©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Alabanda

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Alabanda
Türü:
Kent
Rakım:
m
Bölge:
Ege
İl:
Aydın
İlçe:
Çine
Köy:
Doğanyurt
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Hellenistik Roma Klasik

     


Yeri: Alabanda Antik Kenti; Aydın İli'ne bağlı Çine İlçesi'nin 7 km batısındaki eski ismi Araphisar olan Doğanyurt Köyü'nün bulunduğu yerdedir. Asfalt yol antik kentin ortasından geçerek Alinda'ya doğru devam eder [Tırpan 1990a:171].
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Strabon Alabanda'nın; küfelerle yüklü bir eşeğe benzeyen iki tepenin eteğinde kurulduğunu bildirir [Strabon 14; 2; 26]. Kent tepelerin eteğinde kurulmuş ve ovaya doğru yayılmıştır.
Tarihçe: Karca'da Ala; at; Banda ise zafer anlamını taşımaktadır. Karia'nın mitolojik kralı Kar; oğluna Alabanda ismini vermiştir. Sonradan kentin ismi olarak günümüze gelmiştir. Cicero ise "Tanrılar Dünyası" adlı eserinde kentin ismini Kar tanrısı Alabandos'dan aldığını ileri sürmüştür. Herodotos'a göre MÖ 480 yılındaki savaşlarda Kserkses'in ordusunda Alabanda tiranı Aridolis de savaşmıştır [Herodotos 7; 195]. Alabanda'nın; MÖ 3. yüzyılda Karia Birliği'ne girdiği bilinmektedir. MÖ 3. yüzyılda sikke basmaya başlayan kentin sikkeleri üzerinde Pegasos kabartması vardır. Sikke basımına Roma İmparatorluk Dönemi'nde de devam edilmiştir. III. Antiokhos tarafından ele geçirilen kentin ismi Antiokheia Khrysaor'a dönüştürülür. Kente ait ilk sikkeler bu isim altında MÖ 2. yüzyıl başlarında basılmıştır [Tırpan 1990a:171; krş. Yener 2001:6]. MÖ 205 yıllarında V. Philippos zamanında Makedonlar'ın; MÖ 190 yılındaki Magnesia Savaşı'ndan sonra Seleukoslar'ın; ardından da Rhodoslular'ın eline geçen kent MÖ 167'deki Mylasa ve Rhodos arasındaki savaşta Mylasa'ya yardım ederek [Yener 2001:6] bağımsızlığına kavuşur ve yeniden Alabanda ismini kullanır. MÖ 133 yılından itibaren ise Pergamon Krallığı'nın isteği üzerine Roma'ya bağlanan Asia Eyaleti içine girer. Cicero; Alabanda'nın MÖ 51'de Romalı banker Cluvius'a borçlu olduğunu bildirmektedir. Partlarla anlaşma yaparak Alabanda'ya bir garnizon bırakan Labineus'a karşı isyan eden kent; bu kişi tarafından cezalandırılır. MÖ 48'de Ephesos eyalet başkenti olunca Alabanda da bölge başkenti olur ve Miletos; Priene; Tralleis ve Nysa kentleri Alabanda'ya bağlanır. Strabon; Alabanda'nın Roma İmparatorluk Dönemi'nde zengin ve refah içinde olduğunu söylemektedir [Strabon 14; 2; 26]. Livius'a göre 170 yılında Alabanda; Roma'ya 23 kg ağırlığında altından bir taç ve birçok hediye göndermiştir [Yener 2001:6]. Hristiyanlık Dönemi'nde Aphrodisias'a bağlı bir piskoposluk haline gelir [Tırpan 1990a:171-172; Yener 2001:6].
Araştırma ve Kazı: 1736-40 yılları arasında Pococke; 1840'da Fellows ve 1824-44 yıllarında Le Bas tarafından ziyaret edilen kentte Halil Ethem Bey tarafından 1905-06 yıllarında kazı çalışmaları başlatılmıştır. Yapılan kazılarda Apollon Isotimos Tapınağı ve Artemis Hekate Tapınağı ortaya çıkarılmıştır. Laumonier; Alabanda ile ilgili yazıtları; Head ise kente ait sikkeleri incelemiştir. Bean kenti meydana getiren yapıları tanıtmıştır [Tırpan 1990a:172]. Tırpan tarafından yapılan araştırmalarda kentin surları ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Halil Ethem Bey'in ardından 1999 yılında Aydin Müze Müdürlüğü başkanlığında gerçekleştirilen kazı çalışmaları 2006 yılına kadar sürdürülmüştür. Kazılar, 2011 yılından 2013 yılına kadar S. Ateşlier tarafından sürdürülmüştür. 2015 ve 2016 yıllarında yeniden Aydin Müze Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen kazılar günümüzde A. Y. Tavukçu tarafından sürdürülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma:
Buluntular:
Kalıntılar: Sur: Üç zirveye sahip olan yukarı kent ile ovadaki aşağı kentten meydana gelen Alabanda'nın kent surunun toplam uzunluğu yaklaşık olarak 4.5-5 km'dir. Pegmatit taşından inşa edilmiş sur duvarı yaklaşık 2.9 m kalınlığındadır. İki duvar arası moloz taş dolgudan meydana gelir. Örgü tekniği açısından iki farklı tip gözlenmiştir: Birinci tipte dikdörtgen ve kare taş blokları atkı taşları ile desteklenmiş ve bosajlı inşa edilmiştir. İkinci tipte ise yine atkı taşlarının olduğu dikdörtgen bloklardan meydana gelen duvarın dış yüzü düzeltilmiştir. Yukarı kentteki surlar; topografyaya bağlı olarak birçok yerde dirsek ve kademe oluşturmuştur. Düzlükte yer alan aşağı kent surları için aynı durum söz konusu değildir [Tırpan 1990a:172-173; 176]. 2012 yılında yürütülen çalışmalarda, kenti kuşatan sur duvarlarının ilk evresinin Hellenistik Dönem öncesinde inşa edilmiş olduğu ve MÖ 4. yüzyılın ortalarına tarihlendiği tespit edilmiştir. Bu sur duvarlarının kalınlığı 3.20 m'dir. İki kenarda gnays blokların araları moloz dolgu kullanılarak ve blok katlarının araları düzensiz yatay atkı bloklar kullanılarak örülmüştür. Antik kentin kuzeyindeki yamaçlarda, yaklaşık kuş uçumu 1 km mesafede farklı işçilikler sergileyen sur duvarları keşfedilmiştir. Bu surlar, ana kentin dış hat savunma sistemi olamayacak kadar uzundur ve geniş düzlükleri çevirmektedir. Bu nedenle bu sur duvarları, MÖ 4. yüzyılda inşa edilen Alabanda kent surlarından bağımsız sur sistemleridir. İşçilik ve örgü tekniğine göre MÖ 5. yüzyıla ait olduğu düşünülen bu sur duvarlarının bazı kısımları trapezoidal bloklardan, bazı kısımları ise poligonal bloklardan örülmüştür. 2 m yüksekliğe kadar korunmuşlardır ve yaklaşık 5 km'lik bir alana yayılmışlardır [Ateşlier-Akkurnaz 2014:491-492]. 2015 yılında sur duvarlarında temizlik çalışmaları yapılmıştır. Bu alanda, içleri sarı ve yeşil sırlı birkaç parça etütlük Bizans seramiği ve lacivert renkli cam bilezik bulunmuştur. Güneydeki kemerli yapı alanında ise 3 adet sikke bulunmuştur [Akkan et al. 2017:315-316]. Kuleler: Yukarı kent surunda 14 kule tespit edilmiştir. Kentin diğer yapılarında olduğu gibi inşalarında pegmatit taşı kullanılmıştır. Doğu sur duvarında yer alan K1 kulesi 18x11.85 m ölçüleri ile kentin en büyük kulesidir. Sur dışında 4.2 m yüksekliğe ulaşan kule; sur içinde araziye bağlı olarak daha alçaktır. İnşasında bosajlı iri dikdörtgen bloklar; devşirme sütun gövdeleri; yüzeyi düzeltilmiş dikdörtgen bloklar kullanılmıştır. Malzeme ve örgü açısından çeşitlilik gösteren kule duvarlarının genişliği yaklaşık 1.9-2.1 m'dir. K1 gibi doğuda yer alan K2 kulesi 8x6.5 m ölçülerinde ve 1.4 m genişliğindedir. Kentin güneydoğusundaki tepede yer alan K4 kulesi 6.8x8.5 m ölçülerindedir. Sur duvarı ile köşe noktasında birleştiği için dört tarafı da dışarı bakar. Güneyde yer alan K6 kulesi 6.2x5.3 m ölçülerindedir. Dikdörtgen ve bosajlı blokların aralarında genellikle atkı taşları kullanılmıştır. K6'nın hemen yakınında yer alan K7 kulesi 6.7x7.5 m ölçülerindedir. 9.05 m yükseklikle oldukça iyi korunmuş durumdadır. Yapım tekniği açısından K6'ya benzer. Sura bitişik olan kulenin alt kısmı sur içi katına kadar moloz toprak ile doludur. Sur duvarındaki seyirdim yerinden bir kapı vasıtasıyla kuleye girildiği tespit edilmiştir. Kule duvarında üçgen kesitli mazgal deliği mevcuttur. Kentin güneybatısında yer alan ve sur duvarına dik açı yaparak birleşen K10 kulesi 11.4x9.2 m ölçülerindedir. Ortaçağ'da tamirat gördüğü anlaşılmıştır. K11 kulesi kentin güneybatısındaki tepenin kuzey eteğindedir. K10 gibi sur duvarına dik olarak birleşen K11; 7.6x2.3 m ölçülerinde ve duvar kalınlığı 1.5 m civarındadır. Kulenin batı duvarında bir kapı ve karşısında sur duvarına açılan yerde bir başka kapı mevcuttur. Tırpan; Akarca'nın bahsettiği beşgen kuleyi tespit edememiş olduğunu belirtmektedir [Tırpan 1990a:173-175]. Kapılar: Çeşitli yerlerde tespit edilen kapılardan K I kapısı doğuda; K2 kulesinin 50 m kadar kuzeyindedir. Kötü bir şekilde korunagelen kapının sövesini dikdörtgen ve düzeltilmiş taş blokları oluşturur. Kapının içinden geçen yolun belirgin olduğu belirtilmektedir. Kentin batısındaki K II kapısı; K9 ile K10 kuleleri arasında yer alır. Yaklaşık 3 m genişliğindedir. K III olarak nitelendirilen kapı ise K10 kulesinde yer alır. K IV kapısının; K12 kulesinin önündeki antik yolun varlığına dayanarak; yolun surla birleştiği yerde olduğu öne sürülmüştür [Tırpan 1990a:175-176]. Kentin güneyindeki iki tepe arasında yer alan derede sur duvarı V şeklini aldığı ve burada bir kapı olabileceği öne sürülmüştür. Her iki tepenin yamacında karşılıklı iki kule durmaktadır. Bu iki kule Tırpan'ın planında K4 ve K5 olarak adlandırılan kuleler olmalıdır. Sur duvarı; kule ve kapılarda kullanılan taş örgü tekniği farklılıklarına dayanarak üç inşa evresi olduğu düşünülmüştür. Kare ve dikdörtgen taş bloklarının yer yer atkı taşları ile desteklendiği kaba yontulmuş bosajlı tipi ilk evreyi oluşturur ve Karia bölgesinde MÖ 4. yüzyılda yaygındır. Dolayısıyla Alabanda surlarının ilk inşa evresinin en erken MÖ 4. yüzyılın son çeyreğinde olduğu öne sürülmüştür. İkinci evrede ise ince yontulmuş dikdörtgen bloklar yine atkı taşları ile desteklenmiştir. Örgü tekniği açısından Alabanda tiyatrosunun analemma duvarına benzerliği nedeniyle en erken MÖ 2. yüzyılın son çeyreğinden önceye ait olduğu düşünülmüştür. Üçüncü evre devşirme malzemenin bolca kullanıldığı ve birçok yerde tamirat izlerinin görüldüğü Ortaçağ'dır [Akarca 1998:169; Tırpan 1990a:176-177]. Agora: Kentin güneyindeki 72x114 m ölçülerindeki alanın; bouleuteriona yakın olması göz önüne alınarak agora olabileceği düşünülmüştür [Akurgal 1995:402]. 2012 yılında gerçekleştirilen kazılarda 10 adet fil ayağı bloğu, 2 adet sütun tamburu, 1 adet Dor sütun başlığı da dahil toplam 23 adet mimari blok açığa çıkarılmıştır. Bu kalıntılar MS 4. yüzyıla aittir [Ateşlier-Akkurnaz 2014:491]. Bouleuterion: Agoranın kuzeyindedir. Kare planlı yapının oturma yerleri yarım daire şeklindedir. Güneyden dört; doğu ve batıdan birer giriş mevcuttur. Güney duvarındaki kapıların üzerinde çıkıntılı kornişler ve pencereler vardır. Kuzey dış duvarının üst kısmı pilastrlarla bezenmiş olduğu için Termessos'taki bouleuteriona benzetilmiştir. Hellenistik Dönem'e tarihlenir [Akurgal 1995:401-402]. 2015 yılı kazılarında belgelemeye yönelik çalışılmıştır. Bouleuterion, kahverengi ince taşlarla kalın bir duvar olacak biçimde inşa edilmiştir. Büyük oranda sağlam kalmıştır. Doğu duvar bloklarında, usta veya atölyeyi belirten, Grek harfleriyle yazılmış yazılar tespit edilmiştir. Daha önce kazılmamış olan yapının içinde toprak dolgu olmasına rağmen arkaya doğru yükselen zemin ve kavisli oturma düzeni tespit edilmifltir [Akkan et al. 2017:314-315]. Tiyatro: Kentin kuzeybatı kısmındaki tepenin yamacına inşa edilmiştir. Oldukça büyük olduğu tahmin edilen tiyatro iyi korunamamıştır. Cephesi güneybatıya bakar. Mermerden inşa edilmiş oturma sıraları haricinde diğer yerlerde yerel granit ve gnays kullanılmıştır. Yarım daireden daha büyük olan caveanın iki dizaomalı olduğu düşünülür. 12 m uzunluğunda ve 3 m genişliğinde iki adet beşik tonozlu [Yener 2002:185] geçit birinci diazomaya açılır. Analemma duvarları bosajlıdır [Yener 2001:7]. Orkhestrada yapılan kazı çalışmalarında Geç Roma Dönemi'nde yapılan değişikilikler tespit edilmiştir [Yener 2002:180]. Sahne binasında Dor düzeninde sütunlar kullanılmıştır. Alabanda tiyatrosunun Magnesia tiyatrosuna çok benzediği belirtilmektedir. Hellenistik Dönem'de inşa edilen tiyatro Roma Dönemi'nde değişikliğe uğramıştır [Akurgal 1995:401; Bean 2000:195; Yener 2001:7]. 2003 yılında tiyatrodaki kazı ve temizlik çalışmalarına devam edilmiş, orkestranın taban seviyesine ulaşılmıştır. Caveanın temizlenen birinci bölümünde oturma basamaklarının büyük ölçüde tahrip edildiği, mermer oturma sıralarının kırılarak geç dönemde kireç yapıldığı basit kireç ocaklarından ve yanık izlerinden anlaşılmıştır. Orkestra hattında son oturma sırası üzerine düzensiz işçilikle inşa edilen parapet duvarı tiyatronun Roma dönemi kullanımına işaret etmektedir. Skenenin açığa çıkarılan batı yarısında 3 adet heykel ele geçmiştir. Heykellerden birinin Nike olduğu tahmin edilmektedir [Yener 2005: 109-110]. 2005 yılında tiyatrodaki kazı ve temizlik çalışmalarına devam edilmiş, sahne binasında yapılan kazı ve temizlik çalışmaları neticesinde mekanların içerisindeki dolgu toprak temizlenerek taban seviyesine ulaşılmıştır. Dolgu toprak içerisinde mermer rölyef ve cephe mimarisine ait mimari parçalar ile bazı heykel ve rölyef parçaları ele geçirilmiştir. Sahne binasında duvarların tavan seviyesine kadar korunduğu görülmektedir. Taban seviyesinde Roma Dönemi seramik parçaları yoğunlukta olup zeminde ise az miktarda Hellenistik seramik parçaları ele geçirilmiştir. Sahne binasının doğusunda paraskenium üzerinde geç döneme ait moloz taşlarla yapılmış iki adet mezar açığa çıkartılmıştır. Mezarlar açılıp temizlenmiş, ancak iskeletler dışında herhangi bir buluntu elde edilememiştir [Yener 2007: 173]. 2015 yılı çalışmalarında orkestra taban seviyesine kadar temizlenmiş ve taban ortaya çıkartılmıştır. Kiremit renginde bir harç üzerinde mermer plakalar döflenmiştir ancak tahrip olmuştur. Sadece birkaç parça in situ olarak bulunmuştur. Önceki yıllarda kamulaştırılmış olan, tiyatronun kuzeyindeki alanda da çalışmalar yürütülmüştür. Arazideki evin yıkımı sırasında tiyatro binasına ait devşirme blok taşlar çıkartılmıştır. Ayrıca; Roma Dönemi'ne ait ön yüzü şua taçlı imparator büstü, arka yüzünde kartal betimli bronz sikke bulunmuştur. Yıkılan evin üst katında ise iki parça halinde mermer sütun altlığı bulunmuştur. Güneybatı alanda mermer üzerinde, birinde diş sırası diğerinde iç içe geçmiş niş şeklinde profil veren mimari parçalar ve bir yüzünde üç satır Latince yazıt, arka yüzünde ayak izi büyüklüğünde oygu yer alan mermer parça tespit edilmiştir [Akkan et al. 2017:311-314]. Stadium: 2015 yılı kazılarında ortaya çıkartılan ve Stadion olduğu düşünülen yapıda çalışılmıştır. Yarım daire biçiminde ve dönüş yeri batıda olacak şekildedir ve yapı doğuda kent surları ile bitişmektedir [Akkan et al. 2017: 320]. Hamam: Agoranın güneyinde bir hamama ait kalıntılar vardır [Akurgal 1995:402]. 2015 çalışmalarında hamam yapısının kentin orta kısımında konumlandığı ve kemerli bir yapı olduğu tespit edilmiştir. Planı hakkında kesin bilgi elde edebilmek henüz mümkün olmasa da geniş kenarlı bir kapı girişi bu yapının hamam-gymnasium kompleksi olabileceğini de akla getirmiştir [Akkan et al. 2017:315]. Sarnıç: 2013 yılında, kentin kuzeydoğusundaki bulunan Payandalı Sarnıç'ta kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda 7 adet havuz ve su toplama, tahliye sistemlerine ait pişmiş toprak künkler ve "U" biçimli oluk parçaları bulunmuştur [http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/Kazilar/2013/25-2013_Alabanda.pdf, 2.7.2016, 18:12]. 2015 yılı çalışmalarında yapı kalıntısının kuzey tümseğinden kazıya başlanmıştır. Alanın kuzeybatısında iri kesme taş bloklardan asıl yapıya farklı bir teknik uygulanmıştır. Bunların geç dönem eklentisi olduğu anlaşılmıştır. Kazılarda etütlük niteliğinde seramik parçalar da bulunmuştur [Akkan et al. 2017:317]. Su Kemeri: Kentin hemen güneyinde Kemerderesi üzerinde Roma tipinde bir su kemeri kalıntısı yer alır. 2015 çalışmalarında su kemeriyle Marsyas'ın 19 km güneyinde yer alan İnce Kemer Köprüsü arasında bir bağlantı olduğu tespit edilmiştir. Köprü kemerleri daha büyük olsa da yapılar birbirleriyle benzerlik göstermektedir [Akkan et al. 2017:319]. Nymphaeum: 2015 çalışmalarında, yedi payanda çıkıntısı ve altı girintiden oluşan, üst tarafı sima parçaları ile bitirilmiş Nymphaeum tespit edilmiştir. Kış aylarında, en sağdaki nişinden su aktığı ifade edilmektedir. Bu yapı, Gerga kentinden gelen ve kente su sağlayan İnce Kemer ile de bağlantılıdır [Akkan et al. 2017:320]. Tapınak/Kutsal Alan: Artemis Tapınağı: Tiyatronun batısındaki bir teras üzerinde yer alır. Dor düzenli tapınak 6x11 sütunludur. Derin bir pronaos ve naostan oluşur. Her ne kadar kazılarda ele geçen sikkeler üzerinde Apollon betimi gözlenmişse de ana cephenin batıya bakması ve terasta Artemis Hekate'yi simgeleyen bir figürinin bulunmuş olması tapınağın Artemis'e ait olduğuna işaret eder [Bean 2000:197-198; Boysal 1994:329]. Apollon Tapınağı: 8x13 sütunlu; İon düzeninde ve pseudo-dipteros planlıdır. Vitruvius'un verdiği bilgilere dayanarak mimarının Hellenistik Dönem'de eserler veren Mnesthes olduğu öne sürülmüştür. Üzerinde Amazon savaşının betimi olan bir friz parçasının tapınağa ait olduğu düşünülür. Yapı MÖ 2. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmiştir [Akurgal 1995:402; Boysal 1994:329-330; Yener 2002:183]. 2015 kazılarında temizlik çalışmaları yapılmıştır. Etütlük iki adet sikke bulunmuştur. Tapınağın cellası ve cella duvarı ile pteroma arası ve naos kısmı temizlenip belgelenmiştir [Akkaya et al. 2017:309-310]. Zeus Khrysaoreus Dorik Tapınağı: Tapınak, tiyatronun 200 m kadar kuzeybatısında yer alan yapay bir teras üzerine inşa edilmiştir. Yerel gnays taşından inşa edilmiş tapınağın sütun tamburları ve cella duvarı blokları stucco (kireç, kum ve kireç kaymağı karışımı sıva) ile kaplanmıştır. 6x11 sütunlu, peripteros planlı tapınak, inşa tekniği, işçilik ve buluntulara göre MÖ 4. yüzyılın ortalarına tarihlenmektedir. Stylobat zemininde yer alan gnays blokları, sütun altlarını bir hat şeklinde çevrelemektedir. Cella duvarı ile sütun dizisi altındaki blokların arasında kalan yürüme düzlemi (pteron) sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Taş döşemenin yalnızca sütun altlarında kullanılması, yapının arkaik gelenekte inşa edildiğini göstermektedir [Ateşlier-Akkurnaz 2014:488]. 2015 yılında tapınağın güneybatısında kazılar yapılmıştır. Tapınağın batısındaki toprak yığınının 10 m batısında, tapınak terasının kuzeyindeki yamaçta iri taşlardan oluşan mozaik parçaları tespit edilmiştir [Akkan et al. 2017:308-309]. Dionysos Tapınağı: 2015 kazılarında alanda yapılan gözlemlerde tespit edilmiştir. Tiyatro caveasının doğusunda bulunan bir evin avlusunda, ahır olarak kullanılmış alanda 52 adet Dor sütun tamburu bulunmuştur. Avlunun kuzeyinde orijinal duvar kalıntıları in situ halde tespit edilmiştir. Tiyatroyla ilişkisinden dolayı Dionysos tapınağı olabileceği düşünülmüştür. Kazı yapılması için kalıntıların tespit edildiği ve evlerin olduğu özel arazinin kamulaştırılması beklenmektedir [Akkan et al. 2017:320]. Kutsal Alan: Akropoliste; tiyatroya bakan yamaçta; 2.05 m yüksekliğinde; altta yaklaşık 80 cm kalınlığında; tepeye doğru çıktıkça sivrilen bir taş parçasının önünde 1 m genişliğindeki kayalık alan yontulmak suretiyle bir sunu platformu oluşturulmuştur [Diler 1996:319]. Nekropolis/Mezar: Alabanda'ya doğru giderken; Çine'nin 3.5 km kadar batısında; Kahramanköy'deki evlerden birinin duvarında bir mezar steli; Alabanda nekropolisinde ise yazıtlı bir lahit mevcuttur. Söz konusu mezar yazıtları; ölünün mesleği ile ilgili bilgiler içermektedir [Bean-Cook 1955:52-53]. 2012 yılında, kentin dört tarafını çeviren nekropol alanlarında detaylı incelemeler yapılmıştır. Yaklaşık 500 adet lahit tespit edilmiştir. Lahitler yerel gnays bloklardan yapılmıştır. Doğu nekropolde bulunan ve Roma Dönemi'ne tarihlenen kabartmalı bir lahdin uzunluğu 2.30 m, yüksekliği 1.50 m ve genişliği 1.10 m'dir. Derinliği 0.77 m olan lahdin kalınlığı 22-24 cm arasında değişmektedir. Bu lahit, bulunan tek kabartmalı örnektir. Taban kısmı kalındır ve alta doğru hafifçe daralmaktadır. Kısa kenarlarda birer adet kenet deliği bulunmaktadır. Kentin güneybatısında, Araphisar Mahallesi ile Alabanda'nın güneyindeki Dereköy Köyü arasında kalan bölgede (yöre halkınca "Kuzgun Yuvası" olarak adlandırılan), MÖ 5. yüzyıla ait sur duvarları ve Klasik Dönem'e tarihlenen 4 adet oda mezar tespit edilmiştir. Bu oda mezarlar Alabanda şehir surlarına 800 m mesafededir. Bu nedenle kentin nekropolüne ait olmalıdırlar [Ateşlier-Akkurnaz 2014:492]. 2015 yılında alan gözlemlerinde Anıt Mezar (Columbarium) olarak adlandırılan alan tespit edilmiştir. Antik kentin güneyinde yer alan ve yayınlarda şapel olarak tanıtılan yapının şapel için boyutlarının küçük olduğu görülmüş ve incelemeler sonucunda anıt mezar olduğu anlaşılmıştır. Tek giriş kapısı fark edilebilen bir kaya mezar ve kayaya oyulmuş lahit mezarların kentin güney nekropolü olduğunu kanıtlamaktadır [Akkan et al. 2017:321].
Yorum ve tarihleme:


Liste'ye