©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Alinda

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Alinda
Türü:
Kent
Rakım:
m
Bölge:
Ege
İl:
Aydın
İlçe:
Karpuzlu
Köy:
Merkez
Araştırma Yöntemi:
Yüzey Araştırması
Dönem:
Klasik Hellenistik Roma

     


Yeri: Aydın İli; Karpuzlu İlçesi'nde (Demircideresi) yer alır. Aydın'dan Muğla'ya giderken yaklaşık 30 km sonra güneybatı istikametinde devam eden yola sapılır. Bu yolda 26 km kadar gidilince antik kente ulaşmak mümkündür [Özkaya et al. 1999:299].
Konumu ve Çevresel Özellikleri:
Tarihçe: Anadolu'nun içlerinden Ege kıyılarına giden yol üzerinde olması kentin stratejik önemini arttırmıştır. Araştırmacılar; Hitit Kralı II. Murşili'nin Ahhiyawa Kralı'na yazdığı Tawagalawas mektubunda adı geçen Iyalanda adlı kentin Alinda olduğunu düşünmektedir. Bu görüşün tam olarak kanıtlanabilmesi için kentte arkeolojik kazı yapılması gerekir [Özkaya-San 2000:263-264]. MÖ 5. yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği'ne vergi ödemiş olduğu bilinmektedir [Özkaya-San 2003:242]. Strabon'un bildirdiğine göre Maussollos'un kızkardeşi Ada; kardeşi Piksodaros tarafından MÖ 340 yıllarında Alinda'ya sürülür. MÖ 334'te Karia'ya gelen Büyük İskender ile işbirliği yapan Ada; Alinda'yı İskender'e verir. İskender de Ada'yı kraliçe ilan eder. Alinda akropolisinin kuşatılmasını Ada'ya devreder [Strabon 14; 2; 17]. Bu tarihten itibaren kentte önemli gelişmeler olur. Kentin bir süre "Latmos Bölgesi'ndeki Aleksandreia" olarak anılması ve Praksiteles'in yaptığı Aphrodite heykeline sahip olması bu gelişmelerle ilişkilendirilmektedir. Ada'nın yeniden kraliçe olmasıyla birlikte; Makedonyalılar ile iyi ilişkiler kurulduğu göz önüne alınarak; kentin hızla Yunan kültürünün etkisi altına girdiği düşünülür. Laumonier'in yaptığı araştırmalarda Roma İmparatorluk Dönemi'ne ait olan sikkeler üzerinde Zeus ve Apollon (Pius; Severus ve Caracalla zamanında) tiplerinin yanısıra çiftebalta ve şimşek demeti sembollerine rastlanmıştır [Anabolu 1967:88; 90-91; Laumonier 1958:432]. Alinda'nın; MS 3. yüzyıla kadar sikke bastığı bilinmektedir [Özkaya et al. 1999:300].
Araştırma ve Kazı: Alinda ilk defa Pococke ve Chandler tarafından 18. yüzyılda ziyaret edilmiştir. Buradaki kalıntıların Alinda'ya ait olduğu ilk defa Fellows tarafından ileri sürülür. Civarda bulunan sikkeler vasıtasıyla bu görüş doğrulanmıştır [Paton 1896:240]. 19. yüzyılda Tremaux ve Le Bas; 1889'da Kiepert ve Fabricius agorada birtakım çalışmalar yapmıştır [Anabolu 1967:89]. Daha sonraki yıllarda Anabolu; Bean ve Doruk tarafından kentte araştırmalar yapılmıştır [Özkaya et al. 1999:300-301]. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma:
Buluntular:
Kalıntılar: Biri 150 m diğeri 180 m yüksekliğinde iki akropolis ve güneybatıya doğru alçalan yamaç üzerinde kurulmuş olan kentin güneybatı tarafı hariç diğer yönleri dik yamaçlar vasıtasıyla doğal olarak korunmaktadır. Hellenistik Dönem'den itibaren yerleşim güneybatı yamaca doğru ilerlemiştir. Batıdaki akropoliste bulunan kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla yoğun yerleşim görmüştür; ancak yapılar tanımlanamamıştır. İki akropolis; güneyi sur duvarı ile çevrili eğimli bir yol ile birbirlerine bağlanmıştır. Kentin en önemli yapıları genel olarak aşağı akropoliste yoğunlaşır [Özkaya et al. 1999:301; 303]. Sur: Toplam uzunluğu yaklaşık 1.400 m'yi bulan surlar genel olarak iyi durumdadır. Yerel taş olan granit bloklardan inşa edilen duvar; isodomos tekniğinde yapılmıştır. Aralarında atkı taşları da kullanılan duvar bloklarının kenarları işlenmiş; yüzeyleri ise bosajlı olarak bırakılmıştır. Malzeme ve işçilik açısından bakıldığında yerel özellikler gösteren sur bulunduğu arazinin doğal yapısı ile uyumlu bir şekilde inşa edilmiştir. Şimdiye kadar 19 adedi tespit edilmiş olan kuleler; inşa teknikleri açısından surlarla benzer özelliktedir. Yatay blokların arasına çapraz blokların yerleştirilmesi genel olarak kullanılan duvar tekniğidir. Aynı tekniğe su kemerinde; yukarı akropolisteki yapılarda; tiyatro ve agorada da rastlanmıştır. Alabanda; Amyzon ve Teke Kale gibi Kuzey Karia yerleşmelerinde de görülen bu teknik olasılıkla Karia Bölgesi'nde MÖ 7. ve erken 6. yüzyıl ile MÖ 3-2. yüzyıllar arasında kullanılmıştır. Kraliçe Ada ile önemi artan Alinda'da sur ve kulelerin daha çok MÖ 4. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. Kentin batısındaki yukarı akropolis de yerel granitten yapılmış sur ile çevrilidir. Batıda ve doğuda ikişer kule vardır. Doğudaki kuleler bir kapıyı destekler haldedir. Güneyde; iki ucunda birer kuleye ait kalıntılar bulunan ikinci bir sur parçası mevcuttur. İki akropolis arasında yer alan eğimli yolun güney tarafı bir sur duvarı ile korunmaktadır. Her iki akropoliste de görülen kuleler; aşağı akropoliste daha iyi korunmuştur. Bu dikdörtgen planlı kuleler iki katlıdır ve yaklaşık aynı aralıklarda inşa edilmiştir. İçlerinden çok iyi korunmuş olan; düzgün ve işlenmiş taşlardan inşa edilmiş bir kule kentin kuzeyine hakim durumdadır. İkinci katı pencerelidir. Ön tarafındaki kapı girişinin üzerinde yer alan dört yuva; buradan ahşap bir merdiven vasıtasıyla üst kata girildiğini gösterir. Bu kulenin benzerlerine Teke Kale; Ataulusu; Kurun Dere; Hasanlar; Amyzon ve Alabanda'da rastlamak mümkündür. Araştırmacılar kulenin büyüklüğünü; askeri işlevine bağlamaktadır [Özkaya et al. 1999-301-302; Özkaya-San 2003:236]. Agora: Aşağı akropolisin güneybatısında; tiyatronun güneydoğusunda yer alır. Agora 35x100 m ölçülerindedir. Agoranın batısında herhangi bir portiko olmadığı; buna karşın kuzeyinde bir stoanın mevcut olabileceği; güneyinde ise 3 katlı; doğu-batı yönünde uzanan ince ve uzun bir stoa yapısının yer aldığı bilinmektedir. Yaklaşık ölçüleri 100x12 m olan stoanın ilk iki katı agora seviyesinin altında; üçüncü katı ise agora ile aynı seviyededir. Yapının genelinde granit kullanılmıştır. Çevre duvarlarının dış yüzü bosajlıdır. Pseudo-isodomos örgü uygulanmıştır. Kenet; dübel ya da zıvana kullanılmaksızın inşa edilen duvarlarda bağlayıcı taşlara rastlanmıştır. Alt kat; uzun kenarlara paralel uzanan ortadaki bir duvar ile ikiye ayrılmıştır. İki oda dizisinden meydana gelir. Güney kısımdaki odalar 12 kapı ile dar bir terasa açılır. Bu odaların bazıları birbirine de geçit verir. Kapıların bir kısmı kemerlidir. Odaların güney duvarlarında küçük boyutlu ve yüksek pencereler vardır. Bu odaların dükkan ya da küçük atölye işlevinde kullanıldığı düşünülmektedir. Bu özelliği ile Assos Agorası Güney Stoası; Aigai Pazar Yapısı ve Korinth Kuzey Yapısı ile karşılaştırılmaktadır [Doruk 1988:1126-1127]. Güney duvarının orta kat seviyesinde daralması; döşeme kirişleri yapının eni doğrultusunda oturtulabilmesini sağlamıştır. Orta Kat çift yarım sütunlu 20 adet paye ile iki bölüme ayrılmıştır. Yarım sütunlar Dor düzenindedir. Güney duvarında ayrı seviyede yer alan pencere sıraları mevcuttur. Alttaki sıradaki 37 pencere; üst sıradakilere göre daha sık yerleştirilmiştir. Alt sıradakilerin içeriye doğru eğimli yapılması suretiyle doğal aydınlatma arttırılmıştır. İkinci katın batı cephesindeki açıklık bazı araştırmacılar tarafından bir kapı olarak tanımlanmışsa da hava akımını hızlandırmak amacıyla ve depodaki çürük malların dışarı atılmasında kullanıldığına dair görüşler de vardır [Doruk 1988:1129]. Zayıf ışık aldığı ve girişlerinin yetersiz olduğu düşüncesiyle genel bir depo işlevinde kullanılmış olabileceği üzerinde durulmaktadır. Üst Kat ortada bir sütun dizisi ile iki bölüme ayrılmıştır. Kuzeye bakan ön cephesinde bir sütun dizisi daha yer alır. Günümüze kadar gelebilmiş yapı öğeleri çok az olduğundan kesin yargılarda bulunmak zordur. Güneşin ve yağmurun etkisinden uzak bir gezinti yeri olarak yapıldığı söylenebilir. Orta kattaki sütunların Dor düzeninde olmaları ve yakın çevredeki yapılarda İon düzenine rastlanmamasından ötürü bu kattaki sütunların da Dor başlıkları olduğu öne sürülmüştür [Doruk 1988:1131]. Her iki dar cephede de aralarında korkulukların olduğu beşer postament yer alır. Aynı şekilde üst katın güney cephesinde de postamentli bir sütun sırasının olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar üstyapı elemanlarına tamamıyla ulaşılamamışsa da çatının beşik çatı tipinde olduğu tahmin edilmektedir. Agorada bulunan iki arşitrav bloğu üzerinde yapılan incelemelerde iki fascia ve üstünde dışbükey bir profil saptanmıştır. Her ne kadar Dor düzenindeki yapılarda arşitrav genellikle fascialı değilse de; bu blokların stoa yapısına ait olabileceği üzerinde durulmaktadır [Doruk 1988:1133]. Stoa; doğrudan agora terasının önüne yapılan güney duvarı göz önünde bulundurulduğunda; Latmos Herakleiası'ndaki stoa ile benzeşir. Doğu ve batıdaki arazi eğimi ile agora tarafında ikinci bir duvar; yani teras duvarı olmadığı düşünüldüğünde; agoranın; stoadan daha sonraki bir dönemde yapıldığı sonucuna varılmıştır. Aynı durum Latmos Herakleiası'ndaki stoa ve agorada da geçerlidir [Doruk 1988:1125-1126]. Stoa'nın inşa tarihi ile ilgili farklı görüşler vardır. Boyutlarının büyüklüğü göz önüne alındığında en erken MÖ 3. yüzyılın başlarına tarihlenebilir. Çok katlı olduğu ve yapı içinde kemerli kapılara sıkça rastlandığı düşünüldüğünde ise bu tarih MÖ 2. yüzyıla kadar inmektedir. Pergamon ve çevresinde oldukça sık rastlanan bu stoa tipi yine Pergamon mimarlığına bağlanmakta; ancak Alinda'nın buradan etkilenip etkilenmediği tam olarak bilinememektedir. Stoa yapısındaki duvarlarda kullanılan pseudo-isodomos örgü sistemine Hellenistik Dönem'e tarihlenen Latmos Herakleiası'ndaki agora güney stoasında; Aigai pazar yapısında ve Priene stoalarında rastlanmaktadır. Bu veriler ışığında Alinda stoa yapısının Geç Hellenistik Dönem'e tarihlendiğini söylemek şimdilik mümkündür [Doruk 1988:1118-1137; Özkaya et al. 1999:304; Özkaya-San 2003:236]. Bouleuterion: Aşağı akropolisin kuzeybatısındaki teras üzerinde yer alır. Dikdörtgen taşların oluşturduğu yaklaşık yarım daire biçimindeki temel ve sütun kaideleri olduğu düşünülen kare biçimli bloklar tespit edilmiştir. Apsidal planından ötürü yapının bir bouleuterion olduğu düşünülmüşse de işlevi henüz kesinleştirilememiştir [Özkaya et al. 1999:303]. Tiyatro: Aşağı akropolisin güney yamacında yer alır. Doğal bir yükselti üzerine inşa edilen caveada yaklaşık 31 oturma sırası vardır. Cavea arka tarafta bir kuşatma duvarı ile çevrilmiş ve bir diazoma ile ikiye bölünmüştür. Beşik tonozlu iki vomitorium kemerli kapılarla diazomaya açılmaktadır. Caveanın analemma duvarları pseudo-isodomos tekniğinde örülmüştür. Girişlerin yapıldığı paradoslar özgün yapılarını koruduklarından geç dönemlerde herhangi bir ilavenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Orkestra at nalı şeklindedir. Sahne binasından geriye pek bir şey kalmamıştır; ancak kazıyla aydınlatılabilecektir. Tiyatronun batı kısmında; arkadan girişi sağlamak amacıyla yapıldığı düşünülen "L" şeklindeki bir dehlizin işçilik bakımından vomitoriumlara benzediği tespit edilmiştir. Batıya açıldığı yerdeki kilit taşında bir boğa başı kabartması da doğudaki vomitoriumdakine benzer. Sahne Binası yaklaşık 29 m uzunluğundadır. Doğu-batı doğrultusundadır. Sahne binasının önünde; analemma duvarı ile bitişik bir dehlizin kulis odalarına ve sahneye açıldığı anlaşılmıştır. Sahne binasının arkasında da tiyatro teras duvarı olduğu sanılan bir duvar kalıntısı tespit edilmiştir. Roma Dönemi'nde sahne; daha çok oyuncunun sığabilmesi için sahne binasından 5 m kadar çıkıntı yapmak suretiyle uzatılmıştır. Her iki yanında paradoslar bulunmaktadır. Tiyatronun duvar işçiliğinin işaret ettiği gibi Hellenistik Dönem'e ait olduğu düşünülmektedir [Bean 2000:206; Özkaya et al. 1999:303-304; Özkaya-San 2003:240]. Stadion: Kentin güneydoğusunda bir stadiona ait kalıntılar mevcuttur. Sarnıç: İki akropolis arasındaki eğimli arazinin başladığı yerde anakayaya oyulmuş sarnıçlar bulunmaktadır. Dikdörtgen sarnıçların köşeleri yuvarlatılmış; üzerleri de ince uzun bloklarla kapatılmıştır. İçleri sıvalıdır. Bunun dışında kentin kuzeyindeki arazide üst yapısı ile korunmuş bir yapı kompleksinin de sarnıç olabileceği düşünülmektedir. Kuzeydoğuda aşağı akropolisin eteklerindedir. Yapı kompleksinin Roma Dönemi'nden sonraki bir döneme ait olduğu düşünülmektedir [Özkaya et al. 1999:302; Özkaya-San 2003:241-242]. Su Kemeri: Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanır. Su kemerinin üstünde 40 cm genişliğindeki kanal; duvar boyunca enine yerleştirilen dikdörtgen bloklardan oluşturulmuş bir taban üzerinde yer alır. Kanalın üstü yarı işlenmiş bloklar ile kapatılmış; su sızdırmasını engellemek için kanal tabanına küçük taşlar yerleştirilmiştir. Yukarı akropolisin batısında; iyi korunmuş olan kemer dört ayak üzerinde yükselmektedir. Batı uzantısında bir giriş tespit edilmiştir. Batıdaki ilk ayağın başladığı yerde destek duvarı olduğu düşünülen bir ek saptanmıştır. İşçilik açısından diğer kısımlardan farklı olan bu ek; kemerin yönünü değiştirmek için kullanılmış olabilir. Bu açıdan iki inşa evresi olduğu söylenebilir. Geçtiği alandaki lahitlere zarar vermemesi için yönünün değiştirildiği düşünülmektedir. Kemerin; yukarı akropolis suru ile birleştiği yerde kare planlı su havuzlarına ait kalıntılar mevcuttur [Özkaya et al. 1999:302-303; Özkaya-San 2003:241]. Tapınak/Kutsal Alan: Aşağı akropolisin kuzeybatısındaki bir teras üzerinde tapınak olduğu düşünülen bir yapı yer alır. Doğu-batı doğrultusundaki tapınak 9.20x13.90 m ölçülerinde olup bir pronaos ve bir celladan oluşur. Podyum seviyesine kadar korunabilmiştir. Templum in antis planlıdır ve etrafı bir temenos ile çevrilidir. Temenosun çevrelediği alanın içinde işlevleri belli olmayan yapılara ait temel izleri vardır; olasılıkla dini yapılardır [Özkaya et al. 1999:303]. Nekropolis/Mezar: Anıtsal gömütlerin yoğun olduğu kuzey nekropolisi; tekne ve lahit tipinde gömütlerin olduğu güney nekropolisi ve bir heroonun da bulunduğu kuzeydoğu nekropolisi vardır. Kuzey nekropoliste incelenen üç anıtsal mezardan biri doğu-batı doğrultusunda olup yüksek bir podium üzerinde yer alır. Mezar odası düzgün kesilmiş iri; yerel bloklardan oluşur. Dış kısım özenli işçiliğe sahipken iç tarafta aynı durum söz konusu değildir. Giriş yerinin belirlenememiş olması da olasılıkla bir girişe sahip olmadığını gösterir. Mezar odasında üç adet; anakayaya oyulmuş lahit teknesi mevcuttur. İkinci anıtsal mezarda podyum görülmemekle beraber mimari özellikler bakımından birincisiyle benzerdir. Kısmen anakayaya oyulmuş olan yapı iki katlıdır. İkisi alt katta; ikisi de üst katta toplam dört mezar tespit edilmiştir. İkinci kata; tabandaki bir açıklıktan girilebilmektedir. Üçüncü anıtsal mezar ise dar bir dromos ile küçük bir ön odadan oluşur. Dikdörtgen planlı olan mezar odasında iki kline olduğu düşünülmektedir. Akropolisin kuzey; güney ve batı eteklerinde yer alan lahitler; anakaya ya da bir kaide üzerinde dururlar. Tekneler yerel taştandır. Kapaklar Lykia tipi semerdam şeklindedir. Kapakların dar ve uzun kenarlarında taşıma ve estetik amaçlı kabartmalar da görülür. Khamasorionlar da lahitlere benzer. Ancak anakayaya derinlemesine oyularak inşa edilmişlerdir. Tekil; ikiz ya da çoklu gruplar halinde düzenlenen khamasorionlar genelde "Karia tipi" olarak tanımlanmaktadır. Benzerlerini Karia'nın iç kısımlarında ve Latmos Herakleiası'nda görmek mümkündür. Araştırmacılar Alinda gömütlerinin daha özenli yapılmış olduğu görüşündedir. Birden fazla sayıda beraber düzenlenmiş olan gömütlerin aile mezarlarına işaret ettiği düşünülmüştür. Bunların dışındakiler basit girişli; "halk tipi" olarak isimlendirilen mezar tipindedir. Yanları yarı işlenmiş bloklarla çevrili; üstleri de uzun taş bloklarla kaplıdır. Boyutları göz önüne alındığında toplu gömülere yönelik oldukları düşünülür. Mezarların çoğu yaklaşık aynı döneme tarihlenir. Geç dönemlere ait birkaç mezar örneği de kentin çeşitli yerlerinde saptanmıştır [Özkaya et al. 1999:305-308; Özkaya-San 2000:265-266]. İşlik: İki tepe arasındaki boyun düzlüğünde bir pres yatağı ile önünde yuvarlak bir sıvı toplama havuzu yer alır. Pres yatağının tabanı düzleştirilmiş ve havuza doğru eğimli yapılmıştır. Tabanında ise sıvı akıtma kanalları vardır. Bunların etrafında da aynı kaya üzerinde farklı ölçülerdeki kap yuvaları mevcuttur. Sarnıçların bulunduğu alanda zeytinyağı ya da şarap presi ortaya çıkarılmıştır. Anakayaya oyulmuş olan 1.6 m genişliğindeki pres yatağı ve 80 cm çapındaki sıvı toplama havuzundan oluşan pres küçük boyutludur. Dolayısıyla günlük ihtiyaçları karşılamaya yönelik olduğu ileri sürülmüştür [Diler 1996:316; Özkaya 1999:302]. Diğer: Karpuzlu İlçesi'nde yapılan araştırmalarda bir bahçe duvarında bulunan yazıttan; kentte Artemis ve Zeus kültlerinin önemli olduğu sonucu çıkarılabilir [Özkaya et al. 1999:309].
Yorum ve tarihleme:


Liste'ye