CUNDA'DA BİR GARİP KİLİSE, TAKSİYARHİS Ayşe Didem Bayvas 2/10/2006 Bugün resmi kayıtlarda Alibey olarak geçen ve bizim Cunda dediğimiz ada, antik çağda Nesos, Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde Yunda olarak anılırdı. Bilinenin aksine, 1924 yılına kadar ada nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Rumlar adaya Cunda demezlerdi. Adanın adı onlar için ÔKokulu Ada' anlamına gelen Moshinos'du. Cunda adına ise sadece Osmanlı kayıtlarında rastlanır. Cunda, taş döşeli sokakları ve gül kurusu rengindeki sarımsak taşından yapılmış yüzyıllık neo-klasik evleriyle zamana karşı direnmektedir. 1924'deki mübadele sonucu Yunanistan'a giden Cunda halkının yerine Girit'ten, Midilli'den ve Makedonya'dan gelen Türkler yerleşmiş. Gelenler yabancı olmadıkları ada kültürü nedeniyle bölgeye kolay adapte olmuşlar. Böylelikle yaşam aynı şekilde devam etmiş. Cunda'nın evleri ve sokakları kadar bugün ayakta kalabilen/kalmaya çalışan tek kilisesi olan Taksiyarhis de görkemli yapısıyla dikkati çeker. Bulunduğu yer, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesidir. Bizans mimarisinde sıkça kullanılan kubbeli bazilika planında 1873 yılında inşa edilen kilise, adanın metropol kilisesiydi.Ê Kilise avlusuna iki sütunla taşınan üçgen alınlıklı anıtsal bir kapıdan girilir. Dikdörtgen planlı uzun bir yapı olan kilise, doğu cephesinde yarım yuvarlak, dışarı taşkın bir apsisle sonlanır. Kilisenin ana mekanı, birbirine kemerlerle bağlanan dörder taşıyıcı sütunla, üç nefe ayrılmıştır. Kilisenin kapısı batı yönündeki narteks üzerindedir. Kilise duvarları, kaba yontu taştan yığma tekniği ile inşa edilmiş olup merdivenler, pencere kemerleri ve söveler geleneksel sarımsak taşındandır. Adada yaşayanların rivayet ettiğine göre zamanında dünyadaki Ortodoks kiliselerinin zeytin, zeytinyağı ve sabun ihtiyacını karşılamakta olan Taksiyarhis Kilisesi, mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, Isa'nın doğumundan ölümüne kadar hayatını anlatan freskleri, balık derisi üzerine yapılmış aziz ve azize portreleri ile yakın zamana kadar görülebiliyordu. Ancak doğa ve insan tahribatı, hızla çökmesine neden oldu. 11.09.2003 tarihindeki fırtınadan sonra güvenlik nedeniyle ziyaretçi girişine kapatılan kilise, kuzey duvarındaki tavandan zemine kadar olan çatlak acilen bakım altına alınmadığı takdirde zamanın acımasızlığına daha fazla direnemeyecek. Yapılan bir açıklamada bu yılın Mayıs ayı içinde ihaleye çıkacak olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından binanın güçlendirme çalışmalarının 2006'da, restorasyonunun da 2007'de planlandığı duyurulmuştu. Restorasyon projesi son yıllarda pek moda olduğu şekilde Kültür ve Sanat Merkezi olarak onaylandı. Ancak 2006 yılının Eylül ayına gelindiği halde yapıda hiçbir güçlendirme çalışması yapılmadığını fotoğraflarda görebilirsiniz. Hatta her yıl geleneksel olarak yapılan ve Mikail ile Cebrail melekleri için Ortodoks geleneklerine göre dualar edilen Melekler Ayini 28 Eylül'de kilisenin bahçesinde yapıldı. Gördüğünüz iç mekan fotoğrafları yapıya girilemediği için pencereye uzanarak çekilmiştir. Duvarlardaki fresklerin üzerlerini aşıkların kalpli, oklu isimlerinin kaplamıştır. Oysa Cunda'da aşıklar için bir mekan zaten mevcut. Aşıklar Tepesi adanın manzarasının en güzel izlenebildiği yerken buradan ne istendiğini ben anlayamadım. Ayrıca pencerelere bağlanan muhtelif bez parçaları ve mum yanıkları ile bir türbe muamelesi yapılmış olması da abes bir durum çünkü Taksiyarhis herhangi bir aziz adı filan olmayıp Yunanca'da Başmelek anlamına gelmekte.