeyen ancak "bir türlü vazgeçilemeyen rantsal dönüşüm", 28 Kasım 2010 tarihindeki yangın bahane edilerek yeniden gündeme getirilmiş, yangından sonra acilen ve bilimsel tekniklere uygun olarak yapılması gereken onarım sürecinde, "yeniden kullanım" adı altında "gar" işlevinin ve binaya yeni işlevler verilmesi fikri tartışmaya açılmıştır.
Bu konuda; Haydarpaşa dayanışması bileşenleri olarak; Haydarpaşa Garı çatısının yanmasından sonra hızla gerçekleştirilmesi gereken restorasyon uygulaması için yapılmakta olan işlemler hakkındaki kaygılarımızı kamuoyu ile paylaşmış; Restorasyon sürecinde garın "çekim merkezi" olması için "yeniden kullanım" adı altında "gar" işlevinin ve binaya yeni işlevler verilmesi fikrinin tartışmaya açılmasını, başka bir meşrulaştırma aracı olarak değerlendirildiğini bildirerek,
1-İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 21.08.1997 gün ve 4542 sayılı kararı ile "1. grup korunması gerekli kültür varlığı" olarak tescil edilen Haydarpaşa Garı binasının tarihi ve kültürel değerleri ile fonksiyonları korunarak uluslararası koruma ilkeleri doğrultusunda restore edilmesini;
2-Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun önünde bulunan ve kamuoyunun bilgisine sunulan "Koruma Amaçlı Plan" İstanbul V Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 26.04.2010 gün ve 85 sayılı kararı ile "kentsel ve tarihi sit alanı" olarak tescil edilen Haydarpaşa Garı ve Limanı ile yakın çevresinin değerlerini yok eden ve yaklaşık 3.000.000 metrekare inşaat öngören bir yağma planıdır. Anayasa Mahkemesinin 5335 sayılı yasanın 32. maddesinin 1. fıkrasını iptal etmesinin ardından yasal dayanağı da kalmayan Haydarpaşa Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının derhal gündemden çekilmesini ve alanın katılımcı bir planlama anlayışı ile değerlerine uygun şekilde planlanmasını,
3-Gerek restorasyon ve gerekse planlama sürecinde evrensel planlamanın olmazsa olmazı olan "katılımcılık" ilkesi temelinde Haydarpaşa Dayanışması bileşenlerinin sürece gözlemci statüsünde katılımının mutlaka sağlanmasını talep ettiğimizi bildirmiştik.
Bu süreç sonunda aradan bir yıl geçmesine rağmen hala soruşturma sonucu ve sorumluları kamuoyuna açıklanmayan yangın ertesinde TCDD 1. Bölge Müdürlüğü ile İTÜ TechnoBee akademik firması arasında yapılan sözleşmeye göre başlatılan "Rölöve Restitüsyon, Restorasyon" ve "yeniden kullanım/işlevlendirme" projeleri süreci de Haydarpaşa Garı ve çevresindeki ticari dönüşümün gerçekleştirilmesi yolunda istenilen sonucu sağlayamamıştır.
Zira; İTÜ TechnoBee akademik firması bünyesinde oluşturulan ve İTÜ tarafından görevlendirilen 9 uzman üyeden oluşan Danışma Kurulu da; hazırlanan projelerde Haydarpaşa Garı ve çevresinin işlevsel tarihsel ve kentsel bütünlüğünün korunacağını, birincil olarak ta Haydarpaşa gar binasının yapılış amacı ve işlevi değiştirilmeksizin projelendirme yapılacağını ilke kararı olarak kayda geçirmiştir.
Ve bu ilkelere uygun olarak hazırlanacak projelendirme süreci bitirilmeden teknik, yangın ve doğal afetlere karşı alınacak önlemler dışında Haydarpaşa gar binası ve yakın çevresinde hiçbir onarım ve yenileme çalışmasının yapılmaması konusunda kesin uyarılarda bulunmuştur. Ancak bütün bu uyarılara ve tespitlere rağmen bugün Haydarpaşa gar binasında yine hiçbir kurala uyulmadan yapılan müdahaleler devam ettirilmektedir. Bu konuda da yasal mercilere gereken başvurular yapılacaktır.
Bu sorumsuzlukların nedenlerinden birisi ise; bugüne kadar başta yangın olmak üzere gerçekleştirilen yanlış uygulamaların nedenleri ve sorumluları hakkında yapılan suç duyurularının ve soruşturmaların sonuçlandırılmaması olmuştur.
Ancak bu duyarsızlık, umursamazlık, cesaret ve cüretin asıl nedeni ise: deprem yangın gibi afetleri dahi kendi girişimleri doğrultusunda fırsat olarak kullanmaktan çekinmeyen iktidarın kurum, kural, bilim teknik, kamu ve toplum yararı tarih ve kültür tanımaz rant girişimlerinin kesintisiz devam ettirilmesi konusundaki ısrarcı tavrıdır.
Bu ısrarcı tavır birtakım sorumsuz yetkililere cesaret ve cüret kaynağı olmakla kalmayıp kamu adına görev yapan kurum, kuruluş ve kişileri çeşitli yöntemlerle baskı altına alarak istenilen sonuca ulaşmak için yasa çıkarmak dahil her yolu mubah görmektedir.
Bu konuda ki en büyük örnek ise; Tarihi, kültürel değerleriyle aynen korunması gereken 1. grup kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Haydarpaşa Garı ve yakın çevresi olmuştur.
En son olarak ta Haydarpaşa Gar çatısının yanışının birinci yılına 3 gün kala Haydarpaşa Garı, Kadıköy Meydanı ve Harem otogarının bulunduğu bölgenin kültür, turizm, ticaret alanına dönüştürülmesini amaçlayan sözde "1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı", İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde oy çokluğunca kabul edilmiştir.
Daha önce alınmış bulunan kurul kararlarını, ulusal ve uluslararası bilimsel çevrelerin ve kamuoyunun tepkilerini yok sayan bu plan, 2003 yılından bu yana gündeme getirilen kamuoyunun büyük bir tepkisi ile karşılanan ve bugüne değin hayata geçirilemeyen yapılaşma kararlarını esas alan bir niteliktedir.
Bu durum ise İBB'nin web sayfasında "Haydarpaşa Garı, Kadıköy Meydanı ve Harem otogarının bulunduğu bölgenin kültür, turizm, ticaret alanına dönüştürülmesini amaçlayan "1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı", İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde kabul edildi." şeklinde asıl dönüşüm amacı gizlenmeye dahi çalışılmadan haber olarak yer almıştır.
Söz konusu plan ile bütün tarihi ve kültürel özelliklerinin yan ısıra deprem bekleyen kentimizin Anadolu yakasında toplanma ve dağılım merkezi olarak kullanılabilecek nitelikte, deniz ve demiryolu bağlantısıyla bölgenin dünya ile temas kurabileceği tek alan olma özelliğini de taşıyan Haydarpaşa garı ve çevresi uluslararası rant merkezlerinin talebi doğrultusunda bütün ulusal ve evrensel koruma ve kullanma kuralları hiçe sayılarak turizm ve ticaret sektörünün hizmetine sunulmuştur.
Özellikle onaylanan "koruma planının" en dikkat çekici hükmü ise yıllarca topluma TCDD'ye Genel Müdürlük ve Bölge Müdürlüğü olarak hizmet vermiş Gar binasının otel yapılmasına vize verilmiş olmasıdır.
Gerek hala soruşturma sonucu belli olamayan yangın, gerek garda sürdürülen hatalı uygulamalar ve gerekse son olarak onaylanan sözde koruma planı hakkındaki tüm yasal girişimler ve kamuoyu desteği dün olduğu gibi bugünde sürdürülecek sekiz senedir ranta açılmayan Haydarpaşa Garı daha nice yıllar İstanbul'a ve dünyaya hizmet vermeye devam edecektir.
Kamuoyumuzun bilgisine sunar, Haydarpaşa Dayanışması olarak, tarihi ve kültürel değerimizin, toplumsal belleğimizin bir parçası olan Haydarpaşa Garı, Limanı ve yakın çevresinin yağmalanmasına izin vermeyeceğimizi bir kez daha yineleriz." Arkitera, 28.11.2011 |
|
'YAĞMAYI KORUMA PLANI' Yapı, 30.11.2011 |
|
400 YILLIK ÇARŞIYA BÖYLE DALDI Kazayı kameradan fark eden güvenlik görevlisi
Mehmet Yiğit, araçtan çıkan sürücü ve yolcunun olay
yerinden ayrılmasına engel olarak polise ve çarşı
yöneticilerine haber verdi. Milliyet, 30.11.2011 |
|
ARKEO-SEV'İN "SOLİ SÜTUNLARI KORUNSUN" TALEBİ DOĞRU
BULUNDU -1) Uzun vadede, “Madımak Sitesi” ile “Jasmin İşletmesi” arasındaki bölümün taşıt trafiğine tümüyle kapatılması
- 2) Acil olarak ise, “Madımak Sitesi” ile
“Jasmin İşletmesi” arasındaki bölümde hız ve
tonaj limitli bir uygulamaya geçilmesi 1) Kısa vadede Mezitli Belediyesi'nce kasis
yapılmasına, 2) Bu güzergah üzerindeki araçların da hız ve
tonaj limiti denetimlerinin İl Trafik Denetleme
Şube Müdürlüğü'nce yapılmasına...
Tarihi Soli antik limanı, bir yandan Doğu
Akdeniz’deki eski ticari bağlantı değeriyle, öte
yandan modern şehircilik ve alternatif ulaşım
yollarından birisi olarak mutlaka
değerlendirilmeli; şimdiden, kapsamlı projenin
bir ayağı olarak ele alınmaya başlanılmalıdır. Arkeo-Sev sivil platformu olarak, bu alanlara
ilişkin atılacak tüm olumlu adımları
destekleyeceğimizi; hatalı girişimlere kararlılıkla
karşı duracağımızı ve kamuoyunu uyarma işlevimizi
sürdürmeye devam edeceğimizi bir kez daha
açıklıyoruz. UKOME'nin
Arkeo-Sev'in konu ile ilgili dilekçesi üzerine
alınan karar metni şöyledir: |
|
TARİHİ YENİLEMEYE 10 MİLYONLUK YATIRIM
Mimar Sinan'ın son eseri
Valide-i Atik Külliyesi ve Nakkaşhanesi, Adile
Sultan Kasrı gibi eserlerin restorasyonunu
tamamlayan Üsküdar Belediyesi, şimdi yaklaşık 10
milyon TL Sabah, 30.11.2011 |
|
MOLLA HÜSREV RESTORE EDİLECEK
Mimar Sinan'ın son eseri
Valide-i Atik Külliyesi ve Nakkaşhanesi, Adile
Sultan Kasrı gibi eserlerin restorasyonunu
tamamlayan Üsküdar Belediyesi, şimdi yaklaşık 10
milyon TL Sabah, 30.11.2011 |
|
TARİHİ YOK ETTİLER! |
|
OSMANLI REVAKLARI 4 AY DAHA KABE'DEKİ YERİNDE
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kabe'deki düzenlemeyle ilgili kararın, Suudi Arabistan yönetimince 4 ay ertelendiğini açıkladı. Türk hükümetinin Suudi Arabistanlı muhataplarıyla yaptığı görüşmelerin olumlu sonuç verdiğini belirten Bozdağ, "Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, Suudi dışişleri bakanı ile yaptığı görüşmede yıkım kararını 4 ay süreyle durdurma sözü aldı. Bu süre zarfında Kabe'nin yüce maneviyatı ruhaniyesinin korunması için revakları yıkmadan Kabe alanını genişletme konusunda görüşmeler yapacağız.'' dedi.
Önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye konuyu görüşmek üzere bir heyet geleceğini vurgulayan Bozdağ, "Diyanet İşleri Başkanlığı'mızın misafiri olarak gelecek heyette, Kabe ve civarını iyi bilen mimar ve mühendisler ile Kabe'nin sorumluluğunu yürüten yetkililer olacak.'' diye konuştu.
Bu arada Türk makamları, revakların korunarak alanın genişletilmesi için Suudi yönetimine alternatif proje önerecek. İslami Miraslar Araştırma Komisyonu yetkililerinin de yer alacağı heyet, Kabe'nin etrafında yer alan çoğunluğu Osmanlı dönemine ait tarihi yapıların yıkılmaması için Türk hükümeti ile ortak çalışma yürütecek. Mekke'de kentsel planlama alanında çalışmalar yapan Suudi mimar Sami Angawi, "Bu proje gerçekleşirse yakında bölgede gökdelenlerden başka bir şey bulamayacaksınız. Gökdelenler ve otellerle Allah'ın evi ticarileştirilmemeli. Hacda, her zaman herkesin eşit olması gerekiyor. Ulus yok, sınıf yok. Kabe, bu dengeyi bulabildiğimiz tek yer. Kabe'de dünyevi şeyleri arkanızda bırakmanız lazım.'' diyerek projeye karşı çıkıyor. Zaman, 30.11.2011 |
|
55 YILLIK VİCDAN AZABI TARİHİ GERİ GETİRDİ
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 30.11.2011 |
|
142 YILLIK KONAKTA YANGIN
Karabük’ün Safranbolu İlçesi'nde 142 yıllık konakta yangın çıktı.
Barış Mahallesi’nde, Abdurrahman Yerlikaya’ya
ait, otel olarak kullanılan 3 katlı Kardelen
Konağı’nın çatısında henüz belirlenemeyen nedenle
yangın başladı.
Araştırmacı yazar Aytekin Kuş, konağın 1869’da
inşa edildiğini ifade ederek, "Safranbolu’da
yaşadığı tahmin edilen 2 bin civarındaki
Rum, Lozan Antlaşması gereği
Türkiye’deki Rumların
Yunanistan’a, Yunanistan’daki Türklerin
Türkiye’ye göçünü içeren nüfus mübadelesiyle
bölgeden ayrıldı. Bu konak da o dönem Safranbolu’dan
ayrılan Rum ailesine aitti. Daha sonra
Yunanistan’dan gelen Türk aileye tahsis edilmişti.
Konak, yıllardır varlığı koruyan önemli eserler
arasındadır" dedi. |
|
DÜNYANIN EN BÜYÜK KALELERİ
10. Edinburgh Kalesi (35.737 m²) Sönmüş bir volkanik kayalıklar üzerine kurulmuş olan Edinburgh Kalesi İskoçya'daki şehrin tüm gökyüzüne hakim. Kalede bulunan binalardan çok azı 16. yüzyıl öncesine dayanıyor. Aleppo Citadel Himeji Kalesi Japonya'nın en güzel kalelerinden
biri olma Macaristan'da Budapeşte'de Kale Tepesi'nin güney
ucunda yer alan kale, Slovakya'nın doğusunda bulunan kale Orta
Hohensalzburg Kalesi Avusturya'nın Salzburg
şehrinde bulunur ve Dünyada içinde insan yaşayan en büyük kale olarak adlandırılır. İngiltere'nin de en büyük kalesidir. Kraliçe 2. Elizabeth'in sık sık uğradığı ve haftasonları geçirdiği bir yerdir. Prag Kalesi Guinness Rekorlar Kitabı'na göre
Resmi kayıtlarda bir hisar olarak geçse de
Mehrangarh bir Hint Kalesi'dir. 122
Polonya'da bulunan Malbork Kalesi
Sabah, 29.11.2011 |
|
![]() |
BRITISH MUSEUM'A CÖMERT BAĞIŞ
İngiltere'nin başkenti Londra'daki ünlü British Museum, Pablo Picasso'ya ait 100 gravürden oluşan setin bir yatırımcı tarafından müzeye bağışlandığını açıkladı.
Cnn Türk, 29.11.2011 |
İSTANBUL RESTORASYON ZENGİNİ
İstanbul'un tarihi
merkezlerindeki kentsel yenileme ve restorasyon
çalışmaları, şehirdeki emlak fiyatlarına tavan
yaptırdı. Son altı yılda Beyoğlu çevresinde bulunan
binaların fiyatı 20 kat arttı. İstanbul'da kentsel yenileme ve restorasyon çalışmaları özellikle şehrin tarihi merkezlerindeki emlak değerini neredeyse 20 katına çıkardı. Karaköy, Beyoğlu, Süleymaniye gibi tarihi asırlara uzanan semtlerde kaçak binalar yıkılıyor. Tarihi yapılar yenilenerek yeniden hizmete kazandırılıyor. Peki bu çalışmalarla birlikte son yıllarda İstanbul'un değeri ne kadar arttı?
Son restorasyon çalışmaları ile Beyoğlu ve çevresinde normalin üzerinde değer artışları yaşandığını söyleyen Beyoğlu Güzelleştirme Derneği Başkanı Nizam Hışım, "Beyoğlu'nda 2004 yılında 2,5 milyon liraya satın alınabilen bir yapı bugün 50 milyon liraya zor alınabiliyor. Artık İstanbul çok talep edilen bir yer oldu. Yurtdışından çok yatırım var" dedi.
Kentsel dönüşüm uygulanacak yerlerde yapılaşma ve proje koşullarına uygun yapılaşma sağlandığında yüzde yüzlük bir değer artışının yaşanacağını söyleyen Emlakçılar Odası Başkanı Nizamettin Aşa, "Otel ve turizm yatırımına yönelik gayrimenkul fiyatları çok yükseldi. Özellikle İstiklal Caddesi'nde çok yüksek vadeli alışlar var. Olumlu ilan durumu çıkması halinde fiyatlar İstanbul genelinde yüzde 100- 150 artar. Birkaç yıl öncesine kadar kimse Fikirtepe'nin yüzüne bakmıyordu ama şimdi fiyatlar inanılmaz arttı. Piyasa kendi kendine dönüşüyor. Eskiden gecekondulaşmanın olduğu Esenler, Bağcılar gibi yerler, devletin müdahalesi olmadan, kendi içinde kentsel dönüşüm yaşıyor. İstanbul'da yapılaşma çok iyi değil. Fakat buna rağmen İstanbul'un değerinde artış olacak" dedi.
TESEV İyi Yönetişim Programı Sorumlusu ve İstanbul Politikalar Merkezi Danışmanı Fikret Toksöz ise İstanbul'un Türkiye genelindeki konut stokunun yüzde 25'ini oluşturduğunu ve İstanbul'un Türkiye genelinde yüzde 40'lık bir değeri olduğunu söyledi. Toksöz, çöküntü alanlarının varlıklı kesimler tarafından alınarak restore edildiği soylulaştırma projesinin yaşanan değer artışında etkili olduğunu belirtti. Marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance Türkiye Direktörü Muhterem İlgüner ise, İstanbul'un marka değerinin artması için kültürel mirasın çok iyi kullanılması gerektiğini söyledi. Taraf, Haber: Aysun Yazıcı, 29.11.2011 |
|
TARİHİ TUZ HANI RESTORE EDİLİYOR
Adana'daki tarihi Tuz Hanı'nda restorasyon çalışmaları başladı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün "Tarihi mekanlar yeniden hayat buluyor" sloganıyla 853.501 TL.'ye ihalesi yapılan işin 450 günde bitirilmesi planlanıyor.
Ulu Cami, Ramazanoğlu Konağı, Ramazanoğlu Medresesi, büyüksaat gibi birçok tarihi yapının bulunduğu bölgede yer alan Tuz Hanı, Halil Bey tarafından 903 H. (1497) tarihinde selamlık olarak inşa edilmiş. Ancak son yüzyılda develerle getirilen tuzların burada satılmasından dolayı halk arasında Tuz Pazarı Hanı ismini almış. Bu gün sadece bir avlusu ve batı köşesinde bulunan küçük bir mescit ile bu mescide bitişik hamamı kalmış olan selamlık dairesinin diğer kısımları yıkılarak ortadan kalkmış. Zaman, Haber: Mehmet Şahin, 29.11.2011 |
|
İZİNSİZ KAZIYA JANDARMA BASKINI
Sivas'ın Divriği İlçesi'ne bağlı İkizbaşak Köyü'nde izinsiz kazı yapan 4 kişi, jandarma ekiplerinin baskınıyla suçüstü yakalandı.
Bir ihbar üzerine
bölgeye sevk edilen jandarma ekipleri C.K. (18),
Ş.E. (48), B.G. (33) ve İ.C.'yi (32) gözaltına
alırken, zanlıların altın bulmak için kullandığı
jeneratör, elektronik matkap, elektrot, balta,
hitli, kazma ve küreklere de el konuldu. Habertürk, Haber: Erhan Ceylan, 29.11.2011 |
|
ÜSKÜDAR TARİHİ ESERLERİNİ İHYA EDİYOR
Üsküdar Belediyesi, yaklaşık 10 milyon TL yatırımla harabe durumdaki 10 tarihi eseri daha ayağa kaldırıyor.
Tarihi özellikleriyle öne çıkan Fransız Okulu, Şehit Ahmet Paşa Sıbyan Mektebi, İskender Baba Türbesi (Kaymakçı Tekkesi), Yakup Ağa (Divitçiler) Sıbyan Mektebi ve Çeşmesi, Abdullah Ağa İptidai Mektebi, Nalçacı Dergahı ve haziresi, Burhan Felek Bey Köşkü, Çamlıca Mehmet Efendi Tekkesi, Fatma Adeviye Dergahı ve Şeyh Dairesi müştemilatında restorasyon çalışmalarına başlandı. Geçmişte Mimar Sinan'ın son eseri Valide-i Atik Külliyesi ve Nakkaşhanesi, Hababam Sınıfı'nın çekimlerinin yapıldığı Adile Sultan Kasrı gibi eserlerin restorasyonunu yaptıklarını hatırlatan Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, "Ecdat yadigarı bu eserleri geleceğe taşımak boynumuzun borcu." dedi. Zaman, 29.11.2011 |
|
TARİHİ MEZARLIK ALANINDA 'KAFE' KRİZİ
İstanbul Kadıköy'de üzerinde kafeler zincirinin bulunduğu tarihi mezarlık alanı Kültür Bakanlığı ile CHP'li Kadıköy Belediyesi arasında krize sebep oldu. Bizans ve Roma dönemine ait lahit mezarların bulunduğu Surp Levon Ermeni Kilisesi'yle bitişik imarsız yaklaşık bin metrekarelik alandaki kafeler arasında içkili mekan da bulunuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin birçok kez verdiği yıkım kararına rağmen ilçe belediyesi tarafından karar uygulanmayarak ihale ile kiraya veriliyor. İBB mülkiyetinde bulunan parsel 2008 yılında Kadıköy Belediyesi'ne bedelsiz tahsis edilmişti.
Kadıöy Altı Yol ve Bahariye Cad-desi'deki kafelerin bulunduğu 1000 metrekarelik bölge hem yeşil alan hem de mezarlık alanı hüviyetinde. Bu yüzden herhangi bir yapının yapılması kanunen mümkün değil. Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, 1976 yılında mezarlık alanı olması sebebiyle söz konusu parselde herhangi bir inşaat yapılamayacağına karar vermiş. Kurum 1977'de ise ağaçların korunması şartıyla parselin uygun bir köşesine 9 metrekarelik bir çay bahçesi yapılmasına izin vermiş. Projenin bu şartlar altında yapılıp kuruma iletilmesi istenmiş. Ancak parselin üzerine daha sonra birçok izinsiz bina yapılmış. 1987 yılında Kalkhedon Nekropolü Kazısı kapsamında araştırma yapan Arkeoloji Müze Müdürü Şenis Atik, söz konusu parselde lahit mezarların bulunduğunu rapor etmiş. Ancak yıkım kararları ve bu tip raporlara rağmen Kadıköy Belediyesi tarafından herhangi bir işlem yapılmamış. Üstelik ek bina yapımı da devam etmiş. 2001 yılında ise Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu aynı gerekçelerle izinsiz yapılan yapıların belediyece yıkımına karar vermiş. Buna rağmen 2003'te mevcut izinsiz yapıların yanına yeni bir ekleme daha yapılmış. Bu işlemden sonra yasal işlem başlatılınca, Kadıköy Belediyesi yapılan eklemeyi yıkmış. Mezarlık üstünde bulunan izinsiz yapılar ise faaliyetini devam ettirmiş. Süreç bu şekilde devam ederken 2009'da yine kurul kararı ile parseldeki aykırı unsurların yıkılması yeniden istendi. Şu anda içinde içkili mekanın da bulunduğu kafeler zinciri ise hala faaliyetine devam ediyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu yetkilileri ise söz konusu yapıların, aldıkları tüm kararlara rağmen Kadıköy Belediyesi tarafından yıkılmadığını belirtiyor. Kendilerinin yapıları yıkma gibi bir yetkisinin olmadığını dile getiren yetkililer, belediyenin bir an evvel yapıları yıkarak yeşil alanı ve mezarlığı boşaltması gerektiğini kaydediyor. Zaman, Haber: Hüseyin Keleş, 29.11.2011 |
|
ENKAZ KALDIRMA ÇALIŞMASINDA TARİHİ ESER ÇIKTI
Muğla’nın Bodrum İlçesi'nde bir evin enkaz kaldırma çalışmaları sırasında Osmanlı dönemine ait olduğu öğrenilen para ve objeler bulundu.
Edinilen bilgiye göre, Neyzen Tevfik Caddesi Tepecik Mahallesi’ndeki yıkık bir evin enkazının kaldırılması sırasında tarihi eser çıktığını gören vatandaşlar durumu polis ekiplerine bildirdi.
Bölgeye gelerek inceleme yapan ekipler, ev sakinlerinin ifadelerine başvurdu. Ekiplerin haber vermesi üzerine bölgeye gelen Bodrum Müze Müdürlüğü yetkilileri inceleme yaptı.
Bodrum Müze Müdürü Yaşar Yıldız, AA Muhabirine yaptığı açıklamada, bulunan parçaların Genç Osmanlı dönemine ait olduğunu, çalışmaların müze müdürlüğünde görevli arkeologlar tarafından yürütüldüğünü söyledi.
Duvarın kalan bölümünde çalışmaların sürdüğünü belirten Yıldız, ”Daha önce o bölgede arkadaşlarımız tarafından sondaj çalışması yapılmıştı. Sondaj çalışması yapılan yerin yanında yıkıntı bir bina var. Şimdi arkadaşlar metruk bir binanın enkazını kaldırırken bir tane mermer sütun parçası, bir kaç tane Osmanlı parası ve objeler bulundu. Bugün duvarın kalan bölümünde çalışmalar yapılıyor” dedi. Zaman, 29.11.2011 |
|
TARİHİ HAMAMA HAYAT VERECEK PROJE
Muğla'nın Yatağan İlçesi'ndeki Stratonikeia antik kentindeki Selçuk Hamamı'nın kazısının büyük kısmı tamamlandı. Yaklaşık 700 yıllık geçmişe sahip Osmanlı hamamının tahrip olmasının önlenmesi amacıyla konservasyon çalışmasına başlandı.
Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim
Üyesi ve Stratonikeia Antik Kenti Kazı Başkanı
Doç.Dr. Bilal Söğüt, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, Selçuk Hamamı olarak
bilinen yapının Osmanlı
dönemi köy meydanında bulunan yapılardan biri
olduğunu söyledi. Pamukkale Üniversitesi Sanat Tarihi
Bölümünden Yrd. Doç.Dr. Saim Cirtil
sorumluluğundaki bir ekibin buradaki çalışmaları
takip ettiğini ifade eden Söğüt,
Evliya Çelebi'nin de burayı ziyaret ettiğinde
gördüğü yapılardan birisinin de
yaklaşık 600 yıllık tarihi geçmişe sahip olan
Selçuk Hamamı olduğunu belirtti. Söğüt, ''Bu yapı Osmanlı Dönemi külliyesine
ait yapılardan sadece
birisidir. Çünkü hamamın yanında, diğer Osmanlı
dönemi yapıları ile birlikte
Şaban Ağa Camii vardır. 1984'e kadar Şaban Ağa
Camii'nin altında çok büyük bir su kaynağı vardı.
Köy meydanına gelen insanlar bu kaynaktan hem su
içerler hem de burada namaz için abdest alırlardı.
Bu kaynak suyu aynı zamanda hamamın su ihtiyacını
karşılamaktaydı. Caminin altından akan suyun
'tympanum' ile yukarı seviyeye çıkarıldığını ve
havadan kanalla hamama aktarıldığı düşünüyoruz''
diye konuştu. Söğüt, Stratonikeia
antik kentinde bulunan
yazıtlar ve kalıntılardan Roma Dönemi'nde 3 hamamın olduğu, bunlardan
birisinin sadece kadınlara hizmet verdiğinin
bilindiğine işaret ederek, şu bilgileri verdi: "Roma hamamlarından birisi bu Selçuk
Hamamı'na yakın bir yerdedir. Hamamda 2008'den beri çalışmalar yapılıyor.
Hamamın kazısının büyük kısmı tamamlandı. Şimdi hamamın daha çok tahrip olmasını
önlemek amacıyla konservasyon çalışmaları
yapılıyor. Rölöve çizimlerinin büyük bir kısmı
bitirildi. Rölöve çalışmalarından sonra restitüsyon
ve restorasyon çalışmaları tamamlanarak Muğla
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na bütün
bir proje sunulacak. Buradan onaylanacak projeye
göre hamam restore ettirilecek. Hamamın girişinin
üzerine daha sonraki dönemde bir Türk evi
yapılmıştır. Bu evi de aynı şekilde korumak
istiyoruz. Bu konuda güzel projeler hazırlatıyorum.
En güzel projeyi kurula sunup örnek bir restorasyon
çalışmasının yapılmasını ve bunun benzeri olmayan bu
güzel kente yakışmasını istiyorum.'' Tarihi hamamın bir benzeri olmayan bölgenin
en önemli ve planı tam bilinen hamam yapısı olduğunu bildiren Söğüt, şöyle
konuştu: ''Bu tarihi hamamı restore ettirmeyi ve
hatta yakılarak bacasından dumanın yükselmesini ve hamamı orijinal haline
dönüştürmeyi düşünüyoruz. Böyle Akşam, Haber: Kenan Gürbüz, 29.11.2011 |
|
SİDE'NİN TARİHİ DOKUSU İMAR PLANIYLA KORUMA ALTINA ALINDI
Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) ve şehir planlamacısı Prof.Dr. Metin Sözen tarafından hazırlanan 'Side Koruma Revizyon İmar Planı', Belediye Meclisi üyeleri tarafından onandı.
Side Koruma Revizyon İmar Planı, Side Belediye Meclisi AK Parti ve CHP'li meclis üyeleri İbrahim Sırcan, Salih Delikkulak, İbrahim Celayiroğlu, Fahrettin Tüter, Ali Güneş, Hüseyin Kara ve İbrahim Çizmeci'nin oy birliği ile kabul edildi.
Antalya Side Belediye Başkanı Abdulkadir Uçar, yeni imar planı ile birlikte tarihi antik kent içinde kaçak yapılaşmanın olmayacağını söyledi. Yeni planın, Side'yi kendi özüne döndüreceğini belirten Uçar, dünya turizminin gözbebeği beldelerinde kaçak yapıları yıkacaklarını kaydetti. İmar planının Side'nin tarihi dokusunu korumaya yönelik olduğunun altını çizen Uçar, plan kapsamında 3 kent müzesi, arkeolojik park alanı bisiklet ve engelli yolu yapacaklarını söyledi. 2 yıl önce Kentsel Dönüşüm Projesi (KDP) çerçevesinde 118 yıllık 96 cumbalı Osmanlı evini restore ettiklerini hatırlatan Uçar, Side'nin tarihi dokusunun korunmasına yönelik Roma Hamamı, Tüke, Athena ve Apollon Tapınağı çevresinde çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
Uçar, "Yeni imar planı ile birlikte Side antik kenti içinde tarihi dokuyu bozan bütün kaçak yapılar yıkılacak. Plan, tamamen tarihi dokuyu korumaya yönelik. Planla, Side Antik Kent tarihi dokusu korunacak ve özüne dönecek. Tarihi doku üzerinde görüntü kirliliği oluşturan bütün unsurlar ortadan kalkacak." diye konuştu.
Uçar, Side'de tarihi eserleri ayağa kaldırma çalışmalarını Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nün yaptığını, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, tapınaklar bölgesinin alkoliklerin mekanı olmaktan kurtarılması için bölgeyi Side Belediyesi'ne tahsis ettiğini kaydetti. Zaman, Haber: Abdurrahman Büyükkeskin, 29.11.2011 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ SU KANALLARI BELGESELLEŞTİ
Belgesel hakkında AA muhabirine açıklama yapan
Özden, toplam 13 bölüm çekilen belgesel için
Türkiye'nin 66 ilinde 6 ay boyunca araştırma
yaptıklarını söyledi. ''Uzmanlar ve bilim adamları ile yaptığımız röportajlar ışığında, Anadolu coğrafyasında bulunan ve bir uygarlık köprüsü, bir mühendislik harikası olan dünyanın en eski su medeniyetini belgeledik. Mezopotamya ve Orta Anadolu başta olmak üzere, dünyanın en eski su kanalları, sarnıçları ve su yollarının tarihi izlerinin zamanımızdan 13 bin yıl öncesinden kalma olduğunu ortaya çıkardık. Bir uygarlık şaheseri olarak ayakta duran bu eserler ışığında, Sümerler, Hititler, Urartu, Doğu Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tarihi su yapılarını keşfettik, belgeledik.''
Özden, belgesel ile bir kısmı hala kullanılan bu yapıların korunması, yaşatılması, tanıtılması ve su kullanım bilincinin yeniden kazanılması için, ilgililerin dikkatini çekmeyi ve stratejik önemi giderek artan su kaynaklarının ve su yollarının önemini vurgulamayı amaçladıklarını dile getirdi.
Anadolu'daki 'karız' gerçeğini ilk defa gündeme kendisinin getirdiğini belirten Özden, ''Atalarımız suyun olmadığı yerlerde çok uzaklardan su getirmişler. Dağlardan yer altına süzülen kar ve yağmur sularını bulmuşlar yerin altında. Binde 6 ile yüzde 1 arasında akar kot eğim hesabı yapmışlar yerin altında. Bu şekilde suları yaşam alanlarına taşımışlar. Bu yeraltı su kanalları sisteminin adına da karız demişler'' diye konuştu.
Özden, Türkiye'de bu amaçla 3 yıldır çalışma yaptığını ve karızları tespit ederek fotoğrafladığını ifade ederek, ''Uygur Türklerinde 6 bin yıl önce, İran'da 2 bin 500 yıl önce, Azerbaycan'da ve bunun bir bölgesi olan Nahcivan'da 1800 yıl önce izleri var bu yeraltı su kanalları sisteminin. Biz de araştırma yaparken dünyanın en uzun su yollarını belgeledik. Istranca Ormanları'ndan İstanbul'a uzanan 246 kilometre uzunluğunda su yollarını, bir de Mersin Silifke'de 115 kilometre uzunluğundaki yeraltı su kanalını belgeledik'' şeklinde konuştu.
Bu kanalların varlığının bilindiğini ama özelliklerinin bilinmediğini vurgulayan Özden, bu nedenle de inşaat mühendisleri, harita mühendisleri ve topoğraflarla birlikte ölçümler yaprak kanalların uzunluklarının ve derinliklerinin hesaplandığını ve belgelendiğini söyledi.
Su kullanımımın önemine de değinen Özden, şunları kaydetti: ''Bizim için önemli olan tarihi su yapılarının keşfedilmesi, korunması, ortaya çıkarılması, tanıtılması ve önemli bir kısmının da kullanıma açılmasını sağlamaktır. Biz araştırmalarımızda ekolojik denge, iklim değişikliği, bilinçsiz su kullanımı gibi nedenlerle suların giderek çekildiğini gördük. Mesela Konya Ovası'nda 1 yıl içerisinde 100 bin tane su kuyusu açıldı. Eskiden 20 metreden su çıkarken şimdi 110 metreden su çıkıyor. DSİ Bölge Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre bu kuyuların 77 bin tanesi ruhsatsız ve kaçak kuyular. Bunlardan dolayı obruk denen çukurlar oluştu. Bunlar çok tehlikeli.''
Dursun Özden, ''Bir mühendislik ve matematik harikası olarak adlandırılan bu yeraltı su kanalları, su kemerleri, su metre, su saati, su terazisi, taksim, maksim, sarnıç, hamam ve sebil çeşmeler gibi tarihi su yapıları, bir sanat eseri olarak ilgi bekliyor'' dedi. Akşam, Haber: Filiz Kınık, 29.11.2011 |
|
MAVİ KÖŞK KÜL OLDU
Kuşadası’nın en büyük ve eski köşklerinden biri olan Mavi Köşk’te henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Tarihi köşk, itfaiye ekiplerinin müdahelesine rağmen tamamen yanarak kül oldu.
Hacıfeyzullah Mahallesi’nde büyük bir arazinin içinde yer Cumhuriyet’in ilanından önce yapılan Mavi Köşk’te akşam saat 20.30 sıralarında bilinmeyen nedenle yangın çıktı. İhbar üzerine olay yerine giden itfaiye ekipleri, iki katlı, on odalı köşkteki yangına müdahale edip, alevleri kontrol altına almaya çalıştı. Köşkün büyük bölümünün ahşap olması nedeniyle alevler, bütün binayı kapladı. Yangında köşk tamamen yanarken itfaiye ekipleri, köşkün etrafındaki asırlık çam ağaçlarını kurtarmaya çalıştı. Kül olan ahşap binanın duvarlarının yıkılması zaman zaman tehlike yarattı. Yangını izleyen vatandaşların itfaiye görevlilerine müdahale etmesi zaman zaman tansiyonu yükseltti.
Birinci derece koruma altında bulunan Mavi Köşk 1980’li yıllarda bölgenin en ünlü restoranlarından biriydi. 15 yıl öncesine kadar Kuşadası’na gidenlerin uğrak mekanlarından birisi olan Mavi Köşk, daha sonra restore edilemediği için kaderine terk edilmişti. Yangında küle dönen Mavi Köşk’ün son zamanlarda hayvan damı olarak kullanıldığı, aynı zamanda madde bağımlılarının sığındığı yer olduğu belirtildi. Milliyet, Haber: Latif Sansür, 29.11.2011 |
|
BU MÜZE ZİYARETÇİLERİNİ MAZİYE GÖTÜRECEK
Ünye Belediyesi ile Ünye Tarih Araştırma Gurubu işbirliğinde yürütülen çalışmada, Hacı Emin Caddesi'nde bulunan tarihi bir yapının müze olarak hizmet vermesi amacıyla gerçekleştirilen restorasyon çalışmasında sona yaklaşıldı.
Ünye tarih Araştırma Grubu üyesi Ahmet Kabayel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilçenin tarihi kültürünün yeni kuşaklara aktarılması amacıyla önemli bir çalışma başlatıldığını söyledi. İlçede müze olarak kullanılması amacıyla belirlenen tarihi bir yapının restorasyon çalışmalarının belediyenin de destekleriyle titizlikle devam ettiğini ifade eden Kabayel, ''Bir taraftan restorasyon çalışmaları devam ederken diğer taraftan da ilçe halkının geçmişe yönelik evinde muhafaza ettiği eşyalar toplandı. Yaklaşık 220 parça eski eşya bir araya getirildi'' dedi.
Restorasyon çalışmalarında, 1870'li yıllara ait
olduğunu düşünülen evin yapım tarihinin daha eskiye
dayandığının belirlendiğini vurgulayan Kabayel,
şunları kaydetti: ''Ünye halkının duyarlı davranması sonucu bir çok değerli eşya şuan elimizde. Ünye'de 1852 yılında çıkan yangında yok olan ve günümüzde sadece surları kalan Ünye Süleyman Paşa Sarayı'na ait halı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ünyeli komutan Albay Hasan Civanbay'a hediye edilen silah, Hazinedaroğlu ailesine ait 9 parçadan oluşan 130 yıllık el işlemesi yatak örtüsü takımı, Ünye'nin ilk radyosu, Yusuf Bahri Efendi'nin el yazması Kuran-ı Kerimi, el yazması eserler olmak üzere çok değerli eşyalar var. Koruma altındaki eşyalar çalışmaların tamamlanmasıyla müze evde sergilenecek. Her geçen gün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu eşyalar, ziyaretçilerini maziyegötürecek.''
Müze ev sayesinde ilçe turizminin de hareketleneceğini belirten Kabayel, ''Ünye'de tarihi değerler her geçen gün yok olma riski taşıyor. 1970'li yıllara bakıldığında günümüzde tarihi yapımızın bozulduğunu görüyoruz. Bunun önüne geçilmesi için tarihi yapılarda restorasyon süreci hızlandırılarak, bölgede tarihi doku korunmalıdır. Ünye Müze Ev'le geçmişin yaşam tarzlarını ortaya koyma amacındayız. Sergilenen malzemeler herkesin beğenisini kazanacaktır. Müze evin her odasından adeta bir tarih fışkıracak. Eserleri görenler çocukluk yıllarını hatırlayacak'' diye konuştu.
Ünye Müze Ev'de kütüphane, araştırma yapmak isteyenleri için araştırma odası, toplantı salonu gibi hizmetlerin de verileceğini vurgulayan Kabayel, güvenlik noktasında ise müzenin, belediye tarafından ısıya ve insana duyarlı sensörler ve 15 kamera tarafından saniye saniye takip edileceğini kaydetti. Akşam, Haber: Hacer Coşkun, 29.11.2011 |
|
ÜNLÜ KOLEKSİYONLAR MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Portakal
Sanat ve Kültür Evi, 4 Aralık saat 15.00’te Conrad
Oteli’nde Özel Koleksiyonlar Müzayedesi
düzenleyecek. Kitap, resim ve hat eserlerinin satın
alınabileceği müzayedede Fuat Köprülü’nün oğlu Prof.
Orhan Köprülü, Şevket Rado, Hamdi ailesi gibi önemli
koleksiyonerlerin eserleri yer alıyor. Müzayede
kitap, resim ve hat eserleri olmak üzere üç bölümden
oluşuyor. Birinci kısımda uzun yıllardır babasının
izinden giderek kitap koleksiyonu yapan Fuat
Köprülü’nün oğlu Prof. Orhan Köprülü’nün koleksiyonu
satışa çıkartılıyor. Koleksiyon Osmanlı sanatı ve
tarihine ağırlık verilmiş eserler, baskı ve
elyazması kitaplardan oluşuyor. Aralarında Katip
Çelebi’nin 17. yüzyıl coğrafya ve tarih hakkındaki
kitabı dikkat çekiyor.
Hürriyet, Haber: Deniz İnceoğlu, 29.11.2011 |
|
PARANIN İLK BASILDIĞI ANTİK KENT SARDES MÜZE İSTİYOR
Lidya Krallığı'na başkentlik yapan, tarihte ilk paranın basıldığı yer olmasıyla tanınan Manisa'nın Salihli İlçesi'ndeki Sardes antik kenti, kazılarda gün yüzüne çıkarılan eserlerin sergileneceği bir müzeye kavuşacağı günleri bekliyor.
İzmir-Ankara karayolunda, Manisa'ya 70 kilometre uzaklıktaki Salihli'nin Sart beldesinde bulunan Sardes antik kenti, konuklarını Hellenistik döneme ait Artemis Tapınağı, Mermer Avlu-Cimnazyum Kompleksi, MS 17 yılındaki depremden sonra yapıldığı sanılan sinagog ve eşsiz doğa manzarasıyla ziyaretçilerini ağırlıyor.
Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sardes antik kenti'nin ilçe turizminde önemli bir yeri olduğunu belirtti.
İlçede kültür turizminin canlandırılması için Sardes antik kentinde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan eserlerin sergileneceği bir müzeye ihtiyaç duyduklarını ifade eden Okay, şunları kaydetti: ''Bu müze konusu elbette Kültür ve Turizm Bakanlığının kararıyla gerçekleştirilebilecek bir konu. Bu konuda daha önceki Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç döneminde ricada bulunmuştuk. Çünkü kültür turizmi niyetiyle Salihli'ye gelenler o buluntuları görme imkanı bulamıyorlardı. Halbuki özellikle Johannes İncili'nde adı geçen 7 kiliseden birini barındırdığı için Sardes antik kenti, inanç turizmi bakımından önemli konukları ağırlıyor. Bu kişilerin gelmişken Sart buluntularını görmeleri de bu bakımdan önem arz ediyor.''
Okay, böyle bir müzenin varlığının Salihli'ye gelecek turist sayısını artıracağını belirterek, ''Müzenin yapılması hem Salihli hem de Türkiye turizmi için fayda getirecektir. Bir an evvel de hayata geçirilmelidir. Dileriz en kısa zamanda müze gerçekleştirilir'' dedi.
Salihli Turizm Derneği Başkanı Mustafa Uçar da Sardes'in tarihte paranın icadı gibi birçok ilke imza atan, zamanın en uygar ve zengin ülkesi Lidya devletinin başkenti olduğunu söyleyen Uçar, bu toprakların Lidyalılardan önce Hitit ve Frigya devletlerine de ev sahipliği yaptığını, Perslerin Lidyalıları yenilgiye uğratmasından sonra üzerinde Pers, Roma ve Bizans dönemine ait birçok tarihin yapılandığını kaydetti.
Uçar, Sardes antik kentinin çok büyük bir alana yayıldığını, bu nedenle alandaki tüm değerlerin gün ışığına çıkarılmasının yüzyıllar sürecek bir uğraş gerektirdiğini ifade ederek, ''Sardes antik kenti 75 kilometrekarelik alanıyla dünyanın en büyük kazı alanlarından biri. Öyle ki bizim ölümümüzden sonra bile 500 yıl kazsalar ancak bir şeyler ortaya çıkar. Belki 500 yıldan daha fazla bir süre kazı ve araştırmalar sürecek. Çünkü kazılar sonucu ortaya çıkarılanlar henüz işin başında olduğumuzu gösteriyor. Herkesi bu muhteşem yeri görmeye davet ediyorum'' dedi. Akşam, Haber: Ayten Aydın, 29.11.2011 |
|
![]() |
ANTİK KENTE "SPREY" DARBESİ
Adana'nın Tufanbeyli İlçesi'nde bulunan ve "Kilikya Komanası'' diye anılan Şar antik kentindeki bazı tarihi eserlerin üzerine sprey boya ile yazılan yazılar, kimyasal maddeyle silinmesine rağmen çıkmadı.
Koruma amaçlı imar planı çalışması başlatılan antik kentteki görkemli eserlerin üzerindeki "hayata küskün'', "kahpe felek'' gibi yazıların ancak kazıma işlemiyle silinebileceği, bunun da eserlere zarar vereceği için uygulanamıyor. Adana İl Kültür ve Turizm Müdürü Osman Arık, antik kentin yıllar önce yanlış iskan uygulamasıyla yerleşime açıldığını ve köyün yaklaşık 150 haneden oluştuğunu anlatıyor. Arık, halkın tarihi yapılarla iç içe yaşamasının birtakım sıkıntıları beraberinde getirdiğini belirtiyor. Şar Köyü sakinleri de, köylerinin tamamının sit alanı olmasından ve köyde bir çivi bile çakamamaktan şikayetçi. Köy muhtarı Halil Yüksekoğlu, "Yeni bina yapamadığımız için ben 6 nüfusumla, kardeşim 3 nüfusuyla ve annem babamla aynı evde birlikte yaşıyoruz. Köyümüzün başka yere taşınması hem buranın korunması, hem de bizim rahat nefes almamızı sağlar.'' diyor. Zaman, 29.11.2011 |
DERVİŞ HÜCRELERİNİN AÇILIŞI 17 ARALIK'TA YAPILACAK
Türkiye'nin en fazla ziyaretçi alan müzelerinden Mevlana Müzesi'nde 2009 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları tamamlandı. Restorasyon kapsamında Müze'deki derviş hücreleri 16. yüzyıldaki orijinal hallerine dönüştürülerek ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.
Konya Müze Müdürü Yusuf Benli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2009 yılında başlatılan restorasyon projesi ile derviş hücrelerinin 16. yüzyıldaki orijinal görüntüsüne kavuşturulduğunu belirtti.
Derviş Han kapısındaki yapım kitabesinin daha önce yerinden sökülerek depoya kaldırıldığını ifade eden Benli, ''Proje ile bu kitabe orijinal yerine getirildi. Bu şekilde mimariyle özdeş olan kitabe de orijinal yerine oturtulmuş oldu. Çünkü bu tip malzemelerin hep orijinal yerinde olması gerekiyor. Biz de onu yaptık'' dedi.
Benli, derviş hücrelerinde restorasyon
çalışmalarının tamamlanmasının ardından Kültür ve
Turizm Bakanlığı ile Mevlana Kalkanıma Ajansı
işbirliğiyle ''teşhir-tanzim'' projesinin
başlatıldığını vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Gelen ziyaretçi 'bir hücre nasıl birşeydi, içinde hangi malzemeler vardı, ne kullanılıyordu?' bunların hepsi ziyaretçilerin beğenisine sunulacak'' diyen Benli, çalışmaların tüm hızıyla devam ettiğini bildirdi.
Benli, teşhir-tanzim çalışmalarının da Şeb-İ Arus törenlerine yetiştirilmesinin planladığını dile getirerek, derviş hücrelerinin 17 Aralık'ta açılışının yapılmasını planladıklarını sözlerine ekledi. Akşam, 29.11.2011 |
|
LAHİT KORUMA ALTINDA
15. yüzyılda yaşamış ilk kadın divan şairi Mihri Hatun'un mezar lahidi Amasya Müzesi'nin bahçesinde koruma altında bulunuyor.
1460 ile 1506 yılları arasında Amasya'da yaşayan ve döneminin en ünlü kadın divan şairi olan Mihri Hatun'un ölümünün ardından ailesinin de bulunduğu Pir İlyas Türbesi'ne defnedildiğini, ancak mezarın yaklaşık 6 yıl önce soygun girişimine mağruz kaldığını ve hece taşının kayıplara karıştığını belirten Amasya Müzesi Müdürü Celal Özdemir, "Tahrip edilen mezar lahidi müzemizin bahçesinde tutuluyor. Döneminin mermer işçiliğini yansıtan ve zengin bir bezemeye sahip olan lahit ziyaretçilerin görüp gezebileceği durumda" dedi.
Özdemir, mezarın tahribata uğrayan ayak taşının da müze deposunda bulunduğunu kaydetti. Amasya Kent Haber, 28.11.2011 |
![]() |
TOKİ RESTORASYON YAPARSA
Fotoğrafları yorumsuz olarak paylaşıyor ve takdiri sizlere bırakıyoruz... Arkitera, 28.11.2011 |
|
İNSANLIK TARİHİNİN ANAHTARI ONDA Vatan, 28.11.2011 |
|
RİZE EVLERİ KORUMA ALTINDA
Rize sivil mimarisi ile dikkat çeken tarihi Rize evleri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınarak hem turizme kazandırılıyor hem de gelecek kuşaklara taşınıyor.
Bir asırdan daha yaşlı olan beş farklı Rize sivil mimarisi ile inşa edilerek ahşap ve taş örnekleri bulunan evler birer birer yok oluyor. 1925 yılında Rize'nin Tophane Mahallesi'nde çekilen bir fotoğrafta onlarca Rize evi görülürken bu gün bu evlerden sadece birkaç tanesi ayakta kalabildi. Tarihi Rize Sivil mimarisi özellikleri taşıyarak ayakta kalmayı başaran evlerin büyük büyümü ise Çamlıhemşin, Hemşin, Fındıklı ve İkizdere ilçelerinde bulunuyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan Rize İl Kültür ve Turizm Müdürü İsmail Hocaoğlu, Rize'de binlerce tarihi binadan sadece 400'ünün ayakta kalabildiğini belirterek, "İlimizde 400 civarında tarihi ev, cami ve kale mevcuttur. Rize evlerinde son yıllarda bakanlığımızın da destekleri ile restorasyon onarımlar yapılmaktadır. Bu evler bakanlığımızın maddi destekleri ile koruma altına alınmaktadır. Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanununun maddesi uyarınca 2005 yılında resmi gazetede yayınlanan taşınmaz kültür varlıklarının onarımına yardım sağlanmasına dair yönetmeliğinde ilgili maddesi uyarınca ilimiz ve ilçelerinde gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerektiği taşınmaz kültür varlıklarının bakım ve onarımı için restorasyon, rölöve ve restitüsyon projelerine Kültür ve Turizm Bakanlığınca yardım yapılmaktadır. Tarihi ve tescilli Rize evlerine sahip olanlar bu yardımlardan yararlanmak üzere başvurular yaptıktan sonra, önce proje yardımı ardından uygulama yardımı alabilmektedirler. Bu yönetmeliğin yayınlandığı 2005 yılının sonundan günümüze kadar toplam 30 civarında gerçek ve tüzel kişi bu yardımlardan yararlandı. Her yıl başvurular müdürlüğümüze yapılmaktadır. Başvurular değerlendirildikten sonra destek verilmektedir. Ancak bütün talepler değerlendirilmektedir" dedi.
Hocaoğlu, yaptığı açıklamada Rize sivil mimarisini gelecek kuşaklarında tanıması gerektiğine dikkat çekerek "Bu tarihi ve tescilli evlere yapılan yardımlar günümüze kadar gelen bu sivil mimariyi özelliklede bakım ve onarıma acil ihtiyacı olan evlerin korunması için ve onların gelecek nesillere de aktarılması için ciddi bir katkı olarak değerlendirilmelidir. Bu yardımlar sayesinde daha öncede tescil altında olmayan ama bu yardımlarında desteği ile bu evlerin tescil altına alınması için ciddi bir teşvik unsuru olarak görülmektedir. Bu sayede 2005 yılından şuana kadar 113 civarında yeni tescil yapılmıştır" diye konuştu. Arkitera, 28.11.2011 |
|
![]() |
BATTAL GAZİ'NİN OZAN MESCİD'İ RESTORE EDİLECEK
Malatya'nın Darende İlçesi'ne bağlı Ozan Köyü'nde harap halde bulunan ve Battal Gazi tarafından mescit haline getirildiği belirtilen Ozan Mescidi, yeniden hayata dönüyor.
Darende Kaymakamı Mehmet Aktaş, Ozan Mescidi'nin onarımı ve restorasyonu için hazırlanan projenin Sivas Anıtlar Yüksek Kurulu'nun incelemesine sunulduğunu ifade etti.
Aktaş, İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Sayar'ın incelemesine göre, MS 1. yüzyıldan kaldığı ve bir derebeyine ait anıt mezar olduğu tahmin edilen yapının, sonradan mescide dönüştürülerek içerisinde taştan oyma bir mihrap yapıldığını kaydetti. Kaymakam Aktaş, büyük tahribata uğrayan eserin yok olmasını önlemek için başlatılan girişim neticesinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof.Dr. Kutgün Eyüpgiller başkanlığındaki bir ekibin, restorasyon projesini hazırladığını söyledi. Projenin onaylanmasının ardından restorasyonuna başlanacağını dile getiren Aktaş, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan onarım için gerekli ödeneğin çıkarılmasını talep edeceklerini kaydetti. Zaman, 28.11.2011 |
SADECE ÜÇ AYAĞI KALDI
Yaklaşık bin yıl önce kurulan ve üç mezhebi çatısı altında bulunduran Kırşehir'deki Üçayak Kilisesi, yıkılmak üzere.
Hıristiyanlık dönemine ait nadir eserlerden olan Üçayak Kilisesi, sağlam bir yapıya sahip olmasına karşılık doğal etkenler sonucu zarar görmüş. Sadece duvarlarının sağlam kaldığı kilise, turizme kazandırılmayı bekliyor. Etrafında ve üzerinde yıkılmasını önleyecek tedbirler alınmazken, onarılması için ise henüz bir çalışma yapılmadı. Zaman, 28.11.2011 |
|
"MÜZE AÇMAK KOLAY, İNSAN YETİŞTİRMEK ZOR"
Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer'den, çarpıcı tespit...
İnsana yatırım yapılmamasından şikayetçi olan Ölçer, 'Şimdiye kadar aileler, isimleri altında müzeler açtılar, birtakım koleksiyonlar oluşturdular, ama insana yatırım yapmadılar. Müze açan aileler, yurtdışını bilen, yurtdışındaki müzelerle içli dışlı çalışan, deneyim ve aynı zamanda bilgi sahibi, iyi tahsil eden insanlara o yolu açamadılar' dedi. Ölçer, 'Bir resme verdikleri bilmem kaç milyar lira kadar 3-5 kişiye de burs verip, onları yurtdışında en iyi şekilde eğitsinler, onlar da memlekete ve kendi koleksiyonlarına geldikleri zaman dört başı mamur hale gelsin' diye konuştu. Akşam, 28.11.2011 |
|
KALE MÜZELERE TURİST İLGİSİ
Türkiye’de sadece Marmaris, Bodrum ve Çeşme’de bulunan “kale müzelere” turistler yoğun ilgi gösteriyor.
Ege’nin kıyı kesimlerinde yer alan ve tarihi kalelerin içinde bulunan müzeler, özellikle yabancı turistlerin dikkatini çekiyor. Türkiye’deki kale müzeler arasında en fazla ziyaretçiyi Bodrum Müzesi ağırlıyor. Bodrum Müzesi’ni bu yıl kasım ayına kadar yaklaşık 284 bin kişinin ziyaret ettiği, bu sayının yıl sonuna kadar 300 bini bulacağı belirtildi. Bodrum’un ardından ikinci sırada yer alan Marmaris Müzesi’ni yıl sonuna kadar 65 bin, bir diğer kale müze olan Çeşme Müzesi’ni de 43 bin kişinin ziyaret etmesinin beklendiği kaydedildi. Üç kale müzenin yıl sonuna kadar toplam ziyaretçi sayısının ise 400 bini geçeceği ifade edildi.
Marmaris Müze Müdürü Esengül Yıldız Öztekin, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de sadece Çeşme, Bodrum ve Marmaris’te kale müze olduğuna dikkati çekti.
Tarihi mekanlardaki müzelerin vatandaşların ve turistlerin daha fazla ilgisini çektiğini belirten Öztekin, “Marmaris Müzesi’ni iki yıl önce yaklaşık 40 bin, geçen yıl 50 bin, bu yıl ise kasım ayı itibarıyla 62 bin kişi ziyaret etti. Bu sayının yıl sonuna kadar 65 bini bulmasını bekliyoruz. Ziyaretçi sayımızdaki artış, yaptığımız tanıtım çalışmaları ve müzede gerçekleştirdiğimiz yeni düzenlemelerden kaynaklanıyor” dedi.
Muğla’daki Milas ve Fethiye müzelerinde de çok önemli eserler yer aldığını kaydeden Öztekin, bu müzelerin kale gibi tarihi mekanlar içinde yer almadıkları için Bodrum ve Marmaris müzeleri kadar ilgi görmediğini söyledi.
Marmaris Müzesi’nin bu yıl 20. yaşını kutladığını belirten Öztekin, “Marmaris Müzesi resmi olarak 1991′de açıldı. Müzemiz 20. yaşını kutladığımız, genç bir müze. Müzedeki eserleri ağırlıklı olarak Datça’daki Knidos Antik Kenti, Burgaz ve Emecik kazılarından bulunan eserler oluşturuyor. Müzede ayrıca Marmaris ve çevresinde bulunan ve vatandaşlardan satın alınan eserler de yer alıyor. 500 etnografik eserden oluşan bir de koleksiyonumuz bulunuyor” diye konuştu.
Marmaris Müzesi’nin envanterinde kayıtlı yaklaşık 12 bin eser bulunduğunu belirten Öztekin, şunları kaydetti: “Bu 12 bin eserin yaklaşık 7 binini sikkeler ve 500′ünü ise etnografik eserler oluşturuyor. Geri kalan 4 bin 500 kadarı arkeolojik kazılarda bulunan tarihi eserler. Bu eserlerin sadece 500′ünü sergileyebiliyoruz. Zaten bütün eserleri sergilemek gibi bir şey mümkün değil. Hiçbir müzede bütün eserler aynı anda teşhir edilmez.”
Kale müze olmanın avantajını kullanmak istediklerini ifade eden Öztekin, bu avantajı kullanarak müzede daha fazla eser sergileyebilmek için proje hazırlayarak Güney Ege Kalkınma Ajansı’na sunduklarını söyledi.
Projelerinin yedek olarak kabul edildiğini kaydeden Öztekin, “Projemiz teşhir salonunun daha modern hale getirilmesi ve daha fazla ürün sergilenmesini amaçlıyor. Projenin hayata geçmesiyle ilgili umudumuzu kaybetmedik. Uygulama projesini de tamamladık. Genel müdürlüğümüz, il kültür müdürümüz ve sayın kaymakamımız projemize destek veriyor. Gerekli kaynağın aktarılması durumunda aynı anda bin 500 tarihi eseri sergileyebileceğiz” dedi.
Öztekin, müzedeki büroların yenilendiğini ve depoların düzenlendiğini kaydetti.Bu çalışmalarda müzedeki bütün eserlerin envanterinin yeniden çıkarıldığına dikkati çeken Öztekin, envanterini çıkardıkları bütün eserlerin tek tek fotoğraflarını çektiklerini bildirdi. haberler.com, 27.11.2011 |
|
TARİHİ KÖPRÜLER KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR
Karaman’da 14. yüzyılda yapıldığı sanılan ve yaklaşık 40 sene öncesine kadar kervanların ve yayaların kullandığı, Göcer, Damlapınar ve Kızılca köyleri sınırlarında bulunan Salavat ve Çırlavık köprüleri, keşfedilmeyi bekliyor.
Arkeolog Sabri Aydal, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Karaman’ın kültür haritasını çıkarmak ve Akdeniz Bölgesi’ni İç Anadolu’ya bağlayan tarihi yolları belirlemek için araştırmalar yaptığını dile getirdi.
Göksu Nehri’nin üzerine inşa edilen tarihi Salavat ve Çırlavık köprüleri hakkında bölgedeki köylülerden bilgiler topladığını ifade eden Aydal, “Bu bilgiyi aldığımda çalışmalarımı başlattım. İki köprü hakkında da köylülerden başka kimseden detaylı bir bilgi alamadım. Köprüler bilinmiyor. Buraya geldiğimde hayretlerimi gizleyemedim. Çünkü ben bu kadar güzel köprüler beklemiyordum” dedi.
Salavat ismiyle anılan köprünün Göksu Nehri üzerine kesme taştan yapıldığını bildiren Aydal, tek kemer olan köprünün ayaklarının nehrin iki tarafında bulunan kayalara oturtulduğunu anlattı.
Nehirden 12 metre yükseklikte inşa edilen köprünün tekerlekli araçların geçeceği kadar geniş olmadığını vurgulayan Aydal, köprünün iki tarafında da hayvanların ve insanların yürüyebileceği şekilde taş yol bulunduğunu belirtti.
Bölgede Damlapınar Köyü Çırlavık vadisinde bulunan Çırlavık Köprüsü’nün vadinin en dar bölgesine yapıldığını açıklayan Aydal, köprünün yüksekliğinin 35 metre civarında olduğunu, insanların dar köprüden geçerken korktuğunu söyledi.
Bölge insanlarıyla yaptıkları görüşmelerde ve araştırmalarda köprülerin 40 yıl öncesine kadar faal olarak kullanıldığını, fakat yolların ve motorlu araçların çoğalması ile birlikte köprülerin kaderine terk edildiğini belirten Aydal, şunları kaydetti: “Bölgede yaşayan insanlar ve bulunan izler Akdeniz Bölgesi’ni İç Anadolu’ya bağlayan önemli kervan yollarından birinin buradan geçtiğini doğruluyor. Çünkü, Ermenek İlçesi'nden Karaman’a kadar güzergahlarda tarihi hanlar var. Karaman’a bağlı Ermenek, Başyayla İlçelerinden hayvanlarla bu güzergahtan Karaman’a gelen yaşlı insanlar var. Bölgede Göksu Nehri’nin üzerindeki tek köprü Salavat Köprüsü. Her iki köprünün yerinin seçimi bir mühendislik harikası. Çünkü Çırlavık deresi, Salavat Köprüsü’nün hemen 500 metre aşağısında Göksu Nehri’ne karışıyor. Salavat Köprüsü biraz aşağıya yapılsa ikinci bir köprüye gerek kalmayabilir. Fakat nehrin bıraktığı izlerden aşağılara yapılan köprülerin su altında kalabileceği aşikar. Her 2 köprü de bunlar hesaplanarak yapılmış.”
Köprülerin, tahminen 14. yüzyılda Karamanoğlu Beyliği zamanında yapıldığını ve ikisinde de kitabe olmadığına değinen Aydal, köprülerin bugün terk edilmiş durumda olduğunu, köprülerde hiç tamirat yapılmadığını gördüğünü aktardı. haberler.com, 27.11.2011 |
|
İZMİR BELEDİYESİ TARİHİ AHMET AĞA BİNASINA EL ATTI
İzmir Büyükşehir Belediyesi, yıllardır atıl durumda olan ve yıkılmaya yüz tutmuş Kemeraltı'ndaki Ahmet Ağa (Haremlik-Selamlık) binasını kente kazandırmak için kolları sıvadı. Restorasyon çalışmalarına başlanan tarihi bina için Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile 30 yıllığına 'restorasyon karşılığı kiralama' sözleşmesi imzalandı.
Kemeraltı'nda mülkiyeti Salepçi Hacı Ahmet Efendi Vakfı adına Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan 927 metrekarelik bina, Konak İlçesi Hacı Mahmut Mahallesi 848 Sokak'ta bulunuyor. Tarihi bina, restore edildikten sonra Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hizmet vermeye başlayacak. Binanın restore edilmek üzere hazırlanan rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından da onaylanmıştı.
Birinci yapı 'Selamlık', ikinci bina ise 'Haremlik' olarak tespit edilirken, Selamlık binası iki kat, Haremlik binası da bodrum kat ve üzerindeki iki kattan oluşuyor. Haremlik binasının arka bölümünde ayrı bir bahçe bulunuyor. Zaman içinde oldukça yıpranmış ve zarar görmüş durumda olan bina, restorasyon projelerine uygun olarak kente kazandırılacak. Mühendislik projelerinin önümüzdeki günlerde tamamlanmasının ardından, bina için onarım ihalesine çıkılacak. Habertürk 27.11.2011 |
|
PADİŞAH FERMANLARI MÜZEYE KAVUŞUYOR
Londra'da sadece devlet üst
düzey Sabah, 27.11.2011 |
|
"BİZE YILLARCA HUZUR VERDİ, YENİ SAHİBİNE DE VERSİN" " Sabah, Haber: Nurdeniz Erken, 27.11.2011
Ancak müzayedeyi gerçekleştiren Antik A.Ş.'nin kurucusu Turgay Artam tarafından da yetersiz görülen bu artışın ardından yine telefonla 10 milyon dolar teklifin sunulduğu açıklandı. Alıcı olmak için 3 kişinin yarıştığı tablo, ödeme kolaylığı istenmesi nedeniyle satılamadı. 10 milyon doları ödeme konusunda anlaşarak vereceği bildiren gizli alıcıdan ötürü Artam satışı durdurdu ve aileyle konuşulması gerektiğini bildirdi. Tanınmış simaların katılığı müzayede de 2.5 milyon liradan satışa sunulan 1906 tarihli Şeker Ahmet Paşa'nın 'Sonbahar'da Orman' isimli eseri müzayedenin en yüksek fiyata satılan eseri oldu. Tablo telefonla katılan bir kişi tarafından aynı fiyattan alıcı buldu. Hoca Ali Rıza'nın ilk kez görücüye çıkan 'Göl Evi' konulu peyzaj çalışması ise açılış fiyatı 800 bin liradan artarak 825 bin liraya alıcı buldu. Fausto Zonaro'nın 'Şehzade Abdurrahim Efendi' aldı eseri ise 575 bin TL'ye alıcı buldu. Ünlü oyuncu Hamdi Alkan ise 15 bin TL'den satışa sunulan Sami Yetil'in Peyzaj tuval üzerine yağlı boya tablosunu 26 bin TL'ye satın aldı. İsmail Cem'in kızı İpek Cem de müzayedeyi izledi. Basın mensuplarına gözükmemek için büyük çaba sarf eden Cem, sorulan bir soru üzerine, 'Satılmadı değil, rezervleri değerlendireceğiz' demekle yetindi. Soruları yanıtsız bırakan İpek Cem'in koşar adımlarla otelden ayrıldığı görüldü.
110 x 70 cm ebatları ve dikkat çekici kompozisyonuyla sanatçının bilinen en büyük ebatlı eserlerinin arasında yer alan Huzur, tuval üzerine yağlıboya ve 1904 tarihli. 100 yıldır ilk defa satışa sunulan tablo en son 1957 yılında Resim Heyken Müzesi'nde düzenlenen Osman Hamdi Bey sergisinde görülmüştü. Osman Hamdi Bey'in 'Kaplumbağa Terbiyecisi' eseri 2004 yılında 3.9 milyon dolara satılmıştı. Sanatçının 'İstanbul Hanımefendisi' adlı çalışmasıysa 2008'de Londra'da tam 6.9 milyon dolara alıcı buluştu. Akşam, Haber: Abdullah Malkoç - Cem Türkel, 28.11.2011 |
|
TOPKAPI SARAYI'NDA VENEDİK DOKUMALARI
Topkapı Sarayı Müzesi, Has
Ahırlar bölümünde Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik
Cumhuriyeti arasındaki asırlık Sabah, 27.11.2011 |
|
1400 YILLIK MANASTIR RESTORE EDİLECEK
Türkiye Gazetesi, Haber: İsmihan Özüven, 27.11.2011 |
|
"BABAMI RESSAMLIĞA İKNA ETMEK İÇİN AMELEBAŞILIĞI YAPTIM"
Turan Erol, resmin duayenlerinden. Hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu da, “Kuru gürültüye pabuç bırakmayan, aklını, yüreğini, çoluğunu, çocuğunu, paletini, fırçasını başına devşiren sayılı aydınlarımızdan biridir, Turan Erol” diye yazmış. İlhan Berk, “Turan Erol beyazı karıyor. Kendi beyazını. Önünde bir göğün” diyor bir şiirinde. Ben de ekleyeyim; sanat dünyamıza sadece resimleriyle değil, yazıları ve kitaplarıyla da katkıda bulunmuş bir ressam o...
Aslında edebiyata meraklıydım. İlkokul üçüncü sınıftayken Maarif Vekaleti, bir yarışma açtı. Birinci oldum. Ondan sonra yazıp dergilere göndermeye başladım. Zamanla resme dönmeme rağmen edebiyatla bağımı koparmadım. Ulus gazetesinde ‘Defterimden’ başlığıyla köşe yazılarım çıktı. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’ni kurup, orada Sanat adlı dergiyi çıkardık. Sanat üzerine yazılar, sanatçı portreleri yazdım, kitaplar hazırladım. Yayınlanmamış hikaye denemelerim de var. Fakat ağırlığı resme verdim. Yeni çıkan ‘Gözlerinden Öperim’ kitabı, bana gelen mektupların tamamını kapsamıyor. Kitapta, Bilge Karasu, Orhan Peker, Avni Arbaş, İlhan Berk, Hamit Görele, Kuzgun Acar gibi 23 dostumun mektupları var.
Bisiklete binmeyi beceremedim çocukken. Bazen bisikletleri resimlerime koydum. Kompozisyonun getirdiği bir gereklilik olarak yerde duran bisikletler yapmışımdır, psikolojik nedenleri yok. Küçükken çok iyi at binerdim. Arkadaşlarım da hayret ederdi, ‘Bu, bisiklete binemiyor ama çok güzel at biniyor’ diye. ‘Kömür Dağıtım Yerleri’ resimlerimde at figürünü biraz mahzun, hüzünlü olarak kullandım.
“İlk kızımın adını Bedri Rahmi koydu: Elif. İkinci kızımın adı Zühra, annemin adı. Üçüncüsü Rengin. Bir de ressamca bir isim olsun dedik. Hacettepe’den emekli olduktan sonra kendime Ankara, İstanbul ve Bodrum’da bir yaşam kurdum. Kışın Ankara’da, yaz aylarında Bodrum’da kalıyoruz. Kuzguncuk’ta pek de sık gidip oturamadığım tarihi ahşap bir evim var”
Bedri Rahmi’nin, Güzel Sanatlar mecmuasında birkaç resmi basıldı. O resimlerden biri bir koltuğa yaslanmış bacak bacak üzerine atmış bir kadın figürü resmi. Onu çok sevdim ona benzer bir resim yaptım. “Reis, benden etkilenmişsin, vazgeç, etkilenecek başka usta mı bulamadın” dedi. Ülkü dergisinde Bedri Rahmi’nin Yuku Lele’ye mektuplar diye yazıları çıkardı. Yuku Lele Çinli bir ressam. O yazıları tutkuyla okurdum. Anadolu fikriyatını savunuyordu, hem resminde hem yazılarında. Biz öğrencilerinin Anadolu’yu sevmesi biraz onun etkisiyle. Bedri Bey halkçı, cumhuriyetçi, Atatürkçü bir insandı. Şahsiyeti de yakından tanıdıktan sonra çok sardı beni. Beni diğer öğrencilerinden ayrı tutar, Narmanlı Han’daki yerine beni de çağırırdı. Perşembeleri yakın dostlarını oradaki atölyesinde sohbete, içmeye davet ederdi. Sabahattin Ali, Orhan Veli, Sait Faik gibi isimler gelirdi. Bir gün, Sait Faik yanımda oturuyordu. Yeditepe dergisi sahibi Hüsamettin Bozok ile tartıştılar, Sait Faik’e, “Adadan çıkmamış bir adamsın, ne bilirsin sen” dedi. Kapıştılar yani.
Diyarbakır’dayken Paris’e burslu gitmek için bakanlığa müracaat etmiştim. Ankara’ya çağırdıklarında Paris’e gönderilme kararı da çıktı. Sonra Fransızlar da burs verdi, bir buçuk yıl da onların bursuyla kaldım. Toplam iki yıl. Louvre’da, Goya’nın, ‘Marquise de Solana’ adlı resmini çok sevdim. Dilekçe verdim, izin çıktı. Benim istediğim günlerde sehpamı getirip resmin önünde hazır ediyorlardı, haftada iki gün gidip çalışıyordum. O kopyayı getirdim, burada sergiledik. Çok beğenildi. Üstüne yazılar yazıldı. İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne aldılar. Paris, beni zenginleştirdi kuşkusuz. Çağımızın en büyük gravür sanatçılarından olan Friedlander’ın atölyesine devam ettim. İlk gravürümü gören Friedlander çok beğendi, benimle ilgilendi. Bir gün bitirdim artık gideceğim dediğimde bir gravürünü çıkarıp, ‘Turan Erol’a...’ yazdı, imzaladı verdi bana. Oradaki diğer sanatçılar hayretler içinde kaldılar.
Ankara’ya gelişim 27 Mayıs sonrasında. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün yeniden organizasyonu için birini arıyorlar. Şube Müdürü olarak başladım. Genel müdür yardımcılığı ve sonra da genel müdürlük yaptım. Vilayet Galerileri benim zamanımda açıldı. Bu arada 1963’te ilk şahsi resim sergimi kendi kurduğum Ankara Sanat Galerisi’nde açtım. O sergiden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü hocaları beni ziyarete geldi; “Seni bize hoca istiyoruz” dediler.
Akademiden mezun olunca askere gittim. Sonra Diyarbakır’a Ziya Gökalp Lisesi’ne atandım. Diyarbakır’ı çok sevdim. Orada evlendim. ‘Yudum’ diye bir dergi çıkardım. Edebiyat geceleri düzenledim, Cahit Sıtkı Tarancı’ya gittik öğrencilerle, hasta yatağında ziyaret ettik. Diyarbakır’da dikkate değer yaptığım ilk resim ‘Köyden Çıkış’. Diyarbakır dağ köylüleri, pazaryerine gelirlerdi; yayan yapıldak, eşyaları eşeklere yükleyip. Onları anlatan birkaç resim yaptım, ‘Meyan Kökü Şerbeti İçenler’ gibi. Öyle sıradan değil, hep kalıcı işler yaptım.
“Benim resmimde hüzün vardır. Resimlerimin önünde duran biri dinginlik, sessizlik, yalnızlık, hüzün duyarsa amacıma ulaşmış olurum. Bu toprakların yansımasıdır resimlerim. Bir söyleşide, “Kabul edilmiş güzelliklere düşkün biri değilim” demiştim. Kabul edilmiş güzellikler nedir? Güzel bir deniz, bir yamaç, fıstık çamları gibi öyle basmakalıp sevilen manzara tipleri vardır. Gonca güller, zambaklar gibi. Zambak resmini değil de bir enginar çiçeğini, bir tekne kaburgasını tercih ediyorum mesela”
Yaşar Kemal ile Akademi günlerimden tanışıyorduk. Kendisine sevgiyle yaklaşan biri olarak beni unutmadı hiçbir zaman. Bir karşılaşmamızda, “Benim için kitap kapağı yapar mısın?” dedi. ‘Yusufçuk Yusuf’ ve ‘Demirciler Çarşısı’ kitaplarının kapaklarını yaptım. Bilhassa ‘Yusufçuk Yusuf’un kapağındaki resmi çok sevmiş olmalı ki, onu imzalayıp gönderdi. Haluk Şahin, ‘Ağrı’ya Dönüş’ kitabının kapağında benim Ağrı resimlerinden birini kullanmak istedi. Ona izin verdim. Ağrı’yı görmeden dostum Ara Güler’in fotoğraflarından etkilenip resimlerini yapmıştım ama sonra gidip gördüm. Benim yaptığım resimlerdeki Ağrı Dağı daha görkemliydi. Hürriyet Pazar, Haber: Faruk Bildirici, 27.11.2011 |
|
İŞTE FIRTINA TANRISI
Meğer Gaziantep yakınlarındaki Karkamış antik kenti kazılarında Arabistanlı Lawrence diye bildiğimiz ünlü İngiliz casus da çalışmış. Neredeyse tam 100 yıl önce... Lawrence’ın o dönemde çok aramasına rağmen bir türlü ulaşamadığı Fırtına Tanrısı heykelini geçen ay Türk-İtalyan arkeolog ekibi buldu.
Gaziantepli sevgili dostum, yerel Sabah gazetesinin sahibi Aykut Tuzcu, Zeugma’nın önemini ilk fark eden kişilerden biri. 2000’de Birecik Barajı’nın suları altında kalmadan önce ortaya çıkarılan Zeugma antik şehrinin dünyada tanınması için az şey yapmamıştı.
Packard Vakfı için çalışan İtalyan restorasyon uzmanlarını da Gaziantep’e göndermişti.
Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 27.11.2011 |
|
![]() |
İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ DEPREME KARŞI GÜÇLENDİRİLMEYE BAŞLANDI
İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenen tarihi eserlerin muhtemel bir depremde zarar görmemesi için çalışma başlatıldı.
İstanbul'da Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi kapsamında, müzenin ana binası ile ek yapılarında da restorasyon ve güçlendirme çalışmalarına başlandığı kaydedildi. Müzeden yapılan açıklamada, sergi salonları ve depolarda gerekli düzenlemeler ve hazırlıklar yapıldığı, insanlık tarihine ait önemli kültür belgelerinin gelecek kuşaklara böylelikle aktarılacağı belirtildi. İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin bünyesinde, Arkeoloji Müzesi, eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi bulunuyor. Arkeoloji Müzesi'nin yapımına 1881 yılında dönemin müze müdürü arkeolog, müzeci ve ünlü ressam Osman Hamdi Bey tarafından karar verilmişti. Bina, 1891 ile 1907 yılları arasında dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından inşa edildi. Zaman, 27.11.2011 |
İKİZLER 94 YIL SONRA BULUŞTU
Boğazköy
Sfenksi'nin 94 yıl sonra dönüşünü sağladık. Bu
özlemi, yüz yıla yakın süren hasreti giderdik.
Boğazköy Sfenksi'ni İstanbul'daki kardeşiyle
birlikte getirdik. Bu anıtların, tarihi eserlerin
kendi topraklarına dönmesini çok önemsiyorum. Belki
bizim bilmediğimiz bir evrende onların da bir ruhu,
canı vardır. Yorgun Herkül'ün üst tarafını ait
olduğu Antalya'ya, Boğazköy Sfenksi'ni de ait olduğu
topraklara, Çorum'a getirdik. Hangi çağdan kalırsa kalsın, hangi inançtan olursa olsun, 'madem ki bizim ülkemizin topraklarındadır, hepsi bizimdir, insanlığın bize emanetidir' anlayışıyla bu eserleri korumaya ve insanlığın geleceğine kazandırmaya çalışıyoruz. Türkiye'nin kültürüne ayrımsız sahip çıkıyoruz.
Akşam, Haber: Volkan Yanardağ, 27.11.2011
Bakan Günay, Türkiye’nin değişik yerlerinde Almanlarla birlikte kazı çalışmalarının sürdüğünü, kazılarla ilgili yazılı kurallar koyduklarını, bundan sonra kazı başkanlarından arazide daha fazla kalmalarını, daha çok kazı yapmalarını, koruma önlemlerinin alınmasını ve daha çok restorasyon çalışması yapılmasını istediklerini vurguladı. Günay, şöyle konuştu: “Bu kazılardaki buluntular Almanca, İtalyanca, İngilizce yayımlanırken mutlaka Türkçe de yayımlanacak. Türkçe’nin de bir bilim dili olarak gelişmesini çok istiyoruz. Önümüzdeki yıllarda gerek Türk kazıları gerekse yabancı kazılarda bu performansı mutlaka artıracağız. Türkiye madem ki dünyanın en önemli arkeoloji alanlarından, tarih derinliklerinden ve zenginliklerinden birine sahiptir, o zaman bunun değerini bileceğiz ve gereğini yerine getirmeye çalışacağız. Bunu her vesileyle açık yüreklilikle söylüyorum, bu çerçevede Türk kazısı veya yabancı kazı ayrımı yapmıyoruz.
Milliyet, Haber: Şevket Erzen - Yusuf Çınar, 27.11.2011 |
|
TARİHİ YOLGEÇEN HAMAMI
İzmir'in Selçuk İlçesi İsabey Mahallesi Kalealtı mevkiindeki tarihi Yahşi Bey Hamamı'nın üzerinden yol geçirilmesi için çalışma yapılıyor. Sütunları sökülüp traktör römorkuyla başka yere nakledilen hamam, ilgisizlikten çökme tehlikesi yaşıyor. Birinci derece arkeolojik sit olan bölgedeki hamamın tahribata uğramasına, yabancı turistler bile tepki gösteriyor. Selçuk'un tek kamp alanındaki tarihi hamamın üzerinden yol geçirilmesine Garden Kamping Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Sallıoğlu, karşı çıkanlardan. Sallıoğlu, Efes antik kentine 2 kilometre, Artemis Tapınağı'na 500, 700 yıllık İsa Bey Camii'ne 100 metre mesafedeki Yahşi Bey Hamamı'nın restore edilmesini arzularken talanla sarsıldığını söylüyor. Sallıoğlu, tepkisini şu sözlerle dile getiriyor: "Avusturya Efes Kazı Başkanlığı'nın, Yahşi Bey Hamamı'nda restorasyon çalışması yapması için 2004 yılında noterden muvafakatname verdim. Bilimsel çalışma için kendi arsamın 230 metrekarelik bölümünün kullanılmasına da rıza gösterdim. Tarihi hamamın ayağa kaldırılmasını beklerken üzerinden yol geçirilmek istenmesine çok şaşırdım." Yolun tarlalara ulaşmak için yapıldığını belirten Sallıoğlu, "İhtilafa düştüklerimiz gibi diğer komşularımın da tarlalarına giden yolları mevcut. Tarihi hamamın üzerinden yol geçirmelerine gerek yok. Hamamın restorasyonu için mücadele etmemiz gerekirken yol tartışması yapmamız çok yakışıksız." diye konuşuyor. İzmir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararına uyulmadığını savunan Sallıoğlu, "Hamamın zeminindeki tarihi eserler, arkeolog olduğunu beyan eden şahıslarca kaldırıldı. Bu işlem, arkeolog da olsa kurul kararına açıkça aykırıdır. Hamamın zeminine kazık çakıldı, mıcır döküldü, tel örgü çekildi. Bunlar, hiçbir izin olmadan yapıldı. Tarihi mirasın korunmasına, devletin ilgili mercileri maalesef seyirci kaldı." şeklinde konuşuyor. Selçuk Sulh Hukuk Mahkemesi'nin, 30 Aralık 2010 tarihindeki kararıyla tesisin ikiye bölünerek, 3 metre eninde ve 92 metre uzunluğunda yola izin verildiğine dikkat çeken Sallıoğlu, hamamın yok olmaması için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müdahale etmesini istiyor. Zaman, Haber: Ömer Oruç, 27.11.2011 |
|
KOMŞUNUN UMUDU OSMANLI HAZİNELERİ
Yunanistan'daki ekonomik krizle birlikte hazine avcıları mantar gibi çoğalıyor. Yunanlılar özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma hazinelere umut bağladı. Devlet, son aylarda 50 kişiye hazine arama ruhsatı verirken, 3 binden fazla metal arama cihazı satıldı.
Larisa şehrinin Sikurio İlçesi sakinleri, Osmanlı döneminden kalma "ikinci çeşme hazinesi"ni kazısının bitmesini bekliyor. İlçenin yaşlılarına bakılırsa "Hazine bulunursa Sikurio yeni bir İsviçre gibi olacak".
Yine Larisa'nın Platikambo İlçesi'nde "bir Türk derebeyi 1881'de Thesalya bölgesinden ayrılmadan küpler dolu altını toprağa gömdüğü" inancı var. Aynı yıllardan kalma bir harita ile yapılan kazılarda 60 yaşındaki bir Yunanlı hazinenin bulunması uğruna evinin yıkılmasına razı oldu. Ancak Türk derebeyinin hazinesi hala bulunamadı.
Kuzey Yunanistan'daki Halkidiki Yarımadası'nın Varvara Köyü sakinleri de, rivayete göre 1821'de Yunanlıların Osmanlı'ya karşı ayaklanma başladığında "Türkler alır" korkusuyla bir mağaraya gizledikleri 8 ton altını bulma umuduyla yatıp kalkıyorlar. Varvara sakinleri "Altınları bulursak bütün yunanistan kurtulur" diyorlar. Milliyet, 27.11.2011 |
|
MONET İSTANBUL YOLUNDA
Görüşmeler sürüyor...
Tabii ki temkinliydi ama işin içinde Sabancı varsa bence gerçekleşme ihtimali yüksek. Geçen yıl Paris'te ziyaret ettiğim Monet sergisinden bahsettim. Önce saatlerce bekleyip, girmiştim. Ardından tıpkı Da Vinci'de olduğu gibi basın akreditasyonuyla ikinci kez gitmiştim.
Londra dönüşünde uçakta, Cumhurbaşkanı Gül, 'Nazan Ölçer ve Murat Belge'nin bizimle olmasından çok memnun kaldım' demişti, kraliyete tanıştırırken de gururlanmış. Haklı. Esasında Gül'ün en baştan beri çok takdir edilesi bir tutumu, aydınlara ve akademisyenlere Çankaya Köşkü'nü açmasıdır. Atatürk mirası Çankaya Sofraları geleneğini ve Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülleri seçimlerini bu açıdan çok önemsemişimdir. Köşk'teki törenlere de mümkün olduğunca hep İlber Ortaylı ve Hilmi Yavuz Hocalarımla beraber gittim. Hayrünnisa Gül'ün kraliçeye Ahmet Yeşil'in 'Tutulmalar' tablosunu hediye etmesi de kayda değer. Sanat, kültür ve özellikle resim hep gündemde olmalı, olabilmeli. Bunda da en büyük sorumluluk devlet adamlarıyla, zengin işadamlarının. Sabancı, Koç, Eczacıbaşı gibi ailelerin çabaları bu nedenle her türlü övgüyü hak ediyor. Yazmıştım, bu kapsamda geçtiğimiz yılın en dikkat çekici etkinliklerinden birisi de Frida'nın eserlerinin Pera Müzesi'nde Türk izleyicileriyle buluşmasıydı. Bugün pazar, onun Diego'ya yazdığı 'Neden vazgeçtim' şiiriyle bitirelim. Biraz kısaltarak...
Sevmekten ne zaman vazgeçtim... Akşam, Haber: İsmail Küçükkaya, 27.11.2011 |
|
SATRANCIN
ABD’nin New York kentinde bulunan Metropolitan Sanat Müzesi’nde modern satrancın ilk takımlarından olduğu düşünülen Orta Çağ’a ait taşlar sergileniyor. |
|
TARİHİ MEZAR YERİ NEKROPOL, VAKIFLAR VE KARAYOLALRI'NDAN KURTARILACAK
İzmit Belediye Başkanı Dr. Nevzat Doğan, 1. derece sit alanı olan tarihi toplu mezar yeri Gültepe Nekropolü’nü korumak için Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Karayolları hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Gültepe Nekropolü’nde MS. 2. ve 9. yüzyıllara ait mezar kalıntıları, haç şeklinde bir kilise kalıntısı ve o döneme ait arkeolojik eserler yer alıyor. Tarihi eserlerin bulunduğu bölgede Karayolları’na ait bir TIR parkının yer alması, kenti önemli bir tarihsel mirasın yok olması tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Kocaeli Valisi Ercan Topaca ve İzmit Belediye Başkanı Dr. Nevzat Doğan, Gültepe Mahallesi otoyol kenarındaki Roma-Bizans döneminden kalma toplu mezar yeri nekropol alanında incelemelerde bulundu. Vali Ercan Topaca, yapılan incelemeler sırasında müze müdürünü arayarak, bölgenin korumaya alınması için hemen bir çalışma başlatılması talimatını verdi. Vali Topaca, “Başkan Doğan’ın bu konudaki kaygılarını haklı buluyorum. İzmit bir tarih kenti olarak bu değerleri korumak durumundadır. Burasını dağılmadan koruyarak ve tarihi unsurları ön plana çıkararak bir ‘ören yeri’ şeklinde düzenlemeliyiz.” dedi.
İzmit Belediye Başkanı Dr. Nevzat Doğan da İzmit’in 3000 yıllık tarihi bir kent olmasına rağmen, şehrin tarihi bir görüntüsünün olmadığına dikkat çekerek, “İzmit Belediyesi olarak, şehrimizin tarihi değerlerini gün yüzüne çıkarmak için önemli bir mücadele veriyoruz. Zaman zaman bunun kolay olmadığını görüyoruz. Özellikle, Roma-Bizans döneminden kalan eserlerin bir kısmı yok olmuş, kalanlar da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nekropol, İzmit için tarihi değeri olan arkeolojik bulguları, mezar yerleri ve haç şeklindeki kilise kalıntısı ile mutlak koruma altına alınması gereken önemli bir mirastır. Ne yazık ki, biz bu konuda ne kadar hassas davranıyorsak, karşıdan olumlu bir adım göremiyoruz.” şeklinde konuştu. Doğan, şehrin tarihi mirasının göz göre göre yok olmasına seyirci kalmayacaklarını sözlerine ekledi.
Başkan Doğan, TIR parkının yanında gün be gün yok olan tarihi bir mirasın kurtarılması için yetkisi ve gücü oranında mücadele edeceklerini söyledi. Doğan, şunları kaydetti: “Birinci derece sit alanı olan bu bölge hakkında Anıtlar Kurulu’nun gerekli raporu var. Ama buna rağmen Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Karayolları, TIR parkının orada çalışmasına göz yumuyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu konuda tam tersi bir tutum içinde olması gerekirken, bizim çağrılarımıza bile kulak vermemesi üzücüdür. Ticari amaç güdülerek bir tarihin yok olmasına göz yumamayız. O nedenle, savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Sayın Valimizi de konuyla ilgili bilgilendirerek bölgeye götürdük. Yasal prosedür çerçevesinde bizim bir belediye olarak tarihimizi korumak adına şu anda yapabileceklerimiz bununla sınırlı. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz.” Haber Aktüel, 25.11.2011 |
|
"KAZIEVİNDEN ÇALINAN ESER YOK"
Muğla’nın Yatağan İlçesi'ndeki Lagina antik kentinden çıkarılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu kazıevinden hırsızlık yapıldığı iddiası üzerine Muğla Müze Müdürlüğünce başlatılan envanter incelemesi sürüyor. Yatağan’ın Turgut beldesinde bulunan Lagina antik kentinden çıkarılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu Lagina kazıevi ile oda ve depoların kilitlerinin kimliği henüz belirlenemeyen kişi veya kişilerce 5 gün önce kırılmasının ardından Muğla Müze Müdürlüğünce başlatılan envanter incelemesinin devam ettiği, çalışma kapsamında kazıevindeki eserlerle envanter kayıtlarının tek tek karşılaştırıldığı bildirildi.
Muğla Kültür ve Turizm Müdürü Kamil Özer, yaptığı açıklamada, olayın ardından Muğla Müze Müdürlüğünde görevli arkeologlar ve kazı başkanının katılımı ile oluşturulan bir komisyonun 4 gündür hırsızlık iddialarıyla gündeme gelen Lagina kazıevinde çalıştığını söyledi. Kazıevindeki eserlerlerle ilgili envanter çalışmasının yapıldığını belirten Özer, ”İlk tespitlere göre, kazıevinden çalınan eser yok. Kazıevine giren kişi veya kişiler ya özel bir mesaj vermek istemişler ya da bu işi bilen profesyonel kişiler olmalılar ki kazıevinde çok değerli bir eser olmadığını fark ederek hiç bir şey almamışlar” dedi. Kazıevindeki mermer eserlerle ilgili çalışmanın sürdüğüne işaret eden Özer, ”Tahminlerime göre yarın akşam saatlerinde çalışma tamamlanır. Ulaştığımız bulguları Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile soruşturmayı yürüten kurumlarla süratle paylaşacağız” diye konuştu. Muğla İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince olay yerinden toplanan delillerin de Jandarma Kriminal Laboratuvarı’na gönderildiği öğrenildi. Yen Asır, 25.11.2011 |
20 - 26 Kasım 2011 |
|
2750 YILLIK KÖPRÜYÜ
YIKTILAR
Kars'taki tarihi köprünün yerine köylülerin isteğiyle |
![]() |
![]() |
HAYDARPAŞA VE HAREM'İN SİLUETİ KORUMAYA ALINDI İstanbul’da Tarihi Yarımada’nın siluetinin bozulmasıyla ilgili tartışma sürerken Haydarpaşa Garı, Kadıköy Meydanı ve Harem kıyı şeridi yeni imar planı ile koruma altına alındı.
Bölgedeki kültür, turizm ve ticaret alanlarının belirlendiği imar planı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edildi. Buna göre daha önce 5 kat olan yapı yüksekliği 4 kat olacak. Koruma Kurulu’nda düzeltmelerle onaylanan 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı düzenlemesi Üsküdar ve Kadıköy olarak iki parça halinde yapılacak. Kararla 5 kat ve 27 metre olarak belirlenen yapı yüksekliği 4 kat olarak sabitlendi. Kültürel alanlarda ticaret merkezi izni yüzde 20 olarak sınırlandı.
Gar binasına müze Haydarpaşa Gar binasının giriş katı gar hizmeti olarak kullanılacak. Zemin ve üst katlar müze, konser, sergi, kültürel tesis ve konaklama amaçlı kullanılabilecek. Tescilli yapıların emsal dışına çıkarılmasını iptal eden Koruma Kurulu, toplam yapılaşma miktarını da azalttı. Ayrıca plan üzerinde korunan akaryakıt istasyonları da iptal edildi. Proje safhasında belirlenecek ihtiyaca göre akaryakıt istasyonları konulabilecek. Hürriyet, Haber: Fatma Aksu, 26.11.2011 |
TAM 740 YIL SONRA ORTAYA ÇIKTI
Sivas'ta Selçuklular döneminde yaptırılan çifte minareli medresenin restore edilen eyvan bölümünddeki hücre duvarlarının küfi yazı ile 'Allah' lafzını oluşturduğu belirlendi. 740 yıl önce inşaa edilen yapıdaki bu ayrıntı dikkat çekti. Selçuklu Devleti'nin önemli eserlerinin bulnduğu Sivas'ta 4 yıl önce restorasyon çalışmalarına başlanan Çifte Minareli Medrese'nin harebe kısmındaki eyvan bölümü de yeniden canlandırıldı. 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından medresenin harabe halindeki eyvan bölümünde aslına uygun çalışma yapıldı. Çay bahçesi olarak kullanılmak üzere gerçekleştirilen çalışmalar sürürken, Vakıflar Bölge Müdürlüğü sanat tarihçisi Sedat Şahin, binanın hücre duvarlarındaki sırrı keşfetti. Yapılan incelemede eyvan bölümündeki hücre duvarlarının küfi yazı ile 'Allah' kelimesini oluşturduğu tespit edildi. Hürriyet, Haber: Halife Yalçınkaya, 26.11.2011 |
|
YENİ TABLET, AYNI KIYAMET
Meksika Antrepoloji ve Tarih Enstitüsü’nün açıklamasında, ülkenin doğusundaki Tobasco eyaletindeki Comalcalco kenti yakınlarında bulunan Maya harabelerinde yıllar önce keşfedilen tuğla bir tablet üzerinde yapılan çalışmalar sonucu Mayaların kıyamete ilişkin öngörülerinin yinelendiği anlaşıldı. Yaklaşık 1300 yıl önce yazıldığı tahmin edilen yeni tablette daire şeklinde bir takvim bulunuyor. Takvimin üzerindeki aylar ve günler her 52 yılda bir tekrar ediyor. Daha önce bulunan Tortuguero tableti gibi yeni tablet de 13’üncü Baktun’da sona eriyor. Arkeologlara göre Baktun, Maya takviminde 394 yıllık periyodlara verilen ad. Amaya takviminin MÖ 3114’te başladığı göz önüne alındığında, 13’üncü Baktun 21 Aralık 2012’de sona eriyor. Ancak yeni tablette Tortuguero tabletindeki gibi geleceğe dair bir ifade içermiyor. Tortuguero tabletinin sonunda “Ve o gökyüzünden inecek” cümlesi bulunuyor. Ancak arkeologlar her iki tabletin de tarihin sonu veya kıyamet öngörüsü içerdiği iddialarına mesafeli yaklaşıyor ve takvimlerdeki tarihlerin “geçmişin önemli olaylarına referans olabileceği” kaydediyor. Hürriyet, 26.11.2011 |
![]() |
|
MOLLA HÜSREV CAMİSİ'NDE ÇATLAKLAR
Fatih'teki Molla Hüsrev Camisi'nin duvarlarında oluşan çatlaklar cemaati endişelendiriyor. 2008 yılında restorasyon kapsamına alındığı belirtilen cami hizmet vermeye devam ederken, cemaat bir an önce önlem alınmasını istiyor. Caminin Marmara depreminden etkilendiği ileri sürülürken, dış duvarlardaki sürekli büyüyen derin yarıklar 3-4 santimetreyi buluyor. Sofular'da emlakçılık yapan ve vakit namazlarını Molla Hüsrev Camisi'nde kılan Şeref Kazancı, "Caminin içinde çatlaklar var, tehlike oluşturuyor. Arka taraf daha tehlikelidir" diye konuşuyor. Sabah, Haber: Ali Şahin, 25.11.2011 |
İSTANBUL SİLUETİ ÇATIRDIYOR
Radikal, Haber: Ömer Erbil, Fotoğraf: Fatih Yağmur, 25.11.2011
Radikal, Haber: Ömer Erbil, 26.11.2011 |
|
ESKİŞEHİR / ODUNPAZARI HAKKINDA İDDİALAR Etiler, Frigler ve Bizanslılardan sonra Osmanlılar hüküm sürmüş. Osmanlı zamanında, çok sayıda Ermeni vatandaşı buraya göç etmiş... Yunan istilasında Eskişehir harabeye dönmüş. 5 bin yıllık tarihi geçmişi sonrasında, yukarıda ismi geçen uygarlıklar, toprak altına hazinelerini gömmüş... Şimdinin uygarlığı da bunları nimet bilip toprak üstüne çıkarmak için savaş veriyor. Ama nasıl? Rüşvetini bastıran, istediği her yeri rahatlıkla yağmalayabiliyor. İşte ilk örnek: Ilgaz mafyası, 1990 senesinden bu yana, tam 20 senedir, Frig Krallığı'na ait bir höyüğü ve Frig Antik Şehri'ni yağmalıyor. Devletin tüm makamları bu yağmalamayı bildikleri halde, kıllarını kıpırdatmıyor. Çünkü Ilgaz Mafyası rüşvet vermeyi ve çıkardığı antikaları savcılarla, polis müdürleriyle bölüşmesini iyi biliyor. "İş bilenin, kılıç kullananın" oluyor...
"Atı alan Üsküdar'ı geçiyor..." Bu binalar, Cemalettin Sarar'ın eline geçmeden önce, Sümerbank Basma Fabrikası adıyla faaliyet gösteren bir KİT kuruluşuydu. Yani devletin fabrikasıydı. Öyle anlaşılıyor ki 2600 senelik Frig höyüğü, devletin ilgili makamlarınca uzun yıllar gizlenmişti. Gizleme emrini veren kimdi? Eskişehir'in Valisi, Eskişehir'in Emniyet Müdürü dahi gizleyebiliyorsa, devletin fabrikasının müdürü neden gizlemesindi? Cemalettin Sarar, özelleştirme kapsamında bu fabrikayı devletten satın aldı. (Şimdilik öyle diyelim. Aslında alanlar başkaları. Ispat edince bu konuyu ayrıntılarla sunarız.) Fakat Cemalettin Sarar da devletin memurlarına uydu ve bildiği bu höyüğü o da gizlemeye başladı. Burada akıllara başka sorular gelebilir: Cemalettin Sarar, Ilgaz mafyasıyla ortak mı çalışıyor? Cemalettin Sarar, höyüğü gizleme işi karşılığında para mı alıyor? Cemalettin Sarar, vatanını ve milletini seven bir yurttaş ise, milletin ortak malı olan bir höyüğü neden ihbar etmedi? Eskişehir turizmini değil de, her tarafından pislik akan Ilgaz mafyasının çıkarlarını mı düşündü? Sahi, bu SIR höyükten, Cemalettin Sarar'ın hiç mi haberi olmadı? Cemalettin Sarar'ın sahibi olduğu binaların sır höyüğü gizlemesi sonrasında başka ne düşünülebilir ki? Fotoğrafta görüldüğü üzere Frig Höyüğü ile Sarar'ın sahibi olduğu toprak arasında 20 metre bile yok. Binalar tek sıra halinde höyüğü kapatmış... Oysa fotoğrafta görüldüğü üzere, Frig Höyüğü ile Fahri'nin arazisi arasında tam 400 metre var ve Fahri kendi arazisinde çivi dahi çakamıyor, yasak... Sit alanı yasaları Fahri'ye işliyor... Cemalettin Sarar'a ve Ilgaz mafyasına özerklik sunulmuş...
Cemalettin Sarar öncesinde ve sonrasında, depo
olarak kullanılan bu sıra sıra binaların içinde
gizli kazı yapmak mümkün müdür? Hangi konularda? 1). Yukarıdaki fotoğraflar zaten çok şeyleri anlatmaktadır. Özelleştirme kapsamında devletten satın aldığı Sümerbank Basma Fabrikası'nın her metresi, BİRİNCİ DERECEDEN KORUNMASI GEREKEN SİT ALANI içindedir. Cemalettin Sarar ve kardeşleri, sit alanı olan bu toprakları boşaltmalı ve tekstil fabrikalarını derhal şehir dışına taşımalıdır. Konuyla ilgili dilekçeler yazılmış ve ilgili makamlara gönderilmiştir. 2). Yasa gereği şehir içinde bir başka fabrika bırakılmamış, şehir içinde faaliyet gösteren tüm fabrikalar Büyükerşen'in emriyle Organize Sanayi Bölgesine taşınmıştır. Büyükerşen'in, Sarar'a ait fabrika için sesini çıkartmaması, Sarar'a imtiyaz tanıdığı anlamına gelir ve başta Firuz Kanatlı olmak üzere çok sayıda fabrika sahibine hakaret sayılır. İmtiyaz tanımanın karşılığı günümüzde rüşvettir. İşte burada Büyükerşen'e soru yöneltmemiz haktır: "Cemalettin Sarar'dan kaç milyar dDolar rüşvet yedin?" 3). Fotoğrafta görüldüğü üzere, 2600 senelik Frig Höyüğü, Cemalettin Sarar'ın sahibi olduğu sıra sıra binalar tarafından gizlenmektedir. Bu gizleme işi karşılıında Cemalettin Sarar ve kardeşleri, Ilgaz mafyasından kaç milyon dolar para almıştır? Buna rüşvet diyemiyoruz, çünkü Ilgaz mafyası da Cemalettin Sarar da devletin memuru değildir. Yasadışı ödeme ancak devletin memuruna yapılırsa rüşvettir. Eskişehir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Coşkun Mutluer aynen bunları söylemiştir. Peki ya kendisi mafyadan ne kadar rüşvet yemiştir? İhbar dilekçelerimi, dedesinin hayrına mı yırtmıştır? 4). Hatırlıyorum da,
Kütahya Yolu üzerinde sıra sıra dizilmiş ve höyüğü
gizleyen bu binalar, Sümerbank Basma Fabrikası
devletin elindeyken yoktu. Yani Sarar kardeşler
satın aldıktan sonra tek tek inşa edildi. Hatta öyle
inanıyorum ve ileri gidiyorum ki, 2600 yıllık Frig
höyüğünü gizlemek için Ilgaz çetesi bizzat bu
binaları sıraladı ve Cemalettin Sarar'a hediye etti.
Bu tespitim doğru ise, Sarar kardeşler de tarihi
eser kaçakçısıdır. Sonradan yapılan bu binaların
içinde kazı yapmak, höyüğe doğru tüneller açmak ve
buradan antika çıkartmak mümkündür. 16/02/2010
tarihli mektubumda bu konuyu kısaca dile getirdim ve
aslında ilgili makamlara ihbarda bulundum: Sarar'a
ait bu sıra sıra binaların içinin kontrol edilmesini
talep ettim. Bu binalar depo olarak mı kullanılıyor,
yoksa antika kaçakçılığı için tüneller mi kazılıyor?
Hangi bir makam ihbarlarımı suç duyurusu kabul etti
de görevini yaptı? Hiç birisi... Mafya Babası Şenol Ilgaz bu araziyi çok ucuz fiyata satın alıyor ve 16/12/1994’de sit sınırlarını tespit ettiriyor. Sit sınırlarını tespit eden Konya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu. On bir gün sonra da Şenol Ilgaz bu arazide kazı ve inşaat yaparken yakalanıyor, Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılıyor. Yargılanması devam ederken kazı ve inşaat yapmaya devam ediyor. Yargılanması devam ederken rüşvetini bastırıyor, Eskişehir Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan “kazı ve inşaat yapabilir” raporu alıyor. Yakalandığı tarihten iki buçuk ay sonra da “tadilat” kılıfı altında ilk sahte ruhsatı Odunpazarı Belediye Başkanı Ayhan Boyer’den alıyor. Yani Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanması devam ederken, hem Koruma Kurulu’ndan rapor alıyor, hem de Odunpazarı Belediyesi’nden sahte ruhsat alıyor… İnanılır gibi değil...
BU KISIMA HİÇ İNANAMIYACAKSINIZ Eskişehir Valisi’nin bu yazıda anlattığına göre: Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, 25/02/1999’da sit sınırlarını genişletme kararı alıyor, lüks villalar da bu karardan sonra yapılıyor.
Vali ve yardımcıları beni, aynı zamanda yasalara saygılı Eskişehir Halkını aptal yerine koyuyor.
Başbakanlık yoluyla Odunpazarı Belediyesi’nden aldığım Erman Gölet imzalı belgeye bir daha bakınız: 10/03/1995 tarih ve 54 sayılı tadilat ruhsatı…
Vali Yardımcısı Ekrem Ballı, Vali Mehmet Kılıçlar’a neden yalan söyletiyor?
Resmi belgelere göre 1999’dan önce 16 lüks villa yapıldığı ortada. Üstelik bunlar inşaat ruhsatıyla değil, tadilat ruhsatıyla inşa edilmiş, yani sahte ruhsatlarla…
10/03/1995 tarihine geri dönelim: Şenol Ilgaz, tadilat ruhsatıyla inşaat yapmaya devam ediyor… Ağır Ceza Mahkemesi devam ediyor…
Rüşvet yedirecek bir Hakim buluyor ve “takipsizlik kararı” alarak kurtuluyor.
İddanameyi hazırlayan savcı da itiraz etmiyor. Çünkü onun da işkembesi şişiriliyor ve nicelerinin işkembeleri…
Belgeler yalan söylemez. Fakat Valiler de yardımcıları da görüldüğü üzere söyler.
Bu ve daha bir çok yalanı tezgahlayan ve Vali Mehmet Kılıçlar’a imzalatan Vali Yardımcısı Ekrem Ballı, kimleri korumak istiyor?
Emrinde çalışan üç adet rüşvetçi memuru mu? Kimler onlar? Eskişehir İl KültürMüdürü Ali Osman Gül, Eskişehir Müze Müdürü M. Dursun Çağlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma(ma) Müdürü Hülya Çopuroğlu…
Mesela Hülya Çopuroğlu’nun Eskişehir 3. Asliye’de yargılandığını ve beraat ettiğini anlatıyor. Fakat hangi suçtan yargılandığını anlatmıyor. Davanın konusu rüşvet karşılığında rapor düzenlemek miydi? Birinci dereceden korunması gereken sit alanını yağmalatmak mıydı? Yoksa 2600 yıllık Frig Höyüğüne sahip çıkamamak mı? Hangisi? Eğer bu konularla ilgili yargılansaydı, beraat etmesi mümkün değildi. Demek ki uyduruktan bir dava konusu vardı mahkemede…
Yazılarımda ısrarla, yağmalanan 2600 yıllık Frigya Höyüğünden söz etmeme rağmen, fotoğrafını kamuoyuna sürekli sunmama rağmen, Eskişehir Vali Yardımcısı Ekrem Ballı, yağmalanan höyük hakkında açıklama yapmaktan sürekli kaçıyor. Çünkü bu höyüğün içi tamamen boşaltıldı. Yüzlerce altın heykel çıkarılarak Yunanistan’a kaçırıldı. Büyük bir ihtimalle Vali Yardımcısı Ekrem Ballı da bu kaçakçılık işinden pay aldı. Bu kaçakçılık işinden eğer pay almadıysa, 2600 yıllık Frig Höyüğü’nü neden saklıyor?
Yeni atanan Vali Kadir Koçdemir’in Frig Höyüğü hakkında açıklama yapması zorunludur. Üniversite öğretim görevlilerinden bilirkişi heyeti oluşturup, ihbar ettiğim ve fotoğrafını yayımladığım bu höyüğü inceletmesi zorunludur. Çünkü bu höyük ve lüks villalar altına gömülü olan Frigya Antik Şehri, Eskişehir’in tarihi zenginliğidir.
Vali Kadir Koçdemir, bu yazılarımı ve yayımladığım fotoğrafı ihbar olarak değerlendirmeli ve ilgili makamları harekete geçirmelidir. Bu iş zaten Vali’nin görevidir.
Vali Kadir Koçdemir'e hatırlatırız:
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU : Madde 5 – Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir. Madde 10 – Her kimin mülkiyetinde veya idaresinde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak, Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir.
Devletin memurları rüşvet yiyerek bu araziyi koruyamamış, devletin hakimi rüşvet yiyerek takipsizlik kararı vermiş, devletin savcısı da rüşveti yiyerek diyor ki: yeniden takibat yapılmasına yer yoktur. Kısacası devletin memurları devletin cılkını çıkartmışlar. Utanmadan bir de böyle belge hazırlıyorlar.
Vali Kadir Koçdemir’i, Eskişehir’in yağmalanan tarihine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Ancak, burası SİT ALANI, yasalarımıza göre sadece restore edebilirsin, yıkarsan aynı şekli vererek inşa edersin. Altında alışveriş merkezi ve üstünde beş yıldızlı otel olan Odunpazarı evi henüz görmedik. Olmayan aklımın almadığı konu şu: Belediye Başkanı Burhan Sakallı, Bahçeli Kahveyi yıkar, Cemalettinimin istediği gibi bina yapar ve hediye eder. Hiç şüphem yok, inşaat ruhsatını da verir. Fakat Büyükerşen'im yeni ruhsatı onaylar mı, işte burası şüpheli. Minareyi çalacak adam, kılıfını hazırlamıştır elbette. Cemalettin Sarar, plan-projeyi hazırlatmadan bir milyon dolarını çöpe atmaz. Ruhsatları peşin peşin Büyükerşen onaylamış gözüküyor ve Sakallı'nın icraatlarını bekliyor olabilir. Cemalettin'imin işinde '3. dereceden korunması gereken sit alanı ihlali' olacak. Üstelik Bahçeli Kahve'nin üç yüz yıllık geçmişini unutuyorlar. 90 senelik evlere 'makyaj' yapan Sakallı, bu binayı yıkabilir mi? Cemallettin'im buraya 5 yıldızlı Odunpazarı Evi dikebilir mi? Aslında Cemalettin Sarar'ın niyeti beş yıldızlı otel yapmak değil. Birilerinden tüyoyu almıştır, gerekli sondajı yaptırmıştır ve kararını vermiştir. Cemalettin Sarar'ın toprak üzerine çıkarmayı planladığı Osmanlı hazinesinin bugünkü değeri nedir? Cevabı yine biz verelim: 3.1 milyar Dolar... Cemalettin Sarar'la birlikte Eskişehir Müze Müdürü'nün de bilmesi gereken bir konuyu sunalım: Bu tarihi kahvehanede paha biçilemez değerde ve 150 yıllık geçmişi olan, çerçeveleri çok ince bir işçilikle oyularak yapılmış 7 adet taş ayna vardı. Otuz sene önce çalınarak İstanbul'daki Ermenilere haraç mezat satıldı. Yerine 4 tane sahte ayna asıldı. Oyma sanatından uzak, kaplama ile yapılmış ve sırları dökülmüş dört adet sahte cam ayna... 7
antika aynadan dört tanesinin Fransa'da, Paris'te
olduğunu duyum aldım. Biri: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı... Diğeri Odunpazarı Belediye Başkanı... Büyükerşen, Odunpazarı Evleri sayesinde milyar dolar boyutunda yasadışı işlere imza atmıştır ve hala bu işlere devam etmektedir. İşte
Büyükerşen'in satın aldığı, fakat kaıtlarda
yeğeninin ismi bulunan ev: Bu bina Osmanlı Kadılarından birine aittir ve altında servet yatmaktadır. Hem de ne kadı!... Rüşvet düşkünü bir kadı... Sanırım dört kazan bekliyor. İlgili makamlara ihbardır. Yukarıdaki binanın 50 metre kadar ilerisinde, Burhan Sakallı'nın satın aldığı iki katlı eski bina vardır ve restore edilmeyi beklemektedir. Burhan Sakallı'nın sahibi olduğu Odunpazarı Evi'nde de servet olduğu söylenmekte fakat bu binanın altında eski Osmanlı tüfeklerinin kırıkları dışında bir şey yoktur. Sakallı boşuna kazıp servet aramasın... Eskişehir'de, Osmanlı dönemine ve Frig Krallığı dönemine ait çok sayıda eserler, devlet eliyle yağmalatılmıştır ve hala yağma devam etmektedir. esrehber.freetzi.com, Haber: Kenan Akkuş, 24.11.2011 |
|
BU SİKKELER ÇOK ŞEY ANLATIYOR
İsrailli arkeologlar, Kudüs'teki Batı Duvarı'nın altında bulunan sikkelerin dünyanın en kutsal yerlerinden biriyle ilgili yaygın inanışları değiştirebileceğini açıkladı. Habertürk, 24.11.2011 |
![]() |
|
TARİHİ HAMAM DÖKÜLÜYOR Akçakoca’da bulunan tarihi Kapkirli hamamı ilgi bekliyor.
Düzce Damla, 24.11.2011 |
NİF DAĞI KAZI EVİ AÇILDI
Yeni Asır, 24.11.2011 |
|
ŞEHİTLER ABİDESİ'NDE SON KONTROLLER YAPILIYOR
Çanakkale Şehitler Abidesi'nde tamirat bitti, son kontroller yapılıyor. Daha sonra iskeleler indirilerek ziyarete açılacak.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı'nda bulunan abide, 253 bin şehidin hatırasına 1954 yılında yapıldı ve 1960'ta ziyarete açıldı. Üç yıl önce yıkılma tehlikesi sebebiyle ayaklarında güçlendirme yapılan 41 metre yüksekliğindeki abidenin, özellikle tavan kısmındaki mozaiklerde görülen dökülmeler sebebiyle geniş kapsamlı bakım çalışmalarına geçen temmuzda başlandı. Çanakkale Özel İdaresi tarafından düzenlenen ihaleyi kazanan firma, söz konusu cam mozaiklerin tamiri, korozyon ve yapısal hasara uğramış malzeme tespiti, abidenin alt beton onarımları, düşük vizkoziteli ve yüksek aderanslı primer uygulaması, katodik korumayla korozyona uğramış yüzeylerin onarımları, epoksiyle çinilerin yapıştırılması, abide üst alanının mevcut kaplamalardan arındırılması, tamir harcıyla onarılması ve su izolasyonuyla yeni kaplama işlerini yaptı. Onarım çalışmalarının, özellikle kış şartlarında olumlu sonuç verip vermeyeceği kontrol edilecek. Olumlu sonuç alınmasının ardından iskeleler sökülerek abide tekrar ziyarete açılacak. Çalışmaların, 18 Mart 2012'ye kadar tamamen bitmesi hedefleniyor. Bakım ve tamirat, 1 milyon 739 bin 265 liraya mal oldu. Zaman, Haber: Mehmet Güler, 24.11.2011 |
|
KOCAELİ'NDE İBRİK-ŞAMDAN OPERASYONU: 1 GÖZALTI
Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı ekipleri düzenlediği operasyonda tarihi eser kaçakçılığı yapan bir şüpheliyi gözaltına alındı. Şüphelinin aracında ve eşyalarında yapılan aramada tarihi eserler ele geçirildi.
Gözaltına alınan şüpheli, işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilecek. Türkiye Gazetesi, Haber: Cahit KIlıç, 24.11.2011 |
|
![]() ![]() |
ERDEK'TE DENİZ ÇEKİLİNCE TARİH ORTAYA ÇIKTI
Balıkesir’in Erdek İlçesi Düzler Mevkii’nde 4 kilometrelik sahil şeridinde denizin 30 ila 50 metre arasında çekilmesiyle dünyanın sekizinci harikası olarak nitelendirilen Hadrianus Tapınağı’nın bulunduğu Kyzikos antik kentinin iskelesi ortaya çıktı.
Erdek İlçesi’ne 7 kilometre uzaklıktaki Düzler Mevkii’nde son olarak geçen şubat ayında görülen deniz çekilmesi bu kez 4 kilometrelik sahil şeridi boyunca gerçekleşti. 30 ila 50 metre arasındaki çekilmeyle kıyıda çok sayıda adacıklar oluşurken, iki iskelenin büyük bölümü de karada kaldı. Çekilmeyle Aldırmaz Kampı önündeki sahilde Kyzikos antik kentinin iskele kalıntıları da ortaya çıktı.
Yıllardır bu bölgede yaşadığını belirten emekli banka müdürü Erdoğan Gergin, ilk kez bu kadar geniş alanda denizin çekildiğini söyledi. Bölgede avlanan balıkçılar ise çekilmenin uzun süredir devam eden poyrazdan kaynaklandığını belirterek havanın lodosa dönmesiyle denizin yeniden yükseleceğini kaydetti. Milliyet, Haber: Erdem Özcan - Ahmet Demir, 24.11.2011 |
DİVRİĞİ ULU CAMİİ'NDE REHBERLİĞİ İMAMLAR YAPIYOR
Türkiye Gazetesi, Haber: Mücahit KOç, 24.11.2011 |
|
PROJEYE 80 BİN TL HİBE
Giresun Adası’nı turizme kazandırmak amacıyla hazırlanan projenin Belediye Meclis Salonu’nda tanıtımı yapıldı. Düzenlenen toplantıda proje hakkında bilgi veren Giresun Belediyesi Proje Ofisi Koordinatörü Hakan Adanır “Şehrimizin önemli turizm alanlarından olan Giresun Adası’nın çok iyi değerlendirilmesi gereken bir değerimiz olduğu şüphesizdir. Bu nedenle adanın koruma kurallarına aykırı olmayacak ‘Zamanda Yolculuk Projesi’ geliştirdik. Proje ile Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’ndan hibe desteği aldık. Projemizin toplam bütçesi 86 bin 760 TL’dir. Zamanda Yolculuk tüm dünyada giderek yaygınlaşan ve turistlerin yoğun ilgisini çeken bir turizm konseptidir. Giresun Adası da doğal yapısı ile zamanda yolculuk turizminin uygulanabileceği en iyi alanlardan biridir” dedi.
Giresun Adası ile ilgili de bilgi veren Adanır “Karadeniz’in tek yaşanabilir adası olan Giresun Adası’nda dünyaca ünlü Herkül’ün altın post serüveni geçmiştir. Projemizde dünyaca ünlü Herkül’ün Altın Post Serüveni’nin Giresun Adası’nda geçtiği güne odaklanmıştır. Binlerce yıldır burada yaşayan halkımızın misafirperverliğinin turistlere aktarılması zaman yolculuğu senaryomuzun önemli hedeflerinden biridir. Turistlere o dönemlerde Giresun Adası’nda yaşayan Türklere ait olan yemek, müzik ve eğlence kültürü da tanıtılacaktır. Zamanda Yolculuk konsepti çerçevesinde dileyen o tarihte Giresun’da yaşamış bir Tük kavminin üyesi dileyen ise Herkül olabilecektir” diye konuştu.
Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu ise turizmde bölge potansiyelinin harekete geçirilmesine yönelik mali destek programı kapsamında çalışmalarının süreceğini ifade ederek “Giresun Belediyesi Doğu Karadeniz’de Kalkınma Ajansı’ndan projesine destek alan tek ve ilk belediyedir” şeklinde konuştu Giresun Kent Haber, 24.11.2011 |
|
CANDAROĞULLARI BEYLİĞİ POLEMİĞİ
Konya Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç.Dr. Nejdet Gök`ün, Candaroğulları Beyliği`ne ilişkin olarak yaptığı açıklamaya Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu`ndan yanıt geldi. Yakupoğlu, yapılan yorumun bir zorlama olduğunu kaydetti.
Yakupoğlu`nun açıklaması şöyle:
Candaroğulları Beyliği`nin sanılandan daha uzun ömürlü olduğu yönünde, Konya Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç.Dr. Nejdet Gök’ün ortaya attığı iddianın ulusal ve yerel bazı gazetelerde haber olarak çıkması üzerine, Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm başkanı Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu bir basın açıklaması yaptı.
Doç .Dr. Cevdet Yakupoğlu, “Candaroğulları tarihi ile ilgili tek bir belge üzerinden değerlendirme yapmak yanlışları da beraberinde getirebilir. Bu nedenle Candaroğulları tarihine ve hatta Anadolu Türk tarihine bir bütün olarak yaklaşmak ve başka belgelerle iddiayı desteklemek gerekir.” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Kasım Bey, babasının emri üzerine Osmanlı hükümdarı Çelebi I. Mehmed’in Balkanlarda çıktığı Eflak seferine bir miktar Candaroğlu kuvvetiyle katılmış, savaş sonunda ise Çelebi Mehmed’in desteğini alarak babası İsfendiyar Bey’e isyan etmiştir. Yenilen ve Sinop kalesine çekilen İsfendiyar Bey, Osmanlı hükümdarı ile barış anlaşması yaparak Kalecik, Çankırı ve Tosya’yı Osmanlılara bırakmıştır. Çelebi Mehmed, bu yerlerin idaresini Kasım Bey’e vermiş (1417), dolayısıyla onu Çankırı valisi (sancakbeyi) yapmıştır. Osmanlı sultanlarına her zaman sadık kalan Kasım Bey, 1453’te İstanbul’un fethinde görevlendirilmiş, Bizans imparatoruna elçi olarak gönderilmiş, siyasi anlamda Osmanlıdan bağımsız davranmamıştır. Ancak, Kasım Bey’in, kuzeydeki Candaroğulları beyleri ile işbirliği yapmasını önlemek için yetkileri geniş tutulmuş, Çankırı ve Ankara yöresinde sosyal hizmetlerde bulunmasına imkan tanınmıştır.
Fatih, 1460 yılında Amasra’yı ve 1461’de Kastamonu ve Trabzon’u almış, Candaroğlu İsmail Bey’e Bursa yöresinde Yenişehir ve İnegöl’de toprak vermiş, hemen arkasından da onu Bulgaristan’da Filibe valisi yapmıştır. Diğer kardeş Kızıl Ahmed Bey ise Fatih tarafından Yunanistan’daki Mora sancağına gönderilmek istenince isyan etmiş, Karamanoğullarının yanına kaçmıştır. Böylece Osmanlı Devleti, Kuzey Anadolu’da siyasi birliği sağlamıştır.
1461’de Kasım Bey zaten Osmanlılara bağlı bir vali idi. Eğer bağımsız davranmış olsaydı, Fatih onun üzerine de ordu gönderirdi. Kaldı ki Fatih, Kastamonu’yu almaya giderken önce Ankara’da konaklamış, sonra Çankırı üzerinden Kastamonu’ya geçmiştir. Kasım Bey’in buna sesi çıkmamıştır, çünkü zaten Osmanlılara bağlıdır.
Sonuç olarak, Kasım Bey’e ait sadece bir mülknameye dayanarak Candaroğullarının sona eriş tarihini uzatma yönünde zorlama bir yorum yapmaktan kaçınılmasında fayda vardır. Tarihi gerçek şudur ki, 1461 sonrasında artık bağımsız bir Candaroğulları beyliği mevcut değildir.” Kastamonu Postası, 23.11.2011 |
|
ANTİK LİMAN SEMPOZYUMU YAPILDI
Selçuk Belediyesi'nin,
İzmir Kalkınma Ajansı(İZKA) ile ortaklaşa yürüttüğü
Efes Antik Limanı Canlandırma projesinin
tamamlanması nedeniyle düzenlenen " sondakika.com, 23.11.2011 |
|
1. ULUSLARARASI TRAKYA MEGALİT SEMPOZYUMU
Edirne’de, Edirne Rotary Kulübü ve Trakya Üniversitesinin (TÜ) iş birliğiyle 1. Uluslararası Trakya Megalit (anıttaş) Sempozyumu düzenlendi.
TÜ Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Engin Beksaç, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmada, arkeoloji mirasını çok iyi tanımadıklarını ve tanıtamadıklarını belirtti.
Trakya’nın kültür mirası açısından çok zengin bir bölge olduğunu ifade eden Prof.Dr. Beksaç, şunları söyledi: “Arkeoloji mirasını çok iyi tanımıyoruz ve tanıtamıyoruz, bunu pek çok kişi söylüyor. Ama biz bu sahada çalışan insanlar bu kültür mirasının ne kadar büyük ve ne kadar zengin olduğunu biliyoruz. Trakya bir bütün, bugün için Trakya, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye arasında hatta Romanya ve Moldova’nın dahil olduğu topraklar üzerinde yayılıyor. Trakya bir bütün, kültürüyle bir bütün, geçmişiyle bir bütün. Muhtemelen bundan sonraki çalışmalarda da bir bağ olacaktır ve bu noktada da megalitler (ataların ve toplum içinde önemli yeri olan kimselerin adlarına ve anılarına dikilen büyük taş) bir dostluk zinciri sağlayacaktır. Bu nedenle bizim ilk çabamız megalitlerin tanıtılması, çalışmaların daha hızlı oluşabilmesi ve gelişmiş düzeye taşınabilmesi için başlangıcı oluşturmak olmuştur. Böyle bir çalışma yapılmasına imkan sağlayan Rotary Kulübüne teşekkür ederim.
TÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Timur Kırgız ise Trakya’nın insanlığın en önemli merkezlerinden olduğunu belirtti.
Trakya’daki anıtlara sahip çıkılması gerektiğini ifade eden Kırgız,”Binlerce yıl bir insan geçmişiyle, anıtlarıyla dünya üzerinde farklı bir yeri işgal eder. Bu anıtlarıyla, farklı oluşumlarıyla büyük öneme sahiptir. Trakya’nın geçmişinde önemli bir süreçte Traklar vardır. Trakların yaptığı eserler de farklı oluşlarıyla dikkati çeker. Onların özündeki kültürel değerlerden, yaşam biçimlerinden ve tutkularından bahsedilir. Taş ve kaya Traklar için önemlidir. Doğanın ve doğaüstünün birleştiği kayalar onlar için daima ilham kaynağı olmuştur. Trakya’nın anıtları hepimizindir, onlar insan mirasının ayrılmaz parçalarıdır” dedi.
Edirne Rotary Kulübü Dönem Başkanı Dr. Muzaffer Memiş ise Rotary Kulübünün çalışmalarıyla ilgili olarak katılımcılara bilgi verdi. haberler.com, 23.11.2011 |
|
LAODİKYA ANTİK KENTİNE İLGİ ARTIYOR
Denizli kent merkezine 5 kilometre uzaklıktaki Laodikya antik kentindeki kazı ve restorasyon çalışmaları devam ederken, ziyaretçi sayısı da her geçen yıl artıyor.
MÖ 3′üncü yüzyılda kurulan Laodikya antik Kentini 2010′da 78 bin 253 turist ziyaret ederken, bu rakam 2011′in ilk 10 ayında 110 bine ulaştı. Denizli Belediye Başkanı AKP’li Osman Zolan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Denizli Belediyesi arasından imzalanan protokolle 19 Ağustos 2008′de Denizli Belediyesi’ne devredilen Laodikya antik kentinin medeniyetler tarihinde önemli bir merkez olduğunu söyledi. Zolan, şöyle konuştu:
“İncil’de bahsedilen yedi kilisenin biri burada. Anadolu’nun en büyük stadyumu burada. 10 bin dönüm arazi üzerine kurulan kentte 9 yıldır kazı çalışmaları sürüyor. Denizli’nin böyle bir antik kente sahip olması tarihi zenginlik. Bizler, yerel yöneticiler olarak bu tarihi eseri gün yüzüne çıkartıp koruyarak eksiksiz şekilde gelecek nesillere aktarıp ve bölgeyi turizmde cazibe merkezi haline getirmekle sorumluyuz. Üç yıl öncesine kadar antik kente hiç turist gelmezdi. Laodikya turizmde yeni çekim merkezlerinden biri oldu.” haberler.com, 23.11.2011 |
![]() |
İŞTE EVLİYA ÇELEBİ'NİN NİL HARİTASI
Yaklaşık 10 yıldan bu yana Vatikan arşivlerinde araştırmalar yapan Türkiye Piskoposlar Konferansı Sözcüsü, Araştırmacı-Yazar Rinaldo Marmara’nın organizasyonuyla, 3 Türk gazeteci Vatikan Kütüphanesi (Biblioteca Apostolica) arşivine girdi. Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Prof.Dr. Kenan Gürsoy ve Tevere Enstitüsü Başkanı Mustafa Cenap Aydın’ın da katıldığı gezide, DHA muhabiri de vardı. Ancak özel izinlerle girilebilen kütüphanenin Doğu Eserleri Uzmanı Delio Proverbio’nun eşliğinde gerçekleşen gezide, Büyükelçi Gürsoy, 1586 yılında yapılan ve şu an restorasyon gören Yeni Kütüphane’yi (Nuova Biblioteca) gezerken, İznik ve İstanbul Konsilleri’nin de anlatıldığı freskleri inceledi.
Proverbio daha sonra Türk konuklarını, bazı Türk eserlerinin bulunduğu arşiv kısmına götürdü. Proverbio, 12 hikayelik asıl nüshası Dresden Kütüphanesi’nde bulunan, 6 hikayelik 2’nci nüshası ise, Vatikan’da muhafaza edilen el yazması Dede Korkut Kitabı’nı gösterdi. Delio Proverbio, Hikayet-i Han Oğlu Boğaç Han, Hikayet-i Bamsı Beyrek, Hikayet-i Salur Kazan’ın Evi Yağmalanduğudur, Hikayet-i Kazan Begün Oğlu Uruz Han Tutsak Olduğudur, Hikayet-i Kazılık Koca Oğlu Yegenek Bey ve Hikayet-i Taş Oğuz İç Oğuz’a Asi Olup Beyrek Vefatı hikayelerini içeren kitabın tarihinin, 15’inci Yüzyıl’a dayandığını aktardı. Türk ziyaretçiler, yine 15’inci Yüzyıl’da Osmanlı Devleti’nde yaşamış Şair ve Yazar Uzun Firdevsi’nin (Firdevs-i Rumi) Satrançname-i Kebir adlı el yazması kitabını da görme fırsatı buldu.
Daha sonra 17’nci yüzyılın ünlü gezginlerinden Evliya Çelebi’nin Nil Haritası’nı bulunduğu yerden çıkaran Proverbio, "Vatikan arşivleri tarihinde gazeteciler bu haritayı ilk kez görüntülemiş olacak" dedi. Proverbio, Büyükelçi ve diğer ziyaretçilerin dikkatle incelediği, 6 metre uzunluğundaki haritanın zarar görmemesi için sadece 1.5 metre kadar olan kısmını açtı. Vatikan arşivlerine nasıl girdiği net olarak bilinmeyen harita, Evliya Çelebi’nin seyahat notlarına dayanıyor ve O’nun gözetiminde hazırlandığı da belgelerle netleştirildi. Nil Haritası, Çelebi’ye ait Seyahatname’den sonra en önemli belge olarak kabul ediliyor.
Gürsoy ayrıca bir soru üzerine, haritayı Türkiye’ye getirme konusunda Türkiye olarak herhangi bir talepte bulunmadıklarını, böyle bir şeyin gündeme gelmediğini de ekledi.
Evliya Çelebi’nin 1672-73’te gerçekleştirdiği Nil yolculuğu sonrası hazırlanan harita, 18’inci yüzyılda Seyahatname’nin İstanbul’a gönderildiği yıllarda Kahire’den Vatikan’a geldiği biliniyor. Kaba bez üzerine çizilmiş olan haritanın uzunluğu 6 metre, eni ise yukarıda 88, aşağıda 45 cm. 200 yıldan fazladır Vatikan’da muhafaza edilen haritanın yukarısında Nil’in kaynağı, aşağısında da Nil deltası bulunuyor. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’nin 10’uncu cildinde geçen tasvirleri, haritada da açıkça yer almış. Hürriyet, Haber: Esma Çakır, 23.11.2011 |
|
![]() |
DİĞERLERİNİ KİM KURTARACAK?
|
HIRSIZ GİREN MÜZENİN KAMERALARI DEĞİŞİYOR
Bursa’nın İznik İlçesi'nde, 5 ay önce peş peşe 2 önemli tarihi eserin çalındığı müzede güvenlik kameraları yenileniyor.
Herkül heykelinin çalınmasıyla gündeme gelen İznik Müzesi’nde tadilat çalışmaları başladı. Çevresinde 10 adet güvenlik kamerası bulunan müzenin kameralarının çalışmadığı öğrenildi. İlk iş olarak çalışmayan kameraların hepsi yenilendi. Müzenin etrafı demir çitlerle çevrilirken, bahçeyi aydınlatmak için lambalar takıldı. İznik Kaymakamı Nurettin Kakillioğlu, müzedeki yenileme çalışmalarının devam edeceğini söyledi. Bursa Olay, 23.11.2011 |
|
CONTEMPORARY İSTANBUL 55 MİLYON DOLARA ULAŞTI, TÜRK ÇAĞDAŞ SANATINA SEUL VE LONDRA GÖRÜNDÜ
Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali
Güreli, Contemporary İstanbul’un bugün
koleksiyonerlere, yarından itibaren de 27 Kasım’a
kadar sanatseverlere kapılarını açacağını anlatırken
6 yıl önceye döndü: Hürriyet, Yazı Vahap Munyar, 23.11.2011 |
|
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI'NIN 2012 BÜTÇESİ KABUL EDİLDİ
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bugün görüşülen Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ile Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı 2012 yılı bütçeleri kabul edildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Türkiye turizmine tarihimizi, kültürümüzü, müze ve ören yerlerimizi, sivil mimarlık örneklerimizi katarak turizmi yaygınlaştırmaya ve dünyada marka değeri daha yüksek bir standarda kavuşturmaya çalışıyoruz'' dedi.
Günay, Plan ve Bütçe Komisyonunda
bakanlığı ve ilgili birimlerin 2012 bütçesine
ilişkin yaptığı konuşmada, Türkiye'de turizmi
tarihin zenginliklerini de değerlendirerek
yaygınlaştırma çabasında olduklarını söyledi.
Gelirler aslında daha fazla Dünyanın 2008-2009 ve 2010'da
turizmde gezen sayısı ve gelir sayısı bakımından
geriye gittiğini vurgulayan Günay, ''Türkiye bu
gerilemeye rağmen ilerleyen istisnai ülkelerden biri
olmaya başardı. Biz 2010 yılını 28.6 milyonla
kapatmıştık. Bu yılı da sanıyorum 30 milyonun
üzerinde bir rakamla kapatacağız. Gelirimiz de 20
milyar doların üzerinde.
Muhalefet yüklendi Bakan Günay’ın konuşmasının ardından söz alan CHP’li vekiller, İzmir Büyükşehir Belediyesine yapılan operasyona tepki gösterirken, “Sayın Bakanı dinlemiyoruz. Bu uygulamaları protesto ediyoruz. Sayın Bakandan dinleyecek bir tek söz bile yoktur” diyerek salonu terk ettiler.
Komisyonda, Kültür ve Turizm Bakanı AKP İzmir Milletvekili Ertuğrul Günayı’ın sunuş konuşmasının ardından söz alan CHP İstanbul Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, 9 İzmir Milletvekilinin komisyonu izlemeye geldiğini belirterek, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyonda 42 kişinin gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Aslanoğlu, “Belediyemizin suçu varsa hesabını verelim” derken, Bakan Günay’a “İzmire sahip çıkalım” diye seslendi.
CHP İzmir Milletvekili Musa Çam da, Bakan Günay’ın genel seçimlerden önce söz konusu operasyona tepki gösterdiğini hatırlatarak, “Siz de seçimlerden önce dediniz. Varsa suçlular hesap versin. Bunu etik bulmuyoruz” dedi. CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli de, Günay’ın Bakan ve İzmir milletvekili olarak duruma müdahale etmek zorunda olduğunu söyledi.
Komisyonda tartışma alevlenirken,
milletvekilleri de ayağa kalkarak, seslerini
yükseltti. CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel,
"Demokrasinin olmadığı yerde, kültür de olmasın,
sanat da olmasın, bütçede olmasın. Biz komisyonlarda
olmak istemiyoruz” dedi. Komisyon Başkanı Lütfü Elvan milletvekillerine uyarıda bulunurken, AKP sıralarından "basın toplantısı yapın, burada olmaz" sesleri yükseldi.
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler de, “Söz söyleme hakkımız yok. Sayın Bakanı da dinlemiyoruz. Bu uygulamaları protesto ediyoruz. Sayın Bakandan dinleyecek bir tek söz bile yoktur” diyerek, diğer CHP milletvekillerini salonun dışına davet etti. Ardından CHP İzmir Milletvekilleri de salonu terk etti.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay milletvekillerine cevap verirken
“Arkadaşlarımın hassasiyetini anlıyorum, tepkilerini
de anlamaya çalışıyorum. Bütçenin görüşüleceği bir
gün basında bir tepki olarak bir açıklama yaptılar.
Kendi bütçemin görüleşeceği bir gün böyle bir
olayın, milletvekili olduğum İzmir’de yaşanmış
olmasından üzgünüm. Bu akla aykırıdır. Seçim
döneminde İzmir’de bütün siyasi partileri ziyaret
ettik tam onun ertesinde yine bir operasyon başladı
ve İzmir siyaseti allak bullak oldu. Bugün de aynı
şeyi söylüyorum, ben İzmir’de EXPO’yu çok
önemsiyorum. Bu ortamda böyle bir tartışmanın
açılmasından ben hoşnut olabilir miyim? Bizim
dahilimiz olabilir mi” diye konuştu. Turizm Gazetesi, 23.11.2011 |
|
ÜÇ UZMAN OSMANLI REVAKLARI İÇİN KABE'DE
Kabe'nin çevresinde bulunan Osmanlı'dan kalma revakların yıkılma ihtimaline karşı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Suudi Arabistan'a 3 uzman gönderdi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, uzmanların buradaki revakların durumu ile ilgili tespit çalışmaları yapacağını ve muhtemel bir yıkım durumunda Türkiye tarafının elinde bir rapor bulunacağını açıkladı. Suudi yetkililerin revakların yıkımına ilişkin söylentileri resmi olarak yalanlandığını kaydeden Günay, yine de Türkiye'nin uzman gönderip tespitte bulunduğunu söyledi. Bakanlığın 2012 yılı bütçe görüşmeleri sırasında, Kabe'nin etrafında bulunan ve Kanuni Sultan Süleyman'ın isteği üzerine yapılan revakların son durumu ile ilgili soruları cevaplayan Günay, revakların yıkılmayacağının Türkiye'ye iletildiğini söyledi. Günay, "Ancak bir el çabukluğu ile revaklar yıkılırsa diye 3 uzman gönderdik. Uzmanlar orada revakların durumuna bakacak, tespitte bulunacak." dedi. Bakan Günay, revakların yıkılması durumunda ise Türkiye'ye getirilerek burada korunabileceğini aktardı. Günay, "Hacıbayram'da, İstanbul'da bir mekana konulabilir. Burada korunabilir." açıklamasını yaptı. Zaman, 23.11.2011 |
|
GÖKÇEAĞAÇ KÖYÜ'NDE SAKLANAN TARİHİ HANIN KİTABESİ YETKİLİLERE TESLİM EDİLDİ
Alınan bilgiye göre, Gökçeağaç Köyü Camisi'nde, Arapça yazılı ortasından kırılmış kitabe aynı zamanda köy muhtarlığınca camide koruma altında tutulan taş yazı, Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yrd. Doç.Dr. Cevdet Yakupoğlu tarafından okutuldu.
"Kitabe Arapça yazılmış. Kitabede hanın yerini nerede olduğunu belirtiyor. Kitabe o yörede bulunduğuna göre, civarda başka bir hanın da olmadığına göre, ilçe merkezindeki hana ait olduğunu yüzde 99 söyleyebiliriz" dedi.
Yakupoğlu,
Arapça kitabede şu ifadelerin yer aldığını söyledi: Yrd. Doç.Dr. Cevdet
Yakupoğlu, ``Han, günümüzden yaklaşık 575 yıl önce
bir kadın hayır sahibi tarafından yaptırılmıştır.
Candaroğulları Beyliği dönemi eseridir. Yani
Osmanlıların Kastamonu`yu ele geçirmelerinden 23 yıl
önce yapılmıştır`` diye konuştu. Belediye yetkililerince Gökçeağaç Köyü Muhtarı Mustafa Demir`den teslim alınan Kitabe, restoresi tamamlanmak üzere olan Tarihi Han`ın girişine yerleştirilecek ve altına da Türkçe tercümesi yazılarak asılacağı belirtildi. Kastamonu Postası, 22.11.2011 |
|
SMYRNA ANTİK KENT KAZILARI SÜRÜYOR
TOTAL’in resmi sponsoru olduğu Smyrna antik kentinde, Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Akın Ersoy’un başkanlığını yürüttüğü kazılar sırasında yerin 3-4 metre altında bulunan biri 70 metre diğeri 50 metre boyunca uzanan iki adet su kanalı gün yüzüne çıkarıldı. Her iki kanalın da onlarca metre daha İzmir’in altında uzandığı tespit edilmiştir. Ancak çöküntüler nedeniyle daha ileriye bugün için gidilememiştir.
Her iki kanaldan da halen içilebilir kalitede su akmaktadır. Kanalların Roma döneminde kent içindeki su kaynaklarından başlayarak mahalle sarnıçlarına ve çeşmelerine su taşınmak üzere inşa edildikleri anlaşıldı. İzmirliler ise kazılar sonucunda ortaya çıkarılan bu kanalları, Romalıların Kadifekale’ye gizlice çıkmak için kullandıkları bir yol olarak görüyor. Tespit edilen iki kanaldan birinin Osmanlı dönemi Ortodoks Hıristiyanlarınca Süt veren Anne adıyla kutsallaştırıldığı, buradan su içen kadınların sütünün bollaştığına ve doğurganlığının arttığına inanılmıştır. İnancın kökeni Meryemana’ya ve Anadolu’nun en eski inanç sistemini temsil eden Ana Tanrıça’ya dayanıyor.
Kuruluş efsanesi Makedonya Kralı İskender’in gördüğü bir rüyaya dayandırılan Smyrna’da arkeolojik kazıları sırasında ayrıca MS 2. ait bir de Roma Lahiti bulundu. Bulunan bu Lahit 0.90 metre genişliğinde ve 2.20 metre uzunluğunda olup süslemelerine bakıldığında Marmara Adası’nda yapıldığı ve deniz yoluyla Smyrna’ya getirildiği düşünülüyor.
Ülkemiz için olduğu kadar dünya için de önemli bir arkeolojik proje olan Smyrna antik kenti, TOTAL’in yanı sıra, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, İzmir Konak Belediyesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir Fransız Kültür Merkezi’nin destekleri ile tarihi zenginliklerimiz arasındaki yerini alıyor. haber7.com, 22.11.211 |
|
![]() |
HELLEN VE ROMA'YI KİLDEN İZLE
Vehbi Koç Vakfı Sadberk Hanım Müzesi “Kilden Suretler, Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu’ndan Antik Çağ Terrakotta Figürinleri” sergisine evsahipliği yapıyor. 15 Nisan 2012 tarihine dek izlenebilecek olan ve Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu’nda yer alan eserlerden oluşan ‘Antik Çağ Terrakotta Figürinleri’ sergisinin konusu, Hellen ve Roma dönemlerine tarihlendirilen terrakotta (pişmiş toprak) figürinler.
Sergide, üretimi prehistorik dönemlere dayanan figürin adı verilen küçük boyutlu heykelcikler yer alıyor.
Serginin teması olan Hellen ve Roma dönemlerine tarihlendirilen terrakotta figürinler, gerek antik kaynakların aktarımlarından, gerekse arkeolojik kazılardan anlaşıldığı kadarıyla çoğunlukla adak eşyası ve mezar hediyesi olarak kullanım görmüş. Hellen sanatının ilk evrelerinden Roma Dönemi’ne kadar kronolojik olarak örneklerini izleyebildiğimiz yüz seksen iki adet terrakotta figürin, dönemi kil üzerinden izlemek isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Yeni Şafak, 22.11.2011 |
KÜLTÜR VE TABİAT VARLIKLARINI KORUMA YÜKSKE KURULU'NUN İLKE KARARI İPTAL EDİLDİ
Danıştay’ın kararı ile yürütmesi durdurulan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun İlke Kararı iptal edildi. Önceden izin almış planların durumu da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı KHK’sı çerçevesinde ele alınacak.
Resmi Gazete’de yer alan açıklama şöyle:
“Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun “1/5000 veya 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı İmar Planlarının veya Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının İdari Yargı Kararlarıyla İptal Edilmesi Halinde Sit Alanlarında Yapılacak Uygulamaların Koruma Bölge Kurullarında Değerlendirilmesi” başlıklı 19/1/2010 tarih ve 761 sayılı İlke Kararının, Danıştay 14 üncü Dairesinin 20/7/2011 tarihli kararı ile yürütmesinin durdurulması nedeniyle, konunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesi uyarınca değerlendirilmesi sonucunda:
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19/1/2010 tarih ve 761 sayılı İlke Kararının iptaline,
Sit alanlarına ilişkin tüm ölçeklerde yapılmış; koruma bölge kurullarının uygun görüşü alınarak yürürlüğe giren planların, yargı kararları ile uygulamasının durdurulması veya iptal edilmesi halinde, uygulamaların “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname”nin 42 nci maddesi ile değişik 2863 sayılı Kanunun 17 nci maddesi kapsamında değerlendirilmesine, karar verildi.” Turizm Gazetesi, 22.11.2011
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ilke kararına göre sit alanlarına ilişkin tüm ölçeklerde yapılmış; koruma bölge kurullarının uygun görüşü alınarak yürürlüğe giren planların yargı kararları ile uygulamasının durdurulması veya iptal edilmesi halinde uygulamalar, ilgili koruma bölge kurulunca geçiş dönemi yapılanma şartlarına göre yeniden belirlenecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2 Sayılı İlke
Kararı Resmi Gazete'de yayımlandı. Karar'da Kültür
ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun
"1/5000 veya 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı İmar
Planlarının veya Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve
Kullanma Şartlarının İdari Yargı Kararlarıyla İptal
Edilmesi Halinde Sit Alanlarında Yapılacak
Uygulamaların Koruma Bölge Kurullarında
Değerlendirilmesi" başlıklı 19 Ocak 2010 tarih ve
761 sayılı ilke kararı iptal edildi. Söz konusu İlke
Kararı, Danıştay 14 üncü Dairesi'nin 20 Temmuz 2011
tarihli kararı ile yürütmesi durdurulmuştu. Konunun
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.
maddesi uyarınca değerlendirilmesi sonucunda Kararın
iptaline, sit alanlarına ilişkin tüm ölçeklerde
yapılmış; koruma bölge kurullarının uygun görüşü
alınarak yürürlüğe giren planların yargı kararları
ile uygulamasının durdurulması veya iptal edilmesi
halinde uygulamaların "Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 648
sayılı Kanun Hükmünde Kararname"nin 42. maddesi ile
değişik 2863 sayılı Kanunun 17. maddesi kapsamında
değerlendirilmesine karar verildi. Cumhuriyet, 22.11.2011 |
|
HACI BABA TÜRBESİ'NİN BAKIMSIZLIĞI YÜREK BURKUYOR
Zonguldak'ın Ereğli İlçesi Göztepe mevkiinde bulunan Hacı Baba Türbesi'ndeki mezarlar bakımsızlıktan dolayı yıkılmak üzere.
7 zata ait mezarın bulunduğu türbe alanına atılan çöpler de vatandaşların tepkisini çekiyor. Seyyid Yahya-yı Şirvani Hazretleri'nin oğullarından olan Şeyh Seyyid Nasrullah Hazretleri, 1320 yılında Orhan Gazi tarafından Ereğli'ye tebliğci olarak tarım, ağaçlandırma, denizcilik işlerinde buraları örgütlemek için gönderilmiş. Orhan Gazi kaleyi ve çevreyi fethettiğinde de maneviyat hocalığı yapmış. Karadeniz'de denizcilerin ve fenercilerin ilk piri olarak bilinen Şeyh Seyyid Nasrullah Hazretleri ve halifelerinin yatırlarının bulunduğu alanın çevresi zamanında tel örgü ile çevrilmiş ve koruma altına alınmış. Ancak demir kapıdan içeriye girildiğinde çöp ve içki şişelerinin bulunması, türbenin manevi atmosferine saygısızlık olarak değerlendiriliyor. Sit alanı olması sebebiyle herhangi bir çalışmanın yapılamadığı Göztepe mevkiindeki türbenin yolu da bozuk. Vatandaşlar, "Mezarların taşları yıkılmış. Çöpler çevreye atılmış. Mezarların üstleri otlardan görülmüyor. Gerekenin yapılmasını istiyoruz." dediler. Zaman, Haber: Sinan Kabatepe, 22.11.2011 |
![]() |
TARİHİ SANDIK MEZARLAR KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYOR
Ansiklopedi çalışmaları kapsamındaki araştırmasında Kuyulu mevkiinde antik nekropol ve tümülüsler tespit ettiklerini ifade eden Levent, Arapgir ile Sivas'ın Divriği İlçesi arasındaki karayolunun 8. kilometresinin sağ ve sol yakalarında nekropolde bulunan yaklaşık 30 adet, bazıları belirgin ve kemikleri hala iç kısımlarında saklı sandık mezarlar bulunduğunu anlattı.
Yolun kayalıklara doğru ileri kısımlarında 20'ye yakın başka sandık mezarların bulunduğunu belirten Levent, şöyle konuştu: ''Sandık mezarlar, karstik kalker yapılı arazide
yer aldığından taş sıralarının doğal boşluklarına
veya hazırlanarak oluşturulan alanlar dikkat
çekmektedir. Sal taşı adı verilen işlenmemiş, fakat
düzgün dikdörtgen veya ovala benzer plaka taşlar
mezarların üst kapak taşı olarak kullanıldığı gibi,
bazı mezarların kenarlarında plaka sal taşlarının
dikdörtgen şekilli haliyle yer aldığı da görülür.
Bazılarının kenarları doğrudan doğal kayalardaki
imkanlardan oluşmuş ve mezarın iç kısmını
oluşturmuştur. Mezarların çoğu açılarak tahrip
edilmiş olmasına rağmen sandık mezarların ismine
layık orjinalliğini korudukları, iç kısmının
sağlamlığı, üst sal taşı plakaların ve kemik
kalıntılarının varlığıyla ilk çağ medeniyetinin
Arapgir'deki izini günümüze taşıdığına tanıklık
yapmaktadır.''
Levent, sanduka kısmı ana kayaya açılan mezarlar için Hellenistik ve Roma dönemlerinde ''khamosorion'' terimi kullanıldığını ifade ederek, ''Khamosorion adı verilen bu tip mezarlar arkeologlar tarafından yerinde incelendiğinde net bir sonuca ulaşılacaktır. Arapgir'deki bu mezarların Roma veya devamı olan dönemlere ait olduğu tahmin edilmektedir'' diye konuştu.
Cumali Levent, arkeologların Arapgir'deki bu sandık mezarlarda araştırma yapması gerektiğini de sözlerine ekledi. Akşam, 22.11.211 |
|
ESKİ MÜZEYE YENİ SALT GELDİ
Burası, sanatseverlerin yakından tanıdığı bir mekan aslında: Osmanlı Bankası Müzesi. Açılış vesilesiyle yapılan basın toplantısında konuşan SALT Yönetim Kurulu Başkanı ve Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nafiz Karadere, binayı kan ter içinde bu hale getirdiklerini söyledi ve ekledi: "Daha önce Osmanlı Bankası Müzesi binası olarak faaliyet gösteren 119 yıllık bu etkileyici yapı, bugüne kadar, banka şubesi, bölge müdürlüğü ve müzeyi bünyesinde barındırdı. Bugün artık bu değerli mekanı, tümüyle kültür-sanata ve İstanbullulara armağan ediyoruz." dedi. Onu, mimar Han Tümertekin ve İletişim ve Yönetim Direktörü Sima Benaroya izledi. Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun ise "SALT sabitleşmiş kalıplar yerine, araştırma, paylaşma ve birlikte yeni fikirler üretmeye odaklanıyor. SALT Beyoğlu bir program fabrikası gibi işliyor. Galata ise içine dönük olmasına rağmen araştırma ve paylaşıma önem veriyor." dedi.
SALT Galata aynı anda pek çok sergi ağırlıyor, ocak ortalarına kadar... İlki, 'Geçmişe Hücum: Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeolojinin Öyküsü, 1753-1914'. İkincisi, Gülsün Karamustafa'nın SALT Galata'da açılan 'Peçesi Açılan Modernizm/Tarihleri Örgülemek' sergisi. Üçüncüsü ise Açık Arşiv proje dizisinin ilk sergisi 'Foto Galatasaray'. Araştırmacı/sanatçı Tayfun Serttaş'ın hazırladığı sergi, İstanbul'da 1935'ten 1985'e kadar kesintisiz olarak fotoğrafçılık yapan Maryam Şahinyan'ın arşivini gün ışığına çıkarıyor. 22 Ocak 2012'ye kadar devam edecek sergi, Şahinyan'ın fotoğrafları üzerinden yeni bir yakın tarih okumasına imkan tanıyor. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 22.11.2011 |
|
LAGİNA KAZI EVİNDE HIRSIZLIK OLDUĞU İDDİA EDİLİYOR
Yatağan'daki Lagina antik kentinden çıkartılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu kazı evinin kapı kilidini kırıldığı belirlendi.
Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde bulunan Lagina antik kentinden çıkartılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu kazı evinin kapı kilidi kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerce kırıldı. Kazı evinden herhangi bir eser çalınıp çalınmadığını belirlemek için envanter kontrolü yapılıyor.
Alınan bilgiye göre, Yatağan İlçesine bağlı Turgut beldesinde bulunan Lagina antik kentinden çıkarılan eserlerin bir bölümünün tutulduğu deponun da bulunduğu Lagina kazı evinin kilidi kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerce kırıldı. Antik kentte çalışan görevlilerin ihbarı sonrasında kazı evine gelen Muğla İl Jandarma olay yeri inceleme ekipleri inceleme başlattı. Kazı evinde bulunan eserlerin ve kırılan kapı kilitlerinin görüntüsünü alan jandarma ekiplerinin incelemesi sürüyor.
Muğla Kültür ve Turizm Müdürü Kamil Özer, olay üzerine beraberinde Muğla Müze Müdürü ve iki arkeologla Turgut beldesine geldi. Turgut Belediye Başkanı Salih Özen ve jandarma yetkililerinden olayla ilgili bilgi alan Kamil Özer, gazetecilere, kazı evinin deposunun kapı kilitlerinin kırılmasının fark edilmesinin ardından jandarma ekiplerine kısa sürede bilgi verdiklerini belirterek, ''Olay yeri inceleme ekiplerinin kazı evindeki incelemesi sürüyor. Kazı evinden herhangi bir eserin çalınıp çalınmadığı jandarma ekiplerinin incelemesinin sonunda yapılacak envanter kontrolüyle ortaya çıkacak'' dedi.
Salih Özen ise kazı evinde herhangi bir alarm ve güvenlik kamerası olmadığına dikkati çekerek, ''Kazı evinin sağ ve sol tarafında bulunan iki farklı kamu kuruluşunda güvenlik kamerası var. Kazı evinde ise güvenlik kamerası yok. Belediyemize ait güvenlik kamerası görüntüsü ve çevrede bulunan güvenlik kamerası görüntülerini inceleyeceğiz. Beldemizde son birkaç gündür yaşanan elektrik kesintilerine dikkat etmek lazım'' diye konuştu.
Konya'da bulunan Lagina antik kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Ahmet Tırpan ise kazı evinde yaşanan olayı yeni öğrendiğini ve yarın Muğla'ya geleceğini belirterek,şunları söyledi: ''Olayla ilgili fazla bir ayrıntı bilmiyorum. Lagina kazı evindeki depomuzda, bizim 'etütlük eserler' dediğimiz eserler var. Eserlerin sayısı konusunda bir şey söyleyemem. 1993 yılından beri orada tutulan, Roma, Karia ve İlk Tunç Çağı gibi farklı dönemlere ait eserler var. Bu eserlerin dışında seramik parçaları da var. Bu eserler, üzerinde çalışma yapılan eserler. Yarın bu konuyla ilgili ayrıntılı bir çalışma ve açıklama yapacağız.'' Bu arada jandarma ekiplerinin kazı evinde yapacağı çalışmanın 4-5 saat süreceği bildirildi. Turizm Gazetesi, 22.11.2011 |
|
![]() |
ÇÖLDE 2 MİLYON YILLIK BALİNA İSKELETİ OLUR MU DEMEYİN!
Bilim adamları, şaşkın. Onları hayretler içerisinde bırakan olay, Güney Amerika ülkesi Şili'nin kuzeyindeki Atacama Çölü civarında 75 balina iskeletinin bulunması.
Öyle ya denize neredeyse bir mil uzaklıkta bulunan çölde nasıl olur da balina iskeleti yer alabilirdi. Şilili bilim adamları ve Smithsonian Enstitüsü'nde görev alan araştırmacılar, neredeyse çoğunun otobüs büyüklüğünde olduğu balina iskeletlerinin çölde nasıl bulunduğu üzerinde çalışma yürütüyor. Daha önce de Mısır ve Peru'da balina fosilleri bulunmuştu. Ancak araştırmacılara göre, 2 milyon ila 7 milyon yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen bu balina iskeletleri diğerlerine nazaran daha az çürümüş. İskeletlerin yüzde 20'den fazlasının sağlam olduğuna işaret eden Şilili araştırmacılar, çölde daha da fazla balina iskeletinin bulunabileceğini ifade ediyor.
İskeletlerin yol genişletme çalışmaları sırasında bulunduğu belirtiliyor. Araştırmacılardan Nicholas Pyenson, balinaların toplu ölmüş olabileceğine işaret ediyor. Akıllarında bir sürü varsayım olduğunu kaydeden Pyenson, toplu ölüme yol açan sebebi öğrenmeye çalıştıklarını belirtiyor. Avustralya'nın Melbourne şehrindeki Victoria Müzesi'nde görev alan fosil bilimci Erich Fitzgerald, her biri yaklaşık 8 metre uzunluğunda olan balina iskeletlerinin çölde bulunmasının önemli bir olay olduğunu vurguluyor. Fitzgerald'a göre, neredeyse çürümemiş olan bu balina fosilleri, ekoloji ve bu hayvan türü üzerinde önemli çalışmalar elde edilmesine ışık tutabilir. Balinaların çölde bulunmasını 'olağanüstü bir vaka' olarak değerlendiren bir diğer araştırmacı Hans Thewissen ise balinaların muhtemel bir deprem ya da fırtına nedeniyle çöle sürüklenmiş olabileceğini ileri sürüyor. Zaman, 22.11.2011 |
181 AZINLIK MALI VERİLDİ
Arınç, Ağustos 2011 tarihli KHK ve Ekim 2011’de
çıkarılan
yönetmelik sonrasında 15 Kasım 2011 itibariyle
sadece 1 cemaat vakfının iade başvurusunda
bulunduğunu kaydetti. Arınç, “Bu kapsamda henüz
İstanbul’da 1 adet cemaat vakfı
Beyoğlu İlçesi Hacımimi mahallesinde bulunan
mülkiyeti Maliye Hazinesi’ne ait altında 4 dükkanı
olan okul vasıflı bir taşınmaz için başvuruda
bulunmuştur” dedi.
Milliyet, Haber: Önder Yılmaz, 22.11.2011 |
|
ÖZBEKLER TEKKESİ'Nİ SOYANLAR YAKALANDI
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınan, 300'den fazla tarihi eserin bulunduğu Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi'nde, 8 Ekim'de meydana gelen hırsızlığın ardından Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri olayı gerçekleştirdiği öne sürülen zanlıları yakalamak için çalışma başlattı. Habertürk, 21.11.2011 |
![]() |
ROMA MOZAİKLERİ GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
Türkiye Gazetesi, Haber: Salim Taş, 21.11.2011 |
|
CAM TARİHİ MARMARAY İLE DEĞİŞTİ
Doğuş Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölüm Başkanı Prof.Dr. Üzlifat Özgümüş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Marmaray Projesi kapsamında yapılan çalışmaların, dünyanın en büyük ve önemli kazıları olduğunu, 2007 yılından beri Sirkeci'de kazı yaptıklarını belirtti.
İstanbul'un, büyük imparatorluklara başkentlik yaptığını, bu yüzden her döneme ait eserlerin bulunduğunu aktaran Özgümüş, ''2 bin yıllık kesintisiz bir buluntu var. Yunanlının son döneminden başlayarak, günümüze kadar geçen sürede üretilen bütün camlara ulaştık. Genç Roma, Erken Bizans, Orta Bizans, Erken Osmanlı camları, Geç Dönem camları var, Klasik Dönem Osmanlı camları var'' diye konuştu.
Her dönemin kendine ait özelliğinin bulunduğunu, Yunanlılara ait tek bir cam kalıntısının ortaya çıktığını ifade eden Özgümüş, hala kazıların devam ettiğini, o dönem ait camların çıkabileceğini bildirdi.
Roma dönemine ait kalıntıların 2 çeşit olduğunu kaydeden Özgümüş, çok şık ve üzerinde kaliteli işçilik kullanılan camların üst düzey insanlar için, diğer kısmının ise halk tarafından günlük yaşantıda kullanılan camlar olduğunu tahmin ettiklerini aktardı.
Roma dönemine ait camların Bizans'tan daha kaliteli olduğunu anlatan Özgümüş, Roma'nın her şeyinin Bizans'tan çok farklı olduğunu, en mükemmel ürünlerin Roma İmparatorluğu'nda görüldüğünü kaydetti.
Günlük yaşantıda kullanılan bardak, kase ve tabak
çeşitlerinin çok geniş bir hayal gücünü yansıttığını
anlatan Özgümüş, bu kalıntıların günümüzde
kullanılan bardak, tabak ve kaselerin ön tipleri
olduğunu bildirdi.
Kesme camların ön tiplerinin de çok eski döneme
dayandığını, bunların en eski tiplerinin Roma'da ve
İran'da yapıldığını bildiren Özgümüş, ''Üzerinde
insan figürleri var. Kesmeyle yapıyorlar. Bunlar 3.
4. yüzyılın kesme camları. Roma'ya ait yaldızlı cam Türkiye'de ilk defa bulundu. 1. yüzyıla ait en önemli
buluşumuz ise, Ennion camı. Bu usta Lübnan'ın Sayda
şehrinde olan bir usta. Bu usta çok önemli. Marka
bir ustadır. Kalıba üfleyerek kaplar üretiyor ve bu
kalıpların içinde kendi adı var. İmzalı olan camlar.
Bu dünyada sayılı. Belli müzelerde ve özel
koleksiyonlarda var. Türkiye sınırları içinde ilk
defa Marmaray kazılarında çıktı'' ifadelerini
kullandı.
Özgümüş, Bizans döneminin en önemli örneklerinden olan yüzlerce kadehlerin bulunduğunu, günümüzde kullanılan kadehlerin hemen hemen aynı olduğunu bildirdi.
Orta Bizans dönemine ait (12. yüzyıla ait) bir
şişenin bütün olarak, Osmanlı dönemine ait vazoların
da parça halinde bulunduğunu dile getiren Özgümüş,
''Bulunan vazolardan iki tanesi bütünlenebilir.
Ancak geri kalanı bütünlenemiyor. Ağızlar var,
boyundan parçalar var, diplerden yüzlerce parça var
ama onların bir
araya getirilmesi yıllar sürer. Yani bir bilmece
gibi yayacaksınız parçaları hangisi uyuyorsa onları
birleştireceksiniz. Çok kısa sürede bütünlenebilecek
2 tane örnek var. Çünkü diğer parçaların hepsi çok
kırık'' diye konuştu. ''Belli ki cam işçiliği kesintisiz devam etmiş.
Yeni gelen Osmanlı ustalarıyla, Bizans ustaları
beraber çalışmışlar. Arada bir geçiş olması lazımdı,
olmamış. Hemen oradan aynı renklerin kullanımıyla
Osmanlı'da cam üretimi devam etmiş. Arada bir
kopukluk yok. Aynı sanat devam ediyor. Daha sonra
biz bu kahverengilerin, koyu yeşillerin biraz azalıp
daha az sayıda yapıldığını görüyoruz. Renkler
Osmanlı'nın sevdiği turkuaza dönüşüyor. Şişeler
büyüyor. Zamanla kendine has bir kimlik ediniyor. Bu
süreci kazılardan elde ettiğimiz camlarda
görebiliyoruz. Artık bunlar Osmanlı'nın ürettiği
dediğimiz camlar, Surname-i Hümayun adlı düğün
kitabında gördüğümüz resimlerdeki camlarla aynı. 3.
Murat dönemine ait bir düğün kitabıdır. Nakkaş Osman
tarafından resmedilmiş. Kazıdan çıkan camların
biçimi, rengi, dekorasyonu bu resimlerdekilerle
aynı. Ustaların hareketleri, kullanılan aletler,
fırının biçimi o kadar gerçekçi ki, inanılmaz bir
şey. '' ''Tamamen örtüşüyor birbiriyle. Birçok uzman, resimlerdeki gibi Osmanlı'da iyi bir camcılığın olmadığını iddia ediyorlardı, özellikle batılı yazarlar. Böylece bunların yerli ürün olduğunu, gerçekten Osmanlı ustalarınca üretildiğini ispatlamış olduk aslında. Bu buluntular çok iyi oldu. Sirkeci camlarıyla beraber Osmanlı camcılığının karanlık sayfası da açılmış oldu. İlk dönem Bizans camcılığını devam ettirmişler ama daha sonra kendilerine has bir kültür oluşturmuşlar. Hem renk değişiyor, cam eserlerin boyları büyüyor, şişelerin biçimleri değişiyor. Osmanlının biçimi daha kıvrak, süslemesi de daha kıvrak. Kendine özgü bir tarz oluşturuyor. Arada kopukluk yok. Yumuşak bir geçişle o zevkin değişimini biz izliyoruz. Cam tarihini değiştiren, bilgileri değiştiren bir kazı oldu. Cam tarihi açısından, Sirkeci'deki kazılar çok önemli. Bu işçiliğin, bu tekniğin, bu endüstrinin İstanbul'da ne kadarlık bir geçmişinin olduğunu anlıyoruz. O geçmişin içinde de önemli buluşlara sahne olduğunu anlıyoruz.''
Bu parçaların bütünleme çalışmalarının yıllar
alacağını, mutlaka parçaların sergilenmesi
gerektiğini dile getiren Özgümüş, zaman içerisinde
bir müze oluşturulması gerektiğini belirtti. ''Günümüzdeki cam sanatı asla geçmişe yetişemez. Mümkün değil. Bir Mezopotamya camcılığı, bir İran camcılığı günümüzde yok. Şimdi daha sade olan camlar da var daha süslü camlar da var. Kesme cam sanatı, çok eskilere dayanıyor. İran'da, Roma'da, Abbasiler'de çok üstün örnekleri var. Hayal güçleri gerçekten çok gelişmiş. Günümüzdeki sanatçıların ürünleri bana göre sanatsal açıdan daha kısır. Yeni buluşlar var, yeni teknikler var ama şimdi cam üretmek çok kolay olmasına rağmen, eski dönemlerin güzelliği, cazibesi ve emeği yok. Düşünsenize iki cam tabakası arasında altın deseni var. Altın yaldızlı süslemeler. Günümüz sanatçıları, bu kadar teknik imkan olmasa rağmen eski dönem sanatçılarından daha geri durumda. Onlarda sonsuz bir desen var. İşçilik anlamında çok yetenekliler. Kısıtlı imkanlarla, tamamen el işçiliğine dayanan camlar üretilmiş. Halk tabakasının kullandığı camlarda bile çok çeşitlilik var. Osmanlı ve diğer imparatorlukların camlarıyla yarışacak bir cam bulamıyorsunuz. O kalitede, o incelikte bir cam üretemiyorlar, üretilmiyor. Günümüzdeki ustalarda el beceresi yok.''
Restoratör ve konservatör Serra Kaynak da farklı dönemlere ait, çok sayıda cam elde ettiklerini, maalesef bütünlenebilir cam örneğinin çok az olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''2-3 santimlik cam parçaları üzerinde bile çalışıyoruz. Onlar bile bize ciddi bilgiler verebiliyor. Onun için çok titiz bir çalışma gerekiyor. Bize bilgi verebilecek olan parçalar üzerinde daha titiz çalışıyoruz. Camın üzerindeki çok hafif iz, çizgi bile, bize dönemi ya da benzeri hakkında bilgi verebiliyor, farklı bir yere götürebiliyor. Onun için öncelikle temizlik çalışması yapıyoruz. Maalesef tamamlama, tümleme çalışmalarını pek fazla yapamadık. Çalıştığımız bölge, zaman içinde çok fazla inşaat yapılan bir bölge olduğu için, farklı dönemlere ait kalıntılar aynı tabakadan çıkabiliyor. Ancak yavaş yavaş tabakalar belli olmaya başladı. Aynı tabakadan, aynı döneme ait camlar gelmeye başladı. Bu sevindirici bir gelişme. Daha net tarihleme şansımız oluyor. Özellikle Osmanlı dönemine ait, o bölgede üretim yapıldığına dair izler veren camlar ortaya çıktı. Osmanlı camlarında üretime dair detaylar var.'' Akşam, 21.11.2011 |
|
AĞA CAMİ'YE ONARIM YERİNE RESTORASYON Sabah, Haber: Mustafa Kaya, 21.11.2011
Radikal, Haber: Fatih Yağmur, 24.11.2011 |
|
KARKAMIŞ KRALLIĞI'NIN İLK KRALININ ADI TESPİT EDİLDİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bologna Üniversitesi (İtalya) tarafından yürütülen ve bu dönem için tamamlanan kazı çalışmalarında bakanlık temsilcisi olarak görev alan arkeolog Ahmet Beyazlar, alanda yaptıkları incelemede, höyüğün güneybatı yamacında bazalt taşından yapılma, üzerinde üstte güneş, ay ve kartallı güneş kursu amblemi bulunan, altında 8 sıra “Luvi Hiyoroglif” yazılı bir stel (yazıtlı veya figürlü dikili taş) bulduklarını söyledi.
Stelin daha önce hiç görülmemiş, bilinmeyen bir stel olduğunu, üzerindeki yazıtın fotoğraflarını İstanbul Üniversitesinden Prof.Dr. Ali Dinçol ve İngiliz Prof.Dr. David Howkins’e gönderdiklerini ifade eden Beyazlar, şöyle konuştu:
“Yazıt okundu ve iki profesörün söyledikleri birbirini tutuyordu. Karkamış Krallığı’nın birinci kralının ismi bilinmiyordu. Karkamış Krallığı’nın ilk kralı olan Sapazata’nın adı bu stel sayesinde tespit edildi. Stelde ayrıca Karkamış Krallığı ve başkenti hakkında bilgiler ve diğer krallar olan Tarhunda ve onun oğlu Suhi’nin adı da yer alıyordu. Bu bizi çok sevindirdi. Çünkü bu yazıtta tarihin karanlık bir noktası aydınlatıldı. Stelin MÖ 10. yüzyılın başına ait olduğu ve steli küçük kral Suhi’nin Karkamış büyük kralı Ura Tarhunzas için yaptığı anlaşıldı.”
Beyazlar, eserin temizlik çalışması ve çizimlerin yapılması için Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildiğini belirtti.
İleride Karkamış antik kentinin açık hava müzesi haline getirilmesi halinde eserlerin yerinde teşhir edilebileceğini söyleyen Beyazlar, “Karkamış antik kentinde kentten çıkan ve çıkacak eserlerin teşhir edileceği bir müze olması gerekiyor” dedi.
Beyazlar, Karkamış antik kentinin Gaziantep’in Karkamış ilçe merkezinin güneydoğusunda, Fırat Nehri’nin batı kıyısında bugün hala kullanılmakta olan tarihi Bağdat Demiryolu’nun hemen kuzeyinde yer aldığını belirtti.
Antik kentin bir kısmının Suriye’nin Jarablus beldesi yerleşim alanı altında kaldığını ifade eden Beyazlar, şunları kaydetti: “Karkamış, 18. yüzyılın başından itibaren citadeli (iç kale) surları ve yüzeyindeki heykeltıraşlık eserleriyle gezginlerin dikkatini çekmiştir. 1876′da Asur bilimci George Smith tarafından burasının Asur, Mısır ve İbrani kayıtlarında adı geçen Karkami olduğu tespit edilmiştir. Karkamış adı Akadca’da Karum Kameş (Tanrı Kameş’in Limanı, ticarethanesi), Mısır hiyeroglif yazıtlarında ise kuş ve kamış resmiyle belirtilmiştir. Karkamış antik kenti sınır ticaretinin yanı sıra doğu kenarı Fırat Nehri’nin getirdiği alüvyonlu topraklarla yoğun kamış ve doğal hayatın oluştuğu bitki örtüsüne sahip göçmen kuşlarının uğrak yeri olma özelliğini devam ettirmektedir.”
Beyazlar, geç Hitit denildiğinde akla Karkamış’ın dolayısıyla Gaziantep’in geldiğini ifade etti.
Geç Hitit kültürünün yanı sıra henüz kazılamayan MÖ 2. bin tabakalarının neler sakladığını göremediklerini kaydeden Beyazlar, şöyle konuştu: “Ancak, diğer merkezlerde yapılan kazılarda elde edilen bilgilerden, bu tabakaların, Boğazköy ve Kültepe’de olduğu gibi, saray ve mabetler gibi önemli yapıları ve tarihi belgeleri içerdiğini biliyoruz. Tabakalar kazıldığında Hitit kültürünün bu bölgedeki en önemli merkezlerinden birinin sırlarına erişeceğiz. O zaman Efes, Troya ve Boğazköy gibi Gaziantep’te Karkamış bir marka olacak.”
Beyazlar, antik kentteki kazı çalışmalarının bu dönem 1 Ağustos-1 Kasımda planlandığını ancak izinlerin gecikmesi dolayısıyla kazı çalışmalarına geç başlandığını ifade etti.
Bologna Üniversitesi'nden Doç.Dr. Nicolo Marhetti başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarını bu ay tamamladıklarını belirten Beyazlar, bölgede antik kentin sur duvarları, meydanlar, tapınaklar ve ana caddelerinin açıkça görülebildiğini, bu alanın yeniden düzenlenerek çok önemli bir turistik merkez olabileceğini bildirildi.
Beyazlar, gelecek dönem kazı çalışmalarının ağustos ayında başlayacağını ve 3 ay sürdürüleceğini kaydetti.
Ahmet Beyazlar, Karkamış ile ilgili bilgilerin arkeolojik kazılardan çok tarihi kaynaklara dayandığını, arkeolojik bilgilerin British Museum’un çalışmalarından sağlandığını belirtti.
Karkamış antik kentindeki mayın temizleme çalışmalarının Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gaziantep Valiliği'nin 2 yıl önce imzaladığı ortak protokol gereği İl Özel İdaresi tarafından yürütülmesine karar verilmişti. İhaleyi kazanan Nokta Yatırım Limited Şirketi toplam 663 bin 800 metrekarelik alanda mayınları elle temizlemiş, köpeklerin de kullanıldığı mayın temizleme çalışmaları sırasında çıkarılan bin 200 mayın imha edilmişti. Gerek mayın temizleme ve imha gerekse mayın temizleme sonrası kalite kontrol işi BM standartlarına göre yapılmıştı. Mayın temizlemesi sırasında sıkı bir denetim mekanizması kurulmuş, kazı sırasında bulunan sikkeler ve tarihi değeri henüz belirlenemeyen bazı eserler müze müdürlüğüne teslim edilmişti. Hürriyet, 21.11.2011 |
|
![]() |
HEYECANLANDIRAN KEŞİF
Moğolistan’ın güneyindeki Gobi Çölü’nde, içinde 15 yavru dinozorun fosilleri bulunan bir yuva bulundu.
Vatan, 21.11.2011 |
SİLUETİN SORUMLUSU ÇEVRE Mİ KÜLTÜR MÜ?
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay,
İstanbul Zeytinburnu’nda yükselen biri 155
metrelik 3 ruhsatlı gökdelenle rilgili “Surların
tecrit alanının hemen bitişiğinde, bizim turizm
alanımızın dışında. İmar yetkisi bizde değil. Ben
tarihi yarımadanın görüntüsünü bozacak hiçbir
projeye imza atmadım” demişti. Bu tartışma üzerine
CHP
İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın Başbakan
Tayyip Erdoğan için verdiği soru önergesine
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yanıt gönderdi. Bakan
Erdoğan Bayraktar yanıtında özetle şöyle dedi: Hürriyet, Haber: Bülent Sarıoğlu, 21.11.2011 |
|
GERÇEK OLUP OLMADIĞI BİR TÜRLÜ BELİRLENEMEDİ
Antalya polisinin 2 ay önce bir römork içerisinde ele geçirdiği "metal içerikli" ve Medusa figürlü çocuk lahidinin gerçek mi, yoksa sahte mi olduğu hala belirlenemedi.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin 2 ay önce kaçırılmak isterken ele geçirdiği çocuk lahdi, "metal " yapısı nedeniyle, incelenmesi için Antalya Müzesi'ne teslim edilmişti. Lahidi inceleyen uzmanlar, sahte olup olmadığına karar veremedi. Antalya Müzesi Müdürü Mustafa Demirel, dış yüzeyi metal formla kaplı lahidin gerçek olup olmadığının ve hangi döneme ait olduğunun, Ankara'dan getirilecek cihazla tespit edilmeye çalışılacağını söyledi. Lahidin tarihi değeri olduğu belirlenirse dünyadaki metal içerikli tek lahit olacak. Habertürk, Haber: Soner Özcan, 21.11.2011 |
|
DEMET SABANCI, PERA PALAS'I ALDI
turizmgazetesi.com´un haberine göre, Para Palas, Demsa’nın turizmdeki 3. tesisi oldu. Demsa’nın kendisi de Sabancı ailesin, turizm alanındaki üçüncü grubu oldu. Sabancı ailesinin turizmde biri aralarında Hilton otelleri de olan, Güler Sabancı’nın başında olduğu Sabancı Holding bünyesindeki Tursa, biri Esas Holding bünyesinde yer alan vebaşında, Ali Sabancı´nın olduğu Pegasus Havayolları, biri de Demet Sabancı’nın başında olduğu Demsa grubu faaliyet gösteriyor.
Turizm sektöründeki Sabancı ailesinden Demsa, Pera Palas Oteli’nden başka İstanbul Maçka’daki Emekli Sandığı’nın eski Maçka Palas ile bir de Tepebaşı´ndaki otele dönüştürülecek olan Tarhan Han’ı bulunuyor. Üç otelden yeni satın alınan Pera Palas işletmede iken Maçka Palas ile Tarhan Han’ı otele dönüştürme çalışmaları devam ediyor.
Pera Palas’ın satın alınmasıyla ilgi açıklama yapan Demsa Yönetim Kurulu Başkan Vekili Demet Sabancı Çetindoğan, Pera Palas´ı almak için uzun zamandır İhsan Kalkavan ile yürütülen görüşmelerin olumlu sonuçlandığını belirterek satın alma işleminin tamamlandığını söyledi.
Demet Sabancı Maçka Oteli´nin yerine yapacakları 5 yıldızlı otelin inşaatının devam ettiğini, tesisin 100-120 odalı bir butik otel olacağını, otelin altında dünya markalarının mağazalarına yer vereceklerini belirterek “Yatrım 1.5-2 yılda tamamlanır´ dedi.
Sabancı, otelin işletmesi için görüştükleri yabancı lüks zincirle epey yol aldıklarını, imza atmaya çok yaklaştıklarını söyledi. Demsa’nın bir diğer oteli olan İstanbul Tepebaşı’ndaki TUSİAD binasının karşısında bulunan Tarhan Han’da da inşaatın devam ettiğini, burayı 4 yıldızlı bir şehir oteli planladıklarını bildirdi. Milliyet, 21.11.2011 |
|
|
ÇOCUK TOPLU MEZARI BULUNDU
Peru'da, sadece çocukların gömülü olduğu 14. yüzyıldan kalma toplu mezar bulundu.
Arkeolog Eduardo Arisaca, El Comercio gazetesine yaptığı açıklamada, toplu mezarda, “büyük ihtimalle tanrılara kurban edilmiş 44 çocuğun gömülü olduğunu” belirtti.
Radikal, 21.11.2011 |
VAKIFLAR, YURTDIŞINDAKİ TARİHİ ESERLERİ AYAĞA KALDIRACAK
Vakıflar, bu kapsamda ilk olarak Bosna Hersek'te, 1462 yılında inşa edilen İsa Bey Hamamı'nı onaracak. 1980 yılından bu yana Bosna Hersek vakıfları tarafından restore edilmek istenen ancak yeterli ödenek olmadığı için kaderine terk edilen tarihi yapının projesinin çıkarılmasının ardından Türkiye tarafından restorasyonuna başlanacak. İsa Bey Hamamı ile birlikte, Kuzey Kıbrıs'taki Dükkanönü Camii ile Lefkoşa'daki bir tekke de restore edilecek. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, tarihi hamam için Türkiye'de ihaleye çıkılacağını, ihaleye Türk firmaları gibi yeterliliği olan yabancı firmaların da katılabileceğini söylüyor. Ertem, atılan ilk adımların ardından, Balkan ve Ortadoğu ülkelerindeki vakıf eserlerine de ulaşmak istediklerini dile getiriyor.
Genel Müdür Adnan Ertem, Vakıflar olarak, 2008 yılında çıkarılan kanundan sonra, yurtdışındaki vakıf eserleri ile ilgili restorasyon yapma imkanına kavuştuklarını anlatıyor. Kuzey Kıbrıs'taki çalışmalarla ilgili de bilgi veren Ertem, burada iki tarihi eser için çalışmaları başlattıklarını ifade ediyor. Ertem, "Dükkanönü Camii tamamen yıkılmış. İlk olarak onu yapacağız. Sonra Lefkoşa'daki tekkeyi de onarıp, halı-kilim müzesi haline dönüştüreceğiz. Daha önce buradaki halı ve kilimleri Ankara'ya getirdik. Onları temizledik, onardık. Tekke bittikten sonra halı ve kilimler orada sergilenecek." diyor. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Kosova gibi ülkelerde çok sayıda vakıf eseri olduğunu açıklayan Ertem, "Bunları yaşatmak bizim görevimiz." diye konuşuyor. Vakıf eserlerinin bulunduğu ülkelerle, bu eserlerin yaşatılması noktasında iyi ilişkiler içinde olmak istediklerini ifade eden Adnan Ertem, Bosna'dan alınan olumlu cevabın ardından Kosova, Makedonya ile görüşmelerin de olumlu neticelenmesini beklediklerini dile getiriyor. Yurtdışındaki eserlerin envanterinin çıkarılması için de bir yandan çalışmaların sürdüğüne işaret eden Ertem, Yunanistan ile Bulgaristan'da bu noktada sıkıntı yaşandığını söylüyor. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 21.11.2011 |
|
SİDE'DE ROMA DÖNEMİNDE OLDUĞU GİBİ ÖNEMLİ KARARLAR ANTİK TİYATRODA ALINIYOR
Antalya Side Belediye Başkanı Abdulkadir Uçar, 2 bin önce Roma döneminde de kültür, sanat ve tarihi şehirli ile ilgili kararları antik tiyatroda bir araya gelinerek alındığını söyledi. Side antik tiyatrosunun 15 bin izleyici kapasitesine sahip olduğunu belirten Uçar, turizm beldesini ile ilgili önemli kararları antik tiyatroda halk toplantısı yaparak karara bağladıklarını kaydetti. Side’yi Side yapan ana unsurun arkeolojik zenginliği olduğunu belirten Uçar, Side antik tiyatrosunu korumaya yönelik çalışmaların Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanlığı tarafından yapıldığını söyledi.
Uçar, Side Belediyesi’nin tarihi ören yerlerinin korunması ve tarihi eserlerin korunmasına yönelik Anadolu Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalara her zaman destek verdiklerini vermeye de devam edeceklerini kaydetti. Uçar, “2 bin yıl öncede Side’de tarihi kararlar antik tiyatroda toplanarak alınırmış. Side’de yaptığımız ve yapacağımız yatırım kararlarını tiyatroda yaptığımız halk toplantıları ile kararlaştırıyoruz. Side antik tiyatro, uluslararası kültür, sanat ve müzik etkinliği yanı sıra tarihi kenti korumaya yönelik toplantılarda ortak karar alma toplantılarına da ev sahipliği yapıyor. Halk toplantıları ile tarihe yolculuk ediyoruz.” diye konuştu. Mynet Haber, 20.11.2011 |
|
AYASOFYA CAMİİ, HİÇ MÜZE OLMAMIŞ
Peki, camiyi müze gibi gösteren bu uygulamalara neden izin verildi?
Hatta bir ayrıntı daha var: Bakanlık geçen yılın sonunda camiyi diğer kiliselerle beraber din turizmi kapsamında gösteriyor. Verilen cevap yine olumsuz: "Burası camiidir, din turizmi için uygun değil. İsterseniz komisyon kuralım, burayı aktif hale getirmek için çalışalım." Müzeler Genel Müdürlüğü, "Müze olmadığı için bir şeyler yapamayız." diyor. Aydınlatılması gereken son ayrıntı ise tabela konusu. Ancak bunun ne zaman, kimin tarafından konulduğu bilinmiyor. Ayasofya Müzesi tabelasının 20 ya da 30 yıldır caminin önünde olduğu söyleniyor.
Ertem, 'restorasyon kurul kararı olmadan yapıldı' eleştirisini yersiz buluyor. Bunun için "Kurul kararı olmaksızın çivi bile çakılamaz, deniyor. Ancak bizim yaptığımız ekstra bir müdahale değil. Bir platform koyduk, üzerine halı serdik. Bunun için kurul kararı olmasına gerek yok." diyor. Müze tartışmalarına ise noktayı koyuyor: "Kapalı olan her yer müze değildir. İsteyen Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nü arar. Buradaki envanterlerden hiçbir zaman müze olmadığını öğrenir."
Kurtuluş Savaşı'nda hasar gören camii o gün bugündür kapalıydı. 2007'de başlayan restorasyon çalışmasıyla yıkılan minare tamamlandı, çatı yeniden inşa edildi. Caminin ortasına alttan ısıtmalı bir platform yerleştirildi, duvara geçici bir minber kurup ibadete açıldı. Cemaat namaza dururken turistler içeride rehberlerle geziyor şimdi.
Caminin tarihsel dokusu ne yazık ki korunamamış. Duvarların sıvaları dökülmüş, yandığı için de kubbe hala kül içinde. Hz. İsa freskleri belli belirsiz görünüyor. Sütunlardaki Allah yazısı görünse de diğer Arapça yazılar bugüne kalmamış. Caminin en büyük sorunu ısınma ve şadırvan. Duvarlara camlar takılmış ama içerisi buz gibi, abdest alınacak yer yok. Ertem bununla ilgili proje hazırlayıp ilerleyen günlerde kurula sunacağını söylüyor. Caminin iki imamı var, ikisi de geçici olarak görevlendirmiş. Biri hafta içi namaz kıldırıyor, diğeri hafta sonu. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açacağı sınavı geçen, tarihi ibadethanenin kadrolu imamı olacak. Zaman, Haber: Ayhan Hülagü, 20.11.2011 |
|
KAZIDAN ÇIKAN İSKELETİN DNA'SI ARAŞTIRILIYOR
1971’de başlayan kazılarda önemli tarihi
eserlerin gün yüzüne çıkarıldığını ifade eden
Başaran, kazılardan elde edilen bulgulardan Enez’in
Balkanları Ege ve Anadolu’ya bağlayan deniz, nehir
ve kara yolların kesiştiği bir yerde kurulan önemli
bir kültür ve ticaret kenti olduğunun ortaya
çıktığını söyledi. Milliyet, Fotoğraf: Zaman, 20.11.2011 |
|
EL YAZMASI 5 KUR'AN-I KERİM ELE GEÇİRİLDİ
Kocaeli'nin Gebze İlçesi'nde, tarihi eser niteliği taşıyan biri elyazması 5 Kur'an-ı Kerim ele geçirildi.
Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı'nca yapılan çalışmalarda B.Ö.'nün elinde tarihi eser niteliği taşıyan Kur'an-ı Kerim olduğu öğrenildi. Bir süre teknik ve fiziki takibe alınan zanlı B.Ö, Eskihisar Köyü mevkiinde gözaltına alındı. Ele geçirilen elyazması Kur'an-ı Kerim'in 5 asır önce yazıldığı tahmin ediliyor. Şüpheli jandarmadaki işlemlerin ardından adliyeye sevk edildi. Zaman, 20.11.2011 |
|
TÜRK 'MONA LİSA' AÇIK ARTTIRMADA
İlk kişisel sergisini 1946 yılında Beyoğlu'da
''Ada'' isimli bir mobilya mağazasında açan ve geçen
yıllar içinde Türk resminin en usta fırçaları
arasına giren sanatçının tablosu, yüzündeki farklı
ifadeyle dikkati çekiyor. Genellikle kırsal kesim
kadınının çileli hayatını ve şehre göçenlerin yaşam
mücadelesini başarıyla işleyen ressamın ikili, üçlü
ve kalabalık kadın kompozisyonlarında farklı yönlere
bakan kadın portreleri, tuval yüzeyinde yaratılan
derinlik ve zenginliğiyle dikkati çekerken,
müzayededeki tablosu da 60 bin lira açılış fiyatıyla
alıcısını bekleyecek. Lale Hanım Koleksiyonu'ndan
alınan tablo, 85x65.5 ebatlarında. Habertürk, 19.11.2011 |
|
YEŞİL CAMİ YENİDEN İBADETE AÇILIYOR
Bursa'da Ulucami'den sonra en ihtişamlı mabetlerden biri olan ve içinde 6 asırlık orijinal İznik çinileri bulunan Yeşil Cami'nin 2 yıldır devam eden restorasyon çalışmalarının yeni yıla yetiştirileceği bildirildi. Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet tarafından 1419 yılında yaptırılan tarihi cami, çalışmalar sebebiyle aylardır turistlerin ziyaretine de kapalı tutuluyordu. Caminin sadece küçük bir köşesi ibadethane olarak kullanılıyordu. 2009 yılında da başlayan çalışmalar sebebiyle Yeşil Cami'yi ziyarete gelen turistler kapıdan dönmek zorunda kalıyordu. Yıllar süren bakımsızlığın ardından hayırsever bir işadamı tarafından restorasyonu üstlenilen tarihi camide çalışmalar son aşamaya geldi. Çevre düzenlemesiyle beraber Yeşil Cami muhteşem bir görünüm kazanıyor. İki yıldır süren çalışmalar kapsamında, yerlerinden oynayan ve bozulan orijinal İznik çinileri de elden geçirilerek yeniden sağlamlaştırıldı. Restorasyon çalışmaları sırasında mermerler silinip, çirkin görüntü veren çini üzerindeki elektrik ve ses tesisatları da ortadan kaldırıldı. Yeşil Cami'de ahşap işleri, çini ve mermer işleri, metal işleri ve kalem işleri olmak üzere çeşitli alanlarda restorasyon çalışması yapıldı.
Bursa Vakıflar Bölge Müdürü Mürsel Sarı, 21 Kasım 2009'da başlayan çalışmaların yeni yıl itibarıyla bitirileceğini belirtti. Sarı, iç restorasyon haricinde ikinci etap çalışmaları kapsamında dış mekanda yapılan drenaj, zemin kaplama, yolların düzenlenmesi, bahçe duvarlarının üzerine ferforje korkulukların takıldığını ve şadırvanın yeniden yapıldığını söyledi. Camide metal temizliği, gümüş kaplamaların ortaya çıkarılması, bozulmuş çinilerin tamiratı, bozulan yerlere derz dolgu ve boyama yapıldığını belirten Mürsel Sarı, şu bilgileri verdi: "Bozuk olan yerler enjeksiyon yöntemi ile tamir edilip, çiniler ise yeniden düzenlendi. Şadırvan yoğun olarak çürümüştü. Bundan dolayı şadırvan tamamen yenilendi. Abdest alma yeri yükseltilip, düzenlendi. Yılbaşında caminin yeniden ibadete ve ziyarete açılmasını bekliyoruz." Zaman, Haber: Fatih Karakılıç, 19.11.2011 |
|
"MOZAİKLER TEHLİKEDE, ÇABUK OLUN"
2000'de Gaziantep Zeugma Müze Müdürlüğü arıyor: "Mozaikler tehlikede, aman koşun!" 1995'te Trabzon Müze Müdürlüğü arıyor: "Sümela'da duvar resimleri dökülmek üzere. Çabuk olun!" Sular yükseldiğinde, yağmurlar coştuğunda, tarihi eserler tehlike altında kaldığında kağıt imzalamak için vakit kalmıyor ve hızla müdahale edebilecek restoratörlere ihtiyaç duyuluyor.
Zeugma Mozaik Müzesi Mozaikleri Restorasyon ve Teşhir Projesi Sorumlusu Celalettin Küçük ve N. Mine Yar; acil müdahale gerektiren öyle durumlarla karşılaşmışlar ki. Biri, 1995-96 kışında yaşanmış. Onların ağzından aynen: "Trabzon Müze Müdürlüğü aradı. 'Kültür Bakanlığı'na yazacağım ama cevabın dönmesi uzun sürer. Rica ediyorum hemen gelin. Sümela Manastırı'nın duvar resimleri kabardı, dökülmek üzere.' dedi. Mevsim kış, kar diz boyu. Normalde mayıs beklenir, ama o zamana kadar resimler kurur, dökülür. Beklemedik, kalktık gittik. Müdahale ettik. Kurtardık resimleri."
"Neden beklenir, hemen koşulmaz?" diye soruyoruz. Cevap: "Bu işler için pahalı malzemeler gerekiyor. O yüzden önce rapor yazılıyor, ne lazım diye. Sonra bütçe ve ihale... 3 teklif gelecek, biri kabul edilecek, görevlendirme yapılacak, harcırah çıkarılacak. Vakit geçiyor tabii. Bürokrasi... Aynı şey Gaziantep Zeugma Müzesi Mozaikleri için de geçerli. O zaman da çok hazırlıksız yakalanıldı. 2000 Mayıs'ında sular yükselmeye başladı. Ortada kazısı yapılmış bir alan vardı, 600 metrekare mozaik içinde... Acil yardım gerekti. Bakanlık, üniversiteler, yabancı kurumlar; herkes mozaikleri kurtarmaya kilitlendi."
Bütün eserler bu kadar şanslı olmuyor tabii. Kapadokya'da acil müdahale yapılmadığı için dökülen duvar resimleri, müze depolarında bakımı yapılmadığı için yok olan eserler, Kocamustafapaşa'da bundan 15 yıl önce bulunan Bizans Yazlık Sarayı mozaiği... Sonra ören yerleri ve höyüklerde bulunan ama zamanında restore edilmediği için yok olan mozaikler, eserler...
10 yıl devlet memuru olarak görev yapan Celalettin Küçük ve N. Mine Yar, 1997'den bu yana serbest çalışıyor. Şu anda Zeyrek Camii restorasyonuyla meşguller. Dediklerine göre Zeyrek'te 4 bin metrekare kalem işi var. Bisturiyle çalışıyorlar. Tek tek... Ama mutlular. Çünkü eskiden, 2000'lere kadar restorasyon sorumluluğu da kazılar gibi yabancılardaymış. Türkler bu işi beceremez, ancak yabancılar yapabilir denirmiş. Bu düşünceye en güzel cevap Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi ile verilmiş.
Ama genel olarak düşününce yine de yeterli değil. Türkiye'de restorasyon konusunda 4 yıllık eğitim veren üç üniversite var: İstanbul, Ege ve Konya Selçuk. Kocaeli'nde de açılacakmış galiba. İki yıllık bölümler de var ama yine de... Bu kadar çok tarihi eserin olduğu bir ülkede... Uzmanları bulmuşken boşlukları doldurmalarını istiyoruz: İyi restoratör... "Bir; duyarlı olacak, iki; yetenekli olacak. Sanatçı kimliği de lazım ama bir yandan da çok kontrollü olmalı. Ben diyemez. İmzasını atamaz. Çok emek verse bile adını geçiremez."
Zeugma Müzesi Mozaikleri'nin restorasyonu bittiğinde, 2003'te, ciddi tartışmalar yaşanmış. Bir grup, Türkiye'de sergileme imkanı bulunmadığı için onları Amerika'ya sergilenmek üzere gönderme taraftarıymış. Diğer grup buna şiddetle karşı çıkmış. "Bütün mozaiklerin, Mars Heykeli dahil; 6 ay orada, 6 ay burada dünyayı dolaşması demek bir daha geri dönmemeleri demek..." diyen Celalettin Küçük ve N. Mine Yar'a göre öyle bir şey kabul edilseydi bugün bir müzemiz olamazdı. Ayasofya'nın bahçesindeki türbelerin kapısında duran çinilerin de sadece restorasyon için gittiğini ama hala geri dönmediğini hatırlatan ikili; bakanlığın, uyumlu olmayan ülkelere kazılarda izin vermeyeceğini açıklamasından çok memnun. Önce eserlerimiz, sonra kazı izinleri sayesinde pek çok eserin geri döneceğini düşünüyorlar. Zaman, Haber: Jülide Karahan, 19.11.2011 |
|
EN ÇOK LOUVRE'DAKİ İZNİK ÇİNİLERİNİN İADESİNİ İSTİYOR
Bakanın sözünü ettiği çinilerin dönmesine ilişkin sürecin 5 yıldır devam ettiği öğrenildi. Kültür varlıklarının ait olduğu topraklara dönmesi hususunda, Bakan Günay, İtalyan gazetecilere “Gelecekte sizinle de önemli bir tartışma başlayabilir. Aziz Nicola’nın (Noel Baba) kemikleri Demre’den Bari’ye getirilmiş” diyerek, bu konuda girişimlerde bulunacaklarının sinyalini verdi. Ertuğrul Günay, Noel Baba’nın memleketi olan
Demre’ye kendisinin yıl içinde birçok kez gittiğini,
pek çok turistin geldiğini belirterek, “Türkçe’mizde
‘kemikleri sızlamak’ diye bir deyiş vardır. Bu
konuda henüz resmi bir talepte bulunmadık ancak bu
bulunmayacağımız anlamına gelmemelidir” şeklinde
konuştu.
Louvre Müze Müdürü Henry Loyrette 2008’de Ayasofya’yı ziyaret ettiğinde, “Kesinlikle kaçırma, çalma ve saklama söz konusu değil. Eserlerin restorasyonda çalındığına dair söylentiler var. Ancak bunlar ispatlanamaz, belgelenemez. Ayrıca bizi ilgilendiren, bizim kanuni yollarla satın almış olmamız” demişti. Habertürk, 19.11.2011 |
|
ANTİK ÇAĞ KADINI DA SÜSE DÜŞKÜN ÇIKTI
Metropolis Kazı Heyeti Başkanı, Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Serdar Aybek, Torbalı İlçesinin Yeniköy ve Özbey köyleri arasında bir tepenin üzerinde yer alan ve “Ana Tanrıça Kenti” anlamına gelen Metropolis’teki kazı çalışmalarının 20 yıldan bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sabancı Vakfı, Metropolis Sevenler Derneği ve Torbalı Belediyesi’nin desteğiyle sürdüğünü belirtti.
Metropolis’teki kazı çalışmalarının o günkü yaşamla ilgili birçok detayı da gün yüzüne çıkardığını anlatan Aybek, 2009′un sonunda tiyatronun alt yamaçlarında sivil konutlarda yaptıkları çalışmada tesadüfen bir mezarlık bulduklarını söyledi.
Binaların inşasından önce bir mezarlık alanının bu bölgede yer aldığını ifade eden Aybek, mezardan çıkarılan kadın cesedinin İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda Sadi Çağdır tarafından incelendiğini anlattı.
Aybek, şu bilgileri verdi: "İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan Dr. Sadi Çağdır’ın yaptığı araştırmaya göre 24-25 yaşında bir genç kadının cesedi bu. Mezarlıkta 50′nin üzerinde koku şişesi, saç tokaları, aynalar, küpeler, yüzükler çıktı. 25 ya şlarındaki bu kadın Metropolis’in varlıklı ailelerindendi. Mezardan çıkanlar kadının süslenme merakının yüzyıllar öncesine dayandığını gösteriyor.
Mezarı ilginç, çekici kılan bir diğer şey de kirmendi. Antik yaşam içinde kadınların günlük faaliyetleri içinde yer alan yün eğirmeye yarayan kirmen parçası bulduk."
Kirmen parçasının genç kadının ölene kadar bu işle ilgilendiğini gösterdiğini belirten Aybek, şöyle devam etti: “İskelet üzerinde yapılan araştırmalarda bu hanımefendinin dişlerinde özellikle sağ tarafın her iki alt ve üst dişlerinde aşırı aşınma tespit edildi. Bu aşınma, gerçekten bu kişinin hayatında yün eğirdiğini ve bu işle uğraştığını bize gösterdi. Kirmen’in kullanılabilmesi için ağzın bir tarafından yünün ısırılması, tutulması gergin olması gerekiyor. Diğer eliyle de yünü eğirme işini gerçekleştiriyor. Bu bize hem kadının süslenme merakını hem de dokumacıl ığın yaygın olduğunu gösteriyor.” haber7.com, 19.11.2011 |
|
"NOEL BABA'NIN KEMİKLERİ İÇİN İTALYANLARLA KAVGA EDECEĞİZ"
Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, Paestum 14’ncü
Akdeniz Arkeoloji Turizmi Fuarı için bulunduğu
Paestum’da İtalyan gazetecilerin sorularını
yanıtladı. Bakan Günay,
Türkiye’den kaçırılan tarihi eserlerle ilgili,
’Bugün neyin geri dönmesini isterdiniz’ sorusunu,
"Ayasofya’daki türbelerden birinden kaçırılan İznik
çinileri
Fransa’da. Derhal hatta bugün geri gelmesini
isterim" dedi. Bakanlık yetkilileri, bu konuda 5
yıldır süren bir mücadele olduğunu aktardı. Radikal, Haber: Esma Çakır, 18.11.2011 |
|
"KAZIYI YAPAMAYANIN ELİNDEN İŞİ HEMEN ALIRIZ"
Radikal, Haber: Esma Çakır, 18.11.2011 |
|
ANTİK KENTTEKİ MOZAİKLER TEMİZLENDİ
Karabük’ün Eskipazar İlçesi'nde, Karadeniz’in Zeugması olarak adlandırılan Hadrianaupolis antik kentinde 2003’te bulunan mozaikleri oluşturan 1 milyonu aşkın tessera (mozaikte kullanılan cam ve mermer küplerden her biri) özel yöntemlerle tek tek temizlenerek orijinal haline getirildi.Antik kentte,
Atatürk Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.
Kazı ekibinden uzman arkeolog Ersin Çelikbaş, AA
muhabirine yaptığı açıklamada, Erken
Bizans döneminde ati Kilise B’de restorasyon ve
konservasyon çalışmalarının bu ay sonunda
tamamlanacağını söyledi.
Mozaiklerin üzerinde aşınmanın yok edilmesi için de
özel teknik kullanıldığına işaret eden Çelikbaş, "Su
ve dolomitten (Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat
birleşiminde bir mineral) elde edilen bir karışım,
eserlere zarar vermemek için 1 barı aşmayacak bir
basınçla, mozaiğin üzerine püskürtüldü. Milliyet, 18.11.2011 |
|
DEFİNECİLERİ KAZIYA DAVET ETTİ
Ateşlier, “Burada kazmayı vurduğun her yerden altın fışkırmıyor. Defineciler çok yanlış bilgilere sahipler. Doğrusunu görmelerini sağlayacağı için onları kazıya davet ediyorum” dedi.
Doğanyurt Köyü’nde bulunan Alabanda antik kentinde define arayanların kimler olduğunu bildiğini söyleyen Ateşlier, “Kimileri bu köyde, kentin içinde oturuyor. İsimlerini tek tek tespit ettim. Bu kazı döneminde ikisinin evine jandarma ile baskın düzenledik. Kenti korumak onlarla mücadele etmek için jandarmayla baskınlar yapmak, bekçiler koymak çözüm değil. Çözüm onların bilinçlenmesi ve yaptıklarının kendilerine bir yarar sağlamadığını bilmelerinin sağlanması olacaktır” diye konuştu.
Define arayanların yaşam biçimlerine bakıldığında hiç rahat olmadıklarının gözlendiğini anlatan Ateşlier, “Ben çok iyi araştırdım. Kaç kişiler, gruplarında kimler var, Çine’de hangi kahvede takılıyorlar hepsini biliyorum. Hiç birinin de hayatı çok rahat değil. Sıkıntı ve zorluklar içerisinde yaşıyorlar. Buradan anlaşılıyor ki, definecilikle zengin olunmuyor. Sadece tarihi mirasa zara veriliyor” şeklinde konuştu.
Ateşlier, Çine Kaymakamı Celalettin Cantürk’ten bu konuda yardım istedi. Cantürk, elinden gelen desteği vereceğini kaydetti.
Definecilerin hayatlarının çok rahat olmadığı konusunda Doç.Dr. Suat Ateşlier’e katıldığını söyleyen Doğanyurt Köyü Muhtarı Hüsamettin Özdemir, “Bu adamlar su paralarını bile ödeyemiyorlar. Define aramaya harcadıkları emek ve zamanı daha doğru işlere harcasalar hepsi şimdiye kadar zengin olurdu” dedi. Aydın Denge, 17.11.2011 |
13 - 19 Kasım 2011 |
|
CANDAROĞULLARI BİLİNENDEN DAHA UZUN YAŞAMIŞ
Türkiye Gazetesi, Haber: Rıfat Yerlikaya, 18.11.2011 |
|
DEPREM AKDAMAR'A İLGİYİ DE AZALTTI
Türkiye Gazetesi, Haber: Hüseyin Gazi Kaykı, 17.11.2011 |
|
2 BİN 100 YILLIK KANALİZASYON SİSTEMİ HALA ÇALIŞIYOR
Sahip olduğu tarihi ve turistik mekanlar nedeniyle açık hava müzesini andıran Mersin’in Tarsus İlçesindeki Antik Roma Yolu, halen çalışabilen 2 bin 100 yıllık kanalizasyon sistemiyle ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Belediye ekiplerinin 1993′de yaptığı çalışma sırasında ortaya çıkartılan Antik Roma Yolu’nun turizme kazandırılması için başlatılan çalışmalar sürüyor.
Tarsus Belediyesi tesislerinde geçtiğimiz aylarda yapılan “Antik Roma Yolu Çalıştayı”nda çevre düzenlemesi yapılması kararı alınırken, birinci derece arkeolojik sit alanında olması nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumluluğundaki bölgenin, ancak bir protokolle Tarsus Belediyesine devredileceği bildirildi.
Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, gerek tarihi ve turistik evleri, gerek St. Paul Kilisesi ve Kuyusu, gerekse halk arasında “yedi uyurlar” olarak bilinen Eshab-ı Kehf mağarası ve Türkiye’deki tek peygamber kabri olan Danyal Peygamberin mezarının bulunduğu Tarsus’un farklı medeniyetlerin çok önemli bir kesişme noktasında bulunduğunu söyledi.
Sahip olduğu değerler ile bir açık hava müzesini andıran Tarsus’un gelecek yıl içinde faaliyete geçecek Tarsus Kazanlı Sahil Bandı Projesi ile önemli bir turizm kenti haline geleceğini ifade eden Kocamaz, kendilerinin de bu kapsamda şimdiden alt yapı çalışmalarına başladıklarını kaydetti.
Kente gelecek yerli ve yabancı turistleri en iyi şekilde ağırlamak için ellerinden geleni yaptıklarını ifade eden Kocamaz, bu kapsamda Tarihi Roma Yolu gibi irili ufaklı birçok tarihi mekanı turizme kazandırmak için kolları sıvadıklarını ifade etti.
Kocamaz, ayrıca imkanlar elverdiğince tarihi ve turistik mekanlarda görevlendirdikleri kişilerin yerli ve yabancı turistlere bilgi verdiğini sözlerine ekledi.
Antik Roma Yolu’nu ziyaret edenlere rehberlik yapan Belediye Turizm Danışma Bürosu görevlisi Nadir Durgun, çok katlı otopark ve alışveriş merkezi yapılmak üzere 18 yıl önce başlatılan temel kazısı çalışmalarında antik kentin ortaya çıkarıldığını söyledi.
Yapının yaklaşık 2 bin 100 yıllık olduğuna işaret eden Durgun, şunları kaydetti: “Yapının üzeri balık sırtı şeklinde yapılmış, yanlarında yağmur kanalları var. Üzerlerindeki kaplama taşları bazalt ve volkanik taşlardan oluşuyor. Ceyhan ve Osmaniye’den getirildiği tahmin ediliyor. Yolun altındaki kanalizasyon sistemi yaklaşık 1.70 metre yükseklikte ve 70 santimetre genişliğinde. Kanalizasyonun uzunluğunu ise bilemiyoruz. Bir insanın altında rahatlıkla yürüyebileceği şekilde dizayn edilen yapı şu an bile yağmur suyu drenajını yapmakta.
Burada sadece Roma Dönemi değil, daha önce Helenistlik dönemden kalıntılar da var. Selçuklu, Bizans ve Osmanlı dönemi bir yerleşim de mevcut. Ülkemizde şu anda bile birçok yerde kanalizasyon sistemi yokken, Romalılar’ın milattan önce 1. yüzyılda yani 2 bin 100 yıl öncesinde bunu düşünüp, kanalizasyon sistemini inşa etmeleri, bugün bile buraya gelen ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekiyor.”
Durgun, Antik Roma Yolu ile altındaki kanalizasyon sistemini bu yılın 10 aylık döneminde 21 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiğini sözlerine ekledi. haberler.com, 17.11.2011 |
|
İŞTE EVRİMİN KAYIP HALKASI
Güney Afrika'da bir mağarada keşfedilen ve "Karabo" (Yanıt) olarak adlandırılan iki milyon yıllık 13 yaşındaki bir çocuğa ait iskelet bilim dünyasını şaşkınlığa uğratmıştı.
Radikal, 17.11.2011 |
![]() |
|
105 SİKKE ELE GEÇİRİLDİ
Denizli'de düzenlenen operasyonda Roma ve Bizans dönemlerine ait 105 adet bronz sikke ele geçirilirken, olayla ilgili 1 kişi gözaltına alındı.
Edinilen bilgiye göre, Karahayıt beldesinde izinsiz kazı sonucu çıkarılan tarihi eserlerin satılacağı bilgisi üzerine harekete geçen Denizli İl Jandarma Komutanlığı, yaptığı çalışmalar sonucu E.H.V. (40) isimli şahsın tarihi eserleri satmak istediğini tespit etti. Yakalanan şahsın üzerinde yapılan aramada, Roma ve Bizans dönemlerine ait 105 adet bronz sikke ele geçirilirken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Denizli Kent Haber, 17.11.2011 |
RUM KIZ LİSESİ'NE 41 YIL SONRA İADE-İ STATÜ
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün önceki gün gerçekleştirilen Meclis toplantısında tarihi karar alındı. Vakıf olarak Sabah, Haber: Burcu Çalık, 17.11.2011 |
![]() |
|
'KARPUZ DİLİMLERİ' 2.2 MİLYON DOLARA GİTTİ
Latin Amerikalı sanatçı Rufino Tamayo'nun 'Karpuz Dilimleri' adlı resmi 2.2 milyon dolara satıldı.
New York Modern Sanat Müzesi (MOMA) tarafından satılan resmin, sanatçı Tamayo için kişisel bir hikayesi var. Tamayo, küçük bir çocukken, Mexico City'de karpuz satan teyzesine yardım etmiş. 1991 yılında, 91 yaşında ölen Tamayo, 20. yüzyıl Meksika sanatının en önemli sanatçıları arasında görülüyor. Akşam, 17.11.2011 |
CANLANDIRMA TEKNİĞİ MÜZEYE İLGİYİ ARTTIRDI
Eskişehir’de 10 yıl önce onarım çalışmaları nedeniyle ziyarete ve bilimsel çalışmalara kapatılıp Eti Şirketler Grubu’nun sponsorluğunda yeniden inşa edilerek 28 Mayısta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından ziyarete açılan Eti Arkeoloji Müzesi, canlandırma teknikleri sayesinde ilgi görüyor.
Müzeyi ziyaret edenler, Frig savaş arabası simülatörüyle at üzerinde Frig Vadisi turu yapabiliyor, dokunmatik ekranlarda sikke, mühür ve yüzük gibi küçük tarihi objelerin 3 boyutlu görüntülerini izleyebiliyor.
Müze Müdürü Dursun Çağlar, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Eti Şirketler Grubu tarafından yaptırılan müzenin 28 Mayısta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı törenle hizmete açıldığını hatırlattı.
Müze hizmete açıldıktan sonra yoğun ziyaretçi trafiği olduğunu belirten Çağlar, “Müzenin daha önceki ziyaretçi sayılarıyla kıyasladığımızda çok büyük fark var. Açıldıktan itibaren 15 bini aşkın ziyaretçi müzeyi gezdi. Daha önceki haliyle kıyaslarsak eski müzenin birkaç yıllık ziyaretçi sayısını 5,5 ayda yakaladık. Müzenin ziyaretçi sayısı 5,5 ayda önceki yıllara göre 4 kat arttı” dedi.
Çağlar, müze proje aşamasındayken yaşayan, hareketli ve canlı bir müze istediklerini belirterek, şöyle konuştu: “MÖ insanın mağaradan çıkarak yerleşik hayata geçtiği dönemden günümüze bağlantı kurmak istedik. Bu bağlantıyla o çağdan bu Çağa teknolojiyi kullanarak sanal görüntülemelerle eskiyi canlandırmayı amaçladık. O yüzden sanal canlandırmalarla halkı buraya çekmeyi başardık. İlk aşamada hedefimizde başarılı olduk. Ziyaretçiler sanal canlandırmalarımızı çok beğendi. Ziyaretçiler anı defterine müzenin Türkiye’deki alışılagelmiş müzelerden farklı olduğunu hatta Avrupa’daki müzelerin birçoğundan üstün olduğunu yazıyor. Bunlar bizi şımartmıyor. Daha ileri aşamalara gideceğiz. Birkaç sanal canlandırmamız daha var. Onları da kısa zamanda aktif hale getireceğiz.”
Eskişehir turistik güzergahta olmamasına rağmen müzeye yoğun ilgi olduğunu ifade eden Çağlar, turistik turlarla Eskişehir’e gelen tüm kafilelerin müzeyi ziyaret ettiğini bildirdi.
Bazı müze müdürleri ve arkeologların da müzeye hayran kaldığını ifade eden Çağlar, şunları kaydetti: “Ziyaretçilerin çoğu, sanal canlandırmaları görmek için geldiklerini belirtiyor. Canlandırma tekniği ilk defa bu kadar yoğun olarak bu müzede kullanıldı. Bazı müzelerde çok az canlandırma var. Buradaki bazı canlandırmaların Türkiye’de örneği yok. Türk halkının teknolojiye sempatisi var. Eserleri ve sanal canlandırmaları görünce müzeye bir kez daha gelmek istiyorlar. Canlandırma tekniği Türk halkının müzeye ilgisini artırdı. Kendi meslektaşlarım da bu müzeyi çok beğeniyor. Genel müdürlüğümüzün birçok müze müdürüne ‘Gidin o müzeyi görün siz de öyle çalışmalar yapın’ demesi bize onur veriyor.”
Çağlar, Eti Arkeoloji Müzesi’nde Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Hitit, Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mermer heykel ve heykelcikler, mimari parçalar, steller, pişmiş toprak günlük kullanım kapları, idoller, cam kaplar ve boncuklar, metal kap ve silahlar, takılar ve sikkeler sergilendiğini belirterek, şöyle konuştu: “Müzede 7 canlandırma tekniğimiz var, ek düzenlemelerle bu sayı 9′a çıkacak. Bilgi vermek için sanal kitabımız var. Sayfalar çevrildiğinde eserlerle ilgili bilgiler hareketli olarak görülebiliyor. Frig savaş arabasıyla Demirçağ Köyü gezilebiliyor. Yakın zamanda bunu Frig Vadisi’ne uyarlayacağız. Tarih meraklıları dokunmatik ekranlarda sikke, mühür ve yüzük gibi küçük tarihi objelerin üç boyutlu görüntüsünü izleme imkanı buluyor. Höyüklerde canlandırmalar yapılarak vitrinlerdeki eserler de o dönemin odalarında görülebiliyor.” haberler.com, 16.11.2011 |
|
"KANUNİ İÇKİ İÇMEZ, PADİŞAH EŞLERİ TAÇ TAKMAZDI"
Osmanlı dönemini anlatan dizlilerde Kanuni Sultan Süleyman'ın alkollü içecek kullanırken gösterilmesinin, tarihi şahsiyete hakaret oduğu ve gerçeklerle bağdaşmadığı belirtildi.
Araştırmacı-yazar Talha Uğurluel, Kanuni'nin 40 farklı baharattan hazırlanan Demir Hindi şerbeti içtiğini, padişah eşlerinin ise dizilerde gösterildiği gibi taç takmadığını söyledi.
Son yıllarda tartışma konusu haline gelen ve birçok kesim tarafından eleştirilen Osmanlı dönemi dizilerinde resmedilen padişahların yaşantısının tarihi gerçeklerden uzak olduğu belirtildi. Akdeniz Üniversitesi Bilinçli Gençler Topluluğu'nun düzenlediği konferansta konuşan araştırmacı-yazar Talha Uğurluel, 'Bilimeyen Yönleriyle Kanuni Sultan Süleyman' adlı bir sunum yaptı. Atatürk Konferans Salonu'ndaki konferansa üniversitede okuyan öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.
Uğurluel, Kanuni dönemine ait minyatürlerin birebir kopyalarını ve padişahın gittiği yerlerin fotoğraflarını kullanarak yaptığı sunumda, son dönem Osmanlı dizilerini de eleştirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın gut hastası olduğunu ifade eden Uğurluel, tartışma konusu haline gelen olaylarla ilgili şunları söyledi: "Osmanlı padişahları kesinlikle alkollü içki içmezlerdi. Kanuni de bu şekilde içki içmezdi. Padişahın o dönemde içtiği tek içecek Demir Hindi'dir."
Osmanlı'daki çok eşliliğin gerekçesinin ise çok sayıda erkek çocuk sahibi olma isteği olduğunu ifade eden Uğurluel, on yıllık çalışması sonucu elde ettiği bilgiler ışığında; dizilerde gösterildiği gibi taç takan padişah eşlerine rastlamadığını anlattı. Uğurluel, padişah eşlerinin hotoz kullandığını dile getirdi.
Osmanlı dönemine ait dizi metni yazan senaristleri eleştiren Uğurluel, bu insanların senaryolarını yazarken kafalarını kaldırıp Topkapı Sarayı'na bakmadığını savundu. Zaman, Haber: Özkan Mayda, 16.11.2011 |
|
"MADDİ PROBLEMİMİZ YOK, BABAMIN VASİYETİ"
Eski Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem'in koleksiyonundaki Osman Hamdi'nin en önemli 5 eseri arasında gösterilen 'Huzur' adlı tablonun satılacağı yönündeki haberlerinin ardından gözler, aileye çevrildi.
AKŞAM'a konuşan İsmail Cem'in oğlu Kerim Cem, 'Allah'a şükür maddiyat problemimiz yok. Bunlar evde tutulacak parçalar değil. Satışa çıkarılma kararı ailenin bu yöndeki düşüncesiyle aldığı bir karar' dedi. Kızı İpek Cem ise bu eserin müzede sergilenmesinin babasının sözlü vasiyeti olduğunu söyledi. Söz konusu tablo, Antik A.Ş.'nin 27 Kasım günü Swissotel'deki müzayedesinde yeni sahibini bulacak. Eser, 9 milyon dolar muhammen bedelle satışa sunulacak. Akşam, Haber: Nebahat Koç, 16.11.2011 |
|
ZEUGMA'NIN KORUYUCUSU: SAVAŞ VE BARIŞI TEMSİL EDEN MARS
Zeugma antik kentinin koruyucusu, savaş ve barışı bir arada temsil eden bronz Mars heykeli, Zeugma Mozaik Müzesi’nin en ilgi çeken eserlerinden biri.
Aa muhabirinin derlediği bilgiye göre, Zeugma antik kentinde 2000 yılında yapılan kazı çalışmaları sırasında bulunan Roma dönemine ait yaklaşık 1,50 boyundaki bronz Mars heykeli, bereketi ve gücü simgeliyor.
Bir elinde mızrak ve diğer elinde bahar dalı bulunması nedeniyle hem savaşı hem de barışı temsil eden Mars heykeli, 2000 yılında sabaha kadar süren bir çalışma sonucunda ortaya çıkarıldı.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Rifat Ergeç, Aa muhabirine yaptığı açıklamada, Mars heykeli bulunduğunda kazı çalışmalarında koordinatör olarak görev yaptığını söyledi.
O dönemde, Zeugma antik kentindeki ikiz villaların yeni yeni ortaya çıkarıldığını ifade eden Ergeç, Mars heykelinin bulunuşunu şöyle anlattı: “Bir gün akşam üzeri ikiz villaların salonlarının daha dış kısmında bir yer kazılıyor. Toprakta yeşilimsi bir renk belirdi. Toprağın rengi bronz bir şey çıkacağını gösteriyordu. Vakit de akşam üzeri. Arkadaşlara, ‘ya bugün bırakın kazıya yarın devam edin ve üzerini kapatın, ya da devam edecekseniz sonuna kadar devam edin’ dedim. Ekipteki arkadaşların sabaha kadar yaptığı çalışma sonucunda Mars heykeli ortaya çıkarıldı. Heykel yatar durumda sırt üstü ikinci katta duruyor ancak ikinci kat çöktüğü için mutfak bölümüne düşüyor.”
Ergeç, Roma’nın bölgeyi işgalinin ardından Mars’ın farklı bir şekilde tasvir edildiğini, Mars heykelinin bir elinde mızrak ve bir elinde bahar dalı tuttuğunu, başında miğferi bulunduğunu, ancak kılıcı ve kalkanının olmadığını ifade etti.
Zeugma antik kentindeki kurtarma kazılarında bulunan Mars heykeli, kazı sırasında bulunan en değerli eserlerden biri. Heykel, pitosların arasında sırt üstü yatar pozisyonda bulunmuştu. Üzerine düşen ağır cisimler nedeniyle sol kolu omuzdan ayrılmıştı.
Sağ göğsünde yoğun yanık ve ezikler bulunan heykelin eli ise parçalara ayrılmıştı. Basınç nedeniyle sırtının ortasından kalçasına kadar çatlak oluşmuştu. Kazı sonrası Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne getirilen heykelin restorasyonuna, 2001 yılı Mart ayında Packard Humanities Institute finansmanı ile İtalyan Dr. Roberto Nardi başkanlığında Centro di Conservazione Archeologica’nın maden restoratörleri tarafından başlandı. Çalışmalar, 2002 yılı Aralık ayında tamamlandı.
Restorasyon sırasında eseri koruyacak yöntemler uygulandı. Sergileme sırasında ayakta durabilmesi içine esere krom çelik taşıyıcı yerleştirildi.
Zeugma Müzesi’nde her yerden görülebilecek şekilde yerleştirilen Mars heykelinin, bu şekilde Zeugma antik kentinin koruyucusu olduğu da tasfir edilmeye çalışılıyor.
-Mars- Savaşçı genç bir erkeğin betimleyen Mars heykelinin özellikle bakışları dikkati çekiyor. Miğferli heykelin ortadan ayrılan kıvırcık bukleler halindeki kabarık gür saçları alın ve yüzünü çevreleyerek ensesine yapışıyor. Göz bebeği Gümüş ve altından yapılan Mars heykelinin yüzünde öfke ve kızgınlık hakim. haberler.com, 16.11.2011 |
|
TOPRAKTAN BİR ŞEHİR ÇIKTI
İzmir’in Torbalı İlçesi sınırlarındaki 5 bin yıllık Metropolis antik kentinde bu sezon, Roma dönemine ait hamam, Zeus, şans tanrıçası Tyhke’nin heykelleri ve gladyatör betimli kandiller bulundu.
Metropolis Kazı Heyeti Başkanı, Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Serdar Aybek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yeniköy ve Özbek köyleri arasındaki tepede bulunan Metropolis antik kentindeki kazıların Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sabancı Vakfı, Metropolis Sevenler Derneği ve Torbalı Belediyesi’nin desteğiyle 20 yıldır sürdürüldüğünü anlattı.
Metropolis’in, kentlerin sınırlarının henüz belirlenmediği geometrik döneme kadar uzanan bir kültür tabakasına sahip olduğunu, Hellenistik süreçte bölgedeki tiyatronun, çeşitli binaların inşa edildiğini, kentin “küçük bir sanat kenti” niteliği taşıdığını belirten Aybek, şöyle devam etti:
“Metropolis, günümüzden 5 bin yıl önce İlk Tunç Çağı’nda kurulmuştur. Kentin akropolisinde yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sırasında burada İlk Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı’na ait bazı seramik parçaları ile taş baltalar ve Hitit Dönemi ile çağdaş bir mühür bulundu.”
Efes antik kentinin çok yakınında olan Metropolis’teki bütün binalarda, yapılarda ayrı bir inceliğe rastladıklarını, mermer ve heykellerin dikkatle ele alınarak işlendiğini kaydeden Aybek, “Metropolisi küçük şirin bir Hellenistik kent olarak görüyoruz” dedi.
Kazı çalışmalarında Metropolis’in koruyucusunun Ares olarak sikkelere işlendiğini tespit ettiklerini, Efes antik kentinde koruyucu tanrının ise Artemis olduğunu anlatan Aybek, “Bu durum Batı Anadolu’da görmediğimiz bir şey. Bu durum Metropolis’e gizem katıyor” diye konuştu.
Bu sezon 4 ay süren kazı çalışmalarını dolu dolu geçirdiklerini, önceki yıllarda bulunan Roma Hamamı ve palaestra (güreş alanı) alanındaki çalışmaları sürdürdüklerini kaydeden Aybek, bu yılki çalışmaları şöyle anlattı: “Bu yıl kazılarda Metropolis’in küçük şirin yapısını biraz da tekzip eder şekilde anıtsal bir yapıyla karşılaştık. 100 metreye 100 metreye kurulu alanda bu yapı, arkasında Roma hamamı ve hemen önünde kare planlı spor sahasını içermekteydi. Buranın çevresindeki mozaiklerde çalışmalarımız devam etti. Yaklaşık 40 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğindeki bu mozaik galerilerle kare planlı yapıyı çevreliyor.”
Çalışmanın son günlerinde Metropolis’in bir hamamını daha tespit ettiklerini anlatan Aybek, şöyle devam etti: “Bulduğumuz yeni hamam mozaiklerin üzerine inşa edilmiş bir yapı. Yeterli vakit olmadığı için bunu tamamlayamadık. Bu hamam diğer hamama göre daha küçük. Önümüzdeki yıl bu alanı daha fazla gün yüzüne çıkaracağız.
Ayrıca hamamın ateşlik mekanları, hamamın zemin altı ısıtma sistemleri, hamam duvarlarında kullanılmış oluklu tuğlalar, mermer kaplı salon, hamam kazılarında baştanrı Zeus, şans tanrıçası Tyhke heykeli ve gladyatör betimli kandiller, pişmiş toprak figürler ve cam yüzük, pişmiş toprak matara bulduk.
Hamamın MS 2. yüzyılda Roma İmparatoru Antininus Pius zamanında inşa edilmiş olduğunu tespit ettik.” Hürriyet, 15.11.2011 |
|
HANİ SADECE BOYANMIŞTI
Mahsun Kırmızıgül’ün dizisi için yakıldığı iddia edilen tarihi ev için yapımcı Murat Tokat, “Yakmadık, boyayıp yanık görüntüsü verdik” demişti. Dizi ekibinin öylece bırakıp gittiği evin boyanmadığı, yakıldığı ortaya çıktı. Vatan, 15.11.2011 |
![]() |
|
MERSİN'DE TARİHİ BİNA ALEV ALEV YANDI
Mersin'de restore edilerek koruma altına alınan tarihi bina, alev alev yandı.
Alevler, itfaiye ekipleri tarafından kontrol altına alınarak söndürülürken, bina kullanılamaz hale geldi. Olay, Camiişerif Mahallesi Uray Caddesi üzerinde bulunan ve bir süre önce restore edildikten sonra koruma altına alınan tarihi binada akşam saatlerinde meydana geldi. Kısa sürede büyüyen alevler, kısa sürede binayı sardı. Yangına Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı çok sayıda itfaiye ekibi müdahale etti. Alevler nedeniyle çevrede korku dolu anlar yaşanırken, güvenlik önlemi alan polis ekipleri, yolları araç trafiğine kapattı. Merdivenli itfaiye araçlarının müdahale ettiği alevler kontrol altına alındıktan sonra söndürüldü. Restore edilen tarihi bina yangında kullanılamaz hale gelirken, yangının çıkış nedeni henüz belirlenemedi. Görgü tanıklarının ifadesine göre binada bir süredir madde bağımlılarının bulunduğu iddia edildi. Radikal, 15.11.2011 |
AFYON TARİHİNİN SERGİLENECEĞİ MÜZE 2 YILDA TAMAMLANACAK
Afyonkarahisar Belediyesi, içerisinde arkeolojik ve etnografik eserlerin sergileneceği müze projesi hazırladı.
Kentin tarihine ışık tutacak ve turizme hizmet edecek müze, 24 milyon liraya mal olacak. 'Afyonkarahisar Müze Kompleksi Alt Yapı ve Çevre Düzenlemesi' projesi 2 yıl içinde tamamlanacak. müze ihalesini alan firmanın yetkilisini kabul eden Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, hafriyat çalışmalarına gelecek hafta başlanacağını söyledi. Çoban, arkeolojik ve etnografik eserler yönünden oldukça zengin olan Afyonkarahisar Müzesi'nin artık tüm eserlerini teşhir edebileceği bir mekana kavuşacağını belirtti.
Kentin turizmine katkı sunmak için özellikle turizm tesislerinin yoğun olduğu bölgede kurulacak olan müzenin projelendirilirken son teknolojiye göre tasarlandığını ifade eden Çoban, bir seçim vaadini daha yerine getirmenin gururunu yaşadığını dile getirdi. Yüklenici firma görevlisi Ahmet Yorulmaz da yer teslimi 22 Ağustos tarihinde gerçekleştirilen projeyi sözleşmede yer alan 550 iş gününden daha kısa sürede bitirmeyi hedeflediklerini dile getirdi. Yorulmaz, "Afyonkarahisar Müze Kompleksi Alt Yapı ve Çevre Düzenlemesi' işi 2 yıldan daha kısa bir sürede tamamlanacak. Önümüzdeki hafta hafriyat çalışmalarına başlamayı planlıyoruz. Hafriyat çalışmalarının ardından gerekli zemin iyileştirmelerini yaparak temel atma törenini gerçekleştireceğiz." dedi. Zaman, 15.11.2011 |
|
ALAÇATI'NIN TARİHİ DEĞİRMENLERİNDE RESTORASYON ÇALIŞMALARI BAŞLADI
İzmir'in Çeşme İlçesi'nin Alaçatı beldesi belediye başkanı Muhittin Dalgıç, beldenin simgesi olarak gördükleri yaklaşık 120 yıllık tarihi taş değirmenlerde restorasyon çalışmalarına başladıklarını söyledi.
Yapı, 15.11.2011 |
|
ONARILIP KONUK EVİ OLACAK Malatya Haber, 14.11.2011 |
|
Bolu mimarlar odası başkanı Hüseyin Özsoy son günlerin en önemli gündem maddelerinden biri olan Belediye sanat merkezi binasının yıkılması konusunda önemli açıklamalar yaptı. Bir tarihi yapının yerinde durması kadar güzel bir şey’in olamayacağını savunan Özsoy; “Yerine benzeri bir yapı da yapılsa orijinali gibisi olamaz. Bolu Mimarlar odası başkanı olarak böylesine tarihi bir yapının yıkılmasını savunmam söz konusu bile edilemez.” Dedi. Kent meydanı projesi kapsamında 3 projenin tanıtımının Bolu kamuoyuna yapıldığını söyleyen Bolu Mimarlar Odası Başkanı Hüseyin Özsoy;”Bizde mimarlar odası olarak konu hakkındaki düşüncelerimizi o günlerde ortaya koymuştuk. Daha sonra Bolu belediyesi, Bolulu mimarlardan kent meydanı ile ilgili projeler istedi.7 arkadaşımızda projesini Bolu belediyesine fikirsel bazda sundu. Biz mimarlar odası olarak projelerin akıbeti noktasında Bolu belediyesinden herhangi bir cevap alamadık. Daha sonra Uğur Tunçok arkadaşımızın projesinin uygulamaya konulacağını öğrendik. Kendisine Bolulu olması ve meslektaşımız olması nedeniyle destek verdik. Kendisinin belediye’ye sunduğu projesinde belediye sanat merkezi binasının yıkılması ve benzeri bir yapının başka bir yere yapılması da yer alıyor. Benim mimarlar odası başkanı olarak tarihi bir yapının yıkılmasını savunmam söz konusu olamaz ama bu projenin Bolu’ya neler getireceğinin ya da götüreceğinin hesabının da iyi yapılması gerekir.” Şeklinde konuştu.
Anıtlar Yüksek Kurulu'nun Bolu’ya yaptığı ziyarette kendisinin mimarlar odası başkanı olarak eşlik ettiğini söyleyen Özsoy;” Bolu mimarlar odası başkanı olarak onlara eşlik etmemden daha doğal bir şey olamaz. Ben burada karar mercii değilim. Kararı Ankara veriyor. Ben bir oda başkanı olarak görevimi yerine getirerek 1927 yılında yapılan tarihi bina hakkında kurul üyelerine bilgi verdim. Bolu Mimarlar odası bir fikir yeridir. Uygulama yeri değildir” dedi.
20 Kasımda yapılacak olan mimarlar odası seçimlerine de değinen Hüseyin Özsoy; “Ben 4 dönemdir başkanlık yapıyorum. Yani sekiz yıldır Bolu mimarlar odası başkanlığı görevini yürütüyorum. Hüseyin Özsoy olmazsa olmaz bir isim değildir. Önemli olan Bolu’nun kazanması ve kente bir şeylerin verilmesidir. Ben mesleğimde belli bir yere gelmiş biriyim. Oda başkanlığı yüzünden işimde rahat hareket ettiğimi söyleyemem. Şu an için yeniden aday olup olmayacağımla ilgili bir şey söylemek istemiyorum bu işten ekmek yiyen insanlar olarak Bolu’ya ne verebiliriz ona bakmamız gerekir.20 Kasım’daki seçimler özellikle bu açıdan büyük önem taşıyor” şeklinde konuştu. Bolu Olay, 14.11.2011 |
|
DURDURULAN ARABADAN
Salihli İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, durumundan şüphelendikleri bir araçta yaptıkları aramada 103 adet sikke ve tarihi eser ele geçirdi. Türkiye Gazetesi, Haber: Emre Saçlı, 14.11.2011 |
|
TARİHİ YARIMADA'DA BİNALAR HIZLA BUTİK OTELE DÖNÜŞÜYOR |
|
HIRİSTİYAN DÜNYASI DENİZLİ'YE AKACAK
|
|
II. ABDÜLHAMİD'İN DÖRT MİRASÇISINDAN DAVA
Davacılar, Osmanlı sultanlarının mirasının millete intikalini düzenleyen kanuna karşı AİHM kararlarını örnek gösterip 'Kısıtlama şerhi olmayan veraset belgesi' talep etti.
İstanbul Sulh Hukuk Mahkemesi'ne Nazire Ulya Draz, Ali Harun Cenani, Ali Hamit Ossa ve Hatice Münime Ergene adına Avukat Bülent Görür başvurdu. Görür, dava dilekçesinde, davacıların Sultan Abdülhamit'in torunu Rabia Eyüp'ün halası olan Hatice Münime'nin kızları Emine Mediha ile Fatma Sabiha'nın çocukları oldukları ifade edildi. 1924'te çıkartılan kanuna göre Osmanlı padişahlarının Türkiye sınırlarındaki tapuya kayıtlı gayrimenkullerinin millete intikal ettiği belirtilen dilekçede, "Miras, miras bırakanın ölümü ile açılır. Bu nedenle miras hak ve sorunlarını miras bırakanın ölümü anında yürürlükte bulunan kurallar düzenleyecektir" denildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 1 No'lu ek protokolün birinci maddesinin mülkiyet hakkına saygı zorunluluğu negatif ve pozitif her iki yükümlülüğü kapsadığı savunulan dilekçede, bu hükmün asıl hedefinin bireyi devlet tarafından kendi mal ve mülküne yapılacak olan haksız müdahaleler karşısında koruması olduğu ifade edildi. Dilekçede ayrıca AİHM'de görülen farklı ülkelerdeki benzer 13 davanın kararı da örnek gösterildi. Daha önce de II. Abdülhamit'in 11 mirasçısı üzerinde herhangi bir kısıtlama şerhi bulunmayan veraset ilamı talebiyle dava açmıştı. Sabah, Haber: Orhan Yurtsever, 14.11.2011 |
|
446 YILLIK CAMİNİN HAZİRESİ ÇÖPLÜĞE DÖNDÜ
Söz
Muğla
Caminin ön tarafında bulunan mezarların içler
acısı durumda olduğunu aktaran Prof.Dr. Açıkgöz,
"Mezar taşları yıkılmış, kabristanı otlar kaplamış.
Bu yetmemiş gibi Sabah, 14.11.2011 |
|
![]() |
YAPI KREDİ KORAY'A NARMANLI ŞOKU
1880'li yılların sonunda Rus Elçilik binası olarak inşa edilen Beyoğlu'ndaki tarihi Narmanlı Han paylaşılamıyor. Yapı Kredi Koray'ın 2001'de Narmanlı ailesinden yüzde 25 hissesini almasının ardından 10 yıldan bu yana restorasyon projesine başlayamaması üzerine mülkün varisleri şirkete dava açtı. Han'ın 27 varisi açtıkları davayı geçtiğimiz hafta kazanarak Yapı Kredi Koray'dan Han'ın hisselerini geri aldılar. Yapı Kredi Koray'ın tarihi Han'ı restore etmek için hazırladığı restorasyon projesi 2002'de Anıtlar Kurulu'ndan onay almasına rağmen sivil toplum kuruluşlarının itirazı üzerine yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle başlayamamıştı. Şirket o tarihten bu yana projeyi gerçekleştiremeyince Narmanlı Han'ın 27 varisi 'gayrimenkul hissesi karşılığında inşaat yapımı ve satış vaadi sözleşmesinin feshi' için açtıkları davayı kazandı. Yapı Kredi Koray'dan Kamu Aydınlatma Platformu'na yapılan açıklamada ise "Avukatlarımız temyiz işlemi için gerekli hukuki işlemlere başlamış olup, konuyla ilgili gelişmeler kamuoyuna duyurulacaktır" denildi. Sabah, Haber: Dilek Taş, 14.11.2011 |
2400 YILLIK SFENKS CADDESİ ZİYARETE AÇILDI
Dünyanın en büyük açıkhava müzelerinden Mısır’ın Luksor Vadisi’nde beş yıldır sürdürülen restorasyon çalışmaları tamamlanıyor.
11 milyon dolarlık proje kapsamında, antik Thebes’in en yeni bulgulardan biri olan Sfenkler Vadisi geçen ay ziyarete açıldı. MÖ 380-362 yılları arasında inşa edilen 2.7 kilometrelik caddenin iki yanında dev sfenksler bulunuyor. Kazılarda ortaya çıkarılan 1350 parçalanmış sfenksten 650’si arkeologlar tarafından bir araya getirilerek yerlerine yerleştirildi. Karnak ile Luksor tapınaklarını birbirine bağlayan Sfenkler Caddesi, Kral Birinci Nectanebo’dan itibaren en önemli dini törenlerde kullanılıyordu. Örneğin Opet Festivali’nin en önemli ritüeli, dev Tanrı Amun heykelinin bu caddeden geçirilip bir tapınaktan diğerine taşınmasıydı. Caddenin inşasından 300 yıl sonra, Kraliçe Kleopatra, Sezar’dan sonraki sevgilisi, çocuklarının babası Mark Anthony ile Nil Nehri’nde geziye çıktığında bu caddede yürümüş, restorasyon talimatı vermişti. Bu çalışmadan sonra Kleopatra’nın adı hiyeroglifle caddeye kazınmıştı. Hürriyet Seyahat, 14.11.2011 |
|
ALAY KÖŞKÜ ARTIK MÜZE KÜTÜPHANE
Padişahların, geçit yapan alayları, mesleklerini sergileyerek geçen esnafı, silaha, zırha gark olmuş bölük bölük askerleri seyrettikleri mekan Alay Köşkü. Gülhane'de Topkapı Sarayı'nın dış suru üzerinden yuvarlak zarif bünyesiyle caddeye uzanıyor. Geçmişte sarayın şehre açılan bir nevi gözü makamındaki köşk, artık edebiyata hizmet edecek. Alay Köşkü, önceki gün düzenlenen bir törenle Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi olarak hizmete açıldı.
Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi, Ankara'daki Mehmet Akif Ersoy, Diyarbakır'daki Ahmet Arif ve Adana'daki Karacaoğlan Müze kütüphanelerinden sonra açılan 4. müze kütüphane. Kütüphanede, edebiyatın çeşitli alanlarına ilişkin Türkiye'de yayımlanan belli başlı eserlerin tümü bir arada yer alıyor. 7 binden fazla kitap, 100'den fazla süreli edebiyat ve estetik konulu derginin yer aldığı müze kütüphanede, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Necip Fazıl Kısakürek, Nedim, Orhan Pamuk ve Nazım Hikmet'in büstleri ile özgeçmişlerini anlatan köşeler bulunuyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi, işleyiş ve çalışma açısından bir uzmanlık kütüphanesi olarak il halk kütüphanesine bağlı çalışacak. Kütüphane, yazar, yayınevi, çevirmen, yayıncı, telif ajansı gibi akla gelebilecek edebiyatla ilgili bütün kurum ve kuruluşların her türlü etkinliğine açık olacak. İki katlı binanın üst katı kütüphane ve müze olarak hizmet verirken, giriş katı "Edebiyatçılar kahvesi'' olarak kullanılacak. Müzede Tanpınar ailesi tarafından getirilen bazı objelerin yanı sıra Atilla İlhan'dan Ayşe Kulin'e kadar birçok yazarın kalemlerinden oluşan koleksiyonlar sergileniyor.
Müze kütüphanenin açılışını Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay yaptı. Kütüphanenin aynı anda bir kıraathane olduğunu anlatan Günay, "Burası hem buluşma hem de çalışma noktası olacak. Çünkü burası oturup insanların kitap okuyacağı şekilde dizayn edildi." dedi ve ekledi: "İstanbul'da bir edebiyat müze kütüphanesinin okuryazar çevresine, yayın dünyasına yakın bir alanda ve tarihi doku içinde olmasını arzu etmiştik. Bu müzeyi hayata geçirdik. İstiyoruz ki bu müze kütüphanede, bir araştırmacı İstanbul ile ilgili çeşitli dillerden ne ararsa bulabilsin. Belki müze kütüphanesi sözünün altına, bir de 'kıraathanesi' dememiz gerekiyor. Çünkü İstanbul'daki okur yazarlarımız, şairlerimiz, edebiyatçılarımız için çalışma, buluşma mekanı olsun istiyoruz. Buna dönük de bazı düzenlemelerimiz var."
Çelik Gülersoy Kitaplığı'nı da buraya taşıma düşüncesinde olduklarını ifade eden Günay, "İstiyorum ki bu müze, İstanbul ile ilgili edebiyat araştırmalarının merkezi haline gelsin. Gülhane Parkı, insanların seyir için dolaştığı bir mekan değil, aynı zamanda şairini, yazarını rahatlıkla bulabildiği gerçek bir mekan olabilsin." dedi. Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi'nden sonra bakanlığın gündeminde Erzurum'da açılacak müze kütüphane var. Zaman, Haber: Sümeyra Kırca, 14.11.2011 |
|
KAZANÇ TABLOSU KATLANARAK BÜYÜYOR
Çağdaş sanatın kalbinin attığı Contemporary İstanbul için geri sayım başladı. Türkiye’de sanat piyasasının hacmi iki yılda ikiye katlandı. Önceki yıl toplam 150 milyon dolarlık sanat eseri el değiştirirken, bu yıl hacim 300 milyon doları buldu.
Kasım ayı uzun bir süredir çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul ile özdeşleşmiş durumda. Fuar bu yıl, 24 - 27 Kasım tarihleri arasında Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ve yanındaki İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Verdiği bilgiye göre alım şekli ilginç! Rus sanat
yatırımcısı bir sanatçının atölyesine girip, içeride
kaç tane, ne var, ne yoksa... İşte 30 resim var, 8
tanesi bitmemiş. Hepsini alıyormuş, ‘Bitmemişleri de
bir an önce tamamlayın’ diyormuş. Yeni Rus zengini
böyle alım yapıyor. Bunlar olacak, her ülkede oldu.
Ama onların çocukları daha bilinçli alım yapacak.
Milliyet, Haber: Songül Hatısaru, 14.11.2011 |
|
KORUMA KURULU'NA ANTALYA'DAN ARKEOLOG
Sabah, Haber: Erhan Öztürk, 14.11.2011 |
|
TARİHİ YAPILARA DEPREMSAVAR ÖNERİSİ
Yüksek Mühendis ve Mimar Prof.Dr. Ahmet Vefik Alp, Atatürk Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı'nda kullanılan "depremsavar" adını verdiği sismik izolatörlerin tarihi yapılarda ve anıtlarda da kullanılması gerektiğini söyledi. Bir çok ülkede bu tip sistemlerin başarıyla uygulandığını kaydeden Alp, "Depremsavarlar güçlendirilmesi mümkün olmayan, yıkılamayan, yıkımı büyük kayba yol açabilecek binalar, köprüler ve özellikle tarihi eserler için çok uygun bir korunma sistemi. Üstelik yeni yapılar inşa edilirken uygulanması da çok kolay" dedi. Sabah, Haber: Nurdeniz Erken, 13.11.2011 |
|
![]() |
"KABE'DEKİ OSMANLI REVAKLARI YIKILMAMALI"
Her yıl milyonlarca Müslüman'ın hacı olmak için geldiği Kabe'nin mevcut alanını genişletmek amacıyla Osmanlı mirası revakların yıkımı planlanıyor.
Sırbistan'a hareketi öncesinde Esenboğa Havalimanı'nda düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Osmanlı döneminde Kabe'de yapılan revakların hem Türkiye hem de Suudi Arabistan açısından önem taşıdığını kaydederek, bu revakların insanlık mirası olduğunu vurguladı. Bu eserlerin Kabe'de muhafaza edilmesinin sağlanmasının büyük bir önem taşıdığını belirten Davutoğlu, ancak artan hac ihtiyacı ve tavaf sorununun herkesin malumu olduğunu dile getirdi. Kaldırılması gündeme gelen revakların Türkiye'ye getirilmesine yönelik girişim olup olmadığına ilişkin soru üzerine ise Davutoğlu, bu revakların korunması için Suudi Arabistan yönetimiyle temaslarının sürdüğünü söyledi. Bu arada, hac farizasını yerine getirerek Mekke'den Medine'ye gelen hacılar, sevdiklerine götürebilmek için hurma bahçeleri ve dükkanlarını ziyaret ediyor. Türk hacıları genellikle dayanıklı olduğu için mebran denilen hurmayı tercih ederken, Peygamber Efendimiz tarafından dikilen ağaçlardan elde edilen acve hurması da hacıların alacak listesinde yer alıyor. Zaman, Haber: Zafer Özsoy - Nazif Erişik, 13.11.2011 |
ANTAKYA EVLERİ ESKİ İHTİŞAMINA KAVUŞUYOR
Asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Antakya, kent merkezindeki dar sokakları ve geleneksel evleriyle adeta tarihe yolculuk yaptırıyor.
Antakya Belediyesi, kimi hala kullanılan kimi ise kaderine terk edilmiş tarihi evleri "Sokak Sağlıklaştırması Projesi'yle eski ihtişamlı günlerine kavuşturmayı hedefliyor. Belediye Başkanı Lütfü Savaş, eski Antakya olarak tabir edilen alanda yer alan evlerin mimari özellikleriyle şehir için önemli bir zenginlik olduğunu söylüyor. Savaş, kaderine terk edilen ve çürümeye yüz tutan evleri kurtarmak için belediye bünyesinde uzman personellerin yer aldığı Koruma Uygulama ve Denetleme Birimi (KUDEP) kurulduğunu kaydeden Savaş, "Yaklaşık bin 150 evle ilgili başlattığımız çalışma hızlı bir şekilde ilerliyor. Restorasyonla evlerin dış cephesini aslına uygun olarak düzenliyoruz. Bu şekilde, harabe görünümünden kurtulan evler tekrar kente kazandırılıyor." diyor. Zaman, 13.11.2011 |
![]() |
ANTİK KENTTEKİ KAZILAR BORÇLU SONA ERDİ
Törene, Çine Kaymakamı Celallettin Cantürk, Çine Belediye Başkanı CHP’li Enver Salih Dinçer, Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Alabanda Antik Kenti Kazı Başkanı Doç.Dr. Suat Ateşlier, Aydın İl Kültür Müdürü Nurettin Aktakka, ADÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Adnan Erdağ, Çine İl Genel Meclisi Üyeleri ve bazı meslek odaları başkanları katıldı.
Doç.Dr. Suat Ateşlier, Alabanda Antik Kenti kazılarının Aydın’da bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan onaylı tek çalışma olduğuna dikkati çekip, çalışmalar hakkında bilgi verdi. Doç.Dr. Ateşlier, “Kazı çalışmalarında bugüne kadar amfitiyatro, Dor ve Apollon Tapınakları ile Etem Hamdi Bey’in yüz yıl önce restore ettiği MÖ 4. yüzyıla ait antik oda mezar ve tapınağının gün yüzüne çıkması için gerekli temizlik çalışmaların yaptık. Amacımız daha hızlı çalışarak şehrin önemli kısımlarını gün yüzüne çıkarmak. Çine Belediyesi çalışmalarımıza destek veriyor. Ancak, bu yeterli değil. Daha fazla lojistik desteğe ihtiyacımız var. Özellikle hırdavat malzemeleri ve gıda konusunda sıkıntılarımız var. Bakanlıkan ayrılan 65 bin TL ödeneğin tamamı işçi ücretlerine ödendi. Gıda ve hırdavat alımı yaptığımız işyerlerine toplam 5 bin TL borçlu kaldık. Sivil toplum kuruluşlarından ve iş adamlarımızdan bu konuda yardım bekliyoruz” dedi.
10 yıl sonra Alabanda’nın ciddi oranda turist çekeceğini savunan Kazı Başkanı Doç.Dr. Ateşlier, “İlk etapta, Artemis Tapınağı olarak bilinen ama aslında Dor Tapınağı olduğunu tespit ettiğimiz yapıyı gün yüzüne çıkararak, kısmen restore edeceğiz. Devrilmiş sütunlarını ayağa kaldırdığımızda tapınak Muğla-Aydın karayolundan da görülebilecek. Aynı şekilde tiyatro ve meclis binasını restore ederek çeşitli yürüyüş yolları yapmayı düşünüyoruz. Ancak bu işler için zamana ve daha fazla desteğe ihtiyacımız var” diye konuştu.
Çine Belediye Başkanı Salih Dinçer, kazı çalışmalarını yakından takip ettiklerini belirtip, “Kendilerine gereken desteği veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz. Alabanda Antik Kenti, kazı çalışmaları bizim için önemli” dedi.
30 Ekim itibari ile sona eren kazı çalışmalarına gelecek yıl Ağustos ayında kaldığı yerden devam edileceği bildirildi. Antik kentte, geçen 5 Eylül’de başlayan kazıların bu yılki bölümünde, 7 öğretim üyesi, 5 arkeolog, 13 işçi, 13 öğrenci ve İspanya, Fransa, Almanya’dan 4 yabancı bilim adamının dönüşümlü olarak görev almıştı. haberler.com, 12.11.2011 |
|
PERİ BACASINA ÇELİK YELEK GİYDİRDİLER
Aynı zamanda Arama Kurtarma Derneği (AKUT) üyesi olan İlkay Güven, Hasan Arman, Özcan Bal ve Fatih Tonbaş'tan oluşan profesyonel dağcılar, çöken peri bacasının çevresini çelik tel örgü ile sardı. Onarım ekibine ve çevreye zarar verebilecek kaya kopmalarına karşı 10 günlük bir çalışma ile peri bacasına adeta çelik yelek giydiren dağcılar, yerinden oynayan küçük büyük tüm kaya parçalarını sabitledi.
İlkay Güven, peri bacasının etrafını 12 milimetrelik çelik tel örgü ve halatlarla sardıklarını belirterek, onarım sırasında oluşabilecek tehlikelere karşı önlem aldıklarını söyledi. Halatlarla tırmandıkları peri bacasının etrafını çelik tellerle örerken, kayalara zarar vermemek için de gereken özeni gösterdiklerini vurgulayan Güven, yerinden oynamış kayaları bağlantı klemensleri ile birbirine tutturduklarını anlatı.Peri bacasının etrafına sadıkları çelik örgünün, 3 ton ağırlığındaki bir kayayı bile tutacak sağlamlıkta olduğuna dikkat çeken Güven, artık restorasyon ekibinin peri bacasında güvenli bir şekilde çalışabileceğini, sadece onarım ekibi için değil, aynı zamanda çevre için de güvenli bir hale getirdiklerini dile getirdi. Yeni Şafak, 12.11.2011 |
|
![]() |
TARİHİ KIŞLA BİNASINDA YANGIN ÇIKTI
Tunceli Merkez Moğultay Mahallesi Kışla Meydanında bulunan tarihi kışla binasının çatısında saat 03.00 sıralarında belirlenemeyen bir nedenle yangın çıktı.
Birbiriyle bağlantılı dört bölümden oluşan ve daha çok gelir durumu düşük ailelerin ikamet ettiği tarihi binada çıkan yangın, kısa sürede tüm çatıyı kapladı. Toplam 60 ailenin ikamet ettiği binanın çatısındaki yangına Tunceli Belediyesi itfaiye ekipleri, İl Emniyet Müdürlüğü'ne ait Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ve bir kuruma ait yangın söndürme aracı müdahale etti.
Yangının tüm müdahalelere rağmen kontrol altına alınamaması üzerine, takviye olarak ilçe belediyeleri ile Elazığ'dan itfaiye araçları istendi. Takviye itfaiye ekiplerin de destek vermesiyle yaklaşık 4 saatlik yoğun bir çalışmanın ardından yangın, tarihi binanın diğer bölümlerine sıçramadan kontrol altındı.
Yangında dumandan etkilenen 5 kişi, Tunceli Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Soğutma çalışmalarının ardından yangının çıkış sebebinin araştırılması ve hasar tespiti için çalışma başlatıldı. Sabah, 12.11.2011 |
MÜZE DEĞİL, ORTAÇAĞ BAKKALI
Anadolu’nun çeşitli yörelerinden toplanan eşyaların satışa sunulduğu Ortaçağ Bakkalı’na gelen turistler önce şaşırsalar da geçmiş yıllarda kullanılan eşyaları inceleyerek alışveriş yapmaya başladı.
Dereköy’de 5
yıl önce el sanatları ustası Şakir Özgül tarafından
Kamil Gök Zeytinyağı Yağhanesi’nde tadilat
yapıldıktan sonra açılan Halikarnassos Ortaçağ
Bakkalı, yerli ve yabancı turistlerin akınına
uğradı. Tur operatörlerinin de gezi programlarına
aldığı bakkal, yöreden ve Anadolu’nun çeşitli
köylerinden toplanan 50 ile 300 yıllık eşyaları
satışa sundu. Hürriyet, Haber: Nilüfer Kandırmış, 12.11.2011 |
|
TARİHİ RESTORASYON
Alman mimar
August Jasmund tarafından inşa edilen ve 1890
yılında görkemli bir törenle hizmete giren
İstanbul’un Batı’ya açılan kapılarından
Sirkeci Garı, tarihinin en büyük
restorasyonu için hazırlanıyor. Habertürk, 12.11.2011 |
|
SARAYI YENİDEN KEŞFEDİN
Dolmabahçe Sarayı’na randevu almadan gitmeyin. Giderseniz kapıda beklemekten sıkılırsınız. Sizi kapıda gözlerini bile kırpmadan dimdik duran nöbetçi muhafız askeri bile oyalamakta güçlük çekebilir. Bunun nedeni, Saray’ı ziyaret etmek isteyenlerin yoğun talebi. Günde 5 bin ziyaretçisi var Saray’ın. Bu sayı Atatürk’ün ölüm yıldönümü 10 Kasım’da 15 bini bulabiliyor. Bu nedenle yetkililer, yoğun taleple baş edebilmek için tek çareyi randevu sisteminde bulmuşlar. Randevusuz gelenlerin beklemekten başka çareleri yok.
Atatürk son nefesini burada verdi Milliyet Cumartesi, Haber: Önay Yılmaz, 12.11.2011 |
|
BİNALAR DA OKUNUR MU DEMEYİN
Mimarlık bilgisi olmayan pek çokları için bu binaların hepsi aynı dönemin özelliklerini taşırcasına birbirine benzer. Zira mimarlık eğitimi almamış sıradan vatandaşlar olarak, lise yıllarında kazara yolumuzun düştüğü sanat tarihi dersinden kalma 'barok' ve 'gotik' tabirlerinin ötesinde değildir bilgimiz. YEM Yayın'ın Türkçeye kazandırdığı 'Binalar Nasıl Okunur?' adlı kitap, Antik Yunan'dan itibaren farklı çağlara ait binaların ayırt edici özelliklerini inceliyor. Carol Davidson Cragoe tarafından yazılan kitap, gezintiye çıkarken sürekli yanınızda taşıyabileceğiniz türden.
Her gün yüzlerce binanın önünden geçerken, bu binaların bazılarının farklı ya da özel olduklarını anlarsınız, fakat hangi açıdan farklıdır? Ne zaman ve ne için inşa edilmiştir? 'Binalar Nasıl Okunur?', tam da bu noktada binaları anlamanıza yardımcı oluyor. Peki, binaları 'okumak' nasıl oluyor diyebilirsiniz. Şüphesiz, bina yapma sanatı olarak mimarlığın da kendine ait bir dili var. Başlamak için temel bileşenleri anlamanız gerekiyor, bir kere dilin yapısını kavradınız mı her şeyi okuyabilirsiz.
Kitapta binaları oluşturan malzemeler, kemer, tonoz, kubbe, kule, kapı ve pencere gibi yapı unsurları başlı başına bölümlerde anlatılıyor. Her bir bölümde öncelikle, yapıların kendi içerisinde gösterdiği çeşitliliğe değiniliyor. Sonrasında ise her birinin tarih boyunca geçirdiği dönüşümlerin izi sürülüyor. Romanesk, Rönesans, Klasik, Neoklasik, Gotik, Barok, Rokoko, Erken Hıristiyan, Yunan, Roma veya Modern tarzların hangisinde, kapıların, pencerelerin, asma kemerlerin, çıkma kulelerin sütunların nasıl şekiller ve üslup özellikleri kazandıkları görseller eşliğinde anlatılıyor. Bol görselli kitapta kullanılan gravürler sayesinde, okuyucu anlatılanları örnekleri üzerinden öğrenmiş oluyor.
Kitap, 2008 yılından bu yana 15 dile çevrildi ve tüm dünyada 120 binin üzerinde satış rakamına ulaştı. Pelin Derviş'in Türkçeye çevirdiği kitabın editörlüğünü ise Bahar Demirhan yapıyor. Zaman, Haber: Yavuz Ulutürk, 12.11.2011 |
|
|
ANIT SANDAL AĞACI ODUN DİYE KESİLDİ
Akdeniz kıyılarında makiler içerisinde görülen bir ağaççık türü olan sandal ağaçlarının, Ödemiş Koçak Deresi’nde dev boyutlara ulaşanları tespit edildi.
Ancak dev sandal ağacını anıt olarak tescil girişimi, ağacın kesilmesi ile hüsrana döndü. Doğaseverler, kurtulan sandal ağaçlarının korunma altına alınması için seferberlik başlattı. Milliyet Ege, 12.11.2011 |
ERKEN ROMA DÖNEMİNE AİT TABAN MOZAİĞİ BULUNDU
Hatay’da Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan kurtarma kazısında, Erken Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen bir evin tabanında ilk tespitlere göre başında ve boynunda defne yaprakları bulunan bir kişinin yer aldığı ve mevsimlerle ilgili olduğu tahmin edilen taban mozaiği gün ışığına çıkarıldı.
Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Ali Çelikay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, merkeze bağlı Maşuklu beldesinde bir kişiye ait 1118 numaralı parselde üç yıl önce yapılan çalışmada mozaik kalıntılarının bulunduğunu söyledi.
Antik Antiocheia kentinin 2
kilometre kuzeybatısında yürütülen kazı çalışmasında
toprağın yaklaşık 1,5 metre altında taban mozaiğine
rastladıklarını vurgulayan Çelikay, şöyle devam
etti: "Yaklaşık 400 metre kare alanlık parselin ilk
etapta 100 metre karesinde çalışma yaptık. İki açma
üzerinde yaptığımız kazıda, konut olduğunu düşündüğümüz bir mimari kalıntı ortaya
çıkarıldı. Mimarinin, doğu bölümünde kesme blok
taşlara rastlandı. Buranın kuzey güney doğrultusunda
uzayan ana duvarın üzerinde giriş kapısı olduğunu
gösteren kapı söveleri tespit edildi. Mimarinin ana
duvarına bitişik kanal sistemi olduğunu düşündüğümüz
bir yapı da gün yüzüne çıkarıldı. Milliyet, 11.11.2011 |
|
STİLL TABLOSUNA
Amerikalı dışavurumcu ressam Clyfford Still’in
‘1949-A-No.1’ adlı soyut tablosu, New York’taki
Sotheby’s müzayedesinde 61.7 milyon dolar rekor
fiyata satıldı. Tablonun 25 ile 35 milyon dolar fiyat aralığında satılması bekleniyordu. Milliyet, 11.11.2011 |
|
6 - 12 Kasım 2011 |
|
DOSYA |
|
![]() |
|
"İNANÇ TURİZMİ ZARAR GÖRÜR"
Ayasofya konusundaki tartışmalarla Türkiye’nin dikkatini çeken İznik’i ziyaret eden CHP İl Başkanı, dün konuya ilişkin bilgi edinme çalışmalarında hayli sıkıntı yaşadı. Önce partisinin ilçe binasına giderek Başkan İsmail Güleç’le görüşen Akdoğan, daha sonra Kaymakam Nurettin Kakillioğlu ile görüşmesine rağmen doyurucu bilgilere ulaşamadı.
İznik Ticaret ve Sanayi Odası ile Esnaf Odası’nı da ziyaret ederek konuyla ilgili görüş alışverinde bulunan Gürhan Akdoğan, daha sonnra Ayasofya’yı gezerek yapılan çalışmaları yerinde gördü. Akdoğan’ın görüşmeler ve müze ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalardaki temkinli yaklaşımı dikkat çekiciydi. Ayasofya’daki uygulamanın aceleye getirildiğini ve kimin buna karar verdiğini bile bilinmediğini belirten Akdoğan konuya ilişkin, ‘Ayasofya’nın ne zaman ve kim tarafından açılacağı resmi olarak bilinmeyen böylesi bir kararı çok doğru bulmuyoruz. Bu davranışın inanç turizmini baltalayacak bir tutum olarak görüyoruz’ demekle yetindi. Bursa Olay, 05.11.2011
Radikal, 06.11.2011
Bursa’nın İznik İlçesi’nde, geçmişte 680 yıl cami olarak hizmet veren, 2007 yılından beri de fiilen müze olarak ziyarete açık olan tarihi Ayasofya Kilisesi, kılınan bayram namazıyla yeniden cami olarak ibadete açıldı.
90 yıl sonra kılınan ilk namaza milletvekilleri, bürokratlar ve vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, "680 yıl cami olarak kullanılan tarihi yapı, 1922’den bu yana harap haldeydi. Mabette tekbir seslerinin yeniden yükselmesi, hepimizi mutlu etti" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talebini değerlendiren Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün onayının ardından, Ayasofya’da namaz kılınacak platform yapılarak halı döşendi, mimber ve kürsü monte edilerek, minaresine de hoparlör yerleştirilen camiide geçen hafta ilk ezan okundu. Tarihi binanın önündeki ’Ayasofya Müzesi’ yazılı tabela da kaldırılarak yerine ’Ayasofya (Orhan) Camii’ tabelası konuldu. İznik İlçe Müftülüğü bayram öncesi Ayasofya Camii’ne imam ataması yaptı.
İznik Atatürk Caddesi ile Kılıçaslan Caddesi’nin kesiştiği kavşakta yer alan Ayasofya’nın çevresinde bayramın ilk saatlerinden itibaren büyük hareketlilik yaşandı. Camiye erken gelen vatandaşlardan iç bölümde sığmayanlar, yanlarında getirdikleri seccade ve örtüleri bahçeye sererek bayram namazını kıldı. Ayasofya’da 90 yıl sonraki ilk namaza AKP Bursa Milletvekilleri Hüseyin Şahin, İsmail Aydın, Hakan Çavuşoğlu, Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, İsmet Su ile Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem ve çok sayıda belediye başkanı, bürokrat ve vatandaş da katıldı. Bayram namazını İznik İlçe Müftüsü Veli Vehbi Bardakçı kıldırdı. Bayram öncesi okunan Hatim-i Şerif, Orhan Gazi’nin ruhuna bağışlandı. Namaz sonrası yapılan duaya vatandaşlar hep bir ağızdan ’amin’ dedi.
"Türkiye’de Vakıflar’a ait birçok eser var. Bu eserlerin amacına uygun hale dönüştürülmesine yönelik çalışmalar sürecek. Eleştiriler olabilir. CHP il yöneticileri gelip uygulamaya tepki göstermiş. Kendilerinin bugün burada olup, bu coşkuya ortak olmalarını isterdim. Ama onlar şu anda burada olmak yerine, muhtemelen bayram namazını laikliğe aykırı bulup evinde kılıyorlardır." Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, Hüseyin Şahin ve Kemal Şerbetçioğlu da vakfedilen tarihi eserlerin aslına uygun hizmet vermesi gerektiğini söyledi.
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem de, İznik’deki bu Ayasofya’nın 1331’de Orhan Gazi tarafından camiye çevrilerek vakfedildiğini söyledi. 680 yıl cami olarak kullanılan Ayasofya’nın tarihte hiçbir zaman müze olarak kullanılmadığı görüşünü savunan Ertem şunları söyledi: "1922’de Bursa’nın işgali sonrası harap hale gelen tarihi yapı hiçbir zaman müze olarak kullanılmadı. Yaklaşık 90 yıl aranın ardından yeniden aslına uygun olarak camiye çevrilmesi ve vatandaşların bugün büyük coşkuyla namaz kılması görülmeye değerdi. Mabette tekbir seslerinin yeniden yükselmesi hepimizi mutlu etti."
Adnan Ertem, Ayasofya Camii’nin içinin de restore edileceğini belirterek, "Öncelikle pencereleri onaracağız. En kısa sürede caminin eksikliklerini gidereceğiz" diye konuştu.
Basın yayın organlarında Ayasofya’nın hem cami olarak, hem de ayinlere açık kalacağı yönündeki haberler yer aldığına işaret eden Ertem, "Böyle bir durum söz konusu değil. Bir yandan namaz kılınacak, diğer yandan ayin yapılacak. Bu uygun bir manzara değil, mümkün değil. Kesinlikle burası cami olarak kullanılacak" diye konuştu.
Türkiye’de İstanbul’da 2, olmak üzere Trabzon ve İznik’te toplam 4 Ayasofya olduğunu kaydeden Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, "İstanbul’daki küçük Ayasofya ibadete açılmıştı. Burası da açıldı. İstanbul’daki Ayasofya Müzesi ise 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürüldü. Orasıyla ilgili bir şey diyemeyeceğim" dedi
Mülkiyeti Orhan Gazi Vakfı’na ait olan ve günümüzde ’Orhan Cami’ olarak bilinen yapının inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 1330- 1331 yılında İznik’in Orhan Gazi tarafından fethedilmesinin ardından vakfedilerek camiye dönüştürüldüğü biliniyor. Büyük bir yangın sonrası hasar gören Ayasofya Cami, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından onarıldı. Hıristiyanlar için kutsal sayılan tarihi yapıda, Hıristiyan dünyası için önemli kararların alındığı 7’inci Konsül toplantısı da 787 yılında burada yapıldı. 2007’de restore edilen Ayasofya, aynı yıl müze olarak ziyarete açılmıştı. Hürriyet, Haber: Hasan Bozbey - Mehmet Buldu, 06.11.2011 Hürriyet, Haber: Hasan Bozbey - Mehmet Buldu, 06.11.2011
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ’Bazıları yazı yazıyor; ’Ayasofya Kilisesi’ cami mi olacak? Cehalete dayanıyorsa affederiz, ama cehalete dayanmıyorsa biraz kendinize çeki düzen verin. Burası 1330 yılından beri, 680 senedir camidir. Halk da böyle bilir, kayıtlar da bunu söylüyor. Buraya ’kilise’ diyemezsiniz’ dedi.
Arınç, AKP Bursa İl Teşkilatı tarafından Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada, İznik’teki Ayasofya Camii’ni ecdadın vasiyetine sahip çıkarak ibadete açtıkları bayramın 1. gününün Bursa için çok sevinçli bir gün olduğunu söyledi. ’Bir ibadethane kayıtlarda da cami olarak bilindiği halde, bugün restorasyonunu takiben yeniden ibadete açılması çok mu önemli bir hadise? Bunu söylemeye gerek var mı?’ diyen naif düşünceli insanların olabileceğini kaydeden Arınç, ’Çok önemli. İnşallah başkaları da varsa başkalarını da ibadete açmamız lazım. Çünkü bu bizim vazifemizdir, görevimizdir’ diye konuştu. Arınç, Bursa’nın, güzel İznik’in çok nadide bir eserinin olduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi: ’İster ’Orhan Camii’ diyelim, isterse halk arasında bilindiği gibi ’Ayasofya Camii’ diyelim. Ne diyeceksek diyelim. Bunun tarih içindeki yeri nedir? Çok eski kayıtlardan sadece 780’li yıllara ait, yani milattan sonraki 787’ye, Osmanlı kurulmadan 7 asır önceki tarihte buranın kilise olduğu biliniyor. Evet o zaman Hıristiyanlar var, burası kilise. 1330-1331 tarihinde Orhangazi, yani şu hemen yanı başımızdaki büyük hakan Bursa’yı İznik’i fethediyor. O zamanlar ’fetih hakkı’ diye bir şey var. ’Fetih madalyası veya fetih hakkı’. Bu kiliseyi camiye tahvil ediyor, dönüştürüyor, Orhangazi kendi vakfında bu camiyi Müslümanlar binlerce yıl ibadet etsinler diye vakfediyor. Sene 1330-1331, bugün 2011. Kaç sene geçmiş üstünden. 680-700 sene geçmiş. Demek ki 700 yıldan bu yana hemen babasının yanında yatıveren Orhangazi, İznik’i aldığı zaman burayı camiye dönüştürmüş. O zaman fetihlerde böyle bir hak var, bir tanesi camiye çevriliyor. Kilise de Allah’a ibadet edilen bir yer, cami de. Bizim nice camilerimiz gidin Balkanlara, başka ülkelere maalesef cami olmaktan çıkarılmıştır.’ Bütün bunların yaşadığımız, bildiğimiz şeyler olduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ’Ben şunu demek istiyorum; Orhangazi’nin vakfiyesi Vakıflar Genel Müdürlüğünün elindedir. Orhangazi diyor ki; ’burayı cami olarak vakfeyledim’. Buranın cami olmaktan çıkarılması mümkün değil, çıkarırsanız, ’Allah korusun bir beddua var ki tekrar etmek istemiyorum. Çünkü vakıflarda bir dua var bir de beddua var. Yapana dualar edilir, ama asıl maksadından çıkarılırsa bir şey sadece Allah’ın meleklerin bilmem nelerin değil haşa, Allah’ın meleklerin bütün insanların laneti de ona ihanet edenlere olsun’ diye bir beddua var. Bugün Bursa vakıf zengini diye hepsinin vakfiyesinde de bu yazar. Çünkü bütün dünyada Hıristiyan aleminde de vardır, cemaat vakıfları vardır. Orayı ne amaçla vakfettiyseniz, ancak o amaçla orası kullanılabilir.’
’Hatta 1500’lü yıllarda Kanuni Sultan Süleyman zamanında, burası bir yangın geçirmiş. Ne mutlu ki Mimar Sinan İznik’e kadar gelmiş, camiyi onarmış, bir minare eklemiş ve eklentiler yapmış. Mimar Sinan’ın elinin değdiği bir mabedden bahsediyoruz size. İşgal zamanı işgal edilmiş, 1920-1922’ye kadar, kurtuluşa kadar da kapalı kalmış. 1922’den sonra da maalesef cami olmaktan çıkarılmış, içinde ibadet yapılmamış.
’Neden? 1. Hukuken bunu yapmak zorundayız. Hukuken burası bir vakıftır. Vakfın gayesi de buranın cami olarak açık olmasıdır. 2. 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiralama Kanunu diye bir kanun var. O kanunun 1. veya 2. maddesinde ibadethaneler ibadet dışında kullanılamaz, kiraya verilemez satılamaz ve saire diye bir hüküm. Bakın bu hüküm o kadar önemli ki 1995 yılında Kültür Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazı yazarak, burayı müze yapmak için kiralamak istemiş. Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür Bakanlığına, aynı hükümetin iki farklı bakanı ’Senin haberin yok galiba, burası camidir ve 6570 Sayılı Kanun’un şu maddesi gereğince benim bunu kiralamam mümkün değildir’ demiş. Ne güzel demiş. O günden bu yana cami olarak ibadete açık değil.’ Kendilerinin resmiyete baktığını anlatan Arınç, şöyle dedi: ’Birisi buraya müze demiş olabilir. Birisi işgüzarlık yapmış oraya bir levha asmış da olabilir. Birisi işgüzarlığın katmerlisini yapmış, 3 TL, 5 TL toplamaya da çalışmış olabilir. Burası müze de değil Bursalılar. Kilise değil, müze de değil. Orhan Camii, Ayasofya Camii 680 yıldır cami olarak açık, cami olarak ibadet edilmiş, cami olarak kayıtlarda var. Çok şükür elimizden geleni yaptık, basit bir işi büyütenler oldu ama, biz doğrusunu yaptık. Çok şükür milletvekillerimiz de koşmuşlar gitmişler, ben de keşke müsait olsaydım. Cemaatle birlikte burası içinde yapılan basit bir düzenekle ibadete açıldı Allah hayırlı uğurlu etsin.’ Bursa Olay, 07.11.2011
|
|
KAYSERİ KALESİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ OLACAK
Kayseri’de, Romalılar döneminden sonra birçok medeniyete tanıklık eden, Cumhuriyet döneminde ise zaman zaman pazar yeri, son olarak da çarşı olarak kullanılan kalesi kültür sanat merkezi olacak.
Büyükşehir Belediyesi’nin “Kale İçi Kültür Sanat Merkezi Projesi”nin uygunluğunu değerlendiren Kayseri Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, incelemelerini tamamlayarak projeye onay verdi. Kayseri Kalesi’nin kültür ve sanat merkezi haline getirilmesi için çalışmalar 2012 baharında başlayacak. Milliyet, 11.11.2011 |
|
|
61.7 MİLYON DOLARLIK TABLO
Soyut ekspresyonist sanatçı Clyfford Still'in bir eseri Sotheby's müzayede evinde rekor fiyatla 61,7 milyon dolara satıldı.
1980 yılında ölen Amerikalı sanatçının "1949-A-No.1" isimli eserinin 25 iel 35 milyon dolar arasında alıcı bulacağı tahmin edilmişti. Radikal, 10.11.2011 |
GERMENİCİA, KAHRAMANMARAŞ TURİZMİNİN LOKOMOTİFİ OLACAK
Kahramanmaraş’ta kaçak kazı sonrası tesadüfen bulunan Germenicia Antik Kenti’nde kazı ve restorasyon çalışmalarının bu yılki bölümünün tamamlanmasının ardından bölgede kamulaştırma faaliyetine hız verildi.
Yöre sakinlerinin, 2007 yılında ev tadilatları ve kaçak kazılar sonrası bulunan, keşfi büyük heyecan yaratan Germenicia Antik Kenti Yamaç Villalarının taban mozaiklerinin dünya literatürüne girmesiyle birlikte kent, turizm açısından büyük bir beklenti içerisine girdi. Dulkadiroğlu Mahallesi’ndeki tespit edilen ilk alanda kazı çalışmalarının bir bölümü tamamlanarak koruma altına alındı.
Yapılan çalışmalarda 4 mahallede farklı 23 noktada belirlenen taban mozaiklerinin gün yüzüne çıkartılması için kamulaştırma çalışmalarına hız verildi. Kültür ve Turizm Müdürü Seydi Küçükdağlı, başta Özel İdare ile Kültür ve Turizm Bakanlığı kaynaklarıyla ilk etapta 22 parselin kamulaştırılacağını söyledi.
Adana Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından 2010 yılında 146 dönüm arazinin 3. derece SİT alanı kapsamına alındığını hatırlatan Küçükdağlı, “Burası çok geniş bir bölge. Dolayısıyla işimizin zor olduğunu biliyoruz. Çünkü taban mozaikleri büyük bir yerleşim alanında bulunuyor. Bu yüzden kamulaştırma çalışmaları büyük önem arz ediyor. Bakanlık olarak ivedi kabul ettiğimiz bölgelerden başlayarak kamulaştırmaya hız vereceğiz” dedi.
Germenicia’nın Kahramanmaraş turizminin lokomotifi olacağına inandığını belirten Küçükdağlı, çalışmaların yavaş olmasına rağmen gelecekte bu mozaiklerin dünya insanlığına görücüye çıkacağını ifade etti.
Temmuz ayında gerçekleştirilen uluslararası mozaik sempozyumu ile Kahramanmaraş’taki Germenicia antik kentinin dünya litaretürüne girdiğini anımsatan Küçükdağlı, en büyük hedeflerinin de bu alanın arkeopark şeklinde değerlendirerek ziyaretçilere doğrudan yerinde, kendi mimarisiyle göstermek olduğunu kaydetti.
-Germenicia Antik Kenti- Kaliteleri ve ikonografileri açısından Zeugma mozaikleri ile yarışacak nitelikte olduğu belirtilen Germanicia antik kenti, 146 hektarlık geniş bir alana yayılıyor. Kentin kalıntılarının bulunduğu Dulkadiroğlu, Bağlarbaşı, Namık Kemal ve Şeyhadil mahalleleri, bu kapsamda 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildi.
MS 4. ve 5. yüzyıla ait bir Roma Kenti olduğu ve sakinlerinin yüksek mevkili aristokratlar olduğu anlaşılan Germenicia, Kahramanmaraş’ı dünyanın en önemli mozaik merkezlerinden biri haline getirecek. Her birinde yaklaşık 15-20 oda bulunan 100 villanın olduğu tahmin edilen antik kentin taban mozaikleri, dönemin sosyal ve kültürel hayatı hakkında önemli ipucları veriyor.
İnsan, hayvan ve bitki figürlerinin çok gerçekçi şekilde resmedildiği mozaikler arasında bulunan “horoz” figürünün ise günümüzde bilinen mozaikler arasında karşılaşılmamış, benzersiz bir yapıya sahip olduğu belirtiliyor. haberler.com, 10.11.2011 |
|
DEPO ESERLERİ TURİZME KAZANDIRILACAK
Antakya Arkeoloji Müzesi Müdürü Melike Nalan Yastı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Atatürk, Gündüz ve Cumhuriyet caddelerinin kesiştiği kentin işlek noktasında bulunan ve 23 Temmuz 1948′de Hatay’ın kurtuluş bayramında ziyarete açılan, ”Antakya Arkeoloji Müzesi”nde yer darlığı nedeniyle çok sayıda eserin sergilenemediğini söyledi.
Yastı, 2,5 dönüm alan üzerinde kurulu bulunan ve 8 salonu olan müze bünyesinde, Hitit, Helenistik, Bizans ve Roma dönemine ait 600 metrekare mozaik, 18 bin 115 adet arkeolojik ve 987 adet etnografik eser, 14 bin 412 adet sikke, 432 adet tablet, bin 412 adet mühür ve mühür baskısı, 2 adet arşiv vesikası, 73 adet de el yazması kitap olmak üzere toplam 35 bin 433 adet eserin bulunduğunu, ancak bunlardan sadece bin 500′ünün sergilenebildiğini belirtti.
Reyhanlı yolu Maşuklu beldesi sınırları içerisinde 26 Mayıs tarihinde temeli atılan 53 bin 500 metrekare alan üzerine kurulacak ve 32 bin metrekare kapalı alana sahip olacak yeni Hatay Arkeoloji Müzesi’nin, kentin tarihi zenginliklerinin sergilenmesi açısından önemli bir boşluğu dolduracağını vurgulayan Yastı, şöyle devam etti:
”Mevcut arkeoloji müzesi, Hatay’ın sahip olduğu zengin eserlerin sergilenmesi bakımından çok yetersiz kalıyor. Depolarda bekleyen birçok eser yer sıkıntısı nedeniyle sergilenemiyordu. Bu nedenle çağdaş ve modern yeni bir müze yapılması gereksinimi duyuldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı da bu talebimize sıcak baktı. Mevcut müzede ziyaretçiler 960 metrekare mozaik görülebiliyordu. Yeni müze ile toprak altındakiler ve depolarda bekletilenlerle birlikte yaklaşık 600 metrekare mozaik daha yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açılacak. Yeni Hatay Arkeoloji Müzesi 4 bin 500 metrekare sergi alanına sahip olacak. Yapımı devam eden ve 7 Temmuz 2013′te tamamlanması planlanan Müze sadece sergileme alanlarından ibaret değil. Bunun yanında sosyal kültürel ve eğitim amaçlı donatıları da olacak.
Paleotik, Prehistorik, Helenistik, Roma, Bizans ve Hatay’ın Ortaçağ dönemleri gibi belli bir kronolojiyi içeren ve 9 ana bölümden oluşacak olan Hatay Arkeoloji Müzesi’nin giriş kısmında, Asi Nehri’ni sembolize eden küçük bir nehir ve su çarkı sistemi yapılacak.”
Hatay Arkeoloji Müzesi’nin yapılmasındaki temel amacın, Hatay’ın sahip olduğu zengin koleksiyonun layık olduğu şekilde sunumu, korunması, saklanması, eserlerle ilgili araştırma ve sosyokültürel etkinliklerin yapılabileceği yeterli içerik ve fiziksel donanıma kavuşması olduğunu ifade eden Yastı, şunları kaydetti:
”Yeni müze ile ziyaretçiler, ilk çağlardan Ortaçağ’a kadar Hatay’da var olmuş yerleşimlere ve kültürlere tanıklık edecek. Arkeolojik malzemelerin korunduğu, onarıldığı, araştırıldığı ve yorumlandığı, öğrenme ve bireysel gelişim için toplumun her kesiminin dikkatine ve beğenisine sunulduğu yeni müzecilik anlayışının, fiziksel ve içeriksel tüm gerekliliklerini bünyesinde barındıran bir kültür kurumu olacak. İçerdiği ve sunduğu koleksiyonlar itibarıyla yalnızca ülkenin değil, dünyanın sayılı arkeoloji müzelerinden birisi konumunda olacak müzede, daha önceleri depoda beklettiğimiz eserleri de sergileme olanağı bulacağız. Müzemiz içerisinde sergi, toplantı ve konferans salonları, kafeteryalar, halkın bahçesinde yürüyüş ve spor yapabileceği parkurlar, 335 metrekare çocuk müzesi, atölyeler ve 250 metrekare kütüphane de bulunacak. Çevre düzenlemesi ve otoparkıyla 30 milyon liraya mal olacak.” Sabah, 10.11.2011 |
|
ALAY KÖŞKÜ, TANPINAR MÜZE KÜTÜPHANESİ OLUYOR
Kültür ve Turizm Bakanlığınca yurt genelinde başlatılan ‘Edebiyat Müzeleri’ projesi kapsamında, Topkapı Sarayı surlarına inşa edilen tarihi Alay Köşkü, Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi ve Kütüphanesi olarak düzenlendi.
Müze, 12 Kasım’da Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından açılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Prof.Dr. Onur Bilge Kula, kütüphanede 7 binden fazla kitap, yüzden fazla süreli edebiyat ve estetik konulu dergi bulunacağını, iki katlı binanın üst katı kütüphane ve müze olarak hizmet verirken, giriş katın edebiyatçılar kahvesi olacağını söyledi. Hürriyet, 10.11.2011 |
|
ARKEOLOJİ MÜZESİ, DEPREMDE RİSK ALTINDA
Deprem Komisyonu'nda altı çizilen hususlar arasında, müzeler ve tarihi binaların mevcut durumlarının risk teşkil etmesi ve gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu olduğunu hatırlatan Güllüce, ilerleme kaydedilemeyen konulardan birinin de bu olduğunu belirtiyor. Eserlerin her birinin depreme göre dizayn edilmesi gerektiğini aktaran Güllüce, "Bir heykelin düştüğünü düşünün. Risk altında olan müzeler var. İstanbul Arkeoloji Müzesi böyle mesela. Sadece binanın kendisi değil eserler de risk altında. Daha korunaklı bir hale getirilmesi gerekiyor." şeklinde konuşuyor.
AKP İstanbul Milletvekili Güllüce, aynı zamanda eski Tuzla Belediye Başkanı. İki dönemdir Meclis'te. Marmara depremini yerel yönetici olarak yaşadı. Konuyla ilgili sorunları en yakından bilen isimlerden. Zaman'a konuşan İdris Güllüce, Van depreminin, Türkiye'nin afetlere acil müdahalede geldiği olumlu noktayı gösterdiğini belirtiyor. Devletin gücünün de net bir şekilde ortaya konduğunu aktarıyor. Buna karşılık, depreme hazırlık ve hasarı önleme çalışmaları konusunda ilerlemenin çok yavaş olduğunu kabul ediyor.
İdris Güllüce, Van depreminin, yapı denetim firmalarını yeniden gündeme alma gerekliliğini ortaya koyduğunu aktarıyor. Aynı zamanda geçen yıl Meclis'te kurulan Deprem Araştırma Komisyonu'nun da başkanlığını yapmış olan Güllüce, kalitesiz binaların çokluğuna dikkat çekiyor. Yan yana iki binadan biri dimdik ayakta dururken bir diğerinin yerle bir olmasının normal olmadığını söylüyor. Yapı denetim firmalarının bu binalara nasıl onay verdiğini sorgulamak gerektiğini kaydediyor. Güllüce, "Demek ki bir denetim sorunu var, firma es geçmiş. Yapı denetimini sigaya çeken, denetleyenleri de denetleyen bir mekanizmanın kurulması gerekir. Yapı denetiminin de denetimini sağlamalıyız." diyor.
İdris Güllüce, 2010 yılında kurulup raporu Meclis Başkanlığı'na sunulan Deprem Komisyonu'nun önerilerininse hemen hiçbirinde bir ilerleme olmadığını anlatıyor. Sadece canlı fay hatlarının tespiti konusunda Maden Tetkik Arama (MTA)'nın çalışmaları hızlandırdığını, Afet Müdürlüğü'nün de bir veri tabanı oluşturma konusunda çalışmalar yaptığını söylüyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullarda güçlendirme çalışmalarının da kayda değer bir şekilde devam ettiğini aktarıyor. Bunun dışında hiç bir mesafe alınamadığı eleştirisini yöneltiyor.
Raporda yer alan önerilerden bir diğeri, afet sonrası uyuşmazlıkları için ihtisas mahkemeleri kurulmasıydı. Bu konuda da atılmış hiç bir adım yok. Deprem Komisyonu'nun daimi hale getirilmesi ya da iki yılda bir toplanması ve çalışmaları gözden geçirmesi de öneriler arasındaydı. Ancak bu da mümkün olmayacak. Bunun yerine mevcut Bayındırlık Komisyonu'nun görevleri arasına 'deprem' de dahil edilecek. Zaman, Haber: Ahmet Dönmez, 10.11.2011 |
|
ADI UZUN, EDERİ 76 MİLYON
ABD'li ünlü ressam Roy Lichtenstein'ın tablosunu rekor fiyat...
Adı açıklanmayan bir alıcı, eserlerinde popüler reklam ve çizgi roman öğeleri kullanarak ün kazanan Lichtenstein'ın 1961'de yaptığı 'I Can See the Whole Room! ... and There's Nobody in it!' adlı tablosuna 43.2 milyon dolar (76 milyon lira) ödedi. Akşam, 10.11.2011 |
|
ANTALYA MÜZESİ, HERAKLES'DEN SONRA SİON HAZİNESİ'Nİ BEKLİYOR
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kurulan Antalya Müzesi’nde envantere kayıtlı eser sayısı 60 bine ulaştı. Bölgedeki kazılardan ve vatandaşların tesadüfen rastladığı buluntulardan beslenen müzede yer yokluğundan dolayı eserlerin sadece 11 bin 500′ü sergilenebiliyor.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalyanların Antalya’yı işgal edip, açıkta gördükleri eski eserleri toplamaya başlamaları üzerine, öğretmen Süleyman Fikri Erten’in harekete geçerek temelini attığı Antalya Müzesi, resmi olarak 1923 yılında Panaya Kilisesi’nde (Alaaddin Camii) kuruldu. Kurulduğundan bu yana Antalya sınırlarında yer alan üç antik kültür bölgesi Lykia, Pamphylia ve Pisidia’dan çıkarılan eserlere ev sahipliği yapan müze, barındırdığı koleksiyonlarla da dünyanın en önemli müzeleri arasında yer alıyor.
Envantere kayıtlı 60 bin eserin bulunduğu müzede, bunların sadece 11 bin 500′ü sergileniyor. 30 yıl sonra Boston’dan getirilen Herakles Heykeli’nin üst yarısının coşkusunu yaşayan müze, şimdi de Kumluca’dan kaçırılarak Washington’daki Dumbarton Oaks Bizans Araştırma Enstitüsü’nde sergilenen Sion Hazinesi’nin devamını bekliyor.
Her yıl bölgede süren 10′un üzerindeki kazıdan gelen eserlerle zenginleşmeye devam eden müzeye, yöre halkı da tesadüfen bulduğu taşınabilir tabiat varlıklarıyla destek veriyor.
Antalya Müzesi Müdürü Mustafa Demirel, ilk olarak Kaleiçi’nde bulunan Alaaddin Camisi’nde, daha donra Yivli Cami’de yer alan müzenin 1972 yılında bugünkü binasına taşındığını söyledi. Müzenin 30 bin metrekareyi kaplayan bir alanda 14 sergi salonu ile heykel ve değişik eserlerin sergilendiği açık hava galerileri ve bahçeden oluştuğunu anlatan Demirel, müzede envantere kayıtlı 60 bin eser bulunduğunu bildirdi. Eserlerin 11 bin 500′ünün sergilendiğini ifade eden Demirel, diğerlerinin depreme dayanıklı depolarda muhafaza edildiğini anlattı. Bu eserlerin 35 binini sikkelerin oluşturduğunu ifade eden Demirel, teşhirdeki eserlerin yüzde 70′inin ise Perge Kazısı’ndan elde edildiğini kaydetti.
Sion Hazinesi bekleniyor Demirel, ABD’den Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uçağıyla getirilen üst yarısı Antalya Müzesi’ndeki alt yarısıyla birleştirilen ‘Yorgun Herakles’ heykelinin yarattığı heyecanın da sürdüğünü belirtti. Heykeli almak için ABD’ye giden heyetin içinde olduğunu ifade eden Demirel, Herakles’in iade sürecinde bu ülkedeki büyük müzeleri de gezme fırsatı bulduklarını kaydetti.
ABD, İngiltere ve Fransa’da, Anadolu, Yunanistan ve Mısır eserlerinin çok fazla olduğunu dile getiren Demirel, “Ekip olarak hem Herakles’i tespit etmeye gittik hem de büyük müzelere kaçak yollarla götürülmüş eserlerin ülkemize iade edilmeleri süreciyle ilgili çalıştık” dedi.
New York’daki Metropolitan Müzesi, Los Angeles’daki Paul Getty Müzesi ile birlikte Boston ve Washington’da bulunan müzelerde tespit çalışması yaptıklarını anlatan Demirel, “Paul Getty Müzesi’nde Antalya ve Burdur’dan gitme koleksiyonlar var. Ama bizim için önemlisi Washington’daki Dumbarton Oaks Bizans Araştırmaları Enstitüsü’nde olan müzemizdeki Sion Hazinesi’nin devamı. Umarım onu da geri getiririz” diye konuştu.
Son yılın gözdeleri Antalya Müzesi’nde bu yıl ABD’den 30 yıl sonra gelerek alt yarısına kavuşan Herakles heykeli büyük ilgi görüyor. Güzel sanatlar bölümü öğrencilerinin çizimleri için tercih ettikleri heykeli geçen ay Altın Portakal Film Festivali dolayısıyla kente gelen sanatçılar da gezdi.
Müzede, dönen bir platformda sergilenen Herakles heykelinin yanı sıra diğer Herakles heykelleri ve lahit mezarları da ilgi çekiyor. Lahitlerin üzerinde Herakles’in 12 göreviyle ilgili figürler bulunuyor.
Perge kazısından geçen yıl çıkartılan MS 2. yüzyılda yaşamış Roma İmparatoru Lucius Verus’a ait heykel de “İmparatorlar Salonu”nda sergileniyor.
Sion hazinesi nedir? Kumluca yakınındaki Korydalla Antik Kenti’nde 1963 yılında bir köylü tarafından tesadüfen bulunan Sion Hazinesi, kandil, buhardanlık, İncil kapağı, tepsi gibi gümüş kilise eşyaları ve bazı kaplama levhalardan oluşuyor. Bulunduğu yıl bir bölümü yurtdışına kaçırılan ve MS 6. yüzyıla ait Sion Hazinesi’nin bazı parçaları üzerindeki yazıt ve maden kontrol damgalarından antik Myra civarındaki Sion Manastırı’na ait olduğu saptandı.
Antalya Müzesi’nde bir bölümü sergilenen hazinenin kalan kısmı Washington’daki Dumbarton Oaks Bizans Araştırmaları Enstitüsü’nde sergileniyor.
Bu arada Paul Getty Müzesi’nde Burdur Bucak’tan kaçırılan esin peri heykellerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda eser bulunuyor. Hürriyet, 09.11.2011 |
|
BALABOLU HARABELERİ TURİZME KAZANDIRILMAYI BEKLİYOR
Mersin’in Mut İlçesi'ndeki ”Balabolu (Adrassus) Harabeleri” turizme kazandırılmayı bekliyor.
Mut Kaymakamı Mustafa Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilçenin yaklaşık 40 kilometre batısında bulunan ve adını üzerinde bulunduğu Balabolu (Balapoğlu) Tepesi’nden alan Adrassus Harabeleri’nin, geniş bir kesime yayıldığını söyledi.
Yalnızcabağ Köyü'ne 9 kilometre mesafede bulunan harabelerin zaman zaman tarihi eser kaçakçıları tarafından tahrip edildiğini belirten Şahin, ”Ayakta hiçbir sağlam yapı kalmayan harabelerde çok sayıda lahit ve duvar kalıntıları yer alıyor. Yöredeki yapılara yönelik restorasyon çalışması yapılması durumunda turizme kazandırılabilir. Aksi takdirde buraya sahip çıkılıp, koruma altına alınmazsa tarihin karanlıklarına gömülecek” dedi.
-Balabolu (Adrassus) Harabeleri- Uzmanların yaptığı araştırmalara göre, Akropol ve Nekropol alanı bulunan, Roma Dönemi’nde iskan gördüğü anlaşılan, coğrafi ve stratejik önemi nedeniyle önem taşıyan kent, Bizans İmparatorluğu’nun ve zaman zaman Isauria’nın himayesine girmiş. Kentin kilise yapısına ait kalıntısı tepenin zirvesinde yer alıyor. Kilisenin ise sadece apsisinin temel izleri bulunuyor.
Tepenin çevresindeki kayalıkların yükseklikleri, girinti ve çıkıntıları düzeltilerek küçüklü büyüklü birçok odanın bulunduğu harabelerde, ana kayanın oyulmasıyla oluşturulan sütunlar da var. Mezar şekilleri çeşitlilik gösteren harabedeki lahitlerin bir çoğunda da haç motifi ve yazıtlar bulunmakta. Harabenin yüzey buluntuları arasında ise kiremit parçaları, boyalı oval formlu kiremitler, boyalı seramikler, üzeri yivli iri amfora kulpları, amfora tıpası, gözyaşı şişesi kaidesi ve ince cidarlı seramikler göze çarpan örnekler olarak yer alıyor. Zaman, 09.11.2011 |
|
DİNOZORLARDAN BİLE ESKİ KERTENKELE İZİ BULUNDU
Fransız paleontologlar,
Türkiye’de ilk
kez dinozorların ortaya
çıkmasından önce yaşamış 280 milyon yaşında bir
kertenkelenin izlerini keşfetti.
Araştırmayı finanse eden Fransız Ulusal Doğal Tarih Müzesi (Mnhn) ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi (Cnrs) adına yapılan ortak açıklamada ise bu sürüngenin Anadolu’da da yaşadığının tespitinin, bu türün Triassik dönem öncesi tüm yeryüzü kara kütlesini kapsadığı varsayılan kıtanın bulunduğu Pangea döneminde, (-359 yıl ve -200 milyon arasındaki dönem) tüm karalarda yaygın olduğunu gösterdiği kaydedildi. Miliyet, 09.11.2011 |
|
EFLATUNPINAR HİTİT ANITI'NDA RESTORASYON SÜRÜYOR
Konya Müzeler Müdürü Yusuf Benli, Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı’ndaki restorasyon çalışmalarıın bu yıl sonu itibariyle tamamlanacağını belirtti. Benli, şunları söyledi: “MÖ 1200 yılları Hitit dönemine ait su kültürünün bulunduğu Eflatunpınar’da ilk olarak 2000′li yıllarda kurtarma çalışması yapılmıştı. O dönemde, bir çok antik malzeme ve antik bölüm ile dağ tanrıları ortaya çıkarıldı. Son olarak anıtın önündeki havuzun eksik taşlarının tamamlanması için proje çalışması yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın finansmanıyla burada bir çalışma başlatıldı. İlk önce temizlik çalışması yapılarak orjinal taşlar yerine yerleştirildi. Daha sonra kesilen yeni taşlar yerlerine monte edildi. Şu an da yeni yerleştirilen taşların eskisine uyum sağlaması için çalışma yapılıyor.”
Önümüzdeki günlerde çevre düzenlemesi yapılacağını da belirten Yusuf Benli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun projesi de Çevre Koruma Kurulu tarafından onaylandı. Kültür ve Turizm Bakanlığımızdan finanse edilerek bayramdan sonra çalışmalara başlanılacak. Anıtın etrafı da tel örgü içerisine alınarak ziyaretçilerin daha rahat gezebilmesi için platform yapılacak. Bu yıl sonu itibariyle çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışması tamamlanacak.”
Dünyadaki birçok medeniyet içinde Anadolu’da 2 önemli medeniyet olduğuna dikkat çeken Benli, bunların Hitit ve Selçuklu medeniyeti olduğunu, Türkiye sınırları içerisinde Hitit medeniyetine ait Eflatunpınar gibi bir anıtın olmadığını sözlerine ekledi.
Eflatunpınar Hitit Kutsal Anıtı, Beyşehir Gölü’ne yaklaşık 10 kilometre mesafede, MÖ 1200 yıllarına tarihlendirilen Geç Hitit kalıntılarının ve orijinal halini muhafaza eden üç anıt ve havuzun bulunduğu bir höyüktür. Tarihi Antik Yunan filozofu Eflatun’dan 1000 yıl öncesine dayanmakla birlikte, halk arasında bu şekilde adlandırımıştır. haberler.com, 09.11.2011 |
|
ERMENİ KİLİSESİ, TARİHİ İNCİL'İ ABD'DEN İSTEDİ Sabah, Haber: Bilge Eser, 09.11.2011 |
![]() |
BAŞKENT TURİZMİNE ANTİK ROMA TİYATROSU DESTEĞİ
Hürriyet Ankara, 09.11.2011 |
|
YAZICI: KÜLTÜR BAŞKENTİ VERGİSİ KALDIRILABİLİR
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul’un “Kültür Başkenti” olması çerçevesinde düzenlenen organizasyonlara finans sağlamak amacıyla akaryakıta konulan, ancak halen devam eden 1 kuruşluk ek verginin kaldırılabileceğini söyledi.
Bakanlığının adı değişmeden önce, Devlet Bakanı olarak bu organizasyonu üstlenen İstanbul Ajansı’ndan da sorumlu olan Yazıcı, projenin süresinin bitmesine karşın konan verginin devamı üzerine yapılan eleştirileri şöyle değerlendirdi: “İstanbul Ajansı yapısını biz oluşturduk. Bir kaynak gerekiyordu; İstanbul’da harcanan akaryakıttan 1 kuruş kesinti olsun dendi. Ama bunun bütçe ve hukuk tekniği açısından sorun oluşturduğu belirtildi. O nedenle genel olarak 1 kuruş kondu. Bütçeden İstanbul Ajansı için gereken miktarda aktarım yapıldı. Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek verginin kaldırılabileceğini söyledi. Para İstanbul Ajansına gitmiyor, bütçede kalıyor.” Hürriyet, Haber: Şükrü Küçükşahin, 09.11.2011
İstanbul’un Kültür Başkenti olması nedeniyle yapılacak
harcamaları finanse etmek için akaryakıta konulan
litre başına 1 kuruşluk verginin kaldırılabileceği
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı tarafından
açıklandı.
Hürriyet, Yazı: Mehmet Yılmaz,10.11.2011 |
|
BANKA KREDİSİYLE TARİHİ KURTARDI, BAKANLIK UYARDI
Radikal, Haber: Fatih Yağmur, 09.11.2011 |
|
İSPANYOL PRADO MÜZESİ KRİZ NEDENİYLE HER GÜN AÇIK
Borç krizi nedeniyle zor günler geçiren
İspanya’nın en ünlü sanat müzesi Prado, gelirini
artırmak için her gün açık olma kararı aldı.
Bütçesinin yüzde 60’ını kendi gelirinden toplayan
Prado Müzesi, eskiden kapalı olduğu pazartesi
günleri de kapılarını açık tutacak. Yıl içinde
sadece 1 Ocak,
1 Mayıs ve 25 Aralık’ta kapanacağı açıklanan
müze son olarak Rus Hermitage Müzesi’nden gelen
eserleri sergiliyor. |
|
![]() |
MERKEZ BANKASI'NIN KOLEKSİYONU PERA'DA
Pera Müzesi’nin iki katında izleyiciye sunulan “Suretin Sireti: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Sanat Koleksiyonu’ndan Bir Seçki” sergisi, bankanın koleksiyonundan bir araya getirilen 36 usta sanatçının 60 yapıtıyla Türk sanatının 1950’lerden 2000’lere uzanan serüvenine ışık tutuyor. Aralarında Fikret Mualla, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Faik İzer, Tiraje Dikmen, Yüksel Arslan, Komet, Ömer Uluç, Adnan Çoker, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay gibi pek çok usta sanatçının eserlerinin yer aldığı sergi, 31 Aralık’a kadar ziyarete açık olacak. Serginin küratörlüğünü sanat tarihçisi Zeynep Yasa Yaman üstleniyor.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın 1931’de oluşturulmaya başladığı sanat koleksiyonu, farklı kuşaklardan sanatçıların 1908’den günümüze kadar ürettikleri resim, heykel, desen / çizim, baskı, yerleştirme gibi modern / çağdaş sanat yapıtlarından oluşuyor. Milliyet, 09.11.2011 |
650 YIL ÖNCE ŞEYTANI RESMETMİŞLER Sabah, 08.11.2011 |
|
AGORA'DAKİ ECDAT YADİGARI ESERLER AYAKLAR ALTINDA
Rastgele sağa sola koyulan ve bir döneme şahitlik yapmış eserler, aynı alanı paylaştığı Batı kültürünü yansıtan tarihi eserlere adeta imrenerek bakıyor. Bu durum, başta tarihçiler olmak üzere şehirde yaşayanları derinden üzüyor. Tarihimizin hak ettiği değere layık bir ilgi görmesini isteyen tarihçi yazar Ozan Semerci, çözüm için Emir Sultan Türbesi'nin yan tarafındaki belediyeye ait boş arsanın, 'Türk-İslam Eserleri Açıkhava Müzesi' yapılabileceğini, bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin inisiyatif kullanarak şehrin tarihi dokusuna sahip çıkabileceğini söylüyor.
Emir Sultan Türbesi Koruma ve Yaşatma Derneği Başkan Yardımcısı Semerci, Türk-İslam tarihiyle ilgili eserlerin gelişigüzel atılmasına veya kırılmasına gönüllerinin razı olmadığını belirtiyor. Ayavukla Kilisesi'nin kısa sürede tamir edildiğini, Sabetay Sevi'nin evinin de kısa sürede tamamlanacağını vurgulayan Semerci, ancak Türk-İslam kültürüyle ilgili konuların hep üçüncü plana itildiğini kaydediyor. Bunun en güzel örneğinin Emir Sultan Türbesi olduğunu belirten tarihçi yazar Semerci, "Yıllarca restorasyon çalışması için bekledik. 'Hemen bitireceğiz' diyorlar, bir kazma bile vurulmuyor. Yaşayan kültürün eserlerinin süratle yok olmasına adeta göz yumuluyor." şeklinde konuşuyor.
Bu tür eserlerin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sergilenmesi gerektiğini belirten mimar Mehmet Cilan ise Agora'nın turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği bir mekan olduğunu ifade ediyor. Ancak buradaki Türk izlerinin korunması gerektiğine dikkat çeken Cilan, "İki medeniyetin birlikte sergilenmesi çok önemlidir. Bu sebeple sergi alanlarının genişletilmesi şart." diye konuşuyor. Bölgede esnaflık yapan Ahmet Çınarcı da İslam'la ilgili tarihi eserlerin kırık dökük bir şekilde sergilenmesinden üzüntü duyduklarını dile getiriyor. Bölgeye öğrencilerle devamlı geziler düzenlediğini ve gördüğü manzaranın yıllar içinde hiç değişmediğini aktaran tarih öğretmeni A.Ş. de, "Kendi kültürümüze ait eserlerin rastgele koyulduğunu görmek, bir tarihçi olarak beni çok üzüyor. Bence de bu eserlerin, Emir Sultan Türbesi'nin yanına taşınması isabet olur." diyerek, belediyeyi göreve çağırıyor. Zaman, Haber: Ömer Oruç, 08.11.2011 |
|
AYA HARALAMBOS UYANIYOR
İzmir’in Çeşme İlçesi’nde 1832 yılında bir Rum Ortodoks ibadethanesi olarak inşa edilen Aya Haralambos Kilisesi, restorasyon çalışmalarında sona gelindi.
Çalışmaların 31 Aralık 2011’de bitmesi
planlanıyor. Çeşme Belediyesi Fen İşleri Müdürü
Fatih Taylan, Aya Haralambos Kilisesi’nin uzun
yıllar Çeşme’nin gündeminde olduğunu, esnaf
tarafından burasının bir cazibe merkezi haline
getirilmesi talebinin her fırsatta dile
getirildiğini söyledi. Milliyet Ege, 08.11.2011 |
|
TÜRK ARKEOLOGLAR REKOR KIRDI
Kazı Grubu Başkanı ve Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Nejat Bilgen, AA muhabirine yaptığı açıklamada,TürkiyeKömür İşletmeleri (TKİ) Genel Müdürlüğü ile DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol doğrultusunda il merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Seyitömer Linyitleri İşletmesi (SLİ) Müessesesi sahasında kalan höyüğü 2006 yılından bu yana kazdıklarını söyledi.
Her yıl 6′şar aylık dönemlerde yürüttükleri kazının 6′ncı döneminin, bu yıl 6 Haziran’da başlayıp 4 Kasım’da sona erdiğini belirten Prof.Dr. Bilgen, bu sezonda 10 öğretim elemanı, yaklaşık 70 öğrenci ve SLİ Müessesesine bağlı 250 işçinin görev yaptığını anlattı.
Bu yıl özellikle Orta Tunç Çağı katmanında çalıştıkları bilgisini veren Prof.Dr. Bilgen, şöyle devam etti: ”Bu yıl Kütahya Arkeoloji Müzesine teslim ettiğimiz 1377 eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın resmi izniyle sistemli olarak yapılan bir arkeolojik kazıdan bir sezonda bulunan sergilenecek nitelikli eser sayısı bakımından rekordur. Şu ana kadar elde ettiğimiz toplam eser sayısı ise 17 bin 784 oldu. Bu yılki verimli çalışmamızda önemli etkenler var. 250 işçiyle geniş alanda 5 ay gibi çalışılması, bunun yanında teknik ekibimin de çok büyük başarısı bu sonucu sağladı. Hocalar, öğrenciler ve mezunlardan oluşan teknik ekip, eserlerin bir an önce çizilip fotoğraflanması, restorasyon ve konservasyonunun yapılması için çok özenle ve hızlı çalıştılar. O yüzden inanılmaz bir eser sayısı ortaya çıktı.”
Prof.Dr. Bilgen, bu yılki kazılarda gün ışığına çıkarılan eserlerden en önemlisinin, Orta Tunç Çağı’na ait sur yapısı olduğunu ifade etti.
3-3,5 metre giriş kapısı ve kuleleri olan, Anadolu’da bilimsel anlamda çok önemli yere sahip olduğuna inandıkları bu surun dibinde beklenmedik bir şekilde Pers kılıcı bulduklarını dile getiren Prof.Dr. Bilgen, şunları kaydetti: ”Özellikle önceki yıllarda bulduğumuz megaron denilen İlk Tunç Çağı tapınağının içinde alt katmanlara indiğimizde çok önemli kült eşyaları, müthiş, hoş, estetiksel ve seramik tekniği açısından çok önemli rython denilen sunuk kapları, arkaik heykel bulduk. Bu bölgede olmayan buluntulardandı. Höyüğü, çeşitli katmanları tamamıyla sıyırarak bir İlk Tunç Çağı höyüğü haline getirmeye çalıştık. Neredeyse etekteki Roma yerleşimi, bu sene oldukça açığa çıkardığımız bir katmandı. Gelecek yıllarda İlk Tunç Çağı katmanına devam edeceğiz. Höyüğün ortasındaki koni kısmında 6 metre daha kültür katmanı görünüyor. Gelecek yıllarda burada çalışmalarımızı sürdürmeyi hedefliyoruz.”
Roma katmanında buldukları sikkelerin yapılış tarihlerini anlamaya çalıştıklarını belirten Prof.Dr. Bilgen, surun içinde kalan bölümde dönem insanının Mezopotamya ve Orta Anadolu toplumlarıyla ticari ilişkilerini gösteren buluntulara rastladıklarını vurguladı.
Protokolde öngörülen sürenin sonuna gelindiğini hatırlatan Prof.Dr. Bilgen, TKİ Genel Müdürlüğü'ne sundukları plan ve projenin onaylanması halinde 3 yıl sürecek yeni dönem kazılarına gelecek yıl mayıs ayında başlamayı hedeflediklerini, böylece 3 yıl sonra büyük ekonomik getirisi olacak höyüğün altındaki kömürün çıkarılmasına başlanabileceğini sözlerine ekledi.
SLİ Müessesesi sınırları içinde yer alan höyükteki kazı çalışmaları, altındaki 12 milyon ton kömürün ekonomiye kazandırılması amacıyla 1989 yılında Eskişehir Müze Müdürlüğünce başlatıldı.
Afyonkarahisar Müze Müdürlüğünün 1990-1995 arasında yürüttüğü çalışmalar, 2006′dan itibaren DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce ele alındı.
TKİ Genel Müdürlüğü ve DPÜ Rektörlüğü arasında imzalanan protokol gereğince her yıl 6′şar aylık dönemler halinde yürütülen kazının tamamlanması ve höyüğün kaldırılmasının ardından değeri yaklaşık 500 milyon lira olarak tahmin edilen linyit kömürünün çıkarılmaya başlanması hedefleniyor. Samanyolu Haber, 07.11.2011 |
|
645 YILLIK TARİH KÖPRÜ ASIRLARA MEYDAN OKUYOR
Gökırmak Vadisi’nin verimli topraklarında bulunan ve Kastamonu’nun sarımsağıyla dünyaca ünlü ilçesi Taşköprü’ye adını veren 645 yıllık tarihi Taş-Köprü asırlara tanıklık ediyor.
Kızılırmak’ın en büyük kolu olan Gökırmak’ın üzerinde kurulu bulunan tarihi köprünün Çobanoğulları zamanında Yağmur Bey’in oğlu Ali Bey tarafından 1366 yılında Celalettin Beyazıt adına yaptırdığı bilinmekte. 68.58 metre uzunluğundaki 7 gözlü sanat şaheseri, estetik görünüşüyle ilçeye gelen yerli ve yabancı turistlerinde ilgisini çekiyor.
Tarihi Taş-Köprü’nün bir özelliğini ise 2006 yılında kazı çalışmalarına başlanan ve 2 sevgili misali birbiriyle kucaklaşmayı bekleyen Pompeiopolis Antik Kenti’yle karşı karşıya tarihe ışık tutması oluşturuyor.
Konuyla ilgili Aa muhabirine açıklama yapan Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan, 14. yüzyılda yapılan sanat şaheserinin temellerinde ve gövdesinde en ufak bir yıpranma olmadan günümüze kadar geldiğini ve yeni yapılan köprülere taş çıkarttığını söyledi.
Geçmişi günümüze taşıyan eserin Paflagonya’ya başkentlik yapmış olan Pompeiopolis Antik Kenti ile de karşı karşıya olduğunu belirten Arslan, tescilli olan tarihi köprünün ilçenin turizmi açısında da büyük önem arz ettiğini ve gelen misafirlerin en fazla uğrak yeri olduğunu ifade etti. haberler.com, 07.11.2011 |
|
SİT DÜZENLEMESİ OLMAZSA KÖY YOK OLACAK
Karaköy'ün 1996 yılında birinci derece sit alanı
ilan edildiğini, bu kararın ardından, depremler ve
Evinin yiyeceğini, halen en yenisi 60 yıl önce açılan kuyulardan kovayla ya da su motoruyla çektiği suyla ekip biçtiği tarlalarından elde ettiğini dile getiren Lokmacı, ''Burayı, hayvan yetiştirmeyi seviyorum. Köyümüzün havası güzel, toprak verimli ama sorunlar nedeniyle kimse gelemiyor'' dedi. Köyde verimli tarım arazileri dolayısıyla zeytincilik, arpa, buğday üretimi ve hayvancılığın devam ettiğini, göç edenlerin çoğunun Alaçatı beldesi ve Urla İlçesi'ne yerleştiğini anlatan Lokmacı, kendi dört çocuğunun da yaşamlarını köyün dışında sürdürdüğünü söyledi. Lokmacı, köyde eskiden su kuyularının erkek çocukları doğduğunda ya da bir köylü vefat ettiğinde, hayır amacıyla onların isimleriyle açıldığını, yerleşimin azalmasıyla bu geleneğin yok olduğunu anlattı. Yeni Asır, 07.11.2011 |
|
![]() |
SFENKS ÇORUM'A GERİ DÖNDÜ
1917 yılında restorasyon amacıyla Türkiye'den Almanya'ya götürülen Boğazköy Sfenksi, 94 yıl sonra ana yurdu Hitit başkenti Hattuşa'ya döndü.
28 Temmuz'da Almanya'dan getirilmesinin ardından İstanbul'da bakım çalışmaları yapılan sfenks, yoğun güvenlik önlemleri ve polis eskortu eşliğinde Çorum'un Boğazkale İlçesi'ndeki Hattuşa'ya ulaştı.
Boğazköy Sfenksi ile birlikte Boğazkale'nin Yerkapı bölgesindeki kazılardan çıkarılan sfenkslerden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki sfenks de Boğazkale'ye getirildi.İki sfenks de 26 Kasım'da Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katılacağı programla uzun yılların ardından kendi topraklarında sergilenecek. Yeni Şafak, 07.11.2011 |
DARPHANE TOPKAPI SARAYI'NDAN TAŞINIYOR
Topkapı Sarayı'nın avlusundaki tarihi mekanda hizmet veren Darphane, Kartal'daki eski Tekel Ambalaj Fabrikası'na taşınıyor. Darphane'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun 380 yıl yönetildiği Topkapı'dan taşınması birçok tarihi eserin gün yüzüne çıkmasına imkan tanıyacak. Yılda 3 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırlayan bir müzenin içindeki matbaanın taşınması kararının geç alındığını söyleyen Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. İlber Ortaylı, boşaltılacak binanın müzeye verilmesini istiyor.
Hazine Müsteşarlığı'na bağlı bir kurum olan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, İstanbul'da iki yerleşkede hizmet veriyor. Cumhuriyet altını, madeni ufaklık para ve resmi mühürler Beşiktaş'taki merkez binada basılıyor. Nüfus cüzdanı, trafik, tescil ve sürücü belgeleri, pasaport ve harç pulları gibi değerli kağıt üretimleri ise Türkiye'nin en çok ziyaret edilen müzesi olan Topkapı Sarayı'nın avlusunda bulunan Darphane-i Amire binasında hazırlanıyor. Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri arasında kalan Darphane binası, müzelerin yer ihtiyacı nedeniyle zaman zaman tartışmalara neden oluyordu. Bunun üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı yetkililerinden Topkapı'daki Darphane binasının kendilerine devredilmesini istedi. Uzun süren fizibilite çalışmalarının ardından binanın taşınma kararı nisan ayında alındı. Kartal'da bulunan eski Tekel Sigara ve Ambalaj Fabrika binalarının bulunduğu arazinin 44 dönümlük kısmı Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun kararıyla Darphane ve Damga Matbaaları Genel Müdürlüğü'ne tahsis edildi.
Topkapı Sarayı ve Arkeoloji müzeleri arasında bulunan son Darphane binası da 10 yıl önce boşaltılan diğer Darphane-i Amire binaları gibi Kültür Bakanlığı'na devredilecek. Milli Emlak tarafından Darphane Müzesi yapılmak şartıyla Tarih Vakfı'na 49 yıllığına tahsis edilen diğer Darphane-i Amire binaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müracaatı üzerine gerekli taahhütleri yerine getirmediği için mahkeme tarafından boşaltılmıştı. Darphane Genel Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgilere göre önümüzdeki günlerde başlanacak taşınma işlemlerine yönelik faaliyetler, üretimi aksatmayacak şekilde hazırlanan bir çalışma takvimi ile sürdürülecek. Taşınma işlemlerinin ise 3 ay sürmesi öngörülüyor.
Darphane binasının boşaltılmasının gecikmiş bir karar olduğunu vurgulayan Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. İlber Ortaylı, binanın Topkapı Sarayı'na verilmesini istiyor. Binanın tahsisi halinde müzenin deposunda bulunan birçok eseri gün yüzüne çıkarabileceklerini söyleyen Ortaylı, çalışmaların acil olarak bitirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Darphane-i Amire binalarının İstanbul Arkeoloji ve Topkapı Sarayı müzelerine ortak olarak tahsis edileceği yönündeki çalışmaları hatırlatan Ortaylı, Arkeoloji Müzesi'ne çok daha büyük bir yerleşke yapılması gerektiğini söylüyor. Ortaylı, "Tüp geçit inşaatı kazıları başta olmak üzere arkeolojik kazılarda günlük 12-13 bin kadar arkeolojik eser bulunuyor. Bu eserlerin birçoğu tarihin seyrini değiştiren eserler. Yeni bir yer kurulması halinde müzenin yeni eserlerle bölgede çekim gücü haline geleceğini düşünüyorum." diyor. Zaman, Haber: Serkan Sağlam 07.11.2011 |
|
KİRA TARTIŞMASI ERMENİLERİ İKİYE BÖLDÜ
Radikal'in haberine göre; Yönetime muhalefet eden Efraim Bağ’sa, vakfın cemaati yanılttığını ve taşınmaz malların kiralama bedeliyle ilgili şeffaf davranılmadığını söylüyor.
Bağ, Ermeni cemaatinin İstanbul içinde irili
ufaklı birçok taşınmaz malı olduğuna işaret ederek,
bu mallara ait vakıfların çoğunun bugün işlevini
yitirdiğine işaret ediyor: “Cemaat küçüldükten sonra
birçok vakıf malı kimsesiz kaldı, vakıflar birleşti,
malların kontrolü az insan tarafından yürütülmeye
başlandı.” “Bu vakfın yönetiminde olan malların kira bedelleriyle şu anda eğitim veren ve cemaat bağışlarıyla ayakta duran birçok okul desteksiz ayakta durabilecek hale gelir. Bunun en net örneği Tokatlıyan Han. Yıllardır bu hanın kira bedelleri cüzi tutuluyor. Vakıf kendi yapısını değiştirmemek için her türlü çabayı gösteriyor. Bir giyim mağazasının orada dükkan kiralamak için 1 milyon dolar hava parası teklif ettiği iddiaları var. Yönetimden önce şeffaf olmalarını istedik, sonra Apik Hayrabetyan yönetiminde 26 yıldır değişmeyen yönetime talip olduk.”
Kendilerinden önce Beyoğlu çevresinden ikametgah istediğini, daha sonra götürdükleri ikametgahların geçersiz sayıldığını anlatan Bağ, yönetimde bulunanların da Beyoğlu’nda ikamet etmediğini vurguluyor: “Çoğu işyerini ikametgah gösterdi, Yeşilköy’de, Bakırköy’de oturanlar var. Buna rağmen yapının bozulmasını istemedikleri için yönetime girdiğimiz halde bizi dışarı itip dava açtılar.”
Vakıf yönetimiyse muhalif grubu tehditkar olmakla suçluyor. Kilisenin, Vakıflar Genel Müdürlüğü güncelleme istediği için gittiği seçim davalık oldu. ‘Kiliseye baskın yapıldığını ve şiddet uygulandığını’ savunan yönetim, Seçim Kurulu Başkanı Ara Işıtman aracılığıyla seçim sonrası 15 Nisan’da savcılığa ve polise şikayette bulundu. Işıtman, 604 cemaat üyesinin Beyoğlu sınırları içinde oturmadığının tespit edildiğini ifade etti. 604 kişi hakkında ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan 2’şer yıldan 5’er yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Akşam, 07.11.2011 |
|
KABE'DEKİ OSMANLI MİRASI YIKILIYOR
Vatan'ın haberine göre; Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a hazırlatılan ve 1590 yılında Mimar Mehmet Ağa tarafından inşa edilen Osmanlı revakları ve kubbeleri de alanın 20 metre genişlemesi dolayısıyla yıkılmak zorunda kalacak.
Daha önce de Kabe'nin genişletilme projeleri kapsamında yıkılması gündeme gelen revak ve kubbelerin kaderini dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal devreye girerek kurtarmıştı. Uzmanlar ise tahta kemerleri taş ve tuğlayla çevrilerek üzerine 500 küçük kubbe yapılan Osmanlı revaklarının yıkılacak olması konusunda ikiye bölündüler. 'Osmanlı mirası mı yok ediliyor yoksa proje bir mecburiyet mi konusunda' fikir ayrılığına düşen uzmanlara göre Ecyad Kalesi'nden sonra kalan son Osmanlı izini de silme amacını taşıyor. Kabe'nin hemen yanındaki Kale de birkaç yıl önce yıkılıp yerine otel yapılmıştı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Prof.Dr. Hakkı Önkal: "Elbette revaklar birer mimarlık harikası değil ancak tarihi ve sanat değeri son derece yüksek. Dolayısıyla Osmanlı mimarisinin karakteristik özelliklerini Mimar Sinan'ın elinden çıkarak taşıyan bu revakların, kubbeler, kemer formları ve sütunların yıkılması tamamen yıllardır süre gelen Suudi yetkililerin topraklarından Osmanlı anılarını yok etmesi politikasının devamıdır."
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanı Prof.Dr.Saim Yeprem: "Kabe'deki Osmanlı revaklarının genişletilme çalışmaları dolayısıyla yıkılması kararının dini bir boyutu yok. Burada amacın Osmanlı'nın izlerinin silinmesi değil, Hac'daki yüz binlerce kişinin izdihamını önlemek ve daha rahat ibadet imkanının sağlanması maksadının olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar eskiden Suudi yetkililer Osmanlı miraslarına iyi davranmamış olsalar da bu kararın bir zorunluluktan kaynaklandığını düşünüyorum. Ayrıca bizzat Kanuni Sultan Süleyman'ın bu revakları yaptırması da tamamen o dönemde tavaf yerinin genişletilmesi maksadıyla yapılmıştı." Akşam, 07.11.2011
Suudi Arabistan’ın kurucusu Kral Abdulaziz’den bu
yana, Harem’i Şerif’te, birçok gelişme ve genişletme
oldu. Ancak, şu anki Kral Abdullah bin Abdulaziz
tarafından onaylanan ve hac döneminin hemen ardından
başlayacak proje ile Kabe’deki Osmanlı izleri
tamamen silinecek. Düğmeye basılacak tarih de çoktan
belli. Yıkım, Müslümanların yılbaşı olan Muharrem
ayının 1’inci günü, yani 5 Aralık’ta başlıyor.
Hürriyet, Haber: Fatma Aksu,10.11.2011
Suudiİ Arabistan, Hicaz’da Osmanlı’dan kalan son
eser olan Kabe revaklarını da yıkacak.
Hürriyet, Yazı: Mehmet Yılmaz, 10.11.2011
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in kaldırılması durumunda revakları Hacı Bayram Camisi’ne getirmeyi planladığı belirtildi. Suudi Arabistan yönetiminin Kabe’deki tavaf kapasitesini artırmak amacıyla Osmanlı revaklarını yıkma planının uzun süredir gündemde olduğu belirtildi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek’in bir süre önce bir başka iş için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüşmesinde konunun Kabe’deki revakların yıkılmasına geldiği, Gökçek’in şu teklifte bulunduğu anlaşıldı: “Şayet revaklar kaldırılacaksa, ecdadımızın bu eserlerini biz Ankara’ya getirmeye hazırız. Yeni restore ettiğimiz Hacı Bayram Camisi’nin avlusuna yerleştiririz. Hacı Bayram Camisi’nin çevresi müsaittir.” Hürriyet, Haber: Uğur Ergan, 11.11.2011 |
|
ROMA DÖNEMİNE AİT TOPLU MEZAR BULUNDU
Amasya’nın Gümüşhacıköy İlçesi'nde, Roma dönemine ait olduğu tahmin edilen toplu bir mezar bulundu.
Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir, Çal Köyü yakınlarında Şaban Çınar’ın kendisine ait tarlada çift sürerken, Roma dönemine ait olduğunu tahmin ettikleri toplu bir mezarı ortaya çıkardığını söyledi.
Çiftçinin ihbarı sonrası mezarda incelemelerde bulunduklarını belirten Özdemir, ”İki parçadan oluşan taş kapaklı mezarda, 4 kişiye ait kemikler bulduk. Bayram sonunda gerekli izinleri alarak söz konusu mezarda, Amasya Müze Müdürlüğü olarak kurtarma kazısı başlatacağız. Kalıntılar, ilk incelemelerimize göre Roma döneminden kalma bir mezar olarak görülüyor. Ancak çalışmalarımızın ardından mezarın hangi döneme ait olduğuna ilişkin kesin yargıya varacağız. Muhtemelen bir aileye ait. Toplu mezar şuanda koruma altına alındı”diye konuştu. Sabah, 06.11.2011 |
![]() |
SANAT TARİHİNİN EN BÜYÜK SAHTECİLİĞİ
Almanya’nın Freiburg kentinde yaşayan Wolfgang Beltracchi üniversite yıllarında sanat eğitimi almıştı. Ancak, ressam olarak kendisini şöhrete kavuşturacak bir kabiliyeti olmadığını fark etmesi uzun sürmedi. Bunun üzerine aklını sanat piyasasının zaaflarından faydalanabileceği hinlikleri yormaya başladı. 20. yüzyılın başlarında yaşamış önemli Alman ve Hollandalı ressamların eserlerinin sahtelerini üretmeye başladı.
Bu düzen 15 yılı aşkın süre tıkır tıkır işledi. Ta ki 2006 yılına kadar. O yılın kasım ayında, Jeanette Beltracchi, sahte eserlerin bir kısmının satıldığı Köln’deki müzayede evi Lempertz’e yeni bir resim getirdi. ‘Red Picture with Horses’ (Atlı Kırmızı Resim) isimli bu resmi bir Malta şirketi 2.9 milyon Euro’ya satın aldı. Fakat bu şirket önceki alıcılardan biraz daha şüpheci çıkmıştı. Bu kadar para verdikleri için resmin orijinalliğini kontrol ettirmek üzere Cenevre’den bir galerinin ve sanat tarihçisi Andrea Firmenich’in desteğini aldılar.
Amerikalı aktör Steve Martin de bu skandalda zarar görenler arasında. 2004’te Campendonk’un 1915 tarihli olduğu iddia edilen ‘Landschaft mit Pferden’ (Atlı Manzara) eserini Paris’teki galeri Cazeau-Béraudière’den 700 bin Euro’ya satın alan Martin, iki yıl sonra bu eseri Christie’s tarafından düzenlenen bir müzayedede 200 bin Euro zararla ısviçreli bir işkadınına satmıştı. Bu eserin de dava sırasında sahte Jägers koleksiyonundan geldiği anlaşıldı. Üstelik 2004’te bir Campendonk uzmanı tarafından orijinalliği tasdiklenmişti! Hürriyet Pazar, Haber: Neylan Bağcıoğlu, 06.11.2011 |
|
![]() ![]() |
ALEVİLERİN 500 YILLIK DERGAHI YENİLENİYOR
İstanbul Göztepe'de bulunan, tarihi yaklaşık 500 yıllık olan Şahkulu Sultan Dergahı restore ediliyor.
İstanbul İl Özel İdaresi tarafından yapılacak geniş kapsamlı onarımda dergahın kapıları, pencereleri, demir korkulukları, dış cephe lambrileri ve sıvaları ile yağmur giderleri yenilenecek. Mezarlar da tekrar düzenlenecek. Ayrıca dergahta daha önce başlatılan fırın inşaatının tamamlanması, peyzaj uygulaması, havuz ve şelale tesisatlarının da bitirilmesi hedefleniyor. Tüm bu işlemler 2012 yılı içinde tamamlanacak.
Osmanlı döneminde İstan-bul'da kurulu 14 dergahtan biri olan Şahkulu Sultan Dergahı'nda, geleneksel Alevi töresine göre her gün kazan kaynıyor, cem töreni, konferans ve bağlama dinletileri de devam ediyor. Sekiz dönüm arazi üstünde bulunan dergahta cemevi, aşevi, konferans salonu, kütüphane, idari bürolar ve Dedebaba Konağı yer alıyor. Bizans döneminde İmparator Andronikos tarafından av köşkü olarak kullanılan dergah binası, Sultan Orhan Gazi ile yapılan antlaşma gereği tekke olarak kullanılması şartıyla Türk egemenliğine geçti. Sultan Çelebi Mehmet döneminde ise Ahi Baba şeyhlerine binadan Bizans'ı gözetleme görevi verildi. Dergahta Osmanlı döneminde 500'ü aşkın dervişin barındığı biliniyor. Edip Harabi, Neyzen Tevfik ve Mehmet Ali Hilmi Dedebaba gibi pek çok ünlü isim burada yetişti. Zaman, 06.11.2011 |
70 YILDIR ARANAN TABLO CHP BİNASINDA ÇIKTI
İstanbul Resim Heykel Müzesi’ne ait olan ünlü ressam İbrahim Çallı’nın 70 yıldır aranan İsmet İnönü portesinin CHP Eyüp İlçe Binası’nda olduğu belirlendi.
Radikal gazetesinin haberine göre; 1940’lı yıllarda müzeden sergi için alınan ancak daha sonra geri dönmeyen ‘İnönü Portresi’, CHP Eyüp İlçe Başkanı Levent Karakoç’un makam odasında asılı.
Karakoç, “Ben 45 yaşındayım. Kendimi bildim bileli de CHP’liyim. Bu resim de çok uzun yıllardır burada asılı. Nereden geldiği konusunda hiçbir bilgim yok” dedi.
6 milyon liralık tablo için özel bir önlem almadıklarını belirten Karakoç, “Kapılarımız gayet sağlam, güvenlik kameralarımız çalışıyor. Ama resim ile ilgili özel bir önlemimiz yok” diye konuştu.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yalçın Karayağız, şunları söyledi: “Bayramdan sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile temasa geçip eserimizi geri isteyeceğim. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tür konulara hassasiyetini biliyorum. Bizi kırmayacağına, zorluk çıkarmayacağına inanıyorum.”
Yerinde olmayan 500’e yakın tablo olduğunu ifade eden Karayağız, “Bunların bir kısmının yerini biliyoruz, bir kısmının da nerede olduğu belli değil. Ama yeni yerimize taşındıktan sonra bir ekip kurup eserlerimizi bulacağız. Dedektif gibi çalışacak olan bu ekibimiz müze müze, koleksiyon koleksiyon gezecek” dedi.
İBRAHİM ÇALLI KİMDİR? 1882’de doğan İbrahim Çallı, Türk resminin yapı taşlarından biri. 1960 yılında hayatını kaybeden Çallı’nın yüzlerce eseri bugün birçok müzenin koleksiyonunda yer alıyor. Çallı’nın en bilinen eserleri arasında Cami Avlusu, Mevleviler, Dikiş Diken Kadın, Hatay, İstiklal Savaşı’nda Zeybekler, Türk Topçularının Mevzie Girişi, Nü, Balıkçı Kayığı, Çayır ve Keçiler, Manolyalar, Atatürk, İsmet İnönü ve Yahya Kemal Beyatlı portreleri bulunuyor.
Çallı, İnönü portresini 1939’da yapmış. Resmin 1940’lı yıllarda bir sergi için müzeden alındığı tahmin ediliyor. Eser, bu tarihten sonra bir daha müzeye dönmemiş. Nasıl geldiği belli olmasa da bugün CHP Eyüp İlçe Başkanı’nın makam odasını süsleyen İnönü poretesi, ilgiye muhtaç gözüküyor. Tablonun bazı yerlerinde ufak da olsa hasarlar oluşmuş. Bazı noktalarda çatlaklar mevcut. Akşam Pazar, 06.11.2011
Radikal’in
dün manşetten duyurduğu ‘Aranan
tablo
CHP binasında’ haberi, 6 milyon liralık tablonun
ilginç hikayesini de gün yüzüne çıkardı. 1940’lı
yıllarda müzeden bir sergi için alınan ancak daha
sonra geri dönmeyen 6 milyon değerindeki İnönü
portresi,
12 Eylül 1980 darbesinde kapatılan
CHP’nin
eski binasında çöpler arasında
dururken,
CHP’li Mehmet Sevim tarafından ‘İnönü resmi’
olduğu için fark edilmiş
ve kurtarılmış. Tablo şimdi Eyüp
İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde koruma altına alındı.
Eserin müzeye dönüşüneyse
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu karar verecek. Radikal, Haber: Abdullah Kılıç, 07.11.2011
Radikal, Haber: Enis Tayman, 08.11.2011
Genel başkan yardımcısı
Gürsel Tekin
ile birlikte tabloyu ambalajından çıkarıp
inceleyen
Kılıçdaroğlu, Mimar
Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden ve
Kültür Bakanlığı’ndan yardım alacaklarını
söyledi.Önce tablonun orjinal olup olmadığının
araştırılmasını sağlayacaklarını belirten
Kılıçdaroğlu, dışı
ve arkası camla kaplanan tabloda bozulmalar olduğuna
ve resim üzerinde çatlaklar oluştuğuna dikkat
çekerken, “Orijinal gibi görünüyor ama uzmanlardan
orijinal olduğuna dair görüş alınırsa, Kültür
Bakanlığı’na başvuracağız ve onarımını isteyeceğiz”
dedi. Radikal, 11.11.2011 |
|
TARİHİ KÖŞK BAKIMDA
Bornova Atatürk
Köşk 1880
yılında, İngiliz Mimar Clark tarafından
"Aliberti'nin Evi" olarak inşa edilmişti. Eski bir
Levanten köşkü olan ve "Belhomme Evi" olarak tanınan Yeni Asır, 05.11.2011 |
|
KİTAPTA SANSÜRLÜ, MÜZEDE SERBEST
Osmanlı döneminin ünlü cerrahı
Sabuncuoğlu Şerefeddin adına Amasya Sabah, Haber: Murat Alhan, 05.11.2011 |
|
![]() |
133 YILLIK KÖK BOYANIN DESENLERİ HALA YEPYENİ
Sarıgöl İlçesi'ne bağlı Sığırtmaçlı Köyü'nün 133 yıllık camisinin içerisindeki kök boya ile yapılan çiçekli desenler hala tazeliğini koruyor. Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen kök boya ile yapılan desenler görenlerin ilgisini çekiyor. Sığırtmaçlı Köyü eski camisinin 2007 yılında Vakıflar tarafından koruma altına alındığını ifade eden Sarıgöl Müftüsü Oğuz Metin, "Köy içerisindeki kök boya ile yapılan çiçek motifleri tazeliğini korumakta. İlçemizde 1969 yılında meydana gelen 6.8
Türkiye Gazetesi, Haber: Vehbi Sarıhan, 05.11.2011 |
ABDÜLAZİZ'İN VAGONU RESTORAN OLACAK
R. Koç Müzesi Genel Müdürü
Ertuğrul Duru, Sultan Abdullaziz'in Alman İmparator
II'nci Wilhelm'in Sabah, 05.11.2011 |
|
HAYDARPAŞA GARI SATIŞA ÇIKARILDI
Hükümet imar planı yetkisi alarak, kamuya ait, atıl arsaları ve tarihi binaları ekonomiye kazandırmak için çalışıyor. Proje ile İstanbul’da Boğaz’a nazır birçok kamu binası kiralama ve satış yöntemi ile elden çıkarılacak.
Turizmciler ve inşaat firmaları devletin özellikle İstanbul’daki paha biçilemez tarihi binaları satışa çıkarmasını bekliyor.
Türkiye’nin en saygın gayrimenkul değerleme şirketlerinden olan ve 1994 yılından buyana ticari gayrimenkul hizmetleri veren Kuzey Batı Gayrimenkul Değerleme, İstanbul’daki kamu binalarının değer tahminlerini içeren bir çalışmaya imza attı.
Boğaz’a nazır kamu binalarının bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otele dönüştürülecek ya da restore edilerek turizm amaçlı kullanılabilecek. Kent merkezlerindeki arsalar ise imar planlarında yapılacak düzenleme ile ticaret merkezi, alışveriş merkezi ya da toplu konut alanı olarak yeniden düzenlenecek.
Turgut Özal’ın özelleştirme politikalarını açıkladığı dönemlerde “Satarım”, “Sattırmam” tartışmaları çok popülerdi. Ancak, tüm o tartışmalar çok gerilerde kaldı. Artık, kamuya ait işletmelerin, taşınmazların satışı muhalefetle karşılanmıyor.
Son olarak, Maliye Bakanlığı'nın Hazine'nin arazi ve binalarının üzerindeki imar yetkisini alarak, otel, iş merkezi veya toplu konut alanı olarak düzenlemesiyle Boğaz'daki birçok bina satılabilir hale geliyor. Kararla birlikte Hazine'ye ait tüm kamu binalarını alıp satmaya yetkili kılınan Maliye BFakanlığı'nın geniş bir emlak portföyü oluştu. Uygulama başladığında bakanlık hastanelerden okullara, üniversitelerden tersanelere kadar birçok binayı satabilecek. Satışa çıkması muhtemel tarihi binalar arasında Kuleli Askeri Lisesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı, sirkeci Postanesi gibi paha biçilemeyecek yapılar da var.
Boğaz'daki kamu binalarının satışa çıkmasının müteahhitlerin ilgisinin Boğaz’a kayması bekleniyor. Bakanlığın çalışmasının duyulmasının ardından Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, Boğaz’daki tarihi binalara talip olduğunu açıklarken, müteahhitler, genellikle gelişmeleri sessizce, ama yakından takip etmeyi tercih ediyor.
Zaten, bu konudaki düzenleme de gözlerden uzak olsun diye Teşkilat Kanunu’nda değişiklik yapan ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı kurulmasına imkan veren kararnameye bir madde ilave edilerek Hazine arazileri üzerindeki imar yetkisi usulca Maliye Bakanlığı’na devredilmişti. Ancak, yapılan düzenleme kısa sure büyük tartışmalara yol açtı.
Böylece Maliye Bakanlığı devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazları farklı projeler için değerlendirme yetkisi kazanmış oldu. Üstelik, olası bürokratik engelleri de göz önünde bulunduran kararname ile yapılacak plan değişiklikleri belediyeler 3 ay içinde onaylamazsa planlar Milli Emlak tarafından resmen onaylanacak.
Milli Emlak, Maliye Bakanlığı’na bağlı da olsa hükümet imar tadilatları ve satışlar için Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı adres gösterdi. Bayraktar şu sıralar Milli Emlak’ın hazırlayacağı dosyayı bekliyor.
Uzmanlar, Milli Emlak’ın yapacağı çalışmanın kiralama ve satış olmak üzere iki ayrı yöntem izlenebileceğini, söz konusu olan binaların tarih yapılar olması durumunda Çırağan Sarayı’nda izlenen yöntemin gibi 49 yıllığına kiralama yönteminin gündeme gelebileceğini belirtiyor.
Maliye’den üst düzey bir yetkili, yasanın hazırlanma nedenini “Bugün İstanbul’da Boğaz’a nazır birçok kamu bulunuyor. Kamu kuruluşları, bu binalar yerine, yine kent içinde farklı bir bölgede de faaliyetini sürdürebilir. Boğaz’a nazır kamu binalarının bulunduğu alanların bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otel alanına dönüştürülebilir. Bu şekilde satışa çıkarılabilir. Araziler çok daha yüksek bedelle ekonomiye kazandırılabilir.” sözleriyle özetliyor.
Yani, Maliye Bakanlığı aldığı yetki çerçevesinde Çengelköy’deki Kuleli Askeri Lisesi’ni, Haydarpaşa Garı’nı, Sirkeci Postanesi’ni başka yere taşıyıp bu binaları satışa çıkarabilir ya da kiraya verebilir. Emlak Dünyası, 04.11.2011 |
|
PARK OTEL'E YARGI BİR KEZ DAHA 'DUR' DEDİ Yapı, 04.11.2011 |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |