22 - 28 Temmuz 2007
|
SULARIN GİZLEDİĞİ HARİKA
ESER

Alibeyköy
Barajı'nın kuraklık sebebiyle sularının çekilmesi,
Mimar Sinan'ın en önemli eserlerinden biri olan
“Mağlova Kemeri”nin tamamen ortaya çıkmasını
sağladı.
Mağlova Kemeri'ne ilişkin bilgi veren Sanat Tarihi
Uzmanı Prof. Dr. Semavi Eyice de, Mimar Sinan'ın
dünya mimarlık tarihine girebilecek muhteşem bir
eser yaptığını dile getirdi.
Eyice, “Dini mimaride Süleymaniye ve Selimiye
camileri neyse, sivil mimaride de Mağlova kemeri o
derece önemli bir eserdir. Benim nazarımda onu baraj
gölü içinde bırakmak Türk sanat tarihi açısından
yapılmış en büyük cinayettir” dedi.
Mağlova'nın iki sıra kemer halinde yapıldığını ifade
eden Eyice, “Yalnız suyu nakletme görevi olan bir
eser değil, estetik bakımdan da harikulade bir
şaheser. Avrupalılar tetkik ettiklerinde bunu Roma
eseri zannetmişler. İspat edildi ki, bu, Sinan'ın
Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'a daha çok
su getirmek üzere yaptığı bir eserdir” diye konuştu.
Kanuni Sultan Süleyman'ın, Mimar Sinan'a, “Öyle bir
su getiresin ki, İstanbul'un mahallelerinde çocuklar
ve ihtiyarlar testileriyle gelip su doldurabilsinler
ve benim devletimin yaşaması için bana dua etsinler”
sözleriyle kemerleri yaptırdığını anlatan Semavi
Eyice, “Biliyorsunuz, su, İslamiyette en büyük
hayrattır. İstanbul'da bini aşkın çeşme yapılmıştır.
Dünya tarihinde iki medeniyet vardır ki suya büyük
önem vermiştir. Bunlardan biri Romalılar, biri de
Osmanlılardır. Biz bunlara bakmadık. Vakıf sularını
da tahrip ettik” dedi.
Prof. Dr. Eyice, baraj gölü projesi gündeme
geldiğinde Anıtlar Kurulu'nda üye olarak
bulunduğunu, kendisinin Mağlova Kemeri'nin bulunduğu
bölgede baraj gölünün yapılmasına itiraz eden tek
kişi olduğunu bildirdi.
Ancak baraj gölünün yapılması ile buraya su
toplamaya başlandığını ifade eden Eyice, “Böyle bir
sanat eserinin göl içinde kalmasına Allah da razı
olmamış. Arazi de iyi etüt edilmemiş herhalde, su
tutmuyordu. Hesaplara göre birinci katı geçecek olan
sular, ancak birinci katın altındaki mahmuzlara
kadar çıkıyordu. Su kaçıyormuş, tam teşekkül
edemiyormuş” diye konuştu.
Eyice, bir barajın gölünün ömürünün 35-40 sene
olduğunu öğrendiğini anlatarak, gölün yanındaki
araziden kaynaklanan erozyonla baraj gölünün
kapanacağına, orada bulunan tarihi eserlerin ise
daha da toprağa gömüleceğine dikkat çekti.
Semavi Eyice “Bu barajı olduğu gibi kuru bırakmak en
doğrusu. Türk sanatının başta gelen bir eserinin bu
şekilde tahrip edilmesi doğru değildir” dedi.
ÇEKÜL Vakfı Mimar Sinan gönüllerinin düzenlediği
gezide Mağlova Kemeri'ni görme fırsatı bulan
Arkeolog Görkem Kızılkayak da, barajın sularının
çekilmesindeki en önemli faydasının eserin tamamını
görebilmek olduğunu dile getirdi.
Kızılkaya, suların çekildiği arazideki kemerin,
henüz barajın yapılmadığı 16'ıncı yüzyıldaki
görüntüsüne sahip olduğunu belirterek, “Tarihi
yapıda herhangi bir hasar yok” diye konuştu.
Mağlova Kemeri'nin hala su taşıma görevini
sürdürdüğüne dikkat çeken Kızılkayak, İSKİ'nin halen
kemerin üzerinden su geçirdiğini söyledi.
Erken Bizans döneminden beri işleyen İstanbul'un su
şebekesi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar
Sinan'a yenilettirilerek, 20 yüzyıla kadar ilave
işlemlerle genişlettirildi. Sinan, Kanuni döneminde
bu sistemi muazzam mali olanaklarla ve mimarlar
kadrosuyla yeniledi.
İstanbul'a su getiren 3 ana şebekeden biri olan
Kırkçeşme suları da, Belgrad ormanları ve
Kemerburgaz'dan çeşitli bentlerle desteklenerek Eyüp
üzerinden Eğrikapı maksenine getirildi ve İstanbul
yarımadasını besledi. Bu sistemin Bent, Uzun,
Güzelce, Müderris köyü ve Mağlova kemeri ile baş
havuzunu Mimar Sinan yaptı.
Mağlova Kemeri mekandan soyutlanmış yapısal
iskeletiyle sadece kemer mimarisinin değil, yapısal
kuruluşun yeryüzündeki en iyi örneklerinden kabul
ediliyor.
Mimar Sinan tarafından 1554-1562 yılları arasında 35
metre yüksekliği ve 257 metre boyuyla Alibey deresi
vadisi üzerinde yapılan Mağlova Kemeri, işlevsel bir
yapı alanına Mimar Sinan'ın dehasını nasıl
aktardığının somut bir örneğini oluşturuyor.
Çift katlı geniş kemerli orta bölüm sel yaran ve
mahmuzların eğimini katlar boyunca sürdüren köşeli
ve eğimli çıkıntılarla ayrılarak araya üst üste
kemerler atıldı. Yanlarda kemerlerle yamaçlara
bağlanan bu muhteşem yapı, Romalıların Fransa'daki
Pont Du Gard kemeriyle eş değerde görüldü. 1563'teki
büyük sel felaketinde hasar gören kemerin onarımı
1564'te tamamlandı.
İstanbul Kent Haber,
27.07.2007
|
BİRGİ'DE MÜZE İÇİN İLK
ADIM ATILIYOR
Birgi Turizm Kültür
Sanat ve Spor Derneği, Birgi Müzesi için çalışma
başlatıyor.
Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener başkanlığında
yapılan toplantıda Birgi Müzesi için çalışmaların
başlatılmasına karar verildi. Toplantıya, Belediye
Başkanı Cumhur Şener ve dernek yöneticilerinin yanı
sıra Birgi gönüllüleri de katıldı.
Birgi’de yapılan çalışmalar ve dernekli ilgili bilgi
veren Birgi Gönüllüsü Gülfer Keskin 2002 yerel
seçimlerinin ardından kurulan Birgi Turizm Kültür
Sanat ve Spor Derneği’nin Birgi'de kültür adına
yararlı işler yapmayı ilke edinmiş bir dernek
olduğunu söyledi. Keskin, dün Birgi belediyesinde
bir araya gelen dernek yönetimi ve gönüllü üyelerin,
Uğur Mumcu Kütüphanesi’nin yeniden aktif hale
getirilmesi için çalışma başlattıklarını söyledi.
Keskin daha sonra şunları söyledi: “Etnoğrafya
müzesi için de kolları sıvayan dernek çalışanları
ilk iş olarak Birgi'de günlük yaşama dair, evlerde
kullanılmayan objeleri "bağış" yolu ile toplamaya ve
bunları kayıtlı hale getirmeye karar verdi. Bu
doğrultuda, Belde halkından gönüllüler aracılığı ile
bağış kampanyası başlatılıyor.” dedi.
Belediye Başkanı Cumhur Şener, vatandaşlardan artık
kullanılmayan ve birer nostalji aracı haline gelen
saban, tahta kaşık, pulluk, eski dokuma tezgahı, el
aletleri gibi yöresel objeleri derneğe
bağışlamalarını istedi. Cumhur Şener yaptığı
açıklamada "Bu objeler yeterli sayıya ulaştığında,
Birgi Etnoğrafya Müzesi çatısı altında yöre
halkımızın ziyaretine açılacak. Kültürümüze sahip
çıkmak ve kültürümüzü gelecek nesillere aktarmak
için böyle bir müzenin oluşturulmasını çok
önemsiyoruz" dedi.
Selçuk Bölge Haberleri,
27.07.2007
|
 |
AHŞAP EVLER 'MİRAS' KAPSAMINA ALINIYOR
İstanbul'un '2010 Avrupa Kültür Başkenti' ilan edilmesinin ardından kentteki tarihi yapıların yenilenmesine hız verildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü (KUDEB), Eminönü'nde yeni bir projeyi uygulamaya geçiriyor. Osmanlı döneminde kaptan-ı deryalık yapan ve Meşrutiyet'in ilanında önemli roller üstlenen ünlü denizci Kayserili Ahmet Paşa'nın konağının da bulunduğu sokak, ahşap evleri ile İstanbul'un en önemli tarihi miraslarından biri olarak kabul edilyor. KUDEB binası olarak da hizmet veren konağın içinde bulunduğu Kayserili Ahmet Paşa Sokağı'ndaki tarihi ahşap evler 'İstanbul Kültür Sokağı' projesi kapsamında restore edilerek 'İstanbul Miras Evleri' haline getirilecek.
Kayserili Ahmet Paşa Konağı'nda kurulan KUDEB, ilk çalışmasını tarihi binaların restorasyon çalışmalarını yönetecek Türkiye'nin ilk restorasyon laboratuvarını kurarak başlattı. Ardından müdürlüğün de içinde bulunduğu sokaktaki ahşap evlerin bir kısmını hak sahiplerinden devraldı. Ahmet Paşa Sokağı'nı tarihteki aslına uygun olarak restore ettiren KUDEB, tüm restorasyon çalışmalarını sürekli denetleyerek ahşap evlerin aslına uygun olarak yenilenmesini sağlıyor.
'İstanbul Miras Evleri Projesi' hakkında bilgi veren KUDEB Müdürü Mehmet Şimşek Deniz, sokaktaki bir ahşap evin Türkiye'de ilk kez kurulacak olan 'Ahşap Ev Bilgi Bankası' olacağını söyledi. Deniz, amaçlarının tarihi evlerde oturan vatandaşlara restorasyon çalışmalarında ücretsiz danışmanlık hizmeti vermek olduğunu belirtti. Deniz, sokaktaki restorasyon çalışmalarının bitmesiyle birlikte yerli ve yabancı birçok akademisyenin bölgeyi 'Ahşap Enstitüsü' olarak gezmeye gelmelerinin de amaçlandığını sözlerine ekledi.
Yeni Şafak, Haber: Gökhan Yılmaz, 27.07.2007
|
ANTİK KENTTE KAZILAR BAŞLADI
Mustafakemalpaşa'ya
bağlı Üçkurnalı Melde Bayırı mevkiinde bulunan
Miletepolis Antik Kenti'nde kazı çalışmalarının
tekrar başladığı bildirildi.
Bursa-Balıkesir arasında
yapımı devam eden duble yolun, Üçkurnalı mevkiinde
bulunan sit alanı içinden geçmesi nedeniyle
geçtiğimiz yıl başlayan çalışmalar, 2005 Kasım
ayında hava şartları nedeniyle durdurulmuştu.
Geçtiğimiz hafta Kosova rampası ile Üçkurnalı mevkii
arası duble yol çalışmalarının başlaması üzerine
Miletepolis Antik Kenti'nde kazılar 8 ay sonra
yeniden başlatıldı. Önceki gün başlayan kazı
çalışmaları, Bursa Müzeler Müdürlüğü yetkilileri
nezaretinde 25 kişilik kazı ekibiyle yürütülüyor.
Kazı ekibi, çalışmalarını sit alanı içinden geçen
duble yol güzergahı boyunca toprağın ana zeminine
inene kadar sürdereceklerini açıkladı. Duble yolun
Melde Bayırı'ndan geçip geçmemesi ise kazı
çalışmaları sonunda Bursa Müzeler Müdürlüğü
tarafından vereceği raporla netlik kazanacak.
Yeni Bursa, 27.07.2007
|
 |
 |
BALİBEY HANI'NDA GERİ SAYIM
Restorasyonu tamamlanmak üzere olan Balibey Hanı'nda, Bursa'ya özgü çini, ipek gibi turistik eşyalar satışa sunulacak.
Hamza Bey'in oğlu Bali Bey tarafından 15. yüzyıl sonunda yaptırılan, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk 3 katlı çarşılarından biri olan Balibey Hanı'nın geçen yıl başlayan restorasyon çalışmalarında son aşamaya gelindi. Türk kültürünün ve kaybolmakta olan sanatların yaşatılacağı hanın son görünümü vatandaşları heyecanlandırıyor.
Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi Müdürü Ahmet Erdönmez, "34 dükkanın bulunduğu hanın zemin katında restoran hizmeti verilecek. 1. ve 2. katlarda ise çini, ipek, havlu, halı, antika, gümüş, kitap, saat, Bursa'ya özgü figürlerden yapılan turistik ve hediyelik eşyaların satışa sunulacağı dükkanlar yer alacak. Hanın 3. katında resim, müzik, seramik ve tespih sanatına yönelik atölyeler kurulacak ve teras katı ise kafeterya olarak hizmet verecek" dedi.
Amaçlarının, özellikle Türk kültürünü ve kaybolmakta olan sanatların yeniden hayat bulmasını sağlamak olduğunu belirten Erdönmez, "Geçmişte bizler için çok önemli olan ancak günümüzde yok olmaya yüz tutan ebru, sedefkar, karagöz figürleri, hat sanatı, cam üfleme sanatı, Bursa'ya mahsus hediyelik eşyalar, sabun üzerine Bursa figürlerinin yapımı, İznik çinisi ve daha birçok sanat Balibey Hanı ile yeniden yaşatılacak" şeklinde konuştu.
Restorasyonunun yüzde 90'ı biten han kısa bir süre sonra ziyarete açılacak.
Bursa Hakimiyet, 27.07.2007
|
GELİN HAMAMI RESTORE EDİLİYOR
Kastamonu'da Devrekani’ye bağlı Çayırcık Mahallesi’nde bulunan ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın annesi Hüma Hatun’un gelin banyosu yaptığı tarihi hamam restore edilecek.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü dün yaptığı ihaleyle bu tarihi hamamı eski ihtişamlı günlerine geri döndürecek.
Çayırcık Hamamı olarak bilinen bu tarihi yapı, Vakıflar Bölge Müdürlüğünün, açtığı ihaleyle ihtişamlı günlerine geri döndürülecek. Moloz taşından harç karılarak yapılan hamam, 9x8 metre büyüklüğünde ve ahşap soyunma kabinlerinden oluşuyor. 2x5 metre giriş alanı olan hamamın içinde, birbiri içinden geçilen 3 ayrı halvet bulunuyor. Bir çok yerli ve yabancı turistin ilgisini çeken Çayırcık Hamamı, yöre halkı tarafından Gelin Hamamı adıyla da anılıyor.
Kastamonu Postası, 27.07.2007
|
 |
 |
ANTIOCHEIA AD GRAGUM ANTİK KENTİ
Gazipaşa İlçesi'ne bağlı Güney köyü Nohut Yeri mevkisindeki Antiocheia Ad Gragum antik kentinde yer alan tapınakta arkeolojik kazı çalışması başladı.
Kazı Ekibi Başkanı Alanya Müze Müdürü Seher Türkmen yaptığı açıklamada, antik kentte bulunan tapınakta arkeolojik kazı çalışmalarının 10 Ağustosa kadar devam edeceğini bildirdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü`nün izniyle yürütülen çalışmalara ABD`deki Nebraska Üniversitesi`nden Prof. Dr. Michael Hoff ve Yrd. Doç. Ece Erdoğmuş, Clark Üniversitesi`nden Prof. Dr. Rhys Townsend, 4 öğrenci ve 4 işçiyle müze görevlilerinin katıldığını ifade eden Türkmen, tapınağın mimari malzemelerinin topraktan çıkarılıp, vinç yardımıyla 30 metre mesafedeki boş alana konulduğunu ve tek tek numaralandırıldığını ifade etti. Seher Türkmen, tapınağın yüzeyde görülen mimari elemanların çizimlerinin yapılacağını ve bu sayede tapınağın orijinal halinin ortaya çıkarılmasına çalışılacağını kaydetti.
Gazipaşa Kaymakamı İsmail Gültekin de, antik kentte uzun yıllardır yüzey çalışmaları yapıldığını bu çalışmaların sonucunda arkeolojik kazılara karar verildiğini söyledi. Gültekin, şu bilgileri verdi:
``Çalışmalarda görüyoruz ki, Güney köyü Gazipaşa`da tarihsel zenginliğin bulunduğu en güzel yerlerden birisi...Gazipaşa, tarihi dokunun en yoğun görülebileceği bölgelerden birisi. Yol kenarında, denize sıfır konumda alana kurulmuş bu yer, havari mezarları, kral koyu, tapınağı ve kral yolu ile bu yöredeki en zengin antik kentlerden biridir. Antik kentteki tapınağın orijinaline uygun bir şekilde yeniden oluşturulmasına başlandı. Bu çalışmayla, adeta lego oynar gibi tapınak yeniden ayağa kaldırılacak. Önce binanın mevcut durumu tespit edilecek. Çıkarılan taşlar tek tek çizilecek. Eksik parçalar tespit edilecek ve bina orijinal şeklini alacak. Ayağa kaldırılacak tapınak bölgenin turizme açılmasına yardımcı olacak ve bölge ekonomisine olumlu katkı sağlayacak.``
Kemer Gözcü, 26.07.2007
|
KELES'TE TÜRBE RESTORASYONU
Keles Belediyesi,
Osmanlı Devleti'nin banisi Osman Gazi'nin kardeşi
Sarıbatun'un (Savcı Bey) eşi Avna Hatun'un (Ana
Sultan) türbesini yıkarak yeniden yapıyor. Her yıl
binlerce kişinin ziyaret ettiği türbenin virane
halinde olduğunu belirten belediye, proje
hazırlatarak binaları yıktı ve yeniden yapmak için
temelleri attı.
Temel atma töreninde konuşan Keles Belediye Başkenı
Mustafa Bektaş, "Burayı tarihimize yakışacak şekilde
yapacağız.
Türbenin yanına mescit ve çocuk parkı ile mesire
yerleri de yapılacak. Geçen yıl Osmangazi Belediye
Başkanı Recep Altepe buraya gelmiş ve temsili tören
atmıştı. Şimdi iş gerçeğe dönüştü. Keles'te bulunan
bu tür yerlerin korunması ve yeniden imar edilmesi
lazım. Tarihimize önem veriyoruz" dedi.
Yeni Bursa, 26.07.2007
|
 |
ÇİNE'DE 6 BİN YIL ÖNCE ZENGİN BİR YAŞAM OLDUĞU
ORTAYA ÇIKTI
Kazı çalışmaları devam eden Çine
Karakollar Köyü’nde bulunan Tepecik Höyüğü’nnde
bugüne kadar elde edilen bulgular bölgenin
günümüzden 6 bin yıl önce insanların yaşadığı
modern, zengin ve gelişmiş bir yerleşim yeri
olduğunu ortaya koydu. Bulgular, Tepeciğin hem Batı
Anadolu ile hem de Ege Dünyasıyla ticari
ilişkilerinin çok yoğun olduğu sonucunu da verdi.
Tepecik Höyüğü kazı çalışmalarının bu yıl
dördüncüsü, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü
Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Sevinç Günel
başkanlığında devam ediyor. Kültür Bakanlığı
Arkeologu Nurgül Özden’in Günel’in yardımcılığını
yaptığı kazıda, Bakanlık Temsilcisi olarak Erzurum
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Karomu Bölge Kurulu
Sanat Tarihçisi Erkan Tunç görev alıyor. Kazı,
Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü
öğrencilerinin içinde bulunduğu uzman bir ekip
tarafından sürdürülüyor.
Bugüne kadar Tepecik Höyüğü ile ilgili bilimsel ve
detaylı bir açıklama yapmaktan kaçınarak, daha henüz
erken olduğunu savunan Kazı Başkanı Profesör Günel,
4. yılında Tepecik Höyüğü’nde elde edilen sonuçlar
ve kazı çalışmaları hakkında detaylıca bilgiler
verdi.
Bu yılki kazı çalışmalarının Temmuz başlarında
başladığını ve Ağustos ayı ortalarına kadar
süreceğini söyleyen Kazı Başkanı Prof. Dr. Sevinç
Günel, “Geçen sene yapılan kamulaştırma işleminden
sonra, kazı çalışmamız sırasında aynı zamanda Höyüğü
çevreleyen sınırlarını telle, beton direklerle
çevirdik. Çünkü çevresi tamamen ekili olduğu için
sınırlarımızın netleşmesi ve höyükteki araziye
taşmamasını da engellemekti amacımız. Aynı zamanda
koruma altın almaktı. Bu sene geldiğimizde kaçak
kazı gibi herhangi bir problemle karşılaşmadık. Bu
seneki çalışma programımız yine ikinci bin savunma
sisteminde çevrili yerleşim tabakalarını, kültür
tabakalarını açığa çıkartmak” dedi.
Höyükte bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında
elde edilen bulgular ve bu bulgular ışığında ortaya
çıkan sonuçları hakkında geniş bilgiler sunan Günel,
“2006 yılı kazılarında özellikle güney kazı
alanımızda yoğunlaşmıştık. Bu senede bu kazı
alanında genişleyerek devam ediyoruz. Geçen seneki
ve daha önceki senelerde elde ettiğimiz bulgular
milattan önce ikinci bin ve daha erken döneme uzanan
kültür tarihine ait kalıntılardı. Bu kalıntılara ait
önemli neticelerimiz var. Buluntularımız var.
Tepeciğin bulunduğu coğrafi konum klasik dönemlerde
Karya Bölgesi olarak tanımlanıyor. Bizim
çalışmalarımızda şuana kadar en geç dönem Karya
Geometrik dönem olarak tanımlanan kültürün
buluntularını verdi. Yani en üst tabaka Tepecik’te
milattan önce birinci bine ait, günümüzden üç bin
yıl öncesinin buluntuları olan Karya Geometrik
döneme tarihlendirilmekte. Ancak kazı çalışmaları
Karya Geometrik dönemden daha erkene uzanan bir
türün milattan önce altı binlere kadar indiğini
gösteriyor. İkinci bin olarak tanımladığımız Tunç
Çağları yerleşim birimleri ve buluntuları bize Batı
Anadolu Bölgesiyle çok sıkı ilişkileri olan, aynı
zamanda Ege Dünyasıyla da bağlantıları gösteren bir
buluntu gurubunu verdi. Bu çok önemlidir. Çünkü
Tepeciğin bulunduğu coğrafi konum Menderes’in önemli
güney kollarından yol güzergahı üzerinde.
Dolayısıyla hem güneyde Burdur Göller Bölgesine
uzanan aynı zamanda Menderes aracılığıyla da batıda
ege sahil şeridine uzanan bir bağlantıyı kuruyor.
Konum açısından da hem Ege hem de Batı Anadolu kendi
içinde kültürel yapısını çok iyi temsil ediyor. Bunu
şimdiye kadar yaptığımız kazı çalışmalarımızda
tespit ettik. Bu çok güzel bir netice” diye konuştu.
Gnüel şöyle devam etti, “Tunç çağları öncesine
uzanan Kalkolitik Çağ dediğimiz dönem ise ne yazık
ki mimari açıdan çok zayıf kalıntıları veriyor.
Bunun da nedeni daha üst tabakaların alttaki
tabakaları tahrip etmiş olması. Bu nedenle mimari
açıdan çok zayıf ama buluntuları özellikle kap kacak
işlenmiş tunik aletler, o dönemde kullanılan taş
aletler. Batı Anadolu Kültürünü ve Ege’de de geç
neolitik dönemi temsil ediyor. Özellikle Samos Adası
Kalkolitik Dönem Kültürü, yine ege adalarında Fitnat
adalarıyla çok paralel diyebileceğimiz bir buluntu
gurubunu verdi.
Öte yandan Tepecik’te Kalkolitik Çağ’a (MÖ 6500-6000 yılları) ait dönemlerde gelişmiş bir
yontma taş endüstrisi söz konusu o yontma taş
endüstrisine ait aletlerin çeşitliliği, zenginliği
burada gelişmiş bir alet teknolojisinin varlığını
ortaya koydu. Bu aletlerle ilgili çalışmalar Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde
playstoryada iki uzman meslektaşımız tarafından
çalışılıyor. Aynı zaman da bu taş aletlerin
analizleriyle de ilgili Kanada’da Yontma Taş
Edüstrisi Alet Teknolojisi Uzmanı Dr. Tristan Carter
tarafından çalışmalar yapılacak. Carter, önümüzdeki
sene hem Aydın Müzesi’nde hem de kendi
buluntularımızla çalışacak. Ancak ilk gördüğü zaman
neticeleri, Tepecik’te mevcut kullanılan opsidyen
aletlerin %90’ı Ege Adalarından Fitlat ve Melos’tan
ithal edildiğidir. Geri kalanın ise büyük bir
olasılıkla Orta Anadolu’dan temin edildiği
yolundadır. Buda bize Tepeciğin bulunduğu coğrafi
konumda hem batıda ege adalarıyla ticari
ilişkilerinin varlığını ortaya koyuyor. Hem de Orta
Anadolu’dan da opsidyel ticaretin olduğunu
gösteriyor. Buda tabii ki bölge açısından da önemli
bir netice. Önümüzdeki senelerde daha netlik
kazanacak. Çünkü analiz çalışmaları sonucunda daha
kesin konuşabileceğiz. Batı Anadolu’da, diğer
bölgelerde de Ege’de Melos opsidyeninin (Melos adası
opsidyen açısından zengin kaynaklara sahip bir ada.)
Tepeciğe’de o bölgeden opsidyenin getirildiği ve
işlendiği anlaşılıyor”
Bu yılki çalışmaları ve önümüzdeki yıllarda
yapılacak çalışmalar hakkındaki hedeflerini anlatan
Günel, Bu seneki çalışmalarında hem daha önceki
senelerde tespit ettikleri savunma sistemini güney
yönünde uzantısını açığa çıkarmak ve bu yöndeki
uzantısını tespit etmek. Aynı zamanda yerleşimle
ilgili daha önceki senelerde tespit edilen Bronz
Çağı ve daha erken dönemlerin kültür katlarını açığa
çıkararak geniş bir alanda çalışmayı
hedeflediklerini söyledi. Höyüğün tam anlamıyla gün
yüzüne çıkmasıyla ilgili bir şey söylemenin çok
erken olduğunu ifade eden Prof. Dr. Günel,
“Tepeciğin iyice gün yüzüne çıkması seneler alacak.
Çünkü Tepecik belki ilk senelerde tahminimizden daha
büyük, geniş bir alana yayılıyor. Biz höyüğün
özellikle Güney ve Batı kesimlerinin alüvyon
tabakasıyla örtüldüğünü düşünüyoruz. Yaptığımız ilk
gözlemler. Alüvyon tabakasıyla örtülünce höyüğün çok
az bir kısmı görünüyor. Esas kültür tabakalarının
kaç metreye indiğini bilemiyoruz ama alüvyon
tabakasının altında da kilitli kaldığını tahmin
ediyoruz. Bunlar tabi bizim ileriki senelerde
yapacağımız kazı çalışmalarıyla daha netlik
kazanacaktır. Yayvan ve geniş bir konumda yer alıyor
bu höyük. Şu ana kadar 4 kültür tabakası tespit
ettik. Bunlardan en üstteki kültür tabakası Karya
Geometrik Dönem, onun altındaki tabaka ikinci binin
ikinci yarısı Geç Tunç Çağı, daha erken Orta Tunç
Çağı, üçüncü bin Erken Tunç Çağı ve ondan sonra
Kalkolitik Çağ, şuana kadar ki buluntularımız
ışığında bu dört tabakayı belirledik. Bundan sonra
da bu tabakalarla ilgili daha detaylı çalışmalar
yapacağız” şeklinde konuştu.
Günel, Tepeciğin Antik dönemlere ait tarihi
kalıntılardan farklı bir yerleşim olduğunu
söyleyerek, “Bu bölge Antik dönemlerle, klasik
çağları yani milattan sonrası Helenistlik, Roma
Dönemleri ve Bizans dönemleriyle çok iyi bilinen bir
bölge, şuanda bizim bulunduğumuz Tepecik yerleşmesi
tarih öncesi dönemler milattan önce ikinci bin,
üçüncü bin, dört ve beşinci bin olmak üzere yani
pilistorik çağlara uzanıyor. Buda ne demek oluyor.
Bu bölgede o dönemlerde belli bir kültür var.
İnsanlar yaşamış. Anladığımız kadarıyla müzeye şuana
kadar teslim ettiğimiz buluntular burada böyle çok
basit bir köy yerleşimi olmadığını gelişmiş bir
yerleşimden söz edebileceğimizi gösteriyor.
Özellikle ikinci bininin ikinci yarısı dediğimiz Geç
Tunç Çağı sonuna ait kaplar arasında kıta
Yunanistan’dan ithal kap parçaları var. Buda bize
şunu gösteriyor. Çok basit bir yerleşim olsa o
bölgeden ne opsidyen gelir nede kap ithal edilir.
Gelişmiş bir yerleşimden söz edebiliriz. Günümüzden
en erken 6 bin yıl öncesine ait kalıntılar var.
Kalkolitik döneme ait. Daha öncesi de olabilir fakat
alüvyon tabakasının altını görmeden bir şey
diyemiyoruz”
Günel, Tepecik Höyüğü’nün Batı Anadolu
Arkeolojisinde erken dönemlere ait kültürel
gelişimin kültür tarihine ışık tutacak katkı
sağlayan bir merkez olması açısından bilimsel
öneminin çok büyük olduğuna işaret etti ve bölgede
çok az sayıda örneği olduğuna de dikkat çekerek,
“Batı Anadolu’da Kuzey’den Güney’e inersek Troya
var. İzmir Bölgesinde Menemen’de Panastepe,
Limantepe var. Daha güneye Menderes’e indiğimizde
Tepecik var. Sayıca çok az. Ama öte yandan
Helenistlik, Roma gibi antik dönemlerden Milet,
Bergama, Pilevne, Efes, Trallies, Alabanda, Alinda,
Labranda var. Tarih öncesi dönemlere ait kültürel
yapısı çok az sayıda. Tepecik Menderes bölgesinde bu
açıdan katkı sağlıyor. Bu yıl 4. yılımız ve geride
bıraktığımız üç yıllık kazılarımızda Uluslararası
Kazı Çalışmaları Sempozyumu’nda biz Tepeciği
tanıttık. Çok büyük bir ilgi gördü. Artık yayınlara
da atıf olarak da geçecektir. Şuanda bilimsel açıdan
çok önemli ama ileride daha geniş alanda çalışıp
mimariyi daha iyi detaylı ortaya çıkarırsak turizm
açısından da reklamımızı ve tanıtımımızı yapacağız”
diye konuştu.
Aydın Hedef, 26.07.2007
|
 |
11 BİN YILLIK TUVALET GÜN IŞIĞINDA
Anadolu'nun ilk tuvalet taşı ve kanalizasyon
şebekesi, Erzincan'da bulundu.
Erzincan'ın Üzümlü İlçesi'nde sürdürülen
arkeolojik çalışmalarda, Anadolu'nun tarihi
açısından önemli bir bulguya rastlandı. İlk kez tespit edilen ve Urartu içerisinde önemli
bir buluntu olan tuvalet, tuvalet taşı, lavabo
birleşimi bu kanalda toplanıyor.
11.000 yıl önce yapıldığı belirlenen şebeke
sistemi, Anadolu'nun ilk tuvaleti ve kanalizasyonu
olma özelliği taşıyor.
Kazılarda ortaya çıkarılan, Bizans Kilisesi'nin
taban mozaikleri de korunma altına alınmaya
çalışılıyor.
Trt/Haber, 26.07.2007
|
OSMANLI HANEDANLIĞI JAPONYA'YA TAŞINIYOR
Osmanlı döneminin paha biçilmez eserleri, “Topkapı
Sarayı’nın Hazineleri-Muhteşem Osmanlı Hanedanlığı
Sergisi” adıyla Japonya’da Tokyo Metropolitan Sanat
Müzesi’nde 1 Ağustosta görücüye çıkıyor. Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nın Türkiye’nin tarihi mirasını
yurt dışında daha çok tanıtmak amacıyla açacağı
serginin organizasyon komitesinin fahri başkanlığını
Japon tarafı adına Prens Takahito Mikasa, Türk
tarafı adına ise Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç
yapacak.
Topkapı Sarayı Müzesi’nden 111, Türk ve İslam
Eserleri Müzesi’nden 29 adet olmak üzere toplam 140
tarihi eserin izlenime sunulacağı sergide, kahve
ibriği, çorba tası, sini, kase gibi mutfak kapları,
hamam tası, leğen, güğüm gibi banyo malzemeleri ve
zümrüt küpe, gerdanlık, halhal, kutu gibi süs
eşyalarıyla Osmanlı hanedanının yaşantısı
anlatılacak.
Serginin önemli eserleri arasında ise Hürrem Sultan
Vakfiyesi, Sultan I. Mahmud’a ait Tuğralı Mülkname,
Sultan IV. Mehmed’in Tuğralı Fermanı ve Sultan III.
Selim’in Tuğralı Temliknamesi yer alacak. 24 Eylüle
kadar Japonların ilgisine sunulacak olan sergi,
ayrıca 6 Ekim-2 Aralık tarihleri arasında Kyoto
Müzesi’nde, 11 Aralık 2007-11 Şubat 2008 tarihleri
arasında da Nagoya Şehir Müzesi’nde görücüye
çıkacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl, yurt dışında
büyük çaplı 4 sergi açarak tanıtım atağı yaptı.
Hollanda, Almanya, İtalya ve Kore’de açılan
sergilerde İstanbul’daki müzelerdenseçilen ve Saray
hayatından kesitler sunan 227 eserin yanı sıra
Türkiye’nin çeşitli müzelerinde teşhir edilen
yüzlerce arkeolojik eser sergilendi.
Türkiye Gazetesi, 26.07.2007
|
TARİHİ CAMİLERE
RESTORASYON
Pertevniyal Valide Sultan,
Süleymaniye ve Fatih Camileri, I. Mahmud
Kütüphanesi, Erzurum Rüstempaşa Bedesteni ve Ankara
Valiliği'nin restorasyon işleri ihaleye çıkarıldı.
İstanbul Vakıflar Bölge
Müdürlüğü, Fatih İlçesi Aksaray Pertevniyal Valide
Sultan Camii'nin restorasyonu ihalesini 14
Ağustos'ta, Süleymaniye Camii'nin restorasyonu
ihalesini de 15 Ağustos'ta yapacak. Fatih Camii ve I.
Mahmud Kütüphanesi'nin restorasyonu ihalesi de 14
Ağustos'ta yapılacak. Rüstempaşa Bedesteni'nin
restorasyonu ihalesi 15 Ağustos'ta
gerçekleştirilecek. Toplu Konut İdaresi ise Ankara
Valiliği'nin restorasyonu ihalesini 16 Ağustos'ta
yapacak.
Turizm Habercisi,
26.07.2007
|
OSMANLI DÖNEMİ'NİN MISIR'I
İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
(IRCICA) ve Mısır Kültür Yüksek Şurası tarafından,
kurumlararası iş birliği çerçevesinde 26-30 Kasım
2007’de Mısır’ın başkenti Kahire’de “Osmanlı
Döneminde Mısır” konulu milletlerarası bir kongre
düzenlenecek. Kongrede, Osmanlı devrinde Mısır bütün
cepheleriyle ele alınacak. Bu kapsamda bölgedeki
gelişim ve değişimler entelektüel, ilmi, edebi,
sanatsal ve kültürel zeminleriyle birlikte mütalaa
edilecek, Mısır’ın bulunduğu coğrafyadaki
münasebetleri, İslam Kültür ve Medeniyetinin Osmanlı
dönemi Mısırı’nda geçirdiği aşama ve temayüller
irdelenecek. Kongrede tebliğler, Arapça, Türkçe ve
İngilizce olarak sunulacak. Kongre kapsamında müze
ziyaretleri, sergiler ve Kahire kültür turu
düzenlenecek.
Türkiye Gazetesi, 26.07.2007
|
UNESCO İSTANBUL SURLARINI YENİBAŞTAN RESTORE EDECEK
Restorasyonu 2 yıl
önce doğru yapılmadığı gerekçesiyle durdurulan
İstanbul'un tarihi surları, UNESCO'nun da desteğiyle
yeniden onarılacak.
Vali Yardımcısı
Cumhur Güven Taşbaşı, Türkiye'nin Kapadokya,
Pamukkale ve Adıyaman'ın da aralarında bulunduğu 9
yeriyle Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer aldığını
söyledi. Taşbaşı, İstanbul'un da Sultanahmet
Meydanı, Fener Balat, Süleymaniye Zeyrek ve surları,
yani tarihi yarımadası ile UNESCO'nun Dünya Miras
Listesi'nde olduğuna atıf yaparak, 2004 yılında
mirasına yeterince sahip çıkmadığı için İstanbul'un
bir alt bölüm olan tehlikeli alana düşürüleceği
yolunda uyarı alındığını kaydetti. “Surlar, UNESCO
işbirliğiyle temizlenip restore edilecek” diyen
Taşbaşı, bu kapsamda “Surları kendi başınıza
yapmayın. Gerekirse biz size destek verelim. Size
uzmanlar gönderelim. Çok da acele etmeyin. Geçmişte
acele ettiniz yanlış restorasyonlar yaptınız. Şimdi
onları temizleyemiyorsunuz. Aceleye getirmeden belli
bir plan yapalım ve bu plan içinde surları uzun
vadede yavaş yavaş restore edelim. Bunun için
gerekirse yabancı kaynaklardan, fonlardan size kredi
bulalım” denildiğini bildirdi.
Yeni Şafak, 26.07.2007
|
TARİH YOK MU EDİLİYOR?
Konya'da Karatay Belediyesi'nin Dedemoğlu Mahallesi'nde başlattığı AKSİTE Konut Yapı Kooperatifi'nin inşaat alanında tarihi mezarlık ve Selçuklular dönemine ait olduğu tahmin edilen gizli geçit olduğu iddia ediliyor.
İnşaat çalışmalarının başlamasının ardından gazetemizi arayan vatandaşlar, "Önce bir kazı başladı. Sonra mezar taşları olduğu gerekçesiyle temel kazısı başka alana kaydırıldı" dediler.
Vatandaşlar, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Kültür Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu yetkilileri tarafından görevlendirilecek uzman ekiplerin AKSİTE Yapı Kooperatifi'nin temel kazısının yapıldığı alanda araştırma ve inceleme yapması çağrısında bulunurken, araştırma sonucunda mezarlık ve gizli geçitlerin olup olmadığı konusunda da kamuoyuna açıklama yapılmasını beklediklerini ifade ettiler.
Merhaba Gazetesi, 26.07.2007
|

|
 |
HAYDARPAŞA NUMUNE'DE BİR GARİP TADİLAT
Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde başhekimliğinin de bulunduğu tarihi binadaki kafeteryanın açılmasını Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Özertürk istedi. Prof. Özertürk, hastanenin dördüncü kafeteryası için Sağlık İl Müdürlüğü’ne başvurdu. Talebi değerlendiren müdürlük, hastaneler panosuna işletmecilerin başvurması için ilanını astı.
7 günün sonunda sadece Maltepe adresli "Vural Otomotiv Turizm Gıda Sanayi ve Ticaret Şirketi" kafeterya işletmeye aday oldu. Sağlık İl Müdürlüğü, konuyu Milli Emlak Müdürlüğü’ne taşıdı. Şirketle, hastanenin 10 metrekarelik bir odasını kullanmaları için anlaşma yapıldı. Ancak kafeterya 10 metrekareye sığmadı. Karşısındaki laboratuvar çalışanlarının dinlenme odası olan 45 metrekarelik alanı da kullanmaya başladı. Tarihi binada Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan izin alınmadan tadilat yapıldı. Klinik ve acil servis koridorlarında kafeteryanın seyyar satış araçları dolaşmaya, fiş kesmeden satış yapmaya başladı. Bu arada kliniklerin mutfaklarında elektrik veya tüp gazla çay ve kahve pişirilmesi yasaklandı. Başhekim Prof. Özertürk, 18 Haziran’da klinik şeflerine gönderdiği talimatta, doktorlar ve personelin günün belli saatlerinde çay ocağından yararlanmalarını istedi. Yazıda, "Tüm personelin aşağıda belirtilen saatlerde çay, kahve ve meşrubat ihtiyaçlarını açılan bu çay ocağından karşılaması..." ifadesi yer aldı. Hastane çalışanları, "Tuvaletler dahil tüm prizler çay, kahve pişirilmesin diye söküldü" dediler.
Hürriyet, Haber: Mesude Erşan, 26.07.2007
|
TÜRBE HÖYÜK'TE KAZI ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR
Siirt'te Botan Çayı
kenarındaki Türbe Höyük'te 2007 yılı kazıları
başlıyor.
Kazı çalışmalarına başkanlık eden Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur, "Bu bölgemizle ilgili çok az bilgiye sahibiz. Bu açıdan Türbe Höyük'te yaptığımız kazılar büyük önem taşıyor. Beş yıldan beri büyük bir başarıyla yürütmekte olduğumuz bu kazılarda bölgenin bilinen tarihini değiştirecek nitelikte bulgulara rastladık. Kazı çalışmaları işçilerle birlikte yaklaşık 75 kişilik bir ekip tarafından yürütülecektir. Büyük bir aksilik olmazsa Ilısu Baraj Gölü altında kalacak olan Türbe Höyük'teki kazılarımızı tamamlayacağız." dedi.
Siirt için yeni projeleri olduğunu belirten
Sağlamtimur, "İlimizde yeni bir kazı çalışmasına
başlıyoruz. Başur dinlenme parkının arkasında
bulunan ve çapı yaklaşık 200 metre olan bölgenin
büyük höyüklerinden biri olan Başur Höyük'te de
çalışmalara başlayacağız." şeklinde konuştu.
Zaman, Fotoğraflar: Ege
Üniversitesi, 26.07.2007
|

 |
550 YILLIK MEZARLARA BÜYÜK SAYGISIZLIK
Muğla'nın Şeyh Mahallesi Saatli Kule Caddesi’nde
bulunan ve yaklaşık 550 yıl önce yaptırılan Şeyh
Camii avlusu içindeki 12 mezar kaderine terk edildi.
İçlerinde 110 yıllık mezarların yer aldığı mekanda,
Osmanlıca yazılar dikkat çekiyor. Mezarın ünlü Rum
ustası Mihail tarafından yapıldığını gösteren
‘Mihail Usta’ ibareli bir de imza bulunuyor.
Mezarların üzerine yoldan atılan çöpler ve içki
şişeleri tarihi mekanda içler acısı bir manzara
sergiliyor. Mezarlarla ilgili
araştırmalar yapan Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Namık Çevik,
“İnsanların mezarlara saygılı olmaları gerekiyor. Bu
mezarların bakımlarının yapılarak yol kenarında
bulunan duvarın kaldırılması gerekmektedir. Yoldan
geçenler mezarların içine çöp atıyorlar. Eğer
mezarların bulunduğu alanın önündeki duvarı
kaldırarak mezarları açarsak çirkin görüntüler
ortadan kalkacaktır” diye konuştu.
Akşam Ege, Haber: Kazım Tokuç, 26.07.2007
|
ODUNPAZARI EVLERİNİN RESTORASYONUNDA SONA
YAKLAŞILIYOR
Eskişehir Odunpazarı Belediyesi
tarafından 2005 yılında tarihi Odunpazarı evlerinin
restore edilmesi amacıyla başlatılan ve yılda 250
bin turist, 5 bin kişilik istihdam ve 50 milyon
YTL'lik ekonomik girdi sağlaması öngörülen projede
sona yaklaşılıyor.
Restorasyon
çalışmalarının yakın zamanda tamamlanacağını
belirten Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı,
bu projenin, alanında Safranbolu ve Beypazarı’ndan
daha büyük bir marka olmaya aday olduğunu söyledi.
Odunpazarı bölgesine ve tarihi evlere sahip çıkmak,
bölgeyi gün yüzüne çıkartmak ve sahip olunan tarihi
zenginliği değerlendirmek amacıyla Odunpazarı
Belediyesi tarafından 2005 yılında Odunpazarı Evleri
Yaşatma Projesi hayata geçirildi. Proje kapsamında
önce Paşa Mahallesi Beyler Sokak'ta 27 ev,
Odunpazarı bölgesindeki muhtelif yerlerde de 23 ev
olmak üzere toplam 50 evin cephe sağlıklaştırılması
tamamlandı. Projenin 2. etabında ise Koca Müftü,
Arif Bey ve Işıklar sokaklarında toplam 37 evi, Dede
Mahallesi Külliye çevresinde de 13 evi kapsayan
tadilat çalışmaları sürüyor. Odunpazarı Evleri
Yaşatma Projesi'nin bir parçası olan tarihi Atlıhan
Çarşısı yeniden inşa edildi ve buradaki 23 işyeri
ile atölyeler faaliyete geçti.
Projenin
yakın zamanda tamamlanacağını ifade eden Sakallı,
“Yakın bir zamanda bu çalışmalarımız meyvesini
verecek ve Odunpazarı, çarşıları, hanları, alışveriş
merkezleri, kır kahveleri, restoranları, kültür
merkezleri, butik otelleri, ışıltılı sokakları ve
Türkiye'nin en iyi korunmuş tarihi ve mimari
dokusuyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı
haline gelecek. Bu proje tam anlamıyla Eskişehir
için altın bir fırsat” diye konuştu.
Burhan Sakallı, bu proje tamamlandığında kente yılda
250 bin turistin geleceğini, 5 bin kişilik istihdam
sağlayacağını ve 50 milyon YTL'lik ekonomik girdi
elde edileceğini sözlerine ekledi.
Turizm Gazetesi, 26.07.2007
|

|
KÜTÜPHANE NİHAYET ONARILIYOR
Bursa İl Halk Kütüphanesi'ne bağlı olarak 1986 yılından beri İnebey Medresesi'nde hizmet veren Tarihi Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi'nin restorasyon ihalesinde sona yaklaşıldığı bildirildi.
Türk - İslam medeniyetinin değerli yazma ve eski basma eserlerini bünyesinde bulunduran tarihi bina restore edilmeyi bekliyor. Bursalı vatandaşlara 15 yıldır bibliyografik danışmanlık hizmeti veren Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi, bu alanda Türkiye'nin sayılı kütüphaneleri arasında. Binanın restorasyonu hakkında bilgi veren Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Gedik, restorasyon ihalesinde sona yaklaşıldığını belirterek, "Tarihi kütüphanenin yenilenmesi için çalışmalar devam etmektedir. Daha önce gerçekleştirilen restorasyon, röleve ve restitüsyon projelerinden sonra, yakın zamanda restorasyon ihalesi yapılacak. Eski eserlerin onarım ve resyorasyon çalışmaları çok titizlik gerektirdiğinden, ihaleyi alacak firmaların alanında uzman olmasına dikkat ediyoruz" dedi.
Yaklaşık 26 bin yazma ve eski basma eserin bulunduğu tarihi kütüphaneye 2008 yılında yazma eserlerin tamirinin yapılması için bir bölüm ilave edileceği öğrenildi.
Yeni Bursa, 26.07.2007
|
TARİHİ KALINTILAR GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Amasya Kalesi civarında sürdürülen çalışmalar titizlikle devam ederken İl Kültür Turizm Müdürü Ahmet Kaya ve Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir de bu çalışmaları yakından takip ediyor. Yetkililer kazı çalışmalarının 2007 yılında süreceğini ve bu kazılarla birlikte daha bir çok tarihi kalıntının gün yüzüne çıkarılacağını söylediler. Kültür Turizm İl Müdürü Ahmet Kaya kazı çalışmaları sırasında yaptı açıklamasında şunları söyledi: "Amasya Valiliği'nin desteği ile Amasya Kültür Turizm İl Müdürlüğü olarak Amasya Kalesi'nde 2007 kazılarına başladık ve bu aşamaya kadar getirdik, Amasya'da bu yıl 4 tane büyük kazımız var, bunların 3 tanesi kalede, 1 tanesi de Doğantepe Köyü'nde olacak. Bu kazıların ilki bitme aşamasına geldi, kalede yapılacak olan kazılar daha sonra giriş kısmında olacak." Daha sonra kazılar ile ilgili olarak açıklamalar yapan Amasya Müze Müdürü Celal Özdemir ise tarihi bölgelerde kazı çalışmalarının devam edeceğini söyledi ve şöyle devam etti: "Amasya Müze Müdürlüğü Başkanlığında 2007 yılı kazılarına Sayın Valimizin ekonomik desteği ile 3 Temmuz'da başlamış bulunuyoruz. Müze Müdürlüğü Başkanlığında yapılan kazılarda 2006 yılında bayrak direğinin kazısı olarak başlanan çalışmaları bu yıl 2007 yılında bayrak direğinin hemen yanında 2 açma ile sürdürdük. Burada üstüste olduğu görülen çeşitli duvarlar var, bu duvarların her biri ayrı bir dönemi yansıtmakta. Son dönem Amasya Kalesi 19.yüzyılda yani 1800’lü yılların sonunda tamamen tek edilmiş, harabe haline gelmiş yani artık kale işlevini yitirdiği için buradaki mevcut binalar üst örtüsüyle birlikte kendiliğinden çekilerek arazi görünümünü almış. Bizim burada yapmış olduğumuz açmalarda özellikle erken Osmanlı dönemine ait çeşitli mimari katlar ortaya çıktı. Burada askerlerin yaşamını sürdürdüğü, yiyip içtikleri, askeri malzemelerini depoladıkları çeşitli mekanlar ortaya çıkarttık. Bu dönemde de taharlar, yani ekmeklerini pişirdikleri pişmiş topraktan yapılan tandırlar ele geçirdik, en üst tabakada olduğu için kaldırdık daha sonra daha erken 14 ve 15. yüzyıla ait mekanları mevcut haliyle bıraktık. Özellikle 2007 kazı sezonu için ve Amasya için çok önemli olan 2 sarraç ele geçirdik, bunlardan bir tanesi yaklaşık 7-8 metre çapında çok büyük küp şeklinde ana kayaya oyulmuş taşın içerisine 60 santim kalınlığında, yan duvarları bulunan ve içerisi son derece güzel sıvalı bir mekan ele geçirdik bu bize göre yaklaşık 100-150 ton civarında su alabilecek çok büyük bir sarraç"
Amasya Gazetesi, 26.07.2007
|
 |
ANADOLU'NUN EN BÜYÜK ARKEOLOJİ MÜZESİ GELİYOR
Orta Anadolu’nun en büyük Arkeoloji Müzesi, Sivas’ta kuruluyor. Müzenin açılmasıyla Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi’nin deposunda bulunan 5 bin 730 sikke, 2 bin 357 arkeolojik eser, gün yüzüne çıkacak.
Sivas Valiliği, başlattığı çalışmayla
Endüstri Meslek Lisesinin bahçesindeki 1902 yılında
yapılan tarihi binayı arkeoloji müzesine dönüştürdü.
Tarihi binadaki onarım çalışmaları kısa bir süre
önce tamamlandı. Müzede sergilenecek eserler için
gerekli donanım çalışmalarının tamamlanmasının
ardından tarihi 7 bin yılı aşan, çeşitli
medeniyetlere ev sahipliği yapan Sivas, üçüncü
müzesine kavuşmuş olacak. Böylece Atatürk Etnografya
ve Kongre Müzesi ile Şarkışla’daki Aşık Veysel
Müzesi’nin yanı sıra Orta Anadolu’nun en büyük
arkeoloji müzesi de Sivas’ta kurulacak. 5 bin 965
metrekare alan üzerine kurulacak müzenin 2008
yılında açılması planlanıyor.
Türkiye Gazetesi, 25.07.2007
|
SELÇUK'TA TARİHİ ESER
OPERASYONU YAPILDI
İzmir'in Selçuk
İlçesi'nde düzenlenen operasyonda, tarihi eser
kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla 4 kişi gözaltına
alındı.
Alınan bilgiye göre,
bir ihbarı değerlendiren polis ekipleri, tarihi
eser kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla Basmane
semtinde M.M.B, S.G.B, G.K. ve Ç.Ö.'yü yakaladı.
Zanlıların üzerinde yapılan aramada, Hellenistik
döneme ait 9 bronz sikke, bronz tıp aleti, bronz
mızrak ucu ve metal konik obje ele geçirildi. G.K.
ve Ç.Ö'nün tarihi sikke ve objeleri Selçuk'tan
buldukları, M.M.B. ve S.G.B'nin ise alıcı olarak
bu kişilerle temas kurdukları anlaşıldı. M.M.B'nin
4, S.G.B'nin 1, G.K.'nin de 2 adet benzeri suçtan
kaydının bulunduğu belirtildi. Zanlılar,
sorgulamalarının ardından nöbetçi mahkemeye sevk
edildi.
Selçuk Bölge Haberleri,
25.07.2007
|
KALINTILARDAN ÇIKAN SARAY
Sultanahmet'te bulunan
bir halı dükkanının alt kısımları şu günlerde
Magnaura Sarayı'nın kalıntılarının keşfiyle çok
meşgul günler yaşıyor. Aslına bakarsanız Bizans
İmparatorluğu'nun o ünlü Büyük Saray kompleksini
oluşturan üç saraydan biri olan Magnaura Sarayı'nın
kalıntıları on yıl önce bulunmuş ancak o yıllarda
çok ses getirememiş. Dükkanın sahibi Mehmet
Başdoğan, yıllar önce otopark olan alanı halı
vitrini yapmak için temizlerken küçük bir delikten
duvarın diğer tarafında bir şeyler olduğunu görüp
Arkeoloji Müzesi'ne başvurmuş, Anıdar Kurulu'ndan
izin almış ve uzmanlar eşliğinde kazmaya
başlamışlar. İlk seferde 650'den fazla damperli
kamyon dolusu taş toprak çıkartmışlar. Devlet ise bu
çalışmalara hiçbir şekilde destek vermediği gibi
özel mülkiyete ait bir alanın
müzeleş-tirilemeyeceğini söyleyerek Mehmet
Başdo-ğan'ı geri çevirmiş. Bir yerde yöneticilere de
hak vermek gerekiyor. Neresini kazsan bir kalıntıyla
karşılaşabileceğin Sultanahmet'te bulunan Magnaura
Sarayı kalıntılarının bu yüzden çok önemi yok onlar
için.
Aynı şekilde köylünün su sıkıntısını sona erdirmek
için yapılması planlanan barajları da yüzlerce
yıllık dünya mirasının tam da üzerine denk düşüren
yöneticilerden daha fazlasını beklemek bizim hatamız
olur. Halı dükkanının sahibi Mehmet Başdoğan onu
İstanbul'a bağlayan tek şeyin bu saray olduğunu
söyleyerek, restorasyonunu bitirdikten sonra sanat
galerisi olarak kullanılmasını, daha önce yaptığı
gibi tiyatro oyunlarına sahne yapmak istiyor. Ayrıca
kalıntılar, geçtiğimiz günlerde Amerika'da bir
kanaldaki belgesel filme konu olmuş. Bu yüzden son
günlerde alanın Amerikalı ziyaretçisi çok fazla
ancak müze haline gelebilecek kalıntılarla
ilgilenmekten uzak kalan yöneticileri, daha önce
yaptıkları ve halen yapmaya devam ettikleri bu büyük
gaflarına rağmen seçmekten çekinmeyen Türkiyeli
insanlar ise bu durumdan bihaber.
Geçenlerde çıkan "Türkiye'de Ölmeden Önce Yapmanız
Gereken 101 Şey" (İnkılap Yayınevi, Akdoğan Özkan)
adlı kitap her ne kadar Hıristiyanlığı Kabul eden
ilk Roma İmparatoru Büyük Konstantin'in MÖ
4. yüzyılda yaşadığı gibi küçük (!) hataları içerse
de Magnaura Sarayı'nın bu kalıntılarından
bahsediyor. Bu yüzden kalıntılara en azından bir
yerlerde rastlayabilmek sevindirici.
Kalınırları ziyarete gittiğinizde tuğla duvarlarla
karşılaşacaksınız. Işıklandırmanın gayet hoş olduğu
mekanda rutubet olduğu için havalandırma sistemi de
kurulmuş, tek sorun yerlerdeki kontraplakların
çürümüş olması. Bastığınız yere çok dikkat etmeniz
gerekiyor. Çünkü alan her an çökme tehlikesi
yaşıyor. Kiminin dehliz dediği, kiminin zindan
dediği bu yapının aslında sadece Magnaura Sarayı'nın
bir bölümü olduğu düşünülüyor. Günümüzde eski
hipodromun taban seviyesi altı metre kadar
yükselmişken, saraydan geriye kalan odaların da
yerin sekiz metre kadar aşağısında bulunması da
oldukça doğal aslında...
Birgün, Haber: Elif Demirdiken, 25.07.2007
|

|
150 YILLIK SAAT KORUMA ALTINDA
Yozgat Çapanoğlu Camii'nde bulunan ve 150 yıldır çalışan tarihi saat hırsızlardan korumak amacıyla Yozgat Müzesi'ne kaldırıldı.
Fransız yapımı olan ve 150 çalışan saat hakkında bilgi veren Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hakkı Acun, saat üzerinde bulunan motiflerin diğer saatler üzerinde bulan motiflerden çok farklı olduğunu belirterek, "Saatin ikinci bir özelliğinin ise 150 yıldır çalış vaziyette bulunmasıdır" dedi.
Yozgat Müze Müdür Vekili Mehmet Ayar, camilerde bulunan ve taşınması kolay olan eserleri müzede toplamaya çalıştıklarını belirterek, "Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yapılan görüşmeler sonrasında Çapanoğlu Büyük Cami'de bulunan tarihi saati hırsızlık olaylarına karışı müzemizde koruma altına aldık. Diğer eserleri de toplamaya çalışıyoruz" dedi.
Yozgat Kent Haber, 25.07.2007
|
TARİHİN AYAK İZLERİ
Ayakkabı, tarihin ilk devirlerinden günümüze kadar
insanoğlunun zorunlu ihtiyaçları arasında yer almış,
zamanla zarafetin, zenginliğin, haşmetin ve gücün
simgesi olarak, Sinderella masallarına bile konu
olmuştur. İlk ayakkabıyı kimin ne zaman giydiği
kesin olarak bilinmiyor fakat bilinen ilk el yapımı
ayakkabı türü sandaletlerdir. Bu konuda en eski
kalıntıya İtalya’da rastlandı. 16 yıl önce İtalyan
Alplerinde bulunan sandaletin 5 bin 300 yıl önce
kullanıldığı tahmin ediliyor.
Tarihte rastlanılan bütün sandaletlerin hemen hemen
hepsinin yapım tekniği kayış ve şeritlerle
tutturulmuş bükülmez bir taban şeklinde. MÖ 3 bin
500 yıllarında Eski Mısırlılar, kuma basarak
ayaklarının kalıplarını çıkartıyor, bunlara ham
deriden papirüsler bağlayıp, sandalet yapıyorlardı.
Çizme gibi eşyaların gelişmesiyle bin yıl unutulan
sandaletler, 1920’lerde gün yüzüne çıktı.
Anadolu’da ise ayakkabı kültürü Türklerin yerleşmesi
ile farklı bir boyut kazanmış ve çeşitlenerek
gelişmiş. Türk ayakkabıcılığı ile ilgili elde edilen
en eski bilgi 1074’te Kaşgarlı Mahmut’un kaleme
aldığı Divan-ı Lügat-it Türk’te yer alıyor. Bu kitap
ile Kutadgu Bilig ve Dede Korkut kitaplarında da
“edik” olarak ayakkabı anlamı veren sözcükler
bulunuyor. “Edik” sözcüğü Anadolu’da hala varlığını
sürdürmektedir.
Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi de ‘Seyahatname’sinde
ayakkabı kültürümüze yer veriyor. Çelebi,
ayakkabıcıları toplu olarak “pupuççiyan” diye
anlatıyor ve Mahmutpaşa’da bulunan Mercan
yokuşundaki terlikçilerden söz ediyor. Eminönü
Mercan yokuşunda bekarhanelerin bulunduğunu,
buralarda kalanların ayakkabıcılık yaptığını anlatan
Evliya Çelebi “Süleyman Han’ın Yeniçerilere
sinirlendiğinde “sizi papuçcu bekarlarına
kırdırırım” dediğini anlatıyor. Rivayete göre
zamanında burada 200 dükkan, 400 nefer bulunuyordu.
Mercan’daki bu terlikçiler 1940’ların başlarında çok
iyi iş yapıyordu. Onların yaptığı terlikler uzun bir
sırığa bağlı olarak hevenk hevenk satış
mağazalarının gişelerine asılıyordu.
Türk kültüründe seçilecek ayakkabının rengi yaşa,
göreve ve sosyal düzeye göre değişirdi. Yeniçeri
ocağında yayalar sarı çizme, bölük başları kırmızı
çizme, küçük zabitler ise siyah çizme giyerdi. Hani
bizde şu “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” sözü vardır. İşte
bu söz buradan gelir. II. Bayazid döneminde ayakkabı
ve çizmelerde kırmızı, gülnari, ergüvani, limoni
gibi renkler kullanılırdı.
Halk arasında da renklerin her zaman sembolik
anlamları olmuş. Özellikle kadın ayakkabılarında da
bu renkler önem kazanmış. Eğer Anadolu kadınları
bekarsa sarı, evliyse kırmızı, dulsa yeşil çarık ya
da ayakkabı giyerdi. Günümüzde de renklerine eskisi
gibi bir anlam yüklenmese de Türk yapımı ayakkabılar
yurt içinde ve dışında mağaza vitrinlerini süslüyor.
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 25.07.2007
|
TARİHİ ÇEŞMELER RESTORE EDİLİYOR

Bodrum'un
turistik beldelerinden Turgutreis'te, tarih heyecanı
yaşanıyor. Kadıkalesi mevkiinde 1600 yıllarında
Turgutreis'e gelen kaptanların su ihtiyacını
karşılamak için Süleyman Kaptan tarafından yapıldığı
tahmin edilen tarihi çeşmeler restore edilerek
turizme kazandırılıyor.
Turgutreis Kadıkalesi Yolu üzerinde bulunan tarihi
çeşmelerin deniz kumundan yapıldığı, ancak zamanla
tuzlu suyun orijinal yapıya zarar verdiği
belirtiliyor. Büyük bir titizlikle yürütülen restore
çalışmalarıyla birlikte orijinal yapının yeniden gün
ışığına çıkarılması amaçlanıyor. Genç stajyerler ve
kale yetkilileri yapı üzerindeki sıvayı temizleyerek
orijinal yapıyı ortaya çıkarıyor.
Turgutreis Belediyesi'nin destekleriyle Bodrum Su
Altı Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan restore
çalışmalarında, İstanbul'dan gelen 3 stajyer öğrenci
ile Bodrum Kalesi'nde çalışan arkeolog görev alıyor.
Kale Müdürü Yaşar Yıldız'ın incelemelerde bulunduğu
tarihi çeşmeler üzerindeki Osmanlı Türkçesi
yazıların bugünkü Türkçe ile İngilizceye çevrilip
çeşmenin yanına asılacağı belirtildi. Böylece yöreye
gelen yabancı turistlerin bilgilendirilmesi
sağlanacak.
Turgutreis Kadıkalesi mevkiindeki tarihi çeşmeleri
kısa sürede turizme kazandıracaklarını belirten
Bodrum Su Altı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız,
"Tarihi çeşmenin bulunduğu bölgede restore
çalışmaları sürüyor. Turgutreis Belediyesi bize
destek oluyor. Arkeologlarımız çalışmalarını
sürdürüyor" dedi.
Beldenin Aspat mevkiinde tarihi hamam bulunduğunu
belirten Turgutreis Belediye Başkanı Ali Server
Yazgan, "Kadıkalesi'ndeki tarihi çeşmeler, restore
çalışmalarının ardından beldemizde simge olacak.
Beldemizdeki tarihi yapıları koruma altına almak ve
turizme kazandırmak için çalışmaları sürdürüyoruz.
Belediye olarak her desteği sağlıyoruz. Amacımız
beldemize gelen misafirlere tarihimizi tanıtmak.
Tatile gelen yabancı turistler ise sadece deniz,
plaj ve güneş için değil tarihimizi görmek için
Turgutreis'e gelecekler" dedi.
Muğla Kent Haber, 25.07.2007
|
TÜNEL TADİLAT NEDENİYLE HİZMETE KAPATILDI
Tarihi Beyoğlu-Karaköy Tüneli, restorasyon çalışması nedeniyle geçici olarak işletmeye kapatılacak.
İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, Beyoğlu-Karaköy Tüneli'nin, 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü'nün gözetiminde devam eden restorasyon çalışmaları nedeniyle, geçici bir süre işletmeye kapatılacağı belirtildi.
Hürriyet, 25.07.2007
|

|
 |
TRALLEIS'DE ROMA DÖNEMİ'NE AİT BİR MEZAR ORTAYA ÇIKARILDI
Tralleis Antik Kenti geç dönem Nekropolis alanında yapılan kazılarda, içerisinde 5 iskelet ve çeşitli tarihi eserlerin bulunduğu Roma dönemine ait bir mezar ortaya çıkarıldı.
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdullah Yaylalı'nın başkanlığını yürüttüğü Tralleis Antik Kenti kazılarında, Doç. Dr. Aslı Saraçoğlu yönetimindeki kazı ekibi Roma dönemine ait bir mezar buldu.
Mezarda yapılan çalışmalar neticesinde,beş iskelet ve mezar hediyesi olarak konulan kandiller, unguentariumlar (koku kabı), terrakotta figürleri (küçük heykelcik) ve urneler (cesetlerin konulduğu büyük kap) ortaya çıkarıldı.
Doç. Dr. Aslı Saraçoğlu, yaptığı açıklamada, mezarın kemerli girişe sahip iki odalı bir yapı ve odalarda üzerinde cenazelerin konulduğu 5 adet yatak olduğunu söyledi. Mezarın ve mezarda bulunan hediyelerin büyük bir bölümünün korunmuş olduğunu belirten Doç. Dr. Saraçoğlu, iskeletler üzerinde yapılacak antropolojik araştırmalar sonucunda, iskeletlerle ilgili daha ayrıntılı bilgiye sahip olacaklarını söyledi.
Mezarda yapılacak çalışmaların tamamlanmasının ardından mezarın antik çağda soyulup soyulmadığı konusunda bilgi sahibi olacaklarını ifade eden Doç. Dr. Saraçoğlu, ''Tüm bu buluntular, Tralleis'in Nekropol alanı olduğunu kanıtlamaktadır. İleride yapacağımız araştırmalarda Tralleis'teki ölü gömme gelenekleri, mezar biçimleri ve buluntular hakkında daha geniş bilgiye ulaşacağız'' diye konuştu.
Aydın Hedef, 25.07.2007
|
AHTAPOTUN AYAĞINA ANTİK HAZİNE DOLANDI
Güney Koreli
arkeologlar, bir ahtapot sayesinde 12. yüzyıla ait 2
bin parça çanak çömleğe kavuştu. Ahtapotun antik bir
tabağa yapışık olduğunu fark eden arkeologlar,
eşyalarla dolu batık gemiyi Seul'ün güneybatısındaki
Taean'ın açıklarında dipte çamura saplanmış halde
buldu.
Denizcilik Müzesi yetkilileri, 7.7 metrelik
geminin içinde, 12. yüzyıla ait 2 bin parçadan fazla
tabak, kase ve çömlek bulunduğunu söyledi. Müze
başkanı Seong Nack-Jun, "Eşyaların, 916'dan 1392'ye
kadar yarımadaya hükmeden Koryo Hanedanı'na ait
olduğunu tahmin ediyoruz" dedi.
Radikal, Fotoğraf:
AFP, 25.07.2007
|
 |
PAMUKKALE GÖREVDEN ETTİ

Birçok vali ve bürokratı zor durumda bırakan
Pamukkale, bu kez Koruma Kurulu Başkanı Necati
Uyar'ı görevinden etti. Uyar, Aydın Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Başkanı Kültür
tarafından görevinden alındı.
2'si YÖK, 5'i Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
atanarak 7 üyeden oluşturulan Aydın Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kurulu, geçtiğimiz hafta
beklemediği bir gelişme yaşadı. Kurul Başkanı Necati
Uyar bakanlıktan gelen bir faksla görevden alındı.
Uyar, Denizli’de 27-28-29 Haziran günleri yapılan
son kurul toplantısının görevden alınma gerekçesini
oluşturduğunu söyledi. Toplantının gündem maddeleri
arasında Pamukkale'de yapılması planlanan
değişiklikler olduğunu belirten Uyar, kurulun bu
değişiklikleri kabul etmediğini, yeniden görüşülmek
üzere ayrıntılı proje istediğini açıkladı. Daha
öncede Vilayet binasının yıkılma talebini
reddettiklerini söyleyen Uyar, ”Vali beyle
ilişkilerimizin gerilmesi bu kararla başladı.
Yıkılmaması konusunda mahkeme kararı olan bir
binanın yıkımını onay vermemiz mümkün değildi.
Bu ve buna benzer korumacı kararlarımız
nedeniyle Vali beyle karşı karşıya geldik. Son
toplantımızda Pamukkale'de yapılması istenen
değişiklikler gündemimize geldi. Bunları kabul
etmedik, bir sonraki toplantıda görüşülmek üzere
ayrıntılı projelerini binlik ve 5 binlik planları
istedik. Ancak o toplantıda Vali Bey'in her şeyi
reddediyorlar. Bu kurulla çalışmak istemiyorum”
şeklindeki sözleri bize aktarıldı. Bunun üzerine ben
de “ Başka ilde valilik yapsın” dedim. Görevden
alınma gerekçem bu son toplantı olmalı” dedi.
Mimarlar Odası Başkanı Süleyman Boz, Uyar'ın
görevden alınması üzerine yaptığı açıklamada,
gelişmelerden kaygı duyduklarını açıkladı. Boz,
“Aldığımız bilgilere göre koruma ilkeleri bir kenara
bırakılarak, Pamukkale'ye bilerek ya da bilmeyerek
zarar verildiğine dair kuşkularımız var. Mimarlar
Odası olarak Pamukkale'de koruma ilkelerinden
ayrılmadan dünya mirasına yakışacak çalışmaların
yapılmasını istiyoruz. Pamukkale’de istikamette
yanlışlıklar yapılmasıyla karşı karşıyayız.
Pamukkale siyaset ve nüfuzun dışında
değerlendirilmelidir. Bu tür yaklaşımlar
Pamukkale'ye zarar verir. Geçmiş dönem valilikleri
buna örnektir” dedi.
Horoz Gazetesi, 25.07.2007
|
URARTU TARİHİNE IŞIK
TUTULUYOR

Van'da Urartu tarihine
ışık tutmak için 1991 yılında başlatılan çalışmalar
tüm hızıyla devam ediyor.
Van Gölü ve çevresinde MÖ 1. bin yılın başında
önemli bir devlet kuran ve günümüze kadar buradaki
uygarlıkları etkilemiş bir kavim olan Urartuların
tarihi araştırılıyor. İstanbul Üniversitesi Öğretim
Görevlisi Prof. Dr. Oktay Belli başkanlığında 16 yıl
önce Dereüstü köyünde bulunan Yukarı Anzaf
Kalesi'nde başlatılan çalışmalar, 9 öğrenci ve 30
işçi ile bu yıl da devam ediyor. Urartuların en eski
kalelerinden biri olan, 2 bin 800 yıllık tarihe
sahip Yukarı Anzaf Kalesi'nde başlatılan çalışmalar
ile bu uygarlığın bilinmeyen yönlerinin gün yüzüne
çıkarılması hedefleniyor. Urartu Kralı İşpuini'nin
oğlu Menua tarafından yaptırılan ve yaklaşık 60 bin
metrekarelik alan üzerine inşa edilen kalede
sürdürülen çalışmalarla Urartu tarihinin,
mimarisinin, dininin ve sanatının aydınlatılmasına
büyük katkılar sağlandığı belirtildi.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaklaşık 40 yıldır
araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Oktay Belli'nin
kazı başkanlığı yaptığı çalışmada bulunan birçok
eser ile Urartu tarihinin bilinmeyen yönlerinin
ortaya çıkarıldığı belirtildi. Bölgedeki en eski
uygarlığın Urartular olduğunu belirten
Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Eski Çağ Tarihi
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Selim Pullu,
uygarlığın köklü bir tarihe sahip olduğunu
vurgulayarak, "Urartu uygarlığının bilinmeyen
tarihine ışık tutmak için 1991 yılından beri
kazılarımız kesintisiz devam etmektedir. Urartular
çok köklü bir tarihe sahiptir. Özellikle Doğu
Anadolu'ya ilk yazıyı ve modern tarımı Urartular
getirmiştir. Maalesef son 10 yıla kadar en az
araştırılan uygarlık Urartular'dır. Bu bakımdan
İstanbul Üniversitesi 1967 yılında Van Bölgesi Tarih
ve Arkeoloji Araştırma Merkezi'ni kurmuştur. Bu
merkez ile birlikte son yıllarda araştırmalar da
artmıştır. Biz de bunun bir parçası durumundayız"
dedi.
Van Kent Haber,
24.07.2007
|
PERA MÜZESİ'NDE 3 YENİ SERGİ
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Ağustos ayında üç yeni sergiye ev sahipliği yapacak. Müzeden yapılan açıklamada, "Naif Sanatta Bir
Efsane: Pirosmani", "20. Yüzyıl Ustalarından Baskı
Desen ve Suluboyalar, Monsenyer Otto Mauer
Koleksiyonu'ndan Bir Seçme" ve "İşleyen Mekan"
isimli sergilerin, 1 Ağustos Çarşamba günü
İstanbul'un sanat ve iş çevrelerinin katılımıyla
düzenlenecek açılış davetinden sonra 2 Ağustos
Perşembe gününden itibaren sanatseverlerce
gezilebileceği bildirildi.
"Naif Sanatta Bir
Efsane: Pirosmani" sergisinin, yaşadığı dönemde
yakın çevresi dışında pek tanınmayan, ancak
ölümünden sonra özellikle Batı sanat çevrelerinde
efsane olan Gürcü köylü ressam Pirosmani'nin
eserlerinden oluştuğu ve Türkiye'de ilk kez Pera
Müzesi'nde sergilenecek.
"20. Yüzyıl Ustalarından
Baskı Desen ve Suluboyalar, Monsenyer Otto Mauer
Koleksiyonu'ndan Bir Seçme" sergisinde de 1945
yılından sonra Avusturya'da önde gelen sanat
koruyucusu ve destekçileri arasında yer alan katolik
rahip Monsenyör Otto Mauer'in, içinde Picasso,
Chagall, Klimt, Schiele, Giocometti gibi çok ünlü
isimlerin eserlerinin yer aldığı koleksiyondan seçme
35 eserin müzenin sergi katlarında görülebilecek.
Üçüncü bir sergi ile
genç sanata destek vererek Yıldız Teknik
Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi
öğrencilerinin işlerine ev sahipliği yapan müzede
"İşleyen Mekan" sergisi ile öğrencilerin 2006-2007
akademik yılı projeleri sergilenecek.Sergiler, 7 Ekim 2007
tarihine kadar gezilebilecek.
Trt/Haber, 24.07.2007
|

|
YILLARDIR DUVARDA DURAN TABLO 5 MİLYON STERLİNLİK TITIAN ÇIKTI
İskoçyalı Silvia Bryars, kocası ölünce satmak istediği evinin duvarında 33 yıldır asılı olan sakallı adam portresini elden çıkarmak isteyince büyük bir sürprizle karşılaştı.
Bryars’ın 500 sterlin değerinde sandığı tablo, kıyasıya geçen bir müzayede sonunda 205 bin sterline (yaklaşık 525 bin YTL) alıcı buldu. Ancak tablonun Tiziano’nun bir eseri ve gerçek değerinin 5 milyon sterlin olduğunu öğrenmesi, 67 yaşındaki Bryars’da tam bir şok yarattı. Evi 1974’te şimdi merhum olan bir albaydan alan Bryars, tablonun ev satın alındığında önceki sahibine ait bazı resimlerin yanında asılı olduğunu söylüyor.
Tiziano Vecelli, yani Titian, Rönesans'ın en büyük sanatçılarından sayılıyor.
Hürriyet, 24.07.2007
|
ZEYTİN BAHÇESİNDEN 1800 YILLIK MEZAR ÇIKTI
Balıkesir'in Erdek ilçesi yakınlarındaki Kyzikos
Antik Kenti'nde sürdürülen kazı çalışmaları
sırasında bir zeytin bahçesinde Roma dönemine ait
1800 yıllık lahit mezar bulundu. Mezarda aynı
aileden 6 kişinin kafatasları bulundu.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden
Yrd. Doç. Dr. Nurettin Koçhan'ın başkanlığındaki
ekip tarafından Kyzikos Antik Kenti'nde yürütülen
kazı çalışmaları sırasında lahit aile mezarı ortaya
çıkartıldı. Jandarmanın lahit mezarın bulunduğu
zeytin ağaçlarının arasındaki bölgede daha önce
kaçak kazı yapıldığını belirtmesi üzerine kazılarını
bu bölgede yoğunlaştıran kazı ekibi, bir günlük
çalışmanın ardından 60 santim derinlikte lahit
mezara rastladı. Lahit mezarın tonlarca ağırlıktaki
kapağının iş makinası vasıtasıyla kaldırılmasının
ardından açılan mezarın içinde aynı aileden kişilere
ait 6 kafatası ve o dönemde mezarların içine
yerleştirilen ölü eşyaları bulundu.
Bulunan lahit mezarın bölgede bugüne kadar kaçak
kazı yapanlar tarafından soyulmamış ve orijinal
haliyle duran ilk mezar olduğuna dikkat çeken Kazı
Başkanı Nurettin Koçhan, mezarın 2. yüzyıl Roma
dönemine ait olduğunu söyledi. Lahit mezarın
bulunmasının bölgedeki arkeolojik çalışmalar
açısından çok önemli olduğunu belirten Koçhan, "Biz
6 Temmuz'da bu bölgede kazılarımıza başladık.
Jandarma ekipleri bize bölgede kaçak kazı yapılacağı
ihbarı aldıklarını ve daha öncede zeytin ağaçlarının
arasında kaçak
kazıcıları yakaladıklarını ilettiler. Bunun üzerine
kazılarımızı bu bölgede yoğunlaştırdık. Lahit
mezarın olduğu alanda geçen yılda kazı yapmak
istemiştik, ancak kaçak kazıcılar biz yaklaşmayalım
diye daha önce oraya domuz ölüsü attıkları için
kazamamıştık. Burada yaptığımız kazıda toprağın
yaklaşık 60 santim altında bir lahit mezar kapağına
rastladık. Erdek Belediyesi ve kaymakamlıktan mezar
kapağının kaldırılması için bize iş makinası
gönderildi. Mezarın kapağını açınca içinden bir
aileye ait mezar
çıktı. Şu ana kadar mezarda 6 tane kafatası ile
seramik ve cam ölü hediyeleri çıktı. O dönemdeki
inanışa göre ölen kişilerin mezarına kullandıkları
ve sevdikleri eşyalar da konuluyordu. Şu anda
kafataslarını çıkardık, toprağın daha alt kısmında
başka eşyalarda olabilir. Onları da çıkartacağız. Bu
mezarın özelliği bölgede bugüne kadar soyulmamış,
talan edilmemiş, orijinal haliyle bulunan ilk lahit
mezar olması. Biz daha önceki kazılarımızda 3-4 adet
daha lahit mezar bulmuştuk, ancak defineciler
kafataslarını
bile almışlardı, tamamen boştu. Buradan çıkan
kafatasları bölgeye gelecek antropologlar tarafından
incelenerek, kesin olarak hangi döneme ait olduğu,
ölüm nedenleri, yaşları ve cinsiyetleri tespit
edilecek" şeklinde konuştu.
Haber Ekspres, 24.07.2007
|
SULTAN SARNICI HİZMETE AÇILDI
MS 123 yıllarında Roma İmparatoru
Hadrianus tarafından yaptırılan ve Constantinius
tarafından geliştirilen Su Sarnıcı, restore edilerek
İstanbul'un kültür hayatına sunuldu.
Fatih Çarşamba'da bulunan Sultan Sarnıcı, uzun
yıllar harebe halinde restorasyon yapılmayı
bekliyordu. Sarnıç, Turizm Organizasyon ve
Prodüksiyon A. Ş. tarafından 7 yıl süren bir
restorasyonun ardından Fatih Belediye Başkanı
Mustafa Demir'in de katıldığı bir kokteyl ile
hizmete açıldı.
Açılış töreninde konuşan Sarnıç Turizm'in sahibi
Sarper Kumbaracı, köhne halde ele adıkları Sultan
Sarnıcı'nı İstanbul'un kültür yaşamına sunduklarını
ve mekanın birçok davet ve konferans için uygun hale
getirildiğini söyledi.
Açılışta kısa bir konuşma yapan Fatih Belediye
Başkanı Mustafa Demir de tarihi mekanların kültür
yaşamındaki önemine değinerek Sarnıç Turizm'in
tarihi değerlere sahip çıkma adına büyük bir fayda
sağladığını ifade etti. Demir, belediye olarak,
Unkapanı'ndan bulunan Zeyrek Sarnıcı'nın ve
Pantokrator Sarnıcı'nın da restorasyonunun devam
ettiğini ve bu türden mekanların yeniden halka
açılacağını açıkladı.
Yeni Şafak, 24.07.2007
|
 |
 |
TABLOYU ÖPTÜ, BAŞI BELAYA GİRDİ
Fransa'da bir
kadın, Amerikalı ünlü ressam Cy Twombly'nin bir
tablosunu öptüğü için tutuklandı. 2 milyon dolarlık
tablodaki beyaz bölgeye kırmızı rujunu bulaştırdığı
tespit edilen kadın, sanat eserine zarar vermekten
yargılanacak.
Avignon'daki Çağdaş Sanat Müzesi’nde 30 Eylül’e
kadar sergilenecek olan Twombly eserlerinden ismi
açıklanmayan bir tabloyu öpen Sam Rindy adlı kadın,
16 Ağustos’ta yargı önüne çıkarılmak üzere
tutuklandı. Kendisi de bir sanatçı olan Rindy,
“Ressam o boşluğu benim için bırakmıştı. Tabloyu
tamamlamak için öptüm. O kırmızı dudak izi, sanatın
gücünü simgeliyor” diyerek kendisini savundu.
3 metreye 2 metre boyutlarındaki tablonun
Twombly’nin soyut eserlerinden biri olduğu
açıklandı. 1928 doğumlu Amerikalı sanatçı, resim ile
çizim tekniklerini buluşturması ve tekrar eden
hatlarıyla tanınıyor. İtalya’da yaşayan Twombly,
2001 yılındaki Venedik Bienali’nde Altın Aslan’a
layık görülmüştü.
Hürriyet, 24.07.2007
|
ADIYAMAN'DA TARİHİ ESER KAÇAKÇILIĞI OPERASYONU
Adıyaman İl Jandarma Komutanlığı ekiplerince
kaçakçılıkla mücadele konusunda yapılan istihbari
çalışmalar sonucu, çalıntı olan çok sayıda tarihi
eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, Adıyaman- Besni- Pınarbaşı
köyünde ikamet eden V.A isimli şahsın tarihi eser
kaçakçılığı yaptığı haberini alan jandarma ekipleri,
yapılan operasyon sonucu şahıs ile birlikte,19 adet
Bizans, Roma ve İslami döneme ait bronz sikke, 3
adet ortaçağ ve Osmanlı dönemine ait gümüş sikke, 3
adet Roma dönemine ait bilezik parçası, 7 adet
kalyen parçası, 1 adet ağırşak, 2 adet ok ucu ile 30
adet muhtelif eski eser ele geçirdi. Ele geçirilen
eserler, Adıyaman Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi.
Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Adıyaman Haber, 24.07.2007
|
 |
ROMA CADDESİ ORTAYA ÇIKIYOR
Ankara Valiliği,
tarihi Roma Caddesi’nin ortaya çıkarılması için
Ulus’taki Valilik binasının bahçesinde arkeolojik
sondaj kazısı başlattı.
Ankara Valisi Kemal Önal, tarihi "Roma Caddesi"nin
ortaya çıkarılması projesinin kendilerini
heyecanlandırdığını belirterek, "Kazının, eski
Valilik binası restorasyonuyla eş zamanlı gitmesi ve
ikisinin birden hizmete açılmasını istiyoruz" dedi.
Kazı başlangıcına Ankara Valisi Önal, Vali
Yardımcısı Selahattin Ekremoğlu, İl Kültür ve Turizm
Müdürü Doğan Acar, Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Müdürü Hikmet Denizli ve kazı çalışmalarında görev
alan diğer yetkililer katıldı.
Önal, burada yaptığı konuşmada, çalışmayı "diğer
yerlerde sorun olabileceğinden" sadece valilik
bahçesiyle sınırlı tuttuklarını, kazı sonucu ortaya
çıkacak yolun üstünün camla kapatılacağını ve
ziyaretçilerin izlenimine sunulacağını kaydetti.
Önal, eski Valilik binasının restorasyonu için de 16
Ağustos’ta ihale yapacaklarını ifade ederek,
"Ankara’nın en eski binalarından bir tanesi.
Cumhuriyetimizin kuruluşuna tanıklık etmiş,
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinde ilk çalıştığı mekan
olan, ilk Bakanlar Kurulu’nun toplandığı bina olan
eski Valilik binası da onarımda. Bu kazının
amaçladığımız sonucunu, bina restorasyonuyla eş
zamanlı gitmesi ve ikisinin birden hizmete
açılmasını, planlamasını istiyorum. Çalışmaları ona
göre bitirsinler arkadaşlarımız" dedi.
Önal, teknik ekip ve fiilen çalışanlardan da
"kuyumcu terazisi hassasiyetiyle çalışmalarını" ve
işi süratle bitirmelerini istedi.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Hikmet
Denizli de sondaj çalışmasının ödenek çerçevesinde
bir ay süreceğini, daha sonra yine ödenekler
çerçevesinde "kurtarma kazısı" yapacaklarını
söyledi.
Yolun Hükümet binasının arka tarafında devam ederek
Augustus Tapınağı’na uzandığını ifade eden Denizli,
"Burada çok yoğun Roma dönemi yerleşmesi var.
Kapsamlı ve örnek bir arkeolojik çalışma yapacağız"
dedi.
Ankara Üniversitesi’nden Başkent Meslek Yüksekokulu
Restorasyon Konservasyon Programı’ndan
Kimyager-Arkeoketrist Uzman Ali Akın Akyol ise
kazıya "dünya ölçeğinde bir örnek proje olarak
yaklaştıklarını", birinci aşamayı geçen yıl dört
ayda bitirdiklerini söyledi.
Yüzey altındaki buluntuları jeofizik yöntemle, "hiç
kazmadan, tahribatsız" tespit ettiklerini anlatan
Akyol, "Aşağıda şu anda ne olduğunu biliyoruz. Şimdi
ikinci aşamada kazıya geçtik. Yaz periyodu süresince
de sondaj kazısı olarak başlayan bu kazı, daha sonra
da büyük bir kazıya, yani kendi çapını çok aşan bir
mesaja da dönüşecek. Açığa çıkanlar onarılacak ve
sergiye açılacak" dedi. Akyol, Doç. Dr. Musa
Kadıoğlu, Doç. Dr. Kutalmış Görkay ve Anadolu
Medeniyetleri Müzesi’nden görevliler olmak üzere
kazıda, büyük bir ekibin çalışacağını kaydetti.
Vali Önal, ilk kazıyı yaparak çalışmaları başlattı.
Arkeolojik sondaj kazısı çalışması sonucunda, eski
valilik binasının altındaki antik Roma Caddesi ve
kenarında yer aldığı tahmin edilen antik dükkanlar
ortaya çıkarılacak. Roma caddesi, 1995-1996
yıllarında yapılan Ulus şehir kazısında ortaya
çıkarılmıştı. Roma Caddesi, eski valilik binasının
altından Augustus Tapınağı’na bağlanıyor. Roma
Hamamı’nda çalışmalarına devam edilen Sütunlu
Cadde’nin devamı da buraya kadar uzanıyor.
Hürriyet Ankara, 24.07.2007
|
 |
AYASOFYA
MÜZESİ AP'DE TARTIŞILDI
Ayasofya, içi ve dışında
güvercin gübreleri kirliliğe neden olunca Avrupa
Parlamentosu (AP) gündemine geldi.
AP'nin demokratlar grubuna üye Yannis Gklavakis bir
süre önce AB Komisyonu tarafından yanıtlanması
istemiyle AP Başkanlığı'na verdiği yazılı soru
önergesinde "Son yıllarda Ayasofya'nın hem içinde
hem de dışında büyük miktarlarda güvercin bulunduğu
gözlenmiştir.
Güvercinlerin varlığı anıta zarar vermektedir.
Türkiye bir AB üyesi olmasa bile Komisyon, kültürel
faaliyetleri çerçevesinde, teknik ve mali yardım
temin edebilir mi?"
AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli
Rehn ise önergeye verdiği yanıtta, AB'nin Türkiye'ye
yönlendirdiği katılım öncesi fonların, Türkiye'nin
AB mevzuatını kabul etmesi ve yerine getirmesine
yardımcı olmayı hedeflediğini bildirdi. Fonların
"İnşaat ve tefriş çalışmaları için" öngörülmediğini
kaydeden Rehn, "Ancak yetkililer, fonlardan,
kültürel mirasın önemi konusunda bilinci yükseltmeyi
hedefleyen etkinlikler için pay ayırabilirler" dedi.
Milliyet, 23.07.2007
|
HİTİT PRENS MEZARLARI 'CANLANDIRILACAK'

Alacahöyük'te Hititlere ait prens ve prenses
mezarlarının yerine orijinal ölçülerinde, üzeri cam
fanusla kaplı mezarlar yapılacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan onaylı projede
mezarlara, yapay iskeletler ile mezardan çıkan Hitit
güneş kursları, altın ve gümüş eşyaların kopyası
konulacak.
Alacahöyük Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Aykut
Çınaroğlu, Alacahöyük'te Hititler'den kalma 13 tane
prens ve prenses mezarı bulunduğunu hatırlatarak,
mezarlarda Hitit uygarlığı ve sanatını gösteren
Hitit güneş kursları
dahil zengin hazine bulunduğunu anımsattı.
İçindeki eserler Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde
sergilendiği için mezarların 'sadece dört duvar
şeklinde' durduğunu belirten Çınaroğlu, mezarların
canlandırılması ve hazinenin ihtişamının görülmesi
için 'dünyada bir ilk olacak' çalışma
başlattıklarını anlattı:
"Bu mezarların restorasyonu ve canlandırılması için
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ilgili koruma
kurulundan onay çıktı. Bu da dünyada bir ilk olacak.
13 mezardan 6'sı buradan kaldırılıp, orijinal
ölçülerinde, aynı konumda yeni bir mezar yapılacak
ve bunların üzeri özel bir cam fanusla, bombeli
camla kapatılacak.
Daha sonra mezarların içine yapay iskeletler
yerleştirilecek. Mezar açıldığında bulunan Hitit
güneş kursları ile altın ve gümüş eşyanın birer
kopyası yapılarak mezara konulacak. Canlandırma
olacak, bunlar mezarların içinde sergilenecek."
Mezarlar arasında gezi bandı oluşturulacağını ve
ölüm törenleriyle ilgili video hazırlanacağını
belirten Çınaroğlu, "Ziyaretçiler, 4 bin 500 sene
önce bir Anadolu prensinin, prensesinin nasıl
gömüldüğünü görecek, yaşayacak" dedi.
Çınaroğlu, iskeletler kayıp olduğu için mezardaki
iskeletlerin Midas'ın Anadolu Medeniyetleri
Müzesi'ndeki başı gibi etlendirilemeyeceğini
söyledi.

Projenin bütçesinin 241 bin YTL olduğunu belirten
Çınaroğlu, ödeneğin Bakanlıkça verilmesini
beklediklerini, bütçenin hemen çıkması veya başka
bir sponsor da bulunması durumunda projenin 3 ay
içinde tamamlanıp, mezarların ziyarete açılacağını
söyledi.
Çınaroğlu, Alacahöyük'te bulunan hazinelerin ünlü
Truva Hazinesi'nden daha zengin olduğunu da
belirtti.
"Truva Hazinesi fevkalade güzelmiş ama Truva
Hazinesi'nde tek bir sanat eseri yoktur. Ama
Alacahöyük kral mezarları sanat eserleriyle dolu"
diyen Çınaroğlu, mezarlarda doğa, geyik, insan,
tanrı ve tanrıça heykelleri ile sembolize edilmiş
idollerin bulunduğunu anımsattı.
Çınaroğlu, "Bunların hiçbiri Truva'da yok. Truva
bizim açımızdan,arkeoloji açısından küçük bir şehir.
Ama Alacahöyük bir eyalet merkezi, bir dönemin
merkezi" dedi.
Alacahöyük'te bir kalenin varlığının tahmin
edildiğini anlatan Prof. Dr.Çınaroğlu, "Varlığından
şüpheleniyorduk, Harita Genel Komutanlığı'ndan
aldığımız 1990 yılında çekilmiş bir hava
fotoğrafından tespit ettik yerini. Hava fotoğrafında
böyle şiir gibi okunuyor adeta o kale. Bu sene bir
ucundan açmaya başlanacak. Ama tabi sponsor ve para
sorunu var" dedi.
Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, ikinci bir iç kalenin de
yeni tespit edildiğini belirtti.
CNN Türk, 23.07.2007
|
POMPEIOPOLIS'TE KAZI ZAMANI
Kastamonu'nun Taşköprü
İlçesi'nde bulunan Pompeiopolis Antik Kenti kazı
çalışmalarının bu yılki bölümü başlıyor.
Zımbıllı Tepesi bölgesinde geçen yıl başlayan
kazı çalışmasının uluslararası ekibinin
başkanlığını, Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Latife Summerer yapacak. Doç. Dr. Summerer'in başkanlığındaki 13 kişilik
kazı ekibi, Taşköprü'ye geldi. Çalışmaların çeşitli
dönemlerinde kazı ekibinin 40 kişiye ulaşmasının
beklendiği belirtildi.
Uzmanların ve arkeologların İzmir Efes Antik
Kenti'nin ve Gaziantep Zeugma Antik Kenti'nin bir
benzeri olarak nitelendirdikleri Pompeiopolis Antik
Kenti'ndeki kazı çalışması, Ekim ayının ilk
haftasına kadar devam edecek. Öte yandan,
ekiptekiler geçen yıl başlayan kazı çalışmalarında
önemli bir mesafe alındığını, bu yıl da kazının
önemli bir bölümünü gerçekleştirmeyi
hedeflediklerini kaydettiler.
Trt/Haber, 23.07.2007
|
 |
RESTORASYON İÇİN USTA YETİŞTİRME KURSU
Kültür
varlıklarının korunmasına yönelik uygulama sürecinde
kalifiye eleman ve usta bulundurulmasını sağlamak
amacıyla restorasyon ustası yetiştirme kursları
düzenleniyor.
Kültürümüzün önemli bir parçası ve turizmin
gelişme unsurlarından biri olan ülkemizin dört bir
yanına dağılmış tarihi eserlerin bulunması ve
gelecek nesillere bir kültür hazinesi olarak
bırakılması, bu eserlerin asıllarına uygun olarak
bakım ve onarımlarının yapılmasını gerektirir.
Özellikle tarihi eserlere ait malzeme ve inşaat
teknolojisi, geleneksel yapı teknikleri, tarihi
yapıların değişimi ve estetiğin korunması ile ilgili
yeterlilik günümüzde çok büyük önem taşıyor.
Tarih öncesi çağlardan
beri pek çok uygarlığın belgelerini günümüze taşıyan
Türkiye, kültür varlığı yönünden zenginliğiyle,
dünya kültürel mirasının en önemli yapı taşlarından
biri olarak dikkatleri çekiyor.
Buna rağmen, ne yazık ki, Türkiye'de
gerçekleştirilen restorasyon uygulamalarında, proje
aşamasındaki uzmanlığın uygulamalara yansıtılmasında
önemli sorunlar yaşanıyor. Bu sorunun temel nedeni,
restorasyon uygulamalarında uzmanlık gerektiren
konularda bilgi ve beceriye sahip, çağdaş uygulama
teknik ve yöntemlerine hakim ara elemanların ve
ustaların eksikliği olarak ifade ediliyor.
Kültürel mirasın korunması, bakımı ve onarımı
uygulamalarında yaşanan yetişmiş eleman sıkıntısı,
Avrupa Birliği'nin (AB) de desteğiyle düzenlenen
kurslarda yetiştirilen yenileme ustalarıyla
aşılıyor.
Kültürel mirasın korunması, bakımı ve onarımı
uygulamaları kapsamında restorasyon, koruma ve bakım
çalışmalarının hız kazandığı son yıllarda taş,
ahşap, sıva, tezyinat, çini ve sedef işçiliği gibi
unutulmaya yüz tutmuş alanlarda yetişmiş eleman
sıkıntısı yaşandığını görülüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu açığın kapatılması
adına restorasyon ustası yetiştirmek için düğmeye
bastı. Bu kapsamda Bakanlığa bağlı bölge
müdürlüklerinde restorasyon ustası yetiştirmek için
kurslar düzenlenmeye başlandı.Programın amacı kültür varlıklarının korunmasına
yönelik uygulama sürecinde kalifiye eleman, usta
bulundurulmasını sağlamak olduğu belirtilerek,
programın ilk 2 ayının teorik gerçekleştirildiği, 7
ay da pratik eğitim yapıldığını ifade ediliyor.
Düzenlenen kursun teorik bölümünde öğrencilere
koruma bilinci verildiği, pratik uygulamaların ise
restorasyon çalışmalarının yapıldığı çalışma
alanında gerçekleştirildiği dile getiriliyor.
Eğitim sonunda kursiyerlere sertifika verileceği ve
sertifikalı usta olarak çalışmalara devam edecekleri
ifade ediliyor.
Konya'daki birçok tarihi yapının restorasyonunu
yapan Vakıflar Bölge Müdürlüğü, gerçekleştirdiği
çalışmaların daha iyi ve kalıcı olması adına hizmet
içi eğitim seminerleri düzenliyor.
Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, son yıllarda
ülke genelinde yapılan restorasyon çalışmalarındaki
hareketliliğin herkes tarafından görüldüğünü
belirterek, tarihi yapıların bakım ve onarımında
görev alan kişilerin bu alanda uzman olmalarının
yapılan restorasyon çalışması için büyük önem arz
ettiğini vurguladı.
Kendilerinin de Bölge Müdürlüğü olarak restorasyon
çalışmalarında çalışanlar için hizmet içi eğitim
düzenlediklerini ve bunun olumlu sonuçlarını
aldıklarını kaydeden İbrahim Genç, bu programlarda
sadece restorasyona yönelik bilgiler değil, ihale
mevzuatı gibi teorik konularda
da eğitim veriliyor.
Merhaba Gazetesi, 23.07.2007
|
 |
TARİHİ KONAK MİSAFİRHANE OLACAK
Kocaeli'nde Hacı Hasan Mahallesi Çukurçeşme Sokak No:21 adresinde bulunan, tarihi ahşap binanın, Kocaeli Valiliği için misafirhane haline getirileceği öğrenildi.
Üç katlı tarihi bina, yok olmasının önlenmesi amacıyla bir süre önce Belediye tarafından kamulaştırılmıştı. Belediye, binayı Kocaeli Valiliği’ne devretti. Gerekli restorasyon ve tefriş yapıldıktan sonra, tarihi konak, Kocaeli Valiliği için misafirhane olarak kullanılacak.
Merhum Ahmet Sezgin varislerine ait olan ve kamulaştırılan binanın bir odasını yaklaşık 20 yıldan beri kiracı olarak Şaban Yanardağ ve ailesi kullanıyor. Ağustos ayında binanın boşaltılması için kiracı aileye de tebligat yapıldı. Şaban Yanardağ, “Asgari ücretle çalışıyorum. Bu tek odaya 75 YTL kira veriyor, hem de binaya bekçilik yapıyordum. Şimdi ben buradan çıkartılınca ne yapacağım. 300-400 YTL kira verecek halim yok” dedi.
Özgür Kocaeli, 23.07.2007
|
ÇEŞMELERDEN 'KEDER' AKIYOR
İstanbul’un hemen her sokak ve cadde başında küçük bir mescid, onun yanında da bir sebil ya da çeşme bulunur. Ecdadın ‘su’ya ve temizliğe verdiği önemin bir göstergesi olarak kabul edilen bu tarihi eserlerin birçoğu maalesef bakımsızlıktan yok olmak üzere. Yüzyıllar boyunca önünden geçenleri serinleten bu tarihi çeşmelerin kurnalarından su yerine artık keder akıyor. Türk medeniyet tarihinde de önemli bir yeri olan bu çeşmeler ardından asırlar geçmesine rağmen işlevini devam ettiriyordu. Ancak ne zaman yanı başlarına büyük apartmanlar dikildi, işte o vakit su kanalları ve kuyular kurudu. Ecdad yadigarı olan çeşmeler de akmaz oldu. Kendi hallerine terk edilmiş durumda olan bu tarihi eserler, maziden hoş bir seda bırakmaktan öteye gidemiyor.
Konum ve mimari özellikler bakımından İstanbul, zengin bir çeşme kültürüne sahipti. Mimari yapılarına göre birçok kısma ayrılan bu çeşmeler: Köşe çeşmeleri, çukur çeşmeler, çok yüzlü çeşmeler, meydan çeşmeleri, sütun çeşmeler ve namazgahlı çeşmeler diye sınıflandırılıyordu.
İstanbul’un fethi ile birlikte çoğu padişah fermanı ile yaptırılan tarihi çeşmeler bir hayır hasenat abidesiydi. Genellikle saray ahalisi, paşalar ve zenginlerin yaptırdığı bu çeşmelerin üzerindeki kitabet kısımlarına da banisi ve duası yazılırdı. Sebilden su içen halk da yaptırana dua ederdi. Su Evkaf’ı tarafından 1925 yılında yapılan sayımda 1553 adet çeşmenin kayıtlara geçtiği İstanbul’da son yıllarda bu sayı 800’e kadar inmiş durumda.
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 23.07.2007
|
 |

|
BATI, İSLAM MİMARİSİNİ KEŞFEDİYOR
İslam ülkelerindeki Ortaçağ'dan kalma mozaiklerin, Batılı matematikçilerin ancak 500 yıl sonra keşfedeceği gelişmiş geometrik özelliklere sahip olduğu ortaya çıktı.
Tarihçiler cami, türbe gibi binaların duvarlarında iç içe geçmiş çokgen süslemeleri yaparken kumpas ve cetvel kullanıldığına inanıyordu. Ancak Harvard Üniversitesi'nden Peter Lu ile Princeton Üniversitesi'nden Paul J. Steinhardt'ın yürüttüğü araştırmada 'kumpas ve cetvel basit hatlar oluşturmaya yetse de, mozaik çinilerdeki mükemmel beşli ve 10'lu simetrinin, ancak çok karmaşık bir sistemle açıklanabileceği' belirtildi." 22 Şubat 2007'de AP, Reuters gibi yabancı ajanslardan servis edilen bu haber, İslam mimarisinin ne kadar ileri seviyede olduğunun yeni bir kanıtı. Görünen o ki Batılıların İslam mimarisine ilgisi gitgide artıyor. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve pek çok dile çevrilen 'İslam Sanatı ve Mimarisi' de bu noktada dikkat çeken çalışmalardan. Peter Delius ve Markus Hattstein editörlüğünde hazırlanan kitapta, İslam mimarisinin insanı hayrette bırakan estetiği, konunun uzmanı yirmi iki Batılı akademisyenin kaleminden anlatılıyor. 'İslam Art and Architecture' adıyla ilk olarak 2001 yılında İngilizce olarak yayımlanan eser, İslam coğrafyasındaki bölgeler ile hanedanlıkların tarihsel seyrini izleyerek, sanat anlayışının bu coğrafyada geçirdiği değişiklikleri gözler önüne seriyor. Görsel açıdan göz dolduran kitapta, binden fazla fotoğraf, eskiz ve harita bulunuyor.
İslamiyet, Suriye'den Filistin'e, Irak'tan İran'a, Mısır'dan Tunus'a, İspanya'dan Fas'a, Orta Asya'dan Anadolu'ya yayıldığı her coğrafyaya kendine has bir sanat ve mimari anlayış bıraktı. Kitapta ele alınan bu bölgeler, tarih, mimari ve sanat olarak üç bölüm halinde anlatılıyor. İslam sanatını mimari yapılar ile sınırlamayan 'İslam Sanatı ve Mimarisi', minyatür, hat ve bezeme gibi ince zevk ürünü sanatları da konu ediyor. Kitapta örnekleri verilen elyazmalarından halılara, metal işlerinden çini ve mücevherlere pek çok eserde İslam medeniyetinin mührü açıkça gözüküyor. Özbekistan'daki tuğla ve çini süslemeleri, İspanya ve Magrip'teki geometrik süslemeler, İran ve Hindistan'daki arabesk ifade biçimleri ve nihayet Osmanlıların oluşturduğu sentez, İslamiyet'in güzele ve güzelliğe açılan kapısını gözler önüne seriyor.
Zaman, Haber: Musa İğrek, 23.07.2007
|
KIBRIS'TA İLK DENİZCİLER

Kıbrıs'ın deniz yatağını
araştırmakta olan Amerikalı ve Güney Kıbrıslı
arkeologlar, önemli keşiflerde bulundu. Yeni
bilgiler ışığında sürekli yerleşim gerçekleşmeden
önce denizci gurupların adada varlıklarının olduğu
saptandı. Yeni bulguların, Kıbrıs ve Akdeniz'de
ilk denizcilik faaliyetleri ile
ilgili önemli bilgiler vermesi bekleniyor.
Neolitik
Çağ öncesi taş aletlerin
izlerine, Güney Kıbrıs kıyılarında 2004 yılında
keşfedilen Aspros arkeolojik
yerleşmesine yakın bir bölgede rastlandı. Denizin 11
metre altında ve kıyıya 110 metre uzaklıkta bulunan
buluntuların, adaya gelen denizci öncülerin
bıraktığı düşünülüyor. Yüzey araştırmasını Colgate
Üniversitesi'nden Albert J. Ammerman
yürütüyor.
2004 yılında bulunan Aspros
yerleşiminin, yeni bulgular ışığında çok daha büyük
bir alana yayıldığı ifade ediliyor. Arkeologlar 2004
yılında yine Aspros'a benzer bir yerleşim yerini,
Güney Batı Kıbrıs kıyılarında
Agia Napa'da
buldular. İki yerleşimde rastlanan buluntuların aynı
denizci öncüler tarafından kullanıldığını sanılıyor.
10000 yıldan daha eski olduğu düşünülen aletlerin,
MÖ 8200'lerde adada kalıcı yerleşime geçen
topluluklardan çok önce adaya ayak basmış guruplara
ait olduğu belirtiliyor. 20 yıl önce yine Kıbrıs'ın
güneyindeki Akrotiri yerleşmesinden elde edilen
veriler, ilk denizciliğin izlerini MÖ 9500'lere
götürmekteydi. Agia Napa ve Aspros'daki buluntular
Akrotiri yerleşmesindekilerle de benzerlik
gösteriyor. Yeni tarihlendirmelerin daha güvenilir
olması için radyo-karbon testlerinin yapılması devam
etmekte. Adayı mesken tutan toplulukların Suriye
veya Anadolu kökenli oldukları tahmin ediliyor.
Neolitik insanın uzun mesafeler
katettiği uzun zamandır bilinen bir gerçekti.
Örneğin, yine Neolotik dönemde, Orta Anadolu'da
Niğde ili sınırları içindeki zamanının çok önemli
obsidien yataklarından biri
olan Göllü Dağ'dan (Kaletepe)
çıkarılan malzemenin Kıbrıs ve Filistin gibi
bölgelere ihraç edildiği bilinmektedir. Anlaşılan o
ki, daha pek çok bilinmezin olduğu ama hakkında
giderek daha çok şey öğrendiğimiz Neolitik dönem
insanı, uzun mesafelerde ticaret yapan ve
denizciliği etkili kullanan gurupları da içinde
barındırıyordu.
Yerleşimlerin bugün kısmen suyun
altında kalmış olması, günümüzden 11600-12800 yıl
önce meydana gelen iklim değişiklikleri nedeni ile
gerçekleşti. O dönemde deniz seviyesi yaklaşık 70
metre daha aşağıda bulunuyordu. Bu jeolojik ve
iklimsel veriler buluntuların tarihlendirilmesi için
de oldukça önem arz ediyor.
Yahoo News, Haber: George Psyllides/AP, Çev.:
Yüksek Zemin Arayışı, 22.07.2007
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇILARINA DARBE
Manisa'nın Alaşehir İlçesi'nde Roma dönemine ait, bin 109 parça tarihi eser ele geçirildi. Olayla ilgili 6 kişi yakalandı.
Bir ihbarı değerlendiren Alaşehir Emniyet Müdürlüğü ekipleri, bazı ev, işyeri ve otomobillerde arama yaptı. Aramalarda; Roma dönemine ait 834'ü altın sikke ve 7'si ziynet eşyası olmak üzere bin 109 parça eser ele geçirildi.
Zanlılar, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Trt/Haber, 22.07.2007
|

|
AGORA'DA KAZILAR YENİDEN BAŞLADI
İzmir'in Namazgah semtindeki tarihi Agora'da Bakanlar Kurulu'nun onay vermesinin ardından kazılara iki yıllık bir aradan sonra yeniden başlandı.

Bakanlar Kurulu'nun onayıyla geçtiğimiz günlerde
Kazı Kurulu Başkanlığı'na atanan Dokuz Eylül
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Akın Ersoy, 30 kişilik
ekibiyle proje kalınan yerden devam edecek.
2007 yılı sonuna kadar 3 noktada kazı yapacaklarını
belirten Yard. Doç. Dr. Ersoy, kendilerine destek
veren İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Ticaret
Odası'na (İTO) teşekkür etti.
Kazı ruhsatını Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 9
Temmuz günü alan Ersoy ve arkadaşları, çalışmaları
resmen başlattı. Bu yıl kazılarda bir de bakanlık
gözlemcisi bulunacağını belirten Ersoy, "Kazımız
daha önce müze koordinatörlüğünde kurtarma kazısı
kategorisindeydi. Ancak şu anda Bakanlar Kurulu
onayı nedeniyle resmi kazı statüsüne dönüştü" diye
konuştu.
Şu aşamada bölgede temizlik yaptıklarını belirten
Ersoy, yıl sonuna kadar 3 noktada kazı yapmayı
planladıklarını söyledi. Agora'dan 2002 yılından bu
yana çıkarılan eserlerin dokümantasyonunu
yaptıklarını ifade eden Ersoy, şu bilgileri verdi:
"Şu anda 2 noktada çalışmaya başladık. İlk olarak
Agora'nın avlusunda sondaj kazısı yapıyoruz. Bu
kazıyı Agora'nın gerçek yaşını ortaya çıkarmak
amacıyla yapıyoruz. Agora'nın milattan önce 330'lu
yıllarda Büyük İskender sonrası kurulduğu
biliniyordu. Ancak antik kentimizde İskender öncesi
bulgular da var. Bu nedenle Agora'nın gerçek yaşını
bulmaya çabalıyoruz."
Kazı yapacakları ikinci noktanın da borsa ve ticari
işlemlerin yapıldığı bazilikanın doğu kapısı
olacağını anlatan Ersoy, şöyle devam etti: "Bu
kapıyı ortaya çıkarırsak hemen altındaki depoya da
ulaşmış olacağız. Böylece yapıyı plansal olarak da
tanıyacağız. Üçüncü kazı noktası ise, kent meclisi
olarak bilinen Odeon bölgesi olacak. Bu alanı da
kısa bir süre içinde ortaya çıkarmayı hedefliyoruz."
12 arkeoloğun bulunacağı kazı ekibinde 2 restoratör
ve 1 jeofizik uzmanı da görev yapıyor. Büyükşehir
Belediyesi de kazılar için 15 işçi görevlendirdi.
İzmir'in turizmde cazibe noktalarından Agora'da
kazılar, yaklaşık 40 yıl aradan sonra 2002'de İzmir
Ticaret Odası'nın maddi, Büyükşehir Belediyesi'nin
ise personel desteğiyle yeniden başlamıştı. Ancak
İzmir Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen kazılar,
2005 yılı Ağustos ayında Kazı Başkanı ve Müze Müdürü
Prof. Dr. Mehmet Taşlıalan'ın Kars Müzesi'ne tayini
ile durdu.
Taşlıalan'ın tayini sonrasında İzmir Müze Müdürlüğü,
Agora kazılarını sürdürmeme kararı aldı.
Kaderine terk edilen Agora'nın kazı başkanlığına
2006 yılı başında Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Semih Güneri talip oldu.
Bakanlık, Dr. Semih Güneri'yi başkan olarak Agora'da
görevlendirdi. Ancak ekibini kurması ve kazıları
başlatması beklenen Dr. Güneri, İTO ve Büyükşehir
Belediyesi'nden araç ve yemek gibi destekleri
alamadığını belirterek 2006'nın Haziran ayında
istifa etti. Agora bir kez daha sahipsiz kaldı.
Yeni Asır, Haber: İlker Çoban, 22.07.2007
|

|
TARİHİ KONAKLARA TURİST AKINI
Binlerce yıllık kültürel zenginlik ve doğal güzelliklere sahip olan Ankara’nın Beypazarı İlçesi, yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyor. Çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan, tarihi İpek Yolu üzerindeki Beypazarı’nda, en çok ilgiyi tarihi konaklar çekiyor. Belediye Başkanı Mansur Yavaş, 6 yıl önce ilçeyi açık hava müzesi haline getirmek amacıyla başlattıkları Beypazarı Yeniden Projesi (BEYAP) kapsamında, ilçede bulunan 3 bin 500 konaktan 550’sinin restorasyonunu tamamlayarak turizme kazandırdıklarını söyledi.
Restorasyon çalışmaları için gerekli bütçenin tamamına yakınının sponsorlar tarafından sağlandığını belirten Yavaş, Beypazarı’nda tarihi konakların yanı sıra aslına uygun olarak restore edilip tamamlanan 30 sokak bulunduğunu kaydetti.
Yavaş, “Tamamına yakınında oturulan tarihi evlerde, dolayısıyla eski kültür de devam ediyor. Konakların yanı sıra 200 yıllık bir tarihe sahip 600 dükkan kapasiteli Beypazarı Çarşısını da restorasyon çalışmaları kapsamına alarak işletmelere açmayı planlıyoruz” diye konuştu.
Hedeflerinin kalan 3 bine yakın konağın restore edilmesi olduğunu anlatan Yavaş şöyle devam etti: “Tarihi konakların yenilenmesi Beypazarı’ndaki turizm potansiyelini olumlu yönde etkilerken, yaptığımız kapsamlı turizm ve tanıtım çalışmaları sonucunda ilçeye gelen turist sayısı son 6 yılda yüzde bin oranında arttı. Resmi rakamlara göre 1999 yılında 2 bin 501 olan turist sayısı geçen yıl 250 bine ulaştı. Beypazarı’na gelen turist sayısı her geçen gün artıyor. Hedefimiz önümüzdeki 5 yıllık sürede 1 milyon turisti ilçemizde ağırlamak.”
Türkiye Gazetesi, 22.07.2007
|
YALIBOYU İNCİLERİ ONARILMAYI BEKLİYOR
Amasya'da, Yeşilırmak'ın kenarında bulunan tarihi Hatuniye Mahallesi'ndeki Yeşilırmak'a bakan Yalıboyu Evleri, inci gibi görünümleri ile ilgi odağı olurken, bir kısmı virane olan evler tadilatlarının yapılacağı günü bekliyorlar.
Başta Yalıboyu Evleri olmak üzere kentte bulunan 32 tescilli binanın onarımlarının kısa sürede yapılacağını belirten Belediye Başkanı İsmet Özarslan, "Bu tarihi binaların inci gibi görünümlerinin bozulmadan gelecek nesillere taşınması bizim için çok önemli" dedi. Özellikle son yıllarda kentte gelişen turizm bilinci ile değer kazanan tarihi Yalıboyu Evleri'nin büyük bir kısmı daha önceden onarımları yapılırken, tarihi binaların çoğunluğu kafe, otel, ve restoran olarak turizm sektöründe kullanılıyor. Hitit, Kimmer, İskit, Med, Pers Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin Harşena Dağı üzerindeki kale, Ferhat Su Kanalı, Kral Kaya Mezarları, Bimarhane, Büyük Ağa Medresesi, Çilehane Camii ve Beyazid Külliyesi gibi eserleriyle tam bir 'açık hava müzesi' görünümünde olan Amasya, Yeşilırmak kenarındaki incileri ile de bu sektörde kazanım sağlamak istiyor.
Yeni Şafak, 22.07.2007
|
 |
TARİHİ MİRASI MİRASÇILAR ÇÜRÜTÜYOR
Bitlis’te
Osmanlı döneminden kalan tarihi evler, mirasçıların
anlaşamaması ve sahip çıkmaması yüzünden yok olmayla
karşı karşıya. Bitlis Kültür ve Turizm Müdürü Hüsnü
Işıkgör, Bitlis’te 283 tarihi ev tespit ettiklerini
ve bu evlerin restorasyonu için kendilerine sadece
13 kişinin müracaat ettiğini söylüyor.

Onarım işlemlerine başlamak için müracaat eden ev
sahipleriyle sözleşme imzaladıklarını belirten
Işıkgör’ü en çok sıkıntıya sokan ise evlerin
mirasçıları. “Evle ilgili bir proje çıkarılıyor ve
onarıma başlanıyor. Bitlis ve çevresinde 283 tarihi
ev var. Fakat bize onarım için sadece 13 ev sahibi
müracaat etti. Vatandaşların talep göstermemesinin
en büyük nedeni ise mirasçılar.” diyor Işıkgör.
Bitlis’teki bütün tarihi evlerin Selçuklu ve Osmanlı
döneminden kaldığını ifade eden Işıkgör şunları
söylüyor: “Evlerin hepsinin tarihi değeri çok fazla.
Fakat onarımı yapılmadığı için çoğu harabe gibi
görünüyor. Duvarları taştan, tavanları ise odun ve
toprak kullanılarak yapılmış tarihi evler çok sert
ve soğuk geçen kış aylarında fazlaca yıpranıyor.
Buna mirasçıların anlaşmazlıkları da eklenince evler
tamamen yok oluyor.”
Bir tarihi evin yaklaşık 65-70 mirasçısının
olduğunu, mirasçılar yüzünden evlerin tamiratının
gerçekleşmediğinden yakınan Işıkgör, “Herhangi bir
mirasçı ‘niye ben evle uğraşayım ki diğer ortaklar
uğraşsın’ diyor. Sırf bu yüzden tarihi evler yok
olup gidiyor. Mirasçı fazla olduğundan hiç kimse
gelip bize ev konusunda müracaatta bulunmuyor.
Lütfen tarihi evlerimiz konusunda duyarlı olalım ve
tarihimizi koruyalım. Tarihimizi kendi ellerimizle
yok ediyoruz.” diyor.
Özcan Çiriş de tarihi evlerden birinin sahibi. 67
mirasçıdan biri olan Çiriş’in en önemli sıkıntısı
ortakları ile bir araya getirip tarihi evini
onaramamak. Çiriş içine düştüğü sıkıntıyı şöyle
özetliyor: “Benim de eski bir evim var. Aslında
sadece benim demek doğru değil. Biz tam 67
mirasçıyız. 120 yıllık tarihi olan ev bize
dedelerimizden kalmış. Şu anda yıkılmaya yüz tutmuş
durumda. Evi onaramıyoruz. Çünkü mirasçılardan biri
‘ben yapacağım’ dediğinde diğerleri biz de ortağız
diyor. Onun için evin tadilatı için kimse müracaatta
bulunmuyor. Ev ilgisizlikten dolayı yıkılmaya
başladı. Zaten mirasçıların her biri Türkiye’nin
değişik illerinde oturuyor. Bunlardan vekalet almak
neredeyse imkansız gibi.”
Bitlis’te 100 yıllık bir tarihi evin sahibi
Abdullah Kalkan ise tüm olumsuzlukları göze alarak
evini tamir etmeyi başarmış. Bu yüzden yıkılmaya yüz
tutan onlarca tarihi yapı içinde Kalkan’ın evi adeta
yeni gibi duruyor.
Bitlis’in tarihi evleri, çoğunlukla kesme taştan,
çamur harçlı, düz, toprak, dolgu damlı bir veya iki
katlı. İlk katlar toprak ikinci katlar ise genelde
sal taşı adı verilen taşlarla ya da tahta döşemeyle
yapılmış. Bitlis’teki mimari yapılarda göze çarpan
en büyük özellik, duvarların kalın, kapıların küçük
sahanlıklı oluşu. Bitlis evlerinde bulunan bir başka
özellik ise tuvaletler evden bağımsız değil de
modern evlerdeki tuvalet ve lavabolara benzer
özellikler taşıyacak şekilde evlerin içinde
kullanılmış. Bitlis evleri genellikle iki katlı
olarak inşa edilmiş. Giriş katındaki bir oda ahır,
diğer oda kiler olarak kullanılıyor.
Zaman Pazar, Haber: Mehmet Okay, 22.07.2007
|
ANTİKACIYA TARİHİ ESER OPERASYONU

İstanbul’da antikacı Hüseyin Can’ın sahibi olduğu işyerine Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı operasyonda 1 milyon YTL’lik Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait 501 parça tarihi eser ele geçti.
Antika dükkanında yapılan aramada aralarında hayvan fosilleri, Hellenistik döneme ait cam kolye, Osmanlı dönemine ait çok sayıda sikke, Hellenistik, Yunan, Roma ve Bizans dönemlerine ait amforalar, cam şişeler ve çok sayıda obje ele geçti. Yapılan aramada ele geçen 501 parça tarihi eser arasında bulunan 2200 yıl önce Güneydoğu Anadolu'da yaşadığı belirlenen en zehirli örümcek türü tarantulaya ait fosil büyük ilgi çekti. Yetkililer, fosili hassas merceklerle inceledi.
Antika dükkanının sahibi Hüseyin Can gözaltına alındı. İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkilileri tarafından incelenen 501 eserin tarihi eser olduğu belirlendi. Hellenistik dönemine ait cam kolyenin 20 bin YTL’ye alıcı bulabileceği ifade edildi. Ele geçen sikkelerin tanesinin 500 ile bin YTL arasında satıldığı saptandı. Tarihi eser kaçakçılığından emniyette kaydı bulunan Hüseyin Can, emniyetteki sorgusunun ardından sevk edildiği mahkeme tarafından "adli kontrol" kararıyla serbest kaldı. Eserler müzeye teslim edildi.
Vatan - Hürriyet, Haber: Cahit Yüce - Çetin Aydın, 22.07.2007
|
700 YIL ÖNCE YAPILAN TARİHİ PAPŞEN HANI DÜĞÜN SALONU OLDU
Bitlis'teki tarihi Papşen Hanı çalıştırıcısı Rahmetullah Ak, tarihi eserlere özentisi olduğu için hanı, düğün salonu olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden kiraladığını söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendilerine bırakılan tarihi mirası korumak, yerli ve yabancı turistlere anlatmakla sorumlu olduğunu söyleyen tarihi Papşen Hanı işletmecisi Ak, "Han, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlıdır. Muntazam kesme taştan yapılmıştır. Girişin 2 köşesinde yarım silindirik, kuzeydoğu ve batı köşesi ile kuzeyinde kare oldukça basit silmelerle sona eren duvarlardan sonra hanın üzeri toprak damla örtülmüştür" dedi.
Tarihi Papşen Hanı'nı yıllık olarak kiraladıklarını ve 200 bin YTL masraf yaptığını kaydeden Ak," Ttarihimize sahip çıkarak en iyi korumak istiyoruz. Handa düğün salonu, cafe ve çay bahçesi var." şeklinde konuştu.
Bitlis'e 4-5 km. uzaklıkta bulunan Papşen Hanı'nı 16. yüzyılda Hüsrev Paşa yaptırdı.
TürkiyeTurizm.com, 21.07.2007
|

|

|
ESKİ MERSİN EVLERİ RESTORE EDİLİYOR
Eski Mersin evleri restore edilerek yeniden kullanılır hale getiriliyor. Akdeniz Belediyesi tarafından kamulaştırılan Camişerif Mahallesi'ndeki 3 adet eski Mersin evinin restorasyon çalışmalarında son aşamaya gelindi.
Mersin'in tarihi mirası olan eski Mersin evlerinden 250 civarında yapının tescillenmesini sağladıklarını belirten Akdeniz Belediye Başkanı Kenan Yücesoy, Mersin'de ticaretin gelişmesi ve aldığı göçlerle şehrin kültürel yapısının bir simgesi de olan eski Mersin evlerinin düzensiz ve çarpık yapılaşmanın sonucunda günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekti. Tarihi Mersin evlerinin yaşatılması ve kazandırılması için çalışmalar başlattıklarını ifade eden Yücesoy, "Belediye olarak öncelikle şehir merkezinde bulunan bu eski yapıların bir envanterini çıkartarak işe başladık, daha sonra bu yapıların tescilini yaptırdık. Tescili yapılan evlerden Camişerif Mahallesi'nde bulunan 3 tarihi Mersin evini belediye olarak kamulaştırdık. Röleve ve restitüsyon çalışmalarını da yaptırdığımız ve onaylattığımız 3 adet Tarihi Mersin Evinin restorasyon çalışmaları için Kültür Bakanlığı Adana Röleve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü'nden keşif maliyeti çıkartılması için bir ekip talep ettik. Ekibin yapacağı inceleme sonucunda çıkacak olan maliyet sonrasında Camişerif Mahallesi'nde bulunan 3 tarihi Mersin evinin restorasyon çalışmalarına başlanacak. Mersin Valiliği'nin de destek verdiği proje ile yok olmama mücadelesi veren bu 3 yapıyı Mersin'e kazandırmış olacağız." dedi.
Zaman, Fotoğraf: haberler.com, 21.07.2007
|
ULU CAMİ'NİN TAHRİBİ
SÜRÜYOR
Doğan Kuban Sivas
Valisi’ne gönderdiği mektupla Divriği Ulucami konusundaki
endişelerini yeniden dile getirdi. Bu mektubu
aşağıda yayınlıyoruz
"UNESCO'nun dünya
başyapıtları listesinde tek Türk Dönemi anıtı
Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi'ne bürokratik
hücum devam ediyor. Divriği'nin eşsiz yontusunu
eriten doğal erozyona ondan daha kötü bir
bürokrasi erozyonu eklenmiştir. Dünyanın en büyük
anıtlarından birini göz göre göre tahrip ediyoruz.
Burada korkunç bir bilgisizlik ve kaygısızlık
cesareti ile karşı karşıyayız.
Bir süre önce örtüden dökülen ya da düşen bir taş,
sürüp giden içler acısı bir kaygısızlık nedeniyle
bir öncü deprem sinyali daha göndermiştir. Şimdi
bilmem kaçıncı defa çatı örtüsü tamiri yapılacak
yapının doğru dürüst bir rölövesini
gerçekleştirmeden ve bilimsel bir restitüsyonu
yapılmadan hangi devletli uzmanlar apteshane
pencereleriyle biteno taş kümbeti inşa ediyorlar?
Cahilane kubbe ekinin mahzurları şunlar:
1-Tokat'taki Yağıbasan Medresesi kubbesine
benzetilen bu delikli kubbe, mimari tarihi
açısından çok sorgulanacak bir rekonstrüksiyondur.
Çevrenizde hangi Selçuk Mimarisi uzmanı böyle bir
öneride bulundu? Yapının tümel bir restitüsyom
projesi var mı? Bu yapı hergün birinin aklına
geleni yapabildiği bir gecekondu mudur?
2-Bu kubbenin getirdiği yükün strüksel riski
nasıl göze alındı?
3-Bu çatının getireceği çatı izolasyonu sorunları
hangi genel restitüsyon kararı ile belirlendi?
Kuşkusuz erozyon mimari yapıtların süslemelerini
de eritir. Ama bilgisiz müdahaleler anıtın
bütününü tehdit ediyorlar. Bunu önlemenin bilimsel
koşulları vardır. Bu bilimsel koşulları
değerlendirip sanat eserini kurtarmak devletin
görevidir.
Dünya anıtlar listesindeki tek Türk yapıtı olan
Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi'nin taç
kapılarının heykel niteliğindeki taş oyma bezemesi
bürokrasinin çarkları içinde erimeye devam ederken
buna bir de yapının tümüne zarar veren
müdahaleleri yaptırmayın.
Gerçi bugünkü utanç verici durum 50 yıldır
hükümetlerin kültür politikalarının sorumsuzluk
sürecinin sonucudur. Fakat bürokratik
vurdumduymazlığın bunca uyarıya karşın devam
etmesi artık açıklanması olanaksız bir boyuta
ulaşmıştır. Buna kültür cinayeti de denebilir.
Sayın Vali,
Yüzüncü defa yinelediğim için özür dilerim.
İstanbul'un depremi beklemesi gibi artık
Divriği'nin de yıkılmasını mı bekleyeceğiz?
Divriği'nin tarihi konumunu ve niteliğini
anlamayanlara danışıla danışıla neredeyse 40 yılda
bugüne ulaşıldı.
1.Divriği Külliyesi dünya anıt listesine cami ya
da darüşşifa olduğu için alınmamıştır. Divriği
olağanüstü taş oyma bezemesinden ötürü bir dünya
şaheseridir.
2.Yapının eşsiz taş oyma bezemesi hava etkilerine
açık iki taç kapıdadır.
3.Bütün dışa açık taş oyma bezemeler gibi
erozyona tabi olan bu bezemeye de, tıpkı bir özgün
heykelde olduğu gibi restore etmek için
dokunulmaz. Çünkü tekrar eden, birbirine benzeyen
hiçbir öğesi yoktur. Bir sanatçının özgün yapıtı,
tekrar edilemez. Başka bir deyimle restore
edilemez, onun için ya müzeye kaldırılır ya da
hava etkilerinden korunur.
4.Yapıya ilişkin diğer restorasyon önerileri bu
olgudan farklı nitelikte olmakla birlikte, tümel
bir strüktürel analiz yapılmadan, akla geldiği
gibi yapılamaz.
5.Yeraltı suyu, heyelan, deprem ya da şimdi
yapıldığı gibi gereksiz yükleme gibi nedenler hem
yapının tümü, hem de bezemeler için de
tehlikelidir.
6.Bütün olumsuz gelişmelere karşı, herhangi bir
inşaattan önce, yapının tümünü askıya almanız,
dijital rölövesini ve belgelemesini tamamlamanız
gerekir. Bütün uzuvları hastalanmış bir vücuda
aspirin tedavisi yaptırıp, şapka giydiren
üfürükçülere Türkiye'nin en büyük anıtı teslim mi
ediliyor?
Türkiye'de eğitimin zavallılığı, uzmanla uzmansı
kargaşasını yarattığı için, önce yapıyı koruma
altına alınız. Yıkılıp, erozyona uğramadan moderne
yöntemlerle belgeleyiniz. Ve namuslu mühendisler
bularak yapıyı kısmi bir yıkılma tehlikesine karşı
emniyete aldırınız."
Yeşil Divriği,
21.07.2007
|
TARİHİ ESER KAÇAKÇISI
YAKALANDI
Adıyaman İl Jandarma
Komutanlığı ekiplerince kaçakçılıkla mücadele
konusunda yapılan istihbari çalışmalar sonucu,
çalıntı olan çok sayıda tarihi eser ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre, Adıyaman- Besni- Pınarbaşı
köyünde ikamet eden V.A isimli şahsın tarihi eser
kaçakçılığı yaptığı haberini alan jandarma ekipleri,
yapılan operasyon sonucu şahıs ile birlikte,19 adet
Bizans, Roma ve İslami döneme ait bronz sikke, 3
adet Ortaçağ ve Osmanlı dönemine ait gümüş sikke, 3
adet Roma dönemine ait bilezik parçası, 7 adet
kalyen parçası, 1 adet ağırşak, 2 adet ok ucu ile 30
adet muhtelif eski eser ele geçirdi.
Ele geçirilen eserler,
Adıyaman Müze Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla
ilgili soruşturma sürdürülüyor.
Adıyaman Kent Haber,
20.07.2007
|
|
15 - 21 Temmuz 2007
|
ALLIANOI ANTİK KENTİ'NDE SON DURUM

İzmir’in Bergama
İlçesi'nin 18 kilometre
kuzeydoğusunda yer alan 1800 yıllık
Allianoi Antik Kenti, Roma Dönemi'nden kalan
en iyi korunmuş termal tedavi merkezi. Bu
önemli kültür mirasında 1998 yılında
başlatılan kazı çalışmaları şu anda kazı
ruhsatı verilmediği için sürdürülemiyor.
Yakın zaman içerisinde baraj sularının
altında kalma tehlikesiyle burun buruna
gelen alanda şu an için kurtarma kazısı
yapılmasının bile olanağı bulunmuyor.
2005 yılında Devlet Su İşleri’nin Bergama
Yortalı Barajı inşaatını tamamlamasıyla
sular altında kalma tahlikesiyle karşı
karşıya kalan Allianoi Antik Kenti bu
tehlikeye her geçen gün biraz daha
yaklaşıyor. Yortalı Barajı inşaatının
tamamlanmasına rağmen Koruma Kurulu
tarafından Allianoi Antik Kenti’nde
gerçekleştirilen kazı ve kurtarma
çalışmaları tamamlanıncaya dek barajın su
toplamya başlamamasına karar verildi. Fakat
özellikle yaklaşan seçim süreci nedeniyle
Yortalı Baraj açılış tarihi 15 Ağustos
olarak belirlendi.
Bu gelişmeler üzerine Allianoi Bilimsel Kazı
Ekibi’nin yaptığı açıklamada kurtarma
kazılarının zamana karşı yapılan bilimsel
çalışmalar olduğu ve bu tip kazıların her
gününün, hatta her anının büyük önem
taşıdığı belirtildi. Allianoi’de bir gün
değil koca bir sezon çalışma yapılmamasının
arkeolojik açıdan büyük kayıplara sebep
olacağı dile getirildi.
8 yıllık kazı süresince, çok sayıda ve
önemli taşınmaz eser, bunların yanı sıra,
yaklaşık 12.000 taşınır kültür varlığı
ortaya çıkarıldığının belirtildiği
açıklamada, “Buluntular düzenli olarak
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü’ne rapor edilmiş, taşınır eserler
ise Bergama Müzesi’ne teslim edilmiştir. Bu
kısa süre içinde hem nicelik hem de nitelik
açısından Türkiye’deki en önemli kurtarma
kazısı konumuna ulaşmıştır” denilerek
ulaşılan sonuçlarının 50’nin üzerinde
bilimsel makale olarak yayınlandığı dile
getirildi.
“Allianoi’da çalışan yaklaşık 30 kişilik
bilim heyeti, her yıl olduğu gibi bu yıl da
sorunlarla karşı karşıyadır. Geçen yıl
ödenek gönderilmeyen kazıya bu yıl ruhsat
verilmeyerek göz korkutmaya
çalışılmaktadır,” şeklinde devam eden
açıklamada Allianoi kazısını, sonuçlarını ve
gelişmelerini Avrupa Parlamentosu, ICOMOS,
ICCROM, EUROPA NOSTRA ve Avrupa Arkeoloji
Derneği, Dünya Anıtlar Konseyi gibi pek çok
kurum ve kuruluşun yakından takip ettiği,
Allianoi ile ilgili olumsuz kararların
alınmasının, kazı ruhsatının verilmemesinin
ülkemizin prestiji ve uluslararası
anlaşmalar açısından kaygı verici olduğu
anlatıldı.
Bu yıl suyun tutulmasının hem yasal olarak
hem de mevcut koşullar göz önüne alındığında
olanaksız olduğunu çünkü dere yatağında su
olmadığını ve kanaletlerin ihalesinin dahi
yapılmadığını belirten bilimsel kazı ekibi
üstelik halen Allianoi’un korunması yönünde
I. Derecede Arkeolojik Sit kararının
alındığını açıkladı.
Ayrıca şu güne dek hiçbir bilgi alma
taleplerinin kabul edilmediğini belirten
ekip 15 Ağustos’da baraj kapaklarının
kapatılacağına dair sorumsuz söylemlerin de
tamamen seçime dönük olduğunu, kurtarma kazı
izninin halen gönderilmeyip seçimden sonraya
bırakılmasının ise tamamen politik olduğunu
söyledi.
Arkitera, Der.: Melis Göker, 18.07.2007
*****
ALLIANOI'YA SAHİP ÇIKMAYACAK MIYIZ?
Hangi çağdaş
toplum 1800 yıllık bir antik zenginliği başka
imkanlar varken bile bile su altında bırakır
diyerek bir araştırma yapılsa ve cevap
olarak biz çıksak ne yapardınız düşündünüz
mü hiç? O halde bu yazıyı dikkatlice
okuyunuz lütfen.

Almanlar,1878 yılında demiryolu yapımı
sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndan “orada
burada dağınık duran taşların götürülmesinde
mahzur yoktur” şeklinde bir yazılı izin
alarak Bergama’da ki meşhur sunağı ve bir
çok değerli eseri Berlin’e götürürler.
Almanya’yı kan ve ateş içinde bırakıp yerle
bir olmasına sebep olan 2.Dünya
Savaşında zor şartlar içinde olsalar da
meşhur sunağı kum torbalarıyla koruyarak
zarar görmesini engellerler.
Ve, 2004 yılına
gelindiğinde Bergama Sunağı'nı esaslı
bir restorasyondan geçirip görkemli bir
törenle yeni baştan ziyarete açarlar. Bu
tören sırasında müze müdürü bir konuşma
yaparak “Herkes sunağın sahibidir. Çünkü o
dünya kültürünün bir parçasıdır” der. Bu gün
Almanya’da en fazla ziyaret edilen yerlerin
başında Bergama Sunağı gelmektedir.
Ülkemizde de uzun yıllardan bu yana sunağı
geri alabilmek için büyük uğraşlar verilmeye
başlandı. Aslında sunak kesinlikle
Bergama’da olmalıydı. Yapıldığı yere daha
bir yakışacaktı mutlaka. Ama, götüren ve
sahiplenen Almanya’dan geri alınması
neredeyse imkansız gibi görünüyor. Fakat
yaşanan olaylar gösteriyor ki sunak
Berlin’de kalmalıdır. Neden derseniz buyurun
Bergama’da yaşananlara bir göz atalım.

Yunan
Mitolojisindeki sağlık tanrısı Asklepios
genelde Roma Mitolojisinde de kabul görür.
Hüzünlü bir öyküsü vardır. Annesi Apollon’la
sevişip hamile kaldıktan sonra Apollon’a
ihanet ettiğinden yakılarak öldürülmüş bebek
büyütülmesi için Apollon tarafından
Kherion’a teslim edilmiştir. Kherion ona
bütün bildiklerini öğretmiş ve usta bir
hekim olarak yetiştirmiştir. Cerrahlığın
bütün sırlarını bilmekte, hastalıkları
tedavi ettiği gibi ölüleri bile
diriltmektedir. Yer altı tanrısı Hades, onu
Zeus’a şikayet eder. Zeus gücünden çekindiği
Asklepios’u yıldırımlarıyla öldürür. Ama o
halkın gönlünde taht kurmuştur.Adına inşa
edilen tapınaklar, Asklepion olarak
adlandırılıp sağlık kurumları olarak hizmet
vermeye başlarlar. Yılan sarılı asası
da günümüze değin tıp biliminin simgesi
olarak kabul görür.

Bilim
adamlarınca antik çağdan bu güne ulaşabilmiş
yaklaşık 4/5 adet Asklepion olduğu
belirtilmektedir. Yunanistan'da bulunanların
yanında Anadolu Bergama’da ki Asklepion da
dünyadaki en iyi örneklerden bir tanesidir.
Şimdi ikincisi bulunup uzun uğraşılarla gün
yüzüne çıkartıldı. Ama anlaşılması imkansız
bir sürü garip gerekçelerle turizme açılma
yerine suya gömülmesi yolunda hızlı bir
çalışma başlatıldı.
Yıllar öncesinde Bergama, Yortanlı Köyünde arazinin sulanması için bir baraj yapılmasına karar verilir ama bununla ilgili olarak halen devam etmekte olan bir dava başlar hatta bu davada bir bakanın da yargılanmasına başlanır. Baraj, aynı isimle biraz daha kaydırılarak Paşalı Ilıca’sının olduğu alana alınır.Yapılacak olan yeni barajın 1,5 / 2 kilometre ötesinde Çaltıkoru Barajı da vardır. Ama, Bergama’lı lara yeni yapılacak barajla topraklarının sulanacağı, böylelikle Bergama'lıların domates ekerek ekonomik rahatlamaya kavuşacakları söylenir.Yaklaştığımız seçim dolayısıyla da hemen hemen bütün partilerin programlarına alınır bu sulama konusu.

Bergama’nın tarihteki yeri üzerinde durmadan
geçelim burayı. Hepimiz biliyoruz bu açıdan
sahip olduğu zenginliği. Yaklaşık olarak
yılda 600 bin civarında turist alıyor bu
küçük ilçe. Tabii tarıma uygun bir arazisi
de yok değil. Ama ekonomik katkı konusunda,
tarıma da uygun olan bu alanda, tarihi
değerler de korunarak iyi yapılmış
projelerle iki konuda da başarılı çalışmalar
yapılsa, Bergama yaşadığı yoksulluktan
daha kolay bir şekilde kurtulamaz mı
dersiniz?
Geçtiğimiz günlerde gittim Bergama’ya.
Yaklaşık 18 Km. ilerisinde İvrindi yolu
üzerindeki Allainoi kazı alanını gezdim. Çok
iyi korunmuş bir antik sağlık merkezi
Allianoi. Dünyada örnekleri az olan
yerlerden.Yani bunun gibi dünyada bir kaç
tane var: Yortanlı Barajının tam ortasında
kalmış. Halbuki 1,5 /2 km’lik bir mesafede
Çaltıkoru Barajı var zaten. Niçin bu kadar
önemli bir tarihi dokuyu yok edecek ikinci
bir baraja gerek duyulduğunu ne yazık ki
kimse mantıklı bir şekilde açıklayamıyor.

Allianoi, Balıkkesirli ünlü sofist Aelius Aristides’in “Hieroi Logoi (Kutsal Anlatılar)” adlı eserinde geçiyor. Usta filozof, biraz hastalıklı bir gezgin. Denizaşırı bir çok ülke gezmiş. Balıkkesir’den gelirken hastalandığını ve Allianoi’ye uğradığını anlatıyor.Koruyucu babası Zosimus’un isteği üzerine gidiyor Allianoi’ye. Orda tedavi olup dinleniyor. Rüya gördüğünü yazıp rüyasını anlatıyor uzun uzun. Ve Allianoi hakkında bir hayli bilgi aktarıyor. İyi bir sağlık merkezi Allianoi. Astım hastası olan Aristides’in burada iyi olduğu da geçiyor kayıtlarda. Alianoi’ye iki defa gelmiş Aristides.

Termal bir suyun
aktığı İlya Deresi antik merkezi ortasından
bölüp, yapıların altından akıyor. Roma
devresine ait iki köprü var. 47 derece
sıcaklığındaki termal su, cilt, romatizma ve
kadın hastalıklarına iyi geliyor. Tabii
astım hastaları içinde iyi bir çare.
Bu büyük sağlık
merkezi MÖII.yüzyıldan itibaren
kullanılmaya başlanmış. 1998 yılından bu
yana da zor şartlar içinde kazılıyor.
Buradan çıkartılan bir çok değerli obje
Bergama Müzesi’ne teslim edilmiş. Kırk
km2lik bir alan üzerine kurulu olan Allianoi
günümüzdeki sanatoryumların işlevini
üstlenmiş. Kazılarda elde edilen değişik tıp
aletlerinden cerrahi müdahalelerde
bulunduklarını da anlıyoruz. Kentin dışında
4 adet nekropol var. İçinde de görkemli
caddeleri, sokakları geçiş yapıları,
çeşmeleri, hastane yapıları, dükkanları ve
tuvaletleriyle Roma döneminin büyük bir
sağlık merkezi olmuş. Bizans’ta da seramik
ve cam fırınlar, kilise ve küçük şapel
ilaveleri yapılmış. Osmanlı İmparatorluğu ve
Cumhuriyet devrinde uzun yıllar ihmal
edilmiş, ama Paşalı Ilıcası olarak küçük bir
kısmı ara ara kullanılmaya devam etmiş.
Trakya
Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr.Ahmet
Yaraş başkanlığındaki bir ekip tarafından
1998 yılından bu yana kazılmakta olan
Allinoi’nin yaklaşık olarak 10.000m2lik bir
alanı gün yüzüne çıkartılmış bulunuyor. Ama
bu çalışkan ve çağdaş akademisyenler sadece
toprağı kazıp inceleme yapmakla kalmıyorlar
adeta bir Don Kişot edasıyla bilim
adına yel değirmenlerine saldırıyorlar.
Karşılarındaki hayalci ve gerçek olmayan
savlara sahip insanlarla mücadele ediyorlar.
DSİ burasının Allainoi olmadığını ve burada
su toplanması konusunda ısrarlı. Neyse ki
toplama havzasına akacak bir damla bile su
yok şimdilik. Fakat su olduğunda kapaklar
kapatılıp Allianoi boğulup yok olmaya terk
edilecek.

İşte bizimle
Almanya’nın farklılığı. Kendi toprağında
olmayan bir abideyi taşıyıp koruyarak
gelecek nesillere taşıyan bir zihniyetle,
burası Allinoi değildir yok edebiliriz diyen
bir zihniyet. Peki neresidir burası,
Allainoi değilse? Hangi bilgilere
dayanılarak Alianoi olmadığı söylenmektedir,
velev ki Allianoi değilse bile böyle bir
değerin koruma altına alınması gerekmez
mi?Acaba büyük kısmı açığa çıkartılmış olan
bu muhteşem kalıntı hayata geçirilip,
bacasız fabrika olan turizmin hizmetine
sunulsa, Çaltıkoru Barajının da sınırları
genişletilerek veya daha farklı bir çözüm
üretilerek ekilecek domateslerin de
sulanması sağlansa, yaratılan bu suni “Tarih
mi, Domates mi” gibi garip ikileme son
verilse kim ne kaybedecek? Bu kayıp bir
ülkenin ve dünya insanlarının kayıbından
daha mı büyük? İçimizden çıkan bilim
insanlarını dinlemeyecek isek, neden bu
kadar güç şartlar altında yetişmelerini
sağlıyoruz. Niçin çocuklarımıza bu kadar
emek vererek, bilim konusunda böyle
fedakarlıklara katlanıyoruz?
Allianoi bu sene hiç kazılamadı. Bakanlık
kazı izni vermeden kazı mevsimi
neredeyse yarılandı. Ne yapalım, söyleyelim
bari bir başka ülkeden gelip Allianoi’yi
taşısınlar, bizde gidip oralarda görelim.
Madem ki hak etmiyoruz, kendi
topraklarımızdaki büyük uygarlıkları
sahiplenmek istemiyoruz, bırakalım
sahiplenecek olanlar alsınlar. Veya aklımızı
başımıza toplayıp böyle hastalıklı
kararlarla geleceğimizi ipotek altına
alanlara karşı o bir avuç akademisyene
katılalım. Çoğalıp büyümeliyiz,
Alliaoni’lerin gelecek nesillere ulaşması
gerekiyor. Biz bunu sağlarken hem dünyaya
karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız,
hem de yaşlı Avrupa nüfusunun gelerek
Bergama’da 1800 yıllık bir sağlık merkezinde
ekonomimize vereceği katkıdan faydalanmış
olacağız.
Dileğimiz, yakın
bir tarihte Berlin’de ki müze müdürü gibi
görkemli bir açılış töreninde “Allianoi
herkesin malıdır, O, dünya kültürünün bir
parçasıdır “ diyerek Bergama’da bulunduğu
yerde dünya insanlarına sunmak. Her kese
görev düşüyor. Allianoi’nin yanlış kararlar
çerçevesinde yok edilmesine seyirci mi
kalacağız, yoksa çağdaş birer fert olarak
engelleyecekmiyiz? O, dünya kültürünün bir
parçası ama öncelikle bizim ve
çocuklarımızın geleceğidir.
Hürriyet Tatil,
Yazı ve Fotoğraflar: Bilsen Gürer,
19.07.2007
*****
ALLIANOI'DE 'KANALSIZ BARAJ' OYUNU
Seçimler öncesinde, Allianoi Antik
Kenti'ni tehdit eden Yortanlı Barajı'nın
ağustos ayında su tutacağı iddialarının
ortaya atılması ve siyasetçilerin
mitinglerde köylülere bu tür vaatlerde
bulunmaları çevrecilerin tepkisini çekiyor.
Allianoi Girişim Grubu Sözcüsü Avukat
Hilal Küey, barajın ağustosta faaliyete
geçemeyeceğini ve bu yöndeki iddiaların
köylülerin oylarını alabilmek amacıyla
ortaya atıldığını söyledi. Allianoi ile
ilgili davalar sürerken barajda su
tutulmasının hukuken mümkün olmadığını ifade
eden Küey, bilim kurulunun antik kentle
ilgili koruma projesini onaylaması
gerektiğine dikkat çekti.
Antik kentin, çevresine örülecek duvarla korunması kararına karşı açtıkları iptal davasının sürdüğünü söyleyen Küey, barajın faaliyete geçemeyeceğini çünkü sulama kanallarının olmadığını belirtti. Küey, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun aldığı 717 sayılı ilke kararına göre baraj yakınındaki eserlerin DSİ uygun görürse sulara gömülebileceğini belirterek, bu karara karşı açtıkları davanın da sonuçlanmadığını vurguladı.
Birgün, Haber: Erkan Çınar, 20.07.2007
|
İPLİKÇİ CAMİİ
RESTORASYONDA

Vakıflar Bölge
Müdürlüğü’nün yürüttüğü restorasyon ve bakım
çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Son 4
yılda yaptığı restorasyon çalışmaları ile
Cumhuriyet dönemi boyunca yapılanları geçen
Vakıflar Bölge Müdürlüğü, şimdi de Konya'da
tarihi İplikçi Camii ve Altunaba
Medresesi’nin restorasyonuna başladı.
Konya İl Özel İdaresi binasının karşısında
bulunan tarihi İplikçi Camii’nin restorasyon
çalışmaları bir ayı aşkındır devam ediyor.
Bakım ve restorasyon çalışmaları kapsamında
caminin iç sıvası temizlenerek, duvarları
ilk yapıldığı şekle uygun, Horasan sıva ile
yeniden sıvanacak.
Çalışmalar nedeniyle ibadete kapatılan
İplikçi Camii’nin 2008’in ortalarında
restorasyonun tamamlanarak ibadete açılması
planlanıyor.
Alaaddin Caddesi’nde bulunan İplikçi Camiii,
yanındaki medresenin vakfiyesinden
öğrenildiğine göre; Sultan II. Kılıçaslan
döneminde Vezir Şemsettin Altunaba
tarafından yaptırılıyor. Yapım tarihi kesin
olarak bilinmeyen İplikçi Camii’nin yapı
üslubu ve ilgili vakfiyesine dayanılarak
cami ve yanındaki medresenin 12. yüzyılın
sonlarında yapıldığı biliniyor. Cami, ilk
yapıldığı yıllarda ilk banisinden ötürü
Ebülfazl Mescidi, daha sonra Ahmed Bey Camii
ismiyle anılıyor. Bitişiğindeki Altunaba
Medresesi’nin vakfiyesinde belirtilen
İplikçi Necibüddin Ayaz’ın bu medresenin
mütevellisi olması ve yakınında da
İplikçiler Çarşısı’nın bulunması nedeniyle
cami, İplikçiler Camii ismini alıyor.
İplikçiler Camii günümüze orijinal şekliyle
gelemiyor ve değişik zamanlarda onarılıyor.
Ahmed Eflaki’nin “Ariflerin Menkibeleri”
isimli eserinde bu caminin yapımı ile bazı
bilgiler yer alıyor. “Seyyid Selahaddin bir
gün Konya’ya geldi. Ebülfazl Mescidi’nde
Cuma namazında bulundu. O gün Mevlana
hazretleri vaaz ediyordu.” Bu sözlerden
caminin 13. yüzyılın ortalarında önemli bir
dini merkez olduğu anlaşılıyor. Günümüzdeki
mihrabın altında bulunan mozaik kakmalı
mihrap, 13. yüzyılın başlarına
tarihlendiriliyor. Caminin giriş kapısı
üzerindeki kitabeye göre de Kişci Mesudzade
Hacı Ebubekir tarafından 1333 yılında
genişletilerek yenileniyor. Bunun yanı sıra
1431 tarihli bir vakfiyede de caminin Turgut
oğlu Ebülfazl Ahmet Bey tarafından
yenilendiği belirtiliyor. Sonraki yıllarda
yangın sonucu harap oluyor, 1584 yılında
şehrin tüccarlarından Hacı Emrullah
tarafından yeniden onarılıyor.
Caminin, birçok kez açılan cadde nedeniyle
yıktırılması düşünülüyor, Eski Eserler ve
Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 1945’de
onarılıyor, Konya Müzesi’nin l951’de Klasik
Eserler bölümü oluyor, l960 yılında yeniden
ibadete açılıyor. Günümüzde çevresindeki yol
nedeniyle çukurda kalan caminin beden
duvarları ile minaresi yükseltiliyor. Eski
fotoğraflarda minaresinin oldukça güdük
olduğu görülüyor Bugün önceki minareye göre
yüksek bir tuğla kaide üzerinde silindirik
gövdeli olarak yükseltiliyor. Caminin
duvarları kesme taş ve tuğla dizilerinden
örülüyor. Duvarlar üzerinde düzenli sıralar
halinde pencereler açılarak içerisi iyi bir
şekilde aydınlatılıyor. Giriş ile mihrabı
birleştiren eksen üzerinde üç sahsın boyunca
üç kubbe camiin planına ilginç bir görünüm
vermektedir.
Cami içerisinde bulunan orijinal mihrap
Anadolu Selçuklu sanatının en eski
örneklerindendir. Firuze, mor çinilerin
oluşturduğu geometrik kompozisyonlu çerçeve
ile çevrili mihrapta firuze, lacivert renkte
çinili ve rumi kompozisyonlu ikinci bir
çerçeve görülmektedir.
Merhaba
Gazetesi, 21.07.2007
|
CUMALIKIZIK HAYAT BULACAK
700 yıllık geçmişiyle yakın tarihimize ışık tutan Cumalıkızık'ta yeni bir projenin startı verildi. '3. Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü Cumalızık Projesi', Yıldırım Belediyesi ve Mimarlar Odası işbirliğiyle yürütülecek.
Yıldırım Belediyesi, Bursa İl Özel İdaresi, ve Mimarlar Odası Bursa Şubesi işbirliği ile geçtiğimiz günlerde imzalanan Cumalıkızık'ı koruma ve yaşatma amaçlı protokol kapsamında oluşturulan çalışma grubu, Belediye Başkanı Özgen Keskin başkanlığında bir araya geldi. Toplantıya İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Ali Altuntaş, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Melih Tura, çeşitli üniversitelerden akademisyenler, şehir plancıları odası temsilcileri de katıldı.
Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin, 700 yıllık geçmişe sahip Cumalıkızık'ı tarihi ve kültürel değerleriyle canlandırmak amacıyla hayata geçirilen çalışma kapsamında, proje yarışması düzenleneceğini söyledi. Projenin önümüzdeki yıl belirleneceğini açıklayan Keskin, "3. Bin Yılda Yaşayan Osmanlı Köyü Cumalıkızık Projesi"nin ilk ayağı olan yarışma etabının ardından, projenin hayata geçirilmesi için çalışmaların başlayacağını açıkladı. Keskin, projenin 4 yılda bitirilmesinin hedeflendiğini belirterek, "Bu çalışmaların ardından Cumalıkızık, tıpkı Safranbolu evleri gibi röleve ve restorasyondan geçtikten sonra Bursa'nın önemli bir turistik ve kültürel bölgesi haline gelecek" dedi.
Başkan Keskin ve beraberindekiler, Cumalıkızık için yeni bir vizyon çizmek ve bunun yöntemi ve koordinasyonuyla ilgili analizlerde bulunmak amacıyla köyde incelemelerde bulundu. Köylülerle de istişarede bulunan heyetin bu çalışmaları tamamlamasının ardından tüm fikir ve veriler son aşamaya geldiğinde bir sempozyum düzenlenerek konsept proje haline getirilecek.
Bursa Hakimiyet, 21.07.2007
|
 |
 |
VİKİNG DEFİNESİ
ZENGİN ETTİ
İingiltere'nin
kuzeyinde çiftçilik yapan bir baba-oğul, ayrıca
define avcılığına da meraklıydı. 60 yaşındaki
David Whelan ve oğlu Andrew, Leeds yakınlarında
bir kasabada arazide metal detektörüyle arama
yaparken "Biip" sesini duydular. Hemen o bölgeyi
kazmaya başladılar. 40 santimetre sonra bir
kazan buldular. Kazanın içinden son 150 yılda
gün yüzüne çıkartılan en değerli Viking hazinesi
çıktı. Hazinenin kazanın içinde günümüze kadar
çok iyi korunduğu belirtildi. British Museum, 2
milyon
dolar değerinde olduğu belirtilen 10'uncu yüzyıla ait hazineyi satın almak istediğini açıkladı.Son 150 yılda
Vikingler'e ilişkin en önemli keşif olduğu
belirtilen hazinenin 927 yılında gömüldüğü
tahmin ediliyor. 617 gümüş madeni para ve 65
parçadan oluşan hazinedeki madeni paraların
İslam'a ilişkin motiflerin yanı sıra
Vikingler'in Hıristiyanlık öncesi dini ve
Hıristiyanlığa ilişkin öğeler de içerdiği
belirtildi. Vikinglere ait en büyük 8500
parçalık hazine 1840 yılında bulunmuştu.
Vatan, 21.07.2007
|
NİĞDE YAKINLARINDA KAZI ÇALIŞMALARI
Pek çok medeniyete evsahipliği yapan Anadolu, tarihi eser açısından da dünyanın en zengin bölgelerinden. Bugünlerde Anadolu'nun dört bir yanında yapılan kazı çalışmalarıyla, keşfedilmeyi ve değerlendirilmeyi bekleyen eserler bir bir gün yüzüne çıkarılıyor. Bu çalışmalardan biri de Niğde yakınlarındaki Tyana Antik kentinde yapılıyor.
Tyana, eski çağlardan bu yana Anadolu'nun önemli yerleşim merkezlerinden biri... Kapadokya Krallığı döneminde başkentlik de yaptı. Hemen her köşesi, özel yapı ve ören yerleriyle dolu olan kent, İç Anadolu'nun Efes'i olarak kabul ediliyor. Tyana'da 30 bin nüfusa su taşıyabilen, yaklaşık 4 kilometre uzunluğunda su kemerleri bulunuyor. Kazı çalışmalarında hedef, kentin su dağıtım şebekesini de ortaya çıkarmak.
İtalya Padova Üniversitesi'nden Profesör Guide Rosada'nın başkanlığında yapılan kazılarda, daha önce ortaya çıkarılan kilisenin tüm üniteleriyle günyüzüne çıkarılması amaçlanıyor. Kazı heyeti, bulunan mozaikleri de restore edecek.
Trt/Haber, 20.07.2007
|
 |
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI İHALE AÇIYOR
Kültür ve Turizm
Bakanlığı, 27 Temmuz 2007 tarihinde
Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nde
Çorum Müzesi Onarımı ve Çevre Düzenlemesi,
01 Temmuz 2007 tarihinde de Antalya Rölöve
ve Anıtlar Müdürlüğü'nde Antalya Korkuteli
Sinaneddin Medresesi Bakım Onarım ve Çevre
Düzenlemesi için Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu Kapsamındaki
Kültür Varlıklarının Rölöve, Restorasyon,
Restitüsyon Projeleri, Sokak Sağlıklaştırma,
Çevre Düzenleme Projeleri ve Bunların
Uygulamaları ile Değerlendirme, Muhafaza,
Nakil İşleri ve Kazı Çalışmalarına İlişkin
Mal ve Hizmet Alımlarına Dair Yönetmeliğin
23.maddesi uyarınca açık ihale usulüne göre
ihaleye çıkıyor. İhaleye konsorsiyumlar
teklif veremeyecek.
TAYHaber,
20.07.2007
|
AKP VE TARİHE
SAYGI MESELESİ
Konu partilerin
seçim kampanyasından açılmışken üzerinde
durmak istediğim bir husus daha var:
Seçim dönemi boyunca AKP’nin kamu
olanaklarını kullanarak kampanyasını
yürüttüğü ile ilgili çok yazı yazıldı,
konuşmalar yapıldı ama bu konu kimsenin
dikkatini çekmedi.
İstanbul surlarının en görkemli bölümü
Ayvansaray’da yer alıyor.
Kara surlarının Haliç ile buluştuğu bölümde
AKP tarafından dev bir afiş asılmış.
1400 yıllık surları, parti tanıtım
pankartlarının asılacağı bir "billboard"
olarak kullanmak, ancak tarihe saygısızlık
ve tarihi eserlerin değerini bilmemekle
açıklanabilir.
Aynı şekilde Unkapanı’nda restorasyon
görmekte olan Zeyrek Sarnıcı’nın önüne de
Recep Tayyip Erdoğan’ın dev bir resmi
yerleştirilmiş durumda.
Oysa Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun, bu
tür uygulamaları engelleyen bir ilke kararı
var. Yüksek Kurul’un, 665 numaralı ve
5.11.1999 tarihli kararı, "Korunması gerekli
taşınmaz kültür varlıklarında her türlü
görüntü kirliliğine yol açan müdahaleleri"
yasaklıyor.
Diyeceksiniz ki "AKP bu yasakları takar mı?"
Haklısınız.
AKP’ye yakın kişilerin sahibi olduğu, yapımı
süren bir sitede de AKP’nin dev pankartları
var.
Bu sitenin yapıldığı bölge ve civarı üç yıl
öncesine kadar sit alanıydı. İçinde Mimar
Sinan’a ait bir su kemeri olduğu için!
AKP’nin pankartları o site inşaatına "Mimar
Sinan’a nanik yapmak" amacıyla mı asıldı
dersiniz?
Hürriyet, Yazı:
Mehmet Y. Yılmaz, 20.07.2007
|
 |
TARİHİ ESER OPERASYONU
Tavas İlçesi'nde düzenlenen operasyonda çok sayıda tarihi eser ele geçirildi. Denizli İl Jandarma Alay Komutanlığı'na bağlı ekiplerin sürdürdüğü çalışma neticesinde, Tavas İlçesi'nde İ.U. isimli şahsın elinde tarihi eser bulunduğu ve satmak için müşteri aradığı tespit edildi. Savcılıktan alınan arama kararına istinaden Kızılcabölük beldesi ve Pınarlık Köyü yol ayırımında yapılan yol kontrolü esnasında, İ.U. isimli şahsın üst ve elindeki poşet içerisindeki aramada Bizans dönemine ait 2 bronz sikke, Osmanlı Dönemi'ne ait 11 bronz sikke, 1 adet pirinç sikke, Avrupa krallıklarına ait 11 sikke, Osmanlı Dönemi'ne ait bir gümüş madalyon, muhtelif dönemlere ait 2 kitapçık ve sayfaları, yeni döneme ait küçük bir vazo, 2 dipçik muhafazası, 5 kolye parçası, ipek elbise ve kumaş parçası ele geçirildi. Yapılan incelemede, ele geçirilen eserlerin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında etütlük mahiyette ve etnoğrafik nitelikte olduğu tespit edildi. Olayla ilgili gözaltına alınan İ.U. ise, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
denizlili.net, 20.07.2007
|
TARİHİ MEDRESE RESTORE EDİLİYOR
Konya’nın Beyşehir İlçesi'ndeki Eşrefoğlu Camisi'nin batısında yeralan ve “Taş Medrese” olarak bilinen tarihi İsmail Ağa Medresesi’nde restorasyon çalışmaları başladı.
407 bin YTL’ye mal olacak çalışmalarla kültürel mirasın yeniden ayağa kaldırılması planlanıyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından açılan ihaleyi üstlenen firmanın sahiplerinden Ferit Ertürk, Temmuz ayının ilk haftasında başlanan çalışmaların sözleşme gereği 300 gün içerisinde bitirilmesi gerektiğini belirterek, “Ancak bizim hedefimiz 150 gün gibi kısa süre içerisinde bu çalışmaları tamamlayıp, medreseyi eski özgün yapısına kavuşturabilmektir” dedi.
Kültür varlığının ayakta kalması ve ziyarete açılması amacıyla Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından açılan ihale sonrasında restorasyon işini üstlendiklerini ifade eden Ertürk, tarihi yapıda tamamen eskinin yapılamayacağını ancak, mekanı eski özgün yapısına kavuşturmanın mümkün olabileceğini belirtti.
Bakım ve onarım çalışmaları sonrasında yeni yapılan yerlerin belli olacağını, ama eski ile yeninin bütünlük arz edeceğini belirten Ertürk, tarihi mekanda halen eyvan ve kemer kaplama çalışmalarının yürütüldüğünü söyledi.
Konya Kent Haber, 20.07.2007
|
 |

|
TARİHİ KÖPRÜLERİN RESTORASYONUNA SEÇİM MOLASI
Edirne'de tarihi Meriç ve Tunca köprülerinin restorasyonuna, işçilerin seçimde oy kullanacakları yerlere gitmesi nedeniyle ''seçim molası'' verildi.
Edirne Valisi Nusret Miroğlu, yaptığı açıklamada, tarihi köprülerdeki restorasyonların hızla ilerlediğini, ancak seçim nedeniyle işçilerin oy kullanmak için kayıtlı olduğu illere gittiklerini ifade etti.
Miroğlu, oy kullanmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu hatırlatarak, ''Restorasyonda görevli işçiler oy kullanmak için memleketlerine gittiler. Bu yüzden restorasyona 3-4 gün ara vereceğiz. Ama Edirnelilere söz verdiğimiz sürede restorasyonlar tamamlanacak'' dedi.
Tunca Köprüsü'nün restorasyonunu üstlenen ÖZ-BA İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi yetkilileri de köprünün onarım sözleşmesinin 22 Haziran 2006 tarihinde yapıldığını anımsattı. Köprünün onarımında çalışan 20 kadar işçinin 22 Temmuz milletvekili seçimlerinde oy kullanmaları için kayıtlı oldukları yerlere gönderildiğini ifade eden yetkililer, onarımın durdurulduğunu bildirdiler.
İşçilerin bir hafta süreyle izinli olacağını söyleyen yetkililer, köprünün yıkılan iki kemerinin aslına uygun yapılabilmesi için Edirne Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan gelen izne göre onarımın yeniden başlayacağını kaydettiler.
Trakya Net Haber, 20.07.2007
|
EDİRNE'DE
BELEDİYEDEN TARİHİ BİNA YIKIMI
Edirne Belediye
Başkanlığı, Saraçlar Caddesi'nin taşıt
trafiğine kapatılması için Selamsız
Sokağı'nın trafiğe açılması çalışmaları
kapsamında, güzergahtaki tarihi ahşap binayı
yıktı.
Edirne Belediye
Başkanı Hamdi Sedefçi, gazetecilere yaptığı
açıklamada, eski İstanbul Caddesi'ndeki
tarihi binanın yıkılmasıyla ilgili kararın
Anıtlar Kurulu'ndan geçtiğini, yeniden inşa
edilecek bu binanın benzerinin butik otel
olarak kullanılacağını bildirdi.
Sedefçi, Selamsız
Sokağı'nın, altyapı çalışmaları tamamlanarak
yıl sonuna kadar trafiğe açılacağını
söyledi. Sokağın trafiğe
açılması amacıyla ilk olarak istimlak
çalışmaları için 1,5 milyon YTL
harcadıklarını kaydeden Sedefçi,
''Altyapıyla birlikte yol çalışması için 1,5
milyon YTL daha harcama yapacağız. 2008
yılında Saraçlar Caddesi'nin taşıt trafiğine
kapatılmasıyla burayı yeniden
düzenleyeceğiz. İnsanların hoş vakit
geçireceği kafelerin bulunduğu bir alan
haline gelecek'' dedi.Daha sonra,
tarihi bina, belediyeye ait iş makinesiyle
yıkıldı.
Trakya Net Haber,
20.07.2007
|

 |
ANADOLU ATEŞİ ASPENDOS'DA
Anadolu Ateşi
21 Temmuz 2007'den itibaren Kasım 2007'ye
kadar haftada
3 gün Aspendos antik tiyatroda sahne alacak.
Bilindiği gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından Ocak ayında yapılan bir anlaşma
ile 6 aylığına Anadolu Ateşi'ne tahsis
edilen Aspendos Antik Tiyatrosu hakkında bu
kararın ardından sayısız haber çıkmış,
akademisyenler, Koruma Kurulları ve Kültür
Bakanlığı arasında sayısız tartışma
gerçekleşmişti.
Antalya Koruma
Kurulu'nun 'etkinlikler zarar veriyor'
kararına rağmen antik tiyatroda önce TRT'nin
düzenlediği 23 Nisan Uluslararası Çocuk
Şenliği gala programı gerçekleştirilmiş, sonra hasar
gören yerler gözden geçirilip
güçlendirilmiş, daha sonra da Aspendos
Uluslararası Opera ve Bale Festivali
başlamıştı. Festivalin ardından sıra Anadolu
Ateşi'ne geldi.
Haziran ayı
başında Aspendos'ta daha büyük ve daha
kapsamlı ikinci bir onarım çalışmasına
başlatılacağı bilgisini veren İl Kültür ve
Turizm Müdürü İbrahim Acar "Bundan böyle
Koruma Kurulu'nun kararlarının uygulanmasında
daha hassas olunacak." dediyse de
açıklamasında bu onarımın ne zaman
yapılacağı belirtilmedi.
Bu onarım için
Anadolu Ateşi gösterilerinin sona ermesini
bekleyeceklerse umuyoruz bu süre içinde şu
ya da bu şekilde kimseyi üzecek bir sorun
çıkmaz, Anadolu Ateşi Aspendos'u yakmaz...
TAYHaber,
Ayşe Didem Bayvas, 20.07.2007
|
 |
SENDEN ÖNCE ANADOLU
Çağdaş müzeciliğin Türkiye'deki en önemli temsilcisi olan ve 1997 yılında 68 müze arasından birinci seçilerek Avrupa'da 'Yılın Müzesi' unvanını alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, son yıllarda birbirinden ilginç eğitim çalışmalarıyla dikkati çekiyor. Bu eğitim çalışmaları çerçevesinde hazırlık çalışmaları bir yıldan fazla süren 'Senden Önce Anadolu Eğitim Projesi' de tamamlandı. 7-12 yaş arası çocukları Anadolu uygarlıkları konusunda bilinçlendirmeyi amaçlayan proje kapsamında ilk aşamada 10 kitap yer alıyor. Yontma Taş Çağı ile başlayan bu kitapların her birinde Anadolu uygarlıkları kronolojik olarak anlatılıyor. Çocukları sıkıcı bilgilerle boğmadan, zaman içinde geriye doğru neşeli yolculuklar yaptırmayı amaçlayan Senden Önce Anadolu Eğitim Projesi kitapları belli bir konsepte göre hazırlandı. Bu kitapları okuyan çocuklar her dönemde, her uygarlıkta yaşıtları olan arkadaşlarıyla tanışacaklar ve onların rehberliğinde Karain mağarasından Gordion ve Milet'e kadar birçok kenti gezecekler. Kitapta yer alan çeşitli etkinliklerle de hem eğlenecek hem de yaratıcılıklarını geliştirecekler. İçerik ve kapsam olarak bir ilke imza atan proje, kollektif bir çalışmanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Başkanlığını Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Hikmet Denizli'nin yaptığı projeye altmışın üzerinde müze uzmanı da bilgi ve belge sağladı.
İlk baskısı Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ile Anadolu Medeniyetleri Koruma ve Yaşatma Derneği'nin sponsorluğunda iki bin adet olarak basılan kitapların ilk aşamasında 10 kitap yer alıyor. Yontma Taş Çağı, Yeni Taş Çağı, Bakır Taş Dönemi, Eski Tunç Çağı, Asur Tcaret Kolonileri Dönemi, Hititler, Geç Hititler, Urartular, Frigler ve Batı Anadolu Uygarlıkları'nın anlatıldığı kitaplar, özel hazırlanmış bez çantası içinde kalemlik, boya kalemi, makas ve tutkal gibi malzemelerle birlikte veriliyor. Projenin ikinci aşaması da Hellenistik Dönem, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ile Atatürk ve Cumhuriyet kitaplarının da hazırlanmasıyla tamamlanmış olacak.
Bugün, Haber: İmge Yücetürk, 20.07.2007
|
1,5 TON TARİHİ ESER TÜRKİYE'YE GERİ DÖNDÜ
Türkiye'den kaçırılan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE), bulunan 23 tarihi eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın girişimiyle Türkiye'ye getirildi. Bakanlık yetkililerinden alınan bilgiye göre, Türkiye'den 1 Nisan 2007 tarihinde, BAE'ye bağlı Şarika (Sharjah) Emirliği'ne giden bir uçak alana indiğinde kontrole takıldı.
Uçakta, bin 666 kilogram ağırlığında heykel, stel ve lahit parçalarından oluşan 23 adet tarihi eser bulundu. Şarika Arkeoloji Müzesi'nin deposunda koruma altına alınan eserlerin, Müze Müdürü Prof. Dr. Abboud Jasim ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Dubai Kültür ve Tanıtma Ataşesi'nin görüşmesi sonucunda, Türkiye kökenli olduğu öğrenildi. Bunun üzerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı eserlerin iadesi için girişim başlattı. Eserler, 10 Temmuz 2007 tarihinde bakanlıkta görevli Hakan Melih Aygün, Özgür Mehmet İrkin ve Mehmet Sönmez Köse nezaretinde, Türk Hava Yolları'na ait tarifeli seferle Türkiye'ye getirildi. Araştırmada, eserlerin Şarika Serbest Bölgesi'ne kayıtlı Magnus şirketince üç ayrı sevkıyatla ithal edilmek istendiği ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı'nın şirketlerin araştırılması ve Türkiye'ye giriş-çıkış kayıtlarının tespit edilmesi için İçişleri Bakanlığı ile temasa geçtiği bildirildi. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, eserlerin bakanlığa bağlı herhangi bir müzeden çalınmadığının tespit edildiğini söyledi.
Sabah, 20.07.2007
|
HEPİMİZ AFRİKALIYIZ
İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bugün dünyada yaşayan tüm insan soyunun (homo sapiens sapiens) 55 bin yıl önce Afrika’nın orta ve güney bölgelerinden, özellikle Güney Sahra’dan çıkan tek bir göç dalgasıyla dünyaya yayıldığını ispatladı.
Bilim adamları, bu tespitin daha önce 6 bin kafatası üzerinde yapılmış çalışma sonuçlarıyla uyuştuğunu söylüyorlar. Bu yaklaşım, insanların dünyanın 7 farklı bölgesinde ayrı ayrı ortaya çıktığı teorisini de çürütecek gibi görünüyor.
Anatomik değişikliklere uğramış dünyanın dört bir yanındaki diğer homo sapienslerin de 50 bin yaşlarında olduğu göz önünde bulundurulunca, modern insanın 150 bin yıl boyunca Afrika’da kaldığı kanıtlanmış oluyor. "Homo erectus" ve "neandartal" türlerinin ise Afrika’yı daha önce terk ettikleri, ancak yerleşmiş oldukları yerlere homo sapiensin gelmesiyle beraber soylarının tükendiği biliniyor.
Araştırmacılar, Avustralya ve Güney Amerika yerlilerinin ise en az genetik değişim geçiren topluluklar olduğunu bunun da kafataslarının şekil ve büyüklüklerinden anlaşıldığını belirtiyorlar. Yine de Afrika’dan çıkan homo sapiensle bugün dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir insan arasında çok büyük fiziksel farklılıklar bulunuyor.
Hürriyet, 20.07.2007
|

|

|
PORTAKAL MESCİDİ'NDE RESTORASYON BAŞLIYOR
İzmit’teki önemli tarihi binalardan biri olan Akçakoca Mahallesi’ndeki Portakal Mescidi’nde Büyükşehir Belediyesi’nin yaptıracağı restorasyon çalışması başlıyor.
Büyükşehir Belediyesi, Portakal Mescidi çevresindeki üç binayı da kamulaştırmıştı. Bu binalar yıkıldıktan sonra Portakal Mescidi, Usra İnşaat firması tarafından 142 bin 880 YTL’ye malolacak çalışma ile yenilenecek. Aslına uygun olarak yeniden yapılması hedeflenen Portakal Mescidi, İzmit’in en güzel binalarından biri olacak.
Özgür Kocaeli, 20.07.2007
|
JAPONYA'YA GİDECEK ESERLER GÜMRÜĞE TAKILDI

Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Bölümü'ne
ait 140 parça tarihi eser, Japonya'da
"Muhteşem Osmanlı Hanedanı" adı altında
sergilenecek. 1 Ağustos'tan başlayarak 11
Şubat 2008'e kadar Tokyo, Kyoto ve Nagoya'da
sergilere götürülecek olan eserler Japon ve
Türk uzmanlarca seçildi.
Bu eserler arasında altın şehzade beşiği,
altın ve değerli taşlarla süslü kılıç,
kalkan, kama, sürahi gibi Hazine Bölümü'ne
ait çok değerli parçalar ile İslam Eserleri
Bölümü'nden elyazması Kuran'lar vardı.
Eserler, 26 adet muhafazalı sandığa Topkapı
Sarayı uzmanlarınca özenle yerleştirildi.
Daha sonra güvenlik önlemleri altında 3
gün önce Atatürk Havalimanı'na (AHL)
getirildi. Ancak eserler tam uçağa
bindirilecekken, gümrük memurları
sandıkların açılmasını istedi.
Topkapı Sarayı yetkilileri, sandıkların
mühürlü olduğunu ve açılmasının mümkün
olmadığını belirterek Bakanlar Kurulu
kararını gösterdi. Ancak gümrük memurları
prosedür gereği eserleri görmek zorunda
oldukları konusunda diretti. Kriz büyüyünce
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gümrük
Müsteşarlığı yetkilileri devreye girdi.
Sorun çözüldü, ancak eserleri almak için
bekleyen kargo uçağının pilotu rötar
yapamayacağını söyledi ve kargoyu almadan
havalandı.
AHL Gümrük Müdürü Hüseyin Şanverdi, suçlunun
Topkapı Sarayı memurları olduğunu söyledi:
"Eserler sandıklara konurken prosedür gereği
bir gümrük memurunun kendilerine eşlik
etmesi gerekirdi. Ancak bizden böyle bir
talepleri olmadı. Hatta eserler alana
getirilene kadar da bize bilgi verilmedi.
Son anda eserler uçağın altındayken memur
arkadaşımız olaya müdahale etti. Sandıkların
açılmasını istemek gibi bir durum söz konusu
değil. Ancak geç kalındı. THY da uçağın
kalkışından yarım saat önce eserleri kabul
etmeyince bu kötü olay yaşandı."
Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ise şöyle konuştu: "6 Temmuz'da hem
Gümrük Müsteşarlığı'na hem de AHL Gümrük
Müdürlüğü'ne faksla bildirim yaptık.
Bakanlar Kurulu kararını da gönderdik.
İstanbul Valiliği'ne eskort temini için yazı
yazdık. Valilik eskort gönderdi. Ancak onlar
memur göndermedi. Havalimanında da
işgüzarlık yaptılar. Ülkemizin prestij
kaybına neden olundu. Yeniden işlemleri
tamamladık, eserlerimiz Japonya'ya gidiyor."
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 20.07.2007
|
ÇIMAĞIL MAĞARASI TURİZME AÇILIYOR

Bayburt'a
yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta bulunan ve
doğal güzelliğiyle turizmde gelecek vadeden
Çımağıl Mağarası, eylülde turizme açılacak.
Bayburt Valisi Musa Küçükkurt, Aşağı Çımağıl
Köyü Taşındibi Mahallesi'nde, deniz
seviyesinden 2 bin 450 metre yükseklikte
bulunan mağaranın, yol ve içindeki inşaat
çalışmalarının sürdüğünü söyledi.
Küçükkurt, 134 bin euroluk projenin Avrupa
Birliği tarafından desteklendiğini,
çalışmaların ise Köylere Hizmet Götürme
Birliği tarafından yürütüldüğünü belirtti.
Küçükkurt, "Çımağıl Mağarası'nın ihalesi 19
Nisan 2007 tarihinde yapıldı. İhaleyi alan
firma, mağaraya yapılacak 700 metrelik yolun
kaba inşaatını bitirmiş, tesviye ve düzeltme
işleri devam ediyor" dedi.
Mağara içi yolun tamamlanmasının ardından
köyden mağaraya kadar elektrik direklerinin
dikileceğini ve hat çekileceğini belirten
Vali Küçükkurt, mağara içinin
aydınlatılacağını ve gezi yollarının
yapımının tamamlanacağını kaydetti.
Vali Küçükkurt, "Bu proje hazırlarken
insanlar hayal dahi edemiyorken artık
mağaranın içine giriyor ve tüm güzelliğini
görüyor olmanın mutluluğu, bu güzellikleri
de tüm Türkiye'ye kazandırmanın heyecanı
içindeyiz. Çalışmaları tamamlayarak,
mağarayı 15 Eylül 2007 tarihinde turizme
açmayı planlıyoruz."
Bayburt il merkezine yaklaşık 40 kilometre
uzaklıkta bulunan bin 10 metre uzunluğundaki
Çımağıl Mağarası'nda, 11 bölüm bulunuyor.
Mağarada tavan yüksekliği yaklaşık 15 metre
olan büyük bir salon yer alıyor.
Bu salona bağlı olan kremalı oda, küçük oda,
hayaletler odası ve mavi oda diye
adlandırılan bölümlerde, sarkıt ve
dikitlerin yanı sıra yer yer su
birikintileri bulunuyor.
Bayburt Kent Haber, 17.07.2007
*****
ZONGULDAK'TA 30 MAĞARA TURİZME AÇILABİLİR
Sportif ve turistik geziler ile
bilimsel araştırmalara yönelik mağara
turizminin gelişmesinin hedeflendiği
Zonguldak'ta, 30 civarındaki mağara yerli ve
yabancı turistlerce keşfedilmeyi bekliyor.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı'nın, mağara yoğunluğu
açısından Avrupa ülkeleri arasında ilk
sırada yer aldığını bildirdiği Türkiye'de,
Zonguldak'ta ekipmanlı normal ve profesyonel
ziyaretçilerin girebileceği, turistlik
gezilere uygun görsel güzelliği de bulunan
çok sayıda mağara bulunuyor. Kentte galeri,
sarkıt, dikit, travertenler ve milyonlarca
yıllık mercan fosilleri bulunan ve temiz
havasıyla stres giderdiği bildirilen 3 bin
250 metre
uzunluğundaki Gökgöl Mağarası'nın, turizme
açık 875 metresini 2001'den bu yılın 7 ayına
kadar 215 bin civarında gezen kişi sayısının
artırılması amaçlanıyor.
Ereğli
İlçesi'ndeki, mitolojide ''yeraltı tanrısı
Hades'in ülkesine açılan yollardan biri''
gösterilen Cehennemağzı Mağaraları'nı da
yılda 20 bin civarında yerli ve yabancı
turist geziyor. Bakanlık tescilli 6 bin 250
metreyle Türkiye'nin ikinci uzun mağarası
konumundaki Kızılelma ile Çayırköy'ün yanı
sıra Sofular, İnağzı, Cumayanı ve
İncivezaltı gibi mağaraları da genellikle
bilimsel araştırma yapmak isteyenler ile
sporcular ziyaret ediyor. Ekipmanlı normal
ziyaretçiler rehber eşliğinde Çayırköy
Mağarası'nda, ekipmanlı profesyoneller ise
Kızılelma Mağarası'nda yeni keşiflerin
heyecanını yaşıyorlar.

Çayırköy Mağarası
Turizm Gazetesi, Fotoğraf: Karaelmas
Üniversitesi, Mağara Araştırma Kulübü, 19.07.2007
Nano-Yorum: Birbirinden güzel oluşumlara sahip tüm bu mağaralar turizme açılmasın demiyoruz, tabii ki açılsın. Ama unutulmaması gereken nokta, bu mağaraların milyonlarca yılda oluştuğu. Mağarada bulunan bir tek sarkıtın 1 cm büyümesi için onlarca yıl gerekiyor. Gökgöl Mağarası'ndaki bazı sarkıtlar ise 4 m uzunluğunda. 6 yılda 215.000 kişi gezip görecek ve kişi başı 5.- YTL giriş ücreti ile 1.075.000.- YTL para kazanılacak diye Gökgöl Mağarası'nın ağzını yıkarak büyütmek, içindeki galerileri betonlamak, sadece 875 m'lik gösteriş için 3.250 m'lik mağaradaki tüm oluşumu durdurmak, sıcak aydınlatma kullanarak mağaranın ısısını değiştirmek ve burada yaşayan binlerce yarasayı göç ettirmek bizlere pek akıllıca gözükmemekte.
Siz ne dersiniz?
Sinirli Mağaracı :(
|
ZİNCİRLİ HÖYÜK'TE ÇALIŞMALAR BAŞLADI
İslahiye İlçesi'ne bağlı Zincirli köyü sınırlarında yer alan Zincirli Höyük'te, kazıların ikinci ayağına başlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ABD'deki Chicago Üniversitesi'nin yürüttüğü kazı, Chicago Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. David Schloen başkanlığında 50 kişilik ekip tarafından yapılıyor. Doç. Dr. Schloen, 10 yıl süreli kazı çalışmalarıyla tarihi Zincirli Höyük'te bulunan eserleri ortaya çıkarmayı amaçladıklarını, kazının birinci ayağının ağustos 2006'da başladığını ve 5 hafta sürdüğünü söyledi. Bu yılki çalışmalara 50 kişilik ekiple başladıklarını ifade eden Doç. Dr. Schloen, Alman ve Amerikalı akademisyenlerin yanı sıra birçok ülkedeki üniversiteden doktora öğrencilerinin de ekipte yer aldığını, çalışmaların üç noktada sürdürüldüğünü belirtti.
"Tekrar kazıya başlamanın mutluluğunu yaşıyoruz" diyen Schloen, "Bu yıl antik kenti ortaya çıkarmak için 2 ay boyunca çalışacağız. Geçen yıl 5 hafta çalıştıktan sonra tarihi şehrin duvarının yaklaşık 45 metrelik kısmını açmıştık. Bu kısım bize şehrin nasıl inşa edildiğini gösteriyor. Bu bölgenin topoğrafik haritasını çıkarmış olduk. Bu yıl daha büyük bir ekiple daha büyük bir kazı için tekrar başladık. Kazı sonunda evler, saray ve şehir kapıları bulmayı umuyoruz. Kalıntı ve heykellerin bulunma ihtimali de var" şeklinde konuştu.
Chicago Üniversitesi'nin l920 yılından itibaren Türkiye'nin değişik yerlerinde ciddi kazılar yaptığını, Zincirli Höyük'ün en büyük projelerinden birisi olduğunu anlatan Doç. Dr. Schloen, kazının bilimsel araştırmanın yanı sıra tarih ve turizm açısından da büyük önem taşıdığını vurguladı. Doç. Dr. Schloen, 5 yıllık bir kazının sonunda Tilmen ve Yesemek gibi bir alanın ortaya çıkarılabileceğini kaydetti.
Gaziantep 27 Gazetesi, 19.07.2007
|
 |
KADI CAMİİ RESTORE EDİLİYOR
Gaziantep Vakıflar
Bölge Müdürlüğü, Kilis'teki tarihi Kadı
Camii'nin restorasyonuna önümüzdeki hafta
başlayacak.
Vakıflar Gaziantep
Bölge Müdürü İsa Güven ve beraberindeki
heyetle Kilis'te restorasyonu devam eden
tarihi yerlerde incelemeler yaptı.
Önümüzdeki hafta restorasyonuna başlanacak
olan Kadı Camii'nde Kilis milletvekili Hasan
Kara ve Belediye Başkanı Mehmet Abdi
Bulut'la birlikte kontroller yapan Vakıflar
Bölge Müdürü İsa Güven, çalışmalar hakkında
bilgiler verdi. Tarihi camiin altında
bulunan işyerlerinin bir süreliğine
kapatılacağını belirten İsa Güven,
işyerlerinin sahipleriyle görüşmelerde
bulundu.
Vakıflar Gaziantep
Bölge Müdürü İsa Güven, Kilis'te geçen yıl
tarihi cami, hamam başta olmak üzere bir çok
eserin restorasyonuna başlandığını söyledi.
Güven, tarihi Cüneyne Camii restorasyonu
için de çalışmaların devam ettiğini
kaydetti.
Gaziantep 27 Gazetesi,
19.07.2007
|

|
TARİHİ ESAT PAŞA ÇEŞMESİ ONARILIYOR
Çanakkale’nin Eceabat İlçesi’ne bağlı Yalova Köyü’nün üç kilometre güneyinde bulunan tarihi Esat Paşa Çeşmesi, ÇEKÜL Vakfı’nın ve Eceabat Kaymakamlığı’nın işbirliğiyle onarılıyor. Tarihi çeşmede hayata geçirilecek onarım çalışmalarını belirlemek için Yalova Köyü’ne giden Eceabat Kaymakamı Muhterem İnce ve ÇEKÜL Vakfı Çanakkale Temsilcisi Mimar İsmail Erten, yapıyı yerinde incelediler.
Köy halkı tarafından hala kullanılan tarihi çeşme, zaman içerisinde çeşitli tahribata uğramış. Çeşmenin kemeri üzerinde yer alan silmeli taçla süslenmiş parçalar ve iki yanında bulunan duvarların üst bölümlerindeki silmeler yıkılmış. Çeşitli dönemlerde yapıya küçük onarımlar şeklinde müdahaleler yapıldığı için, fiziki yapı genel olarak büyük oranda orijinalliğini koruyor. Bu durum da tarihi çeşmenin önemini bir kat daha artırıyor.
Onarım çalışmaları kapsamında, yan duvarlar ve ortadaki yüksek bölümün yıkılan üst kısımları tamamlanacak, ayrıca küçük tamiratlarla eklenen ve orijinalliği bozan kısımlar temizlenecek. Çeşme etrafında çevre düzenlemesi ve peyzaj çalışması yapılacak. Böylelikle çeşme ve etrafının mevcut kullanımını arttırılarak, bölgeye dışarıdan gelen konukların bu kültürel ve doğal alandan yararlanmasına olanak sağlanacak. En önemlisi ise, kültürel miras özelliği taşıyan Esat Paşa Çeşmesi korunarak, gelecek kuşaklara aktarılacak.
Yapı, 19.07.2007
|
BOĞAZİÇİ'NDE
'TARİHE' OTOPARK
Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nın İstanbul'da "korunması gerekli
kültür
varlığı" olarak tescil ettiği "tarihi ahşap
bina" yıkılarak "açık otoparka"
çevrildi. Bakanlığın "izinsiz herhangi bir
müdahale varsa ivedilikle
durdurulması" talebini içeren resmi yazısı
dikkate alınmazken Üsküdar
Belediyesi, otoparkın işletilmesi için
bakanlığın yazısından 18 gün sonra
otopark için "işyeri açma ve çalışma
ruhsatı" verdi. AKP'li belediyenin
ruhsatı vermeden önce kendisine ulaşan
şikayet dilekçesine verdiği, "
Şikayet konusu edinilen yerle ilgili otopark
yapılmak üzere henüz ruhsat
talebinde bulunulmamıştır. Açık otopark
olarak yerin hazırlanmasından sonra
başvuru olması halinde şikayet dilekçeniz
değerlendirilecektir" yanıtı,
tarihi yapının göz göre göre yıkılarak
otoparka çevrildiğini ortaya koyuyor.
İstanbul
Beylerbeyi'nde yaşanan olay Beylerbeyliler
Dayanışma Derneği'nin,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 4
Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
Müdürlüğü'ne yaptığı başvuru üzerine ortaya
çıktı. Dernek, Üsküdar Belediyesi'ne
gönderdiği şikayet dilekçesini
bakanlığa bağlı müdürlüğe de gönderdi.
Dernek başvurusunda, "Beylerbeyi
Mahallesi, Arabacılar Sokak, 125 pafta, 755
ada, 24 parseldeki ahşap binanın
yıkılarak, parselin otopark olarak
düzenlenmeye çalışıldığını" bildirdi.
Bakanlığa bağlı
müdürlük, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Boğaziçi İmar
Müdürlüğü'ne 1 Haziran 2007'de yazdığı resmi
yazıda olayla ilgili önemli
tespitlerde bulundu:
-
Korunması
gerekli kültür varlığı Parseldeki yapı,
Gayrimenkul Eski Eserler
ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 19.04.1974
gün 7759 sayılı genel kararıyla
korunması gerekli kültür varlığı olarak
tescil edilmiştir.
-
Bir dönemin
özgün yapısı İstanbul 3 Numaralı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu'nun 04.01.2006 gün
1277 sayılı kararında, "... 775 ada,
24 parseldeki bir kısmı çökmüş olan
binanın bir dönemin özgün yapısı olması,
ayakta olan kısımlarının yıkılmaması,
binanın nüfus ve eşyadan
arındırılmasına" karar verilmiştir.
Bakanlığa bağlı
müdürlük izinsiz herhangi bir müdahale varsa
ivedilikle
durdurulmasını talep ederken tarihi bina bu
süreçte sahibi tarafından
yıkıldı. Yılmaz İnşaat'a 19 Haziran 2007'de
Üsküdar Belediyesi'nce ruhsat
verildi. Yılmaz Otopark, tabelasını cadde
üzerindeki ahşap bir binanın
üzerine astı.
Cumhuriyet,
Haber: Aykut Küçükkaya, 19.07.2007
|
KARADENİZ'İN İLK ANTİK KENTİ
Çaycuma İlçesi'ne bağlı Filyos beldesindeki Antik Teion Kenti’nde, ağustos ayında kazılara ve arkeolojik su dalışlarına başlanacak. Kazılarda, MÖ 7. yüzyılda kurulan antik kentin mimari yapısının ortaya çıkarılması hedefleniyor. 30 kişilik bir bilimsel ekiple kazı çalışmalarına başlayacaklarını belirten kazı başkanı Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sümer Atasoy, Roma dönemine ait toprak üstü kalıntılardan, liman surları, su kemeri, tiyatro, savunma kulesi ile antik liman ve mendireğin planlarının çıkarıldığını söyledi.
Antik kenti, Ege Bölgesi’ndeki Milet kentinden gelenlerin kurduğunu anlatan Atasoy şu bilgileri verdi: “Türkiye’de Karadeniz sahillerinde ilk defa yapılan kazılar, bölgenin önemli ticaret kenti olduğunu gösteriyor. Burada hiç bilmediğimiz sahil surlarını ortaya çıkardık. Ayrıca, 2 bin kişilik Roma tiyatrosunda heykellere ait mermer ve bronz parçalar bulduk. Karadeniz sahillerimizde ilk defa bir antik kent kazılarak, kalıntılar ortaya çıkarılacaktır. Karadeniz’de, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu ve Trabzon’da da eski yerleşim alanlarının izleri kayboldu. Ancak Filyos’daki antik kent bu açıdan bozulmamış tek yer konumundadır.”
Bölgede kamulaştırma çalışmalarının başladığını söyleyen Atasoy “Arazilerin çoğu kişilerin mülkiyetinde. Bundan dolayı da vatandaşlar izin verdiği ölçüde kazıları yapabileceğiz. Kentteki antik tiyatroyu tamamen ortaya çıkarmayı amaçlıyoruz. 2 su arkeoloğu dalışlarda bulunacak. Ortaya çok hoş bir kent çıkacak. Eserleri anında turizme kazandıracağız. Hemen broşür çıkartmayı amaçlıyoruz. Bilgi panoları da yapıp, kentin haritalarını çizeceğiz” dedi.
Türkiye Gazetesi, 19.07.2007
|
 |
ŞANLIURFA'NIN SAKLI TARİHİ TOPRAK ALTINDA
Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.
Dr. Cihat Kürkçüoğlu, ‘tarihte önemli ve
birçok medeniyete ev sahipliği yapması
sebebiyle, zengin bir tarihi içinde
barındıran Şanlıurfa’da, yapılan 35
arkeolojik kazıya rağmen, halen toprak
altında zengin bir tarih yattığını’ söyledi.
Şanlıurfa’nın, dünyada kültür ve medeniyet
merkezi sayılan ve arkeoloji literatüründe
“Bereketli Hilal” olarak adlandırılan
bölgede yer aldığını dile getiren
Kürkçüoğlu, şimdiye kadar yapılan 35
arkeolojik kazıya rağmen daha birçok tarihi
yapının gün yüzüne çıkarılmayı beklediğini
söyledi.
Türkiye Gazetesi, 19.07.2007
|
BİRSÖZ YENİDEN NEVŞEHİR İL KÜLTÜR VE
TURİZM MÜDÜRÜ
1995 yılından buyana Nevşehir İl
Kültür ve Türizm Müdürü görevini
yürükmekte olan ve defalarca görevinden
alınan Velettin Birsöz yargı kararı ile
yeniden görevine döndü. Daha önce bu
bölgeye Bitlis İl Müdürü Hüsnü Işık Gör
getirilmişti. Gör de Bitlis’teki
görevine iade edildi.
Turizm Gazetesi, 18.07.2007
|

 |
CENEVİZ SURLARI KURTULUYOR
Taksim-Yenikapı metrosu inşaatını engellediği gerekçesiyle taşınması planlanan 700 yıllık Ceneviz Surları yerinde kalıyor. Tünel, surların 3 metre altından geçecek Taksim-Yenikapı metrosu inşaatını engellediği gerekçesiyle taşınması planlanan 700 yıllık Ceneviz Surları yerinde kalıyor. Tünel, surların 3 metre altından geçecek.
İstanbul'un raylı sistemlerinin birleşmesi için en önemli geçişlerden biri olan Taksim- Yenikapı Metrosu'nun tamamlanmasının önündeki en büyük engel olarak görülen Ceneviz Surları'nın taşınma kararı durduruldu. 700 yıllık tarihi Ceneviz Surları parça parça keserek taşımayı düşünen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, mimarlar ve tarihi eser uzmanlarının tepki göstermesi üzerine geri adım attı.
Tarihçiler, arkeologlar ve mimarların görüşlerini yerinde bulan Büyükşehir Belediyesi, surları taşımaktan vazgeçti. Belediye yeni bir proje yaparak İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na gönderdi. Kurula gönderilen projede tarihi Ceneviz Surları yerinde kalıyor. Zemin güçlendirildikten sonra tünel inşaatı surların 3 metre altından geçiriliyor.
Proje şimdi İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan onay bekliyor. Kurula çıkması için röportörün rapor yazdığı proje onay alması halinde metro tüneli, yeraltından çıkıp deniz üzerinden yapılacak köprüyle Yenikapı'ya ulaşacak. Böylece yaklaşık bir yıldır duran çalışmalar yeniden başlayacak.
Surların taşınması kararı daha önce de 2. No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayı ile alınmıştı. Metronun Şişhane'deki tünel çıkışında bulunan surların yaklaşık 40 metrelik bölümünün kesilerek taşınması planlanmıştı.
Sabah, Haber: Ercan Sarıkaya, 19.07.2007
|
ÇORUM KALESİ RESTORE EDİLİYOR
Selçuklular döneminden kalan tarihi Çorum Kalesi restore edilecek. Kale içerisinde evi olan vatandaşlara da TOKİ tarafından konut verilecek. Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Bayazıt ile Çorum Kalesi’nde incelemelerde bulunan AK Parti Milletvekili Agah Kafkas, Çorum Kalesi’nin restorasyon çalışmalarının, hazırlanacak projenin ardından hayata geçirileceğini söyledi. Kafkas restorasyonun ardından tarihi Çorum Kalesi’nin turizme kazandırılacağını ifade etti.
Türkiye Gazetesi, Haber. Erol Süer, Fotoğraf: Çorum Belediyesi, 19.07.2007
|
 |
KİPTAŞ ORTASINDA TEKKE OLAN LÜKS REZİDANS ARAZİSİNİ SATIYOR
Kiptaş, üzerinde Karaağaç Tekkesi'nin
kalıntıları bulunan Sütlüce'deki 3.6 bin
metrekarelik arsayı satışa çıkardı. İmarı
rezidans yapmaya müsait olarak ilan edilen
arazinin satışı Alevi derneklerini
ayaklandırdı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı
gayrimenkul geliştirme şirketi Kiptaş,
İstanbul Sütlüce'de Haliç manzaralı 3 bin
632 metrekarelik arsayı satışa çıkarınca
Alevi dernekleri ile karşı karşıya geldi.
İmar durumu ticaret, otel, konaklama, konut,
kültürel ve özel eğitim tesisi yapılmaya
müsait olarak duyurulan arazinin bir bölümü
üzerinde 16'ncı yüzyıldan kalma Karaağaç
Tekkesi bulunuyor. Hafriyat çalışmaları
sırasında tekkenin kalıntıları ortaya çıkan
arazide 3 tane de yeniçeri mezarlığına
rastlandı. Ancak tüm bunlara rağmen önceki
gün ihaleye çıkan Kiptaş 3 Ağustos günü arsa
taliplerinin tekliflerini alacağını duyurdu.
İhale ilanında Karaağaç Tekkesi'nden söz
edilmezken, arsanın 27 Kasım 2006 tasdik
tarihli Beyoğlu İlçesi, Sütlüce Mahallesi,
115 pafta, 1 ve 2 parsellere ilişkin 1/5000
ölçekli Tadilat Nazım İmar Planı ve 1/1000
ölçekli tadilat Uygulama İmar Planı'nda
serbest yapılaşma koşullarına özel proje
alanında bulunduğu belirtildi. Söz konusu
alana blok boyut ve şekli serbest bitişik,
ayrık, ikiz sıralı blok yapılabileceği
belirtilerek, kat sınırı olmadığının da altı
çizildi. Konuyla ilgili görüştüğümüz Kiptaş
yetkilileri arsa üzerinde tekkenin
bulunduğunu doğrulayarak, "İnşaat yapılsa da
o bölüm üzerinde bu tekke korunacak" dedi.

Karaağaç Tekkesi'nin bulunduğu kısım demir ağ ile koruma altına alınmış. Bu alan proje sırasında da korunmaya devam edilecek.
Bu arada şantiye alanına gittiğimizde
söz konusu alanda sadece tekke değil, şu ana
kadar tespit edilen üç yeniçeri mezarının
bulunduğu ortaya çıktı. İnşaat sırasında
uzun yıllarca bölgede çalışan Pala lakaplı
emekli belediye temizlik işçisi Mustafa
Cofus'tan mezarların bulunduğu yer hakkında
bilgi ve yardım alındığı öğrenildi.
Mezarların proje nedeniyle bulunduğu
bölgeden kaldırılıp, yine aynı arazi
üzerinde yapılaşmanın bulunmadığı alana
taşınacağı belirtildi. Arazide başka
mezarların da bulunabileceği ve
araştırmaların sürdüğü ifade ediliyor. 250
ile 500 yıllık bir tarihi geçmişi olduğu
tahmin edilen tekkenin geçmişte en az iki
kez inşa edildiği de belirtiliyor.

Arazi üzerinde şu ana kadar 3 yeniçeri mezarı bulunmuş. Bunlardan ikisi net olarak ortada. Üçüncüsü ise halen çıkarılıyor.
Kiptaş'ın ilanlarında Karaağaç Tekkesi'nin
de içinde bulunduğu arazi için "özel proje
alanı" tanımı kullanılıyor. Kat yüksekliği
serbest bırakılan otel, rezidans, iş merkezi
gibi tesislerin yapılabileceği arazi Haliç'e
bakıyor.
Kiptaş ile Alevi derneklerini karşı karşıya
bırakan Karaağaç Dergahı ya da Tekkesi'nin
tarihi oldukça eski. Alevi Bektaşi Eğitim ve
Kültür Vakfı'na göre söz konusu tekke 2'nci
Bayezıd tarafından arazi üzerine 3'üncü
Sultan Mustafa devrinden sonra Bektaşi
Tekkesi olarak yapılmış. Cumhuriyet
Dönemi'nde de 'tekke ve zaviyeler'in
kaldırılması ile kanun gereği kapatılmış ve
bölgeye özel konutlar yapılmış.
Sabah, Haber: Hacer Gemici, 19.07.2007
|
|
Gaziantep'te kentin en önemli tarihi mekanlarından biri olan Bakırcılar Çarşısı'nı onararak yeniden Gaziantep'e kazandıran Büyükşehir Belediyesi, hayata geçirilecek yeni uygulamalar için çalışmaları hızlandırdı.
ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen ve beraberindekiler, yapılan çalışmalarla ilişkin olarak Gaziantep'i ziyaret ederek, Vali Süleyman Kamçı, Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey, Şahinbey Belediye Başkanı Ömer Can, Şehitkamil Belediye Başkanı Metin Özkarslı ve ÇEKÜL Vakfı Gaziantep Temsilcisi Zafer Okuducu ile bir araya geldiler. ÇEKÜL Vakfı tarafından, görüşmeler sonrasında yapılan açıklamada, kent merkezinde tarihi ve kültürel mekanların korunmasının yanı sıra Dülük ve Nizip gibi bölgelerde de kent dışı tampon bölgeler yaratılmasının gerekli olduğuna işaret edildi. Halen onarım ve düzenleme çalışmaları devam ettiği Gaziantep Kalesi ve çevresindeki çalışmaların önemine işaret edilen açıklamada, Gaziantep için en önemli projelerden biri olan Mozaik Müzesi'nin de kentin dışında 45 dönümlük bir arazi üzerinde kurulmasının planlanmasının önemine işaret edildi.
Gaziantep 27 Gazetesi, 19.07.2007
|
ANADOLU'DAKİ TARİHSEL KOMŞULUK
Bizans Sempozyumu'ndaki "Selçuklu"
bildirileri, dostluğun ve kardeşliğin
izlerini yansıttı.
Siyasetin seçim söyleminde "kardeşlik" öne
çıktı.
Çünkü Anadolu'nun "birlikte yaşama"ya dayalı
"kendine has" toplumsal tarihini
kavrayamayanlar, buna yabancı "Batı" nın
"azınlık" kavramına sarılmışlar...
O kadar ki "demokrasi" yi bile farklı
toplumsal beklentilere dayanan farklı
görüşler yerine, sadece "farklı ırk" lara
bağlar oldular.
Onlara göre insanların "düşünce" leri ne
olursa olsun, demokrasi için asıl önemli
olan "etnik köken" leri.. En gerici
fikirleri savunanlar bile eğer "azınlık"
lardansa, "demokrat" sayılıyorlar.
İşte böylesi "ayrılıkçı" anlayışların "insan
hakları" adına "siyasallaştığı" şu seçim
ortamında, Anadolu'daki "ortak yaşama
kültürü" nün temellerine de değinilen bir
etkinlik, 25-28 Haziran 2007'de
gerçekleştirildi.
Vehbi Koç Vakfı'nca, İstanbul Arkeoloji
Müzesi'nin ev sahipliğinde, Sevgi Gönül
anısına düzenlenen, "Uluslararası Bizans
Araştırmaları Sempozyumu" nda, bazı
bildiriler de "Bizans ile Selçuklu" nun
ortak uygarlık değerlerini ele almışlardı.
Örneğin bu birlikteliğin mimarideki
yansımalarını "Selçuklular, Bizans
malzemesini kendi öz yaratıları ile
birlikte, büyük hoşgörü ve uyumla
kullanmıştır" diyerek anlatan Gönül Öney
şunları vurguluyor: "Selçuklular, İran ve
Ortadoğu'nun zengin mirasını bünyelerinde
yoğurarak, Anadolu'da Hıristiyan, Bizans ve
Ermeni yerleşim bölgelerinde yeniden
şekillendirdi. Değişik din, dil ve
kültürlerden gelen ustaların tasarımları,
eserleri, Anadolu'da yeniden filizlendi..."
Öney'e göre Selçuklu sanatına özgü taş
kabartma, sembolik aslan, çift başlı kartal,
tavus, balık, ejder, hayat ağacı gibi
figürler, "Orta Asya inançlarını Bizans
gelenekleriyle harmanlayarak" camileri,
medreseleri, hanları, kaleleri, sarayları
süslemişlerdi...
Aynı etkilenmenin "sikke" lerdeki izlerini
anlatan Adil Özme de şunları söylüyor:
"Selçuklu sikkelerinde cepheden tasvir
edilmiş yarım portreler, tahtta oturan
tasvirler ve ejderle mücadele eden atlı
tasvirleri gibi Bizans figürlerinin yer
alması dikkat çekicidir..."
Benzer şekilde Tuna Artun 'un "Anadolu'nun
Türkleşmesinde Bizans Dünyasının Rolü";
Antony Eastmond 'un "13. yy'da
Kültürlerarası Evlilik ve Anadolu Sanatına
Etkisi"; Sabahattin Türkoğlu 'nun "Bizans
Kıyafetlerinde Türk Etkileri"; Mustafa Daş
'ın "Bizans'ta Türklere Verilen Sıfatlar";
Koray Durak 'ın "Bizans'ta Türklerin
Tanımı"; Aynur Durukan 'ın "Bizans, İlk
Beylikler ve Selçuklular"; Muradiye Bursalı
'nın "Bizans ve Selçuklu'da Hayat Ağacı
Motifi"; Erdoğan Merçil 'in "Sultan
Sencer'in Bizans İmparatoruna Mektubu";
Cesim Avcı 'nın "Selahaddin Eyyubi ve
Bizans" ile Ayla Ödekan 'ın "Kültürler Arası
Etkileşim ve Mukarnas" gibi bildirileri de
"Anadolu'daki beraberliklerin ortak
mimarları" nı tanıtan diğer bilimsel
sunumlar...
Ne var ki sempozyumun resmi teması
"Onikinci-Onüçüncü Yüzyıllarda Bizans
Dünyasında Değişim" olduğundan, günümüzün
"Anadolu'ya yabancı kimlik arayışları" na da
"ders" verebilecek bu sunumlar, 90 bildiri
arasında "önemlerine uygun yoğunlukta" yer
alamadılar.
Nitekim Bizans'la ilgili bir sempozyumun
"ilk kez" yapılmasını; "Hiçbir zaman bizim
bilim alemimiz ciddi Bizans uzmanı
yetiştirmedi. Atatürk döneminin dışında
böyle bir teşebbüs de olmadı" diyerek
sorgulayan İlber Ortaylı da şunları
vurguluyordu: "Fakat Bizantinistler dünyası
da Türkleri, bir-ikisi dışında Arapları ve
İranlıları öğrenemedi ve tanımadı. Şahsen bu
sempozyumda bunu gözlemledik, en tanınmış
Batılı Bizans uzmanları, imparatorluğun yanı
başında yaşayan Selçuklu dünyasını bir
öğrenci kadar tanımıyorlardı..." (01 Temmuz
07-Milliyet/Pazar)
Burdur'un Ağlasun ilçesine de adını veren
antik Sagalassos kentinde 1999'da bulunan
bir insan iskeletinin DNA testi herkesi
şaşırtmıştı. Aynı kazıdaki işçilerde de
"benzer" DNA değerleri çıkmıştı.
Yaklaşık 3 bin yıla uzanan bu "akrabalık"
ilişkisi için dönemin Kültür Müdürü Musa
Seyirci demişti ki: "Anadolu Türkleşirken,
Türkler de Anadolululaştı... "
Antalya'da 1990'larda düzenlenen "Selçuklu
Seminerleri" nin de emektarı olan Seyirci,
şimdi nedense yapılmayan o anlamlı Anadolu
buluşmalarında hep şunu söylerdi: "Türkler
bu topraklardaki kültürleri de sahiplenerek
farklı bir uygarlık kimliği yarattılar..."
Gerçekten de Arabistan Müslümanlığı ile
Anadolu'daki nasıl farklıysa; Hıristiyanlık,
Avrupa ile Anadolu'da nasıl aynı değilse;
hatta Irak veya İran Kürtleriyle Anadolu
Kürtleri için de geçerli olan bu durum, Orta
Asya ile Anadolu Türklerinde de açıkça
gözleniyor... Dahası Anadolu'daki Bizans
bile İtalya'daki Roma'dan "ayrı kimlik" ler
sergilemiyor mu?
İşte bu "harmanlanma" içinde özellikle
Selçuklular, kendilerinden "önceki" lere de
sahip çıkmasalardı; örneğin Aspendos'u
onarıp güçlendirmeselerdi; şimdi "Anadolu
Ateşi" gösterilerini tartışmak bir yana,
belki de bu antik tiyatrodan da yoksun
kalmıştık...
Bizans sempozyumunun 2.'si, İstanbul'un
Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010'da
yapılacak. Umarız bu kez ana teması da
"Anadolu'daki Tarihsel Komşuluk" olur...
Öyle bir komşuluk ki; "birlikte yaşanan
yurdun, birlikte uygarlaştırılması" nı
öğretiyor.
İlerleyen çağlarda, aynı kenti, aynı sokağı,
aynı bahçeyi paylaşanlar arasında "azınlık
ayrımı" nı aklına bile getirmeyen "Anadolu
bilgeliği" nin kökenlerini; hatta bu
bilgeliğin, Batı'da "karanlık" geçen
ortaçağı Anadolu'da nasıl "aydınlık"
kıldığını da hem bizimkilere, hem de
Avrupalılara anlatmak, 2010'u daha da
anlamlı kılmaz mı?
Cumhuriyet, 19.07.2007
|
AYVALIK'TA ESKİ EVLER TEHLİKE SAÇIYOR
Ayvalık'ta bulunan eski evler adeta faciaya davetiye çıkarıyor.
1700 bina içinden en ilginci ise Alibey Adası Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan 150 yıllık eski Rum evi.
Buradan geçenlerin yüreğini ağzına getiren binanın üst katı tamamen yıkılmış durumda.
Binanın sadece üst katında balkon üzerindeki duvarın ise beşik gibi sallanması vatandaşları tedirgin ediyor.
Çevre sakinleri, "Burası çok işlek bir cadde, her an bir tehlike yaşanabilir.
Burada çocuklar oynuyor. Yaşanacak bir felaketin sorumlusu kim olacak? Anıtlar Kurulu bir çivi dahi çakılmasına izin vermiyorsa o zaman tedbir alsın. Güzelim binalar bir bir yok oluyor." şeklinde konuşarak tepkilerini dile getirdiler.
Haber Ekspres, Fotoğraf: turkeyinphotos.com, 19.07.2007
|
|
 |
1227 YILLIK KİLİSE 400 BİN DOLARA SATILIK
Bursa’ya bağlı Trilye’nin (Zeytinbağı) Siyi Köyü’ndeki dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak gösterilen 1227 yıllık Başmelekler Kilisesi, 400 bin dolara satışa çıkarıldı.
Kilisenin sahibi Tekser İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mete Yalçın, yapıyı satın alacak kişinin restore ettirip, Mudanya’ya turist çekecek bir kaynak haline getirmesini istediğini belirtti. Daha önce iki kez el değiştiren kiliseyi 780 yılında İmparator Konstantin Porphyrogennetos, Siyi halkına teşekkür amacıyla yaptırdı. Tirilye-Mudanya karayolu üzerindeki sahil köyü Siyi’de bulunan kilise Baş Melekler adına kuruldu. Akıl hastalarını iyileştirdiği düşünülen kilise 8 bölümden oluşuyor.
Tekser İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mete Yalçın tarafından 400 bin dolara satışa çıkarılan kilisenin satışını Turyap Çengelköy Ofisi gerçekleştiriyor. Başmelekler Kilisesi’nin Hıristiyanlık için önemli kutsal yerlerden biri olduğunu belirten Turyap Çengelköy Temsilcisi Ulvi Özcan kilisenin neden satışa çıkarıldığını şöyle anlattı: "Kilisenin sahibi bu kiliseyi aldığında turist çekebilecek bir yapı haline getirmek istiyordu. Ancak vakit ayıramadı. Kilisenin harabeye dönüşmemesi için 400 bin dolara satışa çıkardı. Bu kilise, sadece Hıristiyanlık için önemli olmamalı. Kiliseyi satın alacak kişinin yapıyı kültür varlıklarımıza sahip çıkmak niyetinde olan bir sanatsever olmasını istiyoruz."
İmparator Konstantin Porphyrogennetos’un 780 yılında kendisini fırtınadan kurtaran köylülere teşekkür etmek için inşa ettirdiği Taksiyarhon Kilisesi olarak da bilinen kilise, 1448 yılında tamir gördü ve 1819 yılında da Sultan II.Mahmut’un izni ile yeniden restore edildi. Akıl hastalarını tedavi etmesiyle tanınan kilise, 1922 yılına kadar gerek Rumlar gerek Türkler tarafından ziyaret edildi ancak Siyi şimdiki adıyla Kumkaya’ya Müslüman halkın yerleşmesiyle, kilise önemini kaybetti. Naos, Narthex, Exo Narthex, Aziz Haralamboş şapeli, Aziz Nikolas şapeli, giriş mekanı, Kuzeydoğuda bir oda ve tedavi hücresi olmak üzere sekiz bölümden oluşan Başmelekler Kilisesi’nde süsleme olarak sütun ve başlıkları ile renkleri seçilemeyecek kadar harap olan freskolar görülüyor. Kemerlerde, ayakta duran, başları haleli iki figür bulunuyor. Ortodoks kilisesi, her yıl Fener-Rum Patriği Barthelemaos tarafından ziyaret ediliyor. Kiborion planlı bir yapı olan Baş Melekler Kilisesi’nin, Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren mezar binalarında da görülen, dört duvar üzerine oturan beşik tonozlar ve yükselen kubbeden ibaret bir görünüşü bulunuyor. Bu plan tipinin örneklerinden iki tanesi de İstanbul’da bulunuyor.
Hürriyet, Haber: Meltem Kara, 19.07.2007
|
URARTULARDAN KALMA KANALİZASYON SİSTEMİ
Erzincan'ın Üzümlü
İlçesi'nde bulunan
Altıntepe mevkiinde, 2003 yılından
itibaren yürütülen arkeolojik kazılar
dahilinde, Urartular dönemine ait
tuvalet ve kanalizasyon sistemi ortaya
çıkarıldı.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet
Karaosmanoğlu nezaretinde yürütülen
çalışmalar neticesinde, Urartu dönemine
ait tuvalet ve kanalizasyon sisteminin
ortaya çıkarıldığı belirtildi.
Karaosmanoğlu, ortaya çıkarılan
kalıntıların bugüne kadar bulunanların
en eskisi olduğunu belirtti.
Altıntepe'de, kazılara öğretim
elemanları, araştırma görevlileri,
öğrenciler ve işçilerden oluşan 35
kişilik bir ekip katılıyor.
Zaman, Haber: Burhan Torunlar, 19.07.2007
|
 |
MECLİS'TE MİMARİ KATLİAM VAR
Türkiye Büyük Millet Meclisi kampusunda,
mimari yapıya uygun andezit kaldırım
taşlarının sökülüp, yerlerine bina ve
bahçeyle hiç uyumlu olmayan yeni kaldırım
taşlarının döşeniyor olması tepkiyle
karşılandı.
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nden
yapılan açıklamada, "Türkiye'nin simgesel
değeri yüksek bu yapısında
gerçekleştirilecek her ter fiziksel müdahale
ve faaliyet, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu çerçevesinde yapılmalıdır. Tüm
işlemler Ankara Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Ku-rulu'nun
bilgisi dahilinde gerçekleştirilmelidir.
Ortada tam bir kanun ve kural tanımazlık
vardır" denildi.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin
açıklamasında şu görüşlere de yer
verildi:"Meclis binasının projesi 1938
yılında düzenlenen bir yarışma sonunda
ortaya çıktı. Uygulanacak projeyi bizzat
Atatürk seçti. Bu bina, Bakanlıklar
kompleksinin içindeki en önemli yapıdır.
Binanın mimarı Avusturyalı Prof. Clemens
Hoizmeister'dir. Söz konusu mimar, yapının
yanı sıra bahçe ve kaldırımları da
tasarlamıştır. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak
Meclis kampusundaki özgün ve sağlam
durumdaki kaldırım taşlarının bu şekilde
yenilenmesini onaylamamız mümkün değildir.
Yapının ve açık alanlarının özgün
şekillenişinin tarihimizden ve toplumsal
belleğimizden fiziksel, mimari ve kültürel
olarak koparma girişimleri bizi ve
geleceğimizi yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, toplumsal hafızamıza ve
tarihimize sahip çıkmak, demokrasi
geleneğimizi kökleştirmek için Meclis
Başkanlığından yaptığı bu yanlış uygulamaya
bir an önce son vermesini, sökülen taşların
yerlerine yerleştirilmesini istiyoruz."
Birgün, Haber: Betül Kansu, 19.07.2007
|
 |
3 BİN YILLIK ATÖLYE SİT ALANI OLDU
Akdeniz havzasının tarihteki en büyük
açık hava heykel atölyesi Yesemek, birinci
derece Arkeolojik sit alanı ilan edildi.
Gaziantep'in İslahiye ilçesinde yer alan
Yesemek'te yapılan kazılarda, bugüne kadar
300 dolayında heykel gün yüzüne çıkartıldı.
İslahiye ilçesinin Karatepe sırtlarında
yeralan Yesemek, yöre halkının deyimiyle bir
heykel tarlası... Yaklaşık 3 bin yıl önce
Hitit İmparatorluğuna ait heykel ve
kabartmaların bulunduğu atölye 110 dönümlük
bir alanı kapsıyor.
1890 yılında keşfedilen Yesemek, Adana
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu kararıyla birinci derece arkeolojik
sit alanı olarak tescil edilerek koruma
altına alındı.
Trt/Haber, 19.07.2007
|
1800 YILLIK MEZAR BULUNDU
Balıkesir'in Erdek
İlçesi yakınlarındaki
Kyzikos Antik Kenti'nde sürdürülen kazı
çalışmaları sırasında bir zeytin bahçesinde
Roma Dönemi'ne ait 1800 yıllık lahit mezar
bulundu. Mezarda aynı aileden 6 kişinin
kafatasları bulundu.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Arkeoloji
Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Nurettin Koçhan'ın
başkanlığındaki ekip tarafından Kyzikos
Antik Kenti'nde yürütülen kazı çalışmaları
sırasında lahit aile mezarı ortaya
çıkartıldı. Jandarmanın lahit mezarın
bulunduğu zeytin ağaçlarının arasındaki
bölgede daha önce kaçak kazı yapıldığını
belirtmesi üzerine kazılarını bu bölgede
yoğunlaştıran kazı ekibi, bir günlük
çalışmanın ardından 60 santim derinlikte
lahit mezara rastladı. Lahit mezarın
tonlarca ağırlıktaki kapağının iş makinası
vasıtasıyla kaldırılmasının ardından açılan
mezarın içinde aynı aileden kişilere ait 6
kafatası ve o dönemde mezarların içine
yerleştirilen ölü eşyaları bulundu.
Bulunan lahit mezarın bölgede bugüne kadar
kaçak kazı yapanlar tarafından soyulmamış ve
orijinal haliyle duran ilk mezar olduğuna
dikkat çeken Kazı Başkanı Nurettin Koçhan,
mezarın 2. yüzyıl Roma dönemine ait olduğunu
söyledi. Lahit mezarın bulunmasının
bölgedeki arkeolojik çalışmalar açısından
çok önemli olduğunu belirten Koçhan, "Biz 6
Temmuz'da bu bölgede kazılarımıza başladık.
Jandarma ekipleri bize bölgede kaçak kazı
yapılacağı ihbarı aldıklarını ve daha öncede
zeytin ağaçlarının arasında kaçak
kazıcıları yakaladıklarını ilettiler. Bunun
üzerine kazılarımızı bu bölgede
yoğunlaştırdık. Lahit mezarın olduğu alanda
geçen yılda kazı yapmak istemiştik, ancak
kaçak kazıcılar biz yaklaşmayalım diye daha
önce oraya domuz ölüsü attıkları için
kazamamıştık. Burada yaptığımız kazıda
toprağın yaklaşık 60 santim altında bir
lahit mezar kapağına rastladık. Erdek
Belediyesi ve kaymakamlıktan mezar kapağının
kaldırılması için bize iş makinası
gönderildi. Mezarın kapağını açınca içinden
bir aileye ait mezar çıktı. Şu ana kadar
mezarda 6 tane kafatası ile seramik ve cam
ölü hediyeleri çıktı. O dönemdeki inanışa
göre ölen kişilerin mezarına kullandıkları
ve sevdikleri eşyalar da konuluyordu. Şu
anda kafataslarını çıkardık, toprağın daha
alt kısmında başka eşyalarda olabilir.
Onları da çıkartacağız. Bu mezarın özelliği
bölgede bugüne kadar soyulmamış, talan
edilmemiş, orijinal haliyle bulunan ilk
lahit mezar olması. Biz daha önceki
kazılarımızda 3-4 adet daha lahit mezar
bulmuştuk, ancak defineciler kafataslarını
bile almışlardı, tamamen boştu. Buradan
çıkan kafatasları bölgeye gelecek
antropologlar tarafından incelenerek, kesin
olarak hangi döneme ait olduğu, ölüm
nedenleri, yaşları ve cinsiyetleri tespit
edilecek" şeklinde konuştu.
Balıkesir Kent Haber, 19.07.2007
|
TROIA ANTİK KENTİNDE KAZILAR BAŞLADI
Çanakkale'nin merkeze bağlı Tevfikiye Köyü
sınırları içerisinde bulunan Troia Antik
Kenti'ndeki 2007 yılı arkeolojik kazıları
başladı.
Troia antik kentindeki kazı çalışmaları ile
ilgili açıklamalarda bulunan kazı heyeti
başkanı Almanya'nın Tübingen Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ernst Pernicka, bu
seneki çalışmaların 8 hafta süreceğini
belirterek, "Bu yılki çalışmalarda özellikle
önceki senelerde çok tartışmalara sebep olan
aşağı şehir savunma hendeği ve savunma
sisteminin sorularını cevaplandırmak için
kazı çalışmalarını yapacağız. Diğer yandan
da kuzey doğu bölümünde çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Bu yılki kazılara çoğu Almanya
ve Türkiye'den olmak üzere İngiltere,
Avusturya ve İtalya gibi 7 ülkeden 35'e
yakın bilim adamı katılacak. Çalışmalar
özellikle önümüzdeki yıldan itibaren daha
çok önceki çalışmaların değerlendirilmesi ve
buluntular üzerinde olacak. 2009 ve 2010'da
da 1988 yılında başlayan çalışmaları son
yayınıyla tamamlayıp yeni dönem Troia
kazılarının son yayınlarını yapacağız. Ancak
bu son yayın bizim Troia'daki kazı
çalışmalarını bitiriyoruz anlamı taşımıyor.
Bundan sonraki kazı çalışmalarımızı da diğer
kazı konseptlerimizle birlikte devam
ettirmeye çalışacağız" dedi.
Açıklamasında özellikle antik kentin
girişinde yapılmasın planlanan Troia
Müzesi'ne de temas eden Prof. Dr. Pernicka,
"Kazıların yanı sıra buna paralel olarak
önceki yıllarda başlatılan Troia Müzesi ile
ilgili gelişmelerin de devam etmesini
umuyoruz" diye konuştu.
Troia antik kentindeki çalışmalar 5 Eylül
tarihinde sona erecek.
Çanakkale Kent Haber, 18.07.2007
|
 |

|
DEFİNE ARARKEN SUYU PATLATTILAR
Tarihi geçmişi çok eski yıllara dayanan İzmit’te nereyi eşeleseniz pekçok değerli eser çıktığı biliniyor. Tarihi eserlerin araştırılması, bulunması ve sergilenmesi öncelikle Müze Müdürlüğü'nün sorumluluğunda. Bir de toprak altında var olduğu düşünülen definelerle ilgilenenler var. Onların derdi Hellenistik ya da Roma Dönemi'ne ait heykel bulmak değil. Onlar çil çil altın dolu küpler bulmanın peşinde. Kimine göre definecilik bir hobi. Kimine göre de hastalık derecesinde bir tutku.
Körfez Mahallesi Duygulu Sokak'ta şu günlerde çevre sakinlerinin de heyecanla izlediği bir çalışma var. Sokağın ortasında define aranıyor. Hem de yasal izinle. Ahmet Sancar ve Ferhat Uçar adlı kişiler, Duygulu Sokak'ta define olduğuna inanıyorlar. Defineyi bulmak için kazı yapmak isteyen Sancar ve Uçar, Kocaeli Valiliğine başvuru yaparak kazı iznini de aldılar. İki gündür polis nezaretinde kazı yapılan sokakta, dün önemli bir sorun ortaya çıktı. Define kazısı için ilk kazma vurulduğunda sokağın altından geçen içme suyu borusu patlatıldı.
Dün gazetemiz muhabiri define arayan Ahmet Sancar ve Ferhat Uçar ile görüşmek istedi. Ancak Sancar ve Uçar ısrarla görüşmekten kaçınırken, fotoğraflarının çekilmesini de istemediler. İSU ekiplerinin patlayan boruyu onarmasının ardından define kazısının devam edeceği belirtildi.
Özgür Kocaeli, 18.07.2007
|
BULGARİSTAN'DA ANTİK ALTIN MASKE GÜN IŞIĞINA ÇIKARTILDI
Bir Bulgar arkeoloji ekibi, geçmişi MÖ. 4. yüzyıla dayanan altın bir maske ortaya çıkardı.
Trakyalı bir hükümdarı resmettiğine inanılan eşya, Bulgaristan güneydoğusunda, Sofya'nın yaklaşık 290 km doğusundaki Sliven kasabası yakınlarındaki bir mezarda bulundu.
Maske, Bulgaristan'da 150 yıldır bulunan ikinci altın maske oldu.
Arkeologlar ayrıca bir altın yüzük, gümüş ve bronz kaplar ve cenaze hediyeleri de ortaya çıkardılar.
Southeast European Times, 18.07.2007
|

|
 |
TARSUS ROMA HAMAMI VE GÖZLÜKULE KAZILARI BU YIL YAPILMAYACAK
Tarsus’ta her yıl kazı çalışmaları yapılan ve tarihi eser aranan mekanlarda bu yıl kazıların yapılmayacak olması üzüntüyle karşılandı. Özellikle Antik Yolda çalışmaların durdurulmasından sonra buranın sponsoru olan Berdan Tarih Vakfı'nın yeni sponsorluğunu Roma hamamının yerindeki kazılara kaydırdığı ve destek verdiği biliniyordu. Ancak buradaki kazılara izin çıkmadı.
Yine bir başka kazı yapılan alan ise Gözlükule Höyüğü idi. Burayada Kültür bakanlığının bu yılki proğramında kazı izni çıkmadığı öğrenildi.
Tarsus için büyük önem arzeden her iki alana kazı izni çıkmaması sonrasında bu yıl ekipler ve öğrenciler buraya gelmedi. Oysa burada yapılan kazılarda hem tarihe ışık tutuluyor, hem arkeoloji öğrencileri stajını uygulamalı olarak görüyor, hemde gelecek için önemli bilgiler elde ediliyordu. Ancak araya seçim çalışmalarının girmesinden dolayı bu yıl Türkiye’nin birçok yerindeki kazılara izin çıkmadı. Bu il ve ilçeler arasında Tarsus’unda olması nedeniyle gerek Gözlükule, gerekse Roma Hamamı gibi bölgelerdeki kazılarada izin verilmedi. Bu nedenle her iki alanda bir faaliyet gözlenmiyor. Bu izin olayının çıkmaması Tarsus için büyük kayıp olarak nitelendiriliyor.
Tarsus Haber, Fotoğraf: TAY Projesi 18.07.2007
|
KAZILARA SICAK ENGELİ
Güneş altında saatlerce çalışmak zorunda
kalan arkeoloji grupları, zor şartlar
altında da olsa kazı programlarını
üniversitelerin tatile girdiği yaz aylarında
gerçekleştirmeyi tercih ediyor. Ancak,
küresel ısınma olgusuyla birlikte bu yıl tüm
dünyada etkili olan yüksek sıcaklık
değerleri karşısında çaresiz kalan
araştırmacılar, çalışmalarını Eylül-Ekim
aylarına ertelemek zorunda kaldılar.
Türkiye’nin önemli antik kentleri
arasında gösterilen Adana’nın Kozan İlçesi
yakınlarındaki Anavarza ile Karasis Kalesi
ve Yumurtalık’taki Ayaş antik kentinde
çalışmalar yürüten İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sayar da tarihi
eserleri gün yüzüne çıkarmaya eylüle kadar
ara vermek zorunda kaldıklarını söyledi.
Türkiye Gazetesi, 18.07.2007
|
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ ELAZIĞ'DA TOPLANIYOR
Tarihi Kentler Birliği üyesi belediyelerin
problemlerine çözüm oluşturmak amacıyla
düzenlenen Tarihi Kentler Birliği seminerlerinin
bu yılki üçüncü toplantısı, 4-5 Ağustos 2007
tarihlerinde Elazığ Belediyesi’nin ev
sahipliğinde yapılacak.
Akgün Otel’de, gerçekleştirilecek olan Elazığ
Semineri’nde, “Geleneksel Kent Dokularının Yeni
Gelişme Alanlarıyla Buluşması” başlıklı konu ele
alınacak. Kent gezisi kapsamında ise Keban,
Harput, Hüseynik, Palu ve Sivrice’deki doğal ve
kültürel miras alanları ziyaret edilecek.
Türkiye Gazetesi, 18.07.2007
|
İTALYANCA TERCÜME RÖTARI
Malatya'daki Arslantepe Höyüğü'ndeki en eski sarayın Açık Hava Müzesi'ne dönüştürülmesi için İtalyanca hazırlanan projenin keşif bedelinin belirlenmesi için Türkçeye çevrilmesi bekleniyor.
Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürü Derviş Özbay'dan alınan bilgiye göre, yaklaşık 5 yıldan beri konuşulan ancak projesi geçtiğimiz ay Anıtlar Yüksek Kurulu'nca onaylanan Arslantepe Açık Hava Müzesi'nin ihaleye çıkartılabilmesi için gereken keşif bedelinin belirlenmesinin İtalyanca olan projeye takıldığı belirtildi.
Özbay, "Arslantepe Höyüğü'nde kazı yapan Roma Üniversitesi ekibini bekliyoruz. İtalyanca hazırlanan proje Türkçe’ye çevrilerek projenin keşif bedeli çıkartılacak" dedi. Arslantepe Höyüğü'nden, şu anda dünyanın bilinen en eski eseri niteliğinde gün yüzüne çıkartılmış olan çok sayıda tarihi eser bulunuyor.
Malatya Haber, 18.07.2007
|
 |
OLBA'DA KAÇAK KAZILAR ARTTI
Mersin'in Silifke
İlçesi'nde bulunan Olba (Uğra) ören yerinde,
Mersin Üniversitesi (MEÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emel
Erten başkanlığındaki ekip tarafından Kültür ve
Turizm Bakanlığı izniyle yapılan arkeolojik
yüzey araştırmalarının 2007 çalışma dönemi
tamamlandı.
Araştırmayı
değerlendiren Arkeologlar Derneği Mersin Şube
Başkanı Tuna Akçay, Olba'da yeni çiftlik evleri
ve haç kabartmaları bulunarak kayıt altına
alındığını, geçtiğimiz yıla oranla bu yıl
Olba'da kaçak kazıların da arttığını söyledi.
Şeytanderesi Vadisi'ndeki mağara kilisenin
bulunduğu yamaçta yer alan bir kabartmanın alt
kısmının delinerek bu deliklere dinamit
yerleştirilip patlatıldığına vurgu yapan Akçay,
konuyla ilgili olarak Silifke Kaymakamlığı'na ve
Silifke İlçe Jandarma Komutanlığı'na gerekli
başvurularda bulunduklarını kaydetti.
25 Haziran-15 Temmuz
tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma
heyetinde Doç. Dr. Emel Erten başkanlığında,
Yrd. Okt. Murat Özyıldırım, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Temsilcisi ve Tarsus Müze Müdürü
Abdülbari Yıldız, MEÜ Jeoloji Bölümü Arş. Gör.
Dr. Kıvanç Zorlu, Kimya Yük. Müh. Noyan Dilek,
Dr. Sibel Ünalan, Arkeologlar Derneği Mersin
Şube Başkanı Tuna Akçay, MEÜ arkeoloji bölümü
öğrencisi Hakan Durmaz görev aldı.
Olba'da yapılan
arkeolojik belgeleme çalışmalarında yüzey
araştırmaları sırasında araştırma ekibi
tarafından daha önce bilimsel yayını yapılmamış
yeni çiftlik evleri (villae rusticae) bulundu.
Eski çağda kullanılan bu yapıların bu dönemlere
kadar çeşitli şekillerde kullanıldığı
belirlendi. Doç. Dr. Emel Erten ve Yük. Müh.
Noyan Dilek, Olba'nın su sistemi üzerine
araştırmalarını sürdürürken, suyun bu kentin
geçmişinde nasıl bir yeri olduğu konusunu da
ayrıntılı bir biçimde araştırdı" dedi.
Anayurt Gazetesi,
18.07.2007
|
 |
BODRUM'DA TARİHİ
ESER VE UYUŞTURUCU OPERASYONU
Muğla'nın
Bodrum İlçesi'nde, tarihi eser ve uyuşturucu
madde ticareti yaptığı iddia edilen 1 kişi
yakalandı.
Muğla Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve
Organize Suçlarla Mücadele Şubesi
koordinesinde Bodrum Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Grup Amirliği'ne bağlı
ekipler, bir süredir takip ettiği B.K.'nın
Turgutreis'de oturduğu evinde hint keneviri
yetiştirerek esrar elde ettiğini ve bu
esrarı sattığını belirledi. Polis ayrıca
aynı kişinin tarihi eser kaçakçılığı
yaptığını tespit etti. Eve operasyon
düzenleyen polis, B.K. adlı kişiyi yakaladı.
B.K.'nın sorgunun ardından adliyeye sevk
edileceği öğrenildi.
Evde yapılan aramada, 270 gr esrar, 10 kök
keneviri bitkisi, 35 adet otomatik tüfek
fişeği, Roma ve Hellenistik döneme ait 2 adet
amfora, 1 adet gözyaşı şişesi, bir adet huni
ve 1 adet yağdanlık ele geçirildi. Tarihi
eserlerin piyasa değerinin 75 bin YTL olduğu
öğrenildi.
Muğla Kent
Haber, 18.07.2007
|
YILLARDIR KAYIP OLAN LAL BABA TÜRBESİ GÜN YÜZÜNE
ÇIKARILDI
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
sağır ve dilsiz kişilerin dua ve muska almak
için ziyaret ettikleri, adı tarihe 'Lal Baba'
olarak geçen veli zatın, Erzurum'da yıllardır
kayıp olan mezarı, merhum Doç. Dr. Zeki Başar'ın
yerini tespit etmesinin ardından Yakutiye
Belediyesi tarafından restore edildi.

Erzurum Yeğenağa Mahallesi'ndeki
ziyarethanenin üzerini kapatan metruk yapıları
yıkan Yakutiye Belediyesi ekipleri, mezarlık ve
çevresini aslına uygun olarak yeniden düzenledi.
Konu ile ilgili açıklama yapan Yakutiye Belediye
Başkanı Fahrettin Atınç, Erzurum'un manevi ve
kültürel değerler açısından büyük bir merkez
olduğunu ve şehir merkezinde metruk yapılar
altında kalan onlarca mezar, ziyarethane
bulunduğunu ifade ederek, bu değerleri gün
yüzüne çıkarmak için çalışacaklarını kaydetti.
Etrafına bahçe yapılan ve duvar çekilen
ziyarethane her gün onlarca kişiyi ağırlıyor.
Osmanlı döneminde büyük saygı gören, efsane
ve menkıbelerde adı geçen Lal Baba hakkında
geniş bir bilgi bulunmuyor. Kaynaklarda kanaat
önderi, alim ve hekim olduğu hakkında bilgiler
bulunan Lal Baba'nın bir rivayete göre 1840'lı
yıllarda diğer bir rivayete göre ise 1200'lü
yılarda yaşadığı sanılıyor. Her iki rivayetinde
doğru olabileceğini söyleyen Tarihçi-Yazar
Muzaffer Taşyürek'e göre ise Osmanlı dönemi
menkıbelerinde adı geçtiği için 17. yüzyılda
yaşadığı ağır basmakta.
Lal Baba'nın kabrini gün yüzüne çıkaran ve
yetkililerle ilk görüşmeleri yapan Merhum Doç.
Dr. Zeki Başar ziyaret hane hakkında şu notları
düşmüştür; "Halen Kınakına Sokağı'ndaki düz dam
örtülü küçük bir kulübe halinde olan türbe veya
mezar kaldırılmış olup, yerinde şoför Kaya'ya
ait tek katlı mütevazı bir ev vardır."
Lal Baba Ziyaret hanesi'nde bulunan bir
kitabede ise şunlar yazılıyor; "Hulusi kalb ile
gel eyle gel can ziyaret. Abdulfettahi El Enisi
bulup yaptı anı, hayıresi belirsiz olmuş iken
bir nice sal budur hudaya mahsi matlab. Raht
binaesi budur nakdi sarfi gayret eden Bolulu
Mustafa Ağa himmetesi fehimi geldi tarih lafzı
üzre bin ikiyüz altmış ikisi."
Zaman, Haber: Muhammet Hatunoğlu, 17.07.2007
|
OSMANLI EVLERİ KORUMA ALTINDA
Balıkesir'in Edincik beldesindeki Osmanlı döneminden kalan tarihi ahşap 150 ev koruma altına alındı.
Edincik Belediye Başkanı Fevzi İpek, "Tarihi evlere mal sahipleri tamirat yapamıyor.
Anıtlar Kurulu izin vermiyor. Evler Anıtlar Kurulu tarafından koruma altına alındı" dedi.
Haber Ekspres, Fotoğraf: haberler.com, 17.07.2007
|
 |
VAHDET ÇEŞMESİ HAYATA GEÇTİ
Bolu Şehit Kani Caddesi ile Tavil Mehmet Paşa
Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunan ve
yapılışı yüzlerce sene öncesine dayanan tarihi
Vahdet Çeşmesi bir süre önce bulunduğu yerden
alınarak, Bolu Lisesi yokuşunun karşısındaki
daimi yerine taşınmıştı.
Bolu Belediyesi, Mimarlar Odası ve Bolu Rotary
Kulübü’nün desteğiyle Bolu’da ilk defa yapılan
tarihi çeşmenin restorasyonu tamamlanarak
yapılan törenle hizmete sunuldu.
Açılış töreninde söz alan Bolu Mimarlar Odası
Başkanı Hüseyin Özsoy konuşmasında; “ Daha önce
Bolu’da buna benzer tarihi yapılar bir hayli
çoktu. Fakat o yıllarda korumacılığın
olmamasından dolayı bu eserlerin birçoğu
kayboldu. Bolumuzda buna benzer 10 adet çeşmemiz
var. Bundan 4 yıl önce başlattığımız bir
çalışmayla koruma kapsamındaki bu çeşmelerimizi
her birini bir mimar arkadaşımıza çizdirmek
suretiyle bu 10 çeşmenin röleve ve restorasyon
çalışmasını bitirdik. Bu çeşmelerin daha önceden
Koruma Kurulu’nda izinleri alınmıştı. Bu gün
açılışını yaptığımız bu çeşmeyi de Belediyemizle
beraber ortak çalışma sonucu açıyoruz. Bu
çeşmeyi açmaktan son derece mutluyum. Çünkü bu
değerlerimizin toplumla beraber yaşatılması
gerekmektedir. Emeği geçen herkesi kutluyorum”
dedi.
Bolu Belediye Başkanı Alaaddin Yılmaz ise
konuşmasında; “ Bolu’da tarihi bir eserin şu
anda yaşatılmasını görüyoruz. Daha geçen sene
çöplük diyebileceğimiz ve basında da sık sık
konu olan bu tarihi eseri şu anda alımlı bir
şekilde karşınızda görüyorsunuz. 70’li hatta
80’li yıllara baktığımızda Bolu’da tarihi
eserler o kadar az ki. Belediye Başkanı olduğum
günden itibaren özellikle Mimarlar Odası'yla
beraber müşterek çalışarak bunlardan hangisini
yaşatabiliriz diye ortak çalışmalarımız oldu. Bu
çalışmalarımız da hala devam ediyor. İlki şu
anda Mimarlar Odası’nın yoğun çalışması ve
sponsorluğu’nun Rotary Kulübü’nün yapması sonucu
böyle çok değerli bir çeşmeyi hizmete açıyoruz.
Üzerindeki eski kabartma yazıttan da
anlaşılacağı üzere çok önemli bir çeşme olduğunu
görüyoruz. İnsanın gözleri yaşarıyor.
Dolayısıyla ölü bir yapıyı dip diri bir şekle
sokarak geleceğe taşımanın heyecanını duyuyorum.
Bu çalışmalarımız devam ediyor. Yakında İsmet
Oğultürk Çeşmemizi de açacağız. Saraçhane
Çeşmelerimizde çalışmalarımız sürüyor.
Önümüzdeki günlerde Gülezler Konağı’nı da
açacağız. Şu an da Bolumuzda bulunan tarihi
dokumuza sahip çıkmak için bütün Sivil Toplum
Örgütleriyle beraber el ele çalışmalarımız devam
edecek. Buradan Bolu’lu vatandaşlarıma teşekkür
ediyorum. El birliğiyle Bolu’yu geleceğe taşıma
konusunda gayretli olacağımızı ve bu kadar güzel
manzaraları hep birlikte yaşayacağımızı ifade
ediyor, çeşmenin restorasyonunda emeği geçen
herkesi kutluyor, saygılar sunuyorum” dedi.
Bolu Olay, 17.07.2007
|
HAMAMDAN KÜLTÜR MERKEZİ'NE

Bursa Osmangazi Belediyesi, bir kısmı yıkılan
Ördekli Hamamı'nı restore ediyor. Göz
kamaştıran Ördekli Hamamı'nın restorasyonu
tamamen bittiğinde Bursa, yeni bir kültür
merkezine kavuşmuş olacak. Ördekli
Hamamı'nda incelemelerde bulunan Osmangazi
Belediye Başkanı Recep Altepe, "Bugüne kadar
pek çok tarihi yapıyı restore ettirdik,
fakat Ördekli Hamamı'nın bende ayrı bir yeri
var. Çocukluğumda önünde oynadığım bu tarihi
yapıyı bugün restore ettirmiş olmak bana
büyük mutluluk veriyor" dedi.
Yıldırım Beyazıd döneminde inşaatına
başlanan ve 1400'lü yılların başında
tamamlanabilen tarihi yapı 1400 metrekarelik
bir alana sahip. Planı itibarıyla diğer
Bursa hamamlarına benzemeyen Ördekli Hamamı,
iç içe geçmiş üç-dört aşamalı odalardan
oluşuyor. Erkekler ve kadınlar olmak üzere
birbirine benzeyen iki bölümden oluşan
hamamın bazı kubbeleri tamamen çökmüş
durumda. Yapıldıktan sonra 1496 yılında
kiraya verilen, 1620 yılında halvet ve
soğukluk bölümleri onarılan Ördekli Hamamı,
Cumhuriyet döneminde de onarım geçirdi.
Ancak, bir bölümü tamamen yıkılmış olan
hamam, bir dönem depo olarak da kullanıldı.
Hamam, son 50 yıldır metruk bir
vaziyetteydi.
Toplam alanı bin 900 metrekare olan ve
bin 400 metrekare kapalı alana sahip olan
tarihi yapıda, biri büyük toplam beş salon
bulunuyor. Büyük salon dahil toplam 3 salon
sergi salonu olarak, biri toplantı salonu,
diğeri de çok amaçlı salon olarak
düzenlenecek. Hamam içerisindeki hol ve
odalar ise hat, ebru, minyatür ve tezhip
gibi geleneksel el sanatlarının icra
edilebileceği şekilde düzenleniyor.
Yapı içerisinde fuaye, depo, arşiv ve
büfe gibi aksamlar da bulunacak. Restorasyon
kapsamında otopark da yapılacak.
Ördekli Kültür Merkezi, BursaRay Doğu
Etabı'nın da devreye alınmasıyla çok önemli
bir aktivite merkezi haline gelecek. 200
kişilik 2 büyük salon ile tiyatro
oyunlarının da sahnelenebileceği oditoryum
tarzı bir salonun bulunacağı Ördekli Kültür
Merkezi, kafeteryalarıyla Bursalılar'ın
kültürle iç içe soluklanabileceği bir mekan
olacak.
Bursa Hakimiyet, 17.07.2007
|
PAŞA CAMİİ ONARIMDA
Malatya'da halk arasında "Paşa Camii" olarak da bilinen
tarihi Yusuf Ziya Paşa Camii, restore
ediliyor.
Malatya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden
edinilen bilgiye göre, Malatya Merkez
Mücelli Caddesi'nde bulunan ve yapım tarihi
1792 olan Yusuf Ziya Paşa Camii'nin
restorasyonuna başlandığı ve çalışmaların 30
Eylül 2007 tarihine kadar bitirileceği
belirtildi.
Kesme taştan yapılan caminin yanında
birbirine açılan 2 adet tonozlu mezar da
bulunuyor. Bu arada, restorasyon bedelinin
295 bin YTL olduğu bildirildi.
Malatya Haber, 17.07.2007
|
 |
GECEKONDU CAMİSİNE SELÇUKLU TARZI YENİLEME

Çankaya Belediyesi ibadethanelerde
uzun süredir devam ettiği temizlik, bakım
gibi hizmetlere bir yenisini ekledi.
Gecekonduda hizmet veren Hacılar Camii,
Selçuklu tarzı bir mimari ile yeniden hayat
buluyor.
Ayrım gözetmeksizin tüm
ibadethanelerin temizliğini yapan Çankaya
Belediyesi, yaptığı düzenlemelere bir
yenisini ekledi. Belediye, gecekondu dönüşüm
bölgesi olan Mürsel Uluç Mahallesi’nde
yıkılan Hacılar Camii’nin yerine yenisini
yapıyor.
Mürsel Uluç Mahallesi’nde eski bir
gecekonduda hizmet veren Hacılar Camii’nin
yenisinin temeli, Çankaya Belediye Başkan
Yardımcısı İsa Varlı, Cami Yaptırma Derneği
Başkanı Nafi Yüksel, hayırsever mimar Kadir
Oral ve semt sakinlerinin katılımıyla
atıldı.
Mimar Kadir Oral tarafından Selçuklu
mimarisi cami modellerinden esinlenerek
hazırlanan proje 600 metrekare kullanım
alanında yaklaşık 1000 kişiye hizmet
verecek. İşlemleri belediye tarafından
gerçekleştirilen caminin temel atma
töreninde Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr.
Muzaffer Eryılmaz’ın sevgi ve selamlarını
ileten Başkan Yardımcısı Varlı, 130 metreküp
betona ihtiyacı olan inşaatın eksiklerine de
yardımcı olacaklarını ifade etti.
Yaptığı açıklamada işbaşına geldiği dönemden
itibaren, din - mezhep ayrımı yapmaksızın
tüm ibadethanelere destek verdiklerini ifade
eden Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr.
Muzaffer Eryılmaz, şunları söyledi:
"Nasıl ki, kaderine terkedilmiş,
ailelerin desteği ile ayakta durmaya çalışan
okullarımız bizim için önemliyse,
yurttaşlarımızın katkılarıyla ayakta durmaya
çalışan, insanlarımızın bir aradalığına
vesile olan ibadethanelerimiz de bizim için
ayrı bir önem taşıyor. Üç yıl önce
Bahçelievler Merkez Camii’nde ibadethane
temizliği kampanyamızı başlattığımızda her
kesimden teşekkür aldık, pek çok yerel
yönetime örnek olduk. Benzeri
çalışmalarımızı olanaklarımız elverdiğince
ayrım gözetmeksizin sürdürme gayretinde
olacağız."
İlçe sınırları içerisinde bulunan 159 cami,
4 kilise, 1 sinagog ve cemevi’nin
temizliklerini üç yıldır periyodik olarak
gerçekleştiren iki ekip kurduklarını
belirten Eryılmaz, "Üçüncü yılına giren
kampanyamız çerçevesinde ibadethanelerimiz
yılda dörder kez baştan aşağı temizlenerek
insanlarımızın hijyen ortamlarda ibadet
etmelerine yardımcı olduk. Kıt kanaat
kişisel gayretlerle yaşamsal çevresini
düzenlemeye çalışan yurttaşlarımıza destek
olarak ibadethanelerin bahçe duvarı,
kütüphane, avlu ve bahçe düzenlemesi, bank,
ağaç gibi ihtiyaçlarını karşılarken inşaat
işlerinde de desteğimizi sunduk, sunmaya
devam edeceğiz," şeklinde konuştu
Hürriyet Ankara, 16.07.2007
|
JANDARMADAN TARİHİ ESER OPERASYONU
Jandarma tarafından başta Niğde olmak üzere
11 ilde tarihi eser kaçakçılarına yönelik
düzenlenen "Miras" operasyonunda gözaltına
alınan 40 şüpheliden 27'si adliyeye sevk
edildi. Operasyonda Yunan ve Roma dönemine
ait olduğu belirlenen heykel, sikke ve
tarihi paraların da bulunduğu 4 bin 700
parça tarihi eserin ele geçirildiği
öğrenildi.
Edinilen bilgiye göre, Jandarma Komutanlığı,
Niğde, Konya, İstanbul, Aydın, Antalya,
Mersin, Karaman, Yozgat, Isparta, Burdur ve
Adana illerinde kaçak kazı yapıldığı, bu
kazılardan çıkan eserlerin yurt içi ve yurt
dışına pazarlandığı iddiası üzerine çalışma
başlattı. Jandarma yaklaşık 7 ay süren
takibin ardından, "Miras" adı verilen
operasyonda örgüt lideri Mehmet C'nin de
aralarında bulunduğu 40 kişiyi gözaltına
aldı. Gözaltındaki 40 şüpheliden 13'ü
savcılık tarafından serbest bırakılırken, 27
kişi operasyonun başlatıldığı Çumra
İlçesi'nde adliyeye sevk edildi. 15 noktada
yapılan kazılarda çıkarılan Yunan ve Roma
dönemlerine ait olduğu belirlenen heykel,
sikke ve tarihi paraların da aralarında
bulunduğu 4 bin 700 parça tarihi eser ele
geçirildi. Ayrıca şüphelilerin bu illerde ev
ve iş yerlerinde yapılan aramalarda 13 adet
dedektör, 3 adet antika av tüfeği, 2 adet
otomatik tüfek, 1 adet tabanca, 4 kök
kenevir de ele geçirildi. Bu illerde yapılan
kazılarda çıkarılan tarihi eserlerin
Konya'da toplandığı, buradan İstanbul'a,
oradan da yurt içi ve yurt dışına
pazarlandığı belirlendi. Ele geçirilen
tarihi eserlerin piyasa değerinin 1.5 milyon
YTL olduğu tahmin ediliyor.
Öte yandan, operasyon yapıldığı yönünde
duyum alan ve elinde tarihi eser bulunan çok
sayıda kişinin korkudan bu eserleri müze
müdürlüklerine teslim ettiği kaydedildi.
Yeni Yıldız, 16.07.2007
|
GORDION'DA DOĞAYA UYGUN TESİSLER
Başkentin hemen yakınında bulunan
Friglerin başkenti Gordion'un turizm cazibe
merkezi olması için Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile Polatlı Belediyesi
işbirliğinde çalışmalar yürütülüyor.
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü
Orhan Düzgün, yabancı ziyaretçi açısından
17. sırada yer alan Gordion'un önemli
merkezlerden biri olduğunu söyledi. Bölgede bakanlığın koruma amaçlı imar
planı bulunduğunu belirten Düzgün, köyün
doğal yapısı bozulmadan "turistik cazibe
merkezi haline getirileceğini" bildirdi.
Gordion'a gelen turistlerin Polatlı'ya
hiçbir katkısı olmadığını ve gelir
bırakmadan gittiğini anlatan Polatlı
Belediye Başkanı Yakup Çelik, uzun
vadede yapılacak günübirlik konaklama
tesisleri, pansiyonlarla Gordion ve bölge
turizminin hızla gelişeceğini vurguladı.
Çelik, "Köyün kerpiç evleri, doku
bozulmadan, doğaya uygun şekilde pansiyon
gibi tesisler haline dönüştürülecek" dedi.
Öte yandan, Gordion Tümülüsü hakkında bilgi
veren Gordion Kazı Başkanı Prof. Dr. Kenneth
Sams, tümülüsün Frigleri anlamak açısından
çok önemli olduğunu belirterek, şu bilgileri
verdi: "Daima bakıyoruz, dedektör ile ısı ve
nemini ölçüyoruz. İşaretler, testler
yaptırıyoruz. Durum çok iyi, mikrop var ama
az miktarda, zararsız. Çürümüyor ama belki
200 yıl sonra çürüyecek, o kesin değil."

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü
Orhan Düzgün ise konu ile ilgili olarak
tümülüste mikroorganizmaların mutlaka
bulunacağını söyledi. Önemli olanın,
mantarlaşıp çürütmemesi olduğunu belirten
Düzgün, tümülüsün ısısının yaz ve kış
mevsimlerinde hep 17 derecede tutulduğunu,
ağacın titizlikle korunduğunu bildirdi.
Trt/Haber, Fotoğraf: Kültür ve Turizm
Bakanlığı, 16.07.2007
|
 |
RUMKALE AYDINLATILIYOR
Yavuzeli Kaymakamı
Yusuf İzzet Karaman, Rum Kale'nin aydınlatma
ve içme suyu ihtiyacının giderilmesi için
hazırlanan projeye ödenek istediklerini
bildirdi.
Karaman, Yavuzeli
Kaymakamlığı tarafından Rum Kale'nin
aydınlatılması, içme suyu çekilmesi ve
tuvalet yapılması amacıyla Adana Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun
onayının alındığını belirtti. Projenin
gerçekleşmesi için İl Özel İdaresinden
ödenek talep edildiği anlatan Karaman,
kaleyi ziyarete gelen yerli ve yabancı
turistlerin rahatlıkla gezebilmesi için
kalenin aydınlatılmasına, ayrıca içme suyuna
ve yapılmasına ihtiyaç olduğunu söyledi.
Ödenek ayrılması durumunda, kalenin kasaba
beldesinden içme suyu çekileceğini, bir büfe
de yapılacağını duyurdu. Kaymakam Karaman,
Rum Kale'ye şu anda gemilerin yanaşması için
iki adet iskelenin bitirilmeye çalışıldığını
kaydetti.
Gaziantep 27 Gazetesi,
Fotoğraf: rumkale.org, 16.07.2007
|
TARİHİ BİNAYA TEDAVİ
Artık
İstanbul'daki tarihi binalara bakan bir
laboratuar var. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim
Müdürlüğü (KUDEB), Türkiye'nin en büyük
tarihi bina inceleme laboratuarını kurdu.
İstanbul'un '2010 Avrupa Kültür Başkenti'
olarak ilan edilmesinin ardından kentteki
tarihi eserlerin restorasyonuna ağırlık
veren Büyükşehir Belediyesi, bu amaçla 2007
yılında Koruma Uygulama ve Denetim
Müdürlüğü'nü kurdu. İstanbul'daki tüm tarihi
yapıtların yenilenmesi ve korunmasından
sorumlu olan müdürlük ilk çalışmasını
kentteki tarihi binaların yenileme
çalışmalarını yönetecek laboratuar kurarak
başladı.
Uygulamanın
yapıldığı yer İstanbul Büyükşehir
belediyesi'nin Koruma Uygulama ve Denetim
Müdürlüğü Süleymaniye'de tarihi bir bina
olan Kayserili Ahmet Paşa Konağı'nda hizmet
veriyor. Konağın bir bölümünde kurulan bina
inceleme laboratuarı tıpkı bir hastane gibi
çalışıyor. Kimyagerler önce yenileme
yapılacak binalara giderek numuneler alıyor.
Tarihi binalarda yapılacak tadilatın türüne
alınan numuneleri laboratuar ortamında
inceleyerek karar veren kimyagerler, tıpkı
bir hastane ortamında çalışır gibi alınan
numuneleri testlere tabi tutuyor.
Laboratuar
aynı zamanda bir enstitü olarak da hizmet
verecek. İstanbul'un tarihi envanterini 2008
sonuna kadar çıkarmayı planlayan müdürlük
bunun için kütüphane ve140 bin dosyalık
kompakt bir arşiv de kurarak kentin tarihi
eserler bilgi sistemini oluşturuyor. Eğitim
çalışmalarına ağırlık veren KUDEB, kuracağı
ahşap atölyesiyle ustalar yetiştirerek bu
alanda da çalışmak isteyenlere imkan
tanıyacak.
Tarihi
yapıların onarılması için gerekli
prosedürler konusunda bina sahiplerine
danışmanlık hizmeti veren Koruma Uygulama ve
Denetim Müdürlüğü binaların aslına uygun
olarak restore edilip edilmediklerini
denetliyor.
Tarihi
binalarda restorasyon yapmayla ilgili
izinler geçmiş dönemlerde 1 yıla yakın
sürerken, müdürlük gerekli belgeleri
tamamlayan bina sahiplerine en geç bir hafta
içinde yenileme izni veriyor.
Müdürlüğün
çalışmaları hakkında muhtarlıklara
gönderilen yazıda, oturdukları tarihi
binaları restore etmek isteyen vatandaşlara
sağlanan kolaylıklardan bahsedildi.
Şimdiden 45
bina sahibinin başvurduğu onarım izinleri en
geç bir hafta içinde veriliyor. Onarım
yapmak isteyen vatandaşlardan onarım yapmak
istedikleri dilekçeyle birlikte Tapu, Kurul
kararı (tescil ve grup kararı içeren yazı),
onarım yapılacak binaya ait eski ve güncel
fotoğraflar isteniyor.
Yeni Şafak, 16.07.2007
|
TOPÇUOĞLU CAMİİ ONARILACAK
Vakıflar Bölge Müdürlüğü
son yıllarda başladığı ve birçok eseri
ayağa kaldırdığı restorasyon hamlesine
aynen devam ederken, bir yandan da yeni
eserlerin restorasyonuna başlanılması
için gerekli çalışmaları sürdürüyor.
Vakıflar bu doğrultuda 23 Temmuz’da
Topçuoğlu Camii, 24 Temmuz’da ise
Devrekani Çayırcık Hamamı restorasyonu
için ihaleye çıkacak.
Nasrullah Gazetesi,
16.07.2007
|
 |
TARİHİ SU KANALI KÖYÜ SUSUZLUKTAN
KURTARDI
Çorum'un Sungurlu
İlçesi'nde uzun yıllardır susuzluk çeken
Kalenderoğlu Köyü, tarihi sulama
kanalının bulunmasıyla içme suyuna
kavuştu.
Sungurlu
Kaymakamı Ayhan Durmuş, ilçeye 47
kilometre uzaklıkta bulunan Kalenderoğlu
Köyü'nün uzun yıllardır içme suyu
sıkıntısı çektiklerini, köy halkının
yıllarca kuyu suyu ve kilometrelerce
uzaklardan tankerlerle taşınan suyu
kullandıklarını söyledi. Durmuş,
çalışmalar esnasında, tarihi bir sulama
kanalına rastladıklarını suyun
içilebilir durumda olduğunu tespit
ettiklerini ve suyun uzun süre köy
halkının ihtiyacını karşılayacak durumda
olduğunu belirtti.
|
BUZUL ÇAĞINDAN GELEN MİNİK DEV
Rusya'nın Kuzey Kutbu'ndaki Yamalo-Nenetsk bölgesinde bir Rus avcı, karların arasında önce ren geyiği ölüsü zannettiği bir kalıntıya rastladı. Biraz daha yakından incelediğinde ise, kalıntının buzlar sayesinde çok iyi korunmuş 40.000 yıllık bir yavru mamut olduğu ortaya çıktı. Yavru mamut, şimdiye kadar bulunan mamut örnekleri arasında en iyi korunmuş olanı. Mamutlar, 1.8 milyon ile 11.500 yıl arası süren Buzul Çağı'nın devleriydiler.
50 kilo ve 130 santim uzunluğunda olan yavru mamut, büyükçe bir köpek büyüklüğünde. Bilim adamları yavru mamuta Rus avcının eşinin adı olan "Lyuba" ismini verdiler. Mamut üzerinde DNA çözümlemeleri ve pek çok başka araştırma yapıldıktan sonra, Rusya'nın Kutup bölgesindeki Salekhard kentinde sergilenmesi planlanıyor.
Yavru olması nedeni ile postu dışında her şeyi muntazam bir şekilde korunmuş olan fosil, mamut türüne ait DNA çözümlemerinin çok daha sağlıklı yapılabilmesine olanak sağlayıp, türün evrimsel çözümlemesine katkıda bulunacak. Ayrıca yakın bir gelecekte canlı bir mamut görme olasılığını da arttırdığını söylemek çok yanlış olmaz.
National Geographic, Haber: Christine Dell'Amore, Çev., Yüksek Zemin Arayışı, 15.07.2007
|
MÜZEDE KEŞİF YAPILACAK
Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Karun
Hazineleri'nin en değerli parçası olan
Kanatlı Denizatı Broşu'nun sahtesiyle
değiştirilmesiyle ilgili davada, biri
tutuklu 10 kişinin yargılanmasına devam
edildi.
Uşak Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya,
tutuklu sanık, eski Uşak Arkeoloji Müzesi
Müdürü Kazım Akbı-yıkoğlu ile tutuksuz
sanıklardan Suat Yenmez, Mehmet Polat, Fehmi
İşler, Ahmet Düzyer, Halil Eker, Uğuz Sağlan
ve Fuat Ergün katıldı. Tutuksuz yargılanan
diğer sanıklar ise duruşmaya katılmadı.
Duruşmada tutuklu sanık Kazım Akbıyıkoğlu
tahliyesini talep ederken, tutuksuz sanıklar
Fehmi İşler ile Suat Yenmez, yurt dışına
çıkış yasağının geçici bir süre
kaldırılmasını talep etti. Mahkeme heyeti, duruşma sonunda Kazım
Akbıyıkoğlu'nun tutukluluk halinin devamına
karar verirken, Fehmi işler ve Suat
Yenmez'in geçici olarak yurt dışına çıkış
yasağının kaldırılması talebini reddetti.
Uşak Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, ayrıca
müzede yapılacak keşfin tarihinin bir
sonraki duruşmada belirlenmesine karar
verdi.
Uşak Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen
Kanatlı Deniz Atı Broşu'nun sahtesiyle
değiştirildiği yönündeki ihbar mektubu
üzerine başlatılan operasyonda, dönemin Müze
Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu'nun da aralarında
bulunduğu 10 kişiden 8'i tutuklanmış,
sonraki duruşmalarda Kazım Akbıyıkoğlu
dışındaki sanıklar tahliye edilmişti.
Birgün, 15.07.2007
|
YİĞİDİN HARMAN OLDUĞU KENT: XANTHOS
Latin Amerika ülkelerine bakıldığında,
Anadolu'da ciddi bir direniş geleneğinin
olmadığı kabul edilir. Hatta bu nedenle
solun Türkiye'de dikiş tutturamadığı, 12
Eylül'e direnemediği ve halkı
örgütleyemediği bile iddia edilir. Oysa
Anadolu'da dünya tarihinin en büyük
direnişleri verilmiştir. Tabii bunu
görebilmek ve öğrenebilmek için
Anadolu'ya bir bütün halinde sahip
çıkmak lazım. Ancak böyle bir bakış
açısı yaşadığımız topraklara
yabancılaşmayı engelleyebilir. Şimdi
binlerce yıl öncesinden bir kahramanlık
öyküsü anlatacağım sizlere...
Likya'nın başkenti Xanthos'tayiz. Likya
dilinde Arnna olarak adlandırılan kent,
antik dönemde Yunanca'da sarı anlamına
gelen Xanthos olarak adlandırılmış.
Kendi dili ve yazısı olan Likyalıların
Anadolu'nun yerli halklarından olduğu
kabul edilir. Herodot, Likyalıların
kendilerine Termili (Trmmli) dediklerini
belirtir. Tanrılarının Apollon Lykeios
adlı bir kurt (lykos) olması nedeniyle
Likyalı olarak anıldıkları sanılır.
Yunan kentleri birbirine düşmanlık
besleyen kent devletlerinden oluşurken,
Likyalılarda-ki bir arada yaşama bilinci
onları bir millet haline getirmiş. MÖ
167 yılında 23 kentin oy kullanma
hakkına sahip olduğu Likya Birliği
kurulmuş. Likya birliği ünlü yazar
Montesquieu tarafından "Dünyanın ilk
birleşik cumhuriyeti" olarak tanımlanır.
Likyaların Anadolu'nun kıskanç
savunucusu olduğu; bu nedenle
Mısırlılara karşı Hititlere, Akhalara
karşı Troyalılara yardım ettikleri
bilinir. Xanthoslu Sarpedon
komutasındaki Likya ordusu Troyalılarm
yardımına koşmuş, Sarpedon Troya Prensi
Hektor'a şu sözlerle cesaret vermişti:
"Ben ta uzaklardan cjeldim yardıma
Anajörlu Xanthos'tan cjeldim, uzak
Likya'dan Sevgili karımı ve yavrumu
bıraktım orada Yoksulların göz
dikeceği bir sürü mal mülk
bıraktım. Savaşa sürüklüyorum
Likyalılar'ı gene de Kendimde en öndeyim
işte bak..."
Xanthoslular
aynı kararlılıkla kendi ülkelerini de
savunmuşlardır. Birkaç yüzyıl arayla
başkent Xanthos'a saldıran Pers ve
Romalılara teslim olmamış, benzeri
görülmemiş bir direniş göstermişlerdir.
Herodot, Harpagos'un komutasındaki Pers
Ordusu tarafından 546 yılında kuşatılan
Xanthoslularin kahramanca direndiğini ve
teslim olmayarak kenti ateşe verip
topluca intihar ettiklerini anlatır.
Herodot'a göre o sırada kentte
bulunmayan seksen aile dışındaki tüm
Xanthoslular ölmüştü.
Xanthoslular MÖ 42 yılında kenti
kuşatan Brutus komutasındaki Romalılara
da teslim olmaz. Romalıların kenti ele
geçireceğini anlayınca, beş yüz
öncesinde olduğu gibi intihar etmeye
kalkıştıkları bilinir.
Her iki direnişte tarih
kitaplarımızda yer almaz. Ne de olsa
bilmediğimiz, tanımadığımız halkların
tarihidir 1071 öncesi. Anadolu'yu boydan
boya işgal etmeyi başarmış iki büyük
orduya karşı Xanthoslularin gösterdiği
direniş nasıl görmezden gelinir anlamak
güç. Daha büyük ve eski bir direniş var
mıdır bilmem? Ama Xanthoslulari hak
ettikleri değeri vermediğimiz ortada.
Fethiye'ye bağlı Kınık
Köyü'ndeki
antik yerleşimin kalıntıları Eşen
(Xanthos) Çayı'nın sol yakasındadır.
Roma ve Bizans döneminde de önemini
sürdüren Xanthos'un erken Bizans
döneminde piskoposluk merkezi olduğu,
ancak 7.yy'da Araplarca işgal edildikten
sonra eski görkemini yitirdiği, 13
.yy'da yaşadığı bir yangın sonucunda
terk edildiği kabul edilir. Kentin
altında Türklerce Kınık olarak
adlandırılan bir köy kurulmuştur.
İngiliz Charles Fellows Xanthos'u
1838 yılında yeniden keşfedilmiş.
Fellows, pekte güzel keşfetmiş. Zira
taşınabilir ne varsa Aslanlı Mezar,
Payava Anıtı, Harpyler Anıtı ve
Nereidler Anıtı gibi eserler başta olmak
üzere toparlayıp British Museum'a
götürmüş. Kentten geriye ise temel kalıntıları
ve götürülmesi unutulmuş (!) eserler
kalmış. Örneğin kabartma ve heykellerle
süslü olduğu bilinen ve MÖ 4-yy'a
tarihlenen Nereidler Anıtının yalnızca
temel kalıntıları günümüze
ulaşabilmiştir.
Nereidler Anıtı gibi, Pers sanatının
izlerinin görüldüğü Harpyler Anıtı'nın
da kabartmaları British Museum'a
götürülmüş, ancak alçıdan kopyalan
yapılarak anıta konulmuş. MÖ
550-540'lara tarihlenen ve Xanthos'taki
bilinen en erken tarihli mezar yapısı
olan Aslanlı Mezarı'nda yalnızca kaidesi
yerinde durmaktadır.
Kentin en önemli anıtlarından biride
4,04 m. uzunluğundaki Xanthos
Dikilitaş'ıdır. Bilinen en uzun Likya
yazıtı olan ve Likçe ve Yunanca olarak
iki dilde yazılmış yazıt, Likya dilinin
çözümlenmesinde kullanılan en önemli
araçlardan biri olmuştur. Bu yazıt,
aslında Pers egemenliği döneminde
Xanthos'un yerel beylerinden Kherei
tarafından yaptırılan ve onun başarıları
anlatan yazıtlı bir anıtın kalıntısıdır.
Anıtın kabartmalarla taşlarla süslenmiş
bir mezar odasının da bulunduğu bilinir.
Eğer Anadolu'ya 1071'den sonra
geldiğinize inanıyorsanız, çok şey
kaybediyorsunuz demektir. Büyük Anadolu
uygarlığını gözünüzün önünde durduğu
göremeyeceksiniz. Öyle ya ülke
topraklarındaki eserlerin çoğuna bizim
değil ki deyip yabancı kalacaksınız.
Sonrada nasıl olsa gavur yapmış diyerek
yok edeceksiniz ya da olmaya
bırakacaksınız. Bu satırların
Xanthoslularin en azından kültürel
mirasçısı olduğuna inanmaktadır. Bu
nedenle bu direnişlerini de büyük bir
coşkuyla sahiplenmektedir.
Umarım bir gün antik kentin girişine
şöyle bir yazı astırmak nasip olur:
"Atalarımız burada kahramanca
savaştılar; öldüler, yenilmediler."
Birgün, Yazı: Ersoy Soydan,
Fotoğraf: lycianturkey.com, 13.07.2007
*****
LİKYA UYGARLIĞI KEŞFİNE BAŞLANDI
Antalya'nIn Kaş İlçesi'ne bağlı Kınık
Beldesi'nde bulunan Xanthos antik
kentindeki kazılar başladı. Likya
uygarlığının en büyük kenti Xanthos'ta
1950 yılından bu yana yürütülen kazı
çalışmalarının bu yılki bölümü, Bordeaux
Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümünden
Prof. Dr. Jacques Des Courtlis
başkanlığında yürütülüyor. Bölgede
yaklaşık 20 kişilik Fransız bilim
ekibinin çalıştığını vurgulayan Des
Courtlis, kazılar için ödeneğin de
Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından
sağlandığını vurguladı. Des Courtlis,
kazıların 3 Ağustos'a kadar devam
edeceğini belirtti.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan
Xanthos, Antik Çağ'da Likya'nın
başkentiydi. Pek çok tarihi olaylara ve
savaşlara sahne olan kentten günümüze
ulaşan kalıntılar arasında kaya
mezarları, lahit mezarları ve Likya
kültürüne özgü dikme mezar anıtları ile
Likya akropolü erken dönem eserleri yer
alıyor. Antik kentte, tiyatro ve erken
Hristiyanlık döneminde yapılan kilise de
görülebilecek eserler arasında
bulunuyor. Çalışmalar, Prof. Dr. Jacques
Des Courtlis başkanlığında yürütülüyor.
Akşam Akdeniz, 15.07.2007
|
BREZİLYA BU GOLÜ NASIL ATTI?
İsviçre’deki New7Wonders Vakfı’nın
düzenlediği "Dünyanın Yeni Yedi Harikası"
oylaması, 100 milyon insanın katılımıyla
07.07.2007’de sonuçlandı ve seçilen 7
harika, Lizbon’da açıklandı. Ancak sonuçlara
yapılan itirazlar bitmedi. En şaşırtıcı
sonuç, bu 7 harikanın arasında Brezilya’daki
İsa Heykeli’nin de bulunması. 1931’de Rio de
Janeiro’da yapılan bu heykel nasıl oldu da
bu listeye girebildi?

Çünkü Brezilya’da bunu sağlamak için ciddi
bir kampanya yürütüldü. Başkan Lula oy
kullanılacak web adresini, telefon
numaralarını bizzat halka duyurdu. Ülkedeki
telefon şirketleri de oylama için
gönderilecek mesaj ve SMS’leri bedava
üstlendiler. Böylece Brezilya’dan gelen
oylar, İsa Heykeli’ni listeye sokacak kadar
arttı.
Aralarında Ayasofya’nın da bulunduğu 21
finalist 2006 başında açıklandığında, yeni 7
harikayı belirlemek için küresel bir oylama
çılgınlığı başladı. Ama uzun soluklu oylama
süreci, bazı ülkelerde projeye ilginin
zamanla azalmasına neden oldu. Örneğin Time
Dergisi’nin en etkili kişiler listesinde
Atatürk için deli gibi oy kullanan Türkler,
bu kampanyaya pek ilgi göstermedi.
Ama bazı ülkeler de eserlerinin listede yer
alabilmesi için ciddi kampanyalar düzenledi.
Örneğin 2007 başında 21 finalist arasında,
listenin ortalarında yer alan Ürdün’deki
antik Petra kenti, Ürdün Kraliyet Ailesi’nin
kampanyası sayesinde ilk 7’ye girmeyi
başardı. Ürdün Kraliçesi Rania, Petra antik
kentinde fotoğraf bile çektirdi. Peru
hükümeti, Machu Picchu’ya oy verilsin diye
kamu alanlarına bilgisayar terminalleri
kurdu. Listeye girince törenler düzenlenen
Peru’da Turizm Bakanı, "Machu Picchu’nun
yeni harikalar arasına girmesi, Peru
halkının birleşince neler yapabileceğini
gösterdi" dedi. Meksika’da da otobüsler
Chichen Itza piramidine oy verin
çağrılarıyla donatıldı. Başkan Felipe
Calderon bizzat kampanyalara katıldı.
Oylamaya Kurtarıcı İsa Heykeli ile katılan
Brezilya’da düzenlenen kampanya ise en
etkileyicisi oldu. Kampanyayı bizzat Başkan
Lula "İsa’ya oy verin, dünyanın yedi
harikasından birine sahip olalım" diyerek
başlattı. Oy verilecek web adresini, mesaj
yollanacak telefon numaralarını verdi. İsa
Heykeli seçilirse, ülkeye yılda yarım milyon
ekstra turist, 45 bin kişilik iş imkanı
sağlayacağını söyledi.
Brezilya milli futbol takımı, İngiltere ile
oynayacağı maç için sahaya Kurtarıcı İsa
Heykeli’ne oy verin pankartıyla çıktı.
Brezilya’nın kampanya için bulduğu slogan
"Vote no Cristo" (İsa’ya oy verin) çok
zekice seçilmişti çünkü Brezilyalı olsun
olmasın, tüm Hıristiyanlara ulaşıyordu.
Bu milli kampanyaya özel sektör de katıldı.
Telefon şirketleri hemen bir promosyon
düzenlediler. New7Wonders kampanyasında,
internet üzerinden bir kişi sadece bir tek
oy atabiliyordu, ancak SMS veya telefonla
mesaj yollamada böyle bir sınır yoktu.
Parasını veren istediği kadar SMS
yollayabiliyordu. Bu para sorununu Brezilya
telefon şirketleri, New7Wonders telefon
hatlarına atılacak mesajları ücretsiz
yaparak ortadan kaldırdı. Sonuçta
Brezilya’dan İsa’ya oylar yağdı ve heykel
yedi harikadan biri oldu.
Hürriyet Pazar, Haber: Aytaç Fener,
15.07.2007
|
 |
KERVANSARAY TÜRK-KIRGIZ İŞBİRLİĞİYLE RESTORE EDİLDİ
Hatay'ın Belen İlçesi'nde Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılan ve günümüze dek ayakta kalmayı başaran tarihi kervansaray, Türkiye-Kırgızistan işbirliğiyle restore edilerek yeniden hizmete girdi.
İpekyolu üzerinde bulunan kervansarayda açılan sergi ve kervansarayın işletilmeye başlaması ile ilçede kültürel hareketlilik de artmaya başladı. İşletmeye açılan kervansarayda geleceğin ressamlarını yetiştiren Kırgızistanlı ressam Aslan Kaşkarbaye, Türk kültürünü çok yakından tanıdığı için adeta elçilik görevi yapıyor. Kırgız ressam Kaşkarbaye, "Başta Hatay olmak üzere Türkiye'nin değişik illerinde sergi açtık. Belen bizim için ayrı bir önem taşıyor. Böylesi güzide mekanda bizlere çalışma imkanı sunan herkese teşekkür ediyoruz. Türk halkını ve kültürünü çok yakından tanıyorum. Burada gelen insanlarla birebir görüşüyor ve Türk kültürünü anlatıyoruz. Özellikle Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinden gelen dostlarımız bu tarihi mekanı çok beğeniyor." dedi.
Kervansarayın işletmeciliğini yürüten Ayşe Barutçu Keklikçi ise, kervansarayda halka kültür hizmeti sunmanın gayreti içerisinde olduklarını belirterek, Belen'den geçen yerli ve yabancı turistlerin serin havada dinlenme fırsatı bulduklarını söyledi.
Zaman, Haber: Mürsel Seher, Fotoğraf: Hatay Gündem, 15.07.2007
|
DEV MOZAİK ÖDENEKLE GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
Hatay'ın
Harbiye Beldesi'nde MS 3. yüzyıla ait 18
metre uzunluk, 260 santim genişliğinde 4
panodan oluşan ve tiyatro sahnesini
canlandıran insan figürlerinin yer aldığı
yeni taban mozaiği, 15 yıl sonra sağlanan
ödenekle ortaya çıkarıldı. Hatay Müze
Müdürlüğü bünyesinde, Arkeologlar Demet Kaya
ve Ömer Çelik ile 11 işçinin birlikte
yürüttüğü ve 1 ay süren Yukarı Harbiye
Mozaik Kurtarma Kazıları'nın bu sezonki
çalışmalarının tamamlandığı bildirildi.
Arkeolog Çelik, beldedeki bir bahçede 15 yıl
önce tespit edilmesine karşın ödeneksizlik
nedeniyle çıkarılamayan ve üzerinde tarım
yapılmaya devam edilen tarihi mozaiğin, bu
yıl gelen 30 bin YTL ödenek sayesinde gün
yüzüne çıkarıldığını söyledi.Mozaiğin ilk
incelemelerde yıpranmadığını tespit
ettiklerini ifade eden Çelik yaptığı
açıklamada, “MS 3. yüzyıla ait olduğunu
belirlediğimiz taban mozaiği üzerinde
çalıştıkça farklı mekanlar çıkıyor. Mozaik 1
metre kadar toprağın altında kaldığı için
kalitesi yüksek, renk çeşitliliği zengin ve
parlak, cam oranı taş yoğunluğuna yakın.
Mozaik yıpranmadığı gibi çok deneyimli bir
ustanın elinden çıktığı da anlaşılıyor.
Soyluların sayfiye yeri olarak kullandığı
sanılıyor” dedi.
Yeni Şafak, 15.07.2007
|
ALAÇATI'YA 5 MERMER HEYKEL
Alaçatı'da belediyenin gerçekleştirdiği ''2007 Alaçatı Uluslararası Heykel Sempozyumu'' sona erdi. Etkinliğe katılan dünyaca ünlü 5 heykeltraş, ustalıklarını sergiledi. Yaptıkları 5 heykel, beldenin meydan ve bulvarları süslemeye başladı. Arkas İcra Kurulu Üyesi Bernard Arkas, Alaçatı Belediyesi yetkilileri ve diğer destekçilerin katılımıyla yapılan törende, sanatçılar bilgi verdi.
Her sanatçı, Alaçatı Port Yolu üzerinde kurulan atölyelerde, 15 tonluk mermer kütleleri yonttu ve eserler 30 günde bitirildi. Heykel sanatını canlandırmak için halka ve basına açık olarak düzenlenen organizasyonda, heykeltraşlar toplam 75 ton mermer yonttu.
Eserlerinde, Alaçatı'yla bütünleşmiş "rüzgar", "toprak", "dalga" gibi temaları işleyen sanatçılar, jest yaptı, heykelleri belediyeye bedelsiz bıraktı. Alaçatı Belediyesi'nin, heykellerin temalarına göre seçtiği sergi alanları; Alaçatı Balıkçı Barınağı, Antika Pazarı ve Sakızlar Caddesi Batarya Tepe olarak belirlendi. Alaçatı Balıkçı Barınağı'na Xavier Gonzalez'in "Ahtapot ve Kalamar"; Yoshin Ogata'nın "Düşünce ve Dalgalar"; Vasily Fedorouk'un "Toprak"; Alaçatı Antikacılar Çarşısı'na Petre Petrov'un "Yaprak"; Sakızlar Caddesi Batarya Tepe'ye de Jiri Kovanic'in "Rüzgar Kapısı" adlı çalışmaları yerleştirildi.
Milliyet Ege, Fotoğraf: Sabah, 15.07.2007
|
|

|
ANTANDROS VİLLASINA ÇATILI KORUMA ÖNLEMİ
Balıkesir'in Edremit İlçesi'ne bağlı Altınoluk Beldesi'nde sürdürülen Antandros Antik Kenti kazı çalışmaları, 2007 kazı döneminin başlamasıyla yeniden start aldı.
Kazı sorumlusu Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Gürcan Polat'ın Antandros Antik Kenti'ndeki Roma Villası'na çatılı koruma yapacaklarını söyledi. Bu yılki kazı çalışmalarına 25 kişilik ekiple başladıklarını belirten kazı sorumlusu Doç. Gürcan Polat, 'Antandros kazılarını geçen yıl 3 sektörde yürütmüştük. Bunların ilki yamaç ev ve isminden de anlaşıldığı gibi Efes'teki yamaç evlere benzer bir konumlamaya sahip duvar resimleri ve mozaiklerle süslü bir Roma villasıdır bu. Buradaki çalışmalarımızda 17 - 16 ve 15 nolu mekanları açığa çıkarttık ve buraların, evin hamam kısmını oluşturduğunu anladık. Bu sayede Roma Villamız yaklaşık 18 mekana sahip oldu. Bunun yanı sıra mozaiklerde ve duvar resimlerinde restorasyon ve konservasyon çalışmalarımız devam etti. Amacımız, Roma Villası'nın tam planını elde ederek kalıcı bir çatı projesiyle tam korumayı sağlamak' diye konuştu. İkinci yöndeki çalışmalarının mezarlık açma olduğunu ifade eden Polat, geçen yılki 3. ve son çalışmalarının antik Antandroslar'ın oturduğu alanda yaptıkları sondaj çalışmaları olduğunu vurguladı.
Akşam Ege, Fotoğraf: Firdevs Sayılan/andandros.org, 15.07.2007
|
KARS'IN TARİHİ DOKUSU YENİDEN CANLANIYOR

Kars'ta tarihi mekanlarda yürütülen
çalışmalarla kente yeniden bir canlılık
getirmeyi hedeflediklerini anlatan Belediye
Başkanı Naif Alibeyoğlu, bu bölgenin
Türkiye'nin en gözde mekanları haline
getirileceğini söyledi.
Kars'ta bugünlerde özellikle tarihi
mekanlarda yürütülen çalışmalar dikkatleri
çekiyor. Başbakanlık, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Belediye ve Ebul Hasan Harakani Yaptırma ve
Yaşatma Derneği'nin katkılarıyla yapılan
çalışmalarda birçok tarihi eser asıl amacına
ulaşmış olacak. Bunların başında ise Evliya
Camii Projesi veya diğer adıyla Şehit Ebul
Hasan Harakani Külliyesi geliyor. Kaleiçi
Mahallesi'nde bulunan ve Kars'ın manevi
önderlerinden olan Hasan Harakani
Hazretleri'nin türbesinin bulunduğu Evliya
Cami'nin bulunduğu alandan başlayan
çalışmalar kalenin dibine kadar devam
edecek. Burada Osmanlı'dan kalan ve çürümeye
terk edilen Beylerbeyi Sarayı kurtarılacak
ve sarayı kapatan Fen Lisesi yıkılacak.
Proje kapsamında yapılan kamulaştırma
çalışmaları ile külliyenin iskeleti ortaya
çıkarıldı. Eski adı 12 Havariler Kilisesi
olan Kümbet Camii de bu kapsamda elden
geçirilecek. Camilerin de restorasyonunun
yapıldığı Kars'ta gecekondulaşmanın da önüne
geçiliyor. Tarihi hamamların ve Namık
Kemal'in de evinin restore edildiği
çalışmaların yanısıra burada bulunan yollar
da yeniden düzenlendi.
Ebul Hasan Harakani Külliyesi
çalışmalarını kapsayan Kaleiçi Osmanlı ve
Selçuklu Eserlerini Canlandırma Projesi ile
ilgili bilgi veren Kars Belediye Başkanı
Naif Alibeyoğlu, bu bölgenin Türkiye'nin en
gözde mekanları haline getirileceğini
söyledi. Proje kapsamında aynı zamanda
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı,
Ebul Hasan Harakani Yaptırma ve Yaşatma
Derneği ile beraber ortak çalıştıklarını
kaydeden Alibeyoğlu, bunun sonucunda bu
bölgedeki gecekonduların kamulaştırarak
yıkımını sağladıklarını ve bunların yarısını
Vakıflar
Genel Müdürlüğü'nün, yarısını da belediye
olarak kendilerinin kamulaştırdığını
aktardı. "Geçen yıllarda yaptığımız yol
çalışmalarını devam ettireceğiz ve burasını
güzel bir meydan haline getireceğiz." diyen
Alibeyoğlu, "Derneğimiz buradaki çevre
duvarlarını yaptırıyor, ayrıca süs
havuzlarını da biz yaptıracağız. Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz de Evliya Cami'nin
yanındaki yerlerin kamulaştırmalarını yaptı,
onların da yıkım işlemine başladık. Burası
son derece mükemmel bir hal alacak. 4 metre
genişliğindeki kale burcunu da derneğe
tahsis ettik. Burası da bir külliye olacak
ve böylelikle burada yıkılmak üzere olan
binaları kurtarmış olacağız. Ebul Hasan
Harakani Hazretleri'ni anma etkinlikleri bu
çalışmalar bittikten sonra derneğimizle
birlikte daha da güzel ve anlamlı bir duruma
getirilecek. Böylelikle de Evliya Camii layık
olduğu yere getirilmiş olacak." diye
konuştu.
Belediye Başkanı Alibeyoğlu, Kültür
Bakanlığı'nın; Ali Ağa, Vaazoğlu ve Kümbet
camilerinin restorasyonunu yapacağını ifade
ederek, böylelikle 100 yıldır sahipsiz olan
Kümbet Camisi'nin bakıma muhtaç utanç
durumundan kurtarılmış olacağını belirtti.
Restorasyonların Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından ihalesi yapıldığını kaydeden
Alibeyoğlu, şunları söyledi: "Bu camilerin
kurtarılması için restorasyon çalışmaları
önümüzdeki günlerde başlayacak.
Hükümetimizin bu bölgeye verdiği desteği bu
anlamda faydasını göstermiş olacak. Kümbet
Camisi'nin arkasındaki Papazın Evi dediğimiz
yıkılan o binayı geçen yıl yaptırdık. Bu
sene içinin dizayn çalışmaları devam ediyor.
Yanındaki büyük hangarları da yıktık.
Yanındaki gecekonduyu da yıktık. Bu bölge
tamamıyla üzerindeki pisliklerden
arındırılıyor. Burası Türkiye'nin en gözde
mekanlarından birisi olacak. Kalenin
etrafında bulunan ve 100 yıldır giderek
çarpık kentleşmenin en bariz örneklerinin
yaşandığı ve gecekondulaşmanın yoğun olduğu
bu bölgede Kaleçi bölgesinde 351 konutu
boşalttık ve bilindiği gibi Digor yolundaki
TOKİ'den aldığımız konutlara yerleştirdik.
Yine Kültür Bakanlığımız ile birlikte
kalenin restorasyonunu yaptırdık. Ayrıca
kale arkasında güzel de bir yol yaptırdık.
Valilik ile birlikte Fen Lisesi'ni
yıkacağız, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı
başka bir bölgede Fen Lisesi yapacak. Bu
yıkılacak Fen Lisesi'nin arkasındaki
Beylerbeyi Sarayı'nı kültür ve kent müzesi
yapacağız. Beylerbeyi Sarayı restore
edilecek. Burada kalan bütün gecekonduları
da boşaltıyoruz. Bunların yıkımı da
gerçekleşecek. Böylelikle Kale, Beylerbeyi
Sarayı, Ulu Cami, Kümbet Camisi ve Evliya
Camisi'nin bulunduğu bu bölge tamamıyla
gecekondudan arındırılmış yeşil ve kültürel
mirasın restore edildiği korunduğu bir bölge
haline getirilecek. Topçuoğlu Hamamı
bilindiği gibi yıkılıyordu onu
kamulaştırdık. Burada ayrıca bir değirmen
kalıntısı ve birkaç gecekondu vardı onları
yıktık. Şimdi ise burada bir anfitiyatro ve
çevre düzenlemesi yapıyoruz. Tarihi hamamın
bitişiğine zamanında yapılaşmaya izin
verilmiş. Oradaki 3 katlı binayı da
söküyoruz. Hamamı da restore edip halkımızın
hizmetine sunacağız. Namık Kemal'in Evi ve
Üçler Mahallesi'ndeki gecekonduların
boşaltılmasıyla beraber bu bölgedeki
yapılaşmayı gerçekleştiriyoruz."
Üçler Mahallesi hakkında da bilgi veren
Alibeyoğlu, Üçler Tepesi'nde yaptırdıkları
İnsanlık Anıtı'na giden yolun olmadığını ve
buraya yeniden yol yaptıklarını anlattı.
Alibeyoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Binlerce araç taş ve toprak buradan
taşındı. Kırıcılarımız bir ay süren
çalışmayla bu yolu ancak bitirebildi. Burada
doğal taştan geniş bir yol yapacağız. Ayrıca
geniş bir otopark yapacağız ve büyük
etkinliklerde sıkıntı çekilmesini
önleyeceğiz. Vali konutunu da bu bölgeye
alacağız. Mahallemizin de durumu kötüydü ama
doğal taş yol çalışmasını başlatıyoruz. Bir
de park yapacağız."
Zaman, Haber: Musa Kaban,
Fotoğraf: Kars İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü, 14.07.2007
|
ANTALYA MÜZELERİNE 2.1 MİLYON ZİYARET
Antalya ve ilçelerindeki müze ve ören
yerlerinden, bu yılın altı aylık bölümünde 2
milyon 127 bin 820 YTL gelir elde edildi.
Antalya Kültür ve Turizm Müdürlüğü
bilgilerine göre, Antalya ve ilçelerindeki
Aspendos, Perge, Phaselis, Noel Baba,
Patara, Xanthos, Simena, Myra, Termessos,
Karain, Olympos, Arykanda, Limyra, Alanya
Kalesi, Ehmedek Kalesi, Alanya Kızıl Kule,
Selge, Side Tiyatrosu ören yerleri ile
Antalya, Alanya ve Side müzelerini toplam 1
milyon 43 bin 438 yerli ve yabancı turist
ziyaret etti. Bu ziyaretlerden 2 milyon 127
bin 820 YTL gelir elde edildi. Geçen yılın
aynı döneminde Antalya'daki ören yerleri ve
müzeleri 921 bin 849 turist ziyaret etmiş, 2
milyon 292 bin 392 YTL gelir sağlanmıştı.
Turizm Gazetesi, 14.07.2007
|
AZDAVAY'DAKİ YANIKALİ KONAĞI RESTORE
EDİLİYOR
Kastamonu`nun Azdavay
İlçesi'ne bağlı
Başören Köyü'ndeki 200 yıllık tarihi Yanıkali
Konağı`nın restorasyon çalışmalarına
başlandı.
Küre Dağları Eko Turizm Derneği'nce Avrupa
Birliği`nden (AB) hibe kredi alınarak restore
edilecek Yanıkali Konağı`nın bu yıl sonuna
kadar bitirileceği ve ilçeye gelen yerli ve
yabancı turistlere hizmet
vereceği öğrenildi.
Azdavay`da mükemmel bir
doğa turizmi potansiyeli olduğunu belirten
Küre Dağları Eko Turizm Derneği Başkanı Dr.
İsmail Menteş, Yanıkali Konağı`nı onararak
Azdavay`da turizmi canlandırmayı
hedeflediklerini söyledi.
Kastamonu Postası,
Fotoğraf: Azdavay Belediyesi, 13.07.2007
|
|
8 - 14 Temmuz 2007
|
YAZMA ESER
SEFERBERLİĞİ
Konya Bölge
Yazma Eserler Kütüphanesi’ne önceki gün
Akhisar Zeyneldede İlçe Halk
Kütüphanesi’nden bin 593 adet matbu eser
bağışlandı.
Kütüphaneye ayrıca vatandaşlar tarafından
boş bir arazide bulunan Osmanlıca olarak
yazılmış İncil teslim edildi. Emniyet
mensupları tarafından kütüphaneye teslim
edilen İncil’in 1885 yılında Ermenilere ait
olduğu sanılan İstanbul Boyaciyan Agop
Kütüphanesi’nde basıldığı ortaya çıktı. 122
yıllık Ahdar Cedid İncil-i Şerif kitabı ile
Türk el yazması eserler arasında önemli
benzerlikler bulunuyor. Yunancadan
Osmanlıcaya çevrilen İncil, Bölge Yazma
Eserler Kütüphanesi’nde onarılarak,
kütüphane arşivine kazandırılacak.
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir
Şahin, bugüne kadar 60 yazma eserin Konya
Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’ne
taşındığını söyledi. Birçok yerdeki yazma
eserlerin devrinin tamamlandığını açıklayan
Şahin, şimdi de matbu kitapları almaya
başladıklarını söyledi. Daha önce değişik
yerlerden matbu kitapların geldiğini aktaran
Şahin, “Bu matbu kitaplar 1928 harf
inkılabından önce basılmıştır. Bunlar da
sıradan kitaplar değil. Hepsi korunmaya
bakım gerektiren kitaplardır. Bazı matbu
kitaplar var ki; yazma eserlerden daha
değerlidir. Bu kitaplar konu itibariyle her
türlü konuyu ihtiva etmektedir.
Araştırmacılar için birinci dereceden
kaynaklardır” dedi.
Manisa Akhisar Zeyneldede İlçe Halk
Kütüphanesi Müdür Vekili Şahin Gergin de
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve
Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından matbu
eserler için Manisa’daki kütüphanede yer
olmayınca Konya Yazma Eserler Kütüphanesi’ne
verilmesi kararının çıktığını söyledi.
Kitapların Konya Bölge Yazma Eserler
Kütüphanesi'ne bağışlanmasından dolayı
memnuniyetini ifade eden Gergin, “Yazma
eserlerin muhafaza edildiği iki önemli
kütüphane var. Bu kütüphanelerden biri de
Konya’da. Çeşitli konularda hazırlanmış
kitapların buraya verilmesi bizi çok
sevindirdi. Bu eserler araştırmacılar önemli
birer kaynak olacaktır” diye konuştu.
Merhaba
Gazetesi, Haber: İbrahim Büyükeken,
14.07.2007
|
MARMARAY'DAN HABERLER...
|
ESKİ DÜNYANIN 'YENİKAPI'SI

İstanbul’un Lang Mevki’inde Roma imparatoru
tarafından yaptırılan antik Theodosius Limanı’nın
bulunması sürpriz değildi aslında. Gerçek sürpriz
Langa Koyu’nun neleri sakladığıydı. Atlas dergisinin
temmuz sayısında bu konuda kapsamlı bir dosya var.
MS 4. yüzyıl sonları ile 7. yüzyıl başlarında,
kentin deniz ticaret merkeziydi bu büyük liman.
Büyük gemilerle İskenderiye’den getirilen tahıl
buradaki ambarlarda depolanıyordu. Öyle ki bu
ambarlardan biri, limanın önemli bir bölümünün
kullanılamaz hale geldiği 10. yüzyılda bile şehirde
bahsi geçen tek ambar olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün devam eden arkeolojik kazılar, antik limanın
daha ziyade merkezini yani eski dönemlerde deniz
olan bölümünü kapsıyor. O dönemde Lykos ismiyle
anılan Bayrampaşa Deresi’nin bu koya biriktirdiği
alüvyon nedeniyle limanın ömrü nispeten kısa oldu.
Kullanılmaz duruma gelen ilk bölge, limanın en
işlevsel ve denize karşı en iyi korunan batı
bölümüydü. Takip eden dört asır içinde, limanın geri
kalan kısmı da tamamiyle doldu. Doğu ucu, sadece düz
karinalı (geminin sualtında kalan dış kısmı) küçük
ve orta boylu gemileri barındırabilecek sığ bir koy
haline dönüştü. 10. yüzyıl sonu veya 11. yüzyıl
başlarında limanın hemen tümünün şiddetli bir
fırtınayla kum ve mille dolduğu süregelen arkeolojik
çalışmalardan anlaşıldı. Kentin Osmanlılara
geçmesine kadar sadece ufak tekneler ile balıkçı
kayıkları tarafından kullanıldı.
Yenikapı arkeolojik kazıları ilerledikçe batık
sayısının daha da artacağı aşikár. İtalya, Fransa,
Almanya, Hollanda gibi birçok ülkede de kıyıya yakın
inşaat alanları içinde, özellikle de raylı sistem
istasyon alanı olarak seçilen bölgelerde antik liman
kalıntılarına ve batık gemilere rastlanıyor.
İtalya’ın Pisa kentinde San Rossore demiryolu
istasyonu için seçilen alan bu örneklerden biri.
Çeşitli nedenlerle dolarak denizden 11 kilometre
içeride kalan Pisa şehrinin kayıp antik limanı,
1998’teki kazılarda tesadüfen ortaya çıktı.
Pisa’daki antik liman, bugüne kadar ortaya çıkarılan
en büyük batık grubunu bilim dünyasına armağan
etmişti. Ancak Yenikapı’da, Theodosius Limanı’nda
ulaşılan 24 batık, Pisa’yı şimdiden çok geride
bıraktı.
Hürriyet Pazar, 08.07.2007
*******
MARMARAY'DA BU KEZ
TOPLU MEZAR
İstanbul Yenikapı'daki
Marmaray kazılarında ortaya çıkan Antik Thedossius
limanında 11'inci yüzyıla ait toplu mezar bulundu.
Bizans dönemine ait bir
şapelin içinde öldürülmüş ya da ölümü kabullenmiş 45
insana ait kafatasları üç gün önce Fener Rum Patriği
Bartholomeos tarafından da ziyaret edildi. Kazı
başkanı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü İsmail
Karamut toplu mezar için şimdilik açıklama yapmanın
bilimsel olmayacağını belirterek incelemenin
sürdüğünü söyledi. Şapeldeki iskeletleri
antropolojik açıdan inceleyen Dr. Murat Görgülü'nün
verdiği bilgilere göre, kafatasları 40 yaşlarındaki
bir kadın iskeletinin baş ve ayak uçlarında
toplanmış. Dikkat çekici nokta ortadaki kadın
iskeletinin başının Kudüs'e dönük olması ve sağ
kaval kemiğinde 10 santim uzunluğunda, dört buçuk
santimetre genişliğinde tömoral bir büyümenin tespit
edilmesi. Bu tümoral büyüme, kadının bir hastalık
nedeniyle öldüğünü ortaya çıkarabilir. Ahşap bir
yatak üzerindeki ve bütünüyle korunmuş bu tek
iskelet, büyük ihtimalle üst mertebeli bir rahibeye
aitti. Ayak ve başucundaki bebek, erkek ve
çoğunlukla kadın kafatasları ise onun yanında
çalışan ruhani kişilikler olabilir. Patrikhane Basın
Sözcüsü Dositeos, "Eğer hangi kilise olduğu tespit
edilirse o zaman konuşmak daha doğru olacak, ancak
bizim burayı almak ya da yeniden kilise haline
getirmek gibi bir düşüncemiz yok" dedi.
Sabah, Haber: Bedia
Ceylan Güzelce, 14.07.2007
|
|
 |
POSEIDON'UN
BAŞI BULUNDU
Denizli’nin 2500
yıllık antik kenti Laodikya’daki kazı
çalışmalarında Eski Yunan Deniz Tanrısı
Poseidon’un başı bulundu.
Romalılar’ın Neptune adını verdiği Tanrı
Poseidon’un başının bulunmasının kazı
heyetini heyecanlandırdığını söyleyen
Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölüm
Başkanı ve Laodikya Kazı Heyeti Başkanı Doç.
Dr. Celal Şimşek, 2007 yılı kazı
çalışmalarının bereketli başladığını
kaydetti. 40 günlük kazı çalışmaları sonrası
Poseidon’un başının yanı sıra Erken Bizans
ve Roma dönemine ait çok sayıda eser de
bulunduğunu belirten Şimşek, kazı
çalışmalarının 4 bin metrekarelik alanda
sürdüğünü söyledi.
Şimşek,
"Laodikya’yı ayağa kaldırmaya başladık.
Bizans ve Roma imparatorluklarının tarihini
aydınlatmayı amaçlıyoruz. Çalışmalarda çok
güzel eserler ortaya çıktı. Nekropol’den
pişmiş toprak, sikke ve mermerlerin yanı
sıra ikinci su dağıtım terminalinden
Denizler Tanrısı Poseidon’un başını bulduk.
Tapınaktan da fildişi ikona ve Erken Bizans
Dönemi’ne ait rahibe ikonası ve sütunlu
kadın başı bulduk. Caddeyi doğuya doğru
açmak ve Bizans kulelerine kadar kazı
çalışmaları yapmayı amaçlıyoruz. Kentin
deprem nedeniyle terk edildiği MS 7.
yüzyılın ilk yarısındaki son kullanım halini
ayağa kaldırmak istiyoruz. Bunun için
Denizlili hayırseverlerin de ekonomik
desteğine ihtiyacımız var" dedi.
Hürriyet Ege, Haber: Ferah Işık, 14.07.2007
|
"OSMANLIYI
KÖTÜLEYEREK BİR YERE VARAMAYIZ"

2004 yılında
Kültür Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, İstanbul Valiliği ve Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nün girişimleri ile
başlatılan “İstanbul Müze – Kent”
çalışmaları devam ediyor. “Müze - Kent”
projesi kapsamında, ”Tarihi Yarımada”da
özellikle Osmanlı mimarisinin örneklerini ve
diğer tarihi yapıları yenileyerek çeşitli
faaliyet alanları olarak yeniden topluma
kazandırmak için de çalışmalara başlandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten
Planlama Merkezi tarafından yapılan
çalışmalar pilot bölge seçilen Süleymaniye
ve Zeyrek ile tüm Tarihi Yarımada’da devam
ediyor. Proje koordinatörü Prof.Dr. Cengiz
Eruzun “Müze Kent”in çalışmayan bir platform
olduğunu ve kendilerine ihale edilmiş bir
işi yaptıklarını vurguluyor. “Müze Kent”
projesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Metropoliten Planlama Merkezi’nin
çalışmaları ile ilgili Prof.Dr. Cengiz
Eruzun ve Nergiz Başkaya ile kapsamlı bir
söyleşi gerçekleştirdik.
Gökçe Aras: Süleymaniye projesinden söz
eder misiniz? Ne zaman başladı? Hangi
aşamaya gelindi?
Cengiz Eruzun: “Müze Kent” çalışmayan bir
platform aslında. Tarihi Çevre Koruma
Müdürlüğü’nün BİMTAŞ’a ihale ettiği %50’si
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan
bir çalışma. “Müze Kent” Kültür Bakanlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği
ve İstanbul Belediye Başkanlığı’nın
ortaklaşa oluşturdukları bir kuruluş.
Sekreterlik ve danışma kurulu var fakat
parası ve statüsü yok. “Müze Kent” dediğimiz
zaman saygı duyuluyor fakat aslında hiçbir
şey yapmayan bir platform. Biz İstanbul
Büyükşehir Belediyesi adına bir çalışma
yapıyoruz. Fakat yaptığımız çalışma sanki
Müze Kent’in çalışmasıymış gibi
gösteriliyor. Dolayısıyla eleştirenler de
“Müze Kent” adına şunu yapıyorlar, bunu
yapıyorlar diyorlar. Fakat bunların hepsi
yanlış. Biz ihale edilmiş bir işi yapıyoruz.
Yanlışımız da yok bize göre. Şu anda “Müze
Kent”in ürettiği bir şey yok. “Müze Kent”
ismi olan ama varolmayan bir platform.
GA: Burada çalışanlar Süleymaniye Projesi
için mi çalışıyorlar? Birimin adı öyle
geçiyor da?
CE: Hayır, Tarihi Yarımada’nın bütünü için
çalışıyoruz. Bütün Tarihi Yarımada’nın;
tarihi, ekonomik, sosyolojik, şehircilik,
koruma, mimari ve altyapı analizlerini
yapıyoruz. Varolan olumsuzlukların
nedenlerini araştırıyoruz. Şu anda % 70 - 80
oranında tamamlandı. Yerinde gözlemler,
insanlarla dialoglar ve anketler vasıtasıyla
bu araştırmalar yapılıyor. Dolayısıyla
insanların eğilimlerini de ölçebiliyoruz.
Şimdi geldiğimiz aşama kentsel tasarım
ürünlerine doğru kaymakta. Tarama
çalışmalarını uzman yabancı bir firmaya
verdik. Bu işi, bilen bir firmaya ihale
edersek daha ucuz ve daha kısa zamanda
olacağını düşündük. Şimdi hemen hemen bütün
Tarihi Yarımada tarandı. Bu makineler bir
minübüse bağlı olarak sokaktan geçiyor. Tabi
bu arada sokaklar boş olmalı. Bu şekilde
taranmış röleveler elde ediliyor. Bu
rölevelerin hata payı yok. Sadece kültür
varlıkları değil mevcut binalar da
taranıyor. Daha sonra taramalar çizgiye
dönüştürülüyor. Bu da İstanbul’un genel
silüetini kontrol altına alabilmemizi
kolaylaştırıyor.
GA: Kentsel tasarım çalışmalarını da siz
mi yürütüyorsunuz?
CE: 5366 sayılı yenileme yasası, kültür
varlıklarını yenileme ve kullanarak koruma
amacını taşıyor. Yasayı yararlı buluyorduk
ancak sonuna bir madde konulmuş. Bu maddede,
“uluslararası hükümlülükler hariç tutulmak
kaydıyla bu yasaya ters düşen hüküm taşıyan
yasalar hükümsüzdür” deniyor. Bu yasa
böylece çok zararlı hale geldi. Mantıksız
işler yapılıyor ve bu bizi rahatsız ediyor.
Malesef bunlarla mücadele görevi de bize
düşüyor. Şehir ve Bölge Planlamacılar ve
Mimarlar Odası da bu yasaya karşı tavır
almıyorlar. Bu yasanın yararlı olabilmesi
için adı geçen maddenin kaldırılması ya da
2863 sayılı Koruma Yasası hükümlerinin
geçerli olduğunun ifade edilmesi gerekiyor.
Biz elimizde çeşitli fotoğrafları, belgeleri
olan binaları yapmaya çalışıyoruz. Çünkü
korumanın o olduğunu düşünüyoruz. Tabi ki
ayakta kalabilmiş binalar yıkılmadan
onarılacak. Belgelerine ulaşabildiğimiz ama
bugün yerinde olmayan kültür varlıkları ise
aynı malzeme, aynı plan şeması ve aynı
gabarilerle yenilenerek korunacak.
GA: Eleştirilme sebebiniz modern
çalışmalar yapmamanız mı?
CE: Modern çalışmalar da yapıyoruz.
Fındıkzade’de, Sulukule’de, Ayvansaray’da
modern çalışmalar yapılıyor. Bunlar bizim
hoşumuza gidiyor. Bazı mecburiyetler var.
Örneğin saçak, cumba gibi bölümler olduğu
zaman bunlar Osmanlı tarzı olarak görülüyor.
Oysa bunlar binanın modern olmasına engel
değil. Bunlar taklit anlamına gelmiyor.
Örneğin postmodernizmde bir Yunan sütununu
uyguladığınızda bu taklit olmuyor ancak
kendi mimari öğelerinizi kullandığınızda
buna taklit deniliyor. Tarz meselesi en son
konuşulması gereken meselelerden biri bence.
İstanbul’un tarzı zaten bozuk. Kimse özgün
binalar yapmıyor. Korunması gereken bir bina
eğer yenilenecekse o binaya yepyeni birşey
yapacağıma ve bunu yaparken dergilerden
taklit edeceğime karakterini hiç bozmadan
binayı aynen yenilemeyi tercih ederim.
GA: KİPTAŞ ve TOKİ ile işbirliği içinde
misiniz?
CE: İşbirliği içinde değiliz. Biz ne dersek
onu yapıyorlar. KİPTAŞ 8 katlı bina yapmak
istiyor, fakat bölgede 3 katın yukarısına
çıkılamıyor. Ahşap yapılacaksa ahşap
yapılıyor. Tescilsiz binalar ya ahşap
yapılıyor ya da çelik yapılıyor, betonarme
kullanılmıyor. Betonarme buranın karakterini
veren bir malzeme değil. Betonarmeyi
spekülatörler işlerine öyle geldiği için
işin içine soktular. Biz de bilimsel
çalıştığımız için depreme dayanıksız, 60
seneden fazla ömrü olmayan, hatalarla dolu
olan binalar yapamayız. Ancak çelik kalıpla
yapıldığı zaman betonarmenin hataları
engellenebilir. Teknolojide ahşap hala
dünyanın en iyi malzemesi olarak görünüyor.
Ülkemizde her yer ahşap dolu ama yeterince
kullanılmıyor. Ahşap yapı Almanya’da ve
İngiltere’de yedi kata kadar serbest. Büyük
açıklıklar da ahşapla geçiliyor. Eskiden
%80’lerde olan ahşap kullanımı şimdi %3’lere
düştü. Çünkü %95’lere varan bir beton
kullanımı söz konusu.
Bütün bu tartışmalar İstanbul’un binde üçü
kadar olan Tarihi Yarımada için. Tarihi
Yarımada’yı yani İstanbul’un binde üçünü
yaşatamadığınız zaman, ona yepyeni bir
kimlik kazandırdığınız zaman o artık Tarihi
Yarımada ve Tarihi İstanbul kimliğinde
olamaz. Venedikli, Romalı ne yapıyorsa biz
de onu yapacağız. Onlar binanın sıvasının
dökülmesine bile engel oluyorlar. Ve bina
kullanılacaksa da görünüşüne dokunmadan
kullanılıyor. Kullanılmayacaksa da müze
yapılıyor. Binaların içinin de
değiştirilmesi 1999 yılına kadar
yapılabiliyordu. Bir yıllığına ben Ankara’da
yüksek kurul üyesi oldum. O süre içinde
bütün ilke kararlarını tekrar gözden
geçirdik. Kültür varlığı binaların bütün
plan şemasının da korunması gerektiğine dair
bir karar ekledik.
GA: İMÇ’nin
yıkılıp yerine Prestij Konutları adı altında
Osmanlı mimarisi ile 50 adet villa yapılması
düşünülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
CE: Burası eskiden konut alanıydı. Çünkü
eskiden Eminönü - Fatih ayrımı yoktu. Burada
yol da yoktu, arazi yumuşak bir eğimle
Haliç’e doğru iniyordu. Tamamen eski haline
getirmek mümkün değil. Atatürk Bulvarı’nı
şimdiki haliyle ama yayalaştırarak korumak
istiyoruz. Henüz yapabilmiş değiliz ama
araçları alttan tünelle geçirmeyi
amaçlıyoruz. Buraya Prestij Konutları değil
de; içinde çarşılar, hizmet yapıları, kültür
ve sanat yapıları içeren çok fonksiyonlu bir
işlev vermek istiyoruz. Çünkü büyük yaya
platformlarını ancak bunlar
besleyebiliyorlar. Benim gördüklerim içinde
bu konuda en beğendiğim örnek Münih’teki
Marianplatz. Burası da çok geniş bir ana
cadde. Burada da Marmara Denizi’ni Haliç’e
bağlayan hoş bir yaya yolu olmalıdır. Hala
üzerinde çalışıyoruz.
Ancak bu 5366 sayılı yasa çıktığı için bizim
söylediklerimiz pek de dikkate
alınmayabilir. İstanbul, Osmanlı’nın yanı
sıra Roma ve Bizans kültürlerinin
oluşturduğu bir kimliğe sahip. Roma ve
Bizans’ın çoğu toprak altında olan çok
sayıda eseri var. Ayasofya ve Aya İrini gibi
birçok kilise korunuyor. Kiliselerin
karakterleri bozulmadan camiye çevrilmiş.
Oysa bizim Balkanlar’da, Bulgaristan’da,
Yugoslavya’da bizim camilerimiz yıkılmış.
Kiliseye çevirme yöntemine bile gidilmeden
ortadan kaldırılmışlar. Kimse bizim yanlış
yaptığımızı söyleyemez. Osmanlı’da var olan
yerler yıkılmaz. Bizde devlet zihniyeti
vardır. Şu anda problemler yaşanmasına
rağmen kurumsallık yönünden çok daha
ilerideyiz. Bu sorunlar aşılırsa ülkenin
sırtı yere gelmez. Saygı duyulmasaydı
surlarımız dahil hiçbir şey kalmadığı için
tartışılamazdı da. Tarihi eserlere bizde
toprak altında bile saygı gösteriliyor.
Örneğin aşağıda Bizans varsa onun üzerine
bina yapmamak lazım. Ya hiç bina yapılmıyor
ya da Osmanlı’da yapıldığı gibi burada ahşap
hafif olduğu için temelsiz bina
yapılabiliniyor. Böylelikle temel kazıp alt
tarafı tahrip etme durumu olmuyor. Ahşabı bu
kadar çok kullanma sebeplerimizden biri de
bu. Ahşap ayrıca depreme de çok dayanıklı.
Biz hakiki ahşap binalar yaptırıyoruz.
Süleymaniye ve Zeyrek gibi ahşabın ağırlıklı
olduğu bölgelerde beton olan binaları da
ahşaba dönüştüreceğiz. Madem yenileme
yapılıyor, doğru yönde olmalı. Yenileme
özgün malzemeyle yapılır. Plan şeması da
değiştirilmemeli. Mimari sadece cephe
değildir. Mimari iç mekanların birbirleriyle
ilişkisi demektir. Bunlar yok edildiği zaman
koruma yapılmış olmaz. Benim koruma
anlayışım bu. Bizim yaptıklarımız
uluslararası ilke kararlarına da uygun.
İstanbul’un kültür varlığı yapıları
çoğunlukla Osmanlı izleri taşınıyor çünkü
üst kimlik odur.
Nergiz Başkaya: Ben binalarda modern ya da
eski denilerek ayrım yapılmasının mantığını
çözemiyorum. Bina fonksiyoneldir ya da
değildir diye bir ayrım yapılabilir ama eski
– yeni tartışmasını çok gereksiz buluyorum.
Bina fonksiyonlarını bugün hala yerine
getirebiliyorsa o kullanılmaya devam edilir.
Binanın dış görünüşü eski veya çağdaş
denilerek konuşuluyor. Bu tartışmanın kökü
bile saçma. Bugün beton neden bu kadar
tercih ediliyor? Sağlam mıdır, uzun ömürlü
müdür, insan sağlığına daha faydalı mıdır?
Beton sadece uygulanışı açısından herkesin
bildiği ve kullanabildiği bir malzemedir.
İnsanlara belli şeyler empoze ediliyor.
Bence gençler düşüncelerini özgür kılmalı.
Çağdaş, çağdışı gibi öğretilen tanımlara
göre değil de olaylara tarafsız bakmalılar.
Eğer Tarihi Yarımada’nın özgün dokusu konut
dokusuysa bu düşünülmelidir. Genel geçer
kalıplara bağlı kalınmamalıdır. Örneğin
bugün Tarihi Yarımada’ya kıyasla Maslak’ta
olup bitenler daha ilgi çekici.
CE: Osmanlıyı kötüleyerek biz bir yere
varamayız. Çünkü gitmiş Avrupa’nın ortasında
500 yıl kalabilmiş. Daha İstanbul alınmadan
Mostar Köprüsü’nü yapmış oralarda. Ve
oralarda kalırken gaddarca bir uygulama
yapmamış. İnsan ölçüsü dediğimiz zaman
Osmanlı mükemmeldir.
GA: Yaptığınız şeyleri pek de
paylaşmadığınız için bu kadar eleştiri
geliyor herhalde.
CE: Paylaştık biz bunları Mimarlar Odası ile
bunları kimse bir şey demiyor. Daha önce
İstanbul için bunlar düşünülseydi böyle bir
büroya ihtiyaç olmayacaktı. Yabancılar bile,
“Dünya’nın hiç bir yerinde bu kadar büyük
bir büro yok” diyorlar. İstanbul’un
sorunları o kadar birikmiş ki. Ama sürekli
planlar yapılmış ve itilmiş. O kadar çok
plan yapılmış ki İstanbul’da. Hiçbiri de
uygulanmamış ama. Arada da çok doğru
raporlar var. Mesela Martin Vagner diyor ki:
“İstanbul çevre planı ile kurtulmaz
çevresiyle birlikte bölge planı ile
kurtulur.” Ve en doğru rapor da oydu. Ama
onu da hemen yollamışlar. Le Corbusier
1911’de daha genç bir mimar iken şöyle
diyor: “Türkler yeşil kent kurma başarısını
göstermişler. Karşılaştırılırsa İstanbul bir
yeryüzü cenneti New York ise bir
kıyamettir.”
“İstanbul’a çağrıldınızda neden gitmediniz?”
sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: “O zaman
İstanbul o kadar güzel o kadar doğaldı ki
ona hiç dokunmamak gerektiğini düşünüyordum.
Ama yaptığım hata şuydu; bir imparatorluğu
yıkan ve yeni bir cumhuriyet kuran bir
liderin dinamizmini hesaplayamadım. Tabi ki
o, şehri değiştirmek istiyordu. Çok yanlış
yaptığımı düşünüyorum. Çünkü belki onun o
dinamizmini dengelerdim ve güzel şeyler
yapabilirdim.” Bruno Taut ise bir kitabında
şöyle diyor: “Ayasofya bir mühendislik eseri
olarak yapılmıştır. Ona asıl estetiği veren
Sinan’dır.”
Biz çalışmalarımızı yaparken Bizanstı
Osmanlıydı diye ayırt etmiyoruz. Bizans’ı da
aynı şekilde koruyoruz. Onun da az müdahele
ile korunması gerektiğini söylüyoruz.
NB: Bir yerin ören yeri olupta insanların
gezip göreceği bir yer olması da korunmuş
olduğu anlamına gelmiyor. Korunabilmesi için
o bağlantıların yapılmış olması gerekiyor.
Dolayısıyla toprak aslında en iyi
koruyuculardan bir tanesi.
CE: Her şeyi
ortaya çıkarmaya çalışırsak yanlış da
yapabiliriz. Bırakalım gelecek nesil nasıl
istiyorsa öyle olsun. Zaten 46’dan sonra
50’ler geliyor ve bozulma dönemi başlıyor.
Onları da canlandırmadık. Mesela
Ayasofya’nın önünde kocaman bir mahkeme
binası var onu koymadık. Silüeti
perdeliyordu iyi ki yıkmışlar dedik ve
canlandırmadık.
Bizim yaptığımız plana göre bölgeden 100.000
kişi çıkmak zorunda. Meğer 100.000 değilmiş
çünkü binaların üstünü kestiğimiz gibi
arkalarını da kesiyoruz. Mesela 30 metre ise
15 metrede kesiyoruz. Oradaki yoğunluğu da
hesaplayınca ve deprem ile ilgili çalışmalar
da göz önüne alındığında 200.000 kişi
çıkarmamız gerekiyor.
NB: Aslında Eminönü bölgesindeki konut
alanları ticaret alanı haline geldiği için
Eminönü’nde yer alan konut alanlarının eski
haline dönmesi söz konusu olsa böyle bir
oynama olmaz. Ama bunu yapamıyorsun yani
Eminönü’nde yine ticaret alanları büyük
yoğunlukta kalıyor.
CE: Tarihi korumayı yönetmeliklerle
yasalarla değil de projelerle geliştirmek
lazım. Koruma planlarında kentsel tasarım
ölçeği olmadan uygulama yapılmaması gerekir.
Birinci ve ikinci derece kentsel sit
alanlarında kentsel tasarım projesi olmadan
uygulama yapılamaz. Onun için bu büro
koruldu. Burada yaptığımız çalışmalar esnek.
Mimar onun uygulama projesini yapacak. Biz
burada sokağın eski karakterini belirleyen
uygun bir takım sembolik diyebileceğimiz
çözümler getiriyoruz. Onu %20 - %30 oranında
değiştirme hakları var. Tescilli binalar da
aynen olacak.
Biz Tarihi Yarımada’da yükseklikleri
kısıtlayarak ahşap, taş, tuğla ve çelik
kullanıyoruz. 0 – 40 kot arası en fazla 5
kat, 40 – 50 kot arasında en fazla 4 kat, 50
kotunun üstünde ise en fazla 3 kat
yapılabiliyor. Böylece tepeler daha doğal
haliyle kalmış olacak ve tarihi silüet biraz
daha ortaya çıkacak.
Fonksiyonlarda ise tarihi fonksiyonların
aynısı olacak. Yapılan araştırmalar da onu
gösterdi. Sadece Eminönü’nde konut
kullanımını arttırmaya çalışıyoruz. Ama
turizm açısından yaklaştığımız zaman da şunu
söylüyoruz; turist buraya uyumaya değil
yaşamaya gelsin. Dolayısıyla burada büyük
otellere yer yok. Ancak butik oteller veya
pansiyonlar olabilir. Onun dışında güçlü bir
hizmet sunacağız, yeme, içme, eğlence, vs...
Bu zaten bizim insanımız için de ihtiyaç.
Herkesin kullanabileceği mekanlar yapıyoruz.
İstanbul sürekli yaşayan bir şehir. Dünyada
böyle şehirler de kalmadı.
NB: Yapı adalarını eski büyük hallerine
kavuşturmak mümkün olsa keşke örneğin
yeşilin içindeki konak yapılarını. Çok geç
dönemde korumaya başlamışız. Tabir-i caizse
artık gecekondulaşmaya başlandığı zamanda
tescillenmiş yapıları koruyoruz şu anda.
Onun öncesindeki yapılar da çok hoş.
Korumanın şehircilik açısından algısı
bilinmiyor. Batıda olduğu gibi hep tek yapı
bazlı korumalar düşünülüyor.
Arkitera, Haber:
Gökçe Aras, 13.07.2007
|
GÖZLERİNİ TREN GARINA DİKTİ
Ankara’daki tarihi, kültürel ve doğal varlıkların korunmasıyla ilgili uzmanlarla davalık olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bu sefer de Ankara Tren Garı’na gözlerini dikti. Gökçek’in Gar Önü Katlı Kavşak Projesi hakkında yürütmeyi durdurma talepli dava açan Peyzaj Mimarları Odası yöneticileri tarafından dün düzenlenen basın toplantısında, Gökçek’e artık yargı kararlarına uyma, kent ve kentli yararına işler yapma çağrısında bulunuldu. Oda Başkanı Ayşegül Oruçkaptan, Gökçek’in Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na gönderdigi projenin yanlış olduğunu dile getirerek, bölgenin, Ankara’nın en önemli tarihi, en değerli kimliği ve özel kent dokularından biri olduğunu ve Ankara ulaşım ağının, Gar önünde yapılacak katlı kavşağa ihtiyacı olmadığını söyledi. Bölgedeki tek hakimin TCDD’nin İnşaat Dairesi Başkanlığı olduğunu belirten Oruçkaptan, TCDD’nin de bu projeye olumsuz görüş verdiğini söyledi. Oruçkaptan, olumsuz görüşe rağmen, belediyenin, “TCDD’nin de olumlu görüş verdiğini” söyleyerek, projeyi onayladığını dile getirdi. Oruçkaptan, belediyenin, “Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 11 Mayıs 2007 tarih ve 2347 sayılı kararı ile Ankara Gar Meydanı’nın yeniden düzenlenerek, motorlu taşıt trafiği için bir yönde kesintisiz trafik sağlamak üzere yeraltı geçişi oluşturacak şekilde bir köprülü kavşak yapılmasına karar verdiğini” hatırlattı. Kararın; hukuka, imar mevzuatına, mimarlık, şehircilik ve trafik mühendisliği, evrensel yaya hakları esaslarına aykırı olduğunu vurgulayan Oruçkaptan, Mimarlar Odası ile birlikte yürütmeyi durdurma talepli bir dava açtıklarını belirtti. Oruçkaptan, “Yörede 90 yıllık tarihi çınarlar bulunmaktadır. Bunlar tescilli değildir ama korunması için illa tescilli mi olması gerek. Tescilsizler diye, onları öldürmek, yok etmek mi gerek?” diye sordu. Gökçek’in söylediği gibi “provokatörlük” değil, yurtseverlik yaptıklarını belirten Oruçkaptan, “Gar binası ve çevresinin tarihsel tanıklığı ve hafızalarımızdaki bağımsızlık mücadelesinin ve kurtuluşun önemli simgesi olan Cumhuriyet dönemi izlerinin algılarımızdan alınmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
Evrensel, Foto: Mimarlık Müzesi, 13.07.2007
|
 |
II. TROAS BÖLGESİ
DEĞERLERİ SEMPOZYUMU - V. ERENKÖY BAĞBOZUMU
FESTİVALİ

Çanakkale 18 Mart
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji
Bölümü tarafından 31 Ağustos - 2 Eylül 2007
tarihleri arasında, günümüz İntepe/Erenköy halkının
kendi kültürel mirasına sahip çıkarak, antik Troas
Bölgesi kültürel değerlerini tanıması, tanıtması ve
gelecek kuşaklara aktarmasına yönelik olarak "II. Troas
Bölgesi Değerleri Sempozyumu" düzenlenecek.
Özellikle İntepe/Erenköy
ve çevresi halkı için önem taşıyan bağcılık ve
şarapçılığın yeniden canlandırılmasını sağlamak
adına bu yıl düzenlenecek sempozyumun ana konusu
ağırlıklı olarak arkeoloji ve kültürel değerler
(antik Ophryneion kenti ve buluntuları, geleneksel
mimari), İntepe ve çevresi tarihi (Çanakkale
savaşları ve sonrası İntepe çevresi), geçmişten
günümüze üzüm ve şarap üretimi (tarih öncesi ve
antik çağda şarap üretim ve ticareti), tarım ve su
ürünleri (bağcılığının geliştirilmesi, şarap
üretimi, su ürünleri) ve pazarlama (üzüm, şarap ve
su ürünlerinin pazarlanması) gibi çeşitli alt
bölümlere ayrıldı.

II. Troas Bölgesi
Değerleri Sempozyumu ile birlikte yürütülecek olan
"V. Erenköy Bağ Bozumu Festivali" yine
İntepe/Erenköy'ün geçmiş ve gelecekle bağlarını
güçlendirdiği etkinlikleri içermekte. Bu kapsamda
antik Yunan mitolojisi şarap tanrısı Dionysos için
sembolik ayin, antik Ophryneion (İntepe/Erenköy) ile
özdeş olmuş Troyalı Kahraman Hektor ayini, törensel
bağ bozumu ve folklor gösterileri gibi geleneksel
etkinlikler gerçekleştirilecek.
Sempozyum kapsamındaki bildiri konuları
ise Bilim turizmi,
İntepe Arkeoloji ve mitolojisi,
Geleneksel konut mimarisi,
Kültürel değerler,
İntepe ve çevresi tarihi ve sosyolojisi,
Eskiçağ’da üzüm yetiştiriciliği ve şarapçılık, Bağcılık ve Şarapçılık,
Tarım ve su ürünlerinin pazarlanması ve Bağcılık ve şarapçılığın
geliştirilmesi olarak belirlendi.
TAYHaber, 13.07.2007
|
BEYKOZ'DAKİ TARİHİ KIŞLA
KÜLTÜR MERKEZİ OLUYOR

İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Beykoz’daki tarihi Osmanlı Kışlası’nı
restore ederek kültür ve kongre merkezi yapıyor. 5
milyon YTL’ye mal olacak proje Nisan 2008’de
tamamlanacak.
Beykoz’un Yalıköy Mahallesi’nde, yaklaşık 27 yıldır
kaderine terk edilerek metruk halde bırakılan tarihi
askeri kışla artık kongre ve kültür merkezi oluyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, tarihi askeri
kışlanın restore edilerek kongre ve kültür merkezi
olarak kullanılmak üzere Büyükşehir Belediyesi’ne
tahsisi ile bu eserin yapımı ve kullanımı için
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a yetki
verilmesini oybirliğiyle kabul etti.
Mülkiyeti Beykoz Belediyesi’ne ait yaklaşık 20 bin
metrekarelik alana sahip tarihi askeri kışla,
İstanbul 3 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan projeye
göre restore edilecek. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Projeler Müdürlüğü’nün projesini
hazırladığı ve Yapı İşleri Müdürlüğü’nün
restorasyonuna başladığı Tarihi Beykoz Kışlası ana
işlevi ‘sanat ve halk eğitim merkezi’ olan bir
kültür ve kongre merkezine dönüşüyor. Kültür merkezi
içinde 3 adet 125 kişilik çok amaçlı salon,
kütüphane, sergi ve atölyeler ile avluda 220 kişilik
gösteri alanı bulunuyor. 5 milyon YTL’ye mal olacak
proje 2008 yılının Nisan ayında tamamlanacak.
Beykoz İlçesi’nin Yalıköy Mahallesi’nin ayrılmaz
parçası olan tarihi kışlanın ön cephesinde bir
kitabe, Osmanlı tuğrası, kemerli bir giriş kapısı ve
kemerlerin oturduğu sütun başlıkları yer alıyor.
III. Sultan Selim dönemine kadar hangi amaçla hizmet
verdiği tam olarak bilinmeyen kışlanın III. Sultan
Selim dönemi ile birlikte Kışla’nın bir sanayi
bölgesine dönüşmesi planlandı. III. Sultan Selim bu
doğrultuda askeri amaçlı bir çuha fabrikası ile
kağıt fabrikasının kurulmasını emretmiş olsa da 1807
ayaklanması sonucunda tahttan indirilerek
öldürülmesinin ardından bu proje akamate uğradı ve
tahta çıkan II. Sultan Mahmud bu projeyi sürdürmedi.
Bu nedenle başlanan inşaat yarım kaldı.
Kışla, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı
sonrasında Yetimler Yurdu (Dar’ül Etyam) olarak
hizmet verdi, daha sonra askeriye tarafından
kullanılmaya başlandı. İkinci Dünya Savaşı
sonrasında Beykoz Çayırı’nda konuşlanan askeri
birliklere karargah işlevi gören kışla, 1960’lı
yılların ardından Askeri İnzibat Merkezi olarak
tayin edildi. Kışla 27 yıldır da kaderine terk
edilerek metruk halde bırakılmıştı.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, 13.07.2007
|
SANTRALİSTANBUL
AÇILDI

İstanbul'un son
yıllardaki en ilgi çekici kültür sanat projesi
Santralistanbul, önceki akşam kapılarını açtı. Gerçi
bu tam bir açılış sayılmazdı, çünkü her şey
tamamlanmış değil. Nitekim projenin sahibi Bilgi
Üniversitesi de 'ön açılış' demeyi tercih etmiş.
Projeyi başından beri yakından izlediğini söyleyen
Başbakan Tayyip Erdoğan seçimlerden önce bir açılış
yapmak isteyince, bir buçuk ay içinde inşaat
tamamlanmış, dünyanın önemli çağdaş sanat
kurumlarından gelen yapıtlarla iyi bir sergi
hazırlanmış. Böylece, önceki akşam Santraistanbul'un
bahçesini dolduran kültür endüstrisi, çağdaş sanat
dünyası, basın ve belediye mensupları için
etkileyici bir başlangıç yapılabildi. Ve tabii
Başbakan halinden memnundu...
Santralistanbul, kentin
en ilgi çekici projesi, çünkü bir müze olmanın
ötesinde eşi benzeri pek olmayan bir kültürel
merkez. Bilgi Üniversitesi, 1911'de yapılan ve
1983'ten bu yana kapalı duran Silahtarağa Elektrik
Santralı'nı 2004'te devraldı ve inşaata başladı.
Çağdaş Sanatlar Müzesi, Enerji Müzesi, üniversite,
kütüphane, sanatçı rezidansları ve eğlence
alanlarından oluşan bu büyük dönüşüm projesini
tamamlamak kolay olmadı. Yola çıktıktan sonra Bilgi
Üniversitesi yanına Ciner ve Doğuş gruplarını
'stratejik ortak' olarak aldı, daha sonra onlara
üniversitenin ortağı olan Laureate International
Universities de katıldı. Kale Grubu, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi de sponsor oldu ve proje
önemli bir aşama kaydetti.
Enerji santralinin yıkılan iki kazan yapısının
yerine yapılan Çağdaş Sanatlar Müzesi tamamlandı.
Üniversitenin eğitimini burada sürdürecek olan
İletişim ve Fen Edebiyat fakültelerinin kimi
bölümleri buraya taşındı bile. Hala ayakta olan
kazan daireleri ise büyük bir kütüphaneye ve enerji
müzesine dönüşecek. Santralistanbul'un tamamlanmış
haliyle açılışı eyülde yapılacak.
İlk bakışta endüstriyel bir yapıdan dönüştürülmüş
izlenimi veren müze binası, içinde yer aldığı
projeye ve farklı sergilemeler yapmaya son derece
uygun, yalınlığı bir iddiaya dönüştüren bir yapı.
İçindeki sergi ise başlangıç için bile çok iyi. Kısa
sürede hazırlanan bir serginin taşınması kolay bir
tür olan video çalışmalarından oluşması hiç de
şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan serginin niteliği.
Avrupa'nın önde gelen müzelerinin koleksiyonlarından
oluşan sergi, binanın üç katına yayılıyor. İlk katta
Fransa'nın ünlü müzesi Centre Pompidou'dan
(Santralistanbul'a model olan kurumlardan biri)
gelen 'Çağdaş Bakış Açıları', bir üst katta
Almanya'nın Karlsruhe kentindeki Sanat ve Medya
Merkezi ZKM'nin 'Dokun Bana İstanbul' başlığıyla
sunduğu 'dijital sanat' çalışmaları, üçüncü kattaysa
İspanya'daki MUSAC'ın koleksiyonundan seçilen
videolar 'Bireylerarası Bir Yolculuk' başlığıyla
sergileniyor. Pompidou'nun sergisi, toplumsal
konulara duyarlı, görece genç yedi sanatçının
yapıtlarından oluşuyor. İstanbulluları fareyi ele
alıp, ekranı tıklamaya davet eden ZKM'nin sergisi
ise, interaktif dijital sanatın ulaştığı etkileyici
noktayı görmek için gerçekten de 'hap' gibi bir
tecrübe vaad ediyor. MUSAC'ın koleksiyonundan
seçilen 14 yapıt ise, uluslararası bienallerin
gediklisi olan Pipilotti Rist, Shirin Neshat, Tony
Oursler, Jasper Just gibi 'star'ların imzasını
taşıyor. İstanbul için ancak bienalden bienale
görebildiğimiz nitelikte bu sergiyi gezerken, yeni
müze binasını da biraz yadırgayarak sanki bir başka
kente adım atmış da müze geziyormuş gibi
olabilirsiniz. Ama merak etmeyin, Haliç'in sonundaki
bu 'merkez'e yakında çok alışacağız.
Radikal, Yazı: Cem
Erciyes, 13.07.2007
*******
SIRADAN GÖZLER İÇİN BİLE
SIRADIŞI BİR YAPI
Elbette her mimari
tasarım ürünü olan bina orijinal, tasarlayanına özgü
nitelikler taşır. Ama biz sıradan gözler, bunları
çoğu zaman göremeyiz. Bina, bina işte, hepsi
birbirine benzer. Oysa Emre Arolat Architects
tarafından tasarlanan Santralistanbul'daki Çağdaş
Sanatlar Müzesi, başka bir şeye benzemiyor, biz
sıradan gözlere göre bile. Benzerini Batı'da
gördüğünüz böyle bir müze binasını, yaşadığınız
ülkede ilk kez görmenin keyfini yaşıyorsunuz Emre
Arolat'ın eserine bakarken. Zira burası gerçek
anlamda Türkiye'nin ilk Çağdaş Sanatlar Müzesi.
Yıllarca Ağa Han Mimarlık Ödülü genel sekreterliği
yapmış olan Süha Özkan, "Emre Arolat bu binada
gerçekten kendini aşmış" yorumu yapıyormuş bu bina
için...
Müze binası dışarıdan bakıldığında farklı olduğunu
hemen belli ediyor ama şu ana kadar Türkiye'deki en
büyük renovasyon projesi olan Santralistanbul
kompleksinden belirgin biçimde ayrılmıyor. Binanın
dış cephesinde kurşuni bir renk hakim. Binanın üç
cephesinde birinci kat dıştan tamamen çıplak beton,
diğer katlar delikli çelik levhalarla kaplı. Bir
metre kadar boşluğun arkasında ise cam var. Bu,
binanın şeffaf kabuğunu oluşturuyor ve dışarıdan
baktığınızda binanın bütün katlarını, katlarda
dolaşan insanları görebiliyorsunuz. Aynı şekilde
içeriden bakıldığında da dışarıyla iletişim
kurabiliyorsunuz.
Bina iki bloktan oluşuyor ama bloklar içeriden
birbirine bağlı. Binanın içinde de kurşuni renk
hakim, zira sütunlar, tavan çıplak beton; bu haliyle
bir fabrikayı andırıyor. Binanın dördüncü, yani arka
cephesi ise bir başka ünlü mimar Han Tümertekin
tarafından tasarlanan Enerji Müzesi'ne (burası henüz
açılmadı), yani bir 19. yüzyıl sanayi yapısına
bağlanıyor.
Önceki akşamki açılış töreninde Başbakan Erdoğan,
müzeye göstermelik şöyle bir bakıp çıkmadı, içeride
yarım saate yakın bir süre kaldı. Belli ki o da
etkilenmişti binadan. Prof. İhsan Bilgin, Nevzat
Sayın, Emre Arolat ve Han Tümertekin ekibinin eseri
Santralistanbul, şimdiden Türk mimarlığının yüzakı
olacağını belli etti.
Radikal, Yazı: Erkan
Aktuğ, 13.07.2007
|
BURSA
RESTORASYONDA....
BALİBEY HANI GÜN SAYIYOR

Bursa Büyükşehir Belediyesi,
şehrin gölgede kalmış tarihi altyapısını da gün
ışığına çıkarıyor.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan ilk 3 katlı
çarşılarından biri olan Balibey Hanı'nın geçen yıl
başlayan restorasyon çalışmalarında son aşamaya
gelindi. Tophane surlarında yıllardır metruk bir
şekilde duran Balibey Hanı'nın ortaya çıkan
ihtişamlı görüntüsü Bursalıları heyecanlandırıyor.
Aslına uygun olarak restore edilirken, çalışmalar
esnasında yapılan kazılar ile farklı noktalarda
gizli kalmış tarihi bölgelerin de ortaya çıkarıldığı
Balibey Hanı inşaatının yüzde 90'ının tamamlandığı
belirtildi. Hamza Bey'in oğlu Bali Bey tarafından
15. yüzyıl sonunda yaptırılan han gelecek nesillere
aktarılacak.
Balibey Hanı'nın restorasyon çalışmalarında
incelemelerde bulunan Büyükşehir Belediye Başkanı
Hikmet Şahin, Bursa'nın yüzyıllar boyunca farklı
kültürlere ev sahipliği yapmış muazzam geçmişe sahip
bir kent olduğunu, ancak bu potansiyelinin iyi
değerlendirilemediğini belirtti.
"Tarihten bize kalan en
güzel miras onun uyandırdığı coşkudur. Balibey
Hanı'nda yapılan restorasyon çalışmasıyla Bursa'nın
toprak altında kalmış gizli hazinelerinden birini
daha gün yüzüne çıkarıyoruz" diyen Başkan Şahin,
"500 yıllık tarihi geçmişe sahip han, kentin
merkezinde yıllarca virane şekilde duruyordu.
Bursa'nın hiçbir meselesine ilgisiz kalmadığımız
gibi, bu tarihi ve kültürel hazinenin de yok
olmasına seyirci kalamazdık. Hanı aslına uygun
restore ederek, yeniden bugünle buluşturuyoruz. Bir
yıl öncesine kadar harabe görünümünde olan han,
bugün küllerinden yeni doğmuş devasa bir tarihi eser
olduğu gibi Bursalılar için de yeni turizm cazibe
merkezi haline gelecek" şeklinde konuştu.
Zemin dahil toplam dört kattan oluşan hanın
restorasyonunun yüzde 90 seviyesine ulaştığını
kaydeden Başkan Şahin, projenin ince işçiliklerinin
devam ettiğini söyledi.
Bursa Hakimiyet,
13.07.2007
*******
YILDIRIM'A KÜLTÜR
MERKEZİ

Bursa'da tarihi
mekanları gün yüzüne çıkaran Yıldırım Belediyesi,
Molla Yegan Medresesi'ni restore ederek ticaret ve
kültür merkezi yaptı.

Yıldırım'ın gizli kalmış
tarihi zenginliklerinden biri olan Molla Yegan
Medresesi, Yıldırım Belediyesi tarafından 2005
yılında kamulaştırılarak ticaret ve kültür merkezi
yapılması kararlaştırıldı. Kısa bir zamanda
restorasyonu bitirilerek kültür merkezi olarak
hizmet verecek olan Molla Yegan'da kafeteryaların
yanı sıra sergi salonu ve el sanatları kurs
atölyeleri bulunuyor. Yıldırım Belediye Başkanı
Özgen Keskin, ilçedeki tarihi eserleri restore
ederek yok olmaktan kurtardıkları gibi, buraları
kültür ve sanat yuvaları haline getirdiklerini
söyledi.

Bursa Hakimiyet,
Fotoğraflar: Yıldırım Belediyesi, 13.07.2007
*******
BÖLGENİN KADERİ DEĞİŞİYOR
UÜ Fen Edebiyat
Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof Dr. Mustafa
Şahin, insanoğlunun ortak mirası şeklinde
adlandırdığı çalışmanın amacını şöyle anlatıyor:
"Büyükorhan ilçesi ve çevre ekonomisine bu vesileyle
ciddi destek sağlanacak. Ağustos ayında başlanacak
çalışmalar için İsviçre'den 12, Uludağ
Üniversitesi'nden ise 11 bilim adamı ve asistanı
çalışmalar süresinde kazı bölgesi yakınındaki
Derecik Köyü'nde kalacak. Bir örneği Paris'te
bulunan bazilikanın kazı çalışmaları çeşitli
aşamaların ardından 2011 yılında tamamlanacak. Kazı
ve restorasyon çalışmalarına 15 milyon avro finansa
eden İsviçre hükümeti, protokol geriği çalışma
yapılan bölgeyi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
teslim edilecek. Türkiye ve Bursa için çok önemli
olan bu proje, dünya kültür turizminde önemli bir
konum oluşturacaktır."

Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölüm Başkanlığı Mozaik Araştırmaları
Merkezi'nin 2006 yılında Bursa'da düzenlediği Mozaik
Sempozyumu'na 9 ülkeden toplam 22 bilim adamı
katılmıştı. Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof Dr. Mustafa
Şahin, organizasyon için İsviçre'den gelen Lozan
Üniversitesi Arkeoloji Araştırma Bölüm Başkanı Prof.
Dr. Michel Fuchs'u, 2001'de ortaya çıkan ancak
bölgenin koruma altına alınabilmesi için 75 bin YTL
ödenek sağlanamadığı gerekçesiyle kaderine terk
edilen Büyükorhan Derecik Köyü'ndeki bazilikaya
götürüp buranın kaderini değiştirecek proje için ilk
adımın atılmasını sağladı. İsviçreli bilim adamı
bazilikanın gün yüzüne çıkarılması için Türkiye ile
ortak çalışma yapabileceklerini söyledi. Ardından da
Lozan Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Kültür ve
Turizm Bakanlığı ile Büyükorhan Belediyesi arasında
yapılan protokol nisan ayında imzalanıp, kazı ve
restorasyon çalışmaları için start verildi.
2001 yılında, koruma altına alınabilmesi için
gereken 75 bin YTL'lik ödenek bulunamadığı
gerekçesiyle kaderine terk edilen ve bir örneği de
Paris'te bulunan Bizans genç Roma dönemine ait
bazilikanın, kazı ve restore edilerek gün yüzüne
çıkarılması için Lozan Üniversitesi devreye girdi.
12'si İsviçre'den, 11'i de Türkiye'den olmak üzere
toplam 21 bilim adamı ve asistanlarından oluşan ekip
ağustos ayında kazı çalışmalarına başlayacak. 2011
yılında tamamlanacak proje sonunda bölgenin dünya
kültür turizmine kazandırılması amaçlanıyor.
Büyükorhan Belediyesi, kazı ve restorasyon için
bölgede kalacak kazı ekibi için Derecik Köyü'nde 4
ayrı ev hazırlatmış durumda.

Alınan bilgilere göre, ortaya çıkarılan yapı,
Roma Dönemi'ne tarihlenen Zeus kültüne ait bir
merkezin üzerine kurulmuş, IV.-V. yüzyıllara ait
bazilika planlı, üç nefli, zemini tamamen döşeme
mozaikleriyle kaplı bir Bizans kilisesi. Döşeme
mozaiklerinin tahrip olan bölümünde yapılan
sondajlar sonucunda, kilisenin iki ayrı inşaat
evresi geçirdiği belirlendi. Aynı yerdeki ilk
kilisenin biraz daha küçük olduğu ve zemininin tuğla
döşendiği anlaşıldı. V. yüzyılın başlarında bu yapı
genişletilmiş ve zengin döşeme mozaikleri ile bugün
kalıntıları görülen kilise inşa edilmiş.
İstanbul, İzmit, İznik, Erdek gibi büyük ilkçağ
kentlerinde zemini mozaiklerle süslenmiş pek çok
kilise bulunmuş olmasına rağmen, Büyükorhan
bazilikası Marmara çevresinde bulunan bu tarz
mozaiklere sahip tek kilise.
Bursa Hakimiyet, 09.07.2007
*******
"TARİHE SAHİP ÇIKIYORUZ"

Bursa,
Osmangazi Belediyesi`nin, Hanlar Bölgesi`nde
yürüttüğü önemli projelerden biri daha tamamlandı.
Yaklaşık 50 yıldan fazla süredir bakım görmediği
için köhne bir durumda kalan Geyve Han,
restorasyonun ardından yeni yüzüyle Bursalıları
karşıladı. Restorasyon kapsamında tarihi yapının
yaklaşık 100 yıl önce kapanan Kuzey kapısı da
açıldı. Böylece Geyve Han hem görsel açıdan muhteşem
bir görüntüye kavuşturuldu hem de Cumhuriyet Caddesi
ile bağlantının kurulduğu kapı açılarak ekonomik
canlılık sağlandı.
Geyve Han`ın yeniden Bursa`ya kazandırılması
nedeniyle düzenlenen törende konuşan Bursa
Milletvekili Faruk Çelik, Osmangazi Belediyesi`nin
çalışmalarını kastederek `Bursa`da tarih yeniden
yazılıyor` dedi. Çelik, `Tarihi eserleri ortaya çıkararak
geçmişimizle, kültürümüzle buluşturuyoruz.
Geçmişiyle, kültürüyle bağlarını koparan milletlerin
ayakta durabilmesi mümkün değildir. Bu tarihi miras
600 yıldır buradaydı ama kimse ilgilenmedi. Ama
şimdi hepsi ayağa kaldırılıyor. Biz tarihimize,
kültürümüze sahip çıkıyoruz, çünkü yok olmak
istemiyoruz` diye konuştu.
Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe de, son 3,5
yıl içindeki çalışmalarını anlattı ve Osmangazi`de
ciddi bir dönüşüm yaşandığını söyledi. Tarihi
kültürel mirası koruma çalışmalarının, genel
çalışmalar içinde çok önemli bir yer tuttuğunu ifade
eden Altepe, `Çarşı bölgesini karış karış biliyoruz,
sorunlarını da, çözümünü de biliyoruz. Bölgede
uygulaması biten ve halen devam eden en az 30
projemiz var. Bütün bunlar tamamlanınca kentimizin
tarihi kimliği yeniden kazanılmış olacak` dedi.
Geyve Han esnafı, konuşmaların ardından Başkan
Altepe`ye Han`ın anahtarı ile bir de plaket verdi.
Ardından kurdele kesilerek tarihi yapı yeniden
Bursalılar`ın hizmetine sunuldu.
Bursa Olay, Fotoğraf: Bursa Büyükşehir
Belediyesi, 08.07.2007
|
ALLİANOİ'DAN HABERLER...
|
TARİH KATLİAMI SEÇİM
MALZEMESİ
İzmir'de düzenlenen basın toplantısıyla, Allianoi
Antik Kenti konusunda kamuoyunun ve bölge
köylülerinin aldatıldığı belirtildi. DSİ
yetkililerinin son günlerde verdikleri 'Yortanlı
Barajı'nda ağustosta su tutacağı' yönündeki
demeçlerin hukuksuz ve aldatmaca amaçlı olduğunu
belirten Allianoi Girişim Grubu Dönem Sözcüsü
Hilal Küey, "Prof. Dr. Hayat Erkanal
başkanlığındaki bilim heyeti, DSİ'nin oluşturduğu
Allianoi'nin çevresini bir metre duvarla çevirip
sulara bırakmak diye özetlenebilecek projeye onay
verdi mi ki Yortanlı Barajı su tutacak" dedi.
Bilim Kurulu'ndan net görüş gelmeden, duvar
projesinin uygulamaya geçirilemeyeceğini söyleyen
Küey, "Açtığımız davaların sonuçlanmasının
beklenmesi gibi bir hassasiyeti artık ne DSİ'den,
ne de Kültür Bakanlığı'ndan bekliyoruz. Tarihi
korumak gibi bir hassasiyetin yetkililerde
olmadığını görüyoruz" dedi. Bilim heyeti raporunun
beklen-memesinin hukuk devletinde suç
oluşturacağını anımsatan Küey, sözlerini şöyle
sürdürdü: "İzmir II Numaralı Koruma Kurulu'nun
bize yazdığı yazıda 'Koruma Bölge Kurulu'nca değerlendirilmek üzere
Müdürlüğe
iletilmiş olan bir Bilim Kurulu raporu
bulunmadığı' açıklandı. Mevcut Koruma Kurulu'nun,
DSİ'nin projesini onaylamayacağı, o nedenle de
yine Bakanlığın oluşturduğu Koruma Kurulu'nun
değiştirileceği yolunda, ne yasa ile ne de hukuk
devleti anlayışıyla bağdaşmayan duyumlar
almaktayız. Bu duyumlar doğru çıkarsa ve ortaya
DSİ projesine onay verecek yeni bir bilim heyeti
çıkarsa bu husus da açıkça suç oluşturur. Kaldı ki
Yortanlı Barajı'nın henüz kanaletleri mevcut
değil, ihalesi dahi yapılmadı."
Küey, ortada eksik bir inşaat olduğunun
bilindiğini, buna rağmen 'koca bir tarihin günlük
seçim propagandasına feda edilmek istendiğini'
belirtti.
Küey'in ardından söz alan Allianoi Kazı Heyeti
Başkanı Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş, kendilerine
mayısta verilmesi beklenen kazı ruhsatının
gelmediğini ve 45 günlük kayıpları olduğunu
söyleyerek, kaybedilen her günün çok önemli
olduğunu vurguladı. "Kültür Bakanlığı yetkilileri
hiçbir zaman yanımızda olmadı. Bugüne kadar
Allianoi'den çıkardığımız 12 binden fazla eseri
Bergama Arkeoloji Müzesi'ne teslim ettik" diyen
Yaraş, DSİ 2. Bölge Müdürü Ayhan Sarıyıldız'ın
Allianoi'nin isminin doğru olmadığı konusunda
spekülasyon yaptığını ve amacının konuyu saptırmak
olduğunu söyledi. Bölge köylülerinin, Allianoi'yi
savunanlara karşı kırşkırtıldığına dikkat çeken
EGEÇEP Dönem Sözcüsü Arif Ali Cangı ise,
"Suçlarını örtbas etmeye çalışarak ucuz oy
avcılığı yapıyorlar. Barajda su tutulmasını
sağlayanlar bunun hukuki sorumluluğuna ve dünyaya
rezil olmaya razı olur. İzmir milletvekili
adaylarından Burhan Özfatura bizi 'ideolojik
saplantısı olan 10 kişi' olarak tanımladı. Evet,
bizim, insanlığın ortak kültürel mirasını koruma
amacını taşıyan bir ideolojimiz var" diye konuştu.
Birgün, 10.07.2007
*******
BAKANLIK ALLİANOİ'Yİ
GÖZDEN ÇIKARDI
Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Yortanlı Barajı’na su tutulmasıyla
birlikte sular altında kalacak olan Allianoi antik
kentini kaderine terk etti ve bu yılki "kurtarma
kazısı ruhsatı"nı vermedi.
Bu nedenle antik şehri kurtarma çalışmaları
başlatılamadı. Karayolları’nın yollara koyduğu
"Allianoi" yön tabelaları da kimliği belirsiz
kişilerce sprey boyayla kapatıldı. Kentin uzun
yıllardır kazı başkanlığını yürüten Trakya
Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Ahmet
Yaraş, ruhsatların genellikle mayıs ayında verilip
haziranda kazılara başlandığına dikkat çekti. Yaraş,
şunları söyledi:
"Ruhsat eşliğinde kazı yapılır. Biz 2006’nın Aralık
ayında başvurumuzu yaptık, ancak halen gelmedi.
Elimiz kolumuz bağlandı, hiçbir şey yapamıyoruz. Ne
kadar sürede değerlendirilecek, ne olacak
bilmiyoruz. Hayır yok vermeyeceğiz de demiyorlar. O
zaman zaten kıyamet kopar. Kazı alanı şu anda
tamamen kaderine terk edilmiş durumda. 2006 Kasım
ayında Çakmaktepe bölgesinde üç mezar define
avcıları tarafından açılmıştı. Bölgeye giremediğimiz
için ne olduğunu bilemiyoruz ve müdahale
edemiyoruz."
Ahmet Yaraş, Allianoi yol tabelalarının sprey
boyalarla kapatılmasının AKP İlçe Başkanlığı’nın
talimatıyla köylülere yaptırıldığını iddia etti ve
şunları söyledi: "Birkaç kendini bilmez köylü
yapıyor. AKP’nin ilçe örgütü köylüleri kışkırtıyor.
’Seçim öncesinde birtakım konularda aktif olursanız,
barajı yasaya rağmen açarız’ gibi söylemler
içerisindeler. Köylülere sprey boyalar verip
tabelaları boyuyorlar."
Hürriyet, Haber: Umut
Erdem, 13.07.2007
*******
ALLIANOI HEYETİNDEN SUÇ DUYURUSU
İzmir’in Bergama İlçesi'nde yapımı tamamlanan, ancak su tutma havzası içinde Allianoi Antik Kenti’nin yer alması nedeniyle durumu tartışmalı olan Yortanlı Barajı’nda gerçekleştirilen eylem, antik kentin kazı heyetinin tepkisine yol açtı.
Baraj kapağının Bergama Ziraat Odası Başkanı Bedri Çakmaklıoğulları ile Bölcek, Göçbeyli, Ayazkent, Yenikent ve Zeytinodağ belde belediye başkanının da hazır bulunduğu çiftçi eylemiyle 10 Temmuz’da kapatılmasının ardından, Bergama İlçe Jandarma Komutanlığı’nca başlatılan soruşturma çalışmalarına, Allianoi Antik Kenti heyetince yapılan suç duyurusu girişimi de eklendi.
Allianoi Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Yaraş, gazetecilere yaptığı açıklamada, barajın kapağını yasal olmayan şekilde kapatanlar hakkında Bergama Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını belirterek, “Elindeki tarihi eserine sahip çıkmayan, kalkıp bir daha Zeus Sunağını istemeye kalkmasın” dedi. Bergama Ziraat Odası Başkanı Bedri Çakmaklıoğulları’nın, tarihi eserlerin bulunduğu yerin Allianoi değil, Paşa Kaplıcası olduğu iddiasını da yanıtlayan Yarış, bu konuda Alman bilim adamı Prof. Dr. Helmut Miller’in “Allianoi Kimliği” başlıklı makalesinin bulunduğunu, tarihi eserlerin bulunduğu yerin burası olduğunu kaydetti.
Yortanlı Barajı’nın su tutmasını isteyen 200 kadar çiftçi, 10 Temmuz’da bölgede yaptıkları eylemde, 45 VAN 4389 plakalı kamyonetle getirilen büyük demir kapağı, jandarmanın uyarısına rağmen baraja yerleştirmişti. Eyleme, Bergama Ziraat Odası Başkanı Bedri Çakmaklıoğulları ile Bölcek, Göçbeyli, Ayazkent, Zeytindağ ve Yenikent belde belediye başkanları da destek vermiş, daha sonra jandarma tarafından bu kişilerin ifadesine başvurulmuştu.
Evrensel, 15.07.2007
|
|
3,5 MİLYON YILLIK İNSAN
FOSİLİ ÇIKTI
ABD'nin Cleveland
Üniversitesi'nden bilim adamları, Etiyopya'da, Afar
Çölü'nde, en ünlü insan atası fosillerinden
"Lucy"nin bulunduğu yere 30 kilometre uzaklıktaki
kazılarda, 3.5-3.8 milyon yaşında olduğu tahmin
edilen erken insan atası fosili kalıntıları buldu.
Fosil kalıntıları arasında birkaç tam çene ve
iskelet parçası bulunuyor.
Kazı ekibinin başkanlarından Dr. Yohannes
Haile-Selassie, keşiflerinin, hiç bilmedikleri bir
zaman çerçevesine ışık tutması açısından önemli
olduğunu belirterek, "Etiyopya'da erken insanın
evrimi konusunda 6 milyon yıla varan bir kaydımız
var, ancak bunlar arasında küçük boşluklar bulunuyor
ve bu da bunlardan birisi" diye konuştu.
Milliyet, 13.07.2007
|
 |
 |
BERTA KÖPRÜSÜ YAKINDA SULAR ALTINDA KALACAK
Aartvin'de yapımı devam eden Deriner Barajı'nın suları altında kalacak tarihi Berta Köprüsü, ziyaretçi akınına uğradı. 1878 yılında yapılan köprünün son fotoğraflarını çekebilmek için yerli ve yabancı turistler, düzenlenen Berta turlarına katılıyor.
Artvin- Şavşat Karayolu'nun 40'ıncı kilometresindeki 129 yıl önce Osmanlılar tarafından inşa edilen Berta Köprüsü, Deriner Barajı'nda 2008 başından itibaren su tutulmaya başlanmasıyla metrelerce suyun altında kalacak. Tarihi köprü, 200 metre üzerinde yeniden inşa edilen Artvin- Ardanuç karayolunun güzergah çalışmalarındaki iş makinelerinin yamaçtan yuvarladığı taşlar nedeniyle şimdiden zarar görmeye başladı bile.
Köprüyü son kez fotoğraflayanlar arasında yer alan yazar- çevirmen Erim Bikkul, "Böylesine güzel bir eserin sular altında kalacak olmasına açıkçası üzüldüm. Barajlar kısa vadeli yatırımlar. Belki köprü başka bir nehir üzerine taşınıp kurtarılabilir. Orijinali kadar iyi olmaz, belki ama
suların altında kalıp yok olmasından iyidir'' dedi.
Artvin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü'nden bir heyetin gelip köprüyle ilgili inceleme yaptığını belirterek, bir benzerinin başka yerde yapılması için proje çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
Döşeme uzunluğu 64 metre olan Berta Köprüsü'nün 3 kemer gözü bulunuyor ve düz yollu köprüler sınıfına giriyor. Bu eser günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmeyi başardı, Çoruh Nehri'nin azgın sularıyla yıllarca başa çıktı.
haberturk.com, Fotoğraf: Artvin Derneği, 12.07.2007
|
MÜZELER KOMPLEKSİ İÇİN
DÜĞMEYE BASILDI
Ulaştırma Bakanı İsmet Yılmaz, Uşak'a sürpriz bir
ziyarette bulundu. Ziyaret sırasında Uşak Valiliği
ve Uşak Belediyesi'nin Çevre ve Kültür Değerlerini
Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) işbirliği ile Gar'a
yapacakları müzeler kompleksi projensinde yaşanan
sıkıtılar dile getirildi. Uşak Valisi Kayhan Kavas,
Bakan Yılmaz'a proje ile ilgili bilgi verdi. Uşak
Garı'nı yetkililerle birlikte inceleyen Bakan
Yılmaz, müzeler kompleksi ile ilgili protokolün
hazırlanarak kendisine gönderilmesini ve çözüm
yoluna gideceklerini söyledi.
Uşak Garı'nda yapılacak olan
projenin çevreye hayat katacağını söyleyen Vali
Kavas, hayata geçirilecek olan projenin kent hiç
olmayan turizm aktivitesine katkılar sağlayacağını
ifade etti. Proje ile ilgili son olarak gönderilen
protokolün imzalanmasının fiilen imkansız olduğunun
altını çizen Vali Kavas şöyle devam etti: "Son
olarak bize gönderilen bir protokol taslağı var ve
bizim bunu imzalamamız mümkün değil. Protokolün bir
maddesi hazineden alınması gereken yeri almamız ve 4
ay içinde onlara devretmemiz. Böyle bir şeyin
Türkiye şartlarında 4 ay içinde olması mümkün değil.
Buradaki bir alanın bize tahsis edilmesini istiyor
ve projeyi hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Buraya
yapılacak olan bir müze, Uşak Garı'na çok büyük
değerler katacaktır".
Vali Kavas'ın brifinginin ardından Belediye Başkanı
Mesut Apaydın da sıkıntıları dile getirdi.
Sıkıntıları dinleyen Ulaştırma Bakanı Yılmaz, "
Uşak'a uğramamın gerekçesi de bu gar meselesidir.
Bana söylenen protokolün gönderildiği ve herhangi
bir sesin çıkmadığıdır. Devlet Demir Yolları
herhangi bir şeyi bedava veremez. Buranın kira
bedelini siz belirleyin ve en düşüğünü ortaya koyun.
Siz protokolün beğenmediğiniz maddelerinin yerine
sizce kabul edilebilir noktaları bulun ve biz hakem
olalım. Ama mutlaka alternatifli olun. Böyle olursa
biz bunu çözeriz" şeklinde konuştu. Daha sonra Uşak
Garı'nı yetkililerle birlikte gezen Bakan Yılmaz,
"Kültürel eserleri en iyi koruma hangisi ise, bak
burası tamirhane ve tamirhane ile tarihi eser
korunmaz. Kurulur ve işlenirse en güzel bir şekilde
işlenmiş olur. Bununla ilgili protokolü
hazırlayacaklar ve bana gönderecekler. Dolayısıyla
bunun çözümü için elimizden ne geliyorsa onu
yapacağız" diyerek Uşaklılar'a müjdeyi verdi.
Yeni Şafak, 12.07.2007
|
TAŞLARIN EN
GÜZELİ YIKILIYOR
Ilısu Barajı ile sular altında kalacak Hasankeyf, 2007 yılına kültür varlıkları açısından şanssız girdi. İsmi güzel taş anlamına gelen, Batman'ın tarihi Hasankeyf İlçesi'nde devam eden kazıyı yürüten Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam, kışın çok ağır geçmesi nedeniyle zarar gören tarihi eserlerin yıkılmaya başladığını söyledi. Uluçam, İmam Abdullah Zaviyesi'nin minaresinin güneybatı köşesinin bu nedenle yıkıldığını, küçük saray bölümünün olduğu gibi durduğunu dile getirdi.

Hasankeyf'in tarihi dokusu ve kültür
varlıklarının her geçen gün daha hızlı bir
yıkım sürecine girdiğini kaydeden Uluçam,
ilçede iki hafta önce de Ulu Cami'nin
tonozlarının göçtüğünü, yan duvarlarının
ayrıştığını bildirdi.
Süren kazılarda Hasankeyf’te yeni tarihi
zenginliklerle karşılaşılıyor. Son olarak 3
bin yıllık ekmek teknesi ve tandır bulunduğu
bildirildi. Uluçam, kale başına giden vadide
yaptıkları çalışmalarda yaklaşık 3 bin yıl
önce burada yaşayan insanların faaliyet
mekanlarını ortaya çıkardıklarını söyledi.
Kazı ekibi tandır ve ekmek teknesiyle ilk
karşılaştığında su deposu olabileceğini
düşünmüş. Ancak içinin seramik hamuruyla
sıvanmış olması bunun tandır olduğunun
kanıtı olarak sayılıyor. Uluçam, “İşin başka
ilginç boyutu, bunu tamamlayan hemen yanında
ekmek teknesini hatırlatan bir oyma.
Buğdayın ezilip belki orada hamur haline
getirildiği ve yanındaki tandırda
pişirildiği kanaatine vardık. Seramikten
yapılan birçok tandır var. Ama tandır taştan
oyulmuş ve seramik hamuruyla kaplanmış.
Hasankeyf'in en eski kalıntısı
diyebileceğimiz tandır ile ekmek teknesi
kayalara oyulmuş” dedi. Uluçam, ayrıca
kazılarda Roma döneminde yapılan 42 dükkan
tespit ettiklerini bildirdi.
Evrensel,
Fotoğraf: Yeni Şafak, 12.07.2007
|
İÇKALE TURİZMİN SAYILI
MERKEZLERİNDEN BİRİ OLACAK
Tarihi Diyarbakır
surlarının çekirdek kısmını oluşturan, 33 medeniyete
ev sahipliği yapmış ve her dönemde yönetim merkezi
olmuş İçkale'deki yapılar, tarihin derinliklerinden
süzülerek gün ışığına çıkıyor. 2009'da tamamlanması
öngörülen ''İçkale Kültür ve Turizm merkezi
Projesi'' kapsamında uluslararası kriterlere uygun
yapılacak arkeoloji müzesinde yaklaşık 20 bin eser
sergilenecek.

Yüzyıllar boyunca Hurri
Mitanniler, Asurlar, Urartular, Medler, Romalılar,
Sasaniler, Artuklular ve Akkoyunlular gibi 33
medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır'ın dünyaca
tanınan surlarının çekirdek kısmını oluşturan
bölümdeki yapıların bugünle buluşması için
sürdürülen ''İçkale Kültür ve Turizm Merkezi
Projesi'' aralıksız sürüyor. İl Kültür ve Turizm
Müdürü Songül Göksu, yaptığı açıklamada İçkale'nin
kültür ve turizm merkezi olarak düzenlendiğini
belirterek bu tarihi mekanın Topkapı Sarayı
özelliğini taşıyan bir mekan olduğunu, çünkü değişik
dönemlere ait bir çok yapıyı barındırdığını söyledi.
İçkale'nin her dönemde yönetim merkezi olduğunu,
şehrin buradan yönetildiğini belirten Göksu,
İçkale'nin MS 3. yüzyıla ait Saint George Kilisesi,
Artuklu Hanı, Cumhuriyet ve Osmanlı dönemi ile
Diyarbakır sivil mimari örneğini yansıtan yapılardan
oluştuğunu anımsattı. Göksu, 2000 yılında bu alanın
projelendirildiğini, 2005 yılında da ''İçkale Kültür
ve Turizm Merkezi Projesi'' olarak yapımına
başlandığını hatırlatarak, bu alanda yapıların
orijinal haline getirildiğini ve tüm eklentilerin
söküldüğünü anlattı.
Çalışmalarda yaklaşık 2 bin kamyon hafriyat
boşaltıldığını, tüm yapıların çatılarının
onarıldığını ve Meryemi Zal Kilisesi müştemilatının
restore edilerek, İl Kültür Müdürlüğü binası olarak
yaşayan bir mekan haline getirildiğini belirten
Göksu, böylece ilk yapının gün ışığına çıkarıldığını
söyledi.
Göksu, bu sürede sanat galerisi olarak
işlevlendirilen kilisenin orijinal yapısı bozulmadan
konservasyon (koruyucu) ağırlıklı restorasyonuna
başlandığını, bir dönem cezaevi olarak kullanılan
yapının bin kişilik kongre ve kültür merkezi,
Diyarbakır'ın mimari yapı özelliğini gösteren 6
yapının da arkeoloji müzesine dönüştürülmesi için
restorasyonların sürdürüldüğünü kaydetti.
İçkale projesinde bir
çok ilkin gerçekleştiğini, bunun yerelden çıkan bir
proje olduğunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın en
büyük projelerinden biri haline geldiğini dile
getiren Göksu, şunları söyledi:
''Yerelin düşüncesi de esas alınarak çalışmalar
sürdürülüyor. Proje için aralarında İstanbul ve
Ankara üniversitelerinin bulunduğu ve müzecilik
alanında deneyimli akademisyenlerden oluşan bir
bilim heyeti oluşturduk. Bu heyette tasarımcılar da
yer alıyor. Amacımız uluslararası boyutta olacak
arkeoloji müzesinde tanzim ve teşhirin en uygun
nasıl yapılacağını bilim adamları eşliğinde yapmak.
Eserler nasıl taşınacak, nasıl korunacak bunun
envanter çalışması devam ediyor. Şu an müzemizde ve
depolarda 20 binden fazla eser var. Bunların hepsi
tek tek gözden geçirilecek. Konservasyonu, bakımı
yapılacak. Bu eserlerin hiç bir zarar görmeden
taşınması, ambalajlanması gibi en ince detayına
kadar bilim heyeti tarafından çıkarılıyor,
planlanıyor ve projelendiriliyor. Hedefimiz müzeyi
uluslararası sergilere açmaktır. Dünyanın bir çok
yerindeki eserleri burada da sergilemek istiyoruz.''
Göksu, arkeoloji
müzesinin depolarının bile teşhire dönük olacağını,
bir çok eserin depolarda kaldığını ve bunların
teşhir edilemediğini ifade ederek, teşhir
edilmeyecek hiç bir eserin kalmayacağını kaydetti.
''Şu an müzedeki eserlerin ancak üçte biri
sergileniyor'' diyen Göksu, şunları kaydetti:
''Antik dönem ve milat öncesine ait bir çok eser
depolarda duruyor. Örneğin MÖ 2 bin dönemine ait
Mittani mührü depodadır. İnsanlar bir çok yerlerde
mağaralarda yaşarken, burada yerleşik düzene
geçmişler. Bu kültüre ait bir çok eser var. Ayrıca
Avrupa'da çok iyi bilinen Asur medeniyetine ait çok
eserimiz var. Bismil çevresinde ve Hasankeyf
kurtarma kazılarındaki 9 höyükte çalışmalar
sürdürülüyor. Hala çok önemli tarihe ışık tutacak
eserler ve buluntular geliyor. Çalışmalardan sonra
bunlarda teşhire alınacak. İnsanlar burada insanlık
tarihini izleme şansını bulacaklar. Ayrıca inanç
turizmi açısından insanların ciddi anlamda ilgisini
çekebilecek ve dünyada sadece 5 tane bulunan el
yazması Tevrat'lardan bir tanesi şu an bizim
depolarımızda. İçkale'de bu eserlerin büyük bir
çoğunluğu teşhire açılacak ve eserlerin bir çoğunun
dünyada eşi yok.''
Göksu, proje için bugüne kadar yaklaşık 3,5 milyon
YTL harcandığını, 2007 yılı için de 450 bin YTL
ödenek geldiğini belirterek, projenin 2009'da
tamamlanarak turizme açılmasının hedeflendiğini
söyledi.
Büyük Önder Atatürk,
buradaki gezisinin ardından 16 Kasım 1937'de
surların korunarak gelecek nesillere aktarılmasıyla
ilgili yöneticilere şu direktifi vermişti:
''Diyarbakır'ın tarihi kalesinin orta yerinde büyük
bir meydan açılacak ve kaleyi iç ve dış taraftan bir
tur yolu çevreleyecektir. Bu meydan aynı zamanda bir
park halinde ağaçlandırılacaktır. Burada kale
duvarları boyunca uzayan yola muhtelif
istikametlerden caddeler açılacak, arasında
bölünecek olan kısımlar bugünkü Diyarbakır'ın ana
hususiyetlerini üstünde taşıyan avlulu, havuzlu ve
bahçeli evlerle donatılacaktır. Yeni Diyarbakır
kurulur ve eski Diyarbakır da imar ve tezyin
edilirken, tarihi değeri haiz tek bir eser
hırpalanmayacak ve en iyi surette muhafaza
edilecektir.''
Diyarbakır surlarının
kuzeydoğu köşesinde yer alan İçkale'nin tarihi
muhtemelen ilk yerleşim halkı olan Hurri Mittaniler
dönemine kadar uzanıyor. Romalılarca şimdiki şehir
surlarının yapılmasıyla özel bir önem kazanan
İçkale'yi saran ve şimdiki Artuklu Kemeri'nden geçen
ilk surlar daha sonra yıkılmış, Kanuni Sultan
Süleyman 16 burç ve 2 yeni kapı ekleterek İçkale'yi
genişletmiş.
Sabah, 12.07.2007
|
SABANCI'DAN OSMANLI
MİRASI ÖDÜLÜ
Sabancı Üniversitesi ile Washington’da kurulu
Brookings Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunca
birlikte düzenlenen yıllık Sabancı Uluslararası
Araştırma Ödülü yarışmasında, 2008 yılı için
araştırma konusu olarak, “Çağdaş Türk Kültürü,
Kurumları ve Değerlerinde Osmanlı Mirası” seçildi.
Uluslararası bir jüri tarafından yapılacak
değerlendirme sonucu birinci seçilecek araştırmacıya
20 bin dolar, ikinciye 10 bin dolar, üçüncüye de 5
bin dolar ödül verilecek. Yarışmaya katılacak
eserlerin, yaklaşık 8 bin kelime uzunluğunda olması
ve İngilizce yazılması gerekiyor. Son katılım tarihi
ise 31 Ocak 2008.
Türkiye Gazetesi,
12.07.2007
|
KLEOPATRA KUMSALINDA
GÜNEŞLENME YASAĞI
Muğla İl Kültür ve
Turizm Müdürü Osman Murat Süslü, Sedir Adası'ndaki
Kleopatra Kumsalı'nda korunması amacıyla güneşlenen
turistlerin kum yerine şezlongları kullanmasını
sağlayacaklarını söyledi. NTV'nin internet sitesinde
yer alan habere göre Süslü, "Kumsala uzanan
tatilcilerin mayolarında ve üzerlerinde kumların bir
şekilde taşınması söz konusuydu. Bu nedenle kumsalda
güneşlenme yerine, şezlonglarda uzanıp güneşlenme
alışkanlığını kazandırmak için çalışmalar başlattık"
diye konuştu.
Bu amaçla Sedir Adası kumsalından sadece denize
girerken geçileceğini bildiren Süslü, "Kumsalın
oluşumu çok uzun bir jeolojik süreçte gerçekleşiyor.
Bazı iddialara göre bölgedeki su karbonatlı olduğu
için buradaki kaya kütleleri eriyip kuma dönüşmüş.
Bu kumun insanları rahatlattığı düşünülüyor.
Turizmcilerin iddiası ise bu kumsaldaki kumun Mısır
kraliçesi Kleopatra tarafından gemilerle buraya
getirildiği. Kumsala sahip çıkmak istiyoruz.
Buradaki kumların yok olmasını önlemek için güvenlik
tedbirleriyle birlikte uyarıcı levhalar asacağız.
Yarın itibariyle bu kumsalda güneşlenmek yasaklandı"
dedi.
Turizmdebusabah.com,
12.07.2007
|
|
SABİRE SULTAN TÜRBESİ
TALAN EDİLDİ
Kütahya'nın Simav
İlçesi'nde, 600 yıllık Sabire Sultan Türbesi'nin
talan edilmesine vatandaşlar büyük tepki gösterdi.
Karşıyaka Mahallesi Karşıyaka mevkiinde bulunan ve
vatandaşların yıllardır ziyaret ettiği Sabire Sultan
(Sarıkız) Türbesi'nin gece kimliği belirsiz kişi
veya kişilerce talan edilmesi Simavlıların tepkisine
yol açtı. Sabah saatlerinde Sabire Sultan'a gelen
vatandaşlar gördükleri manzaraya inanamadı. Türbenin
yan tarafında 2 metre genişliğinde ve 2 metre
derinliğinde genişçe açılmış bir çukur gören
vatandaşlar durumu polis ve zabıta bildirdi.
Yetkililer geniş çaplı araştırma başlattı.
Hazreti Muhammed'in 19. göbekten
torunu Emir Sultan ilk kez Bursa'ya giderken
uğradığı Simav'da, annesi Sabire Sultan'ı kaybetti.
Simavlılar, Seyyide Sabire Sultan için Karşıyaka
Mahallesi Karşıyaka mevkiinde türbe yaptırdı. 600
yıldan bu yana vatandaşlar Sabire Sultan (Sarı Kız)
türbesine giderek dua ediyor.
Kütahya Kent Haber, 12.07.2007
|
ATATÜRK'ÜN BAŞLATTIĞI ALACAHÖYÜK KAZISI 100. YILDA YENİDEN BAŞLIYOR
Atatürk’ün emriyle 1935 yılında kazı çalışmalarına başlanan, ancak Ata’nın ölümünün ardından çalışmaların durduğu ve Ankara Üniversitesi’nin girişimi ve Yüksel İnşaat’ın sponsorluk desteği ile yeniden ivme kazanan Alaca Höyük kazı çalışmaları 100. yılını kutluyor… Alacahöyük Kazı Çalışmaları’nın 100. yılı, 100. yıl belgeseli ve kitabının yanı sıra “Anadolu’nun Hititleri” konulu konferans ve “Alaca Höyük’te 100 yıl” sempozyumu gibi bir dizi etkinlikle kutlanacak. Hitit Uygarlığı’na başkentlik yapmış Çorum’un tarihi ören yeri Alaca Höyük’te kazı çalışmalarına 1935 yılında Atatürk’ün emri ile başlandı. Atatürk’ün vefatının ardından yavaşlayan, 1982 yılında tamamen duran kazı çalışmaları, 1996 yılında Prof.Dr.Aykut Çınaroğlu başkanlığındaki arkeoloji grubunun girişimi ile tekrar canlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi’nin desteği ile yeniden başlayan kazı çalışmalarının sponsorluğunu ise Yüksel İnşaat üstleniyor. Yüksel İnşaat, 2007 yılında 100.yılını dolduran Alaca Höyük kazı çalışmalarına sponsorluğunu devam ettiriyor. 2006 yılı sonunda Yüksel İnşaat tarafından, Çorum Valiliği’nin de desteğiyle, Çorum’un Alaca Höyük beldesindeki tarihi kazı alanında, ulusal ve uluslararası basının katıldığı bir tanıtım etkinliği gerçekleştirilmiş ve kazı çalışmalarına dikkat çekilmişti. Kazı çalışmalarını yürüten arkeoloji grubu başkanı Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof.Dr. Aykut Çınaroğlu, Hitit Barajı’nın Anadolu’nun bilinen en eski barajı olduğunun altını çizerek, Yüksel İnşaat’ın katkılarıyla tamamının gün ışığına çıkması sağlanan barajın, orijinaline yakın bir hal aldığını ve kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından içme ve sulama amaçlı olarak yeniden kullanılabileceğini belirtti.
TürkiyeTurizm.com, 11.07.2007
|
 |
 |
BİRGİ'DE RESTORASYON ÇALIŞMALARI
Aydınoğlu Beyliğine başkentlik eden İzmir'in Ödemiş İlçesi'ne bağlı tarihi Birgi beldesinde restore edilmesi gereken yapıların, Tarihi Kentler Birliği'nin "200 eser 200 proje'' çalışması kapsamında bu yaz sezonunda ele alınacağı bildirildi. Birgi Belediye Başkanı Cumhur Şener, yaptığı açıklamada, yok olmaya yüz tutan kültür hazinelerinin kurtarılması için çaba gösterdiklerini belirterek, bu amaçla temasa geçtikleri İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğünün projelerle ilgili çalışmalara başladığını söyledi. Mimar Sinan Üniversitesi işbirliğiyle konuyu Tarihi Kentler Birliği'ne taşıdıklarını, birliğin danışma kurulu üyesi Prof. Dr. Metin Sözen ile bu çerçevede görüşmelerde bulunduklarını ifade eden Şener, ''Birgi'de ele alınması gereken tarihi yapıların Tarihi Kentler Birliğinin çalışması kapsamında önümüzdeki günlerde restorasyon çalışmalarına başlanacak'' dedi. Bu doğrultuda hazırlanan projelerin İzmir 2 Nolu Kültür Ve Tabiat Varlıkları Kurulu'na sunulduğunu belirten Şener, şöyle devam etti: ''Kuruldan olumlu yanıt aldık. Onaylı projeleri Vakıflar İzmir Bölge Müdürüne teslim ettik. Tarihi eserlerin bir kısmı ihaleye çıkarıldı. Bütün bu çabalar sonucunda Birgi'deki tarihi, kültürel eserlerimizin canlanması sağlanacak.'' Şener, bugüne kadar 140 evin rölövesinin, 76 tarihi ev, 3 cami, 2 konak, 2 medrese ve 3 çeşmenin de restorasyon çalışmalarının tamamlandığını kaydederek, ''Birgi'de ÇEKÜL Vakfının yanında Mimar Sinan Üniversitesi, Tarihi Kentler Birliği ve İzmir Valiliğinin desteği ile önemli çalışmalar gerçekleştirildi'' diye konuştu. Bu arada, tarihi beldedeki tescilli evlerini restore ettirmek isteyenlere, 250 bin YTL'ye kadar hibe kredi verileceği bildirildi.
Selçuk Bölge Haberleri, 11.07.2007
|
TARİH BELGELERİ
ARŞİVLENECEK

Antalya Valisi Alaaddin
Yüksel, tarihe tanıklık etme özelliği bulunan
belgelerin arşivlenerek saklanması için çalışma
başlattı.
Antalya Valisi Alaaddin Yüksel tarafından kamu kurum
ve kuruluşlarına konuyla ilgili genelge gönderildi.
Geçmiş yıllardaki önemli belgelerin arşivleme,
çeviri ve tasnif işlemlerinin yapılmamasının büyük
bir kayıp olduğunun vurgulandığı açıklamada, bu
durumun değişmesi gerektiğine dikkat çekildi.
Genelgede, "Antalya'daki kamu kurum ve
kuruluşlarındaki arşivlerin tarihi önem taşıyan
bölümünün seçilerek iyi koşullarda muhafaza
edilmesi, tasnifi ve araştırmacıların kullanımına
sunulması hususu Antalya'nın tarihsel ve kültürel
zenginliklerine yapılabilecek en önemli katkıdır"
denildi.
Valilik tarafından gönderilen genelgede, Antalya'nın
geçmişine ilişkin yerel belgelerin önemli bir
bölümünün geçen yıllarda yangın, su baskınları veya
değerleri bilinmeyerek kağıt fabrikalarına
gönderilmek suretiyle yok edildiğinin yapılan
araştırmalarda ortaya çıktığı belirtildi.
Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet dönemine ait Antalya
belgelerinin tam olarak tespit edilememesi ve eski
yazıyla yazılmış olanların da yeni yazıya
dönüştürülmemiş olduğunun görülmesi üzerine Antalya
Büyükşehir Belediyesi'nin harekete geçerek konuyla
ilgili Kent Belleği Merkezi'nin kuruluşunun
gerçekleştiği ifade edildi. Bu merkezde Antalya
hakkında kitap, broşür, makale, rapor ve tezlerin
toplanmakta olduğu ve bunların biyografisini
hazırlama çalışmalarına başlandığı belirtildi.
Genelgede ilgili kurumların konuya hassasiyetle ve
tarih bilinciyle yaklaşmalarını isteyen Vali Yüksel,
üst kurumlara gönderilmesi gereken ve hizmet içi
tutulması gereken belgelerle gizli ibareli
belgelerin dışında kalan belgelerin Kent Belleği
Merkezi'ne gönderilmesini istedi.
Genelgede ayrıca, Antalya'nın kültürel geçmişine
ışık tutacak kişilerin adres ve diğer bilgileri ile
tarihi değeri bulunabilecek arşiv belgelerinin de bu
merkeze gönderilmesinin önemine değinildi.
Antalya Kent Haber,
11.07.2007
|
BEYOĞLU BELEDİYESİ TARİHİ YAPILARIN BASİT
ONARIMLARINI HIZLANDIRDI
Tarihi binaların küçük
onarımlarının daha hızlı yapılması için Beyoğlu
Belediyesi tarafından kurulan Koruma Uygulama
Denetim Bürosu (KUDEB), Beyoğlu’nun çehresini
değiştirecek. Türkiye genelinde KUDEB’i kuran ilk
ilçe belediyesi olan Beyoğlu Belediyesi, KUDEB ile
bürokratik işlemleri azaltarak, tarihi binaların
basit onarımlarını hızlandıracak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, çıkardığı 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın
10-11 ve 57. maddelerine dayanarak belediyelere ve
valiliklere bünyelerinde Koruma Uygulama Denetim
Bürosu (KUDEB) kurma yetkisi verdi. Bu kapsamda
Beyoğlu Belediyesi bünyesinde kurduğu KUDEB ile
Beyoğlu’nun fiziksel, kültürel ve sosyal dönüşümünü
için çalışmalarına başladı. Türkiye genelinde
KUDEB’i kuran ilk ilçe belediyesi olan Beyoğlu
Belediyesi, KUDEB ile bürokratik işlemleri
azaltarak, tarihi binaların basit onarımlarının
hızlı yapılmasına olanak tanıyor.
Konuyla
ilgili Büyük Londra Oteli’nde Kültür ve Turizm
Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen ile bir basın toplantısı
düzenleyen Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah
Demircan, Beyoğlu’nda Talimhane, Balık Pazarı,
İstiklal Caddesi, Galata bölgesi ve Meşrutiyet
caddesindeki binalarda yenileme çalışmaları
yapıldığı hatırlattı. Beyoğlu’nun güzelleştirmeleri
çalışmaları kapsamında 3 bin bina sahibinin
binalarının dış görüntüsünü onardığını belirten
Demircan, belediyelere verilen yetkilerin bu
yenileme çalışmalarını hızlandırdığını söyledi. Sit
alanı içinde bulunan binaların sahiplerinin boya,
tente gibi basit onarımlarda Anıtlar Kurulu'ndan izin
almak zorunda kaldığını anımsatan Demircan, “Artık
biz vatandaşa giderek proje desteği
veriyoruz. Beyoğlu’nda 3 yıldır ciddi rehabilitasyon
var ve bu dönüşünüm sağlanmasında bu binaların
ıslahı var” dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen ise, İstanbul, İzmir, Muğla gibi illerde Anıtlar Kurulu’nda 6 yıl bekleyen dosyalar bulunduğuna dikkat çekerek, “Bir tarihi esere zamanında müdahale etmezseniz aldığınız karar dünyanın en iyi kararı olsa da önemini kaybeder” dedi. 2863 sayılı yasa ile belediyelere ve valiliklere, tarihi binaların basit onarımları konusunda 2005 yılında yetki verdiklerini dikkat çeken İsen, 20 olan Anıtlar Kurulu sayısını 28’e çektiklerini ve tarihi binaların büyük onarımları için Anıtlar Kurulu’nda bekleme süresini 15 günde sonuçlandırmak istediklerini ifade etti. Türkiye’de 5’i valilik, 11’i de belediyeler tarafından kurulan KUDEB’ler bulunduğunu işaret eden İsen, belediyelerin KUDEB’i kurmak için çok istekli davranmadığını savundu. KUDEB’in Anıtlar Kurulu’nun yükünü hafifleteceğini belirten İsen, şöyle devam etti: “Binalarını yenilemek isteyen bina sahipleri işin parasından değil, bürokrasisinden kaçıyorlardı. Biz bunu KUDEB ile engelledik. Tarihi binaların değeri artık daha iyi biliniyor. Bu çalışmalar İstanbul markasına katkı sağlayacak. Bütün çalışmalar bittikten sonra 2010 ve sonrasında İstanbul, kendi nüfusu kadar turist kabul edecek.”
Turizm Gazetesi, 11.07.2007
|
TRALLEIS'TE ÖDENEK SEVİNCİ
Aydın şehir merkezinde bulunan ve yıllardır değişik sorunlar nedeniyle kazısı istenilen düzeyde yürümeyen Tralleis Antik Kenti kazı tarihinin en yüksek ödeneğine kavuştu. Geçen yıllarda ödenek yetersizliği nedeniyle kazı çalışmalarının çok yavaş ilerlediğini belirten kazı Başkanı Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yaylalı yardımlarından dolayı Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ve Aydın Belediyesi'ne teşekkür etti. Şu anda tek sıkıntılarının çıkan malzemeleri saklayacak depolarının olmaması olduğunu belirten Yaylalı'ya bir destek de Aydın Ticaret Odası'ndan geldi. Aydın'ın en önemli tarihi mirasları arasında yer alan Tralleis Antik Kenti'ni gün yüzüne çıkarmak için bu yıl çalışmaların geniş bir kadro ile başladığını kaydeden Prof. Dr. Yaylalı "Bu yıl kazı çalışmaları için 240 bin YTL'lik ödeneğimiz var. Bu yıl yapacağımız çalışmalarla kazı ve restorasyonda ciddi bir mesafe kat edeceğimize inanıyorum. Önceki yıllarda ödenek sıkıntısından dolayı bir şey yapamıyorduk. Ancak bu yıl böyle bir sorunumuz yok" dedi. Müze kazısından Bakanlar Kurulu kazısı statüsü kazanan Tralleis Antik Kenti kazıları için bu yıl 110 bin YTL ödenek, 100 bin YTL ek ödenek olmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan 210 bin YTL, Aydın Belediyesi'nden de 30 bin YTL değerinde malzeme desteği ile toplam 240 bin YTL ödeneklerinin bulunduğunu hatırlatan Yaylalı "Geçen yıllarda kazı döneminde ancak 25-30 kişi ile çalışabiliyorduk. Ancak bu yıl kazı çalışmalarımızı yaklaşık 80 kişilik bir ekiple yürütüyoruz. Kazının ilk haftasında belli bir yeri açtık. Bize verilen bu imkanların semerelerini almaya başladık. Geçen seneki kazı çalışmalarında Türkiye'nin antik çağlardan kalma bilinen en büyük tuvaleti olan 50 kişilik bir tuvalet bulmuştuk. Bu dönem bu tuvaletin görülebilmesi için restore çalışmalarına başlayacağız. Gelecek yıldan itibaren de yerleşim alanının sembolü olan 'Üç Gözleri' sağlamlaştırma çalışmalarına başlayacağız. Sağlamlaştırma çalışmaları ile ilgili proje hazırlıklarına başladık. Kazılarımıza desteğini esirgemeyen başta Sayın Bakanımız olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum" dedi. Bu arada bakanlık ödeneği en çok Tralleis Antik Kenti yakınlarında bulunan köylüleri sevindirdi. Uzun süredir işsiz olan köylüler Tralleis kazıları sayesinde iş bulmanın sevincini yaşıyor.
Aydın Hedef, 11.07.2007
|
 |
GÜLAĞAÇTA ROMA DÖNEMİNE AİT BİR MEZAR BULUNDU
Aksaray'ın Gülağaç İlçesi'ne
bağlı Gülpınar beldesinde bir vatandaş, tarlasını
temizlerken Roma Dönemi'ne ait mezar, içinde de
işlemeli toprak testi ve cam şişe buldu.
Gülpınar beldesi
Taşarası mevkisinde tarlasını temizleyen Nazif İnce,
bir mezarla karşılaştı. Mezarı açtığında işlemeli
toprak testi ve cam şişe gören İnce, durumu Müze
Müdürlüğü'ne bildirdi. Roma Dönemi'ne ait olduğu
belirlenen tarihi eserleri, Müze Müdürü Yücel Kiper
teslim aldı. Yücel Kiper, eserlerin Roma Dönemi'ne
ait parfüm şişesi (göz yaşı damlası) ve kırmızı
astarlı pişmiş toprak testi olduğunu, tarihi
eserleri kendilerine teslim eden İnce'ye bunların
karşılığında belli bir ücret ödeneceğini söyledi. Bu
tür eserleri bulan vatandaşların kendileriyle
irtibat kurmaları halinde eserin değeri olan bedelin
devlet tarafından ödendiğini ifade eden Kiper,
şunları kaydetti: ''Bu eserlerin yurt dışına
çıkarılmasına engel olmak gerekiyor. Gülağaç, çok
eski bir yerleşim yeri ve her tarafı tarihi
eserlerle dolu. Bu durumun bilincinde olan Gülağaç
Jandarma Komutanlığı, devamlı gece taraması yapıyor.
Son 2 hafta içinde kaçak kazı yapan 2 ekip
yakalandı. Jandarmanın bu özverili çalışmalarından
çok derece memnunuz.''
Merhaba Gazetesi, 11.07.2007
|

|
1644 PARÇA TARİHİ ESER ELE GEÇİRİLDİ
Manisa'da, çıkar amaçlı bir suç örgütüne yönelik operasyonda 18 kişi yakalandı. Mahkemeye çıkarılan örgüt üyelerinden 9'u tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Manisa İl Jandarma Komutanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Manisa merkezi ile Akhisar, Saruhanlı, Turgutlu ilçeleri ve köylerinde izinsiz kazı, kültür ve tabiat varlığı kaçakçılığı yapmak amacıyla B.G. liderliğinde bir suç örgütüne yönelik operasyon düzenlendi. Emniyet ekiplerinin de katıldığı operasyonda, aralarında örgüt lideri B.G.'nin de bulunduğu 18 kişi yakalandı. Şahıslara ait ev iş yeri ve araçlarda yapılan aramalarda, çeşitli dönemlere ait bin 644 adet tarihi eser, 4 tabanca, 3 adet av tüfeği ele geçirildi. Olayla ilgili yakalanan 18 kişiden 9'u adli makamlarca tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Manisa Kent Haber, 11.07.2007
|
KÜTAHYA'DA ARKEOLOJİK KAZI
Kütahya Valisi Şükrü Kocetepe, merkeze bağlı Seyitömer beldesinde, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülen kazıları inceledi.
Dumlupınar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nejat Bilgen, Vali Kocetepe'ye bilgi verdi. Bilgen, yapılan arkeolojik kazılar sonucunda höyüğün 5 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu tespit ettiklerini ifade ederek, "Frig Devleti'nin çekirdek bölgesinde bulunan Seyitömer Höyüğü surlarla çevrelenmiş olup, dönemini en iyi şekilde karakterize ediyor. Bu dönem sonunda inşa edildiği düşünülen 21 metre uzunlukta merdivenli giriş, Hellenistik dönem yerleşiminde kuleli sur ve teras duvarlar, dikdörtgen planlı yapılar, çok sayıda depolama küpleri yine bu kazı neticesinde ortaya çkarıldı. Roma döneminde ise höyüğün merkezinde Zeus Tapınağı'nın varlığına işaret eden izlere rastlandı" dedi.
Bütün kültür katmanlarında rastlanan sur duvarları, maden atölyelerinin varlığı ve bazı küçük buluntuların benzersiz olması sayesinde Seyitömer Höyüğü'nün Anadolu arkeolojisi içinde çok önemli bir yere sahip olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nejat Bilgen, bu dönemde seramik üretim atölyelerinin varlığını gösteren seramik kalıpların, benzerleri mevcut olmayan önemli eserler arasında olduğunu, mevcut bulgulara göre Kütahya'daki en eski seramik atölyesinin varlığını ispatladığını vurguladı.
Nejat Bilgen başkanlığında çalışmaları yürüten 60 kişilik ekip, 2010 yılına kadar sürdürülecek olan çalışmalarda ortaya çıkacak bulgularda Frig'den Selçuklu dönemine kadar uzanan bir yolda tarihe ışık tutucak. Bilgen, çalışmaların her yıl Mayıs ayında başlatılıp Kasım ayına kadar, öğretim elemanları, öğrenciler ve 60 işçi ile birlikte sürdürüleğini kaydetti.
Kütahya Kent Haber, 11.07.2007
|

|
HALİÇ'İN KIYISINDA BİR HAZİNE YATIYOR

Dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden olan
Haliç'in kıyısında bir hazine, ziyaret edilmeyi
bekliyor. Ganimetler arasında Zonaro'dan Hoca Ali
Rıza'ya, İbrahim Çallı'dan Abidin Dino'ya, Cemal
Tollu'dan Sabri Berkel'e pek çok önemli ismin eseri
var.
Haliç kıyısı bir hazineyi ağırlasa da, nicedir o
eski palamut bereketinden eser kalmadığından olsa
gerek, ziyaret edilmiyor pek. Bunu Kadir Has
Üniversitesi-Rezan Has Müzesi'ne gitmek isteyenlerin
üst üste kurdukları, 'Oraya nasıl geliriz? Hiç
bilmiyoruz.' cümlelerinden anlıyoruz. Kış başına
kadar iki önemli sergiyi ağırlayacak müzeyi arayan
sanatseverler, eserleri görmeyi çok istediklerini;
ama uzaklığın kendilerini korkuttuğunu söylüyor.
Oysa müze İstanbul'un orta yerinde, Unkapanı
sahilinde. Görülmek istenenler ise Anadolu'nun 8 bin
500 yıllık arkeolojik mirasını anlatan "Anadolu'da
Pişen Toprak" ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türk
resminin önemli isimlerini bir araya getiren "Türk
Resim Sanatı'nın Bir Asırlık Öyküsü". Gönül
Paksoy'un bin yılların ötesinden toplayarak
biriktirdiği objeler, müzenin alt katında Anadolu
serüvenini sessizce anlatırken; üst katındaki beyaz
duvarlarda Türk resminin öyküsü gelin çeyizi gibi
seriliyor. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan Türk
resim geleneği içinde Zonaro'nun Ertuğrul Alayı ve
Rufai Dervişleri, İbrahim Çallı'nın Saraylı Hanım ve
Hizmetkarı, Hoca Ali Rıza'nın Boğaz'da Mehtap'ı ile
Süleyman Seyit'in Meyveli Natürmort'unu bir arada
görmek mümkün. Müzenin az ilerisindeyse Mehmet
Güleryüz'den Neşe Erdok'a, Turan Erol'dan Abidin
Dino'ya, Cemal Tollu'dan Nuri İyem'e çağdaş Türk
resminin önemli fırçaları var. Bu yakın; ama uzak
müze üzerine daha fazla bilgi devşirmek için müdürü
Ahu Has'a başvurduk.
Rezan Has Müzesi iki geçici sergiyle açıldı.
Müzenin sürekli bir koleksiyonu olacak mı? Ya da
olması gerekir mi?
Mutlaka. Kalıcı bir sergi elbette olacak. Bunun
üzerine düşünüyor, tartışıyor, araştırma
toplantıları yapıyoruz. Ama acelemiz yok, biz
olmayan bir şeyin peşindeyiz. Diğer müzelerimizin
çok güzel koleksiyonları var zaten. Öte yandan pek
çok medeniyetin izlerini taşıyan tarihi bir
mekandayız. Müzeye girince sizi 16. yy'dan Osmanlı
hamam kalıntıları ve 11. yy'dan Bizans su sarnıcı
karşılıyor. Bu yönüyle Rezan Has Müzesi aslında
kendi başına bir müze-mekan.
"Türk Resim Sanatı'nın Bir Asırlık Öyküsü" ve
"Anadolu'da Pişen Toprak" çok farklı yerlerde duran
sergiler. İkisini aynı zaman aralığına sıkıştırma
sebebiniz nedir?
"Anadolu'da Pişen Toprak" ve "Türk Resim
Sanatı'nın Bir Asırlık Öyküsü" adlı sergiler iki
bağımsız salonda sergileniyor. Her iki sergi de ayrı
iki özel koleksiyon. Koleksiyonerlerin bu eserleri
gün yüzüne çıkarma kararları çok önemli birer
paylaşım. Dünyanın birçok müzesinde birçok farklı
koleksiyon aynı zaman aralığında gezilebiliyor ve bu
bir tür kültürel ziyafet aslında.
Bu iki koleksiyonun ardından hangi sergileri
ağırlayacak müze?
Kadir Has Üniversitesi 22 Kasım'dan itibaren,
1700 yabancı akademisyenin de katılacağı
uluslararası bir etkinliğe ev sahipliği yapacak.
Müze de bu etkinliği destekleyecek ve 3 ay sürecek
bir boncuk koleksiyonunu ağırlayacak. Boncukların
hemen ardından ise Haliç sergileri başlayacak. Haliç
kıyısındaki gelmiş geçmiş medeniyetleri temsil eden
sergilerle Haliç kültürlerini tanıtmak ve
hatırlatmak istiyoruz. Bu minvalde Haliç'in jeolojik
oluşumunu, yer hareketlerini, burada yaşamış
kültürleri, dilleri ve gelenekleri araştırıyoruz.
Derdimiz önce kendimize, sonra dünyaya kültürümüzü
tanıtmak. Viyana Ulusal Kütüphanesi'nde 16.
yüzyıldan kalma bir Haliç resmi bulduk mesela, onu
da sergilerimize dahil etmek istiyoruz.
Müzenin konumu izleyici açısından bir dezavantaj
oluşturuyor mu?
Konumun en önemli dezavantajı insanların
önyargısı. Aldığımız telefonların birkaçında 'Oraya
nasıl gelirim?, Tarif edebilir misiniz?' gibi
sorularla karşılaştık. Burayı uzak bir yer
zannedenler, daha önce hiç gelmemiş olanlar var; ama
aslında ulaşım çok kolay.
En kolay tarifi yapabilir misiniz?
Anadolu yakasından gelen biri için bile çok
zorluk yok. Eminönü'nden yürüyerek gelinebilir.
Taksim'e de çok yakın. Otobüs ve taksiyle 10-15
dakikada ulaşılıyor.
Zaman, Haber: Jülide Karahan, 11.07.2007
|
HASANKEYF'İN YEDEĞİ YOK
Yüzde 80'i Ilısu Barajı
altında kalacak olan Hasankeyf, Diyarbakır'da,
'Mühendislik Günleri'nde tartışıldı. Toplantının
sonuç bildirgesinde "Enerji üretiminin daima bir
alternatifi vardır. Ancak, bir daha geri
getirilemeyecek binlerce yıllık tarihi ve kültürel
değeri olan Hasankeyf'in alternatifi yok" denildi.
Toplantıyı TMMOB,
Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi, Dicle
Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi,
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası düzenledi.
Radikal, 11.07.2007
|
AKTÜEL ARKEOLOJİ DERGİSİ
YAYIN HAYATINA BAŞLADI
Arkeoloji
bilimini sadece akademik çevrelerle sınırlı tutan
yaklaşımın tersine, arkeolojiyi topluma
yakınlaştırmak, tarih yazımının önemli bir parçası
olan arkeolojiyi, tarih bilimi içerisinde
değerlendirerek toplumsal bağlamda ele almayı
amaçlayan Aktüel Arkeoloji dergisi Haziran ayında
yayına başladı.
Anadolu Arkeolojisi üzerine 2 ayda bir yayınlanacak
olan dergi tamamen özgün arkeolojik haberler vermeyi
hedefliyor. Dergi aynı zamanda
internet ortamından da izlenebiliyor.
TAYHaber, 11.07.2007
|

 |
AMAZON KRALİÇESİ'NE ÖRTÜ
Şanlıurfa'da, Haleplibahçe Temalı Park'ın temeli, 14 Mayıs 2005'te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atıldı. Çalışmalar sırasında, 100 metrekarelik alanda, 4. yüzyıldan kaldığı tahmin edilen Amazon Kraliçesi, Edessa güzeli, Amazon kadınları ile saç bağı, ördek, keklik ve aslan figürlerinin yer aldığı mozaikler bulundu. Bunun üzerine bölgede 32 kişilik bir ekip tarafından arkeolojik kazı başlatıldı.
Nakil sırasında zarar görme ihtimali yüksek olduğu için eserlerin taşınmasının söz konusu olmadığını belirten Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, "Mozaiklerin taşlarının ebatları 1-4 milimetrekare arasında değişiyor. Mozaikler ve çıkabilecek olan diğer kültürel varlıklarımızın değerlendirilmesi amacıyla bir bilimsel danışma kurulu oluşturduk" dedi.
Park projesinde değişikliğe gidilebileceğini söyleyen Düzgün, "Mozaiklerin sergilenmesi burada açık arkeopark ya da kapalı müze ile mümkün. Ancak bu süreçte mozaiklerimizi yağmur, güneş gibi doğal tahribatlara karşı korumak için proje hazırlanacak. Mozaiklerimizin üzeri jeoteks adı verilen özel bir malzeme ile kazı çalışmalarının hızına göre önümüzdeki aylarda veya yıllarda yeniden sergilenmek üzere kapanacak" diye konuştu.
Şanlıurfa'da ortaya çıkarılan ve 'Tek göğüslü efsanevi savaşçılar' olarak da bilinen 'Amazon Kraliçeleri'nden Penthesileia'nın av partisinin resmedildiği mozaik üzerinde keklik, göğsü açıkta av yapan kız, kraliçenin aslanın kalbine mızrağı sapladığı an ve aslanın ağzından akan kanlar ile ceylan ve at resmediliyor.
Şanlıurfa İl Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız, ortaya çıkarılan mozaiklerin, Fırat Nehri'nden toplanan taşlarla bir araya getirildiğini ve bu özelliği ile Şanlıurfa'da ortaya çıkan mozaiklerin Zeugma'da çıkarılan eserlerden daha önemli olduğu belirterek, "Savaşçı Amazon kraliçelerinin mozaiğe resmedilmiş dünyadaki ilk örneği burada bulundu. Uzmanlar, Haleplibahçe mozaiklerini mozaik tekniği, sanatı ve 4 ile 1 milimetrekare boyutunda Fırat Nehri'nin orijinal taşlarından yapılması ve benzeri özelliklerinden dolayı, dünyanın en değerli mozaiklerinden biri olarak tanımlamaktadırlar" dedi.
Mozaiklerde, Amazon kraliçelerinden Penthesieia'nın av partisi var. Keklik, göğsü açıkta av yapan kız, kraliçenin aslanın kalbine mızrağı sapladığı an ve aslanın ağzından akan kanlar ile ceylan ve at resmediliyor.
Milliyet, 11.07.2007
|
SAZDAN YAPILAN TEKNEYLE ATLANTİK'İ GEÇECEKLER
Alman kaşifler, Kuzey Amerika ve Avrupa arasındaki
ticaretin Taş Devri'nde bile var olduğunu ispatlamak
için, tarih öncesi çağlarda kullanılanlara benzer,
sazdan yapılmış bir tekneyle New York'tan yola
çıkarak Atlantik'i geçmeye çalışacak.
"Abora 3" isimli ilkel tekneyle bugün yola çıkacak
12 kişilik ekip yolculuklarıyla, "tarih öncesi
insanların uygun rüzgar ve akıntıyla Avrupa'dan
Amerika'ya gidebilseler bile geri dönemeyecekleri"
iddiasını çürütmeyi amaçlıyor.
Alman ekip, Bolivyalı bir Kızılderili kabilesine
imal ettirilen tekneyle, 6 ila 9 haftalık bir
yolculukla Güney İspanya'ya ulaşmayı hedefliyor. 12
metre uzunluğunda ve 4 metre enindeki "Abora 3"ün
bir yardım motoru bile yok. Sadece 11 metre
uzunluğunda bir yelken direği ile 60 metrekarelik
bir yelkene sahip.
Norveçli kaşif Thor Heyerdahl, yine sazdan yapılmış
"Ra 2" adlı tekneyle 1970 yılında Atlantik'i geçmiş
ve doğudan batıya kıtalararası seyahatin mümkün
olduğunu göstermişti.
Milliyet, 11.07.2007
|

 |
|
AZ KALSIN SARAYA GİRİYORDU
İtalya’dan aldığı
konteynerleri Romanya’ya götüren Cebelitarık
bandıralı kuru yük gemisi Beluga Sensation’ın
makine dairesinde, dün 06.30 sıralarında İstanbul
Boğazı’ndan geçerken Dolmabahçe önlerinde arıza
meydana geldi.
Kaptanı demir atarak durmaya çalışırken, 6 bin 613
tonluk yüküyle sürüklenen 135 metre boyunda ve 21.5
metre enindeki 7 bin 606 grostonluk gemi, Dolmabahçe
Sarayı’na yaklaşık 40 metre kala durdu. 3 römorkör
hız tahlisiye botu aracılığıyla kurtarılan gemi,
Ahırkapı açıklarına çekildi. Gemide kılavuz kaptan
bulunmadığı belirtildi.
Hürriyet, Haber: Süleyman Kaya, 11.07.2007
|
'HAYALET MÜZE'YE NİHAYET TADİLAT
Elektrik donanımındaki arıza nedeniyle altı yıl önce teşhire kapatılan Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Altındağ Belediyesi’nin işbirliği ile tadilat çalışmalarına başlandı. Müze, en geç Kasım ayından itibaren ziyaretçilerini ağırlayabilecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı restorasyon projesinin mali yükünü Altındağ Belediyesi üstlendi. Belediyenin proje için açtığı ihaleyi kazanan Delta İnşaat, bir ay önce müzede tadilatlara başladı.
Yürütülen çalışmalar kapsamında, elektrik tesisatı, havalandırma, kapalı devre kamera sistemi, güvenlik, dış cephe düzenlemesi, yangın sistemi, kalorifer tesisatının yenilenmesi gibi bir çok işlemle müze, baştan aşağı elden geçirilecek. Müzeye yedek su deposu da konulacak ve jeneratör takılacak. Tarihi binanın tadilatının kontrolü ise Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Ankara Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü ile Altındağ Belediyesi kontrolörleri tarafından yapılacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdür Vekili Mustafa Atalar, müzenin her yerinin tadilata ihtiyacı olduğunu belirterek, "Bazı yerlerde dış taşlar düşme, balkon yıkılma durumuna gelmişti, içerde yine elektrik, kalorifer tesisatı olsun, büyük tadilat gerektiriyordu" dedi. Ancak tarihi bina olduğu için tadilatların yüklü maliyet getirdiğini, genel müdürlük bütçesi ve DÖSİM kaynaklarının bunun için yeterli olmadığını ifade eden Atalar, bu nedenle zamanında başlanan tadilatların bitirilemediğini dile getirdi.
Mustafa Atalar, emlak vergilerinden yapılan kesintilerin belediyeler ve özel idarelerce kullanıldığını hatırlatarak, binanın tadilatı için Altındağ Belediyesi’nin devreye girdiğini anlattı. Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki de tadilatları Ekim veya Kasım ayında bitirmeyi öngördüklerini söyledi. Ancak tarihi bina olduğu için müzede yeni bir takım onarımların ortaya çıkabileceğini belirten Tiryaki, restorasyon projesinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlandığını, Ankara Valiliği’nin de projeye ciddi destek verdiğini söyledi.
Tiryaki, Türkiye’nin en zengin resim ve heykel müzesinde tabloların sıcak ve nemden etkilendiğini, elektrik ve güvenlik sistemlerinde sorun olduğunu anımsatarak, bu eksikliklerin giderileceğini, ayrıca binanın bir çok bakımdan elden geçirileceğini kaydetti.
Hürriyet Ankara, 11.07.2007
|
 |
KAPILARIN SERGİSİ
Rusya’nın başkenti Moskova’da, antikacılardan
toplanan Rus köy evlerinin kapıları sergilendi.
Moskova’daki “Winzavod” adlı galeride düzenlenen
sergide, 19’uncu yüzyılın sonunda ve 20’nci yüzyılın
başlarında yapılan birbirinden ilginç 20 antika kapı
ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.
Sergide, bir
zamanlar Rus köy evlerinin girişinde kullanılan
kapıların üzerindeki değişik figürler ve resimler
dikkat çekti. Organizatörler,
“Giriş-Çıkış” adını verdikleri sergi sayesinde ilk
defa köy sanatını tanıttıklarını belirterek, “Bu
sergi serimizi devam ettireceğiz” dedi.
Türkiye Gazetesi, 11.07.2007
|
RUSYA'DA DEV SANAT HIRSIZLIĞI
Rusya'da hırsızlar,
emekli hakim Kamo Manukyan'ın boş evinde koruduğu
milyonlarca dolar değerindeki tabloları çaldı.
Manukyan'ın evinden
çalınan 13 resim arasında neo-empresyonizmin
kurucusu Fransız Georges-Pierre Seurat, Rus ressam
İvan Ayvazovski ve Rus Alexej Jawlinski'nin eserleri
bulunuyor. Moskova Güzel Sanatlar Koleksiyonerleri
Kulübü sekreteri Sofya Chernyak, "Bu bir kabus, bir
servet çalındı. Bütün bu resimler milyonlarca dolar
değerinde. Sadece Seurat'nın bir tablosu 500 bin
dolardan (yaklaşık 650 bin YTL) fazla eder" dedi.
Moskova polisi,
Manukyan'ın evinde alarm bulundurmamasının şaşırtıcı
bir durum olduğunu söyledi.
Radikal, 11.07.2007
|
YANGIN, TARİH DİNLEMEDİ

İzmir'in Menderes İlçesi'ne bağlı Ahmetbeyli
beldesindeki yangın, 12 kilometrelik sahil şeridi
boyunca ciddi şekilde hasar meydana getirdi.
Yangında mavi tur koylarının yanı sıra binlerce
yıllık kültür mirası da yok oldu.
Klaros Kehanet Merkezi ile yanında bulunan MÖ 2.
yüzyıldan kalma Notion Antik Kenti'ni de içine alan
yangının, 3500 kişilik antik tiyatro ile kaya
mezarlarının bulunduğu kısımda büyük zarar meydana
getirdiği belirtildi. Ege Üniversitesi Arkeoloji
Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Klaros Kazı Başkanı
Prof. Dr. Nuran Şahin, yangında Klaros'un zarar
gördüğünü, ancak asıl hasarın Notion Antik Kenti'nde
meydana geldiğini söyledi.
Klaros'un dünyanın üç büyük kehanet merkezinden biri
olduğunu, yanındaki antik kentin adının da Notion
olduğunu belirten Şahin, 2001 yılından bu yana
Klaros kazısı başkanlığı yaptığını söyledi.
Yangını haber aldığında ilk tepkisinin ağlamak
olduğunu belirten Şahin, hemen yardımcısı ve oğluyla
birlikte bölgeye hareket ettiğini, makilik alanı
sulayarak Klaros'u korumaya çalıştıklarını söyledi.
Alevlerin hızla Notion'un bulunduğu bölgeye
ilerlediğini, sahile indiğinde buradaki antik
tiyatronun yandığını gördüğünü bildiren Şahin,
"Burada güneş batımı seyircilerin oturduğu yere
vurur, çok güzel bir manzarası vardı" dedi.
Şahin, şöyle devam etti: "Bir hazine yok oldu. Bu
saatten sonra tiyatroyu ne kadar kurtarabiliriz? Taş
ve mermer eserler yangında patlayabiliyor, kireç
taşına dönüşebiliyor."
Milliyet, 11.07.2007
Yangın sonrası Klaros

Selçuk Bölge Haberleri,
Fotoğraf:
Hasan Ali Göksoy, 08.07.2007
|
MAKEDONYA KÜLTÜR
BAKANLIĞI'NDA BASIN TOPLANTISI
Makedonya
Kültür Bakanlığı'nda düzenlenen basın
toplantısında Bakanlığın bütçesiyle
gerçekleştirilmeye başlanan ve planlanan projeler
hakkında bilgi verildi.
Kültür Bakanlığı Devlet Sekreteri Elizabeta
Kançevska – Milevska, Eski Tiyatronun inşaat
çalışmalarının devam ettiğini, inşaatla ilgili
sorunların çözülmesine gayret gösterildiğini ve
projenin tam olarak gerçekleşmesi için uluslararsı
ihalelerin açıldığını vurguladı.
Kültür Bakanlığı'nın programında Konser Salonu, Eski
Şehir Sarayı, Rahibe Tereza'nın evi, Müze kompleksi projelerinin yer aldığını belirten
Devlet Sekreteri
Milevska, tüm bu projeler için de uluslararası
ihalelerin açıldığını söyledi.
Toplantıda, Üsküp Kalesi kazılarının son aşamada
olduğu, önümüzdeki yıl koruma çalışmalarının
yapılacağı ve kazıların devam edeceği ifade edildi.
Kültür Bakanlığı'nın projeleri arasında
Kalkandelen’de Kalkandelen Tiyatrosu ve
kütüphanenin açılması yer alıyor. Bu iki milli
kuruluşun yanısıra Kalkandelen'de, Alaca Camii
yanında bulunan hamamın galeriye dönüştürülmesi
projesi de mevcut.
Makedonya Radyo ve
Televizyon, 10.07.2007
|
HAYDARPAŞA DAYANIŞMASI: HAYDARPAŞA'YI YAĞMALAMA
GİRİŞİMLERİ DERHAL DURDURULMALI

Toplum Kent ve Çevre için Haydarpaşa
Dayanışması, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi'nde düzenlediği basın toplantısı ile AKP
hükümetine, TCDD ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi yönetimlerine, hukuka ve bilime
saygılı olma, ülke kaynaklarını ve kentsel
varlıkları yağmalama çabalarından vazgeçme
çağrısında bulundu. Haydarpaşa Dayanışması adına
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı
Eyüp Muhçu ve İstanbul 1 Nolu Birleşik
Taşımacılık Çalışanları Sendikası Başkanı Hasan
Bektaş'ın yaptığı basın açıklamasında
Haydarpaşa'da dört yılı aşkın süredir yaşanan
gelişmeler hatırlatılıyor ve İstanbul 5 Numaralı
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun
aldığı 'Kentsel ve Tarihi Sit' kararının
iptali için yapılan girişimler kınanıyor.
Açıklama şöyle:
"Dünya Kültür mirası İstanbul’un demiryolu ve deniz
ulaşımı bağlantısını sağlayan; tarih, kültür ve
endüstriyel mirasımız Haydarpaşa Garı, Limanı, Kıyı
Alanı ile çevresini; her türlü yasayı, yönetmeliği,
bilimsel ve etik kuralları hiçe sayarak, önce
“Manhattan”, sonra da “Venedik” yapacağız diyerek
yüksek yoğunluklu yapılaşmaya açıp, uluslararası
haramilere peşkeş çekme gayreti içindeki AKP
hükümeti; emrindeki TCDD bürokratları ve İstanbul
Büyükşehir Belediyesi yönetimi ile birlikte, bu
emelinin gerçekleştirilmesi doğrultusundaki
çabalarını yoğun bir şekilde sürdürmeye devam
ediyor.
Bu çabaların son örneği; Haydarpaşa Garı ve Liman
alanını koruma altına almış bulunan ve bu alan için
yapılacak tüm inşai ve fiziki işlemleri Koruma İmar
Planları kapsamında ve ilgili kurul kararlarına göre
yapılmasını isteyen İstanbul 5 numaralı kültür ve
tabiat varlıkları koruma bölge kurulu kararlarına
gösterilen tahammülsüzlük ve kurul kararının iptali
için dava açma yoluna gidilmesidir.
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 63.
maddesinde “Devlet tarih ve kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar bu
amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır”
denerek; bu madde ile tarih, kültür ve doğal
varlıklarımızın korunması ve bu konuda gereken
tedbirlerin alınması Devlete bir görev olarak
verilmiştir. Tarih, kültür ve tabiat varlıklarını
sit alanı olarak tespit edip orijinal değerlerini
bozmadan bilim ve sanat kaidelerine uygun bir
planlama ile korunmalarını sağlamak bunları gelecek
nesillere ulaştırmak devletin asli görevleri
arasındadır. Devletin bu görevini yerine getirmek
için oluşturmuş olduğu kurumların başında ise TC
Kültür Bakanlığı'na bağlı “Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Bölge Kurulları” gelmektedir.
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge
Kurulları bu çok önemli görevlerini bilimin
rehberliğinde, meslek onur ve ilkelerine uygun
olarak gerçekleştirmeye çalışırken; tarih ve kültür
düşmanı rant projelerin uygulanabilmesi için yapılan
siyasal baskılara, sürgünlere, atamalara da direnmek
veya katlanmak zorunda bırakılmaktadır.
Devletin bir başka kurumunun sorumluluğunu yürüten
ve demiryollarımıza ait değerleri koruma altına alan
kararları ayakta alkışlaması gereken TCDD yönetimi
ise, bunu yapmadığı gibi; kamusal asli görevini
unutarak; kamuoyu bilgisi dışında yapılan gizli
kapaklı iş dağıtımları ile “dünyanın en özel ve
güzel siluetine” tam yedi adet gökdelen tasarlama
cüretini dahi göstermiştir.
Bu gayreti, koruma kurulunun aldığı “Kentsel ve
Tarihi Sit” kararı ile boşa çıkan TCDD yönetimi,
toplumsal, kültürel ve ekonomik değerlerimiz
açısından son derece stratejik bir noktada bulunan
1.000.000 m2’lik kamu alanını betonlaştırmak ve
pazarlayabilmek için kıyı kanunu değişikliği, 5234
ve 5335 gibi mevcut imar hukukumuzu alt üst eden,
evrensel ve ulusal hukuk değerlerine aykırı yasalara
sığınmak dahil her yolu denemektedir.
Bir yandan, aylarca kurul kararının ilgili idarelere
dağıtımı yapılmamış ve geri aldırılması için yoğun
baskılar sürdürülmüş; bir yandan da her olasılığa
karşı kurul kararları doğrultusunda İBB Şehir
Belediyesi ile koruma imar planı yapımının İMP
tarafından yürütülmesi konusunda protokoller
imzalanırken “1 milyon m2 arazi bizimdir” koruma
imar planı yapım sürecine istediğimiz gibi müdahil
olamazsak bu konuda kendimiz hizmet alırız
tehdidinde bulunulması da ihmal edilmemiştir.
Bütün bu süreç içinde; hayallerindeki talan
projelerinin kamuoyunu ve ilgili kurumları
yanıltarak meşrulaştırılması konusunda milyarlarca
lira ödeyerek danışmanlık aldıkları Alman
Dress_Sommer firmasının önerileri doğrultusunda
kamuoyunu yanıltıcı basın toplantıları yapılmış,
uluslararası yarışma açma yolu ile meslek odalarını
suç ortağı kılma yolu dahi denenmiştir.
Ancak, bütün bu girişimler sonuçsuz kalmış; İstanbul
5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu,
Haydarpaşa Garı ve çevresini “kentsel ve tarihi sit
alanı” ilan eden 26 Nisan 2006 tarihli ve 85 sayılı
kararının kaldırılması için; yapılan yoğun baskı ve
itirazlara karşın iki kez ret kararı vererek aldığı
“tarihsel” kararına sahip çıkmıştır.
Yaptıkları ve hedefleriyle demiryollarını
geliştirmeyi değil, satmayı ve tasfiye etme
misyonunu üstlenmiş gözüken TCDD yönetimi, son
olarak 25 Haziran 2007 tarihinde İstanbul 1 No’lu
İdare Mahkemesine başvurularak sit kararının iptal
edilmesi için girişimde bulunmuştur.
Ayrıca; “Demiryollarının Yeniden Yapılandırılması”
adı altında, Dünya Bankası finansmanlı CANAC
raporunda yer alan “istasyonları, garları satın,
satamıyorsanız da bir daha açılmaması için yıkın”
emrini harfiyen uygulamaya çalışan AKP hükümeti ve
TCDD yönetiminin, elde ne var ne yok satan ve ülke
çapına yayılmış demiryolu ağını ve kamusal
alanlarımızı gün be gün daraltan ve yok eden
girişimleri sadece Haydarpaşa garı liman ve çevresi
ile de sınırlı kalmamaktadır.
İBB yönetimi ile yapılan bir protokolle, Haydarpaşa
ve çevresi ile birlikte Söğütlüçeşme, Erenköy,
Bostancı, Maltepe, Yunus, Sirkeci, Yedikule,
Zeytinburnu, Bakırköy ve Halkalı istasyon ve garları
ile birçok kamu alanının daha rant alanına
dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
Ve böylece TCDD kullanımına emanet edilmiş olan 2
milyon metrekarelik kamu alanı; malum kentsel
dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilmek üzere;
İBB şirketi BİMTAŞ’a bağlı İstanbul Metropolitan
Plan Bürosunun “mahir” ellerine teslim edilmiştir.
Bizler Toplum Kent ve Çevre İçin Haydarpaşa
Dayanışması ve duyarlı yurttaşlar olarak, Koruma
Kurulunun doğal tarihi ve kültürel değerlerimizin
korunması konusundaki anayasal sorumluluğu gereğince
aldığı, tarihsel nitelikteki, 26 Nisan 2006 tarihli
ve 85 sayılı “Kentsel ve Tarihi Sit Alanı” kararını
savunmak için; açılan bu davada kurulun yanında
müdahil olarak yerimizi alacağımızı kamuoyuna ilan
ediyoruz".
Yapı, 10.07.2007
|
ŞANLIURFA'DAKİ KORUMA ÇALIŞMALARI HIZLANIYOR

Şanlıurfa’da uzun yıllardır gerçekleştirilen
tarihi ve kültürel mirası koruma çalışmaları ÇEKÜL
Vakfı’nın girişimi, Şanlıurfa Valiliği ve Şanlıurfa
Belediyesi’nin yoğun çabalarıyla hızla devam ediyor.
Kentte, bu güne kadar çeşitli uygulamalarla koruma
altına alınmış tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra
hala korunmayı bekleyen yapı ve dokular mevcut.
Buralarda hayata geçirilmesi gereken koruma
çalışmalarını bir an önce planlamak ve söz konusu
alanları yerinde incelemek amacıyla 29 Haziran 2007
tarihinde Şanlıurfa’ya giden ÇEKÜL Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Metin Sözen ve ekibi, Şanlıurfa Belediye
Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba’yı ziyaret ederek
kentin temel sorunlarını gözden geçirdiler.
Şanlıurfa’da uygulanması düşünülen çalışmaların ele
alındığı görüşmeye Şanlıurfa Belediye Başkan
Yardımcısı İbrahim Güllüoğlu, Şanlıurfa Belediyesi
Özel Kalem Müdürü Yavuz Akgül, Mimar Cevher İlhan,
Özcan Topsel ve Nüvit Bayar, İl Kültür Turizm Müdürü
Selami Yıldız, Şanlıurfa Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Ferhat
Karagözlü, ÇEKÜL Vakfı Şanlıurfa Temsilcisi Yrd.
Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu, Arkeolog Hasan Karabulut
ve Görkem Kızılkayak da katıldı.
Görüşme sonunda, kentin “doğa-kültür haritası”nın ve
kent envanterinin Şanlıurfa Belediyesi tarafından
hazırlanması kararı alındı. Kentin iyi bir şekilde
algılanması için Şanlıurfa Kalesi’nin yeniden
düzenlenmesi, kentin içindeki tarihi mahallelerin
canlandırılması gerektiği konusunda görüş birliğine
varıldı. Kale ile ilgili çalışmalar tamamlandıktan
sonra da, “Kaleli Kentler Birliği”ne üyelik için
başvurulması önerildi. Kentin en eski tarihi
yapılarından olan Millet Hanı’nın, “Şanlıurfa Kent
Müzesi ve Arşivi”, “Geleneksel Sanatlar-Zanaatlar
Eğitim Uygulama Merkezi” işleviyle Şanlıurfa’ya ve
bölgeye hizmet vermesinin uygun olacağına karar
verildi. Böylelikle belediye, “Kentin Soy Kütüğünü
Yapıyoruz” sloganıyla bir kampanya başlatacak ve
aile sandıklarında bulunan eski fotoğraf, mektup,
kartpostal… gibi kent tarihine ışık tutacak
belgeleri müzede sergilemek üzere toplayacak.
Şanlıurfa Belediyesi’nin, “çarşı bölgesinin
iyileştirilmesi” ve “caddelerin sağlıklaştırılması”
çalışmaları da büyük önem taşıyor. Bu nedenle taş
bakımından zengin bir potansiyele sahip olan kentin
sokaklarında, çarşılarında ve meydanlarında
dayanıklılık, tür ve renk uyumu göz önünde
bulundurularak, taşlar değişik şekillerde
değerlendiriliyor. Örneğin kent yollarının tümünde
dokusuna uygun olarak granit parke kullanılmış.
Bunun dışında kentteki reklam panoları düzenlenmiş,
meydan düzenlemesi tamamlanmış ve yeşillendirme
çalışmaları yapılarak kente canlılık kazandırılmış.
Şanlıurfa’da gerçekleştirilen koruma uygulamaları,
kentin sosyal ve kültürel yaşamını da olumlu yönde
etkilemiş. Gümrük Hanı’nın onarımı, bu bölgede zaten
yoğun olan yaşamı daha da yoğunlaştırmış ve anlamlı
kılmış. Burası, kentin geleneksel özelliklerinin
yaşandığı bir mekan haline gelmiş. Başta kamu
yapıları olmak üzere, mezarlıkların güvenlik altına
alınması ve bahçe duvarlarının tamamlanması da, kent
dokusunun bir bütün olarak değerlendirildiğinin
başarılı bir göstergesi. Haleplibahçe’de yaklaşık
yüz metrekarelik Amazon mozaiklerinin bulunması,
kent için büyük bir şans. Kazı çalışmalarının
titizlikle devam ettiği Haleplibahçe’de her geçen
gün yeni parçalara ulaşılıyor. Bu çalışmalar da
Şanlıurfa’nın önemini ve koruma uygulamalarındaki
konumunu daha da artırıyor.
Tarihi Kentler Birliği Encümen Üyesi Ahmet Eşref
Fakıbaba, “Eylül ayında yapılacak Tarihi Kentler
Birliği Şanlıurfa Buluşması’nda, kentte hayata
geçirdiğimiz koruma uygulamalarını ve sağladığımız
düzeyli değişimin Türkiye’nin her bölgesinden
gelecek olan valilerin, belediye başkanlarının ve
uzmanların görmesini istiyoruz.” dedi.
Yapı, 10.07.2007
|
 |
TARİHİ TOSYA EVLERİ ONARILIYOR
ÇEKÜL Vakfı’nın girişimi ve Tosya Belediyesi’nin desteğiyle, Kastamonu’nun Tosya İlçesi'nde bulunan tarihi evler onarılıyor, tarihi evlerin bulunduğu sokaklarda ise, sağlıklaştırma çalışmaları yapılıyor.
ÇEKÜL Vakfı Ankara Temsilcileri Faruk Soydemir, Vedat Ağca ve ÇEKÜL Vakfı Ankara Temsilciliği mimarlık öğrenci grubu, 30 Haziran - 01 Temmuz 2007 tarihinde, hem nitelik hem de nicelik bakımından zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahip olan Kastamonu’nun Tosya ilçesini ziyaret ettiler. Soydemir, Ağca ve öğrenciler, bir dönem Bizans ile Osmanlı egemenliğinde kalan, dolayısıyla tarihi ve kültürel doku çeşitliliğine sahip olan Tosya’da yapılacak koruma çalışmalarını planlamak, “yol haritasını” belirlemek amacıyla incelemeler yaptılar.
ÇEKÜL Vakfı Ankara Temsilcileri, ilçede hayata geçirilmesi düşünülen koruma uygulamalarını paylaşmak için Tosya Belediye Başkanı Sait Gülbacı ve İmar Müdürü Erdal İpoğlu ile görüştüler. Bundan sonraki uygulamalar, ÇEKÜL Vakfı ve Tosya Belediyesi’nin işbirliğiyle yürütülecek. İlk olarak tarihi Tosya evlerinin yaşatılması için dört evde onarım çalışması yapılacak. Şu anda dört evin rölöveleri hazırlanıyor. Aynı zamanda iki sokakta da sağlıklaştırma çalışması yapılacak.
Abdurrahman Camii, Dere Çeşmesi, Halim Baba Çeşmesi, Ali Osman Ağa Çeşmesi, Büyük Hamam, Tekke Hamamı ve Çifte Hamam ilçedeki birbirinden önemli tarihi yapılardan birkaçı. Tosya’da 180 civarında sivil mimarlık örneği bulunuyor ve bunlar hala varlığını koruyor. Ancak bu sivil mimarlık örneklerinden sadece 47 yapı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescil edilmiş durumda.
Arkitera, 10.07.2007
|
PATARA KAZILARI 20 YILI GERİDE BIRAKTI
Akdeniz
Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Arkeoloji
Bölümü'nden Prof. Dr. Fahri Işık başkanlığında
yürütülen kazılar 20'nci yılını doldurdu. 70 kişilik
bilim ekibi ve 29 işçinin çalıştığı kazılara bu yıl,
Akdeniz Üniversitesi'nin yanı sıra, Anadolu
Üniversitesi, Almanya'nın Hannover Teknik
Üniversitesi ve Magdeburg Teknik Yüksekokulu’ndan
bilim adamları katıldı. Antik kentte, tepe düzlüğü,
liman hamamı, meclis binası, tiyatro, Doğu Roma
hamamı ve çömlek işçiliği bölümlerinde kazı
çalışmalarının yürütüldüğü bildirildi.
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gül Işın, yaptığı
açıklamada, bu yılki kazıların çok geniş bir alanda
devam ettiğini ifade etti.
Patara'nın büyük bir uygarlığa başkentlik yaptığını,
dünyanın ilk anayasasının burada yazıldığını, Noel
Baba'nın da burada doğduğunu belirten Işın,
''Kazılar her yönüyle memnuniyet verici. Kazılarda
yeni ortaya çıkarılan buluntular, bilime ve tarihe
ışık tutuyor'' dedi. Kazıların bu yılki bölümünün 19
Eylül’de sona ereceği bildirildi.
Bursa Hakimiyet, 10.07.2007
|
|
 |
TARİHİ EV
ALEV ALEV
Bursa'da Karaağaç Mahallesi Bahçe Sokak'ta bulunan ahşap evde, sabaha karşı henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı.
Alevler kısa sürede binayı sararken çevredeki evlerde oturan vatandaşlar tedbir amacıyla sokağa çıktı.
Sakaldöken Caddesi'nde oturan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekipleri, sokağın dar olması ve otomobillerin düzensiz park edilmesi nedeniyle yangına müdahale etmekte güçlük çekti.
Bursa Hakimiyet, 10.07.2007
|
TARİHİ
ZAİMAĞA KONAĞI YANDI
Eskişehir'in Sivrihisar
İlçesi'nde bulunan ve Atatürk'ün 1922 yılında hükümet
üyeleriyle toplantı yaptığı Zaimağa Konağı'nda
yangın çıktı. Restorasyon çalışmaları sırasında
kaynaktan çıkan kıvılcımların yol açtığı yangında 2
katlı ahşap bina kullanılmaz hale geldi.
Müzeye dönüştürülmek üzere restore çalışmalarının
sürdüğü konakta, işçilerin çatı saçaklarını kaynak
yaptığı sırada sıçrayan kıvılcımlar, ahşap binanın
tutuşmasına neden oldu. Kısa sürede büyüyen alevler
tüm binayı sardı. Yoğun çalışma sonucu kontrol
altına alınan yangın yaklaşık iki saat sonra tamamen
söndürüldü.
Milliyet, 10.07.2007
|
 |
TARİHİ ESERLER İNCELENİYOR
Manisa'nın Akhisar İlçesi'nde bir süre önce boşaltılan, 1. derece sit alanı olan eski Devlet Hastanesi binası, Tepe Mezarı olarak bilinen ve dünyanın tarihi önemli 7 kilisesinden biri olan Thyateira ve müze olarak restore edilen Ali Şefik Öğretmenevi'nde inceleme başlatıldı.

Eski Çağ Tarihi
Profesörü Hasan Malay, Manisa Müze Müdürü Müyesser
Tosunbaş, Kültür Turizm Şube Müdürü Nurettin Piri
Atalar tarihi çalışma için Akhisar'da biraraya
geldi. "Köşk" diye bilinen tepe üzerindeki eski
Devlet Hastahanesi'ndeki incelemede, Devlet
Hastahanesi Baş Tabibi Muzaffer Özden Balzoy,
yapılan yazışmalar hakkında bilgi verdi.

Heyet daha sonra Akhisar Müzesi olarak belirlenen, restorasyon çalışmaları devam eden eskiden Öğretmenevi olarak kullanılan Alişefik Öğretmenevi'ni gezdiler.

Dünyadaki ilk 7 kiliseden biri olduğu söylenen ve her gün yüzlerce yabancı turistin gezdiği Thyateira'da inceleme yaptılar. Eski Çağ Tarihi Profesörü Hasan Malay, son aylarda Akhisar ve çevresinden bulunan, üzerinde yazılar olan taşları büyük bir titizlikle inceledi ve fotoğraflarını çekti. Prof. Malay, "Yapacağımız araştırmalar sonunda, kesin olarak bu tarihi eserlerin kesin çağlarını belirleyeceğiz" dedi.

İl Genel Meclisi Kültür
ve Turizm Komisyonu Başkanı Kefayettin Öz,
"Akhisar'ın çağlar öncesi tarihi bir kent olduğunu
biliyoruz. Fakat bunu değil dünyaya ülkemize bile
tanıtamıyoruz. Bunun adımlarını atıyoruz.
Akhisarımıza müze yapılmasını yıllar sonra kabul
ettirdik. Müzemizin inşaatı sürüyor. Boşaltılan
Devlet Hastahanemizin bulunduğu tepe 1. derece korum
alanı. Buranın tarih ve kültür merkezi olması çok
yerinde olacaktır. Bizler bununu gerçekleşmesi için
çaba sarfederken, başta siyasi partilerimiz, sivil
toplum örgütlerimizden de destek bekliyoruz" dedi.

Haber Ekspres,
Fotoğraflar: Akhisar Haber Ajansı, 10.07.2007
|

|
TARİHİ ESER KAÇAKÇISI YAKALANDI
Ankara'da, mali polisin gerçekleştirdiği 2 ayrı
operasyonda “tarihi eser kaçakçılığı” yaptıkları
belirtilen bir kişi ile cep telefonlarını klonlayarak
sattıkları tespit edilen 10 kişi gözaltına alındı.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize
Suçlar Şube Müdürlüğü Mali Büro Amirliği ekipleri,
çok sayıda tarihi eseri Güney Doğu Anadolu'dan
getirip Ankara'da satmaya çalışan bir kişi olduğunu
belirlediler. Selahattin A. adındaki şüpheli ile alıcı gibi
davranarak irtibata geçen mali polis, pazarlık
sırasında söz konusu eserleri görmek istediler.
Eserleri gördükten sonra kimliklerini açıklayan mali
polis Selahattin A.'yı gözaltına aldı.
Operasyonda, Roma ve Bizans
Dönemi'ne ait olduğu
sanılan 8'i altın 4'ü gümüş 12 sikke ile değişik
ebadlarda hayvan figürlerinin yer aldığı 12 bronz
heykel ele geçirildi. Emniyette ifadesi alınan Selahattin A. adliyeye
sevk edildi.
Hürriyet, 10.07.2007
|
TARİHİ ESERLER RESTORE
EDİLİYOR

Karaman İl Kültür ve
Turizm Müdürü Dindar Dilbaz yaptığı açıklamada,
kentin büyük bir tarihi zenginliğe sahip olduğunu,
bu zenginliği değerlendirmek için özellikle son 23
yıldır tarihi eserlerin restorasyonuna büyük önem
verdiklerini söyledi. Son olarak tarihi Çeşmeli
Kilise'nin restorasyonunu yaptırdıklarını ifade eden
Dilbaz, şunları söyledi: ''Kesme taşlarla inşa
edilen bu yapı, Cumhuriyet Dönemi'nden sonra 1980'li
yıllara kadar cezaevi olarak kullanılmış. Daha sonra
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na tahsis edilen yapı,
restorasyonu için 2005 yılında 400 bin YTL'ye
ihaleye çıktı. Ek maliyetlerle birlikte restorasyon
600 bin YTL'ye tamamlandı.''
 
Çeşmeli Kilise: Onarımdan önce / onarımdan sonra
Çeşmeli Kilise'nin iç ve
dış aydınlatmasının, çevre düzenlemesinin
yapıldığını, çalışmalar sırasında sıvasının
alınmasıyla iç duvarlarda çeşitli figürlerin ortaya
çıktığını belirten Dilbaz, ''Kilise, cezaevi olarak
kullanıldığı dönemde sıvanmış. Sıvanın alınmasıyla
duvarlardaki figürler ortaya çıkarıldı. Ancak
yıpranmış olan bu figürlerde, orijinalliğinin
bozulmaması için tamamlama yapılmadı'' diye konuştu.
Restorasyonu yapılan kilisenin 13 Mayıs'ta ziyarete
açıldığını ve kilisenin çok sayıda ziyaretçisi
olduğunu belirten Dilbaz, restorasyonun ardından
kilisenin sergi ve toplantı salonu olarak
değerlendirildiğini, ayrıca müzik dinletileri
düzenlendiğini söyledi.
 
Çeşmeli Kilise: Onarımdan önce / onarımdan sonra
Karaman'da restorasyonu
tamamlanarak aynı gün ziyarete açılan Tartan Evi'nin
de 18. yüzyıl mimarisinin özelliklerini taşıdığını
belirten Dilbaz, 2 katlı kerpiç binanın özellikle
duvar süslemeleriyle ilgi çektiğini kaydetti.
Dilbaz, İl Özel İdaresi tarafından 2005 yılında
restorasyon çalışmalarına başlanan bu binaya ise
mülkiyetinin satın alınması ile birlikte 1 milyon
YTL harcandığını bildirdi.
 
Tartan Evi: Onarımdan önce / onarımdan sonra
Kente gelenlerin Tapucak
Mahallesi'nde aynı alanda 4 farklı mimariyi görme
imkanı bulduklarını belirten Karaman İl Kültür ve
Turizm Müdürü Dilbaz, şunları kaydetti: ''Osmanlı
mimarisi olan Yeni Hamam da bu alanda bulunuyor.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce restore edilen hamamın
kadınlar kısmı, çalışmalar sırasında ortaya
çıkarıldı. Burası, Karaman Valiliği'nce el sanatları
üretim ve satış merkezi olarak değerlendirilecek. Bu
eserler, aynı zamanda Karaman'ın zengin tarihini
ortaya koyuyor. Kente gelenler, Osmanlı mimarisinden
Yeni Hamam, Bizans mimarisinden Çeşmeli Kilise,
sivil mimariden Tartan Evi, Karamanoğlu mimarisinden
Araboğlu Cami'yi bir arada görme imkanı buluyor.''

Yeni Hamam: Onarım sırasında
Son olarak bu binaların
restore edilmesiyle kentte Karaman Kalesi'nin
dışında restorasyonu yapılmayan tarihi eser
kalmadığını bildiren Dilbaz, şöyle devam etti:
''Karaman Kalesi'nin restorasyonu için Kültür ve
Turizm Bakanlığı'ndan 700 bin YTL'lik ödenek geldi.
Şu anda burası ihale aşamasında. Kalenin de restore
edilmesiyle, kentimizde restorasyonu yapılmayan
tarihi eser kalmayacak. O kadar ki yol kenarlarında
bulunan, kullanılmayacak hanları bile onarmaya
başladık. Karaman'da tarihi, bu derece ayağa
kaldırdık.'' dedi.

Karaman Kalesi
Anadolu Manşet,
Fotoğraflar: Karaman İl Kültür Müdürlüğü, 09.07.2007
|
KÖŞKHÖYÜK KAZILARI BAŞLADI
Niğde Müze Müdürü Fazlı Açıkgöz, Köşkhöyük kazılarının 2 ay boyunca devam edeceğini belirterek, Neolotik ve Kalkolitik Çağa ışık tutan eserlerin bulunması Niğde’nin Bor İlçesi'ne bağlı Bahçeli Kasabası sınırları içerisinde yer alan Köşkhöyük Ören Yeri’nin 8 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu, 25 yıldır burada yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarıldığını söyledi. Açıkgöz "Ayrıca bugüne kadar ortaya çıkarılan 1768’i genel, 17’si özel mezardan üçte ikisinin bebeklere ait olduğu tespit edildi. Bebeklerin ölüm nedenlerinin ise kansızlık ve düşük doğumdan kaynaklandığı belirlendi. Geçen yıl yapılan kazılarda MÖ 6200 yıllarına ait özel olarak gömülmüş kil sıvalı, aşı boyası ile boyanmış 4 adet de kafatası bulunmuştu.1995-2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi Öğretim Üyelerinden Antropolog Prof. Dr. Metin Özbek’in bilimsel danışmanlığında 27 kişilik kazı ekibinin yaptığı çalışmaların bu yılki bölümüne de geçtiğimiz günlerde başlandı." dedi. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Prof. Dr. Aliye Öztan 1982 yılından bu yana Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi Arkeoloji Bölümü Niğde Müzesi Müdürlüğü ile ortaklaşa sürdürülen kazılarda, Köşkhöyük’ün en eski tarım ve hayvancılıkla uğraşan topluluğun bu alana yerleştiğini (MÖ 6200-4911) gösterdiğini söyledi. Beş tabaka halinde yerleşimin ilk dört tabakasının Geç Neolitik Dönem'e ait olduğunu belirten Öztan, “Neolitik Dönem'de gereksinime göre genişletilen çok odalı küçük mekanlardan oluşan bir mimarı mevcuttur. Kalkolitik Dönem'de ise sokakların üzerine sıralanan bitişik düzendeki konutlar belli bir plana göre inşa edilmiştir. Bu dönem insanlarının ölülerini evlerinin tabanlarının altına gömdükleri anlaşılmıştır. Ele geçen mezarların çoğunluğu bebek, diğerleri ise çocuk ve yetişkinlere aittir. Bugüne kadar ortaya çıkarılan 178’i genel, 17!si özel mezarlardan üçte ikisinin bebeklere ait olduğu belirlendi. Mezarlarda başta mama kapları, çeşitli süsü eşyaları, tanrıça figürleri, topraktan yapılmış kapkacaklar bırakılmıştır. Köşkhöyük’ün ölüleri gömme açısından önemi, çoğu yetişkin kille sıvanıp, yüz organlarının belirtilmesi ve aşı boyası ile boyanarak onlara canlılık kazandırılmasıdır” diye konuştu.
Yeni Yıldız, 09.07.2007
|

|
|
AMERİKA'DA İLK TARIM
Güney Amerika'da yapılan yeni keşifler, tarımın Yeni Dünya'da 10.000 yıl eskiye gittiğini gösteriyor. Yakın zamana kadar, Yeni Dünya'da tarım teknolojisinin günümüzden 5000 yıl kadar eski olduğu düşünülüyordu.
Böylece, Eski Dünya'da tarımın başlaması ile denk bir tarihe, Yeni Dünya'da da gelinmiş oldu. Afrika, Yeni Gine, Asya ve Amerika kıtasında tarıma geçisin birbirinden bağımsız olarak gerçekleştiği düşünülüyor.
Nanchoc Vadisi'nde bulunan bir yerleşimdeki kalıntılardan hareket eden uzmanlar, 25 sene önce kazılarda elde edilen ekin kalıntılarının bugünkü olanaklar ile tarihlendirilmesi sonucunda, tarımın bilinenden daha eskiye gittiğini saptadıklarını belirtiyorlar. 25 yıl önce yapılan kazılarda yerleşme tarihlendirilmiş, fakat ekinlerin hangi dönemde üretildiği kesin olarak saptanamamıştı.
Saptanan ekinlerin, bölgede yabani şekilde bile bulunmaması, üretimi yapılan ekinlerin bir başka bölgeden getirildiklerini göstermekte.
Arkeologlar o dönemde uzak mesafeler arasında özellikle obsidyen (doğal cam) ticareti
yapıldığını gösteren bulguların bilindiğini,
ekilecek ürünlerin tohumlarının başka yerlerden
gelme olasılığının da, mevcut ticari ilişkiyi
destekler nitelikte olduğunu ifade ediyorlar.
Kullanılan tarım ürünleri arasında; pamuk, yer
fıstığı, balkabağı, kuinoa (quinoa,
pirinç benzeri bir ürün) gibi ürünlere rastlanmış.
Los Angeles Times, Çev. Yüksek Zemin Arayışı,
09.07.2007
|
ÇANKAYA MERKEZ CAMİSİ'NDE OLUP BİTENLER

Ankara’nın kent içi camileri arasında nitelikli
mimarisi ve modern kimliğiyle öne çıkan ve Hayati
Tabanlıoğlu tarafından tasarlandığı söylenen 1961
tarihli Çankaya Merkez Camisi’nin üzerinde son bir
senedir kara bulutlar dolaşıyor. Başarılı
mimarisiyle kent içindeki nadir camilerden biri olan
Çankaya Merkez Cami, imamının “… Cuma ve bayram
namazlarında cemaat camiye sığmıyor” bahanesiyle
yıkıp yerine daha büyük bir cami yapmak istemesi
yüzünden tehlikede.
Konuyla ilgili ilk bilgilendirmeyi yapan ve bir
insiyatif oluşuturulması yönünde çeşitli adımlar
atan Aslı Özbay ile konuştuk ve geçtiğimiz seneden
günümüze yaşananları kendisine sorduk.

Emine Merdim Yılmaz: Çankaya Merkezi
Camisi’nin yıkılıp yeniden yapılması ile ilgili
geçen seneden beri yaşanan süreçten biraz
bahsedebilir misiniz?
Aslı Özbay: Camiyi yıktırmak için, orada 13
yıldır görevli olan imam ve dernek üyeleri yıllardır
uğraşıyorlarmış. Sığamamak bahane, ülkedeki hiçbir
cami Cumaları yeterli olmuyor ama diğer günler
namazda 3-5 kişiden fazlası olmuyor. Asıl amaç, altı
dükkanlı ve daha büyük lojmanlı, çok katlı bir cami
yaptırmak. İsteklerini gerçekleştirmek de Melih
Gökçek’e kısmetmiş… Geçen yaz Büyükşehir Belediyesi
Meclisi’nin 18.08.2006/2027 tarihli toplantısında
1/5000 ölçekli nazım planda değişiklik yapmasıyla
ortam hareketlendi. Caminin bulunduğu parselin
yapılaşma hakkını 7 misli arttırdılar. (%0.20’den
%1.50’ye) Bu da demektir ki orada çok katlı bir yapı
yapmanın yolu belediye kanalı ile açıldı. Fakat
mevzuat gereği Büyükşehir Belediyesi bunu Çankaya
Belediyesi’ne göndermek zorunda olduğu için,
uygulama imar planlarını yani 1/1000 ölçekli
planları yapamıyorlar. Bu arada da, Çankaya
Belediyesi plan değişikliğini dava ediyor. Bilirkişi
raporunun Haziran ayında Büyükşehir Belediyesi’ne
ulaştığı söyleniyor. Dolayısıyla ben de biraz
rahatladım, henüz yapının yıkım tehlikesi yok, çünkü
dava sürüyor.
Ama bu arada, Çankaya Belediyesi İmar Dairesi de
alternatif bir plan hazırlıyor ve %80 emsal
veriyorlar ki bu da caminin yıkılması demek! Caminin
üstüne oturduğu parselin yanı başında şu anda
otopark olarak kullanılan bir parsel daha var. Bu
ikisini bir arada değerlendirdikleri zaman çok iri
kıyım bir bina yapabilme imkanına kavuşuyorlar ve bu
da belli ki “iştah kabartıyor”. Fakat dava
sonuçlanmadan Çankaya Belediyesi’ninki de geçerli
değil.
EMY: Caminin tescillenmesi için herhangi bir
çalışma daha önce yapılmış mı?
AÖ: Tabi. Bu işler yapılabilsin diye
öncelikle Koruma Kuruluna müracaat ediliyor ve
yapının tescilden düşürülmesi isteniyor. Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nden uzman raporları isteniyor. İki
kez rapor hazırlanıyor ve her iki rapor da yapının
korunmaya değer bir mimari eser olduğunu belgeliyor.
Yapının gündeme alındığı iki toplantıda da Ankara
Kurulu binanın tescilini koruyor ve aslında konunun
bu noktada kapanması gerekiyor. Çünkü bir bina ile
ilgili tescil kararı söz konusu olduğunda (Anıtlar
Yüksek Kurulu’nun ilke kararları gereği) ikiden
fazla toplantı yapmak mümkün değil. Fakat sırf
yapıyı yıkabilmek için uğraşmayı sürdürüyorlar ve
Yüksek Kurul’a ilke kararını değiştirtiyorlar.
(Kurulların siyaseten teslimiyetine bir örnek daha…
Büyükşehir Belediyesi ve Kültür Bakanlığı Yüksek
Kurul toplantısına baskı yapıyor olmalı.)
Dolayısıyla Ankara Bölge Koruma Kurulu’nda konuyu
yeniden gündeme aldırıyorlar ve bu kez kurul binanın
tescilden düşürülmesi önerisini kabul ediyor.
Böylece yapının yıkımını sağlayacak plan değişikliği
sürecinin de önü açılmış oluyor.

EMY: Şimdi yapmayı planladığınız şey
nedir?
AÖ: Mahkemenin Büyükşehir Planı’nı iptal
etmesini umuyoruz. Ama diğer yandan, bir eseri
korumanın yegane yolu Koruma Kurulları ve mahkeme
salonları olmamalı. Ankara gibi bir kentte birçok
farklı duyarlılık oluşturulabilir. Bence öncelikle
önemli olan, mahalleliyi bilgilendirmek. 46 yıldır
bu camiyle yan yana yaşayan insanların hem durumu
bilmeye hem de itiraz etmeye hakları olmalı. Eminim
yeşiller içindeki bu biblo gibi yapının yerine, her
yerde gördüğümüz çok katlı ucubelerden biriyle
yaşamak istemeyeceklerdir. Bir el ilanı hazırladım.
Bastırmayı başarınca mahalledekilerin posta
kutularına atmak ve olup bitenden haberdar
olmalarını sağlamak istiyorum.
Yapılması gereken diğer hamle ise Çankaya
Belediyesi’nin o %80 emsalli plan değişikliği
kararını geri almasını sağlamak. Bunun çok sorun
olacağını sanmıyorum, iş ki belediye başkanına ve
planlama dairesindekilere ulaşabilelim. Bir yandan
arkadaşlarla bununla uğraşıyoruz.
Örgütlerden pek medet ummuyorum: Çünkü Ankara
Oteli’nin dönüşümü sürecinde hem Mimarlar Odası, hem
de ilgili dernekler o denli yavaş ve hatalı
davrandılar ki, hepimiz büyük hayal kırıklığı
yaşadık. O yapı şimdi başka bir şeye dönüştü ve
değerinden çok şey yitirdi. Örgütlerimiz dikkatli
davranmadığında sorunları yoluna sokmak bir yana,
daha da kötüleştirebiliyorlar. Kaldı ki bu yapının
yaşamını sürdürmesi sadece mimarların derdi de
olmamalı. O nedenle bu işle samimi olarak uğraşmaya
gönüllü, duyarlı ve becerikli birkaç kişi çok
yeterli ve yararlı olacaktır.
Bu yapının korunarak büyütülmesi mümkün. Bu
mimarların işi ve çok da güzel yapılabilir. Eğer
belediyecileri, imam ve yandaşlarıyla mahalleliyi
ikna etmeyi becerirsek, bu yapıyı hem korur hem de
otopark, lojman, dükkan vb ihtiyaçlarını
karşılayacak başarılı bir mekan tasarlanmasına
önayak olabiliriz. Gayretimiz bu yönde olacak.
EMY: Cami bildiğimiz kadarıyla Hayati
Tabanlıoğlu’nun tasarımı değil mi?
AÖ: Öyle olduğu söyleniyor ama bu konuda
kesin bir belge bulamadık. Kime ait olduğu çok da
önemli değil. Önemli olan onun çok güzel ve
korunmaya değer bir dönem yapısı oluşu. Ankara’nın
şehir içindeki yegane modern camisi ve çok yeterli
bir ölçeği var. Arsada konumlanışı, malzeme
kullanımındaki ve detaylardaki incelmişlik, en ufak
detaya kadar tasarlandığı belli olan iç mekan
elemanları, işçilik kalitesi, bahçesi… her şeyiyle
yaşamayı hak eden bir yapı.
Aslında camiyi meşhur eden Süleyman Demirel’miş. Tüm
Cuma namazlarını burada kılarmış ama merdivenleri
çıkması zorlaştığından beri gelemiyormuş. Minareyi
de kardeşi 1970’lerde ilave olarak yaptırtmış. Belki
Süleyman Bey’den de yardım alınabilir.
Oraya yapılacak projenin özenli ve yapıya yakışan
bir tasarım olması için ona özel bir süreç
tanımlanması çok iyi olur. Keşke Çankaya
Belediyesi’ni ikna etsek de mesela bir yarışma
düzenletebilsek.
EMY: Yerine yapılması planlanan proje ile
ilgili bir bilginiz var mı?
AÖ: İstanbullu bir ekibin yaptığı bir
taslaktan söz ediliyor. Ben görmedim ve yapanları da
tanımıyorum. Ama bildiğim kadarıyla şu anda o
taslağın resmi bir geçerliliği yok.
EMY: Konuyla ilgili herhangi bir sivil
insiyatif oluşturuldu mu? Mahalleli ya da mimarlar
tarafından vb...
AÖ: Henüz internet üzerindeki yazışmalardan
öteye gitmedi. Hala uğraşıyorum. Mahalle
sakinlerinden bir hanımın duyarlı olduğunu
biliyorum. Anlayacağınız “yararlı olacak” birilerine
ihtiyaç hala var.
Arkitera, 09.07.2007
|
RESTORASYONLARA 2
TRİLYON AYRILDI
Kayseri Vakıflar Bölge
Müdürlüğü tarafından, Niğde’de restore edilen
eserler yaklaşık 2 trilyon lira harcama yapıldığını
bildirildi.
Bölge Müdürlüğü tarafından bu güne kadar
Daruzzikir Mescidi, Dışarı Camii ile Dörtayak
Camii’nin restorasyonlarının tamamlandığını, İl
Kültür Müdürlüğü tarafından yapımı üstlenilen,
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı, Niğde Kalesi
ve Bor Bilginler Konağı'nın da son rötuşlarının
yapıldığı belirtilerek, yakın zaman içerisinde
hizmete açılacağı kaydedildi.
Bu arada, yapılan restorasyon çalışmalarına bu güne
kadar 2 trilyona yakın harcama yapıldığı öğrenildi.
Yeni Yıldız, 09.07.2007
|
|
DÜNYANIN YENİ HARİKALARINDAN TAC MAHAL 'SARARIYOR'
Portekiz'in başkenti Lizbon'da yapılan görkemli törende "dünyanın yeni 7 harikası"ndan biri olarak seçilen Tac Mahal, şöhretinin kurbanı oldu. Uzmanlar; Hindistan’ın kuzeyinde Agra kentinde Timur hanedanının hükümdarı Şah Cihan tarafından, eşi Mümtaz Mahal'in ölümü üzerine 1632-1654 yılları arasında yaptırılan, dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt sayılan Tac Mahal’in mermer duvarlarının, şehirdeki endüstriyel faaliyetler ve ziyarete gelen binlerce turistin geride bıraktıkları yüzünden gittikçe sarardığını söylüyor. Yapılan çalışmalara göre, Tac Mahal’in renk değiştirmesinin sebebi, havada asılı duran ve kirliliğe yol açan büyük tanecikler.
Sit alanı olan bölgede, 10 yıl önce dökümhaneler, tuğla imalathaneleri ve cam ocakları taşınmış ya da kapatılmıştı. Ancak, motorlu araçların anıta yaklaşamaması, en az 2 km uzağına kadar araç park edilememesi gibi tedbirler bile yapının doğasını korumaya yetmedi. Uzmanların yapıyı orijinal rengine dönüştürmek için önerdikleri çözüm ise, sarayın fasadını, dokuyu aşındırmayacak lüle taşı özlü bir katmanla kaplamak.
archimedia.ma, Çev. Işıl Göreci, Yapı, 09.07.2007
|

|
35 BİN YILLIK SANAT
Bir Amerikalı arkeolog ve Alman meslektaşı Almanya'nın güneybatısında modern dünyada bilinen en eski mamut-fildişi yontusunu buldu. Hala bozulmamış şekilde bulunan yontunun 35 bin yıl öncesine dayandığı belirtiliyor.
Tubingen Üniversitesi arkeologu, kıllı mamut heykelciğinin Baden-Wurttemberg platolarında muhtemelen insanoğlunun 35 bin yıl önce yaptığı ilk eser olarak kabul edilebileceğini söylüyor. Arkeolog Nicholas J. Conard Alman Der Spiegel dergisinin internet sitesine yaptığı açıklamada bu yontu 35 bin yıl önce insanoğlunun Swabia'da yaptığı bir ilk fildişi yontusu olduğunu belirtiyor. 1931 yılından beri Arkeolog Gustav Reik'in güneybatı Almanya'da yaptığı kazılardan Buzul Çağı'nda ait toplam 5 mamut-fildişi heykelciği bulundu. Mamut-fildişi heykelciğinin yanı sıra aynı bölgede iyi korunmuş aslan heykelciği, kısmen hasar görmüş mamut heykelciği ve iki adet henüz tanımlanmamış kalıntı bulundu. Bu bulgular Tubingen Üniversitesi'nin web sitesinde "Buzul Çağı'nın en eski ve çok etkileyeci sanat çalışması" olarak sunuluyor.
Bulunan kıllı mamut heykelciği ince, 3,7 cm uzunluğunda ve 7,5 gr ağırlığında ve bütün detayları kaybolmamış şekilde korunmuş.
Birgün, Fotoğraf: maximum.com, 09.07.2007
|
CEVAP VE DÜZELTME
11.02.2007 tarihli Radikal gazetesinin 4. sayfasında
yayımlanan 'Bırakın Akbük Kilise'si de dağınık
kalsın' başlıklı haber tamamen gerçekdışı olup
şirketimizin itibarını haksız şekilde sarsan
ifadeler içermektedir. Zira Akbük Kilisesi
restorasyon uygulaması İzmir Rölöve Müdürlüğü
denetiminde, restorasyon kurallarına ve aslına sadık
kalınarak şirketimizce gerçekleştirilmektedir.
Zaten 14.2.2007'de Kültür Bakanlığı İzmir Rölöve ve
Anıtlar Müdürlüğü teknik elemanlarınca yapılan
inceleme neticesinde hazırlanan raporda, yapılan tüm
imalatların Aydın Koruma Bölge Kurulu'nun onaylı
projesine uygun olarak içtenlik ve özenle yapılmakta
olduğu belirtilmektedir.
Oysa haberde; yeni harpuştanın taraklanması,
kilisenin balyoz ve keserle tahrip edildiği, çimento
içermeyen horasan harçla yapılan sıvamaysa boyama
olarak gösterilmiştir. Kilisede bulunanların,
şantiye şefimiz O.Ö.'nün evinde yakalandığı
belirtilerek adeta tarihi eser kaçakçılığı suçunu
işlemeye kalkışmış gibi kamuoyuna duyurulan olayda
herhangi bir ev baskını olmadığı gibi O. Ö. hakkında
asılsız suç duyurusuyla başlatılan soruşturma Didim
Cumhuriyet Başsavcılığı'nca verilen takipsizlik
kararıyla sonuçlanmıştır. Adli mercilerce yaptırılan
bilirkişi incelemesiyle tarihi eser olduğu iddia
edilen materyallerin bu özelliği taşımadığı,
yurtiçinde alım-satımının serbest, niteliksiz
oldukları tespit olunmuştur.
Şirketimizin ticari ve mesleki itibarını zedeleyen
asılsız bu iddialar karşısında cevap hakkımızı
kullanmak zarureti doğmuştur. Kamuoyuna saygı ile
duyurulur. Anı Anıtsal Yapıları Koruma Değerlendirme
ve Yapım Mimarlık Restorasyon Ltd. Şti.
Radikal, 09.07.2007
|
BİR MARDİN GÖZLEMİ

Eski kentlerin, insanı tarihin
derinliklerine taşıyan mimari doku özellikleri, var
olanla olmayan arasındaki büyülü ilişkilerin de
somut göstergeleridir. Eskilik, burada bizden
uzaklaştıkça büyüyen bir efsaneyi canlandırırken bir
yandan da çevredeki güncel yaşamı tanıklığa zorlar.
Geçmişle şimdi arasında gidip gelirken, mimari,
kalıcı ve tanıklığı kışkırtıcı yapısıyla sizi
sürekli olarak tarihle yüz yüze getirir.
Anadolu'nun öteki kentlerine oranla Mardin,
tarihe yaptığı tanıklığın onurunu hep üzerinde
taşıyagelmiş beldeler arasında ilk sıraya
yerleşenlerdendir. Ben bu kenti, otuz yılı aşkın bir
aradan sonra şu yakınlarda ikinci kez gördüğümde,
beni etkileyen eski yapılarının ve her nasılsa
korunabilmiş mimari anıtlarının zenginliği
karşısında, bir "müze-kent" mitosunun hangi
nedenlerden kaynaklanabileceği olgusu üzerinde
yeniden düşünme olanağı buldum. Göz alabildiğine
uzanan Mezopotamya ovasından kente baktığınızda, bin
küsur metre yüksekliğindeki dağın yamacına kurulmuş
olan Mardin, eski efsanelerden kalma bir hayal şehir
gibi görünür.
İçine girip sokaklarını dolaştıkça, bu hayal şehir
yavaş yavaş cisimleşir, ete kemiğe bürünür, beş bin
yıl geriye uzanan tarihini size anlatmaya başlar.
Ona iyi kulak vermeniz gerekir; aksi halde
bağlantıları kronolojik tarihle somutlaştırmanız
güçleşir, bir önce gördüğünüz yapıyla bir sonraki
yapıyı birbiriyle ilişkilendiren ayrıntıları gözden
kaçırırsınız. Ama kent, sizi yöreye özgü fiziki
coğrafyanın gerçekleriyle birlikte düşünmeye
yönlendirdikçe, Mardin, büyüleyici sessizliğinden
kopar, eski çağların diliyle konuşmaya başlar bu
kez.
Ben Mardin'i İspanya'nın ortaçağ kenti Toledo'ya
benzetirim. Toledo da dar sokakları ve tarihin
kucağında yıllanmış gri giysileriyle, tıpkı Mardin
gibi unutulmuş bir kent görüntüsü çizer. Orası da
yüksek sesle konuşmayı sevmeyen kentler sınıfına
girer. Fısıltıyla konuşur yalnızca, eski masalları
anlatır dinleyenlere, Mardin gibi.
Ancak Mardin'in yer yer örtme altlarıyla (abbara)
bölünmüş, yüksek duvarlarla çevrilmiş yapılarına
girdiğinizde, uzaktan uzağa grileşme etkisi
uyandıran kent dokusunun aslında yörenin kendine
özgü mimarlık malzemesi sarı taşla biçimlendiğini
görürsünüz.
Başta en eski Süryani manastırları Deyr-ül Zaferan
ve Mor Gabriel olmak üzere, 14 ve 15. yüzyıl
Akkoyunlu yapıları Zinciriye ve Kasımiye
medreseleri, tepelerine "taht" kurulmuş eski evleri,
kapılarını çevreleyen alımlı taş işlemeleriyle hep
sarı rengin egemen görüntüsüne tanıklık ederler.
Mardin'in hemen yanı başındaki Diyarbakır'ın sert
bazalt taşının yanında dekore edilmeye uygun
yumuşaklığıyla bu sarı taş, yöre mimarlığına
damgasını vurmuştur.
Arami kültüründen manastır yaşamının
yoğunlaştığı erken Hıristiyan dönemine, oradan erken
Osmanlı dönemine uzanan tarihsel akış, bütün bu
kültürlerin kardeşçe bir arada yaşamalarına fırsat
veren hoşgörü ortamını ayakta tuttuğundan, bugün
Mardin, UNESCO başta olmak üzere uluslararası
kurumların desteğini kazanıyor haklı olarak. Savaş
ve yıkım görmemiş olmasının da bugünkü korunaklı
dokunun oluşumunda etkisi var elbet. Yörede tanınan
gümüş ve telkari işçiliğinin mimariye yansıyan
payını, kenti gezdikçe sizi karşılayan güzelim
yapılarda adım adım izleyebiliyorsunuz.
Ancak birer habis ur gibi bu yapıların aralarına
sızmış kötü mimari örnekleri de yok değil. Son
yıllarda bu türden yapılar, dışarıdan fazla göç
almamış olsa da Mardin'in kent dokusunu
çirkinleştiriyor. Oysa ilk planda uygulanması
gereken şey, Süryani manastırlarında yapıldığı gibi,
tarihsel binaların çevrelerini bu çirkin yapılardan
ayıklamak, yeni çevre düzenlemeleri yaparak
görünmelerini sağlamak ve bu arada, yerli-yabancı
turistlerin haklı tepkilerine yol açan kirliliği
önleyecek köklü tedbirler almak.
Mardin'in korunmasına yönelik dış destek, Mardin
Vakfı'nın (MAREV) ve yerel yönetimin etkili
katkısıyla ileri düzeylere taşınmalı. Mardin
kentinin beklentisi de budur.
Cumhuriyet, Yazı: Kaya Özsezgin,
09.07.2007
|
MİMAR KEMALETTİN BEY'E
ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANIT MEZAR
Mimar Kemaleddin Bey'in
Bayezid Camii Haziresi’nde bulunan ve Can Çinici’nin
özgün tasarımı ile düzenlenen mezar anıtının
açılışı, mimarın ölüm yıldönümü olan 13 Temmuz Cuma
günü düzenlenecek anma etkinliği ile
gerçekleştirilecek. Tören, saat 10:30'da başlayacak.
Mimar Kemaleddin Bey, Mimarlar Odası'nın 1988
yılından bu yana Mimar Sinan anısına her iki yılda
bir gerçekleştirdiği, 2006 yılında X. dönemini / 20.
yılını geride bırakan Sergi ve Ödül programı
kapsamında düzenlenen 'anma programı'nda anılmaya
değer bulunmuştu. Bu program kapsamında mimarın tüm
çalışmalarını içeren kapsamlı bir retrospektif
niteliğinde kitap, yayın çalışmasının paralelinde
retrospektif bir sergi ve sempozyum, mimarın
Vakıflar’da bulunan arşivinin düzenlenmesi ve
mimarın ayakta olan yapılarına plaket çakılmasına
dair çalışmalar, Nisan 2006 tarihinden itibaren
Mimarlar Odası çatısı altında Günkut Akın, Afife
Batur, Ali Cengizkan, Bülend Tuna, Yıldırım
Yavuz’dan oluşan Anma Komitesi tarafından
yürütülüyor.

Mimar Kemaleddin Bey
(1870–1927)
Osmanlı Hassa Mimarları Ocağı’nın yaklaşık yüz
yıllık sükûtundan sonra, 20 yüzyıl başlarında,
çağdaş anlamda modern mimarlık mesleğine katkıda
bulunmaya başlayan ilk Türk mimarlarındandır. 57
yıllık yaşamına sığdırdığı yüzlere varan önemli
mimari yapıtın yanısıra, çok sayıda Osmanlı anıt
yapısını ilk kez bilimsel bir yaklaşımla restore
ederek ülkemizdeki restorasyon çalışmalarına öncülük
etmiş; bu yapıtlar arasında Kudüs’teki Mescid-i
Aksa’nın onarımında gösterdiği yetkinlik ve başarı
nedeniyle uluslararası bir ün yaparak, İngiliz
Kraliyet Mimarları Birliği RIBA’nın ödülünü almış;
Osmanlı İmparatorluğu’nun son ve Cumhuriyet’in ilk
yıllarına damgasını vuran ulusçuluk akımına koşut
olarak, mimarlıkta Türk ulusçuluğu kuramına öncülük
etmiş; İstanbul’da, Sanayi-i Nefise, Hendese-i
Mülkiye, Kondüktör Mekteb-i Alisi ve Mühendis
Mekteb-i Alisi gibi okullarda yüzlerce öğrenci
yetiştirmiş; mimarlık, restorasyon ve Türk mimarlık
kuramı konularında yazmış olduğu çok sayıda yazı ile
mimarlık yazını konusunda da bir ilki oluşturmuş ve
günümüzdeki TMMOB benzeri ilk meslek örgütü olan
“Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti”ni kurulmasında
öncü rol üstlenmiştir.
Hayatı ve eserleri:
Kemaleddin Bey, 1870 yılında, İstanbul’un
Acıbadem semtinde orta sınıftan bir Osmanlı
ailesinin tek çocuğu olarak doğdu. İlköğretimine,
1875 yılında, İbrahim Ağa İbtidai Mektebi’ne
başladı. Ortaöğrenimine, 1881 yılında Girit’te
başlayan Kemaleddin Bey, 1882 yılında ailesi ile
birlikte İstanbul’a geri döndü. Yüksek eğitimini
1887–1891 yılları arasında Henedese-i Mülkiye’de
tamamladı; fakat sanata yatkınlığı nedeniyle daha
çok resim ve mimarlık derslerine özen gösterdi ve
diplomasını aldıktan sonra hiçbir zaman
mühendislikle uğraşmadı. 1891 yılında okulu
bitirince Prof. Jachmund’un asistanlığına atandı. Bu
görevi dört yıl boyunca yürüten Kemaleddin Bey, bu
arada okul dışında özel bürosunu açarak ilk
yapıtlarını tasarlamaya başladı. 1895’te mimarlık
eğitimini ilerletmek için Devlet eliyle Berlin’e
gönderildi. Almanya’daki eğitim yaşamı, mimarın
üzerindeki Alman kültürel etkisini pekiştirdi.
Berlin’de Charlottenburg Technische Hochschule’de
iki yıl mimarlık eğitimi gördükten sonra, iki buçuk
yıl da Berlin’de mimarlık bürolarında çalıştı.
1990 Nisan ayında yurda döner dönmez Hendese-i
Mülkiye’deki görevine yeniden başladı. 1901
tarihinde Harbiye Nezareti Ebniye-i Askeriye
mimarlığına ek görevle atandı. Bu yıllarda
Kemaleddin Bey’in, ulusal mimarlık konusundaki
düşüncelerini geliştirmeye başladığı biliniyor.
Kemaleddin Bey’in mimarlık açısından en verimli
dönemi, 1909–1919 arasındaki 10 yıllık dönemdir.
1909 yılında Evkaf Nezareti’nin başına atanan
Kemaleddin Bey’in Vakıflar’daki görevi, kentin
önemli eski yapılarının büyük ya da küçük kapsamlı
onarımlarını yürütmekti. Bu görevdeki yoğun onarım
çalışmaları, kendisinin ulusal mimarlık anlayışını
geliştirmesine zemin hazırladı. Vakıflar’ın
yaptırmayı düşündüğü bir dizi yeni yapı için
Vakıflar bünyesindeki İnşaat ve Tamirat Heyet-i
Fenniyesi kadroları genişletildi; örgütün büyük bir
mimarlık ve inşaat bürosu biçiminde çalışması
sağlandı. “Kemaleddin Okulu” olarak da anılan bu
büro, ulusal mimarlık anlayışını ülkenin tüm
yörelerinde uygulayan bir dizi mimar, mühendis ve
yapı ustasının yetişmesine olanak tanımış; böylece
Evkaf Nezareti, İnşaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi,
Birinci Ulusal Mimarlık akımının odak noktasına
dönüşmüştür.
Kemaleddin Bey, 1908 yılında kurulan Osmanlı Mimar
ve Mühendis Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır.
Cemiyetin kurulması için görüşmeleri yürütmek üzere
Tanin Gazetesi’ne kendi imzası ile çağrı veren de
Kemaleddin Bey’dir.
1914 yılında Evkaf Nezareti’ndeki görevine ek olarak
İstanbul Şehremaneti Heyet-i Fenniye Müşavirliği’ne
atandı. İşgal döneminde, 1919 yılında Nezaret’teki
işine son verilen Kemaleddin Bey, bu yıllarda
yalnızca Şehremaneti’nde ve özel atölyesinde
çalışmalarını sürdürdü. 1919 yılında İngiliz
yönetimine geçen Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın onarımı
için Müftü tarafından Kudüs’e çağrıldı. Çağrıyı
kabul eden Kemaleddin Bey, Mescid-i Aksa Camii’nin
onarımında gösterdiği başarıdan dolayı, İngiliz
Kraliyet Mimarlar Akademisi’ne (RIBA) şeref üyesi
olarak seçildi. 1925’in yaz aylarında Ankara
Palas’ın yapımının tamamlanması için Kudüs’ten geri
çağırıldı. 1925 yılında Evkaf Müdüriyeti Umumiyesi
İnşaat ve Tamirat Müdürlüğü’ne atanan Kemaleddin
Bey, Ankara Palas’ın tamamlanması için çalışmalarını
sürdürürken, başkentte gerçekleştirilmesi düşünülen
bir dizi başka yapıyı da tasarlamaya koyuldu.
1926 yılında Maarif Vekaleti’nce kurulan Sanayi-i
Nefise Encümeni üyeliğine, daha sonra aynı kurulun
başkanlığına getirildi. 1927 yılı içinde mimarın en
önemli uğraşı, Maarif Vekaleti adına tasarladığı
Gazi İlk ve Orta Muallim Mektebi oldu. 12 Temmuz
1927 günü, Ankara Palas şantiyesinde kaldığı odada
geçirdiği beyin kanaması sonucu 57 yaşında vefat
etti. 17 Temmuz günü İstanbul Karacaahmet’te yapılan
büyük bir törenle toprağa verildi. Mezarı daha sonra
yol geçmesi dolayısıyla kaldırılınca, (kitabesiz
olarak) Beyazıd Camii mezarlığına taşındı.
Başlıca yapıtları, kültür varlıklarının onarımına
ilişkin çalışmalarından bazıları:
Ahmet Cevad Paşa Türbesi, Fatih-İstanbul (1901)
Filibe Gar Binası, Bulgaristan (1908)
Kemer Hatun Camii, Beyoğlu-İstanbul (1911)
İkinci, Üçüncü, Beşinci Vakıf Hanları, İstanbul
(1911 yılında tasarlanmış, bitiş tarihleri belli
değil)
Bebek Camii, İstanbul (1913)
Edirne Gar Binası (1914)
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (1913)
Dördüncü Vakıf Hanı, İstanbul (1926)
Birinci Vakıf Hanı, İstanbul (1918)
Harikzedegan Kat Evleri, Laleli-İstanbul (1922)
Mescid-i Aksa ve Hazreti Ömer Camii Restorasyonu
(1925)
Mimar Kemaleddin Okulu, Ankara (1925 sonrası)
Ankara Palas (1927)
Ankara İkinci Vakıf Hanı (1927)
Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü, Ankara (1928)
Ankara Gazi İlk Muallim Mektebi (1930)
Sultan Ahmet, Fatih ve Ayasofya Külliyeleri
Restorasyonu (tarihi belli değil)
Yapı, 09.07.2007
|
YENİ '7 HARİKA'YA UNESCO'DAN DESTEK YOK
Cep telefonu ve internet oylarıyla belirlenen dünyanın yeni 7 harikası, Portekiz'in başkenti Lizbon'da ilan edildi.

Dünyanın yeni 7 harikası; Ürdün'deki Petra Antik
Kenti, Çin Seddi, Brezilya'daki Kurtarıcı İsa
Heykeli, Peru'daki Machu Picchu Antik Kenti,
Meksika'daki Chichen Itza Piramidi, İtalya'nın Roma
kentindeki Colosseum ve Hindistan'daki Tac Mahal
Anıt Mezarı şeklinde sıralandı. 21 yeni aday arasında
bulunan Ayasofya Müzesi ise yeni 7 harika listesine
giremedi. UNESCO, seçilen yeni listeyi
desteklemediğini açıkladı.
Merkezi İsviçre'de bulunan New7Wonders Vakfı'nın
yeni 7 harikayı bulmak için başlattığı yarışmaya 21
finalist eser katıldı. Dünyanın dört bir yanından
yaklaşık 100 milyon kişi cep telefonu ve
www.new7wonders.com adlı internet sitesinde 6 yıl
boyunca oy kullanarak dünyanın yeni 7 harikasını
seçti. Adaylar belirlenirken, "2000 yılından önce
inşa edilmiş olmak, insan eliyle yapılmış olmak ve
belirli bir düzeyde muhafaza edilmiş olmak" şartları
arandı.
Dünyanın yeni 7 harikası listesine Türkiye'den
bir eser giremezken, Tac Mahal Türk izlerinin
bulunduğu tek eser oldu. Tac Mahal'in mimarları olan
Mimar Sinan'ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve
Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan
Hattat Serdar Efendi, eserin yapımı için Şah Cihan
tarafından İstanbul'dan davet edilmişlerdi. İnşaatta
yirmi bin işçinin çalıştırıldığı biliniyor.
Merkezi Paris'te bulunan BM Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütü (UNESCO), dünyanın yeni 7 harikasını
belirlemek amacıyla yapılan oylamayı, yalnızca
oylamaya katılanların düşüncesini yansıttığı
gerekçesiyle desteklemediğini açıklarken,
New7Wonders Vakfı Başkanı Weber, yapılan oylama
sonucu elde ettikleri gelirin yüzde 50'sinin tüm
dünyadaki eserlerin restorasyonu amacıyla
harcanacağını belirtti. Restorasyonu yapılacak
eserler arasında, Afganistan'da 2000 yılında Taliban
tarafından havaya uçurulan dev Bamiyan Buda heykeli
de bulunuyor.
Dünyanın 7 harikasının yer aldığı listede şu
eserler yer alıyordu: Gize Piramitleri, Babil'in
Asma Bahçeleri, Zeus Heykeli, Artemis Tapınağı,
Rodos Heykeli, İskenderiye Feneri ve Halikarnas
Mozolesi. Akdeniz havzasında yer alan anıtlarla
ilgili liste, milattan önce 2. yüzyılda
şekillenmişti.
Zaman, 09.07.2007
|
800'ÜNCÜ DOĞUM GÜNÜ'NDE KONYA'YA MEVLANA TRENİ
UNESCO’nun ilan ettiği 2007 Mevlana Yılı, özel bir
tren gezisine ilham kaynağı oldu. İstanbul’dan
başlayıp, Mevlana’nın yaşadığı Karaman ve Konya’ya
uzanacak üç günlük gezide, konserler, konferanslar,
söyleşiler düzenlenecek. Tarihi mekanlar gezilecek,
törenler izlenecek.
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 800. doğum yılı
nedeniyle İstanbul’dan Konya’ya "Mevlana Sevgi
Treni" kalkıyor. Tren, 28 Eylül cuma akşamı,
Haydarpaşa Garı’ndan 160 kişi ile yola çıkacak. Üç
günlük tur boyunca Mevlána’nın yaşadığı Karaman ve
Konya’daki mekanlar gezilecek. Yaşamı, düşünceleri,
eserleri, şiirleri, Mevlevilik tartışılacak.
Tren yolculuğu sırasında sufi müziği, "Ney, Ritim ve
Ut" dinletisi, konferans ve söyleşiler
gerçekleştirilecek. Karaman’da Mevlana’nın annesine
ait Mader-i Mevlana Tekkesi, İbrahim Bey İmareti ve
Türbesi, Karaman Kalesi, Hatuniye Medresesi, Ateşbaz
Veli Türbesi gezilecek.
Daha sonra Konya’ya geçilip Mevlana konulu
söyleşilere devam edilecek. Horozlu Han’da Konya
Mevlana Sema Grubu, Mevlevi ritüellerini açıklayan
bir gösteri yapacak. Dergahtaki semazenlerin
yaşantısı, sema eğitimleri, dergahlarda yemek adabı,
semazenlerin sema eğitimi öğrenim aşamaları, çivi
tahtası eğitimi ve bir semazenin hocası tarafından
kıyafetlerinin dualarla giydirilişi, kıyafetlerin
simgesel anlamları hakkında bilgi verilecek. Türk
Tasavvuf Musikisi Ekibi’nin eşliğinde 730 yıl önceki
Mevlevi dergahlarında yapılan orijinal sema ayini
sergilenecek.
Gezi grubu ayrıca Mevlana’nın türbesinde yapılacak
anma törenine katılacak. Anma toplantısında
Mevlana’nın 22. kuşak torunu Esin Çelebi ve Prof.
Dr. Baha Tanman birer konuşma yapacak.
Fest Travel tarafından düzenlenen gezi kapsamında
Konya’da Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi, İplikçi
Camii, Sahip Ata Hanikáhı ve Camii, Alaaddin Camii,
İnce Minareli Medrese, Karatay Medresesi gezilecek.
Dönüş yolculuğunda da Mevlana konulu sohbetler
yapılacak.
Hürriyet Seyahat, 09.07.2007
|

|
TÜRBE VE CAMİLER ONARIMA
ALINDI
Vakıflar Genel Müdürlüğü
tarafından Amasya'da bulunan bazı vakıf eserleri
2007 yılı yatırım programı içerisinde onarıma
alındı.
Amasya'da vakıf
eserlerini ve tarihi camilerin onarım çalışmaları
içerisinde Şadgeldi Paşa Türbesi, Kadılar Türbesi ve
Mehmet Çelebi Camii onarıma alındı. Amasya Emiri
Şadgeldi Paşa'nın 1382 tarihinde ölmesinden sonra
oğlu Fahrettin Ahmet Bey tarafından yaptırıldığı
sanılan tarihi binanın önünde bulunan toprak yığın
kaldırılırken, türbenin büyük bir kısmı gün ışığına
çıkartıldı.
Şadgeldi Paşa
Türbesi'nin karşısında bulunan ve 14. yüzyıl eseri
olan Kadılar Türbesi de onarıma alınırken, Yavuz
Selim Meydanı'nda bulunan Mehmet Çelebi Camii'nin de
tamiratına başlandı. Şadgeldi Paşa Türbesi, Kadılar
Türbesi ve Mehmet Çelebi Camii'nin onarımları için
164 bin 800 YTL harcanacağı, çalışmaların Aralık
ayında biteceği öğrenildi.
Amasya Kent Haber,
09.07.2007
|
BU KADAR DA OLMAZ Kİ!..
Biri İstanbul surlarının dibinde Silivrikapı civarında bulunan Osmanlı’dan kalma tarihi çeşme; diğeri Fatih merkezde yer alan Romalılardan kalma Kız Taşı olarak bilinen Markianus Sütunu...Restorasyonu için milyarlar harcanan bu tarihi eserler, adeta karalama duvarına döndü. Fatih Sultan Mehmet Han’ın topçu başı olan Bala Süleyman Ağa tarafından 1463 yılında yaptırılan Bala Tekkesi Sebili’nin duvarları, spreylerle üzerine yazılar yazılarak karartıldı. Bütün güzelliği yok edilmeye çalışılan tarihi sebilin içler acısı hali görenlerin içini burkuyor. Bala Tekkesi Sebili gibi tarih düşmanlarından nasibini alan bir diğer eser de 452 yılında Bizanslılar tarafından dikilen ve mahalleye ismini veren tarihi Kız Taşı... Uzun yıllar süren restorasyonu geçtiğimiz aylarda tamamlanan tarihi Markianus Sütunu, kaidesinde bulunan figürlerden dolayı Osmanlı döneminde Kız Taşı olarak anıldı. Günümüze kadar bütün yalın görüntüsünü koruyarak gelen tarihi esere yapılan çirkin saldırılar yapanların yanlarına kar kalıyor.
Konuyla ilgili görüştüğümüz Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de ‘Her şeyin başı eğitim” diyor. Tarihi yarımadanın büyük bir kısmını oluşturan ve tamamı SİT alanı içinde olan Fatih’te sayısız Osmanlı ve Bizans eseri bulunduğunu anlatan Demir şunları söyledi: “Elbette ki bu yatırımlar, ancak insanlar ona sahip çıktığı, değer verdiği, koruduğu ölçüde anlamlı olabilir. Bin bir emekle, trilyonlarca lira kaynak aktarılarak restore edilen eserleri vandalizmden korumanın tek yolu eğitim. Diliyoruz ki başta gençlerimiz olmak üzere tüm halkımız, yapılan bu yatırımların kendilerinin geleceği için olduğunu bilirler.”
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 08.07.2007
|
 |

|
ORTA ASYA'DAKİ TARİHİ ESERLER UNESCO DÜNYA MİRAS LİSTESİ'NDE
Orta Asya'daki tarihi eserler, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Kültür ve İletişim Kurumu Teşkilatı (UNESCO) tarafından Dünya Miras Listesi'ne dahil ediliyor.
Bu çerçevede Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'taki tarihi Nusay Kalesi, UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine dahil edildi.
UNESCO Dünya Miras Komitesi'nin 21. zirve toplantısında alınan karar Aşkabat'ta memnuniyetle karşılandı.
Aşkabat'ta bulunan UNESCO bölge temsilcisi Abdin Salih'i kabul eden Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov, bu konuda memnuniyetini dile getirdi. Devlet Başkanı Berdimuhamedov, söz konusu kale ile ilgili uluslararası bir konferansın organize edilmesi için ilgili bakanlığa talimat verdiğini söyledi.
UNESCO daha önce de Türkmenistan'da bulunan Büyük Harzemşahlar'ın başkenti Köhneürgenç'teki tarihi kalıntıları ve Selçukluların başkenti Merv'deki eserleri bu listeye dahil etmişti.
TürkiyeTurizm.com, Fotoğraf: UNESCO, 08.07.2007
|
KAÇIRILAN ARKEOLOJİK HAZİNENİN BELGELERİ

“Eski eser arayıcısı Wood’un Ayasluğ’da yaptığı
kazılardan 51 sandık taş, 2 sandık ve 2 tren vagonu
dolusu eski eseri ülkesine naklettiği ve bunlardan
hiçbirini devlete bırakmadığı, bunun gibi diğer
ecnebi eser arayıcılarının da çıkardıkları
eserlerden hiçbir şey alınamadığı; bundan sonra kazı
yapacakların yanına bir görevli verilmesi, çıkacak
eserlerden tek-çift bakılmaksızın yarısının veyahut
üçte birinin, hiç olmazsa dörtte birinin müze için
alınması gerektiği…”
Anadolu’daki tarihi eser kaçakçılığını 1868’de gayet
acıklı bir biçimde böyle rapor etmiş Müze-i Humayun.
Günümüz resmi rakamlarına göre yurtdışına kaçırılmış
tarihi eserlerin sayısı 3 bin civarında. ABD ya da
örneğin Avrupa’da açılan arkeolojik sergiler,
yayınlanan kataloglar veya müzayedeler sırasında
tekrar tekrar karşımıza çıkar bu konu; zira
sergilenen en gözde parçaların biri Anadolu’dan
kaçırılmıştır. Kuşkusuz bu eserleri tekrar kazanma
yönünde çalışmalar da sürmekte. 22 yılda geri
getirilebilen eser sayısının sadece 26 olması ise bu
çalışmaların başarısı hakkında yeterince fikir
veriyor sanırım.
Ayasofya Müzesi’nde açılan ve 15 Temmuz’a kadar
gezilebilecek ‘Asar-ı Atika/Belgelerle Türkiye’nin
Kayıp Arkeolojik Mirası’ sergisi, söz konusu
kaçakçılığın nasıl bir ortamda yapıldığını dahası
bazı eserlerin kaçırılmadığını, devlet eliyle
verildiğini bizzat belgeleriyle gösteriyor. Evet, bu
bir belge sergisi, 1857-1920 tarihleri arasında
çıkarılan nizamnameleri, raporları ve izin
belgelerini kapsıyor. Dönemin arkeolojiye bakış
açısını yansıtırken bu alandaki gelişmeleri de
kronolojik sırayla aktarıyor.
Anadolu’daki ve vaktiyle Osmanlı sınırları içinde
yer alan Irak, Mısır, Suriye ve Filistin’deki
arkeolojik eserler, 19. yüzyıldan itibaren yabancı
arkeologların dikkatini çeker ve yüzyılın son
çeyreğine kadar gerçekleştirilen kazılardan
çıkarılan tarihi eserlerin neredeyse tamamı
yurtdışına kaçırılır. Osmanlı’da tarihi eserlerle
ilgili ilk ‘nizamname’ Müze-i Humayun’un müdürü Dr.
Philip Dethier tarafından 1874’te çıkarılır. Fakat
eski eserlerin korunmasına yönelik bu ‘Asar-ı Atika
Nizamnamesi’nde onların yurtdışına çıkarılmasını
engelleyen bir hüküm yoktur. Bu, ancak 1881 yılında,
Müze-i Humayun’un Müdürlüğü'ne Osman Hamdi Bey’in
getirilmesiyle mümkün olur.
Modern anlamda
müzeciliğin ve arkeoloji bilincinin ortaya çıkmasını
sağlayan, kendisini daha çok ‘Kaplumbağa
Terbiyecisi’ resmiyle tanıdığımız Osman Hamdi Bey,
başından beri arkeolojik eserlerin yurtdışına
çıkarılmasına karşıdır. ‘1874 Asar-ı Atika
Nizamnamesi’ni 1883’te yeniden düzenleyerek Osmanlı
topraklarından dışarıya tarihi eser akışını
yasaklar. 1883’teki nizamname her ne kadar önemli
bir adım olsa da tam anlamıyla bir çözüm sağlamaz.
Her alanda krize giren Osmanlı, 2. Abdülhamid
sultanlığında ittifak arayışı içindedir. Böyle bir
dönemde Osman Hamdi Bey’in tüm duyarlılığına rağmen
pek çok tarihi eser Sultan’ın özel izniyle
yurtdışına çıkarılır. 1896 tarihli şu belge durumu
gösteriyor: “Ayasluğ’da Avusturyalılarca çıkarılan
eski eseler Avusturya İmparatoru'na hediye
edildiğinden yurtdışına çıkarılmalarında zorluk
gösterilmemesi hakkında irade.”
Burada insanın aklına “yurtdışına kaçırılan
eserlerin geri gelmesi mümkün mü” sorusu geliyor
tabii. Sergiyi düzenleyen Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa
Budak’a göre bu, muhatap ülkeler arasında
gerçekleşecek özel anlaşmalarla mümkün, zira
özellikle uzunca bir süre önce yurtdışına kaçırılmış
arkeolojik eserlerin durumunu düzenleyen
uluslararası bir anlaşma yok.
Akşam Pazar, Haber: Eyüp Tatlıpınar, 08.07.2007
|
FİLİN
DEDESİ MASTADON BURDUR'DA YAŞAMIŞ
Burdur’un Kemer
İlçesi’ne bağlı Elmacık Köyü yakınlarında sürdürülen
kazı çalışmalarında, filin atası sayılan "mastadon"
adlı hayvan fosiline ait 3 metre uzunluğunda ve
yaklaşık 100 kilogram ağırlığındaki savunma dişi ile
kürek kemiği bulundu.
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yrd.Doç. Dr. Nurfettin Kahraman, geçen yıl da
atların atası hipparion, antilop, zürafa, gergedan
ve çok sayıda kuş türü bulunduğunu hatırlattı ve 6
ila 10 milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilen
mastadona ait savunma dişinin, daha önce Çin’de
bulunandan yaşlı olması sebebiyle önemli olduğunu
belirtti.
Hürriyet, 08.07.2007
|
 |
 |
NİĞDE'DE BİR TARİH YATIYOR
Nevşehir’deki peribacalarından, Kayseri’deki Karpuzbaşı şelalelerine, Niğde’de bulunan Çiftehan Kaplıcaları’ndan Kırşehir Seyfe Gölü Kuş Cenneti’ne kadar tarihi ve turistik yerler, ziyaretçilerin ilgisini bekliyor.
Kayseri’den Niğde’ye, Nevşehir’den Kırşehir’e Anadolu’nun güzellikleri… Tüf kayaların aşınmasıyla oluşan Nevşehir’deki peribacaları, büyüleyici bir güzelliğe davet ediyor. Kayseri’de Aladağlar Milli Parkı içindeki Karpuzbaşı şelaleleri, uzunlukları 20 ile 60 metre arasında değişen 7 ayrı şelaleden oluşuyor. Niğde’deki Çiftehan Kaplıcaları, orta ve dar gelirli aileler için ekonomik seçenekler sunuyor. Sonbaharda yüz binlerce ördek ve leyleğin konaklama alanı olan Kırşehir’deki “Seyfe Gölü Kuş Cenneti”, kuş gözlemcilerinin ilgisini çekiyor. Niğde’de Aladağlar ve Bolkar Dağları’nda, dağcılık ve yürüyüş sporları açısından oldukça cazip bölgeler bulunuyor. Yılda 300 bin kişiye hizmet veren Çiftehan Kaplıcaları, orta ve dar gelirlilerin de gidebileceği ekonomik seçenekler sunuyor.
Kapadokya yöresinin en güzel ve en sağlam fresklerine sahip Gümüşler Manastırı’nda bulunan “Gülen Meryem Ana” freski, ilgi çekiyor. Alaaddin Cami ile Hüdavend Hatun Türbesi, Selçuklu döneminden kalma kıymetli eserler arasında… Bahçeli Kasabası’ndaki Roma Havuzu, Kemerhisar’da bulunan Roma Dönemi'nden kalma su kemerleri, Niğde’de görülmeye değer tarihi yerlerden sadece birkaçı.
Niğde’de Kayardı Bağları Mesire Alanı, Fertek Fatih Parkı, Bahçeli Gezi ve Mesire Alanı, Gebere Barajı Mesire Alanı, Gümüşler Barajı Mesire Alanı, Keten Çimen Mesire Alanı, Demirkazık Gezi ve Mesire Alanı ve Darboğaz-Meydan Gezi ve Mesire Alanları gibi çok sayıda günübirlik gidilebilen yer, ziyaretçilerini bekliyor. Eski Niğde şehrinin bulunduğu tepeyi çevreleyen üç surla çevrili kale ise şehrin adeta sembolü olarak meraklılarını selamlıyor.
Yeni Yıldız, 08.07.2007
|
TARİHİ BİNALAR KORUMA ALTINA ALINDI
Manisa'nın Salihli İlçesi'nde, tarihi binalar koruma altına alındı.
Aralarında Kaymakamlık, Sol ve Sağ Sahil Sulama birlikleri, Altınordu İlköğretim Okulu, Devlet Demir Yolları binaları ve bir kapının da bulunduğu 18 tarihi bina tescillendi.
İzmir 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun tespit ettiği yapılar, Belediye Meclisi'nin kararıyla tescil altına alındı.
Zaman, Fotoğraf: Salihli Belediyesi, 07.07.2007
|

Salihli Tren İstasyonu
|
TARİHİ CAMİLERDEN MÜZELERE KALDIRILAN UŞAK HALILARI
YENİDEN HAYAT BULACAK
Çalınmaması için camilerden
müzelere taşınan tarihi Uşak halıları yeniden
üretilmeye başlandı. Palmet Halı Yönetim Kurulu
Başkanı Esma Kıvrak, ilk etapta Uşaklı bir
koleksiyonerin elinde bulunan 150 yıllık seccadenin
aynısını dokudu. Kıvrak, Süleymaniye, Selimiye ve Fatih
camilerinden müzeye kaldırılan Uşak halılarının
imitasyonlarını da yapmak istiyor.
Avrupa'da uzunca bir süre prestij eşyası olarak
kabul gören Uşak halısının bu popülerliği 1. Dünya
Savaşı yıllarına kadar devam etmiş. 1. Dünya Savaşı
ve sonrasındaki Kurtuluş Savaşı döneminde Avrupa ile
olan ticaretin azalması sebebiyle Uşak halısının
Avrupa'da pazarlanma dönemi sona ermiş. Avrupa'daki
birçok saray ve şato yanında Osmanlı
İmparatorluğu'nun birçok önemli mekanı da Uşak
halılarıyla döşenmiş. Süleymaniye, Selimiye, Fatih
ve Sultanahmet camileriyle birçok türbeye Uşak
halıları alınmış. Çok kıymetli olan bu halı ve
seccadeler, hırsızlardan uzak tutulmak amacıyla
zamanla camiler yerine müzelerde sergilenmeye
başlanmış. Birçok camiyi süsleyen halı ve seccadeler
şu anda yoğunluklu olarak İstanbul'daki Türk İslam
Eserleri Müzesi'nde sergileniyor. Tarihi camilerdeki
Uşak seccadelerinin yerini şu anda makine
seccadeleri almış durumda.
Uşak merkezli Palmet Halı, bu gidişata dur demek
ve Uşak halısını eski günlerine döndürmek için yoğun
gayret gösteriyor. Firma, 1997 yılından bu yana
birçok tarihi halıyı müzelerden şehir yaşamına
soktu. Kısa sürede yurtdışından da talep görmeye
başladı. Esma Kıvrak, şu sıralarda tarihi camilerle
ilgili bir çalışmaya odaklandı. Kıvrak, ilk etapta
Süleymaniye, Selimiye ve Fatih camilerine konulacak
orijinal Uşak seccadeleri için desen çalışmalarını
tamamlamış durumda. Piyale Paşa Camisi, 2. Selim
türbesi, Şeyh Baba Yusuf türbesi, Alaaddin Keykubat
türbesi, Mihrimah Sultan Camii ve Sinan Ağa Camii
için tarihi seccadelerin imitasyonlarını bir sonraki
aşamada elle dokutacak olan Kıvrak, projesinin hız
kazanması için cami dernek yönetimleri ve
işadamlarından destek bekliyor. Bu konuda herkesin
üzerine düşeni yapmasını isteyen Kıvrak, "Uşak
halısı, sadece bir yöre halısı olmaktan da öte
milletimizin Osmanlı döneminde ortaya koyduğu
abidevi bir prestij ürünüdür. Britanya'nın İskoç
battaniyeleri, Fransızların goblenleri ve savoneree
halıları milli bir marka olarak sürdürülüyor. Firma
olarak, bunlardan daha görkemli olan Uşak halısını
dünyada Türk kültürünün evrensel markası yapmaya
kararlıyız." dedi.
Uşak halıları İstanbul Türk ve İslam Eserleri
Müzesi, Vakıf Halı Müzesi, Konya Mevlana Müzesi,
Londra Victorio ve Albert müzeleri, New York
Metropolitan Sanat Müzesi, National Galery of Art,
Budapeşte El Sanatları Müzesi, Berlin İslami
Sanatlar Müzesi, Metropolitan Müzesi ve Louvre
Müzesi'nde sergileniyor.
Zaman, Haber: Melik Evren, 07.07.2007
|
AYIPLARIMIZ
1. Efes'te Artemision çevresi
“sahra helası” gibi!.. Dünyanın 7 harikasından biri
olan Artemis Tapınağı kalıntılarının bulunduğu ve
hergün yüzlerce turistin ziyaret ettiği “İngiliz
Çukuru” girişindeki sağlı sollu ağaçlıklar “açıkhava
tuvaleti” görünümündedir. 14. yüzyıldan kalma
Aydınoğulları eseri “3 No.lu türbe” ile girişin
solundaki aynı döneme ait daha küçük eski yapının
çevresi insan pislikleriyle doludur. Ve burası, kazı
yeri şantiyesine 30, Jandarma Merkezi’ne elli metre
mesafededir…

21.06.2007
2. BU ESERLERDEN HANGİ
KURUM SORUMLU?.. Kültür Bakanlığı mı, Vakıflar Genel
Müdürlüğü mü?.. Selçuk, 2 No.lu Türbe

04.07.2007
4. Selçuk İsabey Camii
ile St.Jean Kilisesi arasındaki park, yüzler karası
bir durumdadır. İki dine de saygısı olmayan insanlık
dışı yaratıkların açıkhava meyhanesidir burası. Ne
yazık ki bu hale “yeter!” diyecek yetkili de
yoktur!..


12.07.2007
Selçuk Bölge Haberleri, Haber ve Fotoğraflar: Hasan Ali Göksoy
|
1 - 7 Temmuz 2007
|
İŞTE DÜNYANIN YENİ 7 HARİKASI
Ürdün'deki Petra Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya'daki Kurtarıcı İsa Heykeli, Peru'daki Machu Picchu Antik Kenti, Meksika'daki Chichen Itza Piramidi, İtalya'nın Roma kentindeki Kolezyum ve Hindistan'daki Taç Mahal anıt mezarı olarak açıklandı. 21 yapıtın yer aldığı finalistler arasında bulunan Ayasofya, yeni 7 harika arasına giremedi.
Dünyanın 7 harikasının açıklandığı törene ABD'li sinema sanatçısı Hillary Swank, Hintli sinema sanatçısı Bipasha, Basu ve İngiliz sinema sanatçısı Ben Kingsley katılırken, ünlü ABD'li şarkıcı Jennifer Lopez ve ünlü opera sanatçısı Jose Carreras, seslendirdikleri parçalarla törene renk kattı.
Dünyanın 7 harikası, başkanlığını İsviçreli Bernard Weber'in yaptığı merkezi İsviçre'de bulunan New7Wonders Vakfı tarafından, 100 milyondan fazla kişinin internetten veya cep telefonu mesajlarıyla 6 yıl içinde new7wonders.com internet sitesine verdikleri oylarla belirlendi.
Merkezi Paris'te bulunan BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), dünyanın yeni 7 harikasını belirlemek amacıyla yapılan oylamayı, yalnızca oylamaya katılanların düşüncesini yansıttığı gerekçesiyle desteklemediğini açıklarken, New7Wonders Vakfı Başkanı Weber, oylama sonucu elde ettikleri gelirin yüzde 50'sinin tüm dünyadaki eserlerin restorasyonu amacıyla harcanacağını belirtti. Restorasyonu yapılacak eserler arasında, Afganistan'da 2000 yılında Taliban tarafından havaya uçurulan dev Bamiyan Buda heykeli de bulunuyor.

Petra (MÖ 9–MS 40) Petra, Ürdün
Arab Çölünün bir ucunda bulunan Petra, Kral IV. Aretas’ın (MÖ 9 - MS 40) imparatorluğu Nabataean’ın muhteşem başkenti idi. Su teknolojisi konusunda uzman olan Nabateanslılar şehirlerini büyük su kanalları ve su hazneleriyle donatmışlardır. Greko-Roman örneklerine uygun olarak tasarlanmış bir amfiteatr 4000 kişiyi ağırlayacak kapasitededir. Bugün Petra’nın Mezar Sarayı, 42 metrelik Helen sitili El-Deir Manastırının tapınak duvarıyla Orta Doğu kültürünün göz kamaştıran bir örneğidir.

Çin Seddi (MÖ 220 ve MS 1368-1644) Çin
Büyük Çin Seddi mevcut surları birleştirilmiş bir savunma sistemi şeklinde birbirine bağlamak ve Çin’i Moğol saldırılarından korumaya için yapılmıştır. İnsan eliyle bugüne dek yapılmış en büyük ve uzaydan görülebilen tek abidedir. Bu anıtın yapımında binlerce kişi hayatını kaybetmiş olmalıdır.

Kurtarıcı İsa Heykeli (1931) Rio de Janeiro, Brezilya
Bu İsa heykeli 38 metre yüksekliğindedir ve Rio de Janeiro şehrine tepeden bakan Corcovado Tepesinin üzerine yerleştirilmiştir. Brezilyalı Heito da Silva Costa tarafından tasarlanan ve Fransız heykeltıraş Paul Landowski tarafından gerçekleştirilen bu anıt dünyanın en çok tanınan anıtlarından biridir. Heykelin yapımı beş yıl sürmüştür ve Ekim 1931’de açılışı yapılmıştır. Ziyaretçileri kollarını açarak karşılayan heykel şehrin ve Brezilya halkının sıcaklığının sembolü haline gelmiştir.

Machu Picchu (1460-1470) Machu Picchu, Peru
Inka İmparatoru Pachacutec 15. yüzyılda Manchu Picchu (Eski Dağ) olarak bilinen dağda bulutlar içinde bir şehir inşa ettirmiştir. Bu muhteşem yerleşim merkezi And platosundan başlayarak balta girmemiş Amazon ormanlarının Urubamba Nehrine kadar uzanmaktadır. İnkalar tarafından çiçek hastalığı salgınından dolayı terkedilmiştir. İspanyolların İnka İmparatorluğunu ele geçirmelerinden sonra şehir üç yüz yıl boyunca “kayıp” olarak kalmış ve 1911 yılında Hiram Bingham tarafından tekrar bulunmuştur.

Chichen Itza piramidi (MÖ 800 öncesi) Yucatan Yarımadası, Meksika
Chichen Itza, Maya medeniyetinin ekonomik ve politik merkezi olarak hizmet vermiş en meşhur Maya tapınak sitesidir. Değişik yapıları –Kukulkan piramidi, Chac Mol Tapınağı, Bin Kolonlar Geçidi, Tutukluların Oyun Sahası – bugün dahi harikulade bir mimari alan ve mekân düzenleme göstergesi olarak kendini göstermektedir. Piramidin kendisi Maya tapınaklarının en sonuncusu hiç şüphesiz en büyüğüdür.

Roma Coliseum’u (MS 70-82) Roma, İtalya
Roma şehrinin merkezinde bulunan bu muhteşem amfiteatr başarılı lejyonerlerin ve Roma İmparatorluğunun onuruna inşa edilmiştir. Dizayn tasarımı bugün dahi geçerli olan bir anıttır ve yapılışından 2000 yıl sonra modern stadyumlar Coliseum’un orijinal tasarımından etkilenmektedirler. Bugün, filmler ve tarih kitapları vasıtasıyla bu arenada seyircilerin beğenisine sunulan acımasız dövüşler ve oyunlar hakkında daha fazla bilgi sahibiyiz.

Tac Mahal (MS 1630) Agra, Hindistan
Bu çok büyük anıt cami beşinci Müslüman Moğol İmparatoru, Jahan Şahın emir üzerine, vefat eden çok sevdiği karısının hatırasına ve onuruna inşa edilmiştir. Beyaz mermerden yapılan saray duvarlarla çevrili bahçelerin içinde yer almaktadır. Tac Mahal Hindistan’da Müslüman sanatının en mükemmel bir mücevheri olarak kabul edilmektedir. Daha sonra İmparatorun burada hapsedildiği ve Tac Mahal’i koğuşunun sadece küçük bir penceresinden gördüğü söylenmektedir.
Hürriyet, 08.07.2007
|
ILISU, HASANKEYF'TEN NE HABER?
|
ÇEVRECİ KORKUSUYLA BANKAYI GİZLİYORLAR

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında
yapılması planlanan barajlar içinde en büyüğü olan
ve tarihi Hasankeyf'i sular altında bırakacağı
gerekçesiyle eleştirilen Ilısu Barajı, geçen ay
ortasında ortaya çıkan kredi sorununu atlattı.
Projeye kredi sağlayan İsviçre bankası Zurich Kanton
Bank (ZKB) çevrecilerin baskısına dayanamayıp geri
çekilince durma noktasına gelen baraj inşaatı, kısa
sürede bir Alman bankasının devreye girmesiyle start
aldı. Konsorsiyumun lideri Nurol İnşaat yetkilileri
birkaç gün içinde baraj gövdesinin inşaatına
başlanacağını söyledi.
Yaşanan süreci SABAH'a değerlendiren Nurol İnşaat'ın
Ilısu Barajı Proje Koordinatörü Yunus Bayraktar,
"Nedenini tam olarak bilemiyoruz ama 14 Haziran günü
ZKB projeden çekildi. 15 Haziran günü sırada
bekleyen 10 bankayla görüşmeye başladık. Bir Alman
bankası devreye girdi ve sorun çözüldü" dedi.
İsviçre bankasının yerine projeye kredi vermeyi
kabul eden Alman bankasının ismini çevreciler baskı
yapar diye açıklamak istemeyen Bayraktar, "3-4 gün
içinde işi başlatıyoruz" dedi. Çalışmalar
başlayınca, projeye destek veren tüm bankaların ismi
de açıklanacak. Ilısu projesi 2001 yılında da
gündeme gelmiş ve İngiliz Balfour Beatty'nin
önderliğindeki firmaların kredi garantisi alamaması
nedeniyle iptal olmuştu. Ilısu projesinin eski
halinin çevre ve kültürel varlıkların korunması için
yeterli olmadığını itiraf eden Yunus Bayraktar, yeni
projenin ise AB ve Dünya Bankası'nın kriterlerine
uygun olduğunu savundu.
Bayraktar şöyle devam etti: "2001'de proje krize
girdiğinde ortada AB ve Dünya Bankası kriterlerinde
gerçek anlamda bir ÇED Raporu, Kültürel Varlıklar
Raporu ve Yeniden Yerleşim Raporu yoktu. Şimdi bu
kadar önemli çevresel sorunların halledildiği ve bu
yüzden de dünyanın en gelişmiş 3 ülkesinden kredi
garantisi alabilen bir proje yaptık. İtiraf için
söylüyorum, 2001 yılında bu muhteşem projeler
yoktu."
Konsorsiyuma kültürel varlıkların
korunması için 25 milyon Euro ayrıldı. Şirket
yetkilileri, koruma ve kurtarma işlerinde 20'ye
yakın yerli ve yabancı uzmanın proje yürütme
kurulunda çalışacağını ve sular altında kalmayan
bölümlerindeki yapıların da güçlendirileceğini
söylüyor. Projeye itiraz eden çevre kuruluşlarından
biri olan Doğa Derneği'nden Nuri Özbağdatlıoğlu ise
projenin ulusal standartlara uymadığını savunarak
"İsviçre Bankası çekildiyse bir nedeni vardır"
diyor.
Hasankeyf'i sular altında bırakacak olan
Ilısu projesi, ilk olarak 2001'de gündeme gelmiş ve
İngiliz Balfour Beatty'nin önderliğindeki firmalar
barajın yapımını üstlenmişti. Ancak Londra'daki
çevreci ve Kürt grupların ortak çalışmaları sonunda
dönemin Başbakanı Tony Blair, projeye verdiği kredi
garantisini geri çekince inşaat başlamamıştı. Daha
sonra yeniden ihaleye çıkan projeyi Nurol İnşaat
öncülüğündeki bir konsorsiyum üstlendi ve Almanya,
Avusturya ile İsviçre hükümetlerinden kredi
garantisi sağlandı. Geçen yıl Başbakan Erdoğan'ın
temelini attığı barajın toplam 1.2 milyar Euro'luk
finansmanının tümü dış kaynaklarca sağlanıyor. 7 yıl
sürecek inşaatın yaklaşık 50 bin kişiyi evinden
edeceği belirtiliyor.
Sabah, Haber. Özgür Gürbüz, 02.07.2007
*****
ILISU BARAJI ALTINDA KALACAK ESERLERİN KURTARILMASI
İÇİN 9 EKİP İZİN ALDI
Diyarbakır'ın Bismil
İlçesi'nde Ilısu Baraj Gölü altında kalacak
yerlerdeki kazı çalışmaları için 4'ü yabancı 9 ekip
izin aldı.
Kültür ve
Turizm Müdürü Songül Göksü, yaptığı
açıklamada, Ilısu Baraj Gölü altında kalacak
eserlerin kurtarılması için 7 yıl önce başlayan kazı
çalışmalarının bu yıl da süreceğini bildirdi. İlçede
geçen yıl kazı çalışması yürüten 4'ü yabancı 9
ekibin aynı yerlerdeki kazılarını sürdürmek için
onay aldığını ifade eden Göksu, şöyle dedi:
''Prof. Dr. Vecihi Özkaya ekibiyle Körtiktepe'de, Yrd. Doç. Dr. Eyüp Ay ekibiyle Müslümantepe'de bugün çalışmalarına başladılar. Doç. Dr. Halil Tekin ekibiyle Hakemi Use'de, Doç. Dr. Tuba Ökse ekibiyle Yukarısalat'ta, Doç. Dr. Gülriz Kozbe ekibiyle Kavuşantepe'de çalışmak için onay aldı.
Yabancılardan
ABD'li Bradley Parker Kenantepe'de, İtalyan Nicola
Laineri Hırbimerdan'da, ABD'li Timothy Mathney
Ziyarettepe'de ve Japon Yutaka Miyake ise ekibiyle
Aşağısalat'taki kazılarına önümüzdeki günlerde
başlayacaklar.''
Göksu, bu yıl
Çayönü'ndeki Hilar Mağaraları'nın turizme açılmasına
yönelik olarak Diyarbakır Arkeoloji Müzesi'nce özel
idareden sağlanan ödenekle temizlik çalışması
başlatıldığını da sözlerine ekledi.
Ilısu Barajı
inşaatının başlaması durumunda Hasankeyf'in yanı
sıra su altında kalacak Diyarbakır'ın Bismil
ilçesindeki bazı höyüklerde tarihi kültür
varlıklarının kurtarılması amacıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve
Devlet Su İşleri (DSİ) arasında protokol
imzalanarak, 2000 yılında kazılara başlanmıştı.
Turizm Gazetesi, 03.07.2007
*****
HASANKEYF'İN 'ÖLÜM
MUTABAKATI' AÇIKLANDI
Batman'ın tarihi
Hasankeyf İlçesi'nin yüzde 80'ini sular altında
bırakacak olan ve uluslararası alanda tartışılan
Ilısu Barajı'na kredi veren Avusturya, Almanya ve
İsviçre'deki üç kredi kuruluşu, kredinin koşullarını
175 sayfalık mutabakat zaptıyla garanti altına aldı.
Kredi kuruluşlarının koşulları arasında, kültürel
varlıklarla ilgili işlerde çalışan işçilerin en az
yarısının barajdan etkilinen kişilerden oluşması, su
altında kalan köy ve evlerde yaşayanların
geçmişlerini unutmaması için fotoğraflar çekilmesi,
mülkiyet adaletsizliğinin giderilmesi ve herkese
eşit arazi verilmesi, kıyıdaş ülke olan Irak ve
Suriye elçiliklerinin bilgilendirilmesi yer alıyor.
Baraja kredi verecek olan Avusturya'dan
Oestterreichische Kontrollbank, Almanya'dan Euler
Hermes, İsviçre'den Exportrisikogarantie adlı
kuruluşları ile DSİ Genel Müdürlüğü arasında 6 Ekim
2006'da imzalanan nihai değerlendirme toplantısı
mutabakat zaptının Türkçesi, baraja karşı çıkan
sivil toplum örgütlerinin ısrarları sonucu, bu
kuruluşlarının internet sitelerinde yayımlandı.
DSİ Genel Müdürlüğü Barajlar Dairesi Ekip lideri Ali
Haydar Şahin ile DSİ Genel Müdür Yardımcısı Haydar
Kocaker'in imzaladığı 175 sayfalık mutabakat
metninde Kültürel Varlıklar Komitesi'nin
Hasankeyf'teki tarihi yapıların başka yere taşınması
ve Dicle havzasındaki, bilinen veya bilinmeyen,
ilgili bulgular üzerinde arkeolojik çalışma
yapmaktan sorumlu olduğu belirtildi.
Kültürel Varlıklar alt komitesinde, iki uluslararası
kabul görmüş bağımsız bilirkişi, iki bağımsız milli
bilirkişi, bir Kültür ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Temsilcisi, Kültür ve Müzeler Genel Müdürlüğü
uzmanları ve temsilcilerinin yanı sıra çağdaş tarih,
tarih öncesi, yontma taş devri arkeolojisinde mastır
yapmış bilirkişiler, bir makine mühendisi, bir mimar
veya bir mimari tarihçinin yer alması isteniyor.
Milliyet, Haber: Ferit
Aslan, Radikal, 07.07.2007
*****
"HASANKEYF'DE HERŞEY BİTMİŞ DEĞİL"
Hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Baraj Projesi, 1 milyar 200 milyon avroluk kredinin tekrar bulunmasıyla yine gündemde. Barajın yapılacağı yörede, dört köyün istimlak çalışmaları neredeyse bitti. Raman Dağı eteklerindeki 'yeni Hasankeyf'in inşaatı başladı. Batman'a 35 kilometre uzaklıktaki ilçe merkezinde, baraj inşaatının bugün yarın başlayacağı konuşuluyor.
Tarihi 12 bin yıl öncesine dayanan, Sümerler, Asurlar, Eyyubiler, Romalılar da dahil onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf'in korunmasını isteyenlerse öfkeli: "Bu iş oldubitti demeye getiriyorlar. Ama Hasankeyf için henüz her şey bitmiş değil."
GAP kapsamında planlanan Ilısu Barajı ve hidroelektrik santralı, Hasankeyf'in tarihi önemi nedeniyle uluslararası kamuoyunda da tartışma yaratmış, kredi veren yabancı kaynaklardan biri çekilince inşaat askıda kalmıştı.
Ancak Ilısu Konsorsiyumu'nu oluşturan Avusturya, Almanya ve İsviçreli firmaların 1 milyar 200 milyon avroluk krediyi buldukları yolundaki haberlerle durum yeniden değişti. Ardından kredi şartlarıyla ilgili 175 safyalık bir 'mutabakat zaptı' ortaya çıktı.
Sular altında kalacak evlerin, o evlerde yaşayanların 'bellek kaybı' yaşanmaması için tek tek fotoğraflanmasından, Hasankeyf'teki kazılarda yöre halkının çalıştırılmasına kadar pek çok maddesi bulunan 'mutabakat'ın şartlarından biri de 'Hasankeyf'teki tarihi eserlerin taşınarak korunması'ydı.
"Hasankeyf bir olgu, bir tarih, bir kültür" diyen Doğa Derneği Yerel Teşkilatlanma Koordinatörü Nuri Özbağdatlı'ya göre finansörlerin kredi verme şartı olarak öne sürdüğü bu maddenin karşılanmasına imkân yok. Çünkü, bölgedeki eserler toprak ve tuğladan. Dokunursan dağılacak bu eserleri taş eserler gibi kesip biçip taşımak olanaksız.
Ilısu Barajı inşaatının 'güya' geçen yıl 5 Ağustos'ta bizzat Başbakan Erdoğan'ın katıldığı bir törenle başladığını hatırlatan Özbağdatlı tepkili: "Bu iş artık bitti deniliyor. Böyle bir şey yok. Geçen yıl 5 Ağustos'ta da sadece balon uçurulmuştu. Daha önce kredi sağlayacağını açıklayan İsviçre bankasının neden çekildiği belli değil. Neden çekildiği net olarak bilinirse bu diğer kredi sağlayacağını açıklayan bankalar için de bağlayıcı olabilir."
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Koordinatörü Diren Özkan'sa baraj inşaatı konusunda daha 'kötümser' ama aynı zamanda daha 'kararlı'. Birkaç güne kadar baraj inşaatının başlayacağı bilgisini edindiklerini söyleyen Özkan, "Baraj inşaatının yapılacağı köylerde kamulaştırma çalışmaları başladı" dedi, "Mücadelemiz her zaman devam edecek. İmza mektupları hazırladık. Halkın imzaladığı mektupları kredi sağlayan ülkelerin büyükelçiliklerine göndereceğiz. Halkın içinden seçilen temsilciler de büyükelçiliklere iltica talebinde bulunacak. Amaç, 'Siz bizim tarihi yerlerimizin yok edilmesi için kredi sağlıyorsunuz, biz de sizin tarihi bölgelerinize yerleşmek istiyoruz' demek. Ağustos ayında bu başvurularımızı yapacağız."
Bölgede bunlar konuşuluyor, ama bir yandan da hazırlıklar sürüyor. Hasankeyf'i Yaşatma Derneği Başkanı, 'Çoban Ahmet' lakaplı Ahmet Akdeniz, barajın gövdesinin ve şantiyenin kurulacağı dört köyün (Ilısu, Ömerli, Karabayır ve Temelli) kamulaştırma çalışmalarının tamamlandığını anlattı:
"Susuz tarımın yapıldığı topraklar dönümü ortalama 3 bin YTL'den satın alındı. Sulu tarım yapılan yerlerde DSİ ile köylüler mahkemelik. Toprağını satan köylü kimseyle konuşmuyor. Hasankeyf'in taşınacağı Raman Dağları'nın eteklerinde mahalleler belirleniyor."
Hasankeyf'le ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki (AİHM) davaya müdahil olan Atlas Dergisi Genel Yönetmeni Özcan Yüksek'e göre Ilısu Barajı, DSİ'nin bir damla su veremeyen barajlarından biri olabilir: "Baraj tamamlansa bile barajı açamazlar. Kamuoyu bilinciyle alakalı bir durum. DSİ bir damla su akmayan barajlar yaptı. 'Konya'da Eşmekaya Barajı neden durdu' diye sormak gerekiyor. Hasankeyf'in sular altında kalması tarihi ve doğal bir felaketle sonuçlanır" (Çevrecilerin tüm itirazlarına rağmen Konya'daki doğal Eşmekaya sazlıklarının üzerine kurulmaya çalışılan baraj, trilyonlar harcandıktan sonra, sulak alan kuruduğu için öylece bırakıldı).
Hasankeyf'le ilgili tartışmalara Sezen Aksu da resmi sitesinde yayımladığı yazıyla katıldı. Herkesi Hasankeyf konusunda duyarlı davranmaya çağıran Aksu yazısında şöyle dedi: "Hepimizin kökleri yatıyor Hasankeyf'te. İnsan olmanın ayrıcalığı var ise eğer, bu ayrıcalığın hakkını vereceğimiz zaman, bu zaman. Bunun farkına varmış toplumların temsilcileri, Hasankeyf katliamında rol almamak için çoktan geri çekildiler; çevre birliklerinin ve kendi kamuoylarının duyarlılığına seyirci kalmadılar. Bu insanlık suçuna dahil olmayalım lütfen."
Radikal, 08.07.2007
|
|
|
DİNLERİN MERKEZİ TARSUS, İNANÇ TURİZMİ İLE DÜNYAYA AÇILIYOR
Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, “Tarsus inanç turizmi açısından önemli bir yere sahip. Burada değerli çalışmalar yapılmış fakat yeterli değil. Tarsus’un inanç turizminden hak ettiğini alması için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Buraları dünya turizmine kazandırmalıyız.” dedi.
Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, Kaymakam Abdülhamit Erguvan ve Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ile birlikte St. Paul Kuyusu ve tarihi Tarsus evlerinde yaptığı incelemede bu eserlerin mutlaka turizme kazandırılması gerektiğini söyledi.
Tarihi evlerin restorasyonunu yapan firmanın temsilcisinden bilgi alan Aksoy “Tarsus inanç turizmi açısından önemli bir yere sahip. Burada değerli çalışmalar yapılmış fakat yeterli değil. Kaymakamımız ve Belediye Başkanımız ile yerinde bir inceleme yaptık. Gördüğüm kadarıyla çalışmaların mutlaka hızlandırılması gerekiyor. Belediyenin de projelerine destek vereceğiz. Restorasyon çalışmaları eksik kalan evler tamamlanacak. Tarsus’un inanç turizminden hak ettiğini alması için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Buraları dünya turizmine kazandırmalıyız.” dedi.
TürkiyeTurizm.com, 07.07.2007
|
 |
|
ZEUGMA ARKEOPARK OLUYOR
Zeugma Antik Kenti'nde bu yıl gerçekleştirilecek bilimsel kazı ve çalışmalara önümüzdeki hafta içinde başlanacağı bildirildi. Kazı Başkanı Doç. Dr. Kutalmış Görkay, antik kentte bu yıl yapmayı planladıkları bilimsel çalışmaları 25 kişilik bir ekiple yapacaklarını söyledi. Zeugma'yı arkeopark yaparak bölge ve ülke turizmine önemli katkı sağlayan bir turizm merkezi haline getirmeyi amaçladıklarını belirten Görkay, ''Ancak, her zaman belirttiğimiz gibi önceliğimiz Zeugma'nın en iyi biçimde korunmasını sağlamak olacak'' dedi. Antik kentte bu yıl yürütecekleri çalışmaya İsviçre'deki Mavors Enstitüsü'nden 2 bilim adamının da katılacağını ifade eden Görkay, şunları anlattı: ''Arkeopark yapmayı amaçladığımız Zeugma Antik Kentinde, bu yıl 25 kişilik ekiple ekim ayına kadar çalışacağız. Antik kentte 4 ayrı bilimsel çalışma gerçekleştireceğiz. Gün ışığına çıkan villaların korunması amacıyla üzerlerinin çatıyla örtülmesi için yürüttüğümüz çalışmayı devam ettireceğiz. Önceki yıllarda yaptığımız kazılarda ulaştığımız bazı kamu yapılarını bütünüyle ortaya çıkarmak için kazı yapacağız. Kazılarda gün ışığına çıkan eserlerin konservasyonu ve restorasyonuna ilişkin çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ayrıca, Zeugma'nın yerleşim alanında jeofizik ve yüzey araştırmaları da yapacağız.''. Görkay, Zeugma'daki kazı ve bilimsel çalışmalara Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde 2005 yılında başladıklarını anımsattı. Gaziantep'in Nizip İlçesi'nde Birecik Barajı Gölü kıyısında bulunan Zeugma'nın hala büyük bölümünün yerin altında olduğunu vurgulayan Görkay, antik kentin bir bütün olarak gün ışığına çıkarılması, koruma kaygısı ön planda düşünülerek arkeopark haline getirilmesinin uzun yıllar alacak bir çalışma olduğuna dikkati çekti.
Gaziantep Hakimiyet, 07.07.2007
|
PARİS'TE SAHAFLARDA
BULUNAN BİR BELGE 90 YILLIK YELKEN YARIŞINA HAYAT
VERDİ

İstanbul Boğazı, 90 yıl
önce 10 teknenin katılımıyla gerçekleştirilen tarihî
yelken yarışına bir kez daha ev sahipliği yaptı.
İşin ilginç yanı, 1917'deki yelken yarışının
belgeleri, tesadüf eseri Paris'te ortaya çıktı.
Belge, savaş ortasında İstanbul'da yelken yarışları
yapıldığını göstermesi bakımından ilginç.
19. yüzyıldan bu yana
birçok yarışa sahne olan Marmara Denizi Anadolu
Sahili, bu yıl ilk defa düzenlenen ‘UBS Cup İstanbul
Nostalji 1917&Kabotaj Kupası Yat Yarışları'na sahne
oldu. 1800'lü yıllarda yelken sporu genellikle
Büyükada, Moda ve Yeşilköy'de oturan Levanten
aileler tarafından yapılıyordu. 1910'lara
gelindiğinde Türk sporcuları da bu spora ilgi
duymaya ve yarışlara katılmaya başladı. 1917'de
10-12 yatın iştirakiyle ilk büyük organizasyonlu
yarış düzenlendi. Günümüze kadar yarışlar bir daha
tekrarlanmazken, Fransa'da eski bir kitapçıda ortaya
çıkan Osmanlıca yazılmış yarış rotasına benzer bir
kitapçık, yelken yarışlarıyla ilgili yeni bir sayfa
açılmasını sağladı.
İstanbul Yelken
Kulübü'nün komodoru Dr. Seyhun Binzet, Paris'te
sahafları gezerken bulduğu Osmanlıca yazılı kart ve
belgeleri, çevirisinin yapılması için Donanma
Komutanı Oramiral Metin Ataç'a getirdi. Ataç da
yazılı belgeleri önce Latin harflerine daha sonra da
günümüz Türkçesine kazandırdı. Binzet de, Türkçe
belgeleri İngilizceye çevirerek arşivin daha geniş
kitlelere ulaşmasını sağladı. Binzet ayrıca, tarihi
belgeleri 47 sayfalık bir kitapçıkta topladı.
Zamanın denizcilik
bakanlığı tarafından hazırlanan kitapçığa göre ilk
yarış, 24 Ağustos 1917 Cuma günü Bahriye Nazırı
Vekili Enver Paşa başkanlığında gerçekleştirildi.
Yarışlardan elde edilen tüm gelir de Osmanlı Donanma
Cemiyeti ile Tersane-i Amire Amelesi Sosyal Güvenlik
Sandığı'na verildi. Yarış Komitesi; Yarbay Mahmud
Bey (Liman Reisi), Yarbay Remzi Bey (Komodor), Ziya
Bey (Donanma Cemiyeti Genel Müdürü), Şükrü Bey
(Donanma Cemiyeti Azası) ve Kıdemli Yüzbaşı Ferit
Efendi'den (Çarkçı Bahriye Mektebi Müdürü) oluştu.
Hakem heyetinde de Albay Enver Bey (Donanma Kurbay
Başkanı), Yarbay Hamdi Bey (Üçüncü Daire Reisi),
Binbaşı Lorey Bey (Filotilla Komodoru), Binbaşı Fuad
Bey (İclaliye Süvarisi), Binbaşı Cevad Bey (Güverte
Bahriye Mektebi Müdürü) ve Yüzbaşı Faik Efendi
(Bahriye Mektebi'nde memur) yer aldı.
Yarışlar; özel
mevkilerde yemek dahil en az 5 liradan seyredildi.
Diğer mevkilerde de Şirket-i Hayriye ve Seyr-i
Sefain özel vapurları 40, Mektep arkasındaki sette
kadın ve erkeklere ait yerler 20, Mektep önündeki
dalkıran civarı ve set arkasındaki manastır civarı
5, sandal ve kayıklar 20, Pazar kayıkları 40,
istimbot ve kotralar 300, römorkörler de 1.000
liradan ücretlendirildi. Yarış günü saat 07.00'de
Sarıyer'den hareket eden Şirket-i Hayriyye'nin 68
numaralı vapuru, Beykoz, Yeniköy, Boyacıköyü,
Kanlıca, Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı, Arnavutköy,
Beylerbeyi, Beşiktaş ve Üsküdar'a uğrayarak
Heybeli'deki yarış mekanına ulaştı. Aynı şekilde
Seyr-i Sefain İdaresi'nin Burgaz Vapuru da saat
08.00'de Köprü'den hareket ederek Haydarpaşa,
Kadıköy, Caddebostanı, Maltepe ve Büyükada'ya
uğrayarak yarış rotasını izledi.
90 yıl önce düzenlenen
yarış belgelerinin bulunması, Binzet ve
arkadaşlarını çok heyecanlandırmış. Yarışı yeniden
canlandırıp yelken yarışının çok eskilere dayanan
tarihçesi olduğunu göstermek amacıyla harekete geçen
Binzet ve ekibi, organizasyon için yoğun bir çalışma
içine girmiş. Büyük bir özveride bulunarak geceli
gündüzlü çalışmanın sonunda, donanmanın verdiği
desteğin yanı sıra UBS Bankası, Swiss Airlines,
Swiss Otel, Peri Yatçılık ve Audemar Piguet
saatlerinin katkılarıyla büyük bir rüya gerçeğe
dönüşmüş.
Yıllar sonra aynı rotaya
ve kurallara sadık kalınarak geçen pazar 65 teknenin
katılımıyla gerçekleştirilen UBS Cup Nostalji Yelken
Yarışı'nın ilk şampiyonu Orient Ekspres V oldu.
İkinciliği Oğuzhan Too kazanırken, Provezza teknesi
üçüncü oldu. Dereceye girenlere, ‘kristal yarış
resmi' hediye edildi. Ayrıca, organizasyonun daha
geniş kitlelere hitap etmesi amacıyla ‘destek
sınıfında' da yarış organize edildi. 11 teknenin
katıldığı bu yarışlarda İstanbul Yelken Kulübü'nün
'Birgen' adlı teknesi birinci oldu. Heybeliada'dan
başlayan yarış, Kalamış Koyu'na doğru devam ederek
Deniz Lisesi Komutanlığı önünde sona erdi.
Geçen hafta sonu
gerçekleştirilen yarışlarla ilgili, "Sınıflar,
kurallar değişti; ama rotaya mümkün olduğu kadar
sadık kaldık." diyen Binzet, dünya harbinin en
acımasız yıllarında İstanbul halkına moral vermek
için büyük fedakarlıklarla gerçekleştirilen yarışın,
aynı zamanda İstanbul'un gerçek tarihi sporunun da
yelken olduğuna kanıt gösterilebileceğini ifade
ediyor. Binzet, İstanbul'un bir deniz şehri olduğunu
ve yelkenlerin de bu denizin en güzel süsü olduğuna
dikkat çekerek, "Bu 90 sene önce de, çok daha
gerilerde de böyleydi, ileride de böyle devam
edecek." diye konuşuyor.
Zaman Cumaertesi, Haber:
Mustfa Gün, 07.07.2007
|
SANTRAL İSTANBUL
AÇILIYOR
Santral İstanbul 11
Temmuz'da açılıyor. 'Ön açılış' olarak duyurulan ilk
etkinlik ünlü sanat kurumlarıyla yapılan
işbirliklerinin de ilki olacak. Centre Pompidou'dan
'Çağdaş Bakış Açıları', ZKM'den 'Dokun Bana
İstanbul' ve Musac'tan 'Bireylerarası Bir Yolculuk'
başlıklı üç sergi Santral'ın sergi salonlarının ilk
konukları olacak. Sergiler, çeşitli video-performans
çalışmalarından oluşuyor. 11 Temmuz Çarşamba saat
20.30'da gerçekleşecek açılışa Başbakan'ın da
katılması bekleniyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk enerji tesisi olan
Silahtarağa Elektrik Santralı, Santral İstanbul
adıyla bir kültür sanat merkezine dönüştürüldü.
İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin, Ciner ve Doğuş
gruplarının kurucu ortaklığında yürüttüğü proje
Bilgi Üniversitesi'nin yaratıcı bölümlerini, çağdaş
sanatlar ve enerji müzelerini ve çeşitli sergi,
konser alanlarını kapsıyor. Santral İstanbul'un esas
açılışı İstanbul Bienali sırasında, Türk sanatına
ilişkin bir büyük sergiyle yapılacak.
Radikal, 07.07.2007
|
|
İSTANBUL, LİSTEDE KALDI
Birleşmiş Milletler’in
Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Dünya
Mirasını Koruma Komitesi, tarihî dokunun tahrip
edildiği ve eserlerin yağmalandığını öne sürerek
‘Tehdit Altındaki Dünya Kültür Mirası Listesi’ne
almakla uyardığı İstanbul, şimdilik tehlikeyi
atlattı. İstanbul’da son zamanlarda yapılan
çalışmaları olumlu bulan komite, 2008 yılına kadar
tarihî eserlere yönelik yapılan çalışmaların
kesintiye uğramaması halinde İstanbul üzerindeki
tehlike uyarılarının kaldırılacağını açıkladı. Yeni
Zelanda’da bir araya gelen 22 kişilik komitenin
aldığı kararla, 2010 yılı için Avrupa Kültür
Başkentliği unvanını alan İstanbul için seferber
olan Türkiye, istediği sonucu aldı.
İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı
başkanlığında Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı
ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan
oluşan 6 kişilik heyet, İstanbul’un liste dışında
kalmaması için azami çaba gösterdi. Taşbaşı, Yeni
Zelenda’da bir hafta süren toplantılar sırasında
İstanbul için yapılan çalışmaların da ele alındığını
açıkladı. 3 yıldır mercek altında tutulan
İstanbul’un aldığı tedbirlerle göz doldurduğu
belirtilerek, tarihî yarımada ve özellikle tüp geçit
kazıları sırasında çıkarılan eserlerin sergilenmesi
konusundaki tavırların takdir topladığı kaydedildi.
UNESCO’nun listesinde halen 130 ülkeden 830 kültür
varlığı, insanlığın ortak mirası olarak yer alıyor.
Türkiye’den ise şu ana kadar 9 kültürel varlık
listeye eklendi.
Türkiye Gazetesi, Haber:
Osman Sağırlı, 07.07.2007
|
|
ASIRLIK VAPUR HİZMETİNİN
ÖYKÜSÜ
İDO, Boğaziçi'nde
yaklaşık bir asırdır hizmet veren vapurların
öyküsünü, geçmişe ışık tutan tüm belgeleriyle
sergiliyor.
Karaköy Vapur
İskelesi'nde açılan "Boğaziçi'nde Asırlık Seyahat:
Belgelerle Şirket-i Hayriye Sergisi" 20 Temmuz'a
kadar İstanbulluların ziyaretine açık olacak.
Sergiyle, dönemin padişah fermanları, şirketin mali
yapısı, tarifeler, biletler gibi tarihe düşülen
izler, ilk kez gün yüzüne çıkmış oluyor.
Sabah, 07.07.2007
|
HEM HANLAR KURTARILACAK, HEM KEMERALTI KAZANACAK
İzmir'de tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda bulunan çok sayıdaki han, yeniden hayata dönmeyi bekliyor. Konak Belediyesi de bu değerleri eski görkemine kavuşturmak için birbiri ardına projeler hazırlıyor. İlk etapta, 19'uncu yüzyılda yapılan ve halen büyük bölümü depoyla işyeri olarak kullanılan Mirkelam Han'la projesi İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Başak İpekoğlu tarafından çizilen Çakaloğlu Han restore edilecek. Sonra sıra Vezir, Demir, Piyaleoğlu ve Arap hanlarına gelecek.
Gerek yetkililer gerek çarşı esnafı, hanların kurtuluş projesinin gerçekleşmesinin Kemeraltı'nı yeniden ticaret ve turizm merkezine dönüştüreceğini söylüyor. Şu görüş dile getiriliyor: ''Kızlarağası ve Abacıoğlu hanlarının restore edilip tekrar eski parlak günlerine dönmesi çarşıya büyük hareket getirdi. Buralara her gün yüzlerce turist geliyor. Hem dinleniyor hem de alışveriş yapıyor. Diğer hanların da restore edilmesiyle çarşı, İpekyolu dönemindeki o eski parlak günlerine kavuşacak.''
Milliyet Ege, Haber: Mustafa Oğuz, 07.07.2007
|
 |
OKUL BİNALARI TARİHİ,
EĞİTİM MODERN
Milli Eğitim Bakanlığı
(MEB) tarafından alınan karar ile yeni okullar
Osmanlı, Selçuklu ve Hitit dönemlerine ait mimari
özellikler taşıyacak. Antalya'da Osmanlı mimarisine
uygun bir okul yaptırıldı.
Öğrenciler bundan sonra
görüntüsü tarihi, içi modern binalarda eğitim
görecek. Bakanlığın okul binalarına yönelik
başlattığı çalışma kapsamında Antalya'da yaptırılan
Levent Aydın Anadolu Lisesi, dıştan bakılınca
Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyor. Estetik
yapısı ile dikkat çeken okulun içi ise modern araç
gereçlerle donatılmış. 7 önce yapımına başlanan okul
bu eğitim yılının başında hizmete açılacak. 24
derslikten oluşan okulda bilgisayar, fizik-kimya,
yabancı, sosyal bilgiler derslerinin işlenebileceği
laboratuarlar bulunuyor. 180 öğrencinin okuyacağı
okulda ayrıca 146 kişilik konferans salonu, proje
hazırlama alanları da yer alıyor. Okulda, akıllı
tahta olarak adlandırılan elektronik panolar da
ihmal edilmemiş. Öğrenciler akıllı tahtalarda ders
işlemenin yanı sıra animasyon da hazırlayabilecek.
Binanın Antalya'da
Osmanlı mimarisi ile yapılan ilk okul olma özelliği
taşıdığını anlatan Milli Eğitim İl Müdürü Osman Nuri
Gülay, "Artık okullar yapılırken, kullanış
kolaylığının yanında estetik de dikkate alınacak."
dedi. Gülay, MEB'in yeni okullarda Osmanlı, Selçuklu
ve Hitit mimarisinin kullanılması şartı getirdiğini
hatırlattı.
Zaman, Haber: Kenan Baş,
06.07.2007
Nano Yorum:
Tabii canım, orijinalleri yıkalım, yok edelim, yeni enerji kaynakları üretemediğimiz için geçici çözümler olarak 30-40 yıllık barajlar için harcayalım, ama okullarda Osmanlı, Selçuklu ve Hitit mimarisinin kullanılması şartına uyalım. Yeter mi, yetmez.... Yepyeni Neo-Allianoi Spa Merkezi ve Neo-Hasankeyf Ortaçağ Esintili Site'ler yapalım... Gidip niye taş görelim, kışın gitmek zor, yazın gitmek zor... Onun yerine uzanırız modern divanlara, yaptırırız spa'mızı, sonra da gider, doğal görünümlü yapay taşlardan yapılmış bir Ortaçağ esintili sitemizde, yapay Dicle kenarı, yepyeni Zeynelbey Kümbeti'ne karşı bir 'drink' alırız. Çocuklarımız da Divriği Ulu Camii kapısındaki süslemelerle donatılmış okullarından geldiğinde birlikte Osmanlı sokağına gider, leblebi tozu ile horoz şekeri alırız.... Sonra akşam ailecek yapay Aspendos tiyatromuzda Hitit Ateşi seyretmeye gideriz...
|
 |
REKOR SATIŞ
Rönesans döneminin en ünlü ressamlarından Rafael’in bir portresi, rekor bir fiyatla, 18.5 milyon pounda (37,3 milyon dolar) satıldı.
Ünlü müzayede evi Christie’s yaptığı açıklamada, Rafael’in yaptığı Lorenzo de Medici’nin portresini, adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncunun satın alındığını belirtti. Portreyi satan ünlü koleksiyonculardan ve galeri sahibi Ira Spanierman, eseri 1968’de sadece 325 dolara satın almış ve sadece 3 yıl sonra portrenin Rafael tarafından yapıldığı kesinlik kazanmıştı.
Lorenzo de Medici, 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Floransa’yı yöneten ünlü Medici ailesindendi ve 1513’den öldüğü 1519’a kadar kenti yönetmişti. Asıl adı Raffaello Sanzio olan ve “prenslerin ressamı” olarak adlandırılan Rafael, 1483’de Urbino’da doğdu. 11 yaşında yetim kalan Rafael, 1504’de Floransa’ya göçetti, 4 yıl yaşadığı Floransa’da dönemin büyük ustaları Leonardo da Vinci ve Michelangelo’dan etkilendi. Rafael, o kadar yetenekli bir ressamdı ki, Papa 2. Julius 1508’de kendisini Roma’ya çağırdı ve o tarihten sonra 1520’de ölene kadar Roma’da yaşadı.
Kuzey Kıbrıs Vatan, Fotoğraf: telegraph, co.uk, 06.07.2007
|
MAĞARALARA HARİTA
Gümüşhane İl Kültür ve
Turizm Müdür Vekili Temel Yalçın, il sınırları
içerisinde bulunan 25 mağarayı gösteren kapsamlı bir
harita oluşturduklarını belirterek, “Haritayı
Türkiye'deki Dağcılık Federasyonu ve dağcılık
kulüplerine gönderdik.” dedi.
Müdür Vekili Temel
Yalçın, yaptığı açıklamada Gümüşhane sınırları
içerisinde bulunan 25 mağara için kapsamlı bir
harita oluşturduklarını belirterek, “Gümüşhane il
sınırları içerisinde bulunan ve M.T.A Genel
Müdürlüğünce tespiti yapılan ve çalışılan 25 adet
Gümüşhane Mağaralarının Müdürlüğümüzce "Mağaralar
Haritası" yaptırılmıştır. "Gümüşhane Mağaraları
Haritası" macera turizmi meraklıları ile
buluşturulmak üzere Dağcılık Federasyonu'na ve
Dağcılık Kulüplerine, Doğa Sporları Ekiplerine ve
Üniversitelerin Dağcılık Kulüplerine dağıtımı
yapılmıştır.
"Gümüşhane Mağaraları
Haritası"nın ön yüzünde 25 adet mağaranın bulunduğu
yerleşim birimi ve mağara isimlerinin yanında mağara
resimleri ve "Gümüşhane Mağaralarının" tanıtım metni
bulunmaktadır. Mağaralar Haritasını arka sayfasında
ise 25 adet mağaranın ulaşımı, oluşum özelliği ile
mağaraların şekli ve mağaraların iç planlarının
bulunduğu çalışmalar yer almaktadır. Sayın Valimizin
tavsiyeleri ile yapılan bu çalışma turizm sektörünün
hizmetine sunulmuştur” dedi.
Gümüşhane Kent Haber,
06.07.2007
|
|
KELENDERİS MOZAİĞİ ANTİK
KENTİN ANAHTARI OLDU

Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile Selçuk Üniversitesi'nin (SÜ) ortak
projesi olarak 1987'den bu yana yürütülen Mersin'in
Aydıncık İlçesi Kelenderis Antik Kenti'ndeki
kazılara, yörede 18 yıl önce bulunmasına karşılık
yeni sergilenen ''Kelenderis Mozaiği'' ışık tutuyor.
MS 5'inci yüzyıl sonlarında yapıldığı
tahmin edilen mozaik, bulunduğu arsanın sahibi ile
itilaflar nedeniyle yıllar sonra sergilenebilirken,
üzerindeki manzara nedeniyle ise dünyada eşinin
bulunmadığı bildirildi. SÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve kazı başkanı
Levent Zoroğlu, 1987 yılından itibaren yürütülen
Kelenderis Antik Kenti'ndeki kazılarda, bugüne kadar
Akropol, Agora ve tiyatro gibi kalıntıların ortaya
çıkarıldığını, alandaki en önemli bulgunun ise
1989'da ortaya çıkarılan Kelenderis Mozaiği olduğunu
söyledi.
Mozaiğin bulunmasının ardından 4 yıl süreyle
onarımının sürdüğünü anlatan Zoroğlu, arsa sahibi
ile yaşanan itilaflar nedeniyle sergilenmesinin ise
ancak 14 yıl sonra yapılabildiğini kaydetti.
Mozaiğin üzerinde Kelenderis Antik Kenti'nin
resmedildiğini ve dünyada bir eşinin daha
bulunmadığını anlatan Zoroğlu, ''Mozaiğin, bin 500
yıl önce yapıldığını tahmin ediyoruz. Han yıkığı
diye adlandırılan Kelenderis Mozaiği dünyanın en
önemli mozaikleri arasında bulunuyor. Çünkü mozaiğin
üzerinde bugüne kadar bulunan mozaiklerde olmayan
manzara var. Bu resmin, Aydıncık'taki antik kent
olduğunu savunuyoruz'' dedi.
Yaklaşık 12 metre uzunluğunda, 3.20 metre
genişliğindeki zemin mozaiğinin 3x3 metrelik
panosunda, Kelenderis'in kent manzarası ile içinde
iki yelkenlinin bulunduğu limanın betimlemesi
bulunduğunu vurgulayan Zoroğlu, panoda ayrıca Roma
hamamı, çeşitli antrepolar, limana bakan tarafında
ise başka yapıların yer aldığını söyledi.Mozaiğin
diğer kalıntıların ortaya çıkarılmasında da
kılavuzluk yaptığını belirten Zoroğlu, ''Mozaik
üzerinde bulunan resimlerden yola çıkarak, limanın
bulunduğu yerde bir yarım ada, bir tersane kalıntısı
ve bir de kemerli yapı bulduk. Mozaiği inceleyerek,
antik kentteki kalıntıları ortaya çıkarmaya
çalışıyoruz'' dedi.
Kazılar neticesinde yörede 5 bin yıl öncesine dair
yaşam izlerinin bulunduğunu anlatan Zoroğlu, mozaik
üzerinde bulunan tersanenin ise Anadolu'daki en eski
tersanesi olduğunu belirlediklerini söyledi.
Osmanlılar döneminde Kelenderis'ten türetilmiş,
''Gilindire'' olarak adlandırılan ve Kıbrıs'a kapı
olan kentin, zamanın en işlek liman şehri olduğuna
dikkati çeken Zoroğlu, yapılan çalışmalarla ilgili
olarak bir kitap, 30'a yakın makale
yayınladıklarını, ayrıca yurt içi ve dışında çok
sayıda konferanslar düzenlediklerini söyledi.
Zoroğlu, Kelenderis Mozaiği'nin bakanlıktan alınan
ödenekle üzerinin ahşap korumayla kapatıldığını ve
bir bekçi nezaretinde Aydıncık Limanında
sergilenmeye başladığını kaydetti.
Zoroğlu, kentin tamamıyla gün yüzüne çıkması,
kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması ve çevre
düzenlemesinin yapılmasıyla Doğu Akdeniz'in
turizmine önemli katkı sağlayacağını belirterek, bu
yılki çalışmaların ise önümüzdeki günlerde
başlayacağını ifade etti. Çalışmaların daha kapsamlı
yürütülebilmesi için sponsor desteği beklediklerini
de kaydeden Zoroğlu, çalışmalara katılacak 50
kişilik ekipte, ODTÜ ve Doğu Akdeniz
Üniversitesinden su altı araştırma gruplarının
bulunduğunu da sözlerine ekledi.
Sabah, 06.07.2007
|
DİYARBAKIR TURİZMDE
İDDİALI

Diyarbakır, artık tarihi
dokusu ve güzellikleriyle anılıyor. Dünyanın 7
harikasından biri olan ve Çin Seddi'nden sonra
ikinci büyük sura sahip olan Diyarbakır'ın tarihi
surlarını, yılda 100 bin turist ziyaret ediyor.
Turizm İl Müdürü Songül Göksü, kente gelen turist
sayısında yüzde 140'lık bir artış olduğunu
belirterek, "10 yıl önceki turist sayısıyla
günümüzdeki turist sayısını kıyasladığımız zaman,
çok büyük bir düşüş var. Bunun nedenlerini çok büyük
etkenlere bağlayabiliriz. Turistler güvenli, rahat
ve altyapının sağlandığı bir ortama gelmeyi tercih
ediyor. Tarihi mekanları gezmeye gelen insanlar,
Diyarbakır'a muhakkak gelecektir. Ama güvenli bir
ortam bulamadığı zaman bunu erteleyecektir" dedi.
Diyarbakır Turizm ve Tanıtma Derneği Yönetim Kurulu
Başkanı ve Class Otel Genel Müdür Nedim Çizmeci ise,
kentin dünyanın her yerinde internet üzerinden canlı
izlenebildiğini belirterek, "Diyarbakır'ın iki ayrı
kısmına Sanat Sokağı ve Class Otel'in üstüne kamera
koyduk. İsteyenler www.diyarbakirturizm.org adresine
girerek 24 saat canlı olarak Diyarbakır'ı
izleyebilirler. Kısmet olursa 19 Ekim'de
Diyarbakır'da milli piyangonun çekilişi yapılacak.
Canlı yayın yapacağız. Çeşitli sanatçılarımız
gelecek.
Diyarbakır-Almanya uçak seferleri başladı. Fakat
havaalanından Kaynaklanan bir problem nedeniyle,
Almanya'dan direkt Diyarbakır'a gelen uçaklar
Gaziantep'e indiriliyor. En kısa zamanda bu
olumsuzlukta giderildiği zaman Diyarbakır'dan
Almanya'ya uçak seferleri düzenlenecek. Diyarbakır,
bu seferle artık AB'ye bağlanmış oldu" diye konuştu.
Kentin tanıtımı konusunda büyük eksiklikler
yaşandığını ve bu müthiş kültürü insanlara tanıtmak
ve anlatmak için herkesin üzerine düşeni yapması
gerektiğini söyleyen Çizmeci, "Diyarbakır surları
içerisinde yer alan 82 tane burç vardır. 82 tane
burcun Diyarbakır'da olduğunu, Türkiye'nin yüzde
90'ı bilmiyor. Çünkü anlatamamışız. Biz bu burçların
tanıtımı için 82 ülkeye bu burçların biblolarını
göndereceğiz. İngiltere, Fransa, Almanya, Kadana,
Irak, Suriye gibi ülkelere gönderme çabasındayız.
Burcumuzu alan ülke gelecek, burcu restore edecek.
Kendi bayrağını dikecek ve kendi medeniyeti ile o
burca sahip çıkacak. Bununla birlikte Diyarbakır
dünya kenti olacaktır" şeklinde konuştu.
Kristal Otel'in sahibi ve işletmecisi Fuat Arslan
da, büyük bir turizm potansiyeline sahip olan ile
gelen turist sayısında önemli bir artış olduğunu
söyledi. Huzur ortamının sağlanmasıyla birlikte
artan bu sayının muhtemel bir sınır ötesi operasyonu
ile tekrar düşebileceğini dile getiren Arslan,
"Çünkü dünyada hiçbir turist savaş olan bölgeye
gelmez. Diyarbakır'da bir huzur ortamı olduğu için
turist sayısını yüzde 30 artırmış bulunmaktayız.
Sınır ötesi bir hareket olursa ister istemez
müşterilerimizin yüzde 70'ı huzursuz olacaktır.
Rezervasyon iptalleri olacaktır" dedi.
Haber Diyarbakır,
06.07.2007
|
ROMA DÖNEMİ'NE AİT
FORUMUN KALINTILARI BULUNDU
İtalya'nın Palermo
kentinden CİSS Örgütü tarafınca toplam 40.000 Avro
değerinde maddi destekle, Stobi Arkeolji
Lokalitesi'nde kazı sonucu elde edilen artefaktların
sergileneceği yeni müze inşaa ediecek.
Makedonya Cumhuriyeti'nin gözde Arkeoloji Lokalitesi Stobi'de, Roma dönemine ait Forumun bulunduğu mekanda gerçekleştirilen kazımalar sonucu görkemli yapının tüm güzelliği ve muhteşemliği gün ışığına çıkarılmıştır. Tarihi geçmişi günümüze yansıtan bu gibi değerler, sadece Makedonya vatandaşlarına değil, yabancı türistlerin de ilgi ve beğenisine sunulacak. Forumu görkemli ve muhteşem kılan özelliklerinden bir tanesi 5,5 metre yüksekliğinde olan duvarlardır. Bu özelliği ile Makedonya devletin sınırları içerisinde şimdiye kadar benzeri rastlanmayan tarihi, mimari ve kültür sanat değeri olan yapıyı teşkil etmektedir. 2005 yılında yine İtalya'nın Palermo kentinden CİSS Örgütü'nün maddi desteğiyle kısmen yapılan kazımalar sonucunda, Foruma ait olan bazı artefaktlar bulunmuştu. Makedonya Müzesi'ndeki Arkeologlar, daha kazımlar yapılmadan önce o yörede böylesi görkemli bir yapının mevcut olduğu tahmin ediliyordu, kazımlar tamamlanınca tahminler doğrulanmış oldu. Forumun batı cephesinde ana giriş kapısı bulunduğu kesinleşti. Batı cephede daha üç görkemli arka ortaya çıktı.

2007 yılın Mayıs ayında
başlayan Arkeolojik kazımalar sonucunda bu güne
kadar en büyük değeri olan artefakt olduğu
bildiriliyor. Makedon ve İtalyan uzmanların
ortaklaşa girişiminde gerçekleştirilen sözkonusu
projebu yıl sadece İtalya'nın Palermo kentinden CİSS
Örgütü'nün maddi desteği ile çalışmalar devam
etmektedir. Makedonya Kültür Bakanlığı tarafınca bu
proje çalışmaları için herhangi bir maddi destek
temin edilmemiştir. Proje çalışmaları Ağustos ayın
ikinci yarısında da devam edeceği bildiriliyor.
CİSS Örgütü'nün
temsilcisi Cuzepe Kamarata'nın konuyla ilgili
kamuoyuna yapmış olduğu açıklamasında, Makedonya
Kültür Bakanlığı ile yapılacak olan anlaşmaya göre,
çalışmaların devam ettirilmesi için daha 6 ay
müddet tanınması talebinde bulunacaklarını belirtti.
Konuşmasının devamında
Kamarata, İtalya Dışişleri Bakanlığı tarafınca bu
amaç için daha 30.000 Avro maddi destek temin
ettiğini söyledi. ''Stobi Turizm ve Arkeoloji
Lokalitesi'' başlığı altında gerçekleştirilen
sözkonusu proje kapsamında yeni müzenin inşaatı da
öngörülmüştür.Öngörülen yeni müzenin inşaatı için
İtalya'dan temin edilen 40.000 Avroyu Makedon tarafı
ne zaman kullanacaklarına dair, henüz kesin plan ve
program hazırlamadıklarından şikayetşi olan dönatör
taraf, yıl içerisinde proje tamamlanmazsa,
donasyonun geri çekilmesi ihtimalini de gözardı
etmememleri uyarısında bulundu. Müzenin inşaatı için
ilk önce Makedonya Kültür Bakanlığı ve Kültür
Mirasını Koruma Müdürlüğü tarafınca onarım izni
gereklidir. Aradan uzun bir dönem geçmesine rağmen,
sözkonusu işlemler yapılmamıştır, dolayısıyla
paraların İtalya'ya geri çekilmesi ihtimali
mevcuttur. Proje sorumlusu Mila Şurbanovska'nın
sözlerine göre Forumun merkezinde ve Batı
cephesinde, kazı sonucu Geç Roma Nekropolunda 20
kadar mezar açılmış 32 bronz para, bir başka
mezarda ise meftanın yanıbaşında bir çıkıda daha 10
bronz para bulunmuştur. Bulunan tüm artefaktların
foto dokumentasyonu hazırlanmış, inşaa edilen müzede
sergilenmekle yerli ve yabancı turistlerin dikkatine
sunulacak.
Yeni Balkan, Fotoğraf:
cybermacedonia.com, 06.07.2007
Editörün Notu:
Metnin orijinal dili korunmuştur.
|
|
MEVLANA
MÜZESİ'NİN SIVALARI BAKIMSIZLIKTAN DÖKÜLÜYOR
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür
Teşkilatı (UNESCO) tarafından ilan edilen "2007
Mevlana Yılı" etkinlikleri dünyanın değişik
ülkelerinde devam ediyor.
Turistler de Mevlana'nın
fikirlerini ve adına yapılan müzeyi daha yakından
tanımak için Konya'ya akın ediyor. Ancak müzeyi
gören turistler ilgisizlik ve bakımsızlık sonucu
oluşan manzara karşısında hayal kırıklığına uğruyor.
Tahrip olan çiniler, müze avlusunda yerinden çıkan
mermerler, bozulan bilgisayar sistemi, sık sık
arızalanan turnikeler, akmaya başlayan kubbe
ziyaretçilerin dikkatinden kaçmıyor.
Konya Valisi Osman
Aydın, müzenin restorasyon programına alındığını
açıklarken, dökülen sıvaların ve sökülen mermerlerin
yenileneceğini söyledi.
Zaman, 06.07.2007
|
BOĞAZKALE DE BEL-DES SAYESİNDE KALKINACAK
Vali Mustafa Toprak, dün Boğazkale İlçesi’ne giderek incelemelerde bulundu. Vali Toprak, nüfusu 10 binin altındaki yerleşim birimleri için Çorum geneline 26 milyon YTL’lik kaynak ayrıldığını bu kaynağın 3.5 milyon YTL’sinin Boğazkale ve bağlı beldelerinde kullanılacağını kaydetti.
Vali Toprak, Vali Yardımcısı Murat Soylu ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Özüdoğru ile dün Boğazkale’ye gitti. İlçe’de Kaymakam Fırat Çelik, Belediye Başkanı Ali Rıza Soysat ve diğer yöneticiler tarafından karşılanan Vali Mustafa Toprak, nüfuslarının düşük olması nedeniyle İller Bankası’ndan çok düşük pay aldıklarını, bu nedenle de Bel-Des uygulamasının devreye alındığını dile getirdi. Küçük yerleşim birimlerinde ilk hedeflerinin yol ve su sorununun çözümlenmesi olduğunu kaydeden Vali Toprak, Boğazkale’nin de Bel-Des kaynakları ile kalkınacağını vurguladı.
Çorum Haber, 06.07.2007
|
 |
ZEUGMA MÜZESİ YERİNE ALIŞVERİŞ MERKEZİ
Gaziantep’te şu günlerde en fazla
konuşulan yeni bir Zeugma Müzesi’nin yapımına
geleceğim.
Belediye Başkanı Asım Güzelbey, çıkarılan ve
depolarda bekletilen Zeugma mozaikleri nedeniyle
nicedir yeni bir müze yapma peşinde.
Hatta en son görüşmemizde böyle bir müzenin dünya
çapında ses getirmesi için uluslararası yarışma
açmasını önermiştim.
Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni yapan Frank Gehry’nin ya da dünyaca ünlü başka bir
mimarla çalışıldığı Gaziantep’in yıldızının
parlayacağını söylemiştim.
Güzelbey bu fikre pek sıcak bakmadı.
Kafasında olan bir mimara projeyi çizdirip, bir
jüriye sunmayı planladığını söyledi.
Her neyse, yeni bir Zeugma Müzesi için şehrin
en güzel yerinde bulunan, şimdiki müzenin
karşısında, tarihi kaleye 500 metre uzaklıktaki
"Fuar Alanı"nın seçildiğini bizzat kendisinden
duydum.
Şimdi öğrendiğime göre, Gazianteplilerin
gözbebeği "Fuar Alanı"nın dörtte üçü
(yaklaşık 40 dönüm) Türkiye’nin her ilinde alışveriş
merkezleri yapan Multi Turkmall’a satılmış.
Geri kalan bölümü ise Akfen’e 30 yıllığına
kiralanmış. Akfen’in yapacağı Accor
Oteli’nin temeli 19 Temmuz’da atılıyor. Multi
Turkmall da alışveriş merkezi için
hazırlıklarını tamamlamak üzere. Gelen
telefonlardan, fakslardan anlıyorum ki
Gaziantepliler özellikle alışveriş merkezinin tarihi
dokuyu bozacağı endişesi içerisinde.
Güzelbey, vaat ettiği "Zeugma Müzesi"
şehrin dışındaki İpek Yolu üzerindeki eski
Tekel binasının yerine yapmayı planlıyor.
Müzeden şehre bir metro hattı kurmayı düşünüyor.
Eski müzesinin karşısında, tarihi kalenin hemen dibi
dururken şehre yeni bir soluk getirmesi beklenen
müzeyi merkezden uzaklara yapmak mantıklı mı?
Hürriyet, Yazı: Gila Benmayor, 06.07.2007
|
BİRAZ GEÇ KALDINIZ, PRENS 300 YIL ÖNCE SARAYDAN
AYRILDI
UNESCO, 1996 yılını 'Dimitri Kantemir
Yılı' ilan etmişti. 1995’te, dönemin Romanya
Cumhurbaşkanı Ion Iliescu, Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’den, İstanbul’un Fener semtinde bulunan
Dimitri Kantemir sarayının restore edilerek müzeye
dönüştürülmesi için desteklerini rica etti. Dönemin
İstanbul Valisi, kültür işlerinden sorumlu
yardımcısını yanına çağırıp derhal harekete
geçilmesini istedi.

Vali yardımcısı, ertesi gün, Dimitri Kantemir’in
harabeye dönmüş sarayının kapısını çaldı. O sırada
sarayı Milli Emlak’tan kiralamış olan eski muhtar
kapıyı açtı. Vali yardımcısı, "Dimitri Bey’le
görüşmek istemiştik, kendileri burada mı?" diye
sordu. "Biraz geç kaldınız" dedi kiracı gülerek,
"Yaklaşık üç yüzyıl önce prens saraydan ayrıldı..."
Dimitri Kantemir, Osmanlı’ya başkaldırarak
bağımsızlık sürecini başlattığı için Romanya ve
Moldova’nın en önemli milli kahramanı. Ayrıca
kültüre, tarihe, klasik müziğe yaptığı katkılarından
ve buluşlarından dolayı UNESCO tarafından,
yeryüzünün önemli kültür ve bilim adamlarından biri
olarak tanınıyor. Kantemir sarayının restorasyon
projesi Sadettin Tantan’ın belediye başkanı olduğu
dönemde yapıldı. Daha sonra yönetime gelen belediye
başkanı projeyi askıya aldı. Son seçimde Fatih
Belediye Başkanı olan Mustafa Demir, başa geçer
geçmez projeyi ele aldı. Avrupa Birliği fonlarının
desteğiyle onarılan Kantemir sarayının üst katı
Romanya Kültür Merkezi tarafından müzeye, alt katı
ise semt sakinlerinin hizmetine sunulmak üzere
sosyal merkeze dönüştürüldü. Resmi açılışı 25
Haziran’da Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu’nun
katılımıyla yapıldı. Açılış töreninde konuşan Demir,
"Kimi solmaya yüz tutmuş bu eserler, İstanbul’un
siluetinden bir yıldız gibi kayıp gitmesinler ve
başımızın üstünde parlamaya devam etsinler diye tüm
imkánlarımızı seferber ediyoruz" dedi. Resmi açılış
yapıldı ama düzenleme çalışmaları önümüzdeki ekimde
bitecek. Romanya Kültür Merkezi, müzede Dimitri
Kantemir’e ait eserlerin toplanacağı bir kütüphane
yapacak. Romanya’daki müzedeki orijinallerine sadık
kalınarak yapılmış, prensin İstanbul’da kullandığı
kişisel eşyaları, notaların tıpkıbasımları burada
toplanacak. Kantemir belgeseli de müzeyi gezenler
tarafından izlenebilecek. Besteleri ve onun kayıt
altına aldığı 17. yüzyıldan kalma eserler
seslendirilecek.
Batı dünyasının Dimitrie Cantemir, Osmanlılar’ın
Dimitri Kantemiroğlu diye andığı bu ilginç adam, 26
Ekim 1673’te, bugünkü Romanya’nın sınırları içinde
yer alan Felciu’da (Silişteni) doğdu. Silişteni,
eski Boğdan sınırları içinde yer alan küçük bir
kasabaydı. Bölgenin ahalisi, voyvodalarını yani
prenslerini, Babıali tarafından onaylanmak koşuluyla
kendileri seçiyordu. Kantemiroğlu’nun babası
Konstantin Kantemiroğlu, orta halli bir toprak
sahibiydi. Soylu bir aileden gelen annesi okuma
yazma bilirdi fakat babası sadece imza atabilecek
kadar eğitimliydi. Zeki, dengeli, tecrübeli ve cesur
bir komutan olarak Osmanlılar’ın gözüne girmeyi
başarmıştı. Yerli boyarlar (soylular), 1687’de
Konstantin Kantemiroğlu’nu voyvoda olarak
seçtiklerinde Osmanlı hiç tereddüt etmeden onay
verdi.
Eflak ve Boğdan’a voyvoda seçilenler oğullarından
birini İstanbul’a rehine olarak gönderirlerdi.
Sultana karşı herhangi bir itaatsizlik ya da isyana
kalkışmaları durumunda bu çocuklar kellelerini
kaybederdi. Babası voyvoda seçildiğinde Dimitri
henüz 12 yaşında olduğundan büyük abisi Antiyoh’u
İstanbul’a gönderdiler. Üç sene sonra Antiyoh
Boğdan’a dönerek yerini Dimitri’ye bıraktı. Fener’de
Boğdan prensliğinin sarayına yerleşen genç adam, tam
22 yıl boyunca İstanbul’da ikamet etti.
Şimdiki adı Fener Rum Lisesi olan Patrikhane
Akademisi’nde eğitimine başladı. Burada Antik Yunan
ve Latin kültürüyle, Bizans ağırlıklı Ortodoks
kültürünü, Enderun’da ise Osmanlıca, Farsça, Arapça
dillerini ve matematiği öğrendi. Babası Konstantin
çok iyi flüt çaldığından, küçük yaştan itibaren
müziğe ilgisi vardı. Bu ilgi İstanbul’da da devam
etti. Kemani Edirneli Ahmet Çelebi’den müziğe ait
bilgiler aldı, Tamburi Angeliki’den ise tambur
öğrendi, ayrıca ney üflemeye, besteler yapmaya
başladı.
Bu arada batı nota sistemini araştırmaya koyuldu.
Kantemiroğlu’na kadar Osmanlılar, nota bilmedikleri
için müzik eserlerini kayıt altına alamıyor,
kuşaklar arasında kulaktan kulağa aktarılarak
korumaya çalışıyorlardı. Dimitri, bu duruma son
vermek ve Türk musikisi eserlerini binlerce yıl
ötesine taşımak için "ebcet notası" adını verdiği
bir sistem geliştirdi. Sayılarla yapılan bu sistemle
aralarında kendi bestelerinin de yer aldığı tam 349
eseri notalara geçirmeyi başardı. Aralarında felsefe
ve müzik eserleri de bulunan çok sayıda kitap yazdı.
1693’te babasının yerine Boğdan beyliğine
seçildi. Ama hakkındaki şüpheler üzerine prensliğine
ancak 1710’da kavuşabildi. Ülkesine döndükten sonra
yaptığı ilk iş, Boğdan Prensliğini süresiz olarak
kendisi ve sonra da evlatları için Rus Çarı’ndan
istemek oldu. Çar Büyük Petro bu teklifi kabul etti.
Dimitri Kantemiroğlu bir kısım boyarla beraber
Osmanlı yönetimine isyan bayrağı açtı. Aynı yıl
çıkan Osmanlı-Rus Savaşında Büyük Petro yenilince
Kantemiroğlu Boğdan beyliğinden azledildi. Canını
kurtarmak için Rusya’ya kaçmak zorunda kaldı.
Hayatının kalan kısmını Rusya’da geçirdi.
Rusya’dayken Osmanlı tarihi hakkında yazdığı bir
eseri ve diğer kitapları sayesinde Rus edebiyatının
başlangıcına sebep olduğu ileri sürülmüştür. Dimitri
Kantemiroğlu, 1723 yılında bugünkü Ukrayna’nın
Harkov kentinde öldü. Naaşı 200 yıl sonra 1935
yılında ülkesi Romanya’ya gönderilerek Yaş kentinde
tekrar toprağa verildi.
Hürriyet Cuma, Haber: Ersin Kalkan, 06.07.2007
*****
KANTEMİR'İN EVİ MÜZE
OLABİLECEK Mİ?
Büyük müzik adamı
Dimitri Kantemir'in Balat'taki evi restore ediliyor.
Restorasyon sonrası ziyaretçilerini ne isimle
karşılayacağı ise belli değil; kimi müze diyor kimi
sosyal merkez.
Osmanlı döneminin büyük
musiki adamı Dimitri Kantemir'in Balat'taki evi, pek
çok emsali gibi, kaderine terk edilmiş bir
harabeydi. Patrikhane'nin hemen arka tarafında
kalan, her tarafını otların kapladığı iki katlı evin
sakinleri tinerci çocuklardı. Avrupa Birliği'nin
yürüttüğü Fener-Balat Rehabilitasyon Programı
kapsamında Kantemir'in evi de baştan aşağı
yenilendi. Ancak ziyaretçilerini hangi sıfatla
karşılayacağı hâlâ netleşmiş değil.
Restorasyonu halen süren
evi geçen günlerde Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Zirvesi'ne gelen Romanya cumhurbaşkanı ziyaret etti.
Gazetelere yansıyan ziyaret haberinde Kantemir'in
evinden 'müze' olarak söz ediliyordu. Rehabilitasyon
programının yürütücüleri ise Kantemir'in evinin,
projede sosyal merkez olarak yer aldığını söylüyor.
Nitekim evin girişinde de bu ifade var. Amaç, semt
halkını bilinçlendirecek faaliyetler için bir alan
oluşturmak. Ancak böyle bir alandan söz etmek de çok
mümkün değil. Zira Romanya'nın bakanlık nezdindeki
talebiyle evin üst katı, müze olarak kullanılmak
üzere Romanya'ya tahsis edilmiş. Bu kattaki iki
odada şu an için camekân içinde sergilenen Kantemir
hakkındaki kitaplar ve bazı nota örnekleri var.
Romen yetkililer, ikinci katı kapsayan bu 'müze'nin
tümüyle işler hale gelmesi ve buraya bir görevli
atamak için restorasyonun tamamlanmasını bekliyor.
Alt katta ise maalesef sadece bir tane küçük oda
var. Bunun dışında biri küçük biri büyük, iki
bahçesi var evin. Burada yapılabilecekleri ise
Restorasyon Proje ve Uygulama Yöneticisi Burçin
Altınsay, "Halka park yapacağız. Çocuklar gösteri
yapabilir, oynayabilir. Mahalleli gelebilir." diye
sıralıyor. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de
alt kattaki odada sosyal faaliyetlerin belediye
tarafından yürütüleceğini belirtiyor. Demir, "Burada
kentlilik bilincini oluşturmaya yönelik faaliyetler,
kurslar belediye tarafından yürütülecek. Sosyal
merkez olarak tasarlanan ve restorasyonu süren bir
başka binamız daha var. Asıl merkez orası olacak
şekilde, iki mekânda da faaliyetler
gerçekleştirilecek." diye konuşuyor. Demir'e göre,
alt kattaki oda, bahçeyle birlikte
değerlendirildiğinde mekân, yeterli gelecek.
Kendisi gibi müzikle
ilgilenen babası tarafından, 14 yaşındayken müzik
eğitimi almak üzere İstanbul'a gönderilen Dimitri
Kantemir'in İstanbul'da Ortaköy ve Balat'ta kaldığı
biliniyor. Balat'taki ev, bir sosyal merkez
aranırken son anda fark edilmiş. Aslında çok da
büyük bir mekân olmaması bir yana, harap halinden
bugünkü güzel görünümüne kavuşturan restorasyon
ekibinin yöneticisi Altınsay, "Burası, sosyal merkez
olarak kullanılmak üzere zar zor bulunmuş bir yerdi.
Üst katın Romanya'ya tahsis edilmesine bozulduk
tabii." diye konuşuyor. Altınsay ve ekibinin, mümkün
mertebe orijinal halini muhafaza ederek
restorasyonuna devam ettikleri evin, Kudüs
Patrikhanesi'ne bağlı kilisenin müştemilatından
olduğu tahmin ediliyor. Zira hemen bitişiğinde aynı
kiliseye bağlı okul ve diğer yapılar var. Ev,
çevredeki binalardan iki yüzyıl daha yaşlı; yani 17.
yüzyılda yapılmış. Daha önce de restorasyon geçiren
evin toplam alanı 600 metrekare. Şu anki kullanıma
göre bu alanın içindeki 265 metrekarelik bahçe ve 46
metrekarelik kapalı alan, Fatih Belediyesi'ne ait.
Restorasyonun, en geç eylül sonunda bitmesi
planlanıyor.
Zaman, Haber: Elif
Tunca, 07.07.2007
|

|
8 BİN 500 YILLIK TARİH GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
İzmir Ticaret Odası'nın (İZTO) desteğiyle kazı çalışmaları sürdürülen kentin ilk yerleşim yeri Smyrna (Tepekule) tanıtıldı. Geziye; Vali Cahit Kıraç, İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş, meclis üyeleri, yabancı misyon temsilcileri katıldı. Kazı Başkanı Prof. Meral Akurgal, MÖ 3 bin yılından 4'üncü yüzyıla kadar olan yerleşim kalıntılarını kapsayan Smyrna'nın 20 dönümlük alanının günışığına çıkarıldığını söyledi.
İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş da çalışmalar için 2005'ten bu yana 470 bin YTL destek sağladıklarını belirtti. Burada İzmir'in binlerce yıllık tarihinin bulunduğunu kaydeden Demirtaş, ''Bu tarihi hakkıyla günışığına çıkarmak hepimizin boynunun borcudur. Bayraklı Ören Yeri'ni yerli-yabancı turistler tarafından sürekli gezilebilen bir arkeolojik park haline getirmek'' istiyoruz dedi.
Milliyet Ege, 06.07.2007
|
KONURALP MÜZESİ MÜDÜRÜNÜ
BEKLİYOR
Yıllardır Maliye
Bakanlığı tarafından müdür atamasının
gerçekleşmemesi nedeniyle personel
görevlendirilmesinin de yapılamadığı Konuralp Müzesi
için siyasiler yıllardır söz verdiler. Yaklaşık 4,5
yıldır iktidarda olan AKP iktidarinda gerek
milletvekilleri, gerek il ve ilçe başkanları müze
müdürlüğü için “Görüşmelerimiz olumlu geçti. Maliye
Bakanımız Müdürlük kadrosu için söz verdi. Müdür
ataması kısa sürede yapılacak ve müze artık Bolu’ya
bağımlı olmaktan kurtulacak”dediler.
Müstakil Müdür kadrosu
bulunmadığı için bu güne kadar görevlendirmelerle ve
kısıtlı imkanlarıyla bölgeye hizmet vermeye çalışan
Konuralp müzesinde çeşitli dönemlere ait eserler
bulunuyor. Müze Müdürlüğü kadrosu bulunmdağı için
yeni bulunan tarihi eserler ya Bolu’ya yada çevre
müzelere gönderiliyor.
'Konuralp Müzesi
Müdürlük Kadrosu' için sadece milletvekilleri değil
Kültür Bakanları da söz verenler arasında.
Geçtiğimiz aylarda Düzce’yi ziyaret eden Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç kendisine bu konuda
yöneltilen soru üzerine "Müdürlük kadrosu kolay.
Hemen Maliye Bakanımla görüşüp konuyu çözecegim.
Düzcelilere bu konuda müjde verebilirim” demişti.
Seçim sürecinin hızla
yaşandığı şu günlerde Düzceliler umutlarını Düzce’yi
ziyaret edecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a
bağlamış durumda. Başbakan Erdoğan’ın vereceği bir
talimatla Müdürlük kadrosunu hemen açabileceğini
söyleyen vatandaşlar bu konuda siyasilerin Başbakanı
bilgilendirmelerini istediler.
Düzce Damla, 05.07.2007
|
TAŞKIŞLA SAPASAĞLAM AYAKTA

Bir süredir Karayolları Genel Müdürlüğü’nün
Avrupa yakasında gerçekleştirdiği yol yapım ve tünel
çalışmaları yoğun bir şekilde sürüyor. Yapılan tünel
çalışmalarının bir ayağı da İstanbul Teknik
Üniversitesi’nin uzun yıllardır Mimarlık
Fakültesi’ni barındıran tarihi Taşkışla binasının
oldukça yakınından geçiyor. Bu çalışmaların meydana
geldiği dönemde tarihi Taşkışla binasında çeşitli
çatlaklar meydana gelmesi ise endişe yarattı.
Karayolları’nın tünel çalışmaları sonrasında
Taşkışla Binası’nda meydana genel hasar, binanın
tehlike altında olup olmadığı ve gerçekleşen süreçle
ilgili İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç.Dr. Sinan Mert
Şener’in görüşlerine başvurduk.
Sinan Mert Şener’in yaptığı açıklamaya göre
Karayolları’nın projesi kapsamında Taşkışla
Binası’nın yakınından geçen tünel çalışmaları
esnasında ve sonrasında binada çeşitli çatlaklar
meydana geldi. Bu çatlaklar sonrasında ise hem
çatlaklar incelemeye alındı hem de tünel çalışmasını
yürüten firma yetkilileri binanın zemin etütlerini
gerçekleştirdi.
Şener, “Yapılan incelemeler sonucunda binada
gerçekleşen çatlakların sıva çatlağı olduğu ve
taşıyıcı sisteme zarar veren bir durum olmadığının
belli olduğunu fakat bu çatlakların oluşmasına neyin
sebep olduğu tam olarak saptanamadı. Binanın zemin
çalışmalarıyla ilgili yapılan etütlerde ise herhangi
bir olumsuzluğa rastlanmadı. Zemin ve temelde hiçbir
sorun tespit edilmeyen binanın zemin ölçümlerini ve
toprakla ilgili değişimleri ölçmek için açılan iki
kuyu ise hala gözetim altında tutuluyor,” dedi.
Taşkışla binasının aşağısında yer alan yeşil alanda
çeşitli toprak hareketleri ve toprak kaymalarının
tespit edildiğini fakat Taşkışla Binası’nda bu tür
hareketlere rastlanmadığını belirten Şener, tarihi
binanın zemininin oldukça sağlam olduğunu belirtti.
Taşkışla’yı şu anda tünel inşaatı tehdit etmiyorsa
da bakımsızlığın tehdit ettiğini söyleyen Şener,
yakın zaman içerisinde çeşitli girişimlerde
bulunarak binanın dış cephesini restore etmek
istediklerini, ne kadar iç mekan duvarlarının
restorasyonu tamamlansa da dış duvarlarda henüz
böyle bir girişimin olmadığını söyledi.
Arkitera, Haber: Melis Göker, Fotoğraf: Sedat
Bayrak, 05.07.2007
|
TAŞLICA KÖYÜ ÖZGÜN DOKUSUNA KAVUŞUYOR

Kızılcahamam’ın, efsaneleri ve kayalarıyla ünlü
Taşlıca Köyü, Kızılcahamam Kaymakamlığı,
Kızılcahamam Belediyesi, ÇEKÜL Vakfı ve Taşlıca Köyü
Güzelleştirme Yardımlaşma ve Kalkındırma Derneği’nin
işbirliğiyle özgün dokusuna kavuşuyor.
Taşlıca Köyü’nde bulunan eski taş, ahşap ve kerpiç
yapılar onarılarak yeniden işlevlendiriliyor. Köy
çevresindeki türbeler ve her biri ayrı bir efsaneye
sahip olan kayalar da, düzenleme çalışmalarıyla
birlikte gerçek kimliğini buluyor.
Hayata geçirilecek onarım ve çevre düzenleme
uygulamaları kapsamında 20 Haziran 2007 tarihinde
Taşlıca Köyü’nü ziyaret eden Kızılcahamam Kaymakamı
Bilal Çelik, Kızılcahamam Belediye Başkanı Adem
Özbekler, ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen,
ÇEKÜL Vakfı Ankara Temsilcileri Faruk Soydemir ve
Vedat Ağca, köy muhtarı Celal Erşahin’in öncülüğünde
burada birtakım incelemelerde bulundular. Buna göre;
eskiden okul olarak kullanılan yapı, onarım
çalışmaları tamamlandıktan sonra “Taşlıca ve Çevresi
Araştırmaları Merkezi” adı altında faaliyet
gösterecek. Okulun karşısında bulunan ve Taşlıca
köylülerinin önerdiği yapı ise, mülkiyet işlemleri
tamamlanır tamamlanmaz onarılarak “Taşlıca Köyü
Geleneksel Kültürünü Yaşatma Merkezi” olarak
işlevlendirilecek. Köy girişinde bulunan eski yapı
da tamamen onarılıp, çevresiyle birlikte
düzenlenerek “Çevre Kültür Evi” olarak hizmet
verecek. Böylece köyü ziyarete gelenler, merak
ettikleri ve ihtiyaç duydukları bilgilere ilk
buradan ulaşacaklar.
Taşlıca Köyü’nde hayata geçirilecek olan diğer
çalışmalar şu şekilde sıralanabilir: Köydeki diğer
yapıların sokak iyileştirilmesi projesi kapsamında
rölöve ve restorasyon projelerinin hazırlanması,
köyün kültürel değerlerinin belgelenerek bir rapor
haline getirilmesi, köydeki mevcut geçim
kaynaklarının araştırılarak bir rapor haline
getirilmesi ve yeni olanakların araştırılması, el
sanatlarının canlandırılması için ahşap ve
demircilik atölyelerinin kurulması, sokakların
zeminlerinin Arnavut taşı ile kaplanması, köy koruma
imar planının yapılması, köyün ağaçlandırılması…
Taşlıca Köyü, Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı
olup, “Anadolu” isminin bu topraklara verildiği yer
olarak anılır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı
turistin ziyaret ettiği Taşlıca Köyü, Kırmızı Ebe ve
oğlu Oruç Gazi tarafından kurulmuş. Anadolu’nun Türk
ülkesi haline gelmesinde büyük emeği geçen Horasan
erenlerinden Oruç Gazi ve Kırmızı Ebe, Türk
ordularından önce gelerek Diyar-ı Rum olarak bilinen
bu topraklara yerleşmişler. Taşlıca Köyü’nde her yıl
ziyaretçi akınına uğrayan Oruç Gazi ve Kırmızı Ebe
türbelerinin yanı sıra Yalak Taşı ve Gelin Kayası
bulunuyor. Köyün en önemli özelliklerinden biri ise,
burada bulunan her kaya ve taşın bin yılları aşan
bir hikayesinin olması.
Yapı, 05.07.2007
|
RESTORASYON ÇALIŞMALARI
SÜRÜYOR
Son olarak Çeşmeli
Kilise ve Tartan Evi'nin restore edilip turizme
kazandırıldığı Karaman'da, ihale aşamasında olan
Karaman Kalesi'nde de çalışmaların başlamasıyla
restorasyonu yapılmayan tarihi eser kalmayacak.

Karaman İl Kültür ve
Turizm Müdürü Dindar Dilbaz, kentin büyük bir tarihi
zenginliğe sahip olduğunu, bu zenginliği
değerlendirmek için özellikle son 2-3 yıldır tarihi
eserlerin restorasyonuna büyük önem verdiklerini
söyledi.
Son olarak tarihi Çeşmeli Kilise'nin restorasyonunu
yaptırdıklarını ifade eden Dilbaz, şunları söyledi:
''Kesme taşlarla inşa edilen bu yapı, Cumhuriyet
Dönemi'nden sonra 1980'li yıllara kadar cezaevi
olarak kullanılmış. Daha sonra Kültür ve Turizm
Bakanlığına tahsis edilen yapı, restorasyonu için
2005 yılında 400 bin YTL'ye ihaleye çıktı. Ek
maliyetlerle birlikte restorasyon 600 bin YTL'ye
tamamlandı.''
Çeşmeli Kilise'nin iç ve dış aydınlatmasının, çevre
düzenlemesinin yapıldığını, çalışmalar sırasında
sıvasının alınmasıyla iç duvarlarda çeşitli
figürlerin ortaya çıktığını belirten Dilbaz,
''Kilise, cezaevi olarak kullanıldığı dönemde
sıvanmış. Sıvanın alınmasıyla duvarlardaki figürler
ortaya çıkarıldı. Ancak yıpranmış olan bu
figürlerde, orijinalliğinin bozulmaması için
tamamlama yapılmadı'' diye konuştu.
Restorasyonu yapılan kilisenin 13 Mayısta ziyarete
açıldığını ve kilisenin çok sayıda ziyaretçisi
olduğunu belirten Dilbaz, restorasyonun ardından
kilisenin sergi ve toplantı salonu olarak
değerlendirildiğini, ayrıca müzik dinletileri
düzenlendiğini söyledi.
Karaman'da restorasyonu tamamlanarak aynı gün
ziyarete açılan Tartan Evi'nin de 18. yüzyıl
mimarisinin özelliklerini taşıdığını belirten
Dilbaz, 2 katlı kerpiç binanın özellikle duvar
süslemeleriyle ilgi çektiğini kaydetti.
Dilbaz, İl Özel İdaresi tarafından 2005 yılında
restorasyon çalışmalarına başlanan bu binaya ise
mülkiyetinin satın alınması ile birlikte 1 milyon
YTL harcandığını bildirdi.
Kente gelenlerin Tapucak Mahallesi'nde aynı alanda 4
farklı mimariyi görme imkanı bulduklarını belirten
Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürü Dilbaz, şunları
kaydetti:
''Osmanlı mimarisi olan Yeni Hamam da bu alanda
bulunuyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restore
edilen hamamın kadınlar kısmı, çalışmalar sırasında
ortaya çıkarıldı. Burası, Karaman Valiliğince el
sanatları üretim ve satış merkezi olarak
değerlendirilecek. Bu eserler, aynı zamanda
Karaman'ın zengin tarihini ortaya koyuyor. Kente
gelenler, Osmanlı mimarisinden Yeni Hamam, Bizans
mimarisinden Çeşmeli Kilise, sivil mimariden Tartan
Evi, Karamanoğlu mimarisinden Araboğlu Cami'yi bir
arada görme imkanı buluyor.''
Son olarak bu binaların restore edilmesiyle kentte
Karaman Kalesi'nin dışında restorasyonu yapılmayan
tarihi eser kalmadığını bildiren Dilbaz, şöyle devam
etti:
''Karaman Kalesi'nin restorasyonu için Kültür ve
Turizm Bakanlığından 700 bin YTL'lik ödenek geldi.
Şu anda burası ihale aşamasında. Kalenin de restore
edilmesiyle, kentimizde restorasyonu yapılmayan
tarihi eser kalmayacak. O kadar ki yol kenarlarında
bulunan, kullanılmayacak hanları bile onarmaya
başladık. Karaman'da tarihi, bu derece ayağa
kaldırdık.''
Konya Hakimiyet,
05.07.2007
|
TARİH ARTIK "MAİL-İ İNHİDAM" DEĞİL
Kültür varlığı
yapıların yaşatılmasında "yıkarak yenileme"nin
yerine "yıkmadan onarma"nın önemini yıllardır
anlatamadık. Tarihin derinliklerinden gelen
becerileri, sözde "aslı gibi (!) taklit" etmenin,
"aklın yaratıcılığı"na saygısızlık olduğunu da.
Gerçek bir "mimari restorasyon"da, yani
geçmişten kalanların sağlamlaştırıldığı, eksilen
kısımların özgün tekniği ve estetiğiyle tamamlandığı
onarımlarda, tarihten "ders alınacak birikimler"in
de korunduğu ise yeni kavranabildi. Bu ders, 2005'te
İstanbul'da Mimarlar Odası'nın ev sahipliğinde
gerçekleşen Dünya Mimarlık Kongresi'ndeki
"koruma" bildirilerinde şöyle vurgulanmıştı;
"Mimarlık mirası, atalarımızın bugünden çok daha
geri ekonomik ve teknik olanaklarla, ama binyılların
deneyimlerine dayanarak, bugünden daha insancıl,
zarif, uyumlu ve yaşamla bütünleşen mekanlar
yaratabildiklerini kanıtlıyor..."
İşte bu bir daha ele geçmeyecek "deneyimler
hazinesi"nin kuşaktan kuşağa esin kaynağı olabilmesi
için, restorasyonların "geçmişteki yaratıcılıkları
silmeden" gerçekleşmesi, neyse ki artık önemseniyor;
ne çare ki onca değerimizi yitirdikten sonra.
Tarihi yapıların özgünlükleriyle değil, "dekor"
olarak korunmalarını yeterli gören kültür "yoksun"u
anlayış, öteden beri yasal gerekçesini "mail-i
inhidam" raporlarına dayandırır. Anlamı "yıkılmaya
meyilli" olan bu raporlarda, kültür varlıklarımızın "tehlikeli durumda; çökmek üzere" oldukları
saptanır. Böylece, "hemen yıkmazsak mala, cana zarar
gelecek" denip apar topar ortadan kaldırılmalarına "bilimsel (!) bahane" uydurulmuş olur.
Uygarlık değerlerimizin yitirilmesini değil de
korunmasını "sorun" eden anlayış aynı raporlara o
denli sevdalıdır ki koruma kurullarının "mail-i
inhidam"lı konuları "ivedi"likle görüşmeleri bir
aralar bakanlık talimatına bile bağlanmıştı.
Asıl amaç "dayanıksızlığı kanıtlamak" olduğu için
genelde inşaat mühendisi imzasıyla hazırlanan bu
raporlarla yok edilen kültürel "varlık"larımız, rant
yapılaşmasına kurban edilenlere yakındır. Var olanı
sağlamlaştırarak onarmak yerine, tümüyle yeniden
inşa edilen eski yapılarda, gelecek kuşaklara
verilen ders ise ne yazık ki sadece "taklit"çilik.
Doğan Kuban 1990'lardaki bir koruma kurulu
toplantımızda, yolu daraltan ahşap bir Üsküdar evini
"eskimiş" gerekçesiyle yıkmak isteyen belediyeciye;
"Eski eser, yaşı ve tabiatı gereği mail-i
inhidamdır, tersi zaten olamaz..." demişti. Bunun,
yok etmeye değil onarmaya gerekçe olabileceğini
anlatmakta bile epey zorluk çekmişti...
İşte bütün bunlar sürerken, İnşaat Mühendisleri
Odası İstanbul Şubesi'nin son bülteni (S. 89)
yüreklerimize su serpti.
İTÜ Mimarlık Fakültesi Yapı Statiği ve Betonarme
Birimi'nden Öğr. Gör. Haluk Sesigör, Doç.
Dr. Oğuz Cem Çelik, Prof. Dr. Feridun Çılı
tarafından kaleme alınan "Tarihi Yapılarda
Taşıyıcı Bileşenler, Hasar Biçimleri, Onarım ve
Güçlendirme" başlıklı kapsamlı makale, YAPI
dergisinin 2007/Şubat-303. sayısında da
yayımlanmıştı.
Bu konunun ayrıntılı ve düzeyli bir araştırmayla
"inşaat mühendisleri"mizin yayın organında yer
alması çok anlamlıdır. Çünkü Türkiye'de bu meslek
adeta "betonarme mühendisliği"ne dönüştü.
"Uygarlıklar ülkesi"nin temel gereksinimi olan
"geleneksel yapı sistemleri"nin "çağdaş katkılarla
geliştirilmesi" yıllardır önemsenmedi.
Kültürel mirasın, üstelik onca depreme rağmen ayakta
durabilmelerini "kutsamak" yerine, çatlayan her
duvara, yıpranan her ahşaba, "artık mukavemeti
kalmamış..." demek mühendislik sanıldı.
Ömrünü mühendislere "tarih"i de kavratmaya adayan
Prof. Müfit Yorulmaz'ın emektar "anı"sına
yayımlanan makale, işte bu "yabancılaşma"yı
gidermeye çalışan mücadelesiyle de umarız ki etkili
olur.
Giriş bölümünde, bizdeki mühendislik eğitiminin
restorasyona duyarsızlığını anımsatan makalede,
tarihi yapıların onarımında tek ölçütün "depreme
dayanıklılık" olamayacağı, özgünlüğün gözetilmesi
gerektiği vurgulanıyor. Buna göre de yapısal
elemanların "ömürlerini uzatacak" çözümler
öneriliyor.
Restorasyonun evrensel belgelerinden 1964 tarihli
Venedik Tüzüğü'nde yer alan, "Çağdaş yöntemler
ancak geleneksel yöntemler yetersiz kaldığında
tercih edilebilir" ilkesi de anımsatılan makale,
onarımlarda "en az müdahale" yi savunuyor.
Çalışmanın ayrıntılarında ise tarihsel mimarideki
sütunlar, duvarlar, payandalar, tonozlar, kemerler,
kubbeler, gergiler, ağırlık kuleleri gibi başlıca
yapı öğeleri irdelendikten sonra, bunlardaki
"ezilme"lerin, "deformasyon"ların, "dönme"lerin,
"oturma"ların, "çatlak"ların ve "hasar"ların nasıl
giderilerek yapının sağlamlaştırılacağı anlatılmış.
Benzer şekilde taşıyıcı sistemlerdeki yıpranmaların
da ele alınmasıyla birlikte, temelden çatıya
onarımlardaki "geçmişe saygılı yöntemler",
güçlendirmeler ve uygulama teknikleri resimlerle,
çizimlerle açıklanıyor.
Dileğimiz, restorasyonlarda inşaat mühendisliğinin
"tarihsel sorumluluğunu" da anımsatan bu makalenin,
öncelikle yine şu mail-i inhidam raporlarını
yazanlarca okunması. Koruma kurulları da aynı
raporlara bu makaleyle birlikte bakarlarsa, kültür
varlıklarımızı "yok ederek koruma" (!) sürecini
belki durdurabiliriz.
Cumhuriyet, Yazı: Oktay Ekinci, 05.07.2007
|
|
İRLANDA
ULUSAL MÜZESİ'NİN MERDİVENİ ÇÖKTÜ, ÇOK SAYIDA YARALI
VAR
İrlanda'nın başkenti Dublin'de Ulusal
Müze'nin merdivenlerinin çökmesi sonucu çok sayıda
turistin yaralandığı bildirildi. Polis ve müze
yetkilileri, Keltler döneminden tarihi ve mimari
eserlerin sergilendiği müzedeki olayın ardından
binanın boşaltıldığını kaydetti.
Kentin merkezindeki parlamento binasının
bitişiğinde bulunan müzenin ziyaretçilere
kapatıldığını belirten yetkililer, yaralıların sayı
ve sağlık durumları konusunda kesin bilgi
bulunmadığını bildirdi.
Turizmdebusabah.com, 05.07.2007
|
'VATANSEVERLER' DE KAZI YAPMIŞ
Genelkurmay Başkanlığı
Askeri Başsavcılığı, Vatansever Kuvvetler Güç
Birliği Hareketi'ne (VKGBH) yönelik Girdap
Operasyonu'nda tutuklanan zanlıların bazı üst
rütbeli askerlerle bağlantılı olduklarının ortaya
çıkması üzerine soruşturma dosyasını istedi.
Soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı Alp
Arslan, dün görevsizlik kararı vererek dosyayı terör
ve çete suçlarına bakmakla görevli Ankara Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği'ne gönderdi.
14 ay süreyle telefonları dinlenen ve 12'si
tutuklanan zanlıların emekli bazı paşaların yanı
sıra hala görevde olan üst rütbeli bazı subaylarla
da bağlantılı oldukları ortaya çıkmıştı. Bir şehit
eşini dolandırdığı iddia edilen zanlıların emekli
Tümgeneral Hasan Kundakçı, bazı hakim, savcı ve
polislerle yaptığı görüşmeler de dinlemeye
alınmıştı. Dernek başkanı Taner Ünal'ın
bilgisayarında çocuk ve hayvan pornosu resimleri
bulunmuş zanlılara 40 ayrı suçlama yöneltilmişti. Bu
suçlamalardan bazılarıysa darbe planlamak, ihaleye
fesat karştırmak, resmi belgede sahtecilik, tehdit,
yasadışı yoldan bağış toplamak ve tarihi eser
kaçakçılığı. Zanlıların, Mersin ve Ankara Bala
ilçesinde yaptıkları kazılara bazı askerlerin de
katıldığı öğrenildi.
Operasyon kapsamında tutuklanan zanlıların kendi
aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinde sıkça
bahsettikleri '1 numara'nın İstanbul'da yaşayan
emekli bir general olduğu iddia edildi. Çete
üyeleriyle bağlantılı askerlere ilişkin dosyaysa
Genelkurmay Başkanlığı'yla Jandarma Genel
Komutanlığı'na gönderildi. İddialar, Genelkurmay
Başkanlığı Askeri Başsavcılığı'nı da harekete
geçirdi. Askeri Başsavcılık, basında çıkan haberleri
ihbar kabul ederek soruşturmayı yürüten birimlerden
dosyayı istedi. Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet
Bakanlığı'nın, zanlılarla bağlantısı saptanan
personelleri hakkında adli ve idari işlem başlatması
bekleniyor.
Radikal, Haber: Soner
Arıkanoğlu, 05.07.2007
|
RHODIAPOLİS'TE KAZILAR BAŞLADI
Antalya'nın Kumluca
İlçesi'ndeki Rhodiapolis Antik Kenti'nde 2007 yılı
kazı çalışmaları başladı.
İlk kez 2006 yılında günışığına çıkarılmaya
başlanan Rhodiapolis'te, ikinci kazı döneminin
başlangıcı için tören düzenlendi.
Geçen yıl önemli bulguların elde edildiği
Rhodiapolis, Kumluca bölgesinde bugüne kadar üzerinde
çalışılan en önemli ören yeri...
Rhodiapoliss Antik
kentinde 2007 yılı kazı çalışmaları, Akdeniz
Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Profesör Nevzat
Çevik başkanlığında yürütülüyor. Çalışmaların iki ay
sürmesi bekleniyor.
Trt/Haber, 05.07.2007
|
|
 |
ATA'NIN HARF DEVRİMİ NOTLARINA 10 BİN YTL
İngiltere'nin başkenti Londra'daki ünlü müzayede salonu Christie's'de açık artırmaya çıkan Atatürk'ün Harf Devrimi'ne ait 1927 tarihinde tuttuğu notlar 3 bin 840 sterline (yaklaşık 10 bin YTL) satıldı. Adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu tarafından satın alınan notlar için 1000 sterlin taban fiyat belirlenmişti.
Atatürk'ün İsviçreli antropolog Eugene Pittard'a gönderdiği, Latin alfabesine ilişkin heceleme ve telaffuz notlarında Ulu Önder'in yaptığı çizimler de yer alıyordu. Christie's, katalogda Atatürk'ün notlarını tanımlarken, yeni Türk alfabesinin doğuşu ve Türk dili hakkında da geniş bilgi verdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında nüfusun yüzde 80'inin okur-yazar olmadığı belirtilerek, Türk Harf Devrimi'nden övgüyle bahsedildi.
1927'de eşiyle birlikte Ankara'da Atatürk'ün konuğu olan Pittard, alfabe reformundan çok etkilendiğini belirterek, "Le visage nouveau de la Turquie" (1931) adlı eserinde Türkiye'deki harf devrimini, tarihin en büyük sosyal devrimlerinden biri olarak değerlendirmişti. Aynı açık artırmada Winston Churchill, Isaac Newton, Çar Deli Petro, Aleksandr Puşkin ve Kraliçe 1. Elizabeth'e ait çok değerli mektuplar, 30 bin ila 114 bin sterlinlik açılış fiyatlarından satışa sunuldu.
Milliyet, Haber: Nevsal Elevli, 05.07.2007
|
NAPOLYON'UN ÖZRÜ PAHALI
Fransa'nın asker
imparatoru Napolyon Bonaparte'ın sevgilisi
Josephine'e yazdığı mektup, Britanya'daki Christie's
Müzayede Evi'nde 3.8 milyon sterline (yaklaşık 10
milyon YTL) satıldı.
Napolyon'un Josephine'le
evlenmeden önceki üç aylık ilişkileri süresince
yazılan mektupların bugüne kalan tek örneğinde,
Napolyon şiddetli bir kavgadan sonra sevgilisinden
özür diliyor.
Mektup Isaac Newton,
Winston Churchill, Çar Deli Petro, Aleksandr Puşkin,
John Donne ve Kraliçe 1. Elizabeth'e ait çok değerli
mektupların içinde bulunduğu nadir bir koleksiyon
için de ilham kaynağı oldu.
Radikal, 05.07.2007
|
KUDÜS
KAZILARI SON BULDU
İsrail, Kudüs'te sürdürdüğü ve İslam aleminin büyük tepkisini çeken kazılara son verdi. İsrail'in Kudüs'te yapmak istediği yol, İslam ülkelerinin tepkisi üzerine kazı çalışmalarına son veridiği bildirildi. Harem-üş Şerif ve Doğu Kudüs'teki tartışmalı kazılar ve inşaat işlerinin son bulduğu belirtildi. Şehir konseyi şimdi daha küçük bir köprü alternatifi üzerinde duruyor. Önceki kazılar Müslümanların şiddetli tepkisine yol açmış, İsrail ve Filistinliler arasında gerginlik yaratmıştı. Daha önce 1996 yılında açılan bir tünel çatışmalara sebep oldu ve 80 kişinin ölümüne yol açtı. 2000 yılındaki kazı girişimi ikinci Filistin direnişi ve ayaklanmasına neden oldu. İsrail'in o zaman ki muhalefet lideri Ariel Şaron'un Mescid'i Aksa'yı ziyareti de Müslümanların büyük tepkisine neden olmuştu.
Yeni Şafak, 05.07.2007
|
KÜLTÜR VE TURİZM'DE YENİ "ALİ DİBO"...
|
TÜRBELERİ BİLE RANT KAPISI YAPTILAR
120
türbenin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan ve
yılda 1 milyon 300 YTL bağış toplayan Türbeleri
Koruma ve Yaşatma Derneği, müfettiş raporlarına
göre, bu parayı türbelerin giderleri için
kullanmadı. Bunun üzerine İstanbul Valiliği yeni bir
dernek kurdu. İncelemeler sürerken bir türbeden 33
çini karo çalındı, başka bir türbede yangın çıktı.
Pek çok değerli eserin de kayıp olduğu belirlendi.

Türbeleri Koruma ve Yaşatma Derneği, türbelerin
ihtiyacını karşılamak amacıyla 1979 yılında kuruldu.
İki yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı adına
derneği denetleyen ve kısa süre Teftiş Kurulu
Başkanlığı yapan Ramazan Yağız, emekli olduktan
sonra da denetlediği derneğe başkan oldu. Derneğin
yıllık makbuzlu bağış geliri 1 milyon 300 bin YTL...
Ancak bu bağışların türbelerin giderlerinde
kullanılmadığı, bakanlık müfettişlerince tespit
edildi.
Bunun üzerine İstanbul Valiliği ile İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü, dernek yönetimine el koymaya
kalktı. Başarılı olamayınca da Türbeler Çeşmeler ve
Taşınır Taşınmaz Kültür Varlıklarını Koruma ve
Yaşatma Derneği ismiyle 6 ay önce yeni bir dernek
kuruldu. İstanbul Valiliği, eski derneğin bağış
toplamasını yasakladı.
Yeni derneğin yönetim kurulu İstanbul Vali
yardımcıları Cumhur Güven Taşbaşı, Necati Şentürk,
Mehmet Ali Ulutaş, Abdullah Selim Parlar, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı
Muammer Erol, eski İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet
Emre Bilgili ve Vakıflar Bölge Müdürü Adnan
Ertem'den oluşturuldu. Derneğin başkanlığına da Vali
Yardımcısı Necati Şentürk getirildi. Yeni dernek, 5
ayda 400 bin YTL bağış topladı.
Gelişmeler üzerine komisyon, türbelerin tamamında
eserleri araştırmaya başladı. El yazmaları, halılar,
şamdan ve Kabe örtüsü gibi değerli pek çok eserin
kayıp olduğu belirlendi.
Ardından 1982 yılından beri girilmediği anlaşılan
Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü'nün Sultanahmet'teki
ana deposuna da giden komisyon üyeleri, ilk
girişlerinde bitlenince çalışmaya ara verdi. Depo
belediye tarafından ilaçlanırken, komisyon ara
raporunu hazırlamaya başladı.
Komisyon raporunu teslim edemeden, Sirkeci'deki I.
Abdülhamit Türbesi'nde yangın çıktı. Elektrik
kontağından çıktığı belirtilen yangını itfaiye kısa
sürede söndürdü. Ancak türbedeki yüzlerce eserin
henüz sayılmamış olması, yangının ahşap bölüme yakın
yerde çıkması ve Hz. Muhammed'e ait eserlerin de
burada bulunması soru işaretlerini artırdı.
İstanbul Valiliği de tüm bu gelişmeler üzerine
soruşturmayı derinleştirdi.
İstanbul Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü'ne bağlı 120
türbe bulunuyor. Aralarında en çok gelir getirenler
ise Eyüp Sultan, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri,
Kanuni Sultan Süleyman ve Fatih Sultan Mehmet
türbeleri.
Dernek yönetimi, türbe depolarının uzun yıllardır
sayılmadığını ve eserlerin pek çoğunun çürüdüğünü
fark ederek Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan yardım
istedi. Bakanlığın görevlendirdiği müfettiş, Topkapı
Sarayı uzmanlarından oluşan bir komisyonu eser
sayımı için türbelere gönderdi.
İşte tam bu sırada Eminönü'ndeki Hatice Turhan
Valide Sultan Türbesi'nde hırsızlık olduğu ortaya
çıktı. Gece gündüz bekçisi olan türbede 33 İznik
çini karo çalındı. Servi ağacı motifli çinilerin,
türbenin pencere içinden özenle söküldüğü anlaşıldı.
Hem bakanlık hem İstanbul polisinin çabalarına
rağmen çiniler hala bulanamadı.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 05.07.2007
*****
BÜYÜK
SORUŞTURMA
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç,
Milliyet'in "Türbelerde inanç soygunu" manşetiyle
ilgili olarak, "Soruşturmanın derinleştirilerek
sürdürüldüğünü" söyledi.
Milliyet, dün manşetten duyurduğu haberde, Türbeleri
Koruma ve Yaşatma Derneği'nin, türbelerin bakım ve
onarımı için topladığı bağışları amaç dışı
kullandığı iddiasına yer vermişti.
Müfettişler, soruşturmayı sürdürürken, bir türbeden
33 karo çalınmış, bir başka türbede de şüpheli bir
yangın çıkmıştı. Konuyla ilgili olarak açıklama
yapan Koç şöyle konuştu:
"Maalesef bu durumun farkına ilk biz vardık. Hemen
bakanlık müfettişlerini harekete geçirdik. Gördük
ki, insanların inançları sömürülüyor, istismar
ediliyor. İstismar, kullanmak demektir. İnsanların
manevi duyguları kullanılıyor. Ortada ahlaki bir
durum var. Ahlaki bir yapının kurulmasından yanayım.
Bu tüm kurumlar için geçerli. Adı türbe olsun, cami
olsun, müze olsun fark etmez. Ahlaki durumu tesis
etmek de sadece Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevi
değil. Bu hepimizin, her kurumun görevi."
Türbeleri derneklerin elinden kurtarmak için yeni
bir çalışma başlattıklarını kaydeden Koç şunları
söyledi:
"İstanbul Valiliği ile işbirliğine girdik.
Soruşturmayı derinleştirerek sürdürüyoruz. Hırsızlık
olayları, yangın olayı, müze depolarındaki eserlerin
sayımı hızla devam ediyor. Bunun yanı sıra yıllardır
bütçe olmadığından türbelerin bakımı derneklere
bırakılmış. Bunları onların elinden alacağım. Vali
bey ile görüşüyoruz, türbeleri ya bakanlığımın DÖSİM
(Döner Sermaye İşletmeleri) kurumuna ya da İstanbul
İl Özel İdare'ye bağlayacağız. Böylelikle türbeler,
manevi duyguların sömürüldüğü mekanlar olmaktan
çıkacak."
İstanbul Vali Yardımcısı Cumhur Güven Taşbaşı da
türbelerde çıkan yangın ve kayıp eserlerle ilgili
olarak soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi.
Milliyet, Haber: Ömer Erbil, 06.07.2007
Mini-Nano Yorum:
Neyse ki günü kalmadı, yolcu yolunda gerek ;-)) |
|
BİNGÖL'ÜN TEK TARİHİ CAMİSİ RESTORE EDİLİYOR
Bingöl'ün eski yerleşim yeri olan Aşağı Çarşı'da
bulunun Bingöl'ün tek tarihi camisi İsfahan Bey
Camii, Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü
tarafından restore ediliyor.

Bölgede meydana gelen birçok büyük depreme meydan
okuyan ancak Bingöl'de 1 Mayıs 2003'te meydana gelen
6,4 büyüklüğündeki depremde hasar gören ve ibadete
kapanan tarihi İsfahan Bey Camii, tarihi dokusuna
uygun olarak yeniden restore ediliyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce 9 Mart 2007
tarihinde 415 milyara ihale edilen Bingöl İsfahan
Bey Camii ve Minaresi restorasyon işi hızla devam
ediyor. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce
kontrollüğü yapılan cami yenileme işinin 9 Ağustos
2007'de tamamlanması bekleniyor. Depremde büyük
oranda hasar gören caminin taş duvarları
güçlendirilerek yeniden inşa edildi. Tamamen yıkılan
minare ve bazı duvarlar ise yeniden örüldü. Duvarın
içinden tünel şeklinde minbere çıkan merdivenin
bozulmadığı ve aslına uygun olarak güçlendirildiği
belirtildi. İç kısmı modern bir şekilde yeniden döşenecek
caminin asma katının ise önceki yapısına uyularak
ahşaptan yapılacağı bildirildi.
İsfahan Bey Camisi'nin, Çapakçur Beyi İsfahan Bey
tarafından 1500'lü yıllarda inşa edildiği rivayet
ediliyor. Bingöl kent merkezinde bulunan tek tarihi
eser niteliğindeki cami yığma taş usulü ile
yapılmış. Cami, çok sayıda deprem geçirdiği için
yapılan onarımlarda orijinalliğini kaybetmiş.
İsfahan Bey Camii, Bingöl'de 1 Mayıs 2003 tarihinde
meydana gelen deprem hasar görmüş, minaresi de
yıkılmıştı. Cami hala ibadete kapalı bulunuyor.
Zaman, Haber: İ. Halil Özemiş, Fotoğraf:
bingolx.com, 04.07.2007
|
15 YIL SÜREN LİMAN KENT KAZISINDA BİN 500 ESER GÜN
YÜZÜNE ÇIKARILDI

Hatay'ın Dörtyol İlçesi Yeşil
Kasabası'nda bulunan 5 bin yıllık Kinet Höyüğü'nde
kazısında liman kent ortaya çıkartıldı.
Liman Kent'te yürütülen 15 yıllık kazıda ise bin
500 eserin gün yüzüne çıkartıldığı bildirildi. Bu
yılkı kazının start aldığı arazide kazı ekibini
ziyaret eden Dörtyol Kaymakamı Hayri Sandıkçı
çalışmalarla ilgili bilgi aldı. Kaymakam Sandıkçı,
kazılarda gün yüzüne çıkartılan eserlerin Hatay
müzesinde sergileneceğini söyledi.
İssos Ovası üzerinde 3.3
hektar alandan daha büyük yerleşim alanına kurulu
olan Kinet'in merkezi konumundaki, 20 yerleşme
katmanını içeren ve 26 metre yükseklikte bulunan
höyük içinde yürütülen kazıya başkanlık eden Bilkent
Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölüm Başkanı
Doç. Dr. Marie Henriette Gates'e göre ne arasanız
var. Doç. Dr. Marie Henriette Gates 5 bin yıl önce
kurulmuş antik liman kenti Kinet'te, bu güne kadar
ilk ve son Tunç dönemine ait çanak-çömlek, mühür,
hayvan kalıntıları, ağırlık ölçüleri ve hatta dokuma
tezgahı olmak üzere bin 500'ün üzerinde eserin gün
ışığına çıkartıldığını söyledi.
Kazı çalışmalarını 10'u
Türk 18 arkeologun katılımıyla gerçekleştirdiklerini
aktaran Doç. Dr. Gates, Kinet Höyüğü'nün Büyük
İskender'in MÖ 333 yılında Pers Kralı Dariusu'yu
yenmesiyle ünlendiğini hatırlattı. 15 yıldan buyana
Kinet Höyüğü'nün kazı başkanlığı görevini
sürdürdüğünü dile getiren Doç. Dr. Gates, şöyle
konuştu; "Her sezon farklı uygarlıklar ve eserler
bularak, buradaki sosyal yaşamı, kültürü, ticari
ilişkileri, ekonomik yapıyı gün yüzüne çıkartıyoruz.
5 bin yıl önce kurulmuş antik liman kenti Kinet'te
artık bilinmeyen bir şey kalmadı. Her şey gün yüzüne
çıkartıldı. Kazı çalışmalarında dokuma tezgahı bile
bulduk. Pers ve Hellenistik dönemde ortaçağda
kullanılan kalelere de rastlanıldı. Ancak, yangın,
deprem ve diğer doğal afetlerden dolayı, yaptığımız
sondaj ve jeomorfolojik çalışmalarda, 2 antik
limanın ve kentteki yerleşim birimlerinin Deliçay
Nehri'nin ağzında bulunması nedeniyle 2.5 kilometre
güneye kaydığını, erozyon yaşadığını saptadık.''
Zaman, Haber: Mehmet Dener, Foto: Dörtyol Kaymakamlığı, 04.07.2007
|
POMPEIOPOLIS KAZILARI 24 TEMMUZ'DA BAŞLAYACAK
Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde, geçen yıl
uluslararası kazı ekibi tarafından gün yüzüne
çıkarılmaya başlanan Pompeiopolis Antik Kenti'nde,
bul yıl kazı çalışmalarının 24 Temmuzda başlayacağı
bildirildi.
Kazı başkanı
Münih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Latife
Summerer, yaptığı açıklamada, uzmanların ve
arkeologların Efes Antik Kenti'nin ve Gaziantep
Zeugma'nın bir benzeri olarak nitelendirdikleri
Pompeiopolis Antik Kenti'nde kazı çalışmalarının bu
yıl da devam edeceğini söyledi. Çalışmaların bu yıl
24 Temmuzda başlanacağını bildiren Summerer, geçen
yıl olduğu gibi kazı başkanlığını kendisinin
yürüteceğini belirtti.
Münih, Zürih
ve Basel üniversitelerinden seçkin öğretim
elemanları ve arkeologların katılacağı bu yılki kazı
ekibinin 22 Temmuzda Taşköprü'ye geleceğini bildiren
Summerer, şunları kaydetti:''İlk etapta 14 kişiden
oluşacak ekip çalışmalara başlayacak. Yaklaşık 65
gün sürmesi beklenen kazı çalışmalarına 40 uzmanın
katılması bekleniyor. Zımbıllı Tepesi'nde
6 kilometre karelik bir alanı
kapsayacak şekilde kazı çalışması yaptık ve geçen
yılki kazılarda kısa sürede geç Roma dönemine ait
villa kalıntısına ulaştık. Buradan büyük bir Roma
hamamı, antik bir köprü, antik tiyatro ve mabet
kalıntılarına ulaşmayı hedefliyoruz.''
Taşköprü
Belediye Başkanı Mustafa Günay da yıllardır hayalini
kurdukları kazı çalışmalarında ikinci yıla gelmenin
mutluluğunu yaşadıklarını ifade ederek, ''Bu
çalışmanın Karadeniz Bölgesi'nin eksik pay aldığı
turizm pastasından gerektiği payı almasına ön ayak
olacağını inanıyorum. Kazı ekibine elimizden gelen
desteği vermeye hazırız'' diye konuştu.
Turizm Gazetesi, 04.07.2007
|
FATİH'İN YENİLENMESİNDE TARİHİ MÜLK
SAHİPLERİNE BELEDİYEDEN ÜÇLÜ ÖNERİ
İstanbul Fatih'te 280 bin
metrekarelik alanda gerçekleşecek yenileme
çalışmalarına ilişkin avam proje 2 ay sonra
tamamlanıyor. Belediye, projenin uygulama sürecinde
yenileme alanında yer alan tescilli 230 tarihi
eserin sahibine, üçlü öneri paketi götürecek.
Projede kalmak isteyenlere, mülkünün büyüklüğünün en
fazla yüzde 70'ine denk gelen büyüklükte mülk
verilecek. Mülk sahipleri eş değer yeni bir ev
isterse fark kadar para ödeyecek veya kamulaştırma
bedelini alıp projeden çıkacak.
Toplam 280 bin metrekarelik alanda yer alan tarihi
binaları yenileyecek olan Fatih Belediyesi,
Fener-Ayvansaray Sahil Kesimi Yenileme Alanı projesi
kapsamındaki tarihi bina sahiplerine üçlü öneri
götürecek. Ayvansaray'dan başlayarak Fener
iskelesine kadar olan sahil bölgesini kapsayan
yenilenecek alanda gayrimenkulü bulunanlar
mülklerinin karşılığında yeni projeden belli oranda
pay alabilecek, eğer tarihi mülküne eş büyüklükte
bir ev almak isterse üste para verecek. Örneğin 150
metrekarelik tarihi bir binaya sahip olanlara, ev
sahil kısmında ise yüzde 70'i oranında yani 100
metrekarelik ev önerilecek. Ancak ev daha iç
kısımlarda kalıyorsa 50 metrekarelik bir ev
alabilecek. Yenileme projesinde kendi evinin
büyüklüğünde bir ev sahibi olmak için ısrar
edenlerin, aradaki fark kadar belediyeye ödeme
yapması gerekecek. 5366 sayılı yenileme yasasına
göre mülk sahiplerinin bu önerileri kabul etmemesi
halinde, kamulaştırma bedelleri üzerinden evinin
değerini tahsil ederek projeden ayrılması da mümkün.
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, hak
sahiplerinin yeni yasaya göre bu üç öneriden birini
kabul etmek zorunda olduğunu söyledi. Demir,
"Eskiden bir proje sahibi mahkemeye gitse proje
kilitleniyordu. Ancak yeni yasa bu tür sıkıntıların
önüne geçiyor" dedi.
Tescilli 230 tarihi binayı ilgilendiren yenileme
çalışmalarına ilişkin avam proje 2 ay sonra
tamamlanıyor. Avam projenin tamamlanması ile
birlikte ihalesini 18 Nisan'da Çalık Grubu'na ait
GAP İnşaat'ın kazandığı 200 milyon dolarlık yenileme
işinde uygulama projelerine geçilecek. Binaların dış
cephelerinin korunarak iç kısmının güçlendirilip
modernize edileceği ve çoğu terk edilmiş durumdaki
2-3 katlı binaların sahipleri ile görüşecek olan
Fatih Belediyesi, yaklaşık 800 hak sahibine önce
yeni projeyi anlatarak onları projeye entegre
edecek. Belediye Başkanı Demir Türkiye'nin en büyük
yenileme alanı projesinin 909 parselden oluştuğunu
ve ilk kazmanın 1,5 yıl içinde vurulabileceğini
söyledi.
Fatih'de bu yenileme projesinin yanı sıra Avrupa
Birliği (AB) fonları tarafından desteklenen bir
başka proje daha bulunuyor. Fener Balat
taraflarındaki 126 yapının restorasyonunu
ilgilendiren Fener Balat rehabilitasyon projesi
eylül ayında tamamlanacak. Proje kapsamında tarihi
mimari yönü ön planda olan, kendini muhafaza eden
tescilli binalar restore edilecek. Çocukların ve
kadınların gelirlerine katkıda bulunmayı amaçlayan
sosyal yönü de olan bu proje için AB'den 7 milyon
euro kaynak sağlandı.
Fatih'te sürdürülen her iki proje nedeniyle
özellikle Fener-Balat gibi Haliç manzarası ve tarihi
dokusu olan yerlerde gayrimenkul satıcıları yüksek
fiyat istemeye başladı. Turyap Fatih Temsilcisi
Serdar Bıdak, yapılan projelerin ilçenin çehresini
değiştireceğini, bu nedenle şimdiden proje
kapsamındaki yerlerdeki mülklere fahiş fiyatlar
istendiğini söyledi. Bıdak, "Balat'ta bize 80
metrekarelik ara sokakta eski bir eve 400 bin YTL
fiyat istediler. Oysa binaya üç kişi çıksanız hemen
çökecek gibi ama yine de bu fiyatları
isteyebiliyorlar" dedi.
Mavi Gayrimenkul yetkilisi Ceyhan Demirlikan da
Fener Balat'ta evlerin 170 bin YTL'den başlayıp 300
bin euroya kadar satışa sunulduğunu söyledi.
Demirlikan, "50'şer metrekareli 3-4 katlı binalar şu
anda 170 bin YTL'ye satışa sunuluyorsa, bu projeler
başlamadan önce bunlara en fazla 100 bin YTL
isteniyordu. Piyasa her yerde olduğu gibi şu an
bizde de durgun. Ama bu tür binalar meraklıları ve
gelecekte prim yapacağını düşünenler alıp restore
ederek kullanıyorlar" dedi.
Nur Ticaret'ten Nurettin Özkaya fiyatların yüksek
olduğu bölgede yeni binalarda 120 metrekare
dairelere 500 bin YTL bedel istendiğini söyledi.
Özkaya, Balipaşa'da 130 metrekarelik bir yerin 480
bin YTL'ye satıldığını anlattı.
Tarihi yarımadayla ilgili olarak Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 2005 yılında aldığı
karar ile Büyükşehir Belediyesi ve İçişleri
Bakanlığı'nın kararlarına göre, otogalerileri ve
tamirhaneler yarımadadan çıkartılacak. Millet
Caddesi'nde olan otogalerilerini bu kapsamda
çıkartmaya çalışan Fatih Belediyesi, galeri ve
tamirhanelere son olarak 2007 yılı sonuna kadar süre
tanıdı. Genelde büyük binaların alt katlarında yer
alan galerilerin kesin gideceğini anlatan Belediye
Başkanı Mustafa Demir onların yerine nelerin
konumlanacağı konusunda bir sıkıntıları olduğunu
söyledi. Demir, "Büyük jean mağazaları ile ilgili
bir çalışma başlattık. Roman'la konuştuk, onlara
gelin dedik. Buralar çok önemli yerler, prestij
cadde haline dönüştüreceğiz. Hangi büyük markalar
davetimizi kabul edip gelir bilemeyiz ama kesinlikle
galerici ve tamirciler olmayacak" dedi.
Referans, Haber: Selma Şenol,
04.07.2007
|
KÜLLİYE CANLANIYOR
Mimar Sinan'ın yapıtı Valide-i Atik Külliyesi'nde bu
yaz tarihle iç içe geçecek bir yaz akademisi
düzenlenecek. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi tarafından düzenlenecek 1. MÜGSF
Uluslararası Yaz Akademisi'nde her biri alanlarının
en yetkin isimlerinden oluşan sekiz akademisyen
öğrencilere ders verecek, bilgi birikimlerini
aktaracak.
Hikmet Barutçugil'in 'Ebru Yapımı', Ernst Hesse'nin
'Fragmanlar, Uzay ve Hareketler', Ergin İnan'ın
'Düşüncenin Görselliğe Dönüşümü', Hüsamettin
Koçan'ın 'Nesneyi Anlamak ve Yorumlamak', Eva
Mösenender'in 'İntaglio Baskı', Erkan Özdilek'in
'Kağıtla Düşlemek', Sefer Öztürk'ün 'Keçe' ve Özcan
Uzkur'un 'Geleneksel Yazma Sanatı (Tahta Kalıp
Baskı)' konulu dersleri külliyede yapılacak.
Derslere yurtdışından öğrencilerin yanı sıra
Türkiye'deki güzel sanatlar fakültelerinde okuyan
öğrenciler ve güzel sanatlara ilgi duyan herkes
katılabilecek. 27-31 Ağustos arası düzenlenecek ve
başvuruların 15 Temmuz tarihine kadar yapılabileceği
Akademi'ye katılım ücreti ise 500 YTL.
Radikal, 04.07.2007
|
 |
DÜNYANIN İLK TARIM ANITI İLGİ BEKLİYOR
Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden biri olan
Konya’daki Mevlana Müzesi, her yıl turist sayısında
rekorlar kırarken, şehre sadece iki saat mesafedeki
Ereğli İlçesi'nde Hititler’den kalma “Dünyanın ilk
Tarım Anıtı” tanıtım yetersizliği sebebiyle
ziyaretçi bekliyor. Tarihi anıt İvriz Kabartmaları
olarak biliniyor. Oymalı Yer Altı Şehirleri, Koçak
Kilisesi, Aziz Yahya Kuyusu gibi çok sayıda tarihi
değerin de bulunduğu Ereğli’de, en önemli yapı
MÖ 8. yüzyıldan günümüze ulaşan İvriz
Kaya Anıtı.
Üzerindeki kabartmalarda figürün bir elinde üzüm
salkımı, diğer elinde ise buğday başağının bulunduğu
anıt, dünyadaki ilk tarım anıtı olma özelliği
taşıyor. Ereğli Müze Müdürü Ziyaettin Taşçı “Böyle
bir eserin dünyada örneği yok, ancak tanıtımımız çok
yetersiz. En azından Mevlana Müzesi’ni ziyaret eden
turistler, Ereğli’ye yönlendirilerek İvriz Kaya
Anıtı’nı görmeleri mutlaka sağlanmalı. Bu çalışma,
ülke turizmi için önemli bir kazanım olacaktır”
diyerek herkesi bu ender eseri görmeye çağırdı.
Türkiye Gazetesi, Foto: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 04.07.2007
|
TARİH AYAKLAR ALTINDA
Adana Merkez Yüreğir İlçesi'ne bağlı Camili Köyü'nde, “Adana’daki ilk Türk izleri” kabul edilen bin 300’lü yıllara ait ‘Üçok’ damgalı tarihi mezar taşları, ilgisizlikten toprağa gömüldü. 10’u ‘Üçok’ damgalı olan mezar taşlarının çoğu, korunamadığı için talan edildi. İlgi bekleyen taşların durumu görenlerin içini sızlatıyor. Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Gözde Ramazanoğlu, bölgede yaptığı araştırmada söz konusu mezar taşlarının Türk tarihi açısından son derece önemli rolü olduğuna işaret ederek, höyük alanının en kısa sürede koruma altına alınması, hatta turizme kazandırılması gerektiğini kaydetti. Ramazanoğlu, bin 300’lü yıllara ait mezar taşlarının, Türklerin henüz Adana’ya yerleşmeden önce buraya gelip konakladıklarını gösterdiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Höyükteki mezarlarda bulunan işaretler (ok-yay kompozisyonu) farklı biçimlerde işlenmiş. Mezar taşlarının üzerindeki ‘Üçok’ damgaları, Türk tarihi açısından son derece önemli. Fakat ne yazık ki son zamanlarda bazı kişiler oraya gömü için kazı yapmaya başlamış. Bu da tarihin yok olmasına sebep oluyor. Üstelik başka yerde köyün kendi mezarlığı var. Mevcut 700 yıllık taşların üzerine kendi isimlerini yazıyorlar. Bu kadar önemli bir kültür mirası, atalarımızın yadigarının yok olmaması için Adana Valiliğinden bu mezarlığa sahip çıkılmasını istedik.” İl Kültür ve Turizm Müdürü Osman Arık da bölgede tarihi yerleri tespit edip, turizme kazandırma çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Arık, bu kapsamda Camili köyündeki tarihi höyüğün birinci derecede sit alanı olarak ilan edildiğini belirterek, höyükteki tahribatı önlemek, güzel bir görünüm kazandırmak amacıyla girişimde bulunduklarını ifade etti.
Türkiye Gazetesi, Foto: Eskişehir Sakarya Gazetesi, 04.07.2007
|
 |

Mahatma Gandhi'nin bir dergi için
kaleme aldığı mektup, daha önce
24 bin dolara alıcı bulmuştu.
|
GANDHI'NİN SON MEKTUBU SATIŞTAN SON ANDA ÇEKİLDİ
Mahatma Gandhi'nin 30 Ocak 1948'de öldürülmesinden 19 gün önce yazdığı ve Britanya'daki müzayede evi Christie's'teki açık artırmada satılması planlanan mektubun satıştan çekilerek Hindistan hükümetine teslim edilmesine karar verildi.
Christie's'in açıklamasına göre, mektubun sahibi olan İsviçreli koleksiyoncu Albin Schram'ın mirasçıları, elyazması mektubu, Hindistan tarafından istenebileceği ihtimaline karşılık geri çekti. Bağımsızlık hareketi lideri Gandhi, yedi sayfalık mektubunda Müslüman ya da başka inanıştan insanların duygularının rencide edilmesinin yanlış olduğunu söyleyerek, bağımsızlığını yeni kazanmış olan Hindistan'da dini konularda uyum sağlanması gerektiği çağrısını yapıyor.
Radikal, Fotoğraf: AFP, 04.07.2007
|
AMASYA'DA HARŞENA DAĞI KAZISI BAŞLADI
Amasya'da bu
yıl yapılması planlanan kurtarma ve arkeolojik
kazılardan ilki Harşena Dağı'nda başladı.
Amasya Müze Müdürlüğü'nün gözetiminde 20 kişilik bir
ekiple başlayan Harşena Dağı'ndaki kazılar, Müze
Müdür Vekili Celal Özdemir başkanlığında, arkeolog
Ali Sinan Özbey ve araştırmacı Muzaffer Doğanbaş
tarafından yürütülüyor.
Harşena
Kalesi'ndeki bayrak direğinin bulunduğu alandaki
kazılarda Osmanlı, Selçuklu, Bizans, Roma ve Hitit
dönemine ait araştırma yapılacağını belirten Müze
Müdür Vekili Özdemir, kazıların bu yılki bölümünün 3
ay olarak planlandığını söyledi.
Kazı için 75
bin YTL'lik bir ödenek sağlandığını anlatan Özdemir,
kazıların bundan sonraki bölümlerinin ise her yıl
periyodik olarak yapılmasının planlandığını
kaydetti. Özdemir, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Amasya Valiliği, İstanbul Üniversitesi ve Amerikan
The Chicago Üniversity Oriental Institute ile
Danimarka Arkcologie Enstitute tarafından şehrin 5
farklı bölgesinde yapılacak kazı çalışmasına ise
önümüzdeki günlerde başlanacağını bildirdi.
Turizm Gazetesi,
04.07.2007
|
DRAKULA'NIN ŞATOSU 135 MİLYON DOLAR
Hayatı önce bir romana, daha sonra da birçok filme konu olan Drakula’nın Romanya’daki şatosu, Habsburg Kraliyet ailesi tarafından satışa çıkarıldı.
Sivri kuleleri ve ıssız çevresiyle ünlenen şato için en az 135 milyon dolar isteniyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Romanya’nın komünist rejime geçmesiyle şatoyu kaybeden Habsburg Ailesi, uzun süren bir hukuk mücadelesinin ardından şatoyu devletten geri alabilmişti. Romanya devleti, kraliyet ailesinden müze olarak kullandığı şatoyu üç yıl kiralamaştı. Ancak sözleşme yakında sona erecek. Geçen yıl şatonun satışı için 80 milyon dolarlık br teklif sunulmuş, ancak kabul edilmemişti. Her yıl 450 bin turistin geldiği Braşov’daki ünlü şatonun yeni sahibinin kim olacağı merakla bekleniyor.
Hürriyet, 04.07.2007
|

|
ÇİN'İN İLK İMPARATORUNA AİT YERALTI MEZARINDA
PİRAMİT ODA BULUNDU

Çinli bilim adamları Çin'in ilk
imparatoruna ait yeraltı mezarında piramit şeklinde
bir oda bulduklarını açıkladı. Resmi Xinhua
Ajansı'nın haberine göre, Çinli bilim adamları,
ülkenin kuzeyindeki tarihi başkentlerden Xian'da ilk
imparator Çin Şıhuang (Qin Shihuang)'ın dev
mezarının bulunduğu yerde kazı yaparken, imparatorun
ruhunun geçiş yolu olarak yaptırdığı tahmin edilen
piramit şeklindeki bir bölüm keşfetti.

Bilim adamları henüz gün yüzüne
çıkarmadıkları ve uzaktan kumandalı özel araçlarda
yaptıkları ölçümlerde odanın yüksekliğinin
yaklaşık 31 metre olduğunu kaydetti. bilim
adamları 2002'de başladıkları odanın ölçümlerinin
5 yıl sürdüğünü ve çok hassas aletlerde bu ölçümü
yaptıklarını ifade etti. Çin Sosyal Bilimler
Akademisi'nden arkeolog Liu Qingzhu, buldukları
odanın şu ana kadar bulunan Çin mezarlarından çok
farklı olduğunu söyledi. Liu, imparator Qin'in
sıradan biri olmadığı ve mezarının da çok sıradan
olmayışının garip olmayacağını dile getirdi.
Arkeologlar, odanın Qin'in anıtkabirinin üstüne
yapıldığını ve görünüşte merdivene benzeyen
basamakların imparatorun ruhunun geçmesini sağlama
amacıyla yapıldığı fikrine vardıklarını açıkladı.
İmparator Qin, MÖ 221-210
yıllarında Çin Seddi'nin yapımını başlatmış ve
mezarını korumaları için meşhur savaşçı toprak
askerleri yaptırmıştır. Bu askerler 20 yıl önce
bir çiftçinin yaptığı kuyu kazısında ilk defa
keşfedilmişti. Aradan binlerce yıl geçtikten sonra
Çinli arkeologlar, 1949 yılından sonra İmparator
Qin Shihuang'ın mezarına yönelik keşif
araştırmalarına başlamıştı.
İmparator Qin, 13 yaşında tahta
geçtiği günden itibaren Lishan Dağı'nın eteğinde
mezar inşa ettirmeye başladı, Çin'i
birleştirdikten sonra da ülkenin her yerinden 100
binden fazla insanı mezar şantiyesinde çalıştırdı.
Mezar inşaatı, Qin'in 50 yaşında ölünceye kadar
toplam 37 yıl sürdü. Tarih kayıtlarına göre mezar,
yeraltı sularının altında yer alıyor. Kendini
sonsuzlaştırmak isteyen imparatorun isteğine göre,
eritilmiş bakırla sağlamlaştırılan mezarın yeraltı
sarayı kısmında çok sayıda bina ve kabul salonları
inşa edildi. İçlerine sayısız değerli eşya ve
mücevher konuldu. Soygunları önlemek için mezarın
birçok noktasında ok fırlatan mekanizmalar tesis
edildi.
Yeraltı sarayının tavanına gökyüzü
ve yıldızları simgeleyen değerli taş ve inciler
yerleştirildi. Yeraltı sarayının tabanında da
Çin'in haritasını simgeleyen düzenlemeler yapıldı.
Tabanda açılan kanal ve çukurlara mekanik yön
temlerle civa doldurularak ırmaklar ve deniz
canlandırıldı, üzerlerine altından yapılan yabani
tavuk heykelcikleri bırakıldı. Yeraltı sarayına
balina yağıyla yapılan "sönmez lambalar" da
yerleştirildi. Mezarın etrafında ise pişmiş
topraktan yapılan büyük bir "heykel ordusu"
konuşlandırıldı. Mezarın tasarımı aynı zamanda
Qin'in sonsuz yetkileri ve otoritesini yansıtıyor.
Qin'in ölümünden iki ay sonra cesedi, Xianyang'a
getirilerek büyük törenle mezara yerleştirildi.
Qin'in sarayında hizmet eden tüm kadınlar ve
mezarın inşasına katılan bütün zanaatkar ve
köylüler, Qin hanedanının ikinci imparatoru Hu
Hai'nin emriyle Qin Shihuang'ın cesediyle birlikte
mezara canlı olarak gömüldü.
TürkiyeTurizm.com, 03.07.2007
|

|
NAMAZGAH DA RESTORE EDİLECEK
Malatya'nın Battalgazi İlçesi'ndeki tarihi Namazga'ın onarımı için Vakıflar Genel Müdürlüğü, eserin projesini ihaleye çıkarttı.
Malatya Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, Battalgazi İlçe girişindeki 1243 yılında yapılan Selçuklu dönemi eserlerinden Namazgah'ın restorasyon projesinin 11 Temmuz 2007 tarihinde ihale edileceği belirtildi.
Bir duvar ve minberi bulunan, camilerin sadece kıbledeki kesitlerini şekil olarak alan ve diğer kısımları açık olan Namazgah kesme taş ile yapılmış ve üzerinde Selçuklu tarzı bir mihrap ile baş basamaklı minber bulunuyor. 1474 yılında da Memluklular döneminde onarımı yapılan Namazgah'ın bölgede açık sahada namaz kılabilmek için yapılmış olan tek eser olduğu belirtildi.
Namazgahın restorasyon projesini tamamlanmasının ardından onarım ihalesini yapılacağı bildirildi.
Malatya Haber, 03.07.2007
|
ELİKESİKHAN RESTORE EDİLİYOR
Derbent Belediye Başkanı Hamdi Acar, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne yaptıkları başvuru doğrultusunda Elikesikhan’ın onarımını başlandığını belirtti.
Derbent’in tarihi ve kültürel varlıklarının korunmasının önemli olduğunu ifade eden Derbent Belediye Başkanı Hamdi Acar, “Vakıflar Bölge Müdürlüğüne yaptığı başvurular sonucunda Derbent İlçe sınırları içerisinde yer alan Elikesik han’da restore çalışmaları başladı” dedi.
Konu hakkında yazılı bir açıklamada bulunan Derbent Belediye Başkanı Hamdi Acar, yazılı açıklamasında şu sözlere yer verdi. “Derbent İlçe sınırları içerisinde ve Güney Köy çıkışında yer alan Elikesinhan, Selçuklu devri eserlerinden olup yaklaşık 700- 800 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu tarihi eser yıllardır atıl bir durumdaydı. Vakıflar Bölge Müdürlüğümüze yaptığımız başvurular sonuç verdi ve Vakıflar Bölge Müdürlüğümüz Elikesik han’da onarım ve restore çalışmalarını başlattı.” dedi.
Konya Hakimiyet, 03.07.2007
|
 |

|
İSTANBULLUOĞLU KONAĞI RESTORE EDİLECEK
Malatya İl Genel Meclisi, Malatya İl Özel İdaresi'ne ait Küçük Hüseyinbey Mahallesi Azizler Sokak'taki İstanbulluoğlu Konağı'nın restore edilmesi için Malatya Belediyesi'ne devredilmesi konusunu karara bağladı.
Görüşmede ortak proje ile restore edilecek olan tarihi konağın belediyeye devredilmesi konusunda yapılacak işlemlerde Vali Halil İbrahim Daşöz'e yetki verilmesi teklifi kabul edildi.
İstanbulluoğlu Konağı, geçtiğimiz yıl 48 bin YTL'ye Özel İdare tarafından satın alınmıştı.
Malatya Haber, 03.07.2007
|
SULTANAHMET MEYDANI VE TARİHİ YARIMADA'DA TURİSTİK FAYTON SEFASI
Sultanahmet Meydanı'nda bulunan faytonlar, yerli ve yabancı turistlere nostaljik dakikalar yaşatıyor. Bekleme yerleri Ayasofya önü olan faytonlar, Topkapı Sarayı, Arkeoloji Müzesi, Gülhane Parkı, Sarayburnu gibi tarihi yerleri turistlere gezdiriyor. Bu seneden itibaren yaz-kış hizmet verecek olan faytonlar, turistlere keyifli dakikalar yaşatıyor. Bir zamanların vazgeçilmez ulaşım aracı olan faytonlar, şimdilerde ise yerli ve yabancı turistlere hizmet veriyor. Geçtiğimiz sene başlayan turlarda, her yıl yenilikler düşünülüyor. Yeniliklerin başında da faytoncuların kıyafetlerinin, modacı Cemil İpekçi tarafından tasarlanacak olması. Bir diğer düşünülen yenilik ise faytonlara gezilen yerleri her dilde anlatabilen CD'ler takılacak. Böylece bir yandan sefa yapılırken diğer yandan gezilen yerler hakkında bilgi edinilebilecek. Fayton sefasında ilk durak Topkapı Sarayı. Buradan Arkeoloji Müzesine yönelen atlar, insanı eski zamanlara götürüyor. Buradan da Gülhane Parkına giriliyor. Sarayburnu'ndan dönen atlar, tramvay hattını takip ederek Sultanahmet Meydanı'nda tur atarak, sefa yine başladığı yerde, Ayasofya önünde son buluyor. Bu gezinin ücreti 30 YTL. Bunun yanında alternatif parkurlar düşünülmüş. Topkapı Sarayı'na gidiş dönüş, ya da Sultanahmet Meydanı'nda gezi 20 YTL.
TürkiyeTurizm.com, 03.07.2007
|

|

|
SABA MELİKESİ'NİN TAPINAĞINA CANLI BOMBA
Yemen dün İspanyol turistlere yönelik korkunç bir intihar saldırısıyla sarsıldı. Ülkenin kuzeydoğusundaki Mareb bölgesinde bulunan Saba Melikesi Belkıs’ın tapınağına bomba yüklü aracını süren intihar saldırganı 7’si İspanyol 2’si Yemenli olmak üzere 9 kişinin ölümüne yol açtı.
Mareb kentindeki saldırıda yedi İspanyol turist de yaralandı. Görgü tanıkları, bir aracın patlamadan önce tapınağa açılan kapıya hızla ilerlediğini belirtti. Tapınak 3 bin yıl önce hüküm süren Saba Melikesi Belkıs döneminde yapılmıştı. Saldırıyı üstlenen olmazken, bölge yetkilileri, saldırının bir terör eylemi olduğunu ve arkasında El Kaide’nin olabileceğini söylediler. Usame Bin Ladin’in "atayurdu" olarak bilinen Yemen, El Kaide’nin etkin varlığı olan bir ülke.
Hürriyet, 03.07.2007
|
ÇİRKİNLİK ABİDESİ KÖPRÜ YIKILACAK
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Büyükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü’nün siluetini bozduğu gerekçesiyle Koruma Kurulu’nun inşaatını durdurduğu Mimar Sinan Köprülü Kavşağı’nın kaldırılacağını söyledi. Topbaş, "Sit bölgesinde olmadığı için yapılan projeler kurula gönderilmiyordu. Ama kurul daha sonra yaptığı değerlendirmede yapının, tarihi köprüyü etkilediğini, kavşağın burada yapılamayacağını belirtti. Köprüyü istimlak yaparak, başka bir noktaya taşıyacağız. Daha büyük bir yatırım yapılacak. Bu taraftaki yapılar kaldırılacak" dedi. Köprülü kavşak, istimlak yapılarak, tarihi köprüyü etkilemeyecek bir noktaya taşınacak. Mart ayında kurulun inşaatını durdurduğu kavşak için 1,9 milyon YTL harcanmıştı.
Hürriyet, Haber: Hasan Ay, 03.07.2007
|
TEKNOLOJİK VİKİNG GEMİSİ DENİZE İNDİ
Vikinglerin 11. yüzyılda kullandığı gemilere bakılarak aynen inşa edilen gemi, bin yıl aradan sonra Danimarka'nın Roskilde limanından demir aldı.
30 metre uzunluğunda, 3.8 metre genişliğindeki 25 tonluk gemide uydu anteni, radar ve diğer seyir aletleri de mevcut. Yaşları 16-64 arasında değişen 20'si kadın 65 kişilik mürettebatın görev aldığı geminin 14 Ağustos'ta İrlanda Cumhuriyeti'nin başkenti Dublin'de olması bekleniyor.
Milliyet, 03.07.2007
|

|
DİDİM'İN TARİHİ VE KÜLTÜRÜ BEYAZPERDEYE AKTARILACAK
Didim Belediye Başkanı Mümin Kamacı Didim'i
Televole
kültürü ile değil sanat ve barış ile tanıtmak
istediklerini söyledi. Anadolu'nun renklerini
yansıtan ve yayın hayatına yeni başlayan ulusal
yayın kanalı Su Tv, Didim Belgeseli çekecek.
Belgesel çekimleri için Didim'e gelen ekip ilk
olarak Didim Belediye Başkanı Mümin Kamacı'yı
makamında ziyaret etti.
Yapacakları bu çalışmadaki amaçlarının Didim'i
tanıtmakla birlikte ilçenin tarihi güzelliklerini ve
turizm açısından sağlıklı bir ortam olduğunu
duyurmak olduğunu belirten Su Tv Editörü Sinan
Karahan, Didim'in sahip olduğu potansiyeli gün
yüzüne çıkaracaklarını söyledi. Değişik nedenlerden
dolayı Didim'in Bodrum ve Marmaris gibi meşhur
olamadığını belirten Belediye Başkanı Mümin Kamacı
"Didim 1924 yılından önce Aydın'ın en ücra köyü idi.
Didim'in yerli halkı 1924 yılında Lozan Mübadelesi
ile Didim' e yerleşen halk Yani 100 yıl öncesinin
tarihi yok burada. 1925 yılından sonra başlayan
yerleşim ve 70'li yıllarda yerleşen arsa ve sahil
bilinci ile Didim gelişmeye başladı ve yatırıma
açıldı. Bizler de Didim'i televole kültürü ile değil
sanatla, barışla ve edebiyatla tanıtmak istiyoruz.
Bunun için çalışmalarımız yoğun bir şekilde sürüyor.
Barış Şenlikleri, Edebiyat ve Kitap Günleri ile
ilçemizin adını daha etkin şekilde duyurmak için
çalışıyoruz" dedi.
Aydın Hedef, 02.07.2007
|

|
EN YAŞLI OTOMOBİL SATILIK
Buharla çalışan ve 1884'de Fransa'da imal edilen "dünyanın en yaşlı otomobili" ağustos ayında görücüye çıkıyor.
Amerika'nın Kaliforniya eyaletindeki açık artırmada, halen çalışan araca 1.5 ila iki milyon dolar arasında değer biçilmesi bekleniyor. "La Marquise" olarak bilinen dört tekerlekli otomobil, Fransız kontu De Dion için yapılmıştı. Gooding& Company müzayede evi, saatte 60 kilometre hız yapabilen "La Marquise"in bugüne kadar sadece iki sahip değiştirdiğini belirtti.
Sabah, 02.07.2007
|
BUNDAN 9 BİN YIL ÖNCE 'ÇATAL'DA BALIK VARMIŞ
Türkiye'nin en önemli kazı alanlarından Çatalhöyük'te çalışmalar ilerledikçe yeni bulgulara ulaşılıyor. Kazı başkanı İngiliz Prof. Ian Hodder daha önce, Çatalhöyük insanının tahıl gibi kuru gıdalarla beslendiğini tahmin ettiklerini ancak her yeni bulgunun, kendilerine bu konuda yeni bilgiler verdiğini söyledi.
Prof. Hodder, "Geçen yılki kazılardan çıkan buluntu örneklerini incelediğimizde Çatalhöyük insanının beslenme şekli konusunda bilmediğimiz ayrıntılara ulaştık. Daha önce bu insanların sulak olmayan bir yerde yaşadıklarını, beslenme şekillerinin de buna bağlı olduğunu düşünüyorduk. Ancak son kazılarda en çok tükettikleri besin maddesinin balık olduğunu tespit ettik. Muhtemelen balıkları o dönemde çevredeki akarsulardan yakalıyorlardı" dedi.
Konya'nın Çumra İlçesi'ndeki Neolitik Dönem yerleşim yeri olan Çatalhöyük'teki çalışmalar, geçen hafta yeniden başlayan kazıyla 15'inci yılına girdi. Prof. Hodder, Türkiye'de Göbeklitepe'den sonra en eski yerleşim biriminin Çatalhöyük olduğunu, burada yaklaşık 8 bin kişinin yerleşik hayata geçerek bir kent kurduğunu söyledi.
Prof. Hodder, Çatalhöyük'ün Neolitik Çağ yerleşim birimlerinden en büyük farkının, duvar resmi, sembol ve heykelcik gibi sanat eserlerine bol miktarda rastlanması olduğunu anlattı: "Evlerde insan iskeletleri de dahil çok fazla buluntu var. Bazı duvar resimlerinde, avcıların üstünde basit şekilde çizilmiş leopar desenli kıyafetler görüyoruz. Leoparlar çok güçlü ve tehlikeli hayvanlardır. Leoparı avlayan kişilerin, bu hayvandan daha güçlü olduğunu göstermek istediklerini sanıyoruz.". Prof. Hodder, Çatalhöyük'ün bir özelliğinin de yönetici anlamında bir başkanın olmaması ve tüm bireylerin eşit statüde bulunması olduğunun altını çizdi.
Radikal, 02.07.2007
|
TOPKAPI SARAYI'NDA BİLİM TARİHİ
MÜZESİ AÇILIYOR
Geçtiğimiz yıl Topkapı Sarayı'nda
sergilenen İslam bilginlerinin icatları için sarayın
'Has Ahırlar'ında müze kuruldu. 9 Temmuz'da
'İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'
adıyla açılacak müze, 3 bina içinde, 3 bin 550
metrekareyi kapsıyor.
Müzede 8 ile 16. yüzyıl arasında
Müslüman bilginlerin icat ve keşiflerinin yeniden
yapılan kopya örnekleri sergilenecek. Bu eserler ise
tarihi yazma eser kitaplardan çıkarıldı. Astronomi,
coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi,
geometri, optik, tababet, kimya, maden, fizik ve
mekanik, savaş teknolojisi ve mimarlık dallarındaki
eserlerin/aletlerin sergileneceği müzede, Bilimler
Tarihi Kütüphanesi de bulunuyor. Müzenin teşhir ve
tanzim çalışmalarını Frankfurt Üniversitesi
Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr.
Fuat Sezgin gerçekleştirdi. Müze, Kültür ve Turizm
Bakanlığının işletme kullanımında olmakla beraber,
TÜBİTAK, TÜBA, İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Frankfurt Üniversitesi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin'in
katkılarıyla açılıyor.
Zaman, 02.07.2007
|
"AKM'Yİ YIKMAYIN" DİYE YAZDIM AMA...
Cuma ve
cumartesi akşamı İstanbullu müzikseverler, AKM’de
(Atatürk Kültür Merkezi) olağanüstü bir müzik şöleni
yaşadılar.
İKSV’nin düzenlediği Uluslararası Müzik
Festivali’nde Mariss Jansons yönetiminde Kraliyet Concertgebouw Orkestrası’nı ve
piyanist Mitsuko Uchida’yı dinledik.
AKM’nin yıkılıp yeniden yapılması gündeme
geldiğinde, yıkılmasını istemeyenlerden yana oyumu
kullanmıştım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sakarya
Üniversitesi’nden aldığı raporun bir nüshasını
bana göndermişti. Raporda, binanın yıkılması
önerilmiyordu, ancak depreme karşı dayanıksızlığı,
eskimişliği belirtiliyordu.
İki gece üst üste birinci sıradan konseri dinlerken,
her an kayıp düşme tehlikesi yaşadım. Koltukların
eğimi öylesine artmış ki, herkes kayıyor, ikide bir
geriye çekilme hareketi yapma mecburiyetinde
kalıyordu.
Yıkılsın diyemiyorum, çünkü onun yerine kullanılacak
sahne yok, eğer Kültür ve Turizm Bakanlığı bir yer
bulursa o zaman belki yıkıcılara katılabilirim.
Sahnenin döşemesi dahi eskimiş, çünkü iskemlelerin
demir ayaklarının lastikleri kopmuş, tahtaları
kazıyor.
İKSV, burada konser verilmeden önce
havalandırma sistemini her yıl onartıyor, iki gün
dayanıyor. Buna rağmen salonun soğutulması
yetersizdi. Onarımı yapan kişi, artık bu yıl son kez
tamir edilebileceğini, gelecek yıl bu sistemin
iflasını ilan edeceğini söylemiş.
Eğer AKM’de ısrar edilecekse, içinin
boşaltılması, dış cephenin -önemliyse- korunması,
ama binanın her tarafının yeniden yapılması şart.
Hürriyet, Yazı: Doğan Hızlan, 02.07.2007
|
SANATIN GOOGLE'INI YAPAN TÜRK
Dünyanın tanınmış ressam,
heykeltıraş ve fotoğrafçılarıyla ilgili internet
portalı oluşturan Hale Haifawi Yamakoğlu, ilk sanal
sanat eseri satış, tanıtım ve sergi yeri olan
(www.unitedcreators.com) adlı sitesini de açmış
oldu.
Halen 500'den fazla
sanatçı ile 7 binden fazla eserin yer aldığı
portaldaki eserler bin dolar gibi mütevazı fiyata
satılanlardan, değeri açık artırma ile
belirlenenlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
İnternational Hospital'ın kurucusu Said Haifawi'nin
kızı olan Yamakoğlu, sanata ilgisi yüzünden böyle
bir alan seçtiğini belirtiyor. Sanat sevgisi, onu
dünyanın en büyük sanatçı çevresinin yer aldığı New
York'ta yeni projeler üretmeye yöneltmiş. 2004
yılında başladığı bu arayış geçen yıl 'United
Creators'u kurmasıyla neticelenmiş. Yamakoğlu,
"Yaptığımız iş marketing. Sanatçıya hem buluşma yeri
sağlıyoruz, hem de eserlerini hedef kitleye
ulaştırıcı bir ağ oluşturuyoruz. Eserleri için en
iyi galerileri seçiyoruz ve dünyaya arz ediyoruz."
diyor.
Dubai, Paris,
Frankfurt'taki ajanslarla kurduğu ağ ile sanatçıları
tanıtma şansı bulduğunu söyleyen Yamakoğlu, resim,
heykel mix medya, resim, fotograf reklamı alanında
boşluk olduğunu belirtiyor. Yamakoğlu, Almanya'da
kurduğu Digital Brodcasting şirketiyle de sahip
olduğu eserler için farklı bir mecra oluşturmuş.
Buna göre, dünyanın ünlü otelleri, restoranları ve
New York taksilerinde sanatçıların tabloları
sergilenebilecek. Halihazırda 250 zincirlik bir
otel, ünlü bir restoran zinciri ve New York
taksileriyle anlaşma yapılmış. Dünya çapında
tanınmış sanatçı jürisine de sahip olan 'United
Creators'u satın almak için birçok yatırım şirketi
teklif getirmiş. Yamakoğlu, işin ekonomik değerinin
yeni projesiyle birlikte 2008 yılında anlaşılacağını
söylüyor.
Zaman, Haber: Fikri Türker,
02.07.2007
|
İŞ İÇERİSİNDE EĞİTİM
Mudurnu’ya gelen 8 üniversite Öğrencisi, bir caminin kubbesinde nakkaşlık ve hattatlık hünerlerini sergiliyorlar.
Yaz aylarını bu şekilde geçirmekten dolayı büyük bir mutluluk duyduklarının altını çizen öğrenciler pedagogların önerdiği “iş içeriinde eğitim” sistemini bu sayede yaşama geçirdiklerini belirttiler.
Bolu Olay, 01.07.2007
|

|
 |
TARİHİ SİLLE HAMAMI TURİSTİK GEZİLERE AÇILIYOR
Selçuklu Belediyesi tarihi Sille Hamamı'nı restore etti. Kısa sürede tamamlanan restore çalışmalarıyla hamam aslına uygun hale getirildi. Çevre düzenlemesi yapılan Sille Hamamı'nda Sille'de geçmişte kullanılan eşyalar sergilenecek. Sille'nin turizme kazandırılması ve Sille rehabilitasyon çalışmaları kapsamında yapılan restorasyon 400 bin YTL (400 milyar TL)'ye mal oldu. Selçuklu Belediyesi daha önce de Sille'de tarihi okulu restore ederek Sille Kültür Evi olarak hizmete açmıştı. Selçuklu Belediyesi tarafından yapılan Sille Dere Islahı ve Mağaralarda yapılan kazı çalışmaları da halen devam ediyor. Ayrıca Sille de bulunan Tarihi Karataş Camii de restore edilecek. İhalesi yapılan Karataş Cami restorasyonu Sille Hamamı'nın açılışından sonra başlayacak. Tarihi Hamam'da yapılan restore çalışmaları ile ilgili açıklama yapan Selçuklu Belediye Başkanı Doç. Dr. Adem Esen şunları söyledi. "Sille medeniyete beşiklik etmiş bir yerleşim yeridir. Burada iki tane hamamın olması bunun bir göstergesidir. Atalarımızın bıraktığı bu eserleri koruyacağız ve bizden sonraki kuşaklara aktaracağız. Sille'nin tarihi mekanlarının gün yüzüne çıkması ve turizme kazandırılması için çaba harcıyoruz. Bu hamamı aslına uygun olarak restore ettik. Çalışmalar tamamlandı hamam turistik amaçlı olarak hizmete açılacak. Hamamın restore edilmesinde yaklaşık maliyetimiz 400 bin YTL civarındadır. Bu çalışmalarla geçmişe olan vefa borcumuzu ödüyoruz. Hamamın açılışını gerçekleştirdikten sonra yine Sille de bulunan ve ihalesi yapılan Sille Karataş Camii'nin de restorasyonu çalışmalarına başlanacak.
Yeni Şafak, 01.07.2007
|
HİCAZ DEMİRYOLU

Sultan Abdülhamid Han’ın, Arap Yarımadası’nda
Osmanlı’nın siyasi hakimiyetini pekiştirmek ve
mukaddes toprakları ziyaret etmek isteyen
Müslümanları tehlikelerden korumak için hazırlattığı
Hicaz Demiryolu’yla bir rüya gerçekleştirilmişti.
1900 yılında temelleri atılan Hicaz Demiryolu,
açılışından ardından ancak bir asır geçmesine
rağmen, unutuldu. Şimdi çölde yolunu kaybeden
bedevilere rehber olan demir yolunun Müslümanlar
için manevi değeri çok büyük olmasına rağmen, atıl
halde olan rayları ve istasyon kalıntıları
görenlerin içini sızlatıyor. Biz de bu sebeple
Osmanlı yadigarı eserin hafızalardan silinmemesi
için Doç. Dr. Said Öztürk’ten hikayesini bir defa
daha dinledik:
Sultan Abdülhamid Han, Hicaz Demiryolu’nun yapımını
stratejik açıdan çok önemli bulur ve bu projeyi
sonuna kadar titizlikle değerlendirir. Ancak bütün
devlet erkanı ve ihtisas sahibi insanlar böyle büyük
bir yatırımın teknik imkansızlıklarla
yapılamayacağını,
4 milyon lira maliyetinin de karşılanamayacağını
düşünür. Sultan II. Abdülhamid Han ise ellerini
açıp; “Cenab-ı Hakkın avn-u inayeti ve Resul-i Ekrem
Efendimiz Hazretleri’nin imdad-ı ruhaniyetine
mesteniden hatt-ı mezkurun inşaası içün” (yani
Peygamber Efendimiz’den bu projenin gerçekleşmesi
için) yardım isteyerek inşa emrini verir. Emrin
ardından, Fas Emirliği'nden İran’a, Amerika’dan
Çin’e, Singapur’dan Afrika’ya, Almanya’dan Bosna’ya
kadar dünyanın dört bir tarafından yardımlar yağmaya
başlar... Osmanlı neferleri ile Mühendislik Mektebi
öğrencileri de kolları sıvar.
Hicaz Demiryolu’nun inşasının en önemli amacı haccın
kolaylaştırılmasıdır. Mukaddes topraklara gitmek
isteyen Müslümanların aylar süren hac yolculuğu
dikkate alındığında bu proje, ayrı bir önem
taşımaktadır. Zira, hac için Şam’dan çıkan biri
yaklaşık 40 günde Medine-i Münevvere’ye, 50 günde de
Mekke-i Mükerreme’ye ancak varabilmektedir. Tabii bu
yorucu ve uzun yolculuğu; bulaşıcı hastalık riski,
kum fırtınaları, susuzluk ve bedevi saldırıları ile
seyahat için harcanan paralar da iyice
güçleştirmektedir... İşte Hicaz Demiryolu bu
olumsuzlukları ortadan kaldıracak, hac yolculuğunu
gidişli-dönüşlü 8 güne indirecek, masrafları
azalacaktır. Yani, Hicaz Demiryolu bir nevi Süveyş
Kanalı görevini yürütecektir. Cidde’de kurulacak bir
hat ile deniz yoluyla dünyanın çeşitli ülkelerinden
gelen hacı adaylarının Mekke ve Medine’ye
taşınmaları daha kolay olacaktır.
Bu arada devletin Arap Yarımadası’nda gücünü devam
ettirebilmesi için Hicaz Demiryolu son derece önemli
bir plandır. Bunun farkında olan İngilizler, bölgeye
yerleşmek için her türlü yollara başvurur ve
aşiretleri Osmanlıya karşı isyan ettirir. Çöller
resmen ajan kaynamaktadır. Ünlü ajan Lawrence de ray
ve lokomotiflerin tahrip edilmesi için bedevilere
sabotaj ve saldırı düzenletir.
1 Eylül 1900 tarihinde Şam’da yapılan resmi bir
törenle Hicaz Demiryolu’nun temelleri atılır. Kısa
sürede Osmanlı neferleri rayları yüzlerce kilometre
döşer. Hicaz Demiryolu hizmete açıldıktan sonra
Şam-Medine arasında karşılıklı seferler yapılmaya
başlanır. Yalnız hac dönemine mahsus olmak kaydı ile
gidiş geliş için tek bilet alınır. Daha önce Şam ve
Medine arası 40 gün iken Hicaz Demiryolu’nun inşası
ile bu mesafe 3 güne inmiş üstelik hareket saatleri
namaz vakitlerine uygun şekilde tanzim edilmiştir.
1918 senesinde ise demir yolu hattı 1900 kilometreye
ulaşır.
Birinci Dünya Savaşından sonra Arap Yarımadası’nda
meydana gelen karışıklık ve isyanlardan sonra
Osmanlı’nın aldığı bütün tedbirler hattın güvenliği
için yeterli olmaz. Ve Hicaz Demiryolu sivil
ulaşıma, sonra da hac seferlerine kapatılır. Artık
26 Mart 1918 tarihinde posta treninden sonra
Medine’ye başka bir tren gelmeyecektir. Ekim 1918’de
Medine dışındaki bütün Arap toprakları düşmanların
eline geçer. Mondros Mütarekesi’nin ardından da
Osmanlı Devleti’nin Hicaz Demiryolu ve Arabistan
toprakları ile irtibatı kesilir.
Cennetmekan Sultan II. Abdülhamid Han Hicaz
Demiryolu’nun inşasında Medine-i Münevvere’nin 20
km’lik yakınına gelindiğinde Peygamber Efendimiz
rahatsız olmasın diye Medine’nin merkezine kadar
raylara keçe döşetmiş ve trenin raylar üzerinden
geçmesi ile çıkacak sesleri engelletmişti. İşte
Sultan Abdülhamid Han’ın böyle bir aşk ile binbir
zorluklar içinde yaptırdığı Hicaz Demiryolu
inşaatında 2666 kagir köprü ve menfez, yedi demir
köprü, dokuz tünel, 96 istasyon, yedi gölet, 37 su
deposu, iki hastane ve üç atölye yapılmıştı. Hicaz
Demiryolu şimdi görenlerin içini sızlatıyor. Ama tek
sevindirici nokta ise geçtiğimiz senelerde bir
harabe görünümü veren Medine Tren İstasyonu’nun
restore edilmesi oldu.
Türkiye Gazetesi, Haber: İnan Arvas, 01.07.2007
|
İZMİR'E
MÜZE GEMİLER
Ege Fırkateyni ve Piri Reis
Denizaltısı, Deniz Müzesi olarak İnciraltı'nda
hizmet vermeye başladı.
Türk bayrağını yurtiçi ve yurtdışı tatbikatlarda
yıllarca dalgalandıran Ege Fırkateyni ve Piri Reis
Denizaltısı, artık denizciliği sevdirmek ve tanıtmak
için hizmet veriyor.
İki gemi, Güney Deniz Saha Komutanlığı ve
Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile müzeye
dönüştürüldü.
Ege Fırkateyni ve Piri Reis Denizaltısı'nda,
donanma gemilerindeki yaşam koşulları çağdaş
müzecilik anlaşıyla sergileniyor.
Ziyaretçiler, savaş harekat merkezinden seyir
odasına pek çok farklı noktayı görme imkanı buluyor.
Gemiler, denizcilik ve deniz tarihi hakkında
araştırma yapmak isteyenlere de ışık tutacak.
Trt/Haber, 01.07.2007
|
|
 |
AVRUPA'NIN EN ESKİ DİŞ FOSİLİ
İspanyol araştırmacılar, 1 milyon yıllık bir insan dişi buldu. Dişin 1.2 milyon yıllık olduğunu tahmin eden araştırmacılar, İspanya'nın Atapuerca Sıradağları'nda bulunan fosil dişin, Batı Avrupa'da bulunan en eski insan fosil kalıntısı olduğunu tahmin ediyor. Atapuerca Kurumu yetkilileri, "Diş Batı Avrupa'nın en eski insan fosil kalıntısını temsil ediyor. Şimdi, elimizde 1 milyon yıldan önce yaşayan ve aletleri geliştiren insanlara ait bir kanıt var. İzole bir fosil kalıntısı olduğu için, bu durumda hangi Homo türüne ait bir diş olduğunu belirlememiz imkansız. Fakat ilk incelemeler bu dişin, Homo antecessor'un (öncü) atasına ait bir azı dişi olduğu yönünde" dedi. 1994'te Atapuerca'ya yakın olan Gran Dolina bölgesinde pek çok Homo antecessor fosili ortaya çıkarılmıştı. İnsanların 800 bin yıl önce Avrupa'ya geldiğini gösteren bu fosiller, kıtaya 500 bin yıl öncesinde yerleşildiğine inanan bilim insanlarını şaşırtmıştı. Atapuerca'da Avrupa'nın ilk insanlarına ait pek çok fosil ve aletlerin bulunduğu mağaralar yer alıyor.
Azı dişi, daha önce bizon, ayı, geyik gibi memeli ve kuş ve fare fosillerinin de ortaya çıkarıldığı Sima del Elefante (Fil çukuru) bölgesinde keşfedildi. Dişin, 20-25 yaşları arasındaki genç birine ait olduğu tahmin ediliyor. Uzmanlar henüz hangi tür olduğu konusunda net olmadıklarını ama azıdişinin bulunduğu yerin jeolojik durumundan dolayı keşfedilen en eski Avrupalıya ait olduğuna emin olduklarını söyledi. Sıradağlarda, geçen yıl, Bronz Çağı'nda yaşayan insanlara ait kalıntılar bulunmuştu.
Radikal, 01.07.2007
|
SOBESOS GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
Nevşehir'in Ürgüp İlçesi'ne bağlı Şahinefendi Köyü'ndeki Sobesos Antik Kenti'nde yaklaşık bir ay önce başlayan kazı çalışmalarının Eylül ayında tamamlanacağı bildirildi. Nevşehir Müze Müdürü Halis Yenipınar, yaptığı açıklamada, 4. yüzyıl Roma Dönemi'ne ait Sobesos Antik Kenti'nde bugüne dek yapılan kazılarda çeşitli kalıntılar ortaya çıkarıldığını söyledi.
Antik kentteki kazı çalışmalarının 20 kişilik bir uzman ekiple sürdürüldüğünü belirten Yenipınar, kazı çalışmalarında bugüne kadar bulunan Roma hamamı ile toplantı salonunun arasındaki bölümde, hangi mimarı yapıların yer aldığını, çalışmaların ilerleyen günlerinde belirleyeceklerini bildirdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nden sağlanan 35 bin YTL kaynak ile başlanılan Sobesos Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarının 6 yıldır yapıldığını ifade eden Yenipınar, bu yılki çalışmaların Eylül ayında tamamlanmasının planlandığını kaydetti.
Sabah, 30.06.2007
|
 |
|
BİR ORASI KALMIŞTI!
Define arayıcılarının son "operasyonu", yaklaşık 60 yıldır arkeolojik kazı yapılan Arslantepe Höyüğü'ne oldu!..
Malatya'nın Orduzu Kasabası'nda bulunan ve dünyanın en eski kentlerinden biri olan Arslantepe Höyüğü'ne giren 3 kişinin, kazı alanında 2.5 metre derinliğinde kuyu kazarak define aradığı belirlendi.
Yaklaşık 60 yıldır arkeolojik kazı yapılan, İtalyan Kazı Heyeti'nin her yıl belirli dönemlerde kazılarını sürdürdüğü, dünyanın en eski sarayı, en eski kral mezarı, dünyada ilk kullanılan kılıç gibi önemli eserlerin çıkartıldığı Arslantepe Höyüğü'nün kuzey doğu noktasında kuytu alanda 1 metre genişliğinde 2.5 metre derinliğinde eşilen kuyudan herhangi bir bulgunun çıkartılamadığı belirtildi.
Arslantepe Höyüğü'ndeki görevli bekçilerin höyük alanı içerisinde 40 yaşındaki A.Ş. adlı şahsı yakalayıp polise teslim ettiği, M.Z.D. ve B.G. adlı şahısların ise arandığı bildirildi.
Saat 17.00 sıralarındaki olayla ilgili olarak Polis Vukuat Raporu'nda da şu bilgi verildi:
"Olayla ilgili belirtilen adreste bekçi olarak görev yapan Y.K.P. ve M.K.’nin alınan ifadesinde, tel örgü tamiri yaptıkları sırada bahçe içerisinde gördükleri M.Z.D. ve B.G.’ye ne yaptıklarını sorduklarında, şahısların gezdiklerini söylemeleri üzerine kimlik kontrollerini yaparak gönderdiklerini, daha sonradan höyüğün diğer tarafında 2,5 Metre derinliğinde bir çukur gördüklerini ve kazıyı şüpheli şahısların yapmış olabileceğini düşünerek Polise ve Turizm Müdürlüğüne bilgi verdiklerini ayrıca olay yerinde 34 .. plaka sayılı bir aracında olduğunu beyan etmeleri üzerine, görevlilerimizce yapılan çalışma neticesi bahse konu oto park halinde bulunmuş ve araç sahibi olduğu tespit edilen A.Ş.’nin alınan ifadesinde, arkadaşları olan firari şüpheliler ile olay yerine gittiğini ancak arkadaşlarının burada yanından ayrıldığını ve kendisinin olayla bir ilgisinin olmadığını beyan etmiş olup, tahkikata devam edilmektedir."
Malatya Haber, 30.06.2007
|
DÖRTBİN YILLIK TARİHİ KALENİN ÇATLAKLARI ONARILIYOR
Sinop Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından başlatılan çalışma kapsamında yerinden oynayan ve düşmek üzere olan kale ve surlarına ait taşlar tekrar eski haline getiriliyor. Konuyla ilgili bilgi veren Sinop Kültür ve Turizm Müdürü Hikmet Tosun, aciliyet arz eden önemli noktaların onarıldığını, ilerleyen süreçte topyekun bir tadilat yapılacağını söyledi. Tosun, "Amacımız 3 bin 200 metre uzunluğundaki Sinop Kalesi'nin taamının onarılması. Kale ve surların tamamının röleve ve restorasyonlarının projeleri
yapıldı. Ödenek geldiği anda tamamını onarmayı düşünüyoruz. Kalelerin tamamı için 600 bin YTL'lik bir ödenek bekliyoruz. Konuyla ilgili çalışmalar bakanlığımız tarafından yürütülüyor" dedi.
Şu an yürütülen çalışmanın pazarlık usulü yapıldığını kaydeden Tosun, "Kaledeki taşlar zamanla yıpranmış, aradaki derzleri dökülmüştü. Bazı bölümlerde de çatlama meydana gelmişti. Trabzon Röleve Müdürlüğü'ne yaptırdığımız keşifle beraber müze denetimimizde can ve mal güvenliğini tehdit eden bu çöküntüleri onarmaya çalışıyoruz. 9 bin YTL'lik bir keşif yapıldı ve pazarlık usulü usta çalıştırmak sureti ile ihale yapmadık" diye konuştu.
TCHaber, 30.06.2007
|
 |

|
SATILMAK İSTENİRKEN...
Malatya'nın Darende İlçesi'nde tarihi oldukları belirlenen 10 adet para ile 1 adet yüzük ele geçirildi.
Edinilen bilgiye göre zanlı H.D. (37), Darende Emniyet Müdürlüğü ekiplerince sürdürülen çalışma sonucu 10 adet tarihi madeni para ile 1 adet yüzüğü pazarlamaya çalışırken yakalandı.
H.D.'nin aracında yapılan aramada ele geçirilen Hitit, Bizans ve Roma dönemlerine ait olduğu sanılan 10 adet madeni para ile 1 adet yüzük, incelenmek üzere Malatya Müze Müdürlüğü'ne gönderildi.
Zanlı H.D.'nin gözaltına alındığı olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
Malatya Haber, 29.06.2007
|
NURİ İYEM
RESİM ÖDÜLÜ SONUÇLANDI
Türk
resim sanatının büyük ustalarından Nuri İyem'i anmak
için Evin Sanat Galerisi tarafından düzenlenen "Nuri
İyem Resim Ödülü Yarışması" sonuçlandı.
13 Haziran'da aralarında Prof. Rahmi Aksungur ve
Ümit İyem'in de bulunduğu bir seçici kurul
tarafından birincilik ödülü Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversite'sinde yüksek lisansına devam
eden Hakan Cingöz'e verilirken, beş sanatçı da özel
ödüle değer görüldü. Hakan Cingöz, 3 Temmuz'da Evin
Sanat Galerisi'nde gerçekleştirilecek ödül töreninde
Prof. Rahmi Aksungur tarafından özel olarak
hazırlanan heykeli Doğan Hızlan'ın elinden alacak.
Milliyet, 27.06.2007
|
|