©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Yumuktepe

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Yumuktepe
Türü:
Höyük
Rakım:
150 m
Bölge:
Akdeniz
İl:
Mersin
İlçe:
Merkez
Köy:
Merkez
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
İlk Orta Son

     


Yeri: Mersin il merkezinin yaklaşık 3.5 km batı-kuzeybatısında; batıya giden anayol üzerindedir. Günümüzde kentin büyümesi ile yerleşme; kentin Demirtaş Mahallesi sınırları içinde kalmış; varoşlar tarafından çevrilmiştir. Bir höyükten çok bir piknik alanı; koruluk görünümündedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Soğuksu Çayı/Müftüderesi'nin doğu yakasında; 25 m yüksekliğinde 300 m çapında yaklaşık 12 hektar alanı kaplayan oldukça büyük bir höyüktür. Höyüğün bozulmaması için sit alanı olarak ilan edilmesine karşın üstüne çam ağaçları dikilerek bir park haline dönüştürülmüştür. Yıllar içinde höyüğün batı yamacı derenin oluşturduğu seller ve yol ile büyük ölçüde tahrip olmuştur. Uzun yıllar; arkeolojik metinlerde Yümüktepe olarak geçen bu yerin çevredeki köylüler tarafından Yumuktepe olarak söylenmesinin öğrenilmesi üzerine artık bu isim kullanılmaktadır. Gene bir çok yayında kısa adı ile Mersin veya Mersin Soğuksutepe olarak adlandırılmaktadır.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: 1936 yılında J. Garstang tarafından tespit edilmiş; 1937-39 ve 1947-48 yılları arasında ise gene Garstang yönetiminde kazılmıştır. Bu ilk dönem kazılarına pek çok ünlü bilim adamı ekip üyesi olarak katılmıştır. Bunlar içinde S. Lloyd; R.D. Barnett; M.V. Seton-Williams; O. Gurney; G. Childe sayılabilir. 1993 yılından itibaren Mersin Müze Müdürlüğü'nün; 1994 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Eski Çağ Tarihi Bölümü öğretim üyelerinden Veli Sevin'in başkanlığında; Roma La Sapienza Üniversitesi'nden I. Caneva'nın katılımıyla; İstanbul ve Roma üniversitelerinin oluşturduğu bir ekiple yeniden kazılmaya başlamıştır. Bu ikinci dönem kazıları Yumuktepe yerleşmesinin sınırlarını tespit edip; bu sınırı çevreleyerek höyüğü bir açık hava arkeoloji parkı haline dönüştürmeyi amaçlamıştır. Bu projede; tabakalardaki mimari onarılarak tarihsel sırasına uygun bir şekilde basamaklı olarak sergilenecektir. Böylelikle ziyaretçiler yerleşmenin kültür gelişimini bir açık hava müzesi rahatlığıyla takip edebileceklerdir. Sevin-Caneva kazılarında öncelikle; yeni sistemli araştırmalarla Garstang'ın tabakalanmasının sınanması; modern teknoloji ile yeni sonuçlar alınması planlanmıştır. Bu proje çok uzun yılları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. 1994 yılı araştırmalarının tarihöncesi çağlara ait çalışmaları; Garstang'ın A açmasının hemen doğusunda; A açmasının tabakalanmasını kontrol etmek amacıyla açılan bir açma ile bunun güneyinde daha yüksekte olan bir açmada gerçekleşmiştir. Sevin pek çok yeni yapı katı bulduğundan bahsetmektedir.
Tabakalanma: Çukurova'nın (Kilikya) bu önemli höyüğünün tabakalanması özellikle Mezopotamya-Kuzey Suriye ile Güney Anadolu kültür ilişkilerinde bir köprü vazifesi görmüştür. Garstang'ın yönettiği kazılarda 33 tabaka saptanmıştır. Yeni kazılar ise bu tabakalanmayı sınamaya ve yeniden düzenlemeye yöneliktir. Sevin-Caneva kazılarının henüz kesin tabakalanması belirtilmemiştir. Garstang'ın tabaka sunuşunda Kalkolitik Çağ tabakaları ve yaklaşık tarihlenmeleri alttan üstte doğru şu şekilde sıralanmıştır: XXIV: Proto-Kalkolitik Dönem (MÖ 4300) XXIII-XX: İlk Kalkolitik Çağ (MÖ 4200-3800) XIX-XVI: Orta Kalkolitik Çağ (MÖ 3800-3600) XV-XIIb: Son Kalkolitik Çağ (3500-2800)
Buluntular: Mimari: XXIV. Tabaka: Höyüğün batısında açılan açmada; taş temelli dörtgen mekanların arasında; olasılıkla avlularda; çeşitli boyutlarda yapılmış yuvarlak planlı silolar tepenin üst noktasından 9.2-10.2 m derinde bulunmuştur [Garstang 1953:şek.24'deki plan]. Siloların bir nevi tahıl anbarı olduğu sanılmaktadır. Aynı doğrultuda inşa edilen yapıların tabanlarında gömütler ortaya çıkarılmıştır. Çok az sayıda da olsa yerleşme içi bir mezarlık anlayışının var olduğu; ekonomide tarımın ağır bastığı; ama buna karşılık endüstrilerin geliştiği bir küçük köy yaşantısı izlenmektedir. Kazılan alanın çok dar oluşu sağlıklı yorumlar yapılmasını önlemektedir. XXIII-XX. Tabakalar: Garstang'ın deyimiyle barışcıl bir yaşamın olduğu köye ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır. Yapılar; köşeleri düzeltilmiş taşlarla muntazam örülen taş temelli; üstü kerpiç duvarlı; dörtgen veya yamuk biçimlidir. Bazı mekanların tabanları kildendir. Günlük yaşamda kullanılan yuvarlak biçimli ocaklar görülmektedir. XIX-XVII. Tabakalar: Çok bozuk ve plan vermeyen taş temelli duvarlar arasında dörtgen bir yapı ile yuvarlak planlı; olasılıkla bir fırın olarak düşünülmüş olan bir yapı kalıntısı izlenmektedir. Sadece yüz taşları muntazam olan ve olasılıkla tahkimatla ile ilgili olan duvar temelleri XVIII. tabakada ortaya çıkmıştır. Sur ile çevrili köy geleneğinin bu döneme kadar inebileceği kabul edilebilir. XVII. tabakadaki köy de tahkim edilmiştir. XVI. Tabakada ise açılan alanın küçüklüğüne karşın üstünde gezilebilecek kadar kalın inşa edilmiş bir sur duvarı; dar bir kapıyı (bir rampa ile çaya inen kapı) kontrol eden taş kuleler; sur duvarına bitişik birbirine paralel mekanlar ve iç kısımda bir büyük yapı ile karşılaşılması; Anadolu arkeolojisine bu dönem hakkında çok önemli bilgiler vermiştir. Yumuktepe tabakaları arasında en ilginç ve şaşırtıcı yapı; bu yapı kompleksidir. Yaklaşık 1.5 m yüksekliğe kadar korunagelen bu mimari; hem yapım tekniği açısından hem de planlanma açısında çağına göre mükemmel bir görüntü çizmektedir. Surun iç yüzünde; suru mekan duvarı olarak kullanan ve bu duvarda her birinde ikişer pencere olan yanyana odalar bulunmaktadır. Birbirine geçişli ikili mekanlar olan bu kompleksin aynı zamanda günlük hayatta da kullanılmış olduğu sanılmaktadır. Surun batıya doğru olan uzantısı dere erozyonu tarafından yokedilmiştir. Avluda yer alan ve komutanın (?) evi olarak tanımlanan yapı ise; içinde büyük bir fırın bulunan; ince uzun bir odanın etrafındaki kanatlardaki küçük odalardan ibarettir. 1994 yılı kazısında da bu tabakaya ait büyük yangın geçirmiş sur yapısının mekanlı bir bölümü daha ortaya çıkarılmıştır [Sevin-Caneva 1996:78]. XV-XII B tabakaları: Son Kalkolitik Çağ'a tarihlenen bu tabakalardan XV. tabakada; çakıl taşlı bir yolun iki tarafında; birbirinin üstüne yapıldıkları için tüm planları anlaşılamayan; dörtgen mekanlar yer almaktadır. XIV. tabakada ise; aynı zamanda bir tahkimat kulesi olan anıtsal bir kapı; Yumuktepe'nin her dönem yerleşmesinde korunduğunu göstermektedir. Sevin ve Caneva'nın 1995 yılı kazısında; olasılıkla XII B tabakasına ait yapılara rastgelinmiştir. 2003 yılı kazılarında Geç Neolitik Çağ tabakalarının yaklaşık 2 m üzerinde açılan küçük açmada yerel Halaf kültürüne ait tabakalar ilk kez açığa çıkarılmıştır. İki odalı kerpiç bir yapı ve dışında kerpiç bir fırının bulunmuştur. Odaların arasında iki tarafında da basamaklar bulunan bir kapı açıklğı vardır. Kare biçimli fırın; yapının batı tarafındadır ve duvardan dar bir koridorla ayrılmıştır. Bir önceki Geç Neolitik mimarisinin aksine burada taş temeller yoktur ancak çanak çömlekte benzer özellikler devam eder. Halaf tabakaları Ortaçağ'a ait bir taş yapı ile derin olarak kesilmiştir [Caneva et al. 2005:204]. 2007 yılıkazılarında höyüğün kuzeybatı bölümünde Son Kalkolitik yerleşme kazısına devam edilmiş ve daha önceki kazılan ve MÖ 4200'e tarihlenen yerleşimin altında heybetli bir kerpiç tuğla bina ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu bina birleşen iki odadan oluşmaktadır, bunlar taş temeli olmayan sıvalı duvarlarla çevrilidir. Yapı kompleksinin dış çeperi taştan bir teras duvarıyla desteklenmektedir [Caneva-Köroglu 2009:156]. Höyüğün daha yüksek seviyesinde yer alan aynı kuzey-batı kesiminde yürütülen kazı çalışmaları, 2008 yılında çalışmalarına başlanan anıtsal yapı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu yapı ve altındaki Tabaka XVI sitadeli arasındaki doğrudan stratigrafik ilişkiler ışığında, bu yapının Garstang'ın tabakalamasında Tabaka XV'e ait olduğu düşünülmüştür. Ancak, bu tabakada yapılmış eski kazılarda da buna benzer bir yapıyla karşılaşılmamıştır. Bu yapı, şimdiye kadar bir düzine odası kazılmış olan, çok odalı, geniş bir kompleksten oluşur. Kazılmış odaların hepsi geniş salonun kuzey-güney kenarında yer alır. Geniş salonun güney-doğu tarafı Orta Çağda yapılmış teraslı bir yol tarafından kısmen tahrip edilmiştir ve gelecek yıllarda kazılması planlanmaktadır. Kompleksin açığa çıkarılan kısmı halihazırda 150 metrekareye ulaşmıştır. Ancak salonun karşısında, Obeyd geleneğinin üç bölümlü yapısını oluşturacak benzer bir mimari düzenlemenin var olmuş olması muhtemeldir. Obeyd geleneği, düzensiz nişler içeren birkaç odada ve duvar içlerindeki payandalarda da kendini gösterir. Odaların tümü kerpiçlerle örülmüş ve üzerinde hala beyaz sıvalarını taşıyan duvarlarla inşa edilmiştir. Birbirinden farklı amaçlar için kullanıldıklarına işaret eden değişik iç düzenlemelere ve boyutlara sahiptirler. En iyi korunmuş odalardan biri olan A301'de kil sekiler ve ortasına yerleştirilmiş, ocak yeri olarak kullanılmış, dikdörtgen biçimli geniş bir platform bulunmuştur. 304 no'lu odada yarı yuvarlak biçimli, sıvalı bir fırın ve hemen yanında yumurta biçimli kil nesneler (sapan topları) bulunmuştur. Bazı odalar, zemin kata çökmüş durumda olan bir üst kata daha sahiptir. Oda 301'de üst tabaka sıvası ortadaki yüzlerce çanak çömleğin üzerine düşerek parçalanmasına yol açmıştır (Şek.5). Oda 302'in ahşap hatıllı tabanı ya da balkonu çökmüştür: yan yana dizilmiş olan 10 cm kalınlığındaki hatılların kabuklarının izleri hala görülebilmektedir [Caneva-Köroglu 2013:219-220]. Çanak Çömlek: XXIV. Tabaka: Hassuna benzeri krem üzerine kırmızı boyalı ve çizi bezemeli parçaların yanısıra siyah zemin üzerine beyaz dolgu bezemeli çanak çömlekler ele geçmiştir. XXIII-XX. tabakalarda da; motif değişiklikleri dışında; aynı mal gruplarının devam ettiği izlenmektedir [Garstang 1953:şek.52-59]. Daha önceki tabakalarda tek tük beliren Halaf boyalıları benzeri boyalılar; XX. tabakadan itibaren çoğalmaktadır. Can Hasan III; Batı Çatalhöyük ve Hacılar ile ilişkili parçalar da bulunmaktadır. XIX-XVII. tabakalarda ithal Halaf boyalı mallarının yanısıra; aynı dönemin yalın mal örnekleri de vardır. XVI. tabakadan itibaren Obeid Dönemi krem astar üzerine kahverengi; siyah mat boyalı; genellikle zikzak motifli mal ile siyah açkılı mal örnekleri vardır. XV ile XIV. tabakalarda da Obeid etkisi; daha sonraki tabakalarda ise olasılıkla Uruk Dönemi'ne ait gri malların ortaya çıkmaya başladığı görülmektedir. 2007 yılı kazılarında höyüğün kuzeybatı bölümünde Son Kalkolitik yerleşme kazısına devam edilmiş ve krem renkli perdahlanmış geometrik motiflerle süslenmiş, perdahlanmış çanak çömlek bulunmuştur. Yapıda minyatür bir kavanoz ortaya çıkarılmıştır [Caneva-Köroğlu 2009:156]. 2009 ve 2010 yılı kazılarında, Oda 302'nin çöken üst tabanının altında uzanan küçük dar odalarda, çoğunlukla kaselerden oluşan tüm kaplar ve düzinelerce çanak çömlek parçası bulunmuştur. Tüm kaselerin formu, boyutu ve yüzey işlemleri aynıdır. Genellikle, dipleri belli belirsiz biçimde çakmaktaşıyla tıraşlanmıştır. Bu özellikler, MÖ. 4. binyılın ikinci yarısında, Suriye-Anadolu bölgelerini karakterize etmeye başlayan seri kase üretiminin tipik özellikleridir. Çeşitli yerleşmelerde ufak farklılıklar gösterseler de, bu üretim genel olarak Coba Kaseleri olarak bilinir. Bu kaseler, kompleksin içine dağılmış bir vaziyette bulunmuştur. Oda 301 ve 302'de ise çok sayıda ele geçmiştir. Bu kaselerin ya da buluntuların hiçbiri geniş salonda bulunmamıştır; yani çeşitli seremoniler için tahsis edilmiş Oda 303'te [Caneva-Köroglu 2013:220]. Kil: Yumuktepe'deki tüm Kalkolitik Çağ tabakalarında pişmiş topraktan ağırşaklar ile kilden sapan taşları en büyük grubu teşkil etmektedir. Tezgah ağırlıklarının yanısıra az sayıda figürin bulunmaktadır. 2009 ve 2010 yılı kazılarında, Oda 302'de bulunmuş bir diğer önemli buluntu; ön yüzü geometrik desenli, arka yüzü sepet izli ve şeritli bir kil mühürdür [Caneva-Köroglu 2013:220]. Yontma Taş: Kalkolitik Çağ'ın ilk tabakalarında (XXIV); Neolitik Çağ tipinde aletlerin var olduğu; iki yüzeyli uçların devam ettiği görülmektedir. Genel özellikleri ile dilgi ve iri yonga endüstrisi hakimdir. Hem obsidiyenin hem de çakmaktaşının hammadde olarak beraber kullanıldıği gözlemlenmiştir. Sürtme Taş: XXIV. tabakadan itibaren hemen her tabakada; çeşitli boyutlarda yassı taş baltalar (cilalı {?} taş balta); öğütme taşları; ezgi taşları bulunmuştur. Hafiri tarafından idol olarak yorumlanan parçalar da ele geçmiştir. Kemik/Boynuz: Tüm tabakalarda aynı özellikleri sergileyen bız; iğne gibi aletler vardır. Maden: Yumuktepe'nin; hammadde açısından; en ilginç buluntuları bakır bulgulardır. Anadolu'nun en eski bakır iğnelerinden biri; XXIII-XX. tabakalarda ele geçmiş; XVII. tabakada yine bakırdan damga mühür ve bir keski bulunmuştur. XVI. tabakada rastlanan çeşitli biçimlerdeki balta/keser ve parçaları; kıvrılmış başlı iğneler; özellikle bu tabakada; yoğun bir bakır madenciliğinin ya da yoğun bir ticaretin varlığını göstermektedir. İnsan Kalıntıları: Gerek Garstang gerek Sevin-Caneva'nın kazılarında; bazı tabakalarda gömütlere rastlanması; yerleşme içi ölü gömme geleğinin var olduğunu göstermektedir; genellikle ev tabanlarının altına hocker biçiminde görülmektedir.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Sevin ve Caneva başkanlığında yürütülen kazılar; Mersin-Yumuktepe tabakalanmasını henüz kesinleştiremesinin yanısıra; 14C tarihleri ile silsilenin daha iyi anlaşılabilmesine yol açacaktır. Örneğin Garstang'ın XVI. tabakası için GÖ 5940±70; XIIB tabakası için ise GÖ 5360±80 tarihleri ortaya çıkmıştır. Bu mutlak tarihlemeler; Yumuktepe kültürleri üzerindeki yorumları da değiştirmektedir. Sevin; Caneva ve Köroğlu; höyükte yaklaşık 4 m kalınlığında olan Obeid Dönemi tabakasının; düzeltilmiş tarihlerle MÖ 4900-4200 arasında 700 yıl; alttaki Halaf etkisindeki 5 m kalınlığındaki kültür tabakasına sahip dönemin ise; GÖ 6980±80 ile 5940±70 arasında en az 1.000 yıl sürdüğünü öne sürmektedir [Sevin et al. 1997:28]. Gene alt tabakalarda az oranda da olsa; Amik Ovası'na kadar uzanan Güney Anadolu'ya has boyalı çanak çömleğin varlığı saptanmıştır. 2002 yılı kazılarında Garstang'ın X açmasının yerinin saptanması; eski ve yeni kazıların birbiriyle ilişkilendirilmesini kolaylaştıracaktır. Elde edilen sonuçlara göre; daha önce kaleden bilinen yapıların yanı sıra; yaygın; teraslı bir ikamet alanının varlıgı tanınmaktadır. Kalkolitik yerleşmenin alanı eskiden tahmin edildiğinden çok daha geniş olup iki bölgeye dağılmış durumdadır; biri surun içinde diğeri dışında olan bu iki bölgenin farklı toplumsal amaçlara hizmet etmiş olabileceği düşünülmektedir. Her iki bölgede ele geçen malzemede tipolojik farklılık bulunmaması; farklı sosyal sınıflara ait yerleşmeler olabileceği düşüncesiyle çelişmektedir. Süs veya silah gibi prestij ve seçkinlik göstergesi objelerin hiç ele geçmemiş olması da kalenin askeri üs olarak tanımlanmasını güçleştirmektedir [Caneva-Köroğlu 2004:493].


Liste'ye