Kasım '08 Arşivi |
30 Kasım - 6 Aralık 2008 |
|
YETİMHANE BİR ENKAZ
HALİNDE DEVREDİLİYOR Hürriyet, 06.12.2008 |
|
MÜTEFERRİKA'DAN RUSYA SÜRPRİZİ
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk matbaayı kuran İbrahim Müteferrika'nın bastığı ilk 17 kitabın 16'sı, Rusya Devlet Kütüphanesi'nde ortaya çıktı. Sabah, 06.12.2008 |
|
İSTANBUL'UN AHŞAP EVLERİ
'ODA ODA ÜZÜNTÜ' DOLU
Aşı boyalı yorgun evler bir bir el etek çekince, modern zamanların insanı kutu kutu daracık evlere sığındı. İstanbul siluetinde ne yazık ki izine artık pek az rastlanabilen bu ahşap konutlar, hafızalardaki yerini bir masal gibi hâlâ koruyor. Pek çoğumuz bu tür yapılarda yaşamamış olsak da kulağımıza fısıldanan anılar, yazarların, şairlerin kaleminden düşen metinler onlarla aramızdaki bağı canlı tutuyor. Bir şiirin dizeleri gibi zarif ve narin ahşap evlerden geriye çok az bina kaldı; ancak Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü 'Ahşap İstanbul; Konut Mimarisinden Örnekler' adlı sergiyle 'ahşap bir rüya'ya davet ediyor. Sergi, Eski Boğaziçi'nin muhteşem yalılarından Zeyrek'teki küçük burjuva konutlarına kadar İstanbul manzarasında 20. yüzyıl ortalarına kadar son derece belirgin olan ahşap yapılara ışık tutuyor.
Amcazâde Hüseyin Paşa Yalısı, Sadullah Paşa Yalısı, Halet Çambel Yalısı, Kıbrıslı, Mazlum Ağa Köşkü, Kayserili Ahmed Paşa Yalısı gibi ahşap yapıların ele alındığı sergide fotoğraflar, maketler, planlar ve bu konutların yapımında kullanılan aletler yer alıyor. İstanbul ahşap mimarlığının günümüze ulaşabilen nadir örneklerinden bir seçkiyi izleyiciyle buluşturan sergi, şehircilik, mimarlık ve sanat tarihi alanlarında araştırma yapanların yanı sıra İstanbul'u seven ve merak eden herkesin ilgisini çekeceğe benziyor. Sergide yer alan fotoğraflar, Behçet Necatigil'in "Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,/ Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi./ Kimi hayata doymuş göründü,/ Bazıları zamana uydular./ Evlerin içi oda oda üzüntü,/ Evlerin dışı pencere, duvar." dizelerini akla getiriyor. Çünkü fotoğraflardaki evlerin pek çoğunun yerinde de şimdilerde yeller esiyor. Hâlbuki o ahşap konutları Tanpınar şöyle anlatır; "İstanbul'un asıl iç manzarasını, şahnişinleri, cumba ve çıkmalarıyla, saçak ve sayvanlarıyla, bir kadife gibi yumuşak çizgileri ve süsleriyle çok renkli olan bu sivil mimari yapardı".
Sergiyi gezmeye niyetliyseniz Necatigil'in 'Evler' adlı şiirini bir kez daha okuyup yola koyulun. Salona yayılan 'oda oda hüzün' o zaman daha anlamlı gelecektir. Sergi 15 Mart 2009'a kadar gezilebilir. Zaman, Haber: Musa İğrek, 06.12.2008 |
|
"GAUDI'NİN YARIM KALAN
ESERLERİNE DOKUNMAYIN"
"Gaudi, kırmızı alarmda"
başlığı altında yayımlanan manifestoda, Gaudi'nin
yarım kalan eserlerinin tamamlanmaması, olduğu
haliyle bırakılması gerektiği savunuldu. Cnn Türk, 05.12.2008 |
|
|
AYASOFYA CAMİİ ONARILIYOR
Edirne'nin Enez İlçesi'nde bulunan tarihi Ayasofya Camii'nin restorasyonu için çalışma başlatıldı.
Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Ayşe Gülçin Küçükkaya Başkanlığı'ndaki bir heyet, Enez'e gelerek Enez Kalesi içinde bulunan Tarihi Ayasofya Camii'nin restorasyonu için Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan projenin yerinde incelemesini yaptı. Anayurt Gazetesi, 05.12.2008 |
5 ASIRLIK KİTABE İLK GÜNKÜ GİBİ
Sivas'ın Akıncılar İlçesi'nde 16. yüzyıldan günümüze kadar korunan kitabe, ilçe merkezde bir çeşmenin gövdesinde ilk günkü gibi duruyor.
Akıncılar Kaymakamı Gökmen Çiçek tarafından yürütülen çalışmalar doğrultusunda 1647 tarihli kitabe koruma ve bakıma alındı. Konu hakkında açıklama yapan Kaymakam Gökmen Çiçek, ilçe merkezinde bulunan ve halk arasında Gönen Ailesi tarafından yaptırıldığı bilinen çeşmede muhafaza edilen kitabenin dikkat çektiğini söyledi.
Kaymakam Çiçek, " Kültür Turizm İl Müdürlüğü ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tarih Bölümü ile yapılan görüşmede çeşme gövdesindeki kitabedeki yazıların teyidi sağlandı. Elde edilen sonuç çok ilginçti. 1647 tarihli kitabede Akıncılar İlçesi'nin Şebinkarahisar'a bağlı bir köy olduğu ve çeşmenin Sultan İbrahim'in oğlu Sultan Mehmet tarafından yaptırıldığı yazılıydı. Kitabede aynen şunlar yazılıdır 'Karahisar-ı Şarkiye bağlı Ezbider Köyü Sultan Süleyman Çeşmesi, Allah ona rahmet etsin ve onu affetsin. Allah, bu çeşmenin yapılmasına sebep olan Sultan İbrahim'in oğlu Sultan Mehmet'in mülkünü ve saltanatını daim eylesin' yazısı bulunmaktadır" dedi.
Çiçek, kaymakamlık tarafından başlattıkları çalışmalar doğrultusunda kitabeyi çeşmenin gövdesinde koruma altına aldıklarını da belirterek, "Yine bir işadamımızın katkıları ile şuan ki çeşme o tarihlere uygun şekle getirilecektir" dedi. Sivas Kent Haber, 05.12.2008 |
|
![]() Soreq mağarası |
ROMA İMPARATORLUĞU'NU 'İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ' YIKMIŞ
Kudüs yakınlarındaki bir mağaradaki dikitlerin analiz edilmesi sonucu, Roma ve Bizans imparatorluklarının gerilemeye başladığı dönemde bölgede "kurak" bir iklimin hüküm sürdüğü belirlendi.
Wisconsin Üniversitesi jeologları, Kudüs yakınlarındaki Soreq Mağarası'nda MÖe 200 ve MS 1100 tarihleri arasında oluşmuş dikitlerin kimyasal yapılarını inceledi. Cnn Türk, 05.12.2008 |
MÜZELERE YABANCILAR DAHA İLGİLİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü’nün (DÖSİM), bu yılın ilk on ayını göz önünde bulundurarak hazırladığı “2008 Yılı Müze ve Örenyerleri İstatistiği”ne göre, Ankara’da bulunan 8 müze ve örenyerini toplam 470 bin 391 kişi gezdi. Bu ziyaretçilerin çoğu yabancı.
İstatistiğe göre yerli turistler müze ve ören yerlerinden genellikle ücretsiz olarak yararlanıyor. Bugün Ankara’da DÖSİM’e bağlı “Anadolu Medeniyetleri Müzesi”, “Roma Hamamı Örenyeri”, “Ankara Kalesi Zindan Kapı Bölümü”, “Gordion Müzesi ve Tümülüs ve Örenyeri”, “Etnografya Müzesi”, “Ogüst Mabedi”, “Kurtuluş Savaşı Müzesi” ve “Cumhuriyet Müzesi” olmak üzere toplam 8 müze ve örenyeri bulunuyor. Bu müzelerin en önemlileri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni, DÖSİM’in istatistiğine göre, bu yılın ilk on ayı içinde toplam 381 bin 319 kişi ziyaret etti. Bu sayı başkentteki diğer müze ve örenyerleriyle kıyaslandığında, müzenin oldukça yüksek bir oranda ziyaretçi kapasitesine sahip olduğunu kanıtlıyor.
Yine DÖSİM’in bu yılın ilk 9 ayını dikkate oluşturarak yaptığı istatistiğe göre, müzeyi ziyaret edenlerin büyük bir çoğunluğunu yabancı turistlerin oluşturduğu gözleniyor. DÖSİM’in bu yılın ekim ayını dikkate almadan oluşturduğu istatistiğe göre, müzeyi gezenlerin 26 bin 582’sini yabancı turistler oluşturuyor. İstatistiğe göre yabancı turistlerin 25 bin 304’ü müzeyi belli bir ücret karşılığı, bin 278’i de ücretsiz olarak gezdi. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni bu yılın eylül ayına dek gezen yerli turistlerin sayısı da toplam 27 bin 368. Bu kişilerin de 23 bin 548’si müzeyi gezmek için belli bir ücret ödedi. Öte yandan Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, müzeyi 1-17 Ekim tarihleri arasında da toplam 265 bin 039 kişi ziyaret etti. Bu kişilerin 113 bin 709’unu yerli, 151 bin 330’unu ise yabancı turistler oluşturuyor.
İstatistiğe göre Ankara’daki Etnoğrafya Müzesi’ni de bu yıl ekim ayına dek toplam 47 bin 562 kişi ziyaret etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı DÖSİM yetkililerinden alınan bilgiye göre, bu müzeleri ziyaret edenlerin yarısından fazlası yabancı. Yine DÖSİM’in bu yılın ilk on ayını dikkate alarak yaptığı istatistiğe göre, bu yıl Roma Hamamı ve Örenyeri’ni 2 bin 551, Gordion Müzesi Tümülüs ve Örenyeri’ni 38 bin 959 kişi ziyaret etti. İstatistiğe göre, başkentteki en önemli müzeler arasında bulunan Kurtuluş Savaşı Müzesi ve Cumhuriyet Müzesi’nin bu yıl ekim ayına dek ziyaretçi bulmaması da dikkat çekti. Kültür ve Turizm Bakanlığı bu iki önemli müzenin bu yıl hiç ziyaret edilmemesinin nedenini, müzelerin 29 Ekim tarihine dek tadilat nedeniyle kapalı olması olarak açıklıyor. Öte yandan Kültür ve Turizm Bakanlığı DÖSİM’de, yıllardır kapalı bulunan Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin de geçmiş yıllarda kaç kişi tarafından ziyaret edildiğine ilişkin bir bilgi bulunmuyor. Cumhuriyet Ankara, 05.12.2008 |
|
TARİHİ KABATAŞ ÇEŞMESİ
İHYA EDİLDİ
Çeşmenin restorasyonunun MARSAN A.Ş.'ye bağlı Saka Su tarafından üstlenildiğini yaklaşık 250 bin YTL'ye mal olduğunu açıklayan Başkan Kadir Topbaş, "Şu anda bir yılda tamamlanan onarımın ardından çeşmenin etrafındaki şantiye panoları açıldı ve biz size maket üzerinden çeşmeyi tanıtırken, Kabataş Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi de hizmete girdi. Tarihi çeşme çevresiyle birlikte yaşayan bir eser haline geldi. İstanbullulara hayırlı olsun. İnanıyorum ki geçmişte bir takım çeşmelerin üzerinde gördüğümüz yazı ve tahribatın tersine, İstanbullular bu çeşmeye hassasiyet gösterecek ve yanlış olaylara müdahale edecektir" dedi.
Böyle güzel bir eserin yeniden ihya edilerek İstanbul'a kazandırılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Başkan Topbaş, 2010 Avrupa Kültür Başkentliğine 1 yılın kaldığını ve İstanbul'un tanıtımında çok önemli olan bu sürece herkesin katkıda bulunması gerektiğini söyledi. Tarihi eserlerin ihyası için katkı vermek isteyen herkese açık olduklarını ve özellikle işadamlarını bu konuda göreve çağırdığını ifade eden Kadir Topbaş, sözlerini şöyle sürdürdü;
MARSAN A.Ş. Genel Müdürü Ahmet Karabulut da İstanbul'daki kültürel ve sanatsal değerlere destek verdiklerini, Saka Su'nun şehri kuşatan su medeniyetiyle yakından ilgilendiğini belirterek, "Sayın Başkanım, İstanbul'a bir eser kazandırma fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Dünyanın gözbebeği olan İstanbul'a ‘nasıl daha çok katkıda bulunabiliriz' diye düşündük ve Saka Su olarak yeni çeşmeler yaptırmak yerine tarihimizin kaybolmaya yüz tutan güzelliklerini gün yüzüne çıkarmayı uygun bulduk. Gönlümüz İstanbul için daha büyük şeyler de yapmak istiyor. İnşallah önümüzdeki zamanlarda daha güzel eserler ihya ederiz" diye konuştu.
Görüşmenin sonunda MARSAN A.Ş. Genel Müdürü Ahmet Karabulut, Başkan Kadir Topbaş'a Kabataş Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi'nin lazerle işlenen cam plaketini verdi. Başkan Topbaş da çeşme maketinin İSKİ Genel Müdürlüğü'nde diğer çeşme maketleriyle birlikte sergileneceğini, ilerde bu eserlerin bir müzede sergilenmesini arzu ettiklerini kaydetti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 05.12.2008 |
|
MUH-TE-ŞEM
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin restorasyonunu tamamladığı tarihi Havagazı Fabrikası, muhteşem gece görüntüsü ile görenleri adeta büyülüyor. Alsancak'taki Havagazı Fabrikası'nı restore ederek içinde açıkhava sineması, sergi alanı, alışveriş standları, kafeteryalar, eğlence yeri, otopark ve yeşil alanlar oluşturan İzmir Büyükşehir Belediyesi, çevre düzenleme ve ışıklandırma çalışmalarını da büyük ölçüde tamamladı. Gelinen bugünkü nokta bile tek kelimeyle muhteşemdi.
Fransızlar tarafından 1862 yılında inşaatına başlanan ve 1902 yılından itibaren İzmir'in aydınlatılmasını sağlayan Havagazı Fabrikası'ndaki restorasyon çalışmalarını tamamlayan İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu tarihi mekanın tarihine ve çevreye yakışan bir özellikte olması için uzun süredir çok titiz bir çalışma yürütüyordu. Aslına uygun olarak gerçekleştirilen restorasyonla tüm dikkatleri üzerinde toplayan fabrikanın bahçesine, imar planı yapılmış bir bölgeden sökülerek bakıma alınan 4 asırlık zeytin ağacı yerleştirildi.
"Gençlik Merkezi" olarak kullanılmak amacıyla restore edilen Havagazı Fabrikası'nın bulunduğu toplam 24 bin metrekarelik alanın 7 bin 530 metrekaresi "yeşil alan" olarak düzenlendi. Bahçeye çevre düzenlemesi kapsamında zeytin, pembe çiçekli akasya, leylendi, süs elması, top akasya ağaçları ile lavantin, berbekis, ardıç, bodur pitos, tenax ile gül çalı grubu dikildi. Ayrıca fare kulağı, Bodrum papatyası, buzçiçeği gibi yerörtücüler ile çardak gülü, begonvil, selluka ve çarkıfelek gibi sarılıcı bitkilerin yerleştirileceği bildirildi. İzmirlilerin yanısıra, yerli ve yabancı turistlerin de büyük ilgi göstermesi beklenen Havagazı Fabrikası'nın özellikle gece görüntüsü, izleyenleri adeta büyülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, 05.12.2008 |
![]() |
![]() |
BADAK: SİDE ANTİK KENTİ ARKEOLOJİ TURİZMİNİN MERKEZİ YAPACAĞIZ
Antalya Milletvekili Sadık Badak, 2009 yılında Side Antik Kent'i dünyada kültür, arkeoloji ve eko turizminin başkenti yapacaklarını söyledi. Dünya turizminde söz sahibi olmanın markalaşmadan geçtiğini belirten Badak, yapacakları tanıtımlarla Side destinasyonunu dünyada marka haline getireceklerini ifade etti.
Beldenin coğrafi ve iklim yapısının deniz, kum, güneş, eko, botanik, trekking, kültür, tarih, sanat, bisiklet, gastronomi, su sporları ve sağlık turizminin iç içe olduğunu ifade eden Badak, yeni turizm sezonunda Side markasını dünya gündemine taşıyacaklarını kaydetti.
Badak, Antalya'nın Alanya, Manavgat, Kaş, Finike, Kumluca, Akseki, Gündoğmuş, Elmalı, Demre(Kale), Gazipaşa ve Kemer ilçelerinin kültür, sanat, arkeoloji, tarih, doğa, eko, yayla ve çiftlik evi turizmine yatkın olduğunu turizm başkentine gelen turistlerin yüzde 34'nün Manavgat'ta konakladığını ifade etti. Badak, "Side markasını dünya gündemine taşıyacağız. Hedefimiz Side markasını dünya gündemine taşıyarak turizmi 12 aya yaymak istiyoruz. 2009 yılı Side'nin Avrupa'da markalaşma yılı olacak." dedi. Turizm Gazetesi, 05.12.2008 |
RESTORE ÇALIŞMALARI
SÜRÜYOR
Büyükşehir Belediye Başkanı Güzelbey, kentin en eski mahallelerden birisi olan Bey Mahallesi'nde ve Kayacık Mahallesi'nde Sokak Sağlıklaştırma Projesi'nin tamamlanmak üzere olduğunu, burada turistlere alışveriş yapma imkanı da sunacaklarını bildirdi. Bey Mahallesi'nde 200 evin cephesinin, cumbalarının, çatılarının ve kapılarının tarihi dokuya uygun hale getirildiğini belirten Güzelbey, ''Ulu Önder Atatürk, Bey Mahallesi nüfusuna kayıtlı. Atatürk'ün buradaki evlerden hangisinde kaldığına yönelik tarihçiler araştırma yapıyor, oraya da 'Atatürk Evi' adı vereceğiz'' dedi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey konuyla ilgili yaptığı açıklamasında tarihi mekanların korunarak turizme kazandırılması için çalışmalar başlattıklarını belirterek, "Büyükşehir Belediyesi olarak modern kent alanı içinde geleneksel mimarinin tanıtılması ve yaşatılması amacıyla sahip olduğumuz tarihi ve kültürel mekanları koruyup, kültür turizmini geliştirebilmek için önemli adımlar atmaktayız. Tarihi ve kültürel mekanların bulunduğu semtlerin ve sokakların korunmasına özel bir önem veriyoruz. Bu düşünceden yola çıkarak Bey Mahallesi'ne 'Sokak Sağlıklaştırma Projesini' hazırladık. Proje Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylandıktan sonra ihale edilerek sokak sağlıklaştırma işine başlanıldı. Bu yıl içerisinde tamamlanması planlanan Bey Mahallesi Sokak Sağlıklaştırma işi ile kültürel mirasımız olan Antep evleri ve sokakları hak ettiği yüzüne kavuşacak ve mahalle bir çekim merkezi haline gelecektir. Bu proje kamu-sivil birlikteliğinin bir örneği olmalıdır. Biz Belediye olarak sokak sağlıklaştırması yaparken halkımızın, özellikle de burada yaşayan mahalle sakinlerinin projeye sahip çıkmalarını istiyoruz. Mülk sahipleri ya da mahalle sakinlerinin İmar ve Şehircilik Dairesinin görüşlerini alarak evleri içerisinde gerekli bakım, temizlik ve düzenlemeleri yapmasıyla, proje mahalle sakinleriyle bütünleşecek sosyal ve kültürel boyuta taşınmış olacaktır" dedi. Gaziantep Hakimiyet, 05.12.2008 |
|
TÜRK RESSAMIN TABLOSU CHRISTIE'S'DE
Ressam Mustafa Günen'in
imzasını taşıyan "Caught in a Gale" isimli tablo,
New York'ta Christie's Müzayede Evi tarafından
düzenlenen açık artırmada 8 bin 750 dolara satıldı. Trt/Haber, 05.12.2008 |
|
![]() |
ZEUGMA'NIN ÜSTÜ KAPATILIYOR
Gaziantep milletvekili Mehmet Sarı, Zeugma Antik Kenti'nin üstünün kapatılmasının gündeme alındığını bildirdi. Sarı, projenin, uygulanmasıyla oluşturulacak olan yeni mekanın, içeri girenleri arkeolojiye motive eden yalın bir forma sahip olacak şeklinde düşündüğüne işaret etti. Sarı, hem Gaziantep, hem de Nizip turizmi açısından çok önemli olan antik kent içerisinde yer alan Dionysos ve Danae villalarının üst örtü projesinin gündeme alındığını böylece, antik kentin doğal yapısı ve doğallığı bozulmadan bu bölgede arkeolojik çalışmalar yapan ekibin çalışmalarını kolaylaştırılacağını, aynı zamanda turistlerin de daha rahat bir ortamda ziyaret etmelerinin sağlanacağını ifade etti.
Bu kapsamlı projenin, uygulanmasıyla oluşturulacak olan yeni mekanın, içeri girenleri arkeolojiye motive eden yalın bir forma sahip olacak şeklinde düşündüğüne işaret eden Sarı, “'Aynı zamanda bölgedeki gerekli koruma alanı oluşturulduktan sonra kazı alanının sergilenmesi düşünülmekte. Bu bağlamda, bir ziyaretçi gezi ve bakı platform sistemi oluşturulacaktır. Bu oluşturulan gezi alanı ile de bölgeyi ziyaret etmek isteyen turistlerin işleri kolaylaştırılacaktır. Ayrıca, uzun zamandır üzerinde çalıştığımız açık hava müzesinin oluşumunda da bu projenin ilk adım olarak başlatıldığını belirtmek isterim" dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 05.12.2008 |
ŞAKİRPAŞA KONAĞI
KADERİNE TERK EDİLDİ
Osmanlı yönetiminin egemen kılmaya çalıştığı politikaları fazlaca dikkate almamakla bilinen Vali Şakir Paşa, "Hacı Seyit'in Bağı" olarak bilinen ve bugünkü adıyla Şakirpaşa olan semt girişine kendi adıyla anılan bir konak yaptırdı. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı öncesi kaldığı o dönemde Aliye Yerdelen'in mülkiyetinde bulunan konakta önemli görüşmeler yaptı.
Mustafa Kemal Atatürk, bir haftayı geçen temasları sonucunda kurtuluş için karamsar olmayan ve müspet düşüncelere sahip kişilerle 8 Kasım 1918 tarihinde Şakirpaşa Konağı'nda toplantı yaptı. Toplantıda Mustafa Kemal Paşa bu kişilerle son durumu görüştü.
Atatürk daha sonra da 30 Ekim-10 Kasım 1930 tarihleri arasında tekrar bu konakta misafir edildi yine bu konakta önemli devlet meselelerini görüştü. Atatürk'ün Mondros Mütarekesi'nden sonra Adana'ya gelerek 11 gün kaldığı tarihi Şakirpaşa Konağı, kaderine terk edilerek her gün biraz daha çürüyor. Oysa Atatürk'ün o dönemde sadece birkaç gün kaldığı şimdiler de Atatürk Müzesi olarak kullanılan ev, restore edilerek müze haline getirildi. Ancak Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı örgütlediği Şakirpaşa Konağı çürümeye terk edildi.
Türkiye'nin yakın tarihine şahitlik eden, önemli kararlara ev sahipliği yapan Şakirpaşa Konağı, 1998 yılındaki Ceyhan merkezli depremde hafif hasar gördü. Duvarları yer yer çatlayan, çatısı akan tarihi konakta oturanlar binayı boşaltmak zorunda kaldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı binayı restore etmek için birkaç kez çaba gösterdi ama bu çabalar sonuçsuz kaldı. Şimdi ise sahibi konağını 700 bin dolara satışa çıkardı. Ancak konağa şimdiye kadar alıcı çıkmadı.
Yıllardır Şakirpaşa Konağı önünde şırdancılık yapan Halis Şimşek, konağın tarihi eser özelliğinin bulunması nedeniyle yıkılmadığını, ancak restore de edilmediğini belirterek, konak ve çevresinin Şakir Paşa'dan sonra Aliye Yerdelen adlı biri tarafından sahiplenildiğini söyledi.
Bu ailenin 25 yılı aşkın bir süre Şakirpaşa Konağı'nda oturduğunu anlatan Şimşek, "Benim çocukluğum bu mahallede geçti. Bu mahalleden hiç ayrılmadım. 25 yıl konakta oturan bu aile 1998 yılında meydana gelen Ceyhan merkezli depremden sonra konaktan ayrılmak zorunda kaldı. Ben kendimi bildim bileli Şakirpaşa Konağı vardı. 25 kuruşluk belediye gazozları satıldığı zamanlarda ve çevrede kahve olmadığı için bu konağın olduğu yerde kahve oyunları oynanırdı. O dönemde çevrede sadece birkaç ev vardı. Mahallenin yerinde zerdali, üzüm ve incir bahçeleri vardı" diye konuştu.
Adana İl Kültür Müdürü Osman Arık ise konağın şu an Yavuz Tekeli ve Eril Tekel'e ait olduğunu ve tescilli olduğu için de bir şey yapamadıklarını bildirdi. Adana Kent Haber, 04.12.2008 |
|
GÖKMEDRESE TOZDAN ARINDIRILDI
Sivas'ta Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından 1271 yılında yaptırılan ve bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restorasyonu yapılan Gökmedrese'nin giriş bölümünde tamamlanan çalışmaların ardından işlemeli taşlar basınçlı su ile yıkanarak temizleniyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan Gökmedrese'nin restorasyon çalışmaları öncelikli olarak temel zemin seviyesi tespiti yapıldı. Zemini güçlendirmeye yönelik kazı çalışmasının tamamlanmasının ardından, giriş bölümündeki iki minare arasında bulunan bölümde mermerden yapılan bant, yenisi ile değiştirildi.
Gökmedrese'nin oymacılık tekniği uygulandığı giriş bölümündeki taşların üzerinde katılaşan tozlar ise son olarak basınçlı su ile temizlendi. Yetkililer, çalışmaların sona yaklaştığını ve yakın bir zaman içerisinde medresenin turizme kazandırılacağını belirtti. Sivas Kent Haber, 04.12.2008 |
|
KORUMA-KULLANMA DENGESİ
Son yıllarda, özellikle
endüstriyel gelişmelerin ve kentsel gelişmelerin
konuşulduğu, yaşanan gelişmelerin koruma kararları
ile çeliştiğinin anlaşıldığı ortamlarda önemli bir
kavram, "koruma-kullanma dengesi" giderek daha çok
öne çıkmaya ve daha çok dillendirilmeye başlandı.
Ancak, bu kavram öylesine olur olmaz kullanılır hale
geldi ki, pek çok koruma karşıtı uygulamanın,
savunulmasında da söylem olarak yerini almaya
başladı. Evrensel, Yazı: Necati Uyar, 04.12.2008 |
|
![]() ![]() |
RUMELİ'DE OSMANLI'NIN İZİNİ SÜRDÜLER
Üç fotoğraf sanatçısı Osmanlı'nın Rumeli'deki cami, zaviye, medrese, han, hamam, çeşme, su kemeri, köprü, bedesten ve kalelerden oluşan kültürel mirasını fotoğrafladı.
Ahmet Kuş, Feyzi Şimşek ve İbrahim Dıvarcı'nın birlikte gerçekleştirdiği çalışma, ‘Rumeli'de Osmanlı Mirası' adıyla kitaplaştırıldı. Üç cilt olarak hazırlanacak çalışmanın birinci cildinde Arnavutluk ve Makedonya'da bulunan 217 eser yer alıyor. Çalışma 2010 yılına kadar tamamlanacak ve Osmanlı'nın Rumeli'deki eserlerinin yüzde 95'i kayıt altına alınmış olacak. İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek, Rumeli topraklarını adım adım dolaştı, Hazinedaroğlu İnşaat Grubu tarafından finanse edilen çalışmanın birinci ayağında Arnavutluk ve Makedonya'da bulunan 217 eseri fotoğraflandı ve kitaplaştırıldı. Arnavutluk ve Makedonya'da Osmanlı döneminden günümüze ayakta kalmış ve Osmanlı mimarisine ait eserlerin fotoğraflarının yer aldığı çalışma, Osmanlı tarih ve mimarisine ilgi duyanlar için titizlikle hazırlanmış görsel bir kaynak niteliği de taşıyor. Danışmanlığını Prof.Dr. Haşim Karpuz'un yaptığı Rumeli'de Osmanlı Mirası fotoğraf albümü Türkçe-İngilizce olarak hazırlanmış. Fotoğrafçı Ahmet Kuş, esere Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nin ilham olduğunu anlatıyor. Bu alanda daha önce yapılan çalışmaların maddi olanaksızlıklar nedeniyle hedefine ulaşamadığını belirten fotoğrafçı, özel sektörden destek aldıkları için kendilerini şanslı görüyor. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin yapmış olduğu saha çalışmalarının da işlerini oldukça kolaylaştırdığını belirten Kuş, Rumeli'de Osmanlı Mimarisi kitabının gelecek yıllarda yapılacak çalışmalara rehberlik edeceği inancında.
Kitabın mimarı İlhan S. Ergelen ise sunuş yazısında şu satırlara yer veriyor: "1364 yılında Edirne'nin fethi ile başlayan ve 1912 tarihinde Balkan Harbi'ne kadar olan zaman süresince hakim olduğu Rumeli'nin aynı zamanda hadimi de olan Osmanlı'nın bıraktığı eserler ne yazık ki tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün kurbanı olarak tahrip edildiler. Bugün o muhteşem maziyi hatırlatan cami, zaviye, medrese, han, hamam, çeşme, su kemeri, bedesten ve kalelerin ne yazık ki çoğu ayakta değildir. Geri kalanları da muhteşem bir maziyi boynu bükük ve mahzun bir şekilde yad etmektedir." Ntvmsnbc, 04.12.2008 |
HAKKARİ'YE ETNOGRAFYA MÜZESİ AÇILIYOR
Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürü Emin Özatak, Meydan Medresesi'nin bir Etnografya Müzesi'ne dönüştürülmesi çalışma içerisinde olduklarını belirtti. Hakkari Kent Haber, 03.12.2008 |
![]() |
|
HALİÇ'E BEŞ ASIR SONRA DA VINCI KÖPRÜSÜ
Rönesans dehası Leonardo da Vinci'nin, Haliç üzerinden Galata'ya ulaşımı sağlayacak köprü tasarımı 5 yüzyıl sonra hayata geçiriliyor. Sabah, Haber: Çağdaş Çetindemir, 03.12.2008 |
ANTAKYA ARKEOLOJİ MÜZESİ, TARİHİ ESER MEZARLIĞINI ANDIRIYOR
Antakya Arkeoloji Müzesi'nde yer darlığı yüzünden, mozaiklerin büyük bir bölümü depolarda tutuluyor.
Kazılarda bulunan birçok mozaik ise müzede yer olmadığı için tespit edildiği yerde üzeri kapatılıp bekletiliyor. Antakya Arkeoloji Müzesi'nin tarihi eser deposuna dönüşmesinin ardından Hatay Valiliği yeni bir müze yaptırmak için yaklaşık 1 yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 7 milyon YTL ödenek talebinde bulunmuştu. Ancak, ödenek sıkıntı yüzünden talep yerine getirilmedi.
Ödeneğin gelmesi durumunda yeni müze binasının St. Pierre Kilisesi'nin önündeki alanda yapılması planlanıyor. Yeni müzenin yapılacağı alanda İl Özel İdare bütçesiyle 14 bin metre karenin kamulaştırıldığı bildirildi. Ancak 26 bin metre karelik alanın kamulaştırılması için 7 milyon YTL ye ihtiyaç duyuluyor.
Antakya Arkeoloji Müzesi'nde 35 binden fazla eser bulunuyor, ancak yer darlığı nedeniyle yalnızca 2 bin 700 eser sergileniyor. Bu arada, uygarlıkların beşiği olarak nitelendirilen Hatay'da yaklaşık 100 yıl önce başlayan arkeolojik kazılar 50 civarında yerde tüm hızıyla sürüyor. Yalnızca Antakya-Reyhanlı kara yolu üzerinde bulunan ve 1930'lu yıllarından bu yana kazı yapılan Aççana Höyüğü'nden her yıl 10 civarında eser müzeye kazandırılıyor.
Her yıl yerli yabancı binlerce turistin ziyaret ettiği Antakya Arkeoloji Müzesi, tarihi eser mezarlığını andırıyor. Müzedeki 32 bin civarındaki eser, yer darlığından dolayı depoların yanı sıra bahçe içerisinde ve çatılarda yağmura güneş altında tutuluyor. Mozaik bakımında dünyanın en büyük 2. müzesi olan Antakya'daki Arkeoloji Müzesi'nde ortaya çıkartılan mozaikler de sergilenemiyor. Müzede 17 bin 894 adet Arkeolojik, 984 adet etnografik, 14 bin 388 sikke, 421 adet tablet, bin 373 adet mühür ve mühür baskısı, 77 adet de elyazması kitap bulunuyor. Zaman, Haber: Mehmet Dener, 03.12.2008 |
|
İKİNCİ TAŞ DEVRİNDEN SÜRPRİZ HEYKELLER
Moskova'nın güneydoğusundaki Zaraysk'de nadir mamut dişlerinden heykelcik ve oyma işleri bulundu. Sabah, 03.12.2008 |
|
![]() |
ÇALIŞKAN MÜZE MÜDÜRÜ HASTALIĞI YENEMEDİ
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürü Ertuğrul Danık vefat etti.
Rahatsızlığı nedeniyle bir süredir raporlu bulunan Danık, dün vefat etti. Ankara’da 1962 yılında doğan Danık, 1988’de, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nden "Koç ve At Şeklindeki Tunceli Mezar Taşları" adlı tez çalışmasıyla mezun oldu.
1995 yılında ise "Ortaçağ’da Harput(XI-XV.yüzyıllar)" adlı tez çalışmasıyla yüksek Lisans (Master) derecesi aldı. 1991 yılında başladığı memuriyet yaşamı 1993 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Müze Araştırmacısı olarak devam ederken, 1999 yılında Zonguldak Müze Müdürlüğü’ne, 2001 yılında Ankara Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri Müdürlüğüne atandı.
1995 -1999 yılları arasında "Ortaçağ’da Harput" adlı yüzey araştırma programını yürüten Danık, 2001 yılından bu yana düzenli olarak Elazığ ve Tunceli illeri dahilinde yapılan "Yukarı Fırat Bölgesi Arkeolojk Yüzey Araştırma" projesinin başkanlığı görevini de yürütüyordu. Arkeoloji ve sanat tarihi disiplini dışında, Dersim Aleviliği ve mitolojisiyle ilgili gerçekleştirdiği çalışmalarını, son dönemlerde Alevi ve Bektaşi mitolojisi alanına yönelten Danık, "Bu alanda yaptığı nitelikli çalışmaları, yeni açılımlar ve arkeoloji/sanat tarihi disiplinine dayalı irdelemeleri nedeniyle", Hüseyin Gazi Vakfı/Derneği tarafından her yıl düzenli olarak verilmekte olan 2004 yılı "Alevilik ve Bektaşilik Araştırma Ödülü"nü aldı. "Çalışkan Müdür" olarak anılan Danık’ın 50’den fazla makalesinin yanı sıra altı tane kitabı bulunuyor. Hürriyet Ankara, 03.12.2008 |
TARİHİ ESER OPERASYONU
Tekirdağ'ın
Marmara Ereğlisi İlçesi'ne bağlı Yeniçiftlik
beldesinde Jandarma ekiplerince gerçekleştirilen
operasyonda Osmanlı dönemine ait tarihi sikkeler ve
eski Roma dönemine ait heykeller ele geçirildi. Tekirdağ Kent Haber, 05.12.2008 |
|
![]() ![]() ![]() |
"EN GÜZEL İNSANLARIN" KAYIP KENTİ BULUNDU
Arkeologlar, Peru'nun kuzeydoğusunda, Amazon nehri havzasının ücra kesiminde bir zamanlar yoğun bir nüfusun, döneminin modern yerleşim birimlerinde yaşadığını ortaya çıkardılar.
Bölgedeki efsaneye göre, And Dağları'nın tepelerini örten ormanın üzerindeki bulutların içinde yaşayan Chachapayoslar, bu nedenle "Bulut İnsanlar" olarak anılıyordu.
Hürriyet, 03.12.2008 |
SANAT AIDS'LE SAVAŞIYOR
MÖ 26. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Kyklad tipindeki heykel, 19 yıldır tekrarlanan Sanatsız Bir Gün/A Day With(out) Art adlı organizasyonun bir parçası. Organizasyonun amacı ise AIDS hastalığının yol açtığı trajedileri önemsemeyen ve bu hastalıkla mücadele etmeyi bırakan uluslararası sanat camiasının görevini üstlenmek ve toplumu bu felaket hakkında bilinçlendirmek.
Müzenin yöneticilerinden Rainer Mack, her yıl bu organizasyonu yaptıklarını ve bunun artık bir gelenek haline geldiğini söylüyor. Mack bu heykeli seçmelerinin sebebini şu şekilde özetliyor: "Bu heykeli seçerken göz önünde bulundurduğumuz nokta bir müzisyen olması. Arp çalan adam genel olarak sanatçıyı temsil ediyor."
Geçtiğimiz yıllarda da AIDS'in ne kadar önemli bir problem olduğuna dikkat çekmek için AIDS grupları, ulusal ve uluslararası sanat organizasyonları ile müzeler ve galeriler işbirliği içerinde çalışıp ortak projeler yürütmüşlerdi.
Visual AIDS adlı, sanatçılar tarafından kurulmuş ve sanatın, hastalığın etkilerini anlatmakta ne kadar önemli olduğunu vurgulmayı amaçlayan gönüllü organizasyonun yöneticilerinden biri olan Nelson Santos, pek çok sanat etkinliğinin AIDS konusuna kendiliğinden parmak bastığını ve etkinlik düzenleyicilerinin büyük bir bölümüne bunu hatırlatmak zorunda kalmadıklarını belirtiyor. Santos böyle bir etkinliğin tek günlük olmasının sorunun öneminin altını çizmekte yetersiz kaldığını belirtse de "Yine de bir adım" demeyi ihmal etmiyor.
LACMA, MOCA, Fowler Müzesi ve Hammer Müzesi gibi ülkenin güneyinde yer alan müzelerden bazıları, geleneği bu yıl uygulamadılar ancak hastalığı anlatma amaçlı sergiler ve sanat eserleri sergilediler.
A Day With(out) Art isimli organizasyon, ilk kez 1989 yılında Visual AIDS tarafından hastalık nedeniyle hayatını kaybetmiş olanları onurlandırmak ve insanları bilinçlendirmek amacıyla düzenlenmişti. Taraf, 02.12.2008 |
|
EBU ISHAK KAZERUNİ TÜRBESİ RESTORE EDİLDİ
Erzurum Kalesi'nde yapılan restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışmalarına, Ebu İshak Kazeruni'nin türbesi de dahil edildi. Türbenin içerisinde baştan sona onarım yapılırken, içerisinde sandukaların bulunduğu türbenin, daha sonra Kale'nin burçlarının içerisine alınacağı öğrenildi.
Erzurum Rölöve ve Anıtlar Müdür Vekili Suat Bakır, Erzurum Kalesi'de yürütülen restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışmalarının son durumuyla ilgili olarak bilgiler verdi. Bakır, Kale surları ve burçlarını kapsayan restorasyon çalışmalarına, Ebu İshak Kazeruni Türbesi'nin de dahil edildiğini bildirerek, türbe içerisinde onarım çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Türbenin, restorasyon işleminin tamamlanmasının ardından Kale burçlarının muhafazası altına sokulacağını vurgulayan Bakır, "Türbenin kapısı ve döşemelerinin yanında, duvarlarda da tadilata gidildi. Türbedeki restorasyon tamamlandıktan sonra Müze Müdürlüğü tarafından o civarda kazı yapılacak. Bu kazı çalışmaları bittikten sonra Ebu İshak Kazeruni'nin türbesi, Kale'nin Çifte Minareli Medrese'ye bakan tarafındaki burcun içerisine alınacak" diye konuştu.
Erzurum Kalesi'nde bakım ve onarım çalışmaları için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 525 bin YTL kaynak ayırdığını hatırlatan Suat Bakır, 2009 yılı bakım-onarım programına da ödenek tahsis edilmesini beklediklerini bildirdi.
Talep ettikleri ödeneğin ayrılmasıyla birlikte önümüzdeki yaz sezonu içerisinde tarihi eserlere yönelik olarak gerçekleştirilecek olan bakım ve onarım çalışmalarına başlayacaklarını anlatan Suat Bakır, "Erzurum'daki tarihi eserlerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla yapılan çalışmalar devam edecektir. Sadece Kale değil, şehrimizdeki çok sayıda tarihi eserin onarımı için de harekete geçmiş bulunmaktayız" dedi Erzurum Gazetesi, 02.12.2008 |
![]() |
![]() |
ANTİK KENTE TANDIR KUYUSU YAPTIRMAKLA SUÇLANIYOR
2 bin 500 yıllık Lagina'nın kazı başkanı Prof. Tırpan hakkında, antik yere iş makinesi sokmak, fıstık ağacı diktirmek, bağ evi yaptırmak ve tandır kuyusu açtırmaktan rapor hazırlandı.
Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde, çok tanrılı dinlere inanan paganların dini merkezi konumundaki 2 bin 500 yıllık Lagina antik kentinde 1993'ten bu yana kazı başkanlığı görevini yürüten Selçuk Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Ahmet Tırpan, "Kazı çalışmalarında iş makinesi kullanarak eserlere zarar vermek, kazı alanına fıstık çamı ekip, sedir ve tandır kuyusu yaptırmakla suçlanıyor. Bir rapor hazırlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcileri Tırpan için suç duyurusunda bulundu. İddiaları yanıtlayan Prof.Dr. Ahmet Tırpan ise gelen gidenlerin yararlanması için bu işleri yaptıklarını söyledi. Kazı alanında hiçbir şekilde iş makineleriyle çalışma yapılmadığını da öne süren Prof. Tırpan, "1981 yılından bu yana eserleri tahrip etmek için değil, gün ışığına çıkarıp ülke turizmine kazandırmaya çalışıyoruz. Eğer bu suçlamalar doğru çıkmazsa, bu yalan ihbarı yapana yargı yoluyla diyetini ödetiriz" dedi. Sabah, Haber: Osman Akça - Fatih Abacıoğlu, 02.12.2008 |
ELE GEÇİRİLEN TARİHİ ESERLERE EL KONDU
Muş'un Malazgirt İlçesi'nde jandarmanın yaptığı yol kontrol çalışmaları sırasında yaya olarak yoldan geçen bir şahsın çantasında yapılan aramalarda tarihi eserler ele geçirildi.
Malazgirt'in Konakkuran beldesi girişinde sabah saatlerinde yoldan yaya olarak geçen K.A.'nın şüpheli davranışları jandarmanın dikkatini çekti. Yapılan aramada K.A'nın çantasında 22 santim uzunluğunda sarı renkte savaşçı heykel figürü, 10 santim uzunluğunda insan başı figürü bulunan cam vazo ile yine 10 santim uzunluğunda kulplu bir cam vazo çıktı. Malazgirt Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edilen K.A. serbest bırakıldı. Ele geçirilen tarihi eserlere ise el konuldu. Zaman, 02.12.2008 |
|
TARİHİ VALİLİK BİNASI BAHARDA TAMAMLANACAK
Ankara Valisi Kemal Önal, Ankara'nın en eski kamu binalarından biri olan Ulus'taki tarihi valilik binasında sürdürülen restorasyon çalışmalarının 2009 yılının bahar aylarında tamamlanmasını beklediklerini söyledi.
Önal, Vali yardımcıları ve diğer yetkililerle binayı gezerek, müteahhit firma yetkililerinden çalışmalar hakkında bilgi aldı. Kemal Önal, inceleme sonrası yaptığı açıklamada, restorasyonun bakım ve onarımdan farklı olduğuna dikkati çekerek, çalışmaların binanın aslına uygun olarak yapılması için büyük özen gösterildiğini kaydetti. Binanın ikinci katındaki kemeri oluşturan eski taşların temizlendiğini, çürümüş taşlarda gerekli onarımların yapıldığını, dış cephedeki bakır işlerinin bitirildiğini anlatan Önal, çalışmaların 2009 yılının bahar aylarında tamamlanmasını beklediklerini söyledi.
Kurban Bayramı'nda da çalışmaların süreceğini vurgulayan Önal, yalnızca arife günü ve bayramın birinci günü tatil yapılacağını belirtti. Bina içindeki restorasyon çalışmalarının Ocak ayında tamamlanmasını hedeflediklerini söyleyen Ankara Valisi Önal, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı'ndan gelen uzmanların da döşeme, perde ve aydınlatma ile ilgili çalışmaları sürdürdüklerini sözlerine ekledi. Hürriyet, 02.12.2008 |
![]() |
|
VENEDİK BATTI BATIYOR
İtalya’nın Venedik kentinde sular son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaşarak yükseldi, kentte ‘aqua alta’ (suların yükselmesi) alarmı verildi. Sular dün 1.56 metreye yükselirken, yetkililer suyun son 30 yılın en yüksek seviyesine ulaşarak 1.60 metreye çıkabileceği uyarısında bulundu, kent sakinleri ve turistlere kapalı mekanlarda kalmalarını önerdi. Dün öğle saatleri itibarıyla kentin, aralarında ünlü San Marco Meydanı’nın da bulunduğu neredeyse tüm turistik merkezleri yüksekliği 80 santimetreyi bulan suların altında kalmıştı.
Durumu duyurmak için hoparlörlerle yayın yapılırken, işçiler hızla yükselen sular yüzünden üst geçitleri yerleştiremedi. Yeni bir sistemle uyarı ve güncelleme bilgileri cep telefonu mesajı olarak da geçildi. Vaziyet, toplu ulaşımda önemli bir araç olan ‘vaporetto’ adlı küçük vapurlarla yapılan hizmette süren ulusal grev ve su taksilerinin bu koşullar altında çalışamaması yüzünden daha da ağırlaştı. Venedik tarihinin en kötü ‘aqua alta’sını 4 Kasım 1966’da yaşamış, şehir 1.94 metre suyun altında kalmıştı. Su seviyeleri daha sonra Şubat 1986’da 1.58 metreye, 1979 yılındaysa 1.66 metreye erişmişti. Radikal, 02.12.2008 |
TARİHİ YALILAR KİRACISINI ARIYOR
İstanbul Valiliği’nden dün yapılan yazılı açıklamaya göre, üzerinde Hatice Sultan Yalısı bulunan 3 bin 335 metrekare sahalı taşınmaz ile üzerinde Fehime Sultan Yalısı bulunan 4 bin 572 metrekare sahalı taşınmazın yıllık 3 milyon YTL+KDV (aylık 250 bin YTL+KDV) bedelle, plan ve projesine uygun restore edilmek şartıyla 25 yıllığına kiraya verilecek. İhale, Sultanahmet’teki İl Özel İdaresi binasında saat 14.00’de kapalı teklif (artırma) usulüyle yapılacak. İki yalı daha önce Singapur merkezli otel grubu Amanresorts International Pte. Limited 150 milyon dolara satın almak istemişti. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı satışı onaylamamış, kiralanarak restore edilmelerine izin vermişti. Hürriyet, 02.12.2008
Ortaköy’de denize sıfır noktada bulunan Fehime ve
Hatice Sultan yalıları, yıllık 5 milyon 450 bin
YTL’ye, THY’nin ortak olduğu ikram şirketi THY Do&Co’ya
kiralandı. THY Yönetim Kurulu Başkanı Karlıtekin,
buraya 15 milyon $’lık yatırım yapacaklarını
açıkladı Vatan, Haber: Bülent Ergün, 04.12.2008 |
|
ILISU BARAJI KURAL TANIMIYOR
Hasankeyf’in ve Dicle Vadisi’nin ölüm fermanı olan Ilısu Barajı’nın inşaatın başlatılması için şart koşulan kurallar Devlet Su İşleri tarafından hiçe sayılıyor. İnşaatın başlaması için gerekli çevre, kültürel miras ve insan hakları konularını içeren 153 şartın henüz hiçbiri yerine getirilmemişken baraj gövdesinin yapılacağı bölgede iş makineleri çalışmaya başladı.
Bölgedeki doğal ve kültürel zenginliği hiçe sayarak baraj için çalışmalarına hız veren Devlet Su İşleri (DSİ) kredi veren kuruluşların ihtarını da hiçe sayıyor. Hasankeyf Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk yaptığı açıklamada: “Avrupalı Kredi Kuruluşları, Ilısu Barajı'nın gereken krediyi alabilmesi için belirlenmiş şartları yerine getirmeden baraj inşaatının başlayamayacağını, başladığı takdirde krediyi derhal geri çekeceklerini belirttiler. Buna rağmen bölgeden gelen haberler inşaat çalışmalarının baraj gövdesinin yapılacağı nehir kıyısında başladığını gösteriyor. Bu, Devlet Su İşleri'nin doğal ve kültürel mirasımızla birlikte 10 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf’i tamamen gözden çıkardığını gösteriyor. Bu koşullar altında Almanya, Avusturya ve İsviçre baraja verdikleri kredi desteğini derhal geri çekmelidir” dedi.
Doğa Derneği’nin Ekim ayında, Almanya meclisi önünde yaptığı protestoyu takiben ilgili kurumlarla yaptığı toplantılarda, Almanya, Avusturya ve İsviçre Türkiye’nin 153 şartı yerine getiremediği için kredi desteğini resmen çekme sürecini başlattığını duyurmuştu. Hasankeyf'in geleceğini belirleyecek 60 günlük bu süre Aralık ayının ikinci haftasında doluyor. Doğa Derneği, Türkiye Hükümeti'nden Ilısu Barajından acilen vazgeçmesini, Hasankeyf ve Dicle Vadisini UNESCO Doğal ve Kültürel Miras listesine dahil etmesini talep ediyor. Yapı, 02.12.2008 |
|
700 YILLIK KÖPRÜDE KAÇAK KAZI TALANI
Uşak’ta, Karun Hazineleri’nin çıkarıldığı İkiztepe Tümülüsü’ne 400 metre uzaklıkta yer alan tarihi Beylerhan Köprüsü, definecilerce talan edildi. İpek Yolu üzerindeki köprünün 6 ayağının da define arayanlar ve tarihi eser kaçakçıları tarafından kazıldığı ileri sürüldü. 10-15 metrekarelik oyuklar yüzünden, köprünün yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtildi.
Milliyet Ege, Haber: Yavuz Kuşdemir, 02.12.2008 |
![]() |
TÜRKİYE MAĞARA TURİZMİNİ KEŞFETTİ
Ziyarete uygun hale getirilen 24 mağarayı 215 bini yabancı olmak üzere toplam 776 bin kişi gezdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, ilk etapta 241 mağaranın daha turizme kazandırılması için çalışma başlattı.
Mağaraların turizme açılabilmesi için güvenlik başta olmak üzere doğallık ve ulaşım gibi teknik konular mercek altına alınıyor. Bakanlık, öncelikle yerleşim merkezlerine yakın, farklı ve ilgi çekici unsurları bulunan, arkeolojik ve kültürel değer taşıyan mağaraları turizme açmayı hedefliyor. Bu şartları taşıyan mağaralar için Maden Tetkik Arama (MTA) tarafından turizm amaçlı kullanımında sakınca olup olmadığına dair etüt raporu çıkarılıyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü Başkanı Mustafa Samur, mağaracılığın gelir getiren bir turizm çeşidi olduğunu belirterek, doğal yapıları bozulmamak kaydıyla turizme açılmalarına son derece olumlu baktıklarını söylüyor. Kendisinin bir 'mağara gönüllüsü' olduğunu ifade eden Samur, şunları anlatıyor: "Mağara gönüllüsü olma teklifi alanların aklına ilk anda cin, peri, ceset ve kötü ruhlu hayaletler geliyor. Oysa mağaralar, iç dünyayı zenginleştirir. İnsan, 300-400 metre derinde muhasebe yapabilme imkanı bulur. Derine indikçe hayatın ne kadar basit ya da diğer işlerin ne kadar lüzumsuz olduğunu gayet güzel anlar. Kendini sorgulamak için fırsat bulur."
Turizme açık mağaralar: Antalya: Dim, Damlataş, Zeytintaşı ve Karain, Mersin: Dilek, Köşekbükü ve Ashab-ı Kehf, Denizli: Kaklık ve Keloğlan, Zonguldak: Gökgöl ve Kocayusuf, Tokat: Ballıca, Burdur: İnsuyu, Isparta: Zindan, Elazığ: Buzluk, Kırklareli: Dupnisa, Gümüşhane: Karaca, Karabük: Mencilis, Konya: Tınaztepe, Muğla: Yerküpe, Bartın: Gürcüoluk, Trabzon: Düzköy, Sinop: İnatlı, Bursa: Oylat. Zaman, Haber: Ömer Oruç - Şerif Erdikici, 02.12.2008 |
|
KANLI TABYA HARP MÜZESİ OLACAK
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın talimatıyla oluşturulan Kars Tabyaları Bilimsel Danışma Kurulu'nun aldığı kararla Kanlı Tabya, Harp Tarihi Müzesi olacak.
Tabyaların düzenlenmesi ve turizme kazandırılması amacıyla Kars Kültür Evi'nde yapılan toplantıya Kars Vali Yardımcısı Doğan Demirdaş başkanlığında, Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı ve Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hamza Gündoğdu, İl Kültür ve Turizm Müdür Necmettin Alp, Kafkas Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Selçuk Ural, Kültür ve Turizm Bakanlığı Uzmanı Hasan Mutlu, İl Defterdarı Hanifi Eraslan, Milli Emlak Müdürü Ali Gümüş, Belediye İmar Müdürü Turan Atalay ve Kars Müzesi uzmanı Abidin Yaşlı katıldı.
Konuyla ilgili olarak Valilik tarafından yapılan açıklamada, "Ekim ayı toplantısında öncelikle turizme kazandırılması kararı verilen 4 tabyadan; Kars ili, Merkez Bülbül Mahallesi'nde bulunan ve Erzurum Bölge Kurulu'nun 17 Aralık 1993 tarih ve 597 sayılı kararı ile tescil edilip koruma altına alınan Kanlı Tabya'nın, şehir içerisinde bulunması, konumu, kolay ziyaret edilebilir ve daha kısa zamanda turizme kazandırılabilir olması gerekçeleri ile Harp Tarihi Müzesi olarak düzenlenmesi amacıyla kısa ve orta vadeli iki çalışma başlatılmasına karar verildi' denildi.
Açıklamada Kanlı Tabya'nın çevre temizliği, tel örgü ile çevrilmesi, ışıklandırma ve iç mekanının temizliğinin yapılabilmesi ve tabyaya personel görevlendirilmesi amacıyla çalışma başlatılmasına karar verildiği bildirildi. Kanlı Tabya'nın müze haline getirilmesi için Kars İl Özel İdaresi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Uzmanı Hasan Mutlu, Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü, Kars Tabyaları Bilimsel Danışma Kurulu üyesi Doç.Dr. Selçuk Ural'ın ortaklaşa çalışma yürüeceği kaydedildi.
Kars tabyaları arasında İnönü Tabyası, Karadağ Tabyası, Hafız Paşa Tabyası, Arap Tabyası, Gaziler Tabyası, Kerim Paşa Tabyası, Kanlı Tabya, Cenup Tabyası, Çukur Tabya, Fevzi Paşa Tabyası, Hüseyin Paşa Tabyası, Kerim Paşa Tabyası, Yusuf Paşa Tabya, Thomson Tabyası, Dik Tabya, Veli Paşa Tabyası, Şimendifer Tabyası, Çakmak Tabyası, Çifte Gögüs Tabyası, Muhlis Paşa Tabyası, Churcil Tabyası, Süvari Tabyası ve bugün üzerinde Veteriner Fakültesi'nin bulunduğu Çim Tabya bulunuyor. Yeni Şafak, 01.12.2008 |
|
DEFİNE ARARKEN SUÇÜSTÜ YAKALANDI
Olay, Bursa'da Osmangazi İlçesi İsmetiye Mahallesi'nde meydana geldi. C.K isimli şahsın evinin bahçesinde kazı yapıldığı ihbarını alan jandarma ekipleri harekete geçti. Bahçeye yapılan baskında F.A, Ş.Ç ve M.Ç isimli zanlılar kazma ve kürekler ile kazı yaparken suçüstü yakalandı. Mahkemeye sevk edilen 3 zanlı serbest bırakıldı. Bursa Hakimiyet, 01.12.2008 |
|
|
ALAŞEHİR'DEKİ TARİHİ YAPILAR ORİJİNAL GÖRÜNÜMÜNE KAVUŞACAK
Manisa Alaşehir’deki tarihi halk kütüphanesi binası restore edilecek.
İzmir 2 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun üyesi, Alaşehir Belediyesi İmar İşleri Müdürü Muammer İbişoğlu, binanın, orijinal görünümüne kavuşturulacağını ve halka açılacağını bildirdi. İbişoğlu, kurulun, Kurşunlu Han ve halk kütüphanesinin zemin etüdlerini uygun bulduğunu, onay verdiğini söyledi.
Mülkiyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki üç katlı han, 1571’de, Veziri Azam Cedit Ali Paşa tarafından inşa ettirildi. 1500’lü yıllardan kalma halk kütüphanesi binası ise işgal döneminde Yunanlılar tarafından yakılmış, 1954’te elden geçirilmişti. Milliyet Ege, 01.12.2008 |
THEBE ANTİK KENTİ MADENCİLERİN KISKACI ALTINDA
Ünlü İlyada Destanı’nda adı geçen ve İdea (Kaz) Dağı’nın doğusunda Kumluca denilen bölgede yer alan Thebe antik kenti, uluslararası maden şirketlerinin tehdidi ile karşı karşıya. Thebe antik kentinin tarihsel önemine, kentteki kalıntıların durumuna ve bölgede maden arandığında oluşacak tahribata dikkat çekmek üzere çevre örgütleri, sanat tarihçileri, sanatçılar ve bilim insanları harekete geçtiler.
Ressam, antik kent araştırmacısı ve Akademi Görsel Sanatlar Grubu Üyesi Erkmen Senan, tarihi değeri olan bu güzel antik kentin maden şirketlerinin hırsları yüzünden ortadan kalkmasını istemediklerini dile getirdi.
Thebe antik kentinin yerinin, araştırmalara göre Havran’a bağlı Tepeoba Köyünün Kumluca mevkiinde olduğunu söyleyen Senan, Kumluca Mezarlığı’nda çok ilginç kalıntılar olduğunu ifade etti.
Erkmen Senan, “Muhteşem, kazılmayı bekleyen kalıntılarıyla efsanevi Thebe kenti şimdi Kumluca’da uluslararası maden şirketlerinin kıskacında. Bilimsel araştırma için bekleyen kent, şimdi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Ancak Edremit Körfezi ve çevresindeki tarih, çevre ve doğa gönüllüleri, Thebe/Thebai kalıntılarının yok olmasına izin vermemeye kararlı” dedi.
Thebe kalıntılarının ciddi bir araştırma ve kazıyı beklediğini söyleyen Senan, “10 Ağustos 2008’de bölgeyi ziyaret ettiğimizde Thebe antik kenti büyük bir umursamazlık ve arkeoloji tanımazlıkla karşı karşıyaydı. Kazılmayı bekleyen muhteşem kalıntılarıyla efsanevi kent, şimdi de Kumluca’da uluslararası maden şirketlerinin kıskacında. Madencilerin açtıkları sondaj ile çöplüğe dönmüş durumda. Kazı alanı talan edilmeye çalışılıyor” dedi.
Maden şirketlerinin raporlarında arkeolojik alana hiç değinilmediğini söyleyen Senan, antik kentin lokalizasyonu ve tescili için çalışma yürüteceklerini ve tarih, çevre ile doğa gönüllüleri olarak, Thebe antik kentinin yok edilmesine izin vermeyeceklerini ifade etti. Evrensel, Haber: Sevim Kahraman, 01.12.2008 |
|
LAODİKYA ANTİK KENTİ'NDE BİN 600 YILLIK İNCİL
Denizli’nin antik kentlerinden Laodikya’da, 6 yıldır sürdürülen kazı çalışmaları sonunda, Hıristiyanların kutsal kitabı İncil’de adı geçen 7 kutsal kentten biri olan Laodikya’nın önemli bölümü ayağa kaldırıldı.
Pek çok tarihi eser, gün yüzüne çıkarıldı. Duvarlarda, 5’inci yüzyıla ait olduğu tespit edilen orijinal İncil’den alıntı pasajlar yazılı renkli freskler bulundu, korumaya alındı.
Kazı Başkanı Prof.Dr. Celal Şimşek, fresklerin, detaylı incelemenin ardından uluslararası bir bilim dergisinde yayınlanacağını, yine uluslararası panelde sunumunun yapılacağını söyledi. Şimşek, pasajların, günümüzdeki İncil’le 5’inci yüzyıldaki İncil’in karşılaştırılması açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. Şimşek, “Dünyanın gözü burada. Uyuyan dev uyandı” dedi. Milliyet Ege, 01.12.2008 |
|
![]() |
RUMKALE RESTORE EDİLİYOR
Gaziantep'te Yavuzeli İlçesi Kasaba Köyü sınırlarında bulunan ve Fırat Havzası Baraj gölü içinde kalan tarihi Rumkale'yi çevreleyen dışkale surlarının restorasyonu sürüyor. İl Özel İdaresi'nce ihale edilen tarihi Rumkale, referans sahibi taş oyma ustalarının ellerinde şekilleniyor.
Yetkililer, tarihi Rumkale'yi sıradan ustaların ellerine emanet etmek istemediklerini, daha önce tarihi yerlerin restorasyonunda referans sahibi konusunda uzman olan ustaları getirdiklerini söylediler. Rumkale'nin ve dış surlarının, aslına uygun olarak restore edileceğini bildiren yetkililer, “'İl Özel İdaresince açılan ihalede ihaleyi kazanan müteahhit firma çalışmalarını sürdürüyor. Burası hem tarihi hem de turizm açısından çok önemli bir bölge. Bir yıl içinde restorasyon işleri tamamlanarak, turizm sezonuna yetiştirecektir" dedi.
Tarihi Rumkale'nin asırlık taşlarını yontarak şekil veren ve dantel gibi işleyen taş ustalarından Mehmet Fatih Durak, tarihi mekanların restorasyonunda çalışarak yok olmaya yüz tutmuş eserlerin gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağladığını söyledi. Taş ustalığının zor, sabır gerektiren ve fazla gelir getirmeyen bir iş olduğu için gençler tarafından benimsenmediğini ifade eden Durak, ''Daha önce de çok sayıda tarihi binanın ve caminin restorasyon işlerinde çalıştım. Maalesef, artık ülkemizde mimariye yeterince önem verilmiyor. Bu da taş ustalığına ilgiyi azaltıyor'' diye konuştu. Gaziantep 27 Gazetesi, 01.12.2008 |
TARİHİ KONAK ALEVLERE YENİLDİ
Aksaray’da restore edilerek turizme kazandırması düşünülen tarihi konak madde bağımlıları tarafından yakıldı.
Edinilen bilgiye göre, Dere Mahallesi Şehit Yaşar Geçgil Sokak’ta bulunan eski Aksaray Konağında dün gece yangın çıktı. İtfaiye ekipleri 2 katlı tarihi konaktaki yangına yıkılma tehlikesi bulunduğu için güçlükle müdahale ederken yangın yapılan çalışmalar sonunda kontrol altına alındı. İtfaiye erleri bina içinde yaptıkları kontrollerde yangının binaya giren madde bağımlıları tarafından çıkartıldığını tespit etti. Aksaray Belediyesi tarafından restore edilerek turizme kazandırılması hedeflenen tarihi konakta çıkan yangın büyük çapta hasara yol açtı.
İtfaiye ekipleri sabah saatlerinde binadan dumanlar yükselmeye devam ettiği için soğutma çalışmasına devam etti. Aksaray Kent Haber, 01.12.2008 |
|
YENİKAPI'NIN HAZİNELERİ
Yenikapı'da Marmaray projesi sırasında ortaya çıkarılan batıklar, "Yenikapı'nın Eski Gemileri" adlı kapsamlı bir kitaba konu oldu.
Marmaray Tüp Geçiş Projesi sırasında ortaya çıkan arkeolojik buluntular, Yenikapı'da kapsamlı kazıların başlamasına neden oldu. 2004 yılında başlayan ve Türkiye'de bir kent merkezinde yapılan en büyük arkeolojik kazı olma özelliğine sahip olan Yenikapı Kazıları, İstanbul'un tarihini aydınlatması açısından önemli buluntuları ortaya koydu. Theodosius Limanı olarak anılan bölümde yürütülen çalışmalarda ise şu ana kadar 33 değişik ölçü ve tiplerde batığa ulaşıldı. Şimdi bu batıklar, "Yenikapı'nın Eski Gemileri" adlı kapsamlı bir kitaba konu oldu.
İstanbul Üniversitesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarımı Bölümü'nden Yrd.Doç.Dr. Ufuk Kocabaş'ın editörlüğünde hazırlanan, Maslak Rotary Kulübü'nün sponsorluğunda yayımlanan "Yenikapı'nın Eski Gemileri", konuyu titizlikle ele alıyor. Ufuk Kocabaş, Yenikapı'daki liman içinde bulunan batıkların çeşit ve sayıları bakımından dünyanın en önemli batık buluntuları arasında yer aldığını söylüyor:
"Yenikapı'da hem askeri hem de ticari amaçlı batıklar bulundu. Bunlardan dördü Akdeniz'de şimdiye kadar bulunan en eski, kürekli savaş gemisi örneklerinden. Biz üniversite olarak 2005'ten beri Yenikapı kazılarında bulunan bu batık gemiler üzerinde bilimsel bir proje yürütüyoruz. Başkanlığım altında çalışmalarını sürdüren ekibim, toplam 26 batığın korunmasından sorumlu ve bugüne kadar batıklardan 15'ini gün ışığına çıkarıp değerlendirmeye aldık. Elde ettiğimiz veriler, Antik Çağ gemi yapım teknolojisi hakkında bilinenleri kökten değiştirecek; özellikle İstanbul'un kültür ve denizcilik tarihine önemli katkılar sağlayacak nitelikte."
Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan kitap; kazıların başlaması, Marmaray metro projelerinin tarihçesi ve Theodosius Limanı'nın keşfiyle açılıyor. Ardından da sırayla limandaki hayat, gemilerin batışı, batıklar üzerindeki belgelemeler ve onların tanıtımı, konservasyon çalışmaları fotoğraflar, detaylı çizimlerle desteklenerek anlatılıyor. Zaten kitap için 60 bine yakın fotoğraf arasından en çarpıcı olanlar seçilmiş. Kocabaş bu kitabı ‘uzun soluklu bir projenin ilk meyvesi' olarak tanımlıyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: "İlk sonuçlar bile çok çarpıcı. Bir imparatorluk başkentinin 400 yıllık zaman dilimi içinde kullandığı yük gemileri, balıkçı sandalları ve savaş gemilerinin tipleri, ayrıca yapım tekniklerine ilişkin önemli bir kaynağın ilk kitabı oldu bu eser. Bizans'a neden ‘deniz imparatorluğu' denildiğini bu batıklar en iyi şekilde açıklıyor. Yenikapı'nın, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde dünyanın en önemli limanlarından biri olduğu görüşü netlik kazandı."
Kocabaş ayrıca bu kitabın devamının geleceğini de söylüyor: "Kazı alanında incelenmeyi bekleyen 10 batık gemi daha var. 10-15 senelik, çok yoğun bir bilimsel araştırma ve inceleme çalışması bizleri bekliyor. Bu arada konservasyonları bittikçe, batıkların, oluşturulan bir müzede sergilenmesi de bizim sorumluluğumuz altında. Tüm bu işlemler sürerken yayınlar da birbirini takip ederek devam edecek."
Yenikapı kazıları, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin de kapsamında yer alıyor. İstanbul 2010 çerçevesinde Theodosius Limanı'nın bir masterplanı çıkarılacak, buradan elde edilen buluntuların sergileneceği bir Kent Arkeolojisi Müzesi ve müzeyle bütünsellik oluşturacak bir Arkeolojik Park kurulacak. Milliyet, Haber: Yasemin Bay, 01.12.2008 |
|
PROJE PEŞİNDE KOŞANLAR
AB Bakanlar Konseyi'nin
kararıyla İstanbul, 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti
olmaya hazırlanıyor. Hürriyet, Yazı: Yalçın Bayer, 30.11.2008
Kültür ve Turizm
Bakanlığı, aralarında Topkapı Sarayı, Ayasofya ve
Arkeoloji Müzesi’nin de yer aldığı İstanbul’un önde
gelen müzelerinin güvenlik ve temizliğini iki
yıllığına İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansı’na devretti. Hürriyet, 01.12.2008 |
|
VATANDAŞIN ELİNDEKİ TARİHİ ESERLER KÜTÜPHANELERDE DEĞER KAZANIYOR
Kültür mirasımızın önemli unsurlarından el yazması eserler, vatandaşlardan satın alma ve bağış yöntemiyle toplanarak kütüphanelerde sergileniyor. Kütüphaneler, son 4 yılda yaklaşık bin elyazması eseri satın alıp bünyesine katarken, 10 bin civarında eser de vatandaşlar tarafından bağışlandı.
İçeriğinde; tarih, din, dil, felsefe, coğrafya, astroloji, fen bilimleri gibi çeşitli konuları barındıran, yazıldığı dönem ve yere ait temel bilgileri içeren bu belgeler, geleceğe ışık tutuyor.
El yazması eserler, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı kütüphaneler ve müzeler başta olmak üzere, üniversiteler ve çeşitli kurumlarda sergileniyor. Eserlerin çoğu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kaleme alınmış. Türkiye'de el yazması eserlerini Ankara'da Milli Kütüphane Başkanlığı, İstanbul'da Süleymaniye Kütüphanesi Müdürlüğü ve Konya'da da Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürlüğü satın alıyor. Kütüphane müdürlüklerine ulaştırılan eserler önce uzmanlarca incelenerek, fiyat belirleniyor. Eser sahibi isterse kitabı belirtilen fiyata kütüphanelere satıyor. Satın alınan ya da hibe edilen yüzlerce eserin içinde tarihe ışık tutmuş önemli isimlerin kitapları da yer alıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl önemli bir yazarın 'savaş hatıraları' isimli eseri bin 500 YTL'ye, Ahmet Yesevi Divanı'nı ele alan başka bir eser ise bin YTL'ye kütüphaneye kazandırıldı. Ayrıca, bağışlanan eserler bağışçının adıyla muhafaza ediliyor. Bugüne kadar binlerce el yazması eser bağış yöntemiyle kütüphanelere kazandırıldı. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin, kütüphanelerinin kurulduğu günden bu yana el yazması eser satın aldığını belirtiyor. Vatandaşların her geçen yıl kütüphaneye daha fazla eser getirdiğini söyleyen Şahin, vatandaşların elinde bulunan eserlerin çoğunun tavan aralarında tozlar içinde durduğunu vurguluyor. Şahin, vatandaşların değersiz olarak gördüğü eserleri ya çöpe attığını ya da tavan arasına kaldırdığını söyledi.
Bekir Şahin, son 4 yılda yaklaşık 520 el yazması eseri satın alma yöntemiyle kütüphane bünyesine kattıklarını aktardı. Ankara Milli Kütüphane Başkanı Tuncer Acar, son 4 yıl içinde nadide eserlerin bulunduğu yaklaşık 500 el yazması eser satın alındığı bilgisini verdi. Zaman, Haber: Sinan Gül, 30.11.2008 |
|
![]() |
KANUNİ DEVRİNİN ESERİ KURTARILMAYI BEKLİYOR
Bilecik'in Bozüyük İlçesi'ndeki en önemli tarihi yapılardan biri olan Kanuni dönemi eseri kümbet, bakımsızlıktan yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.
Kasım Paşa Camii'nin kuzeydoğusunda yer alan tarihi yapıda, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile parsel sahipleri arasında 32 yıldır devam eden dava nedeniyle restorasyon başlatılamıyor. 1528 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasım Paşa tarafından yaptırıldığı belirtilen tarihi yapıdan geriye sadece kubbeler ayakta kalabilmiş. Geçmişte, kervansaray mutfağı, hamam ya da kadı konağı (adliye) olarak kullanıldığı sanılan yapı, etrafını saran dükkanlar nedeniyle kaybolmuş durumda. Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, "Kümbet, tarihi olarak en değerli mekanlarımızdan birisi. Bu güzel mekanı en iyi şekilde restore etmek istiyoruz. Fakat dava elimizi bağlıyor. Davanın kısa sürede sonuçlanacağını umut ediyoruz." dedi. Zaman, Haber: Nejdet Taç, 30.11.2008 |
İL ÖZEL İDARESİ KÜLTÜR BAŞKENTİ'NİN ESERLERİNİ ADETA YENİDEN İNŞA EDİYOR
İstanbul İl Özel İdaresi 5 yılda 47 tarihi eserin restorasyonunu tamamladı. Restorasyonu bitirilenler arasında Topkapı Sarayı'ndan Yıldız Sarayı'na, Ayasofya Müzesi'nden arkeoloji müzelerine kadar birçok önemli eser yer alıyor.
Proje çizimleri biten birçok önemli eserin restorasyonu ise devam ediyor. İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya, restorasyonu tamamlanan tarihi eserlerin tekrar ziyaret edilmesi gerektiğini belirterek, "Tarihi yapıların yeni yüzleri halktan tam not alacaktır. Ancak yapılanlarla övünüp duramayız. Restorasyon çalışmalarına 2010 hedefi dolayısıyla hızla devam edeceğiz." dedi. İl Özel İdaresi; birçok tarihi yapının bakım ve onarımıyla, İstanbul'un çehresini adeta yeniledi. Bugüne kadar 50'ye yakın tarihi eserin restorasyonu tamamlanırken, 16 eserin projesi çizildi, 20'ye yakın eserin bakım ve onarımı da devam ediyor. 8 proje ise onay almak üzere genel kurula gönderildi. Restorasyonu tamamlanan tarihi yapılar arasında Topkapı Sarayı, Yıldız Parkı, arkeoloji müzeleri, Fatih Sultan Mehmet Türbesi, Mimar Sinan Türbesi gibi önemli eserler bulunuyor.
Özel İdare'nin; restorasyon, onarım, güçlendirme, modernizasyon, çevre düzenlemesi ve teşhir-tanzim işlerine 2003 yılında başladığını ifade eden Genel Sekreter Kaya, 5 yılda İstanbul'un gençleşmesi için 150 milyon YTL kaynak aktardıklarını anlattı. Bu yıl tarihi eserler için 37 milyon kaynak ayrıldı. Bakım ve onarımı yapılan tarihi yapılar arasında Topkapı Sarayı'nın depoları, Ağalar Camii, Bağdat Köşkü, Alay Köşkü, Revan Köşkü, arkeoloji müzeleri, Yıldız Sarayı'ndaki Harem yapıları, Ayasofya'da bulunan 3. Mehmet, 3. Murat ve Şehzadeler Türbesi, Bab-ı Ali çeşmeleri, Atatürk Kültür Merkezi, Nişantaşı Vali Konağı, 2. Beyazıt Hamamı, Büyükada Halk Kütüphanesi, Çeliktepe Halk Kütüphanesi gibi çeşitli yapılar yer alıyor. Topkapı Sarayı'ndaki silahlar bölümü ve mutfaklar ile arkeoloji müzelerinde bulunan kimyahane ve laboratuarların da proje çizimleri tamamlandı. 1. Abdülhamit Türbesi, Kağıthane Zabıt Mektepleri, Nuruosmaniye Türbesi ile Eyüp Sultan'daki 5. Mehmet Reşat Türbesi'nin restorasyonu ise devam ediyor. Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 30.10.2008 |
|
TARİHİ SURLAR İŞGALCİ YAPILARDAN KURTARILIYOR Tarihi yarımadayı çevreleyen surlar, Sur-i Sultani projesi kapsamında çirkin yapılardan temizleniyor. Surların üzerine veya bitişiğine yapılmış 13 yapı, dün sabah saatlerinde yıkıldı. Tarihi dokuya zarar veren yapıları temizlediklerini kaydeden Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, bu çalışmalar için şimdiye kadar 2 milyon YTL'lik kaynak aktardıklarını söyledi.
2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'da, tarihi yarımadayla ilgili yapılan çalışmalar devam ediyor. Tarihi yarımadayı ve tarihi surları çirkin yapılardan arındırmayı amaçlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Eminönü Belediyesi, dün Cankurtaran İshakpaşa Yokuşu'ndaki 13 yapının yıkımını gerçekleştirdi. Sur-i Sultani projesi kapsamında daha önce de Gülhane Parkı içerisinde yıkımlar yapan belediye ekipleri, dün de surlara bitişik inşa edilen ve tarihi dokuya zarar veren İshakpaşa Yokuşu'ndaki binaları yıktı.
Yıkım çalışmalarını yerinde izleyen Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, tarihi yarımadayla ilgili birçok çalışma yaptıklarını belirtti. Başta Eminönü Meydanı olmak üzere tarihi mekanları seyyar satıcıların işgalinden kurtardıklarını anlatan Başkan Nevzat Er, turist otobüslerinin Topkapı Sarayı'na girişlerini de engellediklerini hatırlattı. Turist otobüslerinin daha önce sarayın Bab-ı Humayun kapısından dış avluya girerek burada manevralar yaptıklarını anlatan Başkan Er, "Öncelikle otobüslerin içeri girişini önledik. Şimdi de tarihi surları çirkin yapılardan kurtarmak için çalışıyoruz. Bu proje kapsamında ilk yıkımı Gülhane Parkı içinde yaptık. Şimdi de buradaki 13 binayı yıkacağız. Bir otele ise mahkeme sürdüğü için şimdilik dokunmayacağız." diye konuştu. Yıkılan binaların sahiplerine istimlak bedellerinin ödendiğini ve mülk sahiplerine şimdiye kadar yaklaşık 2 milyon YTL'lik kaynak aktarıldığını kaydeden Er, "Çalışmalar için 2 milyon YTL'lik daha kaynak aktarılması bekleniyor. Sirkeci'de de bu şekilde surlara bitişik yapılan birtakım binalar var. Onları da en kısa sürede temizleyeceğiz." dedi.
Sahipleri tarafından boşaltılan 13 yapının yıkımı sırasında, proje kapsamında bulunan ancak yıkım işlemini mahkeme süreciyle durduran İshakpaşa Konağı adlı otelin klima sistemlerini tarihi surlara monte ettiği belirlendi. Zaman, Haber: Sait Edige, 01.12.2008 |
![]() |
VALİ ÇİÇEK, TARİHİ CAMİDEKİ RESTORASYON ÇALIŞMALARINI DENETLEDİ
Yozgat'ta duvarlarını ilk çağdaş Türk resimlerinin süslediği tarihi Çapanoğlu Büyük Camisi'nde yapılan restore çalışmalarını denetleyen Vali Amir Çiçek, çalışmalar nedeniyle caminin ibadete kapatıldığını vurgulayarak, "Yapılan çalışmalar sonucunda tarihi cami gelecek nesillere daha güzel görünümü ile aktarılacaktır." dedi.
Vali Çiçek, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılan tarihi Çapanoğlu Büyük Camisi'ndeki çalışmaları inceleyerek müteahhitten çalışmalar hakkında bilgi aldı. Vali Çiçek, burada yaptığı açıklamada, Çapanoğlu Büyük Camisi'nin hem Yozgat açısından hem de tarihi açıdan büyük öneminin bulunduğunu söyledi. Çiçek, 15 gün önce başlanılan çalışmalarla caminin içerisinde bulunan ilk Çağdaş Türk resimlerinin yenileneceğini, bu yenileme çalışmalarına üniversiteden hocaların da nezaret edeceğini bildirdi. Yozgat Valisi Çiçek, camideki çalışmaların 14 ay süreceğini, müteahhit firmanın süresinden önce çalışmaları tamamlamaya çalışacaklarını anlattı. Amir Çiçek, "Kış şartları, çalışmaları aksatmayacak. Yağışlar başlamadan dış cephede yapılacak çalışmalar yapılıyor, yağışlı günlerde ise içeride çalışmalar gerçekleştirilecektir." ifadelerini kullandı. Zaman, 29.11.2008 |
|
KAÇAK KAZI YAPAN 22 KİŞİ TUTUKLANDI
Bartın'da, kaçak kazı yaptıkları iddiasıyla 22 kişi gözaltına alındı. İhbarı değerlendiren jandarma ekipleri, Arıt beldesindeki Türbe yanı mevkisi ile Topluca Köyünde izinsiz kazı yaptığı iddia edilen 22 kişiyi suçüstü yakaladı. Yapılan incelemelerde, Topluca Köyü'ndeki kazıda zanlıların, 5 metre derinliğinde çukur kazdıkları ve jeneratörle aydınlatma yaptıkları belirlendi. Söz konusu kişilerin kazıda kullandıkları jeneratör, 2 hilti, çeşitli uzunlukta kablolar ve kazı aletleri ile gıda ve giyim malzemelerinin yanı sıra 2 otomobile el konuldu. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. Zaman, 29.11.2008 |
TARİHİ ESER KAÇAKÇISI
Aydın'ın İncirliova İlçesi'nde tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla 2 kişi tutuklandı.
Jandarma ekipleri ihbar üzerine, İstiklal Mahallesi'nde tarihi eser kaçakçılığı yaptığı tespit edilen D.D. ve A.E'nin evinde 23 adet, bir otomobilde 12 adet Osmanlı dönemine ait altın sikke ele geçirdi. Zaman, 29.11.2008 |
DOĞANÇAY MÜZESİ YENİLENDİ
Türkiye’nin ilk kişisel Modern Sanat Müzesi olan Doğançay Müzesi, geçtiğimiz aylarda yapılan bir restorasyonla yeniden düzenlenerek ziyaretçilerine kapılarını açtı.
Topluma modern bir müze kazandırmak amacıyla 2004 yılında, Burhan Doğançay tarafından kurulan Doğançay Müzesi, geçtiğimiz aylarda yapılan bir restorasyonla yeniden düzenlendi. İç mekanı modern müze standartlarına uygun şekilde dizayn edilen müzede sanatçının babası ressam Adil Doğançay’a ayrılmış salonda ve Burhan Doğançay’a ait eserlerde yeni düzenlemeler ve değişiklikler yapılarak ziyaretçilere kapılarını açtı.
Doğançay Müzesi, müzelerin görevleri eğitim, kültür ve sanat olması gerektiği düşüncesinden hareketle çeşitli projeler geliştiriyor; halkın özellikle de çocukların eğitim ve kültür ortamı içerisinde sanatla buluşmalarını sağlıyor. Açıldığı günden bu yana haftada en az iki-üç okulu konuk eden müze, sanat sevgisi ve bilincini ilköğretim çağlarında verilmesi gerekliliğinin sorumluluğuyla müze binasında 'kültür ve sanat müzede öğrenilir' ilkesi doğrultusunda çocuklar için atölye çalışmaları yapmakta ve geleneksel hale getirmeyi başardığı ‘Doğançay Müzesi İlköğretim Okulları Resim Yarışması'nın beşincisine hazırlanıyor.
Burhan Doğançay, çocukların sanata yakın ve kültürlü birer birey olmaları için bu projeleri büyük bir adım olarak değerlendiriyor ve sanatsal bilincimizin oluşmasında müzelerin önemli görevlerinin olduğuna dikkat çekiyor. Yapı, 29.11.2008 |
|
KİLİSEYE Mİ YOKSA MÜZEYE Mİ AİT?
Kuşkusuz din ve inançlar birçok sanatçıya ilham kaynağı oldu. Özellikle Ortaçağ Hıristiyan sanatında din, neredeyse sanatçıların ele aldığı tek konuydu. Geçtiğimiz günlerde İngiltere ve Galler’deki Katoliklerin dini lideri ve Westminister Roma Katolik Kilisesi Başpiskoposu Kardinal Cormac Murphy-O’Connor’dan Londra’daki National Gallery’de sergilenen Piero della Francesca’nın İsa Peygamber’in Vaftizi / The Baptism of Christ isimli tablosuyla ilgili ilginç bir açıklama geldi. Times gazetesine konuşan Kardinal Cormac, The Baptizm of Christ’in müzeye değil Katolik Kilisesi’ne ait olduğunu ve kiliseye verilmesi gerektiğini söyledi. Baptizm’in (vaftiz) sanat olmadığını dua ve Tanrı inancıyla ilgili olduğunu söyleyen kardinal, söz konusu tablonun kilise yaşamının bir parçası olduğunu ifade etti. Kardinal, “Tablo, Katolik kilisesinde bulunmalı çünkü oraya aittir” dedi. Şüphesiz ki Piero’nun The Baptizm of Christ’i gibi resimler Geç Ortaçağ’ın dini yaşamından da güçlü etkiler taşıyor. Ancak piskopos Ortaçağ’da yaratılmış neredeyse tüm sanat ürünlerinin dini etkiler taşıdığını unutmuşa benziyor.
Taraf, 29.11.2008 |
|
KARADENİZ'DE TAHTA KAYIK BULUNDU
Karadeniz'de, tarih öncesi döneme ait olduğu tahmin edilen iyi korunmuş tahta kayık bulundu. Bulgaristan'ın kıyı kasabası Sozopol'ün arkeoloji
müzesi müdürü Dimitar Nedkov, kayığın, balıkçılar
tarafından kıyıdan 15 mil açıkta denizin dibinde
bulunduğunu söyledi. Cnn Türk, 29.11.2008 |
![]() |
|
Didyma |
...1896
|
![]() |
23 - 29 Kasım 2008 |
|||||||
ÇEVRECİLER 'BETON'U YENDİ
Milliyet, Haber: Meriç Tafolar, 30.11.2008 |
|||||||
MÜZİK MÜZESİ KOMEDİSİ Bir türlü uygun mekan bulunamaması, gerekli yönetmelikler çıkarılmadığı için bünyesinde müzik aleti bulunan birçok müzenin bu çalgıları vermek istemeyişi ve personel sıkıntısı, müzik müzesinin açılamamasının önündeki en önemli engeller.
Türkiye'de bir müzik müzesi kurma çabasının hikâyesi filmlere konu olacak cinsten. Müzeyle ilgili ilk projeye 1996'da başlandı. 1999'da ise dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay müzenin Yıldız Sarayı'nda açılmasının kesinleştiğini açıkladı. Fakat bu ilk proje, 2006'ya kadar hayata geçirilemedi. 2006'da müze projesi yeniden gündeme geldi. Dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından müzikolog Oğuz Elbaş'ın koordinatörlüğünde yeni bir proje başlatıldı. Aynı yılın mayıs ayında uluslararası bir müzik kongresi düzenlendi ve ardından ağustos ayında Bakanlar Kurulu kararıyla Müzik Müzesi 'resmen' kuruldu. Önce Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülmesi kararlaştırılan müze çalışmaları, müzik aletlerinin toplanması konusunda yönetmelik açısından sıkıntı çıkınca Müzeler Genel Müdürlüğü'ne kaydırıldı.
Yapılan bu değişiklik de sonuç getirmedi. Çünkü Topkapı Sarayı Müzesi başta olmak üzere pek çok müze elindeki müzik aletlerini vermek istemedi. Müzeyi oluşturacak aletlerin toplanıp bir araya getirilmesinde bakanlığın kararlı bir tavır sergilemesi bekleniyor. Müzeyle ilgili diğer bir sıkıntı da istihdam edilecek personel. Halen yürürlükte olan Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği'ne göre müzelerde çalışacak müdür ve müdür yardımcılarının üniversitelerin arkeoloji, prehistorya, sanat tarihi, etnoloji, antropoloji, Sümeroloji, Hititoloji, klasik filoloji, klasik şark dilleri, tarih ve müzecilik bölümlerinden mezun olması gerekiyor. Oysa dünyadaki bütün müzik müzelerinin yöneticileri ve çalışanları müzikolog, etnomüzikolog ya da orgonolog (çalgı bilimci). Bu yüzden müzik müzesi projesinin yürütücüleri bile yönetmeliğe göre bu müzede görevlendirilemiyor. Bu sorunun ortadan kalkması için ya mevcut yönetmeliğin değiştirilmesi ya da bu tür konsept müzeler için yeni yönetmeliklerin oluşturulması gerekiyor.
Müzik müzesiyle ilgili diğer büyük sıkıntı da yer sorunu. 2006 yılında müzenin Üsküdar Paşalimanı'nda bulunan eski Tekel deposunda kurulacağı açıklanmıştı. Ancak bu binanın çok büyük ve şehir merkezine uzak olduğu gerekçesiyle müzenin Sur-u Sultani içerisinde bir yere kurulmasına karar verildi. Müzeler Genel Müdürlüğü, geçtiğimiz yıl müze için Gülhane'deki İslam Teknolojileri Müzesi içinde yaklaşık 300 metrekarelik bir alan ayrıldığını ve müzik müzesinin 2008 yılı içerisinde ziyarete açılacağını açıklamıştı. Ancak şu ana kadar bu konuda da bir gelişme olmadı. Müzik müzesiyle ilgili diğer ilginç bir gelişme ise geçtiğimiz yıl yaşandı. Müze açılmadan müzik müzesi bünyesinde faaliyet göstermek üzere İstanbul Müzik Müzesi Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu adında bir müzik topluluğu kuruldu. Ancak müzik müzesi açılamayınca grubun adı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu olarak değiştirildi.
Uzmanlar, halen Türkiye'nin birçok müzesinde bulunan müzik aletlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Müzelerdeki çoğu müzik aleti, depolarda uygunsuz koşullarda saklanıyor. Bu çalgıların uygun ortamlarda belli bir basınçta ve belli bir ısıda muhafaza edilmesi gerekiyor. Ayrıca bazılarının aylık, haftalık, hatta günlük periyodik bakımlarının uzmanlar tarafından yapılması gerekli. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Yapım Anabilim Dalı Başkanı Öğrt. Gör. Cihangir Terzi, çalgıların müzelerde depo mantığı ile saklandığını söyleyerek bu çalgıların ve antik değeri olan her malzemenin mutlaka özel koşullar içinde saklanması gerektiğini vurguluyor. Ulusal bir müzik müzesinin kurulmasının Türkiye için son derece önem arz ettiğini söyleyen Terzi, bu konunun şu ana kadar göz ardı edildiğini ve bir an önce başta hükümet olmak üzere herkesin kararlılıkla bu konunun üzerine gitmesi gerektiğini belirtiyor.
Dünyanın hemen her ülkesinde, o ülke müziğinin tarihsel gelişimini anlatan ve belgeleyen birden fazla müzik müzesi bulunuyor. Bu müzeler aynı zamanda birer yaşayan müze konumunda ve çok ziyaretçi çekiyor. Almanya'da 30, İngiltere'de de 40 müzik müzesi var. Fransa'da bir stadyum büyüklüğünde müzik müzesi bulunurken Yunanistan'da bulunan müzede bağlama, kanun ve ud gibi Türk çalgıları Yunan kültürüne ait çalgı aletleri olarak gösteriliyor. Zaman, Haber: Ali Pektaş, 29.11.2008 |
|||||||
700 YILLIK TARİHİ HAMAM RESTORE EDİLİYOR
Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'ndeki 700 yıllık Muzafferüddin Bey Hamamı'nın restorasyonuna başlandı. Kastamonu Kent Haber, 28.11.2008 |
![]() |
||||||
|
AMAZON LAHİTLERİNİN EN SAĞLAMI KÜTAHYA'DA
Kütahya Arkeoloji Müzesi Müdürü Metin Türktüzün, dünyadaki 20 Amazon lahdinden en sağlamının Kütahya'da olduğunu söyledi.
Kütahya Kent Haber, 28.11.2008 |
||||||
AMASYA'DA CERRAHİ TARİHİ MÜZESİ KURULMASI DÜŞÜNÜLÜYOR
Vali Mehmet Celalettin Lekesiz ve Amasya Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Zafer Eren tarafından “Uluslar Arası Anadolu-Türk Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi” hakkında değerlendirmelerde bulunuldu. Valilik Toplantı Salonu’nda, dün konuyla ilgili bir basın açıklaması yapıldı.
“Uluslar Arası Anadolu-Türk Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi" başlıklı bilimsel kongrenin ele alındığı toplantıda Vali Mehmet Celalettin Lekesiz, Amasya Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Zafer Eren ve beraberindekiler yer aldı. Toplantıda Vali Mehmet Celalettin Lekesiz’in ardından söz alan Amasya Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Zafer Eren yaptığı konuşmada “Henüz Amerika yokken Amasya'da Darüşşifa vardı.” diyerek Amasya'nın tarihteki öneminin altını çizdi. Amasya Valiliği İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından konuyla ilgili olarak yazılı bir açıklamada bulunuldu. Yapılan açıklamada: “Anadolu Türk tıbbının anıt eserlerinden biri olan Amasya Darüşşifası'nın 700. yılını kutlamak ve bu hastanenin ünlü hekimi Sabuncuoğlu Şerefeddin'i anmak üzere, 15-18 Ekim 2008 tarihlerinde Amasya Valiliği ve Amasya Üniversitesi iş birliği ile ilimizde ‘Uluslar Arası Anadolu-Türk Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi" başlıklı bir bilimsel kongre düzenlenmiştir. Düzenleyicileri Amasya Valiliği ile Amasya Üniversitesi Rektörlüğü olan kongreye Çukurova Üniversitesi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk Tıp Tarihi Kurumu ve Ulusal Cerrahi Derneği de katkıda bulunmuşlardır. Kongrenin bilimsel programı, bir dizi konferans ve poster sunumu şeklindeki serbest bildirilerden oluşmuştur. Sosyal programda ise Amasya'nın tarihi ve doğal güzelliklerini tanımayı sağlayacak kültür gezileri yer almıştır. Amasya Darüşşifası'nın kuruluşunun 700. yılı anısına düzenlenen ‘Uluslar Arası Anadolu-Türk Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi’ Amasya'nın, Amasya Darüşşifası'nın ve Şerefeddin Sabuncuoğlu'nun tıp tarihindeki yerini ve tıbbın gelişimine katkılarını, tıp dünyasının ve tarihçilerin gündemine getirmeyi amaçlamış ve 15-18 ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen kongre ile bu amacını gerçekleştirmiştir.
16-17 ekim tarihleri arasında, Saraydüzü Kışla Binası Milli Mücadele Müzesi ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen 6 adet bilimsel oturumda Amerika, İngiltere, Suriye, Azerbaycan ve ülkemizin çeşitli üniversitelerinden gelen 5 yabancı ve 37 yerli bilim insanı tarafından sunulan sözlü ve poster bildiriler ile birçok konuya ışık tutulmuştur.
Kongre açılış gününde sırasıyla Düzenleme Kurulu Başkanı Prof.Dr. İlter Uzel, Kongre Başkanı Prof.Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, Kongre Onursal Başkanı Prof.Dr. Zafer Eren ile Kongre Onursal Başkanı ve Amasya Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz konuşma yapmışlardır. Açılış konuşmalarının ardından uluslar arası üne sahip profesyonel fotoğraf sanatçımız Doç.Dr. Adnan Ataç’ın hazırladığı ‘Amasya Güzellemesi’ adlı onlarca Amasya fotoğrafının yer aldığı bir slayt gösteri sunulmuş ve bu gösteri, konuklarımızın daha Amasya'yı gezmeden tanımalarını sağlamıştır. Açılışın ardından sunulan bildirilerde Amasya Darüşşifası ve Sabuncuoğlu Şerefeddin ile tıbba katkıları, değerli bilim insanlarımız tarafından değerlendirilmiştir. Bildirilerden bazılarının isimleri şöyledir: Osmanlı Döneminde Amasya'da Yetişen Bazı Önemli Hekimler (Doç.Dr. Adnan Ataç), Belgeler Işığında Amasya Darüşşifası (Prof.Dr. Ayten Altıntaş), Şerefeddin Sabuncuoğlu (Prof.Dr. Yücel Tanyeri), Türk Tarihinde Sağlık Kurumları (Prof.Dr. Nil Sarı), Amasyalı Sabuncuoğlu Şerefeddin Efendi Plastik Cerrahi ve Darüşşifa (Prof.Dr. İbrahim Yıldırım), Modern Tıbbın Anadolu Kökleri (Prof.Dr. Nevzat Tarhan), Şerefeddin Sabuncuoğlu'ndaki Göz Hastalıklarının Kısa Bir Değerlendirmesi (Prof.Dr. Esin Kahya), Azerbeycan’ın Tebriz Darüşşifası (13.-14. yüzyıllar) (Prof.Dr. Ferid Alakbarlı) ayrıca sözlü bildirilerin yanında 14 poster bildiri sunulmuş ve tartışılmıştır. Bilimsel oturumların ardından 18 Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirilen Amasya Şehir Gezisi ile ‘marka kent’ olma sürecindeki Amasya'nın tarihi ve turistik dokusu, değerli misafirlerimize tanıtılmıştır. Misafirlerimizden her biri bundan böyle Amasya'nın gönüllü birer turizm elçileri olduklarını beyan ederek ilimizden ayrılmışlardır.
Amasya Uluslar Arası Anadolu-Türk Darüşşifaları ve Sabuncuoğlu Kongresi kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlerin yanı sıra Valimiz Mehmet Celalettin Lekesiz ve Amasya Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Zafer Eren, Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Prof.Dr. İlter Uzel ile diğer konuk bilim adamları ile yaptıkları değerlendirmede Amasya Darüşşifası’nda bir ‘Cerrahi Tarihi Müzesi’ kurulması ve bu müzede Sabuncuoğlu Şerefeddin'in keşfettiği ve kullandığı yaklaşık 160 adet tıbbi aletin sergilenmesi ve turizme kazandırılmasının uygun olacağını görüşünde birleşmişlerdir. Ayrıca ilimizin uluslararası çapta bilimsel bir kongreye ev sahipliği yapabilme kapasitesi yerli ve yabancı katılımcılara gösterilmiştir. Bu çerçevede tüm dünyadan yaklaşık 500 cerrahın katılacağı ‘Uluslar Arası Plastik Cerrahi Kongresi’nin 2010 yılında Amasya'da yapılması hususu ciddi bir şekilde gündeme gelmiş, Türkiye Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Eski Başkanı Prof.Dr. İbrahim Yıldırım söz konusu organizasyonun Amasya'da yapılması için hep beraber girişimlerde bulunulmasını teklif etmiş ve konu ile ilgili çalışmalara şimdiden başlanılmıştır. Özetlemek gerekirse bu kongre sonucunda Amasya Darüşşifası'nın ve Şerefeddin Sabuncuoğlu'nun tıp tarihindeki yeri ve önemi bir kez daha uluslar arası çapta kapsamlı olarak ele alınmış ve incelenme imkanı bulmuştur. İlimizin bu gibi uluslar arası organizasyonlara ev sahipliği yapabileceği görülmüştür. ‘Uluslar Arası Plastik Cerrahi Kongresi’nin ilimizde gerçekleşmesi için adımlar atılmıştır. Amasya'da bir ‘Cerrahi Tarihi Müzesi’ kurulmasına karar verilmiş ve Prof.Dr. İlter Uzel tarafından konu ile ilgili akademik çalışmalara başlanmıştır. Kongrede yayımlanan bildiriler ve sonuçlan bir kitapta toplanarak basılacak ve ilgili kurum ve kuruluşlara dağıtımı yapılarak kamuoyu ile paylaşılacaktır.” dendi. Amasya Gazetesi, 28.11.2008 |
|||||||
KÜLTÜR TURİZMİ, KÜLTÜR VİZYONU
İzmir'deyim.
Birazdan TÜRSAB tarafından düzenlenen sempozyumda
kültür turizmi hakkında konuşacağım. Onlara neler
anlatmalıyım? Önce bir hikaye. Benim uydurduğum bir hikaye:
Tanrı dünyayı yaratıp nimetleri dağıtırken
Türkiye'nin doğu ve güneyindeki ülkelerin altını bol
bol petrol ve doğalgazla doldurmuş. Anadolu'nun
altını ise boş bırakmış. Melekler meraklanmışlar.
Radikal, Yazı: Haluk Şahin, 28.11.2008 |
|||||||
HASANKEYFLİLER YENİ EVLERİNİ BEĞENMEDİ
Hasankeyfliler "Evler küçük, hem de yöre mimarisini
yansıtmıyor" dedi. Ilısu Barajı yapıldığında evleri
sular altında kalacak Hasankeyfliler, kendilerine
teklif edilen yeni evleri maketten gördü. Ancak TOKİ
tarafından yapılacak evler, beğenilmedi. Yeni Hasankeyf, ilçeye 2 kilometre mesafedeki
Raman Dağı eteklerine kuruluyor. DSİ, Afet İşleri
Genel Müdürlüğü ile TOKİ arasında yapılan üçlü
protokolle yapılması planlanan 80 ve 110
metrekarelik toplam bin konut Ilısu Barajı
Bilgilendirme Ofisi'nde tanıtıldı. Maketleri
inceleyen Hasankeyfliler, "İlçenin mimarisini
yansıtmıyor, üstelik çok küçük. Ayrıca, bizlere hibe
verilmezse konutlara taşınmayacağız" dedi. Radikal, 28.11.2008 |
|
||||||
"TURİZM, KÜLTÜRÜ YOK EDİYOR"
Kültür eski Bakanı Fikir Sağlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "mutlaka" birbirinden ayrılması gerektiğini savunarak, "Kültür'ün, turizm gibi sadece maddiyata, para harcamaya, para kazanmaya yönelik bir anlayışla yan yana durması mümkün değildir. Turizm sektöründeki bir işletmeci çok rahatlıkla bir kültür varlığını ya da bir antik kenti kendisine göre biçimlendirebiliyor, onun üzerine otel yapmayı yeğleyebiliyor" dedi.
Sağlar, hükümetin Kültür ve Turizm politikalarını değerlendirdi. Öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlıklarının bir arada olmasının mantığa aykırı olduğunu savunan Sağlar, "Çünkü kültür insanlığın, toplumun, geleneklerin, göreneklerin, birikimi ve geleceğidir. Kültürel gelişmeyi gerçekleştirirseniz demokratikleşmeyi, ekonomik kalkınmayı da sağlarsınız. Kültür, turizm gibi sadece maddiyata, para harcamaya, para kazanmaya yönelik bir anlayışla yan yana durması mümkün değildir" diye konuştu. Kültür Bakanlığı'nın Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren zaman zaman Cumhuriyet hükümetlerinde başka bakanlığa bağlandığını ancak bunun Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu söyleyen Sağlar, "Yani eğitim-öğretimle kültürün bir arada yürütülmesi daha anlaşılırdır. Ama Turizm Bakanlığıyla hiç anlaşılır değildir. Turizm Bakanlığı'nın denizcilikten sorumlu bakanlıkla birleştirilmesi Türkiye için turizm sektörünü denizlerde, kıyılarda oluşturan ülkeler için daha anlaşılırdır" dedi.
Refah-Yol Hükümeti kurulduğunda, operaya gelen Refah Partili Milletvekillerinin ilk yaptığı işin namaz kılmak olduğunu söyleyen Sağlar, "O zaman ‘niye balerinleri böyle dolaştırıyorsunuz?' diye mecliste konuşmalar yapıldı" dedi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in kendi Bakanlığı zamanında, "kütüphane açtı" diye gensoru verdiğini hatırlatan Sağlar, "Melih Gökçek gibi, 'ben kütüphane açtım' diye gensoru verip kütüphane açılmasının doğru olmadığını söyleyen bir zihniyet, ‘sanatın içine tüküren' zihniyet hükümete taşınırsa o zaman kültür faaliyetlerini artmaz. Tabi o zihniyet şimdi Ankara'nın başında" diye konuştu.
Cumhuriyet, 28.11.2008 |
|||||||
|
GERÇEK MONA LISA
Profesör Dani Lischinksi ünlü Mona Lisa'daki kadının
Kudüs'te resmedilirken yüzünün değiştirildiğini
kanıtladı. Vatan, 28.11.2008 |
||||||
TURGUT REİS YANLIŞ GEMİDE Mİ?
Bodrum'daki Osmanlı amirali Turgutreis Heykeli’nde tasvir edilen geminin, o döneme ait olmadığı öne sürüldü.
Arkeolojik sanat tarihçisi Mustafa Beydiz, güzel sanatlar fakültesi öğrencilerine seminer verirken, “Heykeldeki yelkenli 19’uncu yüzyıla ve İngilizlere aittir. Oysa Turgut Reis, 15’inci yüzyılın sonu 16’ncı yüzyılın başında yaşamıştır” dedi. Milliyet Ege, 28.11.2008 |
|
||||||
|
KARATAY ÇİNİ ESERLER MÜZESİ NİHAYET AÇILIYOR
Restorasyon çalışması nedeniyle uzun süredir ziyarete kapalı olan Karatay Çini Eserler Müzesi, nihayet hizmete açılıyor.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Çıpan, restorasyon projesinin hazırlanması ve onayı, restorasyon ve teşhir-tanzim çalışmalarından oluşan bir süreçten sonra tüm çalışmaların tamamlandığını belirtti. Mustafa Çıpan, "Müze, 735. Hz. Mevlana'yı Anma ve Şeb-i Arus törenleri etkinlikleri kapsamında hizmete açılacaktır" dedi. Merhaba Gazetesi, 27.11.2008 |
||||||
İSTANBUL'UN TASARIM MERKEZİ? Eminönü'nde Sokullu Mehmet Paşa Camii karşısında
bulunan Buhara Özbekler Tekkesi, İstanbul'da Buhara
adıyla kurulan üç tekkeden biri olma özelliğini
taşıyor. 1692 yılında Defterdar İsmail Bey
tarafından yaptırılan yapıda, Batı kökenli inşaat
tekniklerinin ve 1. Ulusal Mimarlık Akımı
etkilerinin bir araya getirildiği dikkat çekiyor.
Harem dairesi dışında tamamen kagir olarak inşa
edilen tekkenin en önemli mimari özelliklerinden
birisinin ise Türk-İslam mimarlık tarihinde ender
görülen, giriş kapısının üstüne inşa edilen minaresi
olduğu belirtiliyor.
Hayata geçirilen yenileme çalışmalarıyla işlevini "İstanbul Tasarım Merkezi" olarak sürdürmesine karar verilen tekkede şu anda 6 sınıf, 1 bilgisayar atölyesi, 1 çizim atölyesi, 1 kütüphane, 1 seminer salonu, 1 toplantı salonu, 3 koordinatör odası, 2 öğretmen odası, idari bölümler, öğrenci işleri bölümleri, öğrenci dinleme avluları, 1 tarihi mescit ve 1 tarihi çilehane bulunuyor. Merkezin resmi web sitesinde verilen bilgilerde, minimalist ve modern bir anlayışa göre düzenlenen iç mekan tasarımı da, eskiyi öğrenmek ve korumak ile yeni şeyleri ortaya koymanın gerçek kültürel gelişim olduğuna gönderme yapıyor.
Öğretim kalitesinin yüksek tutulması ve öğrencilerle yakından ilgilenilmesi amacıyla birer kişilik olarak kurgulanan atölye ve sınıflarda, akıllı tahta ve projeksiyon gibi teknolojik sistemler bulunuyor. Tasarım süreçlerinde kullanılacak bilgisayarların yüksek güçte ve hızlı uygulamalar yapabilecek özellikte olduğunun vurgulandığı tanıtım metninde, binanın tamamındaki kablolu ve kablosuz internet ağından Tasarım Merkezi içindeki herkesin ücretsiz olarak yararlanabileceği, başarılı tasarımcıların konferans vermeleri için merkeze davet edileceği ve sadece tasarım ile sanat kitaplarından oluşan bir kütüphanenin de merkez bünyesinde bulunduğu belirtiliyor. Merkezde eğitim vermesi planlanan bölümler ise şimdilik aşağıdaki gibi sıralanıyor:
- Mimari Tasarım
"Özellikle mimarlık fakültelerinde öğrencilere ‘mühendislik dalı' gibi verilen mimarlık ve güzel sanatlar fakültelerinde bir ‘sanat dalı' gibi verilen tasarım eğitimlerinin, sadece bilimsel ya da sadece sanatsal bir kaygı olmadığını, hem sanatsal hem de bilimsel çalışmalar gerektirdiğini öğrencilerimize aktarmayı hedefliyoruz." diyen Akın, merkezin amaçlarını şu şekilde sıralıyor:
- Dünya çağdaş tasarım anlayışını araştırmak,
tanımak ve geliştirmek
Merkez, misyonunu eğitim vereceği tasarımcı ve sanatçıların "tasarım ve sanatı geliştirmeyen, peşin yargılı, ezberci, bildiğini zanneden düşünce yapısından uzak durarak güzel, farklı, iyi, yenilikçi fikirlere yatkın, düşünsel seyahat eden bir topluluk oluşturmak" olarak belirlemiş. "Öğretim kadrosu ve öğrencilerin ortak çalışma sistemi doğrultusunda toplumu ve dünyayı tasarımlarıyla iyiye, erdeme ve güzele yönlendiren öğrenciler yetiştirmek için çalışacak çağdaş tasarım ve sanat eğitimi merkezi"nin ön kayıtları başlamış durumda.
Merkezde, 8 başlık altında aşağıdaki dersler verilecek:
Mimari Tasarım (Mimarlık, İç Mimarlık,
Restorasyon) başlığı altında:
Endüstriyel Tasarım (Mobilya, Obje, Aydınlatma,
Cihaz, Araç, Oyun) başlığı altında: İstanbul Tasarım Merkezi, Der.: Burcu Kaynak - Arkitera, Fotoğraflar: Fotoğraflar: İstanbul Tasarım Merkezi, 27.11.2008 |
|||||||
OSMANLICA TAPULARLA AKIL ALMAZ VURGUN
Antalya'da Korkuteli İlçesi Duraliler yaylasındaki alanlara ait Osmanlıca tapuların, merkeze bağlı aynı ismi taşıyan köyde hazine ve ormana ait arazilerin şahıslara devri için kullanıldığı ortaya çıkarıldı.
Duraliler Köyü'nde yaşayan vatandaşların olan bitenden habersiz olduğu belirtildi.
Cumhuriyet Savcılığı nezdinde polis tarafından sürdürülen 6 yıl süren tahkikat sırasında ihbarcılarla görüşüldü, köylerde inceleme yapıldı. Sonuçta ihbarın doğru olduğu ortaya çıktı. Araziyi tapularla üzerine alan M.O., S.S. ve N.K. isimli şahıslar ile konuyla ilgili bilirkişi incelemesi yapan Antalya Orman Bölge Müdürlüğü'nden emekli orman mühendisleri M.P. ile R.K. ile Tapu Kadastro Müdürlüğü'nde görevli Ü.O. da gözaltında bulunuyor. Resmi evrakta sahtecilik ve kamuoyunu dolandırma suçlamalarından gözaltında bulunan zanlılara yeni katılımlar olabileceği öğrenildi. Antalya Kent Haber, 27.11.2008 |
![]() |
||||||
"PAMUKKALE KORUNMAZSA ATIL HALE GELİR"
Özel Çevre Koruma Kurumu (ÖÇK) Başkan Yardımcısı Ahmet Özcan, gerekli tedbirler alındığında Pamukkale’nin 10 yıl içinde dünyanın gözbebeği olabileceği gibi bakılmazsa Atıl hale geleceğini söyledi. ÖÇK Başkan Yardımcısı Özcan, “Pamukkale bin yıldır var fakat son yıllarda yerli ve yabancı turistler tarafından daha çok ziyaret edilmeye başladı. Şu anda bölgede çetin bir dönüşüm yapılıyor. 10 sene sonra Pamukkale’yi hayal edelim; ya atıl halde, kimsenin uğramadığı, sararmış taşları olan, virane ve kötü şartlarda bir yer ya da dünya ülkelerinin gözbebeği olan, herkesin büyük beğenisini kazanan bir Pamukkale. Bu dünya mirasını korumak istiyorsak, her şeyden önce birlik içinde çalışmamız gerekmektedir” dedi. Evrensel, 27.11.2008 |
|||||||
ESKİ BİNALARIN YENİLENMESİ İÇİN İŞBİRLİĞİ YAPILDI
Manisa Belediyesi, Özel İdare ve Makine Mühendisleri Odası İl Temsilciliği'nin işbirliğiyle Manisa'da atıl durumdaki iki bina restore edilecek.
Haber Ekspres, 27.11.2008 |
|||||||
![]() |
KUŞ HASTANESİ RESTORE EDİLİYOR
Geçmişte, sakat leylekler ve göçmen kuşların tedavi ve bakımının yapıldığı Gurebahane-i Laklakan, bundan böyle hayvan sevgisinin simgesel yapılarından biri haline gelecek. Tarihi Irgandı Köprüsü`nün doğu ayağındaki Sivil Mimarlık Örneği binanın yine hayvanlara sağlık merkezi olarak hizmet vermesi planlanıyor.
Atalarımızın, her türlü konuya duyarlı davrandığını ve güzel çalışmalar ortaya koyduğunu hatırlatan Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, yeni neslin aynı duyarlılığı gösteremediği gibi, ata yadigarlarına da sahip çıkamadığını dile getirdi. Başkan Altepe, “Bu nedenle yürütülen çalışmalar daha bir anlam kazanmaktadır. Gurebahane-i Laklakan olarak bilinen göçmen kuşlar hastanesi; yüzyıllar önce, dünyada daha henüz insan hakları tartışılırken, burada bizim ecdadımız tarafından kurulmuş. Hayvan haklarının korunması için kanunlar çıkartılmış, bu hastanede her türlü kuşun bakımı ve tedavisi yapılmış. Bu sadece bizim kültürümüzde olan bir şey, bizde olan bir şey. Bununla gurur duymamız gerekiyor. Bu kültürü yaşatmak için de elimizden geleni yapmalıyız” dedi.
Bursa Olay, 27.11.2008 |
||||||
DÜNYANIN EN PAHALI KİTABI
Rönesans döneminin
ünlü İtalyan ressamı Michelangelo’nun yaşamı ve
eserlerini anlatan el yapımı ’Michelangelo: La Dotta
Mano’ (Michelangelo: Usta El) adlı eser tam 100 bin
dolara 20 tane alıcı buldu. Hürriyet, 27.11.2008 |
|
||||||
TURİSTE 'KENT KART' GELİYOR
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 20 YTL karşılığında 300 müze ve ören yerinin ziyaret edilebilmesi imkanı getiren “Müzekart” uygulamasından sonra bu sefer de “KentKart” projesini hayata geçirmeyi planlıyor. Gazetemize bir açıklamada bulunan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Müzekart” projesinin başarılı olduğunu bu sebeple önümüzdeki yıldan itibaren bu uygulamanın biraz daha geliştirilerek yabancı turistlere yönelik yapılacağını söyledi. Günay, “Türkiye’ye gelen turistler isterlerse turizm ofislerinden bu kartları edinebilecekler. Bu kart tıpkı Müzekart’ta olduğu gibi belli bir kontör de olacak. Bu kartla örneğin hem tarihi ve turistik yerleri, müzeleri ziyaret edebilecek, hem de otobüs ve vapura binebilecek” dedi. Türkiye Gazetesi, Haber: Yücek Kayaoğlu, 27.11.2008 |
|||||||
YEREBATAN SARNICI'NA BİN 500 YIL SONRA RESTORASYON
Sarnıcın hemen üzerinde bulunan ve taşıyıcı sütunlarda çatlaklara sebep olduğu öne sürülen İl Özel İdaresi binası yıkılacak. İdare binası, Vatan Caddesi üzerinde yaptırılan yeni yerine taşınacak. Ayrıca sarnıçların tavanı ile Sultanahmet'in yüzeyi arasında bulunan 4-5 metrelik katmandan sızan suların yapıya zarar verip vermediği de onarımla netlik kazanacak.
Yerebatan Sarnıcı'nın korunması için üzerine inşa edilen binaların boşaltılarak tadilat yapılmasının şart olduğunu vurgulayan müze müdürü Celalettin Deniztoker, "Tarihi yapının üzerinde sadece İl Özel İdaresi yok. Umarım bu, diğer yapı sahiplerine örnek olur." dedi. İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya ise sarnıca verdikleri zararın farkında olduklarını ifade ederek, binanın önümüzdeki yıl yıkılacağını söyledi. Kaya, yıkılan arazinin ise kamuya açık yeşil alana çevrileceğini belirtti.
Tarihçi İlber Ortaylı da Yerebatan Sarnıcı'na zarar veren binanın bir tören düzenlenerek yıkılması gerektiğini dile getirdi. Bizans ve Osmanlı döneminde sarnıcın bulunduğu zemine bina yapılmasına izin verilmediğini anlatan Ortaylı şunları kaydetti: "Tarihi binaya zarar veren binalar II. Meşrutiyet'in ürünü. Şimdi orada Ayasofya ile boy ölçüşen binalar var. Bunlar hem Sultanahmet'i hem şehri bozuyor. Kirlilik oluşturuyor. Sarnıcın çökmesine sebep oluyor. Bu yüzden İl Özel İdaresi için verilen yıkım kararı alkışlanacak bir durum." "Şimdi o tarihi yapının üzeri nasıl açılacak?" diye soran Ortaylı, mazide ahşap ve basit bir-iki katlı binalar bulunan Sultanahmet Meydanı'na betonarme blokları 1950'li kafaların diktiğini ileri sürdü.
Dünyanın en eski sarnıcı olan Yerebatan, MS 542 yılında Bizans İmparatoru Justinyen tarafından yaptırılmış, 1988'de de temizlenerek ziyarete açılmıştı. Zaman, 27.11.2008 |
|||||||
|
TARİHİ ESER OPERASYONU
Afyonkarahisar'da, geçen cumartesi günü emniyet ekipleri tarafından ele geçirilen tarihi eserin etnografik eser olduğu belirtildi.
Operasyonda ele geçirilen havan şeklindeki tarihi eserin etnografik değeri olduğu öğrenildi. Olayla ilgili tahkikat devam ediyor. Afyonkarahisar Kent Haber, 27.11.2008 |
||||||
YENİDEN BAŞLADI
Malatya'nın Darende İlçesi'nde ödenek yokluğu nedeniyle restorasyon çalışmalarına ara verilen tarihi köprülerde çalışma yeniden başladı. Malatya Haber, 26.11.2008 |
![]() |
||||||
anideermeniyoktur.gov.tr
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ani Antik
Kenti için hazırladığı internet sitesinde ‘Ermeni’
sözcüğünün geçmemesinin sitede yazılanların şu an
için ‘ön bilgilendirme’ niteliğinde olmasından
kaynaklandığını bildirdi. Bakanlık, sitenin Ani’yi
uluslararası alanda en iyi tanıtan site olabilmesi
için bilgilerin içerik ve teknik yönden
zenginleştirileceği taahhüdünde bulundu.
Radikal, 28.11.2008 |
|||||||
|
KAYIP TABLO SERGİDE
On yedinci yüzyılın en önemli Flaman sanatçılarından biri olan Anthony Van Dyck’ın kayıp tablosu İngiltere’deki Tate Müzesi tarafından sergilenecek.
Katherine, Lady Stanhope adlı tablonun, neredeyse yüzyıl boyunca yeri bilinmemiş; 1920’den beri New York’ta özel bir koleksiyonda saklanan eser, pek çok sanat tarihçisi tarafından kayıp kabul edilmişti. Ardından 2006 yılında New York’ta bir müzayedede yer aldı.
Taraf, Fotoğraf: BBC News, 26.11.2008 |
||||||
"İSTANBUL 2010 İÇİN ORTAK ÇABAYA İHTİYAÇ VAR"
Toplantının açış konuşmasını yapan Nuri Çolakoğlu, çağlar boyunca birçok imparatorluk ve semavi dinlere merkez olan İstanbul'un son yıllarda eski ihtişamı ve pırıltısından bir şeyler kaybettiğini, bu kentin insanların zaaf ve ihmallerinden dolayı biraz sarsıldığını vurguladı. İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olmasının aslında çok önemli bir başlangıç olduğunu ifade eden Çolakoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bizlere düşen, bu fırsatı değerlendirip, yeni bir başlangıç yaparak, bu görkemli kenti, silkinip kendine getirecek çalışmaları başlatmaktı. Daha da önemlisi, tarih boyunca farklı dinlerden, milliyetlerden, kültürlerden insanların bağrında barış ve huzur içinde yaşayabilmesini sağlayan, kendine özgü bir birlikte yaşama kültürü geliştiren İstanbul'un bu özelliğini kendi iç dengelerini ve barışını arayan uluslararası topluma bir örnek olarak sunmak."
Çolakoğlu, kültürel mirasın korunarak İstanbul'un çağdaş yüzünü sparlatacak, İstanbulluların kültür-sanat hayatını zenginleştirecek, kente yeni sanat alanları kazandıracak, sanatçıların dünyaya açılmalarını sağlayacak yüzlerce proje gerçekleştirileceğini de kaydetti.
Ajansın 2008 yılında 280 milyon YTL olan bütçesinin 2009'da 805 milyon YTL olacağını ifade eden Çolakoğlu, bunun yüzde 70'inin kentsel uygulamalar alanındaki kalıcı projelere aktarıldığını, ayrıca 2008-2009 tanıtım bütçesinin 100 milyon YTL olarak düşünüldüğünü vurguladı. Çolakoğlu, 2010 yılının İstanbul'u için pek çok farklı alanda çalışma ve projeler yürütüldüğünü dile getirerek, "Böylesine kapsamlı ve karmaşık bir proje, ancak sivil toplum kuruluşları, yerel yönetim, merkezi hükümet, özel sektör kuruluşları ve kültür sanat dünyasının ortak çabasıyla başarıya ulaşabilir" dedi.
"Sahne Senin İstanbul" sloganıyla başlatılan tanıtım kampanyası çerçevesinde düzenlenen toplantıda, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projeleri, sahne ve gösteri sanatları yönetmeni Dikmen Gürün, görsel sanatlar yönetmeni Beral Madra, müzik ve opera yönetmeni Cem Mansur, müzik yönetmeni Garo Mafyan, edebiyat yönetmeni Ahmet Kot, geleneksel sanatlar yönetmeni Ömer Faruk Şerifoğlu, kent kültürü yönetmeni Gürhan Ertür, çok yönlü projeler yönetmeni Serhan Ada, sinema yönetmen yardımcısı Ayşen Sever, kentsel uygulamalar direktörü Korhan Gümüş, kültürel miras ve müzeler direktörü Suay Aksoy ve dış ilişkiler direktörü Esra Nilgün Mirze tarafından anlatıldı.
Toplantının kapanış konuşmasını yapan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Genel Sekreteri Eyüp Özgüç, ajansın yeni döneme büyük bir heyecanla girdiğini belirterek, İstanbulluların bu projeyi sahiplenmelerinin kendileri için en büyük başarı olacağını söyledi. İstanbul için yıllardır bekleyen projelerin hayata geçirilmesini hedeflediklerini ifade eden Özgüç, Atatürk Kültür Merkezi'nin yenilenmesi, dünyanın en büyük Çin ve Japon porselenlerinin bulunduğu Topkapı Sarayı mutfaklarının restorasyonu, Theodosius Limanı projesi gibi yalnızca İstanbul'u ve Türkiye'yi değil, tüm dünyayı ilgilendiren, uluslararası ölçekte projeler üzerinde çalışıldığını belirtti. Özgüç, iş dünyasının da bu projeyi sahiplenmesinin ve projelere destek vermesinin yeni projelerin de başlamasını sağlayacağını ifade ederek, "Bu proje İstanbul'un geri dönüşüm projesi, markalaşma projesidir. İstanbul, kendisine yapılan yatırımı fazlasıyla geri verecektir" dedi. Toplantı dizisinin sonuncusu, 27 Kasım perşembe günü İstanbul'daki yabancı misyonun temsilcileri olan konsolosluklar ve kültür ataşeliklerinin katılımıyla gerçekleştirilecek.
İstanbul 2010 çalışmaları kapsamında Atatürk Kültür Merkezi'nin güncellenmesi, yani mimarisini geliştirme projesi ile Gazhane Projesi ve Haliç'teki Galata Köprüsü Projesi önemli çalışmalar arasında yer alıyor.
Dünya Kentleri Sergisi'nin 2010 yılında İstanbul'da açılmasının planlandığı çalışmalar kapsamında müzecilikte Galata Mevlevihanesi, Yıldız Sarayı, Resim Heykel Müzesi ve Türk İslam Eserleri Müzesi'nde rehabilitasyon çalışmaları yapılacak. "Adalar Müzesi", "Yenikapı Kent Arkeoloji Müzesi", "Mimar Sinan Araştırma Merkezi ve Müzesi", "İstanbul Kent Müzesi" gibi yerel ve kentsel müzeler kurulması planlanıyor. Müzelerin envanterinin dijital ortama aktarılması amacıyla Müze Depo ve Destek Merkezi kurulması projesinin de tarihi eser kaçakçılığının önlenmesinde etkili olması bekleniyor.
Müzik alanında "2010'a Gider İken" projesi kapsamında kentin değişik yerlerinde mobil sahneler kurularak, vatandaşlar müzikle buluşturulacak. "Müziğin Dokunduğu Yaşamlar" projesi çerçevesinde de devlet okullarındaki bin 200 müzik öğretmenine eğitim ve seminerler verilerek, bu bilgiler öğrencilere aktarılacak.
Cnn Türk, 26.10.2008 |
|||||||
JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU
Eskişehir'de jandarmanın yaptığı operasyonda 2 zanlı ile birlikte 2 adet tarihi eser ele geçirildi.
Alınan bilgiye göre, aldıkları bir ihbarı değerlendiren jandarma timleri, Eskişehir-Kütahya karayolu, Orman Fidanlığı önünde plakası belirlenen bir otomobili durdurmak için uygulama başlattı.
Yapılan çalışmada içerisinde M.Ş. ve H.A.'nın bulunduğu bahse konu otomobili durduran görevliler aracın bagaj bölümünde yaptıkları aramada, kadın figürlü bir heykel ile pişirilmiş topraktan imal edilen keçi figürlü tarihi içki kabı ele geçirdi.
Jandarma, gözaltına alınan iki zanlının sorgulamalarının ardından adliyeye sevk edileceğini bildirdi. Eskişehir Kent Haber, 26.11.2008 |
|||||||
MÜZEKART SATIŞLARI 400 BİNE ULAŞTI
Türkiye’de bu yıl uygulamaya konulan ve müze ve ören yerlerini ziyarette 20 YTL karşılığında bir yıl boyunca kullanılan Müzekart’tan, 5 ayda 400 bin adet satıldı. Müzekart’ın bir yılda 2,2 milyon kişiye ulaşması bekleniyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü (DÖSİMM) Müdürü Tolga Yusuf Tuyluoğlu, Türkiye genelinde 5 ayda 400 bin Müzekart’ın satıldığını söyledi. Tuyluoğlu, 23 noktada satışları süren Müzekart’ın, 18 Haziran tarihinden 1 Kasım’a kadar olan dönemde 400 bin kişiye ulaştığını kaydederek, “Söz konusu rakam ile hedeflerimizi tutturmuş bulunuyoruz” dedi.
Tuyluoğlu, “12 aylık bir dönem sonunda Müzekart satışlarının 1 milyon 200 bin rakamına ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bu rakam proje hedefi olan 1 milyon adedin üzerindedir” diye konuştu. Turizm Gazetesi, 26.11.2008 |
|||||||
![]() |
ANZAK YOLUNDA ÇİLE SÜRÜYOR
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı içerisinde bulunan Anzak yolundaki çalışmaların 2 yıldan bu yana yapılmaması, bölgeyi ziyaret edenleri zor durumda bırakıyor. Çanakkale Kent Haber, 26.11.2008 |
||||||
ZEUGMA'DA HARİTA ÇALIŞMASI
Zeugma Antik Kenti ile Rumkale arasındaki Fırat Nehri'ne bakan 25 kilometrelik güzergahta, harita çalışması başlatıldı. İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından hazırlanan, ''Nizip Bölgesi Halihazır Harita Hazırlama İşi'' konulu projenin ihalesi yapıldı. Açık ihale usulü ile yapılan ve 13 firmanın katıldığı ihaleyi, en uygun teklifi veren Acar-Gis Harita Mühendisliği Ltd. Şirketi kazandı.
İhaleyi kazanan firma, çalışmalara başladı ve 200 günlük bir çalışmayla, 4 Haziran 2009'da harita çalışmasını tamamlayacak. Firma çalışanları, toplam 1750 hektarlık geniş bir alanda, Fırat Nehri'ne bakan yamaçlarda 25 kilometrelik bir güzergahta titiz bir çalışma yaparak, bölgenin haritasını çıkartacak. Bölgede yapılacak olan çalışmalar, GPR (Yeraltı Radar Yöntemi) cihazı ile yüzey araştırmaları yapılarak, iş kısa sürede tamamlanacak.
İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Abdülkadir Demir, yapılan titiz bir çalışma sonucunda hazırlanan proje kapsamında ihalenin gerçekleştirildiğini, 200 günlük kısa bir çalışma sonucunda harita çalışmasının tamamlanacağını söyledi. Harita çalışmasının, tarihi ve kültürel mekanlarda yapılacak olan çalışmalar için son derece önemli bir gelişme olacağını belirten Demir, ''Halihazır harita çalışması, Zeugma Antik Kenti ile Rumkale arasındaki bölgede, ileride yapılması düşünülen imar planlamasının da altyapısını oluşturacak'' dedi. Gaziantep 27 Gazetesi, 26.11.2008 |
![]() |
||||||
|
JANDARMA DEFİNECİLERE GÖZ AÇTIRMIYOR
Karabük'ün Safranbolu İlçesi'nde kaçak tarihi eser kazısı yapan 6 kişi suçüstü yakalandı.
Karabük Kent Haber, 26.11.2008 |
||||||
MÜZELERDEKİ ESERLER UYDUDAN TAKİP EDİLECEK
Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzelerdeki eserleri korumak için yeni bir proje üzerinde çalışıyor.
Bu proje gerçekleştiğinde müze ve ören yerlerinin teşhir salonlarında ya da depolarında bulunan eserler ile bu eserlerin yurtiçi ve yurtdışında sergilenmek amacıyla taşınması süreci GPRS (Genel Paket Radyo Servisi) ve RFİD (Radyo Frekanslı Tanıma) gibi sistemlerle takip edilecek. Sistemin hayata geçirilmesiyle eserlerin anlık sayımı da yapılabilecek. Kültür varlıklarının korunması, sergilenmesi, yayımlanması ve yönetilmesi aşamalarının tümünde son teknolojik sistemleri kullanmak isteyen Bakanlık, TÜBİTAK ve DTP ile birlikte çok sayıda proje geliştirdi. 'Taşınır Kültür Varlıklarını Etiketleme ve İzleme Sistemi Tasarımı ve Mekansal Entegrasyonu (KÜLTÜR-ID)' projesi de bu çerçevede geçtiğimiz ağustos ayında hazırlandı. İki yıl içinde hayata geçirilecek olan sistemde eserler yerlerinden kaldırıldığı anda bilgi sahibi olunacak. Eser dünyanın neresine giderse gitsin, Bakanlığın görüş alanı dışına çıkamayacak. Müze ve ören yerleri şu an için sadece kamera ve güvenlik görevlileri ile korunuyor. Buna rağmen hırsızlıkların önüne geçilemiyor. Zaman, Haber: Aslıhan Aydın, 26.11.2008 |
|||||||
PAŞA KONAĞI KAMULAŞTIRILIYOR
Ordu'da, cumhuriyetin kurulduğu yıllarda vali konağı olarak kullanılan 18. yüzyıldan kalma konağın kamulaştırılmasıyla ilgili çalışma başladı.
Önerge hakkında konuşma yapan İl Genel Meclis üyesi Abdurrahman Baş, söz konusu yapılan kültürel bir değeri olduğunu düşünerek böyle bir önerge hazırladıklarını söyledi. Her iki binanın da özel idare tarafından satın alınarak kamu yararına kullanılmasını istediklerini ifade eden Baş, "Buraların Özel İdare bütçesi ile alınması zor olabilir. Ancak valimiz ve Kültür Bakanlığı'ndan talep edilmesi halinde kültür ve turizm değerlerimize kazandırılacaktır" dedi.
Ordu Kent Haber, 26.11.2008 |
![]() |
||||||
ŞEYH EDEBALİ'NİN EVİ, ECDADIN KEMİKLERİNİ SIZLATIYOR
Osmanlı İmparatorluğu'nun manevi kurucusu Şeyh Edebali'nin yaşadığı ev Eskişehir'de bulundu. Araştırmacı-yazar Osman Ömer Yener, 23 yıl süren çalışmanın ardından bulunan evin Eskişehir'in Uludere Köyünde olduğunu belirledi.
Evin 100 yıldan bu yana köyün çamaşırhanesi olarak kullanıldığı ortaya çıktı. Araştırmacı-yazar Yener, yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan evi belgeleriyle birlikte Noter'e tasdik ettirdi. Evin, Anıtlar Kurulu tarafından koruma altına alınması bekleniyor.
Uludere Köyü Muhtarı Hasan Hüseyin Taze, evin tarihi önemini bilmediği için yıllardır içinde çamaşır yıkayıp kazanlarda su kaynattıklarını söylüyor. Muhtar Taze, "Bilinçsizce yaptığımız bu işler evi kötü duruma getirmiş. Alınan karar gereği bundan sonra burada çamaşır yıkanmayacak. Yıkayanlara ceza uygulanacak." diye konuştu. Araştırmacı-yazar Osman Ömer Yener ise, 1985 yılında söz konusu evle ilgili çalışma başlattığını, çok sayıda belge elde ettiğini anlatıyor. Yener, 23 yıldır araştırmalarını sürdürdüğünü sonunda Osmanlı Devleti'nin manevi kurucusu Şeyh Edebali'nin yaşadığı evin Uludere Köyü'nde olduğunu tespit ettiğini dile getiriyor. Edebali'nin Şam'dan sonra Uludere Köyü'ne gelerek söz konusu evde, Hicri 690 ila 710 yılları arasında 19 yıl boyunca yaşadığını belirten Yener, "Osmanlı sultanlarının fermanlarında da bu evden bahsediliyor. Söz konusu fermanlarda tarif edilen ev ile Uludere Köyü'ndeki ev birbirini tutuyor. Ayrıca Edebali'nin buradaki medrese, zaviye ve dergahları fermanlarda bahsediliyor." diye konuştu. Yener, Osmanlı'nın kuruluş fermanı ile ilk hutbe bu evde hazırlandığını da iddia etti. Zaman, haber: Mehmet Kuru, 25.11.2008 |
|||||||
![]() |
TARİHLE İÇİÇE YAŞIYORLAR
Tarihi Sebastopolis Antik Kenti’nin üzerinde kurulu olan Tokat’ın Sulusaray İlçes'inde vatandaşlar, antik şehrin kalıntılarıyla iç içe yaşıyor. Sulusaray ilçesi, Roma İmparatoru Trajan zamanında (MS 98-117) Pontus Galaticus’la, Polemoniacus eyaletlerinden ayrılarak Capadokia eyaletine dahil edilen Sebastopolis Antik Kenti’nin üzerinde kurulu bulunuyor.
Yunanca kelime anlamı büyük, azametli şehir olan Sebastopolis’in bazı kaynaklarda MÖ 1. yüzyılda kurulduğu bildiriliyor. İlçelerinin tarihi Antik Kent Sebastopolis üzerine kurulu olduğunu söyleyen Sulusaray Belediye Başkanı Bekir Coruk, “Bu tarihin üzerinde 180 adet fiili olarak kullanılan ev var. Bu insanlarımızı kapı dışarı etme şansımız yok. TOKİ ile işbirliği yaparak TOKİ’ye hazineden 850 dönümlük, yani 850 bin metrekarelik bir alanı devrettik. Sebastopolis Antik Kenti’nin gün yüzüne çıkarılması için yaptığımız girişimlerimiz devam ediyor” şeklinde konuştu.
Coruk, “Sebastopolis Antik Kenti’nin dünyanın en büyük antik şehri olan Efes Harabeleri gibi gün yüzüne çıkarılmasını istiyoruz. Bu gün yüzüne çıkarıldığı takdirde dünyaya yeni bir miras ve tarih kazandırılacak” diye konuştu. Türkiye Gazetesi, 25.11.2008 |
||||||
MEVLEVİ CAMİİ MÜZE OLUYOR
Afyonkarahisar'da restorasyon çalışmaları tamamlanan Mevlevi (Türbe) Camii, müzeye dönüştürülüyor.
Afyonkarahisar Kent Haber, 25.11.2008 |
|
||||||
"İSLAM SANATLARI YATIRIM ARACI OLARAK GÖRÜLMEMELİ"
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, 125. yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Sanayi-i Nefise Mektebi adıyla ressam Osman Hamdi Bey tarafından kurulan akademinin Geleneksel Sanatlar Bölümü, geçtiğimiz haftalarda 'Geçmişten Günümüze Geleneksel Sanatlar' başlığıyla 'kısa' bir sergi düzenledi.
Kamil Akdik'ten Rikkat Kunt'a, Muhsin Demironat'tan Macit Ayral'a, İsmail Hakkı Altunbezer'den Ali Alparslan'a, oradan da günümüze kadar pek çok ustanın ve halen akademide olan hocalarla öğrencilerin eserleri sergide yer aldı. Kısaca yolu bu üniversiteden geçmiş tüm sanatçıların eserleri aynı çatı altında toplanmıştı. Geleneksel sanatlar bölümü ilk kez böyle kapsamlı bir sergi düzenliyordu.
Üniversitenin 125. yılı dolayısıyla kapısını çaldığımız Tezhip Anasanat Dalı Başkanı Prof.Dr. Faruk Taşkale, 'altın çağını yaşıyor' denilen klasik sanatlara dair pek dile getirilmeyen konulardan söz açtı. Taşkale, klasik eserlerin 'en gözde yatırım aracı' olarak görülmesinden tutun da, bunların sürekli aynı isimler etrafında tekelleşmesine kadar pek çok sorunu dile getirdi, biraz da yakındı. Geleneksel sanatların yaygınlaşması adına önemli işlerin yapıldığını söyleyen Taşkale, "Devlet duyarsız değil, İslam eserlerine sıcak bakıyor. Belediyelerin, vakıfların açtıkları kurslar da var; ama yeterince yaygın değiller. Belli bir kitle var. Her şey bunların etrafında dönüyor. Yarışma yapılıyor, jüri üyeleri hep aynı isimler. Bankaların, Kültür Bakanlığı'nın yarışmaları oluyor, yine üyeler karşılıyor sizi. Bu sanatlar belli kişilerin tekelinde yürüyor. Onlar da istedikleri gibi döndürüyor çarkı." diyor.
Klasik sanatlara olan ilgi gitgide artarken müzayedelerde özellikle hat eserleri yüksek fiyatlara alıcı buluyor. Geçtiğimiz aylarda müzayedeye çıkan Şevket Rado Koleksiyonu'ndan sonra önceki gün de Emin Barın Koleksiyonu satışa sunuldu. Taşkale, müzayedeleri ve koleksiyonerlerin klasik sanatlara ilgisini ise şöyle değerlendiriyor: "Bu ilgi, Sevgi Gönül, Sakıp Sabancı ve birkaç koleksiyonerin İslam eserlerine verdiği önemle başladı. Onlar sadece bir koleksiyon veya eser olarak düşünmüyorlardı bunları. Eserleri korumak ve kollamak gibi düşünceleri de yoktu, önemli olan eserin kendisiydi. Bu iki ismin vefatından sonra bir süre müzayedeler sönük geçmeye başladı. Lakin son birkaç yıldır bir canlanma var. Şevket Rado Koleksiyonu'ndan sonra ise büyük bir hareketlilik başladı. Ve pazar günü gerçekleştirilen Emin Barın müzayedesi de bu ilginin ne derece arttığını göstermiş oldu."
Hem Rado'nun hem de Barın'ın eserlerinin devlet veya bir koleksiyoner tarafından topluca satın alınması pek çok kimsenin dileğiydi. Fakat her iki müzayede sonunda eserler dağıldı. Müzelerimizin bu iki önemli koleksiyondaki eserleri toplu halde alıp sergilemede duyarsız kaldıklarını söyleyen Taşkale, "Rado'nun eserleri çok iyi bedellere satıldı. Emin Barın da öyle. Umarım İslam sanatlarına ilgi duyan birilerine ulaşmışlardır. Bunları yatırım aracı olarak değil, defalarca bakıp zevk alınacak sanat eserleri olarak görmeliyiz." diyor.
Son dönemlerde klasik anlayışın ötesinde pek çok eser görücüye çıkmaya başladı. Kimi ustalar bunu pek hoş karşılamazken kimileri yenilikten yana. Faruk Taşkale de bu gelişimi destekleyenlerden. Aynı zamanda tezhip sanatçısı olan Taşkale şöyle diyor: "Klasik bilgileri edindikten sonra kişiyi serbest bırakmak gerekir. Bakalım neler çıkıyor ortaya... Sanatçıların nefes almalarına izin vermek gerek. Sadece 'klasik, klasik' dersek, belli bir dönemi alıp bize ters düşen yerlerini geri bırakırsak, bu tutuculuk olur. Öyle ki klasik sanatlarda eleştiri geleneği yok diyoruz. Aslında var; yıkıcı, bozucu içine kapatıcı, uzaklaştırıcı bir eleştiri..." Zaman, Haber: Musa İğrek, 25.11.2008 |
|||||||
|
800 YILLIK HANI YAĞMALADILAR
Kütahya-Afyonkarahisar
karayolunun 23. kilometresinde bulunan 815 yıllık
tarihi Yenice Hanı, tarihi eser hırsızları
tarafından talan edildi.
Selçuklular tarafından inşa edilen tarihi hanın Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de hizmet verdiği öğrenildi. Çaldıran Savaşı'ndan dönen Yavuz Sultan Selim'in, 815 yıllık tarihi handa bir gece mola verdiği, aynı handa Evliya Çelebi'nin de defalarca kaldığı rivayet ediliyor. Kütahya Kent Haber, 25.11.2008 |
||||||
TARİHE SALDIRI
Eylül ayında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından açılışı yapılan Taşköprü tarihi cephanelik binası saldırıya uğradı.
Tarihi cephanelik binasının duvarlarına, bekçi kulübesine ve banklara boya ile yazı yazan 15 yaşındaki İ.I. ve 21 yaşındaki E.Ç. isimli şahıslar Polis tarafından yakalandı. Şahıslar alınan ifadeleri sonrası Savcılığın talimatı üzerine serbest bırakıldılar. Kastamonu Nasrullah, 24.11.2008 |
|||||||
LAODİKYA'DA ALTI YILDIR SÜRDÜRÜLEN ÇALIŞMALAR
Denizli’nin antik kentlerinden Laodikya’da altı
yıldır sürdürülen kazı çalışmaları sonunda önemli
tarihi eserler gün yüzüne çıkarıldı. Prof. Celal
Şimşek, fresklerin detaylı olarak incelendikten
sonra uluslararası bir bilim dergisinde
yayınlanacağını belirtti. Hürriyet Ege, Haber: O. Nuri Boyacı, 24.11.2008 Hürriyet, 25.11.2008 |
|||||||
OSMAN HAMDİ'NİN 'HAN İÇİ' TABLOSUNA 2.2 MİLYON YTL
Portakal Sanat ve Kültür Evi tarafından düzenlenen "Sonbahar Müzayedesi"nde, ressam Osman Hamdi Bey'in "Han İçi" adlı tablosu, 2 milyon 200 bin YTL'ye satıldı. Yeni Şafak, Fotoğraf: Sabah, 24.11.2008 |
|
||||||
TARİHİ BEYLER EVİ CBÜ'YE VERİLDİ
Manisa’nın Kula İlçesi’nde 3 katlı 7 odalı ahşap tarihi Beyler Evi, Turizm Otelcilik öğrencilerinin ders göreceği uygulamalı otel olarak restore edilmek üzere Celal Bayar Üniversitesi’ne (CBÜ) 25 yıllığına tahsis edildi. Mülkiyeti Kula Belediyesi ile Kula Kaymakamlığı’na ait olan tarihi ev, 5 yıl içinde restore edilerek butik otel olarak hizmete girecek. Evin anahtarını DP’li Belediye Başkanı Halil Gülcü’den alan CBÜ Kula Meslek Yüksek Okulu Müdürü Yrd. Doç. Ali Gül Çubuk, Kula’daki tarihi evlerin kazanımı için herkese görev düştüğünü belirterek, CBÜ olarak tarihi evi restore ettireceklerini söyledi. Çubuk, "Turizm ve Otelcilik bölümü öğrencileri butik otelde uygulamalı eğitim görecek. Buradan diğer otellere eleman yetişecek ve turizme büyük katkı sağlayacağız. Bu tür butik otellerin 15-20’ye ulaşması, ilçenin turizm kenti olmasına büyük katkı sağlayacaktır" dedi. Hürriyet Ege, Haber: Hikmet Sepet, 24.11.2008 |
|||||||
ULUCAMİ ÇEVRE DÜZENLEMESİ MEVZUATA TAKILDI
Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası çevre düzenlemesi ve tarihi eserin etrafında bulunan mülkiyetlerin kamulaştırılması mevzuata takıldı. UNESCO tarafından 'Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınan cami ve darüşşifasının restorasyonu için uzun zamandır toplantılar ve çalışmalar yapılıyordu. Gelinen noktada dünya harikası olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası için somut adımlar atılmaya başlandığı sırada bu kez mevzuat krizi baş gösterdi. Sivas İl Özel İdaresi tarafından yapılacak olan Divriği Ulu Camii çevre düzenlemesi ve kamulaştırma çalışması, mücavir alan engeline takıldı. Çalışma yapılacak alan Divriği Belediyesi mücavir alanı içerisinde kaldığı için mevzuat krizi yaşanıyor. İl Özel İdaresi, belediye mücavir alanı içerisinde olan bölgeye direkt olarak müdahil olamıyor. Çevre Düzenlemesi ve kamulaştırma için İl Özel İdaresinde bulunan genel bütçeli ödenek ise mevzuat gereği özerk bütçeli olan belediyeye aktarılamıyor. Divriği Ulu Camii'nde yaşanan mevzuat krizinin aşılması için Vali Veysel Dalmaz başkanlığında geniş katılımlı bir toplantı yapıldı. Ancak sorunun aşılamadığı öğrenildi. Oysa bu mevzuat krizin aşılmasının yolu var. Öncelikle Divriği Ulu Camii Anıt Eser Kurulu'nun Divriği Ulu Camii etrafında ki yeşil alanların ve binaların cami alanı olarak ilan edileceği bir karar alması gerekiyor. Daha sonra bu kararın Divriği Belediye Meclisi'nde oylanarak kabul edilmesi ve Sivas Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanması gerekiyor. Bu onayın ardından İl Özel İdaresi, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası çevre düzenlemesi ve tarihi eserin etrafında bulunan mülkiyetlerin kamulaştırılma çalışmasına başlayabilecek. Yeşil Divriği, 24.11.2008 |
|||||||
EMİN BARIN KOLEKSİYONU KRİZ DİNLEMEDİ
'Bir yazı sevdalısı' olarak anılan hattat, cilt sanatçısı ve tasarımcı Emin Barın'ın (1913-1987) yıllardır bekleyen koleksiyonu tahmin edildiği gibi dağıldı. Conrad Otel'de gerçekleştirilen geniş katılımlı müzayede kriz dinlemedi. Fiyatlar kimi zaman kat be kat artarken müzayedeye çıkan eserlerin büyük çoğunluğu satıldı. Mehmed Aziz Rufai'nin Hilye-i Şerif'i dudak uçuklatacak bir fiyata 260 bin YTL'ye alıcı buldu. Şeyh Hamdullah Kıt'ası 90 bin, Halim Özyazıcı'nın levhası 55 bin, Hamit Aytaç'ın Hututu Mütenevvia'sı 90 bin, İsmail Hakkı Altunbezer'in levhası 56 bin YTL'ye, Mahmud Celaleddin'in levhası 100 bin YTL'ye, Abdülmecid'in Tuğrası 100 bin YTL'ye satıldı. Kamil Akdik, Hamit Aytaç, Mahmud Celaleddin, İsmail Hakkı Altunbezer gibi hattatların besmeleleri, levhaları, kıt'aları, ayetleri, hadis-i şerifleri, kelam-ı kibarları ve beyitleri en çok ilgiyi gören eserlerdendi. Yaklaşık 180 parça eser görücüye çıkarken salondaki uğultu ve heyecan görülmeye değerdi.
Raffi Portakal'ın yönettiği müzayede, alıcıların çekişmesinden dolayı uzun sürdü. Krizin koleksiyoncuları ve alıcıları pek etkilemediği de kulaklara fısıldanan sözlerdendi. Barın'ın koleksiyonu geçtiğimiz aylarda müzayedeye çıkan Şevket Rado'nun koleksiyonundan çok daha fazla ilgi gördü. Öyle ki pek çok eser muhammen bedelinin iki-üç katı fiyatına satıldı. Fermanlarla birlikte Emin Barın'a ait levhalar da alıcıların ilgi gösterdiği eserler arasındaydı.
Müzayedenin 'Büyük Ustalardan Tablolar' başlıklı ikinci bölümü Barın Koleksiyonu'na nispetle sönük geçti. Fakat eserlerin fiyatları yüksekti. Her tablosu rekor fiyata satılan Osman Hamdi'nin açılış fiyatı 2 milyon YTL olan 'Han İçi' adlı peyzajı 2 milyon 200 bin'e 'Dilenci' adlı eseri ise 275 bin YTL'ye satıldı. Süleyman Seyyid'in Kuyudan Su Çeken Kadın'ı ise 300 bin YTL'ye alıcı buldu. Zaman, Haber: Musa İğrek, 24.11.2008 |
|||||||
KUTSAL METİNLER SERGİLENİYOR
El yazmalarında yer alan ve birçoğu İncil’den alınan sahneler, Ortaçağ’da önemli işlere imza atan Paul, Herman ve Jean Limbourg kardeşler tarafından yapılmıştı. Söz konusu el yazmalarının yapılması için sanatçılara destek sağlayan ve Jean de France adıyla bilinen Berry Dükü’nden dolayı 18 kasım günü ziyarete açılan sergiye The Belles Heures of the Duke of Berry adı verildi. Sergi 8 Şubat 2009 tarihine kadar ziyarete açık olacak.
Berry Dükü, Fransa tarihinin en başarılı birkaç kralının oğlu, erkek kardeşi ve amcası olarak da biliniyor. Berry Dükü hakkında konuşan Metropolitan Museum of Art’daki Ortaçağ Sanatı Koleksiyonu’nun küratörü Timothy B. Husband, 1340 - 1416 yılları arasında yaşayan Berry Dükü’nün sanatsal faaliyetlere destek olduğunu söyledi. Dükün çok sayıda saraya ve şatoya sahip olduğuna bunun yanında şapeller inşa ettirdiğine değinen Husband, “Yüzyıl Savaşları’nın yapıldığı esnada Fransa’nın önemli bir bölümünün Berry Dükü’nün yönetimi altında olduğuna değindi. Dükün zamanının iyi sanatçılarını koruduğunu, maddi olarak desteklediğini ve iyi eserler yaratmaları için gereken olanakları onlara sağladığını anlatan Husband, “Fakat Berry Dükü’nün en büyük tutkusu Saatlerin Kitabı / Books of Hours adıyla bilinen ve içinde kişisel duaların yer aldığı lüks el yazmalarıydı,” dedi. Husband, dükün özellikle 40 yaşından sonra bu tür çalışmalarla ilgilenmeye başladığını sözlerine ekledi.
“Ortaçağ’ın Bestseller’ı” olarak tanımlanan Books of Hours, gerçekten de o dönemde son derece popülerdi. Bu popülerliğinin en önemli nedeni ise inançlı Hıristiyanlar’ın bu el yazmaları sayesinde ruhban sınıfının aracılığına ihtiyaç duymadan Tanrı ile iletişim kurulabileceklerine inanıyor olmalarıydı.
Dük, çok sayıda insana borcu olmasına rağmen Books of Hours isimli kitap serisinin en sevilen iki tanesine finansal destek sağlamaktan vazgeçmedi. Bu kitaplardan biri olan Très Riches Heures Paris’in kuzeyindeki Musée Condé at the Chateau of Chantilly’de saklanıyor ve herhangi birinin bu eseri inceleme şansı bulması neredeyse imkansız. Diğer el yazması Belles Heures ise 1954 tarihinde Met Koleksiyonu’na eklenmişti. Taraf, 23.11.2008 |
|||||||
|
NOEL BABA MÜZESİ'NDE RESTORASYON
Antalya'nın Demre İlçesi'ndeki Noel Baba Müzesi, bölgenin en çok turist çeken tarihi mekanlarında biri...
Müze'deki restorasyon çalışmaları sırasında 8 ve 9'uncu yüzyıllara ait 12 tane duvar resmi ortaya çıkarıldı.
Din adamlarının yaptıkları toplantıların tasvir edildiği resimler, önce çamur tabakasından temizleniyor daha sonra yapıştırıcı ile sağlamlaştırılıp sabitleniyor .
Onbir yıldır devam eden duvar resmi çalışmalarının bu yıl tamamlanması bekleniyor. Trt/Haber, 23.11.2008 |
||||||
BİZANS DÖNEMİNE AİT 161 SİKKE ELE GEÇİRİLDİ
Erzurum'da Bizans ve Osmanlı döneme ait 161 adet altın sikke ele geçirildi. Sikkelerle ilgili olarak yakalanan 6 kişi gözaltına alındı.
Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla F.G, S.S,A.K, S.K,S.D ve S.D isimli şahısları yakın takibe aldı. Bizans ve Osmanlı dönemine ait altın sikkeleri şehir merkezinde pazarlamak isteyen zanlılara yönelik operasyon gerçekleştiren polis, söz konusu şahısların üzerinden 161 adet altın sikke ele geçirdi. Şahısların yapılan sorgulamasından Zanlıların emniyetteki sorgulamalarının ardından adli mercilere sevk edileceği bildirildi. Zanlıların iki ayrı operasyonda ele geçirildiğini açıkladı. Altın sikkeler müze yetkilileri teslim edildi. Zaman, Haber: Orhan Yıldırım, 23.11.2008 |
|||||||
İNANILMAZ KEŞİF
Bulgaristan'ın güney doğusundaki Karanovo Köyü'ndeki kazı çalışmalarında ikinci yüzyıla ait bir savaş arabası atıyla birlikte yan yana bulundu.
Savaş arabasının tekerlekleri bronzdan yapılmış ve tekerlekler çok yıpranmamış olarak kazı çalışmasında bulundu. Arabanın yanında bir atın iskeletine de rastlandı.
At ve araba bir höyük içinde bulundu. Bulgaristan'ın güney doğusunda şimdiye kadar Trakya Krallığı dönemine ait 10 bin tane höyüğe ulaşıldı.
Trakya Krallığı'nın MÖ 4000 ile MS 46 yılına kadar yaşadığı tahmin ediliyor. Krallığa daha sonra Roma İmparatorluğu tarafından son verildi.
Hürriyet, 23.11.2008 |
|||||||
HARPUT'TA YAPILAN ARKEOLOJİK KAZILAR SONA ERDİ
Prof.Dr. Necla Sevin ve Prof.Dr. Veli Sevin koordinatörlüğünde yapılan kazılarda 12. yüzyılda Yakın Doğu'nun üç yöneticisinin hapsedildiği tarihi zindan ortaya çıkarıldı.
Harput'ta Haziran ayından beri Elazığ Müzesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla sürdürülen Harput İç Kale kazıları sona erdi. Kazı Koordinatörü Prof.Dr. Necla Sevin, 12. yüzyıl Yakın Doğu tarihinde Harput'un çok önemli bir yer tuttuğunu belirterek, Yakın Doğu'nun ve üç yöneticisinin bu zindanda hapsedildiğini söyledi.
Sevin, "Bölgenin hakimi olan Artuklu Belek Bey, 1122 yılında Urfa Haçlı Kontu ve Birecik Senyörü'nü buraya hapsediyor. Kudüs Haçlı Kralı Budin veya Bodvin'i de buraya hapsediyor'' bilgisini aktararak şöyle devam etti: ''25 kişilik bir şövalye grubunun burada kaldığına dair bilgiler veriliyor. Zindanın Osmanlı döneminde de kullanıldığını görüyoruz. 18. yüzyılda yavaş yavaş zindan olarak kullanımdan vazgeçiliyor ve kazılar sırasında elimize geçen en son paralar 1255 hicri yılına ait paralar. Ondan sonra para elimize geçmedi. Biz 19. yüzyıl ortasında bu mahzenin muhtemelen tehlike arz ettiği için kaya ve topraklarla doldurulmuş ve o günden sonra buranın bir efsane olarak kaldığını görüyoruz. Ta ki bu kazılara kadar.Türkiye açısından ve Harput açısından çok önemli bir yer altı şehri ortaya çıkmak üzere."
Yürütülen çalışmalar sonunda ortaya çıkarılan zindanının daha detaylı bilgileri için 2009 yılı Haziran ayında yeniden kazı çalışmaları yapılıp tarihi zindanın turizme açılması bekleniyor. Turizm Gazetesi, 22.11.2008 |
![]() |
||||||
HARRAN'DA BİR TARİH YOK OLUYOR
Radikal, Haber: Hasan Kırmızıtaş- Ömer Pınar, 22.11.2008 |
|||||||
AMASYA TREN GARI 81 YAŞINDA
Amasya Kent Haber, 21.11.2008 |
![]() |
|
Konya (G. Bell) |
...1905
|
![]() |
16 - 22 Kasım 2008 |
||
TARİHİ TÜRBENİN RESTORASYONU BİTİYOR
Çanakkale'de bakımsızlık sebebiyle harabeye dönen Tatarlar Camii olarak bilinen Kayserili Ahmet Paşa Camii'nin avlusundaki Nedime Hanım Türbesi ile tarihi kütüphanenin restorasyon çalışmaları tamamlanma aşamasına geldi.
Çanakkale Kent Haber, 21.11.2008 |
|
|
![]() |
KELENDERİS ANTİK KENTİNDE YAZITLAR BULUNDU
Mersin'in Aydıncık İlçesi'ndeki Kelenderis Antik Kenti'nde gerçekleştirilen bu yılki kazı çalışmalarında, kentin içindeki Agora Bazilikası'nda geometrik süsler ve yapının inşasında çalışanların adlarının yer aldığı yazıtların bulunduğunu bildirdi.
Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Kamil Levent Zoroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1985'ten beri devam eden çalışmaların bu yılki etabını Mersin, Çukurova, Mimar Sinan, Ankara ve Doğu Akdeniz üniversitelerinden gelen katılımcılarla gerçekleştirdiklerini belirtti. Cnn Türk, 21.11.2008 |
|
|
||
KOLTUKTAN KALKMADAN LOUVRE TURU
Avrupa Birliği bugün, Avrupa kültürünün son 2000 yılına ait toplam iki milyon belgeye çevrimiçi erişim sağlayan dijital kütüphaneyi resmen açtı ama büyük rağbet yüzünden sayfa geçici olarak kapandı.
Europeana adlı İnternet sitesinde, bin ayrı müze, ulusal kütüphane ve arşivlerden alınma çok çeşitli yazılı malzemeleri filmler, fotoğraflar, çizimler, haritalar ve ses dosyaları yer alıyor. Ancak Europeana'nın resmen açılmasından birkaç saat önce, çok sayıda meraklının sayfaya ulaşma çabası yüzünden AB'nin dijital kütüphanesi çöktü.
AB Dijital Kütüphanesinin sözcüsü Martin Selmayr, saatte 10 milyon kişinin siteye girmeye çalışması yüzünden, bilgisayar kapasitesini artırabilmek için, öğleye doğru geçici olarak sayfayı dondurduklarını açıkladı.
Europeana neler sunuyor? AB Komisyonunun Enformasyon ve Medyadan sorumlu yetkilisi Viviane Reading, yeni sitenin kullanıcılara, Londra'ya gitmeden İngiltere Ulusal Kütüphanesi'nde dolaşma veya Paris'e gitmeden Louvre müzesinde Mona Lisa tablosunu izleme gibi olanaklar sunacağını söyledi.
Europeana Projesine Fransa öncülük ediyor. Fransa, Google'ın milyonlarca kitabı sanal ortama aktarma çabasından ve böylece Amerika Birleşik Devletleri'nin dünya kültürüne egemen olması olasılığından kaygı duyuyor.
Europeana dijital kütüphanesinde ilk elde yer alacak malzemelerin yaklaşık yarısı Fransa kaynaklı.
Ancak, Almanya ve Polonya gibi ülkelerin de, kendi kültürel varlıklarını sanal ortama taşıma konusunda daha fazla çaba ve para harcaması umularak, 2010 yılına kadar, bu kütüphanede 10 milyon kalem malzeme toplanması amaçlanıyor.
Halen Avrupa'daki ulusal kütüphanelerde bulunan kitapların yalnızca yüzde 1'i dijital ortama taşınmış durumda. Bunun nedenlerinden biri de, telif hakları.
Google, Europeana'nın devreye girmesini memnunlukla karşıladı ve Gütenberg'in matbaayı keşfinden bu yana bilginin toplanması bakımından en büyük teknolojik adım olacak bu gelişme bağlamında, işbirliği yapmayı umduklarını kaydetti. Macedonian Radio and Television, 21.11.2008 |
||
ERZURUM'DA SİKKE OPERASYONU
Erzurum'da polisin düzenlediği operasyonda Bizans dönemine ait altın sikkeleri pazarlamaya çalıştığı ileri sürülen 3 kişi yakalandı.
Erzurum Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi (KOM) ekipleri tarafından yapılan istihbari çalışmada, F.G., S.S. ve M.A.'nın tarihi eser kaçakçılığı yaptıkları belirlendi. Bunun üzerine harekete geçen ekipler, Bizans ve İslami döneme ait altın sikkeleri pazarlayacakları öğrenilen şahıslara yönelik operasyon düzenledi. Operasyonda F.G., S.S ve M.A. isimli şüpheli şahıslar yakalandı. Şahısların üzerinden Bizans ve İslami döneme ait 59 adet altın sikke ele geçirildi. Erzurum Kent Haber, 21.11.2008 |
|
|
"KAZI ÇALIŞMALARI İÇİN YETKİ VERİLSİN"
Düzce İl Kültür ve Turizm Müdürü Özcan Budak, il genelinde yapılacak kazı ve inceleme çalışmaları için kendilerine geniş yetki verilmesini istedi. Konuralp Müzesi'ne müdürlük verilmediği için yüzey araştırma ve kazı çalışması yapamadıklarını kaydeden Budak ‘Benim elemanım bu işleri yapabilecek kapasiteye sahip sadece yetki istiyorum’ dedi.
Sarsılmaz firmasının özel müze açmak için Kültür
ve Turizm Müdürlüğü’ne başvurduğunu söyleyen Budak,
Bakanlığın talimatı doğrultusunda kurulum iznini
vermek için Bolu Müze Müdürlüğü elemanlarının
hazırlayacağı raporu beklemek zorunda kaldıklarını
ifade ederek “Sarsılmaz firması bize müracaat ederek
özel müze açmak istediğini söyledi. Biz bu talebi
Bakanlığa ilettik bize Bakanlıktan ‘Bolu müzesi
elemanlarınca verilecek rapor doğrultusunda
açılabilir’ şeklinde bir yanıt geldi. Benim de
elemanım var. Bolu’ya yetki verileceğine benim
elemanıma yetki verilsin. 5084 sayılı teşvik yasası
gereği kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri mevzi
imar planları, hazine arazilerinin incelenmesi
talepleri hepsi bizim elimize geliyor. Eğer 2003
yılında Konuralp Müzesi'ni açmasaydık bu işlemler
için Düzce’deki vatandaşımız Bolu’ya gidecekti. Her
türlü sıkıntıya rağmen biz müzemizi açtık ve 5084
sayılı yasa gereği tüm incelemeleri bizim
elemanlarımız yapabiliyor. Benim elemanlarım
Bolu’dakilerden belki daha başarılı ama müdürlüğümüz
olmadığı için Bolu’nun inisiyatifinde. Vatandaş
define çalışması yapacak, ruhsat istiyor, bize
müracaat ediyor, Bolu’ya gönderiyoruz. Benimde
elemanlarım var bana yetki verin” diye konuştu. Özcan Budak, yakın zamanda Cumayeri’nde bulunan 500 yıllık küpün kazı izni için bir çok kurumla irtibata geçtiklerini dile getirerek “Geçtiğimiz günlerde Cumayerinde bir küp bulduk. Bizim elemanlarımız çalışma yaptı ama bunun yetkisini alana kadar Kültür Varlıkları Koruma Kurulu, Bakanlık çalmadığımız kapı kalmıyor. İnşallah bu sorunda çözüme kavuşacak” şeklinde açıklama yaptı. Düzce Damla, 21.11.2008 |
||
|
CIĞIZOĞLU KONAĞI BİLMECEYE DÖNDÜ
Niğde’nin Bor İlçesi Orta Mahalle’de yer alan kilise ve üzerine yapılan Osmanlı Konağı’nın onarım işi bilmeceye döndü. Her yıl onarılacağı açıklanan yapı yıkılmak üzere.
|
|
BİR TARİH CANLANIYOR
Gelin Hamamı olarak bilinen ve Fatih Sultan Mehmet’ in annesi Hatice Halime Hüma Hatun’ un Osmanlı Sarayı'na gelin giderken uğurlandığı tarihi Çayırcık Hamamı 27 Kasım 2008 tarihinde kiralama ihalesine çıkıyor…
Gerek Devrekani gerekse Kastamonu için hem tarihi hem de kültürel ve folklorik açıdan büyük önem arz eden Çayırcık hamamı, uzun yıllar harabe bir halde sonunun gelmesini bekledikten sonra, Kastamonu’ da Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün kurulmasının ardından hayat bulan eserler arasına girdi. 2008 yılı Mayıs ayında restorasyonu tamamlanan hamamın 27 Kasım tarihinde yapılacak olan kiralama ihalesi ile 600 yıllık bir tarih de yeniden yaşamaya başlayacak.
Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Hamam gelinlik çağa gelen kızların düğünden önce yıkandıkları ve bunu yöre halkının gelenek haline getirdiği bir Gelin Hamamı olarak geçmişte işlev gördü. Hamamı tarihi açıdan değerli kılan ise Osmanlı Padişahı Sultan 2. Murat ile evlenen Candaroğlu Hükümdarı İbrahim Bey’ in kızı Hatice Hüma Hatun’ un bu hamamda gelin yıkanmasını yaparak uğurlanması oldu. Asırlar boyunca gelinlik kızların yıkandığı, düğünlerin olmazsa olmaz adetlerinden birisi olarak yaşatıldığı Çayırcık hamamının yeniden aynı işlevsellikle bürünmesi hem bu eserin aslına uygun şekilde yaşaması hem de Kastamonu ve Devrekani kültür hayatındaki önemli bir fonksiyonun tekrar gün yüzüne çıkarılması açısından önem taşıyor.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü üstüne düşen görevi yaparak ata yadigarı bu eseri ayağa kaldırdı. Şimdi sıra Devrekani halkında… Bu eseri tarihi misyonu doğrultusunda yaşatmak onların gayretleriyle mümkün olacak. Kastamonu Nasrullah, 21.11.2008 |
|
|
KURAN'IN İMLASI BU TAŞTA
MI GİZLİ? Hürriyet, Haber: Emre Kızılkaya, 21.11.2008 |
||
|
"KONAK'I YIKMAK SAÇMALIK"
CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş’ın Konak Meydanı’nı Rusya’daki Kızıl Meydan gibi yapmak için hazırlattığı projeye mimarlardan da tepki geldi. Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Hasan Topal, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcılığı görevindeyken kendisinin de katkıda bulunduğu Konak Meydanı Projesi’nin yerel yönetimler ve meslek odalarının konsensusuyla yapıldığını söyledi. Meydanın tarihi SİT olarak tescilli olduğuna dikkat çeken Hasan Topal şöyle konuştu:
“Meydan, Saat Kulesi, cami gibi çok önemli binalara ve özelliklere sahip. Bu meydan, tarihi özelliklerine, kimliğine yakışır şekilde projelendirilerek, uygulandı. Kentlilerin benimsendiği meydan bir de ödül aldı. Bu kadar beğenilen ve ödüllü bir meydanı bozmayı öneren Kemal Karataş’ın, üstelik de görevi olmadığı halde proje hazırlatması ve kamuoyuna açıklaması saçmalıktan başka bir şey değil” dedi. Böyle bir konunun yerel yönetimler, sivil toplum örgütleriyle dayanışma halinde gündeme getirilmesi gerektiğini belirten Topal, “Garip bir öneri. Kentin böyle bir gereksinimi de yok. Uygulanabilirliği de tartışmalı” diye konuştu. Milliyet, 21.11.2008 |
|
BİN YIL ÖNCE TÜRKLER
Sabah, 21.11.2008 |
||
VAKIFLAR ÇALIŞIYOR
Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün, 2009-2010 yıllarında Gaziantep'te 18, Kilis'te 10 olmak üzere toplam 28 eserin onarım ve restorasyonunu tamamlayacağı bildirildi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğünce başlatılan proje çerçevesinde, 4 yılda 26 vakıf eserinin restorasyonu için 13 milyon 816 bin YTL harcadı.
Gaziantep ve Kilis'te çok sayıda tarihi yapıyı restore ettirerek yeniden vatandaşların hizmetine sunduklarını ifade eden Güven, “'Tarihi mekanları onarıp restore ederek hem yok olmaktan kurtarıyoruz hem de ekonomiyi canlandırıyoruz. Kira gelirlerimiz arttı. Vakıflar Bölge Müdürlüğü olarak geçen yıl 1,5 milyon YTL gelir elde etmiştik. Hedefimiz bu geliri bu yıl 2 milyon YTL'nin üzerine çıkarabilmek. 2009 yılı hedefimiz ise bu rakamı 5 milyon YTL'ye çıkarmak. Tabii ki elde ettiğimiz vakıf gelirlerini de yeni restorasyon çalışmalarına harcıyoruz" diye konuştu. Gaziantep 27 Gazetesi, 21.11.2008 |
||
KONFERANS
Osmanlı İmparatorluğu ve batı Avrupa arasındaki diplomatik ve kültürel ilişkileri Hollanda Arkeoloji Enstitüsü konferanslar dizisinin 2008 konuları arasında yer alıyordu. TAYHaber, 22.11.2008 |
|
|
![]() |
300 YILLIK KURAN-I KERİM
Tokat'ın Reşadiye İlçesi'nde, jandarma ekiplerinin yaptığı operasyonda, bir kişinin evinde, yaklaşık 300 yıllık olduğu tahmin edilen altın işlemeli Kur'an-ı Kerim ele geçirildi. Sabah, Fotoğraf: Yeni Şafak, 21.11.2008 |
|
ARABAN'DA KUTSAL MEKANLAR DÜZENLENİYOR
Araban'a bağlı Ziyaret Köyü'nde bir tepe üzerinde bulunan Hz Muhammed'in sahabelerinden Sa'd Bin Vakkas'a ait kutsal mekanda çevre düzenleme ve peyzaj çalışması başlatıldı. Bölgedeki vatandaşlar tarafından büyük ilgi gösterilen ve ziyaret edilen kutsal mekandaki çevre düzenleme ve peyzaj çalışmaları Gaziantep İl Özel İdaresi tarafından gönderilen ödenekle Araban Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından yapılıyor.
Gaziantep 27 Gazetesi, 21.11.2008 |
|
|
![]() |
BELEDİYELER HALKTAN TOPLANAN VERGİLERLE 293 TARİHİ ESERİ ONARDI
İstanbul'un tarihi çehresi her geçen gün gençleşiyor. Kültür varlıklarının bakım ve onarımını teşvik eden ve Emlak Vergisi'nden kesilen 'taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına ait katkı payları' bu anlamda önemli rol oynuyor.
İl Özel İdaresi de 5 yılda bu fondan belediyelerin sunduğu 1.107 projeye 114 milyon 907 bin 657 YTL kaynak ayırdı. Projelerin henüz 293'ünün bakım ve onarımı tamamlandı ve işçilik ve bakım giderleri için İl Özel İdaresi, belediyelere 36 milyon 567 bin 152 YTL para aktardı. Emlak Vergisi'nden kesilen 'taşınmaz kültür varlıklarına ait katkı payı' il özel idarelerinin tuttuğu bir hesapta birikiyor. İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sabri Kaya da bu fonlarda biriken kaynağı, tarihi eserler için sundukları proje karşılığı belediyelere aktardıklarını söyledi.
Vatandaşların bir taşınmaz satın aldığında dolaylı olarak ödediği paralarla onarılan ve projesi çizilen tarihi eserler arasında Fatih'teki Emir Buhari Tekkesi, Bulgur Palas, Eyüp'teki İsmihan Sultan, Murat Molla Kütüphanesi, Beyoğlu'ndaki Mahmut Efendi Çeşmesi, Emetullah Valide Sultan Çeşmesi, Sultan Abdülmecit Han Çeşmesi, Rumeli Feneri Kalesi, Üsküdar'daki Kuzguncuk İskele Çeşmesi, Balaban Tekkesi, Şeyh Nurullah Efendi Dergahı, Sarıyer'deki Garipçe Kalesi, Silivri'deki Mimar Sinan Köprüsü, Şile'deki Fener ve Kumbaba Moteli gibi eserler bulunuyor.
Fondan yararlanmak isteyen belediyeler arasında Fatih, Eyüp, Beyoğlu, Eminönü ve Üsküdar'ın yanı sıra Zeytinburnu, Küçükçekmece, Kadıköy, Tuzla, Bahçeşehir, Selimpaşa belediyeleri de bulunuyor. Fondan en çok yararlanan belediyeler ise 53 proje ile Fatih, 43 proje ile Üsküdar, 36 proje ile Beyoğlu ve Eyüp. Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 21.11.2008 |
|
TARİHİ TAŞ MEVZİLER İLGİ
BEKLİYOR
Kütahya Kent haber, 20.11.2008 |
||
EKMEKÇİZADE AHMET PAŞA
KERVANSARAYI AÇILDI |
||
DAĞLARIN ARDINDA UNUTULAN ŞUAYB ŞEHRİ
Harran İlçesi'nde bulunan Şuayb Peygamber'in yaşadığına inanılan Şuayb Şehri, ilgisizlik nedeniyle kaderine terk edildi.
Zengin tarihi dokusu ile zamanın en önemli yapıtlarından biri olan tarihi Şuayb Şehri ilgisiz ve bakımsızlık nedeniyle yok olmayla karşı karşıya kaldı. Tarihi Şuayb Şehri yapı taşlarının köylüler tarafından tahrip edildiği, taşların yeni yapılarda kullanıldığı öne sürüldü. Tarihi koleksiyonu bağrında barındıran Şuayb Şehri'ne gereken ilginin gösterilmediğinden şikayetçi olan köylüler, şehrin koruma altına alınması ve turizme kazandırılması gerektiğini dile getirdi.
Şanlıurfa'ya 88 kilometre mesafede bulunan Özkent Köyü'nde bulunan harabeler, geniş bir alana yayılan Ören Yeri'nin surlarla çevrili olduğu ve bazı tarihçilere göre Roma Dönemi'nde inşa edildiği biliniyor. Halk arasında tarihi kentin harabelerinde yaşadığına inanılan Şuayb Peygamber'in makamı olarak bilinen bir mağara bulunuyor. Şanlıurfa Kent Haber, 20.11.2008 |
|
|
MİMAR SİNAN'IN
BURSA'DAKİ TEK ESERİ YENİDEN AYAĞA KALDIRILIYOR
Etrafını saran dükkan ve reklam tabelaları arasında tarihten silinmeyi bekleyen Galle Han, Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe tarafından hazırlanan üç aşamalı bir proje ile yeniden Bursa'ya kazandırılıyor. Çalışmanın ilk ayağında cephe siluetlerini düzenleyerek çatısını ve kubbesini onaran belediye, hanın görünümünü baştan aşağı değiştirdi.
İkinci etapta ise tarihi hanın görünmeyen kısımlarını ortaya çıkarmayı amaçlayan belediye, proje çalışmalarını başlattı. Hanın tamamen onarılarak kullanılabilir hale gelmesi için çalışan yetkililer, projenin üçüncü ayağında da Galle Han ile Abdal Camii ve meydanı arasında kalan tahılcılar ve diğer alanları temizleme yoluna gidecek. Galle Han'da yapılan çalışmaları yerinde inceleyen Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, çalışmalar hakkında gazetecilere bilgi verdi. Mimar Sinan'ın Bursa'daki tek eseri olan hanın, vatandaşlar tarafından, kendilerine hakkında en çok soru gelen han olduğunu vurgulayan Altepe, geçmişte adeta tarihi yapıyı ortadan kaldırmaya dönük çalışmalara imza atan belediyelere sitem etti. Ortasından yol geçirilen hanın, yok olması için çalışıldığını kaydeden Altepe, restorasyon ile Galle Han'ın diğer tarihi eserler gibi işlevsel hale getirileceğini ifade etti.
Bursa'nın "her sokağı için kitap yazılır" nitelikte olduğunu, tarihi ve turizm kenti olma yolunda ilerlediğini belirten Altepe, şöyle konuştu: "Bu eserler o günkü devletin gücünü yansıtan eserlerdir. Maalesef bu zamana kadar farkına varamadığımız kentin önemli değerleridir bunlar. Tarihi Galle Han'ın her köşesi yıkılmış ve ortasından cadde geçiyordu; görünen çok az bir bölümü kalmıştı. Biz de çalışmalarımızı başlattık ve ilk etabı tamamladık. Bu restorasyon en çok ses getiren ve takdir gören projemiz oldu."
Cumhuriyet Caddesi Dörtyol ağzı Yiğit Köhne Camii karşısında kalıntı duvarlar ve birkaç odası bulunan han, 16. yüzyılda Kanuni'nin sadrazamlarından Semiz Alizade Paşa tarafından yaptırıldı. İki katlı olarak inşa edilen bina, Tahıl Han ve Galle Han adlarıyla anılıyor. Duvarları kesme taş ve tuğla ile örülmüş. Avlusunda tarihi çınarlar ve İznik çinili çeşmenin varlığından söz edilen han, 1690 ve 1844 yıllarında tamir edildi. 1855 depreminde hasar gören yapı, Cumhuriyet Caddesi'nin açılmasıyla ikiye bölünerek kendi haline terk edildi. Harabe hale gelen yapının alt katları, işyeri olarak kullanılıyor. Zaman, Haber: Adem Elitok, 20.11.2008 |
||
![]() |
TÜRKİYE'NİN HAZİNESİ DÜNYAYI CEZBEDİYOR
Türkiye’nin zengin tarihi ve kültürel mirasını yurt dışında anlatan 6 sergi, şu ana kadar yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl İspanya, İsveç ve İngiltere’de sergiler açtı. Almanya’da ve ABD’deki sergiler ise sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. İspanya’da önce Madrid San Fernando Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde, daha sonra Sevilla Real Alcazar Sarayı’nda izlenime sunulan “Altın Satırlar: Sakıp Sabancı Müzesi’nden Osmanlı Hat Sanatı” sergisi, 5 ayda 233 bin 174 kişi tarafından gezildi.
Türkiye Gazetesi, 20.11.2008 |
|
NASRETTİN HOCA'NIN EVİ MÜZE OLUYOR
Türk kültür tarihinin güldüren bilgesi Nasrettin Hoca'nın doğup büyüdüğü evin bütçe yetersizliği nedeniyle yarım kalan restorasyonuna ödenek çıktı.
Eskişehir'in Hortu Köyü'nde bulunan ev, restorasyonun ardından müzeye çevrilecek. Böylece hocanın fıkralarıyla vermek istediği mesajlar, mumya ve resimlerle evin değişik köşelerinde dramatize edilecek. Müzede hocanın kullandığı eşya ve kitaplar da sergilenecek.
Kültür Bakanlığı, Nasrettin Hoca'nın evini, 2005 yılında mirasçılarından alarak restore etmeye başladı. Tabiat Varlıkları Kurulu tarafından koruma altına alınan evin bir bölümü ile ahırı, samanlığı, kileri ve tandırı aslına uygun olarak onarıldı. Ancak restorasyon için ayrılan 500 bin YTL'lik ödenek bitince çalışmalar durdu. Bir buçuk yıl sonra hocanın torunlarının girişimiyle 200 bin YTL ödenek çıkarılınca çalışmalar yeniden başladı. Yaklaşık 2 bin metrekarelik alan üzerinde bulunan ve 2 katta yürütülen faaliyetler önümüzdeki günlerde tamamlanacak.
Hortu Belde Belediye Başkanı ve Nasrettin Hoca'nın 10. kuşaktan torunu Cemal Dedebağ (52), dede yadigarı evin yıllar önce restore edilmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Ancak bir türlü yerine getirilmedi. Tek arzumuz, çalışmaların bir an önce bitirilmesi." dedi. Dünyaya mal olmuş bir insanın evinin yarım kalmasının hocaya yapılmış bir haksızlık olduğunu dile getiren Dedebağ, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu yaşananlar tam fıkralık. Yüz yıllardır en güzel gerçekleri bizlere güldürerek anlatan Nasrettin Hoca, bir an önce kendisine sahip çıkılmasını bekliyor." Zaman, Haber: Mehmet Kuru, 20.11.2008 |
![]() |
|
![]() ![]() ![]() |
HARPUT'TA TARİH AYAĞA KALKIYOR
Harput’taki tarihi mekanlar hakkında halk arasında ilginç rivayetler var. Anlatılanlara göre şehirde bir deprem olur. Ulu Cami’nin minaresi devrilmek üzereyken yanında defnedilmiş olan Seyyid Ahmed Efendi, bunu engeller. İşte o depremde, caminin mihrap kısmında bulunan dut secdeye gelir. Ulu Caminin minaresi de Pisa Kulesi'ne nispet yaparcasına boynunu büküverir. Her gün çok sayıda kişi bu camiyi ve kökleri mihrabın altında, bedeni ise dışarıda olan yaşlı ağacı görmeye geliyor. Bu arada Mansur Baba için Selçuklu tarafından yapılan sekizgen kubbeli türbe ise tam bir mimarlık harikası.
El-aziz olarak da bilinen Elazığ’ın, en eski yerleşim yeri Harput’taki kendi haline terkedilmiş tarihi eserler Valilik, Belediye ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün çalışmalarıyla yenileniyor. Ulu Cami, Sara Hatun Camii, Ağa Camii, Mansur Baba Türbesi, Seyyid Ahmed Çapakçuri, Nadir Baba, Arab Baba, İmam Efendi ve Beyzade Efendi’nin türbeleri elden geçirildi. Ayrıca çevrede bulunan han, hamam, kervansaray, çeşme ve konakların da restorasyonunun yapılacağı belirtildi. Yaklaşık bir yıl önce tadilat çalışmalarına başlanan Sara Hatun Camii eski ihtişamına kavuşurken; Alaca Camii ve Kesrik Camii onarılacağı günü bekliyor.
Öte yandan Elazığ’ın Harput Mahallesi’ndeki Arap Baba türbesi içersinde medfun bulunan ve mumyalanmadığı halde yaklaşık 700 yıl hiç bozulmadan günümüze ulaşan Selçuklu kumandanlarından Yusuf Efendi’nin (Arap Baba) naaşı, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izni ile bilim adamları tarafından türbeden alınarak incelenmek üzere Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürülmüştü. Ancak bilim adamları bir sonuç alamadı. Harput Mahallesi’ndeki türbesinde bulunan Arap Baba’nın naaşı, yıllardır ziyaretçilere açık tutuluyordu. Ancak Arap Baba türbesini bu aralar ziyaret edenler kapalı kapısı ile karşılaşıyor. Zira, Arap Baba defnedilmeyi bekliyor. Türkiye Gazetesi, 19.11.2008 |
|
MARDİN KALESİ'NİN RESTORASYONU İÇİN 200 BİN YTL ÖDENEK GÖNDERİLDİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı, yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan 7 bin yıllık tarihi Mardin Kalesi'nin onarımı için 200 bin YTL ödenek gönderdi.
Mardin Milletvekili Gönül Şahkullubey, Mardin Kalesi'nin kurtarılması için yapılan girişimlerin olumlu sonuç verdiğini belirterek, kalenin onarılması için Mardin İl Özel İdaresi'ne 200 bin YTL ödenek gönderildiğini söyledi.
Mardin'in kültürel mirasının ve dokusunun korunması ve yaşatılması için büyük gayret sarf ettiklerini ifade eden Şahkullubey, "Açık hava müzesi konumundaki tarihi zenginliğimizin farkındayız. Bu zenginliğimizin ilimize ekonomik fayda olarak geri dönüşümünü sağlamaya çalışıyoruz. Çalışmalarımızda Mardin'e özel ilgi gösteren ve desteğini bizden esirgemeyen Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a teşekkür ediyorum. Kalenin bir an önce onarım ve restorasyon çalışmasını yapmak istiyoruz. Onarımı bittirdikten sonra turizme açmak istiyoruz" dedi. Turizm Gazetesi, 19.11.2008 |
||
SERGİ AÇAN MÜZE ZİYARETÇİ SAYISINI DÖRDE KATLADI
Türkiye'de müzelere ilgi dünya ortalamasının gerisinde seyrediyor. Yerli ve yabancı turist sayısını artırmak isteyen müzeler adeta birbiriyle yarışıyor. En önemli hamle ise sergi açmak. Türk İslam Eserleri Müzesi, açtığı sergilerle ziyaretçi sayısını beş yılda dörde katladı. 2003'te 53 bin olan ziyaretçi sayısı 2008 yılının Kasım ayında 200 bini aştı.
Müze Müdürü Seracettin Şahin, İstanbul'un Avrupa'nın Kültür başkenti olacağı 2010'da İslam dönemi boyunca ahşabın değişimini konu edinen ve kaligrafinin gelişimini inceleyen iki ayrı koleksiyonu sergileyeceklerini söyledi. Müzede bulunan Hz. Osman'ın kendi el yazısıyla yazdığı Kur'an-ı Kerim'in de tıpkıbasımının yapılacağını kaydetti. Kufi yazıyla yazılan ilk eser olma özelliği taşıyan elyazma Kur'an, dünyada ve bilhassa Müslüman aleminde düzenlenen birçok sergiye taşınmak isteniyor. Ancak taşınmaların eseri zamanla yıprattığından Mushaf'ın müzede tutulmasını isteyen Şahin, Diyanet Vakfı'na bağlı Türk İslam Araştırma Merkezi tarafından yapılacak olan tıpkıbasımın eseri yıpranmadan koruyacağını ifade etti. Müzede sergilenen eserlerden bazıları şöyle: "Selçuklulara, Artuklulara, Emevilere, İranlılara ait halılar, yöresel ev ortamları, köy evlerinden görünümler, kıyafetler, padişahların kendi elleriyle yaptıkları rahle, masa, kutu gibi eşyalar, erken İslam dönemi ile Osmanlı'dan kalma seramikler, ibrik, sürmedan, testi, sürahi, kandil, şamdan, ayna gibi küçük eşyalar." Zaman, Haber: Arif Bayraktar, 19.11.2008 |
||
AZİZ BEDROS KİLİSESİ AYA İRİNİ GİBİ OLACAK
Büyükşehir Belediyesi, tarihi ve kültürel dokunun canlandırılmasına yönelik yürüttüğü çalışmalar kapsamında, 2005 yılında gün ışığına çıkarılan Aziz Bedros Kilisesi'ni, restorasyon sonrası İstanbul'daki Aya İrini Kilisesi gibi seçkin bir konser salonu haline getirecek.
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Aziz Bedros Kilisesi'nin, şehrin ortasında yer alan bir iplik fabrikası içerisinde uzun yıllar gizli kaldığı ve bir depo olarak kullanıldığı belirtildi. Kilise'nin, ortaya çıkarılmasının ardından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla tescillendiği, mülk sahibi ile yapılan görüşmeler neticesinde yapının Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alındığı kaydedildi. Gaziantep 27 Gazetesi, 19.11.2008 |
|
|
"İSİM DEĞİŞİKLİĞİ TARİHE DARBEDİR"
Gölbaşı'na bağlı olan belde belediyelerinin mahalle olması sonucu isimlerinin akıbeti tartışma konusu oldu. Göl-Der Başkanı İsa Ömercan, "Tarihe malolmuş bu isimlerin kaldırılması demek, tarihimize yapılan ihanet olur" dedi. Oyaca Belediye Başkanı Duran Özkan, Oyaca isminin nüfustan alınan belgelerde geçmediğini öne sürdü.
Belediye Başkanı Duran Özkan "Gölbaşı Yeşilçam ve Gölbaşı Akarsu Mahallesi olarak geçiyor. 500 yıllık olan Oyaca isminin yok sayılması, tarihimize ve kültürümüze yanlış yapılmış olur" dedi. Bu konudaki tepkilerini dile getiren Başkan Duran Özkan, "Oyaca ismi tarihimizi, kültürümüzü anlatıyor. Oyaca ismi Nüfus Müdürlüğü’nden kalkarsa, tarihimizden de kopmuş oluruz. Onun için Oyaca isminin kaldırılmasına karşıyız" dedi.
Özkan "Bu konuda vatandaşlarımız da çok tepkili. Mahalle ismi geçecekse, önünde Oyaca Yeşilçam Mahallesi ve Oyaca Akarsu Mahallesi olarak yazılabilir, veya sadece öbür mahalleler göz önüne alınmaz, tek bir Oyaca Mahallesi olarak işlemler yapılabilir" diye konuştu. Vatandaşlar da Oyaca adının kaldırılmasına tepki göstererek, konuyu gerekirse mahkemeye intikal ettireceklerini belirttiler.
GöL-Der Başkanı İsa Ömercan ise ilçeye bağlı belde iken mahalle olan Bezirhane, Selametli, Oyaca, Karaali ve Karagedik’in isimlerinin kaldırılmasının büyük bir yanlış olduğunu belirterek, "Böyle bir durumun neden ve nasıl olduğunu araştırıyoruz. Tarihe malolmuş bu isimlerin kaldırılması demek, tarihimize yapılan ihanet olur. Oyaca’nın en az 500 yıllık, Karaali’nin 700 yıllık tarihi vardır. Bu isimlerle anılmaması, tarihimize ve kültürümüze bir darbe olur" dedi. Hürriyet Ankara, Haber: Ayşe Türkmez, 19.11.2008 |
||
![]() |
150 MİLYON YIL ÖNCE İNSAN NEYE BENZİYORDU
Avustralya'daki kanguruların, genetik olarak insana benzediği ve ilk evrimini Çin'de geçirmiş olabileceği bildirildi.
Avustralya'da hükümetin desteklediği Kanguru Genetiği Mükemmeliyet Merkezi müdürü Jenny Graves, ilk kez Avustralyalı keseli hayvanların genetik kod haritasını çıkardıklarını belirterek, kanguruların genetiğinin insanlara benzediğini bulduklarını söyledi.
Graves, insan genleriyle kanguru genleri arasında çok az farklılık bulunduğunu, ancak benzer ve aynı dizilişteki genlerin sayısının çok fazla olduğunu belirterek, kanguruların 150 milyon yıl önce insanların neye benzediğine dair muazzam bir bilgi kaynağı olduğunu ifade etti.
İnsan ve kanguruların en az 150 milyon önce ortak ataları olduğunu bulduklarını, fare ve insanların ise sadece 70 milyon yıl önce birbirlerinden farklılaşmaya başladığını kaydeden Graves, ilk kez Çin'de evrilen kanguruların daha sonra Amerika, Avustralya ve Antartika'ya göç ettiğini de vurguladı. Hürriyet, 19.11.2008 |
|
YAŞAYAN TARİH; PİRİ
MEHMED PAŞA MEDRESESİ
Manşet Gazetesi, 19.11.2008 |
||
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Döner Sermaye İşletmesi DÖSİM’i özelleştirmeye açması gürültü kopardı. Aralarında Topkapı Sarayı’nın da bulunduğu çok sayıda sarayın DÖSİM mağazaları ocak ayından sonra özel sektöre teslim edilecek. Ancak şartnameye, 3 bin unutulmuş el sanatı ustasını koruyucu bir maddenin konulmaması ve ağustos ayında çıkan bir genelge ile yabancıların da ihaleye girme hakkı bulunması tartışma yarattı. Sanatçılar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup yazarak olayı protesto ederken, mağazalara Çin ürünlerinin girme ihtimali de soru işaretlerine neden oldu. Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanan şartnamede ocak ayı sonunda ihaleye çıkılacağı duyuruldu. Şartnamede Kültür Bakanlığı’nın kar getiren kurumu olan DÖSİM’in mağazalarını alan firma ile “hasılat paylaşımı” yönteminin izleneceği ilan edildi. 2005 yılında sadece 800 milyar gelir getiren DÖSİM’in geçtiğimiz yıl cirosu 4.5 trilyon liraya yükseldi. Bu ciro nedeniyle “hasılat paylaşımı” yöntemi soru işaretlerine neden oldu. DÖSİM, 3 bin el sanatı ustasıyla birlikte yaklaşık 20 bin insana iş imkanı sağlıyor.
Şartnamede geleneksel el sanatları için kısa bir bölüm ayrılırken “Kahve projesi” ve “Türk lokumu projesi” için geniş yer ayrıldı. Ancak şartnamede, geleneksel el ürünlerinin Çin mallarına karşı koruma altına alınmaması ustaları kızdırdı. Sayıları hızla tükenen hat, tezhip, çini, dokuma gibi geleneksel işlerde usta 3 bin sanatçı, çareyi Gül’e bir mektup göndermekte buldu. Mektupta, “Ucuz ve niteliksiz Uzakdoğu ürünlerinin baskısı altında olduğumuz yetmiyormuş gibi bir de devletimizin bize bakan şefkatli yüzü olan DÖSİM de Geleneksel Türk El Sanatları ürün alımlarını durdurdu” ifadesini kullandı. Mektupta Ayasofya Camii’nin içindeki DÖSİM mağazasının ihalesiz ve duyurusuz bir şekilde Kabaş Firması’na verildiği ve mağazada artık Hıristiyan figürleri satılmaya başlandığı da iddia edildi.
Bakanlığın siparişlerini bile almadığını ve ödemelerini özelleştirme projesi nedeniyle kasıtlı geciktirdiğini savunan sanatçılar, “DÖSİM el sanatlarını destekleyerek yaşatacak tek devlet kurumu. Üstelik kurum zarar değil kar etmektedir” yorumu yaptılar. Sanatçılar, DÖSİM’in kazandığı tüm geliri zaten Kültür Bakanlığı’na verdiğini belirterek, “Neden taşerona hasılat payı verildiği ise muammadır” şikayetinde bulundular.
DÖSİM’in saraylar ve ören yerleri dahil toplam 49 mağazası taşerona teslim edilecek. İşte bunlardan en ünlüleri: İstanbul: Topkapı Sarayı, Kariye Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri, Arkeoloji Müzesi, Galata Mevlevihanesi Müzesi. Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi. Hacıbektaş Müzesi, Konya Mevlana Müzesi, İzmir Efes Müzesi, Antalya Arkeloji Müzesi, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Cumhuriyet Müzesi, Etnografya Müzesi, Antalya Noel Baba Müzesi. Ihlara Vadisi örenyeri, Antalya Aspendos örenyeri, Perge Örenyeri, Olimpos Örenyeri, Myra Örenyeri, Pamukkale Örenyeri, Çanakkale Troia Örenyeri, İzmir Bergama Akropol Örenyeri, Mersin Cennet-Cehennem Örenyeri.
Çankaya Köşkü’ne ulaşan iddialarla ilgili sorularımızı yanıtlayan DÖSİM Genel Müdürü Tolga Tüylüoğlu, “Hasılat paylaşımı bir kiralama ve özelleştirme değil. Blok olarak vereceğiz ama kapsam henüz bitmedi. El sanatlarını bitirecek birşey yok. Ancak müze mağazacılığımız rezalet. Yurtdışındaki müzeleri görüyorsunuz. Bizimkiler niye öyle olmasın. Bu tamamen özel sektörün işi” dedi. Tüylüoğlu, “Çin mallarının girmesini nasıl engelleyeceksiniz?” sorusunu, “Firma bize bir iş programı verecek. Ürün alımı anlamında da, yayıncılık anlamında da. Bir ürün programı oluşturacak. Onaylamadığımız hiçbir şeyi satamaz” diye yanıtladı. Köşk’e gönderilen mektuptaki Kabaş firmasıyla ilgili iddialarla ise Tüylüoğlu, “Kabaş’a verildiği doğru değil. Seviyesiz iftira düzeyinde şeyler yazıldı” dedi. Tüylüoğlu, satışın sanıldığı gibi üreticileri de mağdur etmeyeceğini sözlerine ekledi. Akşam, Haber: Deniz Güçer, 19.11.2008 |
||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA GÖZ AÇTIRILMADI
Adıyaman Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarihi eser kaçakçılarına göz açtırmadı.
Edinilen bilgiye göre, Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğümüz görevlilerinin İl genelinde kaçakçılık olayları ile ilgili olarak yapmış oldukları istihbarı çalışmalar neticesinde; Kapcami Mahallesi'nde bulunan bir işyerinde çok sayıda tarihi eser bulunduğu ve tarihi eserleri satmak üzere müşteri arandığı yönünde bilgiler alınması üzerine düzenlenen operasyon neticesinde; 700 adet Sikke, 106 adet çeşitli figürler bulunan objeler ve 1 adet 25 cm boyunda heykel ele geçirdi.
Olayla ilgili olarak A-F isimli şahıs yakalandığı ve olayla ilgili gerekli adli tahkikatın başlatıldığı belirtildi. Adıyaman Haber, 19.11.2008 |
|
|
![]() |
4600 YILLIK AİLE DRAMI
Almanya'da MÖ 4600 yılına ait mezarlar bulunduğu, bu mezarlardan birinde aynı aileden anne, baba ve iki çocuğuna ait kalıntıların yer aldığı bildirildi. Birbirine kenetlenmiş iskeletlerin ölümüne büyük bir felaketin yol açtığı sanılıyor. Ama asıl önemli keşif dün açıklandı... Meğer bu dört kişi bir çekirdek aileye ait dünyada bilinen en eski moleküler genetik kanıt oldu.
Avrupalı araştırmacıların yaptığı ve ABD'de yayımlanan bir araştırmaya göre, üç yıl önce Eulau'da bulunan bu mezardaki kalıntılar üzerinde yapılan DNA analizinin, kalıntıların, anne, baba ile 8 ila 9 ve 4 ila 5 yaşlarındaki erkek çocuklarına ait olduğu doğrulandı. Bu keşfin, bir çekirdek aileye ait dünyada bilinen en eski moleküler genetik kanıt olduğu belirtildi.
Amerikan ulusal bilimler akademisinin yıllık dergisinde yayımlanan araştırmayı yapan bilim adamlarından arkeolog Wolfgang Haak, "aynı mezara gömülü iki yetişkin ve iki çocuk arasında genetik bağ kurarak, orta Avrupa'da prehistorik bağlamda klasik bir çekirdek ailenin varlığını gösterdiklerini" kaydederek, "ancak bu bulgunun anne baba ve çocuktan oluşan temel ailenin, evrensel bir model veya insan topluluklarının en eski kurumu olup olmadığını kanıtlamadığını" belirtti.
Mezarlardaki toplam on üç kişinin kalıntılarının da çıkarıldığı kaydedildi. Hürriyet, 19.11.2008 |
|
KARAMUSTAFAPAŞA KÜLLİYESİ TURİZME KAZANDIRILACAK
Kayseri´nin İncesu İlçesi'nde bulunan, Faruk Nafiz Çamlıbel´in "Han Duvarları´´ şiirine ilham kaynağı olan Karamustafapaşa Külliyesi´nin turizm merkezi haline getirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülüyor.
Ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel´in ´´Han Duvarları´´ isimli şiirinin bazı kısımlarının Karamustafapaşa Kervansarayı´nda yazıldığını belirten Karayol, bu kapsamda tarihi kervansarayın tanıtımına katkıda bulunacak dizi film çekilmesi için TRT Genel Müdürlüğüne teklifte bulunduklarını ancak tekliflerinin kabul edilmediğini sözlerine ekledi. Kayseri Gündem, 18.11.2008 |
||
ANADOLU'NUN EN ESKİ TARİHİ METROPOLITAN'DA
Antalya'nın Kaş İlçesi yakınlarındaki Uluburun mevkiinde bulunan batıktan çıkarılan objeler, New York’taki Metropolitan Müzesi’nde "Babil’in Ötesi" projesi çerçevesinde sergileniyor. Hazırlıkları beş yıl süren "Babil’in Ötesi: MÖ 2. Binyılda Sanat, Ticaret ve Diplomasi" sergisinin kurumsal sponsorluklarını Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi’ne (DEİK) bağlı Türk Amerikan İş Konseyi’nin (TAİK) yanı sıra Doğan, Doğuş, Koç ve Sabancı grupları üstlendi. Sergiye "Dorothy ve Lewis B. Cullman" ve "The Hagop Kevorkian Fund" da katkılarda bulundu.
Sergilenen eserler MÖ 14. yüzyıl ile 13. yüzyıllar arasında medeniyetler arası ticaretten doğan etkileşimin sanata olan izdüşümlerini anlatmak açısından büyük önem taşıyor.
Anadolu ve Akdeniz çanağındaki binlerce yıl önceki ticari hayat hakkında başta Uluburun Batığı’nın sunduğu bilgi parçaları Amerikalılara tanıtılacak. Türkiye’den Uluburun batığı kalıntılarının da yer aldığı sergide batıkta yer alan ve satılmak üzere yola çıkarılan ticari ürünlerin MÖ 2. binyılda Akdeniz’de Afganistan’a kadar uzanan bir ticaret ve sanat ağını sergiliyor.
Sergide çok sayıda kıymetli altın, cam, fayans ve taş objeler ile fildişinden yapılan ve krallık armağanı olarak kullanılan heykeller yer alıyor.
New York’ta her yıl 5.5 milyon kişinin ziyaret ettiği Metropolitan Sanat Müzesi’nde 15 Mart 2009 tarihine kadar açık kalacak olan sergi, yasadığımız toprakların çağlar boyunca sanat, ticaret ve diplomasinin beşiği olduğunu gösterecek. Hürriyet, Haber: Razi Canikligil, 19.11.2008 |
||
DEVLET DEĞERLİ SANAT ESERLERİNİ KAYBETTİ
1 Kasım 2007’den 31 Ekim 2008’e kadar toplamda sekiz eserin kayıp olduğu bakanlar tarafından bildirildi. Aralarında Amerikalı sanatçı R. B. Kitaj ve İngiliz sanatçılar Michael Angelo Rooker ve William Scott’ın imzasını taşıyanların da bulunduğu sanat eserleri, Londra’daki İngiltere Büyükelçiliği’nden kayboldu. Kayıp eserlerden iki tanesi Azerbaycan’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde yanlışlıkla satılmış ve bu hata telafi edilememişti. Muhalefetteki politikacılar, devletin sanat eserlerini kaybetmesi ya da yanlışlıkla satması fikrinin son derece sarsıcı ve şok edici olduğunu söyledi.
R. B. Kitaj, 1960’lar ve 1970’lerde İngiltere’deki en önemli sanatçılardan biriydi. Sanatçının eserleri müzayedelerde 500 bin sterlinden daha pahalıya alıcı bulurken, fotoğrafları da 5 bin sterlin ve üzerinde satılıyordu. 1958 yılındaki Venedik Bienali’nde İngiltere’yi temsil eden ünlü sanatçı William Scott’ın eserlerine de bir milyon sterlin değer biçiliyordu. Son dönem fotoğrafları ise 6 bin sterlinden yüksek bir fiyata alıcı bulmuştu.
Galeri sahipleri kaybolan eserlerin binlerce sterlin değerinde olduklarını söylemeden edemiyor. Çağdaş İngiliz eserleri ve fotoğrafları üzerine uzmanlık yapmış olan John Austin, “William Scott son derece değerli ve saygı duyulan bir sanatçıdır, aynı şekilde R. B. Kitaj da önemli bir sanatçı. Hatta 1960’dan günümüze kadar yetişmiş yarım düzine esaslı sanatçıdan biridir diyebilirim. Onların eserleri çok değerliydi” dedi. Taraf, 18.11.2008 |
![]() |
|
|
RESTORASYON EN AZ 1 AY UZAYACAK
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihale edilen ve 11 aydan beri devam eden Kap Camii'ndeki restorasyon çalışmalarının uzayacağı öğrenildi.
Vakıflar Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü kontrolörlüğünde gerçekleştirilen restorasyon ve güçlendirme çalışmalarının ihale edilen sözleşme tarihinde tamamlanmamasına vatandaşlar tepki gösterdi. 2007 yılının son ayında müteahhit firma tarafından başlanılan restorasyon çalışmalarının üç hafta önce bitmesi beklenirken, restore çalışmaları halen devam ediyor. 505 bin 904 YTL'ye ihale edilen restorasyon çalışmaları ile Kap Camii'nin modern görünüme kavuşacağını bekleyen cami cemaati, iş bitim tarihinde camii restorasyonunun bitmemesine tepki gösterdi. Vatandaşlar, tarihi yapısı ve kent merkezinde olması nedeniyle büyük önem arz eden Kap Camii'nin restorasyon ve güçlendirme çalışmalarının biran önce biterek ibadete açılmasını beklerken, yetkililer çalışmaların en az 6 ay devam edeceğini açıkladı. Adıyaman Kent Haber, 18.11.2008 |
|
ANAVARZA ANTİK KENTİ BELGELEME ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR
Adana'nın Kozan İlçesi'nde bulunan Anavarza Antik Kenti'ndeki tarihi eserlerin belgelenmesi çalışmalarının sürdürüldüğü bildirildi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mustafa Hamdi Sayar, açıklamasında antik kentteki tarihi eserlerin mimari ve teknik açıdan belgelenmesi çalışmalarının 2004 yılında bu yana sürdürüldüğünü, yarından itibaren de yeni döneme başlayacaklarını bildirdi. Prof.Dr. Sayar, çalışma için gerekli iznin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verildiğini belirterek, 8 kişilik ekiple bir hafta boyunca belgeleme yapacaklarını kaydetti. Geçmiş yıllarda yapılan incelemelerde elde edilen verilerin dijital ortama aktarıldığını anlatan Prof.Dr. Sayar, "Toprak üstünde bulunan eserlere yönelik çalışmamızı 2010 yılında bitirmeyi hedefliyoruz. Sonrasında da toprak altındaki eserlere yönelik çalışmalara başlamayı planlıyoruz." diye konuştu. Zaman, 18.11.2008 |
||
ÇATIDAKİ İKİ TABLO ZENGİN ETTİ
Almanya'nın Hamburg kentinde yaşayan 40 yaşındaki Carsten Busse, anneannesi öldükten sonra eşyalarını satışa çıkardı. Ölen kadının tavan arasında bulunan iki tabloya bir alıcı 5 bin euro önerdi. Tabloları bir antikacıya göstermeye karar veren Busse ise öğrendikleriyle şoke oldu.
Antikacı, tabloların "Canaletto" olarak anılan ünlü İtalyan ressam Giovanni Antonio Canal tarafından yapıldığını ve 18'inci yüzyıla ait olduğunu söyledi. Açık artırmaya çıkarılan eserler toplam 227 bin euroya alıcı buldu. Parayı alan Busse, yıllarca hayalini kurduğu motosiklet galerisini açtı. Busse, "Anneannem ölmeden önce 'Tablolara dikkat edin' demişti. Şimdi ne demek istediğini anlıyorum" dedi. Sabah, 18.11.2008 |
|
|
TÜM DÜNYADA SES GETİRECEK İSLAM SANATLARI MÜZESİ
Dünyanın en büyük İslam Sanatları Müzesi, 22 kasım tarihinde Katar’ın Doha kentinde açılacak. Müze binası Katar şeyhi tarafından yaptırıldı. Müzenin açılışıyla ilgili organizasyon çalışmaları ise Selçuk Kiper tarafından yürütülüyor.
Dünyanın yaşayan en önemli mimarlarından kabul edilen 90 yaşındaki Leoh Min Pei’nin imzası taşıyan müzenin dünya genelinde ses getireceğine inanılıyor.
5 bin metrekarelik alan üzerine inşa edilen müzeye aralarında Britanya, New York Metropolitan ve Mısır İslam Sanatları Müzeleri’nin de bulunduğu pek çok müzeden sergilenmesi amacıyla eserler getirilecek.
Müzenin açılış organizasyonlarını yürüten konsept uzmanı Selçuk Kiper, böylesine önemli bir görevi üstlenmenin gururunu yaşadığını söyledi. Hazırlık çalışmalarının aylardır devam ettiğini, açılış seremonisinin uzun zaman unutulmayacağını söyleyen Kiper, seremoni için Vakko’da özel olarak kumaş dokuttuklarını, Gaziantep’ten ise sedef kakmalı çerçeveler ve özel bakır tepsiler getirttiklerini dile getirdi. Kiper, Kazablanka’da üretilen çadırlar ile 2 bin 200 metrekare dokuma halı ve 22 bin mumun da açılış töreni sırasında kullanılacağını ifade etti. Taraf, 18.11.2008 |
||
TARİHİ KONAKLAR KORUMA ALTINA ALINDI
Çubuk'ta tarihi konakların koruma altına alınması kararlaştırıldı. Çubuk Kaymakamı Meftun Dallı başkanlığında, belediye meclis salonunda düzenlenen toplantıda, ilçedeki tarihi evlerin durumu görüşüldü.
Çubuk Belediye Başkanı Adem Tuğluca, İmar ve Şehircilik Müdürü Yusuf Kürşat Mercan ve tarihi konak sahiplerinin katıldığı toplantıda, ilçede 13 tarihi ev ve konağın bulunduğu, bunların birçoğunun da oturulamaz halde olduğu belirtildi. Kaymakam Dallı, tarihi konakların ilçeye kazandırılması için birçok fırsatın olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere konak sahiplerinin sağlanan yardımlardan faydalanması gerektiğini söyledi. Belediye Başkanı Tuğluca da tarihi konakların korunması gerektiğini ifade etti. Toplantıda, konakların koruma altına alınması karara bağlandı. Zaman, 18.11.2008 |
||
|
19. YÜZYILIN EN EROTİK RESMİ
Nü tablolarıyla
ünlü Fransız ressam Ingres’in 82 yaşındayken yaptığı
"Türk Hamamı" adlı tablosu Fransız Le Figaro
Gazetesi’nin eki Le Figaro Magazine tarafından "19.
yüzyılın en erotik resmi" ilan edildi. |
|
ÇAĞDAŞ SANATLAR 'ASYA RÖNESANSI" ÇAĞINA GELDİ
Batı sanatının 500 yıllık hakimiyeti köklü bir biçimde değişmeye başlıyor. İngiliz The Independent'ın haberine göre dünyanın en çok satan heykeltıraş ve ressamlarının yarısından fazlası bugün artık Asya kökenli. Çin ekonomisi son yıllarda yükselen bir değer haline gelirken artık ülkenin ressam ve heykeltıraşları da çağdaş sanatlarda süper güç olma yolunda ilerliyor. Öyle ki, dünyanın en çok satan çağdaş sanatçı listesinde Çin'in üstünlüğü göze çarpıyor. Yeni listeye göre dünyanın en çok satan 20 sanatçının 13'ü Asya ülkelerinden ve bu 13 sanatçının 11'i Çin'den. En yüksek fiyattan satış gerçekleştirilen 10 müzayede listesine de Asya'dan 5' Çinli olmak üzere 6 sanatçı girdi. Eleştirmenler bu sonuçlar yüzünden önümüzdeki 10 yıl içinde 'Asya Sanatı' kavramının 'Batı Sanatı' gibi çok yaygın bir kullanım alanına ulaşacağını öngörüyor.
Dünyanın en çok satan 20 çağdaş sanatçı listesinde ilk 4 sırayı Koons, Jean-Michel Basquiat, Damien Hirst and Richard Prince gibi Batılı sanatçılar alırken listenin geri kalanının neredeyse tamamı Çinli sanatçılardan oluşuyor. Asyalı sanatçılar arasında ise Zhang Xiaogang, Zeng Fanzhi, Yue Minjun ve Takashi Murakami öne çıkıyor. Sabah, 18.11.2008 |
||
TAKSİM'DEKİ KAİDE KALDIRILDI
Taksim Meydanı’nda
29 Ekim’de açılan ve kaçak olduğu iddia edilen 35
metrelik bayrak direğinin altındaki Atatürk’ün
Gençliğe Hitabesi ve maskının bulunduğu kaide
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
kaldırıldı. Hürriyet, 18.11.2008 |
|
|
![]() |
SERVETİ MİLYON STERLİNLERE ULAŞAN HIRST BİLE "SANAT PAHALI" DİYOR
Çağdaş sanatın en pahalı isimleri arasında yerini alan Britanyalı kavramsal sanatçı Damien Hirst, Sotheby’s müzayede evindeki Beautiful Inside My Head / Kafamdaki Güzel adlı sergisinden elde ettiği yaklaşık 100 milyon sterlinlik gelirin ardından, sanat piyasasının çok pahalı olduğunu dile getirdi.
Damien Hirst, geçen hafta New York’taki müzayedede üç milyon dolar değer biçilen ancak fahiş bulunduğu için satılamayan Beautiful Artemis Thor Neptune Odin Delusional Sapphic Inspirational Hypnosis Painting adlı dört kuru kafadan oluşan eserinin pahalı olduğunu kabul ederek, şu açıklamayı yaptı: “Geçen yıl bu tablo benden yarı fiyatına alınmıştı. Bu bir bakıma iyi... Artık daha gerçekçi fiyatlar arıyoruz. İnsanlar aldıkları şeyleri ertesi gün satmıyor. Bir sanatçı da insanlardan bunu ister; eserlerinin duvarları süslemesini. Sanatçılar insanlar eserlerini almadıkları için sanat yapmayı bırakmaz.”
2007’de Lullaby Spring adlı heykeli 9.65 milyon sterline satıldığında yaşayan en pahalı sanatçı unvanını kazanan Hirst’ün kuru kafalarının alıcı bulamaması, bereketli günlerin en azından bir süreliğine sona erdiğini göstermiş oldu. Hirst de sanat piyasasındaki bu durumu şöyle bir anekdotla özetliyor, “John Lennon saçlarını kestirmeye gittiğinde ‘neden saçını kestiriyorsun’ diye soruyorlar, o da ‘uzadıysa başka ne yapabilirim’ diye cevap veriyor.” Taraf, 18.11.2008 |
|
TROYA MÜZESİ'NE KAVUŞUYOR
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, antik kentte 1930'lu yıllardan bu yana gerçekleştirilen kazı çalışmalarında açığa çıkarılan eserlerin sergilenmesi ve tanıtılması amacıyla çağdaş anlayışla bir müze yapılması için, "Ön Seçimli Ulusal Mimarlık Yarışması" düzenlenmesi kararlaştırıldı.
"Avrupa Kültür Başkenti Hakkındaki Kanun" kapsamında değerlendirilecek yarışmanın giderleri, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü bütçesi ile ulusal ve uluslararası sponsor firmalardan karşılanacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu kapsamda, gerek finansal kaynakların aktarılmasında yaşanacak gecikmelerin önlenmesi, gerekse faaliyetin organizasyonu ve tamamlanması açısından verimlilik elde edilmesini sağlamak amacıyla müzenin proje ve uygulama işinin, Çanakkale İl Özel İdaresi tarafından gerçekleştirilmesine karar verdi.
Bu doğrultuda gerekli işlemleri yönlendirmek için, Çanakkale Valisi Orhan Kırlı başkanlığında bir danışma kurulu oluşturuldu.
Kurulda, ayrıca Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, Genel Müdür Yardımcısı Ökkeş Dağlıoğlu, Daire Başkanı N. Serhad Akcan ile Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, Almanya Tübingen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Muharrem Satır, Troya Kazısı Başkanı Prof.Dr. Ernst Pernicka, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Prof.Dr. Ülkü Altınoluk, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Rüstem Aslan ile Mimarlar Odası Çanakkale Şube Başkanı Mimar Ünal Ömercioğlu yer aldı.
Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, çalışmanın mimarı ve yürütücüsünün, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay olduğunu söyledi. Kırlı, danışma kurulunun yanı sıra ilin ileri gelenlerinin, üniversite, kültür ve turizm sektörü temsilcileri ve halkın katılımıyla bir toplantı düzenleyeceklerini, Troya Antik Kenti'nin bugünkü durumu ve müze kurulması aşamasında yapılacak çalışmaları değerlendireceklerini kaydetti.
Troya Antik Kenti'nin, tarihi, coğrafyasıyla mitolojik geçmişi ve arkeolojik yerleşimleriyle müthiş bir bölge olduğunu vurgulayan Kırlı, müze çalışmasının Çanakkale ekonomisi için sıçrama sayılabilecek önemli bir gelişme olduğunu belirterek, "Dünya ve Türkiye kültürü için çok önemli bir misyon yükleniyoruz. İnşallah bu hedefleri gerçekleştireceğiz" dedi. Cnn Türk, 18.11.2008 |
||
SURLARI SARAN KAÇAK
YAPILARDA YIKIM GERGİNLİĞİ Yüzyıllardır bağ, bostan
ve boş parsel olarak kullanılan yerler 2010 İstanbul
Kültür Başkenti hazırlıkları içinde kamuya açık
yaşam alanları haline dönüştürülecek. Bu yapılarda
yaşayan halk ise evlerinden çıkarılmak istemiyor.
Fatih Belediyesi ise yıllardır gecekondu hayatına
alışan insanlara, önerdikleri seçenekle taksitli
TOKİ konutlarına sahip olmayı öneriyor.
Gecekonducular ise buna sıcak bakmıyor. Fatih Belediyesi Teknik
İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Talip Temizer,
zorla yıkımın söz konusu olmadığını savunarak, “Sur
koruma bandı içerisinde olup, kamuya ait araziler
içinde yer alan yerler için ev sahipleriyle
konuşuyoruz. Onlara makul bir fiyat öneriyoruz. Bu,
evin değerine göre değişiyor. Eğer kabul ederlerse
evi alıyoruz, yıkıp kamusal alana dönüştürüyoruz.
Ama kabul edilmezse mahkemeye sevkediyoruz ve
mahkeme kararını bekliyoruz. Onlara çok kolay taksit
imkanları sağlayarak ev imkanı veriliyor” diye
konuştu. Melek Hatun Mahallesi
Muhtarı Selahattin Yılmaztürk, belediye
çalışanlarının kamulaştırma gerekçesiyle halkla
pazarlığa girdiklerini belirterek, “Ancak gereken
fiyatı vermiyorlar. İnsanlar ne yapacaklarını
şaşırıyor. Şu an herkeste bir endişe hakim ve bunun
nedeni belediyenin düşük fiyatlarla bir anda gelmesi
ve gerektiği takdirde olayı mahkemeye götürmesidir”
dedi.
İstanbul Üniversitesi Haber Ajansı, Haber: Mustafa Burak Aslıpek, 17.11.2008 |
||
OSMANLI KULESİNİN RESTORASYONU İÇİN ÖDENEK BEKLENİYOR
Kütahya'nın Domaniç İlçesi Berçin Köyünde bulunan tarihi Osmanlı Haberleşme ve Gözetleme Kulesi, bakımsızlık yüzünden yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya.
Eskişehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü'nce restore edilmesine karar verilmesi, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nce onaylanmasına rağmen kulenin restorasyonu için ödeneğin yapılması bekleniyor.
Berçin Köyü Muhtarı Hakkı Uyar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ''İlk başvurumuzu 2004 yılında yaptık ve bir ay sonra gibi bir zaman zarfında Eskişehir ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü'nden yetkili kişiler geldiler, gerekli ölçümü yapıp gittiler. Kulenin restorasyonuna karar verip ödenek yapacaklarını bildirdiler." diye konuştu.
Gerek tarihi, gerekse mimari özelliğinden dolayı kulenin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Uyar, "Osmanlı'dan bize miras kalan tarihi kulemize sahip çıkıp onu en güzel şekilde gelecek nesillere bırakmalıyız.'' dedi. haberler.com, 17.11.2008 |
||
ABDULLAH PAŞA KONAĞI'NA 400 BİN YTL
Divriği'de restorasyonu yıllardır sürüncemede olan Abdullah Paşa Konağı için Kültür Bakanlığı 400 Bin YTL gönderdi. Sivas Kültür Müdürlüğü’ne gönderilen para buradan da Özel İdare İl Müdürlüğü’ne aktarıldı. Abdullah Paşa Konağı’nda bundan sonra yapılacak uygulamalar Sivas Koruma Kurulu kararı ile belirlenecek. Restorasyon çalışmalarına çıkılacak ihaleden sonra 2009 baharında yeniden başlanması bekleniyor. Divriği Belediye Başkanı Mehmet Güresinli, bu konuda düşüncelerini açıklamak üzere Sivas’a giderek yetkililerle görüşmelerde bulundu. Yeşil Divriği, 17.11.2008 |
||
KARACA MAĞARASI'NDA TURİZM SEZONU SONA ERDİ
Gümüşhane'nin Torul İlçesi'ne bağlı Cebeli Köyündeki Karaca Mağarası, 5 ay ziyarete kapatıldı.
Gümüşhane Valisi Enver Salihoğlu, yaptığı açıklamada, Karaca Mağarası'nın her yıl 15 Kasım-15 Nisan arasında ziyarete kapatıldığını söyledi. Karaca Mağarası'nın kentin en önemli turizm mekanı olduğunu belirten Salihoğlu, "Bu mağara ilimizin sembolüdür. Bu sembolü korumak zorundayız. Bu nedenle her yıl 5 ay ziyarete kapatıyoruz." dedi. Turizme 1996'da açılan mağaranın 1500 metrekare alana ve 105 metre uzunluğa sahip olduğunu bildiren Salihoğlu, şunları kaydetti: "Mağarada sarkıtlar, dikitler, mağara incileri, traverten havuzları ve traverten basamakları bulunuyor. Kapalı olduğu sürede burada bakım yapılacak. Yürüme parkurları ile ışıklandırma sistemi gözden geçirilecek." Vali Salihoğlu, 2008 yılı turizm sezonunda Karaca Mağarası'nı yaklaşık 60 bin kişinin ziyaret ettiğini ve 200 bin YTL gelir elde edildiğini bildirdi. Zaman, 17.11.2008 |
||
NEVŞEHİR'DE TARİHİ ÇEŞMELER RESTORE EDİLECEK
Nevşehir'de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yaptırılan 24 tarihi çeşme restore edilecek. Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, yaptığı açıklamada, tarihi çeşmelerin restore ettirilerek gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla Nevşehir Belediyesi tarafından başlatılan çalışmalar kapsamında tarihi çeşmelerin projelerinin yapımına ilişkin ihalenin yapıldığını söyledi. Ünver, Nevşehir'in Cumhuriyet, Tahta Cami, Bektik, Dere, Camii Cedid ve Camii Atik mahallelerinde Lale Devri'nden erken Cumhuriyet dönemine kadar olan süre içerisinde yapılan ve günümüze kadar ulaşmayı başaran 24 tarihi çeşmenin, kalıcılığının sağlanarak gelecek kuşaklara aynı güzellikleriyle aktarılmasını istediklerini belirtti. Ünver, tarihi çeşmelerin restorasyonunda Nevşehir ve İstanbul'da yaşayan hayırsever Nevşehirlilerin desteğini aldıklarını sözlerine ekledi. Zaman, 17.11.2008 |
||
BELİRSİZLİK SÜRÜYOR
Bolu il Kültür ve Turizm müdürü Hasan Kaplan Aslahaddin Camisi karşısındaki stadion kalıntıları konusunda farklı görüşlerin dile getirildiğini söyledi.
Yol çalışmasında ortaya çıkan Stadion kalıntıları hakkında ki kesin kararı Ankara kültür Varlıkları koruma kurulunun vereceğini ifade eden Bolu il Kültür ve Turizm müdürü Hasan Kaplan “Sayın belediye başkanımız Alaaddin Yılmaz kalıntıların Turizm müdürlüğü bahçesinin arkasına taşınarak sergilenmesi gerektiğini düşünüyor, bazı kesimlerde Stadion kalıntılarının orijinal haliyle yerinde sergilenmesinin yerinde olacağını ifade ediyor. Biz konu genelinde her türlü işlemde bulunduk. Son kararı artık Ankara kültür Varlıkları koruma kurulu verecek” biçiminde konuştu.
Bolu Müze Müdürü Mustafa Y.Güneş ise daha önce gazetemize yaptığı açıklamada yapılan kazılarda MS 2. yy’a tarihlenen Batı Karadeniz Bölgesinde bulunan ilk stadion (stadyum) ortaya çıkarıldığını vurgulayarak; “Bu buluntu, ayrıca Bolu’da şimdiye kadar ortaya çıkarılan en büyük antik eser olma özelliğini taşımaktadır” demişti. Bolu Olay, 17.11.2008 |
|
|
![]() |
SURİYE'DE 1200 YILLIK KİLİSE BULUNDU
Suriyeli ve Polonyalı arkeologlar, Suriye’nin başkenti Şam yakınlarındaki Palmira antik kentindeki kazı çalışmalarında MS 8. yüzyıla ait 1200 yıllık bir kilise ortaya çıkardı. Taraf, 17.11.2008 |
|
BİR HAN DAHA KURTARILIYOR
Sorumluluk alanındaki tarihi yapıların yenilenmesi, Kemeraltı'ndaki asırlık han ve binaların restorasyonu için projeler uygulayan Konak Belediyesi, şimdi de Kemeraltı Çarşısı'ndaki Mirkelamoğlu Han'ın günümüze kazandırılabilmesi için adım attı.
Konak Belediye Başkanı CHP'li Muzaffer Tunçağ, tarihi Kemeraltı Çarşısı'nın en eski hanlarından olan Mirkelamoğlu Han'ın restore edilerek günümüze kazandırılması amacıyla, mülk sahiplerini bir araya getirdi. İki kattan oluşan ve 36 dükkanın yer aldığı tarihi hanın 19. Yüzyılın başlarında konaklama ve ticaret merkezi olarak kullanıldığını hatırlatan Başkan Tunçağ, onarım ve restorasyon için ilk adımı attıklarını ve süreci başlattıklarını söyledi.
Tarihi yapılara ikinci yaşam projesiyle yola çıktıklarını ve Kemeraltı Çarşısı'nda Abacıoğlu Han'a eski günlerindeki mimari yapısını kazandırdıklarını ifade eden Tunçağ, "Şimdi aynı çalışmaları Mirkelamoğlu Han için yürüteceğiz. Hanın mülk sahipleri ve kiracıları ile bir araya geldik. Sorunlar görüşüldü ve tartışmaya açıldı. Her kesimin görüş ve önerisini dinliyoruz. Bir süre sonra uygulanması gereken proje konusunda karar verilecek. İstekleri değerlendireceğiz" diye konuştu.
Tarihi hanın restore edilerek turizmin hizmetine sunulacağını ve çekim merkezi haline getirileceğini kaydeden Tunçağ, bugüne kadar birçok tarihi yapıyı restore ederek günümüze kazandırdıklarını belirtti. Tunçağ, göreve geldikten sonra Oteller Sokağı, Abacıoğlu Han, Basmane Semt Merkezi, Müzik Müzesi, Ökmen Evi, Reşat Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığı gibi tarihi yapıların restore edilerek hizmet verecek duruma getirildiğini söyledi. Yeni Asır, 17.11.2008 |
![]() |
|
AHLAT İÇİN SEFERBERLİK
Selçuklu’nun en zengin mimari örneklerinden Ahlat Selçuklu Mezarlığı ve çevresi modern açık hava müzesi görünümüne kavuşturulacak, içindeki “anıt” özelliğine sahip 4 bin 400 mezar taşı tek tek elden geçirilip restore edilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İslam dünyasının en büyük mezarlığı ve önemli Selçuklu eserlerinden Bitlis Ahlat Mezarlığı’nın korunması için “eylem planı” hazırladı. Plana göre, yaklaşık 800x300 metre ebatları ve yapılış üsluplarıyla “anıt” özelliğine sahip, 768’inin şahidesi hala ayakta kalan 4 bin 404 mezar taşı, tek tek elden geçirilecek. Bunun için “Bitlis-Ahlat Selçuklu Mezarlığının Fotogrametrik Yöntemle Belgelenmesi” projesinden yararlanılacak. Jeolojik ve hidrolojik etütlerle mezar taşları okunacak. Daha sonra mezarlıktaki tüm tarihi taşların restorasyon ve konservasyonu gerçekleştirilecek. Bunun yanında, mezarlığın çevre düzenlemesi kapsamında, güney giriş kapısı yenilendi. Kuzey giriş kapısı için de çalışmalar başlayacak. Mezarlığın girişindeki ziyaretçi karşılama merkezinin yeri değiştirilecek . Proje, mezarlığın yanındaki üçüncü derece sit alanında yapılacak. Yeni bir müzenin kurulacağı mezarlığın çevresine de duvar yapılacak. Daha çok Selçuklu Mezarlığı ve Camii, Bezirhane ve Harabeşehir’de yürütülen kazılarda, şu ana kadar 85 etütlük, 49 envanterlik eser Ahlat Müzesi’ne teslim edildi. Gelecek yıl devam edecek çalışmalarda, Selçuklu Mezarlığı’ndaki “akıtlara” kazılar ile konservasyon ve restorasyon çalışması yapılacak. Ulu Camii ve Bezirhane’nin elden geçirilmesi sürecek ve İç Kale’de de bu yönde çalışmalar başlayacak. Türkiye Gazetesi, 16.11.2008 |
||
RUMKALE TURİZME KAZANDIRILIYOR
Gaziantep'in Yavuzeli İlçesi'nde bulunan, Fırat Havzası Baraj gölü içinde kalan tarihi Rumkale'de çevre düzenlemesi, doğu-batı rölöve restütasyon ve restorasyon, çalışmalarının hızlı bir şekilde devam ettiği bildirildi.
Yavuzeli Kaymakamı Yusuf İzzet Karaman, yaptığı açıklamada, Hıristiyanların kutsal saydığı Rumkale'nin kültür mirasının bir parçası olduğunu söyledi. Gaziantep'teki Zeugma, Rumkale, Tilmenhöyük ve Dülük (Doliche) antik kentinin, kültür turizmi açısından önemli cazibe merkezleri olarak değerlendirildiğini ifade eden Karaman, şöyle devam etti:
''İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği tarafından yürütülen Rumkale çevre düzenlemesi ve restorasyon projesi 2007 yılında Adana Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylanmıştı. Projeye göre, Rumkale'nin kale olan eski kısmında giriş merdivenlerinin restorasyonu giriş güzergahlarının tamamı elden geçirilecek. Batı sur, doğu giriş merdivenleri, yürüyüş yolları, doğu sur duvarları, büyük sarnıç ve mescit restore edilecek. Kuyuların üzeri kapatılacak. Dış surlarda dökülen taşla yapılmış yerler tamamen düzenlenecek.''
Rumkale çevre düzenlemesi, doğu-batı girişi rölöve, restütasyon ve restorasyon çalışması projesi ihalesinin yapıldığını hatırlatan Karaman, şunları kaydetti: ''Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanan söz konusu düzenlemeler tamamlandığında Rumkale'nin çevre sorunu biraz olsun giderilmiş olacaktır. İnanç turizmi açısından önemli bir yer tutan Rumkale'nin olanaklar ölçüsünde sorunları çözülmeye devam edilecektir. Rumkale'yi tam anlamıyla turizme kazandırmayı hedefliyoruz.''
Karaman, Gaziantep'in Nizip İlçesi yakınlarında bulunan Zeugma Antik Kenti ile Rumkale arasında turistik tur yapan Kumla Vapuru'nun, geçen yıl hizmete girmesinin ardından yoğun ilgi gördüğünü, bunun üzerine Yavuzeli Kaymakamlığı olarak "Rumkale Tarihi Alanın Tanıtılması ve Turizme Kazandırılması Projesi" çerçevesinde sürat teknesi aldıklarını anımsattı.
Kaymakam Karaman, Gaziantep'in Nizip İlçesindeki Zeugma Antik Kenti ile tarihi Rumkale'ye turist taşımak amacıyla hizmete geren Kumla Vapuru'nun, özellikle yurt içinden ve yurt dışından gelen turistlerden ilgi gördüğünü, Gaziantep İl Özel İdaresi tarafından kentin turizm zenginliğini harekete geçirmek için İstanbul'dan getirilen Kumla Vapuru'nun, Birecik Baraj Gölü'nde bir yıldan bu yana turlar gerçekleştirdiğini ifade etti.
İlk kez MÖ 9. yüzyılın ortalarında Asur, daha sonra da sırasıyla Med, Pers, Roma ve Arapların hakimiyetinde kalan ve antik dönemdeki adı Hromgla olan manastır görünümündeki bu yerde, Hz. İsa'nın havarilerinden Johannes'in Roma döneminde Rumkale'yi merkez yaparak Hristiyanlığı bölgede yaymaya çalıştığı, kayadan oyma bir odada İncil müsveddelerini sakladığı, daha sonra İncil'in Beyrut'a kaçırıldığı rivayet ediliyor. Johannes'in mezarının da kalede olduğunun düşünülmesi, Rumkale'yi Hıristiyanlarca kutsal mekan haline getiriyor.
Haçlı seferleri sırasında Haçlıların 1098 yılında kurduğu ve merkezi Şanlıurfa'da bulunan Urfa Haçlı Kontluğu'nun başlıca kalelerinden biri olan Rumkale, daha sonra Haçlıların bölgeden çıkarılmasıyla, 1292 yılında, çevresiyle birlikte Müslümanlar tarafından ele geçirildi. Rumkale'de ve bölgede Türk-İslam döneminde yapılan birçok eser yer alıyor. Türk-İslam sanatının özelliklerinin de görülebildiği kalede, kullanılamayacak hale gelen bir de mescit bulunuyor. Zaman, 16.11.2008 |
||
ARTVİN'İN GÜRCÜ KİLİSELERİ
Çoruh Havzası’ndaki beş piskoposluk merkezinden biri olarak anılan manastırın 17. yüzyıla kadar kullanıldığı biliniyor. 19. yüzyılda Osmanlı-Rus savaşları sırasında Osmanlı ordusunun kışlası olmuş. 19. yüzyılın sonundan 1983 yılına kadar batı haç kolu cami olarak kullanılan kilise, 1987 yılında da Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilerek korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasına alınmış. Ancak o zamandan bu yana korunmanın esamisinin okunmadığı ortada. Artvin’deki bir diğer yapı da Barhal Manastırı. Barhal Manastırı da Yusufeli’nde Altıparmak Köyü’nde Parhal Çayı’nın sağındaki yamaçta yer alır. Manastır’dan günümüze bir kilise ve iki şapel ulaşmış. Ne yazık ki, Anadolu’daki tüm sivil eserlerin, hangi dine mensup olursa olsun makus talihi bu olsa gerek.
Yusufeli’deki Okhta Ecclesia (Dört Kilise) Manastırı da aynı ilgisizlikten ve duyarsızlıktan nasiplenen yapılardan biri. Tekkale Köyü'ne 7 km. uzaklıktaki bu yapı 1350 metre yüksekliğinde bir tepe üzerine inşa edilmiş. Bu kilise diğer yapılara nazaran daha korunmuş durumda olsa da yine de bir turizm değeri olarak bilinmiyor. Şavşat’taki Tbeti Katedrali ise Cevizli Köyünde bulunuyor ve ondan günümüze kalan bir kilise ve bir şapel. Bir süre yanındaki okulun tiyatro salonu olarak kullanılan kilisenin 1953 yılında kubbesi ile birlikte batı bölümü tamamen yıkılır. Artvin merkezindeki Hamamlı Köyünde bulunan Dolishan Manastırı da tarihin izlerini yok ettiği yapılardan biri. Günümüze sadece bir kilisenin ulaşabildiği yapı cami olarak kullanılmış, 2002 yılında köye yeni bir cami yapılmasıyla kilise terk edilmiş ve içindeki ahşap kat ayrımı sökülmüş. Evet; Artvin kiliselerinin durumu böyle. Sonradan camiye çevrilenler bile kaderine terk edilmiş. Burada şunu önemle vurgulamakta fayda var: Türkiye gerçekten de TRT’deki programlarda iddia edildiği gibi bir açıkhava müzesi ise gereği yapılsın. Eğer gereği yapılmazsa bu yapılar da olmayacağından mesela bir 10 yıl sonra müzelik durumdan bahsetmek imkansız olacak. En iyisi iş işten geçmeden, elbette işin ehli insanlarla bu kiliseleri onarıp Artvin’e kazandırmak. Bu, inanç turizmi kadar kültürel mirasın korunması adına da doğru bir hamle olacak. Radikal İki, Haber: Uğur Biryol, 16.11.2008 |
||
MİMAR SİNAN NE DERDİ?
Köklerini hatırlatma arzusuyla tutuştuğu için
kağıt haliyle dile gelen bir ağacın sizinle
konuşmasıdır bu açık mektup, bu yüzden bir ulak
olarak beni kapıdan çevirmemenizi rica edeceğim.
Belki bilmezsiniz, İstanbul’da
yeşil alanların ve ağaçların yerini giderek
alışveriş merkezlerinin şaşaalı çirkinliğinin alması
bir yana ağaçlarla çevrili bir mahalle ya da semtte
oturmak ne yazık ki artık bir lükstür.
Boğaz’daki
erguvanlar dışında ben en çok ceviz ağacını, kiraz
ağacını ve incir ağacını severim. Ve her ne kadar
bazıları “sen hiç ocağına incir ağacı dikmek diye
bir söz duymadın mı” diye benimle alay etseler de
son birkaç aydır yaşadığım rutubetli, eski apartman
dairesine taşınma kararımı da arka balkonda o koca
yapraklarını binaların arasına nereye koyacağını
bilemeyen incir ağacından dolayı verdiğimi itiraf
etmeliyim. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir adlı eserindeki gözbebeği şehirlerinden Erzurum’a henüz seyahat etme fırsatım olmadı fakat anladığım kadarıyla siz mimari eserlerin tek başına, çevresinden bağımsız olarak yükseldiğini, yüceldiğini ya da çevreyi güzelleştirdiğini düşünüyorsunuz. Öyle ki “Yakutiye Medresesi kimliğimizin en önemli eserlerinden biri. Buranın ağaçlar arasına sıkışıp kalmasını istemiyoruz” demişsiniz. Asırlardır varolan Yakutiye Medresesi’ni daha da görünür kılacağını düşünerek ağaçları kestirmek ya da söküp başka bir yere taşımak medreselere, külliyelere ve daha birçok esere haksızlık etmek değil mi? Dahası ‘ser mimaran-ı cihan ve mühendisan-ı devran’ (dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı) diye anılan Mimar Sinan neredeyse 500 yıl önce Lalapaşa Camii’yi tasarladığında büyük olasılıkla çevresindeki doğayı da hesaba katmıştı çünkü doğası gereği mimarlık, peyzajdan bağımsız olamaz.
Sanıyorum bu dünyaca ünlü Osmanlı mimarı, ağacın, kökleri yeraltına ve köklerine benzer dalları gökyüzüne uzanan tek canlı olduğunu mutlaka fark etmiş ve kimileri için gereksiz bir görüntü kirliliği yaratsa da ağaca mutlaka hayran kalmıştır. Keşke Mimar Sinan 20. yüzyılda yaşasaydı da meslektaşı Antoni Gaudi ile mimarlık ve doğa üzerine sohbet edebilseydi çünkü Antoni Gaudi de tıpkı Mimar Sinan gibi inanılmaz bir tutku ve Tanrı sevgisiyle mimari eserler vermiş ve “ağaç benim ustamdır” demişti.
Ağaçların, kaynakları kısıtlı yeryüzümüzdeki kıymetini anlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama bir çölde yaşamaya hazır olmadığımız aşikar. Mimar Sinan yaşasaydı, tasarladığı bir eserin çevresindeki ağaçları kesip yerine İran’dan getirttiğiniz suni ağaçlar hakkında ne düşündüğünü ona sormaz mıydınız? Tuhaf tuhaf budanan çınar ağaçlarının İstanbul’u güzelleştirmek şöyle dursun tamamen amacından sapmış bir işlev gördüklerini de belki buraya geldiyseniz gördünüz ama sezmediniz, hissetmediniz. Şayet çocukluğunuz çiçek ve ağaç isimlerini dahi öğrenemeyecek denli yoğun bir şehir curcunasında yitip gittiyse bir ağaca sığınıp geceleyin yıldızlara bakıp hayal kurmayı deriniz kırıştığında bile yakalayamayabilir ve siz öldükten sonra dahi yaşamaya ve hayatı yaşatmaya devam edecek ağaçları sevme zamanı bulamayabilirsiniz. Oysa gül ile bülbülü herkes bilir; aşkları meşhurdur. İnsanoğlu ise daha güzel ötsün diye bülbülü, kafese koyamayacağınız tek canlıyı, toplu iğne ile kör etmiş ve kafese koymuş. Kimbilir belki bir yerlerde sizden gül bekleyen bir sevgiliniz bile vardır ve o ağaçların altında ağaçların daha da gizemli kıldığı güzellikleri birlikte yaşama şansına erişebilirsiniz. Çocuklarınız ve hatta belki torunlarınız da. Radikal İki, Haber: İpek Seyalıoğlu, 16.11.2008 |
||
TARİHİ CAMİLERİN RESTORASYONUNA 3.5 MİLYON YTL HARCANACAK
Diyarbakır'da, ibadete açık olmadığı için yıllardır harabe halde bulunan çok sayıda cami ve kilise aslına uygun olarak restore ediliyor. Çalışmalar için toplam 3,5 milyon YTL harcanacak. Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, yaklaşık bir yıldır restore çalışması devam eden Mimar Sinan'ın çıraklık eseri olan Ali Paşa Camii'ni gezdi.
Mutlu, caminin bir aya kadar ibadete açılacağını belirterek, aslına uygun, ince işçilikle yeniden tarihe kazandırılan caminin bundan böyle asırlar boyunca ayakta kalacağını dile getirdi. Yıllardır kullanılmadığı için harabe halini alan Diyarbakır Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan kiliselerindeki çalışmaları da inceleyen Mutlu, Diyarbakır'da tarihi adete yeniden inşa ettiklerini belirtti.
Melikahmet Caddesi'ndeki Melik Ahmet Paşa Camii'ndeki incelemede Mutlu'ya Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen ve restorasyon çalışmalarını sürdüren mimarlar eşlik etti. Tarihi mekanlara sahip çıkma noktasında yaptıkları çalışmaları yerinde gördüklerini anlatan Mutlu, çalışmaların büyük kısmının bitme aşamasına geldiğini kaydetti.
"Çalışmalar arasında iki önemli kilise var. Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan kiliseleri. Bunlar Diyarbakır'ın çok nadide tarihi eserleri. Tarihi bütün yönleriyle sahip çıkmak fevkalade önemli." diyen Mutlu, camilerin, kiliselerin, han, hamamların tarih açısından büyük önem teşkil ettiğini vurguladı. Tarihi mekanlarındaki incelemelerin ardından Balıkçılar Başı semtindeki esnafı gezen Mutlu, problemlerini dinledi. Bir grup esnaf, kaldırımların yıllardır yapılmadığını belirterek, belediyeyi Mutlu'ya şikayet etti. Balıkçılar Başı'ndaki sokaklara da giren Mutlu, buradaki yoksul vatandaşların dertlerini dinledi. Mutlu, Fatma Bozkurt adındaki kadını uzun süre dinledikten sonra, gerekli yardımı yapacağı sözünü verdi. Zaman, Haber: İsmail Avcı, 15.11.2008 |
||
ALANYA'DA ROMALILARDAN KALAN 4 BİN YILLIK KALEYE ÇEVRE DÜZENLEMESİ
Antalya'nın Alanya İlçesi'nde, MÖ 2000'li yıllarda Romalılar tarafından yapıldığı belirtilen Syedra Kalesi ve antik kentine çevre düzenlemesi yapılıyor.
TürkiyeTurizm.com, 15.11.2008 |
||
![]() |
TARİHİ ESER, DOĞALGAZ HATTINI DEĞİŞTİRTTİ
Bizans döneminden kalan tarihi eserlere rastlanması nedeniyle yapımı geciken Vezneciler metro istasyonu kazısında kalan doğalgaz hattının yeri değiştirildi.
Yaklaşık 4 yıl önce başlatılan Yenikapı-Taksim arası metro hattının Vezneciler durağında yapılan kazı çalışmalarında tarihi eserler bulunmuş; bu nedenle inşaat Anıtlar Kurulu tarafından uzun bir süre durdurulmuştu.
İstanbul Üniversitesi Haber Ajansı, 13.11.2008 |
|
İSHAK PAŞA SARAYI RESTORASYONU
Geçmiş yıllarda aslına uygun olmayan restorasyon çalışmalarının yapıldığı İshak Paşa Sarayı için Ortadoğu Teknik Üniversitesi ile işbirliği yapılarak başlatılan ve 2007 yılında Ağrı Valiliği tarafından yapılan yeni ihale ile belirlenen çalışmalarda sezon sonuna gelindi. Haber Diyarbakır, 12.11.2008 |
![]() ![]() |
|
|
DAĞLARIN ARDINDAKİ TARİH
Tarihi ve kültürel zenginliğiyle 'Müze Şehir' olarak adlandırılan Şanlıurfa'da bir çok tarihi eser ilgi bekliyor. Şanlıurfa'nın arkasında bulunan dağların zirvesinde kurulan tarihi kilise de adeta görenleri büyülüyor.
Onikiler Mahallesi'nden sonra yaklaşık 2 kilometrelik bir patika yolla ulaşılabilen tarihi bölgedeki zenginlikler, adeta dağların ardına ilgi bekliyor. Yapım tarihi bilinmeyen ancak halk arasında "Deryakup Kilisesi" ya da "Nemrut'un Tahtı" denilen tarihi eser, yılların ihmaline dayanamayınca önemli bölümleri çöktü. Genişçe bir alanı kapsayan küçük kiliseler, sarnıçlar, mağaraların yer aldığı bölge sahipsizlik ve ilgisizlik yüzünden yıllarca önce definecilerin akınına uğradı. Her tarafı kazılarak tahrip edilmiş tarihi bölgenin tanıtımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın destekleri bekleniyor.
Gap Gündemi, 10.11.2008 |
![]() |
|
Sardis (Stanfield) |
...1835
|
![]() |
9 - 15 Kasım 2008 |
|
700 YILLIK SIR
Atatürk Üniversitesi (AÜ) Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hüseyin Yurttaş, yaptığı açıklamada, 1304 yılında yaptırılan türbenin isminin ''Cimcime Sultan'' olarak bilindiğini belirterek, geçen günlerde Erzurum Büyükşehir Belediyesince yapılan çevre düzenlemesi çalışmaları sırasında türbeye ait kitabenin ortaya çıktığını söyledi.
Doç.Dr. Yurttaş, İlahiyat Fakültesi'nde görevli öğretim üyeleri Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir Yılmaz ve Yrd.Doç.Dr. Yusuf Bilen'le kitabeyi incelediklerini, iki satırlık kitabede ''Cimcime'' isminin yer almadığını bildirdi.
700 yıllık türbenin Hencal veya Henkal isimli bir kadına ait olduğunu tespit ettiklerini kaydeden Yurttaş, şöyle konuştu: ''Erzurum'un önemli tarihi eserlerinden olan türbe 1304 yılında yapılmış. Türbe, ilimizdeki İlhanlı döneminin önemli eserleri arasında yer alıyor. Yıllarca türbenin adı 'Cimcime' olarak bilinmiş. Ancak türbenin arka kısmındaki çevre düzeni çalışmaları sırasında ortaya çıkan iki satırlık kitabede Cimcime ismi geçmiyor. Kitabenin bazı yerleri kırılmış veya silinmiş. Hencal veya Henkal isimli bir kadına ait olan türbenin adı yüzyıllardır saklı kalmış.''
Doç.Dr. Yurttaş, türbenin isminin 700 yıl sonra ortaya çıktığını Yrd.Doç.Dr. Abdulkadir Yılmaz ve Yrd. Doç. Dr. Yusuf Bilen'le hazırlayacakları ''Yeni bir ad, yeni bir tarih'' isimli makalede duyuracaklarını söyledi.
Türbenin yıllarca ''Cimcime Sultan'' olarak bilinmesinin rivayete dayandığına dikkati çeken Yurttaş, ''Büyükşehir Belediyesinin türbenin bitişiğinde bulunan eski ev ve iş yerlerini yıkmasıyla gerçek gün yüzüne çıktı'' diye konuştu. Yurttaş, kitabede türbenin Ahmet isimli bir kişinin kızına ait olduğu ifadesinin yer aldığını, kitabenin girişinde ''Bu bayanı Allah bağışlasın'' yazdığını, sonunda ise yapıldığı tarihin bulunduğunu ifade etti.
Doç.Dr. Yurttaş, türbenin iç kısmında yapılacak düzenleme sırasında mutlaka sanat tarihi uzmanlarının da bulunması gerektiğine dikkati çekerek, burada daha farklı bulgulara rastlanabileceğini sözlerine ekledi. Erzurum Gazetesi, 15.11.2008 |
|
BU DA OLDU, KİLİSE ÇALINDI
Rusya'da hırsızlar bir köyden 200
yıllık kilise binasını çaldı. Rus Ortodoks Kilisesi
yetkilileri, Komarova Köyü yakınlarında 1809'da inşa
edilen kilisenin Temmuz ayında eksiksiz bir şekilde
tam olduğunu, ancak Ekim başında hırsızların binayı
tek tek söküp götürdüğünü belirtti. Hürriyet, 15.11.2008 |
|
![]() |
MİTRAS TAPINAĞI TURİZME KAZANDIRILDI
Dülük (Doliche) Antik Kenti'nde bulunan ve inanç turizmi bakımından önemli bir yere sahip olan Mitras Tapınağı'nda ışıklandırma, merdiven ve çevre düzenleme çalışmaları tamamlandı.
Daha önce, özelikle dar olan geçit nedeniyle, tapınağın derinliklerine girme fırsatı bulamayan turistler, şu anda, yapımı tamamlanan ahşap merdiven ve ışıklandırma sayesinde, tapınak içerisindeki tarihi zenginlikleri yerinde görme imkanına kavuşmuş oldu. Şehitkamil Belediyesine bağlı ekipler, halen Antik Kent'te, çok geniş bir alanda çevre düzenleme, kilit taşı döşeme ve yol genişletme ve değişik amaçlı sosyal tesislerin yapımını sürdürüyor.
Şehitkamil Belediye Başkanı Metin Özkarslı, hedeflerinin Dülük Antik Kenti'ni tüm zenginlikleri ile birlikte kültür turizmine kazandırmak olduğunu söyledi. Özkarslı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile imzaladıkları Dülük Alan Yönetimi Protokolü kapsamında antik kenti turizme kazandırmak için çevre düzenleme, ışıklandırma ve tanıtım çalışmaları yaptıklarını, kazılara destek olduklarını, bu çalışmaların yoğun olarak devam ettiğini ifade etti. Gaziantep 27 Gazetesi, 15.11.2008 |
DENİZ MÜZESİ İLE ALANYA KALESİ'NİN BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ ORTAYA ÇIKIYOR
Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu, Deniz Müzesi Projesi'nin Alanya kent yaşamına, turizm ve kültürel hayatına ciddi ivme kazandıracağını söyledi. Başkan Sipahioğlu, projenin ilçe için büyük önem taşıdığını belirtti.
Alanya'da 'Deniz Müzesi' kurulması için çalışmalar devam ediyor. Müzenin temelinin oluşturulması amacıyla Kızıl Kule ile Tersane arasındaki surların kara tarafı geçen yıl kazılmıştı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nden 2 öğretim görevlisi, 12 öğrenci ve 1 bakanlık temsilcisi kazı yapılan alanda incelemeler yapmıştı. Yaklaşık 50 işçinin de destek verdiği kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan eserler, sanat tarihçileri ve arkeologlar tarafından incelendikten sonra paketlere konulup koruma altına alınmıştı. Müze çalışması Kızılkule-Tophane Ekseni Projesi kapsamında devam ediyor.
Deniz müzesi çalışması hakkında bilgiler veren Başkan Sipahioğlu, müzenin temelinin oluşturulması için geçen yıl yapılan kazı çalışmalarında çok önemli bulgulara rastlanıldığını söyledi. Sipahioğlu, kazılarda çeşitli desen motiflerde seramik ve küp parçaları, sikkeler ve eski paraların bulunduğunu ifade etti. Sipahioğlu, sanat tarihçilerine göre bulunan eserlerin kalenin bilinmeyen özelliklerini ortaya çıkartacağını anlattı. Müze çalışmalarının Kızılkule-Tophane Ekseni Projesi kapsamında tarihi hamamın bulunduğu noktada sürdürüldüğünü aktaran Sipahioğlu, müzeyi en kısa sürede oluşturmayı hedeflediklerini anlattı. Kent içinde yapmış oldukları diğer çalışmalar hakkında da bilgiler veren Sipahioğlu, 15 farklı mahallede altyapı, kaldırım ve cadde düzenleme çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini belirtti. Daha yaşanabilir, alt ve üst yapı sorunu olmayan bir kent oluşturmaya çalıştıklarını anlatan Sipahioğlu, altyapının yanı sıra çevre düzenleme ve peyzaj çalışmalarına büyük önem verdiklerini kaydetti. Zaman, Haber: Ahmet Yeşil, 14.11.2008 |
|
ANTİK ROMA'YA SANAL YOLCULUK
Zamanda geriye yolculuk meraklıları internette http://earth.google.com/rome/index.html adresine girerek Roma’nın MÖ 320 yıllarındaki halini gezebilecek. Eski Roma’da 6 bin 500 sanal bina, kolezyum, Konstantin Kemeri, açık oturum alanı ile gladyatörlerin dövüştüğü arenalar yer alıyor. Sitede sörf yapanlar, Roma dönemi mimari eserlerini izlerken eserle ilgili olarak verilen yazılı bilgilere de ulaşabilecek. Roma internette sanal olarak yeniden yaratılan ilk antik kent oldu.
Google Earth, kullanıcıların online olarak dünyayı keşfettikleri interaktif bir atlas niteliğinde. Milliyet, 14.11.2008 |
|
YUNAN İŞGALİNDE YAKILAN
CAMİLER RESTORASYONLA AYAĞA KALKIYOR
Yangından zarar gören ve sadece yıkık minareleri kalan Osmangazi, Akkaldırım, Emirler ve Karacalar camilerinin yanı sıra Emirler ve Süleymanpaşa hamamlarının restorasyonu için de kazılar yapılacak. Yürütülecek kazı çalışması Bilecik Müzesi'nin ilk faaliyeti olacak. Türkiye'nin en önemli tarih hazinelerinin bulunduğu Bilecik'te, Yunan işgalinde üç defa yaşanan yangından dolayı bu eserlerin büyük çoğunluğu yok oldu veya harabeye döndü. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yürüttüğü çalışmalarla birçok tarihî eser ayağa kaldırılırken şimdi de Yunanlıların yaktığı 4 cami ve 2 hamam için kazı ve restorasyon çalışmaları başlatıldı. Bilecik Müzesi tarafından üstlenilen çalışmalarda, Osmangazi, Akkaldırım, Emirler ve Karacalar camilerinin yanı sıra, Emirler ve Süleymanpaşa hamamları için kazı çalışmaları yapılıyor.
Kazılara ilişkin bilgi veren Bilecik Müzesi kazı sorumlusu ve sanat tarihçisi Erdal Mean, Osmangazi Camii'nin Orhangazi döneminde, babası Osman Gazi'ye ithafen 1330'lu yıllarda yapıldığının tahmin edildiğini, Osmanlı döneminde çok sayıda tamir gördüğünü ifade etti. Caminin, Yunan işgali sırasında 1920'li yıllarda yakıldığını belirten Erdal Mean, "Yangından sonra caminin ahşap ve kerpiç kısmı tamamen yanmış ve sadece minaresi kalmış. Yıllarca unutulan caminin yeri daha sonra vatandaşlar tarafından ev olarak kullanılmış. Yaptığımız kazılarda, hem caminin yangında yandığına dair bulgulara rastladık, hem de caminin içinin ev olarak kullanıldığını gördük. Caminin bulunduğu yere yapılan evin mutfak kısmı ve ocağı ortaya çıktı." dedi. Caminin mihrap kısmının tamamen yıkıldığını, sadece kuzey tarafındaki istinat duvarının kaldığını belirten Mean, şu bilgiyi verdi: "Dikdörtgen planlı bir cami, ama kıble duvarı başta olmak üzere duvarları tamamen yıkılmış. Camiyle ilgili herhangi bir resim ve plana rastlamadık. Ancak kazı sırasında, üstünün düz çatı ile kaplı olduğunu gördük. Şu anda sadece temel kazılarını yapıyoruz. Sondajlar ve açmalar yapıyoruz. Caminin içi ve giriş kısmındaki müştemilatları ortaya çıkarıyoruz."
Müteahhit firma adına kazıyı yürüten sanat tarihçisi Recep Okçu da, yürütülen kazı çalışmasının hafta sonuna kadar tamamlanacağını belirterek, kazı detaylarını anlattı. Ciddi ve titiz bir çalışma yürüttüklerini ifade eden Okçu, caminin 1910 yılına kadar cami olarak kullanıldığına dair rivayetler olduğunu, yangında bina kısmının tamamen yandığını ifade etti. Okçu, caminin tarihçesi hakkında şunları söyledi: "Vakfiye kayıtları ve Ekrem Hakkı Ayverdi'nin 'İlk Osmanlı Eserleri' kitabı Osmanlı eserlerinden bahsederken Bilecik'teki bu Osmangazi Camii'nden de bahsediyor. Burasının Orhan Gazi tarafından babasına atfen yapıldığı belirtiliyor. Cami içerisindeki orijinal minberin var olduğu, ardından İstanbul'a götürüldüğü, daha sonra yapılan aramalarda buna rastlanmadığı kaydediliyor. Yapılan araştırmalar sonucu bu ortaya çıkacaktır." Zaman, Haber: Durmuş Günsur, 14.11.2008 |
|
![]() ![]() |
TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Antakya'nın Harbiye beldesinde bir portakal bahçesinde bulunan MS 3 veya 4. yüzyıl Geç Roma Dönemi'ne ait taban mozaikleri gün yüzüne çıkarılıyor.
Antakya Arkeoloji Müzesi Müdürü Faruk Kılınç, yaptığı açıklamada, 2007 yılında Yukarı Harbiye Mahallesi Mozaik Sokak'ta yer alan Mehmet Çolak'a ait portakal bahçesinde başlatılan çalışmaların, bakanlıktan gelen ödenekle bu yıl genişletilerek yeniden devam ettirildiğini ve kazı çalışmalarının Arkeolog Ömer Çelik başkanlığında, 3 müze görevlisi ve 17 işçi tarafından yürütüldüğünü söyledi.
Geçen yıl gerçekleştirilen kazı çalışmalarında 8 metre uzunluğunda, 2.60 metre genişliğinde 4 panodan oluşan ve tiyatro sahnesini canlandıran insan figürlerinin yer aldığı taban mozaiği bulduklarını belirten Kılınç, "Geçen yıl bulduğumuz tiyatro sahnesinin bir villanın içerisinde yer aldığını tespit ettik. 3 haftalık kazı süremizde villanın 20 metre uzunluğunda koridoruyla 2 odasına ait taban mozaiğini bulduk. Bu villanın içerisinde yer alan tiyatro sahnesi, koridoru ve iki odasında yer alan taban mozaiğinin genişliği ile Roma Dönemi'nin yöneticilerinden birine ait olduğunu tahmin ediyoruz" diye konuştu.
Kazı alanının eğimli olması nedeniyle mozaik eserlerin deprem ve sel nedeniyle tahrip olduğunu ifade eden Kılınç, çalışmalar sırasında 2 sikke, 1 kandil ve üzerinde kuş figürü bulunan kemik sap ile çok sayıda çanak çömlek bulduklarını bildirdi.
Hatay Kent Haber, 13.11.2008 |
OSMANİYE MÜZESİ'NE MÜDÜR ATANMIYOR
Osmaniye Tanıtım Derneği, müzeye müdür ataması yapılmamasına tepki gösterdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Dernek Başkanı Ömer Bahçeci, Osmaniye'nin uzun yıllar sonra müzeye kavuşmasına sevindiklerini ancak, müdür ataması yapılmadığı için faaliyete girmemesine üzüldüklerini söyledi.
Şehrin her köşesinde farklı tarihe ev sahipliği yapmış kaleler, ören yerleri, mozaik alanları, höyükler bulunduğunu aktaran Bahçeci, bu tarihi değerlerin hak ettiği duruma gelebilmesi ve tarihi eser kaçakçılığın önlenmesi için müze müdürünün atanmasının şart olduğunu kaydetti. Osmaniye'de 26 kale, Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi, Kastabala ören yeri, mozaik alanları, höyükleri ve 143 adet tescilli kültür ve tabiat varlığı bulunduğunu hatırlatan Bahçeci, 480 bin nüfusa sahip kentte müze bulunmamasının çok üzücü olduğunu vurguladı. Zaman, 14.11.2008 |
|
ÜÇÜNCÜ BUDA HEYKELİNİN İZİNDE
Afganistan’da Taliban rejiminin, dünyanın tepkisine karşın iki büyük Buda heykelini dinamitlemesi ve arkeolojik çalışmaların durmasından 7 yıl sonra arkeologlar yeniden kazılara başladılar. Heykellerin 2001’de dinamitlenerek yerle bir edilmesinin ardından yeniden başlayan kazılar geçen eylül ayında amacına kısmen ulaştı.
Evrensel, 13.11.2008 |
|
AYASOFYA'NIN RESTORASYONU YIL SONUNDA BİTECEK
Bursa'nın İznik İlçesi'nde bulunan Ayasofya Camii'nde 2007 yılında başlatılan restorasyon çalışmalarının yıl başına kadar bitirilmesi hedefleniyor.
Bursa Hakimiyet, 13.11.2008 |
![]() |
TARİHİ KİREMİTLİK TABYA, ALEMCİLERİN MEKANI HALİNE GELDİ
Osmanlı döneminde Erzurum'un Rus işgalinden kurtarılmasında ve şehrin düşmana karşı savunulmasında önemli yeri bulunan tarihi Kiremitlik Tabya ilgisizlik ve bakımsızlıktan alemcilerin mekanı haline geldi.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Erzurum'un çevresine savunma amaçlı olarak yaptırılan 23 tabyadan birisi olan Kiremitlik Tabya ilgisizlik kurbanı. Bir zamanlar askeri amaçlı olarak kullanılan Kiremitlik Tabya, askeri birliklerin burayı terk etmesiyle yıkıma, ilgisizliğe mahkum edildi. Erzurum Çat karayolunun güneydoğusunda, Yenişehir'in kuzey batısında yer alan Kiremitlik Tabya'ya yetkililer sahip çıkmayınca tarihi askeri yapıyı sarhoşlar mekan edindi. Kiremitlik Tabya'nın çevresinde gece saatlerinde alkol alan bazı duyarsız vatandaşlar içki şişeleriyle de çevre kirliliğine neden oluyor. Tarihi tabyayı ziyaret eden yerli turistler ve duyarlı vatandaşlar karşılaştıkları manzara karşısında tepkilerini dile getirerek, yetkilileri göreve davet etti. 2011 Üniversitelerarası Kış Oyunları'nda kayakla atlama yarışmalarının da yapılacağı tabya ve çevresinin korumaya alınmasını isteyen vatandaşlar, "Erzurum'un Rus ve Ermeni çetecilerin işgalinden kurtarılmasında önemli yeri bulunan tarihi Kiremitlik Tabyası'nın sahipsizliğe terk edilmesi hiç hoş değil. Tabyanın çevresi boş ve kırık içki şişeleriyle dolu. Ziyaret esnasında ayağımızı içki şişelerinin kırık camlarının kesmesinden korktuk. Tabyaların içi ise ayrı bir üzüntü kaynağı. Duvarlara karalanan çirkin ifadeler, kırılan, yerinden sökülen taşlar yüreklerimizi dağladı. Bu şehirde tarihi ve kültürel eserlerden sorumlu ilgili kurum ve kuruşların amirlerini, yetkililerini görevlerini hakkıyla yapmaya davet ediyoruz." şeklinde tepkilerini dile getirdi. Zaman, Haber: Orhan Yıldırım, 13.11.2008 |
|
BEY SARAYI GÜN YÜZÜNE
ÇIKACAK
Osmangazi Belediyesi, Milli Savunma Bakanlığı'nın izni, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları'nı Koruma Kurulu'nun kararları doğrultusunda, Orduevi'nin altında Türkiye'nin en kapsamlı yer altı radar taramasını gerçekleştirdi. Prof.Dr. Metin İlkışık tarafından yürütülen arkeojeofizik çalışmaları, Osmanlı Bey Sarayı'nın kalıntılarının gün yüzüne çıkarılmasını hedefliyor. Prof.Dr. İlkışık tarafından hazırlanan sonuç raporunda, en önemli kalıntı olarak Bey Sarayı'nın Cihannüma Kapısı olduğu tahmin edilen bölüme rastlandığı yer aldı.
Prof.Dr. İlkışık,
hazırladığı raporu Osmangazi Belediye Başkanı Recep
Altepe ile paylaştı. Yer altı radar çalışmasının
Haşim İşcan Parkı'ndan Tophane Meydanı'na kadar olan
yaklaşık 10 bin metrekarelik bir alanda
yürütüldüğünü söyleyen Prof.Dr. İlkışık, "Türkiye'de
ilk kez kent içinde bu kadar büyük bir alanda
arkeojeofizik çalışması yapıldı. Osmangazi
Belediyesi için gerçekleştirdiğimiz bu çalışmalar
yerin 6-7 metre altına inecek şekilde yürütüldü. Bir
nevi yerin röntgen filmleri çekilmiş oldu. En
kapsamlı çalışma Bey Sarayı'nın da yer aldığı
Orduevi içinde gerçekleştirildi. Burada yaptığımız
taramalarda toprak altında duvar izlerine rastlandı"
dedi.
Türkiye'de kent içinde ilk kez yaklaşık 10 bin metrekareyi bulan böylesine büyük bir alanda tarama yapıldı. Gerçekleştirilen taramalar sonucunda pek çok tarihi yapının izine rastlandı. Haşim İşcan Parkı'ndan Tophane Meydanı'na kadar olan bölgede yürütülen çalışmalarda Bitinya Sarayı'ndan Roma kalıntılarına, Osmanlı Bey Sarayı'ndan Ahmet Vefikpaşa Hastanesi kalıntılarına kadar pek çok yapının izlerine rastlandı. Devlet Hastanesi karşısında kalan Haşim İşcan Parkı altında 2-3 metre yeraltında dehlizler, tüneller, yoğun yapı kalıntılarının izleri bulundu.
Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe, son 4 buçuk yılda tarihi ve kültürel mirasa yönelik çok önemli çalışmalar gerçekleştirdiklerini söyleyerek, "Hazırladığımız 135 projeden 62 tanesini tamamladık. Bursa Surları'nın ayağa kaldırılması için başlattığımız çalışmalar çok önemli bir aşamaya geldi. Yürüttüğümüz tüm bu çalışmalar, Bey Sarayı ile taçlanacak" dedi. Bursa Kent Haber, 13.11.2008 |
|
PERRE'DE ODA MEZARA RASTLANDI
Adıyaman Arkeoloji
Müzesi Müdürü Fehmi Eraslan, Perre Antik Kenti'ndeki
kazı çalışmalarında Kommagene kraliyet ailesine ait
oda mezar bulunduğunu açıkladı. Cumhuriyet, 13.11.2008 |
|
![]() |
AVRUPA KÜLTÜRÜ MÜ? O DA NE?
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve üç gün sürecek olan 'Avrupa Kültürü Nedir?' sempozyumu, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Nuri M. Çolakoğlu'nun açılış konuşmalarıyla başladı. Merkezi ve yerel yönetim, toplantıya ilgi göstermedi. Programda gelecekleri duyurulan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof.Dr. Mustafa İsen, açılış toplantısına katılmadılar. Öte taraftan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve sempozyumun gerçekleştirildiği Beyoğlu'nun belediye başkanı Ahmet Misbah Demircan da toplantının açılışında yoktular.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) giriş sürecinde 'avrupa kültürü' kavramını irdelemeyi hedefleyen sempozyum, Avrupa'nın ve Türkiye'nin önde gelen kültür ve eğitim kurumlarından 40 uzmanı buluşturuyor. Katılımın herkese açık ve ücretsiz olduğu sempozyumda bugün 'Avrupa Kültüründe Gelenekler ve Hukuk', 'Genişlemeden Sonra Avrupa Kültürü ve Kültür Politikaları' başlıklı oturumlar gerçekleştirilecek. Yapı, Haber: Mesut Tufan, 13.11.2008 |
TARİH GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Bilecik'te tarihi eserlerin gün ışığına çıkarılması için kazılar başladı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce ihale edilen, sadece minareleri ayakta kalan ve yok olmaya yüz tutan Emirler, Akkaldırım, Osman Gazi, Karacalar camileri ile Süleyman Paşa hamamı yeniden ayağa kaldırılacak. Tarihi eserlerin gün yüzüne çıkarılmasına yönelik kazı çalışmaları başladı. Şu ana kadar yöre tarihine ışık tutacak bazı eserler gün yüzüne çıkarıldı. 14. asırda Orhan Gazi tarafından babası Osman Gazi'nin adına yaptırılan, İstiklal Savaşı'nda Yunanlılar tarafından tahrip edilip yakılan caminin kalıntılarını ortaya çıkarmak için kazılar devam ediyor. 1910 yılına kadar cami olarak kullanılan ve sadece minaresi ve avlu duvarlarının pek azı ayakta kalmış olan Osman Gazi Camii'nde yapılan kazı çalışmaları esnasında 1848 yılına ait kitabe ve Sultan Abdülaziz dönemine ait bir adet sikke bulundu. Tarihi eserler ileride sergilenmek üzere Bilecik Müzesi'nin deposuna konuldu.
Sanat tarihçisi Erdal Mean, "Bilecik Müzesi tarafından yürütülen tarihi mekanlardaki kazı çalışmaları için 13 işçi çalışıyor. Sözleşme bedeli 179 milyon YTL. Caminin mihrap kısmı yıkılmış, Yunan işgali zamanında camii çok zarar görmüş. Kazıları 2009 Ağustos tarihine kadar bitirmeyi planlıyoruz. Birçok tarihi eseri gün yüzüne çıkarmayı düşünüyoruz." dedi. Bilecik Kent Haber, 13.11.2008 |
|
TARİHİ SOKAKLARA MAKYAJ
Osmangazi Belediyesi sokak
sağlıklaştırma çalışmaları çerçevesinde Osmangazi
Çıkmazı’nda 10 evin restorasyon çalışmaları başladı.
Başkan Altepe, şehrin tarihi kimliğini güçlendirmeyi
hedeflediklerini belirtti. Bursa Olay, 13.11.2008 |
|
AKM'DE 'YÜZ NAKLİ' TARTIŞMASI
AKM’nin yenilenerek kullanıma açılmasını görüşmek üzere de, çalışmanın katılımcıları, kullanıcıları ve yetkililer İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ofisi’nde 22 Ekim Çarşamba günü bir araya geldiler. Toplantıda bir sunum yaparak yenilenme çalışmasını anlatan Murat Tabanlıoğlu bütün binanın teknik olarak yeniden modellendiğini ve binayı salonların bulunduğu ana bina ile depoların bulunduğu yan bina olarak iki ayrı bölümde ele aldıklarını söyleyerek yapılacak değişiklikleri anlattı.
Ön cephenin gündüz ve gece farklı yayınların yapılabileceği büyük bir ekran olarak kullanılabilecek hale getirilmesi ve binanın içinde defter, kartpostal, hediyelik eşya gibi ürünlerin satılacağı bir dükkanın açılması; üst katına yapılacak olan restoran ve kafelerle ilgili olarak; toplantıya katılan İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) İstanbul temsilcisi Orhan Kurtuldu ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhçu endişe ve sorularını dile getirdiler. Ayrıca Kültür Sanat-Sen Emekçiler Sendikası’ndan gelen katılımcılar ve sanatçılar da görsel açıdan estetik çözüm yoluna gidilmesi ve kendi gereksinimlerinin göz ardı edilmesini eleştirdiler, haklı eleştirileri olduğunu ve bu endişelerin dikkate alınması gerektiğini belirttiler.
Konuyla ilgili olarak düşüncelerini aldığımız Orhan Kurtuldu, bütün bu onarım çalışmalarını bir “yüz nakli” olarak değerlendirdiğini ve AKM’nin simgesel kimliğinin yok edilmeye çalışıldığını söyledi. “Yenileme projesiyle yapılan bu değişikliğin -‘yüz naklinin’- amacı; AKM’yi bir dijital ekrana çevirmek. Yani bir çeşit reklam ekranına dönüştürmek. "Aklımıza hemen şu soru geliyor: Acaba AKM, ticarileştirilmek mi isteniyor?" diyen Kurtuldu sivil toplum örgütlerine göre bu değişikliğin; AKM’nin yıkımıyla eşanlamlı olduğunu; AKM’nin temel ihtiyacı olan bakım, onarım ve zorunlu değişikliklerinin dışında yapılacak değişikliklere sanatsal anlamda gerek olmadığını belirtti. TOMEB de yayımladığı bildiride” AKM’nin restorasyon ve yenileme işi ihale kanununa uygun olarak mı verilmiştir? İhaleye kimler katılmıştır?” gibi sorulara yer verdi.
Eyüp Muhçu ise AKM’nin Taksim Cumhuriyet Alanı’nın çok önemli ve onu tamamlayan, anıtsal nitelikte ve döneminin özgün mimarlık özelliklerini yansıtan bir yapı olduğunun altını çizerek “Koruma Kurulu’nca ‘Korunması gereken kültür mirası’ olarak tescil edilen ve Kültür Bakanlığı’nın ‘tescilin kaldırılması’ talebi reddedilen yapının, gelinen aşamada koruma ilkeleri çerçevesinde restore edilmesi gerekmektedir. Öngörülen yaklaşımdaysa, bu kurala uyulmamaktadır. Bina cephesi tamamen değiştirilerek koruma yaklaşımından uzaklaşılmakta, ‘dijital reklam panosu’ izlenimi veren bir yaklaşımla ‘yapı imgesi’ ortadan kaldırılmaktadır. Yapıya kimi ticari fonksiyonlar konması ve bu fonksiyonların cephede algılanması ise ‘kültür binası’ ve ‘simge’ özellikleri ile bağdaşmamaktadır. Projeyle anıtsal yapıya, kimi ticari mekanlar yerleştirilirken, Aziz Nesin Sahnesi’nin kaldırılması ise dayatmaların ideolojik bir ekseni olduğunu açıkça göstermektedir. ” dedi. Cumhuriyet, Haber: Özge Keskin, 13.11.2008 |
|
TARİHİ BEDESTENLER EKONOMİYE KAZANDIRILIYOR
Gaziantep Vakıflar Bölge Müdürü İsa Güven, vakıf eserlerini Türk ecdadına yakışır şekilde restore etmeye çalıştıklarını belirterek, "4 yılda Gaziantep ve Kilis'te 26 vakıf eserini yeniledik. 2009 yılında Gaziantep'te restorasyonu yapılmayan eski eser bırakmamayı ve kira gelirlerimizi 5 milyon YTL'ye çıkarmayı hedefliyoruz." dedi.
Güven, restorasyonu tamamlanan Zincirli Bedesten'de basın toplantısı düzenledi. Burada müdürlüğün 4 yıllık çalışmaları hakkında basını bilgilendiren Güven, Tütün Hanı'nın restorasyon sonucu güzel bir çarşı haline geldiğini, eskiden et hali olarak bilinen Zincirli Bedesten'in de 2 milyon 100 bin YTL'ye 400 günde restore edildiğini söyledi.
Eserin restorasyon öncesinde çok kötü bir halde olduğuna dikkat çeken Güven, "Çatısı akan, zemini seramikle kaplanan bu eser tamamen yenilendi ve 73 dükkanın olduğu bir yapıya kavuşturuldu. Bunun aslını hiç bozmadık. Burada Gaziantep'in ticari hayatını canlandıracak ve eserin yapısını bozmayacak şekilde bir fonksiyon kazandırmayı planlıyoruz. 17-18 Kasım tarihlerinde ihale edilecek. Kuyumcular ile gümüş ve değişik takı dükkanları ile şehre özgü sedefçi, bakırcı gibi yöresel el sanatı ürünlerinin satılacağı bir mekan olarak işlev görmesini planlıyoruz. Her isteyen istediği ticareti yapamayacak. Restorasyon tamamen Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kaynağı ve kontrolü ile yapıldı. Böyle bir eserin yeniden ticarete ve turizme kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" diye konuştu. Bu yıl içinde Gaziantep'te 13 vakıf eserinde çalışma başlattıklarını ve bunların bir çoğunun bittiğini anlatan Güven, tarihi eserlerin yanı sıra yeni iş hanları da yaptıklarını, Gaziantep Vilayeti'nin önünde de bir iş hanı yapımına başlandığını, kira geliri olmadan vakıf eserlerini restore etmenin mümkün olmadığını ve kira gelirlerini artırmak için yeni iş hanları yapımını sürdüreceklerini bildirdi. Yap işlet devlet, ya da restore et devret veya idari imkanlarla yenileme yaptıklarını ve Gaziantep'teki eserler çok değerli olduğu için genelde idari imkanlarla restorasyonu tercih ettiklerini dile getiren Güven, 2009 sonu itibariyle restore edilmeyen tarihi eser bırakmamayı hedeflediklerini vurguladı. Restorasyonların şehrin ekonomisine, turizme ve vakıflara maddi katkısının olduğunun altını çizen Güven, iş hanları ve restorasyonlar sonucu sağlanan kira geliriyle Gaziantep'te 750 aileye sıcak yemek dağıttıklarına, şehit ve dul ailelerin çocukları ile yetimlere burs verdiklerine, herhangi bir sağlık güvencesi olmayan yaşlı ve özürlü insanlara maaş verdiklerine dikkat çekti.
Restorasyonlarla camileri yaşam alanı haline getirdiklerini de vurgulayan Güven, "En güzel örneği Mehmet Nuri Paşa Camii. Vatandaşların oturabileceği, sohbet edebileceği, dinlenebileceği sağlıklı mekanlar yapmaya çalıştık. Bunu devam ettireceğiz. Halkımız kadirşinastır. Halkımız iyi bir şey yaptığında sizi teşekkür eder; takdir eder. Halktan güzel tepkiler alıyoruz." dedi. Gaziantep Bölge Müdürlüğü son 4 yılda tescilli vakıf taşınmazlarından 26 eserin restorasyon ve çevre düzenlemesini tamamladı. Bu eserlerin onarımları için 13 milyon 816 bin 374 YTL harcandı. Eserlerin etüt projeleri içinde yaklaşık 941 bin YTL harcama yapıldı. Zaman, Haber: Serkan Canbaz, 13.11.2008 |
|
![]() ![]() |
BARIN'IN HAT KOLEKSİYONU MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Hattat, cilt sanatçısı ve tasarımcı Emin Barın’ın ailesi, usta sanatçının iki yüz parçadan oluşan muhteşem koleksiyonunu Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin organizasyonuyla 23 Kasım’da saat 15.00’da Conrad İstanbul otelinde satışa çıkarıyor.
Hürriyet, 13.11.2008 |
LOZAN MASASINA
İsviçre Konfederasyonu Başkanı Pascal Couchepin’in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hediye ettiği, 24 Temmuz 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ile itilaf devletlerinin Lozan Antlaşması’nı imzaladığı tarihi masaya, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi talip oldu.
İsviçre’den TIR’la önceki gün Ankara’ya getirilen masa, devir teslim törenin yapıldığı müzenin, konser sahnesinde duruyor. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 13.11.2008 |
![]() ![]() |
|
İKİ AYRI DÖNEM MİNARESİ YAN YANA
Amasya'nın Hamamözü İlçesi'nde 18. ve 20. yüzyıl eserlerinin yan yana görenler şaşkınlıklarını gizleyemiyor.
Amasya Kent Haber, 13.11.2008 |
TARİHİ HAMAM İHALE KURBANI Hürriyet Ankara, Haber: Cengizhan Çatal,
13.11.2008 Hürriyet Ankara, Haber: Cengizhan Çatal, 15.11.2008 |
|
TARİHİ CAMİ RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR
Kayseri'nin Sarıoğlan İlçesi'ne bağlı Palas beldesinde bulunan ve Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında yaptırılan tarihi Ulu Camii restore edilmeyi bekliyor.
Açıklamalarda bulunan Palas Belediye Başkanı Mehmet Emin Turan, beldede bulunan 776 yıllık tarihi Ulu Camii'nin giriş kapısının plansız durumda olduğunu ve cami çevresinin genişletilerek kemer duvarlarındaki dökülmelerinde önlenmesi için çalışmaların biran önce başlatılması gerektiğini söyledi.
Camiinin ilk restorasyonunun 25 yıl önce yapıldığını belirten Turan, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün konu ile ilgilenmesini istedi. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı'nda tarihi yapının restore edilmesi teklifinde bulunduğunu da kaydeden Turan, caminin korumaya alınması için mücadele edeceklerini belirtti. Kayseri Kent Haber, 13.11.2008 |
|
![]() |
LÜBNAN'DA 2900 YILLIK FENİKE BULUNTULARI
Lübnanlı ve İspanyol arkeologların Akdeniz kıyısında, Tire şehri yakınlarındaki ortak kazısı sırasında Fenikelilerin ölülerin küllerini saklamakta kullandıkları yüzden fazla pişmiş toprak kap bulundu. Reuters, 12.11.2008 |
KAHRAMANMARAŞ'TA TARİHİ ESER OPERASYONU
Kahramanmaraş'ta gerçekleştirilen operasyonda, Bizans dönemine ait olduğu tespit edilen, Rum papazlarının kullandığı sancak ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre bir istihbaratı değerlendiren Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekipler, Nevzat B. (46) isimli şahsın elinde bulunan tarihi eseri pazarlamaya çalıştığı bilgisine ulaştı. Ekipler, Nevzat B. ile alıcı kılığında buluşarak, tarihi eser için pazarlığa başladı. Daha sonra düzenlenen operasyonda şahısla birlikte her iki yüzünde insan figürleri bulunan çift tarafı işlemeli tarihi eser ele geçirildi.
Bizans dönemine ait olduğu belirlenen, Rum papazlarının kullandığı sancak daha sonra İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne teslim edildi. Polis tarafından gözaltına alınan Nevzat B., işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi. Kahramanmaraş Kent Haber, 12.11.2008 |
|
KENDİ KÜÇÜK, DERDİ BÜYÜK SEDEF
Radikal, önceki gün imar değişikliğinin içeriği ve takvimiyle ilgili bilgi almak için aradığı 5 No.lu Koruma Kurulu’na ulaşamadı. Ama Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden bir başvurunun olduğunu doğruladı. Özden’in verdiği bilgiye göre 30 dönümlük arsanın sahibi 1.5 yıl önce izin için belediyeye geldi. Belediye de müracaatı Koruma Kurulu’na havale etti. Bundan sonra kararın Kurul’a ait olduğunu vurgulayan Başkan Özden’in içi rahat: “Projeyi görmedim ama sürecin yasal mevzuata uygun işleyeceğinden şüphem yok. Öyle imara açmak gibi bir şey değil. Vatandaş ‘mevcut planlar dahilinde’ Anayasal hakkını kullanıyor. Kurul da değerlendiriyor.” Özden, yapı kurulmak istenen alan ‘yeşil alan’sa, zaten izin verilmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Sedef Adalılar Derneği üyelerininse içi o kadar rahat değil. Derneğin adını vermek istemeyen bir üyesi, imar değişikliğinin çıkmasının sadece Sedef değil, diğer Prens Adaları için de emsal olacağını iddia etti:
“Burada inşaat yapılabilmesi için, araziye ‘otel’ izni veren 1956 tarihli imar planında değişiklik gerekiyor. Adanın otel açısından rantabilitesi olmadığından, bu izni 36 adet eve çevirmeye çalışıyorlar. Ayrıca, 10 dönümlük, 1950’den bugüne ormana dönüşmüş bir arazide de inşaat isteniyor. Buranın altında Bizans manastırı var. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Planlama Müdürlüğü adalar için 1/500 planlarını hazırlıyor. Sedef’te bir imar planı değişikliği çok önemli bir emsal oluşturacak. Bu, adayı mahvedecek bir proje çünkü mevcut 110 evden sadece 80’i yazın dolar ve dolduğunda üç taraftan kanalizasyonlar taşar. Lodosa baktığı için adaların güneyinde hiçbir zaman yapılaşma olmaz. Söz konusu villalar ise lodosa bakacak, yazın hepsi klima taktıracak, elektrik altyapısı bunu kaldıramayacak. Arazi, Marmara’daki büyük fay hattına da en yakın yerde.”
Koruma Kurulu’na havale ettikleri konuyla ilgili henüz önlerine gelen hiçbir şey olmadığını vurgulayan Adalar Belediye Başkanı Özden ise, dernek üyesinin bu iddialarıyla ilgili olarak “Adalarda suyumuz da dört dörtlük, doğalgaz da geldi, öyle bir sıkıntı yok. Zaten inşaat da yok denecek kadar az. Bizim senede verdiğimiz inşaat izni beş adada toplam 10’u geçmez” yanıtını verdi.
Bizans döneminde ‘sürgün yeri’ olarak kullanılan Sedef Adası, 1850’de Sultan Abdülmecid tarafından damadı Fethi Ahmet Paşa’ya hediye edildi. Ada 1950’lerin sonuna kadar Reyan Şehsuvaroğlu ve Şehsuvar Menemencioğlu kardeşlere aitti. İki kardeş 1. Dünya Savaşı’nda neredeyse bütün ağaçları kesilip odun yapılan adayı 40 bin zeytinle ağaçlandırdı. Ardından üzerine kooperatif kurup imara açtı. Yıllarca İstanbul’un en sessiz sakin, içine kapalı sayfiyesi olan ada, 1.5 yıl önce Şehsuvaroğulları’nın mirasçıları Esra Bereket ve Mehmet Birgen’in Aşçıoğlu inşaatla adada lüks villalar yaptırmak istediği haberiyle yeniden gündeme geldi. Bereket’in avukatı Fuat Tokdemir villa planlarını doğrulayarak, bunun müvekkilinin anayasal hakkı olduğunu söylemiş, Aşçıoğlu İnşaat’ın başkanı Yaşar Aşçıoğlu ise Anıtlar Kurulu’nun onaylaması halinde planı ‘memnuniyetle’ uygulayacaklarını belirtmişti. Radikal, 12.11.2008 |
|
|
ÜNYE KALESİ RESTORE EDİLİYOR
Ordu'nun Ünye İlçesinde bulunan 2 bin yıllık tarihi geçmişe sahip Ünye Kalesi'nin restorasyon ve çevre düzenlemesi 1. etap çalışmaları tamamlandı.
Ayrıca çalışmalar kapsamında yapılan yüzey kazıları ve toprak temizleme işlemlerinden sonra, ortaya kaya mezarları, kiler kalıntıları, ibadet yeri olarak kullanıldığı anlaşılan kilise kalıntılarına rastlandı. Restorasyon çalışmaları sırasında çok sayıda mezarın ortaya çıkması kalenin gizemini arttırdı. Çalışmalar sırasında çıkarılan arkeolojik buluntular müzeye nakledilerek muhafaza ediliyor. Ordu Kent Haber, 12.11.2008 |
480 YILLIK CAMİ RESTORE EDİLDİ
Yalova'nın Altınova İlçesi'nde bulunan 480 yıllık tarihi Hersekzade Ahmet Paşa Camii, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 750 bin YTL'ye restore edilerek yeniden ayağa kaldırıldı.
Ünlü Osmanlı komutanlardan Hersekzade Ahmet Paşa tarafından 1508 yılında Altınova İlçesinde yaptırılan ve günümüze kadar birçok depremde hasar gören tarihi cami, Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yeniden restore edilerek ibadete hazır hale getirildi.
Aslına uygun olarak restore edilen tarihi yapının restorasyon işi geçen yıl ağustos ayında ihale edildi. Geçen yıl kasım ayında başlayan ve 1 yıldır sürdürülen tamirat ile bina ilk günkü orijinalliğinde düzenlendi. İbadete hazır hale getirilen tarihi yapının 1766 yılında da büyük hasar gördüğü ve 8 yılda onarıldığı öğrenildi.
Caminin açılışı, cuma günü Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın da katılacağı törenle yapılacak. Yalova Kent Haber, 12.11.2008 |
|
![]() |
12 BİN YILLIK TARİHE SAYGI
Hasankeyf’i su altında bırakacak Ilısu Barajı konsorsiyumunda bulunan Almanya, Avusturya ve İsviçre’de çevreciler eylemlerle hükümetlerini tarih katliamına ortak olmamaya çağırıyor. Çevreciler 500 bin broşür dağıtarak yurttaşların daha duyarlı olmasını isterken Almanya’da kredi veren kuruluşlardan Dekabank bünyesindeki Sparkasse ve Deutsche Bank’tan mevduatlarını çekenlerin sayısı bini aştı. Alman hükümeti de çevrecilerin eylemi üzerine Türkiye’ye kredi için şart koştuğu 153 maddenin yerine getirilmesi için 6 Aralık’a kadar süre verdi.
Almanya’daki International Rivers, Medico International, Mesop, Zanin-Hannover ve Weed’in başını çektiği çevreciler tarafından dağıtılan broşürlerde, üzerinde “Hasankeyf’e dokunmayın”, “Hasankeyf’i kurtarın”, “Ilısu dursun”, “12 bin yıllık tarihi koruyalım” yazılarının yer aldığı 500 Avro’lar da bulunuyor. Özellikle Dekabank’ta mevduatları bulunan kişilere gönderilen broşürlerde Ilısu Barajı’nın Türkiye’de 55 bini kişiyi yerinden edeceği vurgulandı.
Kampanyayı yürüten Weed yetkilisi Heike Drillisch, Dekabank’ın Ilısu için 153 milyon Avro kredi vermeyi taahhüt ettiğini anımsatarak, “Dekabank’ın Ilısu’ya vereceği krediyle bir kültür yok olacak” dedi.
SDP Berlin Eyalet Milletvekili Giyasettin Sayan ise Almanya Başbakanı Angela Merkel’e “Mavi Mektup” göndererek baraj için kredi verilmemesi çağrısında bulunduklarını söyledi. Cumhuriyet, 12.11.2008 |
ERZURUM'UN YERALTINDA KALAN TARİHİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARILIYOR
Erzurum'daki tarihi mekanların çevresi Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından kamulaştırılarak gün yüzüne çıkartılırken, şehrin batısı ile doğusundaki tarihi yapılar da üçgene alınacak.
Erzurum Kalesi'nde 2005 yılından başlayan ve bugüne kadar geçen sürede kısa süreli olarak yürütülen arkeolojik kazıların yanı sıra kale çevresindeki kamulaştırma çalışmaları sürüyor. Kale içindeki arkeolojik kazılar için 130 bin YTL kaynak aktarıldığını hatırlatan Erzurum Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk, arkeolojik kazıların kalede devam eden bakım ve onarım çalışmalarından bağımsız olarak yürütüldüğünü bildirdi. Erzurum Müze Müdürlüğü aracılığıyla yürütülen çalışmalarda kalede saklı bulunan tarihi şifreleri gün yüzüne çıkaracaklarını ifade eden Öztürk, Erzurum`un çok çeşitli medeniyetlere beşiklik ettiğine dikkati çekti. Öztürk, "Kalede başlatacağımız arkeolojik kazılar sonucunda elde edilecek olan bilgi ve bulgular, bize kentimizin geçmişi hakkında çok önemli veriler sunacak." dedi.
Kale çevresinde 2 dönüme yakın bir kamulaştırma çalışması yaptıklarını hatırlatan Öztürk, bu alandaki toplam kamulaştırma alanının ise 7 dönüm olduğunu belirtti. Kale çevresindeki sur onarımlarını tamamlamak üzere olduklarına dikkat çeken Öztürk, kamulaştırılacak 5 dönümlük alan içinde kısa sürede çalışmalara başlayacaklarını vurguladı. Kazıların bitirilmesiyle tarihi Erzurum Kalesi ile çevresinin yaşanabilir hale geleceğini ifade eden Öztürk, şehrin batısı ile doğusunun tarihi kültürel varlıklarla bütünleştirileceğini kaydetti.
Çifteminareli Medrese, Ulu Camii, Narmanlı Camii, Üç Kümbetler, Saat Kulesi ve Erzurum Kalesi'ni bir üçgen içerisinde buluşturacaklarını ve tarihi bütünlük sağlayacaklarını kaydeden Öztürk, bu üçgeni arkeolojik ve kentsel sit alanı yapacaklarını vurguladı. Böylece buralarda yeraltı ve yerüstü herhangi bir yapılanmaya izin verilmeyeceğini anlatan Öztürk, kale çevresinde 4 yılda kamulaştırılan 2 dönümlük alanda çıkarılan yeraltındaki kültürel varlıkların onarıldığını aktardı. Öztürk, ödenek sıkıntısı olmaması halinde kalan 5 dönümlük alanı bir yılda kamulaştırabileceklerinin altını çizdi. Bunun için toplam 5 milyon YTL'lik bir ödeneğe ihtiyaçları olacağına işaret eden Öztürk, bahar ayının gelmesi ile birlikte arkeolojik kazı çalışmalarına yeniden başlanacağını sözlerine ekledi haberler.com, 12.11.2008 |
|
BEYPAZARI TÜMÜLÜSLERİNDE KAZILAR BAŞLADI
Beypazarı’nın Acısu Köyü'nde bulunan tümülüslerde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca kazı çalışmalarına tekrar başlandı. Hürriyet Ankara, 12.11.2008 |
![]() |
ANİ / ANI
Hafta sonu Kars’tayım. Bir süreden beri
devam eden film festivaline bir panelde konuşmak
için davet edildim. “Gezici Festival” bayağı bir
gelenek haline geldi. Taraf, Yazı: Murat Belge, 11.11.2008 |
|
MAĞARALARDA SUALTI DALIŞLARI DURDURULDU
Burdur Valiliği, il genelindeki mağaralardaki göllere su altı dalışlarını durdurdu.
Burdur Valiliği'nce yayımlanan, İnsuyu Mağarası ve çevresinde yapılan çalışmaların Burdur İl Özel İdaresi gözetiminde ve izniyle yapıldığına değinilen genelgede, mağara içindeki göllerin araştırılması aşamasında bazı teknik ve idari sorunlarla karşılaşıldığı kaydedildi. Genelgede, bilimsel yeterlilikleri bulunanların haricinde mağaraların içindeki su kaynaklarında dalış için Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu'ndan görüş istenildiği ifade edilerek, "Söz konusu görüşün alınmasından sonra getirilecek düzenlemelere kadar İnsuyu Mağarası başta olmak üzere, ilimiz genelindeki mağaralarda su altı araştırmaları durdurulmuştur. Düzenlemeler tamamlandığında konu kamuoyunla paylaşılacaktır.'' bilgisi verildi. Genelgede, her türlü araştırmalar için de Valilik'ten izin alınması gerektiği vurgulanarak, aksi takdirde adli işlem yapılacağı bildirildi. Zaman, 11.11.2008 |
|
MISIR'DA 4300 YILLIK BİR PİRAMİT BULUNDU
Arkeologlar Mısır’da, Sakkara’da kumlar altında bir piramidin kalıntılarını buldular. Zahi Hawass’ın açıkladığına göre, 4300 yıllık bu anıt 6. Hanedan’ın kurucusu olan firavunun annesine ait ve Giza’da bulunan büyük piramitlerden yüzlerce yıl sonra inşa edilmiş. Keşif, Giza’nın 18 km güneyinde yer alan ve Eski Krallığın mezar alanı olan Memphis’de yürütülen kapsamlı araştırmalar sırasında gerçekleşti. Piramitten geriye kalanlar ise kumun 20 m altında gömülü halde bulunan 3 m yüksekliğinde yapı kalıntıları.
Hawass’ın ekibi bölgeyi yaklaşık iki yıldır kazıyordu. Buna rağmen sadece iki ay kadar önce yapıyı fark ettiler. Zeminin kenarları 21,5 m olan bu kare temel ancak bir piramide ait olabilirdi. Bu, şimdiye dek Mısır’da bulunan 118. ve Sakkara’daki 12. piramit.
Arkeologlaların kazı sırasında etrafta dağınık olarak buldukları beyaz kireçtaşı kaplamalarının bir zamanlar piramidi kapladığına inanılıyor. Bu kaplamaların şekli ve adedine bağlı olarak piramidin yüksekliğinin 14 m olduğu tahmin edilmekte. Kraliçe Sesheshet’e ait olduğu belirlenen bu piramit oğlu, firavun Teti’nin şimdi yıkılmış olan piramidine ve onun iki eşinin mezarlarına oldukça yakın. Associated Press, Haber: Katarina Kratovac, 11.11.2008 |
![]() |
|
GAZ FABRİKASI KÜLTÜR KOKACAK
İzmir’de 1862 yılında inşa edilen ve uzun yıllar hava gazı fabrikası olarak kullanılan tesis, kültür sanat merkezine dönüştürüldü. 1994 yılında işlevini kaybettiği için kapatılan ve daha sonra ESHOT otobüs garajı ve araç depolama alanı olarak kullanılan tarihi fabrika, 2006 yılında kültür sanat merkezi olarak projelendirdi. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan proje için onay alındıktan sonra 2007 yılı mayıs ayında restorasyon çalışması başlatıldı. Çalışmalar kapsamında fabrikadaki 14 binadan tescilli olan 8’i restore edildi. Yeniden ayağa kaldırılan binalar kafeterya, atölyeler, okuma salonu, hediyelik eşya satış birimi, yemekhane, sergi salonu ve idari bina olarak hizmet verecek. Çalışmalar kapsamında elden geçirilen 5 metre çapında, 46 metre yüksekliğindeki baca da, “Eğlence Zonu” olarak çeşitli sanat gösterilerine ev sahipliği yapacak. Fabrika alanında sanat atölyeleri ve okuma salonlarının yanı sıra bir de açık hava sineması yapılacak. Sinemayla vatandaşlar çimlere oturarak film seyretmenin keyfini yaşayacak. 29 Kasımda hizmete girmesi planlanan, 23 bin 250 metrekarelik kültür merkezi 5 milyon YTL’ye mal oldu. Türkiye Gazetesi, 11.11.2008 |
TAKSİM'DEKİ KAİDE KALDIRILIYOR
Taksim
Meydanı’nda 29 Ekim’de açılan ve kaçak olduğu iddia
edilen 35 metrelik bayrak direğinin altındaki
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve maskının bulunduğu
kaide kaldırılacak. |
|
KAÇAKÇIDAN ŞAŞIRTAN JEST
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 11.11.2008 |
|
|
İNCİ VE ZÜMRÜTLÜ İKİ BİN YILLIK KÜPE
Kudüs’te 2
bin yıllık bir altın küpe bulundu. İsrailli
arkeologların Eski Kent duvarlarının bitişiğindeki
bir park yerinin altında yapılan kazıda bulduğu
küpe, MÖ 1. yüzyılla MS 4. yüzyılın başı
arasındaki bir döneme ait. İnci ve zümrüt kakmalı
küpenin, şaşırtıcı biçimde çok iyi korunduğu
görülüyor. Hürriyet, 11.11.2008 |
SİCİLYA'DA ÇOK BÜYÜK BİR NEKROPOL
Sicilya’nın kuzeyinde bulunan Yunan yerleşimi Himera’da kazı yapan arkeologlar şimdiye dek Sicilya’da bulunan en büyük nekropolü açığa çıkardılar. Her ne kadar mezar alanı uzun bir zamandır uzmanlar tarafından bilinmekte ise de, bu yerin önemi ancak son dönemlerde yapılması düşünülen bir tren yolu inşaatı sayesinde anlaşıldı. Şu ana dek yüzlerce mezar açıldı ve daha binlercesinin toprak altında beklediği tahmin ediliyor. Sicilya eski eserler bölgesel sorumlusu Antonello Antinoro bu hafta başında “Bu mezarlık olağanüstü güzellikte ve ölçülerde. Ön tahminlere göre burada en az 10.000 mezar var. Bu da, bu nekropolün son yıllardaki en büyük arkeolojik keşif olduğunu iddia edebilmemize olanak veriyor” dedi.
Mezarların çoğu MÖ 6. ve 5. yüzyıllara ait. Arkeologlar, mezarların birçoğunda burada yaşanan iki kanlı savaşta ölen asker ve siviller olduğunu düşünüyor. MÖ 480 yılında Kartaca orduları bu şehrin önünde gerçekleşen Himera Savaşı’nda yenilerek çekilmişlerdi. Daha sonra MÖ 409 yılında yeniden bölgeye saldıran Kartaca, stratejik önemi büyük olan bu şehre tekrar saldırıp bu defa ele geçirmiş ve şehri tamamen tahrip etmişti. ANSA, 11.11.2008 |
![]() |
|
MAYALARIN CEHENNEME UZANAN YOLLARI
Efsanelere göre antik Mayaları yaşamdan sonra kandan nehirlerin aktığı, keskin bıçaklarla, yarasalar ve jaguarlarla dolu zorlu bir yolculuk beklerdi.
Mayalar, Yucatan Yarımadası’ndaki tarım arazileri veya yağmur ormanlarının altında uzanan bu yeraltı odaları, galeriler, yollar ve tapınaklarla, Xibalba denen ve Popol Vuh isimli kutsal kitaplarında anlatılan yeraltı dünyasına yapılacak yolculuğun bir benzerini gerçekleştiriyorlardı. AP, Haber: Mark Stevenson, 10.11.2008 |
ALTI ASIRLIK CAMİ ZAMANA MEYDAN OKUYOR
Kastamonu'nun Devrekani İlçesinde ismini Fatih Sultan Mehmet'in dayısı İsmail Bey'den alan 600 yıllık cami sağlamlığıyla tarihe meydan okuyor.
Fatih Sultan Mehmet'in annesi Hatice Alime Huma Hatun'un gelin banyosunu yapıp Osmanlı sarayına gelin gittiği yer olarak da bilinen Çayırcık Mahallesi'ndeki İsmail Bey Camii, ilk kez Devrekani Belediyesi'nin girişimleriyle 2007 yılında Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restore edildi. İsmini Fatih Sultan Mehmet'in dayısından alan, dönemi birçok camiden giriş bölümünün tamamen ahşap kaplı olmasıyla ayrılan İsmail Bey Camisi, aslına uygun olarak yeniden yapılan minaresinin dışında sağlamlığıyla yıllara meydan okuyor. Devrekani Belediye Başkanı Mümtaz Aliustaoğlu, ilçenin çok sayıda tarihi esere sahip olduğunu belirterek, defineciler tarafından Gelin Hamamı ve Roma dönemine ait Aslan Heykeli'nin bir çok kez tahrip edildiğini söyledi. Amaçlarının ilçede tarihi dokuyu gün yüzüne çıkartmak olduğunu aktaran Aliustaoğlu, Vakıflar Bölge Müdürlüğüyle işbirliği içinde ilçedeki diğer tarihi yapıların restore edileceğini kaydetti. Zaman, 10.11.2008 |
|
ZİRVEDEKİ TARİH DERYAKUP KİLİSESİ
Müze Şehir
Şanlıurfa’da bir çok tarihi eser ilgi bekliyor.
Bunlardan biri de halk arasında “Deryakup Kilisesi”
ya da “Nemrut’un Tahtı” adı verilen dağların
zirvesinde kurulu tarihi kilise. Taraf, 10.11.2008 |
|
ANITLAR KURULU'NA BY-PASS
Anıtlar Kurulu`nun
Hanlar Bölgesi`nin Kentsel Yenileme Alanı ilan
edilmesine olumsuz görüş bildirmesi üzerine Kentsel
Yenileme Kurulu kurulması gündeme geldi. Bursa Olay, Haber: Seyit Gündoğan, 10.11.2008 |
|
RİZE'NİN TARİHİ KONAKLARI TURİZME KAZANDIRILACAK Sabah, 10.11.2008 |
|
ŞEHİTLER ABİDESİ'NİN ALTINA ÜÇ BOYUTLU MÜZE
Çanakkale'de Şehitler Abidesi'nin altındaki bölüme Türkiye'de ve dünyada ilk olma özelliğine sahip üç boyutlu "Çanakkale Şehitliği Belgeliği Müzesi" kurulacak.
Haber Ekspres, 10.11.2008 |
|
DOLMABAHÇE ARTIK BİR TIK ÖTEMİZDE
10 Kasım Atatürk'ü anma etkinlikleri kapsamında, Dolmabahçe Sarayı internet üzerinden sanal ziyarete açıldı. www.360tr.com multi-medya grubu, Dolmabahçe Sarayı'nı Virtual Reality (VR) panoramik fotoğraf teknolojisi ile internete taşıdı. Sabah, 10.11.2008 |
|
![]() ![]() |
GÖBEKLİTEPE DÜNYANIN İLK TAPINAĞI
10 yıldır Şanlıurfa’daki Göbeklitepe kazılarında çalışan Alman arkeolog Klaus Schmidt 11 bin 500 yıllık yontulmuş taşları kanıt gösteriyor ve "Burası dünyanın insan yapısı en eski kutsal yeri" diyor. Hürriyet, 10.11.2008 |
PERU, YALE ÜNİVERSİTESİ'NE DAVA AÇIYOR
Peru hükümeti, Amerikalı bir araştırmacı tarafından yıllar önce Machu Picchu harabelerindeki kazılarda bulunan ve Yale Üniversitesi tarafından kendilerine iade edilmeyen binlerce buluntu için bu üniversiteye dava açmaya hazırlanıyor. Devletin resmi yayın organı El Peruano’da geçtiğimiz Pazar günü yayınlanan bir haberde bir avukatlık ofisi ile anlaşmak üzere olunduğu yazıldı.
Hiram Bingham 1911 yılında Machu Picchu’da yaptığı kazılarda bulduğu binlerce seramik, tekstil ve kemiği Yale Üniversitesi’ne göndermişti. Peru ve Yale Üniversitesi 2008 yılında bir anlaşmaya varmak üzere iken iade edilecek parçaların sayısı üzerinde mutabakat sağlanamamış ve anlaşma bozulmuştu. yahoonews.com, 09.11.2008 |
|
SİT ALANINA YAPILAN ÖZEL HASTANE EV SAHİPLERİ İÇİN UMUT OLDU
Isparta'da, sit alanında bulunan bir eski evin yıkılarak yerine aynı mimari özellikleri taşıyan bir göz hastanesi yapılmasına izin verildi. Bu durum evleri SİT alanı kapsamında olduğunda bir çivi dahi çakamayan eski ev sahiplerini umutlandı.
Hastane ile birlikte canlanan sokakta, birkaç firma optik dükkanı ve lokanta açmak için ev sahipleri ile görüştü. Antalya Anıtlar Kurulu'nun eski evlerin bu şekilde kullanılmasına sıcak baktığı öğrenildi.
Sağlık sektöründe Türkiye'de ön sıralarda bulunan Isparta, gelişmiş ve son teknoloji ile donatılmış bir göz hastanesine kavuştu. Isparta'da tarihi eski evlerin bulunduğu Çelebiler Mahallesi'nde açılan Kariyer Göz Hastanesi'nin diğer bir özelliği de SİT alanına yapıldığından, mimarisinin sokaktaki diğer tarihi evlerle uyumluluk sergilemesi. Göz Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Yavuz Bardak, SİT alanında bulunan tarihi evi satın aldıklarını, ancak bir takım bürokratik engellerle karşılaştıklarını söyledi. Anıtlar Yüksek Kurulu'na yaptıkları müracaatın 1,5 yıl sonra sonuçlanmasıyla hastaneyi yaptıklarını ifade eden Bardak, " Bu işin birçok zorlukları var. Gelip inceliyorlar, raporlar tutuluyor ve 9 farklı kurulun onayından sonra izin veriliyor. Hastanemizle yıkılan evin mimarisi aynı özellikleri taşıyor. Ancak, hastanemiz mahalle için de bir umut oldu, örnek teşkil etti. Bazı firmalar şimdiden hastanemizin karşısında bulunan evleri kiralayıp, optik, lokanta, cafe gibi işyeri açmak için girişimde bulundu." dedi.
Hasan Yalçın isimli müteahhit de şimdiden hastane karşısındaki eski evlerin sahipleri ile görüştüğünü belirterek, buraları restore ettikten sonra işyeri olarak kullanacaklarını söyledi. Antalya Anıtlar Kurulu'nun bu uygulamaya sıcak baktığını kaydeden Yalçın, "Bu durum yıkılmaya yüz tutmuş eski evlerin bulunduğu sokakların canlanmasına neden olacak. Bu şekilde eski evlerin mimari özelliği de günümüze yansıtılmış olacak." dedi. Zaman, Haber: Mesut Mercan, 09.11.2008 |
|
KORUMA KURULU DAVALIK OILDU
Tuzla’da yüzlerce yıllık tescilli ağaçlara Tuzla Belediyesi tarafından zarar verilmesine yol açan kararın altına imza atan 5 No.lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyeleri için soruşturma izni verildi.
Evrensel, 09.11.2008 |
|
![]() |
CUMHURİYET MÜZESİ AÇILIŞA HAZIR
Trafonun kaldırılması ile ilgili 2004 yılından beri BEDAŞ ile yazışmaları süren Büyükşehir sonunda muradına erdi. Müzenin yanında bulunan elektrik trafosu için BEDAŞ'a yeni trafo binası yeri tahsis edildi.
Elektrik kabloları için BEDAŞ ile protokol yapılıp, bağlantıları için ilgili müdürlüklerle yazışmalar tamamlandı. Yapılan görüşmelerin olumlu sonuçlanmasının ardından Cumhuriyet Müzesi'nin yanında bulunan trafo geçtiğimiz gün kaldırıldı. Belediye son düzenlemeleri yaparak müzeyi önümüzdeki günlerde açmayı planlıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2007 yılı Ağustos ayında Taksim'de Maksem diye anılan ve su terazisi diye bilinen bölgedeki bin metrekarelik alanı Cumhuriyet Müzesi olarak projelendirmişti. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na müzenin projesini onaylatan Büyükşehir, açılışı 29 Ekim 2007'de yapmayı planlıyordu. Ancak müze, restorasyon çalışmaları tamamlanmadığı için 1 yıldır açılamıyor. Restorasyon çalışmaları tamamlanmasına rağmen müzenin açılması için yanında bulunan elektrik trafosunun kaldırılması gerektiğini kaydeden Büyükşehir yetkilileri, müzenin restorasyonunun geçen ağustosta tamamlandığını kaydetti. Elektrik bağlantısı için müzenin yanında bulunan trafo binasının kaldırılması çalışmalarının uzun sürdüğünü aktaran yetkililer, "2004 yılından bu yana yazışmaları devam eden trafonun bu projede ele alınıp kaldırılması gerekiyordu. Yeni trafo binası için Beyoğlu Belediyesi ve Koruma Kurulu ile yazışmalar yapılarak yeni yeri tahsis edildi. Trafonun kaldırılması için BEDAŞ ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında yapılan protokol yeni imzalandı. Elektrik kablo hattını yapabilmek için İGDAŞ, İSKİ, BEDAŞ, Türk Telekom, Şehir Aydınlatma ve Yol Bakım Müdürlükleri ile yazışmalar yapıldı. Yazışmaların tamamlanması ile birlikte trafo geçtiğimiz gün kaldırıldı." açıklamasında bulundu. Müzede sergilenecek eserler ile ilgili öğretim üyeleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar ile görüşmelerin devam ettiğini belirten Büyükşehir Belediyesi müzenin önümüzdeki günlerde açılacağını söyledi.
Büyükşehir Belediyesi, Taksim Maksemi ve su deposuna yapılacak müze için 3'ü Yapı İşleri, 1'i Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü olmak üzere 4 ihale yaptı. Belediyenin yaptığı 4 ihale kapsamında Taksim Cumhuriyet Müzesi için KDV dahil 3 milyon 36 bin 140 YTL harcandı. Zaman, Haber: Yasin Kılıç, 09.11.2008 |
OLUCAK MANASTIRI YOLUNUN YAPIMINA BAŞLANDI
Gümüşhane Olucak Köyü sınırları içerisinde bulunan Olucak (İmera) Manastırı ile Cami Boğazı Yaylası'nı birbirine bağlayan turizm yolunun yapımına başlandı. Vali Enver Salihoğlu, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri İsmail Yalçın ile Yol ve Ulaşım Hizmetleri Müdürü Ekrem Akdoğan, çalışmaların yapıldığı bölgede incelemelerde bulundu. Salihoğlu, Turizm Bakanlığından gönderilen 30 bin YTL ile yol yapım çalışmalarına başlandığını söyledi.
Trabzon'dan başlayan Maçka-Meryemana karayoluna bağlanmak üzere başlatılan yol çalışmasının 4.5 kilometre yeni yol, 3 kilometre mevcut yolda iyileştirme şeklinde olacağını ifade eden Salihoğlu, iş mevsimi sonuna kadar 3 kilometrelik ham yolun bitirileceğini ifade etti. Çok sayıda tarihi ve kültürel değeri bulunan bölgenin, tescilli 1. bölge arkeolojik sit alanı olarak ilan edildiğini kaydeden Salihoğlu, şöyle konuştu: "Döneminin en önemli bölgelerinden birisi olan Olucak Manastırı ile Çakırgöl turizm merkezi, Taşköprü Yaylası, Santa antik kenti ve kuzeydeki yaylalara bağlamak için çalışma başlattık. Bu yıl için yeni yapılan yolun büyük kısmını bitirmeyi planlıyoruz. Önümüzdeki yıl yolu tamamen bitireceğiz." Zaman, Haber: İbrahim Bayraktar, 09.11.2008 |
|
İŞKENCEYLE ÖLEN MUMYANIN ESRARI ÇÖZÜLDÜ
Mısır’da Firavunlar Vadisi’nde yapılan kazılarda 1886 yılında bulunan mumyanın gizemi sonunda çözüldü. Vücudunda işkence izleri bulunan ve çığlık ata ata öldüğü tespit edilen mumyanın kime ait olduğu onlarca yıldır Mısır’ın en büyük gizemlerinden biriydi. Tarihçilerin mumyayı MR makinesine sokup mezarında buldukları eşyaları analiz etmesiyle bu gizem çözüldü. Mumyanın Firavun Ramses’in isyankar oğlu olduğu ortaya çıktı. Tarihçiler, Ramses’in oğlunun babasına karşı annesiyle birlikte darbe planı yaptığını, Firavun’un da kendisini devirmek isteyen oğlunu türlü işkenceler yaptırdıktan sonra öldürttüğü belirlendi. Vatan, 09.11.2008 |
|
|
ANTİK BİR ŞAMANIN
İsrail’de sürmekte olan kazılar, 12.000 yıl önce ölmüş, bilinen en eski şaman mezarlarından birisini açığa çıkardı.
Mağara içinde bu mezarla birlikte 27 farklı mezara daha rastlandı. Science News, Haber: Bruce Bower, 03.11.2008 |
PATARA'DAKİ PRESTİJ PROJESİ GÖLGELENDİ
TBMM Başkanlığı, Patara’daki antik parlamento binasının restorasyon çalışmalarının incelenmesi amacıyla planlanan ziyaretin, "kıyak gezi" olarak yorumlanmasına tepki gösterdi. Hürriyet, 09.11.2008 |
![]() |
ANKARA'NIN MEYDANLARI
Meydanlar, konuşma alanlarıdır bir de. Gene siyasacıların gelip “bol keseden atmak” kuralına uyarak köy yerinde savurup savurup gittiği yerdir. Bir de “meydan dayağı” vardır ki hiç kimsenin, başına gelmesini istemediği bir olaydır herhalde… İnsanı evirip çevirip bir temiz dövüyorlar meydanda. Meydanlar bir de kavga alanlarıdır. Köylerde, meydanlar en canlı, en hareketli yerler oldukları ve gelen geçenin mutlaka uğrak yeri olduğu için birbirine düşman kuvvetler, hiçbir yerde karşılaşmasalar da orada mutlaka karşılaşırlar. Ve karşılaştıkları anda da kapışırlar. Bana göre “meydan” kavramı en gelişmiş ve en anlaşılır şeklini köy meydanlarında bulur.
Oysa kentlerde kalabalık oldukları için mi yoksa insan ilişkileri kopuk kopuk olduğu için mi, bilmem, kentlerde insanlar meydanlarda kolay kolay bir araya gelmez. Zaten bir araya gelecek yerleri ve zamanları yoktur, dahası, Batılı anlamda meydan yoktur. Meydanın da Batılısı mı olurmuş, demeyin. Sözünü ettiğimiz meydanlar barok, gotik, romanesk mimari yapılarla çevrili, ayrıca kenar süslemeleri olarak mermer, bronz yontularla bezeli meydanlardır. Batılıya özgü bir gelenek olduğunu söyleyebilirsiniz de, ama o geleneğin kaynağı, çıkış noktası, çok şeyde olduğu gibi gene Anadolu’dur. Kuşadası-Didim arasında yer alan ünlü Miletos (Milet) eskil kentinde birçok filozof ve bilim adamının yanı sıra bir de Hippodamos adında bir mimar yetişir ve “ızgara planı” diye tasarımladığı bir planı önce o kentte uygular. Ardından Anadolu’nun öteki eskil kentlerinde. Koca koca meydanları unutmaz bu tasarımlarında. Eskil kentlerdeki Agoralar daha sonra Batı’da oluşan kentlerde örnek alınmıştır. Izgara planının temel özelliği aynı genişlikte birbirini dik kesen yollar ve bunların arasında kalan dikdörtgen ya da kare biçimli yapı adaları ve meydanlardan oluşan bir mimari tarzıdır. Batı, bu kent planını yüzyıllar boyu uygulamıştır.Bu plan bizde uygulanmamıştır. Belki de “gavur icadı”dır diye, kim bilir!
Tüm bu düşünceler iki İtalyan profesör, Pierfranco Bruni ve Marilena Cavallo’nun verdikleri “şiir meydan sözcükler” adlı konferans sonunda öğrencilere yönelttikleri sorulardan ötürü aklıma düştüler. Öğrencilere, “Sizde meydanlar bizdeki gibi mi, örneğin, Ankara’da nasıl?” diye sormuşlardı. Öğrenciler de “Bir kere, bizde sizdeki gibi meydan yok, olanlar da ya artık buluşma yeri değil, ya da çatışma yeri, ayrıca yüksek binalardan ötürü soluklanacağımız yerler de kalmadı” demişlerdi. Çocukların saptamaları doğruydu. En yakınımdaki Lozan Meydanı’na baktım. Meydan meydan olmaktan çıkmıştı. Meydan, sürücü kurslarının alıştırma alanına dönmüştü. Ortadaki Hitit kursu şimdiki belediye başkanının gözüne batmış olacak ki onu oradan kaldırtmak için çok uğraştı. Herkes kendi uygarlıklarıyla övünürken bu topraklardan sanki bir tek Osmanlılar geçmiş gibi ötekileri yadsımaya kalkıyorlar.
Kızılay meydanı yok artık. Önemli buluşmalara sahne olmuştu. 555K. Melih Gökçek, Güvenpark’ı da kaldırmak istemedi mi? Ve Tandoğan Meydanı, onun da çehresini değiştirdiler. Artık “çaydanlık ve fincan” meydanı oldu. O peri kızlarını canlandıran yontu, “sanatın içine tüküren” belediye başkanının becerisiyle kaldırıldı. Tandoğan, 14 Nisan gibi önemli buluşmalara sahne oldu. Bunu unutmak olanaklı değil ama, gene kahvehaneler, çayhanelerle ayrı bir dinginlik sağlanmış, bir köşesinde canlı müzik yapılan ve insanı yanılsamalara, imgelem dünyasına alıp götüren çağrışımlara kapı açan bir meydan değil. Tandoğan, insanların değil ama araba yollarının buluştuğu bir meydan olduğu için insanın bir köşeye oturup, düşlerine gömülmesi olanaklı değil. Bizde zamanında düşünülmediği gibi sonradan da tıpkı yeşil alanlar gibi “canına okunan” yerler olmuşlardır meydanlar. Benim bildiğim, ülkemizde bir tek Kars var. Meydanlı ve ızgara planlı. Onun da Rus-Sovyet yapımı olduğunu söylerler. Rus-Sovyet’ten uzak kalmak, Moskova fobisiyle yaşamak bizi çok şeyden uzak tutmuş galiba…Örneğin, ekinden, sanattan, klasik müzikten…Oysa Rusya kapı komşumuz… Cumhuriyet Ankara, Yazı: Prof.Dr. Necdet Adabağ, 07.11.2008 |
|
ÇANKIRI TARİHİ TOZLU RAFLARDAN İNİYOR
Çankırı Belediyesi Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezi, Çankırı tarihi ve kültürel hayatı üzerinde yapmış olduğu ve bu anlamda çok büyük mesafeler kat ettiği bilimsel çalışmalarına bir yenisini daha ekledi.
Çankırı Araştırmaları Merkezinin bir süre önce takibe aldığı ve Prof.Dr. Evgeni Radushev başta olmak üzere çeşitli bilim adamları ile yapmış olduğu temaslar sonucunda, Bulgaristan arşivlerinde Çankırı ile ilgili belgelerin varlığı ortaya çıkarıldı.
Bulgaristan’ın çeşitli arşivlerinde, evrak mahiyetinde 2114, defter düzeyinde ise 25 adet belge şu ana kadar tespit edildi. Detaylı bir çalışma ile bu vesika ve defter sayısının daha da artacağı düşünülüyor. Bulgaristan’da var olan bu belgeler tarih itibari ile 1530’lu yıllardan, Osmanlı Devletinin son dönemine kadar uzanıyor. Bu belgeler içerisinde Çankırı tarihi açısından çok önemli bilgiler yer alıyor. Çankırı Araştırma Merkezi Başkanı Yüksel Arslan tarafından, bu belgelerin birer kopyalarının Çankırı Araştırmaları Merkezi Arşivine kazandırılması çalışmalarına başlandı.
Konu hakkında bir açıklama yapan Belediye Başkanı İrfan Dinç, Dr. Rıfkı Kamil Urga Çankırı Araştırmaları Merkezinin, Çankırı tarih ve kültür hayatına katkı sunmada şu ana kadar özverili ve örnek çalışmalar yaptığını belirterek, “Bulgaristan arşivlerinde Çankırı’nın izlerini bulması ve bu bağlamda belgelerin varlığını ortaya koyması bile bu merkezin ne kadar ciddi çalıştığı ve aldığı mesafe konusunda çok çarpıcı bir gelişmedir. Bu çalışmayı yapan araştırma merkezi yönetimine ve çalışmaya destek olan tüm akademisyenlere teşekkür ediyorum.”dedi. Çankırı'nın Sesi, 07.11.2008 |
![]() |
![]() |
|
Kargamış (Wooley ve Lawrence) |
...1913
|
![]() |
2 - 8 Kasım 2008 |
||||||||
İŞ MAKİNESİ ARTIK ZOR GİRER
Alanda çalışan arkeologlar, arkeoloji tarihi açısından büyük önem arz eden buluntulardan sonra buraya iş makinesi sokulması fikrinden vazgeçilmesi gerektiğini belirtiyor. Arkeologlar kazının devam etmesi halinde krematoryum ölü yakma yerinin de bulunabileceğini belirtiyorlar.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 09.11.2009 |
||||||||
MEDRESE RESTORASYONU 2009'A KALDI
Çifte Minareli Medrese'de yapılması planlanan restorasyon öncesinde başlatılan teknik takibe, yaklaşan kış mevsimi dolayısıyla ara verildi.
Çifte Minareli Medrese'de yapılması planlanan restorasyon öncesinde başlatılan teknik takibe, yaklaşan kış mevsimi dolayısıyla ara verildi. Çifte Minareli Medrese'de gerçekleştirilecek olan restorasyon çalışmaları öncesinde, teknik takip için minarelere kurulan iskelelerin sökülmesine başlandı. Yaklaşan kış mevsimini göz önünde bulundurarak çelik iskeleleri sökmeye başlayan yüklenici firma, yaklaşık iki ay süren teknik takibin sonuçlarına göre restorasyon planı hazırlayacak.
Konuyla ilgili olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerinden edinilen bilgilere göre, Çifte Minareli Medrese, iki ay boyunca teknik takip altında kaldı.
Yıldız Teknik Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesi'nde görevli öğretim üyelerinden oluşan bir heyetin yapıda jeofizik ve jeoteknik incelemelerde bulunduğu öğrenilirken, bu incelemede restorasyon çalışmalarında kullanılacak malzemelerin de belirlendiği kaydedildi.
Selçuklu mimarisinin en önemli eserleri arasında yer alan Çifte Minareli Medrese'nin, 13'üncü yüzyılın sonlarında yaptırıldığının sanıldığını kaydeden Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, "Osmanlı Padişahı 4. Murat'ın emri ile bir süre "Tophane", daha sonra da "Kışla" olan medrese, 1942-67 yılları arasında Erzurum Müzesi, günümüzde ise sergi salonu olarak kullanılıyor" diye konuştular. Erzurum Gazetesi, 08.11.2008 |
![]() |
|||||||
TARİHİ KURAN-I KERİMLERİ SATACAKTI
İzmir’de el yazması üç Kuran-ı Kerim satmaya çalışan bir kişi gözaltına alındı. Jandarma ekipleri, Bengisu Mahallesi’nde oturan A.A.’ın elindeki deriden yapılmış abadi kağıt üzerine yazılmış Osmanlı Dönemi’ne ait üç Kuran-ı Kerim’e müşteri aradığını belirledi. Alıcı gibi davranan jandarma, A.A.’yı gözaltına aldı. Hürriyet Ege, 08.11.2008 |
||||||||
TARİHİ SURİYE PASAJI ALEVLER İÇİNDE KALDI
Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinde bulunan tarihi Suriye Pasajı'nın 6. katında dün çıkan yangın paniğe neden oldu. Rusya Başkonsolosluğu'nun karşısındaki pasajın çatısında izolasyon çalışması nedeniyle çıkan yangında hanın üst katlarında bulunan vatandaşlar itfaiye gelmeden panik yaparak kendilerini dışarıya attı. Beyoğlu itfaiyesinin müdahale ettiği yangında ölen ya da yaralanan olmadı. Sabah, Haber: Deniz Derin, 08.11.2008 |
||||||||
TARİHİ ESER OPERASYONU DÜZENLENDİ
Kırıkkale'de,
jandarmanın düzenlediği operasyonda 53 parça tarihi
eser ele geçirildi. Olayla ilgili 2 kişi gözaltına
alındı, 1 kişi ise aranıyor.
Operasyonda, 1 kobra yılan figürlü 25x8 ebadında heykel, 49 çeşitli dönemlere ait sikke, 2 yüzük ve 1 haç figürü olmak üzere 53 parça tarihi eser ele geçirildi.
Olayla ilgili İ.K. ve Ö.K. gözaltına alındı. Y.K.'nın ise arandığı öğrenildi. Kırıkkale Kent Haber, 07.11.2008 |
||||||||
5 YAŞINDA 50 BİN YILLIK
FOSİL BULDU
O henüz beş yaşında ama geleceğin arkeoloğu olma yolunda hızla ilerliyor. Emelia Fawbert, İngiltere’deki Cotswold Su Parkı’nın yakınında arkeolojik çalışma alanı olarak bilinen Cirencester’da Buz Devri’nden kalma tam tamına 50 bin yıllık bir gergedan fosili bularak, herkesi şaşkına çevirdi.
33 yaşındaki babası
James’in yardımıyla
Büyük baba Geoffrey Fawbert de kazı çalışmaları sırasında oğlu ve torunuyla birlikte araştırma yaparken, Emelia’nın fosili bulmasıyla ne kadar gururlandığını şu cümlelerle ifade etti: “Bu gerçekten etkileyici. Uzmanlar bunun ne olduğunu anlatana kadar hiçbirimiz farkına varamadık. Torunumun küçücük ellerinde bir gergedan fosili duruyormuş meğer.” Birgün, 08.11.2008 |
||||||||
APOLLON TAPINAĞI HAZİNELERİ BURADA MI?
Gülpınar beldesi sakinleri, bölgeye geçmiş yıllarda gelen yabancılardan ve köyün yaşlılarından, 2 girişli bu büyük mağarada Apollon Tapınağı'nın hazinelerinin saklı olduğuna dair sözler duyduklarını ve bölgede bilimsel araştırma yapılmasını istediklerini belirtiyorlar.
Mağaranın, kuzey girişi, tapınağa 300 m. uzaklıkta, beldenin kanalizasyonunun verildiği Fakı Deresi kenarında yüksekliği 185 cm. genişliği 58 cm. ölçülerindedir.. Güney yönündeki mağara ise Çoklum Deresi, kuzey yamacında olup, giriş ölçüleri, yükseklik 160 cm. Genişlik 120 cm.dir.
Gülpınar Apollon Smintheus Tapınağı'nda 28 yıldan bu yana kazı çalışmalarını yürüten, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Çoşkun Özgünel, kendisinin kazı çalışmaları sırasında mağaraların varlığından yöre köylüleri tarafından haberdar edildiğini, tarih öncesi dönem ya da erken Hıristiyanlık dönemi gizli tapınma mahalleri olabileceğini düşündüğünü, mağara araştırmasının kendi konuları olmadığını belirterek, konunun uzmanlarınca bilimsel olarak araştırılmasında yarar olduğunu, arkeolojik veya mağaracılık açısından şaşırtıcı sonuçlara her an ulaşılabilir. Sonuçlar,Çanakkale”ye ulusal ve uluslar arası boyutta yeni değerler katabilir dedi.
Burası Çanakkale, Haber: Cahir Önder, 07.11.2008 |
||||||||
![]() |
||||||||
|
||||||||
ESKİPAZAR'DA MÜZE KURULACAK KADAR ESER VAR
Dokuz
Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji
Bölümü Öğretim Üyesi ve Hadrianoupolis Arkeolojik
Kazısı Başkanı Yrd.Doç.Dr. Ergün Laflı, Karabük'ün
Eskipazar İlçesindeki Hadrianoupolis Antik Kent'teki
kazı çalışmalarında buluntu sayısı artacağı için
Karabük'e arkeolojik müze kurulması gerektiğini
bildirdi. Cnn Türk, 07.11.2008 |
||||||||
KAMBERLER TARİH PARKI, YENİ CAZİBE MERKEZİ OLMAYA
ADAY Zaman, Haber: Adem Elitok, 07.11.2008 |
||||||||
TARİHİ SİKKELER ELE GEÇİRİLDİ
Elazığ Emniyet
Müdürlüğü ekipleri şüphe üzerine durdurdukları bir
aracın içerisinde Grek, Roma, Bizans, Atina ve
Osmanlı dönemlerine ait 728 adet tarihi sikke ele
geçirdi. Elazığ Kent Haber, 07.11.2008 |
||||||||
ELAZIĞ'DA TARİHİ ESER OPERASYONU
Elazığ Emniyet Müdürlüğü ekipleri şüphe üzerine durdurdukları bir aracın içerisinde Grek, Roma, Bizans, Atina ve Osmanlı dönemlerine ait 728 adet tarihi sikke ele geçirdi. Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekipleri devriye görevi sırasında şüphe üzerine durdurdukları özel araç ve şüpheliler üzerinde arama yaptı. Yapılan arama sonucu araç içerisinde değişik ebatlarda, değişik tarihi motifler ve yazılar bulunan 7 adet küçük poşete konulmuş toplam 728 adet tarihi eser niteliğinde sikke ele geçirildi. Araç içerisinde bulunan İ.D., ve İ.İ. adlı şüpheliler gözaltına alındı. Müze Müdürlüğü'nde yapılan incelemede, ele geçirilen tarihi eserlerin 2863 sayılı yasa kapsamında korunması gerekli Grek, Roma, Bizans, Atina ve Osmanlı dönemlerine ait kültür varlıkları ile ve İmitasyon olarak değerlendirilen sikkelerden olduğu tespit edildi. Olayla ilgili gözaltına alınan İ.D. ve İ.İ. isimli şüpheliler adli mercilere sevk edildi. Yeni Şafak 07.11.2008 |
||||||||
HAVA KİRLİLİĞİ TARİHİ ESERLERE ZARAR VERİYOR
Birinci Ulusal 1. Alaeddin Keykubat ve Dönemi Sempozyumu'nda konuşan Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Nazım Koçu, "Konya Alaeddin Camii ve Sorunları" başlıklı sunum gerçekleştirdi.
Merhaba Gazetesi, 07.11.2008 |
||||||||
KNİDOS KIŞIN SAHİPSİZ
Muğla’nın Datça İlçesi'ndeki Knidos antik kenti ve buradaki paha biçilmez eserler, turizm sezonunun bitmesinin ardından geçici jandarma karakolundaki askerlerin bölgeyi terk etmesiyle korumasız kaldı.
Milliyet, 07.11.2008 |
![]() |
|||||||
TRUVA İÇİN ACI İTİRAF
Çanakkale İl
Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, 5 bin
yıllık tarihe sahip olan Troia Antik kentinin
görüntüsünün tam bir hayal kırıklığı olduğunu
söyledi. Çanakkale Kent Haber, 07.11.2008 |
||||||||
|
TARİHİ ESER OPERASYONU
Denizli'de, çok sayıda tarihi eser ele geçirilirken olayla ilgili bir kişi gözaltına alındı.
Denizli Kent Haber, 07.11.2008 |
|||||||
ATA'NIN MEKTUPLARI ASKERİ MÜZE'NİN KORUMASINDA
Atatürk ve eşi Latife Hanım'ın özel bir müzayede firmasınca gerçekleştirilen açık artırmasında satışa çıkarılan özel mektupları polis operasyonuyla ele geçirildi.
Polis, mektupları satmaya çalışan üç kişiyi gözaltına alırken, mektuplar Askeri Müze'nin korumasına alındı.
Milliyet, 07.11.2008 |
||||||||
İKİNCİ KASADAN PAŞA MİRASI ÇIKTI Hürriyet, Haber: Ali Aksoyer, 07.11.2008 |
||||||||
JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU
Eskişehir'de jandarmanın yaptığı operasyonda 2 zanlı ile birlikte çok sayıda sikke ve tarihi heykel ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre aldıkları bir istihbaratı değerlendiren jandarma timleri, tarihi eser kaçakçılığı yaptığı iddia edilen bir otomobili durdurmak için Eskişehir-Bursa karayolunda denetim başlattı. Ancak, sürücü İ.A., devriyeyi fark ederek otomobiliyle birlikte kaçtı. Jandarma kısa sürede İ.A'yı kullandığı otomobille birlikte yakaladı. Ekipler, araçta yaptığı aramada bin 60 adet sikke ve bir adet kadın figürlü mermer heykel ele geçirdi.
Jandarma olayın zanlıları İ.A. ve S.Y., yakalayarak gözaltına alırken olayla alakalı soruşturma başlattı. Eskişehir Kent Haber, 06.11.2008 |
||||||||
KÜLLİYENİN RESTORASYONU TAMAMLANIYOR
Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'ndeki Eshab-ı Kehf Külliyesi'nin restorasyonunda sona gelindi.
2007 yılının Ekim ayında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonuna başlanan Eshab-ı Kehf Külliyesi'nde çalışmalar son aşamaya geldi. 10 gün içerisinde tamamlanacak restorasyon çalışmalarının yaklaşık 3 milyon YTL'ye mal olduğu belirtildi.
Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi Koruma Derneği Başkanı Bekir Sıtkı Can, külliyede yapılan çalışmaların takdire şayan olduğunu söyledi. Can, “Afşin, tarihinde en büyük yatırımı Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt’ın destekleri ile görmüştür. Afşinliler olarak külliyemize daha fazla sahip çıkıp, koruyarak burayı bir an önce inanç turizmine kazandırmamız gerekiyor" dedi. Kahramanmaraş Kent Haber, 06.11.2008 |
|
|||||||
MÜZEDE FRANSIZLARA ODA TAHSİS EDİLECEK
Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can, Gaziantep Savaş Müzesi'ne ait bir odayı Fransızlara tahsis edeceklerini söyledi.
Can, "Amacımız, iki milletin geleceğe dostluk içinde yürümesini sağlamak. Bu dostluğa onların da katkıda bulunmasını istiyoruz." dedi. Geçen hafta Fransa Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy'nin eşi Carla Bruni'yi Gaziantep'e davet ettiklerini ifade eden Can, Bruni'ye Gaziantep'e getirmek içinde görüşmelerinin sürdüğünü dile getirdi.
Fransa'nın ünlü La Figaro Gazetesi'nin Türkiye Temsilcisi Laure Marchand ile Savaş Müzesi'ni gezen Ömer Can, burada yaptığı açıklamada, Gaziantep'in tarihine ışık tutan 88 yıl önceki acıları, Fransızlarla yaptığı çatışmayı, barış ve dostluğa dönüştüren bir proje başlattıklarını belirtti. Bir odayı dostluk nişanesi olarak Fransızlara tahsis ettiklerini kaydeden Can, bu kapsamda Carlo Bruni'yi de Gaziantep'e davet ettiklerini hatırlattı. Can, "Biz kendi evlatlarımıza ve tarihimize bir oda ayırdıysak onlara da bir odaya ayıracağız. Bu odayı Fransızlar için döşeyeceğiz." şeklinde konuştu. Zaman, Haber: Adem Yılmaz, 06.11.2008 |
||||||||
"BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, TRUVA MÜZESİ İÇİN NE GEREKİYORSA YAPMAYA HAZIR"
Rüyasını gerçekleştirmek için Çanakkale'ye gelerek Truva antik şehrini gezen Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) Genel Direktörü Koichiro Matsuura, Truva müzesi yapımı için her türlü yardıma hazır olduklarını söyledi.
Japonya'da öğrenciyken Truva'ya ilgi duymaya başladığını belirten Matsuura, bu ilginin kaynağında 'İlyada' destanının ve kazıları başlatan Schliemann'ın kitaplarının bulunduğunu kaydetti. Bu sebeple 6 bin yıllık tarihe sahip bölgede bulunmaktan dolayı son derece mutlu olduğunu belirten UNESCO Genel Direktörü Matsuura, daha fazla tanıtılması için yapılması düşünülen Truva müzesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'la görüşme imkanı bulduğunu söyledi.
UNESCO'nun gelişme yolundaki ülkelere, müzeler yapma ya da mevcut olanları çağdaşlaştırma konusunda destek verdiğini, bu durumda gerek duyulursa Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla işbirliği yapabileceklerini hatırlatan Matsuura, "Bu sadece Truva'yı değil, dünyanın çeşitli yörelerindeki birçok tarihi ören yerini de ilgilendirmektedir. Biz de meselenin bilincindeyiz. Bu amaçla UNESCO, böyle problemleri çözümlemek için hükümetler arası bir komisyon kurmuştur. Türk hükümeti bunu gündeme getirmek isterse, komitenin görüşmeyi isteyeceğinden eminim. Bunun yanında üzülerek söylemek isterim ki buna benzeyen birçok problem var ama hemen çözüm bulunması çok güç." dedi.
Koichiro Matsuura'nın bölgeyi ziyaretinin büyük önem taşıdığını ifade eden Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar ise müze konusunda sıkıntı olmadığını söyledi. Projenin sonuna gelindiğini, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzenin kurulabilmesi için bir yerin kamulaştırıldığını kaydeden Haznedar, "Proje yarışması, aralık ayında yapılacak. Ulusal ve uluslararası alanda söz sahibi olan prestijli firmalar girecek. Proje aşamasından sonra Truva antik şehri, kendisine yakışır bir müzeye sahip olacak. Projenin hayata geçirilmesi için maddi sıkıntı yok. Genel Direktör Matsuura'nın gelmesini, bu amaca yönelik bir izlenim ve araştırma vesilesi olarak görüyorum. Müzenin çoktan yapılması gerekiyordu, bu gecikme Kültür ve Turizm Bakanlığımız'ın katkılarıyla sona erecek. Truva bir dünya markasıdır." şeklinde konuştu. Zaman, Haber: Muzaffer Altunay, 06.11.2008 |
||||||||
HOMEROS'UN MİRASINI TAŞOCAKLARI YOK EDİYOR Birgün, 06.11.2008 |
||||||||
EN ESKİ ŞAMAN MEZARI İSRAİL'DE
45 yaşındaki bir
Şaman kadına ait olduğu belirlenen mezar, içinde
bulunan çeşitli türden hayvanları bir arada
barındırdığı için var olan Şaman mezarlarından
farklılık gösteriyor. Taraf, 06.11.2008 |
||||||||
|
DENİZ ÇEKİLDİ, ANTİK LİMAN ORTAYA ÇIKTI
Balıkesir'in
Burhaniye İlçesi'nde denizin çekilmesi sonucu 3 bin
yıllık antik liman ortaya çıktı. Edremit Körfezi'ne
adını veren "Adramytteion" antik kentine ait liman,
görenlerin ilgisini çekiyor. Balıkesir Kent Haber, 06.11.2008 |
|||||||
BELDELERDE SEVİNÇ VE HÜZÜN
Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararı açık. Yüce yargı, bu yasa çıktığından beri kim bilir kaç kez yazdığımız “çekince”lerimize sanki hak veriyor. Her biri tarihten gelen “kurumlaşmış” gelenekleriyle kentlerine ve yerel değerlerine sahip çıkan; ya da bütün bunların “belediye”yle geliştirilmesi gereken “belde”lerin köyleştirilmesine “hayır” diyor.
Çünkü karar, adrese dayalı nüfus sayımıyla “2 binden azsın” denmesine “itiraz” eden belediyelerin haklarını korumakla yetinmiyor. Tarihsel kimlikleri ve doğal güzellikleri ancak demokratik bir yerel yönetim örgütlenmesiyle korunabilecek, kültür ve turizm bölgelerindeki beldelerin de yine “belediyeleriyle yaşamaları”nı sağlıyor.
Biz de hep öncelikle bunu savunduk. Aralarında Osmanlı döneminde kurulanların bile bulunduğu; hatta ulusal ve uluslararası ödüller almış belediyelerimizi kapatan anlayışın “sorgulanması” gerektiğini belirttik. Şimdi yüce yargı, bu serzenişimizin temel nedenini oluşturan ve yasaya eklenmiş 44 sayılı listedeki köklü belediyeleri de yok etmeyi öngören geçici 1. maddeyi iptal ederek, “uygarlık ve kent kültürü”nü umursamayan iktidara adeta şu dersi vermiş oldu: “Kentsel yaşamın demokratik gelişimi ancak belediye ile olur. Bu nedenle her biri kendi beldelerinin tarihsel varlıklarıyla bütünleşmiş belediyeleri kapatmak, çağdaş yaşamla bağdaşmaz...”
Nitekim Çorum’a bağlı uygarlık merkezimiz Alacahöyük; Marmaris’in cennet köşesi Turunç; Akdeniz kıyılarımızın ünlü kasabası Kalkan; Aksaray’ın kimlikli beldesi Ulukışla; Kırşehir’e bağlı tarih zengini Dulkadirli; Ege’nin efsanevi gölüne adını veren Bafa; Muğla’nın korunması gereken SİT’lerinden Bozüyük; Kapadokya’nın güzelleri Göreme ve Mustafapaşa; Şanlıurfa’nın kültür merkezlerinden Eyüpnebi.. ve daha birçok “tarih, kültür ve turizm” yerleşmemiz için iktidarın “sizi kapattım!” sözü yargıdan geri dönmüş oldu.
"Oyçokluğu"nun ikilemi! İşte bu sonuca rağmen, medyanın aynı kararı sadece “CHP’nin iptal başvurusuna ret” şeklinde duyurması, sıradan bir “cehalet” olabilir mi? Yasanın tarihsel belediyeleri kapatan geçici 1. maddesi iptal edilirken, diğer maddelerinin “onay”lanmasını sağlayan üyelerin aynı zamanda AKP’yi “kapatmayan”lar olması ise ne kadar düşündürücü? Çünkü, yasanın 5 oya karşı 6 oyla “Anayasaya uygun” sayılması sonucunda “kapanacak” belediyeler arasında “kapanmayan”larla benzer özelliklere sahip olanlar da var. Örneğin Bursa’nın Gölyazı beldesi, antik çağdan beri ünlü Apollon gölüyle iç içe yaşayan bir kasaba olduğu halde ve tümü doğal-kentsel SİT kapsamında korunmasına rağmen artık “belediyesiz” mi kalacak?
Yine yasanın iptal edilmeyen maddeleri yüzünden, İstanbul varoşlarındaki onca kaçak yerleşme yanında planlı ve yasal yapılaşan bir Bahçeşehir; adını ünlü mimarımızın köprülerinden alan bir Mimarsinan; Ankara’da cumhuriyetin gözbebeği köy enstitüsünü kucaklamış bir Hasanoğlan; Anadolu’yu Kıbrıs’a bağlayan iskelemiz Taşucu gibi, her açıdan belediye olmaları gereken kasabalarımız da nasıl “köy” ya da “mahalle”ye dönüşebilirler?
Anayasa Mahkemesi’nin 6 üyesince bu garipliğe gerekçe gösterilen “yasamanın takdiri”, yukarda örnekleri verilen “kapatılmaları durdurulmuş” belediyeler için de geçerli değil miydi?
Ya "özerklik şartı"? Aynı takdirin demokratik haklara uygun kullanılması gerektiğinden, 6 üyenin bunu umursamadan “CHP’nin iptal istemine ret oyu” vermeleri; dahası “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı bile gözetmemeleri, yüce yargıyı hak etmediği soru işaretleriyle karşı karşıya bırakıyor.
TBMM onayıyla “ulusal yasa”mız sayılan söz konusu şart, belediye kurulurken uygulanan “referandum” kuralını kapatılırken de öngörüyor. 5’e karşı 6 oyla alınan karar, belde sakinlerinin evrensel demokratik hakkını bile göz ardı etmiş oluyor.
Gelişmiş demokrasilerde insan yerleşimlerinin olabildiğince belediye ile yönetilmesi “demokratik toplum hedefi”nin öncelikli koşulu kabul edilir. Avrupa ülkelerinde en küçük yerleşmelerin bile belediye olması bundandır.
Çünkü belediye, belde sakinlerinin o kenti yönetecek başkan ve meclis üyelerini seçerek göreve getirmeleri; beldenin yaşam koşulları ve geleceği hakkında kendi aralarından seçtikleri belediye meclislerini sorumlu kılmaları; “demokrasi bilincinin güçlenerek kurumsallaşması”nın da temelidir. Bu nedenle belediyelere “demokrasinin beşiği”; belediye yapılanmasına da “demokrasinin kalesi” denmektedir. Öyle görünüyor ki hem kapatma yasasını hazırlayanlar, hem de kapatmaya onay verenler, bu tanımları bile önemsemiyorlar.
Büyükşehir beldeleri Anayasa Mahkemesi “büyükşehirlerdeki beldeler”in kapanmasına ise Büyükşehir Belediye Başkanları’nı da dinleyerek karar verdi. Bu başkanlar eminim ki beldelerin öncelikle “imar anarşisti” olmalarından yakınarak, “planlı kentleşmeyi engellediklerini” söylediler. Ne var ki büyük şehirlerde de süregelen “imar düzenbazlıkları”nın önlenmesi için tutup onları da kapatmak nasıl çözüm değilse, aynı durum beldeler için de geçerli değil midir?
Büyükşehir Belediye Başkanlarının bu konudaki görüşleri “demokrasiden vazgeçmek” olmamalıydı. Demokrasiyi adeta “talan özgürlüğü”ne dönüştüren “denetimsiz imar yetkilerini kaldırmak” neden akıllarına bile gelmiyor?
Belde belediyelerinin “imardan sorumlu olmadan” da yerel hizmet verebileceklerini; hatta bunun sağlıklı ve demokratik kentsel yaşam için zorunlu olduğunu yüce yargıya neden söylemediler? Ne var ki belediye ile imar yetkisi öylesine “özdeş” görülüyor ki örneğin kimse şu içerikte bir yasal düzenlemeyi hala önermiyor;
“Yerel hizmetleri yerel yönetimler yapar. Ancak yeterli teknik kadro ve ekipmanları olmayan belediyeler imar yetkilerini kullanamazlar. Büyükşehirlere bağlı belediyeler ise bütüncül kent planına uymak zorundadırlar...”
Aslında buna benzer yaklaşımlarla düzenlenen “İmar ve Şehircilik Yasası Tasarısı” 2004 yılından beri “Başbakanlık”ta bekletiliyor! Aynı tasarıya bile “aykırı” olan belediye kapatma yasası için “davacı” olmuş CHP’nin, yüce yargı kararına da uygun yeni bir yasa tasarısını hazırlayarak TBMM’ye sunması ne kadar anlamlı olur.
Üstelik, belediyelerin kapatılmaları bir yana, daha da çoğalmalarını öngören, böylece demokrasiyi tüm yerleşmelerimizde “çağdaş yaşam tarzı” kabul eden bir düzenleme olarak... Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 06.11.2008 |
||||||||
MALEVICH' İÇİN
Sotheby's müzayede evi önceki gün yapılan son müzayedesinde 45 resim ve heykelden toplam 223 milyon 800 bin doların üzerinde gelir elde ederken, Rus sanatının kendi piyasa rekoru da, tanınmış Modern soyut ressam Kazimir Malevitch'in Suprematist Kompozisyon adlı çalışmasıyla geldi. Sabah, 06.11.2008 |
|
|||||||
KÜLTÜR MÜ? ZATEN SOMUT DEĞİL, YOK EDELİM GİTSİN.
UNESCO Türkiye Komisyonu'na Açık Mektup
UNESCO Türkiye Komisyonu’nun Değerli Üyelerine,
İstanbul’da önemli bir toplantı, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras 3. Hükümetlerarası Komite Toplantısı gerçekleştiriliyor. Toplantı hükümetlerarası nitelikte ancak, sivil toplum kuruluşlarının gözlemci olarak katılımı da sağlanmak zorunda. Türkiye, “Somut Olmayan Kültürel Miras Konvansiyonu”nu imzalayan ülkelerden biri ve üstelik İstanbul, 2002 yılında yine hükümetlerarası nitelikte olan “Somut Olmayan Kültürel Miras - Kültürel Çeşitliliğin Aynası” toplantısına evsahipliği yapmıştı. 2002 toplantısının sonuçları İstanbul Deklarasyonu başlığıyla tarihe kaydolmuştu. Somut Olmayan Kültürel Miras kavramı tarihsel korumacılığa yeni bir açılım getiriyor.
İstanbul Deklarasyonu, Somut Olmayan Kültürel Miras konvansiyonunun özünü oluşturan kültürel çeşitlilik, insan topluluklarının bilgi ve deneyim paylaşımı, yaşayan ve sürekli olarak yeniden yaratılan yol ve yöntemler, süreklilik, çok aktörlülük, demokratik katılım, kalkınma, ifade ortamı gibi temel kavramları vurguluyor. Oysa bu hafta İstanbul’da gerçekleştirilen toplantıya -eğer bir son dakika değişikliği olmazsa- Türkiye’den hiçbir sivil toplum örgütü katılmıyor; katılımdan yine korkulduğunu ve en kestirme yolun izlendiğini düşünüyoruz, çünkü ne STK’lar ne de medya haberdar edildi.
Türkiye'nin kültürel mirasa bakışı Toplantıya katılan sivil toplum kuruluşları aslında hükümetlerin bu konuyu nasıl ele aldıklarının da bir göstergesi. Türkiye’den hiç katılımcı yok ama katılmak isteyen, ancak UNESCO tarafından STK olarak kabul edilmedikleri için başvuruları reddedilen üç kuruluş var (olasılıkla bakanlıkça uygun görüldükleri için haberdar edilen): Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TURKSOY). Ne kadar ilginç... Somut Olmayan Kültürel Miras konusu yalnızca Türk dünyası araştırmaları yapanların konusu mu? Kültürel çeşitliliği ile evrensel bir zenginliğe sahip olan Türkiye’de bu alanda çalışan STK’larla iletişimi sağlayacak, diğer bazı STK’ları bu alana yönlendirecek, güçlendirecek bir bilgi ve iletişim ağı oluşturmak görevleriniz arasında değil mi?
Bir yıla yaklaşan bir süredir, “Sulukule Yenileme Projesi”nin gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçlar üzerine sizlerle temas halindeyiz. Bu görüşmelerimizde ve yazdığımız çeşitli mektuplarda, Sulukule’de yaşayan Roman topluluğun dağılma tehlikesinden söz etmiş, bu topluluğun kültürünün Somut Olmayan Kültürel Miras kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi yönünde görüşlerimizi tartışmış, sizler de bu görüşümüze katılmıştınız.
12 Haziran 2008 tarihinde Sulukule Roman
Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği UNESCO
Türkiye Komisyonu’na bu yönde bir dilekçe ile
başvuruda bulundu. Verdiğiniz 8 eylül tarihli
yanıtta ise konunun UNESCO Dünya Miras Merkezi
raporunda yer aldığı, sizlerin de gelişmeleri
beklediğiniz belirtiliyor. Geçen mayıs ayında
İstanbul’a gelen UNESCO Dünya Miras Komitesi Heyeti
“somut miras” konusunda uzman bir heyetti ve
incelemelerini esasen bu yönde yaptı. Mekan
sürekliliği, topluluğun topluluk olma özelliğini
koruması için en önemli faktörlerden biri elbette ve
Dünya Miras Komitesi bu anlamda üstüne düşen
sorumluluğu yerine getirdi. Hatta ötesine geçerek
Fatih Belediyesi’nin projesinin sosyal boyutuyla
tartışılması gerektiğini vurguladı. Ne var ki “Somut Olmayan Kültürel Miras” kavramı insan topluluklarının kültürel eylemlerini ve bunların ürünlerini içeriyor. Biz de Sulukule kültürünün bu yanıyla korunması, gerekli araştırmaların yapılması, topluluğun kalkındırılması yönünde yapılması gerekenler olduğunu düşünerek size başvurmuştuk. Dolayısıyla, başvurumuza aldığımız yanıt, gerek kavramın ele alınışı açısından gerekse UNESCO kriterlerini yorumlama, bu kriterlerin yaşamın hızlı akışı içinde gereğinde çok acil adımlar atılmasını da içeren temel mantığı açısından ne yazık ki üzücü ve umut kırıcı. UNESCO Dünya Miras Komitesi raporu ancak sizin desteğinizle bölge halkının yerinden edilmesini, geçmişi yüzyıllara uzanan bir kültürün dağılmasını engelleyebilirdi. Eğer, “evet, burada yaşayan halkın kültürel kimliğinin korunması, müzik ve dans geleneğinin sürdürülmesi için yerlerinden edilmemesi iyi olur, durun biraz düşünelim” bile demiş olsaydınız, bu bile, gidişatı bir nebze olsun etkilerdi.
Tüm dünya korumacı yaklaşıyor Size en son “gelelim ve projenin içeriğini size aktaralım, sizi bilgilendirelim” diye yazdık. Ne yazık ki olumsuz bile olsa bir yanıt alamadık bu önerimize. Ve geçen hafta yaptığımız son telefon görüşmemizde hala Fatih Belediyesi tarafından yapılan, “projeyle, Sulukule’de yaşayanların kötü yaşam koşullarının değiştirilmesinin amaçlandığı” demagojisine inanıldığını duymaktan tarif edilmez bir üzüntü duydum. UNESCO DMK raporu bile bunun bir soylulaştıma projesi olduğunu söylerken, projeyi bunca zamanda görme, inceleme gereğini duymamış bu bürokratik yaklaşımı kabul edebilmek mümkün değil. Size yine son mektuplarımızın birinde BM Habitat Uluslararası Danışmanlar Kurulu’nun (AGFE) üyesi olan, International Alliance of Inhabitants (IAI) Başkanı Cesare Ottolini’nin bağlı bulunduğu kurullar adına, TC yöneticileri ve yerel yöneticilere gönderdiği mektubu iletmiştik. Tıpkı Bay Ottolini gibi bir başka AGFE üyesi ve UNESCO Tarihi Bölgelerin Sosyal Canlandırılması Komitesi üyesi Prof. Yves Cabannes da Sulukule’ye geldi, rapor yazdı, öğrencileriyle atölye çalışması yaptı. AGIT kurallarının uygulanmasını izlemekle sorumlu ABD Helsinki Komisyonu üyeleri de Sulukule’ye geldiler ve yazdıkları raporda 1999 İstanbul Zirvesi kararlarını hatırlatarak, Roman topluluğun dağılması tehlikesine dikkat çektiler.
Biz onları çağırmadık, onlar duydular ve geldiler. Sizinle ise görüştük, bütün gelişmeler konusunda sizleri anında bilgilendirdik, masanıza somut bir dilekçe bıraktık, “gelelim ve anlatalım” dedik. Ne acı; iki satırlık bir e-posta yanıtı bile alamadık.
İstanbul’da düzenlenen Somut Olmayan Kültürel Miras Toplantısından zamanında haberimiz olamadığı için de üzgünüz. Sulukule Platformunda yer alan, başta Sulukule Roman Derneği olmak üzere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının deneyimleri gerek toplantının geneli, gerekse Türkiye’de bundan sonra izlenecek süreç açısından çok değerli katkılar sağlayabilirdi.
"Esmer vatandaşlar" gafı affedilemez Sulukule örneğinde olduğu gibi politikacılar tarihin affetmeyeceği gaflar yapabiliyorlar; “buralarda bazı yasadışı işlerle uğraşan esmer vatandaşlar yaşıyor” diyebiliyorlar. UNESCO belgelerinin hepsinin değişmez ilkelerinden birinin ırkçılığa taviz verilmemesi, çok kültürlülük ve azınlıkların haklarının korunması olduğunu politikacılara hatırlatmak sizin göreviniz. Size güvenmek zorundayız.
Sulukule Platformu, sanıyorum Türkiye’de Somut Olmayan Kültürel Miras kavramını bilinçli olarak telaffuz eden, ciddi bir sorun olarak ele alan ilk sivil toplum kuruluşu, sizlerle iletişim halinde olma çabası gösteren tek sivil inisiyatif. Bizzat benim yazılarım, mayıs ayında UNESCO DMK’ne yaptığım sunumda odaklandığım konu Somut Olmayan Kültürel Miras olmasına karşın bu durumun dikkatinizden kaçmasını anlayamıyorum. Kültür Bakanlığı’na sunabileceğiniz STK portföyünüzde neden yokuz, anlayamıyorum.
Bilim insanı kimliğinize de sesleniyorum: Neden Sulukule’yi bir laboratuar olarak kullanmadınız, kullanmıyorsunuz?
Yapıcı yaklaşım bu denli zor mu Sulukule büyük ölçüde boşaltıldı. Ancak insanlar yine de o çevreden ayrılmamak için çaba gösteriyorlar ve dönüp dolaşıp yine harabe halindeki mahallelerinde biraraya geliyorlar. Şehir Planlamacı bir grup akademisyen belediyenin projesinin tek seçenek olmadığını ifade eden, başka seçeneklerin de bulunabileceğini gösteren alternatif bir plan hazırladılar. Belediyenin projesi bölgeyi bütünüyle yerli halktan temizlerken bu akademisyenler, bölgeyi, var olan halkıyla sağlıklı hale getirmenin, sürdürülebilir kalkınmanın mümkün olduğuna ilişkin öneriler sunuyorlar.
Öte yandan çeşitli STK gönüllüleri açılan Çocuk Merkezi’nde çocukları yeniden okullarına döndürme yolunda çalışıyorlar, bazı gönüllü hocalar ritim, müzik vb. beceri kursları veriyorlar. Hala yapılabilecek şeyler var, çünkü topluluğun kültürel ruhu henüz çözülmedi.
Sonuç olarak, bunca özel çalışma yürütülen bir konuda çalışan STK’ların ve bunun gibi daha pek çok farklı kültürel alanda çaba sarfeden tüm STK’ların, Somut Olmayan Kültürel Miras konulu, üstelik İstanbul’da yapılan bir toplantıdan haberdar bile edilmemelerinin, gerek somut gerek soyut anlamda, Kültür Bakanlığı ve UNESCO Türkiye Komisyonu’nun meseleye “kültürlü”ce bakamadığının bir göstergesi olduğunu düşünüyoruz.
Saygılarımızla... Derya Nüket Özer / Sanat Tarihçi Taraf, 06.11.2008 |
||||||||
|
DALİ'NİN 12 TABLOSU MÜZAYEDEYE ÇIKIYOR
Sabancı
Müzesi’nde 20 Ocak 2009’a kadar sergilenecek
sürrealist İspanyol ressam Salvador Dali’nin 12
çalışması, 16 Kasım’da İstanbul Ortaköy Feriye’de
gerçekleştirilecek Artium Sanat Evi’nin Geleneksel
Güz Müzayedesi’nde satışa sunulacak.
Müzayedede Nuri İyem, Cemal Tollu, Leyla Gamsız, Avni Arbaş, Komet, Zeki Faik İzer, Hikmet Onat imzalı 70 ünlü Türk ressamının çok özel nü tabloları da yer alacak. Hürriyet, 06.11.2008 |
|||||||
KANATLI DENİZATI BROŞU MÜFETTİŞLERİ YORDU
Karun
Hazinesi’nin en nadide parçası olan Kanatlı Denizatı
Broşu’nun iki yıl önce Uşak Müzesi’nden çalındığının
ortaya çıkmasının ardından müzelerde başlayan
denetimler müfettişleri yordu. Hürriyet, Haber: Umut Erdem, 06.11.2008 |
|
|||||||
![]() |
EDİRNE'DE 120 YILLIK TOP GÜLLELERİ BULUNDU
Saraçhane Mahallesi ile Yeni İmaret Mahallesi'ni birbirine bağlayan Saraçhane Köprüsü'nde devam eden restorasyon çalışmaları sırasında top gülleleri bulundu. Onarım çalışmalarını üstlenen firma çalışanları köprünün her tarafından kazı çalışmaları yapıyor. Tarihi köprünün orijinal halinin ortaya çıkması için yapılan kazılarda top güllerine rastlandı. Köprünün ayaklarında süren çalışmalar sonucunda aynı cinsten 5 adet gülle bulundu. Gülleler çalışanlar tarafından önce firma yetkililerine, ardından da Edirne Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Yapılan incelemelerde güllelerin yaklaşık 120 yıllık geçmişe sahip olduğu belirlendi. Trakya Net Haber, 06.11.2008 |
|||||||
KAÇAK KAZI YAPANLARA SUÇÜSTÜ
Kayseri'de define
bulmak için kaçak kazı yapan 5 kişi gözaltına
alındı. Kayseri Kent Haber, 06.11.2008 |
||||||||
ULUBURUN BATIĞI ESERLERİ ABD'DE
Serginin tanıtımı dolayısıyla Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Plaza Konferans Salonu'nda
düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Amerikan
İş Konseyi (TAİK) Başkanı Haluk Dinçer, "Uluburun
Batığı"ndan çıkarılan eserlerin, bölgenin tarihi
açısından çok önemli bilgilere ışık tuttuğunu ifade
ederek, bu eserlerin Türkiye'nin tanıtımı açısından
da büyük önem taşıyan bir sergiye katkıda
bulunmasından büyük bir mutluluk duyduklarını
söyledi. Cnn Türk, 05.11.2008 |
||||||||
554 YILLIK CAMİ HARABEYE DÖNÜŞMEKTEN KURTARILDI
Edirne'nin Uzunköprü
İlçesi'ne bağlı Kırıkkavak Köyü'nde bulunan 554 yıllık Gazi Turhan Bey Camii
onarılarak ibadete açıldı.
Restorasyon projesi kapsamında caminin yıkık olan kubbesi ile minaresi tamamlandı. Tüm cephelerin onarımı ve temizliği yapıldıktan sonra caminin döşemesi, tüm kapı, pencere ve elektrik tesisatı yapıldı. Bahçesi de duvarları ile birlikte yeniden düzenlendi. Kare planlı olan cami, tek kubbeyle örtülü gövdesinin kuzeybatı köşesinde yer alan minaresiyle anıtsal bir görünümde. Eserde inşa malzemesi olarak düzgün kesme, kaba yontu ve moloz taş ile tuğla kullanıldı. Beden duvarlarında, minare kaidesinde ve üst örtüde, taş ile tuğla alternatif şekilde örülerek hem almaşık hem de kenetleme tekniği uygulandı. Caminin kuzeybatı köşesine dıştan bitişik olan ve kaidesine kadar yıkık olan minare, orijinalde poligonal kaideli, silindirik gövdeli ve tek şerefeli olarak yeniden yapıldı. Minare gövdesi ve kemerlerde ise tuğlaya yer verildi. Zaman, Haber: Mehmet Tekin, 05.11.2008 |
||||||||
MEVLANA MÜZESİ ZİYARETÇİ REKORUNA KOŞUYOR
Türkiye'nin en fazla ziyaretçi gelen müzelerinden Mevlana Müzesi'ni 10 ayda 1 milyon 370 bin 871 yerli ve yabancı turist ziyaret etti.
UNESCO tarafından 2007 yılının Mevlana Yılı ilan edilmesinden sonra özellikle müzeye gelen yabancı turist sayısında büyük oranda artış yaşandı.Yurt içi ve yurt dışında yapılan tanıtım çalışmaları sayesinde ziyaretçi sayısının her yıl arttığı Mevlana Müzesi'ni bu yılın 10 aylık bölümünde (ocak-ekim) 1 milyon 104 bin 888'i yerli olmak üzere toplam 1 milyon 370 bin 871turist ziyaret etti.Müzeye gelen yabancı turist sayısında ocak-ekim döneminde geçen yıla göre yaklaşık yüzde 40 oranında artış olduğunu ifade eden yetkililer, şunları kaydetti.
"Geçen yılın 10 aylık dilimde 188 bin 970 yabancı ziyaretçinin geldiği müzeye bu yılın aynı döneminde yüzde 40 artışla 265 bin 983 yabancı turist geldi.Yine geçen yıl 1 milyon 97 bin 349 yerli turistin ziyaret ettiği Mevlana Müzesi'ni bu yılın aynı döneminde 1 milyon 104 bin 888 yerli turist gezdi.Toplamda ise 1 milyon 286 bin 319 turistin ziyaret ettiği Mevlana Müzesi'ni bu yılın 10 ayında 1 milyon 370 bin 871 kişi ziyaret etti. Bu sayının Mevlana'nın anma törenlerinin düzenleneceği aralık ayında daha çok artacağını düşünüyoruz."Bu yıl müzeye gelen yabancı turist sayısındaki artışta 2007 Mevlana Yılı etkinlikleri ile Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi ve kentteki diğer kurumların tanıtım ve reklam faaliyetlerinin büyük etkisi olduğunu belirten yetkililer, yıl sonunda müzenin ziyaretçi rekoru kırmasını beklediklerini kaydetti. Yetkililer, müzeye gelen yabancı turist sayısının her geçen yıl arttığını, yabancı turistler arasında bu yıl Rus ve Polonyalıların ağırlıkta olduğunu bildirdi. Yeni Şafak, 05.11.2008 |
||||||||
KARAGÖZ İNSANLIĞIN ORTAK DEĞERİ OLUYOR
Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel gölge oyunu Karagöz ve Aşıklık geleneği, UNESCO'nun korumasına giriyor. İki ayrı dosya halinde tasarlanan ve toplantı dolayısıyla verilmesi planlanan karar, dün İstanbul Conrad Hotel'de başlayan ve dört gün sürecek UNESCO İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Kültür Mirası hükümetlerarası uzmanlar komitesinin üçüncü olağan toplantısında ele alınacak. Somut olmayan kültür mirası ifadesi, "Topluluklar, gruplar ve kimi durumlarda bireylerin kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araç, gereç ve kültürel mekanlar" anlamını taşıyor. Mevlevilik ve Sema töreni ile meddahlık geleneği, Türkiye'nin 2006'dan beri taraf olduğu UNESCO İnsanlığın Sözlü ve Somut Olmayan Kültür Mirası sözleşmesi uyarınca, 'başyapıt' listesine alınmış ve insanlığının ortak değeri sayılmıştı. Toplantıların açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Karagöz, aşıklık geleneği, meddahlık, çam düdüğü, ve sema, zengin kültürel mirasımızın önemli örneklerindendir ve güçlü bir şekilde yaşamaya devam edecektir. İnsanlığın somut olmayan kültür mirası temsil listesine yazdırmak üzere sunduğumuz kültür değerlerimizi, sizlere daha yakından tanıtmak istiyoruz," dedi. Toplantıya, UNESCO Genel Direktörü Koichiro Matsuuara, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Faruk Loğoğlu, birçok ülkeden uzman ve gözlemci de katıldı. Karagöz ve aşıklık geleneği hakkında UNESCO toplantısından olumlu karar çıkması halinde, bu iki kültür değeri insanlığın ortak değeri sayılacak. Uzmanlar her iki sanatın da listeye alınacağını düşündüklerini dile getiriyor. Önümüzdeki yıl, Cem töreni ve Zakilik ile sıra gecesinin, listeye girmesi için teklif götürülecek. Öte yandan UNESCO'nun İstanbul'da yaptığı toplantıdan sivil toplum kuruluşlarının haberdar edilmediği öne sürülürken, bakanlık yetkilileri, toplantıyı UNESCO'nun organize ettiğini ve Türkiye'nin sadece ev sahibi olduğunu dile getirdi. Sabah, Haber: Ercan Sarıkaya, 05.11.2008 |
![]() |
|||||||
![]() |
IRAK, TARİHİ ESERLERİNİ TÜRKİYE'DEN İSTEDİ
Irak hükümeti, 2003'te ABD işgali sırasında ülke dışına kaçırılan tarihi eserlerin iadesi konusunda, Türkiye’ye yapılan başvuruların sonuç vermediğini bildirerek, “Türkiye’nin iyi niyetini kanıtlamasını istiyoruz" dedi.
Irak basınında yer alan haberlere göre Irak Turizm ve Tarihi Eserler Bakanı Muhammed Abbas El Uraybi sözcüsü aracılığı ile yaptığı açıklamada, 2003'te Irak’ın ABD tarafından işgali sırasında tarihi alanların ve Bağdat ulusal müzesinin yağmalanmasının ardından ülke dışına kaçırılan binlerce değerli antika eserini alabilmek için Türkiye’den yardım istedi.
Aynı sorunun İran’la da yaşandığını belirten Bakan Abbas El Uraybi, “Ürdün ve Suriye hükümetleri, Irak’tan kaçırılan binlerce parçayı iade ettiler” diyerek İran ya da Türkiye’ye yapılan taleplerin aynı sonucu vermediğini bildirdi.
“İran ve Türkiye’nin iyi niyetini kanıtlamasını ve kuşkuları gidermesini bekliyoruz” diyen Irak hükümeti, söz konusu ülkelerin “bilerek çalıntı tarihi eser barındırmakla” suçlanmadığının da altı çizildi.
Irak'ın 2003'te ABD tarafından işgali sırasında Bağdat Ulusal Müzesi'nin yağmalanmasının ardından 15 bin, ülke genelindeki 10 bin civarındaki tarihi alandan da binlerce eser çalınmıştı. Hürriyet, 05.11.2008 |
|||||||
SUR-U SULTANİ BOŞALIYOR
Topkapı Sarayı’nın bahçesinde bulunan, Milli Eğitim Bakanlığı’na ait Matbaacılık Meslek Lisesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yürüttüğü Sur-u Sultani Projesi kapsamında, Zeytinburnu’na taşınacak.
Okul binasını İstanbul Ticaret Odası yaptıracak. Okulla ilgili imza törenine katılan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Topkapı Sarayı’nın Hasbahçesi denilebilecek olan Sur-u Sultani, ne yazık ki, çeşitli kurum ve kuruluşların talanına uğramış, ihmal yüzünden ciddi yıpranmalar yaşamış. Hem surların dışına, çevresine hem de içine bu mekan ile bağdaşmaz yapılar yerleştirilmiş" dedi. Söz konusu alanda yapılan çalışmaları anlatan Günay, Tarih Vakfı’nın boşalttığı Darphane binasının restorasyon projesinin hazırlandığını söyledi. Günay, Cankurtaran’daki Zührevi Hastalıklar Hastanesi’nin de taşınacağını, bunun için Büyükşehir Belediyesi ve Sağlık Bakanlığı’yla görüştüklerini anlattı. Hürriyet, Haber: Muharrem Aydın, 05.11.2008 |
||||||||
GÜLBAHAR HATUN KÜLLİYESİ CANLANIYOR
Tokat'ta, 'Meydan Çarşısı' olarak bilenen 'Gülbahar Hatun Külliyesi'nde restorasyon çalışmaları revize edilen proje ile devam ediyor.
Revize edilen proje ile yaklaşık 1 milyon 100 bin YTL'ye restore edilecek tarihi mekanın yok olmaktan kurtarılması amaçlanıyor. Sultan 2. Beyazıt'ın annesi Gülbahar Hatun için 1484 yılında cami, medrese, imaret olarak yaptırdığı eserler arasında bulunan külliyenin restorasyon çalışmaları tamamlandığında, tarihi dokusuna uygun olarak lokanta ve kafeterya olarak hizmet vermesi bekleniyor. Tokat Kent Haber, 04.11.2008 |
|
|||||||
![]() |
TOPBAŞ: "TAKSİM'DEKİ ANIT 'İŞGÜZAR İŞİ'
Taksim'e dikilen 35 metre yüksekliğindeki Türk bayrağı ve üzerindeki "Atatürk büstü" ile "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi" için son kararı Anıtlar Kurulu verecek. Sabah, 04.11.2008 |
|||||||
BABİL, BRITISH MUSEUM'A TAŞINIYOR
Babil: Mit ve Gerçek / Babylon: Myth and Reality isimli sergi, 13 Kasım 2008 tarihinde açılacak. 15 Mart 2009’a kadar ziyaret edilebilecek olan sergi sanatseverlere Babil Kulesi, Babil’in Asma Bahçeleri ve Kral Nebukadnezar’ın Çılgınlığı gibi Babil kökenli efsane ve hikayelere göz atma imkanı tanıyacak. Taraf, 04.11.2008 |
![]() |
|||||||
|
STRATONEKEIA'DA 5 MEZAR 1 İSKELET
Muğla'nın Yatağan İlçesi'nde, Stratonekeia antik kentindeki kazı çalışmalarında, 5 mezar ile 1000 yıllık olduğu tahmin edilen çocuk iskeleti kalıntıları bulundu.
Pamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Stratonekeia Antik Kenti Kazı Başkanı Doç.Dr. Bilal Söğüt, Eskihisar Köyü'ndeki Stratonekeia'nın kuzey kapısında devam eden çalışmalarda, Bizans dönemine ait 5 mezar ve 1000 yıllık bir çocuk iskeleti bulduklarını açıkladı.
Çocuk iskeletinin üzerinde o dönemi yansıtan küpe ve yüzüklere ulaştıklarına da ifade eden Doç.Dr. Söğüt, "Stratonekeia antik kentinde kazı çalışmaları aralıksız devam ediyor." dedi.
Doç.Dr. Bilal Söğüt, kazı ekibinin, 5 mezar ve çocuk iskeleti üzerinde incelemelerini sürdürdüğünü belirterek, şöyle konuştu: "İlk tespitlerimize göre, Orta Bizans döneminde 7. ve 8. yüzyıldan sonraki süreçte burası bir dönem mezarlık olarak kullanılmış. Buradaki kazılarda 5 mezar bulduk. Bunların ikisi yetişkine, 3'ü çocuğa ait. Bu mezarlardan birinin içinde bin yıllık olduğunu düşündüğümüz bir çocuk iskeleti ve o dönemi yansıtan bronz yüzükler çıktı. Bu kalıntılar o dönemin kültürünü, mimarisini, gelenek ve göreneklerini yansıtıyor." Trt/Haber, 04.11.2008 |
|||||||
ETNOGRAFYA MÜZESİ TAHRİP EDİLDİ
Çanakkale'de daha
önce kilise olarak kullanılan ve 2 yıl önce de
üniversiteye devredildikten sonra gösteri merkezi
haline getirileceği söylenen Etnografya Müzesi'nin
camları kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce
kırıldı. Çanakkale Kent Haber, 04.11.2008 |
|
|||||||
MÜZEDE İSYAN
150 kişinin çalıştığı ve çoğunluğunu Gaziantep dışından gelenlerin oluşturduğu işçiler, üç aydır maaşlarını alamamalarından dolayı iş bırakma eylemine başladılar. İşçiler, tüm alacakları ödeninceye kadar işbaşı yapmayacaklarını ifade ettiler.
Ordu, Van, Diyarbakır, Sivas, Yozgat ve daha bir çok ilden gelerek Zeugma Müze, Kongre ve Kültür Merkezi inşaatında çalışan işçiler, kimsenin cebinde parasının kalmadığını, firma sahiplerinin ise kendilerini üç aydır ödeme yapılacak diyerek oyaladıklarını belirterek,” Şirket yöneticileri ile Belediye yetkilileri sürekli topu birbirlerine atarak bizi oyalıyorlar. Şirket yetkilileri belediyeden ödenek çıkmadığını, bu yüzden maaşlarımızın ödenmediğini belirtiyorlar. Belediye yetkilileri ile zaten görüşme şansımız yok” dediler.
Ceplerinde akşam çıkıp bir yerde oturup çay içecek paralarının dahi olmadığını, telefonlarına kontör alamadıkları için aileleri ile de görüşemediklerini dile getiren işçiler,” Burada açık cezaevinde yaşıyoruz. Yemeğimizi, suyumuzu veriyorlar ama iş paraya gelince her gün yeni bir şey getirip bizi oyalıyorlar. Akşam olduğunda çıkıp bir yerde oturup çay içmeye paramız yok. Ailelerimiz ile görüşemiyoruz çünkü telefona verecek paramız yok. Burası açık cezaevi gibi” diye konuştular.
İnşaat alanı içerisinde polis nezaretinde tutulduklarını da iddia eden işçiler,” Paralarımız ödenmediği için 15 gündür çalışmıyoruz. İnşaat alanı içerisinde polis nezaretinde tutuluyoruz. Biz burada tutuklu muyuz ? Aylardır çalıştık, bunun karşılığında hak ettiğimiz paramızı istiyoruz” şeklinde konuştular.
Her işçinin 4 ile 6 bin YTL arasında alacağının biriktiğini, ödeme konusunda ise firma yetkililerinin sürekli yeni bir tarih verdiğini vurgulayan işçiler,” Bize gelip paralarınız Cuma günü ödenecek diyorlar. Cuma günü olduğunda kimse buraya uğramıyor bile. Zaten Cumartesi – Pazar günleri onların tatil günü. Derdimizi kimseye anlatamıyoruz. Yeter artık bu işe bir çözüm bulunsun ve paralarımız ödensin. Hak ettiğimiz paramızı versinler memleketlerimize gidelim, aylardır göremediğimiz ailemizi, çocuklarımızı, annemizi, babamızı görelim” dediler.
Bu arada inşaatı yapan ACE firması yetkilileri, Büyükşehir Belediyesi’nin ödeme yapmayınca işçilerin alacaklarını ödeyemediklerini belirterek,” Belediye hak edişimizi ödemeyince bizde işçilerimize para ödeyemiyoruz” diyerek mağduriyetlerini çalışanlara anlatmaya çalıştılar. Gaziantep Hakimiyet, 04.11.2008
Taşeronunun sorumsuzluğu, ACE İnşaata fatura edildi. Müzemin inşaatında sıkıntı yok…
Büyükşehir Belediyesi Zeugma Müze, Kongre ve Kültür Merkezi’nde çalışan kalıpçı, demirci ve duvarcı işçilerin alacakları dün ödendi ve işçilerin açtığı isyan bayrağı indirildi. Yetkililer sorunun, taşeron firmadan kaynaklandığını, zarar pahasına işçilerle olan parasal sorunu çözdüklerini ifade ettiler.
ACE İnşaat San. Tic şirketi yetkilileri, işçilerin alacaklarının taşeron firma olan Kubatoğlu İnşaat’ta olduğunu ancak o insanların mağduriyetlerinin giderilmesi için kendi bünyesinden zarar etmesine rağmen ödeme yaptıklarını belirttiler.
ACE İnşaat San. Tic Şirketi sahibi Ahmet Cengiz, inşaatta çalışan kalıpçı, demirci ve duvar ustalarının kendi firmalarının işçileri olmadığını, taşeron firma olan Kubatoğlu İnşaata bağlı olarak çalıştıklarını belirterek,” İşçilerin paralarını alamamaları aslında bizim firmamızın sorunu değil. Ancak biz o arkadaşlarımızın daha fazla mağdur olmamaları için kendi bünyemizden zarar ederek alacaklarının tamamını ödedik” dedi.
Firma olarak hiçbir zaman haksızlığın ve haksız kazancın yanında olmadıklarını, tek düşüncelerinin ülkeye hizmet ederken, kimseyi de mağdur duruma düşürmemek olduğunu ifade eden, Ahmet Cengiz,” Türkiye’nin dört bir yanında yaptığımız inşaatlarımız ve yatırımlarımız var. Gaziantep’te Büyükşehir Belediyesi Zeugma Müze, Kongre ve Kültür Merkezi’nde işçilerin yaşadıkları mağduriyeti duyduğumuz anda hemen çıkıp geldik. Aslında taşeron firma olan Kubatoğlu İnşaattın işçilere olan borcunu, bizim borcumuz olmadığı halde şirket kasasından zarar ederek ödedik. Şimdi işçi arkadaşlarımız paralarını aldılar ve memleketlerine gittiler. Eğer bu olaydan daha önce haberimiz olsaydı, hemen el koyar ve gereğini mutlaka yapardık” diye konuştu. Gaziantep Hakimiyet, 05.11.2008 |
||||||||
![]() ![]() |
LEONARDO'NUN KODEKSİ PARÇALANACAK
Dünyanın sayılı Leonardo Da Vinci uzmanlarından Carlo Pedretti, kendisine teklif edilen, Kodeks Atlanticus ismi verilen Leonardo’ya ait defterlerin yeniden sayfa sayfa ayrılmasının yapılabilecek en akıllıca restorasyon olduğunu söyledi. 1970lerin tartışmalı restorasyonunu geri döndürme anlamını da taşıyan bu işlem sonrası, şu anda 12 cilt olarak korunan eser sayfalara ayrılacak. Pedretti “Yapraklar 12 cilde toplanırken olabilecek tahribat oluştu. Verilen bu zarar için artık yapılabilecek bir şey yok. Sayfaları ayırmak hem tamiratı, hem de teşhiri daha kolaylaştıracak” dedi.
Kodeks, Leonardo’nun yazı ve resimlerini içeren en büyük koleksiyon kabul ediliyor. İçinde bu Rönesans ustasının matematikten, uçmaya, botaniğe, silahlara ve mimariye kadar yüzlerce notu ve çizimi mevcut. Leonardo’nun ölümünden sonra geride bıraktığı defterlerin yanı sıra 1120 parça kağıdı 16. yüzyılda mimar Pompeo Leoni tarafından 402 sayfaya monte edilerek dev bir kitap haline getirilmişti. 1968-1972 yılları arasında bu kitap tekrar sökülerek sayfalar yeni sayfalara yapıştırılmış ve 12 ayrı cilde bölünmüştü. 60 yıldır Leonardo konusunda çalışmalar yürüten Carlo Pedretti bu, çok tartışmalı restorasyon sırasında kağıtların boşu boşuna suya ve alkole yatırıldığını, köşelerin yok edildiğini ve esere geri döndürülemez zarar verildiğini söylemekte ve “geçenlerde yapılan bir müzayede sırasında Leonardo’nun tek bir çizimine 25 milyon dolar ödendiği düşünülürse bu restorasyonun verdiği zararın büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır” demekte.
Bu yeni tamirat, 1637’den bu yana kodekse sahip olan Milano Ambrosiana Kütüphanesi tarafından geçen hafta duyuruldu. |
|||||||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI
Aydın Köşk'te polisin düzenlediği operasyonda ele geçirilen mimari eserler müzeye teslim edildi.
Tarihi eser kaçakçılığı yapıldığı yönünde alınan bir ihbarı değerlendiren Aydın İl Jandarma Komutanlığına bağlı ekipler, Cumhuriyet Savcılığından alınan arama kararı ile Köşk İlçe Emniyet Amirliği ile birlikte Köşk merkez Soğukkuyu Mahallesi'nde A.Ş'ye ait ev ve eklentilerinde arama yaptı. Yapılan aramalarda 1 adet 165 santimetre çapında dairesel mimari mermer parçası, 1 adet 25 santimetre uzunluğunda dikdörtgen prizma şeklinde mermer ile 1 adet 110 santimetre uzunluğunda silindirik mimari mermer parçası ele geçirildi. Yapılan incelemelerde evde ele geçirilen eserlerin tarihi eser niteliğinde olmadığı anlaşıldı. Söz konusu adreste ele geçirilen mimari eserler sergilenmesi için Aydın Müze Müdürlüğü yetkililerine teslim edilirken, ifadesi alınan A.Ş. serbest bırakıldı. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Haber Ekspres, 04.11.2008 |
||||||||
EFES YAMAÇ EVLERDE RESTORASYONA DEVAM
Efes Antik Kenti’nin en önemli bölümü kabul edilen Yamaç Evleri’nde restorasyon çalışmalarına hız verildi. Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Sabina Ladstatter, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, çalışmalara 12 ay izin verdiğini hatırlattı. Ladstatter, “Sinan İlhan başkanlığında, 2 uzman ve 7 işçi görev alacak. 6 numaralı evin 143 metrekarelik mermer salonundaki 150 bine yakın kırık parça lazer teknolojisiyle birleştirilecek” dedi.
Restorasyon tarihindeki en büyük parça birleştirme çalışmalarından birine imza atacaklarını belirten Ladstatter, tahmini maliyetin 300 bin Euro olacağını kaydetti.
Sabina Ladstatter, Efes’in henüz yüzde 15’inin gün ışığına çıkarılabildiğini de sözlerine ekledi. Teraslar üzerine inşa edilen, tabanları mozaik, duvarları mermer kaplama Yamaç Evler’de, kentin zenginlerinin oturduğu tahmin ediliyor. Milliyet Ege, Haber: Veysel Erol, 04.11.2008 |
|
|||||||
|
OLAĞANÜSTÜ BİR ROMA DEFİNESİ
İngiltere, Glamorgan’da iki ayrı küpte gömülü yaklaşık 6000 adet Roma sikkesi metal detektör kullanan bir şahıs tarafından bulundu. BBC News, 30.10.2008 |
|||||||
BİR AÇIKHAVA MÜZESİ OLARAK BEYOĞLU
İstanbul’un ilk gece kulüplerinden “Serkldoryan”, Mehmet Akif Ersoy’un son nefesini verdiği “Mısır Apartmanı” ve Jön Türklerin buluşma yeri “Hacopulo Pasajı” gibi birçok tarihi bina, dikkatli gözler için Beyoğlu’nu açıkhava müzesine dönüştürüyor.
Beyoğlu Belediyesi, geçen yıl başlattığı “Beyoğlu’nun Belleği” adlı projeyle, şimdi birçoğu başka amaçlarla kullanılan binaları belirleyerek, cephelerine o binaların tarihiyle ilgili bilgilendirici plaketler yerleştiriyor.
Bugün “Elhamra Han”ın olduğu yerde İstanbul’un en görkemli sineması “Elhamra Sineması”, Attila İlhan Kültür Merkezi”nin olduğu yerde 1896’da halka açık ilk sinema gösterisinin yapıldığı “Sponeck Birahanesi” bulunuyordu. Ünlü “Çiçek Pasajı”nın yerinde de İstanbul’un ilk tiyatrolarının sergilendiği tarihi “Naum Tiyatrosu” vardı. Bugün hala yerinde olan “Rejans Lokantası” da tarihi mekanlar arasında...
En gözde tarihi mekanların başında hiç kuşkusuz “Mısır Apartmanı” geliyor. Abbas Halim Paşa’nın isteği üzerine mimar Hovsep Aznavuryan’a kışlık konak olarak yaptırılan binada, ihtişamlı balolar verilir, önemli toplantılar yapılırdı.
Proje kapsamında bilgilendirme plaketi çakılacak diğer tarihi binalar arasında “Anadolu Hanı ve Pasajı”, “Tokatlıyan Oteli”, “Turkuvaz Lokantası”, “Bonmarşe”, “Karlamann Pasajı”, “Şark Pasajı” diye bilinen Odakule ve “Suriye Pasajı” da yer alıyor. Milliyet, 04.11.2008 |
![]() |
|||||||
MUĞLA'NIN 400 YILLIK ARŞİV BELGELERİ HALKA AÇILDI
Muğla Belediyesi ve Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen bir çalışma ile Osmanlı arşivlerindeki Muğla ili ilgili belgeler çıkartılarak araştırmacılar ve halka açıldı. Serginin açılış törenine Muğla Vali Yardımcısı Recep Yüksel, Belediye Başkanı Osman Gürün, Muğla Üniversitesi Rektör Vekili Prof.Dr. İbrahim Yökaş, İl Kültür ve Turizm Müdürü Murat Süslü, akademisyenler, araştırmacılar, sivil toplam ve meslek odası temsilcileri, muhtarlar ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Serginin açılışında ilk konuşmayı gerçekleştiren Doç.Dr. Ali Abbas Çınar, arşiv ve arşivciliğin önemine değindi. Arşivlerin toplumlar ve devletlerin belleği olduğunun altını çizen Çınar, "Arşivler sadece devlete ait bir yapılanma değil belge ve bilgi yönetimidir. Kendinden sonraki bilgilerin anahtarıdır. Arşivlerdeki belgeler geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği aydınlatan, ışık tutan değerlerdir. Arşivler aynı zamanda toplumların ve devletin belleğidir. Belleğini kaybeden toplumlar kimliğini de kaybeder. Muğla Belediyesi bu doğrultuda çok önemli bir çalışma gerçekleştirdi. Bu belgelerin içinde Muğla tarihine ait çok önemli belgeler bulunuyor. Emeği geçenleri kutluyorum." dedi.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Uzmanı Muzaffer Albayrak ise, genel müdürlüğün çalışmaları hakkında özet bilgiler verirken, Arşivler Genel Müdürlüğünün, milletin hafızasının koruyucusu olduğunu vurguladı. Albayrak, "Genel Müdürlüğümüz, uzak ve yakın tarihten gelen belgeleri koruyan ve tasnif eden bir kurumdur. Biz kendimizi bu milletlin hafızasının koruyucusu olarak görüyoruz. Birinci vazifemiz arşivlerimizi her türlü dış etkilerden korumaktır. İkincisi tasniflerini yaparak yerli ve yabancı araştırmacılara sunmaktır. Osmanlı Arşivlerimiz, hem milli tarihimiz açısından hem de Osmanlı coğrafyasındaki 40'ı aşkın devletleri ilgilendirmesi açısından bir dünya arşividir. Bu sergiyi açmadaki amacımız Menteşe Sancağı'nın dönemindeki her türlü konumu ve yerini göstermek. Sergide 1510-1917 yılları arasındaki tarihi sergiliyoruz." diye konuştu.
Belediye Başkanı Osman Gürün de, belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra tarihi ve kültürel çalışmalara da çok önem verdiklerini vurguladı. Gürün, "Muğla Belediyesi olarak Muğla'nın hafızasını derinleştirip netleştirerek günümüze taşımak ve gelecek kuşaklara ışık tutmasını sağlamaktır. Osmanlı Arşivleri çok önemli ve detaylı bilgilere sahip. Günümüz Muğla'sı hoşgörüye sahip bir il. Acaba geçmişte hangi olaylar, yönetim tarzı ve hangi toplumsal yapıdan bu özelliğini aldı, araştırıp geleceğe taşımak istiyoruz. Günümüz kentleri ne yazık ki giderek dejenere oluyor ve kimliklerini kaybediyor. Biz de bunu Muğla'ya yapmayalım. Biz amacımız Muğla'nın kimliğini koruyarak geleceğe taşımak." ifadelerini kullandı.
Muğla Valisi Recep Yüksel de, içinde bulunduğumuz coğrafyada çok derin ve ışıltılı köklere sahip olduğumuzu belirterek, şöyle konuştu: "Toplum ve devlet olarak çok derin ve ışıltılı köklerimizi sağlıklı olarak irdeleyip gelecek kuşaklara aktarmazsak coğrafyadaki köklü ve şanlı geçmişimizden güç alamayız. İçinde yaşadığımız coğrafyadaki sorunların çözümü için adres yine arşivlerimiz. Arşivlerimiz, köklerimizin ve ışıltılı varlığımızın gözler önüne serilmesi için büyük önem taşıyor. Muğla ile ilgili belgelerin çıkartılmasında ve bu serginin açılmasında emeği geçen herkesi kutluyorum."
Konuşmaların ardından serginin açılışı gerçekleştirilirken, Osmanlı Arşivi Uzmanı Muzaffer Albayrak, bütün katılımcılara tek tek belgeler hakkında özet bilgiler verdi. haberler.com, 04.11.2008 |
||||||||
ULU CAMİ İÇİN SOMUT ADIMLAR ATILIYOR
Geçtiğimiz ay Sivas’a
gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Divriği ilgisi
sonuçlarını vermeye başladı Kültür Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül pazartesi günü
ilçemize geldi Yeşil Divriği, 03.11.2008 |
||||||||
'EMİNÖNÜ MAHALLESİ'NE ANAYASA MAHKEMESİ ONAYI
Anayasa Mahkemesi, nüfusu 2 binin altına düşen 862 belde belediyesi ile 283 ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliğinin kaldırılması, 43 yeni ilçe kurulmasına yönelik yasanın iptali istemiyle açılan davayı sonuçlandırdı. Mahkeme, altıya karşı beş oyla, aralarında İstanbul Eminönü, Bahçeşehir belediyeleri gibi belediyelerin mahalleye dönüştürülerek başka bir belediyeye bağlanmasını hukuka uygun buldu. Nüfuslarının 2 binin üzerinde olduğu başvurusunda bulunan 122 belde belediyesinin ise durumuna yeniden bakılacak. Oylamanın kaderini, oturuma katılmayan asıl üyenin yerine oy kullanan yedek üyenin, ‘ret’ yönündeki tercihi değiştirdi. CHP, yasanın yürürlüğe girmesinden sonra Anayasa Mahkemesine açtığı davada, kanun bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle dava açmıştı. Davayı dün esastan görüşen Anayasa Mahkemesi, 43 yeni ilçe kurulması, 862 belde belediyesi ile 283 ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliğinin kaldırılmasına yönelik yasanın iptali istemini dün karara bağladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana büyükşehir belediye başkanları gibi isimlerin yasayla ilgili görüşlerini önceki gün dinleyen Yüksek Mahkeme heyeti, dün mesai saati bitimine kadar süren görüşmeler sonunda kararını açıkladı.
CHP’nin açtığı davada mahkeme, altıya karşı beş oyla yasanın geçici 1. maddesi dışındaki tüm maddelerinin iptali istemini reddetti. Oylamanın sonucunun belirlenmesinde, oylamaya katılmayan asıl üye Necmi Özler’in yerine oy kullanan yedek üye Mustafa Yıldırım etkili oldu. Yıldırım, iptal isteminin reddi yönünde oy kullandı. Böylece altıya karşı beş oyluk tablo çıktı.
Buna göre, aralarında İstanbul Eminönü, Bahçehir, Kumburgaz, Ankara Temelli, Yenikent, Esenboğa gibi tanınmış belediyelerin de bulunduğu 283 belediyenin mahalleye dönüştürülerek başka bir belediyeye bağlanması kesinleşti.
Yeni belediyeler Yasaya göre, İstanbul’da sekiz, İzmir’de iki, Ankara’da da bir yeni ilçe belediyesi kurulurken, Eminönü İlçesi ise Fatih İlçesine bağlandı. Yasayla, İstanbul’da sekiz belde veya semt ilçe statütüsüne kavuştu, İstanbul’un yeni ilçelerinin şu anda bağlı bulundukları belediyeler şöyle: Arnavutköy (Gaziosmanpaşa), Sultangazi (Gaziosmanpaşa), Ataşehir (Ümraniye), Çekmeköy (Ümraniye), Başakşehir (Esenler), Beylikdüzü (Büyükçekmece), Esenyurt (Büyükçekmece), Sancaktepe (Bağcılar).
Mahkeme yasanın sadece 862 belde belediyesinin köye dönüştürülmesine yönelik geçici 1. maddesinin iptaline karar verirken, bu karar sadece bazı belediyeleri kurtarıyor. Anayasa Mahkemesi, 862 belediye arasında yer alan 4 belediyenin başka belde belediyeleriyle birleştiğine, 122 belediyenin nüfusunun 2 binin üzerinde olduğuna yönelik tespit davası açtığına dikkati çekerek, bu belediyelerin nüfusunun 2 binin altında olup olmadığının net biçimde saptanması gerektiğine hükmetti.
Mahkeme ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Bayındırlık Bakanlığı’nın turizm yöresi olarak nitelendirdiği Alacahöyük, Göreme gibi belediyelerin de köye dönüştürülemeyeceğine karar verdi. Buna göre TBMM, söz konusu kriterleri göz önünde bulundurarak köye dönüştürülecek belediyeleri yeniden belirleyecek. Bu kriterleri taşımayan belde belediyeleri köye dönüştürülecek. Radikal, 03.11.2008 |
||||||||
|
YUNANİSTAN'DA NEOLİTİK BULGULAR
Arkeologlar Yunanistan'ın Pella kentinde Neolitik çağdan kalma bir evin kalıntılarını gün ışığına çıkardılar.
Yunanistan'ın kuzeyinde bulunan Neolitik kalıntılar arasında kil kaplar ve aletler de bulunuyor. South East European Times, 03.11.2008 |
|||||||
"İSTANBUL'DAN ÖZÜR DİLEME ZAMANI"
Gerçekleştirdikleri onarımlarla
kültür varlıklarının özgünlüklerini yitirmesinden ve
verdikleri ön izin belgeleriyle Koruma
Kurulları’ndan alınamayan izinlerin önünün
açılmasından endişe edilen KUDEB’lerin çalışmaları
hakkında bilgi almak için, Süleymaniye’deki ofisinde
ziyaret ettiğimiz Koruma Uygulama ve Denetim
Müdürlüğü Müdürü Mehmet Şimşek Deniz eleştirilere
artık alıştıklarını dile getirdi ve ekledi:
“Endişeye gerek yok.”
Mehmet Şimşek Deniz: Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü, isminden de anlaşılacağı gibi, Sit Alanları’nda ve tescilli eski eserlerde korumayı sağlamak ve bunun için gerekli denetimleri yapmakla yükümlü. Aynı zamanda uygulamalar yapar ve bu uygulamalar çok çeşitli olabilir.
KUDEB’ler 5226 ve 2863 Sayılı Yasalar’a göre kuruldu. 5226 Sayılı Yasa’da “Koruma Uygulama Denetim Büroları’nın kurulması” şeklinde bir ifade vardı ancak yönetmeliği yoktu, henüz hazırlanmamıştı. Dolayısıyla 2006 yılında çalışma yönetmeliği de çıkınca belediyeler KUDEB’leri kurdular.
İstanbul’da Anakent’in dışında, Beyoğlu, Kadıköy, Sarıyer ve Eyüp Belediyeleri bünyesinde kurulmuş KUDEB’ler var. KUDEB’in kurulması için öncelikle ilçe ya da anakent belediyesinin meclis kararı alması gerekiyor. Ayrıca yönetmeliğe göre KUDEB’lerde bulunması gereken bazı disiplinler var. Mimarlık, sanat tarihi, arkeoloji ve şehir planlama meslek gruplarından birer kişinin mutlaka bu birimin içerisinde yer alması gerekiyor, ayrıca bütün arazi çalışmalarında bir mimarın yer alması da zorunlu.
KUDEB’lerle Türkiye’de, Sit Alanları ve tescilli yapılar konusunda yerel yönetimlere de bir yetki verilmiş oldu. İlk başlarda bu yetkinin siyasi amaçlarla kullanılacağına dair endişeler vardı. Ancak günümüz dünyasında ulaşım, altyapı ve imar gibi konuların yerel yönetimlerin elinde olduğu düşünülürse, eski eser konseptinin, bir ulaşım ya da imar konseptinden çok da farklı olmadığı ve ulaşımın, imarın ya da altyapının da siyasete alet edilebileceği görülür.
ZG: Koruma Kurulları’yla KUDEB’lerin ilişkisini açıklar mısınız?
MŞD: Koruma Kurulları’nın varlığı çok önemli ancak kurullardaki personelin ve donanımın iyileştirilmesi gerekiyor. Bu yıllarca sağlanamadığından dolayı Anıtlar Kurulu, 14 milyon nüfusa sahip bir metropolün taleplerine ve dinamiğine zaman içerisinde yetişemez hale geldi. KUDEB bu açığı kapatmak için var. Kurullarla olan ilişkimiz ve diyaloğumuz da son derece iyi.
İstanbul’un 1,5 milyon yapısı var ve koruma amaçlı imar planlarından aldığımız verilere göre İstanbul’da 35.000 – 40.000 civarında eski eser bulunuyor. Bu da tüm yapı stoğu içerisinde %3,5 – %4 gibi bir orana tekabül ediyor. Kurullarla gerçekleştirdiğimiz otomasyon çalışmasıyla, hem bir otomasyon sistemi kurup bilgi paylaşımına gideceğiz, hem de artık bu evrakların kağıt ortamından çıkıp sayısal ortama geçirilmesini sağlayacağız. Bu konuda da kurullarla aramızda mutabakat oluştu.
Ayrıca onarım izinleri veriyoruz, mesela bakım onarım ön izni, onarım uygunluk belgesi, iskan görüşleri veriyoruz. Bunlar kurulun çalışmalarını hafifleten konular. Ama tabii sit alanı ilan etmek, tescil koymak ya da kaldırmak gibi kararlar Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları tarafından veriliyor.
ZG: Yetki alanlarınızın sınırı nedir?
MŞD: Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü’nün yetki alanı 5226 Sayılı Yasa’yla belirlendi. Silivri’den Gebze’ye kadar olan alanı kapsıyor. Bu bölgedeki tüm Arkeolojik Sit Alanları’ndaki eski eser envanterini korumak, bununla ilişkili tüm yasal denetimleri gerçekleştirmek bu kurumun görevleri arasında.
Ayrıca bir konservasyon
laboratuarı kurduk. Bu laboratuarda malzeme analiz
raporlarını hazırlıyoruz. Sadece İstanbul’a değil
İstanbul dışına da hizmet ediyoruz. Birisi burada
Süleymaniye’de, diğeri Zeyrek’te olmak üzere iki
ahşap atölyemiz var. Zeyrek imalat amaçlı hizmet
veriyor, burada ise hem eğitim hem de imalat hizmeti
veriyoruz.
MŞD: Bu eğitimle amacımız ahşap ustaları yetiştirmek. Bunun için endüstri meslek liselerinin ahşap bölümlerinde okuyan öğrencilere, iki yıllık restoratörlere, piyasada çalışan marangozlara, meslek erbaplarına ve genç mimarlara, mühendislere eğitim veriyoruz. Bu eğitim çalışmasının başında da Demet Sürücü yer alıyor. Şimdi taş eğitim atölyesi de kuruyoruz, bir ay sonra taş eğitim atölyemiz devreye girecek ve orada da taş ustaları yetiştireceğiz.
Şu anda Zeyrek’te ve Süleymaniye’de bilfiil restorasyon çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Bu bölgeler Dünya Kültür Mirası kapsamında korumaya alınmış yerler. Restorasyon ve konservasyon laboratuarımızla bu piyasanın yaklaşık olarak yarısının talebini karşılıyoruz. Amacımız burayı bir enstitü haline getirmek. Hem eğitimin yapıldığı, hem uygulamanın olduğu, hem de Türkiye’deki koruma konsepti üzerindeki trendleri belirleyen bir merkez haline getirmeyi ve sadece Türkiye’yle sınırlı kalmayıp belki Balkanlar ve Orta Doğu’da da çalışmalarımızı gerçekleştirebilmeyi amaçlıyoruz.
Batının kendine özgü bir koruma anlayışı var. Bizim de amacımız Roma’daki ICROM gibi büyük bir enstitü haline gelerek hem Türkiye, hem de yakın ülkelerdeki koruma trendlerini belirlemek. Mayıs ayında UNESCO bizi ziyaret etti, çalışmalarımızı incelediler ve beğendiler. Bir hafta önce Kültür Bakanımız geldi, ona da çalışmalarımızı gösterdik. Sonuçta endişeye mahal yok, bizler Koruma Kurullarımızla beraber uyum içerisinde çalışıyoruz. Her gün görüşüyoruz, telefonlaşıyoruz. Ayrıca ben de aynı zamanda 2 No.lu Kurul üyesiyim. Dolayısıyla tartışıyoruz, konuşuyoruz, müzakere ediyoruz, aramızda bir diyalog var ki bu çok önemli. Ortak bir paylaşım içerisinde İstanbul’daki çalışmalarımız devam ediyor.
ZG: Basında yer alan bir açıklamanızda KUDEB’in Milano Politeknik’ten yola çıkılarak kurulduğunu ifade etmişsiniz. Çalışmalarınızı karşılaştırır mısınız?
MŞD: 2007 yılında Milano’ya gittiğimizde oradaki konservasyon laboratuarlarını, mekanın büyüklüğünü, malzemeleri ve donanımı gördük ve İstanbul’da da böyle bir laboratuar kurulması gerektiğini düşündük. Topkapı Sarayı’nda Kültür Bakanlığı’na bağlı bir merkez laboratuar vardı ama yeterli büyüklükte değildi. Dolayısıyla onu burada kurmaya çalıştık.
Aslında mekanımız daha büyük
olsaydı daha iyi olabilirdi. Şimdi yeni yerler
restore ediyoruz belki laboratuarlarımızı oralarda
da büyütme imkanımız olacak. Almamız gereken bazı
cihazlar var, onları da edindiğimiz takdirde donanım
açısından iyi bir noktaya geleceğiz. Yani amacımız
Milano Politeknik’in ayarında bir laboratuar
kurmaktı. Orada farklı ülkelerden gelmiş insanlar
vardı ve hayranlıkla geziyorlardı. Doğal bir refleks
sonucu “biz de neden yok, bizde de olmalı”
düşüncesiyle hareket ettik.
MŞD: Denetim ekiplerimiz var, farklı disiplinlerden insanların oluşturduğu bu denetim ekipleri de altı bölgede çalışıyor. Ekipler yapılardaki durumu fotoğraflarla belgeliyorlar, ya da ellerinde proje oluyor ve projeyle uygulama arasındaki farkları belirliyorlar ve tutanakla tespit ediyorlar. Bu aykırı durumlar Koruma Kurulları’na, savcılıklara, ilçe belediyelerine, mülkiyet durumuna göre Vakıflar’a ya da Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü’ne resmi yazılar yazılarak bildiriliyor.
Bu şekilde çok sayıda yıkım da gerçekleştirdik. Bilhassa vakıf arazileri üzerinde ve ağırlıklı olarak Tarihi Yarımada’da işgaller vardı, bunlara ilişkin çok ciddi çalışmalar yaptık. Görüntü kirliliğine neden olan çanak anten, tahliye borusu ya da klima gibi uygulamalara müdahale ettik. Kapalıçarşı, Hanlar Bölgesi’nde çalışmalarımız oldu.
Tabii ayrıca restorasyonlar da
yapıyoruz. Restorasyon çalışmalarında, sokaktaki
evin malzeme ihtiyacıyla eğitimi çakıştırdık.
Öncelikle restore edilecek evin malzeme ihtiyacını
belirliyoruz, ne kadar kaplama malzemesi, ne kadar
çatı malzemesi ya da elemanı gerektiğini
belirliyoruz, daha sonra o evin ihtiyacını buradaki
atölyemizde eğitim çalışması sırasında kursiyerlere
gösteriyoruz ve böylece kursiyerler bir yandan
eğitim görürken bir yandan da onarım çalışmasına
destek vermiş oluyorlar. Daha sonra da iskeleler
kurarak kalfalar ve kursiyerlerle beraber onarımları
gerçekleştiriyoruz.
MŞD: Şu anda müdürlük bünyesinde 185 civarında insan çalışıyor. Bu 185 kişinin bir kısmı denetim, bir kısmı malzeme analiz raporlarının hazırlandığı laboratuarlarda, bir kısmı ahşap atölyelerinde, bir kısmı otomasyon çalışmalarında, bir kısmı da Miras Evi’nde görev yapıyor. Bir taş ekibi de kurduk, onlar da anıt eserlerde onarım ve temizleme çalışmalarını sürdürüyorlar. Farklı disiplinlerden istihdam
da sağlanmış oldu burada, sadece mimar ya da
arkeolog değil, mesela konservatörler de burada
görev alıyorlar. Üniversitelerin onarılabilir kültür
varlıkları bölümünden mezun olan konservatörler,
ayrıca sanat tarihçileri, orman endüstri
mühendisleri gibi farklı meslek gruplarından
insanlar burada çalışıyorlar. Çalışma başlıkları
arttıkça, sayı da giderek artıyor.
MŞD: Yönetmeliğe göre KUDEB’de görev alacak personelin 3 ay Koruma Kurulları’nda staj yapması gerekiyor. Aslında fiili olarak bir teknik elemanın KUDEB’lerde görev alması, yazışmalarla birlikte altı ayı buluyor.
Bir de ayrıca bizim verdiğimiz eğitim çalışmaları var, ahşabın korunması üzerine hem teorik hem de pratik olarak, burada dershanelerde ahşabın yapısından, koruma tekniklerine kadar, ahşaptaki hastalıklardan müdahale tiplerine kadar öğrenciler dersler alıyorlar. Her hafta, hem özel sektörden çalışanlar, hem de üniversitelerden öğretim görevlileri buraya gelerek dersler veriyorlar. Öğretim görevlileri işin teorik yanını anlatıyor, özel sektörden gelen kişiler de uygulamalarını anlatıyorlar, hatta bu uygulamalar bazen yerinde inceleniyor. Kursiyerlerimiz ayrıca iskeleye de çıkıyorlar ve fiili işlerde de çalışıyorlar, onarımlar yapıyorlar.
Ahşap atölyesinde yaptığımız bu eğitim çalışmasını, şimdi taş atölyesinde de başlatacağız. Amacımız taş ustaları ve kalfalar yetiştirmek. Taş örgü, almaşık duvar nasıl yapılır; kesme taş, moloz taş, kaba yontu, ince yontu nedir; horasan harcı nasıl hazırlanır, bir çeşmenin hazne sıvası nasıl yapılır, derz nasıl tamir edilir, bütünleme, tamamlama nasıl yapılır, bunları öğreteceğiz. Yan tarafımızdaki arsada bunun için gereken mekanı da hazırlıyoruz. Mardin’den, Halep’ten ve Ege Bölgesi’nden ustalarla temas halindeyiz. Ancak taşta kursiyer bulmak için biraz çalışmamız gerekecek çünkü ahşap gibi değil, meslek liselerinde bir karşılığı yok. İlanlar vererek kursiyer bulacağız.
Bilindiği gibi İstanbul’un
büyük bir bölümü; Tarihi Yarımada, Boğaz öngörünüm,
Beyoğlu, Eyüp gibi bölgeler Kentsel Sit Alanı ve biz
de gençlerimize şunu söylüyoruz: Bu işte para var,
bu işin geleceği var.
MŞD: İstanbul Üniversitesi’nde
Onarılabilir Kültür Varlıkları Bölümü’nde öğretim
üyesi Ahmet Güleç hocamız, daha çok konservasyonda
ve malzeme analiz raporlarının hazırlanmasında bize
destek oluyor. Prof.Dr. Ahmet Ersen, teorik
eğitimlerde ve diğer ilçe belediyelerinde çalışan
kamu görevlilerinin ve teknik personelin
eğitilmesinde yardımcı oldu, aynı zamanda analiz
çalışmalarına katılıyor. Nimet Bey de genel
koordinatör olarak laboratuarda görev yapıyor.
MŞD: Türkiye’de KUDEB ilk olarak, İstanbul’dan önce Gaziantep’te kuruldu. Bunu İstanbul Beyoğlu ve Süleymaniye takip etti. Şu anda Kayseri’de, Bursa’da, Ankara’da ve Konya’da KUDEB’ler var ve diğer illerde de kuruluyor. Onlarla da sürekli irtibat halindeyiz. Mesela Ankara KUDEB heyeti Kasım ayının başında buraya gelip incelemelerde bulunacak. Yine bir buçuk ay önce Bursa KUDEB’den bir heyet geldi, daha önce de Kayseri KUDEB ziyaret etmişti. Bir konu geldiğinde davranışımızın, yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğine birbirimize danışarak, beraber karar veriyoruz.
Tabii her ildeki, Kurul – KUDEB ilişkisi de çok farklı. Bunda henüz bir standart yok, zaman içerisinde bu standartlar da oluşacaktır. Her iki kurum da dayanışma içerisinde varlığını sürdürerek ve gelişerek kentlerin kültür mirası üzerindeki olumsuz etkiyi kaldırmalı.
ZG: Şu anda üzerinde çalıştığınız onarım çalışmaları neler?
MŞD: Şu anda Süleymaniye ve Zeyrek’teki 12 ahşap evde onarım çalışmalarını sürdürüyoruz. Süleymaniye Karaada’daki Ayrancı Sokak’ta ve Zeyrek’te Parmaklık Sokak’ta sivil mimarlık örneklerinin restorasyonlarını yapıyoruz. Bu sokaklarda yoğun bir perspektif vardı, şimdi sokak dokusunu tekrar elde etmeye çalışıyoruz. Başka yerlerde de çalışmalarımız var. Taş ekibimiz Fatih, Eminönü ve Suriçi ağırlıklı olmak üzere çeşme restorasyonları, bir türbe ve bir Darül-kurra üzerinde çalışıyorlar. Amacımız bir eski eseri, mesela çeşmeyi onarırken aynı zamanda restorasyon ya da onarım kriterlerini ve standartlarını ortaya koyabilmek. Bir çeşmede cephe temizliğinden, musluğuna, tasına ve kitabesinin şekline kadar, ya da bir ahşap evde, çatı merteğinden, çinko yağmur iniş borusuna kadar bir standart belirlemek istiyoruz. Bir anıt eserin restorasyonunda, “asgari bu standartta restorasyon yapılmalı” diyebilmeliyiz.
Ayrıca sponsorlarımız var, çalışmalarımızı gören firmaların kimisi malzeme olarak, kimisi uygulamada destek veriyor. Zeyrek ve Süleymaniye gibi gelir olarak çok düşük bölgelerde bu tür yardımlar gerçekten çok önemli. Bu bölgelerde, içinde yaşadığı evden ziyade büyükşehrin zor hayatına tutunmaya çalışan insanlar var ve onlara destek olmak gerekiyor. Biz zaten onarım izinleri vererek o bürokratik süreci oldukça kısaltıyoruz.
Bizim bu şehri artık 2010’a
hazırlamamız lazım. Bunu öncelikle Avrupa için değil
kendimiz için yapmamız lazım. Ayrıca 2010’dan
sonrasını da düşünmemiz lazım, sonrasında da
çalışmaların aynı şekilde devam etmesi gerekiyor.
MŞD: En büyük hazırlığımız restorasyon çalışmaları, ayrıca kitap çalışmalarımız var. Bir de insanların multimedya ortamında, animasyonlarla İstanbul’u izleyebilecekleri bir gösteri merkezi kurmak istiyoruz. Taksim, Eminönü ya da Sultanahmet gibi turistik bölgelerde kurulabilir bu gösteri merkezleri. Böylece turizm enformasyon görevi de görecektir. Kapalıçarşı ve Tarihi Hanlar Bölgesi’nde görüntü kirliliklerinin ortadan kaldırılması için de çalışmalarımız sürecek.
İstanbul marka değerine sahip bir kent. 2006 yılındaki Litvanya’nın Vilnius şehrinde düzenlenen UNESCO toplantısında İstanbul’un Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkarılması söz konusu olduğunda, delegasyonların büyük bir kısmı bunu İstanbul’a bir saygısızlık olarak değerlendirdi. İstanbul, Atina ya da Roma gibi şehirler bu kapsamdan çıkarılamaz. İstanbul’un özgül ağırlığı aslında Liste’den çıkarılmasına tek başına bir engel.
2010 süreci İstanbul’un dönüşümüne, kültürel mirasın rehabilitasyonuna katkı sağlıyor ve bu bizim çalışmalarımıza da ivme kazandırıyor. Çok önemli bir süreç ve ben çok iyi kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle tarihi merkezlerimizi farklı gözlerle ele alıp düzenlemeliyiz. 780.000 km²’lik vatan toprağı içerisinde şu birkaç hektarlık alan bizim kültürümüzü, hafızamızı, tarihimizi yansıtıyor ve dünya için çok değerli. Bu bölgelere yaklaşım tarzımız, yeni gelişmiş semtlere göre daha farklı olmalı.
İstanbul dünyanın en güzel kenti gerçekten, ruhuyla, yapısıyla, geçmişiyle, günümüzdeki dinamik yaşantısıyla… Bu şehri korumamız lazım. Bizler maalesef insan eliyle çok bozduk ve bundan sonra özür dileyerek, hataları düzeltmek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Arkitera, Yazı: Zeynep Güney, 03.11.2008 |
||||||||
ANTİK BUZ ADAMIN ÇAĞDAŞ AKRABASI YOKMUŞ
Bu hafta yayınlanan bir araştırmaya göre, 1991 yılında İtalya Alpleri'nde bulunan ve “Ötzi” ismi verilen 5300 yıllık buz adamın yaşayan herhangi bir akrabası yok. Buz adamın anneden geçen mitokondriyal DNA’sını inceleyen İngiliz ve İtalyan bilimadamları Ötzi’nin çok ender veya artık yok olmuş bir genetik zincire sahip olduğunu buldular. Leeds Üniversitesi’nden Martin Richards “Her ne kadar Ötzi’nin yaşamış olduğunu varsaydığımız bölgelerde daha kapsamlı DNA incelemeleri yapmamız gerekse de, araştırmalarımız, elimizdeki DNA verileri ışığında Ötzi’nin gerçekten de bugün yaşayan herhangi bir akrabası olmadığını, genetik soyunun sona erdiğini gösterdi” dedi.
Current Biology Dergisi’nde yayınlanan bu çalışma 1994 yılında Ötzi’nin DNA’sının ufak bir kısmından yapılan ve Avrupa’da hala yaşamakta olan akrabaları olduğunu iddia eden çalışmanın eksik ve yanlış olduğunu da ortaya koymakta. Reuters, 30.10.2008 |
|
|||||||
BERLİN'İN TARİHİ HAVALİMANINA VEDA
Cirrus Havayolları’na ait pervaneli bir uçak, yerel saatle 22.00 sıralarında Mannheim’a doğru uçuşa geçti ve bu Tempelhof’tan yapılan son sefer oldu. Kapanış seremonisinde, savaş döneminde yaşanan sıkıntılardan payını alan çocuklara umut vermek için paraşütlerle havadan şeker yağdıran bir DC-3 de görev aldı ve Berlinlilere bir nostalji yaşattı.
Havalimanına kilit vuran Berlin Belediyesi ise halk tarafından protesto edildi. Uçuşa kapatılan Tempelhof’un UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasları’na dahil edilmesi için girişimlerini sürdüreceklerini kaydeden 500 dolayındaki eylemci Belediye Başkanı Klaus Wowereit’a yönelik protestolarını da dile getirdi.
Soğuk ve yağışlı havaya aldırmaksızın ellerinde mumlarla, yaşadıkları hatıraları anlatan eylemciler, Berlin belediyesi tarafından alınan kararın bir tarihi yok ettiğini iddia ettiler. Ellerindeki kamera ve fotoğraf makineleri ile Tempelhof’u ölümsüzleştirmek isteyen bir grup eylemcinin her açıdan hızla görüntü almaya çabalaması sırasında yaşanan kaos ortamında son uçağa yetişmek isteyen yolcular da bazı güçlükler yaşadı.
Bir televizyon kanalı tarafından canlı olarak yayınlanan kapanış seremonisinde duygusal anlar da yaşandı.
Resmi kimliğiyle orada bulunan kişiler ve resmi törenin davetlileri havalimanının içinde şampanyalar patlatarak kapanışı kutlarken, yıllarca Tempelhof’a sefer düzenleyen kaptan pilotlar ve hosteslerle havalimanında çalışan yer hizmetlileri, yaşanan duruma bir anlam veremediklerini ve oldukça üzgün olduklarını dile getirdi.
Yolculardan Joerg, “Gayet hüzünlü bir gün. Tempelhof özel bir yer. Burada bir tarih var ve kapatılması tamamen yanlış. Burası diğer modern havalimanlarına benzemiyor; hiç stres yok; son derece hoş ve rahatlatıcı.
Ayrıca buradaki nostaljik atmosferi seviyorum” diye konuştu. Bir hostes ise, “Buna inanamıyorum. Tempelhof’un kapatılması utanç verici. Burası Alman tarihinin bir parçası ve yöneticiler burayı kapatıyorlar. Dünya üzerinde bunun başka bir örneği daha var mı” dedi.
Germania Havayolları’nın yer operatörü Alexander Rodger ise, “Tempelhof’u uçuş planlamalarımızda kullanıyorduk. Burası büyük bir havalimanı ve her şey olması gerektiği gibi. Check-in masalarıyla kapılar arasındaki mesafe, kapılarla uçaklar arasındaki mesafe çok kısaydı. Bu, yolcular açısından büyük bir konfordu. Tempelhof’un kapatılması kararı çok yanlış. Havayolu şirketleri Tempelhof’u kullanmaları için özendirilmedi, şimdi de zarar ediyor diye kapatılıyor” dedi. Havalimanının kapatılmasına yönelik eleştiriler bu yılın başında iyice yoğunlaşmıştı. Tempelhof’un Türk nüfusu havalimanının kapatılmasını “şehrin orta yerinde havalimanı olmaz” savıyla desteklemekte; buna karşılık iş çevreleri de “kısa mesafeli uçuşların bu alandan sürdürülmesiyle zaman kazanıldığı” gerekçesiyle karşı çıkmaktaydı.
Bu iki görüşü savunanların ağırlığının saptanması için bu yılın nisan ayında bir halk oylaması gerçekleştirilmişti.
Öte yandan, halk arasında, kapatma kararının kesinlik kazanmasının, oylama sonuçlarından ziyade kapitalizmin dayatmalarıyla ilintili olduğu görüşü hakim.
Zira Berlin’deki diğer iki havalimanı ile rekabet edemeyen ve kentin ortasında olması nedeniyle uluslararası uçuşların da gerçekleştirilemediği Tempelhof’u bir yıl içinde kullanan yolcu sayısı 200 bin civarında.
Ancak bir ticari işletme olarak zarar etmemesi için, havalimanının yıllık yolcu sayısının en az 1,5 milyon olması gerekiyor.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde 150 milyon Euro’dan fazla zarara neden olduğu öne sürülen Tempelhof’un varolan uçuş yükünü de devralmak üzere inşaatı süren Brandenburg havalimanının ise 2011 yılında hizmete girmesi bekleniyor.
Tempelhof’un muazzam binalarının ve devasa alanın ne yapılacağı konusu ise hala netlik kazanmamış durumda. Berlin Senatosu havalimanının pistini parka çevirmeyi planlarken, binalarında devlet dairesi olarak da kullanılabileceği öne sürülüyor.
Ortaya atılan iddialara arasında havalimanın bulunduğu bölgenin yerleşim alanına çevrilip, yüksek katlı binalar yapılacağı; futbol sahası inşa edileceği; müze oluşturulacağı; film stüdyosuna çevrileceği, hayvanat bahçesi yapılacağı gibi çok sayıda senaryo var.
Ancak kesin olan bir şey var, o da Tempelhof için bir dönem sona erdi.
Havalimanının bulunduğu bölge, Ortaçağ Berlin’inde Tapınak Şövalyelerinin yerleşkesi olması nedeniyle “Knights Templer” adından mülhem olarak Tempelhof olarak anılagelmiş.
Sonradan bu alanda, Prusya güçleri, ve 1720’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde de Birleşik Alman Güçleri, kalabalık halk kitlelerinin izleyici olduğu geçit törenleri gerçekleştirmiş.
Bölge halkı, 1909’da, Armand Zipfel adlı bir Fransızın gösteri uçuşu ve takiben yine aynı yıl içinde Orwille Wright’ın gösteri uçuşuyla uçaklarla tanışmış. Tempelhof’un bir havalimanı olarak yapılandırılma kararının tarihi ise 8 Ekim 1923.
İlk terminal binası 1927’de inşa edilen havalimanı, 1930’lu yıllar boyunca dünyanın dört bir yanındaki sanatçı, siyasetçi ve işadamlarının geçiş noktası olmuş. Nazi döneminde Albert Speer’in Berlin’i yeniden yapılandırma planı çerçevesinde, 1934 senesinde Prof. Ernst Sagebiel bu eski yapıyı yeniden inşa etmekle görevlendirilmiş.
Dünyanın En Uzun Binası 300 bin metrekarelik oturumu ile en geniş, ve aynı zamanda en geniş alanda kurulu yapı kompleksi olma özelliğini günümüzde hala koruyan ve Hitler’in “Dünya Başkenti” ideasının sembolü olarak görülen havalimanı binasındaki holler ve çevre yapıları, kentin Avrupa’ya açılan kapısı olmuş.
Tempelhof havalimanının terminal binasının 1936’da başlatılan inşası 1941’e kadar devam etmiş. Bir uçtan diğerine 1.2 kilometre uzunluğunda ve 1/3 çember formunda olan bu dairesel yapı, kışların uzun ve hava şartlarının sert olduğu bölgede uçakların doğrudan terminal binasına yanaşarak yolcu alma ve boşaltması gözetilerek tasarlanmış.
Yolcuların pasaport kontrolünden geçer geçmez çıkış kapısına ve oradan da doğrudan uçağa erişiminin birkaç dakikada tamamlandığı yegane havalimanı olan Tempelhof’u, tüm bu özellikleri nedeniyle, devrin önde gelen İngiliz mimarı Sir Norman Foster “tüm havalimanlarının anası” olarak tanımlamış.
Havalimanının “Batı Berlin” tarihinde ise farklı bir yeri var. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Doğu Almanya’nın ve Berlin’in doğusunun Sovyetler tarafından işgaline karşı direnişin simgesi sayılıyor Tempelhof.
Zira, Alman-Sovyet savaşı döneminde 1948 yılı haziran ayından itibaren Berlin’de yaşayan halkın ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturulan hava koridorunda, Tempelhof kritik derecede önemli bir rol üstlenmiş.
Sovyetlerin ambargosu altında kalan kente hava yoluyla kömür, yiyecek, ilaç ve diğer insani yardım malzemeleri ulaştırılmıştı. Bu dönemde her 90 saniyede bir uçağın inişine tanıklık eden Tempelhof, 11 ay süren ambargonun sonuna kadar Batı Berlin’de yaşayan insanların hayatını kurtarmıştı.
Dönemin askeri savaş uçaklarından olan DC-3, abluka altındaki çocuklara şekerleme kolileri atması nedeniyle bölgede “Şeker Bombardımanı” olarak anılmaya başlandı ve söz konusu uçak modelleri bu adla tarihe geçti. Taraf, 03.11.2008 |
||||||||
![]() |
SİDE'DE ROMA DÖNEMİNE AİT 18 DÜKKAN GÜN YÜZÜNE ÇIKARILACAK
Antalya'nın Manavgat İlçesi Side beldesinde Sütunlu Cadde doğu portik yolunda yapılan kazı çalışmaları 20 ay içinde tamamlanacak. Portikli yolda 10 kişilik ekiple yapılan kazı çalışması yaptıklarını belirten Side Müzesi Müdürü Güner Kozdere, Roma dönemi 31- 48 numaralı 18 dükkan içlerinin belirli seviyeye kadar açılarak, dükkan duvarlarıyla mozaiklerin restorasyonun yapılacağını söyledi.
Kazı çalışmalarını Antalya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun 18 Mayıs 2000 tarih ve 4633 sayılı kararı ile onaylanan proje doğrultusunda yaptıklarını belirten Kozdere, çalışmaların arkeolog Yiğit Ozar gözetiminde yapıldığını ifade etti. Turizm Gazetesi, 03.11.2008 |
|||||||
TARİHİMİZE SAHİP ÇIKMIYORUZ
Uzun yıllar define avcılarının uğrak yeri olan tarihi mekanın yıkılmaya yüz tuttuğunu söyleyen Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Enver Konukçu, geçmişe yapılan saygısızlıkla geleceğe de darbe vurulduğunu belirtti. Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk ise, Uzunahmet Tabyaları'nın Milli Savunma Bakanlığı'na ait olduğunu bildirdi. Erzurum ve yakın çevresinde tarihte Rus saldırılarının önüne set çekmek için 22 ayrı tabya yaptırıldığını anlatan Öztürk, tabyaların restorasyonu için 2009 yılı bütçesine öneride bulunduklarını belirtti.
Erzurum - Kars karayolunun 20'inci kilometresindeki merkeze bağlı Uzunahmet Köyü yakınlarındaki Uzunahmet Tabyaları beş yıl önce askeri tesislerin bölgeden ayrılmasıyla ortada kaldı. Doğu'dan gelecek düşmanı gözetlemek ve Erzurum'u savunmak için 1855 yılında halk ve asker tarafından yapılan tabyaların tarihi açıdan büyük öneme sahip olduğunu belirten Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Enver Konukçu, tarihi mekanın hazine söylentileri yüzünden yıllarca define avcıları tarafından kaçak kazılara sahne olduğunu dile getirdi.
Yaklaşık 30 yıldır restore edilmeyen tabyaların bakımsızlık nedeniyle ciddi zarar gördüğünü vurgulayan Prof.Dr. Konukçu, şunları söyledi: "Erzurum çevresindeki tabyaların her karışında geçmişimiz yatıyor. Her biri ayrı öneme sahip bu mekanlardan birçoğu maalesef bakımsızlıktan harabeye dönmüş. Uzunahmet Tabyaları, kentin savunulmasında önemli rol üstlenmiş bir mekan. 1829 yılındaki Rus istilasının ardından 1853-1855 yılları arasında İngilizlerle ortak yapılan Uzunahmet Tabyası, mimari özellikleriyle de diğer tabyalardan öne çıkıyor. Dünyada sadece Paris ve Roma'da birer örneği olan Uzunahmet Tabyaları'nın Osmanlı - Rus Savaşı sırasında top atışlarına karşı Almanlar tarafından yapı itibariyle desteklendiği biliniyor. Ancak aradan geçen zamanda sahipsiz kalan ve ciddi zarar gören tabyaların hali ortada. Geçmişe yapılan saygısızlıkla, geleceğe de darbe vuruluyor."
Milli Savunma Bakanlığı'na ait olan Uzunahmet Tabyaları başta olmak üzere kentteki diğer 22 tabyanın restorasyonu için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2009 yılı yatırım programına öneride bulunduklarını bildiren Kültür ve Turizm İl Müdürü Fikret Öztürk, restore projelerinin hazır olduğunu bildirdi. Müdür Öztürk, "Tarihi eserlere hep birlikte sahip çıkmak durumundayız. Mecidiye Tabyası'nı 'Erzurum tarih müzesine dönüştüreceğiz. MÖ 5-6 bin yıllarından başlayan Erzurum tarihini günümüze taşıyacak seksiyonlara yer vereceğimiz müze, önümüzdeki yıl daha da şekillenecek" diye konuştu.
Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası da (ETSO) tarihi Uzunahmet Tabyaları'nı gündemine alarak sahip çıkılması için çalışma başlattı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bu konuda müracaatta bulunacaklarını belirten ETSO Turizm Komitesi Başkanı Nadir Burumoğlu, "Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan tabyaların göz göre göre yok olmasına seyirci kalamayız. ETSO olarak sesimizi yükseltecek ve 2011 Unıversiade Kış Oyunları öncesinde bu eserlerin turizme kazandırılmasını sağlayacağız" dedi. Erzurum Gazetesi, 03.11.2008 |
||||||||
PERU'DA 'ÖRÜMCEK TANRI' TAPINAĞI BULUNDU
“Örümcek Tanrı” ya adanmış 3000 yıllık bir tapınak, antik Peru’nun az bilinen kültürlerine ışık tutacak. MÖ 1500 ile 1000 yılları arasında yaşamış Cupisnique kültürünün halkı bu tapınağı Peru’nun kuzey sahilinde, Lambayeque vadisinde inşa etmiş. Son yıllarda bu bölgedeki üçüncü büyük keşif olan bu tapınak bu yaz bulundu. Sipán Müzesi yöneticisi olan Walter Alva, arka arkaya gelen bu keşiflerin bölgenin bir tür kutsal yer olduğunun habercisi olabileceğini söyledi.
“Örümcek Tanrı”, Peru’nun MÖ 400 ile 1200 yılları arasındaki erken dönemlerinde farklı yerlerde görülen bir inanış. Örneğin Lima’da Garagay Tapınağı’nda ve kuzey Peru’da Limón Carro yerleşiminde bu tanrıya rastlanıyor. Chavin Kültürü uzmanlarından Richard Burger, “Örümcek Tanrı” inanışının yağmur ile ciddi bir ilişkisi olduğunu düşünüyor. Antik Peru halkı, örümceklerin yağmurdan önce ortaya çıkmaları dolayısıyla böyle bir inanca sahipti. National Geographic News, Haber: José Orozco, 29.10.2008 |
![]() |
|||||||
TARİHE YÖN VERENLERİN
KABİRLERİNE SAHİP ÇIKILMIYOR
Açık hava müzesi
görünümündeki Erzurum, tarihte birçok medeniyetin
bıraktığı izleri günümüze kadar getirmeyi başarmış.
Tarihte birçok kahramanlıkların yaşandığı Erzurum'da
görünen tarihi yapıların dışında mahalle ve sokak
aralarına sıkışan kanaat önderi, ilim adamı, devlet
adamı ve birçok askere ait kabirler ise ilgisizlik
sonucu harabeye dönmüş durumda. Ecdad yadigarı
eserlerle ilgilenmeyi hiçbir kamu kurumu üzerine
almıyor. Bunlardan Emir Şeyh ve Hasan-ı Basri
mahallelerinde bulunan asker mezarları, Leblebici
yokuşundaki Müftü Feyzullah Efendi Türbesi, Yukarı
Hasan-ı Basri Mahallesi'nde bulunan İsmail Veli
Türbesi onarım ve korunmayı bekliyor. Saat Kulesi'nin önünde bulunan Kırklar Türbesi'nin tarihe karşı duyarlılığın yitirildiğinin göstergesi olduğunu belirten Muzaffer Taşyürek, cami bahçelerinde bulunan mezarların kime ait olduğunun ise birçok kişi tarafından bilinmediğini kaydetti. Taşyürek, "Buralarda bulunan mezarlarda kimlerin yattığını, halkımız tarafından görülecek ve okunacak şekilde levhalandırılması gerekiyor. Buralarda yatan çok önemli tarihi şahsiyetler bulunmaktadır. Bu mezarlıklar Erzurum'un tarihine ışık tutacak derecede önemli yerler ve belgelerdir. Murat Paşa Camisi'nin haziresinde Ane Hatun, Babası Morav Han, Kul Kethudası İsmail Ağa, Resulpaşazade Mehmet Reşid Bey ve Mehmet Ali Paşa'ya ait mezarlar bulunmaktadır. Bu şahsiyetler kimlerdir, Erzurum'a ne gibi hizmetleri geçmiştir, maalesef halkımız bilmemektedir." dedi.
Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in silah arkadaşı Haspulat Bey'in Erzurumlular'ın misafiri olduğunu, onun kardeşi Musa Paşa'nın da kabrinin Narmanlı Camii haziresinde bulunduğunun altını çizen Taşyürek, "Ali Paşa Camii haziresinde ise Karakullukçu ziyareti, Gürcü Hacı Ahmed Efendi, Acarzade Hafız Mehmet Efendi mezarı, Mehmet Şükrü Efendi'ye ait kabirler, Dervişağa Camii haziresinde Hacı Derviş Ağa Türbesi Erzurum Ağası Ahmet Ağa'ya ait mezarlar bulunuyor. Bunların birçoğu Erzurum'da yaşayan yeniçeri ağalarıdır." diye sözlerini tamamladı. haberler.com, 02.11.2008 |
||||||||
KALE HENDEĞİ TEL ÖRGÜYLE KORUNUYOR
Tarihi Şanlıurfa Kalesindeki hendeğin etrafının tel örgüyle çevrildi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünden yapılan açıklamada, tarihi kaleyle ilgili hazırlanan ''eylem planı'' kapsamında kale hendeğinin koruma altına alındığı belirtildi.
Özellikle kalenin güney kısmında bulunan hendeğin, mahalle kenarında bulunması nedeniyle ''kazalara adeta davetiye çıkardığı'' dile getirilen açıklamada, şöyle denildi: ''Ayrıca bu alanda kale hendeğine çöp atılması, kültür ve inançlar diyarı Urfa için güzel olmayan görüntülere neden oluyordu. Bu hususlar gözetilerek Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hendek etrafı tel örgüyle çevrildi."
Açıklamada İl Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız da şunları kaydetti: ''Tarihi ve kültür varlıklarımız sadece kurumlar değil, tüm yurttaşlarımızın çabalarıyla korunabilir. Urfa Kalesi, her gün yüzlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmekte ve bu alandaki kirlilik, ilimiz turizmine zarar vermektedir. Mahalle sakinlerinin yapılan kafes tellere sahip çıkması ve hendeğe çöp dökülmemesi hususunda bize yardımcı olmalarını ve hassasiyet göstermelerini istiyoruz." Zaman, 02.11.2008 |
||||||||
İKİNCİ ZEUGMA VAKASI MI?
Bilecik Barajı’nın
yapımı sırasında ortaya çıkan Zeugma mozaiklerinin
dünyada nasıl yankılandığını hatırlayın. Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 02.11.2008 |
||||||||
![]() |
ROBINSON CRUOSE'NUN BARINAĞI BULUNDU
Ünlü "Robinson Cruose" romanına esin kaynağı olduğuna inanılan Alexander Selkirk adlı İskoç denizcinin, yıllarca yalnız yaşadığı adadaki yerleşkesinin gerçek olduğuna dair kanıtlar bulundu. Radikal, 02.11.2008 |
|||||||
TARİH RENKLENDİ
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Yeşildere ve Buca girişindeki iki tarihi su kemerini ışıklandırdı.
Yaklaşık bir hafta süren çalışma sonucu 72 projektörle tarih adeta renklendirildi. Milliyet Ege, 02.11.2008 |
|
|||||||
![]() |
GAZİANTEP KALESİ'NDE YENİ GALERİ BULUNDU
Kazı çalışmaları devam eden Gaziantep Kalesi’nde, yapılan yüzey araştırmaları sonucunda yeni bir galeri tespit edildi.
Gaziantep Valiliği İl Özel İdaresi ve Büyükşehir Belediyesinin katkısı ile devam eden kazılarda, çalışmaları üstlenen müteahhit firma, GPR (Yeraltı Radar Yöntemi) cihazı ile yaptığı yüzey araştırmalarında, 5 metre derinlikte ikinci bir galeri bulunduğunu belirledi. Kazı ekipleri, yerin 5 metre derinliğinde tespit edilen galeriyi ortaya çıkartmak için 6 metre genişliğindeki bir alanda kazı çalışmalarına başladı. Ekipler, 20 günlük bir çalışma ile galeriyi gün yüzüne çıkartarak, birinci galeri ile birbirine bağlamayı hedefliyor. Hürriyet, 02.11.2008 |
|||||||
SÖZ VERDİ AĞAÇLARI KESMİYOR
AKP’li Erzurum
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler’in,
tarihi Lalapaşa Camii ile Yakutiye Medresesi
arasında planladığı ağaç katliamına, Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay el koydu. Küçükler de
dün ağaç kesmekten vazgeçtiğini, TEMA Temsilcisi’ne
bildirdi. Hürriyet, Haber: Bülent Sarıoğlu - Turgay İpek, 02.11.2008 |
||||||||
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARI SUÇÜSTÜ YAKALANDI
Selçuk İlçesi Belevi Beldesi yakınlarındaki tarihi Keçi Kalesinde kaçak kazı yapan 4 kişi Selçuk Merkez Jandarma Karakolu ekiplerince suçüstü yakalandılar.
Selçuk’ta Keçi Kalesi etrafında kaçak kazı yapmaya çalışan Mahmut Özalhas (41), Mustafa Zilan (21), Osman Kolhan (24) ve Selahattin Uzun (23) Selçuk Merkez Jandarma Karakol ekiplerinin gece düzenledikleri bir operasyonla suçüstü yakalandılar. Düzenlenen baskında zanlıların Lahit (mezar) çıkartmak için kazıya başladıkları ve yaklaşık bir metre kazı yaptıkları belirlendi. Jandarma ekiplerince sorgusu tamamlandıktan sonra Selçuk Cumhuriyet Savcılığına sevk edilen zanlılardan Mahmut Özalhas’ın tutuklandığı, diğer zanlıların ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı öğrenildi. Selçuk Bölge Haberleri, 01.11.2008 |
||||||||
4 BİN YILLIK 'ADSIZ' KENT BULUNDU
Arkeologlar, Kütahya kent merkezine 20 kilometre uzaklıkta, 15 milyon tonluk bir kömür rezervinin üzerinde İç Batı Anadolu’nun ilk kentini buldu. Etrafı surlarla çevrili 4 bin yıllık kentin adıysa bilinmiyor. TKİ Seyitömer Linyitleri İşletmesi’nde yürütülen kazının başkanı Prof.Dr. Nejat Bilgen, 4 bin yıl önce büyük bir depremle yıkıldığı anlaşılan Orta Tunç Çağı kentinde çok sayıda toprak ve kemik eser bulduklarını, ama o dönem henüz yazı Anadolu’nun batısına ulaşmadığı için ne kentin ne de halkın adını bildiklerini söyledi. Radikal, 01.11.2008 |
||||||||
BİTLİS KALESİ'NDEKİ TAHRİBAT ÖNLENEMİYOR
7000 yıllık tarihi ile dikkat çeken Bitlis Kalesi, her geçen gün kaçakçılar tarafından tahrip ediliyor. Bu tahribatı önlemeye çalışan yetkililer, kalenin güvenliği için bir bekçi görevlendirdi.
Bitlis İl Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü Işıkgör, alınan tüm tedbirlere rağmen Bitlis Kalesi'nde yapılan tahribatı önleyemediklerini söyledi. Kısa süre önce bir bekçi tutulduğunu belirten Işıkgör, "Kalede ortaya çıkarılan tarihi eserler Bitlis'in tarihine ışık tutacak niteliktedir. Bu eserler uzun süreli uğraşlar sonucunda ortaya çıkarılmasına rağmen bilinçsiz insanlar tarafından tahrip ediliyor. Tarih bilincine sahip olmayan ziyaretçiler, meraklılar ve define avcıları yüzünden Bitlis Kalesi zarar görüyor. Önlemleri artırmamıza rağmen her seferinde alınan önlemler bilinçsiz insanlar tarafından boşa çıkarılıyor." dedi. haberler.com, 31.10.2008 |
|
|||||||
TARİHİ KONAKLARA SAHİP
ÇIKILACAK
Yozgat Vali Yardımcısı Mustafa İngenç başkanlığında Valilik Toplantı Salonu'nda tarihi konakların kurtarılmasına yönelik düzenlenen toplantıya Belediye Başkanı Yusuf Başer, İl Kültür ve Turizm Müdürü Fuat Dursun ve koruma altında bulunan tarihi ev ve konak sahipleri katıldı.
Yozgat'ta koruma altına alınan tarihi evler ve konaklar hakkında bilgi veren İl Kültür ve Turizm Müdürü Fuat Dursun, kent merkezinde 9 tane kullanılır, 9 tanede oturulamaz durumda ev ve konak bulunduğunu söyledi. Dursun, "Bu konakları yaptırmak isteyen 9, satmak isteyen 4, bakım yaptırmak isteyen 2, modern bina yaptırmak isteyen 3 kişi bulunmaktadır. Dernek çatısı altında birleşip bu evlerin bakım ve onarımını takip etmek üzere dernek kurmak isteyen 14 kişi var" dedi. Kültür Bakanlığı'nın tarihi evlerin yapımına yönelik birçok çalışmasının bulunduğuna değinen Dursun, "Bunların arasında hibe yardımları ve destekleri var. Bu destekler iki etapta gerçekleşiyor. Bunlardan ilki, projelere verilen destekler, bir diğeri de proje uygulama safhasında ki destekleridir. Taşınmaz kültür varlıkların onarımına yardım sağlamasına dair yönetmelik ayni, nakdi ve teknik yardımların usul ve esasları belirlenmiştir. Tarihi konakları olan kişiler müdürlüğümüze Aralık ayının sonuna kadar başvurdukları takdirde, onlara proje desteği sağlayacaktır. Proje desteğinin 50 bin YTL'ye kadar tamamı hibedir. Bakanlığımız 200 bin YTL'ye kadar destekleyebiliyor. Ancak bunun yüzde 70'ini bakanlığımız ödüyor, kalanını yüzde 30'luk kısmını da konak sahipleri tarafından karşılanıyor" dedi.
Daha sonra konuşan Yozgat Vali Yardımcısı Mustafa İngenç, tarihi ve kültürel sanatsal değerleri olan yapıların yasal düzenlemeler çerçevesinde koruma altına alındığını belirterek, "Bu konakların bakımı ve gelecek nesillere taşınması için devletimiz, konak sahiplerine bir dizi yardımlarda bulunmaktadır. Bu yardımlar değerlendirilerek bu tarihi varlıklarımıza sahip çıkmalıyız" dedi.
Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer, belediye olarak Tarihi Hayri İnal Konağı'nın restorasyonunu yaptırarak hizmete açtıklarını belirterek, "Bu tür tarihi konaklara sahip çıkarak, tarihi varlıklarımızı gelecek nesillere aktarmalıyız" şeklinde konuştu. Yozgat Kent Haber, 30.10.2008 |
||||||||
ÖZEL İDARE MÜDÜRÜ KAÇAK KAZI YAPARKEN YAKALANDI
Ardahan'ın Çıldır İlçesi'ne 2 kilometre uzaklıkta Sazlısu Köyü yakınlarında aralarında İlçe Özel İdare Müdürü'nün de bulunduğu 5 kişi kaçak kazı yaparken suçüstü yakalandı.
Alınan bilgilere göre, bir ihbarı değerlendiren Jandarma ekipleri, Çıldır İlçesine 2 kilometre uzaklıktaki Sazlısı Köyü mevkisinde kaçak kazı ihbarı aldı. Düzenlenen operasyonda aralarında Çıldır Özel İdare Müdürü Y.C'nin de bulunduğu 5 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan zanlılar karakoldaki sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. haberler.com, 30.10.2008 |
||||||||
![]() |
BURMALI CAMİİ'NDE RESTORASYON
Vakıflar Genel Müdürlüğü Uşak'ta 1570 yılında Osmanlı Padişahı 2. Selim döneminde inşa edilen tarihi Burmalı Camiinde restorasyon çalışması başlattı.
Edinilen bilgiye göre Osmanlı Padişahı 2. Selim döneminde 1570 yılında inşa edilen ve bugüne kadar değişik dönemlerde üç kez restore edilen Burmalı Camii'nde restorasyon çalışmaları başladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan ve Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün kontrolünde sürdürülen çalışmalar 23 Aralık 2008 tarihinde tamamlanacak.
İhale bedeli 178 bin 338 YTL olan restorasyon çalışmaları 15 Eylül 2008 tarihinde başladı. Çalışmalar kapsamında ilk olarak caminin kubbelerindeki kaplamalar yenilendi. Camideki tarihi dokuya zarar vermeden iç ve dış bölümlerinde yapı güçlendirme faaliyetleri, dış cephe ve minare bakım çalışmaları sürüyor. Restorasyon çalışmalarının tamamlanmasından sonra Ocak ayından itibaren tarihi caminin yeniden ibadete açılacağı bildirildi.
Uşak İl Müftüsü Osman Akdemir, restorasyon çalışmaları ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait caminin baştan aşağı elden geçirildiğini belirterek " Çalışmaları Vakıflar Genel Müdürlüğü yapıyor. Minare, caminin iç ve dış kısmı, kubbelerdeki kurşunlar yenileniyor. Zamanla caminin iç kısmında izinsiz çiniler yapılmış ve duvarlarda uygunsuz sıvalar yapılmış. Bunlar sökülüyor ve camii aslına uygun olarak restore ediliyor. Yıl sonuna kadar çalışmalar bitecek ve yıl başında camii tekrar ibadete açılacak" dedi. Uşak Kent Haber, 29.10.2008 |
![]() |
|
Ephesos (Harding) |
...1834
|
![]() |
![]() |
TAY Projesi . Kuruçeşme Cad. 67/B 34345 Kuruçeşme İstanbul Tel: 0 (212) 265 7858 - Faks: 0 (212) 287 1298 e.posta: info@tayproject.org |
Copyright©1998 TAY Projesi |