©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Kaunos / Kbid

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Kaunos / Kbid
Türü:
Kent
Rakım:
m
Bölge:
Ege
İl:
Muğla
İlçe:
Ortaca
Köy:
Dalyan
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Arkaik Hellenistik Klasik Roma

     


Yeri: Muğla İli; Ortaca İlçesi'nin batısında; Dalyan Kasabası'nın karşısında yer alır. Kaunos; günümüzde denizden yaklaşık 3.22 km uzaklıktadır [Bean 2000:174]. Muğla-Fethiye anayolu üzerinde, Köyceğiz'i geçtikten 7 km kadar sonra ana yoldan ayrılıp güneybatı yönüne uzanan düzgün asfalt yol, Dalyan Köyü'ne ulaşım sağlar. Kavşaktan Dalyan Köyüne kadar yolun uzunluğu 17 km'dir. Dalyan Köyü, Köyceğiz Gölü sularını Akdeniz'e boşaltan ayak işlevindeki Dalyan Çayı'nın doğu kıyısında; Kaunos kalıntıları ise karşı kıyıda yer alır [Umar 1999:308].
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Eskiden bir liman kenti olan Kaunos Dalyan deltasının oluşmasıyla bu özelliğini yitirmiştir. Kuzeyi ve batısı Ölemez (Imbros) Dağı ile çevrilidir. Çevrede yapılan araştırmalar sonucunda 150 kilometrekarelik Köyceğiz Çanağı Geç Pleistosen'de oluşmuştur. Köyceğiz Gölü ise yaklaşık 5200 hektardır ve Bafa Gölü'nden sonra Karia'nın ikinci büyük gölüdür. Birçok akarsuyun beslediği gölün denizden yüksekliği 1 m; en derin yeri ise 70 m'den fazladır. Göl; suyunu Dalyan Çayı aracılığıya denize boşaltır [Öğün et al. 2001:2-3].
Tarihçe: Ksanthos agorasındaki dikme ve Letoon'da bulunan "Triling Stel" üzerinde Kaunos ismi; Likçe "Kbid" olarak yazılmıştır. Kentin eski sikkeleri üzerinde görülen "kb" simgesi bu ismin kısaltılmış şekli olduğu anlaşılmıştır (Öğün et al. 2001:16-17). Persler'in Lydia Krallığı'nın bozguna uğratıp Anadolu'nun hakimiyetini aldıktan sonra Kaunos; İon isyanına katılır. MÖ 5. yüzyılın ilk yarısında Attika-Delos Deniz Birliği'ne giren Kaunos MÖ 421-420 yılına kadar vergi verir. MÖ 412-411 yıllarında ise Lakedaimonluların tarafına geçtiği ve bir Pers garnizonu olduğu bilinir. MÖ 4. yüzyılın başlarında Perslerle birlikte Spartalılara karşı mücadele veren Kaunos'ta; MÖ 395'te Kıbrıslı paralı askerlerin başlattığı bir isyan; Perslerin Doğu Akdeniz Filosu'nun komutanı Atinalı Konon'un heykelinin yer aldığı; yazıt vasıtasıyla anlaşılmıştır. Kaunos; MÖ 387'deki Kral Barışı'ndan sonra Hekatomnoslar Sülalesi tarafından yönetilen satraplığa dahil edilmiştir. Maussollos'a isyan eden kişilerle ilgili olayları anlatan bir Stoikhedon yazıtı parçası bulunmuştur. Benzer yazıtlara Mylasa'da da rastlanmıştır (MÖ 367-366). Apollon Kutsal Alanı'ndaki iki kaide üzerinde Maussollos ve babası Hekatomnos'un bronz heykelleri; bir başka kaide üzerinde ise mermer bir heykel olduğu ortaya çıkartılmıştır; ancak tarihlendirme yapılamamıştır. Bu üç kaidenin önemli bir anıta ait olabileceği ve olasılıkla Basileus Kaunios'a ithaf edilmiş oldukları düşünülmektedir [Öğün et al. 2001:14-16]. Maussollos'tan sonra satrap olan Piksodaros Kaunos ile ilgili birtakım düzenlemeler yapmıştır. Letoon'da bulunan Likçe; Aramice ve Grekçe yazıtlar içeren "Triling Stel"e göre Basileus Kaunios için bir sunak yapılması kararına varılmıştır. MÖ 334'ten itibaren kazandığı zaferlerle Persleri Anadolu'dan geri çekilmeye zorlayan İskender'in hakimiyeti altına girer. İsender'in ölümünden sonra Karia satraplığına Asandros getirilmiş ve MÖ 323-318 yıllarında görev yapmıştır. Ancak Atina; Rhodos ve diğer birçok kent gibi Kaunos'un da Makedonialılar'a karşı savaştığı anlaşılır. Kaunos'taki Apollon Kutsal Alanı'nda bulunan çift dilli bir yazıt iki Atinalı'nın onurlandırması ile ilgilidir. Bu şahıslardan biri Nikokles'tir ve MÖ 323-322 yıllarındaki Lami Deniz Savaşı vesilesiyle Kaunos'a gelmiş olmalıdır. Atina'nın MÖ 321-320'de Amorgos yakınlarındaki deniz savaşını kaybetmesinden sonra Attalos'un Kaunos ve Rhodos'a karşı düzenlediği saldırı Rhodoslular tarafından önlenmiştir. Bu da o tarihlerde Rhodos ile Kaunos'un ittifak kurduklarına ve Anadolu topraklarında Rhodos hakimiyetine (Rhodos Peraiası) işaret eder [Öğün et al. 2001:18-19]. MÖ 313'de Diogonos'un; MÖ 309'da ise Ptolemaios'un eline geçen Kaunos MÖ 268'de Antigonos Gonatos'un yönetimine girer. Kaunoslu olan Zenon isimli bir şahsın İskenderiye'de görevli bir arşiv memuru olduğu bilinir. Zenon'un yazışmalarından MÖ 257'den önce Kaunos'un; Antigonos yönetiminden ayrıldığı anlaşılır [Öğün et al. 2001:20-21]. MÖ 2. yüzyılın başlarında Seleukos Krallığı'nın güçlenmesi karşısında Kaunos Rhodoslular tarafından korunmuştur. Ptolemaios'un komutanlarından Kaunos'u 200 talente satın aldığını iddia eden Rhodos; MÖ 197-191 yılları arasında tüm Karia ve Lykia'yı Roma Senatosu kararıyla topraklarına katar. MÖ 167'de Rhodos hakimiyetine karşı isyanlar başlayınca Roma Senatosu Karia ve Lykia'ya bağımsızlıklarını verir [Öğün et al. 2001:22-23]. MÖ 129'da Karia Bölgesi; Roma'nın Asia Eyaleti'ne katılmış; ancak yazıtlara göre Kaunos söz konusu eyalet içine dahil edilmemiştir. Kaunos; MÖ 88'de Anadolu'yu istila eden Pontos Kralı Mithridates'in yanında yer alır. Kentteki birçok yabancı tüccar öldürülür. Bunun üzerine Sulla; ceza olarak Kaunos'u Rhodos'a verir. Kaunos; MÖ 83'te Asia Eyaleti'nde görevli olan Licinius Murena başvurarak Rhodos hakimiyetinden bir kez daha kurtulur. MÖ 50 yıllarında Cicero'nun eyalet valisine yazdığı mektuba dayanarak Kaunos'un; Asia Eyaleti sınırları içinde olduğu anlaşılmıştır [Öğün et al. 2001:23-24]. Ancak MS 70 yılında Dion Chrysoosstomos'un bir konuşmasında Kaunos'un; Roma ile Rhodos'un çifte idaresine katlanmak durumunda olduğu belirtilmiştir. Bu da Rhodos'un bir şekilde tekrar Kaunos yönetiminde söz sahibi olduğunu gösterir [Öğün et al. 2001:24; Bean 2000:180]. Limanın kıyısındaki bir binada bulunan MS 1. yüzyıla ait bir yazıtta gümrük vergilerinin affından söz edilir. Aynı tarihlerde kıyı şeridinin dolmaya başladığı bilinmektedir. Söz konusu af; sekteye uğrayan ticaretin yeniden canlanmasını sağlamak için yapılmış olmalıdır. Aynı yazıtta tuz; reçine ve zift maddelerinin başlıca ticaret malları arasında yer aldığı yazılıdır. Reçine ve zift gemi yapımında ve Kaunos tersanelerindeki gemi onarım çalışmalarında kullanılmıştır. Köle ticaretinin de yapıldığı bilinmektedir [Bean 2000:181-182].
Araştırma ve Kazı: 1840'ta Hoskyn tarafından keşfedilen kent 1976'da Collignon; 1920'de ise Maiuri tarafından ziyaret edilmiştir. 1950'li yıllarda detaylı yüzey araştırmaları yapan Bean'den sonra kaya mezarları üzerine araştırmalar yapan ström ve 1864-70 yıllarında yüzey araştırmaları yapan Roos izlemiştir. 1966 yılından 2000 yılına kadar Ögün tarafından yapılan kazılar, 2001'den beri C. Işık başkanlığında gerçekleştirilmektedir.
Tabakalanma:
Buluntular:
Kalıntılar: Kent merkezi; limanın kuzeyi ve doğusu boyunca uzanır. Kentin iki akropolisi vardır. Esas akropolis kentin doğusundadır. Denizden yüksekliği 152 m olan akropolis kalker bir kayalıktır [Öğün et al. 2001:44]. Akropolisin batısında kademeli teraslar vardır. Alt terasa; doğudaki bir kapı vasıtasıyla geçilir. Birçok yerde; teras duvarlarının; alt bölümlerinin polygonal olduğu; üzerlerine Bizans duvarının örüldüğü gözlenmiştir. Polygonal duvarlardaki ölçü ve işçilik; batı surdaki polygonal duvardakine benzemektedir [Öğün et al. 2001:46-47]. Herodotos'un aktardığı bilgiler sayesinde Kaunos Akropolisi'nin Pers Savaşları sırasında surla çevrili olduğu bilinmektedir [Herodotos 1; 176]. Akropolisin güneybatısında; etrafı erken dönem surları ile çevrili; güney limana hakim bir pozisyonda olan bir teras yer alır. [Öğün et al. 2001:50]. Eşik bloklarının işçiliği ve ele geçen az sayıdaki siyah firnisli çanak çömlek parçası kapının MÖ 4. yüzyılda inşa edildiğini gösterir. Roma Dönemi'nde tamirat geçirdiğine dair izler de mevcuttur [Öğün et al. 2001:50-51]. Akropoliste MÖ 4. yüzyıldan daha eskiye ait yapılara rastlanmamasının nedeni; olasılıkla; civardaki Bizans yapılarının ve Demeter Tapınağı'nın bölgeyi tahrip etmiş olmasıdır [Öğün 2001:51]. Kentin; "Küçük Kale" olarak adlandırılan ikinci akropolisi güneyde; her iki limana hakim bir konumdadır. Yaklaşık 50 m yüksekliğindeki kayalık tepeyi tam ortasından geçen surlar kuzeybatı ve güneydoğu olmak üzere ikiye ayrılır. En az iki tapınak ve kilise inşa edilmiş olan bu tepenin güneydoğu yamacı en erken Geç Klasik Dönem'den itibaren nekropolis alanı olarak kullanılmıştır [Öğün 2001:153]. Liman: Kaunos Kenti; Güney Liman ve İç Liman olmak üzere iki limana sahiptir. Güney Liman; Küçük Kale'nin güneydoğusundadır [Öğün et al. 2001:42]. Kentin güneyinde; Demeter Terası ile Kuzeydoğu Terası arasında keşfedilen kapının; limanı kente bağlayan kapı olduğu sanılmaktadır (bak. Sur) [Öğün et al. 2001:43]. Güney limanı; kentin kuruluşundan Hellenistik Dönem sonlarında Dalyan Çayı'nın getirdiği alüvyonlarla doluncaya kadar kullanılmış olmalıdır [Öğün et al. 2001:42]. Agoradaki Çeşme Binası'nın limana bakan yüzündeki Yeni Gümrük Nizamnamesi'ne dayanarak Roma Dönemi'nde dolma sürecinin arttığı ve Kaunoslular'ın; ticareti canlandırmak amacıyla tüccarlara yeni avantajlar sağladığı düşünülmektedir [Öğün et al. 2001:43]. Dalyan Çayı bugün kara haline gelmiş olan limanın güneydoğusunu sınırlamaktadır. İç Liman; Kuyruklu Kale'nin kuzeybatısında; bugün Sülüklü Göl olarak bilinen yerdedir [Öğün et al. 2001:42]. Küçük Kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan bir koydur. Strabon'a göre kent; kapatılabilen bir limana ve tersanelere sahiptir [Strabon 14; 2; 3]. Araştırmacılar limanın zincirle kapatılmış olduğu konusunda hemfikirdir [Bean 2000:174-175; Öğün et al. 2001:43]. Liman; Kaunos'un son zamanlarına kadar kullanılmaya devam etmiştir. Dalyan (Calbis) Çayı; derinliğinden ötürü; ticaret gemilerinin geçişi için elverişlidir. Liman günümüzde içgöl durumundadır [Öğün et al. 2001:43]. Sur: Kaunos Kenti surlarını eski sur ve yeni sur olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Eski sur Arkaik ve Erken Klasik Dönem'e aittir [Öğün et al. 2001:33]. Güneyde akropolisin güneybatısındaki bir terası çevreler ve buradan güneybatıya doğru devam ederek Küçük Kale'nin güneydoğusundan geçip bu yapıyı içine alır. Küçük Kale'nin tepesine kadar devam eden sur duvarı yarı kyklopik tarzda kireçtaşı bloklarından örülmüştür. İri taş bloklarının (2.1x1.2x0.9 m) araları daha ufak taşlarla doldurulmuştur. Genişliği 3.3 m'yi bulan duvar birçok yerde 3 m'ye kadar korunmuştur [Öğün et al. 2001:33-34]. Küçük Kale'deki bastionlar; bu yönden gelebilecek saldırılara karşı bir önlem olarak inşa edilmiştir. Zirvenin güneydoğusundaki bastion yaklaşık kare planlı olup isodomos tekniğinde örülmüş duvarlara sahiptir. Yapının içinde ele geçen damgalı bir Rhodos amphorası; inşaatın MÖ 250'den sonraki bir tarihte olduğunu gösterir. Küçük Kale'den itibaren aşağı doğru; kuzey ve kuzeybatı yönünde devam edip limana ulaşan duvar isodomos tekniğinde; kaliteli kireçtaşı bloklardan inşa edilmiştir. Bu blokların cephe yüzlerine kabaca yontulmak suretiyle bosajlı bir görünüm verilmiş ve gerekli olan yerlerde; aralarına bağlayıcı dar bloklar koyulmuştur. Bu özellikleri nedeniyle kentin batısındaki sur duvarı ile kıyaslanmaktadır. Farklı bir teknik kullanılması birden fazla yapı evresine işaret etmektedir [Öğün et al. 2001:34]. Kuzey Sur genel olarak doğu-batı doğrultusunda uzanır ve duvar dört kule ile desteklenmiştir. Duvarda kullanılan malzeme; civardaki anakayadan elde edilen sarımtırak renkli kireçtaşıdır. Batı Sur'da ise genel olarak kuzey-güney doğrultusunda olan duvarın iki cepheli ve yaklaşık 2 m genişlikte olduğu tespit edilmiştir. Yapımında; civardaki anakayadan elde edilen kaliteli kireçtaşı kullanılmıştır [Öğün et al. 2001:38]. Liman ile Sivrihisar tepesi arasında kalan kısımdaki duvar; polygonal olmasına karşın; aynı duvarın çeşitli kısımlarında farklı işçilik ve tarz görülmesi değişik zamanlarda inşa edildiğini gösterir [Öğün et al. 2001:39]. Kule I ile Kule XI arasında kalan bölümde çift duvar inşa edilmiştir. Kule XI'den sonra kuzeye doğru devam eden kısımda ise iç duvar kaldırılmıştır. Batı surun kuzey kısmını oluşturan bu duvarın Klasik Çağ özelliklerinde olduğu ve muhtemelen Hekatomnos ya da Maussollos zamanında inşa edildiği düşünülmektedir [Öğün et al. 2001:40-41]. Liman Kapısı; yarı kyklopik duvarın Demeter Terası'nın doğusundaki teras üzerinde köşe yaptığı bir yerdedir. Milattan itibaren artık kullanılmaz olan Güney Liman'a açılan bu dar kapı 1.4 m genişliğindedir. Birçok defa değişikliğe uğradığı tespit edilen kapının orijinal halindeki yan duvarları iki yüzlü teknikte örülmüştür. Yarı kyklopik duvar örgüsü; yontulma özellikleri ve çevrede ele geçen ve MÖ 6. yüzyılın sonlarına ait oduğu düşünülen çanak çömlek ve pişmiş toprak parçalar; duvarın ve kapının Arkaik Dönem'de inşa edildiklerini göstermektedir [Öğün et al. 2001:35]. Kapının her iki yanındaki destek duvarları ise MÖ 4. yüzyıldan sonra inşa edilmiş olmalıdır. Kapının daraltılması ise muhtemelen MÖ 88-84 yıllarındaki Mithridates Savaşları veya sonraki korsan saldırıları ile ilişkilendirilebilir [Öğün et al. 2001:35-36]. Arkaik ve Erken Klasik Dönem suruna ait kalıntıların geri kalan kısmına kent merkezindeki Agora Çeşmesi'nin güneydoğusunda rastlanır. Bu noktadan itibaren duvar; kuzeydoğuya doğru devam edip palaistra terasının altına girer. Arkaik kentin; Herakleion'un (Küçük Kale) sırtlarından geçen duvar ile palaistra ve agora çeşmesi arasındaki duvarın çevrelediği alanda kurulmuş olup olmadığı; ele geçen çanak çömleğin yetersizliği nedeniyle henüz kesinleşmemiştir [Öğün et al. 2001:36-37]. Cadde: Kuzey Nekropolis ile kent merkezini biribirine bağlar [Öğün et al. 2001:78]. Palaistra Terası'ndaki Kubbeli Kilise'nin yaklaşık 21 m kuzeyinde açığa çıkarılan cadde döşelidir. Yaklaşık 4.9 m genişliğinde olup doğudan batıya doğru yükselir. Yapılan kazılarda üç evre tespit edilmiştir [Öğün et al. 2001:75]. Caddenin; Palaistra Terası'na ait kapının hemen batısında ve alt seviyede devam ettiği gözlenmiştir. Caddede yapılan sondajlarda MÖ 5. ve 4. yüzyıl Attika çanak çömlek parçalarının yanı sıra MÖ 3. yüzyıla tarihlenen parçalar da ele geçmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda caddenin en geç MÖ 3. yüzyılın sonunda ya da biraz daha sonra inşa edildiği anlaşılmıştır. MÖ 200 civarında inşa edildiği anlaşılan bu caddeden daha önce de bir başka caddenin varolduğu düşünülmektedir. Ayrıca; dolgu içinde ortaya çıkarılan çanak çömlek ve sıva döşemenin hemen üzerinde bulunan İmparator Titus sikkesi; caddenin MS 100 yıllarında doldurulmak suretiyle iptal edildiğini göstermektedir [Öğün et al. 2001:77-78]. Agora: Liman Agorası: Kuzeyinde stoa; doğusunda Teras Tapınağı'ndan gelen yol; güneydoğusunda Çeşme Binası ve önünden geçen bir cadde; güneyinde ticari liman ve batısında Quintus Vedius Capito Anıtı ile çevrili olan düzlük agora olarak kullanılmıştır. Bu alanda Hellenistik Dönem'den Roma Dönemi'ne kadar tarihlenen anıt ve heykel kaidelerinin yanı sıra birçok yazıtlı blok ortaya çıkartılmıştır [Öğün et al. 2001:118]. Farklı formlarda olan kaidelerin üzerindeki bronz heykeller sonraki dönemlerde eritildiği için günümüze ulaşamamıştır [Öğün et al. 2001:118-119]. Stoada ele geçen ve MÖ 6. yüzyılın son çeyreğine tarihlenen siyah firnisli Attika çanak çömlek parçalarının yanısıra MÖ 560 yıllarına ait Aphrodite figürinleri agoranın tarihi hakkında ipucu vermektedir. Araştırmacılar stoanın; Çeşme Binası ile beraber MÖ 3. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş olabileceğini ancak yine de agoranın; en geç Hekatomnoslar Dönemi'nden önce kullanılmaya başlamış olması gerektiğini düşünmektedir [Öğün et al. 2001:119]. 2009 yılında iki farklı yazıta ait bloklar ortaya çıkarılmıştır. Üçü yazılı olan bu blokların Kaunos'un siyasi yaşamındaki bilinmezlerine ışık tutacağı düşünülmektedir [Işık (U. Çörtük) 2011:20]. Stoa: Liman Agorası'nın kuzey sınırını oluşturur. Büyük bir ihtimalle tek katlı olan; 96.82 m uzunluğunda ve 8.2 m genişliğindeki bu yapı Hellenistik Çağ'ın tipik stoalarına benzer. Toplam 44 Dor sütununa sahiptir. Yaklaşık 1 m genişliğinde olan arka duvarın alt kısmı pseudo-isodomos tekniğinde örülmüştür. Üstünde orthostat karakterli bloklar vardır. Orthostatlar üzerindeki olası ahşap delikleri dolayısıyla üstteki orijinal duvarın kerpiçten inşa edildiği ileri sürülmüştür. Bugün görülen üst duvar; toplama taşlardan ve devşirme malzemeden Erken Roma İmparatorluk Çağı'nda yapılmış olmalıdır. Bir çömlek içinde bulunan I. Ptolemaios'a ait (MÖ 305-285) bir sikke; yapının MÖ 3. yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiş olması gerektiğini gösterir. Yapının yürüme zeminin altında yapılan kazılarda Arkaik; Erken Klasik ve Erken Hellenistik dönemlere ait malzeme ele geçmiştir. Bunların arasında Parthenon frizinin stilinde yapılmış olan pişmiş toprak figürinler de vardır [Öğün et al. 2001:140]. Şükran Anıtı: Stoa'nın önünde ele geçirilen iri dikdörtgen bir bloğun üzerindeki yazıttan; Kaunos halkının; kendilerini Rhodos'un zulmünden kurtaran Romalılar'a teşekkür ettikleri anlaşılmaktadır. Bu anıtın; Samos Heraionu'ndaki MÖ 188 ya da MÖ 168-167 yılına tarihlenen Dikme Anıtı ile benzerliğine dayanarak Kaunos halkının; Romalılar için bronzdan devasa bir heykel yaptıkları ve söz konusu anıtı stoanın güneydoğu köşesindeki üç basamakla çıkılan bir kaide üzerine oturttukları öne sürülmüştür [Öğün et al. 2001:122-123]. Bağış Anıtı: Şükran Anıtı'nın hemen güneyinde bir kaide üzerinde yükselen üç yüzü yazıtlı bir dikmeden oluşan bu mermer anıt; Kaunos'un prosopografyası ve onomastiği hakkında bilgiler içermekte ve aynı zamanda kente bağlı küçük yerleşim birimlerinden de bahsetmektedir. Araştırmacılar bu anıtın; kentin Rhodos Peraiası hakimiyeti altında olmadığı bir zamanda; MÖ 188'deki Antiokhos Savaşı sonrasında veya MÖ 167'den sonraki bir tarihte dikildiğini düşünmektedir [Öğün et al. 2001:121]. Lucius Licinius Murena Anıtı: Çeşme Binası ile stoanın doğu ucu arasındaki alanda tespit edilen üç kaidenin bronzdan bir heykel grubunu taşıdığı anlaşılmıştır. Ortadaki mermerden yapılmış uzun orthostat kaide üzerinde yapılan incelemeler sonucunda burada; L. Licinius Murena'nın atlı heykelinin durduğu ileri sürülmüştür [Öğün et al. 2001:123]. Sağdaki silindir kaide üzerinde Murena'nın küçük oğlu Gaius Licinius Murena; solunda ise olasılıkla Aulus Terentius Varro heykellerinin yer aldığı belirtilmektedir [Öğün et al. 2001:125]. Anıtın hemen önündeki mermer dikdörtgen kaide ise tek bloktan yapılmış bir kapağı taşımaktadır. Kapağın dar kenarının önünde bir "para atma deliği" tespit edilmiştir. Ayrıca bloğun üzerindeki izlerden; başka bir bloğun üzerine yerleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu veriler; bu bloğun bir Bağış Kumbarası olabileceğini gösterir niteliktedir. Bloklardaki işçilik ve temel taşlarının L. Licinius Murena Anıtı ile birlik içinde olması "Kumbaranın" en erken L. Licinius Murena'nın valiliği sırasında dikilmiş olabileceğini gösterir [Öğün et al. 2001:125-126]. Quintius Vedius Capito Anıtı: Stoanın batısında; 13.2 m uzunluğunda ve 2 m yüksekliğinde olan anıt mermerdendir. Bir oturma bankı üzerindeki bir kaide onun üzerinde orthostat bloklarından meydana gelen bir gövde ve gövdenin üzerindeki profilli blokların taşıdığı heykellerden meydana gelmiştir. Anıtta üç yazıt vardır. Bu sayede anıtın Quintius Vedius Capito tarafından tüm ailesi için dikildiği; bu şahsın Basileus Kaunios'un ve Leto Tapınağı'nın rahibi olduğu; gymnasiona dört defa bağışta bulunduğu; kentin sekreteri ve bayram oyunlarının yürütücüsü olduğu; kente ziyarete gelen imparator ve eyalet valilerini ağırladığı; Likya Birliği ve Dünya Atletler Birliği tarafından heykelinin dikildiği anlaşılmıştır [Öğün et al. 2001:119-120]. Tiyatro: Akropolisin batı yamacına dayandırılmış olan tiyatro Yunan tipi özelliklere sahiptir. Oldukça iyi korunmuştur [Öğün et al. 2001:53]. Cavea yarım daireden daha büyüktür. Sekiz merdivenle 9 kerkidese ayrılmış olan caveanın inşasında kireçtaşı kullanılmıştır. Bir diazoma caveayı iki bölüme ayırmıştır. Toplam 33 oturma sırasına sahiptir. 5000 kişilik kapasitesi olduğu düşünülür. Oturma yerlerinde gözlenen delikler; caveanın ahşap direkler üstünde duran bir tente ile kapatıldığına işaret etmektedir [Öğün et al. 2001:53-55]. Caveanın güney kısmı yamaca oturtulmuş; kuzey kısmı ise analemma duvarı tarafından desteklenmiştir [Öğün et al. 2001:54; Bean 2000:184]. Analemma ile sahne binası arasında tiyatroya girişi sağlayan paradoslar bulunmaktadır [Öğün et al. 2001:54]. Analemma duvarındaki deliklerden kuzeybatı paradosun; yüksek; ahşap bir kapı ile kapatıldığı anlaşılmıştır. Anakayaya oyulmuş merdiven basamaklarından birinde görülen delikler; güneydoğu paradosun da ahşap bir kapı ile kapatıldığına işaret eder [Öğün 2001:58]. Bunlardan başka diazomaya açılan iki beşik tonozlu geçiş mevcuttur. Orkhestranın yarım daireden daha büyük olması ve caveanın en alt sırasının orkhestra tabanı ile aynı düzlemde olması Yunan özelliklerini yansıtır. Orkhestra tabanı anakaya üzerine serilen sıkıştırılmış topraktan ibarettir [Öğün et al. 2001:55]. Sahne Binası iki katlıdır. İnşasında kireçtaşı kullanılmıştır. İki katlı olmasına rağmen yüksekliğinin caveayı aşmaması bir Yunan özelliğidir. Aynı şekilde sahne binasının önündeki proskenion da Yunan tipine uygun olarak orkhestraya paraleldir. Proskenion ile orkestra arasındaki bağlantı; orta akstaki bir kapı ile sağlanır. Buradan sahne binasının alt katındaki odalara gitmek de mümkündür. Sahne binasının üst katında da üç oda yer alır [Öğün et al. 2001:57]. Yapılan temizlik çalışmalarında sahne binasının güneydoğusundaki dolgudan çıkarılan üstyapı elemanlarının mermer ve kıyıtaşından yapılmış olması; sahne binasının en az iki defa yenilendiğine işaret eder [Öğün et al. 2001:56]. Bunlara ilaveten yapılan temizlik çalışmalarında bir Aphrodite torsosu ve iki kadın başı bulunmuş olması sahne binası ve paradosların çeşitli heykellerle süslü olduğunu göstermektedir [Öğün et al. 2001:57-58]. Alt caveanın yenilenmesi MÖ 150; üst cavea ve sahne binasının MS 50; sahne binasının ise MS 150-200 yıllarına tarihlenir. Ancak erken dönem özellikleri Priene Tiyatrosu ile kıyaslanan tiyatronun; proskenionda bulunan ve stilistik açıdan MÖ 4. yüzyıla tarihlenen kadın başı da göz önüne alındığında ilk inşa tarihinin Maussollos ve kardeşlerinin zamanına bağlanabileceği ileri sürülmüştür [Öğün et al. 2001:59]. 2009 yılında tiyatroya girişi sağlayan kuzey yöndeki basamaklı tonozlu girişin taş basamaklarının Geç Antik Çağ'da sökülen kısmı fırınlanmış ağaç malzemeden yeniden yapılmış ve giriş ziyaretçilere açılmıştır [Işık (Ç.G. Güray) 2011:25]. Kütüphane: Hamamın kuzeyindeki yapının bir kütüphane olabileceği öne sürülmüştür. Hamamdan daha küçük; tapınak olduğuna dair fikirler ortaya atıldıysa da; yapının içindeki duvarların düzeni ve bitişik kenarlarda iki kapının varlığı bir tapınağın planına uymayıp; kütüphane olasılığını güçlendirmektedir [Bean 2000:185]. Palaistra: Palaistra Terası ölçüm platformu ile Hamam arasında yer alır. Tarihlendirilmesi kesin yapılmamış olsa da; terasın alandaki en eski yapı olduğu belirtilmektedir [Öğün et al. 2001:70]. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu Teras Duvarı B; muhtemelen MÖ 4. yüzyılda bu öncü terasın yerini alan bir yapıya aittir. [Öğün et al. 2001:70-71]. Daha kuzeybatıda ortaya çıkarılan kuyunun anakayaya kadar indiği tespit edilmiştir. Kuyunun dibinde ele geçen dört tane oinokhoe; bir amphora ve diğer kap parçaları MÖ 600 yıllarına tarihlenirler. Bunların Kaunos'un yerli Arkaik Dönem kapları olduğu düşünülür. Bu açıdan kuyu olasılıkla MÖ 7. yüzyılın sonlarında açılmış olmalıdır. Kuyunun ağzına yakın olan dolguda ise; Arkaik; Klasik veya Erken Hellenistik Dönem malzemesi ile MÖ 2. yüzyıl kabartmalı çanak çömlek parçalarının yanısıra sigilata parçaları da bulunmuştur. Tüm bu veriler kuyunun; MÖ 200 civarında bir daha kullanılmamak üzere kapandığına işaret eder [Öğün et al. 2001:71-72]. Araştırmacılar kuyunun çok kısa bir zaman dilimi içinde kullanıldığını ve bunun da Pers Komutanı Harpagos'un kenti MÖ 6. yüzyılda tahrip ettiği yıllarla ilişkili olduğunu öne sürmektedir [Öğün et al. 2001:72-74]. 2009 yılında güney sütunlu galeri tamamen gün yüzüne çıkarılmıştır. 10 m genişliğinde ve 74 m uzunluğunda olan bu güney galerinin tabanı büyük ölçüde ana kayadır. Ana kaya kesilip düzleştirilmiş ve üzeri sıva ile kaplanmıştır. Geri kalan zeminler sıkıştırılmış topraktır [Işık (E. Kart) 2011.19-20]. Hamam: Tiyatronun kuzeybatısındadır. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda ve aynı aks üzerinde uzanan iki büyük kompleksten; palaistra ve thermeden oluşur. Ortada bir avlu ve etrafındaki üç stoadan meydana gelen palaistra kısmen anakaya; kısmen de bir teras düzlemi üzerine inşa edilmiştir. Yan stoaların ortasındaki büyük odaların Ephebeion; yanlarındaki daha küçük odaların ise yağlanma ve pudralanma yerleri olarak kullanıldığı düşünülür [Öğün et al. 2001:79]. Palaistradan hamam yapısına geçiş dört kapı vasıtasıyla sağlanmıştır. Hamam merkezi bir frigidariuma sahiptir. Kuzeydoğu kenarının önünde 1.35 m derinliğinde bir piscinia; yan duvarlarında ikişer büyük niş vardır. Apsisteki bir kapı ile laconicuma ve oradan da caldariuma; nişlerin arasındaki tonozlu kapılardan da kuzeybatı ve güneydoğuda simetrik olarak düzenlenmiş ambulacrum ve tepidariumlara ulaşmak mümkündür. Bizans Dönemi'nde bu oda bir kilise olarak kullanılmıştır [Öğün et al. 2001:80-81]. Frigidarium'un kuzeyinde yer alan 4.6 m çapındaki yuvarlak planlı oda laconicum; terleme odası olarak tanımlanmıştır. Caldarium ile laconicumun hypokaust sistemlerinin birbirine bağlı olduğu saptanmıştır [Öğün et al. 2001:82]. Frigidariumun her iki yanındaki dikdörtgen planlı mekanlar toplantı ve kapalı salon sporlarının yapıldığı birer ambulacrumdur. Kompleks içindeki odalar arasında geçiş trafiğini sağlamak gibi önemli bir işlevleri de vardır [Öğün et al. 2001:82-83]. Yapının güneybatısındaki caldarium dikdörtgen planlıdır. Odanın kuzeydoğu duvarındaki yan kapılarla tepidarium odalarına; ortadaki kapı ile de lacanicuma geçmek mümkündür. Cephe duvarında yer alan tonozlu üç pencere ile mekan gün ışığı alır. Sonraki tarihlerde üzerine inşa edilen bir başka yapı hypocaust sistemini tahrip etmiştir. Tavan örtüsünün frigidarium ve ambulacrum odaları ile aynı olduğu düşünülmektedir [Öğün et al. 2001:84]. Ambulacrum odaları gibi simetrik düzenlenen iki tepidarium; ya da ılıklık odası dikdörtgen planlıdır. Bunlar; caldarium ile ambulacrum odaları arasında yer alır. Yapılan çalışmalar sonucunda hypocaust sistemlerinin tahrip olduğu anlaşılmıştır [Öğün et al. 2001:84]. Yapı Roma Dönemi'ne tarihlenir. Nymphaion: Liman Agorası'nın kuzeydoğusundadır. Bean tarafından limana yakınlığı nedeniyle bir Gümrük Binası olabileceği öne sürülen yapıda yapılan kazı çalışmaları; çeşme yapısı olduğunu ortaya koymuştur [Öğün et al. 2001:127-128]. Görkemli bir teras duvarının hemen önüne kireçtaşından inşa edilen yapının cephesi agoraya dönük olup; önündeki ana caddenin altından ana kanalizasyonlardan biri geçmektedir. Belirlenen iki evreden ilkinde; çeşme in antis planlıdır; arka bölmede suyun depolandığı bir havuz; önde ise iki sütunlu bir ön mekandan meydana gelmiştir. Konumu ve plan yapısı açısından Erken Hellenistik Dönem çeşme binaları ile benzerlik göstermektedir. Kazılarda ele geçen yapı adakları da bu döneme uygundur [Öğün et al. 2001:128-130]. İkinci evrede ön mekan kaldırılmış ve havuz büyütülmüştür. Güneybatı duvarı ve anta cephesindeki yazının harf karakteri MS 1. yüzyıla işaret eder. Bulunan bir başka yazıtta Vespasianus'un ismine rastlanması çeşmedeki ilk ana değişikliğin bu imparator zamanında gerçekleştiği şeklinde yorumlanmaktadır [Öğün et al. 2001:131-133]. Çeşme yapısının limana bakan duvarının dış yüzünde ve anta cephesindeki yazıt; Kaunos'ta uygulanması zorunlu olan yeni gümrük nizamnamesi hakkındadır. Nizamnamede kent çevresinin alüvyonla dolmaya başlaması yüzünden ticaretin sekteye uğramaması için ithal ve ihraç edilen mallardan alınan vergilerin azaltılması amaçlanmıştır. Bu kararname ile bağışta bulunan kişiler de onurlandırılmıştır [Öğün et al. 2001:133]. Tapınak/Kutsal Alan: Dionysos Tapınağı: Tiyatronun doğusunda yer alır. Burada tiyatrodaki gösterilerden önce gerekli törenlerin yapıldığı da ileri sürülmüştür. Kuzey-güney doğrultulu yapı bir naos ve pronaostan oluşmuştur. Olasılıkla templum in antis planlıdır [Öğün et al. 2001:60]. Tapınağın orijinal inşasında kireçtaşından kaba bosajlı bloklar kullanıldığı saptanmıştır. Pronaos ile naosu birbirine bağlayan 2.12 m genişliğindeki kapıya ait eşik in situ haldedir. Bu bölümde Ortaçağ yapılarına ait kalıntılar da mevcuttur. Kentin kuzeybatısındaki sur duvarı ile tapınağın orijinal duvarlarının benzerliği göz önünde bulundurularak; tapınağın MÖ 4. yüzyılda inşa edildiği düşünülür [Öğün et al. 2001:60-61]. Yan duvarlardaki genişlik farklılığı ve değişik örgü teknikleri; tapınağın en azından bir defa onarımdan geçtiğine işaret eder [Öğün 2001:60]. Tapınak işlevini yitirdikten sonra mezarlık alanı olarak kullanılmıştır [Öğün et al. 2001:61]. Teras Tapınağı: Agoranın kuzeydoğusundaki geniş bir düzlükte yer alır [Öğün et al. 2001:85]. Tapınağın içinde bulunduğu temenos; sütunlu bir galeri ile çevrilidir. Dor düzenindeki galeri düzgün bir dörtgen şeklinde tasarlanmamıştır. İnşasında mermer ve kıyıtaşı kullanılmıştır. Temenosa giriş kuzeydeki İon düzeninde bir propylon ile sağlanmıştır. Galerinin doğu kanadı tapınağın önündeki antalarla birleşir. Kanadın her iki köşesinde kalp biçimli birer sütun kullanılmıştır [Öğün et al. 2001:91]. In antis planlı olan ve kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda inşa edilen tapınak Dor düzenindedir. Naosun üçte biri uzunluğunda bir pronaos ve kareye yakın naostan meydana gelir [Öğün et al. 2001:88]. Yapılan incelemelerde kullanılan mermer malzemenin devşirme olduğu anlaşılmıştır [Öğün et al. 2001:88-89]. Yapılan araştırmalar ve gözlemler sonucunda; sondajlarda bulunan çanak çömlek parçalarının da yardımıyla; tapınağın en geç MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olması gerektiği anlaşılmış; naos tabanının altında bulunan ve Maximus Caesar Germanicus'a ait olan sikke de; binanın son olarak MS 3. yüzyılda kullanıldığını göstermiştir [Öğün et al. 2001:89-90]. Yuvarlak Yapı: Teras Tapınağı'nın eksenine teğet olarak inşa edilmiştir. Peristasis; eksedra ve ortasındaki yuvarlak bir sunaktan oluşan yuvarlak yapının inşasında mermer ve kıyıtaşı kullanılmıştır [Öğün et al. 2001:91-92]. Teras Tapınağı'nda olduğu gibi mermer malzeme devşirmedir [Öğün 2001:93]. Bir iç; bir de dış stylobata sahip olduğu anlaşılan yapının; 14 sütunu olduğu ve sütun aralarının belli bir yüksekliğe kadar bir parapetle kapatıldığı düşünülmektedir. Peristasisin bir girişi olmadığı ve üstünün bir çatı ile örtülmüş olduğu ileri sürülmüştür [Öğün et al. 2001:92]. Sunak; yuvarlak avlu ve içeri giriş vermeyen peristasisi ile bu yuvarlak yapının; kentin kurucusu ile ilişkili bir kutsal alan; bir Abaton-Heroon olduğu ileri sürülmüştür. Yuvarlak Yapı; üzerine inşa edildiği dolgudan gelen malzemeye dayanarak; en erken MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir [Öğün et al. 2001:93]. Sunağın önünde yapılan sondajda; peristasis tabanının 6.5 m aşağısında; 3.5 m yüksekliğinde piramidal bir taş ortaya çıkarılmıştır. İki parça halinde kırık olarak ele geçen bu taşın hemen yakınında kül artıkları; çeşitli hayvan kemikleri; renkli çakıl taşları ve birçok çanak çömlek parçası bulunmuştur. Buluntular taşın bir kült objesi; bir baitylos olduğunu gösterir. Sondajdan elde edilen siyah firnisli çanak çömlek parçaları MÖ geç 5. yüzyıl; erken 4. yüzyıla; diğer kap parçaları ise en geç MÖ 4. yüzyılın ortalarına tarihlenmiştir [Öğün et al. 2001:93]. Bir sonraki evrede baitylosun 12x8 m boyutlarındaki bir duvarla çevrildiği tespit edilmiştir. Duvara ait herhangi bir girişe rastlanmamıştır. Uzun kenarlar yaklaşık 2 m genişlikteyken; kuzey duvar genişliğinin 5 m'ye ulaşması; eğimden ötürü bu yönden gelen erozyonu önleme amacına bağlanır [Öğün et al. 2001:93-94]. Apollon Kutsal Alanı: Liman Agorası'nın kuzeydoğusunda; Teras Tapınağı'nın batısında bir teras üzerinde yer alır. Güneyinde stoa; batısında Aphrodite Euploia Kutsal Odası vardır [Öğün et al. 2001:98-99]. Terasın büyük bir bölümü anakayadan oluşmuştur. Anakaya; Ziyafet Binası'nın arka duvarını oluşturan teras duvarı ile stoa yönünde inşa edilmiş olan bir başka teras duvarı tarafından sınırlandırılmıştır [Öğün et al. 2001:101-102]. Sınırlandırılan bu alan mümkün olduğunca aynı seviyede düzeltilmiştir. Aralarda kalan boşluklar ve anakayanın eğimli kısmı doldurulmuştur. Dolgudan ele geçen çanak çömlek parçalarına göre teras; en erken MÖ 4. yüzyıl içinde yapılmış olmalıdır [Öğün et al. 2001:102]. Bu alanda tespit edilen Ziyafet Binası ve ikinci bir temenosa ait mimari kalıntılar Geç Klasik ve sonrasına aittir. Ziyafet Binası: Temenos alanının büyük bir bölümünü kuzeyde sınırlar [Öğün et al. 2001:103]. Taban; düzeltilmiş anakayadan ibarettir. Temenostan basamakla çıkılan uzun ince ön mekan ile beş odalı dikdörtgen ana mekandan oluşur. Beş odadan her biri ön mekana bir kapı ile bağlıdır. İç yan duvarların önünde 11 klinenin olması; yapının; bir andron olabileceğini gösterir [Öğün 2001:104-105]. Yan odaların işlevi ise anlaşılamamıştır. Toplama taşlarla harçsız örülen orijinal duvar çok az yerde korunabilmiştir. Sonraki dönemlerde orthostat bloklarının üzerine kalitesiz duvarlar örülmek suretiyle bina farklı işlevlerde kullanılmaya devam etmiştir. 3 Numaralı andronun zeytinyağı işliği olarak kullanıldığı tespit edilmiştir [Öğün et al. 2001:105-106]. Temenos: Ziyafet Binası'nın güneybatı duvarının önündeki kayalık alanın etrafı bir temenos duvarı ile çevrilidir. Genişliği yaklaşık 1.2 m olan bu duvarın en erken Klasik Çağ'ın sonlarında inşa edildiği öne sürülmektedir. Anakaya yükseltisinin tam merkezinde; 4.70x3.75 m ölçülerinde ve 2 m derinlikte bir çukur açmak suretiyle bir kült odası oluşturulmuştur. Odanın güneybatı duvarında niş vardır. Taban üzerindeki yanık ahşap izlerinden tavanın ahşap olabileceği öne sürülmüştür [Öğün et al. 2001:107-108]. Apollon Kutsal Alanı'ndaki anakayanın birçok noktada düzeltilmiş olmasına rağmen temenos alanı içindeki anakayanın düzeltilmeden bırakılması Kybele ile ilgili eski bir geleneği anımsatır [Öğün 2001:109]. Kayaya oyulan Kutsal Oda'nın tabanına yakın bir konumda ele geçmiş olan bir Artemis heykelciği buranın; Kybele geleneğinin bir devamı olarak Artemis'e adandığına işaret eder. Apollon ve Artemis kültlerinin bir arada bulunması akla Letoon ve Didyma'yı getirir [Öğün 2001:109]. Protogenes Eksedrası: Ziyafet Binası'nın hemen önünde yer alır. Apollon Kutsal Alanı'ndaki eksedra MÖ 306 yıllarında yaşadığı bilinen Protogenes tarafından tanrılara adanmıştır [Öğün et al. 2001:111]. "Aphrodite Euploia Kutsal Odası" olarak adlandırılan yapı Liman Agorası'ndaki kuzey stoanın güneyindedir. Stoaya ait arka duvarın kuzeybatı köşesinin 32 m doğusunda iki kanatlı bir kapı vardır. Bu kapıdan dikdörtgen bir odaya girilir. Yapılan incelemeler; odanın stoadan daha sonraki bir zamanda inşa edildiğini göstermiştir [Öğün et al. 2001:142]. Odanın içinde bulunan ve bugün Bodrum Müzesi'nde sergilenen bezekli ve kabartmalı mermer bir sunak üzerinde görülen Zeus ve Aphrodite Euploia'ya ait figürler sayesinde odanın; Aphrodite Euploia'ya ait kutsal bir oda olduğu ve en erken Roma Dönemi'nde inşa edildiği anlaşılmıştır [Öğün et al. 2001:142-144]. Ancak tabandaki mermer döşeme ile duvarlar arasındaki açı; döşemenin daha eski bir tapınağa ait olabileceğini düşündürmüştür. Tapınağın güney duvarı önünde ele geçen Aphrodite Eupolia figürinlerinden birinin; birçok antik yerden iyi bilinen MÖ 560 yıllarına ait Aphrodite figürinlerine benzemesi; aynı alanda; yaklaşık 600 yıldan beri Aphrodite'ye adanmış tapınakların olabileceği düşüncesini akla getirmektedir. Bu açıdan; Roma Dönemi'ne ait olan mevcut tapınağın duvarları ile uyumlu olmayan mermer döşeme; büyük bir ihtimalle daha eski bir Aphrodite Tapınağı'na aittir. Stoanın yapımı sırasında bozulan bu eski tapınağın yerine; stoanın planını bozacağı bilinmesine rağmen; yeni bir tapınak yapılmış olmalıdır [Öğün et al. 2001:144-146]. Kuzeydoğu Terası: Küçük Kale'nin kuzeydoğusunda 80x30 m boyutlarındaki bir alandadır. ki limana; denize ve kente hakim durumdadır. Düzlük; anakaya tıraşlanarak oluşturulmuştur ve üzerinde hiçbir mimari elemana rastlanmamıştır. Yapılan kazılarda adak malzemesi olduğu düşünülen hayvan kemikleri ve çanak çömlek parçaları ele geçmiştir. Düzlüğün ortasında bırakılan 5.8x4.8 m boyutlarındaki yükselti; araştırmacılar tarafından doğal bir sunak olarak yorumlanmıştır. Tüm bu veriler ışığında bu alanın; dinsel bir işlev taşıdığı düşünülmüştür [Öğün et al. 2001:156-157]. Demeter Terası: Küçük Kale'nin kuzeybatı yamacının yaklaşık olarak ortasında yer alır. Terasın güneydoğusunu sınırlayan kent suru dışında; çevresi 32.2x31.1 m boyutlarındaki duvarla çevrilidir [Öğün et al. 2001:157]. Güneybatı duvarın önündeki anakayanın üzerinde karışık bir halde bulunan çok sayıda pişmiş toprak adak eşyası; yakınlardaki bir kutsal alanın "adak çöplüğü" olarak kulanıldığına işaret etmektedir [Öğün et al. 2001:159]. Adaklar; kutsal alanın Demeter'e ait olduğunu ve en erken MÖ 4. yüzyıla tarihlenebileceğini gösterir. Ancak kutsal alanda henüz detaylı bir çalışma yapılmamış; hatta Demeter'e ait tapınağın tam olarak yeri bile saptanamamıştır [Öğün et al. 2001:159-160]. 2009 yılında bu teras üzerinde kalıntıları günümüze ulaşan üç nefli kilisede sondaj çalışmaları yapılmış ve adak yerleri tespit edilmiştir. Ele geçirilen malzeme arasında pişmiş topraktan yapılmış olanlar sayıca fazla ve çeşitlidir. Kandiller, farklı tiplerde figürinler, minyatür vazolar bunlar arasında en önemli olanlardır. İki farklı adak türü daha vardır ki bunlar bugüne kadar bilinen Demeter adakları içinde bilim dünyası için yenidirler: Sikke ve domuz yavrusu kemikleri. Toplam 112 adet sikke adak olarak sunulmuştur [Işık (M. Bulba-M. Doyran) 2011.21-22]. Zeus Soter Temenosu: Agora ile palaistra arasındaki yapay teras üzerindedir. Anakaya üzerinde 2.5 m yüksekliğinde konik şekilli bir taş bulunmuştur. En erken evresi MÖ erken 4. yüzyıla aittir. Bu evrede yakınında bir teras duvarı da vardır. Kutsal olduğu sanılan taşın altında yüzeyi düzleştirilmiş bir kaya bloğu ortaya çıkarılmıştır. Bulunduğu yerle ilintili olarak; bloğun kültle ilişkisi üzerinde durulmaktadır [Diler 1996:319-320]. Akropolis zirvesinde 15x35 m boyutlarında bir yapıya ait temel kalıntıları tespit edilmiştir. Bu yapının güneybatısında; 20 m kadar aşağısında bir başka teras oluşturulmuş ve güneyde; yarı kyklopik tarzda örülmüş; en az 50 m uzunluğunda bir teras duvarı ile sınırlandırılmıştır. Burada yapılan sondajlarda siyah firnisli Attika içki kapları ve amphoralara ait parçaların yanı sıra bir adet Bizans parçası bulunmuştur. Herhangi bir yapı kalıntısına rastlanmamıştır. Zirvedeki teras ile bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Ayrıca zirvedeki terasın altında bir mağara girişi mevcuttur. Bu verilerin ışığı altında zirve terasında yer alan yapının bir sunak olduğu ve Basileus Kaunios Kültü ile ilişkili olabileceği öne sürülmüştür [Öğün et al. 2001:48-49]. Nekropolis/Mezar: Kaunos Kenti'ndeki mezarlar oldukça çeşitlilik gösterir. Bunları kaya mezarları; anıt mezarlar ve sandık mezarlar başlıkları altında incelemek mümkündür. Kaya Mezarları; Balıklar Dağı'nın Kuzey Koy'a bakan cephesinde 167 mezar yedi farklı alanda gruplanmıştır [Öğün et al. 2001:163]. Bunlardan hiçbiri MÖ 4. yüzyılın ikinci çeyreğinden daha eskiye tarihlenmemektedir. Tapınak Cepheli Mezarlar içinde daha çok in antis tipinde; bazen de prostylos tipinde planları olan örnekler vardır. Dor düzeninde tek bir mezarın dışında hepsi İon düzeninde yapılmıştır. Mezarların cepheleri tıpkı tapınak cephelerinde olduğu gibi detaylı bir şekilde bezenmiştir. Dikdörtgen planlı mezar odalarında arka ve yan duvarların önünde yastıklı klineler oyulmuştur. Bazı mezarlarda ise ortadaki alanın; sonraki zamanlarda oyulmak suretiyle khamasorion haline getirildiği tespit edilmiştir. Bütün bu özellikleri ile bu mezarların; aile mezarları olarak kullanım gördüğü düşünülmektedir. Ele geçen bulgulardan boya kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezarların çok azında yazıt vardır; bunlardan bir tanesi Karcadır. Bazı mezarlarda; giriş holü duvarları üzerinde görülen yan yana kısa çizgilerin; inşaatta çalışan işçilerin yevmeyilerini gösterdiği düşünülmüştür [Öğün et al. 2001:163-164]. Tapınak cepheli mezarlara göre daha yalın bir tarzda yapılmış olan Basit Oyma Mezarlar kayalığın içine açılmış oyuklar şeklindedir. Özellikleri bakımından da kendi içlerinde çeşitlilik gösteren mezarların bazılarında birden çok kline varken; bazılarında hiç yoktur. Cephesine sadece antalar işlenmiş örneklerin yanısıra hiçbir ayrıntı işlenmeden bırakılmış olanlar da vardır [Öğün et al. 2001:166]. Mezarlarda bulunan malzemenin yardımıyla tapınak cepheli mezarların yapımının en erken Maussollos'un zamanında (MÖ 377-353/2) başladığı ve MÖ 2. yüzyıla kadar devam ettiği anlaşılmaktadır [Öğün 2001:168-170]. Roos'un yaptığı araştırmalar [Roos 1978:427-432]; tapınak cepheli mezarların; MÖ 4. yüzyıla kadar bağımsızlığını koruyabilen Kaunos etkili olduğunu ve bu tip mezarlara doğuda Tlos ile batıda Idyma arasında rastlandığını göstermiştir. Niş Mezarlar'a; Kızıltepe'nin Alagöl kıyısına bakan cephesinde ve kuzey Koy'un batı tarafındaki bir kayalık burnun üzerinde rastlanmıştır [Öğün et al. 2001:166]. Kaya Nekropolisi'nde ele geçen üç mermer plakanın; nişlerin ağzını kapatmak için kullanıldığı ve bu plakaların üzerine üçgen alınlık kazıldığı tespit edilmiştir. Plakaların üzerindeki boya izlerinden de alınlığın altında bir tapınağın resmedilmiş olabileceği düşünülmüştür [Öğün et al. 2001:167-168]. Kuzey Kaya Nekropolisi'nde yapılan çalışmalarda lahit tekneleri; sandık mezarlar ve kaya kemikliğinin yanı sıra kaya nişleri; kaya çanakları; stel yuvaları gibi çok çeşitli öğelere rastlanmıştır. Anıt Mezar I: Akropolisin güneydoğuya uzanan alçak yükseltisi üzerinde yer alan ve güneybatıya bakan mezar; dar bir giriş holü ve tek bir mezar odasından oluşur. Giriş holündeki kaya sunağının ölü kültü ile ilişkili olduğu düşünülmüştür. Yapılan incelemeler; mezarın bindirme tonozla örtülü olduğunu ve cephesinde üçgen bir alınlık bulunduğunu göstermiştir. Duvarlardaki çivi delikleri buralara girland ve birtakım ölü hediyelerinin konulmuş olabileceğine; arka duvardaki izler ise olasılıkla duvarları süslemede boyayla yapılmış panoların kullanıldığına işaret eder. Mezar; alınlıklı cephesiyle Kaunos'ta görülen Tapınak Cepheli Kaya Mezarları'nı; bindirme tonozlu örtüsüyle de Batı Anadolu mezarlarını andırmaktadır. Bunlara ilaveten bir giriş holünün ve duvar bezemelerinin varlığı da; Makedonia mezar geleneğinin yansıması olarak düşünülmüş ve mezar MÖ 300 yıllarına tarihlendirilmiştir [Öğün et al. 2001:172]. Anıt Mezar II: Mezar; Kaunos'un yaklaşık 4 km batısındaki Mezargediği Mevkii'nde en yüksek noktada inşa edilmiştir [Öğün et al. 2001:175]. Kireçtaşı bloklarla kaplı tabanı anakaya üzerine oturtulan yapı doğu-batı doğrultuludur. Kareye yakın bir planı vardır. Mezar odasına giriş; İon düzeninde zengin bezemeli bir kapı ile yapılmaktadır. Yapılan incelemelerde; anıtın podyum üzerinde durduğu; İon düzenindeki üstyapısının sütunlarla taşınmadığı; mezar odasının iç kısmının mermer hatıllarla örüldüğü ve cephenin alınlıksız olduğu anlaşılmıştır. Mezarın; bezeme stiline göre en erken MÖ 350 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir [Öğün et al. 2001:174]. Monopteros: Küçük Kale'nin kuzeybatı yamacı ile liman arasında kalan düzlükte mimari elemanlarla beraber üç kadın heykeli ve bir Herme bulunmuştur [Öğün et al. 2001:147]. Yapılan incelemeler sonucunda yapının; üç basamaklı ve yaklaşık kare planlı bir altyapı ve sekiz İon sütununun taşıdığı üst yapıdan oluştuğu saptanmıştır. Naosa ait hiçbir mimari eleman bulunmamasından ötürü yapının etrafının açık olduğu; çatının sadece sütunlar tarafından taşındığı ileri sürülmüştür [Öğün et al. 2001:150]. Konik çatının yüzeyi "balık pulu" motifiyle bezenmiştir. En tepedeki kaide biçimli blok; çatı bloklarını birbirine bağlamaktadır [Öğün et al. 2001:150]. Yapının toplam yüksekliğinin genişliğinden daha fazla olması; Vitruvius'un monopteroslarla ilgili kuralına uygundur. Bir sütun başlığı ve kadın heykellerinin stil özellikleri bu yapının MÖ 1. yüzyılda inşa edildiğini göstermektedir [Öğün et al. 2001:151]. Yapının işlevi ile ilgili iki farklı görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan birine göre bu dönemde Kaunos ile Roma'nın arasının iyi olmasından ötürü; Roma'da sıklıkla rastlanan böyle bir yapının bir benzerinin de Kaunos'ta yapılmak istenmesidir. İkinci görüşe göre ise; burası gömü amaçlı inşa edilmiştir. Sütun aralarına yerleştirilmiş olduğu düşünülen kadın heykelleri ve köşelere oturtulan aslan heykellerinin Arkaik Dönem'den itibaren mezar yapıları ile ilgili olması bu görüşü desteklemektedir. Bu eski Anadolu geleneği Roma Dönemi'nde de devam etmiştir [Öğün et al. 2001:151-152]. Sandık Mezarlar: Kaunos surunun dışında kalan yamaçta ve Çömlekçi Tepe'de yapılan kazılarda; arka dar kenarı anakaya önüne inşa edilmiş; diğer dar kenar ise bir blok ile kapatılmış dikdörtgen biçimli mezarlar tespit edilmiştir. Mezarlarda ele geçen adak eşyalarının çoğu MÖ ve MS 2. yüzyıl arasına tarihlenmektedir; çok azı da MÖ 3. yüzyıla aittir [Öğün 2001:176]. İşlik: Yuvarlak Yapı; Liman ile sırt arasında yer alır. Yanındaki derin çukurda (kil havuzu) MÖ 9. yüzyıla kadar tarihlenen çanak çömlek parçalarının üretimi için kullanıldığı anlaşılmıştır. Diğer: Kentin 200 m kadar kuzeyinde bulunan 80 cm yüksekliğindeki Arkaik Dönem'e ait atlet heykeli Bodrum Müzesi'nde muhafaza edilmektedir. Üzerinde yapılan incelemeler sonucunda teknik özellikleri dolayısıyla Erken Arkaik Dönem'e ait olabileceği öne sürülmüş; Kyzikos ve Samos kourosları ile yapılan kıyaslamalar itibariyle MÖ 550-530 yıllarına ait olabileceği düşünülmüştür [Gürman 1975:13-14].
Yorum ve tarihleme:


Liste'ye