©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Dorak

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Dorak
Türü:
Mezarlık Alanı
Rakım:
300 m
Bölge:
Marmara
İl:
Bursa
İlçe:
Mustafakemalpaşa
Köy:
Dorak
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:

     


Yeri: Bursa il merkezinin batı-güneybatısında; Mustafakemalpaşa İlçesi'nin kuzeydoğusunda; eski adı Apolyont olan Uluabat Köyü'nün güneyinde; Dorak Köyü'nün yakınındaki bir tepenin yamacında; gömüt armağanlı mezarların var olduğu iddia edilmektedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Arkeoloji metinlerine Dorak adıyla giren buluntular şu anda hiçbir müzede veya özel koleksiyonda sergilenmemektedir. Bu açıdan aşağıda anlatılan tüm bilgiler yalnız J. Mellaart'ın; İzmir-Karşıyaka'da; Anna Papa'nın evinde; buluntular üzerinde yaptığı çizimler ve mezarlar hakkındaki kısıtlı bilgilere dayanmaktadır. Mezarların göle doğru uzanan bir burnun üstünde olduğu iddia edilmektedir.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı ve Kuzeybatı Anadolu'nun Yunan işgali sırasında; Bursa Dorak Köyü yakınındaki alanda (?) tesadüfen mezarların çıkması; bu alanda yasal olmayan küçük bir kazı yapılmasına yol açmıştır. J. Mellaart Dorak mezarlarından geldiğine inandığı; İzmir'de bir koleksiyoncuda gördüğünü belirttiği buluntuların yalnız çizimlerini 1959 yılında "Illusturated London News" de yayımlamıştır.
Tabakalanma:
Buluntular: İnsan Kalıntıları ve Mezarlar: Burada iki krala ait sanduka mezar ile hizmetkarlara ait iki küp mezar bulunmuştur (?). 180x83 cm boyutlu ilk mezarda yalnız bir erkek (kral); 310x200 cm ölçülerindeki ikinci mezarda ise bir erkek ile bir kadının (kral ve kraliçe) yanyana yattığı ileri sürülmektedir. İlk mezardaki iskelet; başı doğuda olarak sırt üstü yatırılmıştır. Çift gömülü sanduka mezarda ise ölüler başları doğuya gelecek şekilde sağ tarafları üzerine hocker biçiminde yatırılmışlardır (?) [Lloyd 1967:çiz.24]. Erkek iskeletinin ayak ucunda taştan bir kase ile bir köpek iskeleti bulunmaktadır. Mezarın tabanında hasır izi saptanmıştır. Küp mezarlar hakkında fazla bir bilgi verilmemekle beraber Batı Anadolu'da bulunanlara benzediği söylenmektedir. Mezar hediyeleri olarak tanıtılan buluntuların fotoğrafları bile yoktur. Bu buluntular Anadolu'daki İlk Tunç Çağı mezarlarının hepsinden daha zengindir. Olağanüstü güzel olan armağanlar ölülerin yanlarına (?) konmuştur. Altın; gümüş; elektron gibi değerli madenler dışında kehribar; turkuvaz; neceftaşı gibi değerli taşlardan yapılmış süs eşyaları; bilezikler; iğneler gaga ağızlı testiler; depaslar; gümüş ayna; fildişi tarak; gümüş cımbız; spatül; boya tüpleri; tunç heykeller; yeşil taştan tabak ve tepsi; mermer kase; obsidiyen bardaklar; altın kaplamalı taş asalar; sap delikli tören baltaları; kilden yapılmış çömlekler; hayvan biçimli kaplar; tunç kamalar; tunç kılıçlar; gümüş mızrak uçlarının olduğu iddia edilmektedir. Birçok buluntunun üzeri yine değerli madenlerle bezenmiştir. Mezarlar o günkü arkeolojik kazı tekniğinin üzerinde; çok dikkatli (?) kazılmış; her buluntunun tam yeri plan üzerinde işaretlenmiştir. Hatta mezar içinde kilim ve kumaş parçası gibi bulguların var olduğu söylenmektedir. Fildişi kabzalı bir kılıcın üzerinde gemi tasvirleri yer alır. Ayrıca ahşap eşyalardan da söz edilmektedir. İkinci mezarda altın kakmalı ahşap bir taht bulunduğu ve ahşap üzerinde Mısır Krallığı'nın 5. hanedanlığının 2. kralı Sahure'nin adının okunduğu belirtilmektedir.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Dorak buluntuları ve mezarları bir hayal mi yoksa Anadolu; İran ve Mısır kökenli eserlerin toplandığı karışık bir koleksiyon mu olduğu sorusuna günümüzde cevap vermek zordur. Eserlerin yüzyılımızın sonuna kadar hala ortaya çıkmaması tümünün bir hayal mahsulu olduğuna inanmamızı güçlendirmektedir. Mezar hediyeleri olarak tanımlanan eserlere baktığımızda yalnız bölgesel değil; tarihleme açısında da bir karışıklığın var olduğu izlenmektedir. J. Mellaart ise buluntuları; MÖ 2300'lere tarihlemekte ve yaklaşık olarak Troya II ile çağdaş olduğunu kabul etmektedir. Özellikle heykeller Anadolu'ya özgü değildir. Altın kaplamalı bir tahta üzerinde Mısır'ın 5. sülalesinin ikinci kralının (Sahure) adının olması da şaşırtıcıdır [Lloyd 1967:32; çiz.23]. 1. kral mezarında tabanda ele geçen üzerinde motifleri bile solmayan yün kilimin ise [Lloyd 1967:şek.22] bu toplu buluntunun 4-5 bin yıllık buluntular olmadığını bir kez daha ispatlamaktadır. Şimdilik böyle bir mezarların ve yukarda anlatılan buluntularının var olmadığı söylemek daha inandırıcıdır. Britannica; Larousse gibi ciddi ansiklopedilere bile Dorak Hazinesi adıyla giren bu buluntular ne yazık ki J. Mellaart'ın Anadolu'da yaptığı kazı ve araştırma izinlerinin durdurulmasına yol açmıştır. Buluntuları yayınlayan J. Mellaart dışında; S. Lloyd gibi birçok bilim adamı mezarların varlığına ciddi olarak inanmakta; başka kazılarda bulunan bulguları Dorak buluntuları ile karşılaştırmaktadır. Buna karşılık birçok araştırmacı buluntulara şüpheyle bakmış ve buluntuların hepsinin bu mezarlardan gelemeyeceğini belirtmiştir. Bazıları ise buluntuların tek bir kaynaktan (Dorak'tan) gelmeyip Anadolu'nun ve Yakındoğu'nun birçok yerinden geldiğine ve eserlerin yurtdışına kaçırıldığına inanmaktadır. Pearson ve Conner adında iki gazeteci Dorak olayını araştırmak için Türkiye'ye gelmişler ve bir kitap yazmışlardır. Pearson ve Conner'a göre İzmir'de J. Mellaart'ın bahsettiği böyle bir kolleksiyoncu yoktur ve hatta J. Mellaart'ın verdiği adres tümüyle yanlıştır. Yunan işgali sırasında; Ulubat Gölü çevresinde yapılmış bir kazı hakkında askeri kaynak da yoktur ve bölge halkı da böyle bir kazıdan habersizdir. Ulubat Gölü çevresinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında da mezar sahiplerinin yaşadığı büyük bir İTÇ yerleşmesi saptanamamıştır.


Liste'ye