©Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri - TAY Projesi


Samsat

Çizimler için tıklayın...

maps

Fotoğraflar için tıklayın...

Samsat
Türü:
Höyük
Rakım:
425 m
Bölge:
Güneydoğu Anadolu
İl:
Adıyaman
İlçe:
Samsat
Köy:
Samsat
Araştırma Yöntemi:
Kazı
Dönem:
İlk Son Orta

     


Yeri: Atatürk Baraj Gölü suları altında kalmadan önce Adıyaman İli; Samsat İlçesi'nde; ilçe merkezinin hemen kuzeydoğusunda yer almaktaydı. Çok yüksek bir tepe olduğu için; baraj gölünde su tutma işleminden sonra bir süre daha ada olarak kalmıştır. Kodu T 51/14.
Konumu ve Çevresel Özellikleri: Eskiden bir kıyı yerleşmesi olan Samsat Höyük; Fırat'ın yatağını Urfa tarafına kaydırması sonucunda Ñbaraj gölü suları altında kalmadan önceÑnehirden 700 m içeride yer almaktaydı. Büyük bir höyük konisi ile onu çevreleyen bir teras ve alt şehirden oluşan Samsat'ın taban uzunluğu 500; genişliği ise 350 m kadardır. 37-40 m'ye varan yüksekliğe sahiptir. En dik kısmı doğu; en eğimli kısmı ise güneybatısıdır. Fırat Nehri tarafındaki kesitlerde höyük tabanının çakıl dolgulu bir yükselti üzerine oturduğu gözlemlenmiştir. Kalkolitik Çağ malzemesinin çokça bulunduğu doğu terasın; ilk höyük olduğu sanılmaktadır. Klasik Çağ kaynaklarındaki adıyla Samosate; Samosatum; daha sonra ise Semisat; Sumaisat olarak adlandırılan Samsat; Fırat kıyı ovasının en geniş yerindedir; dolayısıyla karşıdan karşıya geçiş için en uygun konumdadır. Ovayı platoya bağlayan yumuşak ve az parçalanmış yamaçlarda çok sayıda göze yer alır. Höyük; teras ve alt şehirden oluşan Samsat; bu özellikleriyle tarihöncesi çağlardan günümüze değin hemen her çağda iskan görmüş büyük bir merkezdir.
Tarihçe:
Araştırma ve Kazı: Samsat; 1964 ve 1967 yılında Adıyaman yöresindeki Kommagene Krallığı Araştırmaları çerçevesinde T. Goell başkanlığında kazılmıştır. Höyüğün üst düzlüğünde doğu-batı yönünde büyük bir açma ile doğu yamacında bir basamaklı açmada çalışılmıştır. Kazı yapılmadan önce bile ünlenmiş önemli bir yerleşmedir. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra; Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki Aşağı Fırat Projesi çerçevesinde; Karakaya ve Atatürk barajlarının yapımıyla su altında kalacak eski eserleri kurtarma amacıyla; 1975 yılında Ü. Serdaroğlu; 1977 yılında M. Özdoğan başkanlığındaki yüzey araştırmalarında da araştırılmış ve höyüğün Halaf Dönemi'nden Osmanlı Dönemi'ne kadar sürekli yerleşim gördüğü anlaşılmıştır [Ayrıntı için bak: Harmankaya et al. 1998:Samsat]. 1978-87 yılları arasında (1980 yılı hariç) su altında kalana dek N. Özgüç yönetiminde daha çok geç devir tabakalarının açılımına yönelik olarak kazılmıştır. Bu kazı çok geniş bir alanı kapsayan yerleşme yerinin; Aşağı Şehri'nde; onu çevreleyen surlarında; höyüğün doğu yamacının ortasında; güneybatısı kesiminde ve tepenin üstünde gibi 7 mevkiide gerçekleştirilmiştir. İTÇ yapı katlarına ise yoğun olarak güneybatı açması olarak adlandırılan d-f/13-18 karelerinde ulaşılmıştır.
Tabakalanma: Samsat'ta saptanan en erken dönem Halaf'tır. Halaf'ı Obeyd kültürü izler. Yüzey araştırmalarında toplanan çanak çömleklerin yanısıra N. Özgüç başkanlığındaki kazılarda; höyüğün doğusunda; pınarın üst tarafında 5 m'lik derinlik sondajında; dar bir alanda yapılan çalışmalarda; söz konusu dönemlere ait mimari kalıntılara rastlanmamakla birlikte kültür dolguları tespit edilmiştir [Özgüç (N) 1988:294]. Daha geniş olarak kazılan Uruk döneminin üzerinde ise İlk Tunç Çağı; Orta ve Son Tunç çağları; Demir Çağı; Klasik Dönem ve Klasik Sonrası Dönemler yer alır. Demir Çağı'nda Samsat; Kummuh Geç Hitit Krallığı'nın merkezidir; daha sonra Urartu Krallığı'na bağlanmıştır; Asur birliğine katılarak bir eyalet durumuna gelmiştir. Bir süre Med ve Pers'lere katılan kent; daha sonra Büyük İskender'in imparatorluk sınırları içinde yer almıştır. Kommagene Krallığı'nın merkezi olduktan sonra Roma'ya bağlanarak bir Roma eyaleti olmuştur. Roma İmparatorluğu sonrasında kent Bizans ve Araplar arasında el değiştirmiş; bir Türkmen beyliğinin merkezi; daha sonra Haçlı kontluğu; bağımsız bir Ermeni kontluğu; Artuklu ve Eyyubi kenti olmuş; 14. yüzyılda ise Osmanlı'ya bağlanmıştır.
Buluntular: Mimari: Halaf ve Obeid kültür dönemine ait gayet iyi buluntu veren kalın ve geniş tabakalar yüzey araştırmalarında saptanmış olmakla birlikte; kazı çalışmalarında bu dönemler geniş olarak araştırılamamış; çalışılan alanlarda ise hiçbir mimariye rastlanmamıştır [Özgüç (N) 1988:294]. Son Kalkolitik: Höyüğün Fırat Nehri'ne bakan doğu yamacında yürütülen kazılarda Orta Çağ surlarının Demir; Son Tunç ve Orta Tunç Çağı tabakalarını tahrip ederek doğrudan İlk Tunç Çağı tabakalarının üzerine oturduğu tespit edilmiştir. XX -XXVII. tabakalar; Samsat'ın Uruk kültürüyle ilişkide olduğu tabakalardır. XXIV'de ortaya çıkarılan sur duvarı; bir alt katın; XXV. katın; üstüne inşa edilmiştir. XXV. katın yapıları taş temelli; iki odalı (iki bölümlü) yapılardır. XXVI'da duvar tabanları ve bir çakıl taban; ortaya çıkarılan yapı öğeleridir. Höyüğün güneybatısında yürütülen kazılarda ise XX. katın Son Kalkolitik ile İlk Tunç Çağı dönemlerini birbirlerine bağlayan kat olduğu bildirilmektedir. Çok dar bir alanda sürdürülen çalışmalarda biri büyük; biri küçük bir ön odadan oluşan bir yapının ilk taş sırası ortaya çıkartılmıştır [Özgüç (N) 1988:293]. Çanak Çömlek: Halaf ve Obeid çanak çömleklerinin üç gruba ayrıldığı bildirilmektedir [Özgüç (N) 1988:294]: Koyu yüzlü açkılı; koyu yüzlü açkısız ve boyalı mallar. Boyalılar; Halaf ve Obeid boyalılarından oluşmaktadır. Son Kalkolitik çanak çömlekleri normal ve ağır dönen çarkta biçimlendirilmiş ya da el yapımı; çanak; kase; vazocuk; ayaklı çanak ve emzikli testicikler gibi biçimler gösterir. Düz ağız kenarlı; düz dipli kesik konik kaplar; devrik ağızlılar Son Kalkolitik Çağ'ın tüm katlarında çok sayıda bulunmuştur; saklı astar bezemelilere de rastlanır [Özgüç (N) 1988:294]. Kil: Son Kalkolitik katlarda kil ağırşaklar; ocak ayakları; ağırlıkların yanısıra Uruk mimarisinde cephe bezemesi için tipik; kil koniler bulunmuştur [Özgüç (N) 1988:294; Özten 1984:263]. Yontma Taş: Höyüğün doğu yamacında açılan sondajda; Obeid ve Halaf çanak çömlekleriyle birlikte; çakmaktaşı ve obsidiyenden çok sayıda çekirdek; yonga ve alet ortaya çıkarıldığı bildirilmektedir [Özten 1984:261]. Dilgi; kazıyıcı ve okuçları gibi Son Kalkolitik yontma taş ürünlerinin çoğunluğu ise çakmaktaşındandır; çok az sayıda obsidiyen alet bulunmuştur [Özgüç (N) 1988:293]. Sürtme Taş: Samsat Son Kalkolitik yerleşmesine ait taş ağırşaklar; halkalar; kireçtaşından bir tekerlek; yonca yaprağı biçimli boncukların yanısıra bezekli damga mühürler bulunmuştur. Bunlardan birinin bir yüzünde iki hayvan tasviri; diğer yüzünde balık kılçığı bezekleri; bir başkasında oturan üç hayvan tasvir edilmiştir. Basık; silindir biçimli olanında ise sırt sırta iki hayvan tasviri bulunmaktadır. Bir başkasında bir yüzde bir üçgen; bombeli yüzünde yuvarlak fildişi kakma yer almaktadır. Steatitten keman biçimli idol ile aynı malzemeden yeşilimsi gri renkli bir bardak ilginçtir [Özgüç (N) 1988:293-294; Özten 1984:262]. Kemik/Boynuz: Son Kalkolitik katlarda kemik iğneler ve ağırşaklar bulunmuştur [Özgüç (N) 1988:294]. Maden: Höyüğün güneybatı ocağında XX. katta tunçtan bir iğne bulunmuştur [Özgüç (N) 1988:293]. İnsan Kalıntıları: Son Kalkolitik Uruk yerleşmesine ait çocuk mezarları çömlek; küp ve çukur mezarlardan oluşmaktadır. Bunlara kapak olarak derin tabaklar örtülmüştür. Bazılarında çocukların boncukları ve bilezikleri ile armağan olarak bırakılmış kaplar bulunmuştur. Boncuklar kireçtaşından ve delinmiş hayvan dişlerindendir. Bilezikler ise volkanik cam; kırmızı taş ve kireçtaşlarından yapılmıştır [Özgüç (N) 1988:294].
Kalıntılar:
Yorum ve tarihleme: Höyük konisi dolgusunun büyük bir kısmı Kalkolitik ve Demir Çağı'na aittir. Doğu yamaçtaki çanak çömleklerin bulundukları düzlemden yola çıkarak; 40 m'lik dolgunun yaklaşık 20 metresinin Kalkolitik Çağ'a ait olduğu ileri sürülmektedir. 1960'lı yıllarda; Samsat'ta yerleşme tarihinin Obeid kültür döneminde başladığı düşünülmekteydi [Orthmann 1968/69:140]; bununla birlikte çalışmalar yerleşme tarihinin Halaf'a kadar uzandığını göstermiştir. Halaf; Obeid ve Uruk kültür dönemlerinin tipik buluntuları Samsat'ın söz konusu dönemlerde son derece önemli bir merkez olabileceğini düşündürmektedir. Ancak söz konusu dönem tabakalarına inilmeden höyüğün su altında kalması; Türkiye arkeolojisi açısından büyük bir kayıptır.


Liste'ye