©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Yarımburgaz Mağarası

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Yarımburgaz Mağarası
Türü:
Mağara
Rakım:
20 m
Bölge:
Marmara
İl:
İstanbul
İlçe:
Küçükçekmece
Köy:
Altınşehir
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
Çanak Çömlekli

     


Yeri: İstanbul İl merkezinin yaklaşık 22 km kuzeybatısında; Küçükçekmece İlçesi'ne bağlı Altınşehir'in 1 km kuzeyindedir. Güneyindeki Küçükçekmece Gölü'nün kuzey sahilinden 1.5 km kadar uzaktadır. Mağaraya Halkalı-Altınşehir'den gelen karayolu ile ulaşmak çok kolaydır.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Yarımburgaz Mağarası Eosen kökenli kalker oluşumlu bir kayalık tepenin Sazlıdere'ye bakan batı yamacında; yeraltı suyunun aşındırması ile açılmış; birbirinden farklı kotlarda ayrı ayrı ağızları olan; birbiri ile bağlantılı; farklı biçim ve büyüklükte iki bölümden oluşmuştur. Marmara Denizi'nden yaklaşık olarak 11-18 m yüksektedir. Kabaca kuzeydoğu-güneydoğu istikametinde uzanan bu bölümlerden kot olarak yukarıda yer alanı (Yukarı Mağara/B Galerisi); yaklaşık 15x52 m boyutlarında günümüzde 10 m yüksekliğinde büyük bir hol (boşluk) görünümündedir. Bu mağara olasılıkla Bizans döneminde yer yer düzeltilerek kilise olarak kullanılmıştır. Duvarlarındaki hatıl deliklerinden içinde üstü kiremitle örtülü çekme katın yapıldığı da anlaşılmaktadır. Bu kilise oluşumunun mağaranın dışındaki manastır yapısı ile ilgili olduğu kesindir. Yukarı mağaradan; alttaki galeri biçiminde başlayan daha sonra kayalığın derinliklerine doğru tünel görünümünde; menderesler çizerek; yer yer geniş salonlarla devam eden alt bölüme (Aşağı Mağara/A Galerisi) ağız kısmına yakın bir yerde bir rampa ile geçilmektedir. Yukarı mağaranın hemen körlenmesine karşıt aşağı mağara yaklaşık olarak 600 m kadar devam etmektedir. Aşağı mağarada ağızdan yaklaşık 240 m uzakta meydana gelen çatallaşmadan sonra sağdaki kol soldakine nazaran daha fazla uzayarak en sonda genişce bir dehlizden sonra takip edilemeyecek kadar daralmaktadır. Mağaranın oluşumunun izlerini; kayalığın dışında doğu tarafında Sazlıdere'ye dik bir vadinin varlığıyla açıklamak mümkün olmaktadır. Olasılıkla bu çökelmiş vadi Alt Paleolitik Çağ'da aşağı mağaranın bir uzantısı olmalıdır. Yarımburgaz Mağarası'nda yapılan kazılarda aşağı mağarada ana kayaya yalnız ağız kısmında ulaşılmış; iç kısımda inilemediği için mağaranın gerçek yüksekliği saptanamamıştır. Mağaranın oluşumunun çok eski olduğu zannedilmektedir. Paleolitik çağlarda mağaranın çevre şartlarının günümüzden çok farklı olduğu tahmin edilmektedir. Yarımburgaz Mağarası özellikle Kansu ve Kökten'in kazılarından sonra İstanbul'un merkezine yakınlığından dolayı piknikçilerin; definecilerin; yasadışı işlerle uğraşanların; mağaracıların; "amatör arkeologlar"ın zaman zaman çok ilgisini çeken bir yer olmuştur. Bu ilgi derecesinin fazla oluşunda en önemli etken belki de mağaranın son dönemde kilise olarak kullanılmasıdır. Mağaranın gene zaman zaman sinemacılar ve televizyoncuların platosu olarak kullanıldığına şahit olunmuştur. Bir ara mantar yetiştirme merkezi olarak planlanması; bu işlem için mağaranın içine grayder sokulması mağaranın Kültür Bakanlığı tarafından ne kadar başıboş bırakıldığının bir başka örneğidir. Yakın bir zamana kadar mağaranın içinde yasadışı define arayanlar başta olmak üzere çeşitli kişi ve kurumlar tarafından yapılan tahribat; mağara ağızlarının Arsebük tarafından yönetilen kazılar sırasında demir parmaklıkla örtülmesi ile kısmen önlenebilmiştir.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: İlk defa 19. yüzyılın ortalarında bilim dünyasına jeoloji ve mağaracılık amacıyla tanıtılan mağaranın; tarihöncesi çağları açısından önemi; Ankara Üniversitesi Dil; Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Şevket Aziz Kansu tarafından 1959 yılında yapılan kazı denilemeyecek bir sondajla ortaya konmuştur. Kazılar: Yarımburgaz'daki ilk dönem kazılar Şevket Aziz Kansu'nun önderliğinde Kılıç Kökten'in yönetiminde 1963 yılında aşağı mağaranın giriş kısmında yapılmış [Kökten 1963b:277-278] daha sonra 1964 ve 1965 yıllarında Kansu; Kökten ve N. Dolunay'ın yönetiminde mağara karelere bölünerek (Kansu'nun deyimiyle parsellenerek) daha sistemli bir şekilde kazılmıştır [Kansu 1966:491-492]. 1966 yılından 1986 yılına kadar mağaranın çeşitli nedenlerle tahrip edilmesi gibi çok önemli bir sebepten dolayı; 1986 yılında İstanbul Üniversitesi; Edebiyat Fakültesi; Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Mehmet Özdoğan'ın başkanlığında; aynı fakültenin öğrencilerinden oluşan bir ekiple; İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına; ikinci dönem Yarımburgaz kazıları gerçekleştirilmiştir. Bu kurtarma kazısı sonucunda mağaranın en eski yerleşiminin Alt Paleolitik Çağ'a ait olduğunun saptanması ile Yarımburgaz Mağarası'nın bilim dünyasında önemi artmış ve Türkiye'nin Pleistosen Arkeolojisinin daha iyi anlaşılması amacıyla üçüncü dönem kazıları; İstanbul Üniversitesi; Edebiyat Fakültesi; Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Güven Arsebük'ün yönetiminde; ABD Berkeley'deki California Üniversitesi; Antropoloji Bölümü öğretim üyelerinden F. Clark Howell'ın katılımıyla; her iki üniversitenin ortak projesi olarak 1988-1990 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Kazılara göre tabakalanma: İlk dönem kazılarında; özellikle A Galerisi olarak isimlendirilen Aşağı Mağara'da 40 cm kalınlığında gübre tabakası; onun altında 60 cm kalınlığında; içinden Bizans Çağı çanak çömlek parçalarının çıktığı ikinci tabaka en alttada killi; sarı kumlu; içinde kaba işlenik yontma taş aletler ve artıkları bulunan ve Kökten tarafından taş alet endüstrisine dayanarak kesin olmamakla beraber Orta Paleolitik Çağ'a tarihlenen üçüncü tabaka ortaya çıkarılmıştır. Gene daha sonraki kazılarla çelişkiye düşen bir başka bulgu da aşağı mağarada 370 cm derinde ana kayaya ulaşıldığının haberidir. Kansu ile Kökten; üçüncü tabakanın içinde Ursus spelaus/mağara ayısına ait diş ve kemiklerin Moustérien tipte kaba uçlar ile birlikte ortaya çıktığını bildirmektedir. B galerisi olarak tanımlanan yukarı mağarada yapılan kazıda ise 30 cm kalınlığındaki gübre tabakasının altında 45 cm kalınlığında Bizans Çağı döküntülerinin olduğu dolgu tabakası; daha altta ise gene kazı başkanlarının verdiği bilgiye göre 200 cm kalınlığında olan Kalkolitik Çağ tabakası ortaya çıkmıştır. Kansu ve Kökten yukarı mağarada başka açma açmadıklarından bu Kalkolitik buluntuların çok büyük bir çukurdan çıktığını saptayamamışlardır. Kalkolitik tabakanın altında ise açmanın güney kısmında 480 cm'de ortaya çıkan ana kayaya kadar sarımtrak killi kumlu Paleolitik Çağ tabakasının var olduğu yazılmaktadır. Kansu; burada Paleolitik Çağ'ın hangi evresi ile karşılaşıldığı konusunda bir yorum yapmamaktadır Açmanın kuzeyine doğru ana kayanın daha derine saplandığı anlaşılmıştır. Doğal olarak daha ayrıntılı ve sistematik bir şekilde yapılan ikinci dönem (1986 yılı) Özdoğan yönetimindeki kazıda mağaranın tabakalanması tamamen değişmiştir. Aşağı ve yukarı mağarada yapılan hem zamanlı kazı sonucunda; Yarımburgaz'ın tüm kültür tabakalanması ortaya çıkmıştır. Yukarı mağara 15-12; Aşağı Mağara 12-3. tabakalarını ihtiva eden en eski kültür evresi; Alt Paleolitik Çağ'a tarihlenmektedir. Arsebük tarafından yürütülen üçüncü dönem kazılarının sonuçlarına kadar; Yarımburgaz'ın bu ilk tabakası; çay taşı aletlerin varlığına dayanarak Orta Pleistosen başından daha eski bir döneme tarihlenmiştir. Kazıda ateş yerleri gibi basit yapı düzenlerinin bulunuşu da çok ilginçtir. Bu ikinci dönem kazıları ile Yarımburgaz'ın ilk yerleşmesinin tarihi önce bir milyon yıllarına konmuş; ancak araştırmaların devam etmesiyle daha yakın bir zamana çekilmiştir. Alttan ikinci evre olarak nitelendirilen katmanlar Yukarı Mağara'nın 11-8. tabakalarıdır. Özdoğan; Orta Paleolitik olarak kabul ettiği bu evrede; yerleşimin kesintili olduğunu ileri sürmektedir. Bunun üstünde ise aynı bilim adamı tarafından Epipaleolitik/Üst Paleolitik olarak tanımlanan; Yukarı Mağara'nın 7-6. tabakaları ile karşılaşılmıştır. Yukarı Mağara'nın 5. tabakası Yarımburgaz'ın bir evresi olarak Neolitik Çağ'ı temsil etmektedir. Gene yukarı mağarada 4-2. tabakaların olduğu evre; Kalkolitik Çağ buluntuları ile 1986 kazılarının yapılmasına sebep olmuştur. Bu evrenin buluntuları Yukarı Mağara'nın iç kısmında doğal bir çukurun içinde saptanmıştır. Her iki mağarada da ortak olan tabaka 1. tabakadır. Bu evrede olasılıkla İlk Hıristiyanlık döneminde mağaranın alt kısmından girilen bir kilise yapısına ait; iki gözü birleştirilen yerde kesme taşlarla yapılan bir duvar ortaya çıkarılmıştır. Olasılıkla bu duvar bu en eski kilisenin apsisini oluşturmaktadır. Üçüncü dönem Yarımburgaz kazıları; Aşağı Mağara'da su gibi doğal olaylarla Orta Pleistosen katmanların üzerinde meydana gelen sert bir tabakanın alttaki tabakaların bozulmasını önlemesi ve bu sert kabuğun üstündeki olası tabakaların çeşitli sebeplerle yok olması ve Bizans döküntülerinin oluşturduğu en üst tabakanın burada fazla kalın olmayışı yüzünden Aşağı Mağara'da yapılmıştır. Arsebük tarafından yöneltilen bu kazılar yalnızca mağaranın Pleistosen dönemini aydınlatmaya yönelmiştir. Arkeoloji dışında başta jeomorfoloji; tafonomi ve paleoekoloji gibi bilim dallarının mağara ve çevresindeki sorunlara yönelik araştırmalarına da önem veren son dönem kazıları; ikinci dönem kazısının tüm mağara içindeki tabaka sırasını değiştirmemiştir. Arsebük; Pleistosen dönemi için; Aşağı Mağara'da; dört jeolojik katmanın varlığını işaret etmektedir. Bunların ilk ikisi en üst kısmı çimentolaşmış bir görüntü veren kuarst kökenli çakıllı oluşum; onun altında koyu kırmızı-kahverengi killi oluşumdur. Üçüncü evre ise ilk iki evreden farklıdır. Yarımburgaz'ın esas Pleistosen kültür katmanı bu katmandır. İçinde arkeolojik belgeler yoğun olarak bulunmaktadır. Bu kazılar sonucunda Yarımburgaz'ın Türkiye'nin bugün için bilinen en eski yerleşim yeri olduğu ve jeolojik dönemlerden Orta Pleistosen'in ortalarına ait olduğu saptanmıştır. Karain'den sonra Türkiye'nin; Alt Paleolitik Çağ için stratigrafik niteliklere sahip olan bir ikinci mağarası oluşu; buluntularının çok ayrıntılı bir şekilde değişik bilim kolları tarafından araştırılması Yarımburgaz'a önemli özellikler kazandırmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.
Tabakalanma: Neolitik Çağ bulguları; Yukarı Mağara'da; rampanın ağzı ile Yukarı Mağara'nın dip tarafı arasındaki kısımda ortaya çıkmıştır. Mağaranın diğer taraflarında ve Aşağı Mağara'da bu çağa ait iskan izleri; kazılan alanlarda bulunamamıştır. Yukarı Mağara'nın ağız kısmında; Bizans dolgusu altında kalan kısımlarda kazı yapılmadığı için dolgunun bu kısma kadar uzanıp uzanmadığı bilinmemektedir. Bizans Dönemi'nde; mağara duvarlarında ve tabanında düzeltmeler yapıldığı için; Neolitik Çağ'a ait tabaka da bu tesviyede yokedilmiş olabilir. 1986 yılı kazısında; Yukarı Mağara'nın 2-5. tabakalarından 2-4. tabakaları Kalkolitik Çağ'a; 5. tabaka ise Neolitik Çağ'a tarihlenmiştir. 5. tabakanın dolguları muntazamdır. Çanak çömlek parçaları ile birlikte deniz yumuşakçalarına ait kabuklar bulunmuştur.
Buluntular: Çanak Çömlek: Yukarı Mağara'da yapılan kazıda en eski çanak çömleki; mağaranın içindeki doğal çukurun [Harmankaya-Tanındı 1996:Yarımburgaz] tabanındaki sert dolgunun içinden gelmiştir. Özdoğan bu tabakanın çok az çanak çömlek parçası ile temsil edildiğinden dolayı bir genellemenin yapılamayacağını belirtmektedir [Özdoğan 1990c:380]. Bu çanak çömlek mal ve bezeme açısından Fikirtepe mallarına benzemektedir. Buna rağmen Fikirtepe malının tüm özelliklerinin Yarımburgaz Mağarası örneklerinde bulunmadığı bildirilmektedir. Bu iki buluntu yeri arasındaki benzerlik ilişkileri Yarımburgaz Mağarası'nın 5 tabakasının tarihlenmesine yardımcı olmuştur. Aynı tabaka içinde ele geçen tırnak ve sokma baskı bezemeli parçalar ise tabakanın bir başka ilginç buluntu topluluğunu teşkil etmektedir.
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Özdoğan 5. tabakayı; Fikirtepe benzerliğine dayanarak; MÖ 5500-5000 yılları arasına tarihlemekte ve bölgenin Neolitik kültürüne ait olduğunu bildirmektedir. Yarımburgaz; Trakya'da Kaynarca Mevkii ile birlikte Fikirtepe kültürünün yayılım alanının sınırlarını göstermesi açısından çok önemlidir. 5. tabakada ele geçen diğer mal grubu olan tırnak ve sokma bezekli mal grubunun yakın benzerlerinin; Öncü Sesklo ve Adriatik kıyılarındaki "impressed" mallara benzediği iddia edilmektedir [Özdoğan 1990c:381].


Liste'ye