Temmuz '10 Arşivi |
25 Temmuz - 7 Ağustos 2010 |
|
REJANS İÇİN 'DİYALOG' ÇAĞRISI
İstiklal Caddesi’nde
Saint Antoin Kilisesi’nin
tam karşısında caddeye açılan
Olivya Geçidi’nin
sonunda yer alan Rus lokantası Rejans, kimleri
ağırlamadı ki... Atatürk, Muhsin Ertuğrul, Cahide
Sonku, İbrahim Çallı, Haldun Dormen... Cumhuriyet, Haber: Ceren Çıplak, 06.08.2010 |
|
SAHİ, BİZİM AHŞAP CAMİLERİMİZ DE VARDI
Görkemli camilerin
gölgesinde, taştan bile değil, ahşaptan yapılmış
mütevazı ve sevimli camilerimiz de var bizim. Dur
kalk ilerleyen bastonlu ihtiyarlar vakit namazlarına
yetişsin diye yapılmış olmalılar. Çarşı içindekiler
ise bir vakitler kapıyı kilitleme ihtiyacı bile
duymadan namaza giden esnaf içindir muhakkak; dükkan
vitrininde bir yazı, 'Namaza gittim döneceğim.'
Selatin camilerden birine koşacak değil ya adam, ya
köşeyi dönecektir, ya sokağın karşısına geçecektir.
Camileri yaptıran elleri de unutmayalım bu arada,
kimi imece usulü, kimi de eşraftan hayırlı birinin
hayratı... Zaman Cuma, Haber: Ülkü Özel Akagündüz, 06.08.2010 |
|
EĞİLEN MİNARE 3 BİLEZİKLE ASKIYA ALINACAK
Sivas Hürdoğan, 06.08.2010 |
|
TARİHİ ESERLER SAHİPSİZ KALDI
Türkiye’den kaçak yapılan kazılarda ortaya çıkan ve yasadışı yollardan yurtdışına kaçırılan bronz kaplı beş tarihi eser sahipsiz kaldı. Tarihi kaselere geçen şubat ayında mahkeme kararıyla el konuldu ve Mainz’daki müzeye teslim edildi. Ancak Türkiye avukata yazılı vekalet vermeyince MÖ 8’inci yüzyıla ait paha biçilmez kaseler, Frankfurtlu antikacıya iade edildi.
Marburg Üniversitesi’nde görev yapan arkeolog Dr. Vuslat Müller-Karpe, Mainz’daki müzenin bronz kaplı tarihi eserlerin verilmemesi için çok direndiğini belirterek, “Benzer kaseler, Gordion Tümülüsü’nde yapılan kazılarda bulunmuştu. Bunlar şimdi Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunuyor. Frankfurtlu antika tüccarına mahkeme kararıyla geri verilen ve paha biçilmez değere sahip olan tarihi kaseler, o döneme ait olabilir” dedi. Hürriyet, Haber: Sabri Erdoğan - Aslıhan Urcan - Emine Özer, 06.08.2010 |
|
KEMİKLERİN SAHİBİ HAZRETİ YAHYA MI?
HZ. İsa'yı vaftiz eden ve İsrail kralı Herod'un verdiği emirle başı kesilen Vaftizci Yahya'nın kemiklerinin bulunduğu iddia edildi. Akşam, 06.08.2010 |
|
TARİHİ MEZARI HIRSIZLAR BULDU
Muğla'da, üzerindeki barakayı satın alıp içinden tünel açarak Karya Kralı Hekataios'un mezar odasını soyan 8 kişi yakalandı. İhbar üzerine araştırma başlatan polis; Milas'taki Zeus Karios Kutsal Mabet Alanı yakınlarında bulunan taş bir barakanın, 2 ay önce, kimliği belirlenemeyen bir kişiye 250 bin dolara satıldığını belirledi. Polis, arkeologlarla birlikte barakayı inceledi ve beton bir kapak buldu. Kapağın altındaki tünelden, yerin 12 metre altındaki 2 büyük mezar odasına ulaşan polis, burada da 3 metre boyunda bir lahide rastladı. Varlığından arkeologların bile haberinin olmadığı mezarın, Karya Medeniyeti'nin en önemli devlet adamlarından olan ve MÖ 395 yılında yaşayan Kral Hekataios'a ait olduğu ortaya çıktı. Sabah, Haber: Fatih Abacıoğlu, - Bekir Tosun, Fotoğraf: Akşam, 06.08.2010 |
|
TÜNEL, İSTANBUL'UN SONU MU? Milliyet, Haber: Mehveş Evin, 05.08.2010 |
|
BİR AYASOFYA DAHA ORTAYA ÇIKTI
Sofular'a gittik, bahsettikleri yeri binbir güçlükle bulduk. Fakat burası aradığımız mezarlık değildi, tahminimce pagan belki de paleolitik çağlardan kalma talan edilmiş bir yerdi. Defineciler araziyi köstebek yuvasına çevirmişler, taş taş üstünde kalmamış. Ne kitabe, ne lahit, hiçbir iz yok. Oradan can sıkıntısıyla dönüp Vize'de bir köfteciye girdik. Ona buna sormaya devam ettik, kimsenin ne Kırım Hanları'ndan ne de mezarlarından haberi yoktu, nihayet anlaşıldı ki yanlış iz peşideyiz, artık pes ettik aramaktan vazgeçtik.
İşte o zaman başımızı kaldırıp Vize'ye bakınca karşımıza bütün haşmetiyle bir Bizans kilisesi dikildi; Vize Ayasofyası, yeni restore edilmiş, kırmızı tuğladan, Horasan harcıyla yaz güneşinde ışıl ışıl parlıyordu. Kiremitle kaplı kubbelerin arasında bodur bir minare duruyordu. "Define" bulmuş gibi yanına koşunca, kendimizi antik kentin yukarı mahallesinde (akropolis) bulduk. "Bizye'ye hoşgeldiniz", o zaman adı böyleymiş. Restorasyon, 2003'te Columbia Üniversitesi - Alman Arkeoloji Enstitüsü işbirliğiyle, arkeolog Franz alto Bauer ve Holger A. Klein tarafından gerçekleştirilmiş. Istavroz planlı kilisenin kubbesi altı sütun üzerinde duruyor. 16. yüzyılda camiye çevrilmiş, adı Gazi Süleyman Paşa Camii olmuş. Bu sayede yapı günümüze kadar gelebilmiş. Cumhuriyet'ten sonra şehir merkezinin aşağıya kaymasından ötürü cemaatsız kalan cami kapatılarak kaderine terk edilmiş.
Yerli kaynaklarda Vize Ayasofyası'ndan ilk söz eden tabii ki Semavi Eyice olmuş. 1969 tarihli "Trakya'da Bizans Devrine Ait Eserler" adlı makalesinde, kilisenin 13. veya 14. yüzyıl eseri olduğunu söylüyor. Cyril Mango'ya göre, "Aya Sofya, Azize Genç Meryem'in Bizye Piskoposluk kilisesine gömüldüğü tarih olan 903 yılından önce yapılmış" olmalı. 2004'te burayı restoren eden arkeolog Franz alto Bauer ise, 8. veya 9. yüzyıldan kalma olduğunu "tahmin" ediyor.
Yaşında kimsenin mutabık kalamadığı Ayasofya, gıcır gıcır yenilendikten sonra tekrar Gazi Süleyman Paşa Camii adıyla ibadete açılmış. O gün yanına vardığımızda kapalıydı ama kapıda bir cep telefonu numarası yazılıydı, çevirdik beş dakika sonra imam geldi, kapıyı açtı içeri girebildik. Kubbenin göbeğinde orjinal kalabilmiş süslemenin dışında kiliseden pek bir iz yok. İmam gencecik biri, Bursalı'ymış. Kilise hakında bir şey bilmiyor ama çok kibar bir imam. Yalnız cemaatten şikayetçi, cami merkeze uzak düştüğünden kimse namaza gelmiyormuş.
O gün arayıp da bulamadığımız Kırım Hanları'na ait mezarların akıbetini ancak İstanbul'a dönünce öğrenebildim. Meğer 1700'lerin başında Prut Savaşı'nda Ruslar'a karşı Osmanlı ordusuna büyük katkılar sağlayan bir Devlet Giray Han varmış. Ancak bu Han, aynı savaşta müttefikimiz olan İsveç Kralı Demirbaş Şarl'a kötü muamele edince Edirne'de derdest edilip buradan Rodos'a sürülmüş. 1713'te af edilerek Vize Sancağı'nda ikamete mecbur edilmiş. Ölünce (Vize'de değil) Saray'da Ayaz Paşa Camii avlusuna gömülmüş. Ntvmsnbc, 05.08.2010 |
|
TÜRKİYE'NİN YENİ MARKASI
Habertürk, 05.08.2010 |
|
NUH'UN GEMİSİYLE İLGİLİ YENİ İDDİA
Bugün, 05.08.2010 |
|
AĞRI'DA 2 BİN 600 YILLIK ZAR Radikal, Haber: Metin Karip, 05.08.2010 |
|
BEYDAĞ KALESİ'NDE KAZILAR DEVAM
Haber Ekspres, 05.08.2010 |
|
TEMELDEN RESTORASYON
Büyükşehir Belediyesi, Ayasofya'dan sonra İstanbul'da ayakta kalan en eski yapılardan biri olarak kabul edilen Molla Zeyrek Camisi, diğer adıyla Pantokrator Manastır Kilisesi'nin restorasyonu için temel araştırmasını ihale etti. Hanart Mimarlık Restorasyon firmasının 160 bin TL'ye üstlendiği ihale kapsamında, tarihi yapının temel araştırması, statik durumu, arazinin jeolojik araştırması gibi mühendislik çalışmalarının yanı sıra, restorasyon öncesi fizibilite çalışmaları gerçekleştirilecek. 2011sonuna kadar tamamlanması hedeflenen çalışma sonrasında ortaya çıkarılacak tabloya göre, restorasyon için proje ve inşa çalışmaları başlatılacak. Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 05.08.2010 |
|
TİKA'NIN KUDÜS'TE İNŞA ETTİĞİ DUVAR TARTIŞMA YARATTI
Müslüman Mahallesi’nin Aslanlar Kapısı girişinin hemen dışında bulunan Yusufiye Mezarlığı’nın çevresinde hızla yükselmeye başlayan duvarın amacının mezarlığı korumak olduğu belirtildi.
Yusufiye Mezarlığı Haremüşşerif’in doğu duvarı boyunca uzanıyor ve 1,400 yıllık mezarlara ev sahipliği yaptığı söyleniyor.
Projenin bir parçası olarak duvarın Eriha Yolu’ndan Aslanlar Kapısı’na geliş yönünde tamamlanan kısmına bir Türk bayrağı asıldı. Mezarlığın eski duvarları hala sağlam olduğu için projeye gereksiz gözüyle bakılıyor.
İnşaat sahasının önünde projenin TİKA tarafından hayata geçirildiğini gösteren İngilizce-Türkçe tabela dikkat çekiyor. Kudüs’te benzer projelerin yabancı yatırımcılar tarafından hayata geçirilmesi sıra dışı bir durum değil. Ancak Türkiye-İsrail ilişkilerinin dibe vurduğu bir dönemde Türkiye’den bir devlet kurumunun şehirde inşaat yapması hassas bir mesele.
Jerusalem Post’un
Çarşamba günü görüştüğü TİKA
Ankara bürosundan
bir sözcü, inşaatla ilgili açıklama yapmayı
reddederek, “TİKA’nın
Filistin’deki
ofisi”ne yönlendirdi.
Gazete söz konusu
ofisin Kudüs’ün doğusunda Şeyh Cerrah mahallesinde
bulunan Türk Konsolosluğu olduğunun ve yapılan
aramaların cevapsız kaldığının altını çizdi.
King, “İsrail Eski Eserler Dairesi dahil birçok kurumun bu projeye en başından beri karşı olduğunu biliyorum. Ama yine de yeşil ışık yakıldı” dedi. Bunun bir tesadüf olmadığında ısrar eden King, “Türk hükümeti tek taraflı adımlar atarak Kudüs’te her istediğini yapabileceğini göstermek istiyor. Eski Şehir’in girişine yapılan duvar da bunun bir örneği” dedi.
İsrailli aktivist, “Projeye bir hafta daha zaman veriyorum. Eğer o tarihten sonra da çalışmalar sürerse meseleyi mahkemeye götürmeyi planlıyorum. Bu işin bitmesini istiyorum, o kadar” dedi.
Balkanlardan, Ortadoğu’ya ve Afrika’ya kadar dünyanın Türklerin ve Müslümanların yaşadığı birçok yerinde TİKA restorasyon projeleri yapıyor. Özal döneminde kurulan TİKA, faaliyetlerini Başbakanlık çatısı altında yürütüyor. Hürriyet, 05.08.2010 |
|
|
SULUSARAY UYANIYOR
Tokat'ın 69 km güneybatısında yer alan Sulusaray İlçesi’ndeki, MÖ 1. yüzyıla tarihlendirilen Antik Sebastopolis Kenti’nde, 19 yıl sonra kazılara tekrar başlanıyor.
İngiltere Veliaht Prensi Charles’ın 90’lı yılların başında gayrıresmi olarak ziyaret ettiği Sebastopolis’te ilk kazılar, 1987-1991 yılları arasında yapılmıştı. Yeni kazı çalışmaları, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA), İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin işbirliği, Dr. Markus Kohl’un başkanlığında yürütülecek. Tokat Valisi Şerif Yılmaz, “İlçenin altı olduğu gibi kazı alanı. Antik kentin çok küçük bir bölümü görülüyor. Her evin inşaatında, antik kente ait bir parça görmek mümkün. Kazıyla beraber o değeri sahiplenmek istiyoruz. Turizm açısından önemli merkezlerden biri olacak” dedi. Hürriyet, 05.08.2010 |
BAHÇESİNDEN ROMA'YA ÇIKTI
Zonguldak'ın Çaycuma İlçesi'nde oturan Nizamettin Oral iki yıl önce bahçesinde sera kurmak için kazı yaparken tarihi kalıntılara rast geldi. Olayın ortaya çıkması üzerine Kültür Bakanlığı Kdz. Ereğli Müzesi tarafından başlatılan kazı çalışmalarında iki yılın sonunda MS 3. yüzyıldan kalan Roma Dönemi'ne ait kalıntılara ulaşıldı. Bulunan iki mozaik ve ardından ortaya çıkan odaların ardından üçüncü mozaik bulundu. Üçüncü oda için ümitlendiren çalışmalarda, odaların güzel ve dekorlu olması villa ihtimalini artırıyor. Kazı çalışmalarının yapıldığı bahçenin sahibi Nizamettin Oral, bahçesindeki tarihi eserin yedi emin olarak kendisine teslim edildiğini belirtti.
Aylardır evinin balkonunda gece gündüz nöbet tuttuğunu belirten Oral, devletin hiçbir maddi destek vermemesinden yakınıyor. Bahçesini ekemediği için önemli derecede maddi kaybı olduğunu belirten Nizamettin Oral, çalışmalar bitirildikten sonra alanın etrafına en azından tel çekilmesini istedi. Yeni Şafak, 05.08.2010 |
|
İLK DÜNYA MİRASLARI
İşte 1978 yılında ilan edilen ilk Dünya Mirasları:
Tarihte ilan edilen ilk milli park olma özelliğini taşımaktadır. Milli parkın büyüklüğü yaklaşık olarak 8987 km²'dir. Amerika'nın Idaho, Wyoming ve Montana eyaletlerinin kesiştiği yerde bulunur. Özellikle içinde bulunan çok büyük gayzerleri ile tanınır. Dünyadaki sıcak su kaynaklarının yarısı burada bulunur ve sayıları 10000'i aşar. Sabah, Haber: Lale Gençalp, 05.08.2010 |
|
HEDEF, DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİ
Amasya, UNESCO dünya kültür mirası listesine girmeyi hedefliyor.
Amasya Belediyesi tarafından hazırlanan koruma amaçlı imar planının koruma kurulunun onayından geçtiğini ve askı süresinin beklendiğini belirten Amasya Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmat Kaya, "Tahminen ağustos ayının sonundan itibaren kentimizin koruma amaçlı imar planı var diyebileceğiz. Sonrasında ise dünya kültür mirası listesine girmek için gerekli şartları yerine getirecek ve aday il olarak başvuruda bulunacağız" dedi.
Amasya Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Kaya, Müze Müdürü Celal Özdemir ve basın mensuplarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi (İÜ) tarafından Amasya Kalesi'nde gerçekleşen arkeolojik kazı çalışmalarını yerinde inceleyen Amasya Valisi Halil İbrahim Daşöz, Yrd. Doç.Dr. Emine Dönmez'den kazı çalışmaları hakkında bilgiler aldı. Amasya Kent haber, 05.08.2010 |
|
BAKANLIK, DEPO MÜZE VE
KÜLTÜR PORTALI KURACAK 2010 Beklenti Raporu’nu hazırlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, süreli yayın ve kağıt koleksiyonlarının muhafazası için kapsamlı bir proje başlatırken, yeni müzelerin ve depo müzelerin yapılmasını hedefliyor. Bakanlık ayrıca, kamu kurumlarının internet sitelerinde kültür, tarih, sanat gibi konularda bilgi sağlayan bir portal oluşturulmasını da planlıyor.
Süreli yayın ve kağıt koleksiyonlarının muhafazası çalışmasını Süleymaniye Kütüphanesi’nde başlatacak.
Bakanlığın raporunda konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle: “Kamu kurumlarının internet sitelerinde bulunan Türkçe içeriğin derlenmesi ve görsel materyallerle desteklenmesi ile kültür, tarih, sanat gibi konularda bilgi sağlayan bir portal oluşturulması hedeflenmiştir. Portalın hizmete sunulmasıyla birlikte; ülkemizin kültürel birikimi, tarihi zenginlikleri yurtiçinde ve yurt dışında daha güzel bir şekilde anlatılmış olacaktır. Portal, www.turkiyekulturportali.gov.tr internet adresinden test yayınına alınmıştır.” Hürriyet, 05.08.2010 |
|
LİKYA YOLU GÜN IŞIĞINA ÇIKACAK
Muğla'daki Kaunos
antik kentinden Antalya'ya kadar uzanan 3 bin
kilometre uzunluğundaki antik Likya Yolu'nun
‘tamamının' ortaya çıkarılması için çalışma
başlatıldı. 2 bin yıl önce yapılan yolun tamamının
ortaya çıkarılmasının 12 yılı alması bekleniyor. Radikal, 04.08.2010 |
|
POMPEIOPOLIS KAZILARI START ALIYOR
Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde 4 yıldır devam eden Pompeiopolis antik kenti kazıları bu hafta sonu start alıyor.
Yaklaşık 1,5 ay sürecek olan kazı çalışmaları ile ilgili konuşan Kazı Başkanı Almanya Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Latife Summerer, bu yıl 5. yılını gerçekleştirecekleri Pompeiopolis kazılarına Almanya, İtalya ve Fransa başta olmak üzere bir çok ülkeden uzman ve arkeologların katılacağını söyledi.
4 yıl gibi kısa bir süre zarfında Pompeiopolis antik kentinde beklediklerinden çok daha fazla buluntuya ulaştıklarını belirten Summerer, bu yılki kazı çalışmaları kapsamında önceki yıllarda yaptıkları jeofizik çalışmalarından yola çıkarak hareket edeceklerini ve antik kentin tarihine ışık tutacak buluntulara ulaşmayı hedeflediklerini vurgulayarak yüzey araştırmalarına da bu yıl ağırlık vereceklerini kaydetti.
Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan da, 5. kazı sezonunun en verimli şekilde geçmesi için her yıl olduğu gibi bu yılda ellerinden gelen desteği vereceklerini ve en kısa sürede Pompeiopolis antik kentini Karadeniz turizmine kazandırmayı amaçladıklarını ifade etti. Internet Haber, 04.08.2010 |
|
2 BİN YIL SONRA GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Tekirdağ’da merkeze bağlı Karaevlialtı bölgesinde bulunan ve MÖ 2. yüzyılda çıkan yangın sonucunda kullanılamaz hale geldiği sanılan Heraion- Teikhos Antik Kentin’deki Pantheon’da (şehrin saygı duyduğu tüm tanrıların kutsandığı yer) kazı çalışmaları devam ediyor.
Kazı başkanı Ahi Evran Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Neşe Atik, bu kazının Traklar’a ait ilk şehir kazısı olduğunu söyledi. Atik, 2. yüzyılda çıkan yangından dolayı kullanılamaz halde olduğu sanılan tapınaktan şu ana kadar önemli eserler çıkarıldığını söyledi ve “Tapınak içinde şimdiye kadar çok sayıda Hera, Kybele, Eros, Afrodit gibi tanrılara ait heykelcikler ile tunçtan yapılmış paralar, pişmiş topraktan damgalı Amphora kulpları ve küpler, kurşundan yapılmış sapan taşı ve benzeri eserler çıkardık.” dedi.
Atik, 2000 yılından bu yana çalışmaların devam ettiği Karaevlialtı bölgesinde; ilginç buluntular elde ettiklerini söyledi ve “Bu yılki çalışmalarda kentin en yüksek tepesindeki tapınağı ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Elde ettiğimiz bulgulara bakarak ilk başta tapınağın bir yangında yok olduğunu sandık” dedi.
Kazılar şehrin kuzey doğusunda yapılmaya devam ederken, şehrin kuzey batısında 2,5 metre kalınlığında duvarları olan kare şeklinde bir kule bulundu. Tapınağın kuzey doğusunda yüzeye yakın olan bu heybetli kuleyi kazmaya başladıklarını açıklayan Prof.Dr. Atik, ”Bu kule kuzey doğuda bir kapının parçası olmalı; ancak henüz ona bağlanan sur duvarları ortaya çıkmadı. Duvar örgü sistemi ve kalınlığından savunma için yapıldığını anlıyoruz; çünkü 2,5 metre kalınlığında duvarları olan bu kule 11 metreye 11 metrelik devasa büyüklükte.” diye bilgi verdi. Atik, kulenin çevresinin surlarla çevrili olduğunu da bildirdi.
Kazıya başlayalı 1 hafta olmasına rağmen tapınağın içinde ilginç buluntular ortaya çıkardıkları ifade eden Atik, “Türklerde koçun kutsal olması gibi Traklar’da da köpek kutsal hayvan olarak kabul ediliyor. O dönemde iyi şans getirmesi için köpekler kurban ediliyordu” dedi ve ekledi, “Bu tapınağın 3 ayrı evresi var: Döşemelerin üzerindeki kap parçalarından yaptığımız incelemeye göre milattan önce 6. yüzyıldan itibaren burada kutsal alan var. 4. yüzyılda bir yapılaşma daha oluşmuş. Milattan önce 2.yüzyılda da, bu görkemli tapınak inşa edilmiş. Bu tapınak birçok kültürün hepsini birden içinde barındırıyor.”
Daha önceki kazı çalışmalarında en yüksek tepenin kuzey batısında Traklar’a özgü değişik tümülüs mezarlığı bulduklarını söyleyen Atik, bunları açığa çıkarmak istediklerini, bu mezarların sıra dışı olduklarını ve bu nedenle bu yılki projelerinde bozulmamış haldeki bir iki örneği açmak istediklerini söyleyerek, bu sayede Trak erkeklerinin eşlerinden biriyle gömülmüş olabileceğini saptamak istediklerini belirtti.
“Çünkü tarihçi Heredot’a göre, Trak erkeklerinin çok eşleri olurdu. Trak erkekleri öldüğü zaman kadınları da mezara girmek istermiş. İhtiyar heyeti de hangi kadının bu şerefe nail olacağına karar verir, ölen Trak erkeği bir eşiyle birlikte gömülürmüş; fakat bunu hiçbir yerde tespit edemediler.” diyen Atik, daha önce bulunan mezar yan yana iki gömünün yapılmasını gerektirecek şekilde olduğunu; ancak mezardan ortaya çıkarılanların biraz karıştırıldığını, kesin bilgiler için bozulmamış bir mezar gerektiğini ifade etti ve kazı çalışmalarının 1 ay süreceğini, sağlıklı bir şekilde devam etmesi için de bu alanda çalışmaların kamulaştırılması gerektiğinden söz etti.
Atik, sözlerine arkeolojik çalışmaların çok masraflı ve sabır isteyen bir iş olduğunu belirterek devam ederken son olarak da, ”Kültür ve Turizm Bakanlığı bu kazı için bize 30 bin lira tahsis ediyor. Şu anda bu paranın yarısı bize verildi. Bu parayla bu kazıyı sürdürmemiz mümkün değil. Benim gibi diğer arkeolog arkadaşlar da aynı sıkıntıyı paylaşıyor. Yeme, içme ve temizlik ihtiyaçlarını resmi belge olarak gösterme şansımız olmadığından büyük sıkıntı yaşıyoruz. Tarihin ortaya çıkması için destek verilmesini istiyoruz.” dedi. Ntvmsnbc, 04.08.2010 |
|
|
900 YILLIK TARİHİ ESER
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi adına Prof.Dr. Nevzat Çevik başkanlığında sürdürülen Myra-Andriake kazılarında 6 metre alüvyon altından çok iyi korunmuş halde bulunan kilisenin duvarında yer alan fresko büyük ilgi gördü.
Myra-Andriake kazıları Bizans dönemi sorumlusu Prof.Dr. Engin Akyürek, Dr. Özgü Çömezoğlu ve kazı ekibi tarafından üzerinde çalışılan 12. Yüzyıl freskosunda Hz. İsa, Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın Deesis-Yakarış sahnesinin betimlendiği bildirildi.
Kazı ekibi tarafından, renklerinin canlılığı dolayısıyla “adeta renkli bir fotoğraf gibi” diye nitelenen freskonun özgün yanının Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın ellerinde tuttukları yazı parşömenleri olduğu kaydedildi.
Kazı Ekibi Başkanı Çevik, “Anadolu’nun Pompeisi” olarak adlandırılan Myra antik kentinin içini göstermeye başladığını belirterek şöyle konuştu: “Kazılarda elde edilen ilk bulgular, Demre’nin altında yatan büyük metropolden kalan bilgilere ilişkin önemli korunmuşluk haberleri vermektedir. 900 yaşındaki fresko, resimleme niteliği, korunmuşluk ve ikonografi açısından Demre tarih ve kültüründe bir basamağın daha aydınlatılmasında büyük katkısı olmuştur. Daha şimdiden turistlerin ilgisini çeken bu yeni kilise Demre turizmine de yeni bir katkılar verecektir.” Haber Vakti, 04.08.2010 |
TEOS, 40 YIL SONRA GÜN YÜZÜNE ÇIKACAK
İzmir'in Seferihisar İlçesi'nde bulunan Teos antik kentindeki kazı çalışmaları, 40 yıl aradan sonra, sanatçıların da katıldığı törenle başladı. MÖ 3000'li yıllarda kurulan, dönemin en büyük liman kenti olma özelliğine sahip Teos'ta, kazı çalışmalarının başlaması nedeniyle düzenlenen törene Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Müze Müdürü Mehmet Tuna, İzmir Kültür Müdürü Abdülaziz Ediz, Kültür Bakanlığı temsilcisi Mahir Atacı, AKP İlçe Başkanı Ümit Cingöz ve 4. Türkiye Tiyatrolar Buluşması için Seferihisar'da bulunan tiyatro sanatçıları Erhan Gökgücü, Orhan Aydın, Turgay Tanülkü da katıldı. Teos'un sanatçılar kenti olduğunu hatırlatan Soyer, "Tarihte ilk kez oyuncular birliği burada kurulmuş. Umuyorum ki, bu mirasın ortaya çıkartılmasıyla beraber, sahip olduğumuz zenginliklerin gereğini de yapmaya başlarız" dedi. 8 Eylül'e kadar devam edecek kazılar Ankara Üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Musa Kadıoğlu başkanlığında yürütülecek. İlk olarak Dionysos Tapınağı, antik tiyatro, Odeon ile Demeter ve Kore Tapınağı'nın bulunduğu alanlardaki yapılaşma ile antik kentteki cadde-sokak sisteminin araştırılmasına yönelik jeofizik çalışmaları yapılacak. Yeni Asır, Haber: Mustafa Karabulut, 04.08.2010 |
|
EN GÜZEL CAMİNİN İZNİK ÇİNİLERİ
İslam mimarisine MS 9.yüzyılda giren çini
nedir ve ne gibi değişikliklere uğramıştır?
Yemek takımı yapılan çinilerde kurşun yerine kalay
kullanılıyor. Olabildiğince azaltılıyor kurşun
miktarı. Diğer türlü kullanılmaz su alır içine ve
bir süre sonra bozulur. Bu farklılığı nasıl bir
kıyafetin orijinal olup olmadığını
anlayabiliyorsanız, çinide de anlayabilirsiniz.
Gözle görülür farklılık olacaktır. Ancak bunu
yapmanın kolay olmadığını o yüzden her yerden
alınmaması gerektiğini söylemek isterim. Biz
TÜBİTAK ile 2 yıl üzerinde çalıştıktan sonra
kurşun kalay dengesini ayarlayabildik. O yüzden her
‘’Bunda yemek yenilir’’denilen yerden çini almamak
lazım. Cnn Türk, Haber: Işıl Kırbay, 04.08.2010 |
|
GÜNAY, KAÇIRILAN TARİHİ ESERLERİN PEŞİNE DÜŞTÜ
Yeni Asır, Haber: Bekir Tosun, 04.08.2010 |
|
DİDİM'DE KÜLTÜR TURİZMİ BAŞLIYOR Habertürk, 03.08.2010 |
|
KÜTAHYA'DA BİN 242 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi girişinde bulunan A.Ö. isimli şahsa ait çantada bin 242 parça tarihi eser ele geçirildi.
Kütahya Tavşanlı Karayolu üzerinde bulunan Dumlupınar Üniversitesi üst nizamiye girişinde alınan duyum üzerine A.Ö. isimli şahsın üzerinde ve çantasında yapılan aramada; Bizans dönemine ait 8 adet bronz sikke, Roma dönemine ait 13 adet bronz sikke, Roma dönemine ait 2 adet gümüş sikke, Osmanlı dönemine ait 6 adet bronz sikke, Osmanlı dönemine ait 28 bronz sikke, 1 adet bayan figürlü baş heykelciği, bir adet delikli taş, 3 adet Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait tedavülden kaldırılmış delikli madeni para, 317 adet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait tedavülden kaldırılmış madeni para, 280 adet Alman Devletine ait tedavülden kaldırılmış para ile 583 adet muhtelif devletlere ait tedavülden kaldırılmış madeni para ele geçirildi. A.Ö. alınan ilk ifadesinin ardından adli makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğü edinilen bilgiler arasında. Star Gündem, 03.08.2010 |
|
Kumluca’da ilk kez 1892 yılında Avusturyalı bilim adamlarınca keşfedilen Rhodiapolis Antik Kentinin üzeri, bu tarihten sonra bölgede kazı çalışması yapılmaması üzerine otlarla kapandı. Antik kent, 2000 yılında çıkan yangının ardından tekrar ortaya çıktı.
Kumluca merkezine 2,5 kilometre uzaklıkta, ilçeye hakim bir tepe üzerinde kurulu antik kentte 2006 yılında Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof.Dr. Nevzat Çevik tarafından başlatılan kazıların başkanlığını, geçen yıldan itibaren aynı üniversiteden Doç.Dr. İsa Kızgut üstlendi.
Doç.Dr. Kızgut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kazı çalışmalarının yaklaşık bir ay önce başladığını, bu yıl öncelikle, geçen yıldan yarım kalan çalışmaları tamamlamayı hedeflediklerini bildirdi.
Antik çağda Likya kentlerine yaptığı yardımlarla ünlenen Opramoas’ın anıtının da bulunduğu antik kentte, geçen yıl kilisenin mozaikli tabanının ortaya çıkarıldığını hatırlatan Kızgut, bu yılki çalışmalar başlayana kadar mozaik kaplı alanın üzerini toprakla örterek koruduklarını anlattı.
Kızgut, kilisenin kuzey yönünde günışığına çıkarılan ve MS 5. yüzyıla tarihlenen mozaik zeminin altı renkten oluştuğuna dikkati çekerek, her paneli farklı bir desen içeren mozaiklerin koruma duvarlarının da aynı şekilde işlendiğini tespit ettiklerini ifade etti.
Mozaiklerin üzerini hem iklim şartlarından, hem de insan etkilerinden korumak için toprakla örtmek zorunda kaldıklarına işaret eden İsa Kızgut, 1500 yıllık mozaikleri koruma altına alarak, sergileyebilmek için bir proje geliştirdiklerini aktardı.
Kızgut, 400 metrekare alana yayılı mozaiklerin üzerini çatıyla örtmeyi hedeflediklerini belirterek, ‘Bu projede üzeri örtülü alanda mozaiklerin aralarında gezinti yolları olacak’ dedi.
Mozaikli zemin için hazırladıkları projenin yaklaşık 100 bin TL’ye mal olacağını bildiren Doç.Dr. Kızgut, finansal destek bulunduğu takdirde projenin gelecek yıl hayata geçeceğini vurguladı. Antik kentte mozaiklerin yanı sıra, tiyatro, hamam, Opramoas anıtı, kilise, nekropoller ve çok sayıda su sarnıcı bulunuyor. haberler.com, Fotoğraf: Kemer Gözcü, 03.08.2010 |
|
DEFİNECİLER TOROSLARDAKİ VANNOS KENTİNİ YAĞMALADI
Yurtsever, elinde bulunan Osmanlı Arşivindeki 1530 tarihli Tapu-Tahrir defterinden adı geçen kalenin gerçek isminin “Vannos Kale ve Şehri” bilgisine ulaştığını belirterek, “Vannos kale ve antik kentinin bulunduğu yerde yaptığım yüzey araştırmaları esnasında giriş kapısı üzerinde Anadolu tarihinin şifrelerini çözümleyecek kadar önemi bulunan heykeller ve yazılı taşlar ile karşılaştım. Giriş kapısı üzerindeki oturur durumdaki kral ve her iki yanındaki aslan heykellerinin defineciler tarafından sürekli olarak kırıldığını öğrendim. Buna rağmen kalenin giriş kapısının sarp duvarı üzerindeki aslan ve geyik heykellerine defineciler ulaşamadığı için sapasağlam durduğunu gördüm. Kalenin muhtelif yerlerindeki yazılı taşları inceleyerek adı geçen kalenin geç Bizans döneminde yapıldığı ve Ortaçağ’da da Haçlılar ve Kilikya Ermenileri tarafından kullanıldığını tespit ettim” dedi.
Yanında bulunan köylü Ömer Hökelek’in rehberliğinde kale ve aynı adı taşıyan kent üzerinde yaptığı araştırmalarda tarihi antik kentin definecilerin saldırısına uğrayarak köstebek yuvası haline getirildiğini üzülerek gördüğünü kaydeden Yurtsever,”Kalenin batı sur duvarlarının bir kısmı yerinden sökülerek uçuruma yuvarlanmış, mevcut duvarların her yerinde köstebek yuvası gibi çukurlar açılmış. Antik kentin kilise ve manastırlarının temellerine kadar çukurlar açılarak define aranmış.
Düşündürücü olan ise Vannos antik kale kentinin yönetim tarafından korunmadığı ve definecilerin yağmalanmasına terk edildiğini üzülerek görmüş olmamdır” diye konuştu.
Osmaniye İli içinde bulunan tarihi Vannos antik kale kentindeki içler acısı tarih yağmasını yerinde görmesi için Vali Celalettin Cerrah’ı Vannos antik kale-kentine davet eden Yurtsever, “Vannos antik kale-kenti Çukurova’yı Kapadokya’ya bağlayan ama henüz sırları çözümlenemeyen Toros geçitlerinin tarihini aydınlatan sırları bünyesinde barındırıyor. Kalenin girişindeki heykeller ve yazılı taşlar acili olarak koruma altına alınmalı ve en kısa zamanda bilimsel araştırmaların başlatılarak tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılması ve dünyaya açıklanmasını gerektiriyor” şeklinde konuştu. Beyaz Gazete, 03.08.2010 |
|
KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ'NDEN TARİH FIŞKIRIYOR
Küçükçekmece Gölü kıyısında, 2007 yılında bulunan 2700 yıllık antik Bathonea Kenti kazılarından tarih fışkırıyor.
Bu yılki çalışmaların ilk haftalarında, Roma dönemine ait bir mezar steli, 11. yüzyıla tarihlenen bir Bizans sikkesi, antik limana bağlanan ana ve tali yollar, porfir bir sütun parçası, Roma, Bizans, Osmanlı dönemlerine ait çanak-çömlek-seramik parçaları, Hellenistik dönem izleri taşıyan apsisli bir yapı kalıntısına da ulaşıldı. Bakanlar Kurulu kararıyla sürdürülen Bathonea kazısının 2010 yılı çalışmalarında, kentin ızgara planlı bir yerleşime sahip olduğu belirlendi. Bathonea kazısı sadece ülkemizde değil, tüm dünyada geniş yankı uyandırdı. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü yayını “Archaeology 2009”, yılın en önemli arkeolojik keşifleri arasında ilk on beş içinde Bathonea’yı da gösterdi.
Kazı başkanı, Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Şengül Aydıngün, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın destek verdiği çalışmalarda önemli adımlar attıklarını belirtti. Hürriyet, Haber: Bülent Ovacık, 03.08.2010 |
|
TARİHİ ÇİNİ FIRINLAR GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
İstanbul Üniversitesi'nin en uzun soluklu kazılarından biri olan İznik kazılarında, tarihi çini fırınlar gün yüzüne çıkarılıyor.
Bursa’nın İznik İlçesi'nde, tarihi çini fırınlarını gün yüzüne çıkarmak için 1984 yılından beri sürdürülen kazı çalışmalarına bu yıl da başlandı.
İznik’te, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof.Dr. Oktay Aslanapa tarafından Maltepe Caddesi’nde bulunan tarihi çini fırını kalıntılarının gün ışığına çıkarılması için 1984 yılından bu yana devam eden kazılar yeniden başladı.
Kaymakamlık ve Belediyenin de destek verdiği kazı çalışmalarını Yrd. Doç.Dr. Belgin Demirsar Arlı’nın kontrolünde yapılıyor. Çalışmalara, çeşitli üniversitelerden sanat ve arkeoloji dalı bölümü öğrencileri de katılıyor. Kazıların bu yılki bölümü 31 Ağustos’ta sona erecek. Trt/Haber, 03.08.2010 |
|
REDİF BİNASI YENİ GİBİ OLDU
Özgür Kocaeli, 03.08.2010 |
|
SOLOİ POMPEİOPOLİS KAZISINDA YENİ BULGULARA ULAŞILDI
Mersin’de, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Dokuz Eylül Üniversitesi iş birliğiyle ‘Sütunlu Cadde” ve ”Soli Höyük”te yürütülen Soloi Pompeiopolis antik kenti kazılarında yeni bulgulara ulaşıldı.
Sütunlu Cadde'de erken Bizans dönemine tarihlenen dini yapı bulunurken, Soli Höyük’te bir yüzünde balta, diğerinde mahmuzlu orak kalıbı bulunan kalıntıya ulaşıldı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Prof.Dr. Remzi Yağcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yıl 12′ncisi 15 Temmuzda başlayan kazıları, Mezitli ilçe Belediyesinin desteğinde 36 kişilik ekiple sıcağa rağmen sürdürdüklerini söyledi.
Sütunlu Cadde'de geçmiş dönemlerde ortaya çıkardıkları zenginliklerin Mersin Müzesi’nde sergilendiğini belirten Yağcı, ”Erken Bizans dönemine tarihlenen avlular ve Bizans defineleri, Roma dönemine ait hem küçük hem de büyük heykeller gibi birçok yapı ve eser kent kültür turizmine katkı sunuyor” dedi.
Bu yılki kazılarda ise Sütunlu Caddede büyük bir yapı kalıntısı ortaya çıkarıldığını vurgulayan Yağcı, şöyle devam etti: ”Şapel olduğunu tahmin ettiğimiz dini yapıya burada ilk kez rastlıyoruz. Bu durum Sütunlu Caddenin hem Roma hem de Bizans döneminde kentin merkezi yeri olduğunu gösteriyor. Sütunlu Caddeyi yatay olarak kesen dini yapının erken Bizans dönemine tarihlendiğini tahmin ediyoruz. Apsisini bulduğumuz yapının etrafında genişletme çalışmalarını sürdürüyoruz. Milattan sonra 525 yılı depremine kadar bu şapel kullanılmış olmalı. Yani Roma ve Bizans dönemi iç içe bir durum sergiliyor. Bu da Soloi Pompeipolis’te kesintisiz iskan olduğunu kanıtlıyor.”
Yağcı, Soli Höyük’te ise Mersin’in dip tarihini araştırdıklarını bildirdi. Geçmiş yıllarda burada Kizzuwatna dönemine ait savunma sistemi ortaya çıkardıklarını anımsatan Yağcı, ”Bu da Toroslar İlçesindeki Yumuktepe Höyüğü ile paralellik gösteriyor. Bunun yanı sıra Mersin’in dip tarihine ışık tutacak yazılı belgeler elde etmiştik” diye konuştu.
Bu yıl ise maden teknolojisi ile ilgili ”bir yüzünde balta ve diğer yüzünde mahmuzlu orak kalıbı”nın yer aldığı önemli bulguya ulaştıklarına işaret eden Yağcı, şöyle konuştu: ”Bu buluntu, milattan önce 15. yüzyılda Soloi Pompeiopolis’te metalürji ile ilgili üretim atölyelerinin olduğunu gösteriyor. Geçmişte balta ve benzeri aletler elde edilmişti. Ancak Kilikya yöresinde ilk kez elde ettiğimiz balta ve orak kalıbı, bölgede tarımsal ve silah teknolojiyle ilgili üretim yapıldığını da ortaya koyuyor. Bir liman kenti olan Soli’nin aynı zamanda bir üretim merkezi olduğunu gösteriyor ve Hitit arkeolojisine önemli katkıda bulunuyor.”
Yağcı, 12 yıldır yürüttükleri kazı çalışmalarının yanı sıra restorasyon çalışmalarına da önem vererek Sütunlu Cadde’yi ayağa kaldırmayı amaçladıklarını bildirdi.
Caddenin güney ucundaki Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından onaylanan projeyi hayata geçirmeyi çalıştıklarını anlatan Yağcı, ”Projenin yaklaşık maliyeti 2 milyon lira. Kaynak arayışı sonuçlandığında tahminen bir yıl içinde caddenin güney ucunu 2′şer sıra 7′şer sütun halinde ayağa kaldıracağız. Bu kazılar için önemli gelişme olacak. Koruma bilinci artacak ve restorasyonun ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacak” dedi.
Görkemli yapının ayağa kaldırılması için kamulaştırmanın şart olduğunu vurgulayan Yağcı, şunları kaydetti: ”Yaptığımız bu çalışma ve çabaların kamulaştırma ile desteklenmesi lazım. Sütunlu Caddenin iki tarafının mutlaka kamulaştırılması ve limana kadar açılması lazım. Bakanlık nezdinde müracaatlarımız var ve sonuçlanmasını bekliyoruz. Eğer kamulaştırma gerçekleştirilirse 200 sütunluk Sütunlu Cadde turizme açılarak hem karadan hem denizden gezilebilir hale gelecek. Ayrıca, kuzeyde bir müze projemiz var. Bununla ilgili çalışmaları ilgili makamlara ilettik ve sonuçlanmasını bekliyoruz.”
Yağcı, kazıların 15 Ağustos'a kadar süreceğini sözlerine ekledi. Zaman, 02.08.2010 |
|
BOĞAZ'IN GÖZCÜSÜ YOROS KALESİ'NDE KAZI BAŞLADI
Anadolu Kavağı’ndaki Ceneviz Kalesi olarak da bilinen Yoros Kalesi’nde yıllardır yapılması beklenen arkeolojik kazı çalışmaları başlatıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle başlatılan kazılarda Roma, Ceneviz ve Osmanlı dönemi mirasına ait önemli tarihi bulguların ortaya çıkarılması hedefleniyor. Kazıyı İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü'nden Prof.Dr. Ahsu Bilban Yalçın başkanlığında, tarihçi, arkeolog ve restoratörlerden oluşan 20 kişilik uzman bir ekip gerçekleştiriyor. Kazıların ne kadar süreceği çıkarılacak olan buluntulara bağlı. Fakat ilk etapta 10 yıllık bir çalışma periyodu öngörülüyor. Kalenin ihtiyaç duyulan bölgelerinde güçlendirme yapılması sağlanacak. Ardından yarım kalmış, yıkılmış kemerler tamamlanacak, kalenin tipini ve karakterini yansıtacak tamamlamalar yapılacak. Sonraki yıllarda ise bölgede kara kazısı ile birlikte sualtı çalışmalarına da başlanması planlanıyor.
Roma , Bizans, Ceneviz ve Osmanlı döneminin özelliklerini yansıtan ve tarihi 12. yüzyıl Bizans dönemine kadar uzanan kaledeki kazılar sonucunda bir Zeus Tapınağı ile cami kalıntılarına da ulaşılması bekleniyor. Kalenin Bizans döneminde Zeus Tapınağı’nın kalıntılarının üzerine kurulmuş olabileceği belirtiliyor. Çalışmalarına başlayan arkeoloji ekibi, onyıllardır ilgi bekleyen kalenin bu süre içinde çok değerli armasının da çalındığını belirtti. Arkeoloji ekibi, armanın “bir belge” ve “Bizans Kalesi’nin bayrağı” niteliğinde olduğunu vurguladı. Karadeniz girişinde yer alan Yoros Kalesi, Antik Çağda “Tanrıların Dağı ve Kutsal Dağ” anlamlarına gelen Hieron bölgesinde bulunuyor. Efsaneye göre, Argonotların kralı Phriksos “Altın Post”u Karadeniz sahillerine kaçırırken burayı kurmuş. Denizcilerin çok sevdiği rüzgar olarak bilinen Ourios ismi de kaleye verilmiş.
“Yoros” ismi ise 1371′de Yıldırım Beyazıd’ın kaleyi fethetmesinin ardından Türkler tarafından kullanılmaya başlanmış. Garnizon olması amacıyla yapılan kale, gümrük kontrollerinin yanı sıra Karadeniz’den gelebilecek saldırıları da önleme görevini uzun yıllar üstlenmiş. Sabah, 02.08.2010 |
|
KAYIHAN HAMAMI'NDA TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Belediye Başkanı Recep Altepe, geçtiğimiz ay restorasyon çalışmalarının başladığı Kayıhan Hamamı'nda incelemelerde bulundu. Büyükşehir Belediyesi Projeler Koordinatörü Aziz Elbas'tan çalışmalar hakkında bilgiler alan Başkan Altepe, sıva ve dolgu malzemesi temizliğinin yoğun olarak yapıldığı tarihi hamamın çatısını da gezdi.
Başkan Altepe, Kayıhan Hamamı'nın restorasyon işleminin uzun süredir kendi gündemlerinde olduğunu belirterek 6 yıla aşkın sürenin ardından sorunların çözüldüğünü ve 1 yıl içinde buranın restore edileceğinin müjdesini verdi. Kayhan'ın anıtsal yapıları, el sanatları ve mimari yapılarıyla Bursa'nın örnek bölgelerinden olduğunu belirten Başkan Altepe, bu bölgenin hak ettiği değeri bulması için bu çalışmaların sürdürüldüğünü belirtti.
Kayıhan Hamamı, Sultan 2. Murad'ın tahta çıkışıyla Baş Vezirlik makamına getirilen Vezir Koca Mehmet Nizamüddin Paşa tarafından 15. yüzyılın ikinci yarısında yaptırıldı. Yaklaşık bin 500 metrekare alana sahip hamam, 1727, 1763 ve 1870 yıllarında geçirdiği yangınlarda büyük hasar gördü. Özel mülkiyette olan ve son 100 yılını gerçek işlevinin dışındaki alanlara hizmet vererek geçiren tarihi yapı, bir dönem kereste atölyesi olarak kullanıldığı için 'Keresteciler Hamamı' olarak da anıldı. Bursa Olay, 02.08.2010 |
|
MİLAS'TA TARİHİ ESER OPERASYONU
Muğla'nın Milas İlçesi'nde ''tarihi eser kaçakçılığı'' yaptıkları iddia edilen 8 kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, Muğla Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yürütülen projeli çalışmalar neticesinde, Milas'ta operasyon düzenledi. Operasyonda, ''tarihi eser kaçakçılığı'' ve ''kaçak kazı'' yaptıkları iddia edilen N.K., O.Y., M.T., MÖ, M.A., MS, Y.D. ve F.B. gözaltına alındı. Zanlılarla birlikte değişik dönemlere ait 17 adet sikke ele geçirildi. Zanlılar, sorgulamalarının tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edilecek. Yeni Asır, 02.08.2010 |
|
5300 YILLIK ŞİFREYİ ÇÖZDÜLER 20 yıl önce Avusturya ve İtalya sınırında, eriyen bir Alp buzulunda bulunan buz adam Ötzi'nin pelvis bölgesindeki bir kemikten alınan DNA örneğinin şifresini çözen uzmanlar, mumyanın gen haritasını çıkarmayı ve akrabalarını bulmayı planlıyor.
Milliyet, 02.08.2010 |
|
DİREKLERLE AYAKTA
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin Bey Mahallesi’nde başlattığı restore çalışmaları sürüyor. Çalışmalar çerçevesinde bugüne kadar çok sayıda tarihi Antep evi restore edildi. Fakat Harap Mescit Sokak’ta restoresi yapılacak olan tarihi bir bina yıkılmak üzere. Binanın yıkılmaması için direklerle sağlamlaştırıldı.
Kent tarihi ve turizminin canlandırılmasına yönelik önemli adımlar atan Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, restore çalışmalarının bir an önce tamamlanması için yoğun gayret gösteriyor. Bey Mahallesi Harap Mescit Sokak’ta yıkılmak üzere olan taş bina için sokak sakinleri ilkel yöntemlere başvurdular.
Sokak sakinlerinin payandalarla sağlamlaştırdıkları duvarın yıkılmaması için Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in gerekli çalışmaları başlatması istendi. Gaziantep Hakimiyet, 02.08.2010 |
|
MUSEVİLİĞİN EN BÜYÜK SIRLARINDAN BİRİ AYDINLANIYOR
Kudüs yakınlarındaki bir tünelde yapılan bir kazı sonucunda ortaya çıkarılan yeni bulgular, bilinen en eski İncil belgeleri olarak gösterilen bazı parşömenlerin sahiplerinin bugüne kadar bilinenlerden farklı toplumlar olabileceğini öne sürüyor.
Hatta parşömenlerin, İncil’e göre On Emir Tabletleri’nin korunması için tasarlanan Ahit Sandığı’nın da yer aldığı Kudüs Tapınağı’nın en büyük hazinesi bile olabilir.
Ölü Deniz Parşömenleri yaklaşık 60 yıl önce antik yerleşim bölgesi olan Kumran’da keşfedildi. Geleneksel inanışa göre, parşömenler ve papirüsler MÖ ilk yüzyıllardan, MS ilk yüzyıllara kadar Kumran’da yaşayan Yahudi mezhebi Esseniler tarafından yazıldı.
Ancak son çalışmalar, parşömenlerin MS 70’li yıllarda Kudüs Tapınağı’nı yok eden Romalıların saldırısına kadar bölgede yaşayan çok sayıda Yahudi toplumu tarafından yazılmış olabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Arkeolog Robert Cargill, parşömenlerin Yahudiler tarafından yazıldığını ancak tek bir gruptan ziyade yazılış sürecinde farklı Yahudi toplumlarının yer almış olabileceğini belirtti. New York Üniversitesi Yahudi çalışmaları uzmanı Lawrane Schiffman ise, bu konunun büyük tartışmalara gebe olacağı düşüncesinde.
Fransız arkeolog Roland de Vaux, 1947’de keşfedilen parşömenlerin bulunduğu mağaralara olan yakınlığı sebebiyle, antik belgelerin Kumran’da yazıldığını savundu. Vaux, Esseni toplumuna ait olduğunu düşündüğü bazı kalıntılara da rastladı. Parşömenlerde Essenilere ait geleneklerden de bahsedilmesi, Vaux’un teorisini güçlendirdi. Cargill, parşömenlerde Essenilerin topluca yemek yeme ve banyo ritüellerinin anlatıldığını doğruladı.
Ancak Kumran’da 16 yıldan bu yana kazı çalışmaları yapan arkeolog Yuval Peleg’in en son elde ettiği bulgular, yerleşim yerinin aslında bir zamanlar çömlek imalathanesi olarak kullanıldığını ve banyoların da balçık çıkarılan alanlar olduğunu öne sürdü.
Son dönemde en fazla dikkat çeken gelişmelerden biri ise, bir süre önce Siyon Dağı’nda keşfedilen ve üzerinde “Rab (Hz. İsa), geri döndüm” yazan iki bin yıllık bir kupanın bulunması oldu. Arkeologları şaşırtan şey, bu sözün Ölü Deniz Parşömenleri’ndekine benzer bir kod ile yazılmış olmasıydı.
Bu düşünceye göre, isyancı rahipler Kumran’a kaçtı ve kendilerine özgü Tanrı inanışlarını burada devam ettirdi. Ayrıca, bugün Ölü Deniz Parşömenleri olarak bilinen antik belgeleri yazdılar.
Esseniler’in Kumran’daki geleneklerinden kopmadığı belirtilirken, hiçbir zaman değişmeyen yazı kodları korudukları geleneklerden biri olarak gösteriliyor.
Cargill, rahiplerin güvenlik sebebiyle parşömenleri Tapınak’tan ayrı bir yerde yazmayı da düşünmüş olabileceklerini ifade etti.
Son günlerde öne sürülen bir diğer teori de Romalıların Kudüs’ü kuşattığı MS 70’li yıllarda birçok toplumun Kumran’dan geçtiği ve parşömenlere katkıda bulundukları.
Arkeolog Ronni Reich’in başında bulunduğu arkeolog ekibi, yakın zaman önce Kudüs’ün antik kanalizasyonunu ortaya çıkardı. Kanalizasyonlarda kuşatmanın dönemine rastlayan çanak-çömlek ve madeni paralar buldu. Bulgular, kanalizasyonların Yahudiler tarafından kaçış yolu olarak kullanılmış olabileceğini ve Yahudilerin kaçarken parşömenleri de kurtarmaya çalışmış olabileceği düşüncesini doğurdu.
En önemli bulgu ise, kanalizasyonların Kumran’a ve Ölü Deniz’e çok az bir mesafede bulunan Kidron Vadisi’ne çıkıyor olması.
Kudüs İbrani Üniversitesi profesörü Jan Guneweg, Kumran bölgesindeki mağaralarda bulunan tekne parçaları üzerinde kimyasal testler düzenledi. Guneweg, elde ettikleri seramik parçalarını öğüttüklerini, ardından parçaların gönderildikleri nükleer tesiste nötron bombardımanına uğratıldığı ve üzerindeki kimyasal parmak izlerinin ortaya çıkarıldığı belirtti.
Guneweg, Dünyada aynı kimyasal bileşimi içeren başka balçık örneği olmadığı için seramiklerin hangi döneme ve bölgeye ait olduğu belirleyebildiklerini belirtti. Merakla beklenen araştırmanın sonucunda, Ölü Deniz Parşömenleri’nin içinde bulunduğu çömleklerin sadece yarısı Kumran’a ait olduğu ortaya çıktı.
Ancak Schiffman bu bulguyu kabul etmiyor. “Eğer farklı toplumlar söz konusu olsaydı, Esseniler’in ideolojisiyle uyuşmayan yazılara rastlanırdı” dedi. Parşömenlerin ideoloji, Mesih beklentileri, takvimsel bilgiler ve kutsal yazıtlar ile Yahudi kurallarının yorumlanması açısından büyük bir uyum içinde olduğunu belirten Cargill de, Schifmman’ın görüşünü savundu.
Cargill ve onunla aynı görüşü savunlar haklıysa, parşömenler farklı toplumların değil ancak çalışmalarını korumaya çalışan Yahudilerin ortaya çıkarılmamış yazıları olabilir. Cargill, “Bunları her kim yazdıysa onların korunmasına çok büyük önem vermiş. Esseniler olsun olmasın, Ölü Deniz Parşömenleri bize ilk yüzyıldaki Museviliğin çeşitliliği hakkında çok geniş bir bakış açısı sağlıyor” dedi. Hürriyet, Kaynak: National Geographic, 02.08.2010 |
|
ONUNCU YÜZYILA AİT MEZARLIK BULUNDU
Ukrayna'nın Sivastopol şehrindeki Hersones Tavriya koruma alanında arkeolojik çalışmalar yürüten bir grup arkeolog, yaklaşık 10 yüzyıl öncesine ait bir yer altı mezarlığı buldu.
Sivastopol'de yayın yapan yerel Nezavisimoye TV'nin haberine göre yaz başından bu tarafa devam eden arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkartılan yer altı mezarlığında bulunan kalıntıların 170 kişiye ait olabileceği bildirildi. Sabah, 01.08.2010 |
|
"ILIPINAR HÖYÜĞÜ KORUNMALI"
Orhangazi-Ilıpınar Höyük'te 1987'den itibaren bir yıl hariç 2002 yılına kadar arkeolojik kazıları yürüten heyetin başkanı Hollandalı Dr. Jakob Roodenberg ve eşi Antropolog Songül Roodenberg, Orhangazi Olay Bürosu'nu ziyaret ettiler ve sekiz yıl önce son verilen kazılar sonrasında bir durum değerlendirmesi yaptılar.
Bursa Olay, Haber: Nevzat Okumuş, 01.08.2010 |
|
VAN KALESİ'NDE OSMANLIDAN BERİ İLK RESTORASYON
Urartu Kralı 1’inci Sardur tarafından MÖ 840 yılında inşa edilen Van Kalesi’nde restorasyon çalışmaları başladı. 2 bin 850 yıllık kale, Osmanlı döneminden beri ilk kez restorasyondan geçiriliyor. Adnan Vural, kalenin surlarında kullandıkları taşları Urartu dönemindeki madenden, harcını ise İtalya’dan getirdiklerini söyledi.
Radikal, Haber ve Fotoğraf: Murat Çağlar, 01.08.2010 |
|
KÜÇÜK ARKEOLOGLAR ÇATALHÖYÜK'TE
Cumhuriyet Dergi, Haber: Figen Atalay, 01.08.2010 |
|
ZEUS MABEDİ TALAN EDİLMİŞ
Vatan, Haber: Oktay Çayırlı, 31.07.2010 |
|
HASANKEYF KAPANDI Birgün, 31.07.2010
Batman'ın antik ilçesi Hasankeyf'te kaya düşmesi nedeniyle inceleme başlatan Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi, hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı. Hasankeyf Girişimi, Hasankeyf'te alınan güvenlik tedbirleri nedeniyle turizm sektörünün adeta yok edilmek istendiğini savundu.
1 kişinin hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan Hasankeyf'te kaya düşmesi
olayı sonrası Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi
öncülüğünde, TMOBB mühendisleri, bir arkeolog ve
Hasankeyfliler Birliği tarafından olay yerinde
başlatılan inceleme tamamlandı. İnceleme sonucu
hazırlanan raporu kamuoyu ile paylaşan Hasankeyf
Girişimi, Hasankeyf'te alınan güvenlik tedbirleri
nedeniyle turizm sektörünün adeta yok edilmek
istendiğini savundu. Olay hakkında ilçe halkına net
bir bilgi verilmediği ve kaya düşmesi nedeniyle
mağdur olan vatandaşların, herhangi bir yardım
alamadığı ifade edilen raporda, Hasankeyf'in
insanlardan izole edilmesinin gelirleri turizm olan
Hasankeyf halkının ekonomik sıkıntılarla boğuşmasına
neden olduğu, ayrıca turizmin olumsuz etkilenmemesi
için acilen farklı önlemler alınması gerektiği
kaydedildi. Turizm Gazetesi, 05.08.2010
Hasankeyf'te kaya düşmesi sonucu can güvenliği nedeniyle kapatılan yerlerin geleceği, bilim kurulunun hazırlayacağı rapor doğrultusunda şekillenecek.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nca oluşturulan bilim kurulu, 8 Ağustos
günü Hasankeyf'e gelerek, tehlike arz eden kaya ve
yapılarla ilgili araştırma yapacak. Zaman
gazetesinde yayınlanan habere göre; acil önlem ve
proje çalışmaları için gerekli incelemelerde
bulunacak bilim kurulunda 3'ü bakanlık görevlisi,
7'si de konularında uzman bilim adamı görev alacak.
turizmdebusabah.com, 05.08.2010
Hasankeyf'te
14 Temmuz'da kaya düşmesi sonucu can güvenliği
gerekçesiyle durdurulan kazı çalışmalarına bugün
yeniden başlandı. Bu sabah
Koçlar Camisi
yakınında yüzey temizliği ile başlayan kazı
çalışmalarını izleyen Batman Üniversitesi Rektörü ve
Hasankeyf Kazı Başkanı
Prof.Dr. Abdüsselam
Uluçam, yaptığı açıklamada, 2010 yılı
Hasankeyf kale çalışmalarında
''kale başı''
adı verilen yerdeki büyük sarayda kazılara devam
edildiği sırada, 14 Temmuz'da büyük bir kaya
parçasının düşmesi nedeniyle çalışmalara ara
verdiklerini hatırlattı. Cumhuriyet, 05.08.2010 |
|
ANTİK ASSOS BÜYÜYOR, HAREKETLENİYOR
Radikal, Haber: Hacer Kıvançer, 31.07.2010 |
|
KALELER TARİHİ BEKLİYOR |
|
ONUN ODASINDA KİMSE KALMAYACAK
Otelin en önemli özelliklerinden biri Atatürk'ün devamlı kaldığı 101 numaralı oda. Pera Palas'a gelen hiçbir misafir bu odada kalmayacak çünkü bu odada daha önce Mustafa Kemal Atatürk kaldı.
Mustafa Kemal Atatürk, ismini Pera Palace Hotel'in konuk defterine ilk kez yazdığında, yıl 1917 idi. O yıldan sonra defalarca Pera Palace Hotel'de kaldı Atatürk. Cephe dönüşlerinde adeta evi gibi kullandığı, ülke için önemli kararlar aldığı ve üst düzey misafirlerini ağırladığı 101 numaralı odası, doğumunun 100. yılı olan 1981'de, Ata'nın şahsi eşyalarının da sergilendiği bir müze oda haline getirildi.
Atatürk'ün en sevdiği renk olan, diğer tüm evlerinde ve adına açılmış müze-evlerde de kullanılan gündoğumu rengi, "şafak" pembesiyle yenilenen 101 numaralı müze oda, müzayedelerden temin edilen yerli ve yabancı nadide Atatürk kitapları, dönemin dergileri, imzalı fotoğraf ve kartpostallar, madalyalarla daha da zenginleştirilerek açılıyor.
Torchia yazısında; Pera Palas'ı Doğu Ekspresi'nin son durağı olarak nitelendirdiği İstanbul'un en tarihi ve en ihtişamlı otellerinden biri olarak anlattı. Mata Hari'nin 1917 yılında Fransa'da idam edilmeden önce kaldığı otellerden biri olan Pera Palas'da aynı zamanda ünlü yıldız Greta Garbo da konakladı. Korku romanlarının efsane yazarı Agatha Christie de yazdığı Doğu Ekspresi'nde cinayet romanını Pera Palas'da kaldığı 411 numaralı odada yazmıştı.
Pera Palas Genel Müdürü Pınar Kartal Timer, 1895 yılındaki açılış balosuna katılan otelin efsanevi konuklarının yeni ihtişama katkıda bulunacağına inanıyor. Timer 115 numaralı odada verdiği röportajda şunları anlattı; "Bu insanlar otelde kendilerinden bir iz bıraktılar." Restorasyonun büyük bir kısmı ve boyama işlemleri tamamlandı ama eski balo salonu boştu ve sedef kaplı kitaplık döşenmemişti.
Geçmişte Pera olarak adlandırılan ve Yunanca ileri, aşkın gibi anlamları olan Beyoğlu'nu kuşatan Pera Palas aynaları yeniden canlandırıldı. Burası 19. yüzyıl'da Yunan ve Ermeni girişimciler tarafından "Küçük Avrupa" olarak adlandırılıyordu."
Beyoğlu'nda birçok binayı restore eden bir restorasyon firması ortağı olan Mehmet Karaören ise bu işe ilk başladığında sadece eğlence amaçlı yaptığını ama zamanla mesleğe dönüştüğünü söylüyor. Fiyatları ise bu süreçte ikiye katlanmış.
Otelde oda fiyatları 185 Euro'dan başlıyor ama gözde sezonlarda yükseliyor. Eylül'de tekrar kapılarını açacak otelde açılış fiyatı 265 Euro'ya çıkıyor.
Otel aynı zamanda birçok casusu da ağırlamış. Cicero kod adıyla ajanlık yapan İngiliz ve Sovyet ajanı Kim Philby de Türkiye'ye geldiğinde Pera Palace'da kaldı. Ayrıca dünyaca ünlü edebiyatçı Ernest Hemingway'in de 1920'lerde otelin barında alkol aldığı bilinir.
Pera Palace Hotel'e eski ihtişamını yeniden kazandırmak için, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun projeyi onaylaması sonrasında, konularında uzman akademisyen ve profesyonellerden oluşan Danışma Kurulu restorasyon ve renovasyon sürecinde proje ekibi ile birlikte çalıştılar. Çalışmalar iki boyutta yürütüldü. Bir yandan binanın mimari özellikleri vurgulanıp özgün karakteriyle uyumlu çağdaş öğeler eklenirken, diğer yandan da otelin uluslararası standartlarda bir işletme olması için gereken teknik altyapı oluşturuldu. Hürriyet, 31.07.2010 |
|
MÜZENİN HALİ, İSTİKBALİ Radikal, Yazı: Serhan Ada, 31.07.2010 |
|
ARAZİYİ BIRAKMAYAN 94'LÜK ARKEOLOG
Arkeolog Prof. Halet Çambel, dünyanın en itibarlı bilim dergilerinden Nature'da ‘Bilim kahramanı' sıfatıyla tanıtıldı. Yaşına rağmen hala arazide çalışan Prof. Çambel, “Ne yazık ki artık ata binemiyorum” diye hayıflanıyor.
Prof. Halet Çambel, 94 yaşında bir bilim insanı. Bu yaşına rağmen, Arnavutköy'deki nefis yalısında oturmak yerine, Toros Dağları'nda arazi gezisinde görebilirsiniz kendisini ve bu hiç de şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan artık at sırtında olmamasıdır yalnızca! Muhtemelen 1936 olimpiyatlarına eskrim dalında katılan bir sporcu olmasının da rolü vardır bunda. 1936, siyah atlet Jesse Owens'ın dört altın madalya alması üzerine Hitler'in stadyumu terk ettiği tarihtir ve bu olaya tanık olanlardan birisi de Halet Çambel'den başkası değildir. Hürriyet, 31.07.2010 |
|
TROIA'DA KAZILAR BAŞLADI
Troy filmiyle bütün dünyanın tanıdığı Çanakkale merkeze bağlı Tevfikiye Köyü sınırları içerisinde bulunan Troia antik kentinde 2010 yılı arkeolojik kazıları başladı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Troia Kazıları Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Rüstem Aslan antik kentte 2010 yılı kazı çalışmalarına başladıklarını belirterek, “Almanya'nın Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ernst Pernicka’nın başkanlığını yaptığı kazı çalışmalarına bu yıl içlerinde Türkiye, Almanya, ABD, Bulgaristan, İngiltere ve Hollanda gibi 8 ülkeden 50’ye yakın bilim adamı katılıyor. Bu yılki kazılarında ağırlıklı olarak geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen aşağı şehir savunma hendeği bölgesi ile Tunç Çağı nekropol alanında çalışmalar yapacağız. Çalışmalarımız Eylül ayı başında sona erecek” dedi. Çanakkale Kent Haber, 31.07.2010 |
|
TARİHİ HAMAMIN ISITMA SİSTEMİ ŞAŞIRTIYOR
Aksaray'da restore çalışmalarında sona yaklaşılan tarihi Paşa Hamamı'nın mimari dizaynı bugünkü mimarları bile şaşırtıyor.
Üstün bir mimari zekayla dizayn edilen hamam, mimarları kendine hayran bıraktırıyor. Aksaray'da bulunan tek Osmanlı eseri olan tarihi Paşa Hamamı'nda restorasyon çalışmaları tamamlanma aşamasına geldi. Restorasyon çalışmalarına katılan mimarlar ise, hamamın özellikle ısıtma sistemini incelediklerinde büyük bir mimari zekayla karşılaştıklarını belirtiyorlar. Restorasyon işini yapan şirketin sahibi Ahmet Etlik, hamamın içinin ve kullanılan suyun ısıtılması için amacıyla yıllar önce yapılan sistemin zeka ürünü bir sistem olduğunu belirterek, "Hamamın alt kısmında bulunan ateş tünelleri sayesinde hem hamamın içi ısınıyor, hem de hamamda kullanılan su ısınıyor. Yüzyıllar önce böyle bir sistemin geliştirilmesi tamamen bir mimari zekanın ürünü" dedi. Yapılan restore çalışmalarının titizlikle ve tamamen aslına uygun bir şekilde sürdüğünü ifade eden Ahmet Etlik, "Hamamın restoresi tamamlandığında ilk yapıldığında nasıl ise öyle olacak. Ateş tünellerini duymuştum ama restore çalışmaları sırasında görünce sisteme hayran kaldım. Biz, sistemin bozulan çürüyen kısımlarını yeniliyoruz. Yani yapılan bu sistem ilk günkü gibi devam edecek. Ateş tünellerinde dolaşan ateş ve dumanın küçük tahliye borularıyla nasıl dışarı verildiğini gördüğümde çok şaşırdım. Ecdat yüzyıllar öncesinde çok iyi bir sisteme, mimari bilgiye ve zekaya sahipmiş" şeklinde konuştu. Merhaba Gazetesi, 31.07.2010 |
|
TARİHİ KULE RESTORE EDİLİYOR
Çanakkale’de 1897 yılında dönemin İtalyan konsolosu Vitalis tarafından yaptırılan tarihi saat kulesi restore edilmeye başlandı.
Çanakkale Belediyesi yetkilileri İl Özel İdaresi'nin mülkiyetinde olan tarihi saat kulesinin mülkiyetinin tekrar Çanakkale Belediyesi’ne devredilmesinin ardından bu tarihi yapının restorasyonuna başlandığını belirterek, “100 yılı aşkın süredir ayakta olan yapının çevresinde gelişen meydan inşa edildiği tarihin mimari üslubunu yansıtmakta, kentlilerin ve kente gelen ziyaretçilerin buluşma mekanı olarak toplumsal bir işlevi yerine getirmektedir. Ancak uzun yılların verdiği tahribat nedeniyle yapının bakımsız ve yıpranmış göründüğü, yapı üzerinde tuz ve kirlenmelerin olduğu giriş kapısı, pencere ve diğer demir aksamlarının onarım gerektirdiği tespit edilmiştir. Bu bakımsız ve yıpranmış görüntüyü ortadan kaldırmak için belediyemiz tarafından ilk etapta saat kulesinin iç kısmında saat mekanizması ve çalar kampası yeniden işleyişe geçirilerek, iç temizlik, bakım ve kadran aydınlatması yapıldı. Şimdi de kulenin dış kesimindeki restorasyon çalışmalarına başlandı. Çalışmaların kısa sürede tamamlanması ile saat kulemiz modern bir görünüme kavuşacak” dedi. Çanakkale Kent Haber, 31.07.2010 |
|
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA DARBE
Bilecik'te iki kişi tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekipleri, Bursa'dan Bilecik'e gelen şahısların ellerindeki tarihi eserleri satmak için müşteri aradığı istihbaratı üzerine harekete geçti. Alıcı kılığına giren polis ekipleri, şehir merkezindeki çay bahçesinde R.E ve E.G. ile buluştu. Gözaltına alınan şahısların aracında 32 adet pişmiş topraktan yapılma, üzerlerinde insan ve hayvan figürü bulunan objeler, 18 adet sikke ve bir çift küpe ele geçirildi. Zanlılar sorgularının ardından adli makamlara sevk edildi. Bilecik Kent Haber, 30.07.2010 |
SOBESOS'TA KAZILAR BAŞLADI
Sobesos antik kentinde kış aylarında ara verilen kazı çalışmaları yeniden başladı.
Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya’daki 4. yüzyıl Roma dönemine ait Sobesos Antik Kenti’nde kış aylarında ara verilen kazı çalışmaları yeniden başladı. Çalışmaları yerinde inceleyen Nevşehir Valisi Osman Aydın, “Bu gibi tarihi zenginliklerimizin ortaya çıkarılması bölge turizmine büyük bir katkı sağlayacak” dedi.
Nevşehir’in Ürgüp İlçesi'ne bağlı Şahinefendi Köyü sınırlarında, yaklaşık 9 yıl önce ortaya çıkarılan Sobesos Antik kentindeki kazı çalışmaları Nevşehir Müze Müdürü Arkeolog Ertuğrul Murat Gülyaz başkanlığında 20 kişilik kazı ekibi ile yapılıyor.
Antik kentte bugüne kadar geç Roma dönemine ait mozaikli toplantı salonu, hamam, erken Doğu Roma dönemine ait 2 şapel ve 100′ü aşkın mezar bulundu.
Ankara ve Kapadokya Rotary kulüplerinin sponsorluğunda toplantı salonunun üzerinin çelik çatıyla kapatılan, antik kentteki çalışmaları Nevşehir Valisi Osman Aydın da yerinde inceledi. Kazı ekibinden antik kentle ilgili bilgi alan Vali Aydın, antik kenti beraberinde Garnizon Komutanı Jandarma Albay Turgay Aras ve İl Emniyet Müdürü Dr. Ömer Gurulkan ile gezdi.
Vali Aydın, burada yaptığı açıklamada bu gibi tarihi mirasın gün yüzüne çıkmasına yardımcı oldukları için arkeolog ve çalışanlara teşekkür etti. Aydın, ”Bu gibi tarihi zenginliklerimizin ortaya çıkarılması bölge turizmine büyük katkı sağlayacak. Dolayısıyla da Nevşehir ve Kapadokya bölgemizin tanıtımında büyük bir rol oynayacak. Antik kentteki kazı çalışmalarına büyü önem veriyoruz. Kentteki kazılarda, geç Roma ve erken Doğu Roma dönemi hakkında önemli bilgiler veriyor. Burada tarih gün ışığına çıkıyor” dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile gerçekleştirilen kazı çalışmalarının, Eylül ayına kadar süreceği bildirildi. Gerçek Gündem, 30.07.2010 |
|
ANTİK İNGİLİZ GEMİSİ 157 YIL SONRA BULUNDU
İngiliz kaşif Sir John Franklin'in Kuzey Kutbu'nda kaybolan ekibini kurtarmak için Londra'dan yola çıkan HMS Investigator adlı gemi 1853 yılında Kuzey Kutbu'nun buzulları arasında terk edilmişti.
Kanadalı arkeologlar, tam 157 yıldır bozulmadan kalan gemiyi Kuzey Kutbu takımadalarının batısında kalan Banks Adaları'nın açıklarında, suyun sadece 11 metre derinliğinde keşfetti.
Arkeologlar, McClure Boğazı'nda diklemesine bir vaziyette duran geminin bütünlüğünü neredeyse tamamen koruduğunu, sadece buz ve hava koşulları yüzünden direk ve halatların hasar gördüğünü belirtti.
Kanada Çevre Bakanı Jim Prentice, keşfi “inanılmaz” olarak tanımlarken, suyun içinde yatan geminin dış hatlarını net bir şekilde görülebildiğini söyledi. Keşfi gerçekleştiren, Kanada'nın doğa ve kültürel zenginliklerini korumakla görevli Parks Canada kurumunda görevli Marc-Andre Bernier ise, keşfin çok büyük bir önem taşıdığını belirtti.
Bernier, geminin Kuzey Antarktika'da iki yıl zor yaşam mücadeleleriyle boğuşan 60 kişilik bir mürettebatın öyküsünü sakladığına dikkat çekti. Kanadalı arkeolog, gemicilerin sıkıştıkları yerden gemilerini kurtarmak için çok büyük bir çaba gösterdiklerini ve bu sürede büyük bir ölüm kalım savaşı verdiklerini söyledi.
Geminin kaptanı Robert McClure, 1850'de yola çıktığında, Kuzey Amerika'yı boyunca uzanan yolu geçeceğini ve bu yola adını vereceğini bilmiyordu. Geçidin son bölümüne gelen McClure, burada ağır kış şartları nedeniyle buza saplandı ve Kuzey Buz Denizi'ndeki Galler Prensi Boğazı'nda mahsur kaldı.
McClure, yaz aylarında buzların erimemesi üzerine gemisini Mercy Körfezi olarak adlandırdığı kıyılara yönlendirdi. Burada 1853 yılına kadar yaşam mücadelesi veren McClure ve mürettebatı, en sonunda HMS Resolute gemisi tarafından kurtarıldı.
Geçtiğimiz Pazar günü arkeologlar, geminin batmış olduğu sularda şişirebilir bir botla çektikleri torpido şeklindeki sonar silahını kullanarak geminin yerini keşfetti. HMS Investigator'un keşfi Kanada basını tarafından “Titanik'in keşfedildiği dakika” olarak tanımlandı.
Arkeologlar ilk olarak buzda bir açıklık oluşturdu ve açıklıktan suya indirilen uzaktan kumandalı araç ile geminin pencereleri, zincirleri ve güverte kısmı görüntülendi. Ayrıca, mürettebatın geride bıraktığı alkol, yiyecek, varil, yemek pişirme malzemeleri ve kömür stoku da tespit edildi.
Keşfin en dramatik anı, McClure ve gemicileri karaya çıkmadan bir ay önce ölen üç denizcinin cesedinin de keşfedilmesi oldu. Çevre Bakanı Prentice, geminin su yüzüne çıkarılmasına yönelik hiçbir plan olmadığını ve bölgenin en kısa zamanda koruma altına alınacağını belirtti.
Parks Canada'nın yeni hedefi, Investigator'un peşine düştüğü Erebus ve Terror adlı gemileri bulmak. Hürriyet, 30.07.2010 |
|
YILDIRIM CAMİİ'NİN MİNARESİ YAPILIYOR
Bursa'da bulunan 600
yıllık Yıldırım Camii'nin 1855 depreminde yıkılan ikinci
minaresi Büyükşehir Belediyesi tarafından inşa
edilecek.
Büyükşehir Belediyesi olarak Yıldırım Külliyesi'nin acil ihtiyaçları olan tuvalet ve lavaboları modern hale getirdiklerini kaydeden Şenocak, "Büyükşehir Belediyesi Yıldırım Camii'nin yıkılan ikinci minaresini inşa edeceğiz. Anıtlar Kurulu'ndan gerekli izni aldık. İhalesini yaptık. Önümüzdeki ay inşaata başlanacak. Bu hizmetlerimiz burada kalmayıp, devam edecek" diye konuştu. Bursa Olay, 30.07.2010 |
|
HIDIR SOKAK'TA RESTORASYON BAŞLADI
Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, Hıdır Sokak Sağlıklaştırma Projesiyle ilgili yaptığı açıklamada, "Gaziantep'in en eski mahallelerinden biri olan Hıdır Sokak ve Kastelbaşı çıkmazında özgün yapısını korumuş birçok tescilli ve tescilsiz Antep Evi bulunmaktadır. Aynı dokuda yer alan Eyüpoğlu-Eblehan Sokak Sağlıklaştırma projeleri bütünlük teşkil edecek olan 'Hıdır Sokak Sağlıklaştırma Projesi' ile çok geniş bir alanda cephe sağlıklaştırması yapılarak bu bölgenin kültür yoluna bağlanması planlanmaktadır" dedi.
Başkan Güzelbey, "İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığımız tarafından yürütülmekte olan proje Bey Mahallesinde yapılan sokak sağlıklaştırma projesinin devamı niteliğindedir. Bey Mahallesinde uygulama çalışmalarına devam ettiğimiz 'Atatürk Müzesi' bu bütünlük içerisinde yerini alacaktır. Tüm bu projelerle, böylece kültürel mirasımızı gelecek nesillere özgün kimliğiyle emanet etmiş olacağız" diye konuştu.
İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Sezer Cihan da
projenin detayları hakkında bilgiler vererek,
şunları söyledi:
26 Temmuz tarihinde ise yer teslimi yapılarak restorasyon çalışmalarına başlanılmıştır.180 gün sürecek olan çalışmayı 2011 Ocak ayında tamamlamayı planlıyoruz. Hazırlanan proje kapsamında; bütün evlerin sokağa cephe veren taraflarında, bahçe duvarlarında, kapılarda, pencere doğramalarında, cumbalarda ve çatılarda restorasyon işleri yapılacak.
Sokaklardaki mevcut asfalt kaldırılıp tüm alt yapılar (su ve kanalizasyon) yenilenerek elektrik ve telefon hatları da yer altına alınacaktır. Tüm bu uygulamalardan sonra sokaklar geleneksel kesme bazalt taş ile döşenecektir." Gaziantep Hakimiyet, 30.07.2010 |
|
MERAM'DA TARİHİ OTEL RESTORE EDİLECEK
Konya'nın merkez Meram İlçe Belediyesi, yıllardır metruk durumda bulunan tren garı karşısındaki tarihi oteli restore ettirecek.
Meram Belediye Başkanı Serdar Kalaycı, Şeyh Sadreddin Konevi Mahallesi'nde bulunan ve Konya Gar binasının hemen karşısında yer alan tarihi otelin restoresi için mülkiyet sahipleri ile intifa sözleşmesini imzaladıklarını söyledi. Uzun yıllardır metruk durumda bulunan ve kötü bir görüntü sergileyen binanın restore edilmesi konusunda yoğun talep aldıklarını anlatan Başkan Kalaycı, “Binanın sahibi olan Günay ailesi ile yaptığımız görüşmeler olumlu bir şekilde sonuçlandı. Uzun yıllar Augustus Oteli olarak kullanılan bu tarihi binanın tekrar ayağa kaldırılması, restore edilmesi ve rölöve projelerinin hazırlanmasıyla ilgili olarak gerekli sözleşme imzalanmıştır” dedi. Projeler hazırlandıktan sonra başlanacak restorasyon çalışmalarının 1 yılda bitirilmesinin hedeflendiğini kaydeden Başkan Kalaycı, belediye meclis üyeleriyle birlikte temizlik yapılan tarihi binada incelemede bulundu. Binada yapılan temizlik sırasında 1980'li yıllara ait gazeteler, plaklar ve o döneme ait ev eşyaları çıktı. 115 yıl önce yapılan 3 katlı bina otel olarak kullanıldıktan sonra bir süre Askeri Ulaştırma Okulu yapıldı. Binanın altındaki dükkanlardan bir tanesi postane hizmeti verdi. İstasyon Palas adıyla tekrar otel olarak kullanılan bina 1980 yılında terk edildi. 1982 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescil edilen yapıt, restorasyon sonrası Meram Kültür Evi, butik otel, kafeterya ve restoran olarak faaliyet gösterecek. Konya Hakimiyet, 29.07.2010 |
|
CİDE ARKEOLOJİ PROJESİNDE YENİ BULUNTULAR
Tarih öncesi dönemlerden başlayarak Osmanlı Dönemine kadar geniş bir zaman dilimini kapsayan Cide Arkeoloji Projesi yüzey araştırmaları Hollanda Leiden Üniversitesi ve İskoçya’dan Glasgow Üniversitesi başkanlığında çok uluslu bir ekip tarafından yürütülüyor.
Geçen yıl başlayan ve bu yıl devam eden CAP (Cide Arkeoloji Projesi) çalışmaları kapsamında Cide ve çevresinin tarihinde karanlık bir nokta kalmayacak. Bu yıl Cide ve Şenpazar bölgelerinde yapılan çalışmalarda bölgede insanlığın ilk izlerine kadar uzanan bulgulara rastlandı. Yapılan çalışmalarda Şenpazar bölgesinde bulunan taş ve obsidyen aletler üst paleolitik olarak adlandırılan ve 20 bin yıl öncesine geriye giden tarihe ışık tutuyor. 2009 yılında başlayan proje kapsamında mezolitik dönem olarak adlandırılan ve Cide’nin tarihinin bilinenden en az 4-8 bin yıl daha geriye götüren arkeolojik bulgulara rastlanmıştı. Bu yıl çalışmalarla bu rakam çok çok daha geriye çekilerek, 20 bin yıl öncesine ait insanların kullandığı taş ve obsidyen aletler bulundu.
CAP kapsamında yapılan çalışmalarda büyük önem taşıyan mağaralarda tarihin suskun kalan kısımlarını aydınlatacak nitelikte önemli bulgulara ulaşıldı. Girilen mağaraların büyük bir kısmında yapılan çalışmalarda bulunan taş aletler ve seramik parçaları mağaraların en az sekiz bin yıldan bu yana kullanıldığı gösteriyor.
Kastamonu’nun tarihinin yazılı başlangıcının ve bir kavim olarak ilk sahibinin MÖ 2. bin yılda kim olduğu sorusu Cide Arkeoloji Projesi çalışmaları ile aydınlatılmaya çalışıyor. Proje kapsamında araştırmalarda bulunan MÖ 2. bin evresine ait seramiklerle, bölgede Hitit İmparatorluğu’nun varlığı, Kaşka kabilelerinin ne kadar Kastamonu sınırına uzandığı ve Pala uygarlığının bölgedeki ağırlığı anlaşılmaya çalışılacak. ü Yapılan çalışmalarda seramik, mimari ve diğer buluntuların ve kalıntıların olduğu dönem ise Roma ve Bizans dönemleri. Cide’de yapılan çalışmalarda tespit edilen ve lahit mezarlardan oluşan bir Roma Mezarlığı, Kastamonu ve çevresindeki ilk örnek olurken, bu dönemin ölü gömme alışkanlıkları ve sosyal yaşantısına ilişkin önemli bilgileri de bünyesinde saklıyor.
Çalışmalarda Bizans dönemi varlığı yoğun seramik buluntular yanında sahil şeridindeki kalelerde görülmekte. Özellikle Cide sahil şeridinde daha önce bilinen ve yeni bulunan kalelerde yapılan çalışmalarda Bizans döneminde sahil kesiminin kalelerle kuvvetlendirildiği, yerleşimlerinde bu kalelerin yakın çevresine yapıldığı tespit edildi.
Geçen yıl başlayan ve 2011 yılında son bulacak çalışma, Hollanda Leiden Üniversitesi’nden Dr. Bleda Düring, İskoçya Glasgow Üniversitesi’nden Dr. Claudia Glatz ve Çanakkale Üniversitesi’nden Dr. Tevfik Emre Şerifoğlu tarafından yürütülüyor. Çalışmalara Kültür ve Turizm Bakanlığı destek veriyor. Bu yıl çalışmalara bakanlık temsilcisi olarak kendisi de prehistoryen olan Zonguldak Ereğli Müzesi’nden Arkeolog Ünver Göçen katılırken, Çanakkale Üniversitesi, Newfoundland Memorial University, Sheffield Üniversitesi, University Collage Londra gibi önemli üniversitelerden bilim insanları da bulunuyor. Beyaz Gazete, 29.07.2010 |
|
PARION KAZILARI SONA ERDİ
Çanakkale’nin Biga İlçesi'ne bağlı Kemer Köyü'ndeki antik Parion kentinde yürütülen kazıların 2010 yılı sezonu çalışmaları tamamlandı.
Parion Kazı Başkanı ve Atatürk Üniversitesi (AÜ) Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Cevat Başaran, çalışmaların tamamlanması dolayısıyla Kemer Köyündeki İÇDAŞ İlköğretim Okulu bahçesinde düzenlenen törende, kazıların 6. yılında 6 farklı alanda çalıştıklarını söyledi.
Antik Parion kentinin MÖ 8′inci yüzyılda kurulan bir millet kolonisi olduğunu, en parlak çağını ise MS 1 ve 2′nci yüzyılda Roma döneminde yaşadığını belirten Başaran, ”Kent çeşitli mimari yapılarla donatılmış. Nekropol, tiyatro, yamaç yapısı ve Roma villasının yanı sıra ilk kez Odeion’da çalışıldı. Yeni belge ve önemli bulgular elde edildi. Antik kentin kalıntıları gün yüzüne çıkarılmaya devam edildi” dedi.
Kazılar sonucunda, özellikle Roma döneminde önem verilen ve genişleyen kentin, değişik işlevli mimari yapılarla donatıldığının belirlendiğini ifade eden Prof.Dr. Başaran, şöyle konuştu: ”Ancak, şehrin Bizans çağında yoğun şekilde tahribata uğradığı anlaşılmaktadır. Bu yılki kazılara Kültür ve Turizm Bakanlığı 108 bin TL ödenek sağladı. Ana sponsor İÇDAŞ A.Ş ise lojistik yardımlarla destek sağladı. Ayrıca, kazılarda Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden öğrenciler staj yaptı.” Gerçek Gündem, 29.07.2010 |
|
DEFİNE HAYALİ HÜSRANLA BİTTİ
Adıyaman'da bir kişinin devlet izni alarak iş makineleri ile gerçekleştirdiği define kazısı hüsranla sonuçlandı.
Adıyaman merkez Yaylakonak beldesi Darıpınar mevkiinde Kazım Turhan isimli vatandaş tarafından iş makineleri ile yapılan kazıdan define çıkmadı. Adıyaman Valiliği'ne verdiği izin dilekçesi sonrası Adıyaman Müze Müdürlüğü tarafından yerinde yapılan incelemede kazı yapılmasında mahsur görülmedi.
Müze Müdürü Fehmi Eraslan başkanlığında jandarma ve maliyeden görevlendirilen memur gözetiminde başlayan kazı 9 gün sürdü. İş makinesi ile gerçekleştirilen kazıda 7 metre derinliğinde bulunan kaya oyuğunda define olma ihtimali belirdi. Fakat devam eden kazılarda kaya oyuğunun içinin boş olduğu ortaya çıkınca, define hayali hüsranla sonuçlandı.
Adıyaman Müze Müdürü Fehmi Eraslan, tarihi ören yerleri ve sit alanı dışındaki yerlerde izinli olarak kazı yapıldığını belirterek, komisyon gözetiminde 9 iş günü süren kazıda herhangi bir define bulunamadığını söyledi.
Eraslan, "Yapılan kazılarda kültür varlığı çıkınca bu eserler müzeye verilir. Eğer define çıkar ise yüzde 50'si devlete yüzde 50'si kazı sahibine verilir. Adıyaman'da yıllık ortalama 1 adet izinli kazı gerçekleştiriyoruz" dedi. Adıyaman Kent Haber, 29.07.2010 |
|
HİERAPOLİS'TE KAZILAR BAŞLADI
Bu yılki kazı ve restorasyon sezonuna 8 farklı İtalyan Üniversitesi, Norveç Oslo Üniversitesi, İtalyan Ulusal Araştırma Konseyi (IBAM) ve CNRS Fransa Ulusal Araştırma Merkezi’nden 80 arkeolog, mimar, restoratör, mühendis, jeolog ve antropolog katıldığını belirten Prof. D’Andria, “2010 yılı çalışmaları Hierapolis Antik Tiyatrosu sahne binası restorasyon çalışmaları ile başladı. Hierapolis Antik Tiyatrosu tüm Akdeniz bölgesinde korunagelmiş tek tiyatro olma özelliğini taşımaktadır” dedi.
Sahne binası projesinin Denizli Valiliği tarafından desteklendiğini ve finans kaynağının Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından temin edildiğini ifade eden Prof.D’Andria, “Proje çok uzun yıllar kazı ve restorasyon çalışmalarında yer alan kazı heyeti mimar ve arkeologları tarafından: Paolo Mighetto, Filippo Masino, Giorgio Sobra ve mühendis Franco Galvagno tarafından tamamlanmıştır. Tiyatronun her mimari parçası toprak üzerinde birbirlerine bağlanacak şekilde düzenlenmiş ve restorasyonu beklemektedirler. Yaklaşık yüzde 95'i koruna gelmiş olan parçalarda çok az tamamlama yapılacaktır” diye konuştu.
Restorasyon çalışmalarının 3 yıl içinde bitirilmesinin hedeflendiğini belirten Prof.Dr. D’Andria, “Tiyatro restorasyonunun tamamlanması kaliteli bir turizm için de oldukça etkili olacak. Geçen yıl burada yapılan çalışmalarda Pamukkale termale su sağlayan antik kaynak sular ve havuzlar ortaya çıkarılmış, büyük boyutlu bir Apollon heykeli bulunmuştu. Bu heykelin yüksekliği 4 metreyi bulmaktaydı. Diğer bir kazı yeri de Aziz Phlippus Martyriumu alanında, sekizgen hamamın etrafında olacak. Ayrıca turistlerin geçişini kolaylaştıracak bir köprünün Denizli Valiliğinin işbirliği ile yapılması hedeflenmektedir. Bu köprü MS VII yüzyılda yıkılan köprünün yerine yapılacak” ifadelerini kullandı.
Prof.Dr. D’Andria’ya ziyaretinden ve verdiği bilgilerden dolayı teşekkür eden Vali Erkmen, Prof.Dr. D’Andria ve ekibine çalışmalarında başarılar diledi. Denizli Kent Haber, 29.08.2010 |
|
BİN 600 YILLIK FASULYE HEYECANI
Bodrum Gümüşlük'te bulunan Tavşan Adası'nda Uludağ Üniversitesi tarafından yürütülen kazı çalışmaları sırasında, bin 600 yıllık mezarda fasulye taneleri bulundu. Anadolu'ya fasulyenin 250 yıl önce geldiğinin varsayıldığını söyleyen Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Mustafa Şahin, bulunan fasulye tanelerinin, fasulyenin anavatanının Güney Amerika olduğu tezini değiştireceğini belirtti. Kalıntılarda ortaya çıkarılan iki ayrı mezarda bulunan kafatası kemiklerinin sahiplerinin de paganlar döneminde Hıristiyanlığa ilk geçen kişiler olduğunu tahmin ettiklerini söyleyen Prof. Şahin, 8 kafatasının öldürülen ilk Hıristiyan azizlere ait olabileceğini ve bu buluntular ile Gümüşlük Tavşan Adası'nın kutsal bir ada olarak ayrı bir çekim merkezi olabileceğini belirtti. Yeni Asır, Haber: Zeki Özkeskin, 29.07.2010 Vatan, 31.07.2010 |
|
BU MÜZELER PEK SEVİLDİ
Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle yılın ilk ayında kente gelen turist sayısında yüzde 4,6 azalma yaşanırken, Miniatürk, Panorama 1453 Tarih Müzesi ve Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret edenlerin sayısında geçen yılın ilk 6 ayına oranla yüzde 11'lik bir artış gözlendi.
2009 yılının ilk 6 ayında bu 3 müzeye gelen ziyaretçi sayısı 1 milyon 377 bin 162 iken, bu sayı 2010 yılının aynı döneminde 1 milyon 514 bin 878'e yükseldi. Yabancı turistler, daha çok Yerebatan Sarnıcı ve Miniatürk'ü, yerli turistler de Panorama 1453 Tarih Müzesi'ni tercih etti. 15 asırlık tarihiyle birçok efsaneye konu olan, müze olarak gördüğü işlevin yanı sıra sergi, müzik dinletisi ve şiir okumalarına da ev sahipliği yapan Yerebatan Sarnıcı, 2010'un ilk yarısında 722 bin 484 kişi tarafından ziyaret edildi. Antik çağdan Bizans'a, Selçuklu'dan Osmanlı'ya 3 bin yıllık tarih ve kültür mirasının minyatürlerini Haliç kıyısında buluşturan Miniatürk ve İstanbul'un fethini görsel bir şölenle meraklılarına sunan Panorama 1453 Tarih Müzesi'ni de 800 bin kişi ziyaret etti. Zaman, 29.07.2010 |
|
|
SEL TARİHİ ORTAYA ÇIKARDI
Erzurum Gazetesi, 29.07.2010 |
CİZVİTLERİN CARAVAGGIO'SU İTALYA'YI EPEY KARIŞTIRDI
Caravaggio’nun yeni bir tablosunu bulmak İtalyanları epey heyecanlandırdı. Hem de Avrupa resminin bu büyük ustasını 400. ölüm yılında özel etkinliklerle anmaya başlamışken. Radikal, Fotoğraf: Reuters, 29.07.2010 |
|
KALBURCU'DAN TARİH FIŞKIRDI
Balıkesir’in Kepsut İlçesi'ne bağlı Kalburcu Köyü yakınlarında yapılan kazılarda elde edilen bulgulara göre, bölgenin, geçmişi erken tunç çağından başlayarak, Hellenistik Roma ve Doğu Roma dönemlerine uzanan, önemli bir antik yerleşim birimi olduğu tahmin ediliyor.
Kalburcu Muhtarı Celali Aykoç’un, köy yakınlarındaki “Asar Tepe” olarak adlandırılan bölgenin arkeolojik açıdan önem taşıdığı düşüncesiyle Balıkesir Müze Müdürlüğü’ne birçok kez yaptığı müracaatlar sonuç verdi.
Müze Müdürlüğü, incelemelerin ardından söz konusu bölgeyi “Arkeolojik sit alanı” olarak tescilleyerek, Bursa Koruma Bölge Kurulu’na bildirdi ve kazı başvurusunda bulundu. Başvurunun kabul edilmesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kazı için ödenek göndermesinin ardından, Mayıs ayında müze araştırmacısı Aytekin Yılmaz başkanlığında 10 kişilik ekiple kazılara başlandı.
Kazıyı yürüten Aytekin Yılmaz, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Asar Tepe” mevkisinde yürütülen yüzeysel araştırmalarda bol miktarda toprak kap ve seramik parçalarına rastladıklarını belirterek, daha derinlere inildikçe yoğun olarak yığma taş bölümler ve küçük odacıkların ortaya çıkarıldığını söyledi.
Araştırmayı yamaçlara doğru kaydırdıklarında, tepenin etrafının üç kademe şeklinde duvarlarla çevrili olduğunun anlaşıldığını ve bu duvarların büyük kısmının ortaya çıkarıldığını ifade eden Yılmaz, kazı çalışmalarında bol miktarda Hellenistik döneme ait toprak kap, seramik parçaları, ok ve mızrak uçları bulunduğunu vurguladı.
Yılmaz, kazı sırasında tepenin hemen alt kısmında bir lahit ortaya çıkardıklarını dile getirerek, lahitte iskelet kalıntıları, gözyaşı şişesi, çeşitli seramik kap ve Bergama Krallığı dönemine ait, üzerinde sağlık tanrısı figürü bulanan bronz sikke bulunduğunu bildirdi.
Balıkesir Müze Müdürü Neriman Özaydın da, ödeneğin bitmesi nedeniyle ara vermek durumunda kaldıkları kazı çalışmalarının 45 gün sürdüğünü belirtti. Bölgenin Balıkesir’in en eski antik yerleşim birimlerinden biri olduğu yönünde bulgulara ulaşıldığını dile getiren Özaydın, şöyle konuştu: “Bölgeden elde edilen bulgulara göre, burası geçmişi erken tunç çağından Hellenistik dönemlere kadar uzanan önemli bir yerleşim birimi. Arkeolojik açıdan önem arz ediyor. Buranın Balıkesir’de en eski yerleşim birimi olduğunu tahmin ediyoruz. İlimizde kazı çalışmaları yürütülen Altınoluk Antandros, Erdek Kyzikos gibi, önemli bir antik kazı alanı olacak nitelikte bir yer. Bu önemli merkezde kazıların devam ettirilmesi ve sonuçlandırılması gerekiyor.” Hürriyet, 28.07.2010 |
|
GÖLCÜK'TE TARİHİ KAPLICA GÜN YÜZÜNE ÇIKARILDI
Kocaeli’nin Gölcük İlçesi'nde bulunan tarihi Yazlık Ilıca’yı kurtarma çalışması başladı. Kazı çalışması bittikten sonra bölgede 5 yıldızlı otel yapılması için ihale açılacak.
Roma dönemine ait tarihi kaplıca içinde yıllardır şifalı sıcak su boşa akıyor. Sadece bölgedeki çocukların yüzdüğü ve kadınların çamaşır yıkadığı bölgede geniş çapta kazı çalışması başlatıldı. 2. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen tarihi kaplıcanın çevresi tamamen kazıldı. Kocaeli bölgesinde Roma yapısı bakımından tek örnek proje olduğu tespit edilen Yazlık Ilıcası ile 10 dönümlük bir alan içinde yaklaşık 3 dönümü kapsayan kurtarma kazısı ile bir tarih daha yaşamış olacak.
Daha önce Kocaeli Özel İdaresi, bölgedeki kaynakları ile MTA tarafından yıllardır sürdürülen sondaj çalışmaları sonucu, şifalı su kaynaklarının debisi ve derinliği belirlenmişti. Son günlerde Gölcük Belediyesi ile Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarihi tesislerin kalıntılarını ortaya çıkartan çalışmalar yapıyor. Yüzyıllar öncesinde insanların kullandığı, yararlandığı ılıca ve termal tesisleri de gün yüzüne çıktı.
Yazlık bölgesindeki şifalı suların bir kısmı içinde yüzülmesi halinde cilt hastalıklarına iyi geliyor. Bu sular, kükürtlü ve sıcak. Aynı bölgede yine cilt hastalıklarına iyi gelen çamur banyosuna uygun kaynaklar var. Bir de içilmesi halinde mide ve göz hastalıklarına iyi gelen şifalı sular bulunuyor.
Bölgedeki kazı çalışmalarıyla tarihi yapıların ortaya çıkartılmasının ardından, Termal Turizm Bölgesi ilan edilen bu alanda yapılacak büyük turistik tesis için Kültür ve Turizm Bakanlığı ihaleye çıkacak. Zaman, 28.07.2010
TAY'dan: TAYEx ekibi tarafından 13.7.2008 tarihinde ziyaret edilmiş ve belgelenmiştir. http://tayproject.org/TAYBizansMar.fm$Retrieve?YerlesmeNo=20464&html=bizansdetailt.html&layout=web |
|
'SON AKŞAM YEMEĞİ' ÖNÜNDE FLAŞ PATLATTILAR
İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Milano'da
Santa Maria della Grazie Müzesi yetkilisiyse şu açıklamayı yaptı: "Müzede üç Sabah, 28.07.2010 |
|
ROMA DÖNEMİNE AİT KADIN HEYKELİ ELE GEÇTİ
Kayseri’de Roma dönemine ait olduğu belirtilen ve başı olmayan mermer kadın heykeli ele geçirildi. Jandarmaya, heykeli 80 bin liraya satmak isteyen çok sayıda kişi yakalandı. Tarihi kadın heykeli Kayseri Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi.
Bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Bünyan İlçesi'ne bağlı Sultanhanı Köyü'nde, bazı kişilerin tarihi eser satmak istediğini öğrendi. Daha sonra alıcı kılığına giren ekipler, şebeke elemanları ile bağlantı kurdu. Roma dönemine ait 1.5 metre boyunda 250 kilo ağırlığında ve başı olmayan giysili kadın heykelini almak için 80 bin liraya anlaştı. Heykel, teslim edileceği anda yapılan operasyonla ele geçirildi.
Çok sayıda kişi gözaltına alındı. Heykelin Roma dönemi ait olduğu tahmin ediliyor. Heykel müzeye teslim edildi. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Star Gündem, 28.07.2010 |
|
ANTİK KENTLERE ERKEN UYARI SİSTEMİ
Antik kentler, yangın ve sele karşı kızılötesi kameralar ve uzaktan kontrollü erken uyarı sistemiyle korunacak. Avrupa Birliği tarafından desteklenen, Bilkent Üniversitesi'nin ortak olduğu erken uyarı sistemi projesi, Antalya’nın Kumluca İlçesindeki Rhodiapolis antik kentinde uygulanmaya başladı. Prof.Dr. Enis Çetin, daha önce orman yangınlarına karşı geliştirdikleri, ormanların kameralarla gözetlenmesi çalışmalarının bir benzerini yürüteceklerini söyledi. Çetin, kurulacak kameralar ve sensörler sayesinde, antik kentlerin yangın ve sele karşı kızılötesi kameralar ve hava istasyonlarından oluşan uzaktan kontrollü erken uyarı sistemleriyle korunacağını söyledi. Türkiye Gazetesi, 28.07.2010 |
|
ORTA ASYA'DAN ANADOLU'YA İLK GİREN KOYUNLAR
Tokat’taki Komana Pontika antik kentinde yürütülen kazı çalışmaları kapsamında, Roma ve Hellenistik dönemin izlerinin gün yüzüne çıkarılmasının yanı sıra antik kent DNA çalışmasıyla Orta Asya’dan Anadolu’ya giren ilk koyun türlerinin de tespit edilmesi hedefleniyor.
Komana Pontika antik kentinde ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yerleşik Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Burcu Erciyas başkanlığında yürütülen kazı çalışmaları devam ediyor. Roma ve Hellenistik dönemin izlerini gün yüzüne çıkarmak için yoğun çaba sarf eden Erciyas ve ekibi, biyologlarla birlikte yürüttükleri Antik Kent DNA Çalışması kapsamında da Orta Asya’dan Anadolu’ya giren ilk koyun türlerini ve bu türlerin Anadolu’da var olan türlere etkisini tespit etmeye çalışıyor.
Kazı heyeti başkanı Doç.Dr. Burcu Erciyas, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki çalışmalara, geçen yıl olduğu gibi Hamamtepe bölgesinde devam ettiklerini söyledi. Hamamtepe bölgesinde 3 alanda çalıştıklarını, burada geçen yıl çıkarmaya başladıkları mekanlar içerisinde çeşitli üretim faaliyetlerinin yapıldığı içlikler tespit ettiklerini anlatan Erciyas, ocakların bu içliklerde üretim faaliyetlerinde kullanıldığını tahmin ettiklerini aktardı.
Tüm mekanlarda bu ocakların farklı çeşitlerine rastladıklarını, bu durumun da üretimin farklı alanlarda olduğunu gösterdiğini ifade eden Erciyas, bu çalışma alanındaki tarihlemenin erken Selçuklu ve geç Bizans dönemi olduğunu anlattı.
İçliklerin en erken Bizans döneminde kullanılmaya başladığını bu yıl tespit ettiklerini ifade eden Erciyas, şunları kaydetti: ”Bu alanda çıkan bronz buluntular, bize bu alanda bronz üretim atölyelerinin olduğunu önermekte. Diğer bacalı ocaklarımız daha çok kullanılmakta. Gördüğümüz ise yemek ve ekmek yapmak faaliyetlerinde kullanılıyor. Ancak bizim bulgularımız şu anda tamamlanmış değil. Çalışmalarımızın sonunda bütün verileri bir araya getirerek burada ne tür üretimler yapıldığını tespit edebileceğiz.”
Bu yıl ve gelecek yıllarda daha derinlere inerek kazılara devam edeceklerini belirten Erciyas, ”Tepenin erken devrelerini aydınlatmaya çalışıyoruz. Arzumuz Roma ve Hellenistik döneme ulaşmak. Çünkü Komana antik kentinin en zengin ve ihtişamlı olduğu dönem Roma ve Hellenistik dönemler” dedi.
Erciyas, buradan elde ettikleri tüm verileri detaylı bir şekilde laboratuarlarında ve üniversitede yıl boyu çalıştıklarını ifade ederek, ”kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Seramik uzmanlarımız seramikleri çalışarak buraların tam olarak tarihlenmesine yardımcı olurken, hayvan kemikleri üzerinde uzmanlarımızın çalışmaları, burada yaşayan insanların ne yiyip içtikleri, bu hayvanları nasıl besledikleri, ne anlamda onlardan yararlandıkları konusunda bilgi edinmemizi sağlıyor” ifadelerini kullandı.
Kazılarda bu sene farklı olarak bütüncül yaklaşım ile 'Antik Kent DNA' çalışması başlattıklarını anlatan Erciyas, ”Bu çalışmada Anadolu’ya giriş yapan koyun türlerinin DNA’larını tespit ederek bu türlerin hangi dönemlerde girdiğini ve Anadolu’daki koyun türlerinin devamını takip edebileceğiz. Bununla birlikte bulduğumuz köpek kemikleri ile ilgili çalışmalarımıza devam ediyoruz. Çünkü çoban köpekleri o sürüler ile dolaşıyorlar. Böyle detaylı çalışlarımız var” dedi.
Doç.Dr. Erciyas, Antik DNA çalışması ile ilgili şu bilgileri verdi: ”Biyolog arkadaşlarımız var, koyun DNA’sı üzerine çalışıyorlar. Onlar örnek topladılar, bizim bu bölgedeki koyunların DNA’sı üzerine çalışma başlattılar. Kazdığımız dönem, tam Bizans’tan beylikler dönemine geçiş olduğu için, Orta Asya’dan göç eden Türk topluluklarıyla gelen koyunların, Anadolu’daki koyun türlerinde sebep olduğu değişiklikleri ve çeşitlenmeyi göstermek için böyle bir çalışma yapmak istiyorlar. Yeni türler neler ve yeni türler Anadolu’daki var olan koyun türlerinde ne gibi değişiklikler meydana getirmiş onlara bakıyorlar. Sonuçların çıkması için bir sene var. Şu anda sadece örnek toplama aşamasındalar.”
Mitridat Krallığı’nın yönetiminde önemli bir kültür merkezi olan ve Roma İmparatorluğu döneminde de özerkliğini koruyan Komana Pontika’nın, tarihte Anadolu tanrısı Ma’ya adanmış kutsal alan olduğu belirtiliyor.
Aynı zamanda çevre bölgeler için ticaret merkezi görevi gördüğü ifade edilen bölgenin, o dönemde kutsal alanda düzenlenen festivaller, zengin pazar yeri ve kenti çevreleyen verimli arazisiyle Anadolu’nun tüm bölgelerinden ziyaretçi aldığı kaydediliyor.
ODTÜ ve TÜBİTAK tarafından da desteklendiği belirtilen Komana Pontika Arkeolojik Araştırma Projesi, Orta Karadeniz Bölgesi’nin klasik çağ kenti Komana Pontika’nın konumunu belirlemek ve kentsel dokusunu anlamak amacıyla 2004 yılında başlatılmıştı. Gümenek Hamamtepe bölgesinde yüzey araştırmalarının ardından antik kentin gün ışığına çıkartılması için kazı çalışmalarının startı verilmişti. Star, 28.07.2010 |
|
HAMMURABİ KANUNLARI MI?
İsrail’de, insanlık tarihinin bilinen ilk yazılı kuralları olan ünlü Hammurabi kanunlarını andıran, yaklaşık 3 bin 800 yıllık çivi yazılı belge bulundu. Hazor’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan belge, MÖ 18.-17. yüzyıllarda Bronz Çağı’nın ortalarında, Akat çivi yazısıyla yazılmış. Tabletin bulunan parçalarındaki yazılar, kölelerle efendileri arasındaki kuralları içeriyor.
Radikal, Fotoğraflar: AFP, 28.07.2010 |
|
OVAÖREN HÖYÜĞÜ'NDEKİ KAZILARDA SUR DUVARLARI ÇIKTI
Nevşehir’in Gülşehir İlçesi'ne bağlı Ovaören beldesindeki,kazıda 6 metre yüksekliğinde ve 4 metre genişliğinde sur duvarlarına rastlandığını belirtildi. Nevşehir’in Gülşehir İlçesi'ne bağlı Ovaören beldesindeki kazıda incelemelerde bulunan Nevşehir Valisi Osman Aydın’a Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Süleyman Yücel Şenyurt geniş bir brifing verdi. Vali Aydın’a kazı incelemesinde Jandarma Alay Komutanı Jandarma Albay Turgay Aras, Gülşehir Kaymakamı Mesut Yakuta, Gülşehir Belediye Başkanı Mustafa Dursun, Kültür ve Turizm Müdürü Veletdin Birsöz, Koruma Kurulu Müdürü Mevlüt Coşkun ve Müze Müdürü Murat Gülyaz da katıldı.
Kazı ekibinden çalışmalarla ilgili bilgi alan Vali Aydın, geçen yıl başlayan kazı çalışmalarının bu yılki bölümünde höyüğün güney batısında yer alan surlarda sondaj çalışmaları yapıldığını, yaklaşık 6 metre yüksekliğinde ve 4 metre genişliğinde sur duvarlarına rastlandığını bildirdi. Kazı ekibi yetkilileri de surların Hitit döneminde yapıldığının, Demir Çağı’nda iki kez onarım gördüğünün, surlardaki en son yapıların da MÖ 7-8. yüzyılda hüküm süren Tabal Krallığı’na ait olduğunun anlaşıldığını, höyüğün içinde yapılan kazılarda da Demir Çağı’na ait mekanlar ortaya çıkarıldığını belirtti. Yetkililer, demir ok ucu, pişmiş toprak ağırşak, ağırlık, kemikten yapılmış biz ve iğne gibi taşınır kültür varlıklarının bulunduğunu da kaydetti.Kazılarda, Demir Çağı’nda da yoğun yerleşime sahne olan surlarla çevrili kentin gerek Hitit İmparatorluk gerekse Geç Hitit Dönemi’nde özellikle Tabal Krallığı’na bağlı önemli kentlerden biri olduğuna dair bulgulara rastlandığı dile getirildi. Kızılırmak Avanos, 28.07.2010 |
|
|
3 BİN YILLIK HÖYÜĞE ASFALT DÖKTÜLER
Van'da 3 bin yıllık, Urartu döneminden kalma höyüğe Belediye tarafından yol yapılıp, asfalt dökülmesi, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nü harekete geçirdi.
Yapılan yolun çok gereksiz olduğunu ve ne amaçla yapıldığına anlam veremediklerini belirten Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri, “Yolda yapılan çalışmayı durdurduk. Yapılan yol ve asfalt kaldırılarak höyük eski haline döndürülecek” dedi. Hürriyet, Haber: Murat Çağlar, 27.07.2010 |
ROMA DÖNEMİNE AİT 320 SİKKEYİ KAÇIRMIŞLAR
Hatay’ın İskenderun İlçesi'nde Romalılar dönemine ait 320 adet sikke ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, Hatay İl Jandarma Komutanlığı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü ekipleri ihbar üzerine İskenderun’da ellerindeki tarihi değeri bulunan sikkeleri piyasaya sürmek isteyen şahıslara ulaştı. Şahıslar ile alıcı kılığında pazarlık yapan jandarma, buluşma noktasında operasyon başlattı.
Düzenlenen operasyonda Romalılar dönemine ait 320 adet sikke ele geçirildi. Tarihi eserleri satmak isteyen M.K., M.B., H.F., Z.E., C.A. gözaltına alındı. Olayla ilgili soruşturmanın devam ettiği kaydedildi. Timetürk, 27.07.2010 |
|
DEFİNE AVINDA ÖLÜM
Düzce’de define aramak için 9 metrelik kuyu kazan iki defineci, gaz zehirlenmesi sonucu kuyuda hayatını kaybetti.
Vatan, 27.07.2010 |
|
DÜNYANIN EN ESKİ SEKS OYUNCAĞI
İsveç'te bilim insanları dünyanın en eski seks oyuncağını bulduklarını açıkladı.
Taş Devri'nden kaldığına inanılan kadınlara özel seks oyuncağı geyik boynuzundan yapılmış ve günümüzde kullanılanlara çarpıcı bir benzerlik taşıyor.
MÖ 4000 yılında geyik boynuzundan oyma yöntemiyle yapıldığı belirtilen seks oyuncağı, 15 santimetre uzunluğunda 2 santimetre çapında. İsveçli arkeolog Martin Rundkvist, seks oyuncağının erkek cinsel organına benzerliğine dikkat çekiyor.
Seks oyuncağı, MÖ 4000 ila 6000 yılları arasına ait çok sayıda tarihi kalıntının bulunduğu Motala şehrindeki mezolitik dönem arkeoloji sahasında ortaya çıkarıldı. Seks oyuncağı, zıpkınla avlanmak amacıyla kullanıldığı sanılan çok sayıda kemik ve taştan aletlerin yanında bulundu. Gazeteport, 27.07.2010 |
|
ANTİK KEHANET MERKEZİ KLAROS'A "ARKEOPARK" KURULACAK
İzmir'in Menderes İlçesinde bulunan ve dünyanın 3
büyük antik kehanet merkezinden biri olarak bilinen Klaros Antik Kehanet (Bilicilik) Merkezi'nde
arkeopark kurulacağı bildirildi. Ege
Üniversitesi'nden (EÜ) yapılan açıklamada, EÜ ve
Menderes Kaymakamlığı işbirliğiyle hazırlanan proje
çerçevesinde, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü
Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.
Nuran Şahin başkanlığında kazı çalışmaları devam
eden Klaros'un turizm için bir çekim noktası haline
getirileceği ifade edildi. Yeni Asır, 27.07.2010 |
|
1800 YILLIK MANİKÜR SETİ
Vatan, 27.07.2010 |
|
MÜZELERİN ANAHTARI ÖZEL SEKTÖRE
Kültür ve Turizm Bakanlığı çok tartışılacak bir
ihaleye hazırlanıyor. Eylül ayında yapılacak ihale
ile Türkiye genelindeki 48 müze ve ören yerinin
giriş çıkışı, otomasyonu özel sektöre devredilecek. Vatan, 27.07.2010
Pamukkale ve Örenyeri İşletme Müdürü Nevzat
Sallio, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müze ve
örenyerlerini özelleştirmeye gitmesine, Pamukkale
uygulamasının örnek olmuş olabileceğini söyledi Tüm
ören yerlerinin Maliye hazinesi ve Kültür ve Turizm
Bakanlığı tahsisli olduğunu dile getiren Sallio,
tahsisle ilgili olarak da bakanlığın kiralama
yaptığını ifade etti. Sallio, ören yerlerinin 2886
sayılı kanunla kiralanabildiğini belirterek,
Pamukkale ile ilgili şunları söyledi: ''Bizim
Pamukkale'nin kiralanması ise 2016 yılına kadar
yapılmıştı. Kiralanan yerin anlaşması devam ediyor.
2006 yılında yapılmıştı. Pamukkale her yönüyle ilk.
Mesela ilk defa Özel İdare tarafından 1988 yılında
turnike sistemi kuruldu. Pamukkale, Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından ilk kiralanan yer, aynı zamanda
Özel İdare'nin de işletmesini yaptığı tek ören yeri.
Aynı zamanda alan yönetiminin olduğu, tek elden
yönetildiği, MOBESE kameraları ile yönetilen tek
ören yeri. İşletmesi yapılan ve bunun için kurulan
tek işletmesi olan bir ören yeri. Her şeyiyle ilk
Pamukkale.'' Yeni Asır, 27.07.2010
Kültür ve Turizm Bakanlığı, en çok gelir getiren müze ve ören yerlerinin gişelerinin özelleştirilmesi için 13 Eylül’de ihaleye çıkıyor. İhaleyle çıkacak müze ve ören yerleri, Türkiye’deki tüm müze ve ören yeri gelirinin yüzde 85’ini sağlıyor. Ancak Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi, Efes Örenyeri gibi Türk turizminin marka yerlerini kapsayan ihalede Pamukkale yer almadı. En çok gelir getiren müze ve ören yerleri arasında dördüncü sırada yer alan Pamukkale, devletin elinde kaldı.
Radikal, 28.07.2010 |
|
'KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ'NİN EVİ MÜZE OLDU
Türk müzeciliğinin önemli isimlerinden ve “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun ressamı Osman Hamdi Bey’in, Muğla’nın Yatağan İlçesi'ne bağlı Turgut beldesinde 1800’lü yılların sonlarında Lagina Antik kentinde yapılan kazı çalışmaları sırasında kaldığı ev restore edilerek Müze haline getirildi. Osman Hamdi Bey evinde birçok tablo sergilenirken, UNESCO tarafından 2010 yılının Osman Hamdi Bey yılı ilan edildiği açıklandı. Müze’de ayrıca Osman Hamdi Bey’in Lagina kazıları esnasında kullandığı tüm eşyalar da sergilenmeye başlandı. Müze evin açılaşına Muğla valisi Fatih Şahin ve MHP Muğla Milletvekili Prof.Dr. Metin Ergun ile çevre ilçe ve beldelerin Belediye başkanları da katıldı.
Türkiye Gazetesi, Haber: Bekir Tosun, 27.07.2010 |
|
|
GÖLCÜK'TE ROMA YOLU BULUNDU
Kocaeli’nin Gölcük İlçesi'nde yapılan kazılar sırasında 60 metre uzunluğunda tarihi Roma yolu bulundu.
Yazlık Mahallesi’nde 15 gün önce başlanan tarihi kaplıca kazılarında bugüne kadar ortaya çıkmamış olan Romalılar devrinden kalma yol bulundu.
Gölcük Belediyesi personeli tarafından yapılan kazılarda 60 metre uzunluğunda Roma dönemine ait bir yürüyüş yolu bulundu. Yol kenarında ise kaplıcadan çıkan suyu nakletmek için kullanılan pişmiş topraktan yapılan küpler bulundu.
Gölcük Belediye Başkanı Mehmet Ellibeş, kazının 15 gün önce başladığını ve hızla sürdüğünü belirterek, “Burada biz kaplıca olduğunu biliyorduk. Bu kaplıca Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kullanılmış. Kültür ve Turizm Bakanlığından izin alarak burada kazı başlattık, burasını turizme kazandırmak istedik. Ortaya çıkan Roma yolu bizi sevindirdi” şeklinde konuştu.
Kaplıca bölgesinin turizme açılacağını söyleyen Ellibeş, “Buradaki çalışmalar sonlanınca çevreyi turizme açacağız. Burada çay bahçeleri, belki de oteller olacak” dedi.
Gün yüzüne çıkan tarihi kaplıcadaki kükürtlü suyun cilt hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı biliniyor. Internet Haber, 27.07.2010 |
RUM YETİMHANESİ ENSTİTÜ OLUYOR
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, veda ziyaretlerinde bulunan ABD Büyükelçisi James F. Jeffrey’yi kabul etti. Bağış, Jeffrey’i 1999 yılından beri tanıdığını belirterek, büyükelçinin “Türkiye-ABD ilişkilerine çok büyük katkılarda bulunduğunu” söyledi. Jeffrey de AB üyeliği konusunda ellerinden gelen yardımı yaptıklarını belirtti ve “ABD, özellikle de Başkan Barack Obama Türkiye’nin üyeliğini yüzde yüz destekliyor” diye konuştu. Bağış Büyükada’daki Rum yetimhanesi ile ilgili bir soru üzerine, konu ile ilgili olarak AİHM ve Avrupa Adalet Divanı’nın kararları bulunduğunu hatırlatarak, Türkiye olarak bu konuda diyalog içinde olduklarını, binanın bir an önce tadilattan geçirilmesi için hep beraber çalışılması gerektiğine inandıklarını kaydetti. Patrikhane’nin kazandığı dava sonrasında oranın dini bir kuruluş olarak değil, dünyanın ortak meselesi olan çevre konusunda faaliyet gösterecek küresel bir çevre enstitüsü olması konusunda bir irade ortaya koyduğunu hatırlatan Bağış, şöyle dedi: “Bunu biz de memnuniyetle karşıladık.Bütün dünyada şu anda iklim değişikliği, küresel ısınma gibi konularda çalışmalar yapan akademisyenlerin gelip Büyükada’da buluşabileceği, farklı tezlerini tartışabilecekleri bir enstitü haline gelmesi konusunda düşünce var. Bunun hem Türkiye’nin imajı, hem de Büyükada’daki o binanın geçmişle değil artık geleceğe yönelik şeylerle tanınması açısından faydalı olacağına inanıyoruz.” Vatan, 27.07.2010 |
|
ŞAPİNUVA'DAKİ KAZI ÇALIŞMALARI
Çorum’un Ortaköy İlçesi'ndeki Şapinuva Ören Yeri Kazı Başkanı ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aygül Süel, Şapinuva’da yaşayan Hititlerin, dini törenlerini nasıl, ne zaman ve niçin yaptığı konularının sonucuna ulaşmak için kazı çalışmalarını Ağılönü mevkiinde yoğunlaştırdıklarını bildirdi.
Süel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle Ankara Üniversitesi tarafından Şapinuva ören yerinde yapılan kazı çalışmalarının, 20 yıldır devam ettiğini söyledi.
Çalışmalar sırasında Şapinuva’da 4 bin yazılı tabletin bulunduğunu belirten Süel, ”Bu tabletlerde, Hititlere ait dini, idari ve askeri bilgilere ulaştık. Arkeolojik kazı çalışmalarında dini metinlerdeki olayların arkeolojik kalıntılarını bulduk. Bu yıl yapacağımız çalışmalarda daha çok dini bilgilere ulaşacağımızı ümit ediyorum” dedi.
Bu yıl kazı çalışmalarını Ağılönü kutsal alanında sürdüreceklerini anlatan Süel, şunları kaydetti: ”Dini yapıları araştıracağız. Şapinuva’da yaşayan halkın dini törenlerinin nasıl, ne zaman ve niçin yaptığı konularının sonucuna ulaşmak için çalışmalarımızı buraya yoğunlaştırdık. Burada dini yaşayışlarının nasıl yapıldığını belirtir tabletlerin bulunacağına eminim.”
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da Şapinuva’ya ayrı bir önem verdiğini dile getiren Süel, kazı çalışmalarının ekim ayına kadar süreceğini ifade etti. Çorum Haber, 26.07.2010 |
|
VICTORIA&ALBERT MÜZESİ'NDE BİR TÜRK
Soyut resim alanında
Türkiye'nin sayılı ressamlarından Burhan Doğançay’ın iki eseri,
Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’nde daimi
koleksiyona alındı Vatan, 26.07.2010 |
|
GLADYATÖR MİRASI KORUMAYA ALINIYOR
Muğla'daki Stratonikeia antik kentinde bulunan Roma ve Bizans dönemine ait binlerce eser, kasalarda ve Sabah, Haber: Fatih Abacıoğlu - Mustafa Suiçmez, 26.07.2010 |
|
HİTİTLERİN BAŞKENTİNDE 40 YILLIK KAZI
Çorum’un Boğazkale İlçesi'ndeki Hattuşa ören yerinde arkeolojik kazılar devam ediyor.
Hattuşa ören yerinde sürdürülen kazı çalışmalarına başkanlık yapan Alman Arkeoloji Enstitüsünden Doç.Dr. Andreas Schachner, yaklaşık 40 yıldır “Yukarı Şehir” olarak belirtilen bölgede yürüttükleri kazı çalışmalarını geçtiğimiz yıldan itibaren “Aşağı Şehir”de başlayarak devam ettiklerini söyledi.
Bir süre Büyük Kaya üzerinde de kazı çalışmaları yapıldığını belirten Schachner, ancak şehrin çekirdeğini oluşturan Aşağı Şehir bölgesinin uzun yıllardır kazı alanı olarak kullanılmadığını kaydetti. Bu bölge hakkındaki tüm bilgilerin yıllar öncesine dayandığını vurgulayan Schachner, “Elimizdeki bilgiler çok yetersiz. Birçok soru cevapsız kalmaktadır” dedi. Hürriyet, 26.07.2010 |
|
"YEREBATAN SARNICI HER AN ÇÖKEBİLİR"
Turist Rehberleri Birliği (TUREB) ile İstanbul Turist Rehberler Odası, Sultanahmet Meydanı’nın yayalaştırılmasının Yerebatan Sarnıcı’nı büyük bir tehlikeyle karşı karşıya getirdiğini belirterek, "Hemen önlem alınmazsa Yerebatan Sarnıcı ileride hesabını veremeyeceğimiz bir biçimde zarar görebilir, hatta çökebilir" uyarısında bulundu.
TUREB’den yapılan yazılı açıklamada, UKOME kararı
ile "Sultanahmet
ve Civarı
Yayalaştırma Projesi" kapsamında Sultanahmet
Meydanı’nın yayalaştırıldığı hatırlatıldı. Açıklamada, genel olarak Sultanahmet Meydanı
yayalaştırma çalışmalarından oldukça memnun olduğunu
dile getiren İRO’nun, Yerebatan Sarnıcı’nın karşı
karşıya kaldığı tehlikeye dur demek için öne sürdüğü
çözüm önerileri ise şöyle sıralandı: Milliyet, 26.07.2010 |
|
HARAMİLERİN ALTINLARI MI?
Su borularını
döşemek için kazı yapan kepçeden toprakla birlikte
altınlar da yere dökülünce herkes şaşırdı. Kargaşada
bazı altınlar ortadan kaybolsa da arkeologlar
tesadüfen ortaya çıkan “gömü”de dört küp altın ve
gümüş mücevher buldu. Şimdi bu altınların haramilere
mi ait olduğu sorusu yanıt bekliyor. Cumhuriyet Dergi, Yazı: Özgen Acar, 25.07.2010 |
|
İSTANBUL'UN KADERİ UNESCO'NUN BREZİLYA'DAKİ TOPLANTISINA BAĞLI
İstanbul'un 'tehlike altındaki kültür mirası' listesine alınıp alınmayacağı bugün Brezilya'da başlayacak UNESCO toplantısında ele alınacak. Toplantıda İstanbul adına sunum yapacak Koruma Uygulama ve Denetim (KUDEB) Müdürü Mehmet Şimşek Deniz, "İstanbul'un tehlike altındaki kültür mirası listesine alınmasını beklemiyoruz." dedi.
2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul, 'Dünya Mirası' listesinden 'Tehlike Altındaki Dünya Mirası' listesine düşme tehlikesiyle karşı karşıya. UNESCO Dünya Mirası Komitesi'nin 34. yıllık toplantısı, 25 Temmuz'da (bugün) Brezilya'nın başkenti Brasilia'da başlıyor. Toplantının başkanlığını Brezilya, başkan yardımcılıklarını Mısır ve Avustralya, raportörlüğünü ise Bahreyn yürütecek. 3 Ağustos'a dek sürecek toplantıda, 1985 yılından bu yana Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan İstanbul'un "Tehlike Altındaki Miras Listesi"ne alınma konusu da gündeme gelebilir. Brezilya'daki UNESCO toplantısında Türkiye adına sunum yapacak olan Koruma Uygulama ve Denetim (KUDEB) Müdürü Mehmet Şimşek Deniz, İstanbul'un listedeki durumunun belirleneceği toplantı öncesi Zaman'a yaptığı açıklamalarda İstanbul ile ilgili kararı 21 ülkeden oluşan Dünya Miras Komitesi üyelerinin vereceğini belirtti. Deniz, "UNESCO Başkanı İrina Bakova 2 hafta önce İstanbul'u ziyaret etti. Burada kendisine çalışmalar aktarıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile Dışişleri Bakanlığımız gerekli çalışmaları yaptı. 34. dönem toplantısında İstanbul'un Tehlike Altındaki Dünya Mirası'na alınması konusunda bir karar beklemiyoruz." diye konuştu. UNESCO'nun İstanbul'la ilgili sunduğu raporda en önemli maddenin Haliç Metro köprüsü olduğunu kaydeden Deniz, "Bu köprüyle ilgili 2011 Şubat ayına kadar yeni bir alternatif proje ya da Çevresel Etki Değerlendirme raporunun hazırlanması talebi bulunuyor. İstanbul Alan Yönetim Planı'nın ve Ulaşım Planı'nın bitirilmesi isteniyor." dedi. UNESCO toplantısında yanlızca İstanbul'un değil dünya üzerindeki 806 kültür mirası varlığının masaya yatırılacağını belirten Deniz, "UNESCO'nun genel yaklaşımı sürekli tereddütlü, endişeli, karşıt ülkeyi sürekli istim üstünde tutan bir yaklaşım. İstanbul olarak 2 dakikalık bir sunum hakkımız var. Kültür mirası yapılar ile ilgili hazırlanan tüm raporlar görüşülecek ve ikili görüşmeler olacak. Karar verici komite üyeleri ile bir araya geleceğiz. İstanbul'u anlatan ve dünya mirası alanlarındaki çalışmaları içeren İngilizce kitap ve broşürler bastırdık. İlgi çekici bir stant açacağız. Kısa metrajlı filmler hazırladık. Toplantıdan olumlu bir sonuç bekliyoruz." açıklamasında bulundu.
İstanbul'un dünya miras listesindeki yerini belirleyecek Brezilya'daki UNESCO toplantısında kulis çalışması yapmak için 18 kişilik özel bir ekip kuruldu. 25 Temmuz-3 Ağustos tarihlerinde toplanacak 21 kişilik UNESCO komitesini ikna etmek için başını İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çektiği ve Dışişleri, Kültür Bakanlığı, Valilik ve Koruma Kurulu'ndan toplam 18 kişilik Türk heyeti Brezilya'ya gidiyor. Her yıl Kültür Bakanlığı, valilik ve Büyükşehir Belediyesi'nden yetkililerin katıldığı UNESCO toplantılarına ilk kez Dışişleri Bakanlığı ve Anıtlar Kurulu'ndan da temsilciler katılıyor. En önemli konunun Haliç Metro Köprüsü olacağı belirtilirken Türk heyetinin bu duruma karşılık olarak yeni hazırlanan Çevre Etki Değerlendirme Raporu'nu heyete sunacak. UNESCO inceleme komitesinin istediği düzenlemeler şu şekilde: Haliç'teki Metro Geçiş Köprüsü inşaatı, İstanbul şehir duvarlarının yenilenmesi, Marmaray projesi, Avrupa kıtasını Asya'ya bağlayacak deniz tüneli, geleneksel ahşap evler için yapılacak bir koruma planı ve tarihi yarımadanın trafik yükünü azaltacak bir mastır planı. Zaman, Haber: Yasin Kılıç, 25.07.2010
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Başkanvekili Prof.Dr. Öcal Oğuz, İstanbul'un Dünya Kültür Miras Listesi'nde kalmasıyla ilgili kararda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın Haliç metrosu inşaatını uluslararası uzmanlardan oluşacak bir gruba değerlendirme kararı almasının etkili olduğunu söyledi.
25 yıldır listede yer alan İstanbul'da yapılan
inşaat ve yenileme gibi çalışmaların Dünya Miras
Komitesi'nce adım adım izlendiğini belirten Oğuz,
şunları söyledi: “Brezilya'da alınan karar, ‘İstanbul'un listedeki
yeri garanti' anlamına gelmiyor. Komite her zaman
incelemelerine devam edecek. Türkiye'nin,
raportörlerin görüşlerini hiçe saydığını düşünür,
İstanbul için risk görürse şehri listeden tamamen
çıkarabilecek. UNESCO'nun raporlarında Sulukule'yle
ilgili bazı eleştiriler yer alıyordu. Komite
kesinlikle kentsel dönüşüme karşı değil. Sadece
‘Tarihi dokuya zarar veriliyor mu' diye bakıyor.” Hürriyet, Haber: Meltem Özgenç, 31.07.2010 Radikal, 01.08.2010
Aralarında TMMOB’unda bulunduğu 20’nin üzerinde kurum, kuruluş ve akademisyen, ortak bir bildirge yayınlayarak, İstanbul’un Dünya Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne alınacağını açıkladı. Biraraya gelen kurumlar, “İstanbul Kültür Mirası Platformu” ile güç birliği sağlanması çağrısında bulundu.
UNESCO'nun hazırladığı rapora göre İstanbul'un tarihi alanlarının tehlike altında olması nedeniyle biraraya gelen birçok sivil toplum kuruluşu ve akademisyenler biraraya gelerek ortak bir bildiri hazırladı. “İstanbul Kültür Mirası Platformu” adıyla güç birliği çağrısı yapan gurubun açıklamasında şunlar yer aldı: “Taraf Devlet’ten 1 Şubat 2011 tarihine kadar, Dünya Miras Komitesi’nin 2011’deki 35. toplantısında incelenmek üzere, çevre etki değerlendirme raporunun (“uluslararası nitelikte bağımsız uzmanlarca 15 Ekim 2010’a dek sonuçlandırılacak ÇED raporu”) sonuçları ışığında ve diğer konularda esaslı ilerleme olmaz ise söz konusu mirasın Dünya Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne alınma olasılığını da göz önünde tutarak, yukarıda sayılan konulara dair ayrıntılı bir rapor sunmasını talep etmektedir.” İşte UNESCO Dünya Miras Komitesi'nin İstanbul ile ilgili kararı bu maddeyle son buluyor.
25 Temmuz ile 3 Ağustos 2010 arasında Brezilya’da gerçekleştirilen 34. Toplantıda Komite geçenlerde basınımızda çıkan haberlerin aksine, 1985’ten bu yana Dünya Miras Listesi’ne dahil olan İstanbul’un tarihi yarımadasının kabul görmüş evrensel koruma standartlarına göre korunmadığına ancak, “Tehlike Altındaki Miras Listesi”ne düşürülmeden önce son dakikada verilen taahhüt ve teminatların inceleneceğine karar verdi.
Komite 34 COM 7B.102
sayılı kararında 2000 yılından bu yana tarihi
alanların korunması konusundaki zaaflarla ilgili
raporlarının tümüne atıfta bulunarak İstanbul’a altı
ay mühlet verdi. Komite'nin İstanbul'u “Tehlike
Altındaki Miras Listesi”ne düşürme teklifini içeren
1 Haziran 2010 tarih ve WHC-10/34 COM 7B sayılı
raporunun açıklanmasından sonra Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık, Kültür ve Dışişleri bakanlıklarının
ortak çalışmaları sonucunda İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, o zamana kadar veremediği bir dizi
taahhüdü UNESCO'ya sundu. Ekte bulunan 34 COM 7B.102
sayılı kararda Komite'nin teşhisleri ve verilen
taahhütler sıralanıyor. Boynuzlu Haliç Köprüsü
projesinin değiştirilmesi için verilen son tarih ise
15 Ekim 2010.
Ortak metin hazırlayan ve platforma çağrısı yapan kurum, kuruluş ve akademisyenler şunlar:
Anadolu Kültür Turizm Gazetesi, 05.08.2010 |
|
ÜFTADE TÜRBESİ, YILLAR SÜREN ÇALIŞMA SONUNDA ZİYARETE AÇILDI
Şiir, ilahi, menkıbe ve kerametleri ile asırlardır Bursa'nın gönlünde yaşayan Üftade Hazretleri'nin medfun bulunduğu türbe nihayet yapılan restorasyon sonunda layık olduğu çehreye büründü. Vakıflar Bölge Müdürlüğü türbeyi, Osmangazi Belediyesi de bulunduğu sokağı restore ederek Bursalıların hizmetine sundu.
Bursa'nın en önemli manevi mimarlarından Üftade Hazretleri'nin türbesi yıllar süren bürokratik gecikmelere karşın sonunda restore edilerek törenle ziyarete açıldı. Osmangazi Belediyesi'nce gerçekleştirilen Üftade Sokak Sağlıklaştırması ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce restore ettirilen Üftade Türbesi için düzenlenen açılış törenine katılan Devlet Bakanı Faruk Çelik, "Maneviyat insan hayatında çok önemlidir." dedi. Hem Bursa'nın ilk yerleşim bölgesi içinde yer alan hem de kentin önemli dini merkezlerinden olduğu için çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçisi olan Üftade Sokağı yenilenirken, Üftade Türbesi de tamamen restore edildi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce 168 bin 747 TL harcanarak gerçekleştirilen restorasyon çalışması ve Osmangazi Belediyesi'nin sokak sağlıklaştırması ile çevre düzenlemesi açılış törenine Devlet Bakanı Faruk Çelik, Bursa Valisi Şahabettin Harput, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Vakıflar Bölge Müdürü Mürsel Sarı ile çok sayıda davetli katıldı.
Vakıflar Bölge Müdürü Mürsel Sarı, restorasyon sırasında koruma kurulunun isteği doğrultusunda projelerin yenilendiğini ve restorasyonun 3 yılda tamamlandığını söyledi. Sarı, "Beden duvarlarının iç ve dış yüzeylerinde sıva raspası yapılmış, pencere çerçeveleri ve çatı makasları sökülmüştür. Yapılan sıva raspası sonrasında yapının beden duvarlarında derin çatlaklar oluştuğu, beden duvarları içindeki ahşap kolon, kiriş ve hatılların çürüdüğü ve taşıyıcı özelliğini yitirdiği anlaşıldı. Beden duvarlarının terazisinin bozulduğu, mevcut kiremit altı tahtasının ve ahşap tavanın yıprandığı, zemini oluşturan taban tuğlalarının çoğunun kırılmış olduğu görülmüştür. Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi tarafından hazırlanan proje koruma kurulu kararıyla hayata geçirildi." dedi.
Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ise belediyelerinin, Bursa kale surlarını restore etmesi sonucu dikkatlerin bu bölgede yoğunlaşmasının, Hisar içindeki anıtsal yapıların (dini ve kültürel merkezler) ve bunların çevrelerinin düzenlenmesini de beraberinde getirdiğini ifade etti. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ise "Her sokağına bir kitap yazılacak olan evliyalar şehri Bursa'nın ruhaniyetli şehir kimliğini yaşatacağız." derken, Vali Harput, "İnsanı insan yapan şey maneviyatıdır. Bursa gerçek kimliğine doğru adım adım ilerliyor, bunun için emeği geçenleri kutluyorum." diye konuştu. Törende son olarak söz alan Bakan Çelik, ayağa kaldırılan, ortaya çıkarılan ecdat yadigarı eserlerin dünü bugüne, bugünü yarına bağladığını söyledi.
Sokak düzenleme çalışması kapsamında, tescilli yapılar; Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun onayladığı proje doğrultusunda düzenlendi. Sokağın düzensiz olan asfalt zemini, kenarlar tuğla kaplama, ortası granit kesme taş olacak şekilde değiştirildi, yağmur ve kar sularının birikmemesi için de granit ve tuğlanın birleştiği noktalara bordürler yerleştirildi. Tüm yapı cepheleri yeniden sıvandı, boyandı, kapı ve cam çerçeve doğramaları elden geçirildi, ferforjeler yenilendi. Tüm sokaktaki aydınlatmalar, banklar ve çöp kutuları yenileriyle değiştirildi. Bahçe duvarı olan bölümlere aydınlatma için aplikler kondu. Sokak bitişiğindeki hazireler temizlendi, üzerleri tuğla harpuşta yapılarak demir parmaklıklar yeniden düzenlendi. Dağınık olarak duran mezar taşları da yeniden düzenlendi. Zaman, Haber: Fatih Karakılıç, 25.07.2010 |
|
BİLGİSAYAR PROGRAMI ESKİ BİR DİLİ DEŞİFRE ETTİ
Özel geliştirilen bir bilgisayar programı, 3 bin yıl öncesine ait yazılı bir dili deşifre etti. ABD’nin Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversitesinden araştırmacıların geliştirdiği program, Suriye’nin Lazkiye kenti yakınlarındaki antik Ugarit kentine ait yazılı metni birkaç saat içinde çözdü. Bilim insanları, bu yöntemin şimdiye kadar çözülemeyen bazı eski dillere ait metinlerin okunup anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorlar. Bilgisayar programı, çivi yazısıyla yazılan Ugaritçe metinde, İbranice ile ortak kelimeleri de deşifre edebildi. Bilim insanları geliştirilen bilgisayar programı sayesinde henüz alfabeleri okunamayan Etrüskçe, Macaristan’da keşfedilen Rohonc yazmaları, Paskalya Adası’nda keşfedilen Rongorongo ile Girit’te MÖ 1900-1800 civarındaki Minoa yazısı ve MÖ 4 bine tarihlenen en eski ‘proto-dil’ olduğu düşünülen Vinca işaretlerini çözmeyi umuyor. Günümüzde Ras Şamra olarak bilinen Ugarit kenti adı ilk olarak Ebla arşivleri, Tell el Amarna mektupları ve Boğazköy’de ortaya çıkarılan Hitit yazılı belgelerinde görülmüştü. Radikal, 25.07.2010 |
|
EDİRNE SARAYI'NIN RESTORASYONU BAŞLADI
Topkapı Sarayı'ndan sonra Osmanlı'nın en büyük sarayı olan Edirne Sarayı'nın restorasyonuna başlandı. Tunca Nehri kenarındaki saray, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda cephanelik olarak kullanılmış. Saray, Rusların eline geçmesin diye dönemin Edirne Valisi Cemil Paşa tarafından havaya uçurulmuş.
Osmanlı'nın en önemli yapılarından biri olan Edirne Sarayı'nın restorasyon çalışmasına mutfak kısmından başlandı. Vali Mustafa Büyük, Topkapı Sarayı'ndan sonra Osmanlı'nın en büyük sarayı olan Edirne Sarayı'nın restorasyonunun mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Tunca Nehri kenarındaki Edirne Sarayı'nın yıkıntıları üzerinden tekrar ayağa kalkması için değişik dönemlerde kazı ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirildi. Ancak yapılan çalışmaların hiçbiri tamamlanamadı. Edirne Valisi Mustafa Büyük'ün göreve gelmesiyle birlikte Edirne Sarayı'nın ihyası için yeniden çalışma başlatıldı. Sarayın bulunduğu alanda değişik dönemlerde yapılan kazılar su kanalları, Balkan Savaşı'ndan kalma mermi kovanları, top gülleleri, Osmanlı ordusunun kullandığı ocak kalıntıları, sikkeler, seramikler, silah parçaları bulundu.
Mutfakta başlayan restorasyon çalışmasının, sarayın ihyası için önemli bir aşama olduğunu kaydeden Büyük, onarım çalışmalarının adım adım devam edeceğini ifade etti. Büyük, "Geçen yıl göreve başladıktan sonra bu konuda bir çalışma gayreti içerisine girdik. TBMM ile yapılan protokol çerçevesinde mali destek sağlandı. Bir kazı alanı olması sebebiyle Bakanlar Kurulu kararı ile başkanı ve kazı heyeti belirlendi." diye konuştu.
Kazı çalışmalarının uzun yıllar alabileceğini dile getiren Vali Büyük, "Önemli olan, çalışmalar devam ederken Edirne Sarayı'nın sunulabilir olması, gezilebiliyor olması. Yaşanılır olması. Belirli fonksiyonlar verilmesi. Hizmete açık hale gelmesi önemlidir. Bu bölüm bitirildiği zaman burası restorasyonun karargahı gibi kullanılacak. Devamı yapılan restorasyonda bu anlayış devam edecek." açıklamasında bulundu. Kazı Başkanı Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Mustafa Özer ise sarayın, Edirne tarihi ve Türk kültürü açısından önemli bir yeri bulunduğunu belirtti. Özer, Avrupa'daki saraylar gibi tek yapıdan oluşmayan Edirne Sarayı'nın tarihi önemine dikkat çekti Zaman, Haber: Kadri Kılıç, 24.07.2010 |
|
PADİŞAH TÜRBESİ'NDE TUVALET SKANDALI
Çemberlitaş'ta padişah ve
saray erkanının mezarlarının bulunduğu türbedeki
mobil tuvalet krize neden oldu. Tarihçilerin "büyük
saygısızlık" olarak yorumladığı tuvaletin bir an
önce kaldırılması isteniyor. Osmanlı hanedan
üyelerinin defnedildiği Diyanyolu caddesi üzerindeki
türbeye iddiaya göre birkaç yıl önce dönemin
İstanbul Valisi Erol Çakır'ın izniyle ziyaretçilerin
ihtiyaçlarını karşılaması için mobil tuvalet kondu.
Türbede Osmanlı sultanları II. Mahmut‚ Abdulaziz ve
II. Abdülhamit'in mezarları bulunuyor. Haziresinde
ise paşalar‚ sadrazamlar‚ kaptan-ı deryalar ve
Osmanlı hanedanı mensuplarına ait yaklaşık 150 mezar
yer alıyor. Son Osmanlı şehzadelerinden Ertuğrul
Osman Osmanoğlu da bu türbede toprağa verildi.
1839'da Sultan II. Mahmut'un vefat etmesinin
ardından oğlu Abdülmecit'in Mimar Balyan Kardeşler'e
inşa ettirdiği türbede Ziya Gökalp, Hasan Fehmi gibi
düşünürlerin de mezarı yer alıyor. Bu kadar önem
taşıyan bir mekana tuvalet konması tarihçiler
arasında "büyük saygısızlık" yorumlarına neden oldu.
Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 24.07.2010 |
|
SÜMELA MANASTIRI'NDA 15 AĞUSTOS ALARMI Hürriyet, Haber: Saygı Öztürk, 24.07.2010
İşçi Partisi Trabzon İl Başkanı Sabri Dilber, 15 Ağustos'ta Sümela Manastırı'nda yapılacak ayinin iptali için Trabzon İdari Mahkemesi'nde dava açtı. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nde açıklama yapan Dilber, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca verilen iznin iptalini istediklerini belirterek, ayin konusunun yasal ve hukuksal boyutunun gözden uzak tutulduğunu savundu. Hürriyet, Haber: Fatih Turan, 24.07.2010
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 15 Ağustos'ta Trabzon'un Maçka İlçesi'ndeki Sümela Manastırı'nda yapılacak ayinle ilgili tartışmalara değinerek, “Bırakalım insanlar dua etsinler, kavga etmesinler. Ayinden kimseye kötülük gelmez. Türkiye'nin ileri gitmesini istemeyen bazı mihraklar polemik yaratıyor” dedi.
Ordu'daki incelemelerini dün de sürdüren Günay,
kaldığı otelden ayrılmadan önce konuya ilişkin şöyle
konuştu: “Doğu Karadeniz'de turizmi yeni projelerle
patlatacağız. Ayin nedeniyle o bölgedeki tüm otel ve
pansiyonlar doldu. Bir inancın sahipleri ‘Dua etmek
istiyoruz' diyor. İnsana, inancına saygı açısından,
özgürlükçü bir toplum ve devlet bu talebe anlayış
göstermeyebilir mi? Bu bölgenin tarihi zenginliğini,
potansiyelini, bu bölgenin farklı geçmiş
kültürlerini başka türlü nasıl dünyaya
anlatabiliriz?”
Milliyet, Haber: Taki Berberakis, 01.08.2010 |
|
4 BİN YIL ÖNCE BEYİN AMELİYATI
Milliyet, 24.07.2010
Kültepe Örenyeri Kazı Başkanı ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu, “2010 yılı çalışması kapsamında höyüğün 5 bin yıllık savunma duvarını ortaya çıkarıyoruz” dedi. Kültepe Kaniş-Karum ören yerinde bu yıl yapılan kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Prof.Dr. Kulakoğlu, “5 bin yıllık geçmişi olan yerleşim alanında düşmanlara veya herhangi bir tehlikeye karşı geniş ve uzun bir set oluşturulmuş. 2010 yılı çalışması kapsamında yaptığımız ayrı bir çalışma ise, büyük bir yangın felaketi ile sona eren yapılaşmanın nedenini araştırmak. 5 bin yıl öncesine ait bu yapı büyük bir felaketle sona ermiş, öyle bir yangın ki kerpiç duvarları magma akıntısı gibi yakarak eritmiş ve günümüze kadar bu sayede korunmuş. Yerleşim alanındaki diğer kazı çalışmalarımız da devam ediyor” diye konuştu. Türkiye Gazetesi, Haber: Mustafa Çetin, 04.08.2010 |
|
"'KAPANMASIN' DEYİP AKM'Yİ KAPATAN ONLAR"
Hürriyet, Haber: Eyüp Serbest, 24.07.2010
Atatürk Kültür Merkezi’nin iki yıldır kapalı kalmasıyla ilgili tartışmaya Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da katıldı. Önceki gün Kültür Sanat-Sen öncülüğündeki sivil toplum kuruluşları Bakanlığı suçlamıştı. Dün de Günay, ‘Protesto edenleri protesto ediyorum’ diyerek onlara cevap verdi ve 2010 Ajansı’nı da eleştirdi.
‘Ne yapılacaksa bir an önce yapılsın!’
Radikal, 25.07.2010
Atatürk Kültür Merkezi, siyasi bir mesele haline
getirildi ve bunun bedelini İstanbul ödüyor. AKP
hükümetiyle muhalifleri arasındaki çekişmede konunun
ve AKM’nin kapılarının nasıl kilitlenip kaldığını
önceki gün Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da açık açık
söyledi: “Başbakan, ‘yaptırmıyorlarsa, yapma’ dedi.
İş inatlaşmaya dönüştü.” Radikal, Haber: Cem Erciyes, 26.07.2010
Kültür Sanat-Sen, TMMOB Mimarlar Odası, İstanbul
Kültür Forumu, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Türkiye
Yazarlar Sendikası, Pen Yazarlar Derneği, Sinema
Emekçileri Sendikası'nın da aralarında bulunduğu
sivil toplum kuruluşları, 2 yıldır kapalı bulunan
Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) onarım çalışmaları
sonucunda tahrip olduğu gerekçesiyle önceki gün
Kültür Bakanlığı ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansı hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Zaman, Haber: Elif Kaya, 26.07.2010
İki yıldır kapalı olan Atatürk Kültür Merkezi’yle
ilgili tartışmalar sürerken görüşlerine başvurmak
istediğimiz kişiler arasında ilk sıralardaydı
İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu
Başkanı Prof. Mete Tapan. Zira AKM’nin yenilenmesi
sürecinin tıkanmasının nedenlerinden biri olarak
gösterilen, ‘AKM’nin 1. Derece Kültür Varlığı ilan
edilmesi’ kararını alan kurulun başkanının elbette
bu konuda söyleyeceği pek çok şey olacaktı.
Kendisine ulaşamadığımız günlerde gündemi takip edip
üzülerek aradı bizi Tapan. Hiç kimsenin hatta en
yakınlarının bile konu hakkında en ufak fikirlerinin
olmadığını düşünerek; 1. Derece Kültür Varlığı olan
yapıların belirli ölçülerde içine de dışına da
dokunulabileceğini, sadece bunun boyutunun ve nasıl
yapıldığının önemli olduğunu belirtti. Ve AKM’nin
‘simgesel’ değeri olduğu için 1. grup içine dahil
edildiğinin üzerinde durarak “Ayasofya da 1.
gruptur, Domabahçe de... Ama bunlara müdahale ve
restorasyon modeli farklı farklıdır” diye de ekledi.
Şimdi söz Prof. Tapan’da...
Radikal, Haber: Ceren Akardaş, 27.07.2010
İki küsur senedir boş duran, muhtemelen mekanik, teknik, elektronik sistemleri sökülmüş halde ve ısıtılmayan, soğutulmayan, havalandırılmayan, kısaca ‘yaşamayan’ AKM git gide yıkılmaya yüz tutuyor. Korozyona teslim olan bir başka ahmaklık abidesini, Ayazağa Kompleksi inşaatını hatırlamalıyız. Üst düzeyde statik ölçümlerle kabası tamamlanan bina şimdi yıkıcısını bekliyor. AKM için de, birçok kesimin kollektif sorumlusu olduğu ahmakça bir süreç, korkuyorum, dibi bulmak üzere.
Birçok arkadaşımın aksine Taksimdeki Kültür Sarayı’nın bende iyi anıları yok. Bir yerin bıraktığı anılar iyi olmayınca ona iyi olarak da bakılamıyor. Kaldı ki 12 Mart sıralarında ilk Atatürk Kültür Merkezi feci bir yangın geçirdiydi. Çok acemice bir propaganda yaptılar, güya yangını solcular çıkarmış. Elektrik kontağının ve alaturka işletmeciliğin daha büyük bir tehlike (!) olduğu anlaşıldı. Zırva ile tevil edilmek istenen yangının daha feci bir yanı vardı. Çirkin binanın ne olduğundan çok beni hala üzen budur.
Milliyet Pazar, Yazı: İlber Ortaylı, 01.08.2010
Ben kültürlü bir
insan mıyım? Kültürü nasıl tanımladığımıza bağlı.
Radikal, Yazı: Gündüz Vassaf, 01.08.2010
Atatürk Kültür Merkezi'nin kapalı kalması konusunda siyasi partiler ne düşünüyor, neden sesleri çıkmıyor? Sorduk, anlattılar. 'İktidar partisinin AKM'yi siyaset malzemesi yaptığını, merkezin bir an önce yenilenip açılması gerektiğini' söylediler.
“Türkiye’de Atatürk
Kültür Merkezi’nin yıllardır kapalı kalmasına sesini
çıkarmayan siyaset, İstanbul’u ve bir anlamda
Türkiye’yi kültürsüzlüğe mahkum ettiğinin farkında
değil mi? Umursamıyor mu? Yoksa istenen bu mu? İncir
çekirdeğini doldurmayan nice konuyu günlerce
tartışan Meclis, Türkiye’nin kültür skandalını
gündemine almaktan aciz...” Pazar günkü köşesinde
Gündüz Vassaf bunları yazdı. AKM’nin iki yıldır
kapalı durması ve hiçbir şey yapılmaması son
günlerde kültür dünyasının en önemli gündemi.
Meselenin Başbakan’da düğümlendiği, yenileme
çalışmalarının ancak hükümetin iradesiyle
başlayabileceği yazılıp, söyleniyor. Öyleyse bir de
muhalefete soralım istedik. ‘AKM’nin kapalı kalması
konusunda ne düşünüyorsunuz?’ Ankara’daki
siyasetçilerin konudan neredeyse habersiz
olduklarını söylemekle yetinelim. Neyse ki Meclis’te
grubu bulunan partilerin İstanbul İl Başkanları,
görüş bildirdi. CHP, ‘günümüz koşullarına uygun bir
restorasyon’ istiyor, MHP ise ‘AKM’nin siyasete
malzeme yapıldığını’ savunuyor.
Radikal, Haber: Neslihan Tanış, 05.08.2010
AKP'li milletvekilleri Atatürk Kültür Merkezi'nin yıkılması ve yeniden yapılması konusunda ısrarlı, muhalefet temsilcileri ise 'onarılsın' diyor. Perdeleri uzun bir süredir kapalı olan İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Muhalefet AKM'nin bir an önce onarımının yapılarak sanatseverlerle buluşturulmasını isterken, AKP gelinen nokta itibarıyla AKM'nin yıkılıp yeniden yapılmasının en doğrusu olacağı görüşünde. Uzun süre yıkılsın mı yıkılmasın mı diye tartışılan AKM, kapatılırken yenilenip 2010'un başında açılması amaçlanıyordu. Ancak bu mümkün olamadı. Sanatçıların tepki gösterdiği bu durum siyasetçiler arasında da tartışma yarattı. CHP ve MHP, bir an önce onarımın gerçekleştirilerek AKM'nin açılmasını isterken AKP'den ‘yıkıp yeniden yapalım' formülü bir kez daha gündeme getirildi.
Radikal, Haber: Yurdagül Şimşek, 06.08.2010 |
|
"KÜLTÜR BAŞKENTİ'NDE YAPIMA DEĞİL, YIKIMA PARA HARCANIYOR"
İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti
unvanını almasının üzerinden yaklaşık sekiz ay
geçti. Avrupa 2010 Kültür Başkenti Ajansı, 2010'u
adeta restorasyon yılı ilan etti. Yazla birlikte hız
kazanan kültür-sanat etkinliklerine rağmen şehir,
tam bir hafriyat alanına döndü. Bugünlerde
İstanbul'da çekiç sesleri, müzik notalarına karışmış
durumda. Şu an özelikle Suriçi bölgesi ve tarihi
yarımadaya odaklanan restorasyon çalışmaları için
özellikle mimarlar oldukça tepkili. İstanbul
Mimarlar Odası, Sulukule'deki yanlışlar nedeniyle
UNESCO tarafından kent yöneticilerinin uyarıldığını
hatırlatıyor, Süleymaniye'deki mimari dokuya aykırı
yenilemeleri örnek gösteriyor. İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu,
"İnşaat yapım işleri, daha çok kültürel yıkım
niteliğinde" diyor. Ayrıca inşaat ve yenileme
faaliyetlerine ciddi paralar aktarıldığını iddia
eden Muhçu, mimari projelerin belediyelere yenileme
finansmanı verilmesi şeklinde işlediğini savunuyor.
Öte yandan Avrupa 2010 Kültür Başkenti Ajansı
Başkanı Şekip Avdagiç ise 2010 Kültür Başkenti
rüzgarının İstanbul'un bütününe yayıldığını ve
projeleri revize ederek yollarına devam ettiklerini
söylüyor. Referans, Haber: Sevda Yüzbaşıoğlu, 24.07.2010 |
|
ZEYTİNLİADA, ADA MÜZESİ OLACAK
Adada, Meryem Ana Kilisesi’nin de bulunduğuna dikkati çeken Öztürk, şu bilgileri verdi: ”Ada, 12-13. yüzyıllara dek yerleşim görmüş. Ancak adada Geç Roma ve Doğu Roma dönemine ait uygarlıklar, arkeoloji tarihi açısından son derece önemli. Burada, kilisenin yanı sıra manastır, açık hava tapınma alanı ve vaftiz havuzları başta olmak üzere birçok önemli yapıt bulunuyor. Adanın, Hristiyan dünyasının bir haç merkezi olduğunu belirledik.”
Zeytinliada’nın, Osmanlı döneminde ”karantina adası” olarak kullanıldığını hatırlatan Öztürk, ”O dönemde, bölgeye gelen gemiler durdurulup, hastaların tedavisi burada gerçekleştirilir, yaşamını yitirenler ise gömülürmüş. Bu sonuca, rastladığımız mezarların çeşitliliğinden ulaştık” dedi.
Öztürk, bu yılki kazılar sırasında, kilisenin batısında ve yer altı kilisesinin ön avlusu üzerinde çalıştıklarını belirterek, şunları kaydetti: ”Adadaki kazıların tümünü, iki yıl içinde tamamlayacağız. Adada bir ‘Arkeopark Projesi’ uygulamak için Koruma Kurulu’na yaptığımız başvuru olumlu karşılandı ve projemiz, bu ay içinde onaylandı. Proje kapsamında adada yeşil alanlar, bilgi panoları, yürüme yolları, gezi ve seyir alanları, dürbünle izleme bölümleri ve çay içme yerleri bulunacak. Böylece ada, ülkemizin ilk ‘Ada Müzesi’ olarak ziyarete açılacak. Bilhassa Hıristiyan dünyasının büyük ilgi göstereceğine inandığımız bu bölgenin, Erdek’in kültür turizmine büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum.” Cumhuriyet, 24.07.2010 |
|
BU TÜRBELERİ AÇACAK BİR YİĞİT ARANIYOR
Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, II. Mahmud, II. Abdülhamid ve Sultan Abdülaziz'in de aralarında bulunduğu tarihi şahsiyetlerin türbeleri, aylardır kapalı.
1950'den bu yana açık olan türbelerin kapılarına, personel yetersizliği gerekçesiyle kilit vuruldu. Türbelerin açılmasıyla ilgili isteklere Kültür Bakanlığı da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi de kulaklarını tıkamış durumda. Ziyaret edip tarihi simalara dua etmek isteyen halk ise bu duruma tepkili.
Ülkemiz insanı ecdadını çok seviyor, ondan her daim övünerek bahsediyor olsa da onların hatırasına hakkıyla sahip çıkmayı maalesef başaramıyor. Bu konuda binlerce örnek sıralamak mümkün; fakat son günlerde yaşanan tek bir örnek üzerinde durmak bile bu garabetin boyutunu anlamaya yetebilir. İstanbul'da bulunan en önemli türbelerin kapısı görevli eksikliği nedeniyle uzun zamandır kilitli. O çok meşhur bürokratik anlaşmazlıklardan, tarihi ve kültürel değere sahip türbeler de nasibini aldı. İstanbul'da yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin kapısından döndüğü türbelerin sayısı açık olanların 5 katı olmuş durumda. Üstelik kapalı türbeler içinde Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan, II. Mahmut, II. Abdülhamid ve Sultan Abdülaziz gibi tarihimize mal olmuş isimlere ait olanlar da var. Gelen ziyaretçilerin kapıdan dönmesi, pencere kenarlarından içeri bakma çabaları içine düştüğümüz içler acısı durumu göstermeye yetiyor. Zira ziyarete uzun zamandır kapalı olan ve üç padişahın mezarının bulunduğu II. Abdülhamit, Sultan Abdülaziz ve II. Mahmut türbeleri Çemberlitaş'ta metruk bir mahal gibi bekliyor. Kapısındaki kilit neredeyse paslanmak üzere olan türbenin bahçesini ve önemli şahsiyetlerin yattığı mezarlığı, ziyaret için gelenlerden çok, çay içip vakit geçirmek için gelenler dolduruyor. Yerli ziyaretçiler ülkelerinin bu konudaki tutumunu iyi bildikleri için durumu çok fazla garipsemese de yabancılar böylesine önemli yerlerin kapalı olmasını anlamakta güçlük çekiyor.
Gezdiğimiz yol üzerinde aylardır kapalı olan türbelerden biri de tarihimizin en büyük padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'a ait. Aynı avluda bulunan Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman türbelerinin kapılarında tadilat nedeniyle kapalı oldukları yazılı. Fakat Kanuni türbesinin sundurmasından dökülen sıva bunun pek de böyle olmadığını gösteriyor. Ziyaretçiler Kanuni'nin sandukasını görmek için pencerelere eğilip içeri bakmaya çalışıyor; ama nafile. Bu tadilatın ne olduğu ve ne zaman biteceği ile ilgili de yetkililerden henüz sağlıklı bir açıklama yapılmış değil. "Kanuni gibi dünyayı sarsan bir padişahın mezarı ancak bizim gibi bir ülkede kapalı tutulabilirdi herhalde." diyor ziyaretçilerden Serkan Oğulcan. Bu kadar uzun süredir türbeyi kapalı tutmanın izahının olmadığını düşünen ziyaretçiler ecdat mezarını görmek için geldikleri onca yoldan kendilerini boş döndürmeye kimsenin hakkı olmadığını söylüyor.
Süleymaniye'den boynu bükük aşağı sallananlar Yenicami'nin hemen arkasında aynı zamanda bir mimari harikası olan Hatice Turhan Sultan ve Havatin türbelerine rastlayabilir; daha doğrusu bu türbelerin bahçesinin dış duvarını dışarıdan görebilir. Sultan IV. Mehmet ve padişah ailesinden birçok ismin medfun bulunduğu mekana gidenler kotçuların, seyyar satıcıların türbenin bahçesini çevrelediğini görüp şaşırıyor. Ziyaretçilerin türbe bahçesinden bile içeri giremiyor olması, olayı daha vahim kılan bir durum.
2005 yılında Koruma Kurulu'ndan onay alan 32 türbeyi ihale safhasına getiren İstanbul Büyükşehir Belediyesi, türbelerden elini geçen yıl çekmiş. İhale döneminde türbeleri ihaleye dahil etmeyen belediye, 29 türbedeki 10 güvenlik elemanını da almış. İstanbul Türbeler Müze Müdürü Hayrullah Cengiz, böylece 120 türbeden açık olan 29'undan 10'unun yeterli görevli olmaması nedeni ile ziyarete kapandığını söylüyor. Cengiz, 10 özel güvenlikçi, 5 bekçi ve 4 uzman eleman kadrosuyla türbeleri açık tutmaya çalışsa da kapalı olan türbelerin eşyalarını denetlemenin bile zorlaştığı fikrinde.
Ecdat yadigarı meşhur İstanbul türbelerinin kimi yıllardır kimi ise aylardır açılmayı bekliyor. Ziyaretçileri paslı kilidiyle geri çeviren en önemli sebep ise bürokratik çıkmazlar. Fakat türbeleri ziyarete gelenlerin hak ettikleri bir açıklamaya ihtiyaçları var. Türbelere aylardır neden istihdam yapılamadı ve hem tarihi hem de manevi değere sahip olan bu güzelim yapıların açılması için Kültür Bakanlığı neden hiçbir şey yapma ihtiyacı hissetmiyor? Zaman Cuma, Haber: Yusuf Gündüz, 23.07.2010 |
|
PERGE, BİNLERCE YILA MEYDAN OKUYOR
Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde bulunan ve son bilimsel çalışmalarla 5 bin yıllık yerleşimin olduğu anlaşıldığı Antalya’daki Perge Antik Kenti’nde, 2010 yılı kazıları başladı.
Kazı Başkanı Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, antik kentteki kazıların 1946 yılında Ord. Prof.Dr. Arif Müfid Mansel tarafından başlatıldığını anlattı. Perge’de Mansel’in ardından 1975-1988 yılları arasında Prof.Dr. Jale İnan’ın çalıştığını belirten Abbasoğlu, bu tarihten itibaren de antik kentteki kazıların başkanlığını kendisinin üstlendiğini, asistanlık yaptığı yıllarla birlikte yaklaşık 40 yılını antik kentin toprak altında kalmış zenginliklerini gün ışığına çıkarmak için geçirdiğini ifade etti.
Prof.Dr. Abbasoğlu, ilk kazmanın 1946 yılında vurulduğu antik kentteki 50. kazı sezonuna girildiğini belirterek, “Perge, klasik arkeoloji alanında Türk arkeologlarının yaptığı en uzun soluklu Türk kazısı. Perge’nin Türk arkeoloji tarihinde büyük bir yeri var. Daha da çok uzun yıllar devam edecek” dedi.
Bu yılki kazılarda, 24 kişilik bilimsel ekip ve 30 işçiyle çalıştıklarını ancak bu sayının önümüzdeki günlerde artabileceğini kaydeden Abbasoğlu, kazılar için Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bu yıl 108 bin TL ödenek geldiğini, İstanbul Üniversitesi’nin de 150 bin lira destek sağladığını bildirdi. Bu ödeneğin yetersiz olduğuna değinen Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, ek bütçeye ihtiyaç duyduklarını söyledi.
Haluk Abbasoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da destekleriyle “Bir sütun da sen dik” adıyla bir kampanya başlattıklarını ve 2 bin lira karşılığında antik kentte caddedeki sütunları ayağa kaldırdıklarını anlattı.
Bakan Ertuğrul Günay’ın antik kenti ziyareti sırasında turizmcilerden kampanyaya destek vermelerini istediğini hatırlatan Haluk Abbasoğlu, şöyle konuştu: “Şu ana kadar turizmcilerden 30 sütun için bağış geldi. Turizmciler 52 sütun için söz vermişlerdi ama 30’u için destek geldi. Burası, Antalya’daki antik kentler arasında Aspendos Antik Tiyatrosu’ndan sonra en çok ziyaretçi alan yer. Ancak buranın geliri döner sermayeye gidiyor, hepsi Perge’ye dönmüyor. Perge ayrıca UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne de girdi. UNESCO için hazırlanacak alan yönetimi planıyla Perge’nin gelirleri kendine dönebilirse, o zaman çok daha güzel işler, daha geniş işler yapılabilir. Onarıma daha fazla pay ayrılabilir. Gelişmiş ülkelerde de hükümetler bu tip kazı alanlarına fazla para ayırmazlar. Çünkü oralarda özel sektör duyarlı olduğu için sponsorluk çok daha fazla etkili. Türkiye’de eski eserlere yönelik sponsorluğa fazla itibar edilmiyor. Örneğin Antalya bir turizm kenti ama turizmcilerin bu alanlara hemen hiç katkısı yok. En son Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın katkısıyla 30 sütun diktiler. Bir sütun 2 bin lira. Yani toplamda 60 bin lira hiçbir şey değil. Burada onarılması gereken bir kule var. Turizmcilere gittim, randevu bile vermediler ki çok büyük turizmciler bunlar. Kundu sahilindeki çok büyük bir turizmciye gittik. ’Sizden para istemiyoruz, sadece öğrencilerimizin öğle yemeğini gönderir misiniz?’ dedim, ’A tabi’ dediler ancak bir bisküvi bile gelmedi. Kültür turizmi çok önemli. Kültür yeni yeni buluntularla daha da zenginleşiyor. Turizmcilerin kültür varlıklarının korunması ve ortaya çıkarılmasında sponsor olmaları lazım. Bütün dünyada bu böyle.”
Abbasoğlu, ABD’de National Geographic, Almanya’da çelik işletmeleri, İtalya’da sigorta ve bankaların kazı alanlarına büyük destekleri olduğuna işaret etti. Türkiye’de sponsorluk için yasaların da uygun olduğuna değinen Abbasoğlu, “Kültür varlıklarının korunmasına bağışta bulunmaları halinde vergiden de düşülüyor. İsimleri de şeref nişanesi olarak üzerine yazılıyor. ’Bu eser şu firmanın desteğiyle kurulmuştur’ diye. ’Bir sütun da sen dik’ kampanyasında 2 bin lira bağışta bulunan kişinin ismini sütunun platformuna yazıyoruz. Böylece ölümsüzleşiyorlar. Bu antik bir gelenek zaten. Destek bekliyoruz” diye konuştu.
Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu, bu yılki kazılarda sütunlu caddenin son kısmı, kuzeyde çeşmeye doğru giden kısım ve nekropolde çalışmaları sürdüreceklerini bildirdi. Perge Nekropolü’nün, “dünyada eşi olmayan güzellikte mezar yapılarının bulunduğu bir alan” olduğunu kaydeden Abbasoğlu, ancak bu alanda kamulaştırma konusunda sıkıntı yaşandığını ifade etti.
Özellikle 109 dönümden oluşan 169 numaralı parselde büyük sıkıntı yaşadıklarını anlatan Prof.Dr. Abbasoğlu, bu parselin 32 hissedardan oluştuğunu ve arsanın tapuda paylaşımının yapılmadığını anlattı. Kamulaştırma konusunda geçen yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın mal sahiplerine dönüm başına 25 bin TL önerdiğini ancak ailelerin 35 bin TL’de ısrar ettiğini belirten Abbasoğlu, kamulaştırma yapılmadığı için alanda çalışmalara başlayamadıklarını dile getirdi.
Abbasoğlu, nekropolde gün ışığına çıkarılan tarihi eserlerin bir kısmını korumaya aldıklarını ancak bir mal sahibinin nekropol alanına giden arsaya ekin ekerek bu alana ulaşımı zorlaştırdığını söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bu yıl 10 Ocakta Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Sururi Çorabatır, Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkanı Ahmet Barut, Turizm Yatırımcılar Derneği (TYD) Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Gür, TÜROFED Muhasip Üyesi Osman Ayık’ın da arasında bulunduğu bir grup turizmciyle Perge Antik Kenti’nde incelemelerde bulunmuştu.
Kazı alanında restorasyon yapılan kuleyi gezen Ertuğrul Günay, antik kentteki bir sütunun ayağa kaldırılması için 2 bin TL gerektiğini öğrenince, beraberindeki turizmcilere, “Her turizmci iki sütunu ayağa kaldırsın. Birine kendi ismini, diğerine benim ismimi versin” demişti. Bunun üzerine turizmciler, antik kentteki 52 sütunun ayağa kaldırılması için Bakan Günay’a söz vermişlerdi. Radikal, 23.07.2010 |
|
MAHKUMLAR TARİH YAZIYOR
Muğla’nın Köyceğiz İlçesi’ne bağlı Çandır Köyü yakınlarında Dalyan Kanalı kıyısında yer alan, 2 bin 400 yıllık eski liman kentlerinden birisi olan Kaunos Antik Kentindeki kazı çalışmaları devam ediyor. Mayıs ayı başından bu yana, tarihi gün yüzüne çıkarmak için harabelerde Dalaman Yarı Açık Tarım Cezaevi’nde kalan 13 mahkum, arkeolog, asistan ve diğer işçilerle kazılar tüm hızıyla sürüyor.
Antik kentte, restorasyon çalışmaları yapılan çeşmede ve kentin en yüksek tepesinde ve liman kıyısında yer alan kutsal alan Demeter Tapınağı’ndaki kazı çalışmalarındaki beden işçilikleri “Mahkumların Topluma Kazandırılması Projesi” kapsamında, Dalaman Tarım Açık Cezaevi işçileri tarafından yapılıyor.
Demeter tapınağındaki kazılarda son olarak pişmiş topraktan yapılmış, küçük sunak kaplarıyla, küçük sikke parçaları da bulundu.
Antik kentin hamamı içindeki restorasyon ve eksik parçaların pantograf yardımıyla, taş ustaları tarafından yapılarak, yerine montajı yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Arkeolog Konservatör Selahattin Küçük, “Bu yılki çalışma programı kapsamında, daha önceki yıllarda kazısı tamamlanmış olan yerin eksik parçalarının tamamlanması ve sergilenecek hale gelmesi şeklinde programımız var. Bu kapsamda eksik bölümler, önce alçı ile modellenmekte, daha sonra pantograf sistemi içinde modellenmekte ve içerdeki eksik olan bölümlere monte edilmekte.” dedi.
Kazı Heyeti Başkanı Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Cengiz Işık ise Dalyan Kanalı kenarındaki “Kaya Mezarları”nın, erimesini nano teknolojiyi kullanarak önleyecek olan projeyle ilgili bilgiler verdi. Işık, “Kaya Mezarlarının konservasyonuna yönelik proje, TÜBİTAK’a sunum aşamasında. Çok büyük disipliner bir çalışma bu. Böylesine bir çalışma ki, belki Nano Teknolojisinin kültür varlıkları üzerine ilk uygulaması olacak. Başarıya ulaşmamak gibi bir şansı da yok. Bu bağlamda söyleyebilirim ki, Kaunos’taki Kaya Mezarları üzerine yapılan çalışma, Anadolu toprakları üzerinde ve her köşesinde doğaya açık tüm kültür varlıklarımızın konservasyonuna yönelik, bir pilot çalışma olacaktır.” ifadelerini kullandı.
Cengiz Işık, kazılarda çalışan mahkumlarının çalışmalarından son derece memnun olduğunu ve gelecek günlerde sayılarının artırılmasını isteyeceğini anlatarak, “En büyük teri onlar akıtıyor. Haklarını hiçbir zaman ödeyemeyiz.” diye konuştu.
Cezalarını bu şekilde doldurmaktan son derece memnun olduklarını söyleyen mahkumlardan Bekir Akbulut da “Cezamı çekerken Türkiye’nin tarihi mirasına katkıda bulunmak mutluluk verici” dedi.
Öte yandan, antik kentte yabancı turistlerin de yoğunluğu dikkate çekti. Yabancı turistler, antik kentin çok değerli tarihi değerlerle dolu olduğunu bildirdiler. haberler.com, 23.07.2010 |
|
|
Yassıada (National Geographic, Mayıs) |
...1960
|
|
18 -24 Temmuz 2010 |
|
OKUL MÜZE OLDU
Güre’nin tarihi okulu uzun uğraşlar sonucunda müze oldu. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı'na 10 yıllığına devredilen okul, Güre Belediyesi'nin öncülüğünde Müze oldu.
Güre Belediye Başkanı Kamil Saka’nın yıllardır verdiği emek, sonuç verdi. Bürokratik engeller nedeniyle yıllardır uğraş veren Saka, Güre sınırlarında bulunan Astyra antik kentinden çıkan tarihi eserlerin Güre Müzesi'nde sergilenmesini sağladı.
Balıkesir Müze Müdürlüğü tarafından Balıkesir’e götürülen ve yer darlığı nedeniyle bir çok eserin heba olması yolda zarar görmesi büyük endişe uyandırıyordu. Geçtiğimiz yıllarda da Güre Astyra antik kentinden alınan bazı eserler Balıkesir Müzesi'nden çalınmıştı.
Kaplıca ve şifalı su kaynaklarına Romalıların çok değer verdiği bilinmektedir. Mermer kabartmalara bakıldığında, kaplıcanın antik çağlardan beri kullanıldığı anlaşılmaktadır. Civardaki Astyra antik kentine ait sıcak su kaynağı olarak tanınan ve ünlü antik çağ tarihçisi Amasyalı Strabon'un da bahsettiği Güre Kaplıcası'nın bulunduğu yerde çamur banyosu için yerlerde vardı. Kazı çalışmaları halen devam etmekte olan bölgede Artemis'in kutsal alanı ve ''Sapra'' adındaki bir su kaynağı bulunmaktadır. Ayrıca, Antik Roma Çağı hamamının da onarılmasıyla uluslararası bir değere ulaşacaktır
Okulun Tarihçesi Güre Köyü'nde 1928’den önce Arapça öğretim yapan okul, sonra 3 yıllık, daha sonra 5 yıllık yatılı bölge okulu oldu. Bu bina İhtiyacı karşılayamayınca köylüler Öğretmen İsmail Hakkı Kollu öncülüğünde yeni okul yapımına başladı. 1934 yılında tamamlanarak öğretime açıldı bugüne dek hiç onarım görmedi. 1971-72 de en başarılı okul ödülünü kazandı. 2005 yılında kapatılan okul Güre Belediyesi tarafından restore edilerek müze haline getirildi. Körfezin Sesi, 23.07.2010 |
|
ÇORAPÇI HANI YENİDEN İNŞA EDİLİYOR
Sivas’ın tarihi ve kültürel değerlerden birisi olan Çorapçı Hanı’nın kent kültürüne yeniden kazandırılması için başlatılan çalışmalar aralıksız sürüyor.
Sivas Belediyesi tarafından 2006 yılında 500 bin TL’ye kamulaştırılan Çorapçı Hanı Sivas Belediyesi tarafından geçtiğimiz aylarda restorasyona alınmıştı. İki yüz yılı aşkın bir zamandır ayakta olduğunu kaydedilen Paşabey mahallesinde Yeni Cami'nin doğrusunda yer alan Çorapçı Hanı’nın 19. yüzyılda inşa edildiği söylentileri revaçta ise de yapılış tarihini net olarak bilinmiyor.
ÇORAPÇI HANI Sias Hürdoğan, 23.07.2010 |
|
KAÇAK MÜZE İDDİASI
Abana Belediyesi tarafından geçtiğimiz yıllarda yaptırılan Müze'nin kaçak olduğu iddia edildi.
Müze'nin hiç bir resmi kaydının bulunmadığı kaçak gözüktüğü bu nedenle de Kaymakamlık tarafından yıkılacağı iddia edildi. Kastamonu Nasrullah, 23.07.2010 |
|
HASANKEYF İHMALDEN YIKILIYOR
Hasankeyf'in kalesinin yıkılmaya yüz tutmasıyla birlikte valilik tarafından alınan kararla ziyarete kapatılmasının bölge turizmine olumsuz yansıyacağı belirtiliyor.
Hasankeyf'e gelen yerli ve yabancı turistlerin kaleye çıkamaması ve turların Hasankeyf'ten geri dönmesi bölgede tartışma yarattı.
Hasankeyf kalesinde yaşanan yıkımın Türkiye adına tam anlamıyla bir utanç olduğunu belirten Doğa Derneği Kampanya Sorumlusu Dicle Tuba Kılıç, "Hasankeyf UNESCO'nun 10 kriterinden 9'unu karşılayabilen dünyadaki tek yer. Piramitlerin 3, Taç Mahal'in 1, Çin Seddi'nin 5 kriterle UNESCO listesinde yer alması Hasankeyf'in evrensel değerini ortaya koyuyor. Hasankeyf dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olabilecekken bugün ne yazık ki ihmalden yıkılıyor" dedi.
Bütün olumsuzluklara karşın Hasankeyf'i 2009 yılında 1 milyonun üzerinde turistin ziyaret ettiğini, bu yıl ise 2 milyon kişinin Hasankeyf'i ziyaret etmesinin beklendiğini anlatan Kılıç, şunları söyledi: "Başta konaklama olmak üzere turizme yönelik hiçbir yatırımın yapılmasına izin verilmeyen Hasankeyf, bütün bu olumsuzluklara karşın her geçen yıl daha fazla turisti ağırlıyordu. Hiçbir iş olanağının olmadığı Hasankeyflilerin bu tek gelir kaynakları da kalenin turizme kapatılması nedeniyle ellerinden alınmış bulunuyor. Bölgeye gelen ziyaretçiler, turizm acenteleri ve Hasankeyfliler bir an önce bu kalede gerekli çalışmaların yapılarak güvenliğin sağlanmasını ve kalenin turizme yeniden açılmasını bekliyor. Gerekli önlemler alındıktan sonra valilik aldığı tek taraflı kararı kaldırarak kaleyi turizme yeniden açmalıdır". Turizm Gazetesi, 23.07.2010 |
|
|
ARABAN KALESİ'NDE ÇALIŞMA
Araban İlçesi'nde bulunan Kale-i Zerrin üzerindeki tarihi iç kale camiinde kazı çalışmaları başlatıldı.
Araban Belediye Başkanı Mehmet Özdemir'in yoğun çabaları sonucunda başlatılan kazı çalışmaları, Gaziantep Müze Müdürü Ahmet Denizhanoğulları başkanlığında Hititolog Hülya Kayaöz denetiminde yapılıyor.
Gaziantep Müze Müdürü Ahmet Denizhanoğulları, "Araban ilçe merkezi Kale Mahallesinde bulunan tarihi Araban Raban Kale-i Zerrin Kalesi üzerindeki tarihi İç Kale Camide Kültür Bakanlığı kazı izniyle restorasyon öncesi temizlik kazı çalışmaları başlattık. Kazı çalışmalarımız tamamlandığında tarihi İç Kale Cami yapıldığı tarihte ve onu takip eden caminin ibadete açık olduğu tarihteki haline getirilip ibadet yapılacak hale getirilecek" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 23.07.2010 |
ÇANKIRI'DA ÇORAK YERLER KAZISI DEVAM EDİYOR
Prof.Dr.
Erol, Çankırı Çorakyerler Kazı çalışmalarının dünya
antropoloji literatüründe önemli bir yer edindiğini
belirterek, "Burada çıkan Çankırı'nın Sesi, 22.07.2010 |
|
HİSSE TARTIŞMASI SÜREN KONAK İHALEYE ÇIKIYOR
Öte yandan konakta kimin ne kadar hissesi olduğu konusu kafaları karıştırdı. Sivas Belediyesi daha önce konağın sahiplerinden yüzde 67’lik hissenin kendilerine devredildiğini açıklarken, İl Genel Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu raporuna göre, konağın yüzde 40’lık hissesi İl Özel İdaresi’nin, yüzde 31’lik hissesi ise Sivas Belediyesi’nin.
Sivas Hürdoğan, 22.07.2010 |
|
TARİHİ EVLERE RESTORE
Niğde’de, tarihi evlerin yenilenerek turizme kazandırılması için başlatılan çalışmalarda tarihi Göncü Köşkü aslına uygun olarak restore edilecek.
Niğde İl Encümen Kurulu üyeleri, Songur Mahallesi Cullaz Sokak üzerinde bulunan 667 metrekarelik tarihi Göncü Köşkü’nün restore edilmesi için görüş birliğine vardı. Kültür varlıklarının korunması kapsamında yapılacak çalışmalarda 200 bin TL kamulaştırma bedeli ödenen Göncü Köşkü, isim hakkı saklı kalmak şartıyla Niğde İl Özel İdaresine devredildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘Sokak Sağlıklaştırma’ projesi kapsamındaki Cullaz Sokak’ta bulunan tarihi yapıların devamı niteliğindeki Göncü Köşkü, 667 metrekarelik büyüklüğü ile önemli bir yere sahip. Tamamen aslına uygun restore edilerek koruma altına alınacak olan köşk, kentin tarihi ve turistik özelliğini yansıtacak. İl Encümen Kurulu Başkanı Vali Alim Barut, kültürel varlıkların korunması noktasında bir çok çalışma yürüttüklerini belirterek, “Kültür Müdürlüğü eliyle Niğde kültür envanterini çıkardık. İl Özel İdare eliyle yine restore ve roleve çalışmalarımız devam ediyor. Bu kapsamında Göncü Köşkü’nü 200 bin TL kamulaştırma bedel ile tapusunu aldık. Niğde’nin tarihi dokusu içerisinde bu yapıyı restore ederek, ilimizin tarih hazinesine tekrar kazandıracağız” dedi. Niğde Kent Haber, 22.07.2010 |
|
ANTİK LİMAN KENTİ TARİHE IŞIK TUTACAK
25 kişilik bir ekiple Mersin’in merkez ilçesi Mezitli’de yer alan antik liman kentinde başlatılan kazıların da bir ay süreceği bildirildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Remzi Yağcı başkanlığında 1999 yılından bu yana sürdürülen kazıların bu yılki ayağındaysa; Sütunlu Cadde’de restorasyon çalışmalarında bulunulacağı bunun yanında Bizans ve Roma mimarisine yönelik kazı ve temizlik çalışmasının yanı sıra Soli Höyük’te Arkaik ve Orta Tunç Dönemi Tabakaları’nda da kazılarda bulunacağı bildirildi. Kazılarla ilgili olarak soruları yanıtlayan Prof.Dr. Yağcı, 15 Temmuz Perşembe günü başlayan kazılarda Sütunlu Cadde’yi güneyden kuzeye doğru uzanan caddenin temellerini araştıracaklarını, bu kapsamda da plan üzerinde belirlenen akslarda kazıların başlatıldığını ve bununla birlikte kente önemli katkılarda bulunan kişilerin yapılan heykellerinin de bulunmasının öngörüldüğünü anlattı.
Sütunlu Cadde üzerinde yapılacak her çalışmanın restorasyona yönelik olacağına dikkat çeken Yağcı, “Bilindiği gibi tarihinde Sütunlu Cadde, 200 sütundan oluşan görkemli bir caddeydi. Bu 200 sütunun hepsini elde edemesek de her yıl yapılan kazılarla birçoğu açığa çıkartıyoruz. Bunların figürlü olanlarını Mersin Müzesi’ne taşıyoruz ama önümüzdeki dönemde yapılacak restorasyonla birlikte Sütunlu Cadde’yi yeniden kazanmak istiyoruz. Buradaki amacımız; Sütunlu Cadde’yi mimari olarak tamamen açığa çıkartarak, gezilebilir hale getirebilmek” dedi.
Sütunlu Cadde’nin tüm gizemini ortaya çıkarmak istediklerini anlatan Yağcı, söz konusu caddeye bağlantılı olan mekanların yanı sıra dükkan ve kamu yapılarının da yapılacak kazılarla birlikte açığa çıkartılacağını kaydetti. Sütunlu Cadde’nin güney ucunda batı portikodaki Roma dükkanları ve doğu portikosundaki mozaikli alanın restore edilerek 2′şer sıra halinde, 6′şar sütunun ayağa kaldırılmasının planlandığını ifade eden Yağcı, “Böylece Sütunlu Cadde’nin aşama aşama kaldırılması için ilk adım atılmış olacak. Bu restorasyon, Pompeiopolis’in yeniden düzenlenmesi için de önemli bir başlangıç olacak” diye konuştu.
Sütunlu Cadde’nin, Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından geçen yıl onaylanan güney ucunun restorasyonuna ilişkin finans arayışlarının sürdürüleceğini belirten Yağcı, yaklaşık 2 milyon TL’ye mal olması beklenen çalışmalarla birlikte caddenin güney ucunda batı portikodaki Roma dükkanları ve doğu portikosundaki mozaikli alanın restore edileceği bilgisini de verdi. Yağcı, projenin gerçekleştirilmesi için Özel İdare’de Kültür Varlıkları’nın restorasyonu için ayrılan fonlardan yararlanılması düşünüldüğünün de altını çizdi. Deniz Haber, 22.07.2010 |
|
'ARKEOLOJİ GÜNLERİ 2010' DEVAM EDİYOR
Kuşadası Belediyesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığının desteği ve Tübitak'ın yardımları ile yürütülen Kuşadası Kadıkalesi (Anaia) kazıları bölge tarihine ışık tutuyor.
2001 yılında başlayan bilimsel kazılarda ele geçen tarihi eserlerin sergileneceği müzenin bir an evvel inşa edilmesi için turist rehberleri sivil inisiyatif platformu oluşturacak.
Haber Ekspres, 22.07.2010 |
|
KİTABE KERVANSARAYA ASILDI
Malatya'nın Battalgazi
İlçesi'nde bulunan Silahtar Mustafa Paşa
Kervansarayı'nın kitabesi Malatya Müzesi'nden
alınarak yerine asıldı. Restore edilen ve 1
ağustosa kadar restorasyonu tamamlanması beklenen
tarihi kervansarayın kitabesi Sivas Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan alınan onayla giriş
kapısına asıldı. Giriş kapısı doğuya bakan, yazlık ve kışlık bölmeleri bulunan kervansaraydaki kitabede, tarih bulunmamasına karşın, son mısranın ebced değeri 1047 tarihini vermektedir. Bu tarih Miladi 1637'ye tekabül ediyor. Malatya Aktüel, 22.07.2010 |
|
|
ÇALINAN TABLO İADE EDİLECEK
II.Dünya Savaşı sırasında, bir Nazi ajanı tarafından çalınan tablo Viyana Müzesi'ne iade edilecek.
Egon Schiele tarafından yapılan Portrait of Wally adlı tablo, 12 yıl süren bir tartışmaya sebep olmuştu. Tartışmaya son veren anlaşma ise Leopold Müzesi'nin Lea Bondi Jaray mirasçılarına 19 milyon dolar ödemesini ve tablonun Manhattan'da bulunan Museum of Jewish Heritage (Yahudi Mirası Müzesi) müzesinde üç hafta sergilenmesini gerektiriyor. Tablo, 12 yıl önce Leopold Müzesi'nden Newyork'ta bulunan Modern Sanatlar Müzesi'ne verildiğinden beri, dava konusu oluyordu. Birleşik Devletler yetkilileri, tabloya Lea Bondi'den çalındığı şüphesiyle el koymuştu. Ancak mahkeme, tablonun Viyana Müzesi'nde sergilenmesine karar verdi. Taraf, 22.07.2010 |
DEFİNE ARADIKLARI TÜNELDE MAHSUR KALDILAR
Sorgun İlçesi'nde,
define aramak için açtıkları 20 metrelik tünelde
metan gazı nedeniyle 1’i baygınlık geçiren 3 kişi,
cep telefonuyla yardım istedikleri jandarma ve yerel
yetkililerce kurtarıldı. Radikal, 22.07.2010 |
|
TOPKAPI SARAYI
Geçen hafta sonu,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
yetkilileriyle birlikte Topkapı Sarayı'nda restore
edilmekte olan bölümleri gezip görme imkanı buldum. Zaman, Yazı: Beşir Ayvazoğlu, 22.07.2010 |
|
AKM İÇİN SUÇ DUYURUSU
Kültür Sanat-Sen, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul Kültür Forumu, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Türkiye Yazarlar Sendikası, Pen Yazarlar Derneği, Sinema Emekçileri Sendikası, Sinema Eserleri Meslek Birliğinin de aralarında bulunduğu sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri AKM önünde bir araya geldi.
“AKM onarımını başlatmayanlardan hesap soruyoruz” yazılı pankart açan grup adına konuşan Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Yavuz Demirkaya, AKM'nin 2008 yılının Haziran ayından itibaren “tadilat yapılacağı” gerekçesiyle kapalı bulunduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bu nedenle sanat faaliyetlerine ara verildiğini belirtti.
Demirkaya, açtıkları dava sonucunda, merkezin yıkım ve tadilat çalışmalarının, yasaya ve mevzuata aykırı bulunarak iptal edildiğini anımsatarak, “Bu süre içerisinde yapılan tadilat ve onarım çalışmaları sonucunda AKM tahrip olmuş ve kullanılamaz durumda bırakılmıştır. Bunun sonucunda söz konusu yerde sanat çalışmaları icra edilemez hale gelmiş ve sanat çalışmalarının yapılması için İstanbul'un çeşitli yerlerinde kiralık mekanlar tutularak, kamu zarara uğratılmıştır. Ayrıca, AKM'nin kapalı olması nedeniyle halk, opera, bale, tiyatro, koro topluluklar ve orkestra temsilcilerinden yoksun kalmıştır” diye konuştu.
Kültür ve Turizm Bakanlığının, kendi iradesinde olan tescilli yapının korunmasına ilişkin tedbirleri almakla sorumlu olduğunu belirten Demirkaya, Bakanlığın yapılan onarım işinde gerekli denetim görevini yerine getirmediğini ve yasa hükümlerini ihlal ettiğini savundu.
AKM'nin, koruma ilkelerine uygun olarak onarımının bir an önce yapılmasını ve İstanbul halkının hizmetine açılması gerektiğini dile getiren Demirkaya, şunları söyledi: “Halen yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre, bu onarım için kaynak aktarmakla görevlendirmiş olan bir tüzel kişiliğin kaynak aktarmamasının yasal bir dayanağının olması gerekir. Henüz yasal süresi dolmadan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Ajansı, bu görevi yerine getirmekten kaçınması keyfi bir karardır. Bizler demokratik kitle örgütleri ve meslek kuruluşları olarak, İstanbul halkının yeniden AKM'de kültür ve sanatla buluşması amacıyla vermekte olduğumuz mücadelenin devamı olarak merkezin onarımında ihmali ve kusuru olanlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.” Hürriyet, 22.07.2010
Atatürk Kültür Merkezi, beş yıldır 'yıkılsın mı yapılsın mı' diye tartışıldı. 'Yenilenecek' diye kapatılmasının üzerinden iki yıl geçti ama çalışmalar bir türlü başlatılamadı. Bazı sivil toplum örgütleri, İstanbul 2010 Ajansı, Kültür Bakanlığı birbirini suçlarken, kentin en iyi konser salonu bir enkaza dönüşüyor.
İstanbul Devlet Senfoni
Orkestrası’nın 16 Mayıs 2008’de Atatürk Kültür
Merkezi’nde verdiği konserin her zamankinden farklı
bir anlamı vardı. Bu, yenilenmek üzere kapılarını
kapatacak eski AKM’de verilen son konserdi. Belki de
konsere katılanların en kötümseri bile, AKM’de
işlerin arap saçına döneceğini ve bu devasa kültür
merkezinin neredeyse tek bir çivi çakılmadan iki
yılı aşkın bir süre kapalı kalacağını tahmin
etmiyordu.
AKM’nin kapılarının
nasıl kapandığını ve neden bir türlü açılmadığını
görmek için beş yıl önceye gitmek gerek. 2005
yılında, Kültür Bakanı Atilla Koç, ‘AKM’nin ekonomik
ömrünü tamamladığını ve yıkılıp yenisinin
yapılmasından başka çare olmadığını‘ açıklayınca
büyük bir tartışma başladı. 1969’da açılan, bir yıl
sonra çıkan yangının ardından 1977’ye kadar kapalı
kalan kültür merkezi, o yıldan sonra ciddi bir
yenileme görmemişti. Havalandırması, ısıtma
sistemleri, sahne teknolojisi eskiyen yapının
depreme dayanıklılığı da tartışma konusuydu.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da dile getirdiği, Kültür
Bakanı’nın savunduğu projeye göre, eski ve demode
binanın yıkılması en iyi çareydi. Yeni AKM, çağdaş
bir mimariye, yanındaki otoparkı da içine alacak
daha geniş kullanım alanlarına sahip olacaktı.
Ancak, AKM’nin kültürel mirasın bir parçası,
Cumhuriyet’in simgesi olduğunu savunanlar bu fikre
şiddetle karşı çıktı.
2008 yılı AKM’nin nasıl
yenilenmesi gerektiği tartışmalarıyla geçti. AKM’nin
mimarı Hayati Tabanlıoğlu gibi başarılı bir mimar
olan oğlu Murat Tabanlıoğlu projeye sahip çıktı.
Tabanlıoğlu Mimarlık, AKM’nin genel hatlarıyla
korunduğu, teknolojik olarak yenilendiği bir proje
hazırladı. Projenin en önemli yanı, AKM’nin eski
usül, konserden konsere açılan bir mekan olmaktan
çıkarılıp, güncel bir kültür merkezi gibi
işletilecek olmasıydı. AKM’nin sergi salonu, küçük
sahnesi, kitapçısı ve eski boyahanenin yerine
yapılacak şık bir restoranı olacaktı. En büyük
kıyamet işte bu restoran yüzünden koptu! Mahkeme kararında “Yapılan düzenleme ile koruma grubu 1 olan yapının günümüze ulaşmış sosyo-kültürel, tarihi kimliğini oluşturan mekansal, biçimsel, yapısal özellikleri ile çevre içindeki özgün konumunun korunmadığı” belirtiliyordu. Bu kararı memnuniyetle karşılayan Kültür Sen’in başkanı Yavuz Demirkaya da o zaman Radikal’e şunları söylemişti: “Bu projenin, AKM’yi ticari bir mekan olarak kullanmak fikri üzerinden değiştirmenin, daha da kötüsü özelleştirmenin yolunu açmak anlamına geldiği açıkça gözlenmektedir. AKM adeta yıkılmadan, tamamen değiştirilerek yasal engeller aşılmak istenmektedir ve sıradan bir bina gibi yap-işlet-devret mantığında projelendirilmiştir.”
Bu mahkeme kararı
üzerine 2010 Ajansı ve ilgili çevreler tekrar bir
uzlaşma arayışına girdi. Uzun görüşmelerden sonra
yeni bir ‘yenileme projesi’ hazırlandı. Çok tepki
çeken, dillere pelesenk olan ‘restoran’ projeden
çıkartıldı. Bu kez, AKM’de hiçbir işlevsel
değişiklik yapılmayacak, bir tür ‘basit tamirat’la
Kültür Merkezi yenilenecekti. Ne var ki bu ‘basit
tamirat’ı kimin yapacağı konusunda devlet kurumları
arasında tuhaf bir belirsizlik yaşanmaya başlandı.
2010 yılının ilk altı
ayı geride kaldı, AKM’nin kapanmasının üzerinden iki
yıl geçti. Mesele belki de konuyu sık sık Sabah
gazetesindeki köşesinde işleyen Hıncal Uluç’un
dediği gibi. Yani Başbakan Tayyip Erdoğan isterse
AKM açılır, istemezse açılmaz. Uluç, dün de konuyu
ele alıp 2010 Ajansı’nın harekete geçmediğini, çünkü
Ajansın bağlı olduğu Bakan Hayati Yazıcı’nın ‘parayı
vermediğini’ yazdı: “Yazıcı parayı vermedi. Çünkü
Başbakan Erdoğan ‘verme’ demişti. Erdoğan en baştaki
projesinde ısrarlıydı. Bir şekilde mevcut AKM’yi
yıkıp oto parkla birleştirerek yeni AKM yapacağına
inanıyordu. Bunun başarılması için eski AKM’nin
kapalı, İstanbul’un salonsuz kalması gerekiyordu.
Şimdi tadilat yapılır, AKM açılırsa, artık bir daha
yıkmak mümkün olmaz, tüm hayalleri sona ererdi...”
AKM’nin bugünkü
durumunun sorumlusu renovasyon çalışmalarını
durduran mahkeme kararını çıkaranlardır. Şimdi neyin
protestosunu yapıyorlar. Konuşarak tartışarak
çözülmeliydi. AKM renovasyonu konusunda tıkanan
süreç, uzun vadede yıkılmasına bile yol açabilir.
Bugün AKM’nin eski hali bile mevcut değil. Çünkü
yenilenecek diye pek çok şey söküldü atıldı. Radikal, Haber: Cem Erciyes, 23.07.2010 |
|
KYME KAZILARI BAŞLADI
Aliağa Nemrut körfezinde bulunan eski tarihin en büyük Liman Kenti olan Kyme antik kentinin, gün ışığına çıkartılması için başlatılan ve 2,5 ay sürecek olan 2010 yılı kazılarının başlaması sebebi ile kazı başkanı İtalya Calabria Üniversitesi’nden Prof.Dr. Antonio La Marca ve Kültür Bakanlığından görevli olarak kazılara eşlik eden Belgin Hancı Aliağa Belediyesi Başkan Vekili Haydar Karaman’ı ziyaret etti.
35 kişilik ekip ile kazı çalışmalarını başlattıklarını belirten kazı başkanı Prof.Dr. Antonio La Marca “Aliağa Belediyesinin verdiği büyük destekler ile kazı çalışmalarımızı başlattık. Tarihin gün yüzüne çıkarılması ve korunması konusunda desteklerini bizden esirgemeyen Aliağa Belediyesine sonsuz teşekkür ediyoruz.” dedi.
Haber Ekspres, 22.07.2010 |
|
CİMCİME HATUN'A YEŞİL IŞIK
Cimcime Hatun Türbesi’nin hem iç, hem de dışında yapılacak olan bakım çalışmaları hakkında bilgiler de aktaran Erzurum Rölöve ve Anıtlar Müdürü Suat Bakır, “Türbenin içerisinde derz ve temizlik işlemleri yapılacak. Dış duvarlardaki sıvalar ve yapıya daha sonradan eklenmiş olan kalıntılar ortadan kaldırılacak. Yerinden düşmüş ve oynamış bulunan taşlar yenilenecek.” diye konuştu.
Erzurum, Cumhuriyet Caddesi’nde, Ulu Cami’nin kuzeyinde bulunan Cimcime Sultan Kümbeti’nin XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin büyük bir kısmı yol seviyesinin yükselmesinden ötürü toprak altında kalmıştır. Kümbet Erzurum’un yöresel Sivişli (Keverk) taşından yapılmış olup silindirik gövdeli taş konik külahlıdır. Kümbetin gövdesi birbirine bağlanmış yuvarlak kemerli sütunlarla bir revak konumuna getirilmiştir. Konik külahın altında dışa taşkın bir silmesi bulunmaktadır. Türbenin su basmanının yukarısındaki gövde, birbirine paralel, kalın çift kabartma çubuklarla daire şeklinde kemerler oluşturmuştur. Böylece dıştan 12 köşeli olmamasına rağmen böyle bir gövde görünümü vermektedir. Erzurum Gazetesi, 22.07.2010 |
|
TARLASINDAN 'TARİH' ÇIKTI
Hatay'ın Kumlu İlçesi'nde tarlasını süren köylü, tarihi kalıntı buldu.
Hatay Müze Müdürü Nalan
Yastı, Kumlu İlçesine bağlı Batıayrancı Köyü
Telküreş höyüğü yakınlarında, bir köylünün tarlasını
sürerken tarihi nitelik taşıdığı düşünülen, üzerinde
çeşitli figürler bulunan taşlar ortaya çıktığını
söyledi. Radikal, 22.07.2010 |
|
TARİHİ KİLİSEYİ GÜRCİSTAN RESTORE EDECEK
Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk ise, Öşvank Manastırı’nda yapılması planlanan restorasyon çalışmasının, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen talimat üzerine beklemeye alındığını ifade ederek, “Bundan sonraki sürecin nasıl işletileceğine dair henüz net bir bilgimiz yok. Tek bildiğimiz, iki ülke arasında karşılıklı bir işbirliği çerçevesinde Öşvank Manastırı’nın restore edileceği. Biz de sonucu merakla bekliyoruz.” diye konuştu.
Erzurum Gazetesi, 22.07.2010 |
|
KAYALIBOĞAZ TURİZME AÇILIYOR
Hititlerin başkenti olan Hattuşa’da, Hitit krallarının gün batımını izlediği ‘Yıldız Tepesi’ ve Hititlerin suyu kullanma tekniklerinin sergilendiği ‘Kayalıboğaz Kanyonu’nun turizme kazandırılması için çalışma başlatıldı. Kral Sarayı’nın bulunduğu Büyük Kale ile Büyük Kaya arasında keşfedilmemiş Kayalıboğaz Kanyonu’nda ve gün batımının izlenebileceği kanyonun sonundaki Yıldız Tepesi’nde incelemeler yapan Boğazkale Kaymakamı Murtaza Dayanç, her iki bölgenin de doğal güzelliği ile göz kamaştırdığını belirtti. Boğazkale Kaymakamlığı yapacağı çalışmalar ile eski su değirmenlerini restore etmeyi planlıyor. Kanyon içerisindeki yürüyüş güzergahının düzenlenerek, eşsiz güzellikte bu kanyonun turizme açılması hedefleniyor. Türkiye Gazetesi, Haber: M. Muttalip Yalçın, 22.07.2010 |
|
'TEHLİKE ALTINDAKİ İSTANBUL' İÇİN
İstanbul için ‘UNESCO çekinceleri'ni yıllardır ‘biz'ler de belirttik ama hep ‘ideolojik' sayıldık!
UNESCO Dünya Miras Komitesi'nin 25 Temmuz-3 Ağustos'ta Brezilya'da yapacağı toplantıda, "1985'ten bu yana" Dünya Mirası Listesi'nde yer alan İstanbul'u büyük olasılıkla "Tehlike Altındaki Miras Listesi"ne aktaracağı söyleniyor.
Yani İstanbul, örneğin ABD'nin Irak'a saldırılarıyla birlikte aynı listeye alınan tarihi Bağdat gibi, "savaş yıkımı"nı yaşayan Dünya Mirası kentlerle "aynı" durumda olacak... Bu, yakamızı bırakmayan şu "imar rantı siyaseti"nin tarihi kentlerimizi "bombalanmıştan beter" ettiğine yönelik yıllardır yinelediğimiz uyarılarımızın "uluslararası onay"ı anlamına da gelecek...
Dünya Miras Komitesi'ni bu sonuca ulaştıran 1 Haziran 2010 tarihli "Karar Taslağı"ndaki başlıca "gerekçe"leri şöyle özetlemek mümkün:
1- Haliç'te tasarlanan Metro Köprüsü İstanbul'un Dünya Mirası sayılmasına neden olan Tarihi Yarımada peyzajını, aynı silueti karşılıklı paylaşan ve tamamlayan tarihi Galata peyzajıyla birlikte parçalıyor. 2- Başta Sulukule ve Tarlabaşı olmak üzere, tarihi dokuların "insanları"ndan arındırılarak çıkar amaçlı rant projelerine teslim edilmesi ve böylece kültürel kimliklerin mimari mirasla "birlikte" tahrip edilmesini başlatan 5366 sayılı "kentsel yenileme" yasası ve uygulamaları durdurulmuyor. 3- İstanbul surlarında, "özgünlüğü yok eden" restorasyon projelerinde "yepyeni ve bugüne ait duvarlar örme" yanlışından dönülmüyor; tarihi karaktere saygılı, binlerce yılın izlerini yaşatabilecek ve topluma zamanı algılatabilecek düzeltmeler yapılmıyor. 4- Marmaray'dan ayrı olarak sadece motorlu araçları Asya Yakası'ndan Avrupa'da tarihi Suriçi bölgesine aktaran ve nazım planlarda da bulunmayan "Karayolu Tüneli" projesinin, otomobilden arındırılması gereken Dünya Mirası tarihi dokuyu araç işgaline açması durdurulmuyor. 5- Ahşap sivil mimarlık örnekleri yapıların yaşatılarak korunması yönünde çok ortaklı ve katılımcı bir sağlıklaştırma programı hala başlatılmadı. Süleymaniye, Zeyrek vb. "özgün Osmanlı mahalleleri"ndeki geleneksel mimari yapılar ve tarihi mahalle dokusu hala çöküntü bölgesi halinde... 6- Dünya Mirası Tarihi Yarımada'yı trafik baskısından kurtaracak bir master plan hala devrede değil... Ulaşım politikası ve seçeneklerinde tarihi kent alanlarının motorlu taşıtlardan arındırılmasını sağlayacak planlama öncelikleri gözetilmiyor. 7- Tarihi Yarımada'daki her türlü inşaat, altyapı ve imar uygulamalarının, bölgenin bütüncül korunmasını sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesine yönelik bir Yönetim Planı hala yok... 8- Sultanahmet'teki Four Seasons otel projesi için Bizans ve Erken Osmanlı arkeolojisini gözetecek bir alternatif çözüm hala üretilemedi; aynı proje kapsamında toprak altından gün ışığına çıkartılan antik İstanbul kalıntılarının sergileneceği "arkeolojik park" da tamamlanmadı...
Şimdi -artık vakit kalmasa bile- bir kez daha düşünelim:
Hangi gerekçe "haksız"? Hangisi "ideolojik"? Hangisi "gericilik"?..
Kim bilir kaç yıldan beri bütün bunları her söylediğimizde, sadece kenti yönetenler değil, ülkeyi yönetenler de hep bir ağızdan "haksız"sınız; "ideolojik"siniz; "gerici"siniz falan demediler mi?...
Dahası, aynı konuların hiç değilse "İstanbul-2010 Avrupa Kültür Başkenti" projeleri arasında ele alınmasını; bu başkentlik için hükümetin ayırdığı parasal fonlardan "Dünya Kültür Mirası" öncelikleri için de pay ayrılmasını her söylediğimizde, yetkililerden aldığımız yanıt aynen şöyleydi: "Merak etmeyin, çok daha güzel işler yapılacak?"
Hani nerede o güzel işler; hani nerede o "söz" verilen tarihi doku restorasyonları; sokak ve meydan düzenlemeleri; bakımsız eski semtlerdeki "kentsel kurtarma" projeleri? Varsa yoksa her yere AVM'ler; TOKİ'nin abuk ve uygunsuz dev siteleri; Sulukule vahşeti ve Tarlabaşı rezaleti...
Sonuçta İstanbul, hem "Avrupa Kültür Başkenti" iken Dünya Mirası listesinden çıkarılma kararıyla baş başa kalıyor; hem de bu "yüz kızartıcı" durumu, belediye başkanı "mimar"ken yaşıyor!
‘Mirasyedi'liğin
sonucu
"Basından öğrendiğime göre İstanbul'un UNESCO dünya kültür mirası listesinden çıkarılmasıyla karşı karşıyayız. Bu beni sıradan bir İstanbullu olarak çok üzdü... Mazur gör ama kendimizi sanki kültürel mirasçı değil de mirasyedi gibi görüyorum. Nasıl böyle bir şey söz konusu olabilir?
Paris, Londra ve daha birçoğu.. tarihte küçük birer feodal yerleşim birimleriyken, üç imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul bu duruma nasıl düşürülebilir? Tarihi Yarımada bir yana, örneğin Yıldız Sarayı'nın ve müştemilatı idari binaların ağaçlar arasındaki tarihi cephesini bir aile şirketinin reklam tabelalarına feda eden anlayış, olsa olsa mirasyedi olur. Kentin elde kalmış son yeşil bölgesini de 3. köprüyle cehenneme çevirecek anlayış neyse, UNESCO listesindeki talihsiz duruma düşmemize neden olan da odur..." Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 22.07.2010 |
|
HASANKEYF'E GELECEK 2 MİLYON TURİST AÇIKTA KALDI
Hasankeyf´e gelen yerli ve yabancı turistlerin kaleye çıkamaması ve turların Hasankeyf´ten geri dönmesinin faturasını Hasankeyfliler ödemeye başladı.
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Ilısu baraj projesiyle yok etme isteğindeki ısrarına rağmen bu yıl 2 milyona yakın yerli ve yabancı turistin ziyaret etmesi beklenen Hasankeyf, ihmal nedeniyle yıkılmaya başladı.
Yapılan açıklamaya göre, eşsiz tarihi ve doğal zenginlikleriyle dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olabilecekken, Ilısu baraj projesi nedeniyle yaklaşık 50 yıldır kaderine terk edilen Hasankeyf'in kalesi geçtiğimiz gün ihmalden yıkıldı. Yıkım nedeniyle valilik tarafından alınan kararla kalenin ziyarete kapatılmasının bölge turizmine önemli bir darbe vuracağı tahmin ediliyor.
Hasankeyf'e gelen yerli ve yabancı turistlerin kaleye çıkamaması ve turların Hasankeyf'ten geri dönmesinin faturasını Hasankeyfliler ödemeye başladı. Kaledeki yıkım nedeniyle kale etrafındaki çardakları kapatılan esnaf ve tek geliri turizm olan Hasankeyfliler, yine işsizlik sorunu ile karşı karşıya kaldı.
Hasankeyf kalesinde yaşanan yıkımın Türkiye adına tam anlamıyla bir utanç olduğunu belirten Doğa Derneği Kampanya Sorumlusu Dicle Tuba Kılıç, "Hasankeyf UNESCO'nun 10 kriterinden 9'unu karşılayabilen dünyadaki tek yer. Piramitlerin 3, Taç Mahal'in 1, Çin Seddi'nin 5 kriterle UNESCO listesinde yer alması Hasankeyf'in evrensel değerini ortaya koyuyor. Hasankeyf dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olabilecekken bugün ne yazık ki ihmalden yıkılıyor" dedi.
Bütün olumsuzluklara karşın Hasankeyf'i 2009 yılında 1 milyonun üzerinde turistin ziyaret ettiğini, bu yıl ise 2 milyon kişinin Hasankeyf'i ziyaret etmesinin beklendiğini anlatan Kılıç, şunları söyledi: "Başta konaklama olmak üzere turizme yönelik hiçbir yatırımın yapılmasına izin verilmeyen Hasankeyf, bütün bu olumsuzluklara karşın her geçen yıl daha fazla turisti ağırlıyordu. Hiçbir iş olanağının olmadığı Hasankeyflilerin bu tek gelir kaynakları da kalenin turizme kapatılması nedeniyle ellerinden alınmış bulunuyor. Bölgeye gelen ziyaretçiler, turizm acenteleri ve Hasankeyfliler bir an önce bu kalede gerekli çalışmaların yapılarak güvenliğin sağlanmasını ve kalenin turizme yeniden açılmasını bekliyor. Gerekli önlemler alındıktan sonra valilik aldığı tek taraflı kararı kaldırarak kaleyi turizme yeniden açmalıdır". Batman Gazetesi, 22.07.2010
Kale girişi öncesi ve sonrasındaki mağaraların hepsi işyeri, dükkan, mağaza. Halkın yüzde 90'ı da Kalenin en üstündeki evlerde yaşıyorlar. Gidiş-gelişlerde vatandaşlar kendi güçlerini kullanıyor, eşya taşımacılığında ise merkepler bugünün taksileri.
100 yıl öncesinde Hasankeyflilerin en büyük zevki, kale kapısı civarında oturup gelen gideni izlemek. Batman Gazetesi, Fotoğraf: Gertrude Bell Arşivi, 22.07.2010 |
|
ODTÜ'DEN TURİZME BÜYÜK KATKI Habertürk, 21.07.2010 |
|
BEŞİKTAŞ'IN SARAY BÖLGESİ YILDIZ
Eskiden tepelerden sahile kadar inen dutlukların ve bahçelerin yer aldığı bölge, bugün İstanbul trafiğinin en yoğun olduğu yerleşim alanı.
Yıldız Sarayı ve Parkı'nı da içine alan semt,
Barbaros Bulvarı'nın batı kesiminde. Yıldız semtinin
sınırları kuzeyde Barbaros Bulvarı'ndan ayrılan
Beşiktaş-Boğaziçi Köprüsü bağlantı yoluyla aynı
noktadan ayrılarak güneydoğuya yönelen Palanga
Caddesi, batıda Ihlamur ve Dikilitaş semtleri,
doğuda Yıldız Parkı, güneybatıda Abbasağa, güneyde
Serencebey ve güneydoğuda Çırağan semtleriyle
çizilebilir.
Milliyet Cadde, 21.07.2010 |
|
ESKİ KİTAPLARI ÇALAN HIRSIZA HAPİS CEZASI
İngiltere’de bugüne kadar değeri bir milyon sterlini geçen, ender bulunan eski kitapları çalan Cambridge Üniversitesi mezunu, son hırsızlığı nedeniyle üç buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Southwark Kraliyet Mahkemesi, takma adı “Tome Raider” olan 41 yaşındaki William Jacques’ı, Londra’da Kraliyet Bahçıvanlık Cemiyeti Lindley Kütüphanesi’nden 40 bin sterlin değerinde kitaplar çaldığı için üç buçuk yıl hapse mahkum etti.
William Jacques’ın, söz konusu kitapları kütüphaneden 2004 yılı haziran ayıyla 2007’nin mart ayı arasında, ceketinin içine saklayarak çıkardığı bildirildi. Hakim, bu tür suçların, kütüphanelerde muhafaza edilen kültürel mirasa zarar vermek olduğunu söyledi.
Jacques’ın, İngiliz ve Londra kütüphanelerinin üyesi olduğu, ülkedeki kütüphanelerden bugüne kadar, bir milyon değerinde eski kitaplar çaldığı belirtildi. Eski kitap hırsızının, daha önce 2002 yılı mart ayında yine aynı suçtan dört yıl hapse mahkum olduğu bildirildi. Taraf, 21.07.2010 |
|
DÜNYANIN EN BÜYÜK MOZAİK MÜZESİ ZEUGMA OLACAK
Yılbaşında Gaziantep'te açılacak Zeugma Mozaik Müzesi, Tunus'taki Bardo'yu geride bırakarak dünyanın en büyük mozaik müzesi olacak.
Gaziantep'te yapılan Zeugma Mozaik Müzesi'nin inşaatı tamamlandı. Üç blok olarak inşa edilen Zeugma Müzesi, mozaik ve arkeoloji müzeleriyle sergi ve konferans salonu olarak hizmet verecek. turizmdebusabah.com, 21.07.2010 |
|
SAHİBİNDEN KİRALIK KAYA MEZARLARI VAR
Yeni Asır, Haber: Osman Akça - Fatih Abacıoğlu, 21.07.2010 |
|
FİLYOS'TA KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Çaycuma İlçesi'ne bağlı Filyos beldesinde, kazı çalışmaları başladı.
Değişim Medya, 21.07.2010 |
|
BÜYÜK SIR ÇÖZÜLDÜ
Şimdiye kadar Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa'yı tam olarak nasıl resmettiği bir sır olarak kalmıştı. Ancak bilimadamları ünlü resmi X-ışınlarıyla inceledikten sonra Da Vinci'nin tekniğini anlamaya çok yaklaştı.
Bilimadamlarının keşfettiğine göre Da Vinci, Rönesans döneminde kullanılan ve sfumato adıyla anılan bir teknik kullandı. Sfumato; ince boyaların, hafif tabakaların ve yağın karışımıyla gerçeğe yakın gölgeler yapabilme tekniğidir. Da Vinci'nin farkı ise kullandığı tabakaların oldukça ince olması. Leonardo 30 katman boyayı, yalnızca 40 mikrometre kalınlığa getirerek oluşturmayı başardı. Bu kalınlık insan saç telinin yarısına denk geliyor.
X- ışınlarıyla resmi inceleyen bilimadamları, bugünün teknolojisine rağmen Mona Lisa'da fırça darbelerini görebilmenin imkansız olduğunu söylüyorlar. Resmin içinde gizli mesajlara dair herhangi bir ipucu ise görülemedi. Hürriyet, 21.07.2010 |
|
METROPOLİS ANTİK KENTİNDE YENİ DÖNEM KAZILARI BAŞLADI
Kazı çalışmalarının, Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç.Dr. Serdar Aybek başkanlığındaki, 35 işçi, 25 öğrenci ve arkeologdan oluşan kazı ekibi tarafından yürütüldüğü belirtildi.
Kazıların, kent yaşamı hakkında bilgilerin ortaya çıkartılacağı evler ve caddeler üzerinde sürdürüldüğü işaret edilen açıklamada, çalışmaların eylül ayında tamamlanacağı kaydedildi. Yard. Doç.Dr. Aybek, 2010 yılı çalışmalarında, Roma Hamamının alt kısmında bulunan Güreş Alanında yoğunlaşacaklarını, restorasyon projeleri gerçekleştirileceğini ifade etti.
Sabancı Vakfı Genel Müdürü Hüsnü Paçacıoğlu ise Sabancı Vakfı olarak, Metropolis gibi bir tarihsel değerin ortaya çıkarıldığı bilimsel kazılara destek vermekten mutluluk duyduklarını belirterek, ''Metropolis'in tarihi zenginliklerinin ülkemiz turizmine olduğu kadar, yöre halkına ekonomik değer katacağına inanıyoruz'' ifadelerini kullandı.
Metropolis antik kentinde yapılan kazılarda, kent dokusunu oluşturan yapılar ve mekanlar bulundu. Çalışmalar sırasında, seramik, sikke, cam, mimari parçalar, figürler, heykeller, kemik ve fildişi eserler ile maden eserlerden oluşan 9 bin 559 tarihi eser gün yüzüne çıkarıldı.
Kazılarda elde edilen eserler, İzmir Tarih ve Sanat Müzesi, İzmir Arkeoloji Müzesi ve Efes Müzesinde sergileniyor. Turizm Gazetesi, 21.07.2010 |
|
KASADAKİ KAFKA KİMİN OLACAK?
Franz Kafka’nın elyazması eserleriyle dolu olan ve 50 yıl önce mühürlenen Zürih’teki dört banka kasası mahkeme kararıyla açıldı. Mahkeme, belgeleri ya davacı kız kardeşlere teslim edecek ya da İsrail hükümetine... “Kafkaesk” dava, ünlü yazarın hiç yayımlanmamış eserlerini gün yüzüne çıkarabilir.
Praglı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1883
yılında dünyaya gelen ve kendisini tarihin en büyük
yazarları arasına sokan eserlerin yayınlanmasından
önce, 1924’te hayata gözlerini yuman Franz Kafka ile
ilgili veraset davasında kritik bir viraj alındı. Max Brod adlı arkadaşı, vasiyetine karşı gelerek
Kafka’nın eserlerini yakmak yerine yayınlamıştı.
Brod’un ölümünün ardından eserlerin telif hakları,
İsrail’de yaşayan eski sekreteri ve sevgilisi Esther
Hoffe’ye geçmişti. Şimdi Hoffe’nin iki kızı,
savaşlar nedeniyle bir ülkeden bir ülkeye kaçılıp
sonunda banka kasalarında güvenceye alınan belgeler
üzerinde hak iddia ediyor. Hürriyet, 21.07.2010 |
|
KÜLTÜRÜN YANSIMASI YOK OLUYOR Erzurum evlerindeki yapı sanatı kuşaktan kuşağa gelişerek sürdürülmüş ve evlerin iklim koşullarının olumsuzluklarına göre biçimlenişi yöre mimarlığına ayrı bir özellik kazandırıyor. Büyük boyutlu olan evler kalın kesme taş duvarlarla inşa edilirken belli aralıklarla yatay ahşap hatıllarla birbirine bağlanıyor. Bu uygulama ağır taş yapımının deprem yüklerini karşılayabilmesi için yapılıyor.
Erzurum Gazetesi, 21.07.2010 |
|
ZENGİBAR'DA ONARIM BAŞLADI
Malatya'nın Darende İlçesi'ndeki Zengibar Kale Kapısı onarımına başlanıldı. Darende Kaymakamlığı tarafından başlatılan Zengibar kale kapısının rölöve ve restorasyon projesi hayata geçiyor. Proje Kayseri Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz ay ihale edilmişti. İhale edilen firma elemanları onarılacak olan Zengibar Kale Kapısına iskele kurarak onarımına başlandı. Kaymakam Murat Uzunparmak konu ilgili şunları söyledi:
"İlçemizin önemli tarihi değerlerinden olan Zengibar Kalesi kapısının onarım işi. Kayseri Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nce ihale edilerek yüklenici firmaya yer teslimini yaptık. Yaptığımız bu çalışma neticesinde birçok uygarlığa şahitlik eden önemli bir tarihi eser daha yok olmaktan kurtaracağız. Kale kapısındaki restorasyon işinin bu yıl sonuna kadar tamamlamasını hedefliyoruz. Kapının onarımını müteakip bu bölgenin çevre düzenlemesi, ağaçlandırılması ve aydınlatılması amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden Prof Dr. Mehmet Ocakçı tarafından bir proje hazırlanıyor. Bu çalışmaların sonunda tamamlanacak proje ile tarihimize sahip çıkmanın yanında. Burasının turizme kazandırmayı da hedefledik" dedi. Malatya Haber, 21.07.2010 |
|
KUBADABAD'DA TARİH ÖNCESİ YAŞAM
Sultan Alaeddin Keykubat'ın yazlık saray olarak kullandığı Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubadabad Sarayları'nda tarih öncesine ait yerleşim olduğu ortaya çıktı.
Bölgede 30 yıldır kazı çalışmalarını sürdüren Kazı Başkanı Prof.Dr. Rüçhan Arık, tarihi sarayların bulunduğu alanın sadece Selçukluların değil, tarih öncesi çağlarda insanların yerleşim yeri olduğunun gün yüzüne çıktığını söyledi. Arık, "Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı gibi dönemlerde de bu alanın önemli bir yer tuttuğu görülüyor. Bu bakımdan bu bölgenin değeri giderek artıyor" dedi.
Kazı çalışmalarında ödenekle ilgili maddi sıkıntılar yaşandığını da aktaran Prof.Dr. Arık, gelen paranın ancak işçi ücretine yetebildiğini, bu sıkıntıları giderebilmek için gayret gösterdiklerini, sponsor arayışı içerisine girdiklerini söyledi.
18 Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Rüçhan Arık, bu yıl Haziran ayında aralarında 3 profesörün de olduğu 7 akademisyen ve 15 öğrenci ile birlikte yürüttükleri kazı çalışmalarının büyük bir hızla devam ettiğini söyledi. Kazılarla birlikte çok değerli bulguların ortaya çıktığını anlatan Arık, bölgede yerleşmenin sadece Selçukluların değil, tarih öncesinde de olduğuna dair buluntuların gün yüzüne çıktığını bildirdi. Tarih öncesine ait Kalkolitik ve İlk Tunç çağlarında bölgede insan yerleşiminin önemli bir yer tuttuğunun dikkat çektiğini kaydeden Arık, "Bu bakımdan da bu bölgenin değeri giderek artıyor. Biz, yaptığımız çalışmalarla yine Selçuklu dönemine ait yapıları ortaya çıkarmaya devam ediyoruz. Külliyenin batısındaki alanda kazımız devam ediyor. Orada ise henüz ne olduğunu tam anlayamadığımız büyük bir yapı ortaya çıkmakta. Oradaki şantiyede geçen yıllar çok değerli malzemeler çıktı. Bunlardan çiniler çok önemli. Bu, büyük sarayda rastladığımız çinilerden çok daha farklı. Bunlar dünyadaki tek örnek. Kubadabad Sarayı'nın çinileri gerçekten tek örnek ve Anadolu'da çiniciliğin doruk noktasına varmış olduğu örnekler" diye konuştu.
Kazı çalışmalarında Selçukluların hiç bilinmeyen yönlerinin ortaya çıkarıldığını da kaydeden Arık, bunlardan birisinin de Selçuklu cam işçiliği olduğunu dile getirdi. Arık, kazı çalışmaları devam ederken, önümüzdeki dönemde ise bölgenin teknik ve bilimsel yönlerini ortaya koyan birinci kazı raporu olacak şekilde bir kitabın hazırlandığını anlattı.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çıpan, kazı alanında yaptığı açıklamada, bu bölgenin aynı zamanda bir okul niteliğinde olduğunu belirtti. Sarayların bulunduğu alanın bilindiği kadarıyla dünyadaki tek Selçuklu sivil saray mimari örneği olduğunu vurgulayan Çıpan, bu bölgeyi bir kültür cazibe merkezi haline getirebilmek için gayret gösterdiklerini dile getirdi. Konya Kent Haber, 20.07.2010 |
|
|
ANTİK KENT SİT ALANI İLAN EDİLDİ
Gümüşhane merkeze bağlı Yağlıdere Köyü sınırları içerisinde bulunan ve Karadeniz bölgesinin turizm merkezlerinden birisi olan Krom Antik Kenti 3.derece arkeolojik sit alanı ilan edildi.
Kararın geçtiğimiz günlerde kendisine resmi yazı ile tebliğ edildiğini belirten Yağlıdere Köyü muhtarı Gürbüz Demir, “Kromni” olarak adlandırılan yerleşim yerinin bulunduğu vadinin Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından korumaya alındığını söyledi. Vadinin 3. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edildiğini ifade eden Demir, bölgenin antik çağdan beri önemli bir yerleşim yeri olduğu, tarihi dokusu, yaşadığı dönemin sosyal, ekonomik, kültürel ve mimari değerlerini yansıtması sebebiyle, mevcut yapısının korunabilmesi için sit alanı türünün 3. derece arkeolojik sit olmasına karar verildiğini ifade etti.
Koruma Kurulu'nun kararını değerlendiren Demir, gelişmelerin, vadinin gelecek nesillere aktarılabilmesi adına mutluluk verici olduğunu belirterek “Bölgede yapılacak her türlü uygulama öncesi Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma kurulundan izin alınması gerekiyor” dedi.
Bir zamanlar 10 bin kişinin yaşadığı ifade edilen ve madencilikle geçimlerini sağladığı bilinen bölgede, 30’dan fazla kilise, manastır ve şapel bulunuyor. Taş işçiliğinin dikkat çektiği bölge Olucak Köyü'nde bulunan İmera Manastırı’na da komşu. Camiboğazı ve İstavri yaylalarına kısa mesafede bulunan bölgede çok sayıda taş bina hala ayakta duruyor. Bugün Yunanistan sınırları içerisinde Kromni adı altında bir kasaba olduğu biliniyor. Gümüşhane Kent Haber, 20.07.2010 |
İZMİR'İN 'TARİHİ' TOPLANIYOR Habertürk, 20.07.2010 |
|
MARDİN'E SİHİRLİ BİR DOKUNUŞ Yapı, Haber: Neslihan Küçükaslan, 20.07.2010 |
|
YERALTI ŞEHRİ ZİYARETÇİLERİNİ BEKLİYOR
Kayseri'nin Talas İlçesi'nde sarnıçlı yeraltı şehri ziyaretçileri bekliyor.
Talas Belediye Başkanı Rifat Yıldırım, Kiçiköy Mahallesi'nde bulunan yeraltı şehrinin yapılan 4 yıllık bir çalışma sonrasında ortaya çıkarıldığını belirterek, “Buralarda yeraltı şehri olduğu bize söylendi. Biz de bir ekip ile çalışmalara başladık ve yeraltı şehrini tespit ettik. Gerekli yasal başvurular yapıldıktan sonra yeraltı şehrinde çalışmalara başladık ve yollarını ortaya çıkardık. Çalışmaların tamamı arkeologlar nezaretinde gerçekleştirildi” dedi.
Sarnıçlı yeraltı şehrinin adeta iğne ile kuyu kazılarak ortaya çıkarıldığını söyleyen Rifat Yıldırım, “Kazılar sırasında çeşitli araştırmalar yapıldı. Araştırmalar sonrasında bu bölgede MS 300. yıl döneminde insanların yaşadıkları ve bu yeraltı şehrini kullandıkları tespit edildi. Yeraltı şehrinin muhtelif kolları var” diye konuştu.
Yeraltı şehrinde yapılan çalışmalar sonrasında bir sarnıcın da bulunduğunu söyleyen Talas Belediye Başkanı Rifat Yıldırım, “Burası sarnıç bulunan tek yeraltı şehri. Sarnıca dışarıdan bir şekilde dolma su alınarak içerideki insanların su ihtiyacı karşılanmış” dedi. Yeraltı şehrinin aslına zarar verilmeden ziyarete hazır hale getirildiğinin altını çizen Talas Belediye Başkanı Rifat Yıldırım, “Bu vadinin diğer bölgelerinde de yeraltı şehirleri var. Bu bölgede yapılacak olan düzenlemelerde yeraltı şehirlerini ortaya çıkaracağız ve turizme kazandıracağız. Talas'ın peri bacaları dışında bir eksiği yok. Talas İlçesi'nde turizmi hareketlendireceğiz” ifadesinde bulundu.
Yeraltı şehrinin ziyarete hazır hale getirildiğini söyleyen Yıldırım, “Önümüzdeki hafta bu yeraltı şehri ziyarete açılacak. 2 rehberimiz gelen vatandaşlara yardımcı olacak” dedi. Kayseri Kent Haber, 22.07.2010 |
|
YEĞENAĞA'DA TARİH GÖÇÜYOR Erzurum’un tarihi evleriyle meşhur olan Yeğen Ağa Mahallesi’nden yükselen feryat bir türlü karşılık bulmuyor. Tescillilerle birlikte yaklaşık 20 tarihi evin bulunduğu Yeğen Ağa Mahallesi’nde, çok sayıda eski Erzurum Evi, her geçen gün biraz daha göçüyor. Mahalle Muhtarı Sebahattin Gözeler, eski Erzurum Evleri’nin bulunduğu sokakların, Erzurum’un tarihine tutulan bir ayna olduğuna dikkati çekerek, “Herkes zannediyor ki burada taş binalar yıkılıyor. Halbuki bu sokaklarda asıl Erzurum göçüyor, tarihimiz göçüyor, kültürümüz göçüyor. Ama bu manzara nedense hiç kimsenin umurunda bile değil.” diye konuştu. Tarih Erzurum Evleri’nin kurtarılabilmesi için yıllardır mücadele verdiğini ve bu doğrultuda çalmadık kapı bırakmadığını vurgulayan Muhtar Gözeler, en son Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kapısını çaldığını belirtti. Gözeler, “Mahalle sakinlerinden topladığım imzalı dilekçelerle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bile gittim. Bize ‘tamam, ilgileneceğiz’ dediler, o kadar. Ne gelen oldu, ne de bu evlerin halini, hatırını soran.” dedi.
Erzurum Gazetesi, 20.07.2010 |
|
GÖLGESİNDE İKİ İMPARATORLUK BATAN ÇINAR
Trakya’da, Kırklareli’nin Vize İlçesi'ne bağlı Çakıllı beldesinde, sekiz asırlık bir çınar var.
Sekiz yüz yıl önce, yani 1200’lü yıllarda Bizanslı çobanlar bu çınarın gölgesinde koyun otlatırken Osmanlı Devleti henüz kurulmamıştı.
Bu hesaba göre Çakıllı çınarı Doğu Roma’nın çöküşüne, Osmanlı İmparatorluğu’nun hem doğuşuna hem de batışına tanık oldu.
Kırklareli Müzesi tarafından 'Anıt Ağaç' olarak tescil edilen çınarın gövde kalınlığı 9 buçuk-10 metre, çapı üç, boyu ise 20 metreden fazla. Ağacın yaşı, çapıyla boyunun karşılaştırmasından tahmin yürütülerek hesaplanmış. Yani ağaç üzerinde bugüne kadar bilimsel bir araştırma yapılmış değil.
Vaktiyle bazı kişilerin define olabileceği düşüncesiyle ağacın kovuğunda kazı yaptıkları belirtilirken, artık bölge halkı artık ağacın kıymetini bilindiğini dile getiriyor. Devrilmesinden korkulduğu için gövdesi toprak doldurarak takviye edilen ağacın üstüne de, '813 yaşında anıt ağaç' tabela asılmış durumda. (Acaba O 13 yılı nasıl hesapladılar?) Kırklareli Kent Haber, 22.07.2010 |
|
ANADOLU'NUN BAĞRINDAKİ MÜZE AÇILDI
Baksı Kültür ve Sanat Vakfı tarafından merkeze bağlı Bayraktar Köyü'nde yaptırılan Baksı Müzesi Halk Sanatları Araştırma Uygulama Merkezi'nin açılış törenine katılan Günay, Müzenin kurucusu Prof.Dr. Hüsamettin Koçan ile müzeyi gezerek kendisinden bilgi aldı.
Günay, açılışın ardından yaptığı konuşmada, görev süresi içinde en güzel günlerden birini yaşadığını vurgulayarak, “Bunu geçen yaz İzmir Menderes'in bir köyünde 8 köy halkının bir araya toplandığı meydanda söylemiştim son defa. 'Kültür sanat hizmetine susamış, hayatın güzelliklerinden yararlanma ihtiyacı olan ama imkanı olmayan insanlara bir sanat eserini götürmenin, onların coşkusunu, sevincini paylaşmanın güzelliğiyle bu akşam benim yaşadığım en güzel gecelerden birisi' demiştim. Ama itiraf ediyorum ki bugün burada duyduğum sevinç ve heyecan onların hepsinden çok fazla” diye konuştu.
Yaklaşık 10 yıl önce Bayburt ziyaretinde Hüsamettin Koçan'ın köyünde müze fikrini kendisine anlattığını dile getiren Günay, “İçimden 'sanatçı biraz da deli olur' diye geçmişti. Bu dağ başında, Bayburt'un gidilebilen son köyünde, buraları yaşanabilir, gidilebilir kılan, inanılmaz bir fikir projesi ve onun hayata geçmesi gerçekten çok önemli” diye konuştu.
Yapılan bu müzenin kendisine Ferhat'ın aşkını hatırlattığını ifade eden Günay, “Ferhat sevdiğine kavuşmak için uzun ve sabırlı bir emekle bir yerden ulaşılmaz başka bir yere su taşımış. Öyle sanıyorum ki siz de eşiniz Oya Hanım'a buraları sevdirmek için Baksı Köyü'ne su getirmişsiniz. Sizi bütün kalbimle alkışlıyorum. Sizi bu köyün efsanelerden çıkıp gelmiş çağdaş Ferhat ve Şirin'i olarak selamlamama izin verin” dedi.
Geçen yıl dünyanın önde gelen 10 ülkesinin dokuzunda turist sayısının ekonomik kriz nedeniyle azaldığını, bu sayının sadece Türkiye'de arttığını anlatan Günay, “Türkiye'de ziyaretçi sayısı 26 milyondan 27 milyona çıktı, 30'a doğru gidiyoruz. Üçte biri Antalya'ya geliyor, gelenlerin en azından 10'da biri bu bölgelere gelsin. Bu bereketten bizim gençlerimiz, çocuklarımız da yararlanabilsinler. Onun yarattığı istihdamdan yararlanabilsinler” diye konuştu.
Bakan Günay, terör olaylarına da değinerek, şöyle devam etti: “Güne sıkıntılı haberlerle başladık. Bir takım hainler çocuklarımıza, canımıza kıydılar. Bunlar olmasa, Türkiye'nin bir yöresinde bu ihanet odakları dursa, sussa, Türkiye'nin her tarafına götürebileceğimiz ne kadar büyük, güzel imkanlar var. Biz kaynaklarımızı silahlanmaya değil, çatışmaya değil, barışa, sağlığa, sanata, kültüre, eğitime, yola, ulaşıma ayırabilsek Türkiye çok daha ilerilere gidebilir. Avrupa'nın 4'üncü, dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi olan ülkeyiz. Dünyada turizmde 7'nci sıraya yükselmiş bir ülkeyiz. Turizmde dünyada ilk 5'e, ekonomide ilk 10'a girebiliriz. Yeter ki kaynaklarımızı barış için kullanmaya çalışalım.”
Hayatın ileriye doğru yaşandığını, ancak geriye doğru bakınca anlaşıldığını vurgulayan Günay, “Bu toprakların üzerinde ne varsa geçmişte Bizans'a, Selçuklu'ya, Osmanlı'ya, İslam'a, küffara dair hiç ayırmadan, ne varsa hepsi bizimdir ve hepsi bu çocukların geleceğine taşımamız gereken birer emanettir” diye konuştu.
Günay, en geç gelecek yaz bir akşam bu köyde misafir kalmayı hayal ettiğini söyledi. Bu arada konuşma bitene kadar çevredeki çocukların Günay'ın kürsüsünün çevresinde oldukları dikkati çekti.
Baksı Müzesi kurucusu Prof.Dr. Hüsamettin Koçan ise öncelikle “dağları aşarak gelen, yolun bittiği bu noktada kendilerini yalnız bırakmayan, bu mutluluğu paylaşan” Ertuğrul Günay'a teşekkür etti.
Bazı arkadaşlarının “Baksı Projesi akıllı adam işi değil. Bazı arkadaşlarımız 'orada yatırım olur mu? Oraya kimse gider mi? Yol bile geçmiyor önünden”' şeklinde sözleri olduğunu anlatan Koçan, “Yol bitiyor ama insan bitmiyor. Kültür, üretim, hayaller bitmiyor. O tür eleştiriler ve uyarılar içinde başladık ve bugüne kadar geldik. Bugüne gelirken bu projenin arkasında değerli destekler var. Sevgili eşim bir tanesi. Onu Ankara'dan İstanbul'a, sonra da dağa kaldırdık, buraya getirdik. Bu projenin etrafında sanatçılar vardı. Sanatçılar, çocuklar ve gurbetçiler bu projeyi anladılar öncelikle. Sanatçı toplumun sınırlarını genişletiyor. Çocuklar ön yargı olmadan gelecek sevinci üretiyorlar. Gurbetçiler ise ayrılığın buruk tadını biliyorlar. Belki de bu proje gurbetin önünü kesecek bir proje diye düşünüp büyük moral destek veriyorlar” diye konuştu.
Projeye önce kuşkuyla bakıldığını, kısa sürede öneminin kavrandığını anlatan Koçan, Bayburtluların iyi niyetine ve coşkusuna teşekkür etti. Koçan, şunları söyledi: “Bizim projenin temellerinde kültürel tasa var. Bizde bir ikilem söz konusu. İnsanlar gelenek ve gelecek kavramlarını düşman sayıyorlar. Gelenekçi grubumuz yeniyi tehdit olarak algılar. Bu, kültürün ölümü demektir. Bu proje, hem katı gelenekçiliğe hem de geleneğe karşı çıkan fikri bir araya getiren bir proje olarak doğdu. Alt ve üst kültürü burada herhangi bir hiyerarşik tabana oturtmadan, insanoğlunun arayışı olarak kabul ediyor ve sergiliyoruz. Burası bir vakıf. Burada atölyelerimiz var. Bu müzeyi babama, anneme ithaf ediyorum. Bu proje bizim gibi kırsal alandaki başka projelerin doğmasına neden olacaktır.”
Konuşmaların ardından Günay, çocuklarla hatıra fotoğrafı çektirdi. Tören, müzenin yapımında emeği geçenlere plaketi verilmesinin ardından Şevval Sam'ın konseriyle sona erdi.
BAKSI MÜZESİ Baksı Müzesi, Bayburt'ta 45 kilometre mesafedeki Bayraktar Köyü sınırları içerisinde yer alıyor. 1500 metrekare sergileme salonu, konferans salonu, atölye, kütüphane, 30 kişilik konuk evinin bulunduğu toplam 30 bin metrekarelik alana kurulu müze adını, Bayraktar Köyünün eski adı olan Kırgız dilinde “şaman” anlamına gel “Baksı”dan alıyor. Hürriyet, 20.07.2010 |
|
TARİHİ ANTEP EVLERİNE YARDIM YAPILACAK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, tarihi Antep Evleri'ne yönelik proje ve uygulama yardımlarında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı 15 tescilli yapının 15'ine de proje yardımında bulunacak.
Bakanlık ayrıca uygun gördüğü projelere de uygulama yardımı da yapacağını açıkladı, Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'nin girişimleri ile Kültür Bakanlığı tarafından 2005 yılında 15 tescilli yapı için yapılan 'Tescilli Yapılara Yönelik Proje Ve Uygulama Yardımı'nın kabul gören diğer projeler için de devam ettiği vurgulandı.
Bu çalışmalarla tescilli yapıların rölöve, restorasyon ve restitüsyon projeleri hazırlanacak, projesi olan tescilli yapılara yönelik ise uygulama yardımı yapılacak. Proje ve uygulama yardımı başvurusu yapmak isteyen vatandaşlar Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı KUDEB Şube Müdürlüğü'nce yardımcı olunacak. Temmuz ayından itibaren başlayan başvurular için son tarih 1 Eylül 2010. Turizm Gazetesi, 20.07.2010 |
|
CAMİLER TARİHİ YANSITIYOR
Türkiye genelinde 77 bin 777, Erzurum’da ise 212 cami bulunuyor. Erzurum da ki camilerin isimleri ise bir mozaik oluşturuyor. Tarihi eskiye dayanan camiler bir anlamda bölgenin tarihini yansıtıyor. Erzurum’da bazı isimler padişah isimleri, bazıları yer ismi, bazıları şahıs ismi, tarihi ve edebi kişilerin isimleri, dini şahısların isimleri olan camiler de bulunuyor.
Erzurum’daki bazı camiler ve tarihi bilgileri ise şöyle;
Lala Mustafa Paşa Camii: Erzurum’un merkezini oluşturan cami, Erzurum’daki ilk Osmanlı camisidir. Kitabesine göre 1562 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarbaşı Koca Sinan’ın eserlerinin listesini veren tezkirelere göre caminin mimarı Sinan’dır.
Caferiye Camii: Şehir merkezinde iç kale civarında Tebriz Kapı semtinde yer alır. Kitabesine göre 1645 yılında Ebubekir oğlu Hacı Cafer tarafından yaptırılan cami koyu kahve renkli kesme kamber taşı ve moloz taşlardan inşa edilmiştir. Boyahane Camii : Şehir merkezinde, bulunduğu mahalleye adını vermiş olan cami, yanındaki Boyahane Hamamı’nın bir kısmının cami haline getirilmesiyle 1566 yılında yaptırılmıştır.
Derviş Ağa Camii :Şehir merkezinde Ayas Paşa’dan, Mahallebaşı’na giden yolun sağında türbe ile birlikte görülen camidir. 1718 yılında Hacı Derviş Ağa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.
Kurşunlu (Fevziye-Şeyhülislam) Camii :Erzurum Kalesi’nin eteğinde, yanındaki aynı adla anılan medrese ile birlikte yaptırılmış tek kubbeli bir camidir.
Esat Paşa Camii : Şehir merkezinde iç kalenin güney-batısında yer alır. Kitabesine göre 1853 yılında Erzurum Valisi Esat Muhlis Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kemhan Camii: Şehir merkezinde yer alan caminin, 1654 yılında Hacı Bünyad Efendi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Köse Ömer Ağa Camii: Şehir merkezinde, adını verdiği mahallede yer almaktadır. Arslan Paşa Camii: Oltu İlçesinde, Oltu çayı kenarında yer alan cami, 1664 yılında, Çıldır Atabeklerinden Kars muhafızı Arslan Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Erzurum Gazetesi, 20.07.2010 |
|
POŞETTE TARİHİ PARA
İnegöl ile Yenişehir karayolu üzerinde uygulama yapan İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, Y.B.'nin kullandığı motosikleti durdurdu.
Y.B ve motosikletinde yapılan aramada bir şey bulunamadı. Ancak jandarma ekipleri, Y.B'nin kontrol noktasına gelirken, yol kenarına attığı paketi fark etti. Poşet içerisindeki paketi açan ekipler, tarihi eser değeri olan 27 adet bronz sikke, 1 adet gümüş sikke ve 2 adet yüzük ele geçirdi. Gözaltına alınan Y.B., sevk edildiği adliyeden serbest bırakıldı. Bursa Olay, 20.07.2010 |
|
VENEDİK RÜYASINDAN YEREBATAN KABUSUNA
İstanbul 2010 desteğiyle Yerebatan Sarnıcı’nda açılan Venedik Rüyası sergisinde sanatçı Maria Grazia Rosin’in eseri çeviri kurbanı oldu. Türkçe karakter kullanılmayınca “camı” kelimesi “cami” olurken, sanatçının manifestosu yerine eserin montaj talimatı yazıldı.
İstanbul 2010 Kültür Başkenti proje seçmelerinde yaşanan olumsuzluklar, yerini bütçe krizlerine ve yönetici değişimlerine bırakmıştı. Daha sonra yeterince tanıtılmayan projeler kendi halinde, seyirciden pek ilgi göremeden akıp gitmeye başladı. Yerebatan Sarnıcı’nda açılan Venedik Rüyası adlı sergi de bunlardan biriydi.
İtalyan cam sanatçılarının eserlerinden oluşan
sergi,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ve Dış
İlişkiler Direktörü Esra Nilgün Mirze’nin
katılımıyla açıldı.
İstanbul İtalyan Başkonsolosu Gianluca Alberini,
Venedik Belediyesi Kültür Ateşisi Dr. Tiziana
Agostini ve
İstanbul İtalyan Kültür Merkezi Direktörü
Gabriealla Fortunato da açılışa katıldı.
“SU Sanatı Murano Camı” eserinin Türkçe açıklama metninde yerleştirmenin teknik ekip tarafından nasıl kurulması gerektiği anlatılıyor. Yani metni okuduğunuzda Rosin’in vermek isteği mesajı değil, montaj tekniğini öğreniyorsunuz. İngilizce metinde ise sorun yok. Hürriyet, 20.07.2010 |
|
TRAKYA'NIN KÜLTÜR TARİHİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Kırklareli’de
17 yıl önce başlayan Aşağıpınar Arkeolojik Kazı
Çalışmaları devam ediyor. İstanbul Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Prehistorik Bölümü Öğretim
Üyesi ve Kazı Sorumlusu Dr. Eylem Özdoğan, kazılarda
önemli bilgilerin gün yüzüne çıkarıldığını ifade
etti. Kazı yaptıkları bölgenin Anadolu ve Balkan
ilişkileri konumunda önemli bir yerleşim yeri
olduğunu anlatan Özdoğan, şöyle devam etti:
“Kazılarda MÖ 6 bin yıl öncesinin tarihini gün
yüzüne çıkarmaya çalışıyoruz. Burada neolitik ve
kalkolitik dönemlere ait 8 tabaka tespit ettik.
Dolayısıyla, yaptığımız kazıların insanlık tarihi
açısından 2 önemli aşamaya tanıklık ettiğini
söyleyebiliriz. Bunun ilki köy hayatı, diğeri de bu
bölgede ilk kent hayatının başlangıcını temsil
ediyor.” Türkiye Gazetesi, 20.07.2010 |
|
|
80 MİLYON YILLIK BALIK
Kanada’nın Manitoba eyaletindeki bir kazı alanında 80 milyon yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen balık fosili bulundu.
6 metre uzunluğundaki balık fosili, “Xiphactinus” adlı yırtıcı ve parçalayıcı dişleri olan bir türe ait. Kanada Fosil Keşif Merkezi Genel Müdürü Tylor Schroeder, fosile ait kemik parçalarının, uzun ve özenli bir çalışma sonrası kazı alanından çıkarıldığını söyledi. Mezozoik dönemin denizler canavarı olarak da bilinen Xiphactinus türüne ait fosil müzede sergilenecek. Hürriyet, 20.07.2010 |
3 BİN 500 YIL ÖNCE ENFLASYON YOKMUŞ
Muğla'daki Stratonikeia antik kentinde sürdürülen çalışmalar, o dönemde sebze ve meyve fiyatlarının değiştirilmediğini ortaya çıkardı. Yeni Asır, Haber: Mustafa Suiçmez, 19.07.2010 |
|
|
TARİHİ KONAKLAR TURİZME KAZANDIRILIYOR
Asırlardır
ayakta durmaya çalışan tarihi konaklar yapılan
restorasyon çalışmalarıyla insanları geçmişe
götürüyor. Habertürk, 19.07.2010 |
TRAKYA'DA O BİR TEK
Bugün haritada yerini bulmakta zorlanacağınız Vize, Bizans devrinde eyalet başkenti, Osmanlı devrinde ise Sancak merkeziydi. Cumhuriyet’ten sonra hızla küçüldü ve Kırklareli’ne bağlandı. Bizans devrine gelene kadar Vize’de önce Trak boyları hakimdi. Bunların içinde en savaşçı olanı Astlar’dı. Astlar kendilerine Hisartepe’yi merkez seçmişler ve burada bir kale inşa etmişlerdi. Kalenin eteklerinde yayılan şehre de Kral Byzas’ın adına ithafen Bizye adını verdiler.
MÖ513’te, Pers hükümdarı Daryus çıkageldi. Vize’yi, Midye’yi (Kıyıköy) karşı koymaksızın teslim aldıktan sonra buradan saldırmak üzere Atina’ya yöneldi. Ardında işgal sırası Roma’ya geldi. Roma İmparatorluğu burada Doğu Trakya Krallığı’nı kurdu, Vize’yi de başkent ilan etti. Dolayısıyla Romalılar Vize’ye birçok yatırım yaptılar; bunlardan kale, su kanalları ve tiyatro kompleksi günümüze kadar gelebildi. Roma’dan sonra Vize’nin hakimiyeti Bizans İmparatorluğu’nun eline geçti. Vize Bizans yönetimi altında en azından bin yıl huzur ve barış içinde yaşadı. Bu devirde kente birçok kilise yapıldı. Bunlardan biri olan Ayasofya, günümüzde Gazi Süleyman Paşa Camii adı altında yaşamaya devam ediyor.
Trakya Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü, nihayet 1995’te Vize’yi hatırladı. On basamaklı, üç bin kişilik tiyatro için kurtuluş umudu doğdu. Üç yıl burada eşelendiler, üç yılın sonunda sadece tiyatronun üstünü kaplayan çer-çöp, toprak kaldırılabildi. Buna da şükür, neden derseniz, aslında buranın kazılacağı filan da yoktu. Define avcıları zaten yöreyi köstebek yuvasına çevirmişlerdi. Mesela Kaymakam sabah uyanıyor, makamına define avcılarının gece yaptığı hafriyatın üzerinden geçerek gidiyordu. Sonunda bu utanca daha fazla tahammül edemeyen bir inisiyatif oluştu fakat bu defa da yerel ve reel politik çıkarlar kazıyı engelledi. Çünkü tiyatronun sahnesi üzerine vaktiyle bir mahalle kurulmuştu. Bu nedenle Vize antik tiyatro kazı çalışması durduruldu. İlgili ve sorumlulara duyurulur… Ntvmsnbc, 19.07.2010 |
|
2 BİN YILLIK KÜPE BULUNDU
Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün yürüttüğü Side antik kent kazılarında tarih gün ışığına çıkarılıyor. Bu yılki kazıların ilk gününde 2 bin yıllık bir küpe bulundu.
1947 yılında İstanbul Üniversitesi’nden Ord. Prof.Dr. Arif Müfid Mansel başkanlığında başlatılan Side Antik Kent kazıları, geçen yıldan itibaren Anadolu Üniversitesi tarafından yürütülüyor. Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazılara, Anadolu Üniversitesi’nin Sanat Tarihi, Mimarlık, Fizik, Malzeme Mühendisliği Bölümü ve Güzel Sanatlar Fakültesi de destek veriyor. Bu yılki kazılar, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Feriştah Alanyalı başkanlığında geçtiğimiz hafta başladı. Alanyalı, kazılara Anadolu Üniversitesi öğretim üyeleri ve öğrencilerinden oluşan 35 kişilik bir grupla dönüşümlü olarak devam ettiklerini belirterek, “Bu yılki kazılar, Eylül ayı sonuna kadar sürecek. Önemli tarihi eserleri gün ışığına çıkaracağımıza inanıyoruz” dedi.
Side antik kent kazılarının, artık Anadolu Üniversitesi’nin bir projesi olarak devam etmesinden mutluluk duyduklarını ifade eden Doç.Dr. Alanyalı, “Kazıları Kültür Bakanlığımız da destekliyor. Üniversitemiz de maddi olarak önemli katkılarda bulunuyor. Kazılarımız 2 bin yıl önce resmi bina olarak kullanılan Agora çevresinde sürdürüyoruz. Antik Side tiyatrosu çevresinde de çalışmalarımız devam edecek” şeklinde konuştu.
Bu yılki kazıların ilk gününde 2 bin yıl önce kadınların kulağını süsleyen bir küpe bulundu. Doç.Dr. Feriştah Alanyalı, kazıların ilk gününde 2 bin yıl önce kullanılan küpenin ortaya çıkarılmasının kendilerine daha fazla çalışma azmi ve heyecan verdiğini belirterek, “Küpenin yapımında çeşitli iplikler kullanılmış. Laboratuarda inceleyeceğiz. Küpeyi temizledikten sonra küpe diğer bulacağımız eserler ile birlikte Side Müzesi’nde dünya insanları ile buluşacak” dedi. Habertürk, 19.07.2010 |
|
4 YÜZYIL SONRA TABLOSU BULUNDU Sanat eleştirmenleri ise Vatikan'ın resmi yayın organı L'Osservatore Romano'nun bugünkü nüshasında manşetten verilen gelişmeyi temkinli karşılamayı yeğledi.
Caravaggio adıyla tanınan Michelangelo Merisi'yi (1593-1610) ölümünün dördüncü yüzyılında çeşitli etkinliklerle anan İtalya'da, L'Osservatore Romano gazetesinde manşetten verilen haber heyecan yarattı. Haberde, Roma Katolik Kilisesine bağlı İsacılar (Cizvitler) tarikatına mensup rahiplerin Roma'da bir manastırda Caravaggio'ya ait yeni bir tablo buldukları belirtildi. "Aziz Lorenzo'nun Şehadeti" adlı tablonun, Caravaggio'nun çalışmalarındaki tüm karakteristikleri taşadığı ileri sürüldü.
L'Osservatore Romano, "Ölümünün dördüncü yüzyılında Caravaggio'ya ait yeni bir eser keşfedildi" manşetli haberinde, bir bölümünün resmini yayımladığı tabloyla ilgili olarak, "Çalışmanın Caravaggio'ya ait olduğu henüz kesin kes kanıtlanmış değil. Ancak tablonun, tarz açısından hiçbir kusurun olmadığı, harika bir eser olduğu da ortada" ifadelerini kullandı.
Eleştirmenlerin ise konuya temkinli bir üslupla ve genelde kuşkuyla yaklaşmaları dikkati çekti. Caravaggio konusunda "Fonti e Documenti" (Kaynaklar ve Belgeler) adlı bir kitap da kaleme almış olan Stefania Macioce, "Tabloyu yakından görüp incelemem lazım. Ama fotoğraflar, çalışmanın üstadın eliyle hiçbir alakası olmadığı kanaatini uyandırıyor" dedi.
Caravaggio uzmanlarından Francesca Cappelleti, papazların onardıkları tabloyu daha önce incelediğini belirterek, "Sözü edilen tuvali birkaç yıl önce görme imkanım olmuştu. Ben, Napolili bir yeni yetmenin üstadı taklit etmeye çalışmış olabileceğini düşünmüştüm" diye konuştu. Eski Vatikan Müzesi Müdürü Francesco Buranelli ise daha diplomatik bir dil kullanarak, "Bu güzel tablonun, tarihçiler ve laboratuvar uzmanlarınca incelenmesi gerekiyor. Tablo, Caravaggio tarzında bir çalışma mı? Evet, bunu söylemek mümkün olabilir. Ama Caravaggio'nun eseri mi? Bu konuda aynı fikirde değilim" dedi.
CARAVAGGIO KİMDİR? Asıl adı Michelangelo Merisi da Caravaggio olan ressam, Rönesans döneminin en ünlü ressamlarından ve Barok sanat akımının öncülerindendir. Ayrıca Caravaggio, ışık ve gölge oyunlarını güçlü bir şekilde kullanmıştır. Caravaggio'nun en önemli eserlerinden birisi Roma'daki S. Luigi dei Francesci Kilisesi'nin Contarelli Şapeli'ndeki Aziz Matta'nın yaşamını konu alan bir dizi resimdir. Caravaggio adını doğduğu kentten almıştır. 1571'de Milano'da doğan ünlü ressam 4 yaşında Simone Peterzano isimli ressamın yanına çırak olarak girmiştir. Caravaggio 1610 yılında, 39 yaşında hayatını kaybetti. Hürriyet, 19.07.2010 |
|
YANGIN KULELERİ TURİZME AÇILACAK Radikal, 19.07.2010 |
|
ANTİK VE ORTA ÇAĞIN 50 HARİKASI
Seyahatsever blog yazarları antik ve ortaçağda insan eliyle yapılmış 'dünya harikaları'nı derledi. 'Flexijourney''den antik ve orta çağın 50 harikası. Listede Türkiye'den 3 eser bulunuyor.
Chichen Itza / Meksika - Stonehenge / Büyük Britanya - Gize Piramitleri / Mısır - Yasak Şehir / Çin - Hatşepsut Tapınak-Mezarı / Mısır - Akropolis / Yunanistan - Ayasofya / Türkiye - Kubbet-üs Sahra / Kudüs - Çin Seddi / Çin - Taj Mahal / Hindistan - Petra / Ürdün - Kolezyum / İtalya - Terracotta Ordusu (Toprak Askerler) / Çin - Vedenik Kanalları / İtalya - Chambord Şatosu / Fransa - Harmandir Sahib / Hindistan - Alhambra / İspanya - Kremlin / Rusya - Paskalya Adası / Şili - Machu Picchu / Peru - Teotihuacan / Meksika - Palenque / Meksika - Delfi / Yunanistan - Chartres Katedrali / Fransa - Pont du Gard / Fransa - Epidaurus Tiyatrosu / Yunanistan - Pompeii / İtalya - Piazza del Campo / İtalya - Karnak / Mısır - Hieronymites Manastırı / Portekiz - Chillon Kalesi / İsviçre - Leptis Magna / Libya - Timbuktu / Mali - Angkor Wat / Kamboçya - Abu Simbel / Mısır - Hengshan'ın Asılı Tapınağı / Çin - Büyük Buda Leshan / Çin - Meenakshi Sundareswarar Tapınağı / Hindistan - Borobudur / Endonezya - Sultan Ahmed Camii / Türkiye - Kinkaku-ji / Japonya - Bagan / Myanmar - Banaue Pirinç Terasları / Filipinler - Wat Phra Kaew / Tayland - Wat Arun / Tayland - Masada / İsrail - Damascus / Suriye - Baalbek / Lübnan - Efes Celsus Kütüphanesi / Türkiye - Palmyra / Suriye Sabah, 19.07.2010 |
|
KONYA'DAKİ TARİHİ KONAĞA RESTORASYON
Konya'nın Hadim İlçesi'ndeki yaklaşık 200 yıllık tarihi konak restore ediliyor.
Tarihi konağın sahiplerinde Abdullah Tokuş, Kültür Bakanlığı Anıtlar Yüksek Kurulu'na 70 bin liralık proje sunarak tarihi konağın restorasyonunun yapılması için müracaatta bulunduklarını bildirdi.
Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından restorasyon için 20 bin lira tahsis edildiğini ifade eden Tokuş, konağın cumbası başta olmak üzere, toplam 23 adet pencerenin ve içerisinde bulunan tavan kısmının aslına uygun olarak restore edileceğini, restorasyonun Antalya'nın Alanya İlçesinde ahşap ustalığı yapan Erdal Koç, Mustafa Uysal ve ekibiyle yapılacağını belirtti.
Konağın ahşap kısımlarının tamamının geçmişte birinci sınıf sedir ağacından yapıldığını bildiren Tokuş, restorasyonda yine birinci sınıf sedir ağacı kullanılacağını, restorasyonun ardından konağı müzeye dönüştürmeyi hedeflediklerini kaydetti. Konya Hakimiyet, 19.07.2010 |
|
İSTANBUL'UN KAYBOLAN BİNALARI GERİ GELİYOR
Darülfünun binası, Ayastefanos Anıtı, Antiochos Sarayı, Galata Surları, Çandarlı Hamamı, İncili Köşk, Direklerarası, Sadabad Sarayı, Taksim Topçu Kışlası, Eski Çırağan Sarayı, Polyeuktos Kilisesi... Şimdilerde yerinde yeller esen bu yapılar eylül ayında açılacak 'İstanbul'da Tarih ve Yıkım/Hayal-et Yapılar' adlı sergiyle üç boyutlu olarak yeniden boy gösterecek.
Italo Calvino benzersiz kitabı 'Görünmez Kentler'de şöyle bir cümle fısıldar: "... Anılardan akıp giden bu dalgayı bir sünger gibi emer kent, ve genişler. Oysa kent geçmişini dile vurmaz, çizik çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına, sokak köşelerine, pencere parmaklıklarına, merdiven tırabzanlarına, paratoner antenlerine, bayrak direklerine yazılı geçmişini bir elin çizgisi gibi barındırır içinde." Calvino için kent 'başvurulacak bir ansiklopedi'dir. İçinde türlü türlü sırları, derin bir geçmişi barındıran.
Kent ansiklopedilerinin içinde en güzeli kuşkusuz İstanbul'dur. Her taşının altında binbir dünya saklayan bu kent gide gide bitecek türden bir şehir de değil. Çokça keşfedişler, uzun soluklanmalar isteyen bir yer. Tanpınar'ın deyişiyle küçük büyük, manalı manasız, eski yeni, yerli yabancı, güzel çirkin bir yığın unsurun birbiriyle kaynaştığı bir 'terkip'. Şimdilerde çoğunun yerinde yeller esse de, İstanbul "sürpriz peyzajların şehri".
Bir soru yumağını fırlatma vakti, zira kışkırtıcı bölüm başlıyor. Ayasofya'nın doğusunda 19. yüzyılda inşa edilen dev cüsseli Darülfünun binası yanmasaydı bugün nasıl bir etki bırakacaktı? Peki ilk spor müsabakalarına hatta uçuş denemelerine bile ev sahipliği yapmış olan Topçu Kışlası yıkılıp yerini Gezi Parkı almasaydı, Taksim Meydanı nasıl bir yere dönüşecekti? Ya da Atatürk Bulvarı yıkımları sırasında ortaya çıkarılan, Ayasofya ile yaşıt Polyeuktos Kilisesi günümüze kadar ulaşsaydı...
YOL YAPIMINDA YIKILAN BİNALAR Bu soruların cevabı yakın zamanda aydınlanacak. İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Turgut Saner danışmanlığında, Cem Kozar ve Işıl Ünal tarafından kurulan PATTU'nun çalışmaları ile ortaya çıkan "İstanbul'da Tarih ve Yıkım/Hayal-et Yapılar" adlı proje, bu akıbeti bilinmeyen mekanların peşine düştü. Kimi bir yol çalışmasına kurban giden, kimi yıktırılıp yerine bina dikilen, kimi de bir yangın ile yok olan mekanlar bunlar. İstanbul 2010 Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, eylül ayında açılacak sergi pek çoğumuzun haberdar bile olmadığı eşsiz yapıları bir kent kültürü sergisiyle açığa çıkaracak. Sergi, kentlilerin belleğini bir nevi soru yağmuruna tutacak, çokça da üzecek, zira bu eşsiz yapıların çoğu yerinde yok.
On iki mekanın ele alındığı sergide İstanbul'un farklı dönemlerine ait ve farklı nedenlerle yıkılıp günümüze kadar ulaşamamış Antiochos Sarayı, Polyeuktos Kilisesi, Galata Surları, Çandarlı Hamamı, İncili Köşk, Direklerarası, Sadabad Sarayı, Taksim Kışlası, Eski Çırağan Sarayı, Darülfünun binası, Ayastefanos Anıtı ve Levent İlaç Fabrikası var. Bunlar serginin sacayaklarını oluşturuyor. Seçilen yapılar ile ilgili bir tarih araştırması yapıldıktan sonra, elde edilen bilgiler üzerinden mekanlar bilgisayar ortamında üç boyutlu olarak görünür hale getirilecek.
Hayal-et Yapılar, on iki yapı ile ilgili yerleştirmelerin ilkini 15 Eylül'de Çırağan Sarayı'nda yapılacak açılışla gerçekleştirecek. Diğer yapılarla ilgili yerleştirmeler de Aralık ayının sonuna kadar yapıların geçmişte bulundukları yerlere konulacak. Proje, 20 Kasım-19 Aralık günleri arasında Taksim Cumhuriyet Müzesi'nde gerçekleşecek ana serginin yanı sıra, sergi kitabı ve web sitesi ile de günümüze kadar ulaşamamış bu yapıları kentlilerin belleğine geri çağırmayı hedefliyor.
Proje ekibi yapmak istediklerini şöyle özetliyor: "Amaç, kaybolan İstanbul'a dair bir nostalji üretmek değil, aksine 'bugün' ile ilgilenebilmektir. Çünkü bu yıkımlar bugün de devam ediyor. Gerçekleşecek olan sergi, yerleştirmeler, kitap ve web sitesi ile bu yıkım anılarını taze tutmak, yıkım kavramını tartışmaya açmak; kısacası İstanbul'u yara izleri, çizikleri ve kesikleri üzerinden okumak ve bunları paylaşmak projenin temel hedefidir." İstanbul tutkunu pek çok kimseyi heyecanlandıran 'Hayal-et Yapılar', bakalım sergide nasıl boy gösterecek. Zaman, Haber: Musa İğrek, 19.07.2010 |
|
CHRISTIE'S KRİZDE DÜNYAYI SATIYOR
James Christie isimli İngiliz
1766'da Londra'nın Pall Mall caddesi üzerindeki
binada iki oda kiraladı. Eline aldığı 2 sürgü, bir
çarşaf, iki yastık kılıfı ve dört ütüyü Londralılara
birkaç şilin'e satmayı başardı. Ancak kimse, onun
işi 12 yıl sonra Birleşik Krallık'ın ilk başbakanı
olarak bilinen Sir Robert Walpole'a ait portreleri,
Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine'e 40 bin sterline
satacak kadar geliştireceğine ihtimal vermiyordu.
Tam 7 yıl sonra, Kral 15. Louis'in metresi Madam du
Barry'nin mücevherlerini 8 bin 791 sterlin'e satarak
satış taktiğinin işe yaradığını anladı. Aynı yıl 18.
yy İngiliz ressamı Sir Robert Walpole'un resimlerini
25 bin sterline satması, sadece James Christie
adının sürekliliği anlamına gelmiyordu. İngiliz
adam, sanatın kendisine şaşırtarak kadar çok para
kazandıracağını hissetmişti. Sabah, Haber: Şule Güner, 19.07.2010
Sabah, 19.07.2010 |
|
AKTOPRAKLIK HÖYÜĞÜ'NDEN TARİH FIŞKIRIYOR
Bursa’nın Nilüfer İlçesi Akçalar Beldesindeki Aktopraklık Höyüğü’nün kazı çalışmaları devam ediyor.
Dünyanın uygarlık temellerinin atıldığı Neolitik döneme ait çok önemli kalıntıların bulunduğu bölgede İstanbul Üniversitesi tarafından yılda 2 ay yapılan kazılar, bu yılda başladı. MÖ 6000′li yıllara ışık tutan kazılarda eski dönemlere ait bir çok kalıntı bulundu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Necmi Karul yönetimindeki ekip tarafından yapılan kazılar 2004 yılında başlamıştı. Yılda 2 ay yapılan kazılarda 3 yıl önce bulunan Bizans dönemine ait lahit parçasıyla 8 bin yıllık tarihe kadar ulaşılmıştı.
Aktopraklık'ta açığa çıkarılan kalıntıların bölgedeki ilk yerleşik tarımcı topluluklara ulaştıklarını söyleyen Arkeolog Azim Tarlan, bu kazıyla bölge tarihiyle birlikte evrensel kültür tarihinin anlaşılmasına da önemli katkılar sağlanacağını kaydetti. Tarlan Aktopraklık'taki ilk yerleşim izlerinin, MÖ 6000 yıllarına kadar ulaştığını belirtti. Yaptıkları kazılarda o dönemde yaşayan insanların kullandıkları aletlere, bitki ve hayvan kalıntılarına rastladıklarını kaydeden Tarlan, ”Kazılarda gördük ki evler hendekler içine kurulmuş. Ayrıca evlerin yapılışında bir düzen olduğu, ortaya çıkan tabloda oldukça net bir şekilde gözükebiliyor. Evlerin odaları küçük şekilde yapılmış, hemen her evin içinde mutfak var. Mutfaklarda da ocaklar bulunuyor. Bu ocakların sayısı bazı evlerde hem mutfakta hem de dışarıda olmak üzere üçe kadar çıkabiliyor” şeklinde konuştu. Akçalar beldesinde bulunan Aktopraklık Höyüğü’nün kazılarına, yurt içinden ve yurt dışından birçok arkeolog ve üniversite öğrencisi katılarak çalışmaları yerinde inceliyorlar. Bursa Hakimiyet, Fotoğraf: gundem16.com, 18.07.2010 |
|
SOBESOS'TA KAZI ÇALIŞMALARINA BAŞLANDI
Nevşehir Müze Müdürü Arkeolog Ertuğrul Murat Gülyaz başkanlığında 20 kişilik kazı ekibinin gerçekleştirileceği bu yıl ki kazıda, halk mezarlarının bulunduğu alanda çalışmalara devam edilecek.
Nevşehir’in Ürgüp İlçesi'ne bağlı Şahinefendi Köyü'nün Kuşcin mevkiindeki Sobesos antik kentinde, 2002 yılında gerçekleştirilen kaçak bir kazı sonrasında kurtarma kazısı olarak başlatılan çalışmalarda bu güne kadar, geometrik mozaiklerle bezenmiş toplantı salonu ve Roma dönemi hamamının yanı sıra, Klasik dönemde yağmalanmış bir kilise kalıntısının yanı sıra 100′e yakın basit halk mezarı ortaya çıkartılmıştı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile gerçekleştirilen Geç Roma ile Erken Bizans döneminde Kapadokya bölgesinin en önemli yerleşimlerinden biri olarak da değerlendirilen Sobesos antik kentindeki kazı çalışmalarının bu yıl ki bölümü Eylül ayında tamamlanması planlanıyor. Beyaz Gazete, 18.07.2010 |
|
MOZAİKLER BRANDA İLE KORUNUYOR
Her yıl minimal ölçekte ama çok özel şeyler yaptıklarını anlatan Prof.Dr. Cengiz Işık, şöyle konuştu: ”Kubbeli Kilise çok özel bir kilisedir. En erken ayağa kalkmış kiliselerden bir tanesidir. Bunun güneyine, kuzeyine daha sonra ilave edilen küçük şapeller (küçük kilise) var. Şapellerden güneyde olanının zemini mozaik. Kendi dönemi için çok özel ve güzel bir mozaik. Yaklaşık bin 300 yıllık bir geçmişi var. Mozaiklerin zarar görmemesi için özel brandalar kullanıyoruz, bu brandalar güneşin mozaiklere zarar vermesini önlüyor. Ayrıca, ziyaretçilerin mozaikleri yakından görmesi için ahşap teraslar yaptırdık. Ziyaretçiler, bu brandaların gölgesinde mozaikleri yakından inceliyorlar. Kışın branda alınıyor ve mozaiğin üzerine özel bir kumaş olan ‘jeo tekstil’ malzemesi seriyorlar ve kumla kaplıyorlar. Kışın koruma altında yazın ise Kaunos’un ziyaretçilerine açık.”. Işık, Muğla’da ören yerleri arasından en çok ziyaretçi alan yerin Kaunos Antik Kenti olduğunu ifade ederek, ”Kaunos Antik Kenti, ziyaretçi sıralamasında Sedir Adası’ndan sonra geliyor ama biliyorsunuz ki Sedir Adası’na ziyaretçiler daha çok kumsal için geliyorlar. Amacımız, Kaunos’a gelen ziyaretçilerin antik kentin büyülü havası içinde bir gezi yapmalarını sağlamak” diye kaydetti.
KAUNOS ANTİK KENTİ Muğla’nın Köyceğiz İlçesindeki Kaunos, ticari açıdan önemli bir liman kentiydi. Zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetti. Tarihin babası Heredot’a göre Kaunoslular Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlardı. Coğrafyacı Strabon da Kaunos’un tersanesinin ve ağzı kapanabilen bir limanının bulunduğunu yazıyor. Kentin limanı akropolün aşağısındaki Sülüklü Göl’dü. O zaman deniz Kaunos’un akropolüne kadar gelmekteydi. Perslerin Anadolu’yu bütünüyle ele geçirmesi üzerine kent Mausolos’un yönetimine girdi. MÖ 334′de İskender’in Persleri yenmesi üzerine Prenses Ada’nın, sonra Antigonos’un, daha sonra Ptolemaios’un yönetimine girdi. Rodos Krallığı, Bergama Krallığı ve Roma egemenlikleri altında kaldı.
Limanın dolmasıyla önemini yitirmeye başladı. Akropol 152 metre yükseklikteki tepeye kurulmuş. Surların kuzey yönünde olanı orta çağdan kalmadır. Uzun sur limanın kuzey yönünden başlayıp Dalyan’ın ilerisindeki sarp kayalığa kadar uzanıyor. Surun kuzey kısmı Mausollos döneminde yapılmış. Kuzeybatı yönündekiler Hellenistik döneme ait. Limana doğru olanlar ise Arkaik Devir’den kalma. Tiyatro Akropol’ün eteğinde. 33 oturma sırası bulunuyor. Tiyatronun batı yönündeki yapı kalıntılarından biri bazilika tipi kiliseye ait. Diğerleri Roma Hamamı ve Tapınağa ait. Aşağıda tamamlanmayan bir daire biçiminde örülmüş ve yivsiz sütunları bulunan yapının arkasında üç basamakla yükseltilmiş podyum bulunuyor. Burada tapınağın kalıntıları görülüyor. Daire biçimindeki yapının ne olduğu ise bilinemiyor. Surları ve kuleleri bütünüyle görmek için uzunca bir keşif gezisine çıkılması gerekiyor. Kaunos Antik Kenti’ni ziyaret sonrasında isteyenler tekneyle Kaunos’un şimdi ”Sülüklü” adı verilen ve göle dönüşen antik limanına ve Çandır Köyüne çıkabiliyorlar. Yeni Asır, 18.07.2010 |
|
ASSOS İÇİN SPONSOR ARANIYOR
Çanakkale'nin Ayvacık İlçesi'nde yer alan Assos Antik Kenti'nde bu yılki kazılar başladı. Kazı Başkanı Prof.Dr. Nurettin Arslan, kazılara Çanakkale Onsekiz Mart, Mimar Sinan, Muğla üniversitelerinden araştırmacı ve öğrenciler ile Almanya'nın Cottbus, Münih ve Freiburg üniversiteleri ile Fransa'dan araştırmacıların katıldığını söyledi. Arslan, 2010 yılı çalışma programında Athena Tapınağı'nın restorasyonu, Agoradaki Kuzey Stoa, Ayazma Kilisesi ve konut alanında kazılar yapılacağını ifade etti. Assos Antik Kenti'nin tarihsel süreçteki gelişimi konusundaki araştırmaların ise Cottbus ve Freiburg üniversitelerinden gelen arkeolog, mimar ve topoğraflar tarafından yürütüldüğünü anlatan Arslan, ''Bu yılki kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı, Efes, Türk Tarih Kurumu ve Amerikan Arkeoloji Enstitüsü tarafından destekleniyor. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü'nün bu yıl son erecek olan destek programının uzatılması için yeni projeler hazırlayacağız'' dedi. Arslan, kazı döneminde antik tiyatroda bir müzik festivalinin organize edilmesinin kendilerini memnun ettiğini ifade ederek, ''Antik tiyatroda bu tür festivallerin düzenlenmesi ören yerlerinin yeniden hayat bulmasına katkı sağlayacak. Tapınaktan sonra tiyatronun kazı ve restorasyon projesine ağırlık vermek istiyoruz. bu çalışmalar için sponsorlara ihtiyaç duyuyoruz'' diye konuştu. Habertürk, 18.07.2010
Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi'ne bağlı Assos’ta (Behramkale), bugün yeni bir festival başlıyor: Assos Athena Festivali. 24 Temmuz’a kadar sürecek etkinliğin amacı, Assos Antik Kenti’nin arkeolojik kazılarına destek olmak.
Hürriyet, 22.07.2010 |
|
O HATA DÜZELTİLDİ
Tarihi Gelibolu Yarımadası’ndaki Şehitler Abidesi’nin ayaklarındaki rölyefte askerlerine hedef gösteren komutanın elinin 6 parmaklı olduğunun fark edilmesi üzerine hata giderildi |
|
SERİNLEMEK İÇİN DOĞAL BUZDOLABI
Muğla'nın Kavaklıdere İlçesi'nde 700 yıllık çınar ağaçlarının altında bulunan Yerküpe mağarasında hava sıcaklığı 5 dereceye kadar düşüyor.
Menteşe Belediye Başkanı Mesut Karataş, 980 metre rakımlı Beşpınar yaylasında bulunan mağaranın yeraltı sularının kireç taşlarını aşındırmasıyla oluştuğunu, 100 metre uzunluğundaki mağaranın içinde galeriler, dereler ve küçük göletler bulunduğunu bildirdi. Radikal, 18.07.2010 |
|
|
İSTANBULLULAR İZMİR'İ SATIN ALIYOR
İstanbullular Çeşme ve Alaçatı'nın taş evlerinden sonra İzmir'in Basmane semtindeki eski ve bakımsız evleri satın almaya başladı.
Restorasyon çalışmalarının bitme noktasına geldiği Aya Vukla Kilisesi, Altınpark'da kazı çalışmalarının sürdüğü Arkeopark, çok sayıda butik müze projesi ve Mega Müze Projesi'nin de Basmane'de olması bu semte İstanbul'daki sanatçı enteklektüellerin ilgisini çekti. Radikal, Haber: Mustafa Oğuz, 18.07.2010 |
ARŞİMET, ROMALILARI BUHAR TOPUYLA ALT ETMİŞ
İtalyan bilim adamları, Yunan fizikçi ve matematikçi Arşimet’in barut bulunmadan 1500 yıl önce topu nasıl ateşlediğinin sırını çözdü.
Arşimet’in MÖ 3. yüzyılda Sicilya’ya saldıran Romalılara karşı kullanmak üzere mancınıktan dev pençelere kadar birçok olağanüstü savaş makinesi icat ettiği anlatılırdı. En bilinen hikaye de Arşimet’in Romalıların gemilerine ayna yardımıyla güneş ışığını yansıtıp gemilerini yakarak Romalıları alt etmesiydi. Ancak İtalyan bilim adamı Casere Rossi efsanenin aslını ortaya çıkardı. Arşimet’in güneş ışığını aynalarla topun dibindeki suya yansıttığını, burada kaynayan suyun buharının basıncıyla topun fırladığını öne süren bilim adamı aynı teknikle çalışan bir silah da tasarladı. Arşimet’in icatlarıyla iki yıl Roma kuşatmasına direnen Sirakuza’nın imparatorluğa yenilmesinin ardından Arşimet MÖ 212 yılında öldürülmüştü. Milliyet, 18.07.2010 |
|
ENGELSİZ TURİZM BAŞLIYOR
Yeni Asır, Haber: Erkan Doğan, 18.07.2010 |
|
ON BİN YILLIK 'İLK'LER KÖYÜ
Orta Anadolu’nun en eski yerleşimi Nevşehir’deki Aşıklı Höyük, MÖ 8 binli yıllara uzanan eserleri ile ziyaretçilerini 10 bin yıl öncesine götürüyor. Aşıklı Höyük’ün ilk yerleşim merkezlerinden biri olduğunu belirten Aşıklı Höyük Kazı Başkanı Prof.Dr. Mihriban Özbaşaran, ilk tarım, ilk madencilik, ilk beyin ameliyatı ve otopsi gibi bir dizi ilklerin bu höyükte yapıldığını da belirtti.
Nevşehir’e gelen turistlerin Aşıklı Höyük’te duydukları ve gördükleri karşısında adeta 10 bin yıl geçmişe gittiklerini kaydeden Prof.Dr. Özbaşaran, “2008 ve 2009 yılında yaptığımız 12 kerpiç evle 10 bin yıllık köyün bir modelini oluşturduk. 10 bin yıl önceki gibi evlere çatıdan girilirken, odalar arası geçişler, ocaklar, öğütme taşları, hasırlar ve sepetler da yer alıyor” dedi. Yeniçağ Gazetesi, 18.07.2010 |
|
KÖPRÜDEKİ METRO Tasarladığı yığma
köprünün kemerinin yüzlerce metre genişlikteki
Haliç’i aşması zor gözüküyor. Hadi oldu diyelim, bu
defa da bu devasa kemerin eğiminin yayalar veya atlı
arabalar için bir hayli yorucu olacağı kesin. 20.
yüzyıl başında bir demiryolu şirketinin Boğaziçi
için önerdiği “Hamidiye” adlı asma köprünün
taşıyıcılarında ise nedendir bilinmez, süs elemanı
olarak dörder minareli iki cami yer alıyor.
Tasarımcı köprüden geçenlerin ibadet ihtiyacını
karşılamaktan çok, karar vericileri etkileyecek bir
görselliği amaçlamış olmalı. Fikirden öteye geçen
ilk dubalı Galata Köprüsü’ne ise işsiz kalacakları
korkusuyla sandalcı esnafının karşı çıktığı
biliniyor. Kentte karayollarının ve otomobilin
şahlandığı dönemde ilk Boğaziçi Köprüsü’nün nasıl
tartışmalara konu olduğunu, orta yaşın üstündekiler
iyi hatırlar. Uygulama imkanlarının ortaya çıkışı
modern köprü tasarımlarını anında ütopyadan
distopyaya dönüştürüyor. Köprülerin inşası
iktidarlar için teknokratik bir güç gösterisi,
spekülatif imkanlar yaratma aracı haline gelirken,
kentle ilişkileri, yaratacakları etkiler ise
gündemin dışında kalıyor. Bugünkü tartışmalara da
bakarsak, henüz bu çerçevenin dışına çıkıldığı
söylenemez.
Süleymaniye’nin
minareleriyle yarışan boynuzlar çok tartışıldı,
proje yıllarca koruma kurulunda bekledi. Kurul onayı
almak için proje değiştirildi. Asma sistem olarak
projelendirilen köprüde taşıyıcı kule uzunluğu
başlangıçta 230 metreydi. Kurulun teklifi kabul
etmemesi üzerine kule yükseklikleri önce 65 metreye,
sonra 55 metreye düşürüldü ve uygulama başlatıldı.
Sonuçta epey bir gecikmeyle, daha fazla kaynak
israfına yol açmamak için köprü ihalesi tamamlandı.
Kazıklar çakılmaya başlandı. Radikal İki, Yazı: Korhan Gümüş, 18.07.2010
Birleşmiş Milletler
Bilim, Kültür ve Eğitim Örgütü'nün (UNESCO)
25
Taksim- Sabah, Haber: Zeynel Yaman, 23.07.2010 |
|
AYA ELENIA TURİZME KAZANDIRILIYOR
MS 327 yılında Bizans İmparatoru Konstantin'in annesi Helena tarafından yaptırılan Aya Elenia Kilisesi, yapılan restorasyon çalışmalarıyla tekrar Konya tarihi ve turizmine kazandırılıyor. Bin 683 yıldan beri ayakta duran ve dünyanın ilk Hıristiyan mabetlerinden birisi olarak bilinen Aya Elenia Kilisesi, tarihe ve turizme tekrar kazandırılmak için restore ediliyor.
Selçuklu Belediyesi tarafından ihalesi yapılan ve bir restorasyon firması tarafından restore işlemleri başlatılan kilisede restoratörler, binlerce yıllık tarihi eserleri tekrar eski hallerine döndürmek için titiz bir çalışma yürütüyor.
Kilisenin birçok yerinde bulunan tahta oymalar, üzerleri ince ince boyanarak eski haline getirilmeye çalışılırken, duvarlarda bulunan tarihi freskler ise değişik yöntemlerle ilk yapıldığı dönemki haline döndürülmeye çalışılıyor. Geçtiğimiz yıl başlanan restorasyon çalışmalarının bu yılın sonuna doğru bitirilmesi planlanıyor.
Yetkililer, Konya'nın Türkiye'deki inanç turizm merkezlerinin başında yer aldığını dile getirirken, bunda en büyük payın Hz. Mevlana, Mevlana Müzesi ve sema törenleri olduğunu dile getirdi. Konya'ya gelen turistlerin Hz. Mevlana dışındaki tarihi unsurları da tanıması gerektiğini ifade eden yetkililer, dünyanın ilk Hıristiyan mabetlerinden birisi olan Aya Elenia Kilisesi'nin restorasyon çalışmalarının ardından yapılacak iyi bir tanıtımla Konya'nın turizm potansiyeline olumlu katkı sağlayacağına inandıklarını dile getirdi.
MS 327 yılında dönemin Bizans İmparatoru Konstantin'in annesi Helena, Hac yolculuğu için Kudüs'e giderken Konya'nın Sille bölgesine uğradı. Burada bulunan mağara mabetlerini gören Helena, bölgeye bir kilise yapılması için emir verdi. Emir üzerine bölgeye Sille taşından Aya Elenia Kilisesi yaptırıldı. Bugüne kadar birçok kez tadilattan geçen kilise, dünyanın ilk Hıristiyan mabetleri arasında yer alıyor. Konya Kent Haber, 18.07.2010 |
|
TARSUS GÖZLÜKULE HÖYÜĞÜ'NDE KAZI ÇALIŞMALARI SONA ERDİ
Mersin’in Tarsus İlçesi'ndeki Gözlükule Höyüğü’nde yaklaşık 3 yıldır devam eden kazı çalışmalarının bu yılki bölümünün tamamlandığı bildirildi.
Kazı ekibi Başkanı ve Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Aslı Özyar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Höyüğün Anadolu arkeolojisinde çok önemli bir yeri bulunduğunu belirterek, 2007 yılında başladıkları bilimsel kazı çalışmaları sırasında, yaklaşık 200 metre kare alanda 5 ayrı açma noktasında Abbasi dönemi ağırlıklı olmak üzere Roma ve Geç Tunç Çağlarına ait bulgulara rastlanıldığını söyledi.
Özyar, 2007 yılında ilk kazı çalışmaları sırasında Abbasi dönemine rastlayan katmanlara rastladıklarını ve bu katmanları açığa çıkarmaya başladıklarını kaydeden Özyar, bunların arasında gündelik hayata ilişkin adetler, yaşam, camdan yapılmış deney tüpleri, tunçtan imal edilmiş tıp aletleri yer aldığını ve hijyen gibi konularda geniş bilgi ve bulgulara ulaştıklarını kaydetti.
Höyüğün yaklaşık 7 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu vurgulayan Özyar, orta çağ ve Roma Hellenistik dönemlerine ait kalıntıların yer aldığı kazı çalışmalarındaki bulguları temizleyip inceleyeceklerini söyledi.
Bu yılki kazı çalışmalarına aralarında Amerika, Almanya ve Hollanda gibi yabancı ülkelerden arkeolog ve bilim adamları da olmak üzere 30 kişinin katıldığını kaydeden Özyar, kazı çalışmalarında elde edilen bulguların ileri ki aşamalarda sergilenebileceğini ifade etti. haberler.com, 17.07.2010 |
|
TARİHİ KALEYİ KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRÜ 'BİÇİYOR'
Ardahan’ın simgesi haline gelen Ardahan Kalesi’nde biten yaban otları sökecek işçi bulunamayınca İl Kültür ve Turizm Müdürü kollarını sıvadı. Eline aldığı tırpanla ve baba evinden getirdiği motorlu biçerle tarihi kalenin içinde biten otları kesip, ailesiyle birlikte toplayan Ardahan İl Kültür Müdürü İsmail Mor, gerek kurumdaki eleman yetersizliği gerekse piyasadaki ücret karşılığı çalışacak işçi sıkıntısı dolayısıyla işin başa düştüğünü, bu nedenle üç gündür Osmanlı’dan kalma ve kentin simgesi konumunda olan kalenin içindeki otları biçip, toplamak zorunda kaldığını belirtti.
Ardahan’a gelen yapancı ve yerli turistlerin ilk uğrak yeri konumunda olması dolaysıyla bakıma muhtaç olan kaleyi kendisi temizleyip, koruyan Kültür Müdürü’nün ailesi de kaleye gelen misafirleri karşılayıp, hazırladıkları çayları ücretsiz servis ettikleri görüldü. Birgün, 17.07.2010 |
|
KÖYLÜ KADINLAR UYGARLIĞIN İZİNDE
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Şevket Dönmez başkanlığında Amasya’ya yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki Oluz Höyük’te sürdürülen kazı çalışmaları, ekonomisi zayıf olan yöre halkı için umut oldu. Dünyaca ünlü Fırtına Tanrısı Teşup heykelciğinin bulunduğu Doğantepe beldesine 5 kilometre uzaklıkta ve Hitit Uygarlığı için önemli bir yerleşim yeri olan höyükte Kültür ve Turizm Bakanlığı DÖSİM Genel Müdürlüğü ve İstanbul Üniversitesi’nin finanse ettiği kazı çalışmalarını 4 yıldır sürdürdüklerini, bu sene 45 günlük bir kazı programı yaptıklarını söyleyen Doç.Dr. Şevket Dönmez, “Kazıların tarihi ve arkeolojik katkısının yanı sıra çok büyük ekonomik katkısı da var. Her yıl ortalama 200 bin liralık bütçeyle buraya geliyoruz ve bu bütçeyle buradaki yöre sakinlerine iş imkanı sağlıyoruz. Yöre sakinleri kazımıza gelerek tarihi eserlere bakış açısından bilinçleniyorlar hem de en azından birkaç ay onları rahatlatacak derecede maddi bir imkana kavuşuyorlar.
Tabii ilk yıllarımızda erkek ağırlıklı bir kadroyla çalışırken, sonra kadınların da bu işte çok becerikli olduğunu fark ettik ve ekibimize çok sayıda kadın kattık. 50 kadın istihdam ediyoruz ve bunlar yöredeki köy ve ilçelerden geliyorlar ve kazımıza katılıyorlar” dedi.
100 kişilik ekibin 25′inin arkeoloji öğrencileri ile arkeologlardan oluştuğunu ifade eden Doç.Dr. Dönmez, “Ekibimizde arkeozoologlar, antropologlar, hebotanikçiler, jeologlar ve jeofizikçiler var ve pek çok bilim adamı kazıda farklı disiplinleri tespit etmek için yer almaktadır. İstanbul Üniversitesi’nin yanı sıra Van Yüzüncüyıl Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Trakya Üniversitesi gibi üniversitelerden öğrenciler ve uzmanlar ekibimizde yer alıyorlar. 4 yıl boyunca yaklaşık 2 bin 500 metrekarelik bir alanda kazı yaptık ve üst üste 8 tane yerleşim saptadık. Bu 8 yerleşim, 8 kent anlamına geliyor. Bu da yaklaşık olarak MÖ 4 binli yıllardan MÖ birinci yüzyıla kadar olan yaklaşık 4 bin yıllık bir tarihi temsil ediyor. Daha da eski yerleşimler olduğunu düşünüyoruz. Bunun için derinleşmemiz lazım. Ama şu anki verilerle Amasya kronolojisini yaklaşık 6 bin yıl geriye kadar götürmeyi başardık. İlk Tunç Çağı’na kadar, yazı öncesine kadar götürmeyi başardık. Burada önemli olan nokta kronolojiyi arkeolojik bulgulara göre şekillendiriyoruz” diye konuştu.
Oluz Höyük’te yapılan kazılar sayesinde ev ekonomisine katkı sağlayan ve işlerinden memnun olan kadınlar, erkeklere oranla daha iyi çalışırken, kazı çalışmalarında gösterilmesi gereken titizliği en üst seviyede tutuyorlar. Kazılara Oluz Höyük’e yakın olan Gözlek Köyü'nden katılan ev hanımı Gülhan Akar, “Burada öğrencilerle ve hocalarla kazı yapıyoruz. Onlara süpürme ve toplama işlemlerinde yardım ediyoruz. Sigortamız yatıyor, bu çok önemli. Hitit Uygarlığı’nı okul yıllarında duymuştuk, ama bu kadar ayrıntılı bilmiyorduk” dedi.
Kazılarda 2 yıldır çalıştığını belirten ev hanımı Kevser Uyar ise, “Kazıya imam olan eşimin desteğiyle katıldım. Kazılarda tarihimizi öğreniyoruz ve bilgimiz artıyor” şeklinde konuştu. Amasya Kent Haber, 17.07.2010 |
|
ZEUS MAĞARASI SERİNLETİYOR
Aydın'ın Kuşadası İlçesi Güzelçamlı beldesindeki Zeus mağarasının eksi 10 derecedeki soğuk suyu, tatilcilerin serinleme tercihi oluyor. Bazı otel işletmecileri ise temmuz ayının bunaltan sıcağına karşı havuzlara buz kalıpları atıyor.
Kleopatra'nın özel havuzu olarak kullandığı rivayet edilen Zeus mağarasının suyu, dağın içinden gelen kaynak suyunun millî parktaki deniz suyuyla birleşmesinden oluşuyor. Nahoş bir tadı olan suyun, çeşitli cilt hastalıklarına da iyi geldiği söyleniyor fakat bugünlerde şifası değil, soğukluğu sebebiyle yerli ve yabancı turist akınına uğruyor. Mağarasının giriş ve çıkışında uyarıcı veya bilgilendirici levha olmadığı için tatilcilerin çoğu, birbirini ikaz ederek suyun 3–4 metre derin olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kalabalıktan, suya girmek için adeta sıra bekleniyor. Yeni Şafak, 17.07.2010 |
|
36 YILDIR KAZIYORLAR
Samsun Bafra’da 1974 yılında başlayan İkiztepe kazıları devam ediyor.
Samsun yakınlarındaki Dündartepe’de 1940 yılında kazı yapan arkeologlar tarafından keşfedilen İkiztepe’de 1974 yılında başlatılan ve bugüne kadar süren kazıların bu yılki bölümü “Tepe 2” olarak adlandırılan bölgede başladı. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Önder Bilgi başkanlığında günümüze kadar sürdürülen kazılarda şimdiye kadar kadar Eski Tunç Çağı (MÖ 3000-2000) ve Erken Hitit (MÖ 1900-1800) dönemine ait çok sayıda eser ve kalıntı bulunduğu belirtildi.
Kazı Başkanı Bilgi, İkiztepe’de kazı çalışmalarının 36 yıldır devam ettiğini ve bu yılki bölümünün 10 Eylül'de tamamlanacağını söyledi. Geçen yıl Tepe 1’deki çalışmaları tamamladıklarını ve ilk Tunç Çağı katmanlarının araştırıldığını söyleyen Bilgi, “İkiztepe’de bugüne kadar elde edilen buluntu sayısının 11 bin 550 dolayına ulaştı” dedi. Yeniçağ, 17.07.2010 |
|
AYVALIK'TA TALAN HAZIRLIĞI
Balıkesir’in Ayvalık İlçesi'ndeki Alibey (Cunda) Adası’nda yaklaşık 20 dönümlük Hazine arazisinin satışı için çalışma başlatıldı. Uygulamaya tepki gösteren çevreciler, talanı durdurmak için hukuksal mücadele vereceklerini söylerken, çalışmanın 2B düzenlemesine hazırlık için yapıldığını savundular. |
|
TROIA ANTİK KENTİ MAKETİ İLGİ BEKLİYOR
5 yıl önce Morabbin Parkı’nın yanındaki alana yerleştirilen Troia Antik Kenti maketinin bazı parçalarının bakımsız hali tepkiye sebep oluyor.
İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü Başkanı Prof.Dr. Ahmet Sipahioğlu ve ekibi tarafından 5 yıl önce yapılan Troia Antik Kenti maketindeki camların kirli olmasına vatandaşlar tepki gösterdi. Yerli ve yabancı turistlerinde tepkisini çeken, Türkiye’nin en büyük maketi olan Troia Antik Kenti maketinin hem camlarının hem de çevresinin bakımdan geçirilmesi gerektiğini belirten vatandaşlar yetkilileri göreve çağırdı. 20 metrekarelik alan üzerine kurulu Troia Antik Kenti maketinde yaşanan kötü manzaranın Çanakkale’ye yakışmadığını kaydeden vatandaşlar, geçtiğimiz günlerde yağan yağmurlar nedeniyle de camlardaki vidalarında küflendiğine, çerçevelerin bozulduğuna dikkat çekti. Çanakkaleliler, her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turistlerin gelip gördüğü Troia Antik Kenti maketindeki camlı bölmelerin bir an önce temizlenmesi gerektiğini vurguladılar. Çanakkale Olay, 16.07.2010 |
|
AMFORA FIRINI TARİHE IŞIK TUTUYOR
Sinop kent merkezi ve çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan çok sayıda amfora atölyesi tarihe ışık tutuyor. Amfora atölyelerinin bulunmasıyla dünyanın dört bir yanından çıkartılan havuç tipli amforaların menşeinin Sinop olduğu belirlenirken, Sinop Arkeoloji Müzesi'nde gerçek boyutunda yapılan amfora fırını, geçmişe ışık tutuyor. Eski çağlarda toprağın pişirilmesiyle elde edilen amforaların imal edildiği fırın, ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Bilkent Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülen proje kapsamında yapılan fırının, Türkiye'de başka bir örneğinin olmadığı belirtiliyor. Yapılan kazılarda ortaya çıkan amfora fırınlarındaki kalıntıların 10. yüzyıla ait olduğunu kaydeden Arkeolog Fuat Dereli, dünyanın dört bir yanında Sinop kaynaklı birçok amfora bulunduğunu, müzede ise yaklaşık 650 amforanın sergilendiğini söyledi. Beyaz Gazete, 16.07.2010 |
|
TARİHİ HAMAM TEHLİKE SAÇIYOR
Sivas'ta 17. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen tarihi Eskipaşa Hamamı binası, restore edilmeyi beklerken diğer yandan da yıkılmaya yüz tutmuş duvarları çevreye tehlike saçıyor.
Ulanak Mahallesi Osmanpaşa Caddesi Kale yolu üzerinde bulunan tarihi binanın yıkılmaya yüz tutmuş hali kente kötü bir görünüş kazandırırken duvarların yıkılmaması için konulan ağaç direkler rüzgarlı havalarda çevreye tehlike saçıyor.
Eskipaşa Hamamı'nın yanında bulunan tarihi binanın akşam saatlerinde tinercilerin geldiği ileri sürülüyor. Rüzgarlı havalarda çatıda bulunan sacların çevrede park halinde bulunan araçlara da tehlike yarattığı ifade edilirken vatandaşlar yetkililerden tarihi yapının restore edilmesini istiyor. Sivas Kent Haber, 16.07.2010 |
|
SİNOP'TA 20 YIL SÜRECEK KAZI ÇALIŞMALARINA BAŞLANDI
Sinop’ta Bizanslılar tarafından MS 660 yılında yapılan Balatlar Kilisesi’nde Sinop’un geçmişini aydınlatacak ve 20 yıl sürecek kazı çalışmalarına törenle başlandı.
Törene Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Özgür Özaslan, Sinop Valisi M.Hakan Güvençer, Vali Yardımcısı Mustafa Özkaynak, Belediye Başkanı Baki Ergül, Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun Sinop Arkeoloji Müzesi Arkeoloğu Fuat Dereli, Bayındırlık ve İskan Müdürü Salih Sağır, İl Milli Eğitim Müdürü İlyas Gülünay ile kazı çalışmalarını yürütecek olan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat tarihi bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Gülgün Köroğlu ve ekibi hazır bulundu.
Türk arkeologların yapacağı kazıya Amerika’da California Üniversitesi’nden hamamlar üzerinde çalışan ünlü bir arkeolog da katılacak. 20 yılı kapsayacağı belirtilen uzun soluklu kazı çalışmasında, birçok tarihi buluntunun gün yüzüne çıkartılması hedefleniyor. 25 kişilik ekip tarafından gerçekleştirilecek kazı, Balatlar Kilisesi diye bilinen alanın, tarihi süreçte gerçekten kilise mi yoksa hamam ve çeşitli tesisleriyle büyük bir sosyal kompleks mi olduğunu ortaya çıkaracak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Özgür Ösaslan, “Ada Mahallesi Balatlar Kilisesi mevkiinde bu yıl Bakanlar Kurulu kararı ile bakanlığımızın yürütmüş olduğu çalışmayı başlatmış bulunuyoruz. Kazı başkanımız Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat tarihi bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Gülgün Köroğlu ve ekibi yaklaşık 2 ayı aşkın bir sürede burada çalışmalarını sürdürmüş olacak. Bu çalışmanın önemi hem Sinop ve hem de yöresi son derece anlamlı Sinop’un yazılı kaynakları tarihi MÖ 3000 yılına ulaşıyor, ama burada yapılacak çalışmalar ile bu tarihleme her an değişebilir. Balatlar Kilisesi’nin kiliseden ibaret olmayıp bir yapı kompleksi olma ihtimali var. Önce yüzeysel bir araştırma yapılacak, daha sonraki yıllarda Türk ve yabancı bilim adamları marifeti ile daha derinlemesine araştırmalar yürütülecek.” şeklinde konuştu.
Balatlar Kilisesi’ndeki bu çalışmanın diğer bir önemi de turizm yönünden yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası olduğunu ifade eden Özgür Özaslan, “Biz de koruma ve kullanma dengesini gözeterek bakanlığımız bu tür çalışma yapılmasına her zaman önderlik yapıyor. Bundan sonraki çalışmalarda sadece bakanlığımız değil, il özel idareleri, il kültür ve turizm müdürlüğü ile sivil toplum örgütlerinin sahip çıkması ile buranın ihya olmasını bekliyoruz.” dedi.
Kazı çalışmaları hakkında bilgi veren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat tarihi bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Gülgün Köroğlu, 20 yılı kapsayacak uzun soluklu kazı çalışmasında, birçok tarihi buluntunun gün yüzüne çıkartılmasının hedeflendiğini belirtti. Köroğlu, “4 -5. yüzyıla ait Roma hamam yapısını gün yüzüne çıkartmayı planlıyoruz. İlk çalışmalarımızda mimari restorasyon ile duvar resmi onarımı ile başlayacağız. Kazı yapılan alanda bulunan yapı ise 15. yüzyıldan sonra Rum kilisesi olarak kullanılmış küçük bir şapel çok tahrip edilmiş bir yapı. Burası ile etrafında bulunan farklı yapıların da uzun süre alacak bir restorasyonuna başlamış olacağız. Bunlara yeni işlevler verme, yani arkeolojik park veya bir açık hava müzesi işlevi vermeyi planlıyoruz. Türkiye’deki önemli üniversitelerden yerli yabancı bilim insanlarının bulunduğu geniş bir ekibimiz var. Bu proje süre itibari ile 20 yıl sürmesi hedefleniyor.” diye konuştu. Zaman, 16.07.2010 |
|
TARİHİ CAMİ ÇÖP YIĞINI İÇİNDE
Kocaeli'nde bulunan tarihi Yeni Cuma Camii'nin depo olarak kullanılan kısmı çöp yığınlarıyla doldu.
Mimar Sinan'ın eseri olan 500 yıllık Yeni Cuma Camii, belediyenin ihmali yüzünden çöplerle dolmaya başladı. İzmit'in merkezinde olan ve birçok kişinin namazını kılmak için tercih ettiği tarihi camide belediyenin ihmalkar davranışları vatandaşları üzüyor. Cami derneği, caminin çevresini ve içini onarmak için çaba harcayıp para toplarken, belediye ise depo olarak kullandığı kısma atık malzemeleri bırakıyor. Caminin tepeden görünüşü yürek burkarken, vatandaşlar tarihi mabede sahip çıkılmasını istiyor. Kocaeli Kent Haber, 16.07.2010 |
|
ASUR KRALI'NIN ÇİVİ YAZISI ANLAŞMASI
Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ndeki Tell Tayinat Höyüğü’nde yapılan kazı çalışmalarında MÖ 670 yıllarında Asur Kralı Esarhaddon’un kendisine bağlı zayıf tımarlar ile yaptığı çivi yazısı anlaşma tableti gün yüzüne çıkarıldı.
Tell Tayinat Höyüğü’nde kazı yapan Toronto Üniversitesi’nden Prof.Dr. Timothy Harrison’un başkanlığındaki ekipte Sudan, Pakistan, İngiltere, ABD ve Türkiye’den 25 arkeolog bulunuyor. 1930′lu yıllardan beri dönem dönem kazı yapılan Tell Tayinat Höyüğü’nde bugüne kadar 30 binin üzerinde eser bulundu. Timothy Harrison’un başkanlık ettiği bu yılki çalışmada ise Asur Kralı Esarhaddon’un MÖ 670 yıllarında kendisine bağlı zayıf tımarlar ile yaptığı çivi yazısı anlaşma tableti gün yüzüne çıkartıldı. Tabletin zarar gördüğü ve tercüme edilmeye çalışıldığını belirten Harrison, “Tabletteki ifadeler, Kitab-ı Mukaddes’te ele alınan Tanrı ile Hz. İbrahim arasındaki sözleşmeye çok benziyor. Bu anlaşma, kitap yazılırken İsraillilere ilham vermiş olabilir” dedi. 43 santimetre boyunda ve 28 santimetre enindeki tablette 650 -700 satır yazının bulunduğunu anlatan Harrison, “Tabletteki çok sayıda parçanın dağılmış ve zarar görmüş. Tableti restore etme işlemleri sürüyor. Tercüme çalışmaları da devam ediyor. Asur Kralı Esarhaddon’un tahtını ve gücünü barışçıl bir şekilde korumak için bu anlaşmayı yaptırdığı anlaşılıyor” diye konuştu. Tell Tayinat Höyüğü’ndeki kazı çalışması ağustos ayının sonuna kadar devam edeceği bildirildi. haberler.com, 15.07.2010 |
|
|
Efes (L.H. Jeffery Arşivi) |
...1949
|
|
11 - 17 Temmuz 2010 |
|
MONA LISA'NIN
İtalyan ressam Leonardo Da Vinci'nin ünlü eseri Mona Lisa'yı röntgen cihazıyla inceleyen uzmanlar, resmin yapımıyla ilgili çarpıcı bir bilgiye ulaştı. Akşam, 17.07.2010 |
|
HATAY'DA PAHA BİÇİLMEZ HAZİNE
Reyhanlı İlçesi'ndeki Tell Tayinat Höyüğü'nde yapılan kazı çalışmalarında MÖ 670 yıllarında Asur Kralı Esarhaddon'un kendisine bağlı zayıf tımarlar ile yaptığı çivi yazısı anlaşma tableti bulundu.
Toronto Üniversitesi'nden Prof. Dr. Timothy Harrison'un başkanlığındaki ekipte Sudan, Pakistan, İngiltere, ABD ve Türkiye'den 25 arkeolog bulunuyor. 1930'lu yıllardan beri dönem dönem kazı yapılan Tell Tayinat Höyüğü'nde bugüne kadar 30 binin üzerinde eser bulundu. Asur Kralı Esarhaddon'un MÖ 670 yıllarında kendisine bağlı zayıf tımarlar ile yaptığı çivi yazısı anlaşma tableti gün yüzüne çıkartıldı. Harrison, "Tabletteki ifadeler, Kitab-ı Mukaddes'te ele alınan Tanrı ile Hz. İbrahim arasındaki sözleşmeye çok benziyor. Bu anlaşma, kitap yazılırken İsraillilere ilham vermiş olabilir" dedi. 43 santimetre boyunda ve 28 santimetre enindeki tablette 650 -700 satır yazı var. Hürriyet, Haber: Ferhat Dervişoğlu, 17.07.2010
|
|
ATTİLA İLHAN'IN GÜRÜN'DEKİ KONAĞI YIKILMAKTAN KURTULDU
Bakanlık daha önce de yine ünlü şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'in ilçemizdeki evini onarmıştı. İlhanların konağının onarılmasıyla birlikte, ilçemizde aynı mevkide yer alan tarihi konakları turizme kazandırarak insanların gezebilmesine olanak tanıyacağız. Ünlü şairin anılarının yaşatılması için, Gürün'deki konağın kültürel anlamda ilçeye ayrı bir değer katacağına inanıyoruz. Konağın onarılması, Attila İlhan'ın adının Gürün'de yaşamasına vesile olmanın yanı sıra, şairin gelecek kuşaklar tarafından da tanınmasını sağlayacaktır.''dedi. Sivas Hürdoğan, 16.07.2010 |
|
DEFİNE AVCILARI YAKALANDI
Düzce İl Jandarma Alay Komutanlığına bağlı ekipler aldıkları bir ihbarı değerlendirerek Akçakoca’da kaçak kazı yapan 6 kişiyi yakaladı.
Düzce İl Jandarma Komutanlığı 156 Jandarma imdat telefonuna yapılan bir ihbarda Akçakoca Akkaya Köyü'nde bazı şahısların define bulmak amacı ile kaçak kazı yaptıkları bilgisi ulaştı. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ve Akçakoca İlçe Jandarma Komutanlığı personelince yapılan istihbari çalışmalar keşif ve yer tespiti sonucu kaçak kazı yapılan bölgenin Akkaya Köyü eski taşocağı mevkii olduğu tespit edildi. 13 Temmuz 2010 günü yapılan operasyon sonucu T.K., M.S., H.D., S.K., İ.G. ve N.G. isimli şahıslar kazı yaptıkları esnada suçüstü yakalandı.
Düzce Damla Gazetesi, 16.07.2010 |
|
TARİHE VERİLEN DEĞER BU MU?
Sias Hürdoğan, 16.07.2010 |
|
2 BİN 500 YILLIK MEZARLAR ERİYOR
Yeni Asır, Haber: Osman Akça, 16.07.2010 |
|
İKİZ KULELERİN ALTINDAKİ SIR Milliyet, 16.07.2010
Geminin yüzyıllar önce, Manhattan adasını genişletmek için yapılan alan genişletme çalışmalarında gömüldüğü sanılıyor. Kaldırım seviyesinin yaklaşık 6 metre derinliğinde bulunan gemi yaklaşık 11 metre uzunluğunda.
Salı günü, çamur tabakasının altında geminin ilk kalıntılarına rastlayan arkeolog Molly McDonald, Dünya ticaret Merkezi’nin altında antik bir esere rastlamanın çok heyecan verici olduğunu belirtti. Şu an en çok merak edilen şey ise, esrarengiz geminin nerede inşa edildiği, ne amaçla kullanıldığı ve neden battığı.
Mcdonald ve meslektaşı Michael Pappalardo,
beklenmedik keşiflerini Salı günü inşaat alanında
incelemeler yaparken yaptı.
Bu çalışmalar esnasında en şaşırtıcı şeylerden biri, şans getirmesi için geminin omurgası altına yerleştirilmiş madeni paralar oldu. Hürriyet, 17.07.2010 |
|
AYDIN'DA TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI YAKALANDI
Aydın'da jandarma ekiplerince düzenlenen operasyonda, tarihi eser kaçakçılığı yaptığı öne sürülen iki kişi yakalandı. Alınan bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Umurlu beldesi Bayramyeri Mahallesi'nde yaptığı yol kontrolünde, A.T.'nin kullandığı kamyoneti durdurdu. Sürücü A.T. ile kamyonette bulunan Ö.B.'nin üzerinde ve kamyonette yapılan aramada, çeşitli dönemlere ait 1 kraliçe tacı, 1 sikke, 1 bilezik, 1 heykel, 1 gerdanlık ve 1 saç tokası ele geçirildi. Gözaltına alınan A.T. ve Ö.B. ifadelerinin alınmasının ardından, serbest bırakıldı. Yeni Asır, 15.07.2010 |
|
MATISSE'İN RADİKAL DÖNEMİ MOMA'DA
20. yüzyılın büyük ressamı Henri Matisse'in 1913-1917 yılları arasındaki yaptığı geometrik şekiller ve keskin çizgilere sahip deneysel tabloları New York MoMA'da sergilenecek.
18 Temmuz’da başlayacak ‘Matisse: Radical Invention, 1913-1917’ başlıklı sergi, Matisse’in kübizm akımına kapıldığı dönemden hemen önceki çalışmalarını içermesi bakımından önemli. 120 eserin yer aldığı serginin önemli tablosu, sanatçının sekiz sene boyunca üzerinde çalıştığı ‘Bathers by a River’ (üstte). Sergi, 11 Kasım’a kadar sürecek. Radikal, 15.07.2010 |
|
XANTHOS KAZILARI BAŞLADI
Antalya’nın Kaş İlçesi'ndeki Xanthos antik kentinde 2010 yılı kazıları başladı.
Fransa’daki Bordeaux Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Projesi Başkanı Jacques des Courtils AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu yılki kazı çalışmalarında birden çok noktada sondaj kazıları ve sütun düzeltmeleri yapacaklarını söyledi.
Xanthos antik kentinin Likya Uygarlığı’nın en büyük kentlerinden biri olduğuna dikkati çeken Courtils, 1,5 ay sürecek kazıya Bordeaux Üniversitesi ile Kanada’daki Quebec Üniversitesi’nden 10 bilim adamı ve 35 işçinin katılacağını belirtti.
Fransa’daki Paris ve Sarbonne üniversitelerince Xanthos antik kentinde ilk kez 1950 yılında kazı çalışmasına başlandığını söyleyen Jacques des Courtils, kentte 60 yıl önce başlayan kazıların bu yılki bölümünde ise Roma Agorası etrafındaki sütunlu caddenin açılacağını ve Orta Çağ dönemini simgeleyen kilise ve mezarlıkta kazıların devam ederek gelecek yıl için planlanan restorasyon için hazırlıkların yapılacağını ifade etti.
Courtils, Likya Uygarlığı’nın başkenti Xanthos antik kentinin MÖ 42 yılında Brutus tarafından işgal edildiğini, kent halkının, Brutus’a teslim olmamak amacıyla toplu halde intihar ettiğini belirtti. Bölgenin Harpyler Anıtı ve Likya Kule Mezarıyla adını duyurduğunu belirten Courtils, antik kentin UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer aldığı da kaydetti. Gerçek Gündem, 15.07.2010 |
|
MOZAİKLER NİZİP'TE KALACAK
Nizip Belediye Başkanı Fevzi Akdoğan'ın ilçede bulunan mozaiklerin Gaziantep'e taşınmasına karşı oldukları yolundaki tepkisinden sonra yaşanan gelişmeler olumlu sonuçlandı. AKP Milletvekili Mehmet Sarı, bu konuda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile görüştüklerini ve mozaiklerin Nizip'te kalacağını söyledi. Sarı bu konuda yaptığı açıklamada şu bilgileri verdi: "Nizip Akevler Semtinde ortaya çıkarılan Antik Kilise olarak bilinen ve binlerce yıldır aranan Nisibyn/Ad Zociandem’in gün yüzüne çıkarılması Nizip İlçe Halkını sevince boğmuştu. Kentin, 5 kilometre ileride Zeugma antik kentinden kaçanlarca oluşturulduğu ve on binlerin yaşadığı kentte 500 kişilik bir cemaatin aynı anda ibadet edebileceği bu kiliseye geçtiğimiz aylarda yapılan kazılarda rastlantı sonucu ulaşıldı. MS 4. yy olarak tarihlenen ve tabanı tamamen mozaiklerle döşeli olan Tarihi antik kente ortaya çıkarılan mozaiklerin, Gaziantep’e götürülme fikrine karşı gösterilen tepkiler ve 1400 yıllık mozaiklerin yerinde kalması için yapılan çalışmalar olumlu sonuç verdi. Gaziantep Milletvekilleri ile birlikte Akevlerde bulunan mozaiklerin yerinde kalması için Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile görüşme yaptık. Yapılan görüşmenin olumlu geçti. Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay, kilise kalıntılarının ve taban mozaiklerinin Nizip’te yerinde kalarak sergileneceği ve bu konuda kazı çalışmalarına hız verileceğini ifade etti. Ayrıca 2 ay sonra Nizip’e gelerek burada Akevler kilise mozaiklerini yerinde görmek, aynı zamanda Zeugma antik kentinde yapılan çalışmaları incelemek, Gaziantep, Nizip ve Karkamış’ta bulunan turizm ve kültürel değerlerinin Türk ve dünya turizmine kazandırılması ile ilgili çalışmalarda ve çeşitli incelemeler yapacağını vurguladı" Gaziantep 27 Gazetesi, 15.07.2010 |
|
TOPRAKTAN TARİH FIŞKIRIYOR
Antalya'nın Demre İlçesi'nde devam eden Myra- Andriake kazılarında, Myra antik kenti yakınlarında tahminen 1000 yıllık bir kilise veya şapel bulundu.
Myra Andriake Kazıları Bizans Bölümü Sorumlusu ve Kazı Üyesi ve İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Engin Akyürek başkanlığında başlatılan kazıda, toprağın 6 metre altındaki Bizans Kilisesi ortaya çıkarılmaya başlandı. İyi korunmuş haldeki kilisenin kubbesi yıkılmış, üç noktada çatının kiremit kaplamaları sağlam durumda. 5 metre genişliğinde, 10 metre uzunluğundaki kilisenin, şu anda toprağın 2 metre altındaki bölümü ortaya çıkarıldı.
Kilise kazısını 10 kişilik ekiple yürüten Prof.Dr. Engin Akyürek, “Çok iyi korunmuş bir Bizans kilisesi. Tahminen MS 12'nci yüzyıla ait. İçi de alüvyon dolu. Kesin tarihi içine girip, temizleyince ortaya çıkacak. Bizans döneminin çatı sistemine ait net bilgiler edineceğiz. Çünkü günümüzde kullanılan Bizans kiliselerinin tamamı restorasyon geçirmiş ve çatıları değiştirilmiş durumda. Bu kilisenin orijinali ayakta” diye konuştu.
Myra- Andriake Kazıları Başkanı Akdeniz Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Nevzat Çevik ise, “Bu kilise, bu toprakların altında yatan Anadolu'nun Pompei'si olan Myra antik kenti'nin ilk izleri. Bu kilise ile bu Anadolu Pompei'si kendini gösterdi” dedi. Myra antik kenti'nin bulunduğu Demre Ovası, üç kez sel felaketi yaşamış ve kent 4 metre civarında toprak altında kalmıştı. Demre'de bulunan Myra Antik Tiyatrosu ve Noel Baba Müzesi yaklaşık 4 metre toprak seviyesinin altında yer alıyor. Hürriyet, 15.07.2010 |
|
MUNCH'UN 'MADONNA'SI 1.9 MİLYON DOLARA SATILDI
Ünlü Norveçli ressam Edvard Munch’ın, 1895 yılında tamamladığı “Madonna” adlı baskısı (lithograph) önceki gün İngiltere’nin başkenti Londra’da yapılan açık artırmada 1 milyon 900 bin dolardan satılarak, bugüne dek İngiltere’de satılan en pahalı baskı eseri oldu. Dünyada satılan en pahalı ikinci baskı olduğu belirlenen eserin, kimin tarafından alındığı ise açıklanmadı.
Munch’ın “Vampire II” adlı çalışması ise Norveç’in başkenti Oslo’da 2007 yılında 1 milyon 910 bin dolardan alıcı bulmuştu. “Madonna” eserinin açık artırmadan önce hiçbir yerde sergilenmediği belirtildi. Habertürk, 15.07.2010 |
|
|
TARİHİ HİTİT YOLU, DOĞA YÜRÜYÜŞÜNE AÇILIYOR
Çorum Valiliği tarafından başlatılan "Hitit Yolu'' projesi ile asırlar öncesinde Hitit kentleri arasında kullanılan yol güzergahları belirlenecek.
Vali Nurullah Çakır, turizmin gelişmesi için Çorum'un her türlü potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek istediklerini söyledi. Bu amaçla doğa yürüyüşü (trekking) meraklılarına da hitap etmeyi amaçladıklarını dile getiren Çakır, projenin tamamlanmasıyla kent turizmine önemli bir katkı sağlanacağını kaydetti. Projeyle tarihi Hitit kentleri olan Şapinuva, Hattuşa ve Alacahöyük ile İncesu Kanyonu arasında asırlar önce kullanılan yol güzergahlarının belirleneceğini ifade eden Vali Çakır, bölge halkı ve arkeologların bilgisine başvurularak yapılan araştırma sonunda binlerce yıl önce kullanılan yol güzergahlarının günümüze kazandırılacağını kaydetti. Zaman, 15.07.2010 |
OSMANLI HANEDANI VAKIFTA BİRLEŞECEK Sabah, 15.07.2010 |
|
GENE Mİ AKM?
Biliyorum, AKM (Atatürk Kültür Merkezi) adını görünce, okurlarımın çoğu “Gene mi AKM?” diye soracaklar.
(*) Yapı 344, Mimarlık-Tasarım-Kültür-Sanat, Temmuz 2010 Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 15.07.2010 |
|
KORUMA KURULLARINDA MİMARLIK
Kısaca "Koruma Kurulu" dediğimiz "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları"ndan "serzeniş"ler artıyor...
Bunu söylerken "korumanın zorunlu olarak engellediği imar çıkarları"ndan ötürü bu kurullarla zaten barışık olmayan rant düşkünlerini kastetmiyorum. Üzerinde durduğumuz, korumadan giderek "ödün" verildiği; tarihsel ve doğal mirasın yaşatılmasında "yetersiz" ve hatta "yanlış" proje ve planların da onaylanabildiği yönündeki duyarlı serzenişler...
Mimarlar Odası Antalya Şubesi'nin yayımladığı "Batı Akdeniz Mimarlık" dergisi, son zamanlarda herkesin konuştuğu ama açık ortamlarda pek tartışılmayan bu gerçeği dosya konusu yaptı. Mesleki ilgisi nedeniyle "Koruma Kurullarında Mimarlık ve Etik" başlığı ile açtığı tartışma için dosya yazarlarına özetle şu soruları yöneltti:
1. Kurullarda görev yapan mimarların mesleki etik ve sorumluluklar açısından taşıdıkları yükümlülükler nelerdir? 2. Kurul üyesi serbest mimarların, aynı kurulun yetki alanlarında mesleki faaliyetlerine devam etmeleri uygun mudur? 3. Kurulda mimari projeler görüşülürken proje müellifi mimarın da toplantıya katılması nasıl kurumsallaşabilir? 4. Gözlemci olarak katılan Mimarlar Odası temsilcisinin de "korumada uzman ve birikimli olma"sı uyarıları haklı mıdır? 5. Kurullarda kimi projelerin "düzeltilerek" onaylanması "tasarımda değişiklikler"e de yol açtığında, "müelliflik" zedelenmiyor mu? 6. Kurulların çalışma tarzı ve yapılanmaları nasıl olmalıdır?
İşte, her biri Koruma Kurullarına yıllarca emek vermiş uzman mimar yazarların, dergideki kapsamlı yanıtlarından bazı kısa vurgulamalar:
‘Gündem'lerde Açıklık
‘Oybirliği' Olmalı
‘Atanan'ın
Sorumluluğu
Duyarlı ve Tarafsız
Politika Eksikliği
Temsilcilikte de
Uzmanlık
Üyelikte Deneyim
Hukukçu ‘Üye' Olamaz
Düzeltme Yerine
Uzlaşma
Para Yerine Kültür
‘İlkeli' Saygınlık
"Kültür mirasımızın korunabilmesi için insan ilişkilerini iyi yönetmek, yapılan işe doğru sahip çıkmak, insana, hak ve düşüncelerine saygı göstermek bir raportörün görevidir. İlkeli duruş saygı uyandırır...
İhale Sistemi Yanlış Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 15.07.2010 |
|
İSHAK PAŞA SARAYI HAFTANIN 7 GÜNÜ ZİYARET EDİLECEK
Ağrı Kültür ve Turizm Müdürü Muhsin Bulut, Ağrı'da bulunan tarihi İshak Paşa Sarayı'nın haftanın 7 günü ziyaret edilebileceğini söyledi.
Makamında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Muhsin Bulut, daha önce haftanın 6 günü açık olan saray girişlerinin turizm sezonu yoğunluğu nedeni ile bundan böyle pazartesi günleri de olmak üzere 7 gün açık olacağını belirtti. Bu yıl bölgeye gelen turist sayınsın oldukça fazla olduğuna vurgu yapan Bulut "Özellikle pazartesi günleri sarayın kapalı olması ve uzaktan şehrimize gelen ziyaretçilerin İshak Paşa Sarayı'nı ziyaret etmek istemeleri ciddi sorun oluyordu. Biz de pazartesi günleri saat 13.30-18.00 arası sarayın açık tutulmasına karar aldık. Bu anlamda bir takım mağduriyetlerin önüne geçmek istedik. Ayrıca İshak Paşa Sarayı'nın yine her gün saat 18.00 kadar açık tutulmasını sağlıyoruz. Böylece gün ışığı olduğu müddet zarfında sarayımız ziyaretlere açık tutulmaktadır" diye konuştu. Haber Diyarbakır, 15.07.2010 |
|
ESKİ TARSUS EVLERİNDE RESTORE ÇALIŞMASI SÜRÜYOR
Tarsus'un yakın tarihinin en güzel örneklerinden olan ve “Tarsus Evleri” olarak anılan tarihi yapıların restorasyon işlemleri devam ediyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1998 yılında bir kısmı kamulaştırılan, bir kısmı ise özel şahıslara ait olmasına rağmen ''Sokak Sağlıklaştırılması' kapsamında restore edilen 17 eski Tarsus evinin restore çalışmalarının ardından 4 eski Tarsus evinde başlatılan onarım çalışmaları devam ediyor.
Hz. İsa'nın 12 havarisinden en ünlüsü olan Saint Paul'un, Tarsus'ta doğup, yaşamış olması ve bu nedenle buranın Hıristiyan alemince kutsal 'Hac' yeri kabul edilmesi eski Tarsus evlerinin restore edilerek, 'butik otel' olarak yerli ve yabancı turistlerin hizmetine sunulmasını gündeme getirdi.
Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığınca restore edilen özel şahıslara ait eski Tarsus evlerinin kafe olarak birkaç yıldır hizmet vermeye başlamasıyla birlikte bölgeye yerli ve yabancı turistin ilgisi arttı.
Tarsus Kaymakamı Mehmet Gödekmerdan, Tarsus'un turizm bölgesi ilan edilen kıyı şeridi, yine turizm bölgesi ilan edilen kış turizmine uygun Karboğazı, yayla ve kültür turizmiyle birlikte doğadan, denize ve inanç turizmine kadar farklı alternatiflere sahip gözde bir kent olduğunu söyledi. Tarsus Haber, 14.07.2010 |
|
SÜPHAN DAĞI URARTULARIN TANRISIYMIŞ
Yapılan son arkeolojik kazılar Anadolu'nun üçüncü yüksek doruğunun bilinmeyen bir özelliğini ortaya çıkardı. Süphan Dağı, Urartu Uygarlığı zamanında bir Tanrı olarak kabul ediliyormuş.
Eteklerinde birçok medeniyetin kurulup dağıldığı Süphan Dağı'nın, kurbanlarla onurlandırılıp adaklar adanan bir Urartu Tanrısı olduğu ortaya çıktı... Cnn Türk, 14.07.2010 |
|
MAYIN ARAYAN DEDEKTÖRLER TARİHİ ESER BULUYOR
Gaziantep'in Karkamış İlçesi'nin Suriye sınırındaki antik kentte sürdürülen mayın temizleme çalışmaları sırasında, Roma dönemine ait çok sayıda tarihi eser de gün yüzüne çıkarıldı.
Karkamış antik kenti saha arkeoloğu Ali Korkmaz, AA muhabirine, mayın temizleme çalışması yapılan alanın sit alanı olduğunu hatırlatarak, bundan dolayı bazı zorluklar yaşadıklarını söyledi.
Mayın temizlemede kullanılan dedektörlerin en küçük bir metal parçası için bile sinyal verdiğini, bu nedenle bu nedenle çalışmaların çok titizlikle yürütüldüğünü ifade eden Korkmaz, şunları söyledi: ''Şu anda yapılan çalışma, dünyada ilk diyebiliriz. Hem sit alanı, hem de mayınlı alan içerisinde olması bu çalışmayı ayrıcalıklı kılıyor. Mayınlar yaklaşık 15-20 santim derinlikte olduğundan dolayı fazla derine inilmiyor. Dedektörlerin sinyalleri doğrultusunda küçük buluntular dediğimiz sikkeler, bronz objeler ve aplik bazı parçalar ortaya çıktı. Bunlar tutanak karşılığından Gaziantep Müze Müdürlüğü'nden gelen uzmanlara ediliyor. Dedektörler sayesinde roma dönemine ait 160 parça bronz ve gümüş sikke ile tarihi kalıntı bulundu.''
Korkmaz, bu tarihi eserlere, sadece mayın temizleme çalışması sırasında rastlandığına dikkat çekerek, mayınlar temizlendikten sonra alanda kazı çalışması yapılacağını söyledi.
Bu arada, Gaziantep turizmine yeni bir soluk kazandırması beklenen Karkamış antik kentinde, İl Özel İdaresi'nin açtığı ihaleyi kazanarak, 29 Mart'ta mayın temizleme çalışmalarına başlayan Nokta Yatırım ve İnşaat Firması ekipleri, çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.
Mayınların elle temizlenmesi açısından Türkiye'de bir ilk olan işin, 300 günde tamamlanması öngörülüyor. sit alanı olan Karkamış antik kentinde mayınların temizlenmesinden sonra binlerce yıllık tarih, arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkarılarak turizme kazandırılacak. Kazıları yapmak için şimdiden Japonya, İtalya ve ABD'deki üniversitelerden talep geldiği bildirildi.
Karkamış antik kenti, Gaziantep'in Karkamış İlçesi yakınında, Fırat Nehri'nin batı kıyısında, Türkiye-Suriye sınır hattında bulunuyor. Karkamış krallarından söz edilen ilk belgelerin MÖ 1700'lü yıllara ait olduğu sanılıyor. Karkamış'tan 1940'larda çıkarılan büyük taş bloklar üzerine yapılmış resmi ve dini konulu kabartmalar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor. Zaman, 14.07.2010 |
|
3 BİN YILLIK KIBYRA'DAKİ KAZI ÇALIŞMALARI MAKÜ BÜNYESİNE GEÇTİ
Burdur'un
Gölhisar
Gölhisar
Burdur Kültür ve
Turizm Müdürü Mehmet
Tanır, Kibyra'daki
kazıların
Ağlasun İlçesinde
bulunan
Sagalassos antik
kentindeki kazılardan sonra şehrin tanıtımına
Burdur Valiliği'nin
de buradaki kazılara haberler.com, 14.07.2010 |
|
KÜMBETİN SIRRI ÇÖZÜLÜYOR |
|
SİT AŞILMIŞ AMA ZARAR GÖRMEMİŞ
Tarihi Kiğı Kalesi’nin taşları sökülerek HES Barajı inşaatında kullanıldığı yönündeki iddiaları araştıran Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, “Sit sınırına bırakılan bandın yer yer ihlal edildiğini ancak sit alanına herhangi bir zarar verilmediğini” belirtti.
Taraf’ın Mayıs ayındaki “Tarihi Kiğı Kalesi’ni dinamitle patlatıyorlar” haberinin ardından, Özgür Bektaşoğlu Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne bir dilekçe vererek, 1. Derece Arkeolojik sit alanı olarak ilan edilen Görçek Kalesi’nin Peri suyu üzerinde yapımı devam eden Kiğı HES Barajı çalışmalarında yıkılarak malzemenin baraj alanına taşındığı iddialarının araştırılmasını talep etti. İddialar üzerine inceleme başlatılarak altı kişilik bir heyet oluşturuldu. Heyet tarafından yapılan inceleme sonucunda “Görçek Kalesi I. derece arkeolojik sit çerçevesinde yapılan çalışmalarda sit sınırına 50 metre mesafede tedbirine bırakılan bandın yer yer ihlal edilmesine karşın birinci derece sit alanına herhangi bir zarar verilmediği” açıklandı. Taraf, 14.07.2010 |
|
SİDE ANTİK KENTİNDE 2010 KAZILARI DIONYSOS TAPINAĞI'NDAN BAŞLADI
Antalya'nın Manavgat İlçesi Side antik kentinde 2. dönem kazı çalışmaları başladı. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen yaz dönemi çalışmalarının iki ay süreceği belirtildi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Side antik kent Kazı Başkanı Doç.Dr. Hüseyin Alanyalı, kazı çalışmalarının geçen yıl Side Antik Tiyatro'da sondaj çalışmaları yaptıklarını söyledi. 2010'da ise tiyatronun kuzeybatı köşesinden yer alan Dionysos Tapınağı'ndan başladıklarını söyleyen Alanyalı, kazı çalışmalarını 60 kişilik ekiple yaptıklarını belirtti.
Side antik kentinde kazı çalışmaları 1947 yılında İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Ordinaryüs Prof.Dr. Arif Müfid Mansel tarafından başlamıştı. Arif Müfit Mansel'den sonra 2008 yılına kadar Prof.Dr. Jale İnan, Prof.Dr. Haluk Abbasoğlu ve Dr. Ülkü İzmirligil sürdürdü. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2009 yılında ise kazı çalışmalarını Anadolu Üniversitesi'ne verdi. 2 yıldır kazı çalışmalarını Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç.Dr. Hüseyin Alanyalı ve eşi Doç.Dr. Feriştah Alanyalı birlikte yapıyor. haberler.com, 14.07.2010 |
|
KAYA MEZARLARI NANOTEKNOLOJİYLE KORUNACAK
Muğla'nın Ortaca İlçesi'ne bağlı Dalyan beldesindeki 2 bin 400 yıllık 'kaya mezarlarının' koruma altına alınması planlanıyor.
Kaunos antik kenti Kazı Başkanı Prof.Dr. Cengiz Işık, kaya mezarlarının koruma altına alınmasının, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın ziyareti sırasında gündeme geldiğini ve bu amaçla '1007 Programı' projesinin hayata geçirilmesinin planlandığını söyledi. Prof.Dr. Işık, hazırlanan projenin nanoteknoloji ile hayata geçirileceğine işaret ederek, şu bilgileri verdi: "Nanoteknolojinin böyle bir projede kullanımı, kültür varlıkları üzerinde ilk olacak. Kaunos'un kaya mezarlarındaki bu uygulama, diğer kültür varlıkları için de önemli bir gelişme olacak. Nanoteknolojide kaya mezarlarının kendi malzemesi kullanılacak. Hastalık sadece mezarlarda değil, ana kayanın üzerinde de var. Bunlar üzerinde 10-15 santimetrekarelik uygulamalar yapılacak. Onlar uzun süre gözlenecek. Proje sürecinde bir mezar, pilot olarak seçilecek ve mezar içinde çok küçük santimetreler üzerinde uygulama yapılacak. Bu en az 10 yıllık bir süreç demektir." Zaman, 14.07.2010 |
|
EVİN ALTINDAN TARİH FIŞKIRDI
Çanakkale'nin Gelibolu İlçesi'nde Hocahamza mahallesi Özcan Sezer Parkı civarında bulunan Su ailesine ait eski evin yıkımı sırasında zemin kısmında kayalar içine yapılmış eski döneme ait odalar ve bölmeler çıktı.
Edinilen bilgiye göre, ev sahibi Neviye Su, eski evini müteahhide vererek yerine yenisini yapmak istedi. Bunun üzerine müteahhit de kısa sürede eski evi yıkmaya başladı. Ancak yakımın sonlarına gelindiğinde yıkılan binan alt kesiminde kayalar içine yapılmış odalar ortaya çıktı. Bu odaların eski Bizans dönemine ait olabileceği iddia edilirken, ortaya çıkan bu yer ile ilgili araştırmanının yapılacağı ifade edildi. Çalışmalar da ortaya çıkan bu olayın ardından durduruldu. Çanakkale Kent Haber, 14.07.2010 |
|
PATARA'DA 2010 YILI KAZILARININ İKİNCİ BÖLÜMÜ BAŞLADI
Antalya'nın Kaş
haberler.com, 14.07.2010 |
|
HASANKEYF'TE KAYA ÖLDÜRDÜ Sabah, Haber: Fatih Efe, 14.07.2010
Kaya kopmasının yaşandığı Hasankeyf Kalesi'nde incelemelerde bulunan Vali Ahmet Turhan, daha sonra kazı evine geçerek ilçe sakinleriyle bir araya geldi. Kazı evinde esnaf, işletmeci, çardakçılar ve ilçe yöneticileriyle görüşen Turhan, bundan sonra alınacak önlemleri paylaştı. "İnsan hayatı bizim için her şeyden daha önemlidir" diyen Turhan, teknik heyetin aldığı kararlara uyma konusunda herkesten hassasiyet istedi.
Hasankeyf'te bulunan ve çoğu işletmelere verilen mağaraların tümü boşaltılacak. Teknik inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra tehlike bölgesinde bulunan çardaklar kaldırılacak. Ayrıca, çardaklara yeni düzenlemeler getirilecek ve tehlikeli yerlere güvenlik şeridi çekilecek. Çardak bölgesi için alternatif bir yer tespiti yapılacak. Nehir kenarı ve kale altı (köy yollarının geçtiği bölüm) tümü araç trafiğine kapatılacak ve tamamen araçların geçişine yasaklanacak. Batman Gazetesi, 15.07.2010 |
|
BEŞİRİ'DE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLADI
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Aslı Erim Özdoğan başkanlığında, Beşiri İlçesi'nde sürdürülen kazı çalışmalarının bu yılki bölümüne başlandı. Doç.Dr. Özdoğan, yaptığı açıklamada, aralarında akademik personellerin de bulunduğu toplam 70 kişilik bir gurupla Sumaki ve Memika bölgelerinde bu yılki yüzey temizleme ve kazı çalışmalarına başladıklarını belirtti. Çalışmalarının amacının Ilısu Barajı'ndan etkilenecek yerlerdeki tarih araştırmasının yapılması olduğunu ifade eden Özdoğan, şöyle dedi: ''Çalışma alanlarımızı 2002 yılında yaptığımız yüzeysel araştırmalar sonucu tespit ettik. Bu yerlerde bulduğumuz bazı testi parçaları ve çevre halkından elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda yer tespitini gerçekleştirdik. Şimdiye kadarki kazı çalışmalarında birçok bulgular elde ettik. Değerli parçaları Mardin Müzesine gönderdik. Elde edilen bulguların, Neolitik dönemine ait MÖ 6200, 6500, 6600 dönemine ait bulgular olduğu tespit edilmiştir. Bu rakamlar MÖ 7000 tarihine kadar çıkabilir. Kazı çalışmaları Ilısu Barajı bittiğinde havzaya su toplanana kadar devam edecek.'' Batman Gazetesi, 13.07.2010 |
|
ALTINTEPE KAZILARI YENİDEN BAŞLADI Samanyolu Haber, 13.07.2010 |
|
ATAV: SIÇAN ADASI'NDA ANADOLU ATEŞİ GÖSTERİLERİ TARİHSEL MİRASIMIZA ZARAR VERİR
Kısa adı ATAV olan Antalya Tanıtma Vakfı, tarihi mekanların gösteri alanı olarak kullanılmasının kültürel mirasımıza zarar vermesi nedeniyle bu yöndeki işlemlere tepki gösterdi.
ATAV, basında yer alan, Anadolu Ateşi Dans Topluluğu Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan’ın 2010 Ekim ayında sahneye koyacağı “İstanbul Dream” gibi bir projenin benzerinin “Antalya Dream” olarak Antalya’da projelendirilebileceği haberi üzerine bir açıklama yaptı.
ATAV Başkanı
Nizamettin Şen yaptığı yazılı açıklamada Mustafa
Erdoğan’ın Anadolu Ateşi gösterileri için “Sıçan
Adası”nı önerdiğinin öğrenildiğini belirterek
şunları söyledi:
Turizm Gazetesi, 13.07.2010 |
|
KİLİSEYE ÇİRKİN SALDIRI
Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde bulunan Süryani Mor Yakup Kilisesi duvarına kimliği belirsiz kişiler tarafından hakaret içerikli yazılar yazıldı. Habertürk, Haber: Mehmet Altunkaynak, 13.07.2010 |
|
İLK KAZMA VALİ'DEN
Muğla'nın
Yatağan
İlçesi'ndeki, dünyanın en büyük mermer antik
kentleri arasında gösterilen Stratonikeia'da kazı
çalışmaları Vali
Fatih Şahin'in ilk
kazmayı vurmasıyla başladı. haberler.com, 13.07.2010 |
|
TARİH MUAMMASI ÇÖZÜME MUHTAÇ
|
|
ERZURUM RUHUNU ARIYOR
Erzurum tarih kenti, İpekyolu üzerinde Türk İslam Medeniyeti’nin tüm doku, örgü ve eserlerini barındıran il, hafta içinde tarihi kentlerin buluşmasına sahne olacak. Selçuklu ve Osmanlı dönemi tarihi dokularını barındıran illerin yer aldığı Tarihi Kentler Birliği toplantısında ilk kez Erzurum’un tarihi evleri, mahalleleri dile getirilecek..Bu yapıların geleceği ele alınacak.
|
|
|
TABLOSU 100 YIL SONRA BULUNDU
Alman dışavurumcu ressam Ernst Ludwig Kirchner'in hiçbir envanterde, hiçbir arşivde yer almayan bir tablosu Frankfurt'ta bir müzenin deposunda bulundu.
Stadel Müzesi'nin sözcüsü Axel Braun, 1910 tarihli
olduğu sanılan tablonun nereden geldiğini
ve
sahibinin kim olduğunu bilmediklerini, eserin
arşivlerinde, hiçbir belgede, ressamın notları ve
yazışmalarında belirtilmediğini açıkladı. Radikal, 13.07.2010 |
"EN ESKİ YAZILI BELGE BULUNDU" İDDİASI
İsrailli arkeologlar, şimdiye kadarki en eski yazılı belgenin Kudüs'te bulunduğunu öne sürdü. Arkeologlar, 2'ye 2.8 santimetre ölçülerindeki bu kırık tablet kil parçasının 3 bin 400 yaşında olduğunu ve dönemin diplomatik lisanı Akatça ile çivi yazısı (küneiform-şekilsel hiyeroglif) olarak yazıldığını belirttiler. Keşfin kutsal kentin bronz çağında önemini ortaya koyduğunu belirten İsrailli arkeologlar, kırık tablet parçasının kentin 1967 savaşından beri İsrail işgali altında bulunan doğu kesimindeki Haremüşşerif'in güneyinde yer alan Ophel bölgesinde bulunduğunu kaydetti. Arkeologlar, tabletin Kenani krallığı ile Firavur Akhenaton arasındaki bir yazışmaya ait olduğunu düşünüyor.
Mısır'daki Tel El Amarna kazı
bölgesinde 19. yüzyılın sonlarında da aynı türde ve
aynı döneme ait tabletler bulunmuştu. |
|
YIL SONUNA KADAR KÜLTÜR MERKEZİ Yenikapı Mevlevihanesi’nin restorasyonu, 1996’da kurulan Uluslar-arası Mevlana Vakfı’nın desteği ile Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yaptırıldı. Çalışmalar iki yıl sürdü, Mevlevihane geçen mayıs ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıldı. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında, 5 Haziran’dan beri konser, konferans ve Sema ayinlerine ev sahipliği yapıyor.
Vakfın Başkanvekili, Mevlana’nın 22. kuşaktan torunu Esin Çelebi Bayru, Mevlevihane'nin uzun yıllar sonra yeniden kültür ve sanata hizmet ediyor olmasından ve gördükleri ilgiden memnun: "Mevlevihaneler, tarih boyunca Hz. Mevlana’nın düşüncelerinin öğretildiği yerler olmakla birlikte sanat eğitimi de verilen okullar olmuştur. Yenikapı Mevlevihanesi de özellikle müzikle ilgili önemli bir merkez olmuş, büyük müzisyenler yetiştirmiştir. Şimdi yeniden kuruluş amacına uygun şekilde hizmet vermesinden memnunuz."
Etkinlik programı 17 Temmuz 2010 Cumartesi 18 Temmuz 2010 Pazar Hürriyet, 13.07.2010 |
|
|
İŞTE YURDUM İNSANININ TARİH SEVGİSİ
Balıkesir'in
Bandırma İlçesi'nde, Roma dönemine ait olduğu
öğrenilen sütun sokakta bulundu. |
YABANCI ARKEOLOGLAR, TÜRKİYE'NİN GÖNÜLLÜ TURİZM ELÇİLİĞİNİ YAPIYOR Mersin'in Erdemli İlçesi'ne bağlı Ayaş beldesinde bulunan Elause Sebaste antik kentinde, 12 yıldır süren kazı çalışmalarına katılan İtalyan kadın arkeologlar, çektikleri fotoğraf ve görüntülerle ülkelerinde Türkiye'nin tanıtımını yapıyor.İtalya'nın Roma La Sapenza Üniversitesi'nde görevli öğretim üyesi Prof.Dr. Evgenia Eqnini Schneider'in başkanlığında, aralarında Türk arkeologların da bulunduğu toplam 25 kişilik ekip, tarihte çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Çukurova yöresinin tatil beldelerinden olan Mersin sahillerindeki önemli bölümü ayakta duran Elause Sebaste antik kentinde yeni bir çalışma dönemine girdi.
Arkeologlardan işçisine kadar hummalı bir çalışma içinde olan ekip, güneşte 50 dereceyi aşan sıcağa rağmen, 7 ayrı noktada başlayan 12. dönem kazılarında, tarihten günümüze ışık tutacak yeni kalıntılara ve eserlere ulaşılmayı hedefliyor.
Kazı ekibinde 12 yıldır bulunan ve geldiği Mersin'de yöre halkı ile bütünleştiğini belirten arkeolog Emanuela Borgia, kadın meslektaşlarıyla Türkiye'nin tarih ve kültürüne katkıda bulunmanın yanı sıra ''gönüllü turizm elçiliği''ni de yaptıklarını söyledi.
Çalışırken aşırı sıcağın etkisinden korunmak amacıyla, arkadaşları gibi başına yöre kadınlarının kendilerine hediye ettiği ''oyalı yazma bağlayan'' Borgia, her yıl çektikleri fotoğraf ve görüntülerle ülkelerinde Türkiye'nin tanıtımını yaptıklarını belirterek, ''Öğretim görevlisi arkadaşlarımız, öğrenciler ile farklı meslek gruplarına mensup arkadaşlarımıza görüntüler eşliğinde izlemelerimizi aktarıyor, yörenin gezip görülmesi gereken yerlerini anlatıyoruz'' dedi.Borgia, bu sayede çok sayıda İtalyan'ın, tatillerini geçirmek üzere özellikle Akdeniz sahillerine geldiğini belirterek, şöyle konuştu:''Bizler Türkiye'nin gönüllü turizm elçileriyiz. Çünkü, Türkiye ve Türkleri çok seviyoruz. Kendimizi, artık Ayaşlı olarak görüyoruz. Her geçen yıl Türkçemizi de geliştiriyoruz. Tarihi ve kültürel yönden çok zengin olan bu yörenin kadınlarından da büyük ölçüde destek görüyoruz.''Borgia, Türk kadınlarının çağdaş ve modern bir yapıya sahip olduğunu, ancak, Avrupa ülkelerinde bazı kişiler tarafından bunun bilinmediğini söyledi. Avrupa ülkelerinde kültürlü insanların, Türk toplumunun ve Türk kadınının geldiği noktayı çok iyi bildiğini belirten Borgia, şöyle konuştu:''Geçmiş yıllarda, Roma'nın bazı köylerinde de kadınlar, Türkiye'dekiler gibi başlarını tozdan veya aşırı sıcaktan korunmak amacıyla kapatıyorlardı. Şimdi yine yöreye özgü örtülerle başını kapatan Türk kadını var. Bu, onların cahil ve geri kafalı olduklarını göstermez. Ben de çalışırken ya da evde, 3 yıl önce hediye edilen oyalı yazmayı başıma bağlıyorum.''
Borgia, her yıl 2 ay kaldıkları Mersin'de zaman zaman yöredeki kadınlarla Mersin'e özgü yemekler pişirerek kazı ekibine ziyafet çektiklerini söyledi. Kazı çalışmalarının 7 ayrı noktada sürdüğünü belirten Borgia, son 2 yılda çıkartılan 300'ün üzerinde tarihi eserin tescilinin yaptırılarak Mersin Müzesi'ne teslim edildiğini kaydetti.Yeni Adana, 12.07.2010 |
|
İSTANBUL NE YAPIYORSUN SEN?
İstanbul'un kültür
başkentliğini gördünüz mü, duydunuz mu? İnsanların
biraraya geldiği sanatçıların üretimlerde bulunduğu
kültür başkentliği kavramını doğrusu kentimde hala
hissedebilmiş değilim. Beni çağıramıyor,
göremiyorum, duyamıyorum hala... Birgün, Yazı: Adnan Tönel, 12.07.2010 |
|
"VAN'IN URARTU MÜZESİ'NE İHTİYACI VAR"
Urartu Müzesi'nin yapılması için hazırlanacak proje için Prof.Dr. Altan Çilingioğlu'nun bilgi, deneyimi ve danışmanlığına ihtiyaç duyduklarını ifade eden Karaloğlu, "Ben tarihi eser uzmanı veya arkeoloji uzmanı değil, profesyonel bir yöneticiyim. Ancak müze çalışmasını işbirliği yaparak, hocamızın danışmanlığıyla, ne yapılması gerektiğine karar vererek yapalım. Çünkü Urartu diye bir medeniyet ve bu medeniyeti anlamak isteyen insanlar varsa mutlaka böyle bir çalışma yapılmalı ve böylece isteklilerin kentimize gelmesi sağlanmalı. Gelen insanlara medeniyetin ne olduğunu göstermemiz için de iyi bir Urartu Müzesi'ne ihtiyacımız var" dedi.
Yeni Şafak, Haber: Adnan Gül, 12.07.2010 |
|
DİYARBAKIR SURLARINDAKİ GECEKONDULAR YIKILIYOR
Surların Diyarbakırlılar için çok büyük bir miras olduğunu, ancak bu mirasının yıllarca sahipsiz bırakıldığını öne süren Sur Belediye Başkanvekili Bedri Turan ilginç açıklamalarda bulundu. Turan, özellikle 1990'lı yıllarda köyleri yakılan ve yıkılan insanların bu bölgeye geldiğini ve her kesin kendisine bir gecekondu inşa ettiğini söyledi. Turan şöyle dedi: "Bu da haliyle surların tahrip edilmesine sebebiyet vermiştir. Bizde Sur Belediyesi olarak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile bu soruna bir çözüm bulmak istedik. Son iki yıl içerisinde sur dibinde yapılan 275 gecekonduyu kamulaştırdık. Hepsinin ücretlerini vererek kamulaştırdık ve sonra da yıkımlarına başladık. Şuana kadar 215 gecekondu yıkıldı. Ve kalan 60 gecekondu içinde okulların tatil edilmesini bekledik." Birgün, 12.07.2010 |
|
HASANKEYF VE ALLİANOİ İÇİN YENİ DAVA AÇILDI
Baraj Alanlarından Etkilenen Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunması ile ilgili ilke kararının iptali için Ekoloji Kolektifi, Mağara Araştırma Derneği ve Hasankeyf ve Dicle Vadisini Yaşatma Derneği tarafından dava açıldı.
Baraj projeleri sonucunda Hasankeyf ve Allianoi gibi tarih ve kültür varlıklarının sular altında kalmasına yol açacak ilke kararına karşı açılan dava da, ilke kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali talep edildi.
Dava konusu 765 sayılı ilke kararının, daha önce 717 ve 476 sayılı ilke kararlarının yargı kararlarıyla iptali üzerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı yargı kararlarını dolanarak baraj alanlarındaki kültür ve doğayı korumasız bıraktığı ileri sürüldü.
Hasankeyf bölgesinin kitle turizmi veya TOKİ projesi ile yıkıma daha fazla sürüklenmek istendiğini hatırlatan Ekoloji Kolektifi, Mağara Araştırma Derneği ve Hasankeyf ve Dicle Vadisini Yaşatma Derneği, kültürü ve doğayı sular altında bırakacak yeni bir projenin bölgedeki ekolojik ve sosyo ekonomik ilişkileri alt üst edeceğini vurguladı.
Açıklama sonrasında, en kısa zamanda Hasankeyf'te koruma amaçlı imar planı yapılarak, bölgendeki halkın ekonomik ve sosyal olanaklarının geliştirilmesi için çalışmalara başlanılması gerektiğinin altı çizildi. Turizm Gazetesi, 12.07.2010 |
|
SAVAŞÇI LAHDİ BULUNDU
Habertürk, 12.07.2010
Zaman, 12.07.2010
Adını Paris'ten alan Çanakkale Biga'daki antik kent Parion'un altıncı yıl kazı çalışmaları, İÇDAŞ Çelik Enerji Tersane Ulaşım AŞ'nin sponsorluğunda devam ediyor. Arkeolog ve öğrencilere daha bilimsel çalışma ortamı sunmak isteyen İÇDAŞ, 100 kişinin kalabileceği, içerisinde laboratuar ve tarihi eserlerin saklanabileceği depo olan bir ‘Kazı Evi' açtı.
Referans, 15.07.2010 |
|
"CUMALIKIZIK VE HANLAR İLE DÜNYA VİTRİNİNE ÇIKACAĞIZ"
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarihi ve kültürel mirası yaşatma yönünde yaptığı çalışmalarıyla, ‘UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girerek bu çabayı taçlandırmak istiyor.
Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma kapsamında listeye alınması istenen Cumalıkızık ve Tarihi Hanlar Bölgesi'yle ilgili yönetim planı oluşturuluyor.
Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen, Bursa'nın UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmasıyla ilgili çalışmalarda önemli mesafe kaydedildi. Bir varlığın Dünya Mirası Listesi'ne girebilmesi için adaylık dosyasında yönetim planının bulundurulması zorunluluğunu göz önünde bulunduran bakanlık, Bursa Büyükşehir Belediyesi'nden ‘Cumalıkızık Erken Osmanlı Kentsel ve Kırsal Yerleşimleri' ile Hanlar Bölgesi için yönetim planı oluşturulmasını istedi. Yönetim alanı sınırının belinlenmesinde Hanlar Bölgesi ile Cumalıkızık Kentsel sit alanı odak olarak belirlenirken, çalışmalar bu yönde yoğunlaştırıldı. Osmanlı'nın ilk eserlerini verdiği ve dünyaya medeniyetin ihraç edildiği kent olan Bursa'nın zengin tarih ve kültür mirasını içinde barındırdığını ifade eden Başkan Altepe, “Bursa, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne girmeyi hak ediyor. Bu listeye girdiğimiz takdirde kent ziynetlerimizi dünyaya tanıtmak için önemli bir şans yakalayacağız. Bu listede yer almak her yönden Bursa'nın gelişmesine önemli katkılar sağlayacak. Uludağ gibi doğal güzelliklerimizi de pazarlama konusunda önemli bir avantaj elde edeceğiz” diye konuştu. Bursa Olay, 12.07.2010 |
|
ATATÜRK MÜZESİ GÜNCELLEŞTİRİLDİ
|
|
TARİHİ MEDRESE VAKIF MÜZESİ OLACAK
|
|
BAKANLIK'TAN AYDIN KAZILARINA DESTEK
Kültür ve Turizm Bakanlığının, Aydın'da devam eden kazı çalışmaları için 215 bin lira gönderdiği bildirildi. Aydın Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada, il sınırları içerisinde her yıl yapılan yerli kazılara, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın parasal yardımlarının sürdüğü belirtildi. Bu bağlamda 2010'da, Ege Üniversitesinden Prof.Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığında yapılan Kadıkalesi kazısına 55 bin, Ankara Üniversitesinden Prof.Dr. Orhan Bingöl başkanlığındaki Magnesia kazısına 105 bin, Aydın Merkez Tralleis antik kentinde Adnan Menderes Üniversitesi'nden Yrd. Doç.Dr. Rafet Dinç'in başkanlığındaki kazılara ise 55 bin olmak üzere toplam 215 bin lira para yardımı yapıldığı kaydedildi. Açıklamada, 2010 yılı kazılarının kazı sezonunca devam edeceği kaydedildi. Yeni Asır, 12.07.2010 |
|
EBRU MÜZESİ'NİN ELİ KULAĞINDA
Tarihi Yenicami'nin bitişiğindeki Hünkar Kasrı, artık bir sanat galerisi. Çinileriyle mavi bir rüyaya davet eden mekanın uzunca rampasına kurulan ilk sergi, ebrucu Fuat Başar'ın. Kasrı süsleyen kırk altın ebru ile yeni bir ustalığını gösteren Başar'dan bir de müjde var: Ebru Müzesi'nin eli kulağında.
Geceleri sessiz bir musikiyi andırır. Gündüz ise şehrin en tatlı gürültüsünün tam göbeğinde... 'Etrafındaki her şeye kendi nizamını kabul ettiren bir saltanat'ın, Yenicami'nin hemen bitişiğinde. Derin bir ruhaniyete, ezeli bir huzura davet eden bu camiyle koyun koyuna. Biraz da komşudan devşirdiği bu güzellikten olsa gerek kendi de alımlı, sıcak. Çinileriyle masmavi bir rüya. Her duvarı ayrı bir çiçek bahçesi. Laleler, karanfiller... Bir Hanım Sultan'ın himmetinin değdiğini sezmek çok zor değil.
Hatice Turhan Valide Sultan tarafından 1663'te yaptırılan Hünkar Kasrı'ndayız. Padişahların özellikle cuma namazlarını kılmak için geldiklerinde dinlenmek maksadıyla kullandıkları bir mekan burası. Sultanların cami içinde namaz kıldıkları hünkar mahfeliyle bağlantılı olan üç katlı kasır, asıl mekanın yanı sıra tahtırevan yolu adı verilen rampanın altındaki beş oda ile şerbethane denilen bölümden oluşuyor.
Pek çok badireler atlatan bu eşsiz mekan defalarca yangınlar gördü, hırsızların cirit attığı bir yer haline büründü. Öyle ki muhteşem çinileri bir bir yok oldu. Öyle sessiz sakin dururken İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından 2004'te başlayan bir restorasyon ile elden geçti. Şimdi rahat yüzü gördü diyebiliriz.
Hünkar Kasrı'nın rampası, bu uzun soluklu restorasyondan sonra artık bir sanat galerisi. Mekanın ilk sergisi ise usta ebrucu Fuat Başar'ın. 'Altın Laleler' adlı sergisiyle yeni bir ustalığını gösteren Başar, kırk ebrusunu sanatseverlere sunuyor. İlk defa bir sergiye ev sahipliği yapan Hünkar Kasrı kendi gibi heyecanlı bir ustayı ağırlıyor. Altın Laleler sergisi her ebrunun önünde uzun uzun soluklanmayı gerektiren türden.
Peki nerden çıktı altın laleler? Fuat Başar geleneği yıkmadan değişime, yeniliklere açık olduğunu söyleyerek başlıyor söze: "Zaman zaman farklı teknikler uygulamaya çalışıyorum. Altın Laleler serisi de hazırda beklettiğim işlerdendi. Nerede sergileyeceğim konusunda kararsızdım. İTO'dan bir sergi teklifi gelince bu eşsiz mekana altın laleler yakışır deyip, yola koyulduk."
Başar'ın yeni çalışmaları bunlarla sınırlı değil. Heybesinde olgunlaşmayı bekleyen daha nice ebrular var. Usta ebrucu kendi çizgisini şöyle anlatıyor: "Gördüğümüzü taklit edip aynı yerde saydırmayalım, sanatın kendi içerisinde mutlaka ilerlemesi lazım. Yerinde duran sanat çürür, deforme olur, bozulur. Ne mutlu bizim gibi bu işe kafa yoran nice insan var. Herkesin bir yönden işin ucundan tutup ebru sanatını ilerletmesinde bir mecburiyet görüyorum. Ebru buna çok açık. Renk kombinasyonu yapılacak çiçekler vs sınırsız bir potansiyele sahip."
Ebru meraklılarının son dönemlerde yeni zuhur eden ve özellikle resim sanatının imkanlarından faydalanılan eserler dikkatini çekmiştir. Başar bu konuda biraz tedirgin. Birtakım hayvani figürlerin ebruya uygulanmasını arzu etmediklerini söyleyen usta sanatçı "Resim mi ebru mu konusu, epey su götürecek bir konu. Ama resim, resim olarak, ebru, ebru olarak kalsın. Bu şekilde asaletlerini muhafaza ederek varlıklarını sürdürsünler. Hepsi kendi mecrasında ilerlesin. Peki güzel kombinasyonlar olmaz mı? Olur. Nitekim bunlar yapılıyor. Fakat birbirine uymayan kavramları karıştırıp, genetikçilerin genetiği değiştirilmiş organizmaları üretmesi gibi işler ortaya koymak, bir nevi sanat felaketi olur." diyor.
Fuat Başar ile laf lafı açıyor. Son dönemlerde müzayedelerde ebruya olan ilgi, gelenekçiler modernciler arasındaki suni tartışmalar, ebrunun asla bir hobi ile karıştırılmaması gerekildiği gibi konular derken söz, hazırlıkları başlayan Ebru Müzesi'ne geliyor. Bu güzel haberi kulağımıza fısıldayan Başar ser verip sır vermiyor. Gözlerindeki heyecandan iyi şeylerin geleceğini fark etmeniz çok kolay. Ebru Müzesi konusundaki girişimin emin adımlarla ilerlediğini söyleyen Başar, "Bu müze dünyada bir ilk olacak. Yaklaşık bir yıl sonra İstanbul'da açılmasını bekliyoruz. Arşivler, kütüphaneler taranıyor. Böyle zahmetli bir işe girişen arkadaşlar, sıkı bir çalışma içindeler. Bu konuda ben de kendilerine danışmanlık ve çeşitli konularda yardımcı olmaya çalışıyorum." diyor. Başar'ın sergisi bir ay boyunca Hünkar Kasrı'nda görülebilir.
"İnsanlar hayatlarının her safhasında sanatla uğraşsınlar. Hayatı sanatlaştırsınlar. Haliyle dünya daha güzele doğru gidecektir. Allah insanı ve kainatı sanatlı yaratmış. İnsanın bu sanat eseri olan dünyayı ve diğer insanları tahrip etme yetkisi yok, olmamalı. Sanat temelinde bize bunu tavsiye ediyor. Sen bir sanat eserisin, diğer insanlar ve bu kainat da yüce yaratıcının bir eser. Sen yaşa, başkasını yaşat. Tahrip etme. Bunu temel aldığımızda bizlerden hiçbir kötülük çıkmaz. Sanat bunları bertaraf eder. Hangi sanat dalı olursa olsun fark etmez." Zaman, Haber: Musa İğrek, 12.07.2010 |
|
SELÇUK AYASULUK KAZILARINDA SEZON BAŞLADI
Ayasuluk Tepesi ve St. Jean Kilisesi Kazı Başkanı Yrd. Doç.Dr. Mustafa Büyükkolancı, kazı ve restorasyon çalışmalarına 1 Temmuz itibarıyla başladıklarını belirtti.
Büyükkolancı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Pamukkale Üniversitesi işbirliğinde 2007 yılından bu yana sürdürülen çalışmalarda 2010 sezonunun 15 Ekim’de sona ereceğini belirterek, ‘Bu yıl iç kale kazılarını tamamlayacağız ve onarımlara ağırlık vereceğiz’ diye konuştu.
St. Jean kazılarının Efes Müzesi arkeologları tarafından 1960 yılında başlatıldığını, bu yıl kazıların 50. yılını kutladıklarını ifade eden Büyükkolancı, daha önce söz verdikleri gibi, kaleyi 2012 yılında geziye açmayı hedeflediklerinin altını çizdi.
Kazılarda son üç yılda kaledeki konutların, yolların, sarnıçların ve hamamın kazılarını tamamladıklarını anlatan Büyükkolancı, geçen yıl kazılar sırasında daha önce hiç bilinmeyen önemli bir yapının izlerine rastladıklarını da söyledi. Büyükkolancı, şöyle konuştu: ‘Bu yapı büyük olasılıkla 1350-1390 yıllarında Ayasuluk’un Aydınoğulları Beyliğinin başkenti olduğu dönemde ve İsa Bey Camisinin yapıldığı 1375 yıllarında yine İsa Bey tarafından yaptırıldı ve bir dönem Bey Köşkü olarak kullanıldı. Osmanlılar döneminde en azından 1670 yılına kadar Kale Komutanı (Dizdar) Köşkü olarak kullanılmış olabileceğini tahmin ediyoruz.’
Kalenin 2012 yılında ziyaretçiye açılması planlarında bir değişikli olmadığını ifade eden Büyükkolancı, eski Arnavut kaldırımlı yolun kazısıyla Batı’daki sarnıçların kazısının tamamlanmasının ardından restorasyon çalışmalarına ağırlık vereceklerini söyledi. Selçuk Belediyesinin katkılarıyla, projeleri İzmir Bölge Koruma Kurulu tarafından onaylanan İç Kale Batı Sur Duvarları ve Kale Camisi’ndeki onarımlara kısa süre içinde başlanacağı bilgisini veren Büyükkolancı, İç Kale’nin 2012 yılında açılması için gerekli olan onarımlar ve çevre düzenlemesine kaynak sağlamak için İzmir Valiliği İl Özel İdaresi’nden proje yaptırma konusunda katkı talebinde bulunacaklarını bildirdi.
Büyükkolancı, geleceğe yönelik en önemli hedeflerinin St. Jean Kilisesi güneyindeki Piskoposluk Sarayı olduğunu, 2010 yılından itibaren artık St. Jean Kilisesi çevresinde yeni kazı alanlarında çalışacaklarını, Kültür Turizm Bakanlığına sunulan 10 yıllık kazı programı içinde bu kısmın da yer aldığını belirterek, şunları kaydetti: ‘Bu kısımda 1960-61 yıllarında kısa süreli bir kazı yapılmışsa da çalışmalar tamamlanmamış. Piskoposluk Sarayı’nın ortaya çıkarılması, Selçuk ve St. Jean Ören yeri için yeni ve önemli bir kazanım olacak. Sonuç olarak Selçuk halkına daha önce söz verildiği gibi, Kale’deki kazı çalışmaları sona yaklaşıyor. Restorasyonu gereken kısımlardan en önemlisi, ziyaretçiler için tehlike oluşturan ve hiç onarım yapılmamış Batı sur duvarlarının onarım projesiydi. Bu proje, Ayasuluk Kazı Başkanlığı tarafından yönetilen TÜBİTAK Projesi’nin olanaklarıyla özel bir mimarlık bürosuna yaptırıldı. şimdi bu projenin uygulama aşamasına gelindi, çalışmalar Selçuk Belediyesinin işçi, usta ve malzeme katkılarıyla ortaklaşa yapılacak.’
Büyükkolancı, 2012 yılında kalenin ziyarete açılabilmesi için, cami onarımının tamamlanması, belediye tarafından yaptırılan Koruma Amaçlı İmar Planına uygun olarak Kaleye doğu kapısından giriş amaçlı yeni bir patika yolun yapılması gerektiğini de belirterek, ‘Bundan sonra ziyaretçiler kalenin doğu kapısından gelip, Arnavut kaldırımlı yollardan geçerek, tüm kale içindeki yapıları gezebilecek, kale duvarları üzerinde dolaşarak, Selçuk ve Pamucak Ovası'nın güzel manzarasını seyredebilecekler’ diye konuştu. haberler.com, 11.07.2010 |
|
KARAGÖZ VE HACİVAT TESCİLLENDİ
Bursa'nın en önemli kültürel değerlerinden olan Karagöz ve Hacivat, Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmalarıyla Bursa markası olarak tescillendi. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, “Bursa olarak önemli bir adım atmış olduk. Bu çalışma Bursa'ya önemli bir avantaj sağladı” diye konuştu.
Bursa'nın en önemli kültürel değerlerinden olan Karagöz ve Hacivat, Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmalarıyla Bursa markası olarak tescillendi. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, “Bursa olarak önemli bir adım atmış olduk. Bu çalışma Bursa'ya önemli bir avantaj sağladı” diye konuştu. Bursa Olay, 11.07.2010
UNESCO’NUN eylül ayında aldığı ve kısa süre süre önce tescil ettiği ‘Karagöz Türk kültür mirasıdır’ kararında Yunanistan Kültür Bakanlığı daire başkanlarından Teti Hacinikolau’nun “Karagöz Yunanistan kültür mirasının figürüdür” şeklinde iki satırlık çekincesi yeraldı. Gelişme Yunan Kültür ve dışişleri bakanlıklarını harekete geçirdi. Kültür Bakanı Pavlos Gerulanos tescil edilen karar için detaylı bilgi isterken, UNESCO’daki Yunanistan Temsilcisi Yorgo Anastasopulos “Kültür bakanlığına, Karagöz’ün Yunan kültür mirası olduğuna ilişkin UNESCO’ya bir açıklama göndermesini tavsiye etmiştim” dedi.
Baklavanın patentini de Türkiye’ye kaptıran Yunanistan’da bundan sonra yapılabilecek tek şeyin Türkiye ile Karagöz için müzakere olduğu ileri sürüldü. To Vima gazetesine göre, Yunan hükümet çevreleri Yunanistan’ın Karagöz ile ilgili kültürel çekincelerinin anlam taşıyabilmesi için bir uzlaşma sağlanabilmesi amacıyla Türkler ile müzakere yapılması şart olduğunu belirtti. Başbakan Papandreu ise UNESCO kararı sorulduğunda gülümseyerek “Türklerin kendi Karagöz’ü olsun, bizim kendi Karagöz’ümüz” demekle yetindi.
Yunanistan’da belki bilinmeyen belki de görmezlikten gelinen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) de Karagöz’ü Türk saydığı. Gölge oyunu kahramanı ‘Karagiozis’ (Karagöz) Yunancada mecazi olarak ‘gülünç’ veya ‘palyaço’ anlamına da gelir. Taşrada küçük bir gazetenin sahibi Aleksandra Katrami bir hakime ‘Karagiozis’ dediği için Yunan mahkemesince birkaç yıl önce 20 ay hapis cezasına çarptırılmış ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştu. AİHM 2009’da Katrami’yi aklayıp Yunan devletini 7 bin Euro para cezasına çarptırdı. Gerekçede “Karagiozis, Türk kültüründen alınan Yunan gölge oyunundaki bir kukla tipidir” denildi. Radikal, Haber: Yorgo Kirbaki, 15.07.2010 |
|
KAPADOKYA TURİZMİNE YENİ BİR VADİ EKLENİYOR
Aksaray’ın Gülağaç İlçesi'ne bağlı Sofular Belde
Başkanı İhsan Altınel, Kapadokya’nın simgeleri
arasında yer alan doğa harikası vadilerin, görünümü,
kayadan oyma kilise ve mesken alanlarıyla bölgeye
gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini
çektiğini söyledi. Radikal, 11.07.2010 |
|
AKDAMAR'DAKİ PROGRAM İÇİN HAZIRLIKLAR SÜRÜYOR
Konfederasyonda bulunan ve barışın sağlanmasına katkı vermeyi amaçlayan Van Gölü ve Çevresi Derneği Başkanı Yusuf Tuncil ise Ermenistan sivil toplum örgütleriyle çalışmalarının Van ayağına işaret ederek, 19 Eylül'de dünyanın her yerinden Ermenilerin katılımıyla ilk dini törenin yapılacağı Van'daki Akdamar Kilisesi'nde düzenlenecek programa değinip, şunları anlattı: 'Van'a gittim yetkililerle görüşme yaptık. Otel kapasitesinin gelecek misafirleri karşılayamayacağından, Van'da bulunan tüm öğrenci yurtlarının gelecek Ermeni misafirlerimize tahsis edilmesi ve otel seviyesinde bir hizmet verilmesi için çalışma yapıyoruz.' Tuncil, devletin politik yapısının dışında sivil düşünenlerin ortak görüşünü ifade etmek istediklerini dile getirerek, 'Konfederasyon olarak işlerimizi kimlik, din, dil özelinde yürütmüyoruz. Fikirlerimizi ortaklaşa yürütmek istiyoruz' diye konuştu. Yeni Şafak, 11.07.2010
Bakanlık, jandarma ile polisin ayinler öncesinde kente gelecek ziyaretçilerin güvenliğinin sağlanması konusunda koordinasyonu sağlaması istedi. Trabzon ve Van’a gidecek ziyaretçiler için 3 aşamalı güvenlik planı uygulanacak. Futbol karşılaşmalarında olduğu gibi ziyaretçiler ayin öncesi, ayin anı ve ayin sonrası olmak üzere polis ve jandarma tarafından sıkı şekilde korunacak. Hürriyet, Haber: Soner Gürel, 13.07.2010 |
|
HİTİT MAĞARASINDA 5 BİN YILDIR TUZ ÜRETİLİYOR
Çankırı'da bulunan ve Hititler döneminden bu yana yaklaşık 5 bin yıldır işletilen tuz mağarası, yıllık 1,6 milyon ton tuz kapasitesiyle Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervine sahip olmasının yanında galerileriyle İç Anadolu Bölgesi'nin önemli turizm merkezleri arasında yer alıyor.
Çankırı il merkezine 25 kilometre uzaklıkta bulunan tuz mağarasında 200 yıldır bozulmadan duran bir eşek ölüsü de ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Yıllarca yapılan üretim sonucunda birçok galeri oluşan mağaranın içerisinde yer yer tuzdan oluşmuş sarkıt ve dikitlere rastlanıyor. Mağara, büyük bir kamyonun girebileceği dar girişten sonra modern karayolu tünellerini andıran birçok galeriden oluşuyor. 8 kilometre uzunluk ve 800 dönüm alana sahip galeriler, ziyaretçilerden büyük ilgi görüyor.
2004-2009 yılları arasında Çankırı valisi olarak görev yapan Ali Haydar Öner'in girişimleriyle mağaranın çeşitli dönemlerin canlandırıldığı sanat galerilerinden oluşan bir müzeye dönüştürülüp içerisinde bir astım merkezi kurularak ülke turizmine açılması yönünde hazırlanan projelere ilişkin çalışmalara devam ediliyor. Kaya tuzunun doğal iyonlaştırıcı özelliği nedeniyle mağarada yapılan tuz lambalarının, yorgunluk, nefes darlığı, astım, alerji ve cilt hastalıklarının tedavisini olumlu etkilediği ifade ediliyor. Zaman, 11.07.2010 |
|
TARİHİ MİRASA 2010 DOPİNGİ
Yaz geldi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti logosunu taşıyan etkinliklerin sayısı arttı. Şu sıralar kentin kültür hayatında bu logo var. Farklı sanat dallarında yüzlerce proje hayata geçiriliyor. 2010 bu projelerle görünüyor ve tartışılıyor. Beğeneni var, beğenmeyeni var ama aslında bu sanat etkinlikleri Avrupa Kültür Başkenti’nin küçük paydası. En azından rakamsal olarak böyle. 2010 bütçesinin yüzde kırkı kültür sanata ayrıldı. Esas aslan payı, bütçenin yaklaşık yüzde altmışı ise restorasyon projelerine harcanıyor. 2010, adeta İstanbul’un yıllardır ihmal edilmiş tarihi mirasını ihya etmeyi hedefliyor. Düşük bütçeler, ağır bürokrasi gibi sebeplerle bir türlü ilerlemeyen restorasyon projelerine destek veriliyor, el değmemiş yapılar projesinden ihalesine ele alınıp yenileniyor. Tabii İstanbul gibi büyük ölçekte bir kentin tümünü kapsamak zor, 2010 özellikle Suriçi bölgesine ve tarihi yarımadaya odaklanmış vaziyette.
Şadırvan ve galeri için restorasyon projeleri üretildi. 1. Mahmut kütüphanesi ve çinilerinin restorasyonu için proje hazırlandı, onay bekleniyor. Cephe temizliği yapıldı. Ana kubbedeki yarım kalan restorasyon tamamlandı, iskele söküldü. İç narteksteki mozaiklerin bakımı yapıldı. Kubbedeki Serafim figürü ortaya çıkartıldı. Dev hat levhalar restore ediliyor. Radikal, Haber: Cem Erciyes, 11.07.2010 |
|
KÖKER, DUBEN VE MORAL, BRITISH MUSEUM'UN DAİMİ KOLEKSİYONUNDA
Dünyanın en prestijli sanat kurumlarından British Museum’un çağdaş sanat departmanı, Türk çağdaş sanat dünyasından Azade Köker, İpek Duben ve Şükran Moral’in birer eserini daimi koleksiyonuna kattı. Geniş koleksiyonuyla dünya çapında sayılı müzelerden British Museum koleksiyonunda Leonardo da Vinci, Raphael, Michelangelo, Dürer, Rubens gibi dünyanın en önemli sanatçılarının eserleri yer alıyor.
Radikal, 11.07.2010 |
|
SİVEREK'TE MOZAİK ÇIKTI
Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nde dünyanın en eski mozaikleri olarak arkeoloji literatürüne giren mozaikler, Siverek kültürüne ve turizmine kazandırılmayı bekliyor.
Siverek'in Uzuncuk Köyü, Subastı mezrasında yapılan kaçak kazılar sonucunda ortaya çıkarılan mozaikler ilçede büyük çaplı bir heyecana yol açtı. Yaklaşık 8.5 metre boyutundaki Roma dönemine ait mozaiklerde 1 adet insan figürü, 1 adet boğa figürü ve bir adet kuş figürü ile geometrik motifler yer almakta. Konu ile ilgili açıklama yapan Siverek'i Vilayet Yapma ve Kalkındırma Derneği Başkanı Koçali Aymaz, Siverek Turizmi ve Tarihi için çok önemli olan bu mozaiklerin gün yüzüne çıkarılmasını gerektiğini belirterek, bu konuda yaptıkları çalışmaların sonuçsuz kaldığını söyledi. Beyaz Gazete, 11.07.2010 |
|
ANTİK KENTTE KAZILAR BAŞLADI
Pisidia Antiokheia’nın Anadolu’daki en önemli antik yerleşim alanlarından biri olduğuna işaret eden Özhanlı, antik kentin büyük bir alana sahip olduğunu kaydetti. Ekipte kendisiyle birlikte 12 arkeolog, 25 öğrenci ve 20 işçinin yer aldığını anlatan Özhanlı, bu yılki çalışmalarının 10 Eylül’e kadar devam edeceğini söyledi.
Özhanlı, kazı çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri verdi: ”Bu yıl ilk hedefimiz, geçen yıl açtığımız Cardo Maximus Caddesi’nin gün yüzüne çıkarılması işlemlerini sürdürerek, caddenin tamamını açmaktır. |