KÖMÜR YIKAMA TESİSİ TARİHİ ESER DİYE KORUMA ALTINA ALINDI TAYHaber 26/11/2007 Zonguldak'ta harabe haldeki eski kömür yıkama tesisi 'tarihi eser' olduğu gerekçesiyle koruma altına alındı. Fransızlar tarafından inşa edilerek 1957 yılında işletmeye açılan bina 'dokunulmazlık' zırhına büründü. Yıkılma tehlikesi taşıyan binanın bulunduğu yaklaşık 200 dönümlük arazi üzerine şimdi bir çivi bile çakılamıyor. Zonguldak Belediye Başkanı Secaattin Gonca, Koruma Kurulu'nun verdiği karara tepkili. Denize sıfır noktada metruk binanın yerini yeşil alan olarak düzenlemek istediklerini belirten Gonca, "Entel takımı 'bu binanın tarihi özelliği varmış, koruma altına alalım' dediler, buyurun korusunlar. Hepsi çekip gittiler, yine biz bize kaldık. Burayı koruma altına alanları da aldıranları da kınıyorum." diyor. Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürü Mustafa Sucu ise kömür tesisini koruma altına alan kararın uzmanlar tarafından verildiğini belirtti. Sucu, "Her korunan varlık tarihi eser olamaz. Tarihi olmayan eser de kültür varlığı olabilir" dedi. İlginç karar, Zonguldak Belediyesi'nin Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Merkez Lavvarı'ndan geriye kalan harabe binayı yıkmak için çalışma başlatması üzerine alındı. CHP'li belediye meclis üyeleri binanın tarihi özellik taşıdığı gerekçesiyle yıkımın durdurulması için Tabiat ve Tarih Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvurmuştu. Anıtlar Kurulu'nun kararıyla şehrin göbeğindeki 'çirkinlik abidesi' olarak görülen binanın korunacağı tescillendi. Karara isyan eden Belediye Başkanı Secaattin Gonca, "Bu binanın neresi tarihtir ve neresi koruma altına alınacaktır? Akşamları burada olur olmaz insanlar kalıyor. Burayı koruma altına aldıranlar gelsinler tarihi bina dedikleri rezilliği korusunlar." dedi. Gonca, kararın kaldırılması için hukuki mücadele yapacaklarını kaydetti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler de lavvar alanındaki incelemede koruma kararına tepki göstermişti. Güler, "Lavvarın nesini koruyacağız? Lavvarı, onu koruyacak arkadaşlara verelim tarihi bir şey olarak alsın götürsünler. Lavvar kömür yıkamak, kalitesini artırmak içindir. Taşı toprağı taşımamak içindir. Bu müzelik olay değil." demişti. Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürü Mustafa Sucu, kararın Türkiye'nin çeşitli üniversitelerindeki uzman öğretim üyelerinden oluşan bağımsız kurul tarafından alındığını söyledi. Her korunan varlığın tarihi eser olmayacağını belirten Sucu, "Tarihi olmayan bir eser de kültür varlığı olabilir. Tarihi eser değil, kültür varlığı olarak tescil edildi." ifadelerini kullandı. Lavvar tesisi 1957 yılında kurulmuştu. Zonguldak Belediyesi'nin harabe bina ve çevresini düzenlemek için başlattığı çalışma Anıtlar Kurulu kararıyla durdurulmuştu. Bir yıldır bina ve çevresine çivi çakılamadı. TTK Genel Müdürlüğü ve Zonguldak Belediye Başkanlığı, bu kararın iptali için dava açtı; ancak çabalar netice vermedi. 'Bu bina, Anıtlar Kurulu tarafından koruma altına alınmıştır' tabelası asan Anıtlar Kurulu, bu kararıyla 'çirkinlik abidesi'nin korunacağını tescillemiş oldu. Zaman, Haber: Abdullah Karabacak Nano Yorum Amacı, tarihi anıtlar ve sitlerin korunması, muhafaza edilmesi ve değerlendirilmesine yönelik teoriler, yöntemler, teknikler ile ilgili her türlü araştırmayı desteklemek ve yönlendirmek olan Uluslararası ve hükümetler dışı bir organizasyon olan ICOMOS endüstri mirası hakkında şöyle diyor: "Endüstri mirası, dünyadaki diğer kültür mirası alanlarında olduğu gibi tehdit altındadır. Son ikiyüz yılı tanımlayan hızlı ekonomik ve endüstri alanındaki değişimlerin, çoğunlukla teknolojik değişimler ya da doğal kaynakların tüketilmesi sonucu terkedilmiş çok sayıda sit üzerinde etkileri olmuştur. Endüstri tarihi içinde ve geçmiş yüzyıllarda bu sitlerin değeri, ne olursa olsun çoğunlukla yanlış anlaşılmış ve genelde bu mirasın önemine yönelik bilinç ve özellikle de halkın onunla bütünleşme isteği eksik kalmıştır. Fabrikalar, büyük tarım işletmeleri, dökümevleri, maden ocakları, tren istasyonları ve diğer endüstri mirası tipleri, dinsel sitler ve çoğunlukla kendilerine öncelik tanınan konutlarla aynı öneme sahip bir çalışma ve üretim yerinin göstergeleridir. Endüstri mirası genellikle insanlığın yaratıcı gücünün en büyük tanıklarından bazılarını tehdit eden yıkımlar ve terkler nedeniyle yok olma tehlikesi içindedir." Zonguldak'da bulunan lavuarın Anıtlar Kurulu tarafından endüstri mirası olarak koruma altına alınmasının ardından başlayan tartışmalar şaşırtıcı değil. Ülkemizde henüz oturmayan "Kültür mirası" tanımından sonra "endüstri mirası" tanımı da anlaşılan zor kabul görecek. Eğer sizlerin arasında da bu konuda terddütü olan varsa, sanıyorum Zonguldak ve endüstri mirasıyla ilgili aşağıdaki yazı ilginizi çekecektir. Ayşe Didem Bayvas ***** CUMHURİYETİN YENİ KENTİ ZONGULDAK VE ENDÜSTRİ MİRASI Endüstri mirası, cumhuriyetin mimari mirası, modern mimarlık mirası koruma tanım ve kavramları arasında yer alan yeni sözcüklerdir. Gerek tanımsal, gerekse koruma sorunu açısından bu konular 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ulusal ve uluslararası ortamlarda değişik ölçek ve içerikte tartışılmıştır. Yakın geçmişin mimarlık ürünleri olan eserler henüz toplumun tüm paydaşları / kesimi tarafından yeterince benimsenmediği için, bu eserlerin korunması konusunda yeni bir içerik ve buna bağlı koruma ölçütleri belirlenmeli ve bu ölçütler hızla yaygınlaşmalıdır. Ülke ekonomisine katkı koyan bir sektörün (sanayi/endüstri) bir dönemin yapı grubuna referansla tartışılan yapılarının korunmasında, bu yapıların ''mimarlık ürünü" ve ''mimarlık kültürü''nün bir öğesi odaklı ele alınması gerekmektedir. Ülkenin mimarlık kültürünün somut fiziksel verilerini içeren ve bu nedenle belge ve eğitim değeri yüksek olan mimari yapıtlar, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yasası'nda ''sosyal yaşama konu olmuş, bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan [...] tüm eserler" olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımla ''sosyal yaşama konu" olmak, ''bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer'' taşımak önem kazanmaktadır. Korumadaki tüm bu yeni tanım ve kavramlar bu iki ölçüt üzerinden değerlendirilmek durumundadır. Ülkede 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başlarını içeren süreçte sanayi devrimi ve modern çağın ürettiği alan ve yapıların korunması, yaşatılması ve sürdürülebilirliklerinin sağlanabilmesi bu eserlerin ancak kentin paydaşları tarafından bir mimarlık kültürü / mirası olarak kavranması ve bu konuda bilinçlenmesi ile mümkündür. Türkiye'de yapı ya da alanların sürdürülebilirlik kavramının yerleşmemesinden kaynaklı fiziksel ömrü, doğal ömürden daha kısa olmaktadır. Alanın getiriminin / rantının yüksekliği, kent topraklarının aşırı değerlenmesi, yapıların fiziksel yaşamını tamamlamadan geçmişten günümüze her dönemde ölçek ve niteliği farklı olan kentsel getirime / ranta dayalı sermaye birikim süreçleri ülkelerin fiziksel, toplumsal yapısının yeniden biçimlenmesinde ve değişim ve dönüşümünde etkin olmuştur. Zaman içinde kent merkez ya da alt merkezlerinde kalan değişik işlevlerin konumlanmış olduğu alanlar ve yapılar her zaman rant beklentilerinin yüksek olduğu, kentin eskiyen yüzü olarak ilk müdahale edilecek, öncelikli alanlar olarak görülmüş ve sürekli yenilenerek dönüştürülmüş ya da dönüştürülmek istenmiştir. Konumları itibariyle sermayenin cazibe alanı olan eskimiş yapılar ve alanlar sonuçta kapitalizmin gücü olan mekanlar olarak kentte kendine yeni bir ifade biçimi bulmuşlardır. Yakın geçmişin mimarlık eserlerinin işlevsel olarak eskiyen (özgün işlevlerini yitirmiş) mekanları tüm kentlerde bugün siyasi güçlerin ve sermayenin ilgi odağı olmaktadır. Kentlerin yakın geçmişinin somut belgesi olan mimarlık kültürlerinin tek tek yok edildiği alanlar, genç cumhuriyetin değişik mimarlık anlayışını, kültürünü ve yapı türünü yansıtan alanlardır. Cumhuriyet mimari miras ve cumhuriyet sitlerinin yok edildiği alanlar ne yazık ki yerel ve merkezi yönetimler kanalıyla gerçekleşmekte ve bu dönüşümlerde kurumlar ideolojilerini mekana yansıtarak gücün mekana yansımasına da neden olmaktadırlar. Son yıllarda, AB uyum süreci odaklı çıkan yasalar, henüz altyapısını ve kültür devrimini gerçekleştirememiş olan ülkede bu alanlarla ilgili süreçleri ve dolayısıyla yıkımları hızlandırmaktadır. Tüm bunların sonucunda, toplum bir süre sonra mimari, mekansal ve bunlara bağlı olarak toplumsal belleğini de yitirecektir. 13 Haziran 2006'da Cumhuriyetin başkenti Ankara'da yaşanan, mimarlık kültürünün bir ürünü, kent bellek ve kimliğinin somut bir belgesi olan tescilli Ankara Havagazı Fabrikası, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun kararı ile tescilden düşerek, yerel yönetimin, "bir gece yarısı harekatı" ile yok edilmiştir. Kent endüstri mirasının ve türünün ilk örnekleri yapı ve makinelerden oluşan bu sanayi yerleşkesi, sermaye odaklarının talebine yerel yönetimin katkısı ile yenik düşmüştür. Ankara Cumhuriyetin başkentidir ve bu niteliği ile Cumhuriyetin mimari tasarım anlayışını sergileyen bir duruş ve yapıya sahiptir. Çevremizde izlediğimiz sosyal, kültürel, ekonomik, yönetsel vb. etkinlikler için gerekli yapılar ve mekanlar 1920'Ii yıllardan günümüze sadece başkentin değil, Cumhuriyetin de hikayesini anlatmaktadır. Bu yapılar bir döneme tanıklık etmiş, döneminin mimari, kültürel, sosyal, ekonomik özelliklerini taşıyan ve gelecek nesiller için somut belge değeri olan öğelerdir. Bizlerin görevi ise kültürel miras olarak tanımladığımız bu belgeleri korumak, geliştirmek ve bizden sonraki nesillere iletmektir. Son yıllarda endüstri mirasının bir başka yok oluşu da Cumhuriyetin Anadolu kentlerinden biri olan ve sanayi kenti olarak kurulmuş Zonguldak Taş Kömürü işletmeleri'nde gerçekleşmiştir. Arazi getiriminin yüksek olduğu kıyıda ve kent merkezinde kalmış, Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun mülkiyetinde olan Lavuar (kömür yıkama) tesisleri ve alanı, bir başka yerel yönetim tarafından kent belleğinden silinmiştir. Tesis, Cumhuriyet öncesi Zonguldak'ta yabancı şirketlerin kurduğu tesislerin bulunduğu alana 1950'Ii yıllarda inşa edilmiştir. Kömür yıkama işleminin kurumun diğer tesislerine kaydırılmasıyla boşaltılan, yarım asırdan beri işlevini sürdüren alanda yıkım, tesisin çelik aksamının hurda olarak değerlendirilmek üzere sökülmesi ile başlamıştır. Şehir merkezinde yer alan ve Zonguldak ili ile özdeşleşen bu tesis, Türkiye'nin sanayileşmesine önderlik etmiş, Zonguldak ilinin, hatta Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinin önemli sanayi yapılarından biri idi. Tescilli Ankara Havagazı Fabrikası ve Zonguldak Lavuar Tesisleri'nin yıkımı ICOMOS'un "Sanayi Miras Yılı" olarak tanımladığı 2006 yılında gerçekleşmiştir. Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu'nun tescilden düşme kararına karşın, Karabük Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu, büyük ölçüde yıkılmış olan tesisin "Cumhuriyetin sanayi tesislerinden biri olduğuna, bir dönemin kültürünü belgelemesi ve geçmişin değerlerini gelecek nesillere aktarılması sorumluluğu ile tesisin yeni işlevler ve tasarımlarla yaşatılması gerektiği" şeklinde değerlendirme yaparak, tesisin yıkılmamış ünitelerinden kent tarihi açısından simgesel özelliği bulunan üç adet "kule"nin ve yeraltındaki "silo altı" olarak tanımlanan birimin ve alan içinde kalabilmiş olan bir diğer yapının korunarak kullanılabileceği görüşü ile taşınmaz kültür varlığı olarak tesciline karar vermiştir. Aynı kurumun iki farklı biriminden birisi, daha önce kültür varlığı olarak tescillenmiş bir sanayi yapısının tescil kaydının kaldırırken, diğeri daha yeni olan diğer bir sanayi yapısının kalabilen bölümlerini kültür varlığı olarak tescil etmiştir. Farklı davranış ve değerlendirme referanslarını içeren bu kararların başka platformlarda tartışılması gerekmektedir. Zonguldak ve Endüstri Yapıları Zonguldak, bölgedeki kömür ve maden yataklarının zenginliği ile var olmuş ve Cumhuriyetin ilanından sonra il olan Anadolu'nun yeni kentlerinden biridir. Kent bir taşkömürü yerleşkesidir; kömür işletmesi ile var olmuş, tesislerin ek servisleri, işletme birimleri ve işçi konutları ile yapılanmış bir sanayi kentidir. Zonguldak'ın tarihi, bölgenin ve kömür işletmeleri tarihinde önemli bir kişi olan Uzun Mehmet'in 1829 yılın- da Ereğli İlçesinde taşkömürünü bulması ve 1848 yılında da bölgede kömür işletmeciliğine geçilmesi ile başlar. 1930'larda Zonguldak şehir merkezi Ereğli kazasına bağlı, Karadeniz sahilinde "ahşap iskelesi'' olan bir koydur. İskele ve çevresi Tersane-i Amire'ye -Devlet tersanesine- bağlı, bahriye subay ve askerlerinin görev yaptığı az sayıda birimin olduğu bir yerleşim alanı olarak tanımlanmaktadır.' Kömür üretiminin başlamasından sonra, kısa zamanda şehir merkezi haline gelen Zonguldak, kömür ocaklarının açılması ve ocaklar etrafında gerekli servis ve destekleyici birimlerin eklenmesiyle gelişmiştir. Kaynaklardan 1848 yılı öncesi bölgede küçük ölçekte üretiminin yapıldığı, buna paralel olarak da havzada sınır tespiti ve kömür rezervinin belirlenmesi çalışmaların sürdürüldüğü, 1840 tarihi öncesinde ise bölgede Kozlu iskelelerinin varlığı ve Kozlu'da maden ocaklarının çalıştığı, Ereğli'de kömür madenlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. 1840'Ii yıllarda başlayan taşkömürü üretimi 1850'den sonra hızlanınca, kömür yükleme iskeleleri çevresinde başlayan madencilik ve buna ait yapılanmalar, yeni açılan kömür ocakları ile birlikte bu ocaklar etrafındaki yeni yerleşimlerle kömür havzası ocaklar etrafında gelişerek büyümüştür. 1850 Kırım savaşı esnasında havzada ilk taşıma projesi olan demiryolu İngiliz uzmanlar tarafından yapılmıştır. Savaş esnasında Fransız ve İngiliz donanmasının tüm kömür ihtiyacı da bölgedeki havzadan karşılanmıştır. 1860'Iarın sonlarında raylı sistem, kömür akıtma kanalları yenilenmiş ve bu yenilemelere ek olarak yeni raylı sistemler inşa edilerek tesisler ve mekanik kömür taşıma donanımları gelişmiştir. 1890'da Fransız, Belçika, Alman ve İtalyan şirketleri havzaya yerleşir. 1896 yılında, uzun yıllar Zonguldak'ta kalan Fransızların "Ereğli Şirketi Osmaniye"si, bölgeye mühendis ve teknik elamanlar getirerek, havzada demiryolları ve limanlar kurar. Bu dönemde Havza'da Ruslar ve yerli Ermenilerle, Rumların şirketleri de bulunmaktadır. Dünyada kömürün öneminin artmasıyla Zonguldak Kömür Havzası'nın da önemi artmış, üretim ve ihracat artarken sadece Zonguldak ve çevre köylerden değil yakın illerden gelen insanlar da Zonguldak'ta yerleşmeye başlamıştır. Kent havzaya yerli ve yabancı sermayenin girişi ile göç alarak büyük bir yerleşim alanına ve sanayi bölgesine dönüşmüştür. Doğal kaynakların yönlendirdiği bir ekonomik yapıya sahip olan kent, yeraltı kaynakları açısından ülkenin en zengin illerinden biridir. Bu zenginlik yerüstüne inşa edilen değişik dönem yapılar ile fiziksel olarak da zenginleşmiştir. Bu nedenle, bölge ve kent her dönemde gelişmiş Emperyalist ülkelerin çekim noktası olmuştur. 1914 yılında 1. Dünya Savaşı ile birlikte Almanlar kömür havzasının yönetimini ele almış, aynı zamanda bir Alman albay, Harp Akademisi Merkezi'ni yöneterek ülkenin her kolunda kendi yapılanmalarını da oluşturmaya çalışmışlardır. Değerlerinden dolayı bölgenin yönetimi sürekli değişkenlik göstermiş, 1848 yılında ilk kömür ocağının açılması ile birlikte değişik kurumlar yönetimde bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve 1. Dünya savaşı sırasında gelişmiş ülkelerin hedefi olan bölge Cumhuriyetin ilanı ve bağımsızlığın ve kalkınmanın temel kaynaklarından biri olarak ele alınmış ve ulus devletin modernleşme ve kalkınma projesine dönüşmüştür. Cumhuriyetin yeni kadroları bölgeye, maden işçilerine dönmüş ve yöre insanına sahip çıkmışlardır. 1935'Iere gelindiğinde daha ciddi atılımlar içine giren genç Türkiye Cumhuriyeti, devlet adına şirketler kurmakla işin yürüyemeyeceğini görünce, sanayinin geleceği için kesin çözümü, 1940 yılında bütün kömür havzasını devletleştirmekte bulmuştur. Bu dönüm noktasından itibaren Zonguldak Maden Ocakları, devlet eliyle tasarlanan ve doğrudan doğruya bütün Türkiye'ye kaynak aktarmaya başlayan bir sanayi bölgesi olmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte planlı yerleşme düzenine geçen kentte ve bölgede 1924 yılından itibaren kömür ocaklarına bağlı olarak değişik nitelikte ve ölçekte sanayi tesisleri inşa edilmiştir. Bugün havza 11.150 km karesi karada, 2.200 km karesi de denizde olmak üzere 13.350 km karelik bir alanı kapsamaktadır. Ulus-devlet kapsamında sanayi ve madencilikle gelişip belli bir uygarlık düzeyine erişen Cumhuriyet kenti Zonguldak, yeni neo-liberal politikalar ile sanayisizleşme sürecinden öncelikle etkilenerek gücünü ve kimliğini hızla yitirmeye başlamıştır. Cumhuriyet'in ilke ve hedefleriyle yaratılan kent başlangıçtaki planlı ve ilkeli gelişiminin ardından son yıllarda sanayideki gerileme ile birlikte bugüne kadar üretilmiş olan ve var olma nedeni olan tüm unsurları, kurumları ve onların üretmiş olduğu sanayi mirasını terk ederek ''var oluş değerlerini" ve dolayısıyla kendini yok etmeye başlamıştır. Çağdaş koruma yaklaşımları kapsamında bugün sanayi dönemine ve üretim kültürüne ait kalıntılar ait oldukları dönemin bilimsel, teknolojik, mimari, estetik, sosyal ve kültürel özelliklerini yansıtmalarından dolayı endüstri / sanayi mirası olarak tanımlanmaktadır. Bu kalıtlar üretim, ulaşım ve kamusal hizmetlere (elektrik üretimi, altyapı, vb.) ait mimari yapı ve makineler ile buralarda çalışan insanlar için planlanmış toplu konut, eğitim ve dini yapıları gibi sosyal, kültürel mimari çevrelerden oluşmaktadır. Tanıklık ettiği döneme ait üretim teknik ve süreçlerinin bilimsel, teknolojik, mimari ve estetik özelliklerini sunan, döneminin fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını yansıtan sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan bu alanlar ve yapılar korunması gerekli kültür mirasıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, teknik, endüstriyel ve bayındırlık alanlarındaki mirasın Avrupa'nın tarihsel mirasının ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatarak; bu mirasın, özel karakteri dikkate alınarak uygun önlemlerle korunması ve muhafaza edilmesi için üye Devletlere şu tavsiyelerde bulunmaktadır. * Teknik, endüstriyel ve bayındırlık alanlarındaki mira- sın belirlenmesi, incelenmesi ve bilimsel bakımdan çözümlenmesine elverişli önlemler alınmalı ve bu önlemlerin uygulanması izlenmelidir; * Bu mirasın kendine özgü özelliklerine uygun olarak, korunmasına ve muhafazasına ilişkin yasal önlemler alınmalıdır; * Teknik ve endüstriyel alanlardaki miras konusunda halk daha fazla bilgilendirilmeli; bu bilginin güçlendiril- mesi; turizmin geliştirilmesine özel önem verilmelidir. Koruma konusunda dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda ise aşağıdaki tavsiyelerde bulunmaktadır: 1. Korumaya yönelik olarak: * Yasal önlemler almak; * Gelecekte araştırmalar için rezerv alanları temsil eden boşaltılmış endüstriyel arazilere dair bir arazi politikası belirlemek; * Bölgesel düzeyde pilot araştırma ve koruma programları başlatmak. 2. Teşvik unsurları sağlamaya yönelik olarak: * Vergi teşvikleri aracılığıyla işletmelerden destek alınması çabalarını artırmak; * Bu mirasın değişik alanlarında çalışmalar yapan kurumların bu çalışmalarını güçlendirmek. Endüstri mirası konusunda halkı bilinçlendirmeye dönük önlemleri ise şu şekilde sıralamaktadır. 1. Üniversite ya da belirli meslek dalları düzeyinde bu alanda uzman eğitimini teşvik etmek; 2. Aşağıda belirtilen konularda bilgi sağlamak ve halkı bilinçlendirmeye yönelik özel kampanyalar düzenlemek. 18. yüzyılın sonundan itibaren enerji kullanımındaki yenilikler üretimde sosyal, teknolojik ve ekonomik yönden hızlı bir değişime neden olmuş; bu değişim daha sonra sanayi devrimi olarak adlandırılan ve bütün insanlığı etkileyen ve etkileri günümüze kadar ulaşan tarihi bir dönemin başlangıcı olmuştur. Günümüzde kentler, Sanayi Devrimi ile bugünkü niteliğine bürünme yolunda önemli bir dönemeç kat etmiş ve son tahlilde kapitalizmin de en önemli "uygarlık" göstergelerinden biri olmuştur. Bu uygarlığın somut verileri ve mimarlık kültürünün birer mirası olan sanayi yapıları da korunması ve kamu yararına değerlendirilmesi gereken kültür varlığı değerlerimiz arasındadır. Bu konuda tüm kurum ve kuruluşların, Cumhuriyetin kurumsal yapılarına ve bunun fiziksel yansıması olan alan ve yapılarına sahip çıkması gerekmektedir. KAYNAKÇA * 1981, "Zonguldak" madde5, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayınları, 15tanbul, C:10, 55.7709-7794. * 1990, Recommendation No.R(90) 20, On the Protection and Con5ervation of the Industrial, Technical and Civil Engineering Heritage in Europe, Council of Europe, 13 Eylül1990. * 2003, The Nizhny Tagil Charter for the Indu5trial Heritage, TICCIH, Haziran 2003. * Cemal, A. 1932, Kastamonu ve Zonguldak, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul. * Oskay, Ülgen, 1983, Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden işçisi, Ticaret Matbaacılık, Izmir. * Öktem, Sezen, 2006, "Karabük Demir Çelik Fabrikaları ve Yerleşkesi", Bülten (Dosya 03), Sayı: 45 (Kasım 2006), 55.28- 35. * Quataert, D. 1999- 2000, "Zonguldak Maden İşçilerinin Hayatı, 1870-1920: Başlangıç Niteliğinde Bazı Gözlemler", Toplum ve Bilim, 5ayı: 83, 55.80-91. * Zaman, Ekrem Murat, 2004, Zonguldak Kömür Havzasının iki Yüzyılı, TMMOB Maden Mühendis1eri Odas1, Ankara. * http//www.mnactec.com/TICCIH/ (7 Haziran 2007) *http//www.zonguldak.mmo.org.tr (7 Haziran 2007) Zonguldak Kent ve Kültür Rehberi, Dr. Nimet Özgönül, ODTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı, 18.09.2007