©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Yumuktepe

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Yumuktepe
Türü:
Höyük
Rakım:
150 m
Bölge:
Akdeniz
İl:
Mersin
İlçe:
Merkez
Köy:
Merkez
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Çanak Çömlekli

     


Yeri: Mersin il merkezinin yaklaşık 3.5 km batı-kuzeybatısında; batıya giden anayol üzerindedir. Günümüzde kentin büyümesi ile yerleşme; kentin Demirtaş Mahallesi sınırları içinde kalmış; varoşlar tarafından çevrilmiştir. Bir höyükten çok bir piknik alanı; koruluk görünümündedir.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Soğuksu Çayı/Müftüderesi'nin doğu yakasında; 25 m yüksekliğinde 300 m çapında yaklaşık 12 hektar alanı kaplayan oldukça büyük bir höyüktür. Höyüğün bozulmaması için sit alanı olarak ilan edilmesine karşın üstüne çam ağaçları dikilerek bir park haline dönüştürülmüştür. Yıllar içinde höyüğün batı yamacı derenin oluşturduğu seller ve yol ile büyük ölçüde tahrip olmuştur. Uzun yıllar; arkeolojik metinlerde Yümüktepe olarak geçen bu yerin çevredeki köylüler tarafından Yumuktepe olarak söylenmesinin öğrenilmesi üzerine artık bu isim kullanılmaktadır. Gene bir çok yayında kısa adı ile Mersin veya Mersin Soğuksutepe olarak adlandırılmaktadır.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: 1936 yılında J. Garstang tarafından tespit edilmiş; 1937-39 ve 1947-48 yılları arasında ise gene Garstang yönetiminde kazılmıştır. Bu ilk dönem kazılarına pek çok ünlü bilim adamı ekip üyesi olarak katılmıştır. Bunlar içinde S. Lloyd; R.D. Barnett; M.V. Seton-Williams; O. Gurney; G. Childe sayılabilir. 1993 yılından itibaren Mersin Müze Müdürlüğü'nün; 1994 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Eski Çağ Tarihi Bölümü öğretim üyelerinden Veli Sevin'in başkanlığında; Roma La Sapienza Üniversitesi'nden I. Caneva'nın katılımıyla; İstanbul ve Roma üniversitelerinin oluşturduğu bir ekiple yeniden kazılmaya başlamıştır. Bu ikinci dönem kazıları Yumuktepe yerleşmesinin sınırlarını tespit edip; bu sınırı çevreleyerek höyüğü bir açık hava arkeoloji parkı haline dönüştürmeyi amaçlamıştır. Bu projede; tabakalardaki mimari onarılarak tarihsel sırasına uygun bir şekilde basamaklı olarak sergilenecektir. Böylelikle ziyaretçiler yerleşim yerinin kültür gelişimini bir açık hava müzesi rahatlığıyla takip edebileceklerdir. Sevin-Caneva kazılarında öncelikle; yeni sistemli araştırmalarla Garstang'ın tabakalanmasının sınanması; modern teknoloji ile yeni sonuçlar alınması planlanmıştır. Bu proje çok uzun yılları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. 1994 yılı araştırmalarının tarihöncesi çağlara ait çalışmaları; Garstang'ın A açmasının hemen doğusunda; A açmasının tabakalanmasını kontrol etmek amacıyla açılan bir açma ile bunun güneyinde daha yüksekte olan bir açmada gerçekleşmiştir. Sevin pek çok yeni yapı katı bulduğundan bahsetmektedir.
Tabakalanma: Garstang yönetimindeki kazılar (en alttan başlayarak) şu şekilde bir tabakalanmanın var olduğunu ortaya koymuştur: XXXIII-XXVII: İlk Neolitik Çağ XXVI-XXV: Son Neolitik Çağ XXIV: Proto-Kalkolitik Çağ XXIII-XX: İlk Kalkolitik Çağ XIX-XVI: Orta Kalkolitik Çağ XV-XIIb: Son Kalkolitik Çağ XIIa: İlk Tunç Çağı X-IX: Erken Hitit Dönemi VIII-V: Hitit İmparatorluk Dönemi IV-I: Geç Hitit-İslam Dönemi Garstang'ın kazısında; Yumuktepe'nin Neolitik Çağ tabakalarına üç değişik alanda açılan A; B ve C açmalarında ulaşılmıştır. A açmasında ova kodundan 50 cm daha derine inildiği halde henüz ana toprağa ulaşılamamıştır. Sevin-Caneva kazıları henüz başlangıç safhasında olduğu için; tabakalanma konusunda bir bilgi verilmemektedir.
Buluntular: Mimari: XXXIII-XXVII Tabakalar: Mersin Yumuktepe Mevkii'ne gelen ilk iskancılar; köylerini Soğuksu Çayı'nın yatağından topladıkları nehir taşlarından su basman seviyesine kadar inşa ettikleri yapılarla oluşturmuşlardır. Taşların arasında çamur bulunmamasından kuru duvar tekniğinde yapılar olduğu sonucu çıkartılmaktadır. Bu yapıların duvarları çok kalın değildir. Yaklaşık 50 cm kalınlığındadır. Tek katlı evler olduğu sanılmaktadır. Üst kısmının ise ahşap kafesle dal örgü tipinde/huğ tipi oluşturulduğu kabul edilmektedir. Tam bir plan verecek kalıntılar tespit edilememiştir. Sevin başkanlığında yapılan 1994 yılı kazısında bu çağa ait 27 yapı katı tespit edilmiştir. Taş temelli (?) su basmanlı yapıların en alt tabakada bile var olduğunun yanısıra kömür ve kamış izli tabanlar keşfedilmiştir. 1996 yılı kazısında ise Garstang'ın XXVI. tabakasının hemen altında (olasılıkla XXVII) birbirine iyice yapıştırılmış iki sıra taş temel (?) ve onun üzerinde pisé tekniğinde yapılmış çamur ve dal-örgü duvar kalıntıları bulunmuştur. Sevin ile Caneva bu yapıyı Son Neolitik Çağ yapıları arasında saymaktadır. XXVI-XXV. Tabakalar: Garstang kazılarında XXV. tabakaya ait mimari kalıntılar Yumuktepe'nin Son Neolitik çağ mimarisi hakkında bir bilgi vermiştir. Burada dar bir geçitin her iki yanında iki veya üç odalı uzun dikdörtgen ve yamuk biçimli yapılarla karşılaşılmıştır. Geçit bir avluya açılmaktadır. Yapı tekniği olarak iki dizili çay taşlarının yanyana konularak kuru duvar tekniğinin uygulandığı görülmektedir. Odalar arasında geçitlerin olmayışı bunlara üstten girildiği ya da geçitlerin taban seviyesinde olmadığı intibaını uyandırmaktadır. Taş duvarın üstte kerpiç duvar şeklinde devam ettiği zannedilmektedir. Yapı planı Anadolu'nun diğer çağdaş yerlerinden çok farklıdır. Bu tabakada açmanın çok küçük oluşu yerleşme dokusu konusunda yorumlar yapılmasını önlemektedir. 2002 yılı kazılarında; Son Neolitik'in ikinci evresine ait masif duvarın gidiş yönü; açmanın doğu tarafındaki çalışmalarla belirlenmiştir. Geniş bir taş kaidenin üzerinde yükselen masif üst yapı; bir sıra taşın iki tarafında kerpiçlerle inşa edilmiştir. Duvarın kuzeye doğru dik açılı bir yay yaparak kıvrıldığı ve bundan sonra geniş ve diklemesine uzanan bir açmayla kesildiği ortaya çıkarılmıştır. Bu açmanın daha önceki yıllarda höyük üzerindeki konumu saptanamayan; Garstang'ın X açması olduğu anlaşılmıştır. Burada ulaşılan en alt seviye Garstang tarafından taş döşeli silo tabanları grubu olarak tanımlanmış ve bu açmada da duvarın üzerini kuşattıkları görülmüştür [Caneva-Köroğlu 2004:492]. 2002 yılı kazılarında; Neolitik katmanlarla ilgili olarak her alt evrenin kendine özgü mimari özellikleri saptanmıştır. Neolitiğin en erken evresi için temeli bulunmayan; dal-örgü; Orta Neolitik için taş kaideler üzerinde çok odalı binalar ve Geç Neolitik için apsisli dikdörtgen biçimli; taş temelli binalar ve Son Neolitik için masif taş duvarlar [Caneva-Köroğlu 2004: 493]. 2003 yılı çalışmalarında; en erken yerleşim evreleri haricinde; şimdiye kadar kuzeybatı alanda ortaya çıkartılan tüm Neolitik katlar; yeni açmalar açılarak yeniden irdelendi. Yumuktepe Son Neolitik evre olarak adlandırılan yerleşimde evler arasındaki boşluklarda çoğu zaman taş döşeli silo tabanları açığa çıkarılmıştır. Ancak bu tabanlar katların stratigrafik sürekliliğini kesintiye uğratmıştır [Caneva 2004:58-62]. 2005 yılı çalışmalarında höyüğün kuzeybatısındaki geniş alanda Geç Neolitik Döneme ait E5 alanında kazılan bölgenin hemen alt kotunda; Orta Neolitik Döneme tarihlenen bir duvara ait taş temeller ve bu temelin dış tarafında ise küçük dere taşlarıyla yapılmış bir taş döşeme; kuzey yamaç eğiminden önceki en son tabakada açığa çıkarılmıştır. Aynı seviyede; biraz daha kuzeydeki bölümde ise Geç Neolitik Döneme ait toprak bir taban ve yanmış malzemeler bulunmuştur. Bu alan iki evre arasındaki tabakalanma ilişkilerinin anlaşılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Buradaki çalışmalar sonucunda; Orta Neolitik Dönem yerleşmesinin Geç Neolitik Dönem tabakaları tarafından kesilmediği; bu alanda yerleşimin şu andaki yamaç eğimi ile benzer şekilde yayılmış olduğu anlaşılmaktadır [Caneva et al. 2007:670]. Son Neolitik Döneme ait dolguların kazıldığı F6 alanında herhangi bir mimari kalıntıya rastlanmamış olmakla beraber; tabanı yassı dere taşları ile döşenmiş depo yerleri belirlenmiştir. Bunlardan birinin çukur kazılarak hazırlanmadığı sadece çevresine yuvarlak kerpiç bir duvar örülmesi yoluyla yükseltilerek şekillendirildiği anlaşılmıştır [Caneva et al. 2007:670-671]. 2006 yılı kazılarında, Orta Neolitik dönemde, yerleşmenin başlıca iskan alanlarının sınırlarında teraslanmış alanlara raslandı. Bu kısıtlı alan içerisinde depo ve çöp çukurlarını kuşatan duvarlar dışında mimari izi görülmedi. İkinci kazı biriminde aynı kuzeybatı alanda bulunan Geç Neolitik dönemler de tahribata uğramıştır. Geç Neolitik alanda apsisli evler arasındaki mekanlarda sık görülen taş döşeli silo binaları oldukça etkileyicidir. Bu yapıların çoğunluğu dıştan bir sıra taşla desteklenmiş kerpiç duvar ile inşa edilmiştir. Bunların tümü nehir çakılları ile döşenmiştir. Önceden erken dönemlerde bu tip depo binalarına raslanmamıştır. Geç Neolitik evreye bakıldığında apsisli evlerin üzerinde kazılar yamacı tırmanan çakıl döşeli yol üzerinde yoğunlaştı; burada bulunan direk delikleri aydınlatma araçlarının varlığına işaret etmektedir. Dolgular almaşık ince küllü ve killi toprak tabakalarından oluşmuştur, bütün halde yapı bulunmamıştır. Çanak çömlek parçaları ve kemik kalıntılarının yanında boynuzdan ve taştan yapılma ok sapı bilezik ve boncuk gibi eserlerden oluşan bu alışılagelmişin dışındaki tabakalaşma bu bölgenin uzmanlaşmış atölyelerin çöp alanı olarak kullanıldığını göstermiştir. Bu bölgede obsidiyen üzerinde yapılan aşınma izi analizleri yoğun taş ve kemik işleme faaliyetini ortaya çıkararak bu yorumu doğrulamaktadır. Yapılar arasında aralıklı biçimde çocuk mezarları bulunmuştur. Bu yıl bulunan çocuk mezarında disk taş boncuklarla yapılmış bir gerdanlık da bulunmuştur. Bu seviyede aynı zamanda bir köpek mezarı da bulunmuştur [Caneva-Köroğlu 2008:383]. 2007 yılında, Final Neolitik evre kazıları, önceki yıllarda işlik yapılarının saptandığı alanda, yamaca doğru yükselen taş döşeli yolun doğusunda yürütülmüştür. Geç Neolitik dönem apsis planlı evler evresinde, bu yapıların altındaki alanda pise duvarlı mekanlarda, birbirine yakın olarak inşa edilmiş oldukça yoğun miktarda taş döşeli depo yapıları ortaya çıkarılmıştır. Bu depolardan birkaçının temeli taş halkalarla desteklenmiş ve hepsi yassı çakıl taşlarıyla özenli bir şekilde döşenmiş ve sıvanmıştır. Erken tabakalarda bu tarzda bir depo yapısına daha önce hiç rastlanmamıştır ve depo yapılarının bu evreye özgü olduğu düşünülmektedir [Caneva-Köroğlu 2009:159]. Bu alandaki Orta Neolitik evresi ise yalnızca teraslar, depo ve/veya erken evreye ait dolguların içine derin bir şekilde açılmış çöp çukurlarıyla temsil edilir. Bu durum, ana konut alanlarının sınırında yer alan bu alanların sonradan eklenen mekanlar olduğunu düşündürmektedir [Caneva-Köroğlu 2009:156]. Çanak Çömlek: XXXIII-XXVII Tabakalar: Yumuktepe'nin alt tabakalarında Garstang tarafından Kaba mallar ve Koyu Yüzlü Açkılı mallar/İnce mallar olarak tanımlanan mal gruplarından çanak çömlekler bulunmuştur. Kaba mallar 6-7 m kotta görülen mal türüdür. Yaklaşık olarak XXVIII-XXVII. tabakaların olduğu kısımdadır. Bu mal grubu daha da altta en eski tabakalarda bulunmaktadır. Genellikle bol saman katkının yanında; iri kum ve taşcık katkının kullanıldığı özlerinin gri renkte olduğu bu mal grubu mutfak malları olarak da açıklanabilir. Pişirilmeleri iyi değildir. İç yüzeylerinin ıslak sıvazlama ile düzeltildiği görülmektedir. Yüzey rengi olarak açık kahverenginin tonları tercih edilmiştir. Daha altta ova seviyesinden 6-6.5 m'de kötü pişirilmiş kaba mallarla 4 m seviyesinde olasılıkla alttaki nem yüzünden ufalanan kaba mallar Yumuktepe'nin en eski kaba mal grubunu oluşturmaktadır. Yumuktepe'nin İlk Neolitik Çağ tabakalarında görülen bir başka mal grubu da İnce mallar/Koyu yüzlü açkılı mallardır. Dar veya daralan ağızlı; küresel gövdeli; yuvarlatılmış biçimler daha çok bu mal grubunda uygulanmıştır. 2002 yılı kazılarında höyüğün kuzeybatı yamaçlarındaki Erken Neolitik açmasındaki çalışmalar sürdürülmüştür. Ancak buradaki teraslarda herhangi bir mimari saptanamamış; baskı bezekli ve kahverengi perdahlı çanak çömlek tipleri in situ olarak ele geçmiştir [Caneva-Köroğlu 2004:491]. XXVI-XXV. Tabakalar: Kaba malların bu tabakalarda da devam ettiği anlaşılmaktadır. Hamur ve fırınlama tekniklerinde bir farklılaşma alttaki benzerlerine göre tespit edilmemiştir. Buna karışılık yüzey renklerinde kahverengi ve gri yüzeyler tercih edilmiştir. Kaba malların üzerine sivri uçlu bir aletle veya bir deniz kabuğunun keskin kenarı ile ya da çömlekçinin tırnağı ile yapılmış bezemeler görülmektedir. Bu bezemeler simetrik olarak yapılmış ve yanyana dik bir şekilde yerleştirilmiş; hafif yuvarlatılmış tırnak izleridir. Bu şekilde bezemeli parçaların bulunduğu tabakalarda çok sayıda deniz kabuğu'da ele geçmesi bezemelerin yapım tekniği açısından ip ucu vericidir. Kaba mallara ait bazı mal türlerinin Son Neolitiğin üst kısmında arttığı Garstang'ın vermiş olduğu tablodan anlaşılmaktadır. Koyu Yüzlü Açkılı mallar; Son Neolitik Çağ'a konan XXVII. tabakada çoğalmaktadır. Yüzeyleri çok iyi açkılanmış olan bu mal grubunda da 7.5 m'den sonraki katlarda çizi ve oyuk bezemelerle deniz kabuğuyla oluşturulmuş bezemelerle süslenmiş çanak çömlekler bulunmuştur. Aynı seviyelerde iç yüzeyi grimsi siyah dış yüzeyi kırmızı iyi açkılanmış gene koyu yüzlü açkılı malların bir mal türü olan parçalar da vardır. Gene biçimlerde dar ağızlı; küresel gövdeli biçimler çoğunluktadır. Kase biçimleri de vardır. XXVII. tabakadan itibaren boyalı mallar ortaya çıkmıştır [Garstang 1953:39]. Garstang'ın Proto-Kalkolitik Çağ olarak tanımladığı XXV. tabakada; tabakaya özellik veren mal grubunda hamur taşcık ve iri kum katkılıdır. İnce veya kalın krem veya açık kahverengi astar üzerine kırmızı veya kahverengi ve bu renklerin çeşitli tonlarıyla şevron ve dikey zigzaglar yapılmıştır. 2005 yılında höyüğün kuzeybatısındaki geniş alanda Son Neolitik Döneme ait çalışmalarda bulunan çanak çömleklerin analizleri; katkı malzemeleri (mineral ya da bitkisel katkılı) ve bu malzemelerin hamur içerisindeki boyutlarının karşılaştırılması temel alınarak yapılmıştır. Bu çalışmanın sonunda mineral katkılı 7; bitkisel katkılı 2 grup çanak çömlek tanımlanmıştır. Boya bezemeli çanak çömlekler belli bir grup ile ilişkili olmayıp tüm çanak çömlek grupları üzerinde görülmektedir [Caneva et al. 2007:671]. 2006 yılı çalışmalarında Erken Neolitik açmasındaki yapıda yangın geçirdiği için pişerek sertleşmiş saman katkılı çamurdan yapılmış bir sandığa ait parçalar bulunmuştur. Bu tabakada ince; kahverengi (hemisferik) çanak çömlek de ele geçmiştir [Köroğlu 2007:37-41]. 2007 yılı kazılarında, açık renkli, kırmızı ya da kahverengi boya bezekli Final Neolitik dönem çanak çömlekleri ortaya çıkarılmıştır [Caneva-Köroğlu 2009:156]. Orta Neolitik dönem çanak çömlekleri arasında ise Koyu Yüzlü Açkılı Mallar (DFBW), açık-turuncu renkli, iri taşçık katkılı olmasına rağmen oldukça ince cidarlı, bezemesiz, geniş küresel kaplar yer alır [Caneva-Köroğlu 2009:156]. Yontma Taş: Obsidiyen ve çakmaktaşından aletler ele geçmiştir. İlk Neolitik Çağ'ın üst evrelerinde iyi yapılmış obsidiyen aletlerin ortaya çıktığı ve bunların İç Anadolu çağdaşlarına benzediği ileri sürülmektedir. Obsidiyenden küçük deliciler ve uçlar çok az sayıda bulunabilmiştir. Sürtme Taş: Küçük yassı baltacıklar ele geçmiştir. Kemik: Son Neolitik'in erken evresine ait kemik aletler arasında; zıpkın benzeri uca sahip bir alet vardır ve bilinen benzeri yoktur [Caneva-Köroğlu 2004:492]. İnsan Kalıntıları: Sevin-Caneva kazılarının 1994 yılı çalışmasında Neolitik Çağ'ın en üst evrelerine olasılıkla XXVI-XXV. tabakalara ait iki çocuk gömüsü bulunmuştur. Hocker durumunda 50 cm'lik bir çukura yatırılmış bir gömüde; küçük beyaz halkalardan yapılmış bir kolye ile küresel gövdeli; üzerinde şimşek ve zigzag motifleri olan boyalı bir kap gömü hediyesi olarak ele geçmiştir. Diğer mezardaysa akik; turkuvaz gibi yarı değerli taşlar; kemik ve yumuşakca kabuklarından boncukların hediye olarak konduğu sanılmaktadır. 2006 yılı kazılarında Geç Neolitik tabakada bulunan iki mezardan birinde küçük bir çocuğa ait iskelet açığa çıkarılmıştır. Mezar içinde hediye olarak bırakılmış; yüz kadar değişik renkli taş boncuktan yapılmış kolye ve bilezik mevcuttur [Köroğlu 2007:37-41]. Bitki Kalıntıları: 2005 yılında höyüğün kuzeybatısındaki geniş alanda Orta Neolitik Döneme ait tabakalarda olasılıkla yapının dal örgü bölümüne ait olabilecek bir çamur topağı üzerinde evcil bir buğday başağının negatif izine rastlanmıştır [Caneva et al. 2007:671]. 2006 kazı sonuçlarında botanik analiz sonuçlarına göre en yoğun olarak kullanılan yerel tahıl ürünü triticum monococcum (%80) idi. Değişik tipte sebze (mercimek; bezelye ve bakla) ve zeytin; incir ve fıstık gibi meyveler de tüketilmekteydi. 2007 yılında yapılan botanik çalışmalar, erken Neolitik evrede en çok tüketilen domestik tahıl türünün triticum monococcum (%80) olduğunu göstermiştir. Farklı türlerde baklagiller (mercimek, nohut ve kara burçak), zeytin, incir ve fıstık gibi yemişler de tüketilmiştir [Caneva-Köroğlu 2009:157]. Hayvan Kalıntıları: 2006 yılı kazılarında Geç Neolitik tabakada başlangıçta mezar olarak düşünülen çukurdan bir kedi iskeleti ortaya çıkmıştır. Kıbrıs'tan çok iyi tanınan örnekle beraber en erken evcil kedilerden biri olması muhtemeldir [Köroğlu 2007:37-41]. Birkaç balık kılçığı dışında önceki kazılarda elde edilen sonuçlarda olduğu gibi av faaliyetleri erken dönemlerde hemen hemen hiç olmamıştır. Hayvan eti tüketimi evcil hayvanlar vasıtasıyla olmuştur. Bunlar; büyükbaş hayvanlar; küçükbaş hayvanlar (keçi; koyun) ve domuzdur. Keçiler koyunlara göre daha boldu; bu da yüne olan talebin henüz çok olmadığını ortaya koyuyor [Caneva-Köroğu 2008:382]. Diğer: 2005 yılında höyüğün kuzeybatısındaki geniş alanda Son Neolitik Döneme ait tabakada; üzerine artı işareti kazınmış olan çakıltaşından yapılmış bir baskı mühür bulunmuştur [Caneva et al. 2007:671]. 2007 yılı kazılarında, daha önceki kazılarda da olduğu gibi, bu erken evrelerde birkaç balık kemiği dışında, avcılık faaliyetleriyle ilgili neredeyse hiçbir veriye ulaşılamamıştır. Erken evrelerde hayvan eti tüketimi tamamen evcil hayvanlardan; sığır, koyun-keçi ve domuzlardan sağlanmaktadır. Keçinin, koyuna oranla daha fazla olması, yünün henüz değerli bir materyal olarak görülmediğini göstermektedir. Yakındoğu'daki diğer Neolitik yerleşmelere oranla, domuzların Yumuktepe'de yoğun olarak görülmesi, yerleşmenin etrafındaki arazinin bir zamanlar nemli olduğunu göstermektedir. Bu hipotez ise, sıçan kemiklerinin varlığıyla desteklenmektedir [Caneva-Köroğlu 2009:157].
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Mersin Yumuktepe; kazıldığı sıralarda; arkeoloji dünyasında büyük yankılar uyandırmış bir yerdir. Buna karşılık Garstang'ın tabakalanması ile Burkitt'in tabakalanmasında farklı görüşlerin var olduğu belirlenmektedir. Bu açıdan; Sevin yönetiminde son üç yıldır gerçekleştirilen kazının gelişimini ve höyüğün günümüz teknolojisi ile tabakalanmasını ve tarihlenmesini beklemek gerekmektedir. Garstang tarafından XXVII. tabakada (Son Neolitik Çağ) çıkmaya başladığı öne sürülen ve daha sonraki tabakalarda sayıları artmaya başlayan yıldırım motifli boyalı mallar; Can Hasan İlk Kalkolitik Çağ boyalı malları ile büyük benzerlik göstermektedir. Bunların kökeninin Yumuktepe olduğu ileri sürülebilir. Kilikya Ovası'ndaki yüzey araştırmasında bu tip boyalıların bulunduğu yerler; Mersin tabakalanmasına uygun olarak Son Neolitik Çağ sonu - İlk Kalkolitik Çağ olarak değerlendirilmiştir. ASPRO'da; Garstang'ın tabakalanmasının XXXIII-XXVIII. tabakaları; İlk Neolitik Çağ'a; 5. evreye; XXVII. tabakası Son Neolitik Çağ'a; 6/1 evreye; XXVI-XXIV. tabakaları ise Proto-Kalkolitik Çağ'a; 6/2. evreye konmuştur [Hours et al. 1994:237]. Sevin ile Caneva ise Garstang'ın XXXIII-XXIX. tabakalarını İlk Neolitik Çağ'a; XXVII-XXVI. tabakalarını ise Son Neolitik Çağ'a tarihleme eğilimdedir. Kesin bir şey söylememekle beraber XXVII. tabakayı da son Neolitik Çağ içinde düşünmektedirler [Sevin-Caneva 1996:78-79]. Sevin ve Caneva'nın 1993 kazısında; Garstang'ın XXX. tabakasının 80 cm altında alınan bir örneğin 14C yöntemi ile tarihlendirilmesi sonucunda GÖ 7920±90 tarihi ortaya çıkmıştır (yaklaşık olarak MÖ 6.785-6.620) [Sevin-Caneva 1995:32-33]. 2002 yılı kazılarında Garstang'ın X açmasının yerinin saptanması; eski ve yeni kazıların birbiriyle ilişkilendirilmesi kolaylaştıracaktır [Caneva-Köroğlu 2004: 493]. Erken Neolitik tabakalarda; büyük bir yangın geçirmiş mimari kalıntılarda taş temel ve kerpiç kullanıldığına dair bir iz yoktur. Tam plan belirlenememekle birlikte; ele geçen çamur ve sıva parçaları buradaki yapıların "huğ evi" gibi bir teknikle inşa edildiğini göstermektedir [Köroğlu 2007:37-41]. Son üç yıl içinde, oldukça geniş bir alanda (yaklaşık 50 metrekare) yer alan D3, E3 ve F3 karelerinde Neolitik dönem tabakaları ortaya çıkarılmıştır. Çeşitli yapılara, sığınaklara ve depolama çukurlarına ait izler ve bina dışı faaliyetlerin gerçekleştiği alanlar açığa çıkarılmıştır. 2009 yılında, Erken Neolitik tabakalarında daha iyi korunagelmiş dal örgü yapılar kazılmıştır. Bu yapılardan biri olan A201, yarı toprağa gömük, yuvarlak planlı bir kulübenin temelinden oluşur. Kulübenin dolgusunda ufalanmış, yanık kerpiç parçalarının oluşturduğu öbeklere rastlanmıştır. İlk gözlemlere göre, bu öbekler içinde duvar, çatı ve çatı sıvası parçaları ve pişmemiş kil kap parçaları tanımlanmıştır. Kulübenin çeperinde yer alan hafif oval biçimli bir çukurun içindeki çakıltaşı öbeği olasılıkla ocak hazırlığı için yapılmıştır. Civardaki alanlarda ortaya çıkarılan diğer çakıltaşı öbekleri, muhtemelen işlik alanlarının üst örtüleri gibi daha basit yapıların sınırlarını belirlemek için yapılmış görünmektedir. Bu kontekstlerden gelen en tipik çanak çömlekler birkaç ince cidarlı, kahverengi, açkılı, küresel gövdeli ve kimi zaman ağız kenarlarında baskı bezeme taşıyan fincanlardan oluşmaktadır. Bir tanesi kalın kemikten, diğeri yumuşak gri bir taştan yapılmış 2 büyük damga mühür ya da pintadera bu alanlarda ele geçen önemli buluntular arasında yer alır. Her iki mühürün de düz yüzeyleri oldukça karışık geometrik motiflerle süslenmiştir ve delikli tutamakları vardır. Son yapılan karbon14 ölçümleri bu mimari tabaka için tahmin edilen tarihi; cal. MÖ 6445-6240 tarihlerini vermiştir. Bu nedenle bu damga mühürler şimdiye kadar bulunmuş en eski mühürlerdir ve belki de mevsimlik yaylacılıkla ilişkili kolektif depolamanın bir biçimini yansıtmaktadırlar. 2010 yılında, en derin açmada başka bir konut yapısı açığa çıkarılmıştır. Bu yapı 3 m çapında ve yuvarlak planlıdır. Kısmen toprağa gömük ve yanıklı bir dolguya sahiptir. Kulübenin etrafındaki yaşam alanını yuvarlak planlı çakıltaşı öbekleriyle ve olasılıkla domestik aktiviteler için kullanılan sıvalı alanlarla parçalara ayrılmıştır. Kulübe henüz kazılmamış olsa da, höyüğün aşınmış kısmındaki tabakalanma kesitinde oldukça belirgindir. Dal örgü yapı, yanmış ve kulübe çukurunun içinde ve etrafına yıkılmış durumda ortaya çıkmış olduğu halde, çukurun toprak duvarları bir taş sırasıyla kuvvetlendirilmiş gibi görünmektedir. Ayrıca karbonlaşmış tahılların yayıldığı kalın bir taban da kesitte görülebilmektedir. Bu erken dönem dolguların içine derince açılmış Geç Neolitik mezarlara ait çukurlar, Geç Neolitik yerleşiminin çekirdeğinden daha aşağıda bir seviyede yer alan teraslı alana kadar uzanmaktadır. Bir diğer iskelet, 2009 yılında, Erken Neolitik dolgular içine açılmış teraslardan birinde bulunmuştur. İyi korunmamış olan bu iskelet sıkıca büzülmüş bir pozisyonda ve çeşitli boyutlarda, açık renkli, kırmızı ya da kahverengi motiflerle bezenmiş kaplardan oluşan hediyelerle birlikte gömülmüştür. İlk antropolojik gözlemler, iskeletin omurga iltihabına (osteoartrit) maruz kalmış orta yaşlı bir kadına ait olduğunu göstermiştir. Diş yüzeyindeki kullanım izleri, dişlerin yoğun bir şekilde sepet örmede kullanıldığına işaret etmektedir. 2010 yılında yine bir yetişkine ait iskelet bulunmuştur. Olasılıkla bir erkeğe ait olan sağlam iskelet, büzülmüş pozisyonda sağ tarafına yatırılmış ve elleri yüzüne konulmuştur. Herhangi bir ölü hediyesi bulunamamıştır. Ölünün üzerinde dağınık taşlar yer alır. Bu mezarın üzerinde bulunan, bir bebeğe ait diğer bir mezarda da ölü hediyesi bulunamamıştır [Caneva-Köroglu 2013.217-219].


Liste'ye